İslam Tarihi 1 Lisans-YL

advertisement
1. Hafta:
-İslam öncesi Arap Yarımadasına bakış (bölgeleri, burada yaşamış devletler ve dinler)
-Cahiliye Dönemi (inançlar, kültür, kabilecilik, kölelik, kız çocuklarının öldürülmesi..), Mekke’deki
görevler (kıyade, hicabe, rifade, sikaye)
-Müşrik, hanif, münafık, kâfir, ehl-i kitap kavramlarının anlamı
-Savaşın yasak olduğu aylar (Eşhürul-hurum): Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep
-Cahiliye evlilik çeşitleri: (Nikâhı mut’a, nikah-ı bedel, nikah-ı istibda, nikah-ı makt, nikah-ı şiğar…)
-Başlıca siyer ve mağazi kitapları: (İbn İshak, Siretu İbn İshak), (Vakıdi, Kitabul-Meğazi), (İbn Hişam,
es-Siretun Nebeviyye), (İbn Hazm, Cevamius-Sire)
-Peygamberimizin (SAV) hayatı… (tekrar); Peyg.’in çocukluğu ve gençliği, yaşanan önemli olaylar
-Peygamberimizin Yahudilerle (Medine Vesikası, Medine’den çıkarılma, savaşlar) ve Hıristiyanlarla
İlişkileri (Necran Hıristiyanları-Mübahale, Mute, Tebük), (İslam’a davet mektupları)
-Mescid-i Nebevi ve işlevleri
-Peygamberimizin aile hayatı, çok evliliğinin hikmetleri (Hz. Hatice’den sonra 5 çocuk annesi Sevde
validemizle evlendi bu evliliği üç yıl sürdü. 624’te Hz. Aişe ile evlendi. 625 yılından itibaren diğer
evliliklerini yaptı)
-Peygamberimizin bize örnek oluşu
2. Hafta:
Muhakkak ki Allah katında (yegâne) din İslam’dır (Al-i İmran 19).
*Fıtrat dini olan İslam’ı inanç, ibadet ve ahlaki öğretiler çerçevesinde anlatılması
3. Hafta:
HULAFA-Yİ RAŞİDİN DÖNEMİ (632-661)
-Peygamberimiz (SAV): “Herhangi bir ihtilafla karşılaştığınızda size düşen görev, benim sünnetime ve
hulafa-yi raşidinin sünnetine uymaktır (Müsned IV, 126- 127)
- 4 halife dönemidir; 1-Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz’i beşinci raşid halife kabul edenler var. 2Peygamberimize nisbet edilen hadise göre, “gerçek anlamda hilafetin 30 yıl süreceği ve daha sonra
saltanata dönüşeceği” hadisine göre bazı Sünni âlimler, Hz. Hasan’ı beşinci raşid halife kabul
etmişlerdir.
-Peygamberimiz kendisinden sonra kimin İslam devletini yöneteceğini söylememişti. Hz. Ebu Bekir
namaz kıldır. Şura tarafından istişare ile halife seçildi
1-Hz. Ebu Bekir (Hilafetü Resulillah) Dönemi (632-634)
-İlk Müslümanlardan, insanlar peygamberi yalanlarken o kabul etti
-Peyg’den 2-3 yaş küçük
-Atik: güzel soylu, Sıddık: Mirac ve gayba iman, Vakarlı ve ağır başlıydı. (tasavvufta sıddıkıyyet
makamı)
-Hanifdi, şirk koşmadı, güzel ahlaklı sevilen bir kişiydi.
-Bekir adlı çocuğu yok neden Ebu bekir dendiği bilinmiyor.
-Zengindi, işkence edilen birçok köleyi alarak azad etti (Bilal-i Habeşi)
-Peyg. ile medineye hicret (Üzülme, Allah bizimle beraberdir. Tevbe 40)
-Mekke’de Hz. Ömer ile Medine’de Harice b. Zeyd ile kardeş oldu.
-Medine’de rahatsızlandı, ailesini yanına getirtti. Mescid-i Nebevi’nin arsasını aldı
-Bedir savaşında esirlere nasıl davranılacağı fikrini verdi.
-Peygamberimizden hiç ayrılmadı, peygamberimiz onunla istişare ederdi.
-Peygamberimizi ve Kuran’ı en iyi anlayanlardan birisiydi. (Nasr suresi)
-142 hadis rivayet etti.
-Kuran’ı mushaf haline getirdi. Önemli bir hizmet icra etti.
-Hudeybiye anlaşmasında emre itaat edenlerden ilkiydi.
-Babası Mekke fethinden sonra Müslüman oldu, annesi daha önce Müslüman olmuştu. (yerine Ebu
Talip)
-Bizans ve Sasaniler arasında 611’de başlayan 619’a kadar devam eden savaşlarda sasaniler üstünlük
sağladı, Suriye ve filistini işgal etti. Bizans mağlubiyeti üzerine Mekkeli müşrikler ateşperest İran
taraftarı olmuşlardı. Onlar ehl-i kitaba üstün geldikleri gibi kendilerinin de Müslümanlara üstün
geleceklerini söylediler. Bunun üzerine Rum suresi nazil oldu. Rumların bu yenilgiden sonra 3-9 yıl
içinde galip geleceği haber verildi (Rum 1-4). Hz. Ebu Bekir Ubey b. Halef ile 100 deve karşılığında
iddiaya girdi. Aralık 627’de Nineva savaşı ile bu gerçekleşti. Hz. Ebu Bekir, o sırada hayatta olmayan
Übey’in mirasçılarından aldığı 100 deveyi, Peygamberimizin emri ile fakirlere dağıttı.
-Peygamberimizin vefatında tavrı, kararlılığı ve yaptığı konuşma (Hz. Ömer, Bilal-i Habeşi)
-Halife seçilince yaptığı konuşma (Hz. Ömer, Ebu Ubeyde bin Cerrah)
-Bazı görevliler atadı. Beytülmale Ebu Ubeyde b. Cerrah, kaza işlerine Hz. Ömer, katiplik Zeyd b.
Sabit ile Hz. Osman…vb gibi.
-Atadığı görevlilere savaş hukuku ve gayri Müslimlerin statüleri ile ilgili önemli tavsiyeleri oldu.
-Fedek arazisinin alınması konusunda Hz. Fatıma’yı üzdüğü iddiası, (Peygamberlerin miras
bırakmayacağı hadisine binaen bu uygulamayı yaptı)
-Hz. Ali’nin biatta gecikmesi, batına Şiilerin takiyye fikrini ortaya atmaları (Hz. Ali’nin Hz. Ömer ve
Hz. Osman’a biat etmesi, çocuklarına onların adını vermesi hilafet konusunda hakkının yenildiği
iddialarını çürütmektedir.)
İcraatları
1-Üsame ordusunu sefere gönderdi (Mute savaşında şehit olanların intikamı, suriyeye doğru,
düşmanla karşılaşmayan bu ordu, bazı kabilelerle mücadele, ganimetlerle medineye döndü)
2-Zekât vermeyiz diyenlerle mücadele (Harice b. Hısn el-Fezari gibi zekât vermeyiz diyenler oldu,
Hz. Ömer ve bazı sahabeler kılıç çekilmez)
3-Ridde (irtidat-dinden dönme) hareketleri ile mücadele: Peygamberlik iddiasında bulunanlar;
Müseylimetülkezzap (Yemame’de Halid bin Velid), Tuleyha b. Huveylid el-Esedi, Esved el-Ansi
(Yemen valisini öldürdü, buraya hâkim oldu), Secah bint Haris (kadın, sonradan Müslüman oldu)
4-Tebliğ ve İslam fetihlerinin başlaması (Fetih-Fütuh-Fütuhat): Hz. Ebu Bekir ridde olaylarını
bastırdıktan sonra Peygamberimizin başlattığı stratejiyi devam ettirerek güçlü 2 devlet olan (Bizans ve
Sasaniler) ile mücadeleye başladı. İslam fetihlerinin amacı “ilayı kelimetullah”tır.
-Irak Cephesi (Arabistan-Sasani-Bizans arasında); Sasanilerin elinde olan bir yerdi. Bekir b. Vail
kabilesinin bir kolu olan Şeybanilerin reisi Müsenna b. Haris, Medine’ye gelerek İranlılar ile
savaşmak üzere kabilesine bir kumandan tayin edilmesini istedi. Hz. Ebu Bekir yaptığı istişareler ve
Hz. Ömer’in tavsiyesi ile Halid b. Velid’i bu göreve atadı. Halid, önce Basra körfezinin önemli
merkezlerini fethetti. Daha sonra barış yoluyla aldığı Hire’de kaldı. Aynüttemr’i (Fırat ve Dicle’yi
birbirine bağlayan sasanilerin erzak deposu) fethetti.
Hz. Ebu Bekir bir mektup yazarak, Dumetülcendel’e giderek peygamberimizle yaptığı anlaşmayı
bozan Ükeydir b. Abdülmelik’in üzerine yürümesini ve oradan da Suriye tarafına geçmesini istedi.
Halid, Irak’ta yerine Müsenna b. Harise’yi bıraktı ve Dumetülcendel’i fethetti. Ükeydir burada öldü.
-Suriye Cephesi (Bizans vassalı Gassaniler hüküm sürüyordu). Sasaniler 613 yılında Gassanileri
yenerek Dımaşk’ı (Şam) ele geçirmişti. Heraklios, uzun süren savaşlar sonunda 628’de suriyeyi ele
geçirmişti. Müslümanların Bizans ile mücadelesi; Peygamberimiz döneminde Mute Savaşı (629) ile
başlamış, Tebük savaşı (630) ile devam etmişti (Savaşların amacı; bölgenin güvenliğini sağlamaktı).
Hz. Ebu Bekir, 633 yılı son baharında her biri 3 bin kişiden oluşan üç ayrı orduyu suriyenin güneyine
gönderdi. Yezid b. Ebu Süfyan ile Şürahbil b. Hasene’yi tebük-maan istikametinden Suriye ve
Ürdün’e, Amr b. As’ı Eyle üzerinden sahil istikametinde Filistin’e doğru yola çıktılar. Kısa süre sonra
orduların mevcudu 7500’e ulaştı. Başkumandanlığa önce Amr b. As daha sonra Ebu Ubeyde b.
Cerrah getirildi. Filistin’de Gazze ve birçok yer fethedildi. Halid b. Velid, Hıristiyan Gassaniler’in
şam yakınlarındaki askeri karargâhını yok etti (634). Daha sonra Şam’ın güneyine ilerleyerek diğer
kumandanlarla birleşti. Burada birçok yer fethedildi. Halid, Heraklios’un kardeşi Theodoros’un
kumanda ettiği 80 bin kişilik orduyu, Ecnadeyn savaşında mağlup etti. Böylelikle Filistin ve
Suriye’nin kapısı Müslümanlara açıldı.
-Hz. Ebu Bekir, 634 yılı Ağustos ayında rahatsızlandı. Yerine Hz. Ömer’i tavsiye etti. Ecnadeyn
savaşının sonucunu öğrendikten sonra 23 Ağustos 634’te 63 yaşında vefat etti. Kızı Hz. Aişe’ye vefat
edince maaşının beytülmale bırakmasını ve Peygamberimizin yanına defnedilmesini vasiyet etti.
(Vasiyette bulunma)
-Vefatında beytülmalde bir dirhemden başka bir şey yoktu. O, kendi varlığını ve fetihlerle elde
edilenleri hemen eşit olarak dağıtıyordu. (Hz. Ömer bize yaşanılması zor bir hayat bıraktın).
4. Hafta: Not: *Hz. Ali’nin halifeliğinin gaspı iddiası; (Hz. Ali’den önceki halifelere lanet ve
düşmanlığın sebebi) Kırtas Vakası-Vasiyetname (Kuran ve sünnet bize yeter diyen Hz. Ömer’e şiilerin
düşmanlığı sebebi)
* Takiyye (Hz. Ali’nin 6 ay sonra Hz. Ebu Bekir’e biatı, Hz. Ömer, Hz. Osman)
* İmamet (Masum, gerçek kuran bilgisi, gaybı bilme)
* Mut’a
* Ehl-i sünnetin kan ve malı helal…
Alevilik Anadolu’ya has bir yorumdur. (Alevi vatandaşlarımıza atılan iftiralar…) Bunlarla alakası
yoktur…
2-Hz. Ömer (Emirül-Müminin) Dönemi (634-644)
-Hz. Ebu Bekir yerine tavsiye etti. Ancak Şura (Abdurrahman b. Avf, Said b. Zeyd, Osman b. Affan,
Üseyd b. Hudayr…) kararı ile halife oldu. Hz. Ali ona biat edenlerin ilklerindendi. Hz. Ömer: “Ali
olmasaydı Ömer helak olurdu” diyerek Hz. Ali’nin halifeliği döneminde yardımlarını tasdik etmiştir.
- Tez canlılık-sert mizac (Peyg’in vefatında, kırtas vakasında, Hudeybiye’de (Fetih suresi ?) ve Zekât
vermeyenlere muamele...) sonuçta hep pişmanlık
-Peygamberimiz: “Ümmetimin içinde ümmetime en merhametli Ebu Bekir, Allah’ın emri konusunda
en şiddetlisi Ömer’dir” buyurmuştur.
-Ömer b. el-Hattab; (Faruk: hak ile batılı ayıran), Adalet onun en önemli özelliğiydi. Kul hakkına çok
önem verirdi. (bu konuda kitabımızın 255-265 sayfalar arası dikkatice okunmalı)
-Kütüb-ü Sitte’de rivayet ettiği 539 hadis bulunmaktadır.
- Birinci rivayet; 616 Müslüman oldu. Peyg’i öldürmeye giderken Nuaym b. Abdullah sen kardeşine
bak dedi. Kardeşi Fatıma ve eşi Said b. Zeyd kuran (Taha suresi) okuyorlardı. Kuran öğreten Habbab
b. Eret ile birlikte Müslüman olduklarını söylediler. Hz. Ömer de iman etti. İkinci rivayet; içki içmek
için Kâbe’nin yanına gitti. Burada peygamberimiz namaz kılıyordu. Namazda (hakka suresi 41-46)
okuyordu. Peyg. eve dönerken Hz. Ömer, ona yetişerek iman ettiğini söyledi. Peyg.: Ya Ömer, Allah
sana hidayet nasip etti.
-Peyg.’in duası: “Ya Rabbi, İslamiyet’i Ömer b. Hattab veya Amr b. Hişam (Ebu Cehil) ile güçlendir”
duasının bir tezahürü olduğu da belirtilmektedir. (Onun imanından sonra Müslümanlar ilk defa
Kâbe’de toplu olarak namaz kıldılar).
-Müslüman olmasından Medine’ye hicretine kadar geçen altı yıllık süre hakkında kaynaklarda bilgi
yok. (Akrabalarından oluşan 20 kişilik bir kafile ile Mekke’den ayrılıp Kuba’ya gitti), Kuba’dan
Medine’ye giderek Peyg. ile görüşürdü. Gitmediği zamanlar kardeşliği İtban ile yeni nazil olan ayetleri
okurlardı.
-Peyg. Mekke’de Hz. Ebu Bekir ile Medine’de İtban b. Malik ile (bazı kaynaklarda farklı isimler de
geçmektedir) kardeş ilan etti.
-Katıldığı seriyyeler dışında Peyg.’den hiç ayrılmadı.
-Medine’de hutbe okurken İran cephesinde savaşmakta olan kumandanı Sariye’ye “Ey sariye dağa
çekil, dağa” diye hitab etmiş ve kumandan bunu duyarak emri yerine getirmiş ordusunu kurtarmıştır.
-Ebu Süfyan’ın iman etmesinde rolü oldu.
-Aşere-i Mübeşşere’den olan Hz. Ömer, Peyg’in vahiy kâtipliğini de yapmıştır.
-Birçok evliliği oldu. En son Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın kızı Ümmü Gülsüm ile evlendi. Bu evlilikle
Peyg.’e akrabalık kurma amacı taşıdığı bilinmektedir.
-Tebük gazvesi için malının yarısını verdi
-Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir ile beraber “Şeyhayn” olarak anıldı. Sünni ulema, Hz. Ebu Bekir’den sonra
Müslümanların en faziletlisi olarak onu kabul etmiştir.
-Onun bazı görüşleri inen ayetler ile teyit edildi. Buna “Muvafakat-ı Ömer” denir. Bunlar arasında
şarabın kesin şekilde haram kılınması (Bakara 219), Peyg’i ziyarete gelenlerin eşleri ile perde
arkasından konuşması gerektiği (Ahzab 53), Kâbe’deki makam-ı İbrahim’in namazgâh yapılması
(Bakara 125) ve münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selul’un cenaze namazının kılınmaması
(Tevbe 84) gibi hususlar örnek verilebilir.
-Peygamberimiz: “Allah gerçeği Ömer’in lisanı ve kalbi üzere yarattı”, “Allah’ın emirleri konusunda
ümmetimin en kuvvetlisi Ömer’dir”, “Muhakkak ki şeytan senden korkar, ya Ömer” gibi hadislerde
geçti
-Mührüne “Sana vaiz olarak ölüm yeter ey Ömer!” ifadesini yazdırdı.
Hz. Ebu Bekir Döneminde Hz. Ömer: ona müşavirlik ve kadılık yaptı
-Zekât vermek istemeyenlerle mücadele konusunda görüşü oldu, ancak kabul edilmedi
-Yalancı peygamber Tuleyha b. Huveylid üzerine bizzat yürümek isteyen halifeyi vaz geçirdi.
-Ticaret yaparak geçimini sürdürmeyi düşünen halifeye maaş bağlanması Ebu Ubeyde’den istedi.
-Halifenin müellefe-i gulupdan 2 kişiye tahsisat ayırmasına karşı çıktı, buna ihtiyaç kalmadığını söyld.
-Müseylime ile yapılan Akraba savaşında (632) hafız sahabelerin şehit edilmesi üzerine Kuran’ın Zeyd
b. Sabit başkanlığında bir heyet tarafından toplanmasını sağladı.
-Halife Medine’den ayrıldığında veya rahatsızlandığında yerine vekâlet etti. 633 yılı hac emiri olarak
görev yaptı.
-Hz. Ömer, Hz Ebu Bekir’in vefatı üzerine Mescid-i Nebevi’de (23 Ağustos 634) biat aldı.
İcraatları
-Fethedilen geniş coğrafyada elde edilen ganimetin dağıtımı ve gayrimüslimlere muamele konusunda
kararlar aldı. (Kitabımız 258-261 okunmalı)
-635’de Mescid-i Nebevi’de ilk defa cemaatle teravih namazı kılınmasını emretmiş, kadın ve erkeklere
iki ayrı imam tayin etmiştir.
-Medine’de ve diğer bölgelerde çocukların okuma yazma, Kuran, dil kaideleri, şiir yüzme, binicilik ve
atıcılık öğrenmelerinin sağlanması istenmiştir.
-637’de Hicri takvimin kullanılmasını sağladı.
-İlk hapishane bu dönemde kurulmuştur.
-Mescid-i Nebevi’nin sınırlarını genişletmiştir. Mescid-i Haram’ı da genişletmiştir.
-Savaş prensipleri belirledi; savaş öncesi karşı tarafla temas, elçi gönderilmesi, İslam’a davet, kabul
etmezlerse cizye teklifi, bunu da kabul etmezlerse, savaşılacağının bildirilmesi…..
-641 yılında divan teşkilatını kurmuştur. Divan defterine kişiler kaydedilmiş, kendilerine verilecekler
taksim edilmiştir.
-638 veya 639’da veba salgını oldu, başta Ebu Ubeyde b. Cerrah olmak üzere birçok sahabe ile 25
bin’e yakın insan öldü.
-641’de Hayber ve çevresinde bulunan Yahudileri Hz. Ömer, Arap yarımadasının dışına çıkardı.
Necranlı Hıristiyanları da Kufe tarafındaki Necraniye’ye gönderdi. (Bu kişilerin malları satın alındı ve
mağdur edilmediler; gittikleri yerlerde topraklar verilmesini, bir süre vergi alınmamasını, cizye
vererek hayatlarını devam ettirmeleri sağlandı)
-644 yılı haccını eda eden Hz. Ömer, Medine’ye döndü. Burada Ebu Lulüe Firuz en Nihavendi, adlı
İranlı köle Hz. Ömer’i hançerle yaraladı. Daha sonra intihar etti.
-Yerine birini bırakmasını isteyenlere karşı 6 kişilik Aşere-i Mübeşşere’den oluşan Şura’nın üç gün
içerisinde kendi içlerinden birini halife seçmelerini istedi. Oğlu Abdullah’ı halife seçilmemek şartıyla
bu heyete dâhil etti.
- Hz. Ömer, oğlunu Hz. Ayşe’ye göndererek Peygamberimizin yanına defnedilmek için izin istedi. Hz.
Aişe kendisi için düşündüğü bu yeri ona vermeyi kabul etti. Hz. Ömer Kasım 644’de vefat etti ve
cenaze namazını Suheyb b. Sinan kıldırdı.
Irak Cephesi: Kaybettikleri yerleri almak için harekete geçen Sasanilere karşı, Ebu Ubeyd es-Sekafi
komutasında 1000 kişilik birliği gönderdi. Kumandan Rüstem, fillerle takviye ettiği Sasani ordusunu
Müslümanlar üzerine sürdü. Yapılan Köprü savaşında (634) Ebu Ubeyd komutasındaki Müslüman
ordusu yenildi. Böylece Irak cephesindeki ilk yenilgi alınmış oldu. Ebu Ubeyd burada şehit oldu. Sad
b. Ebu Vakkas kumandan tayin edildi. Bundan sonra Hz. Ömer, Irak’ta bulunan orduya takviye
kuvvetler gönderdi. 9-10 bin kişilik Müslüman ordusu karşısında 70-80 bin Sasani ordusu vardı.
Kadisiye savaşı (Mart 637) yapıldı. Rüstem burada öldü. Ordusunun geri kalan kısmı Celula’da
toplandı. Kisra onun kardeşi Hurrezad’ı bu ordunun komutanı olarak görevlendirdi. Haşim b. Utbe
kumandasındaki 12 bin kişilik Müslüman ordusuyla yapılan savaş sonucunda ganimetler elde edildi.
Daha sonra diğer bazı yerler fethedildi. Burası Müslümanlar ile Sasaniler arasında tampon bölge oldu.
Utbe, İran şehirlerini ele geçirdi (638). Ancak 1 yıl sonra Hümüzan komutasındaki Sasani ordusu
buraları geri aldı. Utbe vefat edince yerine Muğire b. Şube daha sonra Basra valisi olarak Ebu Musa
el-Eşari tayin edildi. Nihavend savaşı ile Irak fetihleri tamamlandı (642). İran’da İsfahan fethedildi.
644 Horasan bölgesi Türklerle temas kuruldu. Böylelikle ateşperest İran Müslümanların eline geçti,
sasani yok oldu.
Suriye Cephesi: Fihl savaşı ile Müslümanlar Bizans kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdi (23 Ocak
635). Ardından Mercüssuffer savaşı (635) da kazanıldı. Dımeşk’in (Şam) fethi için engel kalmadı.
Halid b. Velid, Eylül 635’te Şam’ı fethetti. Aynı yıl yapılan Mercürrum savaşını da Müslümanlar
kazandı. Ba’belek, Humus ve Hama şehirlerini ele geçirdi. Bundan sonra Herakleios, Hıristiyan
Araplar ve Ermeniler destekli 50-100 bin kişilik yeni bir ordu kurdurdu. Halid b. Velid komutasındaki
Müslüman ordusu Yermük savaşı ile (20 Ağustos 636) bu orduyu yendi ve bölgedeki tüm şehirler
Müslümanların eline geçti. 637’de Şeyzer, Kınnesrin, Halep, ardından Antakya, Urfa, Rakka ve
Nusaybin kısa aralıklarla Müslümanlara teslim oldu.
Filistin’in fethine devam edildi. Kudüs kuşatıldı. Patrik Sophronios şehrin anahtarlarını Hz. Ömer’e
vereceğini söyledi. Hz. Ömer Kudüs’e giderek oradakilere eman verdi (638). Bundan sonra Mısır’ın
fethine yönelen Müslümanlar 3 yılda (640-642) burayı fethetti.
-Böylelikle Hz. Ömer döneminde (Sasani’ye bağlı Irak, İran ve Azerbaycan) ile (Bizans’a bağlı
Suriye, El-Cezire, Filistin ve Mısır) fethedildi.
5. Hafta: Hz. Osman Dönemi (644-656)
-Hz. Osman’ın halifeliği döneminde İslam yeni coğrafyalara yayılırken, Müslüman toplumda gözle
görülür derecede değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. Bunun doğal bir neticesi olarak çeşitli
problemler ve tartışmalar yaşanmıştır.
-Hz. Ebu Bekir’in gayretleri ile Müslüman olduğu rivayet edilir.
-İlk önce peygamberimizin kızı Rukiye ile evlenmiştir. Medine döneminde Rukiye vefat edince
Peygamberimizin diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlenerek Peygamberimize ikinci kez damat olmuştur.
Bu sebeple ona “Zinnureyn” (İki nur sahibi)denmiştir.
-Eşi Rukiye ile birlikte Habeşistan’a hicret etti. Sonra Mekkeye döndü, Medine’ye hicret etti.
-Eşi Rukiye’nin rahatsızlığı sebebiyle Peyg’in de izniyle Bedir savaşına katılamamıştır.
-Hz. Ebu Bekir ve Hz Ömer onunla istişare ederdi.
-Halim-selim, merhametli ve iyi niyetliydi. Haya (Peyg. ifadesine göre melekler dahi ondan haya
ederdi), Cömertti; Tebükte malının üçte birini verdi, Medineli bir Yahudi’nin işlettiği Rume kuyusunu
ilk önce ortak oldu daha sonra satın alarak Müslümanların hizmetine sundu.
-Peyg. vahiy katiplerindendi, Kuran nüshasını çoğaltarak belli başlı merkezlere göndermiştir.
- 146 hadis rivayet etmiştir.
-Oğlu Eban b. Osman, ilk siyer ve İslam tarihi müelliflerindendir.
-Halife Seçilmesi; 7 kişilik Şura (Hz. Ali, Hz. Osman, Sad b. Ebu Vakkas, Zübeyr b. Avvam, Talha b.
Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf ve Hz. Ömer’in oğlu Abdullah) burada 2 isim öne çıktı. Hz. Ali ve
Hz. Osman daha sonra Abdurrahman b. Avf halkı topladıktan sonra bu isimlere Allah’ın kitabı,
Peygamberin sünneti ve önceki halifelerin yolu üzere hareket edeceklerine söz vermelerini sitedi. Hz.
Ali, ilmi ve gücü yettiğince yapcağına söz verirken Hz. Osman, bu teklife tereddütsüz evet diyerek
cevap verdi ve bunun üzerine Hz. Osman halife ilan edildi. (269. Sayfadaki bilgiler okunmalı)
Fetih Hareketleri; Hz. Osman döneminde fetihler daha da hızlandırılarak hulafa-i raşidin döneminin
en geniş sınırlarına ulaştı. Basra valisi Abdullah b. Amir en geniş fetihleri gerçekleştirdi. Amir ve
onun emrindeki kumandanlar; Abdullah b. Hazim es-Sülemi, Ahnef b. Kays, Rabi b. Ziyad el-Harisi
Horasan’ın önemli merkezlerini, Toharistan’ı ve Sicistan’ı aldılar.
Diğer bir ordu merkezi olan Kufe’den Azerbaycan ve Taberistan üzerine seferler düzenlenerek birçok
yer fethedildi
Şam’dan Muaviye b. Ebu Süfyan Rum toprakları üzerine seferler düzenleyerek Antakya ve Tarsus’a,
653-654 yılında Malatya önlerine kadar gelindi. Muaviye deniz seferi düzenleyerek Akka’dan yola
çıktı ve Kıbrıs’ın sahillerini ele geçirdi ve cizye karşılığında anlaşma sağlandı.
Kuzey Afrika fetihlerini ise Abdullah b. Sa’d gerçekleştirdi. İlk önce Trablusgarp daha sonra bölgenin
merkezi Subeytula ele geçirildi. Deniz seferinde ise Herakleios’un gönderdiği donanma ile 654’te
Zatü’s Savari savaşı yapıldı ve Müslümanlar bu savaşı kazandı. Bu savaş İslam tarihinin en parlak
deniz zaferlerinden biri kabul edilir.
-Daha önceden fethedilen İran, Azerbaycan, Suriye ve Mısır’ın güvenlikleri sağlandı. Doğuda Hint
toprakları, batıda Akdeniz’in en uç noktalarına ulaşıldı. Bizans’ın Afrika hakimiyetine son verilmiştir.
Böylelikle Asya, Kuzey Afrika, Güney Kafkasya, Ortadoğu ve kısmen de Anadolu’da hakimiyet
sağlanmıştır.
Yaşanan Problemlerin Sebepleri
a.Hz. Osman’ın icraatlarından doğan problemler:
 Devletin önemli görevlerine yakın akrabalarını getirdi iddiası (Kufe’ye anne bir kardeşi Velid
b. Ukbe’yi (daha sonra yakın akrabası Said b. El-As), Mısır’a süt kardeşi Abdullah b. Sad b.
Ebi Serh ve Basra’ya dayısının oğlu Abdullah b. Amir), (Peygamberimizin Taif’e sürgüne
gönderdiği amcası Hakem b. Ebul As’ın Medine’ye dönmesine izin verdi, onun oğlu Mervan
b. Hakem’i devlet kâtipliğine getirdi) önemli görevler Ümeyyeoğulları’na bırakıldı denmiştir.
Yönetimde kolaylık için yapıldı, Bu kişiler daha öncede bu görevleri yapmışlar ve ehil
kişilerdi
 Devlet imkânlarını kendi ailesine tahsis etti, kendisinden öneki halifelerin Kureyş ileri
gelenlerinin Medine’den ayrılmasına izin vermedi, o izin vererek zenginleşmesine neden oldu
iddiası (Amcası Hakem’e 100 bin dirhem verdiği, Fedek arazisini onun oğlu Mervan’a tahsis
ettiği, Medine çarşısının gelirini Mervan’ın kardeşi Haris’e aktardığı, damadı Abdullah b.
Halid’e 400 bin dirhem verdiği) Akrabalara yardımı çarpıtılmış, sahabelerin önde
gelenlerinin şehirden ayrılma isteklerini ise bir hak olarak görmüştür.
 Ebu Zer ve Ammar b. Yasir gibi bazı sahabeleri sürgüne gönderdiği iddiası (Ebu Zer kendi
isteğiyle ayrılmıştır. Çünkü maddi olarak zenginleşen Müslümanlar, nefis gıdalarla
beslenmek, güzel elbiselerle gezmek, pahalı atlara binmek ve bahçelerde gezmek gibi
dünyevileşmeyi çağrıştıran işler yapmaya başlamışlardır). Ammar b. Yasir ise daha
sonradan Mısır’a müfettiş olarak atandı. (iddianın asılsızlığının delilidir)
 Peygamberimize ait halifenin sembolü yüzüğü, Ureys kuyusuna düşürmesi
b.İdarecilerin uygulamalarından kaynaklanan problemler:
 Eyaletlerdeki valilerin icraatları (Kufe halkının valileri Velid b. Ukbe’yi içki içtiği ve içkili bir
şekilde namaz kıldırdığı iddiası ile onun görevden alınmasını sağlamışlardır. Daha sonra şehre
gelen vali Said b. El-As’da şehir halkı ile sorun yaşamıştır) (Mısır’da yönetime karşı
hareketler gerçekleştirilmiş, sorumlu olarak vali Abdullah b. Sad gösterilmiştir)
 Eyaletlerde çıkan anlaşmazlıkların faturası başkent Medine’ye dolayısıyla Hz. Osman’a
kesilmiştir. Hz. Osman Kuran’ı çoğalttıktan sonra önceki nüshaları ve bazı sahabelerde
bulunanları toplattı ve imha etti. Bu davranışı normalde övgü ile karşılanmıştır. Abdullah
b. Mesud, bu konuda halife ile anlaşmazlığa düştü ve maaşı kesildi, yönetimi eleştiren Hz.
Aişe’nin tahsisatının azaltılması gibi uygulamalar rahatsızlıklara sebep olmuştu. Başta Hz.
Aişe, Hz. Talha, Hz. Zübeyr ve Hz. Ammar gibi önde gelen sahabeler halifenin
uygulamalarına yapıcı eleştiriler yapmaya başladı.
!!!Unutmayınız!!! Hz. Ömer döneminde valileri Said b. Amir’den şikâyetçi olan humus halkı
olayı; valimiz ayda bir kez dışarı çıkmaz (1 kat elbise), göreve sabah değil de kuşluk vakti gelir
(eşim hasta ev işlerini yapıyorum), geceleri halkın arasına çıkmaz (gündüz devlet işleriyle meşgul
oluyorum, gecelerimi kulluğuma, ibadete ayırıyorum), bazı günler baygın düşüyor (Hubeyb (r.a)
müşrikler tarafından şehit edilmesi aklıma geliyor, üzüntümden)
c.Toplumdaki siyasi, sosyo-kültürel ve dini değişimlerden kaynaklanan problemler:
 Siyasi ve iktisadi değişimler, toplumda gerilim ve gerginliklere sebep olmuştur. Hz. Osman’ın
halifeliğinin ikinci beş yılında askeri faaliyetler tamamlanmış, devlet tabii sınırlarına
dayanmıştır. Artık siyasi konular tartışılmaya başlamıştır. Peygamberimiz döneminde yetişen
sahabeler azalmış, geçmişte yaşanan sıkıntılara ortak olmamış önemli nüfus oluşmuştur.
Fetihlerle beraber yeni etnik gruplar İslam coğrafyasına dâhil olmuştur. Bunların başında
Araplarla ilk ciddi hesaplaşmayı gerçekleştiren millet olan İranlılar gelir. İranlılar hem
Müslümanların hâkimiyetini hem de İslam dinini kolay benimseyememişler, sonraki süreçte
ortaya çıkan isyanlarda büyük rol oynamışlardır. Ayrıca Kıptiler (Mısır), Yahudiler, Rumlar,
Berberiler, Ermeniler ve Türkler gibi farklı milletler de toplumdaki etnik farklılıkları artırmış,
İslam beldelerinde düzensiz ve kozmopolit bir sosyal yapı oluşmuştur.
 Kabilecilik (asabiyet) düşüncesi sosyal ve politik hayatta yeniden etkin hale gelmiştir.
 Toplumda maddi refahın artması sosyal problemleri doğurdu.
 Hz. Ömer döneminde kurulan divan teşkilatı, Müslümanlar arasında Hz. Peygambere yakınlık,
İslam’ı kabul etmede öncelik, yararlı hizmet gibi kriterler tespit edilerek maaş (ata)
bağlanması sistemiydi. Buna göre Bedir’e katılanlara 5 bin dirhem, bedir’den Hudeybiye’ye
kadar Müslüman olanlara 4 bin dirhem, Hudeybiye’den Ridde savaşlarına kadar Müslüman
olanlara 3 bin, Ridde savaşlarından Kadisiye ve Yermuk savaşlarına kadar Müslüman olanlara
2 bin ve bundan sonra Müslüman olanlara bin dirhem veriliyordu. Bu sistem İslam
toplumunda iktisadi farklılaşmaya sebep oldu ve hoşnutsuzluklara yol açtı.
 İslam toplumu bünyesine fetihler sonucu katılan farklı grupların önceki din ve inanışlarının
etkisiyle İslam düşüncesine dahil ettikleri farklı yaklaşım, inanç ve kültürler İslam’ın farklı
anlaşılmasına neden oldu.
Yaşanan Problemlere Çözüm Girişimleri
 Muhalif bazı kişi ve gruplar bulundukları şehirlerden uzak şehirlere gönderilmiştir. (Valileri
Said b. el-As ile problem yaşayan bazı Kufe eşrafının Şam’a gönderilmesi) Ancak bu çözüm
olmadı, bu kişiler gittikleri yerleri de karıştırdılar.
 Eyaletlere problemlerin tespiti için müfettişler gönderilmiştir. (Kufe’ye Muhammed b.
Mesleme, Basra’ya Üsame b. Zeyd, Mısır’a Ammar b. Yasir ve Şam’a Abdullah b. Ömer)
 Valilerin merkeze çağırılarak problemlerin çözümü için istişarede bulunmak (Muaviye b. Ebu
Süfyan, Abdullah b. Sad, Abdullah b. Amir ve Said b. el-As Medine’ye geldiler) burada
cihatla meşgul olma, muhaliflere karşı sert davranma, gerekirse öldürme, sorunların
çözümünün valilere bırakılması ve ekonomik kaygıların mal verilerek giderilmesi gibi farklı
fikirler öne sürüldü.
Hz. Osman Dönemi İle İlgili Genel Değerlendirme; İslam yeni coğrafyalara yayılmış, maddi refah
artmış, Müslüman toplumda gözle görülür derecede değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. Bunun doğal
bir neticesi olarak çeşitli problemler ve tartışmalar yaşanmıştır. Sıkıntı çekmemiş yeni nesilin yanı sıra
Siyaset de İslam toplumunu girmiştir. Bu dönemde meydana gelmiş birçok problemin esas
sorumlularından birisi ise Abdullah b. Sebe’dir. Yahudi İbn Sebe, fitne ve karışıklıkları organize
etmiştir. İbn Sebe, her peygamberin bir varisi olduğunu Hz. Muhammed’in vâsisisinin Hz. Ali
olduğunu, görevdeki halifenin bunu haksız yere gasp ettiğini, bu nedenle azledilmesi gerektiğini iddia
etmiştir. Böyle yaparak eskiden beri rekabet içerisinde olan Beni Haşim ve Beni Ümeyye ailelerini
birbirine düşürmeye çalışmıştır.
İdareye Karşı İsyan ve Hz. Osman’ın Şehit Edilmesi: Kufeliler valiler toplantısından dönen şehir
valilerini buraya sokmadılar. Valilerinden şikayetçi olan Mısırlılar, onu şikayet etmek üzere
Medine’ye bir heyet gönderdi. Vali Abdullah b. Sad, Hz. Osman’ın dikkatli olması tavsiyesine
uymadı, kendisini şikayete gidenlerden birisinin döverek öldürülmesi üzerine Mısır’da toplu isyan
çıktı. İsyancılardan 500 kişilik bir grup Medine’ye geldi. Mısırlılarla sürekli haberleşen Kufeli ve
Basralı muhalifler de Medine’ye ulaştı. Hz. Ali, bu kişilere neden geldiklerini sorduğunda, burada
toplanmak için Hz. Ali’den kendilerine mektup geldiğini söylediler. Hz. Ali, yemin ederek hiç
kimseye mektup yazmadığını söyledi. (Görülüyor ki toplumda karışıklık meydana getirmek isteyenler,
vilayetlerdeki isyancıları Medine’de bir araya getirmek için başta Hz. Ali olmak üzere önde gelen
sahabelerin isimlerini kullanarak davet mektupları göndermişlerdi)
Hz. Osman yönetime karşı büyük tehlike oluşturan isyancıların Medine’den çıkarılması için Hz.
Ali’den yardım istedi. Hz. Ali sahabelerin önde gelenleri ile birlikte isyancılarla yaptığı görüşmelerden
sonra Mısır valisi azledilip yerine Muhammed b. Ebu Bekir tayin edildi. Bu şekilde Mısırlılar yeni
valileriyle şehirden ayrıldılar. Kufe ve Basralılar da ayrıldılar. Mısırlılar, Medine’den üç günlük
mesafe uzaklaştıklarında yanlarından geçmekte olan bir köleyi durdurdular. Yaptıkları soruşturmada
onun halifenin kölesi olduğu, Mısır valisine gittiği, taşıdığı mektupta Mısır valisi Abdullah b. Sad’a
görevine devam etmesi ve başta yeni halife Muhammed b. Ebu Bekir olmak üzere Medine’den gelen
isyancıların bir kısmının öldürülmesi ve bir kısmının hapsedilmesi emri bulunuyordu. Bunun üzerine
Mısırlılar tekrar Medine’ye döndüler. Bu arada Kufelilerin ve Basralıların şehre döndükleri görüldü.
(Burada yaşananlar gizli bir şekilde planlanmış bir komplo olduğunun delilidir) Bu isyancılar Hz.
Osman’ın halifeliği bırakmasını istediler. Hz. Osman buna yanaşmadı. Fitneciler, Hz. Osman’ın evini
muhasara altına aldılar. Yapılan nasihatlere uymayıp, Hz Osman’ı şehit ettiler.
Bu olay İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi olmuştur.
6. Hafta: Hz. Ali Dönemi (656-661)
-Hz. Ali, 600 yılında Mekke’de doğmuş, Peygamberimizin amcası Ebu Talib’in oğludur.
Küçüklüğünde peygamberimizin evinde büyümüştür. Peygamberimiz ona “Ebu Türab” lakabını
vermiştir. Hz. Ali 624’te Hz. Fatıma ile evlenerek, peygamberimize damat olmuştur. Hz. Ali, Hz.
Fatıma’nın vefatından sonra evlilik yapmış ve birçok çocuğu olmuştur.
-Müslüman olan ilk çocuktur, o sıralar 9 veya 10 yaşında olduğu sanılmaktadır.
-Peygamberimiz hicret ettiğinde onu yatağına yatırmıştır. Kısa süre sonra Peygamberimizin kendisine
bıraktığı emanetleri sahiplerine teslim ettikten sonra hicret etmiştir.
-Peygamberimizin gazvelerinin hepsine katıldı. Peygamberin sancaktarlığını yapmıştır. Hayber’in
fethinde önemli görevler üstlendi. Tebük’te peygamberimizin vekili olarak Medine’de kaldı. Bazı
seriyyelere komutan olarak atandı. Vahiy kâtipliği yaptı, peygamberimizin cenaze işleri ile ilgilendi.
-Hz. Ali kendinden önceki dönemde idari görev almadı ve yapılan savaşlara katılmadı. Medine’de
manevi ve fıkhi konularla ilgilendi.
Hz. Ali, Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra isyancıların Medine halkına halife seçilmesi
konusunda yaptıkları baskı ortamında bu göreve geldi. Muaviye b. Ebu Süfyan, Şam’da valilik
yapıyordu ve önemli desteğe sahipti. Muaviye, Hz. Ali’ye biat etmedi ve Hz. Osman’ın katillerinin
bulunup cezalandırılmasını biat için şart koştu. Bunun yanında Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr gibi
isimler Hz. Ali’ye eleştiride bulundular.
Halifeliği-İcraatları
-Hz. Ali ilk iş olarak Hz. Osman döneminde olayların müsebbibi görülen valileri görevden aldı.
Yerlerine başkalarını tayin etti. Fakat bu aziller sıkıntılı oldu. Basra’ya atanan Osman b. Huneyf elEnsari ve Mısır’a atanan Kays b. Sad olaylara hâkim olurken, Kufe’ye atanan Umare b. Şihab ve
Şam’a atanan Sehl b. Huneyf el-Ensari’nin (şehrin valisi Muaviye) şehirlerine girmelerine izin
vermediler.
-Hz. Ali, divan teşkilatında İslam’ı kabulde öncelik gibi kriterlerle belirlenmiş sistem yerine, atiyelerin
herkese eşit dağıtılmasını sağladı.
-Hz. Osman’ın bazı kişilere verdiği arazileri geri aldı.
Cemel Vakası (656)
-Hz. Ali’nin karşılaştığı ilk problem “Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması” meselesi oldu. Fakat
burada bir kişi değil bir grup vardı. Güçlü olan bu topluluğu hemen cezalandırmak mümkün değildi.
Zübeyr b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah katillerinin hemen cezalandırılmasını istediler. Onlara Hz.
Aişe, Hz. Osman’ın akrabaları ve taraftarları da katıldı. Muhalifler Basra’ya gitti. Hz. Ali onları
durdurmak istediyse de başarılı olamadı.
Hz. Ali 1000 kişilik bir kuvvetle Basra yakınlarına gitti. Muhaliflere 2 elçi göndererek niyetlerini
sordurdu. Onlar niyetlerinin Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılması olduğunu söylediler.
Aralarında anlaşma sağlanacakken Yahudi İbn Sebe gizli bir toplantı düzenleyerek bu girişimleri
engelledi ve savaşın başlamasını sağladı. Savaş esnasında Hz. Aişe’nin devesinin çökertilmesi ile
savaş durmuştur. Bu ilk iç savaşa Cemel Vakası denir. Bu savaşta başta Hz. Talha ve Hz. Zübeyr
olmak üzere birçok Müslüman şehit olmuştur. Hz. Ali onlara mürted muamelesi yapmamış, Hz.
Aişe’yi medine’ye bizzat göndermiştir. (Hz. Aişe bu olayın pişmanlığını hep dile getirmiştir)
Sıffin Savaşı ve Tahkim (657)
-Hz. Ali, göreve geldiğinde Hz. Osman’ın atamış olduğu valileri görevden almıştı. Bu atamalardan
birisi de Şam valisi Muaviye’nin yerine Sehl b. Huneyf’in ataması olmuştu. Ancak Muaviye yeni
atanan valinin şehre girmesine müsaade etmedi. Muaviye’nin Hz. Osman’ın katillerinin
cezalandırılması talebi sonuçta bir başka savaşa sebep oldu. Fırat Nehri’nin sağ kıyısında yer alan
Sıffin ovasında çatışmalar başladı. Ancak her iki tarafta da savaşı istemeyen kişiler bulunuyordu.
Savaş Hz. Ali’nin üstünlüğü ile sonuçlanacakken, Amr b. As Muaviye’yi savaşı bırakmaya ve
Kuran’ın hakemliğine başvurmaya davet etti. Kuran sayfalarını mızrakların uçlarına taktırdı. Hz. Ali
bunun bir savaş hilesi olduğunu söylediyse de askerleri buna inanmadı. Hakem kararına rıza
göstermek zorunda kaldı.
Hz. Ali temsilci olarak Abdullah b. Abbas veya Eşter en-Nehai’yi seçmek istiyordu. Ancak ordusunun
içerisindekilerin baskısı ile savaşı bitirmek isteyen Ebu Musa el-Eşari temsilci seçildi. Muaviye’nin
temsilcisi Amr b. As oldu. Tahkimname (hakemlerin uyacağı kurallar) hazırlandı ve şehitler 2 gün
içerisinde defnedildi. Hakemlerin uyacağı kurallar içerisinde; Kuran ve sünnete göre karar, heva ve
nefislere uymayacakları, sonuca Hz. Ali ve Muaviye’nin uyacağı, hakemlerin can-mal güvenliğinin
garantisi, hakemlerin nerede ve ne zaman buluşacakları, müzakereleri takip edebilecek kimseler gibi
hükümler bulunuyordu.
Hakemler, Şubat 658’de bir araya geldi. Görüşmeye başladılar. Görüşmeye katılan tarafsız kişiler de
oldu. Sonuçta hakemler bir isim üzerinde uzlaşamayınca Hz. Ali ve Muaviye’nin azledilerek, halife
belirleme işinin ümmete bırakılmasına karar verildi. Hz. Ali, hakemlerin kararını Allah’ın kitabına ve
Rasulü’nün sünnetine uyulmadığı gerekçesi ile kabul etmedi. Muaviye ise Şam’da biat almaya başladı.
Bu olay hilafet meselesini çıkmaza sokulmasına ve Müslüman toplumun bölünmesine neden
oldu.
Hz. Ali, hakem olayını kabul etmeyen Haricilerle uğraşmak zorunda kaldı. Hariciler; Sıffin savaşı
sonucunda Temimliler’den bazıları “hüküm ancak Allah’ındır” sloganıyla hakemliğe karşı çıktı. Hz.
Ali’yi hakem olayına rıza göstermesi sebebiyle tövbe etmesi gerektiğini ve Hucurat 9’a uyarak
isyancıları Allah’ın emrine uyuncaya kadar savaşmasını istediler. Kendilerine kumandan olarak Şebes
b. Rib’i’yi ve namaz kıldırmak için Abdullah b. el-Kevva’yı tayin ettiler. Hz. Ali onlara bir elçi
gönderdi ve bir anlaşma yapıldığını, bundan dönülemeyeceğini “Nahl 91: Antlaşma yaptığınız zaman,
Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra
yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir” ayrıca tahkimin günah değil, görüşte
isabetsizlik ve fiilde zayıflık olduğunu belirtti. Bundan sonra bazıları bu ısrardan vazgeçtiler. Ancak
geri kalan önemli bir çoğunluk Abdullah b. Vehb er-Rasibi’yi (30 Mart 658) kendilerine emir seçtiler
ve Nehrevan’a çekildiler.
Hariciler ve Nehrevan Savaşı (658)
Hariciler kendileri gibi düşünmeyen birçok sahabeyi katlettiler. Örneğin Abdullah b. Habbab b. elEret’e babasından duyduğu hadisleri rivayet etmesini istediler. Sonra da hulafayi raşidin hakkındaki
görüşlerini sordular, olumlu sözler söyleyince kendisini ve hamile eşini katlettiler. Bunun gibi örnekler
üzerine Nehrevan savaşı yapıldı. Haricilerin çoğu burada öldürüldü. Ancak bu hareket devam etti.
Savaş sonucu Haricilerin, Hz. Ali ve ondan sonra iktidara gelenlere bir daha katılma ihtimalini ortadan
kaldırmıştır.
Haricilerle daha sonra Nuhayle savaşı yapıldı.
-Harici Abdurrahman b. Mulcem, Nehrevan savaşında ölenlerin öcünü almak için Hz Ali’yi bir suikast
düzenledi ve onu sabah namazına giderken zehirli bir hançerle yaraladı. 26 Ocak 661’de Hz. Ali
Kufe’de (bugünkü Necef) vefat etti ve buraya defnedildi.
-Hariciler Hz. Ali’nin yanı sıra Muaviye ve Amr b. As’a da aynı gün suikast düzenlediler. El-Bürek b.
Abdullah, sabah namazını kıldıran Muaviye’yi arkasından yaraladı, Amr b. Bekir Mısır valisi Amr b.
As’ı öldürmek için pusu kurdu; fakat vali hasta olduğu için onun yerine namazı kıldırmak için gelen
kadısı Harice b. Huzeyfe’yi öldürdü.
7. Hafta: Hulafa-yi Raşidin Dönemi Medeniyet Tarihi
-Kitabınızın 302-316. sayfalar arasını okuyunuz.
-İdari ve siyasi teşkilatlanma, Adli işler, İctimai ve İktisadi hayat, İmar faaliyetleri ve Dini İlimler
(Kıraat ve Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam) çerçevesinde yaşanan gelişmeler.
8. Hafta: Hz. Hasan ve Halifeliği Muaviye’ye Devri (661)
- Hz. Hasan, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın büyük oğludur. 624 veya 625’de Medine’de doğmuştur. Hz.
Osman döneminde kardeşi ile birlikte Horasan seferine katılmıştır. Hz. Osman’ı isyancılara karşı
korumuştur. Hz. Ali döneminde Kufelileri isyandan vazgeçirmek için Ammar b. Yasir ile Kufe’ye
gitmiştir. Cemel ve Sıffin’de Hz. Ali’nin yanında olmuştur. Hz. Hasan’a biat edilmesi hususunda Hz.
Ali: “bunu ne emrederim, ne de karşı çıkarım” demiştir. Hz. Ali vefat edince ona biat edilmiştir. Hz.
Hasan, babasının cenazesini kıldırıp onu toprağa verdikten sonra, ilk icraat olarak babasının katili İbn
Mülcem’i kısas ettirdi. Muaviye ona karşı mücadele başlatırken, Hariciler ona suikastlar
düzenlemiştir.
-Muaviye, Hz. Ali’nin haricilerle mücadelesini fırsat bilerek Mısır başta olmak üzere önemli yerleşim
merkezlerini hâkimiyeti altına almıştır. Hz. Ali’nin 661’de bir harici tarafından şehit edilmesinden
sonra Suriye halkından “emiru’l mü’minun” unvanıyla biat almaya başlamıştır. Hz. Hasan, Irak
ordusuna güvenememesinden ve İslam toplumunda kan dökülmesini engellemek istemesinden dolayı
halifelikten çekilmiş ve Muaviye’ye biat etmiştir (29 Temmuz 661). Bu yıla Birlik Yılı denir. Böylece
Muaviye İslam dünyasının tamamını hâkimiyeti altına almış ve yaklaşık 90 yıl sürecek olan Emevi
Devleti’ni kurmuştur.
EMEVİ DEVLETİNİN KURULUŞU
Hulefa-yi Raşidin döneminden (632-661) sonra Suriye’nin başkenti Dımeşk (Şam)’da kurulan Emevi
Devleti adını, kurucusu Muaviye b. Ebu Süfyan’ın mensup olduğu Beni Ümeyye kabilesinden
almıştır. Muaviye ve ondan sonraki iki halife Ümeyyeoğulları’nın Süfyaniler (Ebu Süfyan’a nisbetle)
koluna mensup oldukları için bu adla; diğer on halife Mervaniler (Mervan b.Hakem’e nisbetle) adıyla
anılır.
Beni Ümeyye kabilesi adını, Kusay b. Kilab’ın torunlarından Ümeyye b. Abdüşems’ten almaktadır.
Bu kabile cahiliye döneminde Şehrin ve Kâbe’nin idaresiyle ilgili görevlerin en önemlilerinden olan
Kıyade (başkomutanlık) (maddi nüfuz) görevini üstleniyorlardı. Mekke’de Kureyş’in ikinci önemli
kolunu Haşimiler teşkil ediyor (peygamberimizin kabilesi) bu kabile ise sikaye (hacılara su dağıtma)
ve rifade (hacılara yemek ikramında bulunma) (manevi nüfuz) görevlerini üstleniyorlardı. Haşimiler
ile Emeviler arasında Cahiliye döneminden itibaren rekabet vardı.
İslam döneminde de bu rekabet devam etti. Çoğunlukla Haşimiler peygamberin yanında, Emeviler
karşısında yer aldı. Ümeyyeoğullar’ı içinde Hz. Osman gibi ilk Müslümanlar yer almakla beraber
sayıları azdı. Mekke’nin fethine (630) kadar Müslüman olmakta direnen Emeviler’in büyük
çoğunluğu, başta reisleri (Ebu Süfyan) olmak üzere bu dönemde Müslüman oldular. İslam’a katılma
hususunda geç kalmış olsalar da yönetim konusunda tecrübeli oldukları için çeşitli idari mevkilere
getirildiler.
Muaviye (602-603) doğumludur. Bir süre peygamberimizin kâtipliğini yapmıştır. Hz. Ebu Bekir
döneminde Suriye üzerine gönderilen dört ordudan birinin kumandanı olan abisi Yezid b. Ebu
Süfyan’a yardım için gönderilmiştir. Ürdün sahil şehirlerinin fethinde büyük başarı sağlayınca Ürdün
ve civarına idareci olarak tayin edilmiştir (638). Bir yıl sonra abisi vefat edince yerine Şam Valisi
olmuştur (Hz. Ömer atadı). Hz. Osman döneminde Suriye genel valisi olarak atanmıştır (645). 656
yılına (Hz. Osman’ın vefatına) kadar Suriye valiliğini yürütmüştür. Muaviye, Hz. Ali’ye Hz.
Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılmasında yetersiz kaldığı gerekçesiyle biat etmemiş ve
mücadele başlatmıştır. Sonuçta Sıffin’de iki ordu karşı karşıya gelmiştir. Sıffin Savaşı sonucunda
Hariciler denen grup ortaya çıkmıştır.
9. Hafta:
1- SÜFYANİLER
Muaviye b. Ebu Süfyan Dönemi (661-680)
Muaviye’nin dâhili siyasette karşısında iki grup vardı. Her iki grup da Irak bölgesinde yaşıyordu.
1. Hariciler: Dinin bazı emirlerini çok farklı yorumlayan, Müslümanların kanını akıtmayı dini
mecburiyet sayan ihtilalci kişilerdir. Muaviye bu grubun merkezi konumundaki Küfe valiliğine
Muğire b. Şube’yi atadı (661). Başarılı bir devlet adamı olan Muğire burada müsamahakâr bir politika
takip etti. Gerektiğinde de güç kullanarak haricileri ağır yenilgiye uğrattı (663). Muğire, kendisi gibi
Sakif kabilesine mensup Ziyad b. Ebih’in Muaviye’ye katılmasını sağladı. Ziyad, daha sonra Basra
valisi oldu (665). 670’te Muğire ölünce yerine Ziyad atandı. Ziyad, görevlerini (8 sene) başarıyla yaptı
ve haricilere göz açtırmadı (sert bir politka izledi). Ölünce yerine oğlu Ubeydullah geçti ve o da
haricilere karşı sert bir politika izledi.
2. Hz. Ali Taraftarları (Şiatu Ali): Halifeliğin Hz. Ali’nin evladının hakkı olduğunu iddia eden
kişilerdir. Muaviye, haricilerle mücadelede destek bulduğu Hz. Ali taraftarlarına başlangıçta hoşgörülü
davrandı. Ancak haricileri bertaraf edildikten sonra ekonomik ve siyasi baskı uygulayıp onları tesirsiz
hale getirdi. (Mısır’da barışı Amr b. As sağladı).
Muaviye Dönemi Fetih Hareketleri
İç karışıklıklar sebebiyle 10 yıldır duran fetih hareketleri 3 ayrı cephede tekrar başladı.
1. Bizans: 662’den beri seferler başladı. 669’da İslami dönemdeki ilk İstanbul kuşatması gerçekleşti
(Ebu Eyyüb el-Ensari de katıldı). 670 Kapıdağ Yarımadası ele geçirildi. Buradan başlatılan akınlarla
İstanbul 4 yıl muhasara (674-678) edildi. Ancak başarı elde edilemedi.
2. Basra: Basra’ya bağlı Horasan ve Sind bölgelerinde de hâkimiyetten çıkan bazı merkezlerin itaat
altına alınmasından sonra yeni fetihler gerçekleşti. Sicistan’daki merkezler, Kabil (664), Toharistan,
Kuhistan, Buhara (674) ve Semerkant (670) alındı. Bazı doğu hükümdarları vergiye bağlandı.
3. İfrikıye: Burada Muaviye b. Hudeyc bölgeyi yeniden İslam hâkimiyetine soktu (665). Sonra Ukbe
b. Nafi üs olarak kullanmak üzere Kayrevan şehrini (670) kurdu ve harekâtını Atlas Okyanusu’na
doğru genişletti. Bölge halkı Berberilerin İslam’a girmesini sağladı.
Muaviye’nin Hilafeti Saltanata Dönüştürmesi ve Ölümü
Muaviye, halifeliği kabile asabiyeti temeline dayanan bir mücadeleyle ve kılıç zoruyla ele geçirmişti.
Onun en kalıcı icraatı oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi; böylece devleti veraset kuralını esas alan bir
hanedana dönüştürmesi olmuştur. Bunu Küfe Valisi Muğire’nin tavsiyesi ve hilafet meselesi yüzünden
Müslümanlar anlaşmazlığa düşmesinler diye yapmıştır. Bu uygulamasına Medine dışında muhalefet
olmadı. (Ancak Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Ebu bekir ve bazı
sahabeler ona karşı çıktı.) Onlara zorla biat ettirildi. Böylelikle hilafet, saltanata dönüşmüş oldu ve
Muaviye (Nisan 680) Şam’da vefat etti. Aynı gün yerine oğlu Yezid geçti.
Muaviye’nin Şahsiyeti
Arapların 4 dâhisinden (Amr b. As, Muğire b. Şube, Ziyad b. Ebih ve Muaviye) biri kabul edilir.
Diplomat, ileri görüşlü, muhaliflerin anlayacağı dilden konuşan, soğukkanlı, ihsan eden, kabile
reislerine önem veren biriydi ve bu sebeple nüfuzu vardı. İdare olarak hilm (yumuşak huyluluğu) esas
almıştı. Mecbur kalmadıkça kuvvete başvurmazdı.
Muaviye: “Dilimle, Ziyad’ın kılıcıyla kazandığı başarıdan daha fazlasını elde ettim” demiştir. Fakat
valilerinin sert yönetim benimsemesini engellemezdi. (Haricilere ve Şiilere karşı ılımlı tutumu
sebebiyle Muğire b.Şube’yi görevden almayı düşünmüştü.)
Valiliklere kendi akrabalarından değil başka valiler atardı. (Ancak önemine binaen Taif, Mekke ve
Medine’ye akrabalarını atamıştır.)
Muaviye, valiliğinin ilk yıllarından itibaren Bizans idarecileri gibi giyinme ve yaşamaya başladı. Onu
yadırgayan Hz. Ömer’e “Cihad ruhunu kaybetmediğini, ancak düşmana karşı heybetli görünmek için
böyle yaptığını” söyledi. Devletini Bizans müesseselerinden faydalanarak kurmaya çalıştı. Merkez ve
saray teşkilatını düzenledi. Saldırılardan korunmak için muhafızlar görevlendiren ilk halife oldu. Gayri Müslimlere iyi davrandı, hatta Sercun b. Mansur (müşaviri), İbn Üsal (özel doktoru) bir
Hıristiyan’dı.
Şairlerle ve ediplerle sohbet eder, onlardan istifade etmeye çalışırdı. Peygamberimizden rivayet ettiği
hadisler bulunmaktadır.
10. Hafta:
I.Yezid Dönemi (680-683)
Muaviye, Suriye Valisi iken bölgenin güçlü kabilesi kabul edilen Beni Kelb’den Meysun bint
Bahdal el-Kelbi ile evlendi. 647 veya 648’de Şam’da Yezid doğdu. Yezid çöl şartlarında yetişti.
Avcılık, binicilik, savaş sanatı, yüzme ve fasih Arapça öğrendi (fakat içki ve eğlence hayatı da vardı).
Yetişkinliğinde babası ona Şam’da eğitim verdirmek istediyse de önceki alışkanlıklarını terk edemedi.
Bu sebeple toplumda kötü bir imajı vardı.
Muaviye oğlunu bu imajdan kurtarmak için onu ilk defa ‘’hac emiri’’ olarak görevlendirdi. İlk
İstanbul kuşatmasında destek kuvvetlerinin başına geçirdi. Anadolu seferlerine gönderdi. Muaviye
sağlığında onu veliaht tayin etti. Buna karşı çıkanları ikna etmeye çalıştı (zorla da olsa etkisiz hale
getirdi).
KERBELA FACİASI
Yezid’in karşılaştığı ilk şey muhaliflerin biatlarının alınması meselesiydi. Yezid’in babasının ölümü
duyulmadan önce muhaliflere Medine valisini gönderdi. Fakat Abdullah bin Zübeyr ve ardından Hz.
Hüseyin biat etmeden Medine’den Mekke’ye geçtiler. Yezid’e ve Emeviler aleyhine faaliyet
yürütmeye başladılar. Bunun üzerine Muaviye döneminde bastırılan muhalefet tekrar hareketlenmiş
oldu. Küfeliler bu işin başını çekiyorlardı. Onlar Hz. Hüseyin’e elçiler göndererek onu Küfe’ye davet
ettiler. Eğer buraya gelirse, ona halife olarak biat edeceklerini söylediler.
Hz. Hüseyin’in amcasının oğlu Müslim bin Akil’i hem durum tespiti hem de kendisine olan
bağlılığın güçlendirilmesi için Küfe’ye gönderdi. Kendisi de hac mevsiminden istifade ederek
Mekke’de muhalefetini sürdürdü. Müslim b. Akil, Küfe’de Vali Numan Bin Beşir’in müsamahalı
tutumu sayesinde Hz. Hüseyin’e biat almaya başladı. Durumdan haberdar olan Yezid, Küfe’ye sertlik
ve şiddet yanlısı Basra Valisi Ubeydullah Bin Ziyad’ı vali olarak atadı ve isyanı önlemekle
görevlendirdi. Ubeydullah ilk iş olarak Müslim b. Akil ve arkadaşlarını öldürttü. Öte yandan
durumdan habersiz olan Hz. Hüseyin Küfe’deki gelişmeleri kendi lehinde zannederek gitmemesi
yönündeki tavsiyelere rağmen az sayıdaki taraftarlarıyla ve ailesiyle Mekke’den yola çıktı. Yolda
durumdan haberdar olduysa da kararından vazgeçmedi. Hz. Hüseyin ve taraftarlarının Küfe’ye
gelmekte olduklarını öğrenen Ubeydullah, 1000 kişilik bir kuvvetle şehre girerek onların Küfelilerle
buluşmasını engellemeye çalıştı. Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya ulaştığında (2 Ekim 680)
Ömer b. Sad’ı 4000 kişilik bir kuvvetle bölgeye gönderdi. Kerbela’da etrafı kuşatılan Hz. Hüseyin
Küfelilerden desteğin gelmemesi üzerine bir çıkış yolu bulmak üzere Ömer b. Sad’a Mekke’ye geri
dönmek, sınır şehirlerinden birine giderek cihatla meşgul olmak veya Şam’a giderek Yezid’le
görüşmek istediğini teklif ettiyse de Ubeydullah bu tekliflerini kabul etmedi. Nihayet 10 Muharrem 61
(10 Ekim 680) Cuma günü Kerbela da gerçekleşen çarpışma sonucu Hz. Hüseyin ve beraberinde ki 72
kişi şehit edildi. Cesetleri çeşitli hakaretlere maruz kaldı. Başları kesilenler oldu. Bu başlar, Küfe’deki
valiye sonra da Şam’daki Yezid’e gönderildi. Böylece muhaliflere gözdağı verildi.
Olaylardan haberdar olan Yezid’in, Hz. Hüseyin’in öldürülmesine razı olmadığı böyle bir şey
emretmediğini söyleyerek ağladığı; Küfe Valisi Ubeydullah’a sitemde bulunduğu ve Hz. Hüseyin’in
hayatta kalan yakınlarına iyi muamelede bulunarak Medine’ye gönderdiği rivayet edilir.
Not: Kerbela faciası İslam tarihinin en acı olaylarından birisi olmuştur. Yezid nefretle anılmaya
başlanmış ve İslam dünyasında siyasi-itikadı bölünmeler yaşanmıştır. Ayrıca önceden nazari bir
siyasi görüş olan Şiiliğin bir akide halini almasında etkili olmuş ve pek çok isyanın temel sebebi
olmuştur.
Medine’deki Muhalefetin Bastırılması ve Harre Savaşı
Yezid, Kerbela sonrası Hicaz’da aleyhinde oluşan muhalefetin sempatisini kazanmak için Medine’nin
ileri gelenlerinden bir heyeti Şam’a davet etmiştir. Onlara ikramda bulunmuştur. Fakat onlar
Medine’ye dönünce Yezid’in eğlence içinde olduğunu, haramlarla meşgul olduğunu söylemiş ve “ona
isyan farzdır” demişlerdir. Bu olay infiale sebep olmuş ve Medine’dekiler biatlarını bozarak Abdullah
b. Hanzala’ya biat etmişlerdir. Daha sonra Medine’de yaşayan Ümeyye ailesinin (sayıları 1000
civarında) en yaşlısı olan Mervan b. Hakem’in evini kuşatmışlardır.
Mervan, Yezid’e haber göndermiştir. Bunun üzerine Yezid, Müslim b. Ukbe el-Murri kumandasında
12000 kişilik ordu görevlendirmiştir. 683’de Medine’ye gelen ordu 3 gün müddet vermiş fakat süre
dolunca yapılan savaşı Medineliler kaybetmiştir. Sonuçta Abdullah b. Hanzala ve çok sayıda meşhur
şahsiyet burada öldürülmüştür. Yezid’in emri doğrultusunda Emevi ordusu Medine’yi 3 gün boyunca
yağmalamıştır. Bu savaş (Harre Savaşı) İslam tarihindeki en acı tecrübelerden biridir.
I. Yezid’in Abdullah b. Zübeyr ile Mücadelesi ve Mekke Kuşatması
Kerbala faciası sonrası Abdullah b. Zübeyr, Yezid’e karsı muhalefetin tek lideri haline geldi.
Taraftarlarının isteği ile Mekke’de gizlice biat almaya başladı. Yezid, onun kendisine biat etmesi için
bir heyet gönderdiyse de bunu kabul etmedi. Mekke valisinin namaz kıldırmasına engel oldu. Yezid,
Medine valisi Amr b. Said el Eşdak’ı ordu hazırlamakla görevlendirdi. Abdullah b. Zübeyr bu savaşı
kazandı (681). Bu galibiyet onun Hicaz’daki itibarını arttırdı.
Harre Savaşı’nda Medine’deki isyanı bastıran Müslim b. Ukbe bundan sonra Abdullah b. Zübeyr
üzerine Mekke’ye yöneldi. Ancak Mekke’ye varamadan yolda hastalıktan öldü. Husayn b. Numayr’e
komutayı devretti. Husayn, Eylül 683’te Mekke’yi kuşattı ve mancılıkla şehri taş yağmuruna tuttu.
Taşlar ve yanan paçavralar Kâbe’nin büyük oranda yıkılmasına sebep oldu. Şehir, 2 ay boyunca
kuşatmada tutuldu. Yezid’in ölüm haberine (10 Kasım 683) kadar bu kuşatma devam etti. Sonrasında
kuşatma kaldırıldı.
Yezid döneminde iç savaşlar nedeniyle fetihler durma noktasına gelmiştir. Sadece Kuzey Afrika’da
Muaviye tarafından azledildikten sonra tekrar görevlendirilen Ukbe b. Nafi, Bizans ve Berberi
kuvvetlerini mağlup etmiş ancak bu galibiyet uzun sürmemiştir. Kıbrıs ve Rodos’taki Müslümanlar
geri çekilmiştir.
11. Hafta:
Muaviye b. Yezid Dönemi (683-684)
Yezid’in oğlu Muaviye 663’te doğdu. Babası ölünce yerine geçti. Bu dönemde ülke karışıktı.
Abdullah b. Zübeyr halifeliğini Mekke’de ilan etmişti. Selm b. Ziyad Horasan’da, Ubeydullah b.
Ziyad ise Basra’da kendi adına biat almaya başlamıştı.
II. Muaviye’nin ömrü ve halifeliği kısa sürdü. Kaynaklarda 17-23 arası bir yaşta olduğu rivayet
edilir. Halifeliği 20 gün ile 4 ay arasında gösterilmektedir. Hasta olduğu için göreviyle Dahhak b.
Kays ilgilenmiştir.
II. Muaviye’nin babası Yezid’i ve dedesi Muaviye’yi Hz. Ali ve evlatlarına yaptıklarından dolayı
suçladığı rivayet edilir. Tek icraat olarak haraçlardan Beytülmale gönderilen miktar üzerinden 1/3
oranında bir indirim yaptığı zikredilir. Kardeşi Halid b. Yezid’i yerine bırakmasını telkin edenler
olmuşsa da bunu kabul etmemiştir. 29 Şubat 684’te Şam’daki Babüssagir kabristanında babasının
yanına defnedilmiştir.
2- MERVANİLER
Mervan b. Hakem Dönemi (684-685)
II. Muaviye’nin çocuğu olmamasından dolayı Emevi ileri gelenleri Mervan’ı halife olarak
atamışlardır. Böylece yönetim Emeviler’in Süfyaniler kolundan Mervaniler koluna geçmiştir. Fakat bu
karar sebebiyle Emevi ailesi de bölünmüştür. Yezid’in dayısı, Filistin ve Ürdün Valisi Hasan b. Malik,
Yezid’in genç yaştaki iki oğlunu destekliyordu.
Abdullah b. Zübeyr’i Mekke, Irak, ve Mısır desteklerken
İbnüz Zübeyr’i Humus, Kınnesrin ve Natil b. Kays liderliğindeki Filistin Ordugâhı ve (daha sonra
Şam Valisi Dahhak b. Kays) destekliyordu.
Mervan b. Hakem’in de İbnüz Zübeyr’e biat etmeyi düşündüğü ancak bundan vazgeçirildiği rivayet
edilir.
40 gün sürdüğü bildirilen görüşmeler sonunda II. Muaviye’nin kardeşi Halid b. Yezid yaşı küçük
olmasından ve İbnüz Zübeyr karşısında iktidar mücadelesinde başarısız olacağı düşünüldüğünden
dolayı Mervan halife olarak seçildi. Halid b. Yezid (birinci veliaht tayin edilerek Humus’a), Eşdak
(ikinci veliaht olarak Şam’a) vali atandılar (22 Haziran 684). Dahhak b. Kays buna razı olmadı ve
İbnüz Zübeyr’i destekledi. Ordu topladı. Çok kanlı bir savaş oldu (684). Savaş sonucunda halifelik
Mervanilerde kaldı. Böylelikle Emevi saltanatının devamı sağlanmış oldu.
Mervan kazandığı zaferle Suriye’de kontrolü sağladı. İbnüz Zübeyr’i destekleyen valiler yerine
yenilerini atadı. Daha sonra Mısır’ı İbnüz Zübeyr’den almak için harekete geçti ve Mısır’ı ele geçirdi.
Oğlu Abdülaziz’i Mısır valisi olarak atayarak Suriye’ye dönmek için yola çıktı. Yolunu kesmek için
hazırlanan orduyu da yendi. Şam’a geldiğinde vakit kaybetmeden iki ordu hazırlattı. İbnüz Zübeyr’in
elinde kalan Irak ve Hicaz’ı almak için Hicaz’a Hubeyş b. Delce komutasında bir ordu gönderdi. (Bu
ordu Medine yakınlarında yapılan savaş sonucu yenildi).
Irak’a Ubeydullah b. Ziyad komutasında bir ordu gönderdi. Bu ordu El- Cezire’ye ulaştığında Mervan
öldü (Nisan 685).
Mervan 10 ay halifelik yapmıştır. Hadisle meşgul olmuş ve Ebu Hureyre’den hadis mecmuası
derlemiştir.
Abdülmelik b. Mervan Dönemi (685-705)
Mervan’ın oğludur (646-647 yıllarında doğmuştur). Abdülmelik, 10 yaşında Hz. Osman’ın evinde
yapılan saldırıya şahit olmuştur. 16 yaşında Muaviye b. Ebu Süfyan tarafından Medine divanı
reisliğine tayin olmuştur. Medine birlikleri başında Bizans’a karşı yapılan bir sefere (662-663) iştirak
etmiştir. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinin ardından Medinelilerin Yezid’e karşı
ayaklanması ile ortaya çıkan Harre Savaşı’na Emevi saflarında katılmıştır (683). 685’te de halife
olmuştur. Ancak halifeliğini yalnız Suriye ve Mısır eyaletleri tanımıştır.
Hicaz ve Irak, Abdullah b. Zübeyr’in idaresindeydi. Mısır’a kadar bütün Kuzey Afrika İslam
devletinden kopmuştu. Bunu fırsat bilen Bizans, Suriye’ye karşı akınlar düzenlemeye başlamıştı.
Abdullah b. Zübeyr de zor durumdaydı. Çünkü Mekke kuşatmasında kendisini destekleyen hariciler
ona karşı cephe almıştı. Haricilerin ilk büyük grubu Ezerika, Basra’da isyan etmişti. Bu sırada her iki
halife için de tehlikeli olan Muhtar b. Ebu Ubeyd es-Sekafi isyanı baş göstermişti.
Muhtar b. Ubeyd es-Sekafi İsyanı
Taif’in en önemli kabilesi olan Sakif’e mensup Muhtar, Hz. Hüseyin’in intikamını almak
amacıyla ayaklanmış, hem Emevi yönetimine hem de Abdullah b. Zübeyr’e karşı mücadele vermiştir.
İlk olarak Hz. Ali’nin ünlü kumandanı Eşter’in oğlu İbrahim’i kendi saflarına çeken Muhtar, 19 Ekim
685 tarihinde ayaklanmıştır. Sonuçta Küfe yönetimini ele geçirmiş ve Kerbelâ Vakası’na karışan
Küfelilerin tamamını öldürterek evlerini yaktırmıştır. Ardından İbrahim b. Eşter’i Ubeydullah b.
Ziyâd’ın üzerine göndermiştir. (Eşter, Hazir nehri kıyısında Ubeydullah’ı ağır bir yenilgiye uğratmış
ve askerlerinin büyük bir kısmıyla birlikte onu kılıçtan geçirmiştir (Ağustos 686). Ayrıca Muhtâr,
Mekke’de Abdullah b. Zübeyr’in elinde tutuklu bulunan Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b.
Hanefiyye’nin kurtarılmasını sağlamıştır. Bu başarılar Muhtar’ın şöhretini daha da artırmıştır.
Bunun üzerine Abdullah b. Zübeyr kendisi için gittikçe büyük bir tehlike olan Muhtar’la
mücadele edebilmek amacıyla kardeşi Mus’ab b. Zübeyr’i Basra valiliğine tayin etmiştir. Küfe’den
gelip ordusuna katılan Araplar sayesinde güç kazanan Mus’ab, Küfe üzerine yürümüş ve dört aylık bir
kuşatmadan sonra şehri ele geçirmiştir. Muhtâr es-Sekafî ise Nisan 687’de öldürülmüştür.
Abdülmelik b. Mervan’ın Abdullah b. Zübeyr ile Mücadelesi
Irak’ta Abdullah b. Zübeyr ile Muhtâr arasındaki mücadeleler aslında halife Abdülmelik’in işine
yarıyordu. Abdülmelik, Muhtâr’ın öldürülmesinden sonra el-Cezîre’de bulunan İbrâhim b. Mâlik elEşter’i kazanmak için bazı teşebbüslerde bulunduysa da geç kaldı; çünkü Eşter, daha önce davranan
Abdullah b. Zübeyr’in kardeşi Musab’ın tarafına geçmişti. Abdülmelik, 689’da Musab’a karşı ilk
askerî harekâtını düzenledi. Ancak, Şam’dan ayrılmasından kısa bir süre sonra geri dönmek
mecburiyetinde kaldı. Çünkü onun ayrılmasını fırsat bilen Amr b. Saîd el-Eşdak, Şam’da tehlikeli bir
isyan çıkartmıştı. Derhal Şam’a dönen halife, isyanı bastırdı ve Eşdak’ı idam ettirdi.
Abdülmelik, El-Cezîre bölgesini 691’de itaat altına almaya başladı ve bu arada yıllardan beri
Karkîsiyye’de direnen Züfer b. Hâris’i ortadan kaldırdı. Abdülmelik, Musab’a karşı artık kesin sonuç
alma kararındaydı. Abdülmelik, Kınnesrîn yakınındaki Butnân Habîb, Musab ise Tekrit yakınındaki
Bâcümeyrâ’da karargâh kurdular. Mühelleb b. Ebû Sufre ve Abdullah b. Hâzım gibi değerli
kumandanlar Haricîlerle mücadele ettiklerinden Musab’ın yanında bulunmuyorlardı. Diğer taraftan
Musab’ın kuvvetleri arasında yer alan Iraklı birlikler savaş taraftarı değillerdi. Savaş başlamadan önce
Abdülmelik üstün durumdaydı. Nihayet iki ordu karşılaştı. Savaşın ilk anlarında Eşter’in öldürülmesi
Musab için büyük kayıp oldu. Bazı Iraklı birlikler savaş başlamadan kaçtılar. Musab harp meydanında
pek az bir kuvvetle kalmasına rağmen savaştı; ancak savaş meydanında can vermekten kurtulamadı
(Ekim 691).
Abdülmelik, daha sonra Kûfe’ye gidip halktan biat aldı. Ardından Basra halkı da onun halifeliğini
tanıdı. Böylece 691’de Hicaz dışındaki bölgelerde Abdülmelik’in halifeliği tanınmış oldu. Artık sıra
Mekke’de bulunan Abdullah b. Zübeyr’e gelmişti. Abdülmelik, daha Kûfe’den ayrılmadan, Irak’a
karşı giriştiği harekâtta kendini göstermiş olan Haccâc b. Yûsuf’u 2.000 kişilik Suriyeli birliğin
başında Mekke üzerine gönderdi. Tâif’te karargâh kurarak Mekke üzerine küçük çapta akınlar
yapmaya başlayan Haccâc, halifeden kesin emir alır almaz Mekke’yi kuşattı (6 ay kadar). Sonuçta
Abdullah b. Zübeyr daha fazla dayanamadı ve burada öldürüldü (1 Ekim 692). Böylece Halife
Abdülmelik İslâm devletindeki iç karışıklıklara son vermiş ve birliği sağlamış oldu.
Not: Emevîlere karşı isyanların merkezi haline gelen Irak valiliğine tayin edilince Kûfe’ye giren
Haccâc, Kûfe Camii’ne gidip yüzünü bir örtüyle kapatmış bir şekilde minbere çıktı ve camide toplanan
halka tarihe geçen şu meşhur konuşmasını yaptı: “Ben kopma zamanı gelmiş olgun kelleler
görüyorum. Onları koparacak olan da benim. Ben diş söken yiğit oğlu yiğit, başımdaki sarığı
çıkarırsam kim olduğumu anlarsınız. Ey Iraklılar! Ey nifak ve ayrılıkçılar, bozguncular!
Emîrülmü’minîn Abdülmelik okluğundaki bütün okları çıkarıp tek tek yokladı ve beni en kuvvetli
olarak görünce size yolladı. Yolda gelirken kamçımı düşürdüm; bu sebeple sizi terbiye için kılıcımı
kullanacağım. Sizler azgınlık, muhalefet, tefrika ve bozgunculukta çok ileri gittiniz. Ya doğru yola
gelip itaat edersiniz ya da kellenizi kopartırım...” (Taberî, VI, ss. 202-204).
Haricî İsyanlarının Bastırılması
Abdullah b. Zübeyr tehlikesinin ortadan kaldırılmasından sonra Abdülmelik’in karşısında önemli bir
muhalefet kalmamıştı. Ancak İran, Irak ve el-Cezîre bölgelerinde Haricîler büyük huzursuzluk
kaynağıydı. Kûfe ve Basra kuvvetleri Necdiyye Haricîlerini Yemâme’nin Muşahhar mevkiinde (69293) mağlûp ettiler. Hicaz Valisi Haccâc b. Yûsuf’un sıkı tedbirleri, bölgede sükûnetin sağlanmasına
yardımcı oldu. Bu arada Haccâc, Mekke kuşatması sırasında tahrip edilmiş olan Kâbe’yi tamir ettirdi
(694).
Abdullah b. Zübeyr’in ölümünden sonra Abdülmelik tarafına geçen ve Haricîlere karşı başarılı
mücadeleleriyle şöhret kazanan Mühelleb b. Ebû Sufre, Irak valisi ve halifenin kardeşi Bişr b.
Mervân’dan istediği desteği alamadığı için Haricîler karşısında başarılı olamıyordu. Irak’ın bu karışık
durumuna son vermek için Abdülmelik 694’de Haccâc b. Yûsuf’u Irak valiliğine tayin etti. Burada
Emevîlere karşı isyan halinde olan Haricîler küçük askerî birlikleriyle Emevî ordularını mağlup
ediyorlar, Hz. Ali taraftarları da yöneticileri uğraştırıyorlardı. Haccâc aldığı sert tedbirlerle bir taraftan
Kûfe ve Basra’da kısa sürede sükûneti sağlarken diğer taraftan da Mühelleb b. Ebu Sufre’ye takviye
kuvvetleri gönderdi. Mühelleb böylece, Fars bölgesinde Ezrakîler (Ezarika) ile yaptığı savaşı
kazandı (12 Ocak 695). Yenilen Haricîler doğuya çekildiler, Ezrakîler’in reisi Katarî b. Fücâ’ elMâzinî, (696-97) Mühelleb ile yaptığı savaşta öldürüldü; taraftarları da dağıldı.
Ezrakîler’le savaş devam ederken diğer bir Haricî grubu olan Sufrîler el-Cezîre bölgesinde isyan
çıkardılar. İki defa Kûfe’ye girmeye muvaffak olan Haricî rei-si Şebîb’e karşı Haccâc, sonunda
Suriye’den yardım istemek mecburiyetinde kaldı. Suriye’nin en seçkin kumandanlarından Süfyân b.
Ebred el-Kelbî’nin Irak’a gelerek onlara karşı harekete geçmesi, Şebîb’i zor durumda bıraktı. Bir
çarpışmada mağlûp olan Şebîb, Ahvaz bölgesinde Düceyl Irmağından geçerken atından düşerek
boğuldu (697). Böylece Ezrakîler’den sonra Sufrîler de tesirsiz hale getirilmiş oldu.
12. Hafta:
Fetihlerin Yeniden Başlaması
Halife Abdülmelik, içeride sükûneti sağladıktan sonra fetihlere başladı. Haricî isyanlarının
bastırılmasında büyük başarılar göstermiş olan Mühelleb b. Ebû Sufre, 697’de Horasan valiliğine tayin
edildi. Ancak oldukça yaşlanmış olan Mühelleb, Mâverâünnehir’i fethetmek ve bu suretle hayatını
daha büyük bir başarıyla kapamak istiyordu. Onun Horasan valiliği sırasında Mâverâünnehir’e akınlar
yapıldı ve bazı başarılar elde edildi; fakat istenilen netice alınamadı. 699’da Kiş üzerine yürüyen ve
burasını karargâh yapan Mühelleb, oğullarını civar bölgelerin fethine memur ettiyse de hiçbiri tam bir
başarı sağlayamadı. 702’de Mühelleb öldü, yerine oğlu Yezid geçti. Haccâc, Yezid’i kısa süre sonra
azletti ve ileride Mâverâünnehir fâtihi olacak olan Kuteybe b. Müslim’i Horasan valiliğine tayin etti
(704).
Irak umumi valisi Haccâc, Mühelleb’i Horasan valisi tayin ettiği sırada Ubeydullah b. Ebû Bekre’yi de
Afganistan’daki Türk hükümdarı Rutbil (Zunbil) üzerine göndermişti. Ubeydullah, karşısına çıkan
kuvvetleri mağlûp ederek Kâbil yakınlarına kadar gitti, fakat dağlık arazide daha fazla ilerlemenin
tehlikeli olacağını düşünerek Rutbil’e anlaşma teklifinde bulundu. Rutbil bu teklifi kabul etti; ancak
kumandanlarından birisi âniden hücuma geçerek Müslümanları ağır bir yenilgiye uğrattı; bu arada
Ubeydullah savaş meydanında hayatını kaybetti. Bu mağlûbiyetin intikamını almak isteyen Haccâc,
halifenin iznini aldıktan sonra Kûfe ve Basra ordugâhlarından 20.000 kişilik bir ordu kurdu. Ordunun
teçhizi için hiçbir fedakârlıktan çekinmedi, hatta askerlerin maaşlarını bile peşin ödedi. Son derece iyi
donatılmış olan bu orduya İslâm tarihinde “Tâvus Ordusu’’ denmektedir. Ordunun kumandanlığına
Kûfe ileri gelenlerinden İbnü’l-Eş’as tayin edildi. 699’da hareket eden Abdurrahman, önceki
kumandanlardan ayrı bir yol takip ederek baskınlar yerine yavaş ve düzenli bir şekilde ilerlemeyi
tercih etti. Rutbil’in haraç vermek şartıyla barış yapılması teklifini kabul etmedi. Zapt edilen şehir ve
kalelere, Irak ile irtibatı sağlamak gayesiyle askerî birlikler ve posta memurları yerleştirdi. Kışın
yaklaşması üzerine harekâtı durdurup durumu Haccâc’a bildirdi. Ancak Haccâc hiçbir mazeret kabul
etmeyerek Abdurrahman’ın ilerlemesini, aksi halde kumandayı kardeşi İshak’a bırakmasını emretti.
İbnü’l-Eş’as İsyanı
İbnü’l-Eş’as, Haccâc’ın ilerleme emri karşısında kumandanlarını toplayarak onlarla görüştü. Iraklılar
Haccâc’dan nefret ediyorlardı; ayrıca uzak ülkelerde uzun ve zor bir savaş onların işine gelmiyordu.
Sonunda Haccâc’a karşı isyan bayrağının açılmasına karar verildi. Abdurrahman, Irak’a dönmeden
önce Rutbil ile bir anlaşma yaptı. Sîstan’ın (Sicistan) önemli şehirleri olan Büst ve Zerenc’e kendi
adına valiler tayin etti. Haccâc’ı Abdülmelik’ten ayırmanın mümkün olamayacağını bilen âsiler,
Abdurrahman’a halife olarak biat ettiler. Emevî hilâfetine cephe alan Şiiî, Haricî ve diğer gayri
memnunlar kitlesi Abdurrahman’ın bayrağı altında toplanıyordu. Bu isyanı bastırmada Iraklılar’a
güvenmeyen Haccâc’ın yanında ise halifenin gönderdiği az sayıda Suriyeli asker vardı. Kuvvetlerinin
azlığına rağmen Hûzistan bölgesinde onları durdurmaya çalıştıysa da başaramadı. Basra asilerin eline
geçti. Geri çekilmektense mağlûp olmayı tercih eden Haccâc, Basra yakınında Zâviye mevkiinde
karargâh kurdu (6 Şubat 701).
Haccâc’ın Süfyân b. Ebred el-Kelbî kumandasındaki kuvvetleri bir ay müddetle Abdurrahman’a
mukavemet etti ve hatta 14 Mart 701 tarihinde yapılan çetin savaşta âsileri yenilgiye uğrattı.
Abdurrahman bundan sonra Kûfe’ye giderek şehri ele geçirdi ve Haccâc’ın Suriye ile irtibatını kesti.
Haccâc bu tehlikeli durumda paniğe kapılmadı; Fırat’ın sağ sahilini takip ederek Suriye ile kolaylıkla
irtibat sağlayabileceği Kûfe yakınındaki Deyrikurrâ’da karargâh kurdu. Iraklılar da şehri terk ederek
Suriyelilerin karşısında Deyrülcemâcim’de müstahkem bir ordugâha yerleştiler (Nisan 701). İki ordu
arasında başlayan küçük çaptaki çarpışmalar aylarca devam etti. Suriye’de çok zor durumda bulunan
Abdülmelik’i, peşine her gün yüzlerce kişinin katıldığı Abdurrahman’ın başarıları büsbütün
korkutuyordu. Bir taraftan Haccâc’a yardımcı kuvvetler gönderirken diğer taraftan Iraklılara akla
gelmedik tâvizler veriyordu. Ancak Haccâc’ın azledilmesine kadar varan bu tâvizler bir sonuç vermedi
ve meselenin halli tekrar kılıçlara kaldı. Tarihe Deyrülcemâcim Savaşı diye geçen savaşta sonucu
yine Süfyân b. Ebred’in kuvvetli bir süvari hücumu tayin etti. Abdurrahman’ın birlikleri sayıca çok
üstün olmalarına rağmen Suriyelilerin şiddetli mukavemetlerine dayanamayarak ağır bir yenilgiye
uğradılar (Temmuz 701). Haccâc, galip sıfatıyla Kûfe’ye girdi; orada silâhını bırakanların biatını kabul
etti. Biat merasiminde, öldürülmekten korkan Kûfeliler Haccâc’ın arzusuna uyarak, isyan ettikleri için
İslâmiyet’ten çıkmış olduklarını itiraf etmek zorunda bırakıldılar. Pek az kişi böyle bir itiraftan
kaçınma cesaretini gösterebildi. Bundan sonra Iraklılar yavaş yavaş toparlanmaya başladılar.
Abdurrahman, Basra’yı ele geçiren Ubeydullah b. Abdurrahman el-Abşemî’nin yanına gitti. Fakat
burada fazla kalmayıp Düceyl Irmağı kenarındaki Meskin’e geçti ve her taraftan kendisine katılan
birliklerle tekrar Haccâc’ın karşısına çıktı. Günlerce çok kanlı bir şekilde devam eden savaş bir
Suriyeli birliğin, bölgeyi iyi bilen bir kişinin rehberliğinde bataklıklar arasından geçerek Iraklılara
arkadan saldırması üzerine Abdurrahman’ın mağlûp olmasıyla sonuçlandı. Kaçanların büyük bir kısmı
bataklıklarda boğularak can verdiler. Abdurrahman ise Kirman üzerinden Sîstan’a kaçtı. Fakat
Büst’teki valisi onu Haccâc’a teslim etmek üzere tutukladı. İşte tam bu sırada, daha önce kendisiyle
anlaşma yapmış olduğu Rutbil onu kurtardı ve Kâbil’e götürdü. Dağılan Iraklı birlikler Ubeydullah b.
Abdurrahman el-Abşemî ile Abdurrahman b. Abbas el-Hâşimî’nin kumandası altında toplanarak
İbnü’l-Eş`as’ı Sîstan’a çağırdılar. İbnü’l-Eş’as Sîstan’a döndü, fakat Umâre b. Temîm el-Lahmî
kumandasındaki bir Suriyeli birliğin yaklaşması üzerine tekrar Rutbil’e iltica etti. Umâre bütün
Sîstan’ı itaat altına aldı (702). Haccâc, Rutbil’i çeşitli vaad ve tehditlerle Abdurrahman’ı kendisine
teslim etmeye ikna etti. Haccâc’ın elinde işkence ile ölmektense intihar etmeyi tercih eden
Abdurrahman yolda kendisini bir uçuruma atarak can verdi. Böylece birkaç yıldan beri devam eden ve
Emevî hilâfetini ciddi bir şekilde tehdit eden son büyük isyan da bastırılmış oldu (704).
Kuzey Afrika Seferleri
Ukbe b. Nâfi’nin şehit edilmesi (682) ve merkezde hilâfet mücadelelerinin başlamasından sonra Kuzey
Afrika’ya yeteri kadar önem verilememişti. Bunun sonucu olarak bu ülkedeki İslâm hâkimiyeti
tehlikeye düşmüş, hatta Müslüman kuvvetleri Mısır’a kadar geri çekilmek mecburiyetinde kalmışlardı.
Tunus’un sahil kısımları Bizans’ın kontrolüne geçmiş, iç kısımlar ise yarı bağımsız olarak Küseyle
adlı bir Berberî reisinin idaresi altına girmişti. Bu arada Müslümanlara karşı Bizans-Berberî ittifakı
kurulmuş, Kayrevan Küseyle tarafından zapt edilmişti. Halife Abdülmelik, henüz Abdullah b. Zübeyr
tehlikesi ortadan kaldırılmadan, Mısır valisi olan kardeşi Abdülazîz’e yardımcı kuvvetler göndererek
bu tehlikeli gidişe son vermesini istiyordu.
Züheyr b. Kays kumandasında merkezden gönderilen ordu, Berka üzerinden Tunus’a doğru ilerlemeye
başlayınca Berberîler geri çekildiler ve Kayrevan, Züheyr tarafından geri alındı. Bunun üzerine
Berberîler, Kayrevan’ın batısında Züheyr’in karşısına çıktılar; yapılan savaşta Berberîler mağlûp oldu,
Küseyle de öldürüldü (688-689). Züheyr b. Kays’ın bu ilerleyişi karşısında Bizans İmparatoru II.
Iustinianos, Kuzey Afrika’da tekrar duruma hâkim olmak için İstanbul’dan bir donanma gönderdi.
Sicilya’dan da takviye kuvvetleri alan Bizans donanması Kartaca’ya asker çıkardı. Batıya doğru
ilerlemekte olan Züheyr geri dönerek Bizans kuvvetleriyle karşılaştı. Yapılan savaşta Müslümanlar
yenildi. Züheyr b. Kays da bu savaşta şehit düştü (695-696).
Müslümanların bu mağlûbiyetinden faydalanmak isteyen Berberîler isyan ettiler; ancak aralarında
birlik olmadığı için Kayrevan’daki Müslüman kuvvetlerine bir şey yapamadılar. Mısır Valisi
Abdülazîz, halifeden yeni kuvvetler isteyince Hassân b. Nu`mân el-Gassânî kumandasında kuvvetli bir
ordu Kuzey Afrika’ya sevk edildi. Kartaca, zapt edildi; şehir halkının büyük bir kısmı Sicilya’ya kaçtı.
Bizans İmparatoru Leontios, yeni bir donanma hazırlayarak 697 yılında Kartaca üzerine gönderdi. Bu
sırada Hassân, Avrâs bölgesinde Kâhine adlı âsi bir kadınla uğraşıyordu. Berberîler’i etrafında
toplayan Kâhine, Hassân’ı mağlûp ederek Berka’ya kadar geri çekilmeye mecbur etmişti. Bu sebeple
Hassân Bizanslıların Kartaca’ya asker çıkarmalarına engel olamadı. Fakat bir süre sonra takviye
kuvvetleri alıp Kartaca’yı ve Bizans’ın eline geçen diğer şehirleri kurtardı. Ardından, sıra büyük bir
alanda hâkimiyet kurmuş olan Kâhine’ye geldi. Hassân, 702’de Avrâs bölgesinde yapılan savaşta
Berberîler’i yenilgiye uğrattı. Kâhine’nin savaş meydanında öldürülmesi üzerine dağılan Berberîler,
Hassân’ın müsamahalı tutumu sayesinde kitleler halinde Müslüman olmaya başladılar. Böylece Kuzey
Afrika’da İslâm hâkimiyeti sağlam bir şekilde kurulmuş oldu.
Anadolu Seferleri
Abdülmelik halife olduğu zaman, iç karışıklıklar sebebiyle Bizans İmparatorluğu ile barış
yapmak mecburiyetinde kalmış, Çukurova bölgesinde Masisa’ya (Misis) kadar ilerlemiş olan Bizans’ı,
her yıl büyük miktarda vergi vermekle durdurabilmişti. Bu ilk anlaşmadan birkaç yıl sonra Bizans
İmparatoru ile Merdeîler (Cerâcime) yüzünden yeni bir anlaşma yapmak zorunda kalmıştı (689-90).
Muâviye, zamanında İslâm devletinin hâkimiyetini tanımakla beraber huzursuzluk çıkarmaktan da geri
durmayan Merdeîler, Abdülmelik’in bulunduğu güç durumdan faydalanarak Suriye’ye akın
düzenliyorlardı. Bizans ile yapılan ikinci anlaşma bu akınları durdurmak içindi. İçerde sükûnet
sağlandıktan sonra Abdülmelik’in kardeşi Muhammed b. Mervân kumandasındaki ordu Anadolu’ya
karşı yeniden seferlere başladı. 692-93’te Bizans ordusu Sivas yakınlarında ağır yenilgiye uğratıldı.
Aynı zamanda Osman b. Velîd kumandasındaki ikinci bir ordu da Bizans kuvvetlerini bulundukları
bölgeden çıkartmış ve bu bölge yeniden Müslümanların idaresine geçmişti.
Bu sırada Sımbat adlı bir gayri müslim reisi İslâm devletine karşı isyan etti. Bizans İmparatoru II.
Iustinianos, daha sonra kendisini tahttan indirecek olan Leontios kumandasında Sımbat’a yardımcı bir
kuvvet gönderdi. Müslümanlar başlangıçta başarılı olamadılar ve Abdülmelik vergi vermek şartıyla
Bizans ile yeniden antlaşma imzaladı, fakat bu antlaşma da uzun sürmedi. Bir müddet sonra
Müslümanlar büyük bir zafer kazanarak Maraş bölgesini hâkimiyetleri altına aldılar (695).
Bu tarihten itibaren Bizans seferleri başladı. 698-99’da Suriye’deki veba salgınının verdiği
şaşkınlıktan faydalanan Bizans ordusu deniz yoluyla Antakya’ya bir akın yaptı. Ertesi yıl Velîd b.
Abdülmelik Anadolu’ya başarılı bir sefer düzenledi. 700-701 yılında Abdülmelik’in oğlu Abdullah,
Erzurum’u fethetti. Ertesi yıl ise Bizanslılar, el-Cezîre Valisi Muhammed b. Mervân’ın İbnü’l-Eş’as’ın
isyanı sebebiyle Irak’ta bulunmasını fırsat bilerek Samsat’a kadar ilerlediler. İsyanın sona ermesinin
ardından Abdullah b. Abdülmelik Dârende’yi (Malatya) kuşattı ve uzun bir muhasaradan sonra
702’de burasını fethetti. Ertesi yıl Misis Müslümanlar tarafından geri alındı.
Abdülmelik’in Vefatı, Şahsiyeti ve İcraatları
Abdülmelik yirmi yıllık halifelikten sonra altmış yaşında Şam’da vefat etti (8 Ekim 705) ve burada
defnedildi. Kendisinden sonra dört oğlu halife olduğundan, ona hükümdarlar babası anlamında ‘Ebü’lmülûk’ denilmiştir. Oğulları arasında başarılı bir kumandan olan Abdullah (ö. 749-751), amcası
Abdülazîz b. Mervân’ın ölümü üzerine Mısır valiliğine tayin edilmiştir.
Halife Abdülmelik zamanında teşebbüs edilen ve başarıya ulaştırılan önemli işlerden biri, ilk İslâmî
sikkenin bastırılmasıdır. O tarihe kadar İslâm ülkelerinde Bizans ve Sasani paraları tedavüldeydi.
Ancak bu paraların kullanılması bazı mahzurlar doğuruyordu. Siyasî ve iktisadî sahalarda ortaya çıkan
bu mahzurları gidermek için Abdülmelik altın (dinar) ve gümüş (dirhem) sikkeler bastırdı; böylece
İran ve Bizans paralarını tedavülden kaldırmış oldu. Abdülmelik’in kültür alanında yaptığı en önemli
icraat, Arapçayı resmî dil olarak kabul etmesidir. Onun zamanına kadar divanlardaki defterler
Suriye’de Rumca, İran’da ise Farsça olarak tutuluyordu. Buna bağlı olarak memurların büyük bir
kısmı da Rum veya İranlıydı. Arapça’nın divanda kullanılması için ilk teşebbüs Haccâc tarafından
yapılmıştır. Haccâc’ın İranlı kâtibi Zâdenferrûh b. Pîrî’nin yardımcısı Sâlih b. Abdurrahman
hesapların Arapça tutulmasını teklif etmiş ve bu işi üzerine almıştır. Kısa bir süre sonra da Abdülmelik
Şam’da da Arapça’nın kullanılmasını emretmiştir. Süleyman b. Saîd adında bir kişi, bir yıl içinde bu
konuda büyük başarı elde ederek halifeden önemli miktarda mükâfat aldı.
Abdülmelik daha küçük yaşlardan itibaren kendini Kur’an, hadis ve fıkıh ilimlerine adamıştır. Halife
olmadan önce Emevî sarayında Şa`bî ve İbn Şihâb ez-Zührî gibi bilginlerden megazî ve hadis okuduğu
gibi, daha sonraki yıllarda himayesine aldığı Urve b. Zübeyr’in bilgisinden de istifade etmiştir. Bu
çalışmaları sonunda fıkıh ve hadis sahasında önemli bir gelişme sağlayan Abdülmelik, Medine
ulemâsından Saîd b. Müseyyeb ve Urve b. Zübeyr gibi âlimlerin ilmî seviyesine ulaşmıştır. Hz.
Osman, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd el-Hudrî, Ümmü Seleme, Muâviye, Abdullah b. Ömer ve diğer bazı
sahabelerden hadis öğrenmiş; Urve b. Zübeyr, Recâ b. Hayve ve Zührî gibi muhaddisler de ondan
hadis rivayet etmişlerdir. Bununla beraber rivayet ettiği hadisler az olduğu için ismi muhaddisler
arasında sık geçmez. Abdülmelik hadisle ilgisini halifeliği sırasında da sürdürmüş, doğu eyaletlerinde
bilinmeyen ve meşhur olmayan hadislerin ortaya çıkışıyla yakından ilgilenmiş ve 695 yılı hac
mevsiminde söylediği hutbede halkı bu hadislere karşı uyararak onları Kuran’a ve dinin kesin
hükümlerine sarılmaya çağırmıştır. Abdülmelik aynı zamanda ictihadda bulunabilecek kadar İslâm
hukukuna vâkıf bir fakih olmuştur. Ayrıca şiirle ilgilendiği ve sohbetlerinde daha çok edebî konular
üzerinde durduğu, Hasan-ı Basrî ve Abdullah b. İbâz gibi devrin ileri gelen simalarıyla cemiyetin
çeşitli meselelerini tartıştığı bilinmektedir. Bilginleri daima himaye etmiştir. İlme olan saygısı
sebebiyle İbn Ömer, Hasan-ı Basrî ve Enes b. Mâlik’i devrin meşhur valisi Haccâc’a karşı korumuş ve
öldürülmelerine engel olmuştur. Abdullah b. Zübeyr ile mücadelesi sırasında Şam’da kendisini ziyaret
eden Zührî’nin bütün borçlarını ödeyerek onu sıkıntıdan kurtarmıştır.
Abdülmelik devrinde imar faaliyetlerine de önem verilmiş, artık büyük bir devlet haline gelen İslâm
devletinin her tarafında yollar ve köprüler yapılmış, birçok eser meydana getirilmiştir. Bunların
başında, İslâm dünyasındaki ilk büyük camilerden biri olan Kudüs’teki Kubbetü’s-sahra’nın inşası
gelmektedir. Irak’ın Basra ve Kûfe’den sonra üçüncü ordugâh şehri Vâsıt, Haccâc tarafından onun
zamanında kurulmuştur. Haccâc, aynı zamanda valisi bulunduğu bölgelerde ziraata da büyük önem
vermiş, sulama kanalları açtırmış ve halkın refah seviyesini yükseltmiştir.
İslâm devletinin örgütlenmesi halife Ömer zamanında başlamış, Muâviye günün şartlarına göre bu
teşkilatı daha da geliştirmiştir. Fakat devletin siyasî ve iktisadî bünyesi süratle değiştiği için teşkilâtı
da buna uydurmak gerekiyordu. Bu bağlamda Halife Abdülmelik, gelişen ihtiyaçlara göre devletin
idari ve mali bünyesinde bir takım düzenlemeler yapmıştır. Abdülmelik b. Mervân Emevî halifelerinin
en büyüklerinden biridir. Halife olduğu sırada iç mücadeleler sebebiyle İslâm devleti parçalanmış
olduğundan, hükmü ancak Suriye ve Mısır’da geçiyordu. Halifeliği döneminde iç karışıklıkları ortadan
kaldırarak İslâm dünyasında birliği sağlamış, Kuzey Afrika’yı yeniden hâkimiyet altına almış ve
Bizans’a üstünlüğünü kabul ettirmiştir. Öldüğü zaman oğlu Velîd’e Atlas Okyanusu’ndan Ceyhun
nehrine kadar uzanan siyasî, askerî ve idarî bakımdan sağlam bir devlet bırakmıştır.
13. Hafta:
Velid b. Abdülmelik Dönemi (705-715)
Abdülmelik b. Mervan, daha önceden babası tarafından ikinci veliaht tayin edilen kardeşi Mısır Valisi
Abdülaziz’in yerine oğlu Velid’i geçirmek istiyordu. Bu sebeple bazı girişimlerde bulundu ise de
Abdülaziz buna yanaşmadı ve iki kardeşin arası açıldı. 705’de Abdülaziz’in vefatı üzerine
Abdülmelik, oğullarından Velid’i birinci, Süleyman’ı ise ikinci veliaht tayin etti. Abdülmelik’in (8
Ekim 705) vefatı üzerine Emevi tahtına Velid çıktı. Emevi halifelerinin altıncısı olan Velid 672’de
Medine’de doğmuştur. Velid, 696’da Bizans’a karşı sefere katılmış, 697’de ise hac emirliği görevini
üstlenmiştir. Velid Emevi Devleti’nin zirve dönemini yöneten kişi olmuştur.
Velid Dönemindeki Fetihler
Velid b. Abdülmelik yönetimi devraldığında devlet büyümeye müsaitti. İçeride birlik sağlandığı için
fetihlere yöneldi. Bu dönemde İslam tarihinin en önemli fetihleri yaşanmış ve ülke sınırları
Türkistan’dan Fransa içlerine kadar ulaşmıştır. Aynı zamanda Kudüs’teki Mescid-i Aksa, yollar, su
kuyuları, hastaneler ve kütüphaneler açılmıştır.
Velid babasının atadığı valileri değiştirmemiştir. Bir değişiklik yapacağında ise babasının
bürokratlarıyla istişare etmiştir. Babasıyla arasındaki tek fark iç politikadan dış politikaya geçmesi
olmuştur.
Doğu Fetihleri
Asya’daki fetihler Irak Valisi olan Haccac b. Yusuf tarafından gerçekleştirilmişti. Haccac, Kuteybe
b. Müslim’i Horasan valiliğine getirmiş ve Maveraünnehir üzerine fethe başlamasını emretmiştir.
Kuteybe, bu bölgeye yürürken yol üzerindeki Toharistan’ı kontrolü altına almak için Belh şehrine
yürümüştür. Burada savaş yaşanılmadan cizye karşılığında barış sağlanmış ve ordu tekrar hareket
merkezi olan Merv şehrine dönmüştür. Toharistan’ın zaptı demek Müslümanlara Maveraünnehr
yolunun tamamen açılması demekti. Kuteybe kısa sürede Ceyhun Nehri’ni aştı ve bölgenin önemli
şehirlerinden Beykend’e ulaştı. Burayı barış yoluyla ele geçirdi. Ordu ayrılınca geride az asker
bırakılmasını fırsat bilen şehir ahalisi, isyan çıkarıp valiyi öldürdüler. Ordu tekrar gelerek şehri
fethetti.
Bundan bir yıl sonra diğer önemli merkezler olan Numuşkes ve Ramisene fethedildi. Bu ilerlemeye
karşı sıranın kendisine geleceğini sezen Türk toplulukları ittifak kurarak birleştiler. Kuteybe ise
Buhara’yı hedef alan yeni bir hareket başlattı. Arapların ilerlemesini engellemek isteyen Türk ve Soğd
toplulukları başarılı olamadı. Çok ağır şartlarda barış yapmak zorunda kaldılar. Buhara’nın fethiyle
Semerkand’ın kapısı Müslümanlara aralanmış oluyordu. Haraç ve cizyeye bağlanmak isteyen
Semerkand da hâkimiyet altına alındı. Soğdlular da gelip Kuteybe ile barış yaptılar.
Maveraünnehr bölgesinde fethedilen Toharistan’da isyan çıkaran Nizek Tarhan’ı Kuteybe geri
dönerek idam ettirdi ve isyan bastırıldı. Kuteybe daha sonra Şuman, Keşf, Nesef ve Firyab’ı ele
geçirdi. Bu sırada kardeşi de (Abdurrahman) Soğd’da yeni fetihler gerçekleştiriyordu. Nizek ile sürekli
iş birliği yapan Zebulistan’ın Türk Hükümdarı Rutbil üzerine Kuteybe sefer düzenledi. Rutbil haraca
bağlanmayı istedi. Bundan bir yıl sonra Kuteybe’nin kardeşi Abdurrahman da Harezm’i fethetti.
Maveraünnehr’in tamamını kontrol altına almak isteyen Kuteybe, Semerkand’ı fethetmek istiyordu.
Aslında burası anlaşmayla hâkimiyet altına alınmıştı. Fakat isyan edecekleri konusunda duyumlar
vardı. Çünkü Toharistan’a bağlı olan Beykendliler ve Nizek halkı isyan etmişti. Bu yüzden
Semerkand, tamamen fethetmek isteyen Kuteybe’ye teslim oldu. Buhara’daki gibi bazı Arap kabileleri
şehre yerleştirildi. Sonuç olarak Semerkand da tam anlamıyla hâkimiyet altına alındı.
Maveraünnehr’in doğusundaki Fergana’ya ait olan Şaş ve Hacend şehirleri alındı ve İsficab (Arap
fatihlerinin doğuda ulaştığı en uzak şehir) ele geçirildi. Bundan sonra Müslüman ordusu Merv’e geri
döndü.
Daha sonra Kuteybe son kez doğu seferine çıkarak Fergana ile Kaşgar arasındaki bölgenin ve buradan
geçen ticaret yolunun güvenliğini sağlamak istedi. Kaşgar’a ilerledi ve Çin sınırına kadar geldi. Çin ile
cizye karşılığı anlaşma imzalandı. Ancak bundan sonra Emevi devletindeki politika değişikliğiyle
daha ileri gidilemedi.
Velid 715’de öldü ve yerine kardeşi Süleyman b. Abdülmelik halife oldu. Böylece iç ve dış politikada
değişiklikler yaşandı. En önemli sonuçlarından biri ise Halife’nin Kuteybe’yi önce görevden alıp daha
sonra idam ettirmesi oldu.
Kuteybe’nin yaptığı fetih ve iskân faaliyetleriyle Müslüman hâkimiyeti sağlanmış hem de
İslamlaşmanın temelleri atılmıştı. Doğu Seferlerinin ikinci ayağı Hindistan cephesiydi. Buranın
komutanı Haccac’ın yeğeni Muhammed b. Kasım’dır. Çoğu Suriye askerinden oluşan orduyla Sind
bölgesinin Deybul, Sehvan ve Sadusan gibi şehirleri aldı. Hindistan’a girmede Muhammed b.
Kasım’ın asıl amacı bölge hâkimi Zahir’i mağlup edip Brahmanabad’ı zapt etmekti. Sonra da Pencap
bölgesinin en büyük şehri Multan Arap hâkimiyetine girdi. Böylece İndus bölgesi kontrol altına alındı.
Ancak Haccac ve Velid’in ard arda ölmeleri Kuteybe gibi Muhammed b. Kasım’ın akınlarını da
akamete uğrattı. Halife Süleyman Komutan Muhammed’i de öldürttü.
Bizans ve Hazar Seferleri
Velid döneminde Bizans seferleri çoğunlukla Mesleme b. Abdülmelik komutasında gerçekleştirildi.
Mesleme, Cezire valisi olarak Harran’ı batıda Anadolu, kuzeyde Hazarlar’a gerçekleştireceği
seferlerde askeri harekât merkezi olarak kullandı.
Velid döneminde ilk Anadolu seferi 705’de Mesleme tarafından yapıldı. Mesleme ile beraber Yezid b.
Cübeyr ve Hişam b. Abdülmelik, Anadolu’da önemli kaleleri zapt edip çok sayıda esir ve ganimet elde
ettiler. 10 yıllık sürede Anadolu’da önemli birçok yer ele geçirildi. Mesleme, Malatya civarındaki üç
kaleyi kontrol altına aldı. Bir yıl sonra Abbas b. Velid Antakya ve Tarsus’u aldı. Mesleme de ondan
bir yıl sonra Amasya’yı, Abbas Hereclea (Ereğli)’yi aldı.
Anadolu seferlerindeki başarının bir sebebi de Bizans’da yaşanan iç karışıklıklardı. Bunu fırsat bilen
Velid’in asıl amacı ise İstanbul’un fethiydi. Çünkü halife, fetihlerini başkent İstanbul’u alarak
taçlandırmak istiyordu.
Emevi döneminde Arap-Hazar Türklerinin ilişkisi Velid döneminde gerçekleşmiş ve Emevi tarihi
boyunca devam etmiştir. Mesleme tarafından başlatılan Hazar seferleri onun komutasındaki
Müslüman ordularca el-Bab’a sonra da Derbend’e kadar ilerlemiştir. Dört yıl sonra ise el-Bab
tamamen ele geçirilmiştir.
Kuzey Afrika ve Endülüs Fetihleri
Velid döneminde Kuzey Afrika’da ve Bizans’ta Berberilere karşı üstünlük sağlanmıştı. Bunu
ilerletmek isteyen halife, Kuzey Afrika valisi yaptığı Musa b. Nusayr’a bölgeye hareket etmeyi
emretti. Berberiler’in merkezi olan Tonca’ya ulaşıldı. Öncü birliklere komuta eden Tarık b. Ziyad
buraya idareci tayin edildi. Bundan sonraki hedef sahildeki Bizans’a tabi olan Septe idi. İspanya ile
sıkıntı yaşayan Septe valisi Kuzey Afrika’da ilerleyen Musa ile görüşerek İspanya’ya geçmesinin
uygun olacağını söyledi. Bu konuda orduya her türlü yardımı vereceğini bildirdi. Durumu halifeye
bildiren Musa’ya Velid, ihtiyatlı davranmasını emretti. Musa’da gemilerle bir grup askeri, keşif için
İspanya kıyılarına gönderdi. İlk birlik İspanya’nın güney kesimlerinin Müslümanlara karşı
koyamayacağı kanaatine ulaştı. Bu haberle İspanya fethine karar veren Musa 7 bin kişilik orduyla
Septe valisinin temin ettiği gemilerle İspanya’ya hareket etti. Boğazı geçip Cebeli Tarık (komutanın
adı) olarak bilinen tepeye çıkarma yapıldı.
İspanya’ya ilerledikleri haberini alan Kral Rodrik büyük bir ordu hazırlattı. Tarık b. Ziyad, Musa b.
Nusayr’dan yardım istedi. 5 bin kişilik takviye geldi. Leke Nehri kıyısında ilk kez karşı karşıya gelen
ordular bir haftadan fazla savaştı. Sayıca fazla olsalar da düşmanı yenen Müslümanlar oldu. Rodrik’de
çatışma sırasında nehirde boğularak öldü.
Musa b. Nusayr zaferden sonra asıl orduyu Avrupa topraklarına sevk etmeye karar verdi. Bu sırada
Tarık b. Ziyad’ın da herhangi bir faaliyete girişmemesini söyledi. Buna rağmen Tarık, savaşta dağılan
İspanyol ordusunun toplanıp saldırıya geçmemesi için düşmanı takip etti. Kurtuba’ya kadar ilerleyerek
oraya kadarki yerleşim birimlerini kontrol altına aldı. Sonra da Tuleytula’yı ele geçirdi. Tarık ülkenin
içlerine ilerlerken Musa b. Nusayr onun hareketinden bir yıl sonra oğlu Abdullah’ı Kuzey Afrika’da
bırakıp 18 bin kişilik orduyla Cebeli Tarık’ı aşıp İspanya batı sahillerine ulaştı. Endülüs’e gelen
ordunun ilk önemli başarısı İşbiliyye’yi fethetmek oldu. Merida Nehrine kadar ulaşarak Kuzey
Afrika’da komutanın oğlu Abdülaziz idaresinden gelen yardımla fetih tamamlandı. Komutanlar Musa
ile Tarık, Tuheytula’da bir araya geldiler ve bundan sonra askeri faaliyetleri beraber yürüttüler.
İspanya’nın kuzeylerine yönelip Saragosa şehrini aldılar. Fransa’nın güneyine seferler başladı.
Müslümanlar Narbonne’ye ulaşınca Velid geri dönmelerini emretti ve sefer iptal oldu.
Velid İspanya seferleri tamamlanınca komutanlarına Şam’a çağırdı. Vali Musa yerine oğlu
Abdülaziz’i bırakıp Tarık ile başkente ilerledi. Şam’a ulaştıklarında halife Velid ölmüş yerine kardeşi
Süleyman b. Abdülmelik geçmişti. Abisinin bürokratlarına düşmanca davranan Süleyman, Tarık ve
Musa’yı Endülüs’te yaşanan anlaşmazlıklarından dolayı görevden almıştır. Bu hadiseden sonra Musa
vefat etmiştir.
Velid dönemindeki fetihlerin yoğunluğu Hz. Ömer’in halifeliğindeki seferlerle kıyaslanabilmektedir.
Emeviler’in en parlak dönemi olduğu gibi İslam ve Arap tarihi yanı sıra dünya tarihinde de etkisi
büyüktür.
Velid döneminde en fazla Bizans İmparatorluğu ile mücadeleler yaşanmıştır. 10 yıl süreyle karşılıklı
saldırı ve sınır ihlali yaşanmış ancak şaşırtıcı şekilde de barış faaliyetleri gerçekleşmiştir. Ticari
ilişkiler savaş süresince devam etmiştir. Velid, Mescid-i Aksa ve Emevi Camii yapımında Bizans’tan
yardımlar almıştır.
Süleyman b. Abdülmelik Dönemi
Velid’in 715 yılında vefatından sonra yerine kardeşi Süleyman b. Adülmelik halife olmuştur. Velid
görevde bulunduğu dönemde, dedesi Mervan ve babası Abdülmelik’i takip etmek suretiyle veliaht
kardeşi Süleyman’ı azledip kendi oğlunu halifeliğe getirmeye karar vermiş, bu konuda başta Irak
bölge valisi Haccac b.Yusuf ve ona bağlı bölge valilerinin de desteğini almıştır. Ancak yeni veliahda
biat tamamlanmadan Velid’in ani ölümü bu planı suya düşürmüştür.
Süleyman b. Abdülmelik döneminde meydana gelen en önemli politik değişiklik, Muaviye b. Ebu
Süfyan’ın kurduğu, daha sonra Abdülmelik ve oğlu Velid tarafından titizlikle devam ettirilen
yönetimde kabileler arası denge anlayışının tamamen terk edilmesi olmuştur. Böylelikle kabile
asabiyeti yönetime güçlü bir şekilde geri dönmüştür. Süleyman döneminde bloklaşan Arap kabileleri
birbirini rakip aktif politikalar ile halifenin icraatını ve devletin gidişatını doğrudan etkilemişlerdir.
Süleyman b. Abdülmelik kabilecilik anlayışını siyasetin temeli olarak kabul etmiş ve göreve
geldiğinde ilk iş olarak Velid döneminin bürokratlarını azletmeye başlamıştır. Süleyman’ın ikinci
icraatı, daha önce kendisinin veliahtlıktan düşürülmesine destek veren bürokratlardan intikam almak
olmuştur. Bu konuda en fazla kin beslediği Haccac b.Yusuf kısa süre önce (714-715) öldüğü için onun
gazabından kurtulmuştur. Ancak onun yerine yakın akrabaları ve tayin ettiği bürokratlar hedef
alınmıştır.
Tecrübeli ve devlete çok hizmeti geçen vali ve komutanın kişisel nedenlerle görevlerinden alınıp kötü
muamelelere maruz bırakılmaları, bir taraftan dış politikada ani bir duraklama dönemine girilmesine,
diğer taraftan kabileler arasında çatışmaların başlamasına sebep olmuştur. Süleyman b. Abdülmelik
daha önce hapsedilmiş olan bürokrat ve yönetim muhaliflerinin tamamını serbest bırakmıştır. Bu
uygulamalar neticesinde ülkede yeni iktidarın taraftarları ve eski yönetimin destekçileri şeklinde iki
muhalif düşman grup oluşmuştur. Taraflardan iktidara yakın duranlar devleti yönlendirip
imkânlarından istifade ederken, muhalif kalanlar ise her türlü baskıya maruz kalmıştır.
Süleyman dönemi Emevi devlet siyasetinde asabiyet hâkimiyetinin miladı olarak görülebilir. Onun
uygulamalarının etkileri sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, sonraki devlet başkanlarının
icraatlarını da doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiştir.
Süleyman’ın kabilecilik anlayışından cesaret alan bürokratların keyfi uygulamaları, şiddetli kabile
rekabeti sebebiyle hassas dengeler üzerinde yürüyen Emevi siyasetini rotasından çıkmasına neden
olmuştur. Bundan sonraki hadiselerde ve idarenin icraatında asabiyet daha da belirleyici rol
oynamıştır.
Dâhili problemler ve çatışmalar sebebiyle Süleyman b. Abdülmelik’in halifeliği süreci Emeviler
devletinde duraklama veya içe kapanma dönemi olarak görülebilir. Onun kısa süren iktidarının en
önemli dış gelişmesi ise İstanbul’un üçüncü defa fethine teşebbüs edilmesi olmuştur. 716 yılında
halifenin emriyle Mesleme b. Abdülmelik karadan, Ömer b. Hubeyre de denizden Bizans başkentini
ele geçirmek için harekete geçmişlerdir. Süleyman b. Abdülmelik, kardeşi Mesleme’ye şehri
fethedinceye kadar muhasarayı sürdürmesi talimatını vermiştir. Kara harekâtını başlatan Müslüman
askerler o yılın kış aylarını Anadolu’da geçirmişlerdir. Baharın gelmesiyle birlikte Ömer denizden,
Bergama’da konuşlanan Mesleme ise batı kısmından yola çıkarak birlikte Çanakkale Boğazı’nı
geçmişlerdir. İstanbul, Ağustos ayında (716) muhasara altına alınmıştır. Mesleme, kuşatmanın
kaldırılması halinde kişi başına bir dinar ödemeyi taahhüt eden Bizanslıların teklifini kabul etmemiştir.
Bunun üzerine aynı anda hem karadan hem denizden saldırı başlatılmıştır. Ancak kuşatma sırasında
meydana gelen şiddetli lodos Müslüman gemilerini sürüklemek suretiyle donanmanın parçalanmasına
sebep olmuştur. Bu dağınıklığından istifade eden Bizanslılar ani saldırıya geçerek Müslüman
gemilerini kullanılmaz hale getirmişlerdir. Bizanslıların savunma sırasında Müslümanlara karşı
geliştirdikleri en büyük silah Rum ateşiydi. Bizanslılar bundan istifadeyle Müslüman gemilerinin
arasına girerek donanmanın yiyecek ihtiyacını karşılayan savunmasız erzak gemilerini yakmışlardır.
Denizdeki büyük kayıpların yanında kuvvetli surlar karşısında karadan yapılan taarruzlar da netice
vermeyince, yeni bir donanma gelinceye kadar hücuma ara verilmiştir. Ancak 717 yılının kışı uzun ve
şiddetli geçmesi, erzak gemilerinin de Rumlar tarafından imha edilmiş olması, Müslümanların sıkıntı
çekmesine ve büyük kayıplar vermesine sebep olmuştur. Müslümanlar kuşatmayı kaldırmamış, ancak
yardım alamamaları sebebiyle açlık ve sefalet içerisinde bir kış geçirmişlerdir. 718 yılının ilkbaharında
Mısır donanması Müslümanların yardımına gelmiştir. Ardından 300 gemilik erzak da İstanbul’a
ulaşmıştır. Fakat donanmada görev yapan bazı Hıristiyan tayfalar isyan edip ele geçirdikleri gemilerle
Bizans kralı 3. Leon’a ulaşarak donanmanın yerini haber vermeleri üzerine Müslüman gemileri Bizans
saldırısına maruz kalmıştır. Bizans taarruzları sonucunda pek çok savaş gemisi kullanılmaz hale
gelmiştir. Sağlam kalan erzak gemileri ise düşmanın eline geçmiştir. Denizden gelen Bizans
hücumlarının yanı sıra Mesleme’nin idaresindeki kara birlikleri Bulgarların, ona yardıma gelen Amr b.
Kays idaresindeki askerler de Slavların sürpriz saldırılarına uğramışlardır. Böylece Müslümanlar, aynı
anda denizden Bizanslılar karadan da Bulgar ve Sırplara karşı savaşmak zorunda kalmıştır. Bütün bu
olumsuz şartlara rağmen Mesleme, halifenin kesin emri gereğince muhasarayı devam ettirmiştir. Fakat
halife Süleyman’ın vefatının ardından onun yerine geçen Ömer b. Abdülaziz’in derhal geri dönülmesi
emrini vermesi ile muhasaraya son verilmiştir. Bu şekilde Emeviler devri üçüncü İstanbul kuşatması
da neticesiz kalmıştır. Sefer dönüş yolunda Müslümanlar gerek düşmanların saldırıları gerekse tabii
felaketler sebebiyle de pek çok kayıp vermişlerdir. Sonuçta Müslüman askerleri sadece beş gemi ile
geri dönebilmişlerdir.
Süleyman döneminde İstanbul kuşatması ile birlikte Anadolu seferinden başka doğuda da küçük çaplı
seferler düzenlenmiştir. Irak valisi Yezid b. Mühelleb Horasan’dan hareket ederek Cürcan ve
Taberistan üzerine yürümüştür. Yezid ordusuyla birlikte ilk önce Cürcan’ı ele geçirmiş, ardından da
Taberistan’a yönelmiştir. Bu bölgenin fethi tamamlanamamış, sadece barış anlaşmaları yapılmıştır.
Yezid’in Taberistan’daki başarısızlığını gören Cürcanlılar bunlardan cesaret alarak isyan etmişler ve
yanlarında görevli bulunan az sayıdaki Müslüman askerlerini öldürmüşlerdir. Yezid bunun üzerine
derhal geri dönerek isyancıları cezalandırmış, ancak yine de bölgede tam anlamıyla hâkimiyet
sağlanamamıştır.
Süleyman b. Abdülmelik’in 3 yıldan daha az süren halifeliği dönemi, kabile mücadelelerinin yeniden
etkin hale gelmesine sebep olmuştur. Onun şahsi düşmanlığı sebebiyle selefi Velid’in vali ve
komutanlarını bizzat devlet eliyle cezalandırmaya çalışması gerek bürokratların, gerekse halkın
yönetime duyduğu güveni derinden sarsmıştır. Bütün bu olumsuz icraatlarının yanında Süleyman,
devrin âlimleriyle yakın irtibat halinde olmuştur. Başta Reca b. Hayve olmak üzere halifelik bekleyen
pek çok kardeşi ve yeğeni varken ulemanın tavsiyeleri üzerine bu makama amcasının oğlu Ömer b.
Abdülaziz’i tayin etmiştir.
14. Hafta:
Ömer b. Abdülaziz Dönemi
Ömer b. Abdülaziz dönemi (717-720) diğer Emevi halifeleri ile karşılaştırıldığında farklı bir şahsiyet
ve siyaset karşımıza çıkmaktadır. Anne tarafından Hz. Ömer, baba tarafından da Mervan b. Hakem’in
torunu olan halife, Emevi devletinin meşrutiyetine şüpheyle bakan pek çok insanın dahi sempatisini
kazanmış, hatta yönetime muhalif grupların bile saygı gösterdiği bir devlet başkanı olmuştur. Bu
sebeple Müslüman tarihçiler takdir kazanan uygulamaları ve adaleti sebebiyle onu Hz. Ömer’e nispetle
ikinci Ömer olarak isimlendirmişlerdir. Bazı âlimler de kendisini beşinci Raşid Halife kabul
etmişlerdir.
Babası Abdülaziz b. Mervan onu bir devlet adamı değil âlim olarak yetişmesini istemiştir. Bu yüzden
Ömer b. Abdülaziz çocukluk ve gençlik dönemlerini Medine’de geçirmiş ve buradaki ilim
atmosferinde dini ilimlerin her alanında istifade etmiştir. Daha sonra devlet başkanı olan amcası
Abdülmelik b. Mervan tarafından Şam’a davet edilmiş ve onun kızı Fatıma ile evlenmiştir (704).
Ömer b. Abdülaziz, Velid b. Abdülmelik’in yönetimi döneminde 706 yılında Hicaz valisi olmuştur. O
vazifesini âlimlerden müteşekkil danışma heyetiyle birlikte yürütmüştür. Onun Hicaz’da sağladığı
güven ve huzur ortamı pek çok insanın Medine’ye gelmesine sebep olmuştur. Bilhassa Irak valisi
Haccac’ın sert yönetiminden kaçanlar Hicaz’ı kendileri için bir sığınak olarak görmüşlerdir. Bunun
farkına varan Haccac, halife nazarındaki güçlü konumundan istifadeyle Irak’tan kaçan asileri himaye
ettiği iddiasıyla Ömer b. Abdülaziz ile ilgili tedbir alınmasını istemiştir. Velid de bu şikâyeti dikkate
alarak Ömer b. Abdülaziz’in valilik görevine son vermiştir (711-712).
Not: Bazı kaynaklarda Ömer b. Abdülaziz’in azledilmesine gerekçe olarak onun Süleyman b.
Abdülmelik’in, Velid tarafından veliahtlıktan azledilmesine karşı çıkması gösterilir. Bu sebeple de
Süleyman’ın veliaht oğlu Eyyub’un ölümünden sonra yakın ailesinden pek çok halife adayı varken,
amcasının oğlu Ömer b. Abdülaziz’i halifelik makamına getirdiği iddia edilmektedir.
Ömer b. Abdülaziz, selefi Süleyman b. Abdülmelik’in aksine herhangi bir Arap kabilesinin desteği ile
devlet başkanlığına gelmemiştir. Dolayısıyla onun hiçbir siyasi gruba diyet borcu olmamıştır. Üstelik
şahsi özellikleri ve dindar kişiliği ile de Emeviler ile sürekli savaşan Haricilerden dahi saygı görmüş
ve bu sayede elde ettiği konumuyla hiçbir Emevi halifesine nasip olmayan kamuoyu desteğini
kazanmıştır. Bu sebeple onun döneminde siyaset kurumu üzerinde asabiyet etkinliğinden
bahsedilemez. Ömer b. Abdülaziz doğrudan halktan aldığı destek sayesinde hangi tarafa mensup
olursa olsun yanlış davranış içine giren vali ve komutanları rahatlıkla görevden alabilmiş, bu icraatı
sebebiyle herhangi bir itirazla karşılaşmamıştır. Onun bu politik uygulamaları toplum tarafından
herhangi bir tarafın cezalandırılması veya mükâfatlandırılması olarak da algılanmamıştır. Örneğin
“Kavmimden bir kişi bana başkalarından yüz kişiden daha sevimli gelir” sözünü sarf ederek kabileci
anlayışın açığa vuran ve mevaliden haksız yere vergi aldığı tespit edilen Horasan valisi Cerrah b.
Abdullah görevinden uzaklaştırılmıştır. Yine hanedana mensup Cezire valisi Mesleme b. Abdülmelik’i
azlederek yerine Arapların Kays koluna mensup Ömer b. Hübeyre’yi tayin etmesi de onun yönetimde
gerektiğinde hanedan hassasiyetlerini dahi dikkate almadan icraatta bulunabildiğine dair önemli bir
örnektir.
Ömer b. Abdülaziz’in kısa süren halifeliği Emeviler döneminde bir sosyal barış ve toplumsal
yenilenme süreci olarak değerlendirilebilir. Geniş sınırlara ulaşmış olmasına rağmen devletin iç
bünyesinde büyük problemlerin bulunduğunu ve çözülmediği takdirde bunların yakın zamanda
bölünmeye ve çöküşe sebep olacağını, bütün bunların da fetihleri anlamsızlaştıracağını fark eden
halife, göreve gelmesiyle birlikte iç politikayla meşgul olarak devletin toplumsal temellerini
sağlamlaştırmaya ve dâhili bünyede meydana gelen dağınıklığı gidermeye çalışmıştır. Bunu
gerçekleştirmek için öncelikli olarak askeri faaliyetleri durdurarak içe dönük politikalar geliştirmiştir.
Bunun ilk adımı ayrım gözetmeksizin bütün vatandaşların haklarının korunacağını ilan etmek
olmuştur. Daha sonra da icmai bünyeyi derinden etkileyen ve zehirleyen her türlü kabilecilik
anlayışını reddettiğini ülkede yaşayan herkesin eşit haklara sahip olduğunu, özellikle Müslümanlar
arasında Arap-Mevali ayrımının da ortadan kaldırıldığını duyurmuştur. Halife bu söylemlerini yalnız
teoride değil pratik siyasetinde de uygulamaya geçirmiştir.
Yakın zamanda yönetime muhalif olan topluluklar bile yönetime bağlılıklarını bildirerek, kendilerinin
de toplum bütünlüğüne dâhil olduklarını açıklamışlardır. Nitekim sürekli sorun çıkaran Hariciler,
onun döneminde isyan girişiminde bulunmamışlardır. Ömer b. Abdülaziz onlarla savaşmak bir yana
sarayına davet ederek kendileriyle görüş alışverişinde bulunmuştur. Halifenin diğer bir toplumsal barış
adımı ise ilk halife Muaviye’den itibaren Emevi karşıtlığının sembolü olarak görülen ve yönetimi
kuruluşundan itibaren gayri meşru sayan Hz. Ali taraftarlarına yönelik atılmıştır. Bu amaçla daha
önce Emevilerin âdeti olarak hutbelerde Hz. Ali’ye dil uzatılması faaliyeti yasaklanmıştır. Ayrıca
Mervan’ın çocukları tarafından işlenen Fedek arazisinden faydalanma hakkı Hz. Ali’nin çocuklarına
devredilmiştir. Halifenin Ehli Beyt’e karşı samimi ilgisi ve tavrı onların yönetime karşı kırgınlıklarını
büyük oranda telafi etmiştir. Ömer b. Abdülaziz’in halifeliği dönemindeki önemli icraatından bir
diğeri de selefleri döneminde halkı şiddet ve baskı altında yöneten ve keyfi uygulamalarla halka
zulmeden valileri azletmek olmuştur.
Ömer b. Abdülaziz iç huzuru sağlama adımları çerçevesinde toplumun önemli bir kısmını oluşturan
Gayrimüslimlerin haklarını korumaya dönük uygulamalar da gerçekleştirmiştir. Önceki devlet
başkanları ve valiler tarafından çeşitli sebeplerle el konulmuş bulunan ibadethaneler eski sahiplerine
iade edilmiştir. Ayrıca valilere Müslümanlarla birlikte yaşayan zımmi vatandaşların haklarına titizlikle
riayet edilmesi talimatı verilmiştir. Bu dönemde onlara daha önceleri yüklenmiş olan vergiler de
kaldırılmıştır.
Gayrimüslimlerin ülke içindeki hayat şartlarına mümkün olduğu derecede
kolaylaştırmaya çalışan halife, diğer taraftan onlar arasında İslamlaşmanın yaygınlaşması için de özel
gayret sarf etmiştir. Bu amaçla askeri faaliyetlerin durdurularak orduların derhal geri çekilmesini
askeri başarılar yerini daha önce ele geçirilmiş olan topraklardaki insanların İslamlaşmalarına ağırlık
verilmesini emretmiştir. Nitekim böylelikle Kuzey Afrika’da yoğun bir İslamlaşma sürecine şahit
olunmuştur.
Ömer b. Abdülaziz Maveraünnehir bölgesi hükümdarlarına İslam’a davet mektupları göndermiş,
Müslüman olanlardan cizyenin kaldırılacağını, kendilerine Müslümanların aldıkları gibi maaş tahsis
edeceğini bildirmiştir. Halife aynı şekilde Sind meliklerine mektuplar yazarak onları da İslam’a dâhil
olmaya çağırmış, şayet bu daveti kabul ederlerse ülkelerinin yönetimini kendilerine bırakacağını vaat
etmiştir. Ömer b. Abdülaziz’in gerek Müslümanlar arasındaki eşitlik politikası gerekse İslam’a
girmeyi
teşvik
eden
uygulamalar
sebebiyle
bilhassa
Kuzey
Afrika’daki
Berberiler
ve
Maveraünnehir’deki Türkler arasında yoğun bir İslamlaşma faaliyeti yaşanmıştır. Ömer b. Abdülaziz
daha önce başlamış ve devam eden askeri seferlere son verip orduları geri çağırmakla yetinmemiş,
Maveraünnehir bölgesine yerleşmiş bulunan ve bu bölgede nüfus açısından azınlık konumunda kalan
Arapların da Horasan topraklarındaki Merv’e geri döndürülerek buralara yerleştirilmelerini
emretmiştir.
Halifelerinin ülke vatandaşlarının haklarını korumaya yönelik adımlardan biri de (gayri Araplardan
oluşan) Mevali ile ilgiliydi. Daha önce Müslüman olduklarını açıklayan ancak Emevi valileri
tarafından kendilerinden haraç alınmaya devam edilen bu insanlara yüklenen mali yükümlülükler
halife tarafından kaldırılarak Müslümanlar arasında tam bir eşitlik sağlanmıştır. Bu uygulamanın
devletin vergi gelirlerinde hissedilir bir azalmaya sebep olduğu açıktır. Ancak yönetimin israf
boyutlarına varan keyfi harcamalarının durdurulması ve valiliği zenginlik için bir fırsat bilen
idarecilerin de sıkı kontrol altına alınması vergi kayıplarından kaynaklanan bütçe açıklarını telafi
etmiştir. Üstelik bu dönemde yönetim karşıtları herhangi bir isyan girişiminde bulunmadıkları için
bunların bastırılması için maliyeye ayrıca bir yük binmemiştir.
Ömer b. Abdülaziz’in Emevi halifeleri arasında mümtaz bir yere sahip olmasını sağlayan diğer bir
özelliği ise ilme ve ilim adamlarına verdiği önemdir. Devlet başkanlığı sarayı onun zamanında ilmi
toplantıların en geniş manada gerçekleştirildiği bir merkeze dönüşmüştür. Ömer b. Abdülaziz
döneminde ilmi faaliyetler konusunda öne çıkan en mühim gelişme, hadis tedvininin bizzat halifenin
teşvik ve desteği ile başlatılmış olmasıdır.
Kısa süren devlet başkanlığı boyunca Emeviler hanedanı için “yalancı bahar” olarak da
değerlendirilebilecek sakin günler yaşatmış olan ve yönetimi Emevilerin yüz akı olarak nitelendirilen
Ömer b. Abdülaziz, 720 yılında vefat etmiştir. Halifelik görevini üstlenmesinden itibaren dâhili
problemlerle meşgul olan ve ülke içinde sosyal barışı tesis amaçlı adımlar atan Ömer b. Abdülaziz,
son olarak halifenin istişare ile seçilmesi uygulamasına tatbik etmeye karar vermiş, ancak hanedanın
şiddetle karşı çıktığı bu hedefi gerçekleştiremeden vefat etmiştir. Onun ölümünden sonra ise daha önce
Süleyman b. Abdülmelik tarafından veliaht olarak belirlenmiş olan Yezid b. Abdülmelik devlet
başkanı olmuştur.
Yezid b. Abdülmelik Dönemi
Ömer b. Abdülaziz’in vefatından sonra idare Yezid b. Abdülmelik’e (II.Yezid’e) geçmiştir. II.
Yezid, dini hassasiyetlerden tamamen uzak, sarayı eğlence meclisine çeviren bir devlet başkanı
olmuştur. Hatta Cuma namazlarını kıldırmak için dahi halkın içine çıkmamış, bu görevi kardeşi
Mesleme b. Abdülmelik’e ifa ettirmiştir. Ömer b. Abdülaziz döneminde sarayın yanına dahi
yaklaşamayanlar yeni halifenin dostları oluvermişlerdir. Devlet başkanın en yakın dostları ise Habbabe
ve Sellame adlı iki şarkıcı cariyedir. Bu iki kadın devlet yönetiminde halifeyi etkileri altına almışlar,
valilerin azil ve tayinlerinde belirleyici rol oynamışlardır. II. Yezid bu kadınlara o kadar bağlıdır ki
Habbabe’nin ölümü sebebiyle hastalandığı ve bu yüzden öldüğü rivayet edilir.
II. Yezid’in İcraatları
 Mevaliden cizye ve haraç alınmaya yeniden başlanmıştır.
 Kendisi saray eğlencelerine dalmış iken halkı mal düşkünü valilerin eline bırakmıştır.
 Devlet yönetiminde kabile asabiyeti yeniden etkin hale gelmiştir.
 Daha önce Yemeni siyaset takip eden Süleyman b. Abdülmelik’in aksine yeni dönemde
sadece Kaysileri dikkate alan bir yönetim anlayışı benimsemiştir. Bu siyasetin ilk adımı da
Ömer b. Abdülaziz’in valilerini azletmek olmuştur.
 Emeviler döneminde Yezid b. Abdülmelik’in Kaysiliği öne çıkran ve Yemenileri yönetimden
tamamen dışlayan politikası Irak’ta Mühelleb el-Ezdi isyanının çıkmasının sebebi olmuştur.
Bu isyana Arapların yanı sıra yönetime kin besleyen büyük miktarda Mevali de iştirak
etmiştir. Halifenin kardeşi Mesleme komutanlığındaki büyük bir ordu tarafından isyan
bastırmıştır. II. Yezid isyandan sonra Irak’a Yemenlilere düşmanlılığı ile bilinen Kaysi Ömer
b. Hübeyre’yi vali tayin etmiş ve Yemenilere kötü muamelede bulunulmuştur. II. Yezid’in bu
uygulamaları halkın huzurunu bozduğu gibi idareye olan güveni de derinden sarsmıştır. Emevi
asrında Süleyman bin Abdülmelik ve II. Yezid dönemlerinde önce kaysi sonra yemeni
kabilelere bizzat devlet eliyle yapılan baskı ve zulümler, devletin temel unsuru olan Adnan ve
Kahtan soylarının birbirlerini olan düşmanlıklarının daha da derinleşmesine sebep olmuştur.
Devlet başkanının da müdahil olduğu kabile mücadeleleri sebebiyle fetih hareketlerine ara
verilmek zorunda kalınmıştır.

Öte yandan hariciler idarenin yönetim anlayışından rahatsız olmuş ve isyan başlatmışlardır.
Mesleme, haricileri etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Bu gruplar isyanları ile yönetimi uzun
süre meşgul etmişlerdir. II. Yezid döneminde Mevaliye ikinci sınıf vatandaş muamelesi
yapılmaya başlanmışt ve onlardan tekrar Cizye alınmaya başlanmıştır. Bu uygulamalardan
rahatsız olan Berberiler de Kuzey Afrika’da isyan çıkarmışlar ve tayin edilen valiyi
öldürmüşlerdir.
II. Yezid Dönemi Fetih Hareketleri
Bu dönemde meydana gelen dâhili problemler sebebiyle fetih hareketleri sekteye uğramıştır. Ancak
önceden ele geçirilmiş olan toprakların bir kısmının elden çıkması engellenmiştir. Daha fazla toprak
kaybının önüne geçilebilmesi için muhtelif bölgelere seferler düzenlenmiştir. Bunlar Maveraünnehir,
Hazar bölgesi, Anadolu ve Endülüs topraklarıdır. Anadolu seferleri; Bizans’ı taciz amaçlı saldırıların
ötesine geçememiştir. Kuzey Afrika ve Endülüs’te de askeri faaliyetler düşük yoğunlukta devam
etmiştir. Sicilya adasını hedef alan ilk sefer gerçekleştirilmiştir. Endülüs’te ise vali Semh b. Malik,
bölgenin en önemli merkezi kabul edilen Tulus şehrini kuşatmıştır. Ancak Müslümanlar burada
mağlup olmuşlardır.
15. Hafta:
Hişam b. Abdülmelik Dönemi
Hişam b. Abdülmelik dönemi Emevilerde iç karışıkların sosyal hayata hâkim olduğu bir dönemdir.
Arap kabileleri arasında kelbilik–kaysilik mücadelesi hız kazanmıştır. Dolayısıyla onun dönemi devlet
içinde bozulmuş olan dengeleri yeniden sağlama girişimlerine sahne olmuştur. İlk icraatı iktidar
mücadelelerin merkezi olan başkent Şam’ı terk ederek Rusafeyi yönetim merkezi haline getirmesi
olmuştur.
Hişam bin Abdülmelik’in Yönetim Anlayışı
Hişam, yönetimde Kelbi veya Kaysi asabiyetini denge de tutmaya çalışmış, ancak bunda başarılı
olamamıştır. Hişam’ın kabileler arasında denge sağlama siyasetinin ilk adımı Yemeniler’e yaptığı
baskılarla onların devlete düşman haline gelmelerine sebebiyet veren Kaysi vali Ömer bin Hubeyre’yi
azlederek yerine Halit bin Abdullah El-Kasri’yi görevlendirmesi olmuştur. Halife Irak’taki kabile
ateşini nispeten söndürmüştür. Vali tayinin de hassas davranılması sebebiyle Halid bin Abdullah
döneminde Irak ve Horasan da 15 yıl boyunca önemli bir problem yaşanmamıştır. Harici isyanları Şii
hareketleri etkisiz hale getirilmiştir. Ancak kabile çekişmelerini tamamen engellemek mümkün
olamamıştır.
Hişam’ın kabileciliği dengeleme siyaseti takip etmesi toplumun tansiyonunu nispeten düşürmüştür.
Bu durum idarenin kamuoyu desteği ve buna bağlı gücünün daha da artmasına vesile olmuştur.
Kaysilerin aşırı baskısından dolayı halife, vali Halid bin Abdullah’ı görevden almak zorunda kalmıştır.
Yerine Yusuf bin Ömer es-Sekafi tayin edilmiştir. Böylelikle yönetime küskün olan Kaysilerin gönlü
alınmıştır. Hişam aynı yıl Kays kabilesine mensup Nasr bin Seyyar’ı Horasan’ın yönetimine
getirmiştir. Bu tayinle Horasan da Yemeni veya Kaysi vali yerine her iki tarafın da razı olabileceği bir
idareci tercihi yapılmış ve bu şekilde Horasan’da Kaysi-Yemeni çatışması engellenmeye çalışılmıştır.
Son Horasan valisi olan Nasr bölgeyi başarıyla idare etmiştir.
Hişam, Mağrib’de de doğal olarak bölgenin nüfus çokluğuna bakarak Kaysiler lehine politika takip
etmiştir. Bölge valisinin ölümünden sonra yerine Kaysi Ubeyde b. Abdurrahman es-Sülemi tayin
edilmiştir. Kavmiyetçi bir politika takip eden Ubeyde göreve gelir gelmez Güney Arabistan kökenli
bütün bürokratları azletmiş, bazılarını tutuklayarak işkenceye tabi tutmuştur. Bu tutumları nedeniyle
vali görevden alınmıştır. Yerine Ubeydullah b. Habbab tayin edilmiştir. O da ırkçı bir politika takip
etmiş, hem Kelbileri hem de ülkenin yerli halkı Berberileri yönetime düşman hale getirmiştir. Onun
icraatları sebebiyle bölgede pek çok ayaklanma meydana gelmiştir. Haricilerin Kuzey Afrika’ya
gelmesiyle birlikte Berberi isyanları dini bir veche de kazanmış, böylelikle bölge önemli bir Haricilik
merkezi haline gelmiştir. Netice de Berberiler arasında etkili bir isyan hareketi başlamıştır. Hişam’ın
Kaysi asabiyetini teskin amacıyla yaptığı bazı tayinler yönetimi sıkıntıya sokan iki büyük isyanın
sebebi olmuştur. Bunlardan birincisi Şii isyanıdır, ikincisi harici isyanıdır.
Hişam b. Abdülmelik yönetimi esnasında ekonomik olarak ülkenin hayatını düzenlemeye çalışmıştır.
Sıkı para politikası izlemiştir. Hişam devletin artan harcamalarına kaynak bulmak amacıyla Mevali
vergilerini artırmıştır. Bu da Mevalinin yönetime karşı çıkmasına sebep olmuştur. Ömer b. Abdülaziz
döneminde üzerlerindeki maddi yükün azaltılmasıyla Müslüman olan Sind Melikleri, Hişam zamanın
da vergilerin tekrar eski haline gelmesiyle İslam’ı terk etmişlerdir. Ayrıca geniş çaplı isyanlar
çıkarmışlardır. Mevaliye yapılan haksız muamele gerekçesiyle Maveraünnehir’deki Türkler de
ayaklanmıştır. İsyanın lideri Haris b. Süreyc’dir. Hareketine dini renk vermek için kendisini mehdi
ilan etmiş ve Allah tarafından gönderildiğini ilan etmiştir. Bu isyanı Esed b. Abdullah bastırmış ve
Emevilerin son kez Maveraünnehir’de hâkimiyet kurmalarını sağlamıştır.
Hişam b. Abdülmelik’in Dış Politikası
Maveraünnehir: Horasan valisi Müslim b. Said el Kilabi, Taşkent üzerine yürümüş, ancak Türkeş
Hakanı Su’lu’nun karşı saldırıya geçtiğini haber alınca ağır kayıplar vererek geri çekilmiştir. Bu
mağlubiyet Maveraünnehir üzerinde ki Müslüman hâkimiyetini derinden sarsmıştır. Bu tarihten sonra
bölge de psikolojik ve askeri üstünlük Türklerin eline geçmeye başlamıştır. Hişam’ın halifeliğinin son
yıllarına doğru Maveraünnehir’deki Arap-Türk mücadelesinde üstünlük yeniden Araplara geçmeye
başlamıştır. Bunda en büyük pay Horasan valisi Nasr b. Seyyar’a aittir. Valinin bölgeye askeri
zaferlerden ziyade barışçı ve bölgenin farklı etnik unsurlarına saygı gösterme esasına dayalı siyaseti
(bölge halkına iyi davranmak, harac miktarların azaltmak gibi) ile bu mümkün olmuştur. Nasr
döneminde Emeviler bölgede son kez istikrarı sağlamışlardır.
Kafkasya: Bölgeye çok fazla sayıda seferler düzenlenmiş başarılı olamayan pek çok vali azledilmiştir.
En göreve gelen Mervan b. Muhammed ilk karşılaştığı öncü birlikleri mağlup etmiştir. Hazar
Hakanı’nın gönderdiği yaklaşık 40 bin kişilik ordu da şehrin önünde mağlup edilmiştir. Bu gelişme
üzerine Hakan, Müslümanlardan barış istemek zorunda kalmıştır. Mervan da ancak Hakan’ın
Müslüman olmayı kabul ederse barış antlaşmasına razı olacağını bildirmiştir. Teklif kabul edilmiş ve
barış yapılmıştır. Böylelikle Hazarlar, Araplar karşısında uzun süre devam ettirdikleri mücadeleyi
kaybetmişlerdir. Hicretin 121. yılında Kafkasya üzerine daha büyük bir hücum gerçekleştirilmiştir.
Mervan b. Hakem burada pek çok kaleyi ele geçirip halkı cizyeye bağlamıştır.
Anadolu: Hişam b. Abdülmelik Bizans’a karşı seferler düzenlemeye karar verdikten sonra ilk olarak
oğlu Muaviye b. Hişam, Meymun b. Mihran ve Mesleme b. Abdülmelik komutasındaki ordular
Anadolu topraklarına girmeye başlamışlardır. Mesleme, Kayseri’yi ele geçirmiş. Muviye b. Hişam ise
önemli bir Rum kalesini fethetmiştir. Hişam ele geçirilen bazı Anadolu şehirlerine küçük çaplıda olsa
Arap ailelerini yerleştirerek bölgede İslamlaşma faaliyetini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu dönemde
Kıbrıs’a da akınlar düzenlenmiştir. Hicretin 122. yılında Afyon yakınlarında III. Leon’un oğlu
Konstantinos’un ordusuyla karşılaşan Müslümanlar ağır bir yenilgiye uğramışlardır. Özet olarak
Hişam dönemindeki Arap taarruzları her ne kadar Bizans devletini belli ölçüde sıkıntıya düşürmüşse
de, artık onun varlığını tehdit edecek boyuttan çıkmıştır.
Kuzey Afrika ve Endülüs: Bölgede yoğun şekilde Berberi isyanları başlamıştır. Bölgedeki
anlaşmazlılığı gidermek amacıyla İspanya valiliğine getirilen Abdurrahman b. Abdullah el-Gafiki
Berberilerin ayaklanmalarını durdurmayı başarmıştır. Abdurrahman daha sonra ordusuyla Fransa
topraklarına girerek ülkenin en önemli şehirleri olan Bordo’yu ele geçirmiştir. Müslümanların
kuzeydeki Puvati’ye ilerlediklerini haber alan düşman ordusu komutanı Martel, Müslümanlar üzerine
yürümüştür. Bu savaşta başkomutan Abdurrahman’ın şehit olmasıyla ordu bozguna uğramıştır. Her iki
tarafın da ağır zayiat verdiği savaşta Müslümanların daha çok asker kaybetmesi sebebiyle
Hıristiyanlar, kendilerini galip ilan etmişlerdir (Balatü’ş- Şüheda) Poitiers savaşı.
Bu
savaş
Müslümanların
Avrupa
içlerine
ilerleyişinin
durdurulması
faaliyeti
olarak
değerlendirilmiştir. Bundan sonra Endülüs’teki Müslümanlar içine kapanıp kendi meseleleriyle
ilgilenmeye başlamışlardır. Diğer taraftan Berberiler bölgenin iktisadi imkânlarından faydalanmada
ikinci planda tutuldukları düşüncesiyle, fırsat buldukça isyan etmişlerdir. İsyan merkezleri Kuzey
Afrika’dadır. Kuzey Afrika’da Emevi devletinin otoritesi tamamen ortadan kalkmıştır. Endülüs
toprakları da merkezi idareden kopuk bir hale gelmiş oldu. Bu dönemde Araplar arasındaki Kabile
savaşları başlamıştır.
Hişam b. Abdülmelik’in halifeliği, bütün olumsuzluklara rağmen ülkede bozulmuş bulunan istikrarı
belirli derecede geri getirmiştir. Bu sebepledir ki Hişam, Muaviye ve Abdülmelik’ten sonra Emeviler
döneminin en büyük devlet adamları arasında sayılır ve onun hilafet yılları Emevi hanedanın üçüncü
yükselme dönemi olarak adlandırılır. Emevi devleti onun ölümünden hemen sonra tam bir kargaşa
içine girmiş ve kısa içerisinde de yıkılmıştır.
Batı Emevileri (Endülüs)
16. Hafta:
FİNAL SINAVI
ABBASİLER (750-1258)
Download