Slayt 1

advertisement
İslam dini kişilerin istedikleri dinde
kalmalarını bir hak olarak tanımıştır. Yüce
Allah, Müslümanlardan, başka dinden olan
insanların, kendi dinlerine göre ibadet
etmelerine izin vermelerini ister.
“De ki: Hak Rabbinizden’dir. Artık bundan
sonra dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.”
( Kehf, 29)
Bu ayet, insanların İslam’a inanıp
inanmama konusunda serbest
bırakıldıklarını ortaya koymaktadır. Bu
sebeple hiç kimse zor kullanılarak İslam’ı
seçmesi istenemez.
Yukarıdaki ayet, Kur'an’ın en son inen
ayetlerindendir. Bu ayetin belirttiğine göre İslam
dininin amacı, yapmak istedikleri, nasıl bir yol ve
yöntem izlediği net bir şekilde ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
Kur’an’ın tamamlanmasıyla birlikte doğru ile yanlış,
gündüz ile gecenin birbirinden ayrı olması gibi
apaçık ortaya çıkmıştır. Durum bu kadar açıkken
hâlâ yanlış yönde yürümekte ısrar edenleri İslam
zorla kendi saflarına katacak değildir.
Çünkü zorlama, İslam’ın temel
düşüncelerinden biri olan “sınama”ya ters
düşer. Önemli olan insanın icbar altında
doğruya tabi olması değil, kendi isteği ve
arzusuyla doğruyu bulmasıdır.
İslam dininin, insanları inanç konusunda
zorlanmama prensibi başlangıcından beri
hiç değişmemiştir
İlk inen surelerden biri olan Kâfirun
Suresinde Yüce Allah şöyle buyurur:
“De ki: “Siz ey hakikatı inkâr edenler!
Ben tapmam sizin taptığınıza
Siz de tapmazsınız benim taptığıma
Ve ben tapmayacağım sizin tapıp
durduğunuza
Siz de tapmayacaksınız benim taptığıma.
Sizin dininiz size, benimki bana.” (Kafirun 1-6)
Peygamberimiz, fethettikleri yerde
yaşayan insanlara Müslümanlığı kabul
etmeleri için telkinde bulunmuş, ancak
hiçbir zaman onları zorlamamıştır.
Medine’de yaşayan Yahudiler, serbestçe
dinlerine uygun olarak yaşam
sürmüşlerdi. Bu durum onların
putperestlerle gizlice anlaşma
yapmalarına kadar devam etmiştir.
Peygamberimizin tutumunu sürdüren
Müslüman yöneticiler, diğer dinden olan
insanların inanç ve ibadet özgürlüklerine
herhangi bir kısıtlama getirmemişlerdir.
Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiğinde, orada
bulunan Hıristiyan ve Yahudilere iyi
davranmış, asla soykırım yapmamış,
dinlerinden dolayı kimseyi öldürmemiştir.
İstanbul’un fethedilip Müslümanların eline
geçmesiyle birlikte, bu güzel şehir
Yahudiler için neredeyse bir umut adası
haline gelmiştir
II. Beyazıt döneminde Hıristiyanların
baskılarından ve soykırımından kaçan Yahudiler
İstanbul’un en güzel semtlerine yerleştirilmiş ve
bunlar kısa zaman içinde İstanbul’un en zengin
insanları haline gelmişlerdir. Günümüzde de
durum farklı değildir
Müslümanların diğer dinden olan
insanlara karşı hoşgörülü davranmaları,
onları İslam’a girmeleri konusunda
zorlamamaları, aksine din baskısı altında
yurtlarını terk etmek zorunda kalanları
kendi ülkelerine kabul etmeleri, İslam’ın
yararına olmuş, çoğu insan karşılaştıkları
İslam adaletine hayran kalıp kendi
istekleriyle Müslüman olmayı tercih
etmişlerdir.
Download