öğrenme bozuklukları - Ankara Ada Psikoteknik

advertisement
CİNSEL İŞLEVLE İLGİLİ BOZUKLUKLAR
Cinsel işlev
Cinsellik, sosyal kurallar, değer yargıları ve tabularla belirlenmiş, biyolojik, psikolojik, sosyal
yönleri olan özel bir yaşantı olarak tanımlanabilir.
Biyolojik boyut, temel olarak üremeyi içermektedir. Hayvan türünde neslin devamlılığına
hizmet eden cinsel dürtülenmenin güçlülüğü dikkate alındığında biyolojik boyutun anlamı
ortaya çıkmaktadır.
Sosyal boyut ise bir yanda iki insanın birlikte oluşu, diğer yanda toplumsal değer yargılarıyla
kendini göstermektedir. Toplumsal örgütlenme açısından cinselliğin insanlığın eski
çağlarından beri üst yapı kurumları içinde bir dizi kurallara bağlanmış olduğu dikkati
çekmektedir. Bu yanıyla cinsellik, değer yargılarından, inançlardan, geleneklerden bağımsız
bir şekilde ele alınamamaktadır.
Psikolojik açıdan cinsellik, bireyin seçtiği, tasarladığı ve zaman zaman erteleyerek de olsa
yaşadığı bir boyuttur. Burada “yakınlaşma, bütünleşme, bir olma” gereksinim ve isteği
belirgindir. Duygusal paylaşımın yoğunluğu, yakınlaşmayı ve cinsel işlevi belirleyici rol
oynamaktadır. Bireyin, paylaşımları doğrultusunda davranış biçimleri de değişebilmektedir.
Bu tanımlar çerçevesinde, böylesine özel bir yaşantı modelinde normalite sınırlarının
çizilmesi gerekmektedir. Sağlıklı cinsel yaşamın sınırları, anksiyete ve suçluluk
uyandırmayan yaşantılar olarak çizilebilir. Farklı gibi görünen davranışlar, kompulsif ve tek
doyum yolu olmadıkça sağlıklı kabul edilebilir.
Normal cinsel cevap döngüsü
Periferik ya da santral, nasıl bir uyarımla başlıyor olursa olsun cinsel cevap, sinir sisteminin
tetiklediği bir dizi vasküler değişiklikle kendini göstermektedir. Cevabın ortaya çıkışında
özellikle psikolojik durum, endokrin, nörolojik ve vasküler sistem yoğun bir etkileşim içinde
rol oynamaktadır.
Cinsel cevap dört temel aşamayı içermektedir:
1. Uyarılma: bireyin iç (fantezi) ya da dış uyaranı algılaması ve yaşamasıyla başlamaktadır.
Uyarılma, santral ve periferik sinir sisteminin aktive olması anlamına gelmektedir. Uyarılma,
kadında vajinal lubrikasyon ve küçük dudakların kanla dolması, erkekte peniste, kadında
klitoriste ereksiyon ile karakterize olup, birkaç dakikadan birkaç saate kadar sürebilir.
Uyarılma dönemi, bireyin uyarılmaya hazır ya da açık olması gibi bir temel içsel durumda,
uygun bir uyaranla başlayan tetiklenmedir denilebilir. Hazır olma, o zamana kadar
yaşadıkları ışığında cinsel uyarıyı algılamaya açık olma şeklinde tanımlanabilir. Her birey
için farklı olan geçmiş ve gelişim ışığında, her yaşantıda farklı bir hazır olma hali de
denilebilir.
2. Plato: uyarılma sürerken cinsel organda vasküler değişikliklerin tamamlanmasıyla
erkekte ereksiyon, kadında vajinal salgılama ve kaslarda gevşeme ortaya çıkmaktadır.
Uyarılmanın sürmesi ile erkeğin testisleri büyüyerek yükselir. Kadının vajinal duvarının dış
dörtte üçü boyunca orgazmik platform diye bilinen kasılmalar görülür. Kadında göğüs
büyüklüğü % 25 artar. Büyük kas gruplarında kasılmalar olur. Kalp vurumu ve solunum
hızlanır, kan basıncı yükselir. Plato dönemi 30 saniye ile birkaç dakika arasında sürer.
3. Orgazm: plato döneminin sonunda orgazmla kendini gösteren, yoğun haz duygusunun
yaşanmasıdır. Özellikle orgazm yaşantısının bireysel farklılıklar nedeniyle ortak bir tanımı
yapılamamaktadır.
Erkekte semenin güçlü bir şekilde emisyonu ile ejakülasyon ve orgazm olur. Erkek
orgazmına prostat, çevre yapıları/kasları ve üretranın dört-beş ritmik spazmı da eşlik eder.
Kadında orgazm, vajinanın alt bölümünün istemsiz kasılması ile uterusun güçlü ve sürekli
kasılmaları ile karakterizedir. Büyük kas gruplarında, dış ve iç anal sfinkterde kasılmalar
olur. Kan basıncı yükselir, kalp atışı artar. Orgazm, üç-beş saniye sürer ve bilincin hafif
sislenmesi ile karakterizedir. Üretradan sıvının geçişi erkeğe ejakülasyonun kaçınılmazlığı
dönemi adı verilen yaklaşan doruk duygusunu verir. Prostat bir kez kasıldıktan sonra
ejakülasyon kaçınılmaz olur.
4. Çözülme: çözülme, genital organlardan kanın çekilmesiyle, tüm değişmelerin geriye
dönüşü olup, buna sübjektif bir iyilik duygusu eşlik eder. Orgazm olduğunda çözülme
hızlıdır, olmazsa iki ile altı saat sürebilir.
Çözülme döneminden sonra kişiye göre değişen sürelerde refrakter dönem bulunmaktadır.
Refrakter dönem, erkekte birkaç dakikadan birkaç saate kadar sürebilir ve bu dönemde
cinsel yönden yeniden uyarılmaya görece uzakken, kadında refrakter dönem olmadığı,
çoklu ve art arda orgazm kapasitesi olduğu öne sürülmektedir.
Sağlıklı cinsel işlev için gerekli temel öğeler:
 Sağlıklı anatomik ve fizyolojik yapı
 Uygun fiziksel ve duygusal cinsel uyaran
 Uyaranın algılanmasını önleyen etkenlerin olmaması
 Cinselliği olumlu yönde etkileyen etkenler
Cinsel işlev bozuklukları tanı ölçütleri
Cinsel istek bozuklukları
Cinsel istekte azalma
A. Sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel istekte
bulunma isteğinin az olması yada hiç olmaması. Klinisyen, kişinin yaşı ve yaşam
koşulları gibi cinsel işlevselliğini etkileyen etkenleri göz önünde bulundurarak cinsel
isteğin azaldığı yada hiç olmadığı yargısına varır.
B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir eksen ı bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz.
Sadece bir maddenin yada genel tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı
değildir.
Cinsellikten tiksinme
A. Sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde, bir cinsel eş ile genital ilişki kurmaktan
aşırı tiksinti duyma ve bundan tümüyle kaçma.
B. Bu bozukluk belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Başka bir eksen ı bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz.
Cinsel uyarılma bozuklukları
Kadında cinsel uyarılma bozukluğu
A. Sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde, cinsel uyarılmanın yeterli bir ıslanma –
kabarma tepkisini sağlayamama yada cinsel etkinlik bitene dek bunu sürdürememe.
B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Başka bir eksen ı bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz.
Erkekte erektil bozukluğu
A. Sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde, yeterli bir ereksiyon sağlayamama yada
cinsel etkinlik bitene dek bunu sürdürememe.
B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Başka bir eksen ı bozukluğu, bir maddenin kötüye kullanımı yada genel tıbbi
durumun doğrudan etkilerine bağlı değildir.
Orgazmla ilgili bozukluklar
Kadında orgazm bozukluğu
A.
B.
C.
Olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın sürekli olarak yada yineleyici
bir biçimde gecikmesi yada hiç olmaması. Kadınlar, orgazmı tetikleyen uyaranın
türü yada yoğunluğu açısından büyük değişiklik gösterirler. Kadında orgazm
bozukluğu tanısı, kadını yaşı, cinsel deneyimi ve aldığı cinsel uyaranların yeterliliği
açısından baktığında klinisyen kadının orgazm olma yetisinin beklenenden daha az
olduğu yargısına varması temeline dayanmaktadır.
Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
Başka bir eksen ı bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz. Bir maddenin yada genel
tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
Erkekte orgazm bozukluğu
A. Klinisyen, kişinin yaşını göz önünde bulundurduğunda, yoğunluğunun ve süresinin
yeterli olduğunu düşündüğü cinsel etkinlik sırasında, olağan bir cinsel uyarılma
evresi sonrası, sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde, orgazmın gecikmesi yada
hiç olmaması.
B. Bu bozukluk belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Başka bir eksen ı bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz. Bir maddenin yada genel tıbbi
durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
Prematür ejakülasyon (erken boşalma)
A. Sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde, çok az bir cinsel uyarılma ile ve kişinin
istemesinden önce, vajinaya girme öncesi, girer girmez yada hemen sonra
ejakülasyonun olması. Klinisyen, yaş, cinsel eş yada durumun yeni olması ve son
zamanlardaki cinsel etkinliğin sıklığı gibi uyarılma uyarılma evresinin süresini
etkileyen etkenleri göz önünde bulundurmalıdır.
B. Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntı yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Bir maddenin doğrudan etkilerine bağlı değildir.
Cinsel ağrı bozuklukları
Disparoni
A. Erkekte yada kadında cinsel ilişkiye, yineleyici bir biçimde yada sürekli olarak eşlik
eden genital ağrının olması.
B. Bu bozukluk belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Bu bozukluğa sadece vajinismus yada ıslanmanın olmaması neden olmamaktadır.
Başka bir eksen ı bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz. Bir maddenin yada genel tıbbi
durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
Vajinismus
A. Vajinanın dış üçte birindeki kaslarda koitusu engelleyecek bir biçimde, yineleyici bir
biçimde yada sürekli olarak istem dışı spazmın olması.
B. Bu bozukluk belirgin bir sıkıntıya yada kişilerarası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Başka bir eksen ı bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz. Bir maddenin yada genel tıbbi
durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
Alt tipleri
Aşağıdaki alt tipler bütün primer cinsel işlev bozuklukları için geçerlidir.
Cinsel işlev bozukluğunun nasıl başladığını göstermek için aşağıdaki alt tiplerden biri
kullanılabilir.
Yaşam boyu tipi: cinsel işlevselliğin başladığından beri cinsel işlev bozukluğu varsa bu alt
tip kullanılır.
Edinsel tip: cinsel işlev bozukluğu olağan bir işlevsellik döneminden sonra ortaya çıkmışsa
bu alt tip kullanılır.
Cinsel işlev bozukluğunun ortaya çıktığı genel çerçeveyi göstermek için aşağıdaki alt
tiplerden biri kullanılır.
Yaygın tip: cinsel işlev bozukluğu belirli bir takım uyarılar, durumlar yada cinsel işlerle sınırlı
değilse bu alt tip kullanılır.
Durumsal tip: cinsel işlev bozukluğu belirli bir takım uyarılar, durumlar yada cinsel eşlerle
sınırlı ise bu alt tip kullanılır.
Cinsel işlev bozukluğuna eşlik eden etiyolojik etkenleri göstermek için aşağıdaki alt
tiplerden biri kullanılır.
Psikolojik etkenlere bağlı: cinsel işlev bozukluğunun başlaması, şiddetlenmesi, alevlenmesi
yada sürmesinde psikolojik etkenlerin başlıca rolü oynadığı ve cinsel işlev bozukluğunun
etiyolojisinde genel tıbbi durumların ve maddelerin herhangi bir rol oynamadığı yargısına
varıldığında bu alt tip uygulanır.
Bileşik etkenlere bağlı: cinsel işlev bozukluğunun başlaması, şiddetlenmesi, alevlenmesi
yada sürmesinde psikolojik etkenlerin rolünün olduğu yargısına varıldığında ve genel tıbbi
bir durum ve ya madde kullanımının da katkıda bulunduğu, ancak cinsel işlev bozukluğunu
açıklamaya yetmediği yargısına varıldığında da bu alt tip uygulanır.
Genel tıbbi durum yada madde kullanımı cinsel işlev bozukluğunu açıklamaya yeterse
genel tıbbi duruma bağlı cinsel işlev bozukluğu ve / veya madde kullanımının yol açtığı
cinsel işlev bozukluğu tanısı konur.
…’e bağlı cinsel işlev bozukluğu
A. Belirgin bir sıkıntı yada kişilerarası ilişkilerde zorluklar doğuran, klinik açıdan önemli
bir cinsel işlev bozukluğu klinik görünümün önde gelen bozukluğudur.
B. Öykü, fizik muayene yada laboratuar bulgularından elde edilen verilerde, cinsel
işlev bozukluğunun genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkileri ile
açıklanabileceğine ilişkin kanıtlar vardır.
C. Bu bozukluk başka bir bozuklukla daha iyi açıklanamaz.
Etiyoloji
son yıllardaki gelişim ışığında, organik kaynaklı cinsel işlev bozukluklarının yapısal,
vasküler, nörolojik, hormonal ve otonom sinir sistemi disfonksiyonuna bağlı olanları ayırt
edilebilmektedir.
Psikolojik
kaynaklı
olanların
sınıflandırması
çeşitli
şekillerde
yapılsa
da
tabloyu
tanımlamakta yeterli olduklarını söylemek güçtür. İnsan doğasının zenginliği ve bunun
yansıması olarak kişiler arası ilişkilerdeki farklılıklar cinsel işlev bozukluklarının
değerlendirilmesini güçleştiren en önemli faktörler olarak sıralanabilir.
1. Psikolojik etkenler:
 Hazırlayıcı etkenler başlatıcı etkenler sürdürücü etkenler
 Tutucu ortamda büyüme
 Bedensel hastalıklar
 Performans anksiyetesi
 Travmatik cinsel deneyimler
 Yaşlanma
 Eşin çekiciliğini yitirmesi
 Cinsel bilgi eksikliği
 Cinsel bilgi eksikliği
 Patolojik aile içi ilişkiler
 Sadakatsizlik
 İlişkide iletişim güçlükleri
 Stresli yaşam biçimi
 Gerçekçi olmayan beklentiler
 Yakınlık korkusu
 Kişilik yapısı
 Psikiyatrik bozukluklar
 Yetersiz eş ilişkisi
 Eş kaybı
2. Organik nedenler
Genel popülasyonda cinsel işlev bozukluklarında organik faktörlerin yaş ilerledikçe daha
çok yer aldığı dikkati çekmektedir.
Hastalıklar
Sistemik hastalıklar
Karaciğer hastalıkları
Endokrin bozukluklar
Lokal genital hastalıklar
Cerrahi girişimler
Nörolojik bozukluklar
Damar hastalıkları
İlaçlar
psikotroplar
stimülanlar
halusinojenler
antikolinerjikler
antiadrenerjikler
mizaç düzenleyicileri
Sedatifler
hormonlar
nörotransmitterler
Değerlendirme
Değerlendirme sürecinde, hekimin psikolojik etkenlerin yanı sıra cinsel işlev ve
bozukluklarının anatomisi, fizyolojisi, nörolojisi ve hormonal yönlerine ilişkin temel bilgilere
sahip olması gerekmektedir. Çeşitli tıbbi tabloların ve cerrahi girişimlerin cinsel işlev
üzerindeki etkilerini bilmek değerlendirmeyi kolaylaştıracaktır.
Öncelikle, güvenli bir ortamın oluşturulmalıdır. Hasta, sorunlarını anlatırken kendi izni
dışında başkalarına bilgi verilmeyeceğinden emin olmalı, görüşmenin gizliliğine uyulacağı
konusunda endişe duymamalıdır. Görüşme sırasında yorumlara gitmeksizin sorunu
anlamaya yönelik açık uçlu sorular yöneltmek en sağlıklı yol olacaktır. İncelemeler
konusunda adım adım bilgi vermek, planlı ve hızlı bir şekilde hareket etmek hastaya güven
verecek, katılımını kolaylaştıracaktır.
Cinsel işlev bozukluğunun eşler arasındaki sorunların nedeni ya da sonucu olabileceği göz
önüne alınarak mümkün olursa değerlendirme sürecinde başvuranın izni alınarak eşin de
yer alması sağlanmalıdır.
Öncelikle temel yakınmanın belirlenmesi ve üzerinde durulması gerekmektedir. Çoğu
zaman hastalar, yakınmalarını tanımlamakta güçlük çektikleri için temel yakınmanın ortaya
konması ve sınırlarının çizilmesi önem taşımaktadır. Bu aşamada, gerçekten bir cinsel işlev
bozukluğu olup olmadığına karar verilmesi önemli noktalardan birini oluşturmaktadır.
Normal cinsel yaşantılarını sürdürmekte olan kişiler sadece cinsellikle ilgili endişeleri
nedeniyle hekime başvurabilmektedirler.
predispozan ve presipitan faktörlerin ortaya konmasından sonra sorunun nasıl ortaya çıktığı
ve geliştiğinin araştırılması gerekmektedir. Bu bağlamda tablodaki değişmeler ve hangi
koşullarda nasıl bir değişim gösterdiği dikkatle incelenmektedir.
Geçmişte cinsel işlev bozukluklarının hemen her zaman psikolojik kaynaklı olduğu kabul
edilirken günümüzde, organik faktörlerin rolü üzerinde de durulmaktadır. Değerlendirmede
organik ve psikolojik faktörler tek tek ele alınsa da bunların yoğun bir etkileşim içinde
oldukları gözden uzak tutulmamalıdır. Etkileşimin analiz edilerek aydınlatılması
değerlendirmenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır.
Cinsel işlev bozuklukları, genel olarak organik ve psikolojik kaynaklı olarak iki ana gruba
ayrılmaktadır.
I. Organik etkenlerin değerlendirilmesi
Temel olarak cinsel organlarda yapısal, nörolojik (somatik, otonomik) ve vasküler
bozukluklar ya da bunlara yol açan ameliyat, travma, metabolik hastalıklar, ilaç yan etkileri
gibi diğer faktörlerdir.
Anamnez alındıktan sonra, gerekli bulunduğunda organik faktörlerin incelenmesine
geçilmelidir.
1. Genel fizik muayene: rutin fizik muayene yapılmalıdır.
2. Genital bölge muayenesi: genital organların yapısal bozukluğu olup olmadığının
araştırılması için muayenesi yapılmalıdır.
3. Nörolojik muayene: sistemik nörolojik muayeneye ek olarak bulbocavernoz reflex latensi
(bcr) ve somatosensoriyel evoked potential (ep) çalışmaları yapılmaktadır. Bcr latensinin 40
msn ya da daha kısa olması, normal kabul edilmektedir.
4. Vasküler muayene: özellikle erkeklerde erektal yetersizlikle başvuranlarda en yaygın
organik faktör vasküler patolojiler olduğu için özel testler geliştirilmiştir. Bunlardan
başlıcaları penis arterlerinde (iki taraflı dorsal ve kavernöz arterleri) kan basınçlarının
ölçülerek brakial basınca bölünmesiyle elde edilen penile/barakial index (pbı) değerleridir.
Pbı % 80'den aşağı olanlarda vasküler patoloji düşünülmektedir. Papaverin enjeksiyonuna
verilen cevabın yetersizliği de vasküler patoloji için önemli bir göstergedir.
Vasküler sistemin değerlendirilmesinde penografi, ultrasonografik incelemeler, arteriografi
de yapılabilmektedir. Venöz sistem incelemelerinde de radyolojik teknikler kullanılmaktadır.
5. Otonom sinir sistemi muayeneleri: otonomik disfonksiyonu araştırmak için kullanılan
testler arasında en kolay uygulanabileni yatar ve ayakta tansiyon, nabız sayılarını
kaydetmektedir. Pozisyona bağlı olarak ortaya çıkan değişmeler otonomik disfonksiyonu
düşündürecektir.
6. Endokrin incelemeler: diabetes mellitusun araştırılmasının yanı sıra luteinize edici
hormon (lh), follikül stimule edici hormon (fsh), total ve serbest testosteron, prolaktin
düzeyleri genel olarak endokrin sistem fonksiyonları hakkında bilgi vermektedir.
7. Nocturnal penile tumescence (npt): uyku sırasında, özellikle rem döneminde erkeklerde
ereksiyon olduğu bilinmektedir. Bu gözlem yola çıkılarak uyku çalışmalarında, penise
yerleştirilen özel elektrodlarla ereksiyon oluşumu ve sürekliliği değerlendirilebilmekte,
ereksiyon sırasındaki penis rijiditesi ölçülerek erektal kapasite konusunda sonuca
ulaşılabilmektedir. Bu teknik, erkekte cinsel işlev konusunda ayırıcı tanıda güvenirliği
yüksek bir testtir.
II. Psikolojik değerlendirme:
Psikiyatrik görüşmeye ek olarak kişilik testleri ve çeşitli sorun alanlarında bilgi toplamak için
özel ölçekler kullanılmaktadır.
Cinsel ilgi ve istek bozuklukları
Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma
isteğinin az olması, hiç olmaması ile karakterizedir. Cinsel ilgi ve istek azalmasının erkekte
erektil yetmezliğe yol açması nedeniyle bu yakınma ile başvuru nadirdir. Kadınlar arasında
ise en sık rastlanan başvuru nedenidir. Cinsel ilgi ve istek, kadınlar arasında büyük farklar
göstermektedir. Bireyde, bir cinsel işlevin azalmış olduğunu söyleyebilmek için bu işlevin
aynı bireyde daha önceki düzeyini bilmek gerekir. Böylelikle sorunun birincil veya ikincil
nitelikte olduğu da anlaşılacaktır.
Cinsel ilgi ve istek düzeyi yalnızca partnerle ilişkiye girme sıklığına bakılarak
değerlendirilemez. Mastürbasyon sıklığı, karşı cinse olan ilgi, cinsel hayal ve fantezileri ve
cinselliğe ilişkin düşünceleri de araştırılmalıdır. Böylelikle sorunun durumsal ya da total
olduğu da anlaşılacaktır.
Bireyin cinsel ilgi ve istek azlığını bir sorun olarak algılayıp algılamadığı araştırılmalıdır.
Bazı bireyle çözümünü, kendinden çok eşini memnun etmek için istiyor olabilir. Bazı
durumlarda ise kişide ilgi ve istek azlığı olmadığı halde, eşindeki artmış istek nedeniyle
görece bir azlık sorunu tanımlanabilir.
Birincil cinsel ilgi ve istek azlığının nedenleri arasında olumsuz cinsel yaşam deneyimleri ve
endokrin bozuklukla, ikincil cinsel ilgi ve istek azlığının oluşumunda ise eşler arasındaki
sorunlar daha çok rol oynamaktadır. İkincil cinsel ilgi ve istek azlığı, geçirilmiş depresyonu
ya da doğum gibi fizyolojik bir olayı izleyerek ortayla çıkabilir. Çiftin cinsel yaşamının
giderek olağanlaşması, cinsel hayal ve fantezi eksikliği gibi durumlar ikincil bir cinsel ilgi ve
istek azlığına neden olabilir. Azalmış cinsel ilgi ve istek azlığı cinsel işlev bozukluklarına
oranla tedaviye dirençli bir gruptur. Seks terapileri ile evlilik terapilerinin kombinasyonu,
yalnızca seks terapileri ile alınan sonuçlardan çok daha olumlu bulunmuştur.
Kadında cinsel uyarılma bozuklukları
Cinsel aktivitenin uyarılma aşamasında fizyolojik değişikliklerin olmamasına bağlı bir
bozukluktur. Uyarılma aşamasında genitallere yönelen kan akımı ve damarlardaki yerel
değişiklikler vajinal dolgunluğa ve lubrikasyona yol açar. Cinsel uyarılma bozukluğunda tüm
uyarma veya uyarılma çabalarına karşın fizyolojik değişiklikler oluşmamakta ve uyarılma ile
ilgili haz verici duyumlar alınamamaktadır. Bu bozukluk genellikle cinsel ilgi ve istek azlığı
ve orgazm bozukluğu ile birlikte olup cinsellik konusunda belirgin inhibisyonları olan
kadınlarda görülür.
Erektil işlev bozukluğu
Erektil yetmezlik cinsel aktiviteyi tamamlamak için gerekli ereksiyonun oluşmasında veya
sürdürülmesinde ortaya çıkan tekrarlayıcı ve inatçı yetersizlik olarak tanımlanabilir. Koitusu
gerçekleştirebilecek nitelikte ereksiyona ulaşamayan ya da sürdüremeyen bireyler primer,
en az bir kez başarılı ilişkide bulunmuş olanlar ise sekonder erektil bozukluk olarak
tanımlanmaktadır. Cinsel işlev bozuklukları arasında tedavi amacıyla başvuru nedenleri
arasında en sık görülenidir. Erişkin erkek popülasyonunun % 10 – 20’sinde görülmekte ve
60 yaşından sonra belirgin olarak artmaktadır. Yaşamın bir döneminde benzeri bir güçlükle
en az bir defa karşılaşan erkeklerin oranı ise % 70 – 75’lere ulaşmaktadır. Bu oranlar erektil
yetmezliğin ancak tekrarlayıcı ve inatçı özellikler gösterdiği zaman patolojik olarak kabul
edilmesi gerektiğini göstermektedir.
Görüşme sırasında özellikle üzerinde durulması gereken noktalar:
Ereksiyon hiç mi oluşmuyor, yoksa belirli bir noktada mı kayboluyor?
Erektil yetmezlik ilk cinsel aktiviteden beri mi var, yoksa tetikleyici etkenlerle mi ortaya
çıkıyor?
Erektil yetmezlik yavaş yavaş mı, yoksa aniden mi ortaya çıkmış?
Sabah ereksiyonları var mı?
Uygun yer, uygun zaman, uygun kişi gibi koşulların varlığında ereksiyon kusuru oluşuyor
mu?
Yan etki olarak ereksiyon kusuru oluşturabilecek bir ilacın yakın geçmişte ya da halen
kullanılıyor olması, tabloya eşlik eden psikiyatrik bozukluk öyküsünün varlığı organikfonksiyonel ayırımını yapmayı güçleştirmektedir. Bu nedenle, psikolojik ve organik
faktörlerin tabloya katkısı tanımlanarak ayırıcı tanıyı yapmak gerekmektedir.
Ereksiyon bozukluğunun depresyon ve anksiyete ile ilişkisinde hangisinin diğerine neden
olduğu ayırt edilmelidir.
Erektil bozukluğun ortaya çıkışında ve devamında en önemli psikojen etken performans ile
ilgili olumsuz beklenti ve değerlendirmelerdir. Bireyin performansının yetersiz olacağına
ilişkin beklentisi ve yetersiz performans sonucunda ortaya çıkabilecek komplikasyonlar ile
ilgili düşünceleri zaman içinde yoğun anksiyeteye veya erektil bozukluğa yol açabilmektedir.
Kadın orgazm bozukluğu
Orgazm sorunu genellikle orgazmla ilgili bilgi ve beklentilerle ilintili olarak yaşanmaktadır.
Masters ve johnson’un araştırmaları sonucunda elde ettikleri önemli bulgulardan biri cinsel
birleşme sırasındaki orgazm ile klitoral uyarılma sonucu (mastürbasyon gibi) oluşan orgazm
arasında fizyolojik farkın bulunmadığıdır. Bazen kadındaki orgazm güçlüğünün temel
nedeni, erkekteki erken boşalmadır. Bu nedenle orgazm sorunundan yakınan kadına
sorunun hangi koşullarda ortaya çıktığı sorulmalıdır.
Orgazm sorunu ele alınırken öncelikle birincil ve ikincil, durumsal veya total olup olmadığı
araştırmalardır. Durumsal olanda kadın mastürbasyon sırasında orgazm olabilirken,
partneriyle orgazmı yaşayamadığından yakınır. Birincil bozuklukta ise kadın ilk cinsel
deneyiminden başlayarak hiç orgazm olmamıştır. İkincil durumsal orgazm bozuklukları
sıklıkla eşle genel ilişkilerdeki güçlüklerin bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. İkincil
cinsel ilgi ve istek bozukluğunun sonucu olarak ortaya çıkan orgazm bozukluklarında tedavi
cinsel ilgi ve istek bozukluğuna odaklanmalıdır.
Orgazm nedir?
Sevişme öncesi partneri çıplak olarak görme, tatma, dokunma, işitme yani partnerin sesini
duyma, koku gibi seksüel uyarı veya düşünceler ile başlayıp beyin ve vücudun ortak
hareket etmesi sonucu yaşanan zevk anına orgazm denir. Orgazm, çeşitli cinsel uyaranlarla
beynin uyarılması ile başlayan ve uyaranların etkisiyle kişide hem bedensel hem de ruhsal
olarak algılanan cinsel yanıtın son aşamasındaki hoş bir histir. Orgazm normal bir vücut
fonksiyonudur. Orgazm öğrenilebilir istemli bir reflekstir.
Orgazmın işlevi nedir?
Beden ve ruhun kendi kendini tatminle veya cinsel ilişkiyle kişinin haz almasını
sağlamasıdır. Ancak orgazm ilişkinin amacı değildir ve olmamalıdır.
Orgazmın faydaları
*bedensel ve ruhsal olarak bir rahatlama sağlar,
*daha kolay hamile kalınır.
Orgazm sorunları ve bozukluklarının tipleri
1-anorgazmi: hiç orgazm olamama durumudur. Bu durum iç sıkıntısı, kişinin kendi kendine
olan saygısı yitirmesi ve depresyon ile sonuçlanabilir.
2-rastgele anorgazmi: zaman zaman orgazm yaşanamaması durumudur.
3-koital anorgazmi: cinsel birleşme ile orgazm olamama ancak mastürbasyon vb. Gibi ile
orgazm olma durumudur.
4-erken orgazm: çok nadir olarak görülür.
Orgazm sorunları ve bozukluklarının nedenleri
*ön sevişmenin eksik ve aceleye getirilmesi,
*partnerin erken boşalma sorununun olması,
*partnerin ereksiyon sorununun olması,
*partnere karşı olan ilgi kaybı,
*alkolizm,
*depresyon ve üzüntü,
*menopoza ilişkin östrojen azlığı,
*vaginal akıntılar,
*vaginanın geniş olması,
*şeker hastalığı,
*nörolojik bozukluklar ve nörolojik ilaç kullanımı,
*problemli bir çocukluk geçirilmiş olunması,
*düzenli ve sağlıklı bir aile yaşantısının olmaması,
*ergenliğe geçiş döneminde problemli ve travmatik cinsel deneyimlerin yaşanması,
*cinsel kimlik çatışmaları,
*sosyo-kültürel yasaklamalar ve aşırı dinsel inançlar,
*bilgisizlik,
*cinsel taciz veya tecavüz yaşamak,
*aldatılmak,
*gebe kalma korkusu,
*partnere güvenmeme,
*cinsel ilişkiye zorlanmak,
*duyarlı, bilgili, sıcak, yaşamı seven bir kadının nasıl olduğuna ilişkin yeterli rol modelinin
bulunmayışı,
*güvenilir, emin, sosyal açıdan kabul edilebilir ve özel bir atmosferde, ödüllendirici ve
destekleyici koşullarda bir cinsel deneyime girişme olanağını bulamama vb.
Orgazm sorunları ve bozukluklarının tedavisi
Tedaviden amaç orgazmı cinselliğin en önemli amacı olarak görmekten vazgeçip, ön
sevişme, uyarılma, cinsel tecrübe, zevk ve çiftlerin birbirlerinin bedenlerini daha yakından
tanımaları için terapi veya cinsel danışmanlık hizmetleri, kadının üstte olduğu cinsel
pozisyonların denenmesidir. Kadın gelmeye başlayınca, erkek mümkün olabildiğince
hareketsiz kalmalı ve sert hareket etmemelidir. Meme uçları, kulak arkaları, bacakların iç
yüzleri gibi erojen bölgeler uzun süre uyarılmalıdır. Cinsel istek, uyarılma, orgazm ve
doyum döngüsünde ayrıntılar ne olursa olsun önemli olan klitoris uyarısının uygun şekilde,
yaygın, ritmik, kesintisiz ve yeterli süre yapılmasıdır.
*vakum cihazı: negatif basınç yaratan el kadar küçük bir cihazdır ve kitorise belirli süre
belirli bir protokolle uygulandığında orgazm olmayı kolaylaştırmaktadır.
Orgazm hakkında bilinmeyenler
*kadınlarda sadece düşünce yolu ile hiçbir fiziksel temas olmadan da orgazm yaşanabilir.
*her ilişkide orgazm yaşanacak diye bir kural yoktur. Zaman zaman orgazm olunmaması da
son derece normal bir durumdur.
*orgazm her iki eşte de aynı anda meydana gelebileceği gibi ayrı zamanlarda da olabilir.
Aynı anda orgazma ulaşmak çok keyifli olsa da bir o kadar zor bir durumdur. Eşlerden
birinin önce gelmesi hiçbir şekilde diğerinin orgazma ulaşmasını engellemez.
*kadınların yaklaşık %50’i çeşitli nedenlerden ötürü orgazm taklidi yapmaktadır.
*penis uzunluğunun kadının tatmin olmasıyla yani orgazmın şiddeti ile penis büyüklüğü
arasında hiçbir ilişki yoktur. Ancak orgazm beyinde gelişen bir olaydır, kişinin psikolojisi ile
yakından ilgilidir. Uzun ve kalın bir penisi görmek bir kadını daha fazla heyecanlandırabilir.
*cinsel tepkileri normal olan her kadın cinsel birleşmede ya da mastürbasyonla her
seferinde bir ya da birkaç orgazma ulaşabilir.
*kadınlarda en şiddetli orgazmlarını 35'li yaşlarda yaşarlar.
*kadın uyarılmaya başladıktan sonra orgazma ulaşabilmesi için ara vermeden aynı
tempoda uyarılmaya devam edilmelidir.
*kadın orgazma varacağı anın geldiğinde eşine penisin girmesini istediğini söylemelidir.
Çünkü bu arada kadının uyarılması durdurulursa isteği söner ve yeni baştan sevişmeye
başlamak gerekir.
*kadınlar uykuda da orgazm yaşayabilmektedir.
*new scientist dergisinin haberine göre amerikalı bir cerrah olan dr.stuart meloy cinsel
ilişkiye girmeden kadının orgazm olmasını sağlayan deri altına yerleştirilen implant adını
verdiği bir aygıt geliştirdi.
*abd'de kadınlarda orgazmı artıran “viacreme” adı verilen bir krem piyasaya çıktı.
*orgazmın süresi ve şiddeti kişiden kişiye değişir.
*kadınlar eşlerine mükemmel olduklarını hissettirmek ya da zevk almadıkları bir cinsel
ilişkiyi kısa yoldan bitirmek istedikleri veya eşine onun "yetersiz" olduğu duygusunu
yaşatmamak ve öte yandan da yine eşinde kendisinin "yetersiz olduğunu" kanısını
uyandırmayı engellemek için çoğu zaman orgazm taklidi yaparlar.
*en yoğun orgazm yaklaşık ilk 5 dakika içinde gerçekleşmektedir.
Erken boşalma (prematür ejakülasyon)
Erken boşalma, genellikle eşin cinsel doyuma ulaşmasından önce oluşan ejakülasyon
olarak tanımlanabilir. İlk kez ilişkiye giren genç erkeklerde sık görülür. Sorunun hafif
yaşandığı durumlarda en iyi ölçüt cinsel birleşmenin her iki eş için tatmin edici olup
olmadığının sorgulanmasıdır. Erken boşalma genellikle birincil bir sorundur. Erken boşalma,
gerginlik, stres ve seyrek cinsel ilişki sonucu geçici ve ikincil bir sorun olarak da ortaya
çıkabilir.
Boşalma yetmezliği
Yoğunluğu ve süresi yeterli bir cinsel etkinlik sırasında, olağan bir cinsel uyarılma evresi
sonrası, sürekli ya da yineleyici bir biçimde orgazmın gecikmesi ya da olmaması şeklinde
tanımlanır.
Boşalmanın hiç olmaması (mastürbasyon, uyku ve cinsel ilişki sırasında), kısmen oluşması
(mastürbasyonda oluşan ancak cinsel partnerle ilişkide gerçekleşmeyen boşalma) ya da
uzun süren bir uyarılma veya cinsel birleşmeye karşın ejakülasyonda gecikme şeklinde
ortaya çıkabilir. Boşalmanın hiç olmaması çoğu kez organik patolojiye işaret eder. Bazı
ilaçların kullanımı boşalmayı geciktirebilmektedir. Benzer bir tablo olan retrograd
ejakülasyonda orgazm duyumu alınmakta ancak penisten dışarıya bir ejakülat
çıkmamaktadır. Mesanedeki iç sfinkter aktivitesinin inhibe olması sonucu ejakülatın mesane
için atılmasıyla oluşan genellikle prostatektomi, diyabet, nöroleptik kullanımı gibi organik
nedenlere bağlı ortaya çıkan bir sorundur. Seminal sıvı içermesi nedeniyle ilişkiden sonraki
idrarın bulanık gelmesi tanıda değerli bir bulgudur.
Cinsel ağrı bozuklukları
1. Vajinismus: vajen girişindeki kasların spazmı sonucu, cinsel birleşme girişiminin
olanaksız hale geldiği ya da son derece ağrılı olduğu durumdur. Kasılmalar cinsel birleşme
girişimine koşut olarak ortaya çıkmakta ve vajinismuslu kadın bu kasılmalar üzerinde
kontrolü olmadığını düşünmektedir. Birincil tipte bir cinsel işlev bozukluğu olup, uygun
biçimde tedavi edilmezse yaşam boyu sürebilir. Evlilik içi sorunlar tabloya eklenmemişse
tedaviye iyi yanıt vermektedir.
Vajinismus, birincil bir cinsel işlev bozukluğu olmakla birlikte, nadiren vajinal travmalara, iyi
yapılmamış epizyotomiye ya da tekrarlayıcı vajinal enfeksiyonlara ikincil olarak gelişebilir.
Bu tür durumlarda cinsel birleşmenin ağrılı olması zaman içinde perine kaslarında spazma
neden olarak ikincil vajinismus sorununa yol açabilir.
Vajinismuslu kadınların çoğunda vajinal penetrasyona ilişkin korku vardır. Bu nedenle
vajinismuslu kadınlar tampon kullanmaz ve jinekolojik muayeneden kaçınırlar. Zaman
zaman da doğum yapmayla ilgili korkular yaşarlar. Çoğu, genital bölgelerinin çirkin ve
rahatsızlık verici bir görüntüsü olduğuna inanırlar. Vajenlerin çok küçük, penisin ise iri
olduğunu düşündüklerinden cinsel birleşmenin ağrılı ve kanlı olacağından endişe ederler.
Vajinismuslu olgularda çoğunlukla sınırlı da olsa uyarılma ve orgazm yaşarlar. Bu nedenle,
cinsel birleşme sağlanmasa da doyurucu bir cinsel yaşam sürdürebilirler. Cinsel ilgi
azalması ve orgazm bozukluğunun tabloya eklendiği durumlarda tedavi güçleşmektedir.
Vajinismus sorunu çözülmediğinde, eşlerinde erken boşalma, cinsel ilgi ve istek azalması
ya da erektil yetmezlik gibi sorunların görülme sıklığı oldukça fazladır.
Vajinismusda, profesyonel yardım, konuyu bilen, seks terapilerinin yanı sıra evlilik terapileri
konusunda da deneyimi olan terapistler tarafından verilmelidir.
Vajinismus sorunuyla ilgili bir başka gerçek, hekimlerin uygunsuz tedavi girişimleridir.
Önerilen anestezik ve ağrı giderici pomatlar, hastanın ağrı duyacağına ilişkin beklentilerini
artırmakta, himenektomi ise psikoterapötik yaklaşımları olumsuz yönde etkilemektedir. Bu
tür fiziksel girişimleri ya da öğüt verici olmaktan öteye gitmeyen ve terapistten daha çok
“baba” tavrını andıran “psikolojik” yaklaşımların yararı olmamakta, tersine kadındaki
çaresizlik duygularını artırmaktadır. Sorunun özüne inmeyi amaçlayan psikoanalitik
yönelimli yaklaşımlar ise tedavisi aciliyet gerektiren vajinismus sorunun çözümünü
geciktirmekte ve hastanın umutsuzluk ve çaresizlik duygularını pekiştirebilmektedir.
2. Disparoni: ağrılı cinsel birleşme anlamına gelir. Ağrı vagen girişinde hissediliyorsa
etyolojide daha çok uyarılma eksikliği, vajinal enfeksiyon ve bartolin kisti gibi nedenler
araştırılmalıdır. Ağrı derin penetrasyonla artıyorsa etiyolojide vajinal veya pelvik
enfeksiyonlar, over patolojileri ve endometriozis gibi organik nedenler aranmalıdır. Ağrı
cinsel birleşmenin süresi uzadıkça azalıyor ve kayboluyorsa uyarılma eksikliği
düşünülmelidir. Çünkü süre uzadıkça uyarılmanın artmasına bağlı vajinal lubrikasyon artar,
vagen kasları gevşer ve ağrı kaybolur. Sürenin uzaması ağrının şiddetini azaltmıyor, tersine
artırıyorsa organik nedenlerin bulunma olasılığı artar.
Ağrılı boşalma ve disparoni: nadir görülen bir bozukluktur. Ağrılı ejakülasyon genellikle
uretra, prostat ve mesane enfeksiyonu gibi durumlarda oluşur. Bu tür sorunu olan erkekler
ejekülasyon sonrasında peniste yanma hissinden yakınırlar. Ağrılı ejakülasyon veya
ejakülasyon sonrası oluşan ağrı, erkeğin ejakülasyonla ilgili kaygısı nedeniyle perine
kaslarında spazm oluşmasına bağlanmıştır. Dispareninin nedeni çoğunlukla fiziksel olup,
lokal bir enfeksiyon veya frenulum yırtıkları en sık nedenlerdir.
Diğer (başka türlü adlandırılamayan) cinsel işlev bozuklukları
1. Cinsel fobiler: tek bir sorun olarak ortaya çıkabileceği gibi cinsel ilgi, istek ve uyarılma
bozukluğu ile birlikte de görülebilir. Korkular, sınırlı olabileceği gibi, her türlü fiziksel
yakınlaşmadan kaçınma gibi yaygın biçimlerde de görülebilir. Bu tür yaygın fobiler cinsel
uyarılmayı tümüyle engellediğinden cinsel doyumu belirgin olarak azaltırlar. Cinsel fobilerin
çoğu yanlış bilgi ve abartılı beklentilerle ilişkilidir.
2. Cinsel doyum bozuklukları: cinselliğin önemli bir boyutu da verdiği doyumdadır. Bir
bireyin cinsel yaşamının doyuruculuk düzeyi cinsel işlevlerinin niceliği kadar, eşler
arasındaki ilişkinin niteliği ile de belirlenir.
Araştırmalar, cinsel doyum eksikliğinin, cinsel işlev bozukluklarından çok çeşitli cinsel
güçlüklerle (yetersiz sevişme, zevke konsantre olamama gibi) daha yakından bağlantılı
olduğunu ortaya koymaktadır.
3. Maskelenmiş bozukluklar: depresyon, çeşitli ilaçlar, bazı jinekolojik hastalıklar, anksiyete
bozuklukları ve infertilite gibi durumlar cinsel işlev bozukluklarına neden olabilecekleri gibi
mevcut cinsel işlev bozukluğunu da maskeleyebilirler.
Tedavi
İncelemeler sonunda sorunun kaynağının organik olduğuna karar verilen hastalarda uygun
tıbbi ve cerrahi tedaviler uygulanmaktadır. Son yıllarda organik kaynaklı ereksiyon
yetersizliklerinde penis protezi uygulamaları oldukça yaygınlaşmıştır.
Psikolojik tedaviler ise organik ve psikolojik kaynaklı tüm olgularda endikedir. Özellikle
yeterince hazırlanmamış, psikolojik yardım almamış olgularda organik etiyolojiye yönelik
tedavilerin başarısı düşmektedir.
Psikolojik tedavilerde ilk adım, hastadaki hatalı bilgi ve inanışların düzeltilmesi olmalıdır.
Bundan sonraki aşamada, günümüzde en yaygın kullanılan yöntem davranışçı kurama
dayalı uygulamalardır. Özellikle prematür ejakulasyon ve performans anksiyetesinde
başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Tedaviye, cinselliği yaşamada koitus, ejakulasyon gibi belirli bir noktaya yönelmemekle
başlanabilir. Yaşamın bütünlüğü içinde cinsellik, çeşitli boyutlarıyla yaşanabilecektir. Bu
nedenle öncelikle hastanın rahat olabilmesi sağlanmalıdır. Ancak, en önemli noktalardan
birisi, hastaya "rahat ol" demek yerine nasıl rahat olunacağının öğretilmesidir. Burada da
genellikle “gevşeme teknikleri” kullanılmaktadır. Tedavinin ileri aşamalarında hasta; çeşitli
egzersizlerle kendi ve eşinin bedenini tanıma, korkusuzca dokunabilme, yaklaşabilmeyi
öğrenecektir.
Endikasyon konulduğunda psikoanalitik, davranışçı ya da bilişsel psikoterapi teknikleri de
kullanılmaktadır.
Cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde bilişsel – davranışçı tedavi
1950’ lerin sonunda, öğrenme teorisine dayanan müdahaleler ilk kez ortaya çıktı. Wolpe
(1958) cinsel işlev bozukluğunu, cinsel bir duruma karşı koşullu anksiyete tepkisi olarak ve
dolayısıyla gevşeme ve sistematik ve aşamalı duyarsızlaştırma ile tedavi edilebilir olarak
kavramlaştırdı.
Çoğu cinsel işlev bozukluğunun öne sürülen sebebi performans anksiyetesi, danışma ve
iletişim yetersizlikleri ve cinsel aktivite boyunca bir seyirci rolünde olma varsayımı idi.
Cinsel ilişki, ilgi ve istek, uyarılma, doyum ve rahatlama olmak üzere 4 aşamadan oluşur.
Bu aşamaların birinde veya birkaçında engellemenin ortaya çıkması cinsel işlev
bozukluğuna yol açar.
Seks terapisinin temelini oluşturan ve özel duruma bağlı çeşitli önem dereceleri olan birkaç
prensip vardır.
1- Performans anksiyetesinin giderilmesi
2- Eğitim
3- Tavır değişimi teşvik etme
4- İletişimi arttırma
5- Yıkıcı seks rollerini ve yaşam biçimlerini değiştirme
6- Fiziksel veya tıbbi müdahaleler
7- Cinsel davranışı değiştirme ve etkili seks tekniğini öğretme
8- Değişiklik için karşılıklı sorumluluğun önemini belirtme
Tedavi edilen en yaygın işlev bozuklukları şunlardır:
Orgazm ile ilgili işlev bozukluğu: odak ve süre bakımından yeterli olan ve başka bir eksen ı
tanısı veya bir maddenin yada tıbbi koşulun doğrudan etkileri tarafından açıklanmayan
normal bir cinsel heyecanın ardından orgazmın gecikmesi veya olmaması.
Erken boşalma: gerçekleşmesi istenen zamandan daha önce asgari bir cinsel uyarılma ile
ve bir maddenin doğrudan etkileri olmaksızın erkeğin erken boşalması sorunu.
Kadının cinsel uyarılma işlev bozukluğu: kadını uyarılmasının fiziksel belirtisi olan sulanmakabarma tepkisine ulaşamaması veya bu tepkiyi sürdürememesi. Problem bir maddenin ve
ya tıbbi durumun doğrudan etkilerine bağlı değildir.
Erkeğin ereksiyon işlev bozukluğu: erkeğin cinsel aktivitenin bitimine kadar yeterli
ereksiyona ulaşamama veya ereksiyonu sürdürememesi. Problem bir maddenin ve ya tıbbi
durumun doğrudan etkilerine bağlı değildir.
Yetersiz cinsel arzu: cinsel aktivitede, yaş ve kişinin yaşam bağlamını dikkate alarak,
şehvetin ve cinsel fantezinin yetersiz olması veya hiç olmaması. Problem bir maddenin ve
ya tıbbi durumun doğrudan etkilerine bağlı değildir.
Cinsel soğukluk: bir partnerle hemen her türlü cinsel temastan kaçınma veya cinsel
temastan aşırı derecede nefret etme.
Tedavi sorunları:
En yaygın biçimde çoğu seks terapisinin bir parçası olarak yer alan tedavi müdahalesi,
cinsel ilişkiyi yasaklamanın yanında ev ödevi olarak ten mesajı (duyusal odak) ile başlayan
cinsel görevlerin aşamalı bir dizinidir. Bu, teorik olarak, performans anksiyetesini azaltır.
Önemli olan yeni tensel deneyimler keşfetmektir. Egzersizlerin 3 amacı vardır;
1- Cinsel ilişkiye odaklı olmayan yaklaşımlara getirerek performans anksiyetesini
gidermek
2- Çifti kendi cinsel deneyimlerine ve duygularına kapılmaya teşvik ederek seyirci
rolünü yok etmek
3- Cinsel iletişimi arttırmak
Terapinin bilişsel yönleri başlangıçta basitçe duyguları harekete geçirmek gibi görülebilir.
Fakat çoğu cinsel performans endişesi, temel inançlar, çarpık otomatik düşünceler ve
işlevsiz şemalarda yatmaktadır. Bilişsel çalışmanın önemli bir kısmının gerçek cinsel
aktiviteye hazırlık aşamasında yapılması gerekir. Dolayıyla ev ödevleri davranışsal
görevlerin yanı sıra, hastaların cinsel tepkisini engelleyen kendi ifadelerini belirlemeye
odaklanır.
En tipik çarpık düşünceler arasında; ereksiyonu cinsel istek ve erkeklikle bir tutmak,
orgazmı cinsel zevkle bir tutmak ve cinsel istek eksikliğini çekicilikle bir tutmak yer alır.
Seksin performans olarak kavramlaşmasına meydan okumak çoğu kez bilişsel çalışmanın
temel meselesidir.
Terapistin yardımıyla, hastaların cinsel duruma karşı olağan reaksiyonları olan korku,
anksiyete ve nefret veya kaçınma gibi tepkilerin üstesinden gelmelerine yardımcı olmaya
yönelik bireysel başa çıkma ifadeleri oluşturur.
Hastalara yatak odasındaki başarısızlık hakkındaki en kötü korkularını belirleyip tekrar
değerlendirmeleri ve yatak odasının çoğu zaman bireysel problemlerin ve ilişki sorunlarının
ortaya çıktığı bir arena olduğu anlamaları konularında yardımcı olmak terapinin önemli
bileşenleridir. Hastaların, biliş ve duyguları arasındaki mesafeyi kapatmalarına yardım
etmeye yarayan klinik araçlardan biri değiştirilmiş bir işlemsel analiz çerçevesidir.
Hastalardan, kafalarının içinde çocukluklarından bu yana önemli bilgilerini kaydettikleri iki
kaset olduğunu tahayyül etmeleri istenir. Çocuk adı verilen kaset kişinin tüm duygusal
anlarını bilen bir sırdaştır. Kasetin bir yüzünde (ürkek, sinirli, muhtaç çocuk) tüm korku ve
duygusal geri çekilme tepkileri yer alır. Arka yüzünde (neşeli çocuk) tüm mutlu, çekinmesiz,
neşeli duygusal anılar kayıtlıdır. Ana-baba denilen kasetinde iki yüzü vardır. Yargılayıcı
ana-baba kasetin, tüm emirlerin ve yasakların, olması gerekenlerin ve olmaması
gerekenlerin ve çocukluğun ilk döneminden bu yana ana babadan, öğretmenden, dinden ve
toplumdan biriken diğer eleştirel tavırların yer aldığı yüzüdür. Bu kasetin arka yüzü sadece
başkalarının eğitimi değil, asıl önemlisi özeğitimi sağlayan eğitici ana-babadır. Böylece
duygusal tepkiler çocuk kasetinden gelirken, tavı ve fikirler de ana baba kasetinden gelir.
Üçüncü bir eleman (yetişkin) kasetlerden ve çevreden gelen girdileri, mantıklı kararlar
vermek için işleme tabi tutar.
Terapide yapılacak olan şeyin, güzel bir seks yaşamak için neşeli çocuğun yatak odasına
getirilmesi olduğu açıklanmaktadır.
Terapide yapılacak olan diğer şey, bazı yargılayıcı ana-baba ifadelerini, ürkek/sinirli çocuk,
kendini güvende hissedip, neşeli çocuğun gelip oynaması için yatak odasını terk etsin diye,
eğitici ana-baba ifadeleri ile değiştirmektir.
Bilişsel – davranışçı bakış açısı
Cinsel fonksiyonlar biyofiziksel ve psikososyal cinsel sistemlerin etkileşimi sonucu ortaya
çıkarlar. Bu sistemlerden herhangi birinde meydana gelen olumsuz belirtiler fonksiyon
bozukluğuna yol açarlar. Davranışçı açıdan bakıldığında, tüm diğer davranışlar gibi cinsel
davranışlarda öğrenilmiş davranışlardır. Cinsel açıdan normal fonksiyonda bulunabilen
kişiler cinsel uyaranlara karşı doğru tepkiyi vermeye öğrenmişlerdir. Cinsel fonksiyon
bozukluğu gösteren kişiler ise çeşitli nedenlerden dolayı yanlış tepkiler vermeyi
öğrenmişlerdir. Tedavide yanlış tepkilerin düzeltilmesinde ev ödevlerinden yararlanılır.
Ancak, bazı durumlarda ev ödevlerine karşı gösterilen olumsuz tepkiler kaçınma
davranışına yol açmakta ve ödevler yapılamamaktadır. Bilişsel bakış açısına göre ise
ödevlere karşı gösterilen olumsuz tepkiler çeşitli düşünce ve imajlardan kaynaklanmaktadır.
Bu düşünce ve imajlar otomatik olarak ortaya çıkarlar. Otomatik düşünceler aynı zamanda
olumsuz duygularla ilgilidir. Terapide ödevlerin yapılmasını engelleyen otomatik düşünce ve
imajlar cinsellikle ilgili daha genel ve olumsuz tutumları yansıtırlar. Bu olumsuz tutumlar ise
kişinin ve yakın ve uzak geçmişindeki yaşantılardan kaynaklanmaktadır.
Bilişsel – davranışçı bakış açısına göre, yanlış cinsel tepkilerin öğrenilmesi ‘’hazırlayan’’,
‘’ortaya çıkaran’’^ve ‘’sürdüren’’ faktörlere ve bu faktörler arasındaki ilişkilere bağlıdır.
Hazırlayan faktörler
 Ailenin ve toplumun cinselliğe bakış tarzı
 Aşırı tutucu, dindar yetiştirilme biçimi
 Eksik yada yanlış cinsel bilgi
 Cinsellikle ilgili gerçek dışı beklentiler
 Anne- baba arasındaki olumsuz ilişki biçimi
 Erken travmatik yaşantılar
 Eşler arasındaki iletişim biçimi
 Uyarılma eşiğinin yüksek olması
 Nevrotik kişilik özellikleri
 Yakınlaşma sorunları
 Cinsel istismara maruz kalma
Ortaya çıkaran faktörler
 Eşler arasında uyumsuzluk
 Cinsel iletişim sorunları
 Eşin cinsel bir sorununun olması
 Performans anksiyetesi
 Fiziksel yada psikiyatrik hastalıklar
 Yorgunluk ve stres
 Aşırı alkol veya ilaç kullanımı
 Hamile kalma korkusu
 Evlenme
 Evlilik öncesi ve dışı ilişkiler
 Travmatik cinsel yaşantı
Sürdüren faktörler
 Sorunun çözümü ile ilgili yanlış uygulamalar
 Çok sık cinsel ilişkide bulunma
 Cinsel ilişkiden kaçınma
 İlişkiye kendini verememe
 Performans anksiyetesi
 Suçluluk ve utanç duyguları
 Eşin tepkileri
Bilişsel davranışçı tedavilerde amaç, yanlış öğrenilmiş tepkilerin yerine yeni ve doğru
tepkilerin öğrenilmesine olanak sağlamaktır. Yeni ve doğru tepkilerin öğrenilmesi için de
öncelikle nelerin yanlış öğrenilmiş olduğunun bilinmesi gerekir. Bu nedenle, tedaviye
başlamadan önce çok yönlü ve detaylı bir değerlendirme yapılması çok önemlidir, çünkü
tedavinin başarılı olup olamayacağı buna bağlıdır.
Değerlendirme
Değerlendirme aşaması çiftin ve sorunun özelliklerine bağlı olarak değişmekle birlikte,
genellikle 2-4 görüşmede tamamlanır. Değerlendirme sırasında hasta ve eşi ile hem ayrı
ayrı hem de birlikte görüşülür. Görüşme sıklığı hafta bir veya iki kezdir.
Değerlendirme görüşmesinin amaçlarını şöyle özetleyebiliriz.
1- Sorunun ne olduğunu ve sorunla ilgili nelerin değiştirilmek istendiğini anlamak ve
tedavinin amacını belirlemektir.
2- Sorunu hazırlayan, ortaya çıkaran ve sürdüren faktmrleri saptamak.
3- Bu formülasyon çerçevesinde uygulanacak tedavi planını oluşturmak.
4- Hastayı/çifti, sorunu ortaya çıkaran ve sürdüren faktörler ve olası çözümler
konusunda düşünmeye cesaretlendirerek terapi sürecini başlatmak.
Terapistin özellikle şu noktalara dikkat etmesi gerekir.
1- Anlayışlı ve destekleyici olmak: terapist, özellikle ilk görüşmelrde sırf bilgi almak
uğruna çifti çok fazla zorlamamalı, biraz zaman tanımalıdır. Ayrıca bu konudaki
sorunlarını fark edip çözüm aramaya geldikleri ve cesaretle sorunlarını anlatmaya
çalıştıkları için onları desteklemelidir.
2- Cinsel konular hakkında rahat ve açık bir biçimde konuşmak
3- Ortak bir dil oluşturabilmek: genel olarak kural, hastanın sorunu anlatılırken
kullandığı kelimelere dikkat ederek mümkün olduğu kadar aynı kelimeleri
kullanmaktır.
Değerlendirme sırasında genel olarak çiftten şu alanlarda bilgi toplanır.
 Cinsel sorun: tanımı, ilk ortaya çıkışı, gelişmesi, nedenleri, uygulanan çözüm yolları,
soruna eşlik eden düşünce ve duygular, sorunu yaşamı ve evliliği etkileme derecesi
ve biçimi vb.
 Aile geçmişi ve erken çocukluk yaşantıları: anne- babasının birbiriyle ilişkileri,
hastanın anne babasıyla ilişkileri, ailenin cinsel konulardaki tutumları, yetiştiriliş
biçimi, travmatik yaşantılar vb.
 Cinsel gelişim ve yaşantılar: ergenlik dönemi, menstürasyon, gece boşalması,
mastürbasyon, ilk cinsel yaşantı, cinsel deneyimler, homoseksüel yaşantı, cinsel
travmalar vb.
 Cinsel bilgi ve inançlar: bilgi düzeyi, bilgi kaynakları, cinsiyeti ile ilgili düşünce ve
duyguları, vücudu ile ilgili düşünce ve duyguları, karşı cins ile ilgili duygu ve
düşünceleri, beklentileri vb.
 Eşi ile ilişkileri: evlenme şekli, eşine karşı duyguları, ortak ve ayrı yönleri, sosyal
yaşantıları, iletişim biçimi vb.
 Stres kaynakları: mesleki sorunlar, ekonomik sorunlar, günlük zorluklar, ilişkisel
sorunlar vb
 Ev ortamı: evdeki kişi sayısı, oda sayısı, evin fiziksel özellikleri, yatılı misafirlik vb
 Sağlık durumu: önemli hastalıklar, ameliyatlar, kullanılan ilaçlar, alkol kullanımı vb.
Eğer hastada tedavi edilmesi gereken biyojenik bir bozukluk varsa, tedavi edilmeden cinsel
tedaviye başlanmamalı.
Evlilik sorunlarının bulunması durumlarında tedaviye evlilik sorunlarından başlanmalı, evlilik
ilişkisinde düzelme olmadıkça cinsel tedaviye geçilmemeli.
Eğer hastada cinsel soruna eşlik eden diğer bir psikiyatrik belirti varsa, tedaviye önce bu
psikiyatrik sorunun tedavi ile başlanmalı. Belirgin bir düzelme olmadan cinsel tedaviye
geçilmemeli.
Tedavi
Bilişsel – davranışçı cinsel terapi yaklaşımının amaçları şöyle özetlenebilir:
1- Cinsel bilgi eksikliğinin giderilmesi
2- Eşler arasındaki iletişimin zenginleştirilmesi
3- Ev ödevlerinin yapılmasını engelleyen olumsuz otomatik düşüncelerin ve hatalı
düşünme biçimlerinin fark edilmesi, bunların yerine olumlu ve doğru düşüncelerin
geliştirilmesi
4- Sorunun ortaya çıkmasına yok açan hatalı davranışların fark edilmesi, bunların
yerine doğru davranışların geliştirilmesi ve davranış repertuarının genişletilmesi.
Cinsel bilgi eksikliğinin giderilmesi ve yanlış bilgilerin düzeltilmesi:
Cinsel bilgi düzeyinin yükseltilmesinde çeşitli resim, çizim, kitap, yada kasetlerden
yararlanılabilir.
Görüşmede hastaya/çifte cinsel konularda bilgi veren bir kitap satın almaları ve her hafta bu
kitabın bir bölümünü okumalarını ev ödevi olarak verilir. Daha sonraki görüşmede ise
okunan bölümle ilgili geri bildirim alınır.
Tedavi açısından özellikle üzerinde durulması gereken yanlış inançlardan biri, bir kadın ile
bir erkeğin bir araya gelmesi ile tam ve tatminkar bir ilişki kendiliğinden gerçekleşirdir. Böyle
durumlarda eşlere, cinsel ilişkinin öğrenilmesi gereken bir beceri olduğu anlatılmalıdır.
Eşler arasındaki iletişimin zenginleştirilmesi:
Önce çift ile birlikte birbirlerini ifade etmekte zorluk çektikleri konular belirlenir ve bu
konularla ilgili liste hazırlanır. İfade etmekte en az zorlanılan konu listede birinci sırada yer
alır. Listenin hazırlanmasında zorluk derecesine göre aşamalı olarak kolaydan zora doğru
bir sıralama yapılır. Hazırlanan listeye göre her görüşmede bir madde ele alınır. Söz
konusu maddeyi eşler sırasıyla birbirlerine anlatırlar. Daha sonra aynı madde ev ödevi
olarak verilir.
Ev ödevlerinin yapılmasını engelleyen olumsuz otomatik düşüncelerin ve hatalı
düşünme biçimlerinin fark edilmesi, bunların yerine olumlu ve doğru düşüncelerin
geliştirilmesi:
Her görüşmenin sonunda o görüşmede ele alınan konularla ilgili ev ödevleri verilir. Ev
ödevleri bilgi düzeylerinin arttırılması, iletişim becerilerinin geliştirilmesi, cinsellikle ilgil
yanlış inanç ve tutumların fark edilmesi yada yeni cinsel yaşantıların oluşturulması gibi farklı
şekillerde olabilir. Ödevler hastanın/çiftin sorunlarına göre ve tedavinin hızına göre
belirlenir. Ödevlerle ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:
 Ödevin ne olduğu, amacı ve mantığı açık ve detaylı bir bir biçimde anlatılmalı.
 Hastanın/çiftin ödevi tam olarak anlayıp anlamadığından emin olabilmek için
ödevin ne olduğu tekrarlattırılamlıdır.
 Hatanın/çiftin ödev ile ilgili duygu ve düşünceleri araştırılmalı, olumsuz
düşünce ve tutumlar varsa üzerinde çalışılmalıdır.
 Her görüşmenin başında o haftadaki ödev hakkında geribildirim alınmalıdır.
 Verilen bir ödev tam anlamıyla yapılmadan bir sonraki aşama ile ilgili ödev
verilmemeli.
 Her görüşmede tek bir aşama ile ilgili ödev verilmeli, hastanın kendi kendine
bir sonraki aşamaya geçmesine izin verilmemelidir.
Cinsel tedavi sırasında verilen ödevlerin yapılmasında bazı zorlukların ortaya çıkması
doğaldır. Genellikle, uzun süredir sorun olan bir konu ile ilgili yeni öğrenilmeye çalışılan bir
ödevi yapmak elbette kolay değildir. Ödevlerin yapılmamasında pek çok neden rol
oynayabilir. Terapist, öncelikle ödevin neden yapılmadığını ve ödevle ilgili ne gibi zorlukların
yaşandığını iyice soruşturmalıdır. Bazı durumlarda ödevin yapılmaması tedaviye gösterilen
dirençle ilgili olabilir. Böyle durumlarda direncin nedenlerinin araştırılması ve bilişsel model
esas alınarak üzrinde çalışılması gerekir.
Sorunun ortaya çıkmasına yok açan hatalı davranışların fark edilmesi, bunların yerine
doğru davranışların geliştirilmesi ve davranış repertuarının genişletilmesi:
Cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde hatalı davranışlar yerine doğru davranışların
geliştirilmesi ve davranış repertuarının genişletilmesi için yararlanılabilecek tekniklr iki
grupta özetlenebilir. Birincisi bütün cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde ortak olarak
yararlanılan davranışsal teknikler, ikinci grupta ise işlev bozuklukları için stesifik olarak
yararlanılabilecek davranışsal teknikler yer alır.
Tüm cinsel işlev bozukluklarında ortak olarak kullanılan davranışsal teknikler:
Cinsel birleşme yasağı:
Tüm cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde, ilk olarak yapılması gereken, hastaya/çifte
tedavide belli bir aşamaya gelene kadar cinsel birleşmede bulunmanın yasak olduğunun
anlatılmasıdır. Cinsel birleşme yasağı konulmasının iki nedeni vardır. Birincisi, hatalı
davranışların yerine doğrularını koymadan yapılacak olan cinsel birleşme girişimleri büyük
olasılıkla gene başarısız olacaktır, buda çiftin tedaviye olan motivasyonunu azaltacaktır.
İkincisi ise zaten cinsel birleşme nedeniyle kaygılanmakta olan hastanın kaygılarını ortadan
kaldırmaktır. Bu arada çifte, sadece cinsel birleşmenin yasaklandığı ama bunun dışındaki
her türlü cinsel yaklaşmanın serbest olduğu ifade edilmelidir.
Duyumlara odaklanma egzersizleri:
Özellikle, cinsel işlev bozukluğunun uzun süre devam ettiği durumlarda bazı çiftler, giderek
her türlü cinsel yakınlaşmadan kaçınmaya, hatta zamanla birbirlerine dokunmamaya
başlarlar. Böyle vakalarda, tedaviye duyumlara odaklanma egzersizleri ile başlanır. Cinsel
ilişkide en temel davranış dokunmaktır. Dolayısıyla tatminkar bir cinsel ilişki için eşlerin
birbirlerine yeterince dokunmaları ve nasıl dokunacaklarını bilmeleri gerekir.
Duyumlara odaklanma egzersizlerinin 3 aşaması vardır. Bunlar:
1- Genital alan dışındaki duyumlara odaklanma egzersizleri: bu egzersizin amacı;
eşlerin rahat ve endişesiz bir durumda fiziksel yakınlık kurabilmelerine, cinsel arzu ve
duygularını birbirlerine açıkça ifade edebilmelerine yardımcı olmaktır. Ayrıca bu
egzersizler yoluyla eşler birbirlerine cinsel bir teklifte bulunabilme ve istekli
olmadıklarında bu teklifi kabul etmeme cesareti de kazandırır. Bu egzersizle ilgili çifte
verilen ödev, çiftin çıplak olarak ve kaşık pozisyonunda yatağa uzanmalarıdır. Kaşık
pozisyonunda eşler yüzleri aynı yöne dönük olarak yan yatarlar. Önce eşlerden
birinin genital bölgeler hariç olmak üzere eşini okşaması istenir. Bu arada diğer eş
hareketsiz bir şekilde yatmaya devam eder. Hareketsiz durumda yatana ‘alıcı’
diğerine ise ‘verici’ denir. Bu arada alıcı durumunda olan eş nerelerine
dokunulduğunda hoşlandığını yada hoşlanmadığını, nasıl dokunulmasından daha
çok hoşlandığı gibi konularda verici durumunda olan eşine sözel veya davranışsal
olarak geribildirimde bulunur. Daha sonra alıcı ve verici olan eşler değişirler. Bu
egzersizde kesinlikle cinsel uyarılma olması amaçlanmaz. Ancak uyarılma olursa
çiftlere bunu engellemeye çalışmamaları söylenir. Eşlerden biri veya ikisi bu
egzersizden sonra mastürbasyon yapmak isterse, birbirlerinin yanında olmamak
şartıyla, buna izin verili. Çiftin bu ve bundan sonraki egzersizleri hafta 3 defa
yapması istenir.
2- Genital duyumlara odaklanma egzersizleri: amaç; eşlerin rahat ve endişesiz bir
durumda cinsel arzu ve duygularını açıkça ifade edebilmelerine ve birbirlerine erotik
zevk vermelerine yardımcı olmaktır. Çifte verilen ödev, çiftin çıplak olarak kaşık
pozisyonunda veya istedikleri bir pozisyonda yatağa yatmalarıdır. Genital bölgelere
ve göğüslere dokunmak serbesttir. Yine eşler birbirlerine önceki egzersizde olduğu
gibi geri bildirim verirler.
3- Vajinal duyumlara odaklanma egzersizleri: amaç; eşlerin rahat ve cinsel açıdan
uyarılmış bir konumda iken tam bir cinsel birleşmede bulunmadan vajinal
duyumlardan zevk alabilmelerine yardımcı olmaktır. Çifte verilen ödev, her iki eşte
belirli bir uyarılma olduktan sonra, penisin vajina içine girmesi ancak hareket
ettirilmemesidir. Bu egzersiz yapılırken çeşitli pozisyonlar denenebilir. Bu aşamadan
sonra genital duyumlara odaklanma, son olarak da genital olmayan duyulara
odaklanma egzersizleri yapılarak ödev tamamlanır.
Farklı cinsel işlev bozukluklarına özgü davranışsal teknikler
Kadın cinsel işlev bozukluklarının tedavisi
Cinsel ağrı bozukluğu:
Vajinismus tedaviye vajinismus işlev bozukluğu ve uygulanacak tedavi biçimi hakkında çifte
bilgi verilerek başlanmalı. Daha sonra yapılan değerlendirme görüşmesine göre, farklı
tekniklerin uygulanmasına geçilir. Yararlı olabilecek bazı egzersizler:
a) Bedeni ve vajeni tanıma egzersizleri: bazı hastalar çıplakken kendi bedenlerine yada
vajenlerine bakmaktan aşırı derecede anksiyete duyarlar. Böyle durumlarda
hastalara, her gün belli bir süre ayna karşısında çıplak olarak bedenlerini
incelemeleri ödev olarak verilir. Daha sonra aşamalı olarak ayna ile vajene bakma ve
vajene dokunma egzersizlerine geçilir.
b) Nefes alma ve gevşeme egzersizleri: bazı hastalarda, birleşme denemeleri sırasında
vajen kaslarına ek olarak karın, kalça ve bacaklarda da kasılmalar ortaya çıkabilir.
Bu kasılmalara düzensiz nefes alma, nefesin hızlanması veya kesilmesi gibi belirtiler
eşlik edebilir. Bu hastalara nefes egzersizleri yaptırmak ve söz konusu kas
gruplarına ilişkin gevşeme egzersizlerini öğretmek yerinde olur. Sonra bu egzersizler
ev ödevi olarak verilir ve hergün yapması istenir.
c) Aşamalı genişletme egzersizleri: amaç, vajenin genişletilmesi ve içine bir şey
girmesine alıştırılmasıdır. Bu amaca ulaşabilmek için çeşitli ebatlarda dilatörlerden
yararlanılabileceği gibi hasta parmaklarını da kullanabilir. Genişletme egzersizlerinin
en önemli özelliği aşamalı olarak yapılmasıdır. Egzersize işaret parmağının ilk
boğumundan başlanır. Vejinaya sokulan işaret parmağı bir süre orada tutulur, sonra
çıkarılır ve sonra yine sokulur ve bunu günde 10-15 kez yapması ödev olarak verilir.
Bu başarıldıktan sonra ikinci boğuma kadar olan kısmın vajene sokulmasına geçilir.
Bundan sonraki kısım iki parmağın yine aşamalı olarak vajene sokulmasıdır. Bu
egzersizler aynı şeklide eşin parmakları ve farklı büyüklükteki tamponlarla da
yapılabilir. Bu egzersiz için kayganlaştırıcılar kullanılabilir.
d) Aşamalı koitus egzersizleri: buna önservişme sırasında penisin vajen değidirilmesi
ödevi ile başlanır. Daha sonra penisin vajen girmesi ile ilgili egzersize geçilir. Bu
egzersiz sırasında kontrolün kadında olması ve erkeğin hareketsiz olması istenir.
Farklı pozisyonlar denenebilir ve kayganlaştırıcı yağlar kullanılabilir.
e) Hayallem yoluyla sistematik duyarsızlaştırma: aşamalı koitus egzersizleri sırasında
bir zorlukla karşılaşılırsa, hata ile birlikte bir liste hazırlanarak hasta için anksiyeteli
durumlar hafiften zora doğru sıralanır. Daha sonra hasta görüşme sırasında rahat ve
gevşek bir durumda iken listede yer alan bu durumlardan birini gözünde
canlandırması söylenir. Hastaya anksiye duyduğunda hemen gevşemesi ve nefesini
düzenlemesi ile ilgili yönergeler verilir. Sonra hastanın yine aynı durumu gözünün
önünde canlandırması istenir. Buna hasta, söz konusu durumla ilgili anksiyete
duymamaya başlayana kadar devam edilir ve aynı çalışma listede yer alan sonraki
durum için tekrarlanır.
Orgazm bozukluğu: tedaviye başlamadan önce çifte, tedavinin amacının birleşme sırasında
orgazm değil, cinsel ilişki sırasında orgazm olmasının daha gerçekçi olduğu anlatılmalıdır.
Tedavide olabilecek bazı egzersizler:
a) Bedeni ve vajeni tanıma egzersizleri:
b) Mastürbasyon ve birleşme egzersizleri: bu egzersize başlamadan önce hastanın
mastürbasyon hakkındaki düşünce ve duygularının araştırılması önemlidir. Tedavinin
başlangıcında verilen mastürbasyon egzersizinin amacı orgazma ulaşmak değil,
kendi bedeninden erotik bir zevk alabilmeyi öğrenebilmektir. Hastaya, istemekle
orgazma ulaşılamayacağı, yeterli kadar uyarılma olduğunda orgazmın kendiliğinden
ortaya çıkacağı anlatılmalıdır. Bazı hastalarda, paradoksikal bir uygulama ile
mastürbasyon sırasında orgazma ulaşmanın yasaklanması, orgazmın ortaya
çıkmasından yararlı olabilir. Hastanın mastürbasyon yoluyla orgazma ulaşması
sağlandıktan sonra eşinin yanında mastürbasyon yapması eşine geribildirim vermesi
istenir. Bundan sonraki aşama hastanın eşinin hastaya mastürbasyon yapmasıdır.
c) Hayalleme ve rol yapma egzersizleri: orgazma ulaşabilmek için kontrolün elden
bırakılması gerekir. Bazı hastalar için kontrolü elden bırakmak çok zor ve utanç verici
olabilir. Böyle hastalarla çalışırken hastaya, kendisini orgazma ulaşmış olarak
gözünün önünde canlandırması yada orgazm olmuş gibi rol yapması ödev olarak
verilebilir.
Erkekte cinsel işlev bozukluklarının tedavisi
Orgazm bozukluğu: erken boşalma tedavinin amacı, boşalma refleksinin denetim altına
alınabilmesi ve boşalma olmadan sertleşmenin sürdürülmesidir. Yararlı olabilecek bazı
egzersizler:
a) Dur ve yeniden başla: amaç; sertleşme ortaya çıktıktan sonra, boşalma
olmadan sertleşmenin azalmasını yada kaybolmasını sağlamaktır. Bunun için
hastaya, penisini uyararak sertleşmeyi sağlaması, ancak boşalma refleksi
ortaya çıkmadan hemen önce uyarmayı durdurması ve sertliğin kaybolmasını
beklemesi, sonra tekrar uyarması ev ödevi olarak verilir. Bu arada uyarma
sürelerinin uzatılması istenir. Daha sonra bu egzersizin duyumlara odaklanma
ve ön sevişme sırasında uygulanmasına geçilir. Çifte, sertleşme ortaya
çıktıktan sonra birbirlerinden uzaklaşarak, yan yana yatmalrı ve sertleşme
tamamen kaybolana kadar birbirlerine dokunmamaları, sonra yeniden
uyarmaya başlamaları ve bunu her seferinde 3-4 kez tekrarlamaları söylenir.
Bundan sonraki aşamada ise penis vajene sokulur, ancak boşalma olmadan
önce çıkarılır.
b) Sıkma egzersizi: amaç, sertleşme olduktan sonra sertleşmenin giderilmesidir.
c) İki elle germe egzersizi: amaç, sertleşme olduktan sonra sertleşmenin
giderilmesidir.
d) Hayalleme yoluyla sistematik duyarsızlaştırma:
Boşalmanın olmaması ve geç boşalma
a) Mastürbasyon ve birleşme egzersizleri:
b) Hayalleme egzersizleri
Uyarılma bozukluğu
a) Mastürbasyon egzersizleri
b) Birleşme egzersizleri
PARAFİLİLER (CİNSEL SAPKINLIKLAR)
Bir insanla cinsel birleşme yoluyla orgazma ulaşmaya yönelik cinsel etkinlik şeklinde
tanımlanan “normal” cinsel eylemden sürekli ve tekrarlayıcı bir biçimde sapmadır. Zaman
zaman yapılan farklı cinsel etkinlikler parafili olarak değerlendirilmez.
Parafili denilebilmesi için, kişinin ancak zorunlu ve tekrarlayıcı bazı koşullara bağlı olarak
orgazm olabilmesi gerekir. Bu koşullar şunlardır:
1. Uygunsuz cinsel nesnelerin kullanılması: sadece çocukların, hayvanların, ölülerin,
eşyaların kullanılması.
2. Bedenin diğer bölgelerinin kullanılması: anal seks, oral seks, vb.
3. Zorunlu dış koşulların bulunması: fetişizm, transvestizm, gözetlemecilik, teşhircilik,
sadomazoşizm.
1- egzibisyonizm (teşhircilik, göstermecilik)
A. En az altı aylık bir süre boyunca, kişinin genital organlarını, bunu beklemeyen bir
yabancıya göstermesi ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerin, cinsel dürtülerinin
ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.
B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da
toplumsal meslek alanlarında ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden
olur. Kişi cinsel organlarını, başkalarına göstermekten ya da böyle hayaller kurmaktan
büyük bir haz alır. Bu davranışı genellikle beklenmedik bir yerde, zamanda ve bunu
beklemeyen bir kişiye gösterir. Bir çoğu bu eylemden sonra mastürbasyon yaparak orgazm
olur.
2- fetişizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin canlı olmayan nesneleri kullanmakla
ilgili (örn. Kadın iççamaşırları) yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin,
cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.
B. Kişi, bu cinsel dürtülerine göre davranmaktadır ya da bu kişinin cinsel dürtüleri
ya da düşlemleri (fantezileri) belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası sorunlara
neden olmaktadır.
C. Bu fetiş nesneleri aykırı-giyimde kullanılan kadın giysileri (transvestik
fetişizmde olduğu gibi) ya da taktil genital uyarı sağlamak amacıyla
tasarlanmış araçlarla (örn. Bir vibratör) sınırlı değildir. Bu kişilerde cinsel ilgi
cansız nesnelere yöneliktir. Uyarıcı olarak kullanılan nesneler genellikle karşı
cinsten birine ait eşyalardır. Bu amaçla en sık iç çamaşırları ve ayakkabılar
kullanılır.
3- Frottörizm (sürtünmecilik)
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin rızası olmayan bir kişiye dokunması ve sürtünmesi
ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının
yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.
B. Kişi, bu cinsel dürtülerine göre davranmaktadır ya da bu kişinin cinsel dürtüleri ya da
düşlemleri (fantezileri) belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası sorunlara neden olmaktadır.
Bu kişiler daha çok toplu taşıma araçları gibi insanların kalabalık olduğu yerlerde
başkalarına dokunarak ya da sürtünerek cinsel haz alırlar.
4- Pedofili
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin ergenlik dönemine girmemiş
bir çocukla ya da çocuklarla (genellikle 13 yaşlarında ya da altında
olanlarla) cinsel etkinlikte bulunma ile ilgili yoğun, cinsel yönden
uyarıcı fantazilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının
yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.
B. Kişi, bu cinsel dürtülerine göre davranmaktadır ya da bu kişinin cinsel
dürtüleri ya da düşlemleri (fantezileri) belirgin bir sıkıntıya yada kişiler
arası sorunlara neden olmaktadır.
C. Bu kişi en az 16 yaşındadır ve a tanı ölçütündeki çocuk ya da
çocuklardan en az 5 yaş daha büyüktür. Not : 11-12 yaşlarında biri ile
cinsel ilişki sürdüren geç ergenlik dönemindeki bir kişi buraya dahil
değildir.
Erişkin birinin sürekli ya da tekrarlayıcı bir biçimde çocuklarla cinsel ilişkiye girmesi ya da
böyle fanteziler kurarak uyarılmasıdır. Daha çok karşı cinsten bir çocukla ilişki görülse de
aynı cinsten çocukları da kullananlar vardır. Çocukları ilişkiye daha çok kandırarak veya
tehdit ya da şantajlarla ikna ederler ancak bazen şiddet uygulama davranışı da gösterirler.
5- Cinsel mazohizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin hakaret edilme, dövülme, bağlanma ya da
başka bir biçimde ıstırap çekme eylemi (taklidi değil gerçeği) ile ilgili yoğun, cinsel
yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir
biçimde ortaya çıkması.
B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya
da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya
neden olmaktadır. Bu kişilerin cinsel olarak uyarılmalar ve orgazm olabilmeleri için
manevi olarak aşağılanmaya ya da fiziksel acıduymaya gereksinimleri vardır.
6- Cinsel Sadizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin, başka birinin psikolojik ya da fiziksel olarak
ıstırap çekmesi (hakaret etme de içinde olmak üzere) eylemi (taklidi değil gerçeği) ile
ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantazilerinin, cinsel dürtülerinin ya da
davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.
B. Kişi, buna onay vermeyen birine karşı bu cinsel dürtülerine göre davranmaktadır ya
da bu kişinin cinsel dürtüleri ya da düşlemleri (fantazileri) belirgin bir sıkıntıya ya da
kişiler arası sorunlara neden olmaktadır. Sürekli ya da yineleyici bir biçimde başka
birini manevi olarak aşağılayarak ya da fiziksel acı vererek ya da böyle hayaller
kurmak suretiyle cinsel olarak uyarılma durumudur.
7-Transvestik Fetişizm
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, heteroseksüel bir erkekte, aykırı-giyim ile ilgili yoğun,
cinsel yönden uyarıcı fantezilerin, cinsel dürtülerin ya da davranışların yineleyici bir
biçimde ortaya çıkması.
B. Bu fanteziler, cinsel dürtüler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya
da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya
neden olmaktadır. Heteroseksüel bir erkeğin kadın kıyafetleri giyerek uyarılmasıdır.
Halk arasında ve medyada sıklıkla cinsel kimlik bozukluğu ile karıştırılır. Transvestik
fetişizm vakaları, heteroseksüel bir yaşam sürerler ve kadın kıyafetleri giyip
erkeklerle ilişkiye girmezler. Sıklıkla bu eylemlerini gizli olarak gerçekleştirirler ve
kadın olduklarını iddia etmedikleri gibi kadın olarak da kabul edilmek istemezler.
8-Voyörizm (Gözetlemecilik)
A. En az 6 aylık bir süre boyunca, kişinin bunu beklemeyen bir kişiyi çıplakken,
soyunurken ya da cinsel etkinlikte bulunurken gözetleme eylemi ile ilgili yoğun, cinsel
yönden uyarıcı fantezilerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya
çıkması.
B. Kişi, bu cinsel dürtülerine göre davranmaktadır ya da bu kişinin cinsel dürtüleri ya da
düşlemleri (fantezileri) belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası sorunlara neden
olmaktadır. Sürekli ya da yineleyici bir biçimde çıplak ya da cinsel etkinlikte bulunan
insanları gizlice seyrederek ya da böyle hayaller kurarak uyarılma durumudur.
9-başka türlü adlandırılamayan parafili
Bu kategori, herhangi özgül kategorilerden birinin tanı ölçütlerini karşılamayan parafilileri
kodlamak içindir. Sadece bunlarla sınırlı kalmamak üzere örnekleri arasında telefon
skatolojisi (açık saçık telefon konuşmaları), nekrofili (cesetler), parsiyalizm (sadece
vücudun belirli bir bölümü üzerinde odaklaşma), zoofili (hayvanlar), koprofili (feçes),
klizmafili (enema) ve ürofili (idrar) sayılabilir.
Yukarıda anlatılan parafililere tam olarak uymayan ancak sürekli ya da yineleyici bir biçimde
parafilik sayılacak eylemler ya da fantazilerle uyarılma durumudur. Örnek olarak telefonla
açık saçık konuşmalar, cesetlerle cinsel ilişki kurma, bedenin sadece belli bölümlerine
odaklanan cinsel etkinlikler, hayvanlarla cinsel ilişki kurma vb. Verilebilir.
Sıklık
Parafililerin sıklığı ile ilgili çok az güvenilir bilgi vardır. Genel toplumdaki sıklığının, vaka
örneklerine dayalı tahminlerden daha fazla olduğu kabul edilir. Parafililer, daha büyük
oranda erkeklerde görülmektedir. Fetişizm, büyük oranda her zaman erkeklerde görülür.
Tüm parafililerin % 50'den fazlası 18 yaşından önce başlar.parafilik davranışın oluşumunun
en sık görüldüğü yaş dilimi 15-25 yaş arasıdır.
Nedenler
Parafililerin nedenleri henüz aydınlatılamamıştır. Normal kabul edilen cinsel arzular ancak
çocukluğun ileri dönemlerinde kurulur. Başlangıçta tüm insanlar çocukluklarının erken
dönemlerinde parafili olarak kabul edilecek arzulara sahiptir. 5-6 yaşlarında bu arzular
normal kabul edilen cinsel arzuların egemenliği altına girer ve etkileri zayıflar.
Parafili her zaman kişinin psikoseksüel gelişimin daha erken aşamalarında takılmış olduğu
anlamına gelir. Bazen kişi olgun cinselliğe hiç erişememiş ve erken aşamalarda gelişmesi
durmuştur. Bazen de takılma olsa bile gelişim kısmen başarılmış ancak olgun cinsel
yaşamda yaşanan zorluklar kişiyi daha kolay olan erken aşamalara geriletmiştir.
Tedavi
Tedavinin başarısı, genel olarak kişilik gelişimi ve olgunluk düzeyi ile paralellik gösterir.
Kişilik gelişimi daha ileri düzeylerde olan ve ciddi bir kişilik patolojisi olmayan hastalarda
tedavi daha kolay ve başarılı iken ağır kişilik bozuklukları gösteren kişilerde tedavi çok daha
uzun sürer ve başarı oranı da çok yüksek değildir. Psikoterapi ile sonuç alınamayan ya da
psikoterapi olanakları olmayan hastalarda ilaç tedavisi de kullanılabilir.
CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
Cinsel kimlik bozuklukları, kişinin biyolojik cinsiyetinden ya da cinsel rolünden devamlı bir
şekilde rahatsızlık duyması ile belirlenir. Cinsel kimlik, kişinin erkek ya da kadın olduğunu
içsel olarak hissettiği ruhsal durumdur. Sağlıklı cinsel kimliği olan kişi, kesinlikle “ben
erkeğim” ya da “ben kadınım” diyebilmelidir.
Cinsel rol, kişinin iç cinsel kimlik duygusunun gözlenen dış davranış yansımasıdır. Uygun
koşullarda, cinsel kimlik ve cinsel rol uyumludur; yani, kendisini kadın olarak algılayan her
kadın, bunu dış dünyaya kadın gibi davranarak aktarır; benzer şekilde; kendisini erkek
olarak gören her erkek, erkekler gibi davranır.
Memelilerde, başlangıçta dokunun istirahat hali dişidir; fetüs geliştikçe, sadece androjenin
( testislerin gelişiminden sorumlu y kromozomu ile uyarılan) eklenmesi, erkeği oluşturur.
Testislerin ve androjenin yokluğunda, dişi dış genital organlar gelişir. Bu nedenle, erkeklik
ve erkeğe özgü özellikler fetal ve perinetal androjenlere bağlıdır.
Çocuklar yetiştirildikleri cinsiyet ( kararlaştırılan cinsiyet olarak da bilinir) ile uyumlu bir
cinsel kimlik geliştirirler. Yaşamın ilk yıllarında anne-çocuk ilişkisinin niteliği, cinsel kimliğin
belirlenmesinde çok önemlidir. Aşağılayıcı ve hostil annelik cinsel sorunlara neden olabilir.
Bazı çocuklara, karşı cinsin cinsel kimliğini benimserlerse, daha çok değerli olacakları
mesajı verilir.
Annenin ölümü, uzamış yokluğu veya çökkünlüğüyle de tetiklenen cinsel kimlik
sorunlarında, küçük erkek çocuk tamamen annesiyle özdeşleşebilir, yani onun yerini almak
için anne gibi davranabilir.
İlk yıllarda babanın rolü de önemlidir. Baba figürünün yokluğu, anne ve çocuğun aşırı
yakın ilişkisi içinde kalması riskini doğurur. Kız için baba, normalde gelecekteki sevgi
nesnelerinin prototipidir; erkek çocuk için baba, erkek özdeşimi için bir örnektir.
DSM - IV’ e göre, cinsel kimlik bozukluklarının temel özelliği, kişinin belirlenmiş cinsiyetine
karşı sürekli ve şiddetli rahatsızlık duyması ve karşı cinsiyetten olma isteği ve ısrarıdır.
Genellikle fiziksel görünümlerini değiştirmek için ergen ve erişkinler tıbbi veya cerrahi
girişimler isterler. DSM-IV’ te bu kişiler basit olarak cinsel kimlik bozukluğu şeklinde
sınıflandırılır. Buna karşın, birçok klinisyen “transeksüel” terimini kullanışlı bulur ve bunu
kullanmaya muhtemelen devam edecektir. Ayrıca, ICD–10’ da transeksüalizmi kapsar.
Kişiler kendilerini de transeksüel olarak kabul eder. Transeksüel kişilerin birincil ve ikincil
cinsel özelliklerinden kurtulma ve diğer cinsiyetin cinsel özelliklerini edinme gibi devamlı
zihinsel uğraşları vardır. Diğer cinsiyetin üyesi gibi giyinme ve yaşama isteği daima vardır.
Erişkin transeksüeller genellikle belirlenmiş cinsiyetlerinin giysilerini giymekten rahatsız
olurlar; bu nedenle diğer cinsiyetin giysilerini giyerler. Diğer cinsiyetle ilgili etkinliklerle
meşgul olurlar. Genitallerinden tiksinirler ve bu duygu ile cerrahi girişim için istekte
bulunabilirler. Bu istek, diğer tüm arzuları bastırabilir.
Cinsel kimlik bozukluklarının tanımından önce cinsel kimliğin ne olduğu tanımlanmalıdır.
Erken çocukluk yıllarından itibaren hepimiz kendimizi kadın ya da erkek olarak tanımlamayı
öğreniriz. Cinsel kimlikle ilgili bir soru sorulduğunda tereddütsüz olarak cevap verebiliriz ve
bu soruyu soran kişi tarafından tereddütsüz doğru kabul edilen bir yanıttır, ağır psikoz
hastaları bile cinsel kimlikleriyle ilgili tartışmaya açık olmayan net yanıtlar verirler. Pek çok
kişi de kendi cinsel kimliği hakkında hiç kuşku yaşamaz. Bazı kişiler de, bu daha sıklıkla
erkeklerde görülen bir durumdur, çok erken çocukluk döneminden itibaren kendilerini karşıt
cinsiyette gibi hissetmeye başlayabilirler. Biyolojik kanıtlar, örneğin erkeklerde bıyık ve
sakalın çıkması ve normal cinsel organlar, kadınlarda göğüslerin gelişmesi gibi ikincil
cinsiyet özellikleri bile bu kişileri kendi cinsiyetleri konusunda ikna etmez. Böyle bir erkek
aynaya baktığında, biyolojik olarak bir erkek görse bile kendini bir kadın olarak kabul
edebilir, vücudunu cinsel kimliğiyle uygun hale getirme çabası içine girebilir.
“DSM-IV’ deki cinsel kimlik bozukluğu kategorisi, kendi anatomik cinsiyetinden memnun
olmayan ve karşı cinsiyette olmak isteyen, yani cinsel kimlik açısından hoşnutsuz
(disforik ) kişileri kapsar. Bunlar arasında cerrahi olarak diğer cinsiyete geçme arzusu
taşıyanlar da vardır ve cinsel kimlik bozukluğu açısından en uçta olan bu kişilere
transseksüeller denir. Dsm-ıv teki diğer bir alt gruplama ise kişinin hangi dönemde olduğu
yani çocukluk döneminde mi, ergenlik döneminde mi, yoksa yetişkinlik döneminde mi
olduğuna göre yapılır. Nadiren karşı cinste olduklarını iddia eden şizofreniklerle, anatomik
olarak her iki cinse ait cinsel organlara sahip olan kişiler cinsel kimlik bozukluğu dışında
bırakılmalıdır. Cinsel kimlik bozukluğu aynı zamanda cinsel sapkınlıklar kategorisinde yer
alan taravetsiden de ayırt edilmelidir. Her ne kadar travestiler karşıt cinsiyette imiş gibi
giyinseler de, kendilerini karşı cinsiyetteymiş gibi hissetmezler. Cinsel kimlik bozukluğu olan
kişiler genellikle kaygı ve depresyon yaşarlar. Hatta cinsel kimlik bozukluğu olan bir erkek
başka bir erkeğe duyduğu ilgiyi geleneksel heteroseksüel bir tercih olarak yaşayabilir,
çünkü kendini bir kadın olarak görmektedir. Bunlara bağlı olarak da cinsel kimlik bozukluğu
olan kişiler diğer insanlar tarafından kolayca kabul edilmezler ve karşıt cins gibi giyinmeyi
seçenler iş bulmak konusunda da sorunlar yaşarlar. Cinsel kimlik bozukluğu olan kadınlar
karşıt cins gibi giyinseler de çok zorluk yaşamazlar, çünkü kadınların erkekler gibi giyinmesi
sorun yaratmaz.
Cinsel kimlik bozukluğu’ nun nedenlerine baktığımızda araştırmacılar bu durumun
değişmeyen ve sürekli bir doğası olmasından yola çıkarak transseksüeller ve normal cinsel
kimliği olanlar arasında hormonal açıdan bir fark olup olmadığı araştırılmış,
heteroseksüeller ve eşcinsel erkekler arasında hormon düzeyleri açısından hiçbir fark
bulunmamıştır. Cinsel kimlik bozukluğu olan kadınların bazılarında erkek hormonlarının
düzeyi yüksek olmakla birlikte pek çoğunda böyle bir fark ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla
mevcut veriler transseksüelliği hormonlar yoluyla açıklamaya çalışan görüşleri
desteklememektedir.
Cinsel kimlik bozukluğu olan yetişkinlerle çalışan araştırmacılar, bu kişilerin çocukluklarında
karşıt cinsiyet rolüne uygun davranışlar, erkek çocuklarda kadınsı, kız çocuklarda erkeksi
davranışlar gözlendiğini belirtmektedirler. Çocukluk döneminde cinsel kimlik bozukluğu
tanısı tamamen kız çocuklarda erkeksi, erkek çocuklarda kadınsı davranışlar
sergilemelerine göre konulmaktadır. Bu çocukların sevdiği yada sevmediği şeyler, erkeksi
ve ya kadınsı davranışlar, kültürümüzde her iki cinsiyet için uygun görülenlerden farklılık
gösterir. Örneğin bir erkek çocuk vurdulu kırdılı, itişip kakışmalı oyunları sevmeyip kız
çocuklarıyla oynamayı tercih edebilir. Kızlar gibi giyinmek isteyebilir ve kız olmak
konusunda ısrarlı olabilir. Cinsel organların tiksindirici olduğunu düşünebilir, büyüdükçe
cinsel organlarının karşı cinse ait organlara dönüşeceğine inanabilir. Çocukluktaki cinsel
kimlik bozukluğu yetişkinlere oranla daha yaygındır.
Çocukluk döneminde görülen cinsel kimlik bozukluğu’ nun nedenlerine baktığımızda kız ve
erkek çocukların erkeksi ya da kadınsı davranışlarının sınırlandırılması kalıplara ve değer
yargılarına o kadar bağlıdır ki, çocuğun sergilediği karşıt cinsin davranış örüntülerinin
anormal olduğunu söylemek haksızlıkmış gibi görünebilir. Bununla birlikte bu davranış
örüntülerinin fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklandığını gösteren veriler de bulunmaktadır.
Hamilelik sırasında seks hormonları alan annelerin çocuklarında sıklıkla karşıt cinse özgü
davranışlar ve fiziksel anormallikler gözlenmektedir. Örneğin rahimdeki kanamanın
önlenmesi için sentetik progestinler (bunlar erkek seks hormonlarının öncüleridir) kullanan
annelerin kız çocuklarında, okul öncesi dönemde erkeksi davranışlar görülmektedir.
Hamilelik sırasında anneleri kadın hormonları kullanan erkek çocukların yaşıtlarına göre
daha az atletik bir görünüşe sahip oldukları ve vurucu kırıcı oyunları da daha az oynadıkları
gözlenmiştir. Her ne kadar bu çocuklar cinsel kimlik açısından anormal olmasalar da
annelerinin hamilelik sırasında seks hormonları almaları çocukların karşıt cinse özgü
davranışlarında ve ilgilerinde artmaya yol açmaktadır. Çocukların çoğunda zaman zaman
karşı cinse özgü davranışlar görünebilir, bazı evlerde bu tür davranışlar çok dikkat çeker ve
gerek anne babalar, gerekse akrabalar tarafından gülünerek, onaylanarak pekiştirilir. Cinsel
kimlik bozukluğu olan çocukların anne babalarıyla yapılan görüşmelerde genellikle anne
babaların çocuklarını karşıt cinse özgü biçimde giyinme davranışını engellemedikleri, hatta
bunu destekledikleri ortaya çıkmaktadır. Bu özellikle erkek çocuklar için daha da belirgindir.
Pek çok anne teyze veya büyükanne erkek çocukların annelerin eski elbiselerini, topuklu
ayakkabılarını giymelerini çok sevimli bulduklarını, hatta nasıl makyaj yapılacağı konusunda
onlara yardımcı olduklarını belirtmişlerdir. Aile albümlerinde de bu çocukların kadın
kıyafetleri ile çekilmiş fotoğrafları yer almaktadır. Ailelerin a tipik bir çocuğun davranışlarına
gösterdiği bu tür tepkiler büyük bir olasılıkla çocuğun kendi anatomik cinsiyetiyle cinsel
kimliği arasındaki çatışmanın artmasına yol açmaktadır. Yapılan bir araştırmada kadınsı
erkek çocuklar ve erkeksi kız çocuklar üzerinde yaptığı araştırmada erkek gibi davranan
kızların erkek gibi davranmayan kızlara nazaran babalarına daha düşkün oldukları,
muhtemelen annelerini değil babalarını rol modeli olarak aldıkları gözlenmiştir. Erkek gibi
davranan bu kızların annelerinin de çocukluklarında erkek gibi davranan kızlar oldukları ve
kızlarının erkeksi davranışlarını daha kolay kabul edebilen anneler oldukları görülmüştür.
Aile içinde bu tür modellerin olması ve erkeksi davranışların bir yandan aile tarafından
koşullu olarak şekillendirilmesi, bir yandan da aynı yaştaki erkek çocuklar tarafından olumlu
yönde pekiştirilmesi, bu kızların erkeksi tavırlarının daha da belirginleşmesine yol açabilir.
Şunu unutmamak gerekir ki cinsel kimlik bozukluğu olan çocukların çoğu, hiçbir profesyonel
müdahale yapılmasa da yetişkinliklerinde böyle bir bozukluk göstermemekte ancak pek
çoğu eş cinsel yönelim sergilemektedirler. Erkek çocukların kadınsı davranışlarının özellikle
kız çocuk sahibi olmak istedikleri halde olamayan anneler tarafından desteklendiği şeklinde
yeni bir hipotez vardır. Ancak bu görüş son zamanda yapılan bir çalışmada
desteklenmemiştir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlara göre çocukluklarında çocukluk
cinsel kimlik bozukluğu görülmeyen annelerin de en az çocuklarında bu bozukluk görülen
anneler kadar kız çocuk sahibi olmaya istekli oldukları ortaya çıkmıştır.
Bu alanda çalışan araştırmacılar kadınsı ve erkeksi tanımlarının hangi aktivitelerin
kadınlara, hangi aktivitelerin erkeklere uygun olduğunu, karşıt cinse özgü aktivitelerden
zevk almanın ve karşıt cinste olduğuna inanmanın ne anlama geldiğinin kültürlere göre ne
kadar farklılık gösterdiğinin farkındadırlar. Hiçbir cinsel kimlik çatışması yaşamamalarına
rağmen küçük erkek çocukların büyük çoğunluğu zaman zaman kızların oynadığı oyunları,
kız çocukların büyük çoğunluğu zaman zaman erkeklerin oyunlarını oynamaktadırlar. Ancak
bu kadınsı erkek çocukların hiçbir stres yaşamadıkları anlamına gelmez. Bizim
toplumumuzda kız gibi davranan erkeklere gösterilen hoşgörü oldukça azdır, oysa erkek
gibi davransalar da kızlara gösterilen hoşgörü daha fazladır. Gerek çocukluktaki, gerek
yetişkinlikteki cinsel kimlik bozukluğunun görülme sıklığı bebekle oynayan erkek çocukların
ve top oynayan kız çocukların oranından daha azdır.
CİNSEL KİMLİK BOZUKLUĞUTANI ÖLÇÜTLERİ
A.
Karşı cinsiyetle güçlü ve sürekli bir özdeşi kurma. (sadece, diğer cinsiyette olmanın
getireceği sanılan kültürel üstünlükler için bir istek duyma olarak değil)
Çocuklarda bu bozukluk aşağıdakilerden en az dördü ile kendini gösterir.
(1) Diğer cinsiyette olma isteğini yada ısrarını yineleyici bir biçimde dile getirme.
(2) Erkek çocukların aykırı giyimi yeğlemesi yada kadınsı giyim kuşamı taklit etmesi; kız
çocukların sadece kalıplaşmış alışılagelen erkeksi giysiler giyme konusunda ısrar
etmesi.
(3) İmgesel oyunlarda güçlü bir biçimde ve sürekli olarak karşı cinsin rollerini oynamayı
yeğleme yada sürekli olarak diğer cinsiyette olma fantezilerini taşıma.
(4) Karşı cinsin alışılagelmiş oyunlarına ve eğlencelerine katılma konusunda yoğun bir
istek duyma.
(5) Özellikle karşı cinsten oyun arkadaşları seçme.
Ergenlerde ve erişkinlerde bu bozukluk diğer cinsiyette olma isteğini dile getirme, sıklıkla
kendini diğer cinsiyetteymiş gibi gösterme, diğer cinsiyetteymiş gibi yaşamaya yada
davranılmayı isteme yada diğer cinsiyete özgü duygularının ve tepkilerinin olduğuna ilişkin
bir inanç taşıma gibi semptomlarla kendini gösterir.
B.
Cinsiyetine ilişkin sürekli bir rahatsızlık duyma yada cinsiyetinin gerektirdiği cinsel
rol için uygun olmadığı duyumunun olması.
Çocuklarda bu bozukluk aşağıdakilerden herhangi biri ile kendisin gösterir. Erkek
çocuklarda, penis yada testislerinin iğrenç olduğunu, ileride yok olacaklarını yada penis
sahibi olmamanın daha iyi olacağını öne sürme, kuralsız kaba saba oyunlardan tiksinme
yada erkeklere özgü oyuncakları oyunları ve etkinlikleri reddetme; kız çocuklarda, oturarak
idrar yapmayı reddetme, penisinin olduğunu yada ileride bir penisinin olacağını ileri
sürme,göğüslerinin büyümesini yada mensturasyon görmeyi istememe üzerinde durma
yada olağan kadınsı giysilerine karşı ileri derecede tiksinti duyma.
Ergenlerde ve erişkinlerde bu bozukluk primer ve sekonder cinsiyet özelliklerinden kurtulma
üzerine kafa yorma yada yanlış cinsiyette doğduğuna ilişkin bir inanç taşıma gibi
semptomlarla kendini gösterir.
C.
Bu bozukluk fiziksel bir interseks durumu ile birlikte gitmemektedir.
D.
Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya yada toplumsal, mesleki alanlarda
yada önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
Download