İman ve taat dairesinden çıkan bir Müslüman

advertisement
Sorularlarisale.com
"İman ve taat dairesinden çıkan bir Müslüman, Ecnebî
dinsizleri gibi de olamaz. Çünkü onlar Peygamberi inkâr
etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri
bilmeseler de Allah'ı tanıyabilirler..." cümlesi hakkında
değerlendirme...
İman ve taat dairesinden çıkan bir Müslüman,
"Ecnebî dinsizleri gibi de olamaz. Çünkü onlar Peygamberi inkâr
etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de
Allah'ı tanıyabilirler. Allah'ı bilmeseler de, kemâlâta medar olacak
bazı güzel hasletler bulunabilir."
"Fakat bir Müslüman, hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün
kemâlâtı, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla
biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan, daha hiçbir
peygamberi (a.s.) tanımaz ve Allah'ı da tanımaz ve ruhunda
kemâlâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez.”(1)
a. Ecnebiler için “diğer peygamberleri tanıyabilirler” ne demektir? Bu
tanımanın onlara faydası var mıdır?
a. Burada “diğer peygamberlerden” maksat, İncil’de haber verilen
peygamberlerdir. Bir Hristiyan, Peygamber Efendimizi (asm.) tanımasa da onları
tanıyabilir. Bu tanımadan fayda görüp görmeme meselesine gelince, Peygamber
Efendimizden (asm) sonra, tâ kıyamete kadar bütün insanlar, peygamber olarak
Onu tanımakla yükümlüdürler. Bu günkü Hristiyanlar, Hz. İsa (as)’ın ümmeti
değildirler. Çünkü bu gün artık Hz. İsa (as)’ın peygamberlik görevi geçerli değildir.
Peygamber Efendimizden (asm) sonra, insanlar inanç yönünden iki grupta mütalaa
edilirler: Ümmet-i davet ve ümmet-i icabet.
Kur’an’a ve Peygamberimize (asm) inanan müminler ümmet-i icabettirler. Diğer
bütün insanlar ise ümmet-i davettirler. Yani, bugünün Müslümanları, özellikle ilim
sahasında yetkili zevat, onları İslâm’a davet etmekle mükelleftirler.
b. “Peygamberleri bilmeseler de Allah’ı tanıyabilirler” ne demektir? Bu
anlamda kurtulmaları söz konusu mudur?
page 1 / 4
b. Bugün Hristiyan dünyasındaki birçok kimse teslise inanmıyor. Bu asrın insanını
artık üç ilah safsatası tatmin etmiyor. Bunların büyük çoğunluğu dinsiz yaşama
yoluna giriyorlar. Az bir kısmı ise Hristiyanlığı kabul etmemekle birlikte, kendi aklını
kullanarak bu âlemin mutlaka bir sahibi, bir yaratıcısı olması gerektiğine inanıyorlar.
Kurtulma meselesi ayrı bir konudur. İslam’ı tanıma imkânına herkes aynı ölçüde
sahip değildir.
“Allah hiçbir nefse gücünün üstünde bir yük yüklemez.”(Bakara,
2/286)
ayetinin hükmü her zaman ve her konuda geçerlidir. Bu konuda da insanlar İslam’ı
tanımaya ne ölçüde güç yetirebileceklerse o nispette sorumlu olurlar. Bütün insanlık
âlemini bu yönden tek tek analiz etmek bizim gücümüzü çok aşar. Hakikat-ı hali
ancak Allah bilir.
c. “Allah’ı bilmeseler de, kemalata medar bazı güzel hasletler bulunur.”
cümlesini açar mısınız?
c. Bugünün Hristiyan dünyasını, ne tahrif olmuş İncil, ne de toplumdaki
müessiriyetleri çok azalmış olan papazlar değil, toplumun kendi görüş ve
tecrübelerinin mahsulü olan “prensipler” yönlendirmektedir. Bu prensiplere
herkes büyük bir hassasiyetle uyar. Bunlara uymamanın sonucu, beşerî kanunların
gereği olan cezalardır. Bu prensiplere hassasiyetle uyan insanların ruhlarında,
zaman içinde, bazı güzel hasletler yerleşir; insan haklarına riayet etmek, yalan
söylememek, işine zamanında gelmek, sözünde durmak, aldığı görevi tam olarak
yerine getirmek gibi. Bütün bunlar din kaynaklı değildir. Yani, bunlara uyan
kimse, “uymasam günahkâr olurum, ahirette ceza görürüm” gibi bir endişe
taşımaz. Tek endişesi, kanunlar karşısında suçlu olmak ve cezalandırılmaktır.
d. Dinini terk eden bir Müslüman’ın; hiçbir cihette bir nur ve kemale
liyakatinin kalmayacağı ve sükut-u mutlaka mahkum olacağı genel bir
kaide midir? Bu kaidenin haricinde faydalı insanlar olamaz mı? “Sanatta
maharet esastır.” kaidesine göre, dinsizliğin sanata ve ihtisasa ne zararı
olabilir?
d. Soruda geçen bir nokta çok önemlidir:
“Fakat bir Müslüman, hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün
kemâlâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla
biliyor.”
page 2 / 4
Batı insanında kanunların, toplum yapısının, genel kültürün koyduğu esaslar yerine
bir Müslümanda İslam’ın koyduğu esaslar hükmeder. Müslüman, bir haksızlık
yaparken bunun haram olduğunu bilir ve bu bilgisine rağmen o cürmü işlemekle
imanında bir zafiyet meydana gelir. Kur’an'ın koyduğu temel hükümlere,
Peygamberimizin (asm) tebliğ ettiği esaslara rağmen, onlara karşı koyarcasına
işlenen haramlar, o insanı zaman içinde dinden çıkarabilir; bununla da kalmayıp din
düşmanı haline getirebilir.
Dinden çıkan bir Hristiyan öyle değildir. O, kendindeki güzellikleri dinden değil
topumun prensiplerinden aldığı için, dinden çıksa da o güzellikleri sürdürebilir.
Dinden çıkan bir Müslüman ise bütün bu güzelliklere adeta savaş açar.
Bunun genel bir kaide olup olmamasına gelince, Külliyatta da geçtiği gibi,
"İlm-i usulde “Mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Kâfir eğer zimmî olsa
veya musalâha etse hakk-ı hayatı var.” diye usul-i şeriatın bir
düsturudur.” (2)
Genel hüküm budur.
Devletin şeriatla yönetildiği ülkelerde bu hüküm uygulanır gibi görünürse de,
bugüne kadar böyle bir mahkumiyet haberi pek duymadık.
Konuyu şöyle bir tahlil edelim:
Bir Müslüman dinden çıkmışsa, laik yönetimlerde bunun farkına bile varılmaz.
Kendisi dinsizlik propagandası yapar ve açıkça bir fikir mücadelesine girerse bu
başka meseledir. Böyle bir kimseye de, ancak fikir bazında cevaplar verilir; mesele
hukuka yansımaz.
Şer’i yönetimlerde ise bir kişinin dinden çıktığı kendisi açıklamadıkça bilinmez.
Böyle bir insanın namaz kılıp kılmadığı da fazla bilinmez, ama kendisi açıkça
namaza karşı çıkıyorsa, orucunu aleni olarak yiyorsa ve zekâtını vermiyorsa bu
adam Üstad'ın tabiriyle “İnsanların hayat-ı içtimaiyesinde bir fesat aleti”
olmuştur. Bu adamın, dinden çıktığını, ölümü pahasına açıklaması için dine tam bir
düşman olması, dini hükümlere açıkça meydan okuması gerekir. Buna belli bir
mühlet tanınır, vazgeçmezse cemiyetin selameti namına hayatına son veriliyor.
Yoksa, her dinden çıkan öldürülseydi, dünya çapında büyük yankılar uyandırırdı ve
bunun herkesçe duyulması gerekirdi.
Ancak günümüzde, insanların İslam’ı ne ölçüde içlerine sindirip, daha sonra
dinden çıktıkları da ayrı bir konudur. Batılılaşmanın bir sonucu olarak, bazı
page 3 / 4
Müslümanlar kısmen de olsa Batı standartlarına uygun bir hayat sürmekte, günlük
hayatlarında İslam’ın hükümleri yerine ekonominin kurallarını esas tutmakta, faize
rahatlıkla girmekte, stokçuluğu marifet sayabilmekte, İslam’ın kabul etmediği çok
farklı yollarla kazanç elde etmekte, bununla birlikte Müslüman olduğunu da
söylemektedir.
Bugün toplumumuzda, yaşayışı batıl, dini İslam olan birçok insan vardır. Bunların
çoğu ciddi bir dini terbiye görmemişler, anne- babalarının ve çevrenin verdiği bir
İslam anlayışıyla hayatlarını sürdürmüşlerdir. Bunlar işlerini yaparken de dini
esaslara uygunluktan çok, toplumdaki genel gidişi ve ekonominin genel prensiplerini
esas almışlardır. Bunların ruhuna da bazı prensipler, Batılılarda olduğu gibi, din
dışında yerleşmiş olabilir. Ve bunlar da dinden çıktıklarında bütün güzelliklerden
tamamen mahrum kalmayabilirler. Zaten laik sistemde dinden çıkanların hayat
hakkına ilişilmemektedir. Böylece her tip inanca sahip kimseler birlikte
yaşayabilmektedirler.
Hayatın gayesini, bir batılı gibi, menfaat olarak kabul eden kişiler, sadece sanata,
ticarete önem vererek, dini “ikinci, üçüncü planda” düşünmekle, farklı bir
Müslüman tipi sergilerler. Bunlar zamanla dinden çıksalar da çoğu kimse bununla
fazla ilgilenmez. Bunlar kendi menfaatleri için çalışmakla birlikte, yaptıkları birçok
işlerle topluma faydalı da olabilirler. Bu kimseler dinsizliği gaye edinen ve insanları
dinden, ahlaktan uzaklaştırarak toplum düzenini bozmaya çalışan anarşist ruhlu
dinsizlerden farklıdırlar. Üstad'ın tabiriyle bunlar “adem-i kabul” gurubuna
girerler, dine karşı lakayttırlar, ama din düşmanlığı gibi bir davaları da yoktur.
Bunlar da sanat, ticaret ve sair konularda başarılı olduklarında topluma faydalı
olabilirler. Üstad'ın “kabul-ü adem” dediği “dinsizliği dava edinme ve imanın
hilafına bir yol açma” çok daha farklıdır. Din, iman ve ahlak düşmanı olan
anarşistlerden, topluma zarardan başka bir şey gelmez.
(1) bk. Sözler, On Üçüncü Söz.
(2) bk. Lem’alar, On Yedinci Lem’a.
page 4 / 4
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download