Aşık Paşa http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%82%C5%9F%C4%B1k_Pa%C5%9Fa http://tr.wikipedia.org/wiki/Garibn%C3%A2me http://www.edebiyol.com/asik-pasa.html hayatı ve eserleri / DİVAN ŞAİRLERİ Âşık Paşa (1272 Kırşehir - 1332 Kırşehir) Yaşamıyla ilgili bilgiler, oğlu Elvan Çelebi’nin kaleme aldığı “Menâkıbü’l-kudsiyye fi menasıbi’lünsiyye”de anlatılanlara dayalıdır. Selçuklu Devleti’nin son döneminde Konya’da emirlik görevinde bulunan mutasavvıf Baba İlyas’ın torunudur. Asıl adı Ali’dir. “Paşa”, “Beşe”, “Başağa” diye adının sonuna eklenen lâkaplar, babasının ilk oğlu olduğunu belirtmek için “ilk” anlamında kullanılmaktadır. Çocukluğunda babası Muhlis Paşa tarafından yetiştirilen Âşık Paşa, hem hece hem aruz ölçülerini uygulayarak dîvân ve halk şiirine örnek olacak ürünler verdi. Mevlânâ’nın etkisiyle yazdığı “Garibnâme” (1329) adlı mesnevisiyle “Mevlid” yazarı Süleyman Çelebi’yi etkiledi. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerde Yûnus’un etkisinde kaldı. Çok iyi Farsça ve İbranice bildiği hâlde Türkçeye bağlı kaldı. O devirde hâkim olan “Türkçeyle eser yazılmaz” anlayışına karşı çıkarak eserlerini Türkçe yazdı. Ayrıca Mevlid ve Miracnâme türünün ilk örneklerini verdi. Türbesi Kırşehir’dedir. Tasavvufa inanan şairin, “Fakrnâme, Vasf-ı Hâl, Hikâye, Kimya Risalesi” adlarında dört mesnevisini Agâh Sırrı Levend (1953, 1954), “Garibnâme” dışındaki toplam 67 şiiri ise, S. N. Ergun ve değişik tarihlerde Abdülbâki Gölpınarlı tarafından yayımlanmıştır. ESERLERİ Garibnâme: 1330 yılında aruzla yazılan 10613 beyitlik bu mesnevî, 10 bölümden oluşmuştur. Sade bir dili vardır. Dinî, tasavvufî ve öğretici nitelikte olup halkı eğitmek amacıyla Türkçe olarak yazılmıştır. Geniş bir okuyucu kitlesine hitap ettiğinden pek çok nüshası bulunmaktadır. Bazı nüshaların sonunda Âşık Paşa’nın gazelleri yer alır. Eser, “tıpkıbasım, karşılaştırmalı metin ve aktarma” olarak Kemal Yavuz tarafından Türk Dil Kurumu Yayınlarınca 2000 yılında 4 cilt olarak yayımlanmıştır. Fakrnâme: 161 beyitlik bu mesnevinin Âşık Paşa’ya ait olduğu daha sonra anlaşılmıştır. Roma ve Manisa kütüphanelerinde iki nüshası bulunan bu tasavvufî yapıtta, çok güzel bir kuş olarak tanımlanan “fakr”, sonunda Hz. Muhammed’i seçerek onda karar kılar. Agâh Sırrı Levend tarafından 1953’te yayımlanmıştır. Vasf-ı Hâl: 31 beyitten oluşan bu küçük mesnevinin bilinen iki nüshası Roma ve Manisa kütüphanelerindedir. Yazanın adı geçmemesine rağmen, Garibnâme’nin sonunda yer alması, yapıtın Âşık Paşa’ya ait olduğunu doğrulamaktadır. Hikâye: Müslüman, Hristiyan ve Yahudi üç kişinin başından geçenlerin anlatıldığı 59 beyitlik bu mesnevî, Raif Yelkenci’ye ait bir Garibnâme nüshasının en son bölümünde bulunmuştur. Kimya Risalesi: Çorum İl Halk Kütüphanesi’ndeki bir yapıtın üçüncü risalesidir. “Risale-i Âşık Paşa der Hakk-ı Kimya” adını taşıyan bu eser, anlatımının çok karışık olması nedeniyle Âşık Paşa’ya ait olduğu şüphelidir. Risâle fî beyâni’s-semâ: Osmanlı Müellifleri’nden başka hiçbir kaynakta, Âşık Paşa’ya ait olduğu belirtilmeyen bu risale, mensur olup içinde yer yer manzum parçalar bulunmaktadır. http://www.antoloji.com/asik-pasa/ стихотворения Türk Diline Kimse Bakmaz İdi Türk diline kimse bakmaz idi, Türklere hergiz gönül akmaz idi. Türk dahi bilmez idi bu dilleri, İnce yolu ol ulu menzilleri. Bu Garibname eğer Gönül geldi bile, Kim bu dil ehli dahi mana bile, Yol içinde birbirini yermiye, Dile bakıp manayı hor görmeye, Ta ki mahrum kalmaya Türkler dahi, Türk dilinden anlayanlat ol haki Divaneyim Aklım Kalmadı Serde Divaneyim aklım kalmadı serde Bir kaşları keman aldı da gitti Aşkın deryasına açuben yelken Bir kıyas ummana daldı da gitti Yarin şehrine uğrarsa yolum Yüz şurup payine arzedem halim Ahdinde durmadı şol kanlı zalim Beni ferdalara saldı da gitti Zalim felek yine gösterdi işler Gözlerimden akar kan ile yaşlar Yüreğimdeki yareler işler Gamzesi sinemi deldi de gitti Barekallah ne hoş yaraşır allar Leblerinden akar sükkerle ballar Der Aşık eğnime aldığım şallar Hayali gözümde kaldı da gitti http://www.youtube.com/watch?v=X15hg7V1hW4 филмче с музика - може да се направи субтитър на български? http://www.turkish-media.com/forum/topic/181794-asik-pasa-1272-1333/ Âşık Paşa (1272-1333) Âşık Paşa 14. yüzyıl Anadolu sahasında yetişmiş ünlü tasavvuf şairlerindendir. O da Gülşehri gibi 14. yüzyılın kültür merkezlerinden olan Kırşehir'dendir. Aşık Paşa hakkında kaynaklarda çeşitli bilgiler bulunmakla birlikte, bu bilgilerin doğruluğu incelenmeye muhtaç olup, çoğu biri ötekinden aktarma bilgilerdir. Aşık Paşa'nın asıl adı kaynaklarda Ali olarak geçer; adını ise mutasavvıf yani "Hak aşığı" olduğu için aldığı söylenir, paşa da askerlikle ilgili bir rütbe olmayıp "ağabey, ileri gelen kişi" tamlarına gelen "beşe, peşe" kelimelerinden bozmadır. Böylece paşanın, büyüklüğü, ululuğu gösteren bir kelime olup, saygı-sevgi nişanesi olarak eski Türkçe'de kullanıldığı anlaşılıyor. Aşık Paşa'nın ailesi Horasan'dan Anadolu'ya gelmiştir, soylu bir aileden olan Aşık Paşa'nın dedesi Baba İlyas, Horasan'dan Anadolu'ya gelmiş, babası Muhlis Paşa ise Anadolu'da doğmuştur. Kaynaklardan öğrenildiğine göre Aşık Paşa, Kırşehir'de doğmuş, Osman ve Orhan Gazi zamanında yaşamıştır. Hacı Bektaş-ı Veli'nin çağdaşıdır. Aşık Paşa'nın iyi bir öğrenim gördüğü, Arapça, Farsça ve İslami bilgileri bildiği, tasavvuf türünü edindiği sufiyane şiirler yazdığı, siyasete katıldığı gene kaynakların verdiği bilgiler arasındadır. Aşık Paşa'nın Türk dili ve edebiyatı açısında en önemli ve eseri Garib-name'dir. 12.000 Beyit dolayında olan Garib-name dini-tasavvufi konulu bir Mersiye olup halka tasavvufu öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bir bakıma Aşık Paşa, Mevlana Celaleddin Rumi'nın mesnevi'sinde yaptığını Türkçe olarak Garibname'de yapmıştı. Nitekim, Mesnevi'nin hem biçim özellikleri, hem de içeriği bakımından Garib-name'ye etkisi olmuştur. 1330 yılında yazılmış olan -name, aynı zamanda Türk edebiyatının ilk büyük te'lif mesnevisidir. Eser, yüzyılın diğer mesnevilerinin kalıbıyla; fa'ilatün / fa'ilatün / fa'ilün kalıbıyla yazılmıştır. Mesnevi, bab denen on bölüme ayrılmış ve her babda da o babın sayısına uygun konular anlatılmıştır. Bu bakımdan eserin geometrik bir düzene sahip oluşu dikkat çeker. Garib-name, konusu bakımından dini-tasavvufi ve ahlaki bir eserdir. Tasavvufu tanıtıcı ve öğretici bilgiler vermesinin yanısıra, "insan-ı kamil" olmayı öğütleyen ahlaki, didaktik bir hüviyete sahiptir. Ayrıca, mesnevi 14. yüzyıl Anadolu Türkçesinin özelliklerini taşıması bakımından dil çalışmaları için önemlidir. Daha da önemlisi, Aşık Paşa 14. yüzyıl Anadolu'sunun siyasi ve ideolojik birliğinin sağlanmasında ve halkı eğitmekte anadilinin gücüne ve yararına inanmış bir aydındır. Bu nedenle Garib-name'de Türkçeye önem verilmesi gerektiğini belirtmiş ve eserini bilinçli olarak Türkçe yazmıştır. Kısacası Garib-name, bilgilendirici, öğretici yanıyla önemli olduğu kadar, yazıldığı dönemin dil özelliklerini taşıması ve Anadolu'da gelişen edebi dilin Türkçe olması konusunda, Aşık Paşa'nın duyarlılığını göstermesi bakımından da dikkate değer bir kaynaktır. Şiirlerinde "Aşık, Aşık Paşa, Muhlisoğlu Aşık" mahlaslarını kullanmış olan Aşık Paşa'nın bir divanı oluşturacak sayıda olmamakla birlikte manzumeleri de bulunmaktadır. Aşık Paşa'nın bazı manzumelerinde mahlas bulunmamaktadır. Çoğu aruzla, kimileri de heceyle yazılmış olan bu manzumeler Yunus Emre'nin şiirlerine benzemekle birlikte, Aşık Paşa'nınkiler lirizm yönünden daha fakirdir. Garib-name ve sözünü ettiğimiz manzumelerinden başka Aşık Paşa'nın Vasf-ı Hal-i Herkesi, Fakr-name adlı kısa mesnevileriyle, manzum-mensur karışık bir Kimya Risalesi ve bir de 59 beyittik küçük hikayesi bulunmaktadır. Devrin bilgin ve şairleri başka dillerle şiirler yazar, kitaplar yazarken Aşık Paşa'nın Çağlar ötesi bir görüşle Türk ve Tacik cümle yoldaşlarını gaflet uykusundan uyarmak için Garipname'sini öz Türkçe ile yazışı ve: Gerçi kim söylendi bunda Türk dilli İlle masum oldu mani menzili Çün bulasın cümle yol menzillerin Yirme gel pes Türk ve Tacik dillerin Kamu dilde var idi zabt-u usul Bunlara düşmüş idi cümle ukul Türk diline kimesne bakmaz idi Türklere her giz gönül akmaz idi Türk dahi bilmez idi ol dilleri İnce yolu ol ulu menzilleri Bu kitap anunçin geldi dile Kim bu ehli dahi mani bile Türk dilinde yeni manalar bulalar Türk-Tacik cümle yoldaş olalar Yol içinde birbirini yirmiye Dile bakıp maniyi hor görmiye diye haykırışı bugün bile derin derin düşündürecek bir olaydır. Bu ruhu yabancı baskılar altında Türkün asil benliğini korumak amacıyla kurulan Babailer kuralının feyizli ve aydınlık bağrından aldığı kuşkusuzdur. http://blog.milliyet.com.tr/kirsehir-de-1-ululararasi-asik-pasa-sairler-senligi/Blog/?BlogNo=390473 Kırşehir'de 1. Ululararası Aşık Paşa Şairler Şenliği