“KAPİTALİZM VAHŞİ OLDUĞU İÇİN GÜZEL” (*) Mehmet Altan Ahmet Çavuşoğlu’ndan aldığım elektronik mesajı olduğu gibi yayınlıyorum. Yorum, okuyanın... İsmet Berkan, her gün okuma ihtiyacı hissettiğim nadir siyaset yazarlarındandır. Geçenlerde üzerinde fazlaca düşünmeden ortaya attığı bir önerisini okuma fırsatım oldu. Ekonomi biliminden arındırılmış siyasi ve ideolojik çözüm önerileri üzerinde tartışmak ülkemizde çok sık yapılır. Bu yüzden siyasi çözüm önerilerinin taraftarı çok olsa bile onlardan sonuç çıkmıyor, gelecekte de çıkması mümkün değil. Sn. Berkan bu tür hataları sıkça tekrarlayanlardan değil. Hatta belki de en az yapanlardan. Fakat yaptığı hata üzerinde tartışırken oldukça ilginç sonuçlara ulaşabiliriz. İsmet Bey, özetle şunu söylüyor: Devletin resmi politikasında olmasa bile ülkemizde etnik, dinsel, cinsel, bölgesel farklılıklara dayanarak negatif ayrımcılık yapılmaktadır. (Bu saptamaya bir noktaya kadar ben de katılırım). Buna karşı yapmamız gereken şey; ‘pozitif ayrımcı’ resmi politikalar izleyerek dışlanan kitlelerin devlete sahip çıkmasını sağlamaktır. Kulağa hoş geliyor. Ancak ben bu tür politikaların siyaseten tam ters sonuçlar verebileceğini kanıtlamaya çalışacağım. Öncelikle çok temel bir soruya cevap vermeliyiz: Bize her eşitsizlik gibi görünen mutlaka ayrımcılığın bir sonucu mudur? Bilimsel verilere dayanarak değil, ön yargılarımızla bu sonuca ulaşıyoruz. Örnek vereyim: Gönül isterdi ki, üniversite giriş sınavlarına her giren aynı ölçüde başarılı olsun. Ama olmuyor. Bazıları önüne gelen bütün soruları devirirken diğerleri sıfırlıyor. Bu tür sonuçlar her zaman olmasa bile çoğunlukla bireyler arasında eşitsizliğin kaynağını oluşturuyor. Peki bize eşitsiz gibi gözüken sonuçlara engel olmak için ne yapmalıyız? Sıfırlayan öğrencileri yukarıdakilerle eşitlemek için pozitif ayrımcılık yapmamız mı gerekir? Sn. Berkan itiraz edecektir: ‘Ben fırsat eşitliğinden bahsediyorum’. Ben de soruyorum ona: Fırsat eşitliğinin, eşit sonuçlar doğuracağını nereden çıkarıyorsunuz? Aksine insanların nitelikleri, seçimleri ve gayretleri birbirlerinden çok farklı düzeylerdeyken fırsat eşitliği bizim bildiğimiz manadaki eşitsizliği azaltmaz, tersine pek çok durumda şahit olduğumuz gibi artırabilir bile. İlerleyebilmemiz için eşitsizlik kavramını biraz daha irdelememiz gerekiyor. Ahmet Çavuşoğlu da Hakan Şükür de futbol oynar. Her ikisine aynı kaynağı tahsis etsek bile eşit sonuçlar doğuramayız. Hakan Şükür’ün futbol takımlarında iş bulma olasılığının Ahmet’ten çok daha fazla olacağı açık. Her durumda Hakan benden çok ama çok para kazanacak. Gelir adaletsizliği sonucuna bakarak devletin düzeltmesi gereken eşitsizlik olarak mı göreceğiz? Sosyalcilere bakarsak evet. Ne yapalım? Düzeltelim. Devlet’in mekanizmaları başka ne işe yarar ki zaten? Bunu iki şekilde yapabilir: Negatif ya da pozitif ayrımcılıkla. Her ikisi de ‘vahşi kapitalizm’in kurallarına aykırıyken ‘sosyal devlet’ mantığıyla oldukça uyumludur. Bunu gerçekleştirmek için fırsatları eşitlemek değil tam tersine fırsatları birinden alıp diğerine vermek gerekir. Hakan’a hemen hemen 1 hiç bir şans tanımamak yöntemini kullanabilir veya bana ‘Türk’ usulü bir torpil patlatıp devletin futbol takımında bana iş verebilirsiniz. Böylece gelirde eşitlik sağlanabilir. Sosyal’in adaleti ancak bu kadar olur. Fakat bir taraftan şunu unutmayalım: Kimse Ahmet’lerin bulunduğu veya Hakan’ların bulunmadığı takımları seyretmek istemez. Futbol açısından bakıldığında ‘toplam çıktı’ azaldı, muhtemelen sıfırlandı, gelir elde edilemez hale geldi. Başlangıçta Hakan’a bir hizmet veya ürün satarak veya bunların üretiminde rol alarak az buçuk gelir elde edebiliyordum. Şimdi bunlardan da mahrum kaldım. Hakan’dan aldık ama Ahmet’e VEREMEDİK. Birbirimize eşitlendik ama ikimiz de kaybettik. Sizce devlete (düzene) sadakatim artar mı? Şimdi eşitliğe bir de kapitalist açısından bakalım. Kapitalizme göre toplumda farklı gelirlere sahip bireylerin oluşması eşitsizliğin tek başına göstergesi değildir. Eğer gelir farklılıkları toplam çıktının azalmasına yola açıyorsa kötüdür, değilse iyidir. Bu tanımda kötü, iyi, adalet veya eşitlik gibi kavramlar birer değer yargısı olmaktan çıkıp matematik denklemlerinin sonuçlarıymış gibi gözükür. Aklımız çoğunlukla duygularımızdan önce çalışır. Duygularımız kapitalizme vicdansız, ahlaksız, acımasız sıfatlarını yüklemek için vahşi diyor. Fakat aklımızı az da olsa devreye sokabilseydik değer yargılarının aynı zamanda önyargı da anlamına geldiğini görebilirdik. Kapitalizm YANSIZ’dır. Ne gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın her türlü ayrımcılığı mahkûm eder. Siz bir kişiyi; kadın, erkek, eşcinsel, Kürt, Türk, Alevi, Sünni, dindar, laik, şu şehirden, bu kasabadan, onun akrabası, şunun partilisi kategorilerine sokup eğitim hizmeti veya iş verirken AYRIMCILIĞA uğratıyorsanız iyi bir sosyal demokrat, ulusalcı, laikçi veya dinci olabilirsiniz ama kapitalist olamazsınız. Kapitalizm, bireyleri sahip olduğu sıfatlardan ötürü asla yargılamaz, ait oldukları gruplara göre sınıflandırmaz. Ne tür kimliğe sahip olurlarsa olsunlar herkese EŞİT davranır. Her türlü farklılığı, içinde barındırabilir. Tam olarak uygulandığında kimseyi dışlayıp devlete düşman etmez. Çıktılar, maksimizasyona odaklandığı için pastayı büyütür. Gelir farklılıkları oluşabilir ama en alttakilerin sahip olduklarını da artırır. Evet, memnuniyetsizliği hiç bir zaman yok edemeyiz, belki de etmemeliyiz de. Aslında memnuniyetsizlik, toplumu daha iyiye ulaşmak için harekete geçiren en temel dinamiklerden biridir. Memnuniyetsizliği yıkıcı olmadan insanlık yararına kullanabilen yegâne sistem kapitalizmdir. Ancak milyonlarca yıldır süre gelen ‘insanlık’ pratiğimiz belli gruplar içinde saf tutup diğerlerine saldırmak suretiyle ellerindekini gasp etmek şeklinde olduğu için böyle bir üst kimlik tanımı size çok ters gelebilir. Sahip olduğumuz kimliklerimizi diğer gruplara saldırma aracı olarak kullanmama kültürü, ileri olduklarını varsaydığımız ülkelerde bile (özellikle AB) pek oturmuş değil. Bilgisiz bırakıldığımız için bu ülkede ne kadar çok renk olduğunu daha önceleri fark edememiştik. Derin bir uykudan uyanıyoruz. Devlete sadakati artırma adına ülkeyi tek renge boyama fikri dün olduğu gibi gelecekte de başarısız olacaktır. Bu coğrafyada bütünlüğümüzü korumanın yegâne yolu kapitalizmi üst kimlik haline getirmektir. Ahmet Çavuşoğlu 5 Aralık 2005, Pazartesi * http://www.gazetem.net/hanalizyazi.asp?yaziid=1197 2