KEDİ VE KÖPEK SAĞLIĞI İÇİNDEKİLER 1.)Bağışıklık Sistemi Bağışıklık Hastalıkları 2.)Beslenme Beslenme Hastalıkları 3.)Deri Deri Hastalıkları 4.)Enfeksiyonlar Viral Enfeksiyonlar 5.)Bakteriyel Enfeksiyonlar Protozoal Enfeksiyonlar Paraziter Enfeksiyonlar 6.)Genital Sistem Erkek Genital Sistem Hastalıkları Dişi Genital Sistem Hastalıkları 7.)Göz ve Kulak Göz Hastalıkları Kulak Hastalıkları 8.)İskelet ve Kas Sistemi İskelet ve Kas Sistemi Hastalıkları 9.)Kalp ve Dolaşım Sistemi Kalp Ve Dolaşım Hastalıkları 10.)Metabolizma-Endokrin Metabolizma Hastalıkları 11.)Sindirim Sistemi Ağız ve Yutak Hastalıkları Özefagus ve Mide Hastalıkları Bağırsak Hastalıkları Karaciğer hastalıkları Pankreas Hastalıkları Rectum ve Anüs Hastalıkları 12.)Sinir Sistemi Sinir sistemi hastalıkları 13.)Solunum Sistemi Alt Solunum Sistemi Hastalıkları Üst Solunum Sistemi Hastalıkları 14.)Toksikasyon Zehirlenmeler 15.)Üriner Sistem Üst Üriner Sistem Hastalıkları Alt Üriner Sistem Hastalıkları 16.)Zoonoz Hastalıklar Zoonoz Yaşam; bir canlının bünyesinde meydana gelen fiziksel ve kimyasal olayların bütünüdür. Sağlıklı bir bedende bu olaylar düzenli bir seyir izler. Canlı vücudunda çeşitli sistemlerin ve bu sistemlere dahil organların işbirliği içinde ortak çalışması ile yaşamın sürekliliği sağlanır. Hastalık; yani bedenin sistem ve organlarının rutin işlevindeki aksamalar, canlı bedeninin normal fonksiyonlarının bozulmasına neden olur. Bu da yaşam kalitesinde azalmaya veya yaşamı tehdit edebilecek işlevlerdeki bozuklukların oluşmasına neden olabilir. KEDİ VE KÖPEK HASTALIKLARI Bağışıklık Sistemi Hastalıkları A)Myasthenia Gravis Sinir ve kas sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi hastalığı olarak da kabul edilmektedir. Hastalığın nedeni nedir? Hastalık, edinsel olarak sinir sistemindeki reseptörlerin yani sinirsel ileti algılayıcıların blokajı veya doğmasal olarak reseptörlerin azlığına bağlı olarak şekillenen sinir ve kas sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Reseptörlerin bloke edilmesin de immun sistem tarafından salınan oto antikorların etkin olması nedeniyle de bağışıklık sistemi hastalığı olarak da kabul edilmektedir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Hastalık köpekler de doğmasal veya edinsel olarak şekillenebilir. Çoğunlukla köpekler de edinsel form daha sık görülmüştür. Bu form, reseptörlerin oto antikorlar tarafından bloke edilerek işlev yapamaması sonucu gelişir. Sinirsel uyarıların iletilmesinden sorumlu olan reseptörlerin bloke edilmesinde etkin rol oynayan oto antikorların timüs tarafında salgılandığı görüşü kabul görmektedir. Antikorların reseptörleri bloke etmesi sonucu kaslara gerekli olan sinirsel iletiler ulaşamadığından kasların fonksiyonunu yapamayarak güçsüzleşmesi ve zamanla zayıflaması söz konusudur. Hastalık hangi ırklarda sık görülür? Hastalığın ırka bağlı bir predispozisyonu olmamakla birlikte edinsel formu German Shepherd Dog, Golden Retriever, Labrador Retriever ırkı gibi büyük ırk köpeklerde, doğmasal formu ise Fox Terrier, Jack Russel, Springer Spaniel, Samoyed ırkı gibi orta ve küçük ırk köpeklerde daha sık görülmektedir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Görülebilecek en belirgin bulgu ayakta durmada güçlük ve çok çabuk yorulmadır. Hasta köpekler genellikle yatmak isterler. Çoğunlukla arka ayaklarda belirginleşen bir kas zayıflığı söz konusudur. Çok hafif bir egzersiz sonrasında dahi yorulabilir ve oturmak ister. Bacaklarda sertlik, kaslarda titremeler olabilir. Bazen bu güçsüzlük kaybolur ve normal yürümeye başlar ancak kısa süre sonra tekrar ortaya çıkabilir. Bu klinik belirti spesifik bir bulgudur. Bacaklarda görülen bu belirtiler yanında vücudun diğer çizgili kasları ile ilgili olarakta belirtiler şekillenebilir. Bunlardan en önemlisi özefagus ve farenks kaslarında zayıflık ve özefagus felci ve mega özefagus şekillenmesidir. Gelişen bu duruma bağlı olarak yutma güçlüğü, salya artışı, kusma, öksürük ve aspirasyon pnömonisi de görülebilecek bulgular arasındadır. Yüz kaslarında zayıflama ve buna bağlı olarak çiğneme güçlüğü, göz kapaklarında ve kulaklarda düşme gibi belirtiler yanında köpeklerde myasthenia gravis olaylarında thymus (timüs) bezi tümörü de şekillenebilir. Bu durumun oto antikorların oluşumunda etkin olduğu fikri araştırılmaktadır. Sonuç; Hastalığın teşhisi klinik bulgulara, röntgen bulgularına ve kan analizlerine göre yapılır. Edinsel form da kan serumu analizlerinde oto antikorların tespit edilmesi mümkündür. Bu durum hastalığın nedeni konusunda ayırıcı olabilir. Çünkü kongenital formda böyle bir durum söz konusu değildir. Tedavisinde kullanılacak ilaçların dikkatli seçilmesi ve iyi doz edilmesi gereklidir. Aksi halde krizler şeklinde klinik belirtilerin artmasına neden olunabilir. Hastalığın tedavisinde genellikle semptomları gidermeye yönelik bir tedavi amaçlanır. Erken dönemlerde teşhis edildiğinde başarı şansı daha yüksek olmakla birlikte genellikle aspirasyon pnömonisinin geliştiği olaylarda hastalığın seyri kötü biter. ROMOTOID ARTRIT Eklemlerde kronik olarak erozyona ve tahribata neden olan bir hastalıktır. Hastalığın tam nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Ancak KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ ne de neden olan bir kene türü olan Borrelia burgdorferi'nin bazı hasta hayvanlarda tespit edilmesi bu konuda şüpheleri üzerine çekmektedir. Yine yapılan başka çalışmaların kimisinde köpek gençlik hastalığının antikorlarından saptanmıştır. İlk başlarda eklemlerde şişlik ile beraber hareketlerde azalma, ağrı, kısa adımlar atma şeklinde fark edebiliriz. Özellikle sabahları kısa ve tutuk adımlar daha dikkat çekicidir. Eklemlerdeki şişlik neredeyse köpeğimizi yürütmeyecek kadar artabilir. Ateş hali ve iştahsızlığı bu semptomlara eklemek gerekir. Buna benzer şikâyetleriniz var ise en kısa zamanda veteriner hekiminizden yardım isteyiniz. Durum daha gecikmeden tedbir alınmalıdır. Erken tedbir alınmayan vakalarda eklemlerde tahribat çok artmaktadır. Systemic Lupus Erythematosus Özellikle iki yaş üzerindeki yetişkin köpeklerde sıklıkla görülen ve iskelet sistemi, deri, böbrekler, sinir sistemi başta olmak üzere birçok sistemi etkileyen bir immun sistem hastalığıdır. Hastalığın nedeni nedir? Hastalığın nedeni tam olarak belirlenememiş olmasına karşın, genetik faktörler, immun sistem bozuklukları, ilaçlar gibi bazı faktörlere bağlı olarak şekillendiği görüşü hakimdir. Hastalığın oluşumunda viral etkenlerin de rol oynadığı ve özellikle Collie ve German Shepherd dog ırkı köpeklerde hastalığın başlamasında önemli bir etken olduğu bilinmektedir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Hastalığın oluşumunda, Tip 1 ve Tip 2 olarak adlandırılan iki gen etkindir. Tip 1 geni hastalığa yatkınlık oluşturur, Tip 2 ise hastalığın tipini belirler. Bu iki genin birlikte yaptığı etkiyle sistemik lupus erythematosus başlar. Dolaşım sisteminde antijen antikor komplekslerinin artması veya eritrosit, lökosit ve trombositlere özgün antikorların artışına bağlı olarak immun sistemde şekillenen bozulmalar nedeniyle bağışıklıkla ilgili yanıtların oluşumunda aksamalar şekillenir. Bu nedenle bağışıklık sistemi gerekli olan düzende çalışamaz ve bir çok farklı oto antikor üretimine neden olur. Bunun sonucunda vücutta pek çok sistem olumsuz etkilenir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastalığın klinik olarak görülebilecek ilk bulguları, halsizlik, iştahsızlık ve zayıflama gibi diğer immun sistem hastalıklarında görülebilecek genel belirtilerdir. Ancak hastalığın spesifik belirtileri vücudun etkilenen sistemlerine bağlı olarak farklılıklar gösterebilir. Hastalığın seyri sırasında zaman zaman iniş çıkışlar gösteren değişken bir ateş sürekli olarak tespit edilebilir belirtilerden biridir. İskelet ve kas sisteminin etkilendiği durumlarda görülebilecek karakteristik bulgu yürüme bozuklukları ve topallamadır. Adımlar isteksizce, sert ve kısadır. Eklemlerde şekillenen yangıya bağlı olarak zamanla bu belirtiler daha da artabilir. Eklem bölgesindeki bu yangı (polyarthritis) genellikle noneroziv (dokularda yıkımlaşmaya neden olmayan) karakterdedir. Deri lezyonları çoğunlukla ağız boşluğu, yüz bölgesi, kulak ile ayaklarda şekillenir ve dermatitis formundadır. Oluşan lezyonların simetrik oluşu dikkat çekici bir belirtidir. Oluşan lezyonlar başlangıçta hafif ülserler şeklindedir. Zamanla kabuklanma ve sızıntıların görülmesiyle birlikte tüy dökülmeleri de şekillenebilir. Derideki bu belirtiler bakteriyel bir deri enfeksiyonu şeklinde gelişir ancak hemen hemen her zaman antibiyotik tedavisine olumsuz cevap verir. Hastalık genellikle oto immun hemolitik aneminin gelişmesine neden olur. Sıklıkla görülen bu durumda burun kanaması, mukozalarda solgunluk, deride, ağız içi ve diş etlerinde nokta şeklinde kanama odakları şekillenebilir. Zamanla sarılık da şekillenebilmektedir. Böbreklerin etkilendiği durumlarda klinik olarak görülebilen belirgin bulgu kanlı bir idrarın varlığıdır. Çoğunlukla glomerulonefritis şekillenmektedir. Hastalığın yaygın olmayan ancak spesifik belirtileri ise pleuritis (göğüs boşluğunu ve akciğerleri örten zarın yangısı), merkezi ve çevre sinirlerde hasar veya yangı, kalp kası ve kalp zarında yangı ile birlikte vücudun tüm kaslarında yangı ve güçsüzlüktür. Sonuç; Hastalık vücutta birçok sistemi etkilediğinden klinik belirtiler oldukça değişken ve çeşitli olabilir. Bu nedenle teşhisi oldukça güçtür. Hastalığın teşhisi için özel testlerden faydalanılmalıdır. Tedavisi medikal olarak yapılabilir. Erken dönemlerde tespit edilmesi hastalığın gelişiminde olumlu sonuç alınması yönünden faydalıdır. Tespit edildiği andan itibaren hastalar herhangi bir bakteriyel enfeksiyondan korunmalıdır. Özellikle böbreklerin etkilenmiş olduğu ilerlemiş vakalarda üremi şekillenmesine bağlı olarak ölümler görülebilir. Discoid Lupus Erythematosus Burun üzerinde, eritem ve pigment kaybı ile karakterize bir hastalıktır. Hastalığın nedeni nedir? Hastalığın nedeni tam olarak belirlenmemiştir. Ancak ırka bağlı yatkınlık ve güneş ışınlarının yaptığı hasarlar hastalığın oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Discoid lupus erythematosis, immun sistem hastalığı olan sistemik lupus erythematosus un hafif formu olarak değerlendirilmektedir. Genetik faktörler, ilaçlar ve immun sistem bozuklukları hastalığın şekillenmesinde rol alan faktörlerdir. Özellikle dişi köpeklerde hastalığa hassasiyet söz konusudur. German Shepherd Dog, Siberian Husky ve Shetland Sheepdog, Rough Collie ırkı köpeklerde hastalığa predispozisyon (yatkınlık) söz konusudur. Hastalığın gelişimi nasıldır? Burunda dermatitis belirtileri ile başlayan ilk lezyonlar hafif bir eritem tarzındadır. Hastalığın ileri dönemlerinde bu lezyonlar ülserleşebileceği gibi doku kayıplarına da neden olabilir. Bu dönemde güneş ışınlarının yarattığı hasar çok fazladır ve mümkün olduğunca sakınılmalıdır. Hastalık uygun tedavi yapılmasına karşın inatçı bir seyir izleyebilir ve iyileşme süreci uzun olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastalığın karakteristik belirtileri burun üzeri, burun boşluğunda şekillenen eritem, ülser ve pigment kayıplarıdır. Bölgede başlangıçta pullanma ve kabuklanmalar görülebilir. Hastalığın kronikleşmesi durumunda lezyonlu bölgelerde kıl dökülmesi ve doku kayıplı yaralar oluşabilir. Benzer lezyonlar kulak kepçesi, göz çevresi ve ayaklarda da şekillenebilir. Sonuç; Genel ve lokal olarak uygulanan medikal tedavilere çoğunlukla olumlu sonuç alınabilir. Ancak hastalığın diğer deri hastalıklarından ayırımının yapılması gerekir. Tam bir teşhis için özel testlerden yararlanılmalı ve güneş ışınlarından korunmaya dikkat edilmelidir. İMMUN SİSTEM İLİŞKİLİ TROMBOSİTOPENİ (IMMUNE-MEDIATED THROMBOCYTOPENIA) Trombosit sayısındaki azalmaya trombositopeni denilir. Trombositopeni, kanamaların artmasına ve kanamanın durdurulmasının zorlaşmasına neden olur. Bu hastalıkta kemik iliği tarafından üretilen trombositlerin immun sistem hücreleri tarafından yıkımı, yapımından hızlı şekillenmektedir. Trombositopeni, primer olarak meydana gelebildiği gibi enfeksiyon, tümör veya ilaç kullanımı sonucunda da oluşabilir. Hastalık tek başına veya sistemik lupus eritematozus ve oto immun hemolitik anemilerle beraber oluşabilir. Dişilerde daha sık gözlemlenir. Klinik belirti olarak burun kanaması, diş eti ve/veya deride morarma, dışkı ve/veya idrar renginde koyulaşma gözlemlenir. Hasta hayvanlar düşkün veya letarjiktir. Predispoze Irklar: ENGLISH SHEEP DOG, COCKER SPANIEL, POODLE Autoimmun Hemolitik Anemi (AIHA) Hastalığın nedeni nedir? Hastalık; antikorların bağlanması sonucu, kan hücrelerinin (eritrositler) yıkımlaşması ve buna bağlı olarak kansızlık şekillenmesi olarak tanımlanabilir. Hemolitik anemi, primer veya sekunder nedenlerle gelişebilir. Primer olarak şekillenen olaylarda yapısal olarak değişime uğramış eritrositlere karşı vücudun antikor üretmesi söz konusudur. Sekunder nedenlere bağlı olarak gelişen olaylarda ise çeşitli ilaçlar, bazı hastalıklar ve kimyasal maddelerin etkisi ile değişime uğramış olan eritrositlere karşı antikor üretimi söz konusudur. Her iki şekilde de oluşan antikorların, eritrositleri yıkımlaşması sonucu hastalık gelişmektedir. Bazı hastalıkların varlığında bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine karşı antikor üretmesi ve buna bağlı olarak da hastalığa sebep olması mümkündür. Özellikle lenfoid dokuları etkileyen coronavirus, parvovirus enfeksiyonları ve gençlik hastalığında bu durum söz konusudur. Hastalığın hazırlayıcı nedenleri nelerdir? Hamilelik, yaralanmalar, operasyonlar ve bazı enfeksiyonların varlığında hastalığın oluşumu daha kolaydır. Ayrıca herhangi bir hastalık durumu ve stres hastalığın şiddetinin artmasına neden olabilir. Hastalık genç ve orta yaşlı köpeklerde özellikle de dişilerde daha sık görülmektedir. Mevsime bağlı olarak bahar aylarında hastalığın görülme oranında artış olabilir. Hangi ırklar hastalığa yatkındır? Old English Sheepdog, Amerikan Cocker, Dachshund, Poodle, İskoç Terrier, Irish Setter, German Sheepdog ve Shetland Sheepdog ırkı köpeklerde hastalığa yatkınlık söz konusudur. Hastalığın gelişimi nasıldır? Hastalığın oluşum mekanizması, eritrositlerin antijen (bağışıklık sistemini uyaran madde) özelliği kazanması ve bağışıklık sisteminin buna karşılık antikor (savunma maddesi) üretmesidir. Bu bazı ilaçların etkisi ile bağışıklık sisteminin uyarılması, immun kompleks şekillenmesi ve oto antikor sürecinin başlaması olarak üç şekilde olabilir. Bazı protein yapısındaki maddeler veya ilaçlar direkt olarak kendileri bağışıklık sistemini uyaramaz ancak vücuda verildiğinde antikorlar ile birleşerek bağışıklık sistemini aktif hale getirebilirler. Hapten olarak adlandırılan bu maddeler vücuda verildiğinde eritrositler ile birleşerek antikor üretimine neden olur. Oluşan antikorlarda eritrositin yıkımlaşmasına neden olabilir. Bu mekanizma ile şekillenen Autoimmun hemolitik anemilerde antikorla kaplanmış olan eritrositler dalak, karaciğer ve kemik iliğinde sisteme ait hücreler tarafından dolaşımdan uzaklaştırılır ve bu hücrelerin içinde yıkımlanır. İkinci mekanizma olan immun kompleksin oluşumunda ise, bazı ilaçların vücuda verildikten sonra antikorlar ile birleşerek kompleks oluşturması söz konusudur. Oluşan bu immun kompleksin eritrositlere bağlanması ve emilmesinden sonra eritrositin yapısı bozulur ve yıkımlanır. Bu şekilde gelişen anemilerde kan dolaşımındaki eritrositlerin yıkımlaşması ve anemiye neden olması söz konusudur. Oto antikor sürecin başlaması ile oluşan mekanizmada ise immun globülin denilen ve bağışıklık sisteminin üyeleri olan antikor özelliği taşıyan maddelerin üretiminin sistem tarafından başlatılması söz konusudur. Bu antikorlar eritrositlere bağlanarak yıkımlaşmasına neden olur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik olarak ilk gözlenen belirti aktivitelerde azalmadır. Genel bir durgunluk hali vardır. Zamanla depresyon, iştahsızlık ve zayıflama gibi belirtilerde gözlenebilir. Ayrıca mukozalarda solgunluk ve taşikardi (kalp atım sayısında artış) de tespit edilen ilk belirtilerdir. Eğer hastalık damar sistemi dışında şekillenmiş ise yani karaciğer dalak gibi organlarda eritrositlerin yıkımlaşması söz konusu ise bu organlarda büyüme şekillenebilir. Ancak hastalık dolaşım sistemindeki eritrositlerin yıkımlaşmasına bağlı olarak şekillendiyse ateş, kusma ve ileri durumlarda sarılık gibi belirtiler tespit edilebilir. Bağışıklık sisteminin oto antikor üretiminin artması ile şekillenen anemiler genellikle kulak kuyruk ve burun gibi vücudun az damarlı yani dolaşımın zayıf olduğu bölgelerde siyanoz veya nekroz gibi deri lezyonlarının şekillenmesine neden olabilir. Ayrıca Trombosit sayısının azalması söz konusuysa peteşiyel kanamalarda görülebilir. Hastalığın klinik belirtilerinin görülmesi ancak hastalığın ilerlemiş safhalarında olduğundan sistemik olarak check-up amaçlı yapılan kan tahlillerinin erken teşhis yönünden faydası vardır. Sonuç Kan tahlili ve özel testler ile teşhisi yapılabilen bu hastalığın iyileşme süreci diğer immun sistem hastalıkları ile komplike olup olmamasına bağlı olarak değişir. Tedavisi uzun süreli ve zahmetlidir. Medikal tedavi dışında dalağın operatif olarak alınması ve böylece eritrosit yıkımlanmasının önlenmesi gibi bir yöntem de denenebilir. Hastalığın gelişimi; karaciğer, böbrek hasarlarının da şekillenmiş olduğu ilerlemiş formlarında ve immun trombositopeni ve sistemik lupus eritromatosis ile komplike olduğu durumlarda genellikle kötüdür. Beslenme Hastalıkları Hypervitaminosis A (A Vitamini Fazlalığı) Vitamin A Toxicosis Vitamin A; yağda eriyen bir vitamindir ve yüksek dozlarda alındığında vücutta birikebilir. Vitamin A vücudun birçok yerinde görev alır. Örn; görme fonksiyonlarının gelişimi, iskelet, yumuşak doku, muköz membranlar ve derinin gelişimi, sağlıklı dişlerin oluşması, epitel hücrelerinin büyümesi, gelişimi için gerekli bir vitamindir. Karaciğerde depolanır ve gerektiğinde yavaş yavaş salınır. Bitkilerden alınan karoten birçok hayvan ve özellikle de insan vücudunda aktif Vitamin A ya dönüştürülebilir. Kedi dışında birçok canlıda A vitamini, Beta karoten den sentezlenebilmektedir. Kediler bu dönüşümü sağlayacak gerekli enzime sahip olmadıkları için vücutlarında bu sentezlemeyi yapamazlar. Bu yüzden de direkt vitamin A olarak dışarıdan almalıdırlar. Sürekli ve fazla miktarda alınan vitamin A kedinin vücudunda birikerek çeşitli hasarlara neden olabilmektedir. Hipervitaminosis A yani A Vitamini toksikozisi gelişebilmektedir. Kemiklerin eklem yüzeylerinde kondroblastların gelişimini ve yine kemiklerde osteoblastik aktivitenin uyarılmasını sağlayan bir vitamin olduğundan fazlalığı halinde kemik dokuda anormal gelişimlerin oluşumuna neden olmaktadır. Yüksek oranda Vitamin A içeren gıdalar nelerdir? Karaciğer, cod liver oil(Morina balığı yağı) & ek olarak verilen vitamin ilaçları kedilerde görülen hypervitaminosis A nın asıl nedenleridir. Hastalığın nedeni nedir? A vitamininin sürekli ve yüksek miktarlarda alımına bağlı olarak şekillenir. Özellikle bazı balık türleri ve karaciğer gibi A vitaminince zengin gıdaların fazla verilmesi sonucu şekillenir. Hastalığın belirtileri nelerdir? İştahta azalma, Depresyon, Halsizlik, sürekli uyku hali, Donuk ve cansız tüy rengi, tüylerde karışıklık, Boyun omurlarında sertlik ve ağrı( Cervical vertebralar bükülemez) & ön ayaklarda topallık, Boyun ve sırt vertebralarında dejenerasyonlar Yavru kedilerde (erişkinlerde değil) diş eti yangısı ( gingivitis),diş eti çekilmeleri ve diş kaybı gelişir, Diş etlerinde ödem. Özellikle genç hayvanlarda iskelet sisteminde deformasyonlar dikkat çekici bulgulardır. Uzun kemiklerde kısalmalar ve eklemlerin birleşme yüzeylerindeki hasarlar radyografi ile kolayca tespit edilebilir.Kemik yapıdaki deformasyonlara bağlı olarak kırılmalar ve topallık sık görülen bulgulardır Kronik durumlarda boyun omurlarında ve dirsek eklemlerinde eklemlerin kaynaşmasıyla karakterize ankiloz görülebilir(ankylosis: ankiloz=eklem katılaşması). Ağrı çeken kedinin kendini temizlemiyor olması ve tüylerindeki karışıklık dikkat çekicidir. Hastalık nasıl teşhis edilir? Diyetin ne olduğu ve görülen klinik belirtiler teşhis için çok önemlidir. Veteriner hekimin çekeceği Cervical omurlar ve ön extremitelerin röntgeni teşhisi doğrulamaya yardımcı olacaktır. Hastalıkdan nasıl korunulur? Sonuç olarak kedilerde görülen A vitamini fazlalığının asıl nedeni çoğunlukla karaciğer ile beslenmeleridir. Bu yüzden kedilerin gıdalarındaki karaciğer miktarını kademeli olarak düşürmek ve diğer gıdalarla beslemek onları bu hastalıktan koruyacaktır. Hastalık nasıl tedavi edilir? Kedinin diyetinde değişiklik yapılmalıdır. Kemiklerdeki değişiklikler, deformasyonlar genellikle geri dönüşümsüzdür (irreversible). Diğer semptomlar doğru diyetle beslenen kedilerde kendiliğinden ortadan kalkar. Kedinizin ağrı çektiğinden endişeleniyorsanız mama ve su kabını onun ulaşabileceği yüksekliğe koymalısınız. Veteriner hekiminiz kediniz için anti-inflammatuar ya da analjezik(yangı giderici ya da ağrı kesici) ilaçlar reçete edebilir. Referanslar: The Feline Patient - Gary D. Norsworthy, Mitchell A. Crystal, Sharon K. Fooshee & Larry P. Tilley. Anorexia (İştahsızlık) Hastalığın nedeni nedir? İştah; hipotalamusta açlık ile ilgili merkez tarafından kontrol edilir. Bu merkezin; hormonlar, korku, heyecan, ağrı, enfeksiyonlar, yangısal bozukluklar ve midenin dolgunluğu gibi birçok faktörün etkisiyle bastırılması nedeniyle iştah azalır veya tamamen kaybolabilir. Ayrıca yemeği beğenmeme gibi bir durumda da Anorexia şekillenebilir. Gerçek Anorexia olarak tanımlanan bu durum açlık merkezini uyarımına yönelik medikal tedaviler ile gıda değişiklikleri ile giderilebilir. Disfaji olarak adlandıran yutma güçlüğü gibi bir durumda ise yeme isteği olmasına karşın yutmadaki güçlük veya ağrı gibi bir nedene bağlı olarak yemek yiyememe ve açlık durumu söz konusudur. Hastalığın gelişimi nasıldır? Açlık merkezini inhibe eden toksemi, enfeksiyon, yangı, tümöral oluşumlar, heyecan, ağrı, korku, mide ve bağırsakların aşırı doluluğu veya yabancı cisimler gibi durumlarda iştah kaybı söz konusu olabilir.Bazende hiç bir neden olmaksızın yemeyi reddedebilir. Bu durum size karşı yapılan protesto olabileceği gibi yemeği beğenmemesine bağlı da olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Yemeği reddetme ve kilo kaybı klinik olarak görülebilen ilk ve en önemli bulgudur.Açlık merkezinin inhibe edilmesi veya yutma güçlüğü nedeniyle vücut tarafından alınan protein ve enerji kaynaklarının yetersizliğine bağlı olarak hızlı ilerleyen bir kilo kaybı şekillenir. İlerleyen durumlarda protein enerji metabolizmasındaki bu yetersizlik nedeniyle immun yetmezlik, anemi, halsizlik gibi birçok sistemik bozukluğun şekillenmesi söz konusudur. Açlığa bağlı olarak, normal zamanlarda bağırsaklardan emilen glikoz seviyesinde azalma buna bağlı olarakta kanda glikoz seviyesinde düşme olur. Glikoz un rol aldığı normal vücut fonksiyonlarının devamının sağlanabilmesi için karaciğerdeki glikoz depoları kullanılır. Açlığın devamı halinde karaciğerdeki glikoz depoları kullanıldığından glikoneogenesis başlar ve amino asitler kullanılır. Zincirleme olarak gelişen bu Metabolik bozukluklar sonucunda, tüm fonksiyonlarda azalma, halsizlik, kilo kaybı ve ilerleyen durumlarda kaslarda aşırı zayıflık görülebilir. Gerekli destek ve tedavi yapılmaz ise ölüm şekillenebilir. Sonuç Anorexia birçok hastalığın seyri sırasında görülebilen klinik bir bulgu olarak değerlendirilmesine rağmen, beyincik deki açlık merkezinin dejenerasyonuna bağlı olarak şekillenen ve ölümlere neden olabilen bir hastalık olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle uzun süreli iştahsızlık olaylarında muhakkak veteriner hekimize danışınız. Eclampsia (Gebelikde Kalsiyum Yetmezliği) Hastalığın nedeni nedir? Hastalığın nedeni vücudun kalsiyum metabolizmasının bozulması ve bu nedenle oluşan kalsiyum yetersizliğidir.Doğumu izleyen ilk haftalarda süt salgısının artışı, bağırsaklardan yeterli kalsiyum emiliminin veya kemiklerde yeterli kalsiyum üretiminin olmaması gibi nedenlerle kanda kalsiyum oranının düşmesi sonucu şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Dişi köpeklerde gebelik hastalığı olarak görülen bu olgu, özellikle laktasyon döneminde şekillenir. Bu dönemde özellikle yavru sayısının fazla olduğu durumlarda artan kalsiyum ihtiyacının karşılanması için tüm vücut kalsiyum depoları kullanılır. Artan ihtiyaca karşın alınan kalsiyumun yetersizliğine bağlı olarak çeşitli derecelerde eclampsia şekillenir. Hastalık sadece laktasyon döneminde değil gebelik döneminde de şekillenebilir. Böyle bir durumda doğum sancılarının yetersiz olması söz konusu olabilir. Tüm köpek ırklarında görülebilmesine karşın özellikle küçük ve orta ırk köpeklerde daha sık görülür. Hastalığın belirtileri nelerdir? Huzursuzluk, sık soluma ve salya artışı ile başlayan klinik semptomları titremeler, dengesizlik ve bacaklarda sertleşmeler izler. Beden ısısı artar, bacaklar gergindir ve anne yerden kalkamaz. Pupillalar genişler ve mukozalar hiperemik bir hal alır. Genellikle medikal bir tedavi ile iyileşme sağlanabilir. Ancak geç kalınan ve konvulsiyonların artmış olduğu durumlarda spazmlar, nabız artışı ve taşikardi şekillenmesi sonrası ölüm görülebilir. Belirtilerin görülmesi ile birlikte yavruların anneden ayrılarak yapay beslenmesi faydalıdır. Tedavide kalsiyum takviyesi esastır. Sakinleştirici, kas gevşetici ilaçlar ile kasılma ve titremeler önlenebileceği gibi laktasyonu durdurucu ilaçlar ile olumlu sonuçlar alınabilir. Hipokalseminin hafif olduğu durumlarda kendiliğinden iyileşme görülebilir. Hastalıkdan nasıl korunulur? Gebelik ve laktasyon döneminde annenin beslenmesine dikkat edilerek kalsiyum yönünden dengeli gıdalar ile beslenmesi hastalıktan korunma yönünden önemlidir. Ancak dikkat edilmesi gereken konu aşırı kalsiyumun da metabolizma üzerine olumsuz etkiler yapabileceğidir. Özellikle gebelik döneminde aşırı kalsiyum partiroid hormonunun salgılanmasını baskılayabilir.Bu gibi sakıncaların önlenmesi için iyi kalitede ve dengeli bir mama ile beslenmesi çok önemlidir. Sonuç Hastalık bazı vakalarda oldukca tehlikeli olabilir. Bu nedenle hamilelik, doğum ve laktasyon sırasında veteriner hekiminizle diyalog içinde bulunmanız istenmeyen durumların önüne geçmek açısından önemlidir Kedilerde Taurin Eksikliği Hastalığın nedeni nedir? Taurin kediler için esansiyel olan bir aminoasittir. Vücutta kolesterolün regülâsyonu, safra tuzu oluşumunda ve retinal fonksiyonlarda görev yapar. Yetersizliği vücutta çeşitli Metabolik bozukluklara ve retinal dejenerasyona neden olabilir. Vücuttan idrar ve dışkı ile atılabildiği gibi özellikle laktasyon döneminde sütle de atılır. Kedilerde taurin vücutta sentezlenemez ve mutlaka dışarıdan gıda ile takviye edilmesi gereklidir. Kediler de taurin eksikliğinin asıl nedeni gıdalar ile yeterli taurin alınmamasıdır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Taurin eksikliğine bağlı olarak pek çok Metabolik bozukluk gözlenebilir. Bu belirtiler çoğunlukla, Retina, üreme sistemi, kalp kası ve immun sistemde görülür. Özellikle gözlerde, retinal bozukluklar ve dejenerasyonlar spesifiktir. Çoğunlukla çift taraflı ve simetrik şekillenen lezyonlar taurinin eksikliği devam ettiği sürece artma özelliğindedir. Gebelik ve emzirme döneminde taurin eksikliğine bağlı olarak, yavru gelişiminde gerilik, zayıf yavrular dışında anomaliler, ölü doğum ve yavru atmalar görülebilir. Taurin eksikliğine bağlı olarak kalp kasının etkilenmesi nedeniyle, kalbin dilatasyonu yani genişlemesi söz konusudur. Buna bağlı olarak da kalbin fonksiyonlarında bozulmalar görülebilmektedir. İmmun sistemin etkilendiği durumlarda, bağışıklığın baskılanması dirençsiz yavrular ve sinirsel fonksiyonlarda aksamalara neden olabilir. Ayrıca, yavru kedilerde iskelet sisteminin etkilenmesine bağlı olarak büyümede yavaşlama taurin yetersizliğine bağlı olarak görülebilecek belirtilerden biridir. Sonuç Taurin, hayvansal kökenli gıda maddelerinden kolayca sağlanabileceğinden kedilerin beslenmesinde protein kaynağı olarak hayvansal protein kaynaklarının yeterli düzeyde bulunması önemlidir. Günümüzde birçok hazır mamanın içinde bir kedinin ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde taurin bulunmaktadır.Burda hatırlatmakta fayda gördüğümüz bir diğer konuda bazı kedilerin köpek mamaları ile beslenmesi ve bununda ciddi taurin eksikliklerine yol açmasıdır. Çünkü köpek mamalarındaki protein oranı kedi mamalarına göre daha düşüktür. Kedilerde Tiamin (B 1 Vitamini) Eksikliği Hastalığın nedeni nedir? B 1 vitamini karbonhidrat metabolizmasında görev yaptığından vücudun bu vitamine ihtiyacı diyetteki karbonhidrat seviyesi ile paralellik gösterir. Eksikliğinin başlıca nedeni diyetle yetersiz alınması, fazla karbonhidrat alımına bağlı olarak açığın artması veya gıdanın hazırlanışı sırasında uygulanan ısı işlemi ile yıkımlanmasıdır. Ayrıca çiğ balık ve bazı bitkisel gıdalarda bulunan tiaminaz enzimide B 1 vitamininin yıkımlanmasına neden olabileceğinden tiamin eksikliği görülebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Tiamin eksikliği hızla gelişen ve tedavisinde gecikildiğinde kısa sürede ölümlere neden olabilen bir problemdir. Hastalığın gelişmesi eksikliğin süresine bağlı olarak üç bölümde incelenebilir. İndüksiyon evresi,Kritik evre,Terminal evre, Hastalığın belirtileri nelerdir? Eksikliği halinde bulunduğu evreye göre spesifik belirtiler görülür. İndüksiyon evresi; eksikliğin oluşumunun ilk haftalarıdır. Belirtilerin görülmesi yaklaşık iki hafta sonra olur ve iştahın azalması ilk görülen klinik bulgudur. Daha sonraki haftalarda bu durum ilerler, kusma ve tam bir iştah kaybı şekillenir. Bu aşamada arka bacaklarda ataksiler ve buna bağlı olarakta yürüme güçlüğü şekillenebilir. Kritik evre; ani gelişen ve sinirsel bozuklukların görüldüğü evredir. Çoğunlukla duruş bozukluğu, ataksi ve pupillaların genişlemesi en belirgin bulgudur. Ayrıca titremeler ve başın yukarı doğru kıvrık tutulması gibi belirtilerde görülebilir. Terminal evre; tedaviye cevap vermeyen gecikilmiş evredir. İlerleyen zayıflama ile birlikte güçsüzlük ve halsizlik şekillenir. Çoğunlukla da bir kaç gün içinde ölüm görülebilir. Sonuç Hastalığın gelişimi gibi tedaviside hızlı sonuç verir. Ancak kritik evreyi geçirdiğinizde tedaviye olumlu cevap alamayabilirsiniz. KEDİ ve KÖPEKLERDE OBEZİTE Kediniz yürürken karnıyla parkelerinizi cilalıyor mu? Yemek kabı sizin tabağınızdan daha mı büyük? Onu taşımakta zorlanıyormusunuz? Mama kabıyla sizinle geçirdiğinden daha mı fazla vakit geçiriyor? Köpeğiniz artık sizinle yürüyüşe çıkmak istemiyor mu? Ona baktığınızda belini göremiyor musunuz? Çoğu kedi sahibi kedilerinin şişmanlamış halini daha çok beğeniyor olsa da, aslında kedilerinin büyük sağlık problemleri ile karşı karşıya olduğunun farkında değillerdir. Eğer kediniz veya köpeğiniz obez ise, obezitenin sebep olabileceği sağlık problemlerini, obeziteye neyin sebep olduğunu ve nasıl tedavi edilmesi gerektiğini bilmelisiniz. Kedi ve köpeklerdeki obezitenin ana nedeni çok fazla gıda tüketimidir ( tıpkı diğer memelilerde olduğu gibi...) Ne yapmalıyız? Kedimizi günlük 2 ila 4 küçük öğünler halinde beslemeliyiz. Birçok hayvan sahibi normal porsiyonun üzerinde mama vermeyi daha uygun bulurlar. Bir Kedi ve Köpeğin öğünü, bir insanın öğününün yaklaşık 1/25 i oranında olmalıdır... Obezite riski olan köpekler ise günde tek öğün ya da az az sık sık beslenebilirler. Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta kedi ya da köpeğinizin veteriner hekiminizin verdiği ölçülerde özel mamalarla beslenmesi ve abur cuburdan uzak beslenmesidir. Kediler, çoğu memeliden farklı olarak karbonhidratları sindiren enzim olarak adlandırılan ve tükürükten salgılanan mylase enzimine sahip değillerdir. İnsanlar ve köpeklerde karbonhidratlar ağızda sindirilmeye başlandığı halde kedilerde bu böyle değildir. Kediler insanlar ya da köpeklerden daha düşük ölçülebilir amilaz aktivitesine sahiptirler. Kediler karbonhidrat tüketicisi olarak yaratılmamışlardır. Bazı kalitesi düşük kuru mamalar un ve şekeri çok yüksek miktarlarda içerirler. Kilo alımında en etkili olan da yine yağ, karbonhidrat ve şekerlerdir. Bu yüzden içeriğinin ne olduğunu çok iyi bildiğimiz, sindirilebilirliği ve yararlanımı yüksek olan veteriner diyetlerini tercih etmeliyiz. Aksi halde kedi ve köpeğinize bolca posa vermiş olursunuz ve bu size dışkı olarak geri döner. Aldığınız mama sadece tokluk hissi vermemeli aynı zamanda yararlanılabilir olmalıdır. İçeriği sadece nişasta, yağ ve tatlandırıcılarla, gıda boyalarıyla dolu bir mamanın ne size ne de sevimli dostunuza bir yararı vardır. Satın alınan kuru kedi mamalarının birçoğu özellikle market mamaları ve açıkta satılanlar gıda boyalarıyla, un, şeker ve koruyucu katkı maddeleriyle gerçek bir etmiş gibi pazarlanırlar. Aslında birçoğunun içinde yararlanılabilir bir protein kaynağı yoktur. Bu şekilde beslenme ile sağlık problemlerine ayıracağınız bütçeyi biraz arttırmanız gerekebilir. İdeal bir kedi dieti yüksek protein içermelidir. Kediler büyük karbonhidrat yükünü kontrol altında tutamazlar. Karbonhidrattan zengin bir öğün sonrasında Kedi ve Köpeğin kan glikoz(şeker)seviyesi normalden çok uzun süre çok yüksek seviyede kalır. Bu şeker hastalığı için risk oluşturabilir. Bu risk aynı şekilde köpekler için de geçerlidir. Hepimiz, evcil olmayan kedilerin fare ve kuşları bir gıda kaynağı olarak gördüklerini ve onları yakalamak için nasıl can attıklarını biliriz. Avlanma içgüdüsel bir davranıştır ve vahşi doğadan günümüze aktarılmış bir mirastır. Avlanma karnivorlar (etçiller) için beslenmenin doğal halidir, fare ve kuşlar vahşi bir kedi için mükemmel bir diyettir. Evcil kediler için aynı şeyleri söylemek imkânsızdır çünkü avlanarak birçok hastalığa da davetiye çıkartılmış olunur. Kedi ve köpeğimin obez olup olmadığını nasıl anlarım? Obezite kedi ve köpeğinizin ideal kilosundan en az %20 fazla olması şeklinde ifade edilebilir. Kedi ve köpeğinizin ideal kilosunu saptamak insanlarda olduğu gibi kolay değildir. Kedi ve köpek ırkları arasındaki yapısal farklılıklar, insanlardaki gibi VücutKitle İndeksi hesaplanmasına izin vermemektedir. Bir Tekir, bir Siyam kedisinden daha ağırdır.Ya da bir Danua bir Pincher dan... Bu sebeple, onlardaki obezite vücut kondisyon skoru kullanılarak saptanabilir ( body condition score = BCS ). BCS genellikle 1 den 9 a rakamlarla derecelendirilir. 5 ideal ve 9 obez anlamına gelmektedir.. Bu durumda kedinizin şişman olup olmadığını nasıl anlayabilirsiniz? Hafifçe yanlarından tuttuğunuzda kaburgalarını hissedebiliyor musunuz? Az bir yağlanma normal sayılabilir. Köpeğinize yukarıdan baktığınızda belini görebiliyor musunuz? Evet, kedi ve köpekler mutlaka bir bele sahip olmalıdır... Evet, kedim-köpeğim şişman, bu durum tehlikeli mi? Kısa Cevap: EVET. Uzun Cevap: Obezitenin sebep olduğu bir çok ciddi hastalık vardır; Diabetes mellitus (şeker hastalığı),Hepatic lipidosis (karaciğer hastalığı),Artrit, kalça çıkığı, omurlarda disk problemleri (fıtık) ,Ligament yırtılmaları gibi hareketlerde güçlük yaratabilecek diğer iskelet problemleri,İdrar yolları hastalıkları ('sistit'),Solunum güçlüğü (akciğer hastalıkları),Kalp yetmezliği,Böbrek hastalıkları,Anestezi riskinde artış,Ameliyat komplikasyonları riskinde artış,Kabızlık, aşırı gaz ve pankreas hastalıklarını içeren sindirim sistemi problemleri,Sıcaklığa karşı hassasiyet,Deri hastalıkları, Tüy problemleri,Enfeksiyonlara karşı direncin azalması(Özellikle viral hastalıklara),Egzersize karşı hassasiyet (egzersiz intoleransı),Ağrı nedeniyle hassasiyet ve sinirlilik hali,huzursuzluk. Aşırı kilo , vücudun ihtiyacından daha fazla kalorinin alınması sonucu oluşur.. Eğer kedi veya köpeğiniz kısırlaştırılmış ise daha az kalori harcayacaktır. Çok aktif bir kediköpeğiniz varsa çok fazla kaloriye ihtiyacı var demektir. Aksi halde verilen fazla kalori vücutta yağ olarak depolanacaktır. Birçoğumuzun kedisi evde yaşar ve zamanın çoğunu evde uyuyarak geçirir. Eğer kediniz enerjisini kendisini sıcak tutmak için harcamıyorsa ve avlanmaya ihtiyacı yoksa az miktarda kedi maması ihtiyacını karşılayacaktır. Köpeğiniz de daha az egzersiz yapıyor ve daha az oyunlar oynuyorsa, avlanmak sadece bir hayalden ibaretse onun da fazla gıdaya ihtiyacı yok demektir. Kedi ve köpeğinize verdiğiniz mamanın miktarına dikkat edin. Unutmayın ki birkaç kiloluk bir Kedi ve Köpeğin ve sizden oldukça küçük olan köpeğinizin sadece az miktarda ve belirli gramajda mamaya ihtiyacı bulunmaktadır. Ona sevginizi göstermek için ödül yiyecekleri ve ekstra yemek vermek yerine, vaktinizi onunla harcayın ve oyunlar oynayın ona ilgisini çekecek oyuncaklar alın. Fazla Kiloların verilmesi Eğer kedi-köpeğiniz aşırı kiloluysa yani standartların bir hayli üzerindeyse mutlaka onu veteriner hekiminize muayeneye götürün. Aşırı kilonun altında yatan sebep bir rahatsızlığa bağlı olabilir ve bilinçsizce uygulanacak diet ve hızlı kilo verme onun sağlığını tehlikeye sokabilir. Gıdası kesilen obez kediler karaciğer yağlanması (Fatty Liver Syndrome) ile karşı karşıya kalırlar ve bu hastalık ölümcül olabilir... Kilo verme kademeli olmalıdır ve sağlıklı bir diyet ile bol egzersizden oluşmalıdır. Köpeğinizin ırkının standartlarına uyması için ondan çok sizin çaba harcamanız gerekecek... Ona uygun Düşük kalorili bir diyet seçimini veterinerinizin kontrolü altında gerçekleştirmelisiniz. Günlük alması gereken mama miktarı ve kalori onun standart kilosuna göre belirlenmeli ve kademeli olarak kilo verdirebilmelisiniz. Çoğu kedi ileri derecede obez değildir. Fazla kiloların sebebi genellikle düzensiz beslenme ve hareket eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Aşağıdaki küçük ipuçları onun olması gerektiği kiloya ve kaliteli yaşam standartlarına kavuşmasını sağlayacaktır. Sadece veteriner kliniklerinde satılan kaliteli yemlerden kullanın. Ucuz mamaların içeriği kaliteli değildir ve fazla miktarda katkı içerir. Dolayısıyla biyo yararlığı yüksek değildir, kediniz mamanın çoğunu sindiremeden dışkı olarak atacaktır. Mamayı belirli öğünler halinde verin. Kediler ve köpekler tıpkı insanlardaki gibi sıkıntıdan dolayı da yemek yerler. Mama paketinin üzerindeki ölçülere uyun ve günde 2-3 öğün olarak paylaştırın. Asla ölçüyü aşmayın. Obez kedinizi yaş mama ile besleyebilirsiniz. Genellikle kuru mamada daha fazla karbonhidrat bulunmakta ve içeriğinde yeterli derecede su bulunmamaktadır. Yaş mamalar, kedinizin daha çabuk doymasını sağlar ve vücut tarafından daha rahat kullanılır. Kuru mama verdiğinizde de bol ve taze su vermeyi ihmal etmemelisiniz. Yaş mama kullanırken dikkat etmeniz gereken en önemli husus kedinizin ağız ve diş sağlığıdır. Yaş mama hızla tartara neden olabilir. En azında normal kilosuna dönene kadar ödül yiyeceklerinden sakının. Onunla değişik oyunlar oynayın. Unutmayın ki onun doğasında avlanmak, alan koruma, kışın sıcak ve yazın serin kalabilme, eş bulma ve üreme vardır. Onlar için hareketli ve otomatik oyuncaklar edinin. Onu kovalayın ve onun da sizi kovalamasına izin verin. Kedinize bir kedi ağacı alıp oyuncaklarını üzerine asın ve ilgilenmesi sağlayın. Ağacın üst noktasına biraz çim ve kediotu(CATNİP) koyun ve hareket edip oraya ulaşması için teşvik edin. Verilen kiloların korunması Kedi veya köpeğiniz fazla kilolarını verdiğinde ve zorlanmadan hareket etmeğe başladığında sakın rehavete kapılmayın ve uyguladığınız programı devam ettirin. Fazla mama vermeyin. Kedinizi hareket etmeye teşvik edin. Unutmayın ki sizin bilinçli davranmanız onun ömrünü ve hayat kalitesini artıracaktır. Obezite Teşhisi: Hayvanlarda insanlardakinden farklı olarak beden kitle indeksi ölçümü yapılamadığından, ırklar arası farklılıklar söz konusu olduğundan Vücut kondisyon skoru baz alınarak obezite teşhisi konulabilir. VÜCUT KONDİSYON SKORU (BCS) KEDİ - KÖPEK 1 ve 2. Çok zayıf ( Sıska-Bir deri bir kemik) Kısa tüylü kedilerde(DSH) kaburga kemikleri apaçık belli olur. Kalça kemikleri ve kemikler kolayca elle hissedilebilir..Bel kısmı kum saati şeklini andırır. Vücut yağı fark edilemez. Kas kaybı açıkça belli olur. 3 ve 4. Zayıf Kaburga kemiklerinin üzerinin çok az miktarda yağ ile kaplı olduğu hissedilebilir. Bel omurlarını açıkça görebilirsiniz. Minimal karın yağına sahiptir.. Belde kumsaati görüntüsü göze çarpar. 5. Uygun kilolu (Optimal) Kaburga kemikleri, bel omurları, kalça kemikleri ve diğer kemik yapıları ince bir yağ tabakasıyla kaplıdır. Karın bölgesi hafif içe doğru çukurdur. Bel bölgesindeki kum saati görüntüsü oldukça ılımlıdır... Karın yağ tabakası minimaldir. 6 ve 7. Şişman Kaburga kemikleri kolaylıkla elle hissedilemez. Kalça kemikleri elle hissedilebilen bir doku tabakasıyla kaplıdır.. Kuyruk üstü hafif yağ tabakasına sahiptir. İçe doğru çukur olan karın bölgesi artık yoktur. Kum saati görüntüsü tamamen kaybolmuştur ve bu bölge genişlemiştir. Karında hafif bir yağ yastığı oluşmuştur. 8 ve 9. Obez (Çok şişman) Kaburga kemiklerini elle hissetmek artık imkansızdır.. Kalçada, yüzde ve eklemlerde ağır bir yağ tabakası mevcuttur. Karın bölgesi Karın büyük abdominal yağ kitlesi ile şişmiş gibi görünmektedir. Kalça bölgesi iyice genişlemiştir ve karın yağları sarkmıştır. Obezite de Payı Olan Hastalıklar & Durumlar Kediler ve Köpekler çeşitli nedenlerden dolayı kilo alabilirler.Obezitenin sebebi ister fazla besleme, ister bir rahatsızlığın sonucu olsun, uzun lafın kısası kedi kullandığından daha fazla kalori almaktadır. Obezitenin sebebi ne olursa olsun, hayvan sahibi veteriner hekimden yardım alarak Kedi ve Köpeğin en ideal kiloda olabilmesi için uygun bir diyet edinmelidir Hayvan sahibi Kedi ve Köpeğin kalori alımı ve kullanımından sorumludur. "İnsanlar kedilerdeki obezitenin ana nedenidir."Obeziteye katkısı olabilecek hastalık ve durumlar ise aşağıda özetlenmiştir: İnsanlar kedi ve köpeklerdeki obezitenin ana nedenidir. 1.Gıda tipi: Kedinin alacağı gıda yararlanılabilir ve lezzetli olmalıdır. Bazı kediler sadece ihtiyacı olduğu kadar yerler ve yemekleri her zaman önlerinde olsa da yemeyip şişmanlamazlar. Diğerleri ise önlerinde ne kadar varsa hepsini yiyip, daha fazlasını ararlar. Bazı kediler yemek seçerken kimileri de ne olursa olsun yerler. Yani verilen yemek tipi ve Kedi ve Köpeğin yemek yeme tarzı, o Kedi ve Köpeğin aşırı kilolu olup olmayacağını belirler. Verilen yemeğin, Kedi ve Köpeğin kilolu olmasına direk etkisi vardır. Yemek artıkları, ödüller, hatta yüksek enerjili kedi mamalarının bile obeziteye katkısı vardır. 7 yaşında, bütün egzersizi yemek tabağına gidip gelmek olan bir Kedi ve Köpeğin yüksek enerjili mamaya ihtiyacı yoktur! Bunun yanısıra sokak kedisi olan kardeşinin yüksek enerjiye ihtiyacı vardır ve yüksek enerjili mama verilebilir ( tabii kaç tane fare tuttuğunu göz önünde bulundurmak gerekir!) 2.Aktivite Düzeyi: Kedi ve köpeğin aktivite miktarı ve kilo almaya eğilimi, kalori ihtiyacını belirlemede büyük rol oynar. Aktif bir kedi çok kalori harcayacaktır. Kısırlaştırılmış kediler, kısırlaştırılmamış kedilere oranla daha az kaloriye ihtiyaç duyarlar. 3.Kısırlaştırma: Kısırlaştırma operasyonu sonrası kedilerin metabolizmaları yavaşlar, bu sebeple kısırlaştırılmış kediler kısırlaştırılmamış kedilere oranla daha az kaloriye ihtiyaç duyarlar. Ayrıca gezinme, dolaşma davranışını ve genel fiziksel aktiviteyi uyaran androgenler ve östrojenler (erkek ve dişi seks hormonlarının) metabolizması da operasyon sonrası değişecektir. Fiziksel aktivitedeki değişiklikler de son derece normal karşılanmalıdır. Östrojenin iştah azalmasına neden olması nedeniyle kısırlaştırılma sonrasında kandaki seviyesi düşeceği için Kedi ve Köpeğin iştahında artış söz konusu olacaktır.. Kısırlaştırılmış kediler cinsel aktivite, hamilelik ve yavru büyütme için gerekli enerjiye ihtiyaç duymazlar. Kısırlaştırılmış kediler normal kedilerin yediklerinin yüzde 75-80'ine ihtiyaç duyarlar. Enerji ihtiyaçları az olan kısırlaştırılmış kedilere diğer kedilere verdiğimiz miktarda yemek verirsek tabii ki kilo almalarına sebep oluruz... Sonuç olarak pek çok kısırlaştırılmış kedi fazla besleniyor ve az egzersiz yapıyor, böylelikle normal kedilere oranla obez olma şansları ikiye katlanıyor. Bilmemiz gereken en önemli nokta şudur ; Kısırlaştırma obeziteye yol açmaz . Kısırlaştırdıktan sonra bizim kedilere nasıl baktığımız ve neyle beslediğimiz onların aşırı kilolu olmalarına sebep olur. 4.Genetik ve ırk yatkınlığı: Bazı ırklar kilolu olmaya daha mı yatkın? Cevap köpeklerde olduğu gibi kesin ve net değil. Bazı köpek ırklarının obeziteye yatkın olduğunu biliyoruz. Kedilerde saf ırkların karma ırklara göre,( mesela Abyssinian) kilolu olmaya yatkın oldukları bulundu. Deney farelerinde şişmanlık yapan genetik faktörlere rastlanmıştır ve bu faktörlerin kedilerde de olabileceği düşünülmektedir. 5. Yaş: Kediler 2 ila 12 yaş arasında kilolu olmaya yatkındırlar. Genç kediler genelde kilolu olmazlar çünkü hem daha aktiftirler hem de büyümek için fazla enerjiye ihtiyaçları vardır. 6. Sosyal Çevre: Pek çok insan stresli olduklarında daha çok yediklerini ve genelde abur cubur yediklerini kabul ederler. Benim aklıma çok miktarda çikolata gelir. Bazı kediler de strese karşı aynı tepkiyi gösterirler ve soluğu mama kabında alırlar. Çok kedili yâda çok petli evlerde yaşayan kediler, tek kedili evlerdeki kedilere nazaran daha fazla ve/veya daha hızlı yemek yemeye yatkındırlar. Diğer hayvanların etrafta olmasıyla değişen davranışlara " Sosyal Davranış" adı verilir. Yemek için yarışmak bazı kedilerin yemeğe çok daha fazla konsantre olmalarına sebep olur ve bu da aşırı kiloya yol açar. 7. Fiziksel Çevre: Vücut sıcaklığının korunması enerji kaybına neden olur. Kedi donma ısısının altında bir sıcaklıkta bulunuyorsa eğer kalori ihtiyacı artacaktır. Bu durumun aksine evde yaşayan kediniz aynı iş için çok daha az kaloriye ihtiyacı var demektir. 8.Meditasyonlar (İlaç Tedavileri) : Çeşitli ilaçlar metabolizmayı ve iştahı etkileyebilirler. Glucocorticoidler örneğin prednisone ve dexamethasone ( kortizon tedavisi ) , barbituratlar örneğin epilepsi kontrolünde kullanılan Phenobarbital ve benzodiazepineler olarak adlandırılan diazem i içeren ilaçlar bunlardan bazılarıdır. Trisiklik antidepresanların da kilo almaya neden olduğu bilinmektedir. 9.Hipotiroidizm: Hipotiroidizm de Kedi ve Köpeğin vücudunda thyroid hormon üretimi çok azdır. Thyroid hormonu Metabolik hızı etkiler. Düşük thyroid hormonu demek azalmış Metabolik hız ve azalmış enerji ihtiyacı demektir. Normal bir Kedi ve Köpeğin hipotiroidi varsa, aynı miktarda bile mamayla beslense kilo almaya başlar. Bu hastalık nadir de olsa kedilerde gözükebilir. Hipotiroidi olan bir kediye Light mama ile bile zayıflatmak zordur. Ancak tedavi ile birlikte şansını artar. 10.Cushing's Hastalığı (hyperadrenocorticism):Cushing hastalığı, böbrek üstü bezinden çok yüksek miktarlarda glucocorticoidlerin üretilmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. Glucocorticoidler metabolizmayı değiştirebilirler ve iştah artışına ve yağın vücutta depolanmasına neden olabilirler. Kilo kontrol programının ve tedavinin yanında kediye kilo verdirilmelidir. Bu hastalık nadir de olsa kedilerde gözükebilir. 11.Insulinoma: Insulinoma pankreasta meydana gelen bir çeşit tümördür. İnsulin üreten hücrelerin oluşturduğu bir tümör olarak bilinir. Insulinoma lı bir kedi çok fazla miktarda insülin üretir. Bu da besin alımını artırır ve doku ve yağ üremesine sebep olur. Insulinoma kedilerde nadirdir. 12.Böbreküstü bezi ve beyin hastalıkları: Hipofiz bezi hormon üretir ve diğer salgı bezlerinin hormon üretimini düzenler. Eğer hipofiz bezi fonksiyonunda anormallik varsa, hormonlardaki dengesizlik Kedi ve Köpeğin metabolizmasını, iştah ve yağ depozüsyonunu bozar. Hypothalamus, iştahı düzenlemektedir. Hypothalamik anormalliklerin endikasyonu nadirdir ve obeziteye sebep olan artan iştah ile endikedir. Rachitism (Raşitizm-Kemik Gelişimindeki Yetersizlik) Hastalığın nedeni nedir? Hastalığın oluşmasının nedeni özellikle büyüme döneminde kalsiyum, fosfor ve D vitamini eksikliğine bağlı olarak kemik yapının yetersiz gelişimidir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Kalsiyum, fosfor ve D vitamini birbirlerinin etkisini destekleyen, işlevini artıran bir mekanizma ile çalışır. Bu nedenle herhangi birinin eksikliği kemik metabolizmasında aksamaya neden olabilir. Kalsiyumun kemiklerde aktif hale gelmesi D vitamini etkisiyle paratiroid hormon tarafından sağlanır. D vitamininin eksikliği halinde paratiroid hormon kalsiyumun kemiklerde yerleşmesini sağlayamaz ve vücut sıvılarında kalsiyum düzeyi artar bu durumda özellikle büyüme döneminde demineralizasyona neden olur.Fosfor kemiklerin kalsifikasyonunda kalsiyum ile birlikte çalışır ve kalsiyum/fosfor oranının 2/1 olması normal düzen için gereklidir. Bu dengenin herhangi bir mineral lehine bozulması kemik gelişimini olumsuz etkiler. Kalsiyumun, fazla alınması halinde kanda artan miktarın düzenlenmesi için organizma tarafından kemiklerdeki fosfor iyonları geri alınır ve kalsiyumla birleşerek atılımı sağlanır. Fosforun fazla alınması halinde ise bu kez kemiklerden kalsiyum alınarak benzer işlem gerçekleşir. Her iki durumda da kemik doku etkilenir ve normal gelişimini sağlayamaz. D vitamininin görevi, kalsiyumun bağırsaklardan emilimini, kalsiyum ve fosforun vücutta tutulmasını ve kemik dokuya geçişini sağlamaktır. Eksikliği halinde bu işlevlerde aksamalar ve dolayısıyla da kemik gelişiminde yavaşlamalar olacağından raşitizmin şekillenmesine neden olur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastalığın karakteristik belirtisi, özellikle uzun kemiklerde eğilme ve palpasyonda ağrıdır. Kemiklerin epifiz kısımlarında, kıkırdak dokunun artması, genişlemesi, kalınlaşması ve buna bağlı olarakta kemiğin normal gelişiminin engellenmesi söz konusudur. Klinik olarak görülebilecek bulgulardan biri de toprak, taş yeme ve duvarları yalama gibi allophagia belirtileridir. Ayrıca diş gelişim bozuklukları, diş değişimlerinin gecikmesi gibi belirtiler görülebileceği gibi omurgada eğrilik, göğüste daralmalar, sırtta kambur duruş, belin sarkıklığı, X veya O bacaklık gibi kemik gelişimi ile ilgili bozukluklar görülebilir. Tüy yapısı bozuk, kıllar mat ve karışık bir halde görülebileceği gibi hastalıklara karşı dirençde azalabilir. İlerlemiş olaylarda kaburgaların göğüs kemiğine birleşme yerlerinde kabartılar elle hissedilebilir hale gelir ve tesbih tanesi gibi bir dizilim görülebilir. Çoğunlukla ağrı tespit edilir. Ağrı nedeniyle yürümekten sakınır, adımlar kısa ve kontrollüdür, yatmayı tercih eder. Kemik yapı bozulduğundan büyüme yavaşlamıştır ve kemik dokuda ciddi deformasyonlar söz konusudur. Bu nedenle kemik kırıkları çok rahatlıkla oluşabilir. Köpek yavrularında konstipasyon ve idrar tutukluğu yanında parapleji de görülebilen bulgulardandır. Hastalıkdan nasıl korunulur? Yetersiz ve dengesiz beslenen yavruların en temel problemlerinden biri olan bu hastalık dikkat edilmediğinde üzücü sonuçlara neden olabilir. Kırıklar veya kalıcı kemik eğrilikleri görülebilir. Bu yüzden özellikle gelişme döneminde beslenmeye dikkat edilmelidir. Ayrıca D vitaminin (D3) derinin granulosa katında sentezlenmesi nedeniyle yavruların güneş ışınlarından yararlanmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca hamilelik sırasında annenin iyi beslenmesi doğacak yavruların daha sağlıklı olmalarını sağlayacaktır.Raşitizme maruz kalmış yavruların, tedavi sırasında hareketlerinin kontrol altına alınması istenmeyen kırıkların oluşmasını önlediği gibi hastalığın ilerlemesini engellemek açısından da önemlidir. Sonuç; Büyümede duraklama ve gelişim geriliği gibi spesifik bir bozukluğa neden olan raşitizmin tedavisinden daha çok oluşumunu önlemek gereklidir. Bu nedenle korunma amacı ile annenin gebelik döneminden başlayıp yavrunun büyüme dönemini kapsayan süreçte beslenmeye dikkat etmeli, yeterli ve dengeli bir beslenme sağlanmalıdır. Raşitizim belirtilerinden birinin veya bir kaçının görüldüğü durumlarda hemen veteriner hekiminizle irtibat kurarak acil önlem almalısınız. Esansiyel Yağ Asitleri Eksikliği Hastalığın nedeni nedir? Oluşumundaki birincil neden esansiyel yağ asitlerinin yetersiz olduğu gıdalar ile beslenmedir. Yağların yapısında bulunan ve doymamış yağ asitleri olarak bilinen linoleik asit (Omega 6) ve linoleik asit (Omega 3) vücutta sentezlenemediklerinden esansiyel yağ asitleri olarak tanımlanırlar. Gıdalar ile dışarıdan yeterli düzeyde alınamadığı durumlarda, karaciğer hastalıklarında, bağırsaklarda yetersiz emilim, enzim yetersizliği veya yokluğu gibi bir nedene bağlı olarak oluşabilen yağ asitlerinin eksikliğinden dolayı çeşitli metabolic bozukluklar görülebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Köpekler için esansiyel olan yağ asidi linoleik asittir yani Omega 6 dır. Vücutta linoleik asit birçok Metabolik aktivitede etkin rol oynayan Arakidonik aside dönüştürülerek kullanılır. Linoleik ve linoleik asid oranının vücutta belli düzeyde olması her ikisinin fonksiyonlarının düzenli olması için zorunludur. Aralarındaki dengenin çeşitli nedenlere bağlı olarak (örneğin; travma ve strese neden olan bir durumun varlığında) bozulması Metabolik işlevlerde aksamalara neden olur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Genç köpeklerde büyüme geriliği daha yaşlı köpeklerde ise zayıflama klinik olarak görülebilecek ilk belirtilerden biridir. Köpeklerde esansiyel yağ asitlerinin eksikliğine bağlı olarak şekillenen dermatitis olayları klinik olarak sık görülen bir belirtidir. Deride şekillenen lezyonlar spesifiktir. Pullanma, hiperplazi ve hiperkeratozis söz konusu olabilir. İlerleyen durumlarda lezyonlar daha belirgindir ve tüm vücutta yaygın görülen allerjik dermatitis söz konusudur. Ayrıca lokal veya genel tüy dökülmeleri görülebilen bulgulardandır. Hastalıkdan nasıl korunulur? Bazı ırklar örn. Golden Retriever, esansiyel yağ asidi eksikliğini oldukca sık yaşar. Böyle bir ırka sahipseniz yada yukarda sayılan belirtileri gösteren bir köpeğiniz varsa diyetlerine esansiyel yağ asidi takviyeleri yapmalısınız veya bunları içeren ve bu tür köpekler için özel olarak üretilen hazır mamaları kullanmalısınız. Sonuç; Her köpeğin esansiyel yağ asitlerine olan ihtiyacı fizyolojik özelliklerine göre farklılık gösterebileceği gibi yaşa bağlı olarak da değişiklik gösterebilir. Eksikliğin bir kez tedavi edilmiş olması problemin bir daha tekrarlamayacağı anlamına gelmez. Bu nedenle hassasiyet gösteren köpeklerin sürekli veteriner hekim kontrolünde olması gerekir. LAKTOZ INTOLERANSI-ISHAL Kedi ve köpek sahiplerinin sıklıkla aklına gelen bir sorudur. Acaba kedime süt verebilir miyim? Sütü sulandırarak vermemde bir sakınca var mı? Acaba içine şeker eklesem yine de ishale neden olur mu? Laktoz intoleransı olarak bilinen ve genellikle kedi ve köpeklerde üç aylık olduklarında inek sütüne ve içerisindeki laktoza karşı gelişen bir reaksiyondur. İnek sütün baskın şekeri olan laktozun yeterli sindirilememesinden kaynaklanan bir durumdur. Bu yetersizlik lâktaz enziminin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Lâktaz enzimi normalde ince bağırsak hücreleri tarafından üretilir. Kedi ve köpeklerde Laktoz intoleransı süt veya süt ürünlerinin sindirilememesi olarak tanımlanabilen bir sindirim sistemi problemidir. Oluşmasında en büyük etken lâktaz enziminin eksikliğidir. Bunun yanında aşırı süt tüketimi ve diette yapılan ani değişimler de etkin bir rol oynamaktadır Genel olarak semptomlar; mide bulantısı, kramplar, dolgunluk, şişkinlik, gaz, ishaldir. İshal şekillenmesi ile karakterize olan laktoz intoleransı özellikle sütten kesilme dönemindeki kedi ve köpek yavrularında sık karşılaşılan bir durumdur. Anne sütünden sonra alınan bu yeni protein allerji ve laktoz intoleransı sebebi olabilir. Laktoz, glukoz ile galaktozdan oluşan disakkarid türü bir şekerdir. Süt şekeri olarak bilinen laktoz sindirim sisteminde lâktaz enzimi aracılığı ile parçalanarak sindirilebilir hale gelir. Lâktaz enziminin yetersizliği durumunda laktoz sindirilemez ve laktoz intoleransı denilen durum ortaya çıkar. İnek veya koyun sütündeki % 4,8-5,8 laktoz oranı ile kıyaslandığında köpek sütü sadece % 3,3 kedi sütü ise % 4,9 laktoz içerir. Bu nedenle kedi ve köpek yavrularında inek veya koyun sütü şiddetli ishale neden olabilir. Bazı sindirim sistemi hastalıkları barsak mukozasının yapısını bozarak sekunder lâktaz eksikliğine neden olabilir. Örneğin ince bağırsak ülseri enzim üretimini azaltabilir. Akut gasroenteritis, giardiasis ya da ascariasis gibi parazit hastalıklarında da aynı durum söz konusu olabilir. Belirtiler laktoz içeren besinleri aldıktan sonra kısa sürede ortaya çıkar. Eğer barsaklarda lâktaz aktivitesi yoksa ya da düşükse laktoz sindirilemez. Sindirilemeyen laktoz osmotik dengeyi bozarak barsak içinde sıvı ve elektrolit dengesizliğine neden olur. Barsaklarda hareketlilik artar, ishal ortaya çıkar. Parçalanmadan kalın barsaklara ulaşan laktoz buradaki bakteriler tarafından fermantasyona uğrar. fermantasyon sonucu ortaya hidrojen gazı çıkar. Ortaya çıkan gazlar ishali arttırır, gaz ve şişkinlik oluşumuna neden olurlar. Laktozun uzaklaştırıldığı veya bir kısmının bakteriler tarafından parçalandığı yoğurt ve peynir genellikle iyi tolere edilir. Sütü kaynatmak gibi proteini bağlayan işlemler veya yağ içeriğinin düşük olduğu diet sütlerin kullanılması laktoz intolarensını engellemez çünkü sütün laktoz içeriği sabit kalmaktadır. Pastörize yoğurt, kültür edilmiş süt (tere yağ), tatlı veya fermente olmamış sütlerden de laktoz intoleransı gelişebilir. Laktozca zengin gıdaların başında süt, peynir, yoğurt yer alır. Ancak yoğurt içindeki bakterilerin laktozu parçalaması nedeniyle diğer süt ürünlerine oranla daha az probleme neden olur. Laktoz intoleransının teşhisi genelde klinik bulgular ile konur. Bunun için en basit yöntem birkaç gün süreyle laktoz içeren besinlerden uzak durulmasıdır. Daha sonra bir miktar süt verildiğinde belirtiler tekrar görülüyorsa laktoz intoleransı var demektir. Süt ürünlerinin kesilmesi ile belirtiler kısa sürede kaybolur. DERİ HASTALIKLARI Allopecia (Kıl Dökülmesi) Paraziter bir nedene veya hastalığa bağlı olmadan gelişen bölgesel veya yaygın tüy dökülmelerine Allopecia denilir. Hastalığın nedeni nedir? Doğmasal olarak veya daha sonradan edinsel olarak gelişebilir. Doğmasal tüy dökülmeleri Allopecia congenita, edinsel tüy dökülmeleri Allopecia symptopmatica adını alır. Doğmasal tüy dökülmelerinin nedenleri çoğunlukla anneden kaynaklanır ve annedeki iyot yetersizliklerine, hipofiz bezi bozukluklarına, annenin gebelik sırasında viral hastalık geçirmesine, yavrunun sinir yapısındaki fonksiyon bozukluğuna veya kıl köklerinin zarar görmesine bağlı olarak şekillenebilir. Yeni doğan yavrularda başlangıçta normal olan kılsız devre geçtikten sonra eğer bir Allopecia söz konusuysa, vücudun çeşitli yerlerinde açılmalar şekillenir. Bu durum kıl köklerinin tamamen yokluğu veya atrofisi gibi bir nedene bağlı olabilir. Edinsel tüy dökülmelerinin şekillenmesinde çok çeşitli faktörler rol oynayabilir ve iki şekilde görülebilir. Bunlar; Allopecia diffuza, Allopecia areata. Allopecia diffuza; yaygın kıl dökülmeleridir ve kıl köklerinin beslenmesini önleyen bazı enfeksiyon hastalıklar, zehirlenmeler ve mide bağırsak yangıları gibi bozukluğa bağlı olarak şekillenebilir. Allopecia areata; lokal ve sınırlı tüy dökülmeleridir. Genellikle tasma veya zincirin sürtünmesine bağlı mekanik etkiler, kimyasal maddelerin yakıcı etkileri, enjeksiyonlar veya hormonal nedenlere bağlı olarak şekillenebilir. Ayrıca köpeklerde, ovaryum dejenerasyonu, testis atrofisi, cushing sendromu, hipofiz bezi tümör ve hyperplazisi, hypotroidismus ve uzun süreli kortizon uygulamalarından sonra hormonal nedenlere bağlı olarak da tüy dökülmeleri şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Kıl kökleri, folliküller içinde derinin germinatif hücreleri içinde yer alır. çeşitli nedenlere bağlı olarak germinatif hücrelerin etkilenmesi sonucu kıl kökleri beslenemez ve folliküller atrofiye olurlar. Bu nedenle kıllar gelişemediği gibi var olanlarda dökülerek Allopecia şekillenmesine neden olur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Allopecia olaylarında belirtiler oluşum nedenine bağlı olarak farlılık gösterebilir. Lokal veya yaygın tüy dökülmesi karakteristik belirtidir. Doğmasal Allopecia olgusunda yavru çoğunlukla kılsız doğar ve bunlar yaşama şansı az olan yavrulardır. Kıl folliküllerinin hiç şekillenmemesi gibi bir anomaliye bağlı olarak görülen bu olguda yavru tamamen kılsız, adeta çıplak görünüştedir. Edinsel olarak sonradan şekillenen tüy dökülmelerinde ise başlangıçta var olan kıllar bölgesel olarak dökülür ve zamanla yaygın bir hal alabilir. Kaşıntı genellikle olmaz ve kıllar kolay kırılır. Tasma veya zincirin sürtmesi gibi mekanik etkiler ile oluşan tüy dökülmelerinde yayılma görülmez. Hormonal nedenlere bağlı olarak şekillenmiş Allopecia areata olgularında başlangıçta bir veya daha fazla sayıda olan sınırları belli kılsız alanlar şekillenebilir. Lezyonlar çoğunlukla baş bölgesinde çene ve göz çevresindedir. Kronikleşen durumlarda hiperpigmentasyon olabileceği gibi tüylerde renk degisimide görülebilir. Sonuç; Tedavisi genellikle semptomatik olarak yapılır. Genellikle edinsel olgularda başarı sağlanabilir. Kongenital olaylarda tedavi pek mümkün olmaz. Allopecia olgularını, köpeklerde yılda iki kez gerçekleşen mevsimsel tüy dökülmeleri ile karıştırmamak gerekir. Normal tüy değişiminde hiç bir bölge tamamen tüysüz kalmaz ve renk değişiklikleri gözlenmez. Feline Acne - Kedi Çene Aknesi Kedi Çene Aknesi kedinin çenesinde siyah noktaların (komedonlar) gelişimiyle karakterize bir durumdur. Kedi Aknesinin sebepleri nelerdir? Kedi aknesinin sebebi tam olarak bilinmemektedir. Fakat gibi birçok etken akne oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Örneğin; Stres, bağışıklık sisteminin baskılanması, zayıf yetişme ortamı, kontak dermatit ya da atopik dermatit varlığı vb. Ayrıca kıl folliküllerinden anormal miktarlarda yağ üretilmesi veya folliküllerin gerektiği gibi çalışamaması durumunda da akne gelişebilmektedir. Kedi Aknesinin belirtileri nelerdir? Kedinin çene ve dudaklarında siyah noktalar nedeniyle çene kirli görünecektir. Bu siyah noktalar daha sonra açılıp kabuklanan küçük apseler içinde gelişebilir. Şiddetli vakalarda, apse drene olabilir, bölgesel tüy dökülmesi ve çenede şişme gözlenebilir. Kaşıntı olabilir ve kedi kendini kaşıyarak yaralayabilir bu da bölgesel travmaya neden olabilir. İkincil enfeksiyonlar gelişebilir. Bu durum kedinin hayatında sadece bir kez görülebilir, oluşur ve sona erer ya da oluşur ve hayatı boyunca kalıcı olur. İran kedilerinde, bu durum çene ile sınırlı kalmayıp yüzüne ve deri kıvrımlarına etki edebilir. Kedi aknesi dişi ve erkek kedilerde eşit oranda görülmüştür. Oluşumunda herhangi bir cinsiyet yaş ya da ırk ayrımı söz konusu değildir. Kedi Aknesinin teşhisi nasıl konur? Deri kazıntısı alınarak ayırıcı tanıya gidebiliriz. Benzer lezyonlara sebep olan ve çene aknesi ile karışabilen diğer hastalıkları bu yöntemle eleyebiliriz. Örn; uyuz (demodex), Malassezia enfeksiyonları(mayalar), allerjiler, mantarlar, ve eosinophilic granulosa kompleks olarak adlandırılan hastalık elimine edilmiş olur. Ayırıcı tanı için biyopsi yöntemi de kullanılabilir. İkincil bakteriyel enfeksiyonlar kültür alınarak kesin teşhis edilebilir. Kedi Aknesi Nasıl tedavi edilir? Feline akne kontrol edilebilir, fakat tamamen tedavi edilemez. Kedi aknesinin çok hafif olduğu durumlarda hiçbir belirti görülmez ve tedaviye ihtiyaç duyulmaz. Diğer durumlarda ise, antiseboreik şampuanlar kullanılarak aşırı yağ üretimi yavaşlatılabilir. Örneğin benzoyl peroxide içeren şampuanlar (3% ya da daha az konsantrasyonda).Esansiyel yağ asitleri de yararlı olacaktır. Oral ya da topikal antibiyotikler eğer ikincil enfeksiyonların varlığında kullanılabilir. Topikal vitamin A (0.05% Retin-A) sıklıkla kullanılmaktadır, fakat tahriş edebileceği için çok az kullanılmalıdır. Oral retinoid (Isotretinoin) tedavisi çok ciddi vakalarda kullanılmıştır, fakat bu ilaç insan ve kedilerde teratogenik (doğmasal hasar verebilir) etkiye sahiptir ve dikkatli kullanılmalıdır. Enfeksiyonun miktarı oldukça büyükse kısa etkili kortikosteroidler kullanılabilir. Altta yatan herhangi başka bir durum söz konusu ise, örneğin mantar(M. Canis), uyuz (Demodex enfestasyonu) ya da maya enfeksiyonu (Malassezia) mevcut ise bunlar uygun bir şekilde tedavi edilmelidir. Mama ve su kaplarının plastikten, çelik, porselen ya da cama değiştirilmesi akne oluşumuna olumlu katkı sağlayabilir (Kedi plastiklere ve boyalara karşı alerjik olabilir) . Derin olmayan mama ve su kabı kullanmanız faydalı olabilir. Kedi sahipleri tarafından düzenli olarak kedinin çenesi temizlenmelidir. Sağlıksız koşullarda yaşayan ve kedi aknesi oluşumuna meyilli kedilerin çeneleri düzenli olarak her gün temizlenmelidir. Referans ve Kaynaklar McKeever, PJ; Harvey, RG. Skin Diseases of the Dog and Cat. Iowa State University Press. Ames, Iowa; 1998. Paterson, S. Skin Diseases of the Cat. Blackwell Science Ltd. London, England; 2000. Scott, D; Miller, W; Griffin, C. Muller and Kirk's Small Animal Dermatology. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 2001. Pruritis Cutaneus (Kaşıntı) Hastalığın nedeni nedir? Kaşıntılar oluşum şekline bağlı olarak iki grupta incelenebilir. a)Deride kaşıntıya neden olacak bir değişim olmadığı halde kaşıntı olması hali. Nedeni genellikle gıda alerjileri, karaciğer, böbrek gibi organların hastalıkları, Diabetes mellitus ve hormonal bozukluklardır. b)Deride şekillenen bir bozukluğa bağlı olarak kaşıntı olması hali. Nedeni genellikle egzama, parazit, dermatit, mantar gibi hastalıklardır.Kedilerde, F.A.D (Flea Allergy Dermatitis-Pire Alerjisi) nedeniyle sık olarak karşılaşılan bir durumdur.Ayrıca kulak uyuzuna bağlı olarak bölgesel kaşıntılar görülebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Kaşıntının şekillenmesinde santral ve periferik uyarılar rol oynamaktadır. Bu uyarılar nedeniyle kaşıntı bir semptom olarak ortaya çıkar.Santral uyarılar, direk olarak beyindeki kaşıntı merkezini uyararak kaşıntıya sebep olurlarPeriferik uyarılar ise çoğunlukla uyuz, bit, pire gibi parazitlerin deride yaptığı etkiye bağlı olarak gelişir ve kaşıntıya neden olur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Bazı vakalarda deri de herhangi bir lezyon görülmemekle birlikte deri duyarlıdır ve kaşıntı söz konusudur. Derinin hassasiyetine ve etkenin şiddetine göre kaşıntıda şiddetli olabilir. Çoğunlukla sürekli kaşınma isteği vardır. Kaşıntıya bağlı olarak tüy dökülmeleri ve sıyrıklar oluşabileceği gibi enfeksiyona bağlı dermatitislerde şekillenebilir. Bazı vakalarda ise nedene bağlı olarak değişik belirtiler görülebilir. Bu belirtiler bölgesel kızarıklık, kıl dökülmesi ve kaşıntı olabileceği gibi, egzama benzeri bir nedenin varlığı halinde bölge dokusunda sızıntılar da görülebilir. Sonuç Bir çok deri hastalığında semptom olarak görülen kaşıntıların oluşum nedeni çok çeşitlidir. Ancak kaşıntıya neden olan etkenin dışında, kaşıntıya bağlı olarak gelişebilecek bozukluklarda önem taşıdığından tedavisinde gecikilmemelidir. Örneğin allerji nedeni ile şekillenen bir kaşıntı durumunda asıl nedeni tanımlamak ve nedene yönelik bir tedavi uygulamak güçtür. Ancak bu kaşıntıya bağlı olarak dermatit, yangı, yaralanma ve tüy dökülmesi gibi birçok bozukluk oluşabilir. Bu sebeple bölgesel etkilerin kaldırılmasını amaçlamak genellikle daha doğru sonuç verir. Eczema (Egzama) Derinin epidermis yani yüzlek katının yangısı olarak bilinen egzemanın oluşumunda derinin duyarlılığı önemli bir faktördür. Bazı literatürlere göre ise egzama, allerjik derinin yangısı olarak tanımlanmaktadır. Hastalığın nedeni nedir? Egzamanın oluşumunda, alerjen maddelerin deriye içten veya dıştan olan etkisi söz konusudur. Egzamanın şekillenmesine neden olan bu etkenler; Endojen (iç) etkenler, Eksojen (dış) etkenler olarak tanımlanabilir. Endojen etkenler; toksik metabolizma artıklarının deri yolu ile dışarı atılması esnasında doğrudan egzamaya neden olabileceği gibi derinin duyarlı hale gelmesine neden olan, tek yönlü beslenme, iç parazitler, üremi, sarılık, karaciğer hastalıkları, hormon yetersizlikleri, vitamin ve bazı iz elementlerin noksanlığı gibi durumlar da egzamaya neden olabilir. Eksojen etkenler; deriyi etkileyerek duyarlı hale gelmesine neden olan kimyasal, mekanik ve paraziter nedenlerdir. Deride kir birikimi, yetersiz banyo ve tarama, tüylerin ıslak bırakılması, tuzlu deniz suyu gibi deride tahrişe neden olan durumlarda egzama oluşabileceği gibi aşırı sıcak ve soğuk, kimyasal maddeler, derinin koruyucu yağ tabakasına zarar veren deterjanlar ve alkali sabunlar ile yıkama, aşırı kaşınmaya bağlı sürtünmeler ve tasmanın tahrişe neden olması sonucunda da egzama şekillenebilir. Egzama oluşumunda etken olan ve en sık karşılaşılan dış etken ise uyuz, kene, pire gibi parazitlerdir. Özellikle pire ısırıkları sonucunda görülen ve deride allerjik reaksiyon dolayısıyla hassasiyet oluşturan F.A.D (Flea Allergy Dermatitis-Pire Alerjisi) nedeniyle de oldukça sık olarak egzama görülebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Yavaş bir gelişim gösteren hastalık akut ve kronik olarak gelişebilir. Deride şekillenen değişimlere bağlı olarak eczama erythematosum, eczama papulosum, eczama vesikulosum, eczema pustulosum, eczema exudativa, eczema squamosum gibi farklı isimlendirilebilirler ancak genel olarak egzama olarak adlandırılırlar. Etkene bağlı olarak başlangıçta deride oluşan hassasiyet nedeniyle kızarıklık ve ödem şekillenir. Daha sonra papüller ve içleri sıvı dolu değişik büyüklükte veziküller oluşur. Veziküllerin patlaması sonucu ortaya çıkan sulu ve kırmızı bir alan hastalık için karekteristikdir. Daha sonra zamanla kuruma ve kabuklaşmalar görülür. Tedavi edilmeyen olgular kronik hal alır ve deri esnekliğini kaybederek sertleşir ve kalınlaşır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Egzamanın başlangıç evresinde görülebilecek karakteristik bulgu kızarıklık, ödem ve kaşıntıdır. Lezyonun olduğu noktada tüyler yapışık ve ıslak bir görünüm alır ve çoğunlukla kaşıntıya bağlı olarak tüy dökülmesi de görülebilir. Veziküllerin şekillenmesi ve daha sonra patlaması ile deri nemli bir görünüm kazanır ve bazen iltihaplanmalar olabilir. Hastalık ilerledikçe sulu ve kızarık alanlarda kurumalar ve kabuklanmalar oluşur. Oluşan bu kabukların yaptığı irkiltiye bağlı olarak çevrede yeni lezyonlar şekillenebilir ve yaygın bir hal alabilir. Etkenin şiddetine bağlı olarak derinin alt tabakalarının etkilenmesi ve dermatitis şekillenmeside mümkündür. Kulak kiri, pisi otları veya kulak yangısına bağlı olarakta egzama şekillenebilir ve böyle bir durumda kulak yolunda kızarıklık, ağrı, pis kokulu bir akıntı, kaşınma ve buna bağlı olarak kulağı sallama veya bir yerlere sürme isteği gibi belirtiler görülebilir. Genellikle burun üzeri, yanaklar, ağız çevresi ve inguinal bölgede şekillenebilen lezyonlar vücudun her yerinde de oluşabilir. Kronikleşen durumlarda, deride pürüzlenme, renk değişimi, kepeklenme ve tüy dökülmeleri gibi belirtiler görülebilir. Zamanla kılsız alanların çoğalarak derinin hassasiyetini ve elastikiyetini kaybetmesi nedeniyle ilerleyen bir kalınlaşmanın görülmesi de mümkündür. Hastalıkdan nasıl korunulur? En önemli korunma yöntemi özellikle egzamaya hassas ırklarda (Golden Retriever, German Shepherd Dog, Collie, Saint Bernard) dış parazit mücadelesinin düzenli yapılmasıdır. Özellikle hassas olan ırkların beslenme düzenine dikkat edilmeli ve alerjiye neden olabilecek gıdalardan uzak tutulması gereklidir. Yazın denize sokulan köpekler bol suyla durulanmalı, hassas bir cilde sahip olan köpekler koruyucu nitelikli şampuanlarla yıkanmalıdır. Köpeklerin günlük fırçalanmaları sırasında deri dikkatlice gözden geçirilmeli ve en küçük şüphede hemen veteriner hekimle görüşülmelidir. Sonuç; Köpeklerde, özellikle derinin birbirine sürtünmesi ve hassasiyet oluşumu kolay olan testislerde, koltuk altında ve özellikle uzun sarkık kulaklı köpeklerin kulak içi ve çevresinde egzamaya daha sık rastlanılır. Genellikle uzun tüylü köpekler daha hassastır ve lezyonların şekillenmesi daha kolay olur. Gıda Alerjisi Gıda alerjileri kendini deride gösteren alerjik reaksiyonlara neden olur. Neden olan etken tespit edildiğinde diyet düzenlemesi ile kolayca giderilebilir. Hastalığın nedeni nedir? Bu tür alerjilerin oluşumunda birincil faktör, gıda olarak alınan besin maddesine organizmanın tolerans gösterememesidir. Genellikle bünyesel nedenlere bağlı olarak gelişen bu durumun oluşumunda farklı reaksiyonlar görülebilir. Deride şekillenen değişimler bu reaksiyonların bir sonucudur ve derinin hassasiyeti oluşumunda önemli bir yer tutar. Hastalığın gelişimi nasıldır? Alınan gıdanın içerdiği proteinlerin antijenik karakter göstermesi nedeniyle gelişir. Özellikle glikoproteinlerin sindirim ve ısı işlemlerine karşı dayanıklılık göstererek vücutta antijen özelliğini koruması nedeniyle immun sistemi aktive etmesi ve allerjik reaksiyonların oluşumu söz konusudur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Genellikle ilk görülen bulgular kaşıntı ve kızarıklıkla beliren bir tüy dökülmesidir. Kaşıntı çok şiddetli olabilir ve bu nedenle kendini dişlediğini görmek mümkündür. Gıda alerjisine bağlı olarak deride görülen belirtiler sıklıkla iki şekilde ortaya çıkar. Kuru ve kepekli bir deri formunda izlenen şekli çoğunlukla baş bölgesi ve kuyrukta şekillenir ve kronik seyirli bir gelişim izler, kaşıntı belirgindir. Bazen deri hafif erythemli bir görüntüde olabilir Doku kayıpları ile belirgin form ise çoğunlukla baş, boyun, ense ve omuzda sınırları belirgin yuvarlak ülserasyonlarla karakterizedir. Başlangıçta deri yangılı bir görünümde olabilir. Şekillenen lezyonlara ve kaşıntıya bağlı olarak doku kayıpları ve tüy dökülmeleri görülebilir. Gıda alerjisine etken olan madde tespit edilerek elimine edilmediği sürece kronik deri problemleri inatçı bir vaka olarak devam edebilir ve oluşan lezyonlar yayılarak genel bir dermatitis halini alabilir. Bilinen en az allerjik protein kaynağı olarak kuzu eti sayılabilir. Bu nedenle derisi hassas olan alerjik bünyeli köpeklerde kuzu eti ile hazırlanan gıdaların tercih edilmesi faydalıdır. Köpeklerde ırka bağlı olarak gıda alerjisine yatkınlık görülmemekle beraber çok spesifik bir durum olan Irish Setter ırkı köpeklerin, "glüten" hassasiyetinin doğmasal bir yatkınlık olduğu bilinmektedir. Sonuç; Gıda alerjileri, mevsime, yaşa, cinsiyete ve ırka bağlı olmayan, Bazende uzun yıllardan sonra bünyesel değişikliklere (enzim yetersizlikleri veya metabolizma bozuklukları gibi) bağlı olarak gelişebilen ve geri dönüşümlü özellikte alerjik reaksiyonlardır. Alerjiye neden olan etkenin tespiti yapıldığında diyet düzenlenmesi ile kolayca giderilebilir. Ancak antijenin tespitinin tamamen deneme yöntemine bağlı olması sürecin uzaması gibi bir dezavantajlıda beraberinde getirebilir. Dermatitis (Deri Yangısı) Derinin, corium tabakasının ve bağ dokusunun yangılanmasına dermatitis denilir.Başlangıçta deride şekillenen erythemler, hücreler arası sıvı toplanmasına bağlı olarak veziküllerin oluşumu izler. Lezyonlu bölgeye lökositlerin kan yolu ile ulaşması püstüllerin oluşmasına neden olur. Zamanla püstüllerin patlaması ve sıvının yayılması dermatitis madidans ın gelişimine neden olur. Gelişen bu lezyonlu bölgelerin sekunder bakteriyel enfeksiyonlara bağlı olarak yaygınlaşması ve bağ dokuyu etkileyen derin deformasyonların oluşumuna neden olması ile dermatitis phlegmonosa formu gelişir. Zamanla hücredeki deformasyonun artışı, lezyonların genişlemesine ve bölgede kan dolaşımının bozulmasına neden olur. Kanın yeterli gitmeyişi bölgede doku ölümlerine ve nekroz odaklarının şekillenmesine yol açar. Hastalığın belirtileri nelerdir? Görülebilen bulgular oluşum nedenine göre spesifik farklılıklar gösterir. Genel olarak dermatitislerin başlangıcında görülen ilk belirti şekillendiği bölgede kızarıklık, lokal ısı artışı, ağrı, deride kalınlaşma ve tüy dökülmesidir. İlerleyen devrelerde vezikül ve pustül şekillenir. Bunlar içleri sıvı dolu kabarcıklar şeklinde lezyonlardır. Bu evrede ödemleşme belirgin hale gelebileceği gibi lezyonların derin dokulara yayılması veya travma nedeniyle gelişen dermatitisin enfekte olmasına bağlı olarak nekroz ve kangrende gelişebilir. Yanmaya bağlı olarak şekillenen dermatitis söz konusu ise yanmanın derecesine bağlı olarak kızarıklık, vezikül, nekroz şekillenmesi söz konusudur. Genel durum da bozulmalar, iştahsızlık ve solunum sayısında artış gibi belirtilerde görülebilir. İleri derece yanıklarda toksemi nedeniyle şok, kollaps ve ölüm görülebilir. Donma sonucu oluşan dermatitisler genellikle vücudun kuyruk, kulak, burun, ucu, ayaklar ve testisler gibi uç organlarında görülebilir. Klinik belirtiler çoğunlukla lokal olarak şekillenir ve deride şişkinlik ve mavimtrak renk oluşumu belirgin bir bulgudur. Zamanla bölge nekroze olabilir. Bu durumda nekrozlu kısmın düşmesi ve yerinde sikatriks dokusunun oluşumu söz konusudur. Dermatitislerde lezyonlar sınırlı bir alanda şekillenebileceği gibi yaygın bir karakterde de olabilir. Köpeklerin gençlik hastalığının deri formunda taban altında ve karın altında kılsız bölgeler de kalınlaşma şeklinde belirtiler görülebileceği gibi bazen karın altında püstüllerin oluşması da mümkündür. Kontak dermatitis vakaları klinik olarak en sık görülen bir olgulardandır. Özellikle arka bacakların iç kısımlarında ve karın altında şekillenen erythematöz papüller ile karakterize kaşıntılı dermatitis olarak ortaya çıkar. Oluşumunda allerjik nedenler ve irritan maddeler ile temas etken olabilir. Genellikle iki yaş altında genç köpeklerde ve German Shepherd ırkında sık rastlanılan bu olguda deri hassasiyeti, immun sistem ve beslenme eksikliği hazırlayıcı rol oynayabilir. İrritan madde ile temas sonucu şekillenen akut olgularda epitel tabakada erythem, ödem, kızarıklık, erozyon, ülserasyon gibi bulgular görülebilir. Allerjik kontak dermatitislerde spesifik bulgu erythematöz papüller ve arasıra şekillenebilen veziküllerdir. Bölge kızarık ve sulu bir görünümde olabilir. Kaşıntının şiddetine bağlı olarak lezyonlar yaygın kızarık bölgeler halinde görülür. Sonuç; Dermatitislerin oluşumunda derinin hassasiyeti önemli bir hazırlayıcı faktördür. Bu nedenle deride hassasiyet yaratan faktörlerin elimine edilmesi ve özellikle diyetinde yapılacak düzenlemeler ile derinin kendini yenileyebilmesine yardımcı olmak bir zorunluluktur. Köpeklerin günlük fırçalanmaları sırasında deri dikkatlice gözden geçirilmeli ve en küçük şüphede hemen veteriner hekimle görüşülmelidir. Feline Dermatitis Solaris (Kedilerin Beyaz Kulak Dermatiti) Hastalığın nedeni nedir? Uzun süre güneş ışınlarına maruz kalındığı durumlarda ortaya çıkar. Hastalığın gelişimi nasıldır? Özellikle beyaz ve açık renkteki kedilerin kulaklarında şekillenen bu olgu kulak ve çevresinde şekillen değişikliklerle karakterizedir. Oluşan değişimler pigmentsiz veya az pigmentli olan kulak bölgesinde yangısel reaksiyonlar şeklinde gelişir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Görülebilecek ilk belirti özellikle kulak uçlarında ve kenarlarında kızarıklık, yangı, tüy dökülmesidir. Genellikle kulak kenarlarında eksudasyon, kabuklanmalar ve nekroz oluşumu görülür. İlerleyen durumlarda kulak kenarları nekrotik dokular nedeniyle kıvrılmış şekilde olabileceği gibi devamlı nükslere bağlı olarak karsinomlarda şekillenebilir. Sonuç Kronik seyirli bir hastalık olduğundan iyileşmede buna paralel olarak çok güç olur. Bazı durumlarda özellikle nekrotik dokuların yayılması ve karsinomların şekillendiği durumlarda tedavi amacı ile kulağın ampütasyonu gerekebilir. Ayrıca karsinomların şekillendiği olaylarda, lenf yumrularına metastaz yapabilme ihtimali olduğundan kontrol altında tutulması gereklidir. Beyaz ve açık renkli kedileri uzun süre güneşte bırakmaktan kaçınılmalıdır. Pyoderma (Deri İltihabı) Derinin iltihaplı ve bakteriyel enfeksiyonlarındandır. Hastalığın nedeni nedir? Oluşumundaki en büyük etken kaşınma, travma, tahriş, ısırık yarası gibi bir nedenle oluşan deri yaralarının enfekte olmasıdır. Enfeksiyonun oluşumunda sık görülen etken staphylococcus aureus türü mikroorganizmalardır. Ayrıca bazı bakteriler nedeniyle ikincil miks enfeksiyonlar oluşabilir. Yani asıl etkene bağlı olarak Pyoderma şekillendikten sonra diğer bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlarla pyodermanın şiddeti artabilir. İmmun yetmezlikler, sistemik hastalıklar, allerji ve dış parazitler deride pyodermayı hazırlayıcı ve artırıcı etkenlerdir. German Shepherd dog ırkı köpeklerde ırka bağlı olarak pyodermaya yatkınlık görülebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Pyoderma olaylarında genellikle değişken bir tablo izlenir. Yüzeysel, epidermis katında gelişen veya daha derin dokulara ilerlemiş bir pyoderma oluşabileceği gibi, lokal veya yaygın pyoderma da şekillenebilir. Bu durum etkene ve derinin bozukluk derecesine göre farklılık gösterebilir. Hastalığın seyrinde asıl etken, derideki tahribatın şiddetidir. Derideki lezyon ne kadar derinse oluşan piyoderma da o oranda yaygın ve şiddetli olabilir. Başlangıçta deride sadece tırmık, kaşıntı, travma vb. yaralanmalara bağlı oluşan bir lezyon söz konusudur. Daha sonra bu lezyon mikroorganizmaların bulaşması ile iltihaplı bir yaraya dönüşür. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik olarak başlangıçta görülebilecek belirtiler kızarıklık ve özellikle kılsız bölgelerde oluşan berrak bir sızıntıdır. Genellikle belirtiler ani başlayan kızarıklık ve püstüllerin oluşumu ile belirgin hal alır. Bölgede şekillenen sızıntıya bağlı olarak kabuklar şekillenebileceği gibi, parmak arasında oluşan lezyonlar iltihaplı dermatitislere neden olabilir. Çoğu olayda kaşıntı ikincil semptom olarak gözlenebilir. Derin pyoderma olayları çoğunlukla köpeğin yatış pozisyonunda yer ile temas eden dirsek, göğüs kemiği ve tarsal eklemlerinde şekillenen nasırların enfekte olması nedeniyle oluşur ve daha derin dokulara yayılabilir. Genel olarak lezyonlar vücudun değişik bölgelerinde görülebilir. German Shepherd Dog ırkı köpeklerde anüs çevresinde şekillenen doku kayıplı perineal pyoderma spesifiktir. Bu tür pyoderma da ağrı ve kaşıntı belirgin bir bulgudur. Allerjik nedenler veya başka bir enfeksiyon nedeniyle oluşan lezyonların sertleşerek nasır benzeri bir hal aldıkları da görülebilen belirtilerdendir. Nasıl önlem alabiliriz? Deride herhangi bir nedene bağlı olarak oluşan yaraların temizliğine dikkat edilerek hastalığın oluşumu engellenebilir. Sonuç; Herzaman nüks ihtimali olan pyodermalar da gerekli tedaviler yapılmazsa septisemi riski artabilir. Tedavide kullanılacak antibiyotiğin seçilmesinden önce antibiyogram yapılması faydalıdır. Notoedres Cati (Kedi Uyuzu) Hastalığın nedeni nedir? Hastalığın nedeni Notoedres cati türü uyuz etkenidir. Hastalık nasıl bulaşır? Bulaşma direk temas yolu ile olabileceği gibi tasma, yatak, taşıma kabı vb. eşyalar ile de olabilir. Özellikle anneden direk olarak bulaşma söz konusu olduğunda henüz vücut direnci yetersiz olan yavrularda gelişimi kolay olmaktadır. Genellikle baş bölgesinde şekillenen lezyonlardaki uyuz etkenleri kaşıma nedeniyle ayaklar ve dolayısı ile diğer vücut bölgelerine de taşınabilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Deri üzerinde yumurtadan çıkan larvalar, nymph devresini geçirdikten sonra ergin hale geçer. Doku artıkları ve kan ile beslenirler. Yerleştikleri bölgede allerjik reaksiyonlara neden olarak değişik belirtiler oluşturabilen uyuz böcekleri çoğunlukla karanlık ve nemli ortamlarda uzun süre yaşar. Hastalığın belirtileri nelerdir? Kedilerde özellikle baş bölgesinde, kulak ve göz etrafına yerleşen, deride kepeklenme ve kalınlaşma ile karakterize olan hastalığın spesifik belirtisi şiddetli kaşıntıdır. Başlangıçta bölgede kıllarda dökülmeler görülür. Oluşan bu kılsız alanlarda derinin kepekli bir görünümü vardır. Zamanla deri kalınlaşır, çatlamalar ve kabuklanmalar oluşur. Bu dönemde kaşıntı şiddetlidir. İlerleyen olaylarda şiddetli kaşıntı, kansızlık ve aşırı zayıflama nedeniyle ölüm görülebilir. Sonuç Şüphelendiğiniz bir durumun varlığı halinde veteriner hekiminize giderek mikroskobik inceleme yaptırabilirsiniz. Deri yüzeyinden kazıntı alınarak yapılan bu uygulama ile uyuzun teşhisini kesin olarak yapmak mümkündür. Lokal uygulanan ilaçlı banyolar veya enjeksiyon yolu ile uygulanan medikal tedavilerle tam bir iyileşme sağlanabilir. Oluşabilecek nüksleri önleyebilmek için kullandığı eşyaların ve mekanın da etkenden iyice arındırılması zorunludur. Trichophytosis (Mantar) Hastalığın nedeni nedir? Kedilerde tricophytosis e neden olabilen bir çok mantar türü vardır. Hastalığın gelişimi nasıldır? Etkenin kıl folliküllerin de yerleşmesi ve ikincil bakteriyel enfeksiyonların devreye girmesi sonucu hastalık ortaya çıkar ve follikulitis oluşur. Özellikle canlı tüylerde yaşayan etken, uzun tüylü kedilerde bulaşmanın kolay olması nedeniyle hızlı bir gelişim gösterir. Hastalık daha çok genç kedilerde görülür. Hastalık nasıl bulaşır? Hastalık direk temas yolu ile veya mantar etkenleri ile enfekte olan fırça, kafes gibi malzemelerle bulaşır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Çoğunlukla baş, kulak, kuyruk ve bacaklarda yerleşen trichophytosis de görülen ilk bulgu kılların kırılmasına bağlı olarak şekillenen bir tüy dökülmesidir. Dökülme sınırları belirgin lokal odaklar şeklindedir. Kaşıntı ve kızarıklıkta görülebilecek ilk bulgulardandır. Zamanla tüysüz alanların genişlemesi ve birleşmesi söz konusudur. Ölü tüylerde yaşayamadığından sağlıklı tüylere geçiş ve hızlı bir yayılma söz konusudur. Hastalıkdan nasıl korunulur? Hastalık daha çok, bazı hastalıklarla bünyenin zayıfladığı zamanlarda veya beslenme düzeninin kötü olduğu durumlarda ortaya çıkar. Bu nedenle beslenmeye her zaman olduğu gibi özel bir dikkat gösterilmelidir. Sonuç İnsanlara da bulaşabilen Zoonoz karakterli bu hastalığın tedavisinde dikkat edilmesi gereken konu, barınak ve kullanılan malzemelerin temizliği dışında diğer kediler ve insanlarla temasının kesilerek yayılmasının engellenmesidir. Hastalık kronik bir hale geldiğinde yıllarca sürebilir. Bu nedenle bu tür vakalarda erken müdahale önemlidir. Tüylerin kesilmesi de hastalığın yayılmasının engellenmesi açısından faydalıdır. Kedilerin Yağlı Kuyruğu Hastalığın sebebi nedir? Kuyruğun üst kısmında aşırı yağlanma ile karakterize bir deri hastalığıdır ve kedilere özgüdür. Kedilerde kuyruğun üst yüzeyinde yer alan ve supracaudal organlar olarak adlandırılan bezler yer alır. Bu bezlerin fazla çalışmasına bağlı olarak aşırı salgı üretilmesi ve bu salgının da tüylerin birbirine yapışmasına neden olan yağlı bir görünüm oluşturmasıyla şekillenir. Nedeni tam olarak açıklanamayan bu hastalık özellikle kastre edilmemiş erkek kedilerde daha sık görülmektedir. Sonuç Tedavisi mümkündür ancak inatçı bir hastalıktır. Tedavide öncelikle bölgedeki tüyler alınmalıdır. Daha sonra bölge düzenli olarak yağlanmayı giderici şampuanlar ile temizlenmelidir. Hastalığın altında yatan başka faktör olup olmadığı araştırılmalı ve varsa tedavi edilmelidir. Çünkü bu tür faktörler ortadan kaldırılmadıkça hastalık nüksedebilir. Eosinophilic Granuloma Hastalığın nedeni nedir? Eosinophil, kanda bulunan beyaz hücrelerdir. Özellikle allerjik reaksiyonlarda sayısı artan bu hücreler mikroskopta çekirdeği koyu kırmızı görünümü pembemsi noktacıklar şeklinde görülür. Eosinophilik granulom ise bu hücrelerin allerjik veya paraziter nedenlere bağlı olarak bir araya gelmesi ile oluşan yangısel hücre kümeleri olarak tanımlanabilir. Tüm kedilerde görülebilen ve Eosinophilic granulom kompleksi olarak adlandırılan hastalığa sebep olan etken belirsizdir. Oluşum nedeni tam olarak açıklanamayan hastalığın gelişiminde immun sistem yetersizliği yanında, allerjik bünye ve paraziter faktörlerinde etkin olduğu bilinmektedir. Örneğin aşırı duyarlılık (hipersensivite), böcek ısırıkları, arı sokmaları ve bakteriyel enfeksiyonların ortak etkisine bağlı olarak şekillenen lezyonlar eosnophilianın sebebi olabilir. Nedensiz dermatitler olarak tanımlayabileceğimiz bu hastalığa bağlı oluşan lezyonlar tedavisi yapılmadığı ve kontrol altına alınmadığı takdirde oluşan yangının artması ve protein yapının etkilenmesiyle tüm vücudun etkilendiği yaygın dermatoz bir forma dönüşebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Kedilerde sık görülen bu hastalık granuloma kompleksi olarak tanımlanır. Bu kompleks ağrısız ülserler, eosinophilik plak ve Linear granulomlar kapsamaktadır. Ülserler genellikle dil, dudak kenarları ve ağız mukozasında şekillenir. Belli bir ırka özgü olmayan bu ülserler her kedide görülebilir. Ancak orta yaştaki kedilerde ve dişi kedilerde daha sık rastlanılmaktadır. Bakıldığında kolayca görülebilen ve teşhis edilebilen doku yıkımları ile karakterize bu ülserlerin ileri aşamalarında, tümöral bir karakter (kanserojen nitelikte olup olmadığını anlamak için) kazanabileceği ihtimali göz önünde tutularak biopsi yapılması gerekir. Eosinophilic plaklar allerjik deri lezyonları görünümündedir. Erythematous papul olarakta isimlendirilebilen bu plaklar genellikle genç kedilerde daha fazla görülür. Allerjik nedenlere bağlı olarak şekillenebilen ve kaşıntılı deri kalınlaşması ile karakterize olan bu plaklar göğüs bölgesi, karın altı ve bacak içlerinde görülmektedir. Pire alerjisine benzer bir klinik tablo vardır. Bu dönemde yapılan kan tahlillerinde kanda eosinophil sayısında artış tespit edilebilir. Linear granulom veya Eosinophilic granulom linea olarak tanımlanan formda lezyonlar karakteristik olarak arka bacaklarda şekillenen inci tanesi görünümündeki sıralı nodüllerdir. Bu nodüllere çok nadir olarak dil, damak ve ağız mukozasında da rastlanılabilir. Hastalık çoğunlukla lokal olarak bir bölgede görülebilmekle birlikte kompleks tarzında ülserlerin ve nodüllerin bir arada şekillenmeside mümkündür. Bu gibi kompleks durumlar hastalığın seyrini olumsuz etkileyebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Lezyonun şekline ve vücuttaki konumuna bağlı olarak hastalığın belirtileri farklıdır.Eosinophilic ülserler genellikle üst dudaklarda, ağız ve burun mukozasında ülseratif lezyonlara neden olur. Kemirici ülser olarakta adlandırılan bu lezyonlar geniş doku kayıplı, acısız ve kaşıntısız ülser odaklarıdır. Önceleri kızarık şişkinlikler halinde olan bu lezyonlar neminde etkisiyle zamanla kahve yeşil çukurluklar veya tabakalar halini alır. Ülserasyon yavaş gelişir ancak oldukça şiddetlidir. Dudak ülserlerinde lezyonlar genellikle üst dudağın ortasında ve burun ucunda şekillenmekle birlikte vücudun diğer bölgelerinde de rastlanılabilir. Özellikle kulak kepçesi ve pati altlarında şekillenebilen bu lezyonlar dermatitis görüntüsündedir. Eosinophilic plaklar değişik formlar ve şekillerde vücudun tüm bölgelerinde görülebilmektedir. Bazı kedilerde gövdede simetrik bantlar şeklinde görülebileceği gibi ağız boşluğu, burun üzeri, kulak kepçesi ve patilerde sınırlı papüller, nodüller yada plaklar da görülebilir. Plaklar birbirleri ile birleşerek yaygın bir görünüm alabilir. Çoğu zaman kızarıklık ve kaşıntı ile birlikte görülen bu lezyonlar atopik dermatitis görünümündedir. Linear granulom genç dişi kedilerde daha fazla görülür. Nodüller dil ve damakta da görülebilir. Oral formunda sarı, pembe renkli yuvarlak şekilde görülen nodüller arka bacaklarda daha farklı şekil ve renkte görülür. Çoğunlukla uzun, kuyruklu yapıda bant şeklini andıran bir formda dizilen bu nodüller sarımsı, kırmızımsı bir renktedir. Genel olarak lezyonlar bulundukları bölgeye göre farklı yapıda, farklı şekilde ve farklı renklerde olmakla beraber nadirde olsa bazı vakalarda her üç form aynı şekil ve renklerde görülebilir. Eosinophilic granulom kompleksinin tanısının konulması sırasında trauma, neoplazm, paraziter ısırıklar (pire, sivrisinek gibi) ve buna bağlı hipersensivite, kedi çiçek hastalığı, atopi ve gıdaya bağlı allerjiler göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca ülseratif lezyonların altında yatan etkenler Feline leukemia ya da Feline T-lymhotrophic virüsleri gibi bağışıklık sistemi baskılayıcıları da olabileceğinden teşhis sırasında göz önünde bulundurulmalı ve ayırıcı testleri yapılmalıdır. Hastalığın tanısının yapılmasında spesifik lezyonlarla belirginleşen klinik bulgular çoğu zaman yeterlidir. Deri kazıntıları ve siolojik inceleme tanıda yardımcı olan testlerdir. Ancak kesin teşhisi için biopsi ve histopatolojik inceleme gerekmektedir. Ayrıca FIV (Feline Immunodeficiency Virus)hastalığında görülen oral semptomlar hastalığın spesifik lezyonları ile benzerlik gösterdiğinden ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır. Sonuç Klinik olarak tanısının kolay yapılmasına karşın sürekli nükslerin görülebilmesi ve lokal semptomatik tedaviyi gerektirmesi hastalığın tedavi sürecinin uzamasına neden olsa da genel olarak tedaviye olumlu cevap alınır. Bireysel olarak bağışıklık sistemin vereceği tepkiye bağlı olarak tedavinin süresi kediler arasında farklılıklar gösterebilir. Lokal uygulamalar, medikal tedavilerle tam bir iyileşme sağlanabileceği gibi yapılan diyet düzenlemeleriyle ve oluşumuna etken faktörlerin (bakteriler, parazitler gibi) elimine edilmesiyle hastalıkta kendiliğinden iyileşmeler görülebilir. Ancak şartlar değiştiğinde nüksetme olasılığı oldukça yüksektir. Viral Enfeksiyonlar FeSFV (Kedilerin Çoklu Eklem İltihabı) Feline Panleukopenia (Kedi Gençlik Hastalığı) Feline Immunodeficiency Virus (FIV - Kedi Aids'i) Feline Leukemia Virus (Kedi Lösemisi) Feline Herpes Virus ve Calicivirus Feline Viral Rhinotracheitis (Bulaşıcı Kedi Nezlesi) Rabies (Kuduz) Aujesky (Yalancı Kuduz) Feline Syncytium-Forming Virus Enfeksiyonu FeSFV (Kedilerin Çoklu Eklem İltihabı) Hastalık etkeni nedir? Hastalık etkeni retrovirüsdür. Hastalık Feline Syncytium-Forming Virus (Kedilerin ilerleyen çoklu eklem iltihabı)olarak adlandırılır. Hastalık nasıl bulaşır? En büyük bulaşma sebebi ısırık yaralarıdır. Plasenta yoluyla da bulaşma olabilir. Serbest dolaşan kediler ev kedilerine göre daha büyük bir risk altındadır. Hastalık nasıl gelişir? Hastaların çoğu klinik belirti göstermezler. Ayrıca hastaların çoğunda FeLV ve FIV enfeksiyonlarıda bulunabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastalığın tipik bir belirtisi yoktur.Kronik ilerleyen hastalık genelde 2-5 yaş arası kedilerde görülür. Bu hastalarda eklemlerde şişme ve zor yürüme görülür. Nasıl önlem alabiliriz? Özellikle birçok kedinin bir arada yaşadığı ortamlarda dikkat edilmeli ve hastalık belirtisi gösteren hastalar ayrı yerde bakım ve gözetim altında tutulmalıdır. Sonuç Hastalığın bilinen şu an için belirli bir tedavisi yoktur. Yapılan destek tedavi geçici olarak hastayı rahatlatabilir. Aşılamada Nelere Dikkat Edilmelidir? Kedilerde viral hastalıklara karşı yapılan aşılamalar hem hastalıkların yayılmasını engellemek hem de kedilerin sağlıklı bir yaşantıya sahip olmaları açısından son derece önemlidir. Virüslere yönelik spesifik bir tedavi şekli yoktur bu nedenle aşılama ile bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi önemlidir.Yavru kediler viral enfeksiyonlara yakalandıklarında bağışıklık sistemleri yeterince güçlü olmadığı ve bakteriyel enfeksiyonlar da işe karıştığı için ölüm oranı oldukça yüksek olmaktadır. Anneden ayrılan bir yavru kedi 6 ila 8 haftalık olduğunda iç parazitlerden arındırılmalı ve hemen sonrasında da mutlaka aşı programına başlanmalıdır.Aşılama başlamadan önce kedinin iç parazitlerden tamamen arındırıldığına emin olunması gerekmektedir.Bu nedenle aşılama programı başlamadan iç parazit tedavisinin yapılmış olması son derece önemlidir.Çünkü parazitler kedinin bağışıklık sistemini zayıflatır ve böylece parazit taşıyan hayvanlara yapılacak aşılamaların etkili ve güvenilir olması beklenemez.Yüksek oranda parazit enfestasyonu ile karşı karşıya olan bir kediye yapılacak olan aşılama ölümle bile sonuçlanabilir. 6 ile 8 haftalık olan bir kediye aşı programı ilk karma aşısı yapılarak başlanır.Önerilen aşılama programının ilk basamağı şudur: Kedi Yavrularına ilki 9-12. Haftalar ve İkincisi 12-15. Haftalar Arasında Olmak Üzere iki Defa Uygulanır ve Daha Sonra Her Yıl Tekrarlanır.(Karma aşı: Herpes Virus, Calicivirus ve Panleucopenia) Daha sonra vücuttaki antikor miktarını belirli bir düzeyde tutmak için 21 gün sonra karma aşının ikinci rapeli yapılır. Yavru bir kedi en erken 12 Haftalık olduğunda yapılan tek bir Kuduz aşılaması ile en az 3 yıl süren bağışıklık sağlanmaktadır.12 haftalıktan küçük hayvanlara yapılan aşılamalarda, aşının etkinliğinin maternal antikorlar tarafından önlenmesi olasıdır. Bu nedenle 12 haftalıkken ya da daha yaşlıyken aşı yapılmalıdır. Ülkemizde kuduz hastalığının eradikasyonu için kuduz aşılaması yasal olarak her yıl tekrarlanmaktadır. Sağlıklı 9 haftalık ya da daha büyük kedilere yapılan bir diğer aşı ise FeLV aşısıdır.(Kedi Lösemi aşısı).Feline Leukemia Virus ve FeLV infeksiyonuna bağlı hastalıklar tarafından oluşturulan persistent viremiyi ve lenfoid tümörlerin oluşumunu engellemek amacıyla bu aşılama yapılmaktadır. ilk aşılama 2 doz olarak önerilmektedir. İlk aşılamanın ardından 2.doz aşılama 3-4 hafta ara ile deri altı yapılmaktadır. Yıllık olarak da tekrarlanmaktadır. Aşı sonrası kedinizin vücut ısısı yükselebilir, ateşinin çıkmasına neden olabilir, bu normaldir. Birkaç gün sürebilen ateş ve halsizlik dışında sizi endişelendiren herhangi başka semptomlar olursa hemen veteriner hekime başvurmalısınız. Aşılamada Nelere Dikkat Edilmelidir? Her tür aşı yalnızca sağlıklı petlere yapılmalıdır. Aşı öncesi petlerin genel sağlık muayenesi mutlaka yapılmalıdır. Kedinizin İç ve dış parazit yönünden bir veteriner hekim tarafından muayene ve tedavisi mutlaka yapılmış olmalı. İç parazitler için her 3 ayda bir, dış parazitler için ise ayda bir rutin ilaçlama yapılmalıdır. Herhangi bir bakteriyel, viral, paraziter hastalığı olan kediye aşı uygulandığında var olan hastalık semptomları alevlenir, bağışıklık sistemi daha da düşer ve yapılan aşıya karşı beklenen antikor oluşma seviyesi oluşamaz. Bu gibi durumlarda aşı yapılması aşının işlevi açısından anlamsızdır ve kedinin sağlığı açısından da risklidir. Aşı yapılacağı zaman her kedi mutlaka genel muayeneden geçirilmeli tamamen sağlıklı ise aşılama yapılmalıdır. Gözyaşı akıntısı, burun akıntısı, kusma, ishal, halsizlik, ateş... vb herhangi bir belirti söz konusu ise aşılama ertelenmeli ve genel durumu düzeltmek adına destek tedavisine başlanmalıdır. Bozuk, tarihi geçmiş ve soğuk zinciri korunmamış her türlü aşının derhal hekim tarafından imha edilmesi gerekmektedir. Çantada, elde, cepte taşınan aşıların yapılmasına kesinlikle izin vermeyiniz. Aşıların buz kalıpları içinde taşınmasına özen gösterilmelidir.Yapılan aşıyı gösteren aşı etiketinin (sticker) petlerinizin sağlık karnesine yapıştırıldığından ve hekim tarafından kaşelenip imzalandığından mutlaka emin olun .Üzerinde etiket (sticker) bulunmayan aşı şişelerine dikkat edilmelidir! Aşılama sonrası hekimin önerilerine dikkatle uyulmalıdır. Aşılar tamamlanıncaya kadar kedinizi sokağa bırakmayın ve başka hayvanlara yakınlaşmasına izin vermeyin. Kedi Gençlik Hastalığı - Feline Panleukopenia Feline panleukopania virüs (FPV) kedilerin çok bulaşıcı viral bir hastalığıdır. Virus, köpek kanlı ishal etkeni olan canine parvovirus (CPV) tip 2 virüsüne benzerlik gösterir. Canine distemper virüsüne ise benzerlik göstermemektedir. Parvoviridae ailesinden ve parvovirus türündendir. Hastalık; Feline distemper, Feline infeksiyöz enteritis, kedi ateşi, kedi typhoid, feline ataxia ya da incoordination olarak da adlandırılır. Genç ve aşılanmamış kediler yüksek risk altındadırlar. Bu virüs ile enfeksiyon akut ya da perakut seyreder, sistemik ve enterik enfeksiyona neden olur. Hastalık yüksek ateş, beyaz kan hücrelerinde(WBC) yani savunma hücrelerinde azalma, kusma, ishal, anoreksi ve halsizlik ile karakterizedir. İki ve dört aylık yavrularda hastalık çok şiddetli seyreder ve yüksek oranda ölüm görülür. Erişkin kediler hastalığı daha hafif semptomlarla geçirirler. Bulaşma: Enfekte kedilerin dışkıları ve vücut sekresyonları ile ortama yayılır ve enfeksiyonu takiben haftalar ve aylarca etrafa yayılabilir. Oda sıcaklığında bir yıl yaşayabilir. Bulaşma kedi-kedi ya da insan-kedi kontaminasyonu ile bulaşabilir. Hasta kedilerin idrar, salya, dışkıları ve kedi ile temas, kontamine kaplar, kafesler, kontamine giysi ve eller ile bulaşır. Klinik Bulgular: Perakut FPV enfeksiyonu çok hızlı ilerler ve 24 saat içinde ani ölüm görülür.Ölüm nedeni; şiddetli intestinal tıkımlanma ve panleukopenia ile beraber kanda ikincil bakteri artışı (seconder bacteremia) ve endotoksemi gelişimidir.Belirtiler abdominal ağrı(karında ağrı),şiddetli depresyon ve normalin altında vücut ısısıdır. Akut FPV enfeksiyonunun klinik belirtileri dehidrasyon, kusma, abdominal ağrı, hemorajik(kanlı) ishal ve ateştir. Erişkin kediler daha az şiddette etkilenirler ve ateş ya da ılımlı gastroenterik semptomlardan biri bulunur veya belirti görülmez. Yüksek ateş ve iştahsızlık, 24 ile 48 saat içerisinde kusma, ishal (çoğunlukla kanlı) ve sıvı kaybı görülür. Tüyler dağınık, karın gergin ve ağrılıdır. Ağız içinde yaralar gelişebilir. Son dönemde ise beden ısısı düşer hasta komaya girip ölür. Bazı durumlarda hastalık çok hafif seyreder, 1-3 günde iyileşme olur. FPV ile enfekte hamile kedilerde hastalık aborta neden olur (ölü doğum-düşük nedenidir), fetal resorption, fetal mummification ve diğer üreme problemleri görülür. Eğer yavrular canlı doğarlarsa, genellikle cerebellar hypoplasmia ve/veya retinal dysplasia söz konusudur yani beyin ve gözlerde hasar ile doğarlar. FPV ile enfekte yavrular doğumdan sonra ve 3- 4 haftalık olduklarında bu ve benzeri semptomlar gelişebilir. Daha büyük yavrularda genellikle gastrointestinal ve sistemik semptomlar görülür. Korunma: Feline Panleukopenia virüsüne karşı aşılama kedi karma aşısı yapılarak sağlanır. Kedi karma aşı uygulaması şu şekilde yapılmalıdır; İlk aşılama: 9 haftalık ya da daha büyük yaştaki kedilere 2 doz halinde 3-4 hafta ara ile uygulanmalıdır. 9 haftalık yaştan küçük yaşta aşılanan kediler 12 haftalık yaşa kadar her 3-4 haftada bir kez aşılanmalıdır. Gebe dişilerin aşılanmasından kaçınılmalıdır. Tekrar aşılama: Yıllık tek dozluk aşılamalar önerilir. Kedilerin İnfeksiyöz Peritonitisi - FIP Feline infectious peritonitis (FIP) kedileri etkileyen tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir hastalıktır. Etken, Feline Infectious Peritonitis Virus (FIPV)'tür, Feline Enteric Coronavirus (FECV/FeCoV)'un mutasyona uğramış halidir. Virus beyaz kan hücrelerini istila eder ve makrofajlarda ürer. İmmun sistem enflamasyon reaksiyonu verir. Hastalığa yakalanan kedilerden 20 de 1'i hayatta kalmayı başarır. Bir ya da iki kedili evlerde hastalığın görülebilme şansı 5000 de 1'dir. İran kedileri ve siyamlar da genetik bir yatkınlık olduğu bilinmektedir. Bulaşma: FECV (Feline Enteric Coronavirus)çok yaygındır, özellikle de bir arada toplu halde yaşayan büyük gruplar halinde bulunan kediler arsında çok yaygındır.(Pet Shoplar,kedi yetiştiricileri,pansiyonları..vb) Kediler virusü solunum ya da sindirim yoluyla alırlar. En sık bulaşma yolu dışkı ile olmaktadır., Bulaşık mama kapları,kullanılan yatak ve kıyafetler de bulaşmada önemlidir. FECV'nin yaygınlığına rağmen bir çok enfekte kedide FIP gelişmez. FECV bazen hiçbir klinik belirti vermez, fakat bazen hafif üst solunum yolu enfeksiyonu nedeni de olabilir. Bu nedenle, hiçbir klinik belirti vermeyen bir kedinin FECV taşıyıcısı olabileceği ve virüsü diğer kedilere bulaştırabileceği asla unutulmamalıdır.FECV ile enfekte kedilerde virüs mutasyona uğrayıp FIP'e sebep olabilir. Bu risk genç ve yaşlılarda fazladır. Viral mutasyonda genetik faktörlerin de risk oluşturduğu düşünülmektedir.İran kedileri ve siyam kedilerinde genetik yatkınlık olduğu da düşünülmektedir. Belirtiler: FIP'in iki ana formu vardır: effusive (ıslak) ve non-effusive (kuru). Her iki formu da ölümcüldür., Islak form daha sık görülür (vakaların 60-70% ıslak formdadır) ve kuru formdan daha hızlı ilerler. Effusive (ıslak) form FIP'in abdomen ya da göğüs içinde sıvı birikmesi ile karakterize olan ıslak formu,güç solunuma neden olur.Karında genişleme gözlenir.Diğer semptomlar iştahsızlık,ateş,kilo kaybı,sarılık ve ishaldir. Non-effusive (kuru) form FIP'in kuru formu iştah kaybı,ateş,sarılık ve kilo kaybıyla karakterizedir,fakat vücutta sıvı birikimi söz konusu değildir. Kuru FIP formunda göz ve sinirsel belirtiler de görülebilir.Örneğin;yürümede ve ayağa kalkmada güçlük görülebilir ve her an paraliz(felç) gelişebilir. Görme kaybı da gelişebilir. Tedavi FIP'in tedavisi yoktur.Tedavi sadece semptomatiktir.Kortizon ya da diğer immunosuppressif ilaçlar kedinin hayatını sadece birkaç hafta yada ay uzatacaktır,fakat ikincil enfeksiyonların da olaya ekleneceği ve durumu ciddileştireceği kesindir.Islak form FIP genellikle çok hızlı gelişir ve tedavi yetersiz kalır. FIP için karantina gereklidir diyemeyiz,çünkü tam olarak enfeksiyöz hastalık değildir.Feline Enteric Coronavirus dışkı ile etrafa yayılır ve diğer kedilere bulaşır, bu virüsün mutasyona uğramış formu FIP'e liderlik eder. Bu form sadece makrofajların içinde bulunur ve bu yüzden yayılmaz ve bulaşıcı özellik göstermez. FIP belirtileri kolaylıkla gözden kaçabilir.Herhangibir kronik ishal durumunda ,olağan dışı halsizlik ve solunum yolu enfeksiyonu durumunda mutlaka veteriner hekim tarafıdan detaylıca muayene edilmelidir.Belirtilere yönelik tedavi uygulanmalıdır. Korunma: Her iki formda da ölüm kaçınılmazdır! Tedaviler çoğunlukla başarısızdır. Korunmanın tek yolu kedilerin aşılanmasıdır.Pfizer'in geliştirdiği PRIMUCELL FIP şu şekilde uygulanır:(Türkiye'de bu aşı bulunmamaktadır) Intranasal (IN) aşılama (burun içi) 16 haftalık ya da daha yaşlı sağlıklı kedilere koruyucu amaçlı uygulanmaktadır.34 hafta ara ile 2.doz uygulanmalıdır.Yıllık tekrar sadece 1 kez yapılır. Feline corana virus kesinlikle insana ve köpeklere geçmez. Feline corona virus ;yine bir corona virus olan SARS (severe acute respiratory syndrome) ile asla karıştırılmamalıdır. Feline leukemia virus - FeLV Feline leukemia(Kedi Lösemisi); Feline leukemia virus (FeLV)'un neden olduğu kanserli hastalıkların oluşumuyla karakterize bir hastalıktır. FeLV ile enfekte olmuş bir kedi herhangi bir hastalık belirtisi vermeden aylar ya da yıllarca hastalığı taşıyabilirler. FeLV 'nin neden olduğu enfeksiyon evcil kedilerin ölüm ve hastalık nedenlerinin en başında gelir. Feline leukemia virus (FeLV) retrovirüs olarak isimlendirilen bir virüstür. Feline Immunodeficiency virus(FIV) ve insanlarda AIDS olarak bilinen Human Immunodeficiency virus (HIV) ile aynı ailedendir. Retrovirüsler türe özgüdürler. Bunun anlamı FeLV tıpkı FIV gibi sadece kedileri etkiler. HIV ise sadece insanları etkiler. Feline leukemia virus'un 3 tipi vardır: FeLV-A, FeLV-B ve FeLV-C. FeLV-pozitif kediler biriyle, ikisiyle ya da üçüyle birden enfekte olabilirler. FeLV-A ile enfekte olan kedilerde ciddi bağışıklık sistemi zayıflığı görülür. FeLV-A kedilerin bağışıklık sistemine zarar verir ve sonuç olarak kedi enfeksiyonlara ve kansere karşı savaşamaz. İmmunosuppression (zayıflamış immun sistem)hastalığın en belirgin özelliğidir. FeLV-enfekte kedilerin yaklaşık %50'si FeLV-B ile enfektedirler ve neoplastik hastalıkların en büyük nedenidir. (örn; tümörler ve diğer dokularda anormal büyümeler) FeLV-enfekte kedilerin yaklaşık %1'i FeLV-C ile enfektedir ve ciddi anemi nedenidir. Virüs, kedilerde bağışıklık mekanizmasını baskılayarak ölüme ve şiddetli anemiye neden olmaktadır. Hastalık erkek kedilerde dişilere oranla daha fazla görülür ve yine gençlerde yaşlılara oranla daha çok görülür. Genelde 1 ile 6 yaş arasındaki kedilerde görülme oranı yüksektir. En çok hastalığa rastlanan yaş ise ortalama 3 yaştır.Sokakta yaşayan kedilerin evde yaşayanlara oranla hastalığa yakalanma riskleri çok daha fazladır.Çok kedili evlerde de tek kedili evlere oranla hastalık daha fazla görülür.kronik seyirli ve seyri iyi olmayan, hematopeotik organlarda tümör oluşumu ile kendini gösteren kedilerin ölümcül, viral bir hastalığıdır. Bulaşma: Virus enfekte salya ile etrafa yayılır.Ayrıca enfekte idrar,göz yaşı ve dışkı ile de bulaşma söz konusudur.Enfekte annenin yavruları hamilelik döneminde ya da emzirme döneminde hastalığa yakalanabilirler.Anneden yavrulara bulaşma oranı yaklaşık %20'dir. Enfekte kedilerin ısırması sonucu,Kan nakli ile,Enfekte salya ya da idrar ile ağız ve burun teması ile,Ortak yetiştirme alanında,Burun buruna temas ile,Paylaşılan mama kapları ve su kapları ,Paylaşılan kum kapları-tuvaletler,Hapşuruk-aksırıklar. Belirtiler:Semptomların görüldüğü ilk dönem lenf yumrularında kanserojen değişiklikler, iç organ ve lenf bezlerinde tümörler, timüs tümörleri, sindirim sistemi tümörleri, bağırsaklarda tıkanıklılıkları, zayıflama iştahsızlık, üremi, anemi ve buna bağlı mukozalarda solgunluk dalak büyümesi görülür.Ayrıca üç yaşından büyük kedilerde multiple fibrosarkomlara ve deride kötü huylu koyu renkli benlerin oluşabildiği de rapor edilmiştir. İmmun yetmezlik (Bağışıklık sisteminde zayıflama): Buna bağlı olarak kanda T ve B lenfosit ile lökosit sayılarında ciddi düzeylerde azalmalar, kilo kaybı, devamlı ishal, bakteriyel enfeksiyonlar, böbreklerde enfeksiyon ve üst solunum yollarında bakteriyel ve viral hastalıklar gelişebilir. Bağırsak mukozalarında oluşan dejeneratif bozukluklara bağlı olarak devamlı ve kronik ishal oluşmaktadır. Hastalığa yakalanan dişiler üreme yeteneklerini kaybederler. Son olarak hasta kedilerde nörolojik fonksiyon bozuklukları da görülebilmektedir. Korunma ve Tedaviler: Tedaviler çoğunlukla başarısızdır! Hastalığa karşı korunmanın tek yolu kedilerin düzenli olarak aşılanmasıdır. FeLV aşısı; sağlıklı kedilerin, Feline Leukemia virus (FeLV) ve FeLV infeksiyonuna bağlı hastalıklar tarafından oluşturulan inatçı viremiyi ve lenfoid tümörleri önlemek için yapılır. Doz ve uygulama: Sağlıklı 9 haftalık ya da daha büyük yaştaki kedilerde aşılama tavsiye edilir. Subcutan(deri altı) olarak 1ml uygulanır. İlk aşılama 2 doz olarak önerilir. İkinci doz 1. dozun ardından 3-4Hafta sonra uygulanmalıdır. Yıllık bir kez tek doz tekrar aşılama önerilir. Herpes Virus-Calici Virus (Üst Solunum Yolları Hastalığı) Feline Rhinotracheitis virus (Feline herpesvirus tip1 ya da FHV-1) akut solunum yolları hastalığı ile tanınan Rhinotracheitis (ya da Feline herpesvirus enfeksiyonu) olarak adlandırılan hastalık etkenidir. Virus tüm dünyada evcil ya da vahşi kedileri etkilemektedir. Özellikle yavru kediler için önemli olan viral üst solunum yolu hastalıklarının çoğu herpesvirus (Rhinotracheitis) ve calicivirus tarafından oluşturulmaktadır. Rhinotracheitis solunum yolları hastalık semptomlarıyla karakterizedir; örneğin aksırma, hapşurma, burun akıntısı, rinitis(burun yangısı) ve konjunktuvitis (göz kapaklarının içini kaplayan membranın yangısı). Ayrıca Genital sistemi de etkiler ve gebelikte komplikasyonlara neden olur. Rhinotracheitis Feline upper respiratory infection complex(kedilerin üst solunum yollarında görülen enfeksiyon kompleksi)'in bir parçasıdır. Bu viral ve bakteriyel bir grup ajan tarafından oluşturulan bir hastalıklar bütünüdür (örn; calicivirus, chlamydiosis) Görülme Sıklığı(İnsidans) Yavru kedilerde, özellikle de enfekte anneden doğan yavrularda,Çok kedili evlerde, pet shoplarda ve hayvan barınaklarında, özellikle ortamın durumu hastalık sıklığını etkiler: Aşırı kalabalık ,Fiziksel (örn., sıcaklık) ya da psikolojik(e.g., yeni bir kedi geldiğinde) stres faktörleri,zayıf -yetersiz beslenme,Yetersiz sağlık koşulları,Yetersiz havalandırma,Hamile ve laktasyondaki kedilerde,Hasta kedilerde(Özellikle zayıflamış immun sistem ya da diğer üst solunum yolu enfeksiyonları) Aşılanmamış kedilerde Sıklıkla gözlenir. Bulaşma: FHV-1; enfekte kedinin gözler, burun ve ağız sıvılarından etrafa yayılır. Bulaşma bu sıvılarla kontaminasyonu sonucu çok kolaylıkla olur.Bulaşma genellikle hasta kedinin hapşuruğunun bazı objelere teması sonucu;örneğin mama ve su kapları,kum kapları,taşıma kapları ve pet sahibinin kıyafetleri,pet sahibinin elleri ile olmaktadır.Hasta annenin yeni doğan yavruları da hastalıklı doğacaktır.Bulaşma ağız,burun, ya da göz akıntısı ile direkt temas ile de gerçekleşir. Hapşurma ve öksürme ile virus 1-1.5metre uzaklığa yayılabilir. FHV-1 ile enfekte birçok kedi asla tamamen virüsten arınamazlar. Bu kediler gizli taşıyıcı olarak bilinirler. herhangi bir semptom göstermeseler bile, sinir hücrelerinde virüsü barındırırlar. Bu gizli taşıyıcılar virusun yayılması için en önemli kaynaktırlar. Belirtileri: Herpeste; ateş, gözyaşı akıntısı (önce şeffaf sonra sarı-yeşil), burun akıntısı, aksırık gözlemlenir. Gözlerdeki akıntıdan dolayı göz kapakları kapanabilir ve bunun sonucu gözün şiştiği fark edilir, içerisi akıntı ile dolduğundan gözün en üst tabakası (Cornea) çok ciddi tahrip olur (keratitis) ve gözde ülserler oluşur. Burundaki akıntıdan dolayı burun delikleri de kapanabilir, kediler koku almakta ve solumakta zorluk çekerler. Bu nedenle yemek bulmakta zorlanırlar. Calicivirus ise; ateş, halsizlik, öksürük, burun akıntısı, göz akıntısı, ağızda yaralarla seyreder. Özellikle yavru kedilerde zatürree oluşturma riski büyüktür. Bu yüzden tedavi bittikten sonra da uzun süre antibiyotik kullanmak gerekmektedir. Ağız mukozasında ve dilde de ülserler oluşur. Bu ülserlerin geçmesi uzun zaman alır ve kedinin genel durumu iyileştiğinde bile ağzı acıyacağından dolayı yemek yiyemeyecektir. Her iki viral hastalık da yavru kediler için son derece ölümcül olabilmektedir. Kedide herhangi bir bulgu veyahut sadece halsizlik görüldüğünde bile hemen veteriner hekime başvurulup tedaviye başlanmalıdır. Korunma: Sağlıklı kediler ise aşı olarak bu hastalıklardan korunurlar. Kedi karma aşısı olarak bilinen aşının içinde her iki hastalık da bulunmaktadır. Yavru kedi 9 haftalıkken aşılama başlanabilir ve veteriner hekimin öngördüğü programa göre devam edebilir. FELOCELL® 4(Pfizer) Feline herpesvirus-1 (FHV-1), Feline calicivirus (FCV), ve feline parvovirus (FPV) içerir. Felocell 4 ayrıca Chlamydia psittaci için de koruma sağlar. Sağlıklı kediler 12 haftalık ya da daha yaşlı olduklarında 3-4 hafta ara ile iki doz aşılanmalıdırlar. Cats vaccinated at less than 12 haftalıktan küçük aşılama yapıldıysa eğer 12 haftayı doldurduğunda tekrar aşı yapılır. Yılda bir kez aşı tekrar edilir. FELOCELL 3 Chlamydia psittaci için koruma sağlamaz. Kedi Aids'i (FIV) Feline Immunodeficiency virus (FIV) retrovirüs olarak isimlendirilen bir virüstür. Feline leukemia virus(FeLV) ve insanlarda AIDS olarak bilinen Human Immunodeficiency virus (HIV) ile aynı ailedendir. Retrovirüsler türe özgüdürler. Bunun anlamı FIV sadece kedileri etkiler. HIV ise sadece insanları etkiler. FIV bağışıklık sistemine zarar verir ve sonuç olarak kedi enfeksiyonlara ve kansere karşı savaşamaz. Dünyada ilk defa 1987 yılında teşhis edilen ve FIV (Feline Immunodeficiency virus) adı verilen virüs, kedilerde bağışıklık mekanizmasını baskılayarak ölüme neden olmaktadır. Kedilerin bu hastalığa en duyarlı oldukları dönem 5-12 yaş arasıdır ve erkek kediler bu hastalığa dişilerden daha sık yakalanırlar. Genellikle kronik seyirli bir hastalıktır. Seyri insanlardaki AİDS'e benzer. Bulaşma: FIV uzun süreli temas ile bulaşmaz, salya ile etrafa yayılır ve ısırık yarası ile bulaşır. FIV in yavrulara uterusta ya da anne sütüyle bulaşması nadirdir. Erkek kedilerde hastalığın görülme oranı dişilere oranla 2 kat fazladır. Serbest dolaşan kedilerin ısırık yarası alma ihtimali daha yüksek olduğu için hastalığa yakalanma riskleri de yüksektir. Kavga sırasında ısırma yoluyla salyadaki virüs ile bulaşır. Belirtiler: FIV pozitif kediler spesifik olmayan belirtiler gösterirler yani hastalığın belirtileri hastalığa özel değildir. Ateş, halsizlik,ilgisizlik,kilo kaybı gibi belirtiler ön plandadır. Beyin etkilendiği zaman histeri nöbetleri ya da körlük gibi sinir sisteminde işlevsel bozukluklara rastlanır. Lenf bezleri büyür(lenfodenopati). Bağışıklık sistemi baskılandığı için özellikle ağızda, diş etlerinde yaralar ve ishal gibi sindirim sistemi sorunları; nezle, zatürree gibi solunum sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. FIV le enfekte kedilerde lenfoma (lenf bezinde görülen iyi huylu tümörler) riski artmaktadır. Kedilerde FIV enfeksiyonu üç evrelidir. İlk evrede akut belirtiler gözlenir. Ateş ve lenf yumrularının şişmesiyle karakterizedir. Deri ve sindirim sistemi bu dönemde enfeksiyonlardan kolay etkilenir. İkinci evre gizli evredir ve herhangi bir hastalık belirtisi görülmez. Bu evre yıllarca sürebilir. Bu evrede bağışıklık sistemi virüs tarafından yavaş yavaş yıkımlanır ve üçüncü evrede gerçek AIDS belirtileri ortaya çıkar. Bu evrede kedi enfeksiyonlara karşı son derece savunmasızdır. Mantar, bakteri ve paraziter hastalıklar kronik hal alırlar. Vücutta bir çok yerde enfeksiyon artık kaçınılmazdır. Ağız Enfeksiyonları: FIV pozitif kedilerin % 50 sinde ağız enfeksiyonları oluşur. Yüze dokunulduğunda ağrı, yemek yemekte zorluk ya da yemeği reddetme söz konusudur ve kötü bir ağız kokusu mevcuttur. Solunum Yolu Hastalıkları : FIV pozitif kedilerin % 30 unda hapşırma ve burun akıntısıyla birlikte seyreden üst solunum yolu enfeksiyonları görülür. Bu belirtiler eşlik eden kronik Herpes ve Calisi virusa bağlı olabilir. Bazı kedilerde öksürük ve güç solunumala karakterize pneumoni (zatürre) görülebilir. Göz Hastalıkları : Gözlerde kızarıklık ve korneanın bulanıklaşması gibi belirtiler görülebilir. Sindirim Sistemi Hastalıkları : FIV pozitif kedilerin % 10-20 sinde kronik ishal görülür. Kanser,bakteriyel enfeksiyonlar ve parazitler buna neden olabilir Deri ve Kulak Enfeksiyonları : Derinin ve kulağın tekrarlayan ya da kronik enfeksiyonları FIV in ilk belirtileri olabilir. Bağışıklık sisteminin baskılanmasıyla paraziter ve bakteriyel enfeksiyonlarda artışa bağlı tüy dökülmeleri, kaşıntı ve deride yaralar görülür. Sağlıklı kedilerde görülmeyen deri ve kulak uyuzları FIV pozitif kedilerde görülebilir Sinir Sistemi Hastalıkları : Karakterde değişiklik, evdeki alışkanlıklarının değişimi ve demans görülebilir. Lenfodenopati : Abdomendeki ya da vücudun diğer bölümlerindeki lenf yumrularında büyüme görülür. Anemi : FIV pozitif kedilerin 1/3 ünde anemi(kansızlık) görülür. Tümör oluşumu : FIV pozitif kedilerde tümör oluşumu sağlıklı olanlara göre 5 kat daha fazladır. Tümör oluşum mekanizması tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. FIV Nasıl teşhis edilir? Hastalık sırasında görülen belirtiler teşhis için yeterli değildir. FIV ve FeLV birbirine benzer belirtiler vermektedir. Kanda FIV antikorlarının saptanması kesin teşhis için gereklidir. Bu amaçla, veteriner kliniklerinde pratik testler yapılabilmektedir. Birkaç dakika içinde sonuç alabileceğiniz bir damla kan ile yapılabilen pratik testlerin mevcudiyeti kesin tanı için son derece önemlidir. FIV tedavisi nasıldır? FIV pozitif kediler uzun yıllar yaşayabilirler, ancak stres faktörlerinden uzak tutmak gerekmektedir.FIV pozitif kedileri evde tutmak hem ona başka hastalıkların bulaşmasını önleyecek, hem de hastalığın diğer kedilere bulaşmasını önleyecektir. İnsanlar için HIV tedavisinde kullanılan birçok antiviral ilaç vardır, fakat maalesef kediler için özel bir ilaç yoktur ve kediler için de beşeri ilaçlar kullanılmaktadır. Bunun yanında antibiyotik tedavisi ( ikincil enfeksiyonları önlemek amaçlı ), serum tedavisi , iyi bakım ve besleme, gerekirse kemoterapi uygulanabilir. KORUMA VE KONTROL Kontrol için kedilere test yapıp FIV pozitifleri diğerlerinden ayırmak gerekmektedir. Tabi bulaşma riskini azaltmak için kedileri evde tutmak, dışarı çıkışlarını azaltmak da gerekmektedir. Koruma için ise henüz geliştirilmiş FIV aşısı yoktur, çalışmaları devam etmektedir. FIV enfeksiyonu kedilerde yıllarca sessiz seyrettiğine göre hayvan sahipleri kedilerinde FIV baktırmalı mı? Kedilerini sokaktan almış olanlar veya bir sokak kedisinin yavrusunu almış olanlar herhangi bir hastalık belirtisi görmeseler dahi bu testi yaptırmalıdır. Herhangi bir operasyon öncesi mutlaka rutin testler yapılmalı ve FIV şüpheli kedilere özel FIV testi uygulanmalı gerekirse FIV pozitif olan kedi operasyona alınmamalıdır. Hayatının geri kalanında her türlü stres etkeninden uzak tutulmaya çalışılmalıdır. KUDUZ (RABİES) Kuduz; hasta hayvanın ısırması sonucu, enfekte tükürüğün bütünlüğü bozulmuş deri yada mukozalara teması yoluyla bulaşan ve akut beyin iltihabı sonucu ölüme neden olan viral bir hastalıktır. ETKEN; Rabies virus' tür ve Rhabdoviridae ailesindendir. Evcil hayvanlar (köpek, kedi, sığır, koyun, keçi, at) ve vahşi hayvanlar(kurt, çakal, tilki, kokarca, gelincik) virusun taşıyıcısıdırlar. Fare, sıçan, sincap, hamster, kobay ve tavşan gibi hayvanların ısırıkları ile bulaşmamaktadır. BELİRTİLER: Hastalığın üç evresi vardır: Prodromal başlangıç dönemi, saldırgan dönem ve felç dönemi. Hastalık belirtileri ortaya çıktıktan 3-7 gün sonra hayvan ölür. Başlangıç dönemi 2-3 gün sürer. Davranış bozuklukları olur ve beden ısısı artar. Hayvan ısırık bölgesini yavaş yavaş ısırmaya ve tırmalamaya başlar. Saldırgan dönem 2-4 gün sürer. Kuduz hayvan başlarda ürkek ve korkak olur, yabancı cisimlere karşı ilgisi artar. Alışık olmadığı gıdaları yeme isteği olur.İştah azalır buna karşı su içme isteğinde belirgin bir artış görülür.Hasta hayvan sık sık idrar yapar. Gözlerde irileşme ve kızarıklık olur. Hasta hayvanlar loş yerlere saklanmayı sever. Kediler dolap ve kanepe altlarına saklanır. Bilinç giderek kaybolur ve hırçınlaşarak her şeye karşı saldırgan olurlar. Ağız ve çene kaslarının felci nedeniyle yutkunma güçlüğü ve ağızda bol salya akışı gözlenir. Maksatsız havlama ve miyavlama dikkati çeker. Felç dönemi 2-4 gün sürer. Hastalık ilerledikçe öncelikle ısırılan organdan başlayan ve daha sonra tüm vücutta felçler meydana gelir. Havlaması değişir ve salyası belirgin olarak artar. Hayvan rahat hareket edemez,dengesini kaybeder, zig-zag çizerek yürür ve daha sonra yere düşer. Tam felç gelişmesinden sonraki 1-2 gün içerisinde hayvan ölür. Kuduza yakalanmış hayvanlar 1 hafta içinde mutlaka ölürler. BULAŞMA: Kuduza yakalanmış bir memeli hayvanın (özellikle köpek) ısırması ve yaralaması ile, Kuduz hayvanın salyasının sıyrık veya çatlak deriye, göz ağız veya buruna temas etmesiyle, Kuduz hayvanın salyası ile bulaşık eşyanın (tasma, yular, dizgin vb.) yaralı deri ile temas etmesi ile, Kuduz hayvan tarafından tırnaklanarak meydana gelen yaralanmalar ile, (hayvanın tırnağı kendi salyası ile bulaşık ise) Virus, vücuda girdiği yerde bulunan sinirler yoluyla beyine gider, yerleşir ve orada çoğalır. Virusun vücuda girmesi ile hastalığın ortaya çıkması arasındaki süreye Kuluçka Dönemi denir. Genel olarak kuluçka süresi insanlarda 2-8 haftadır Hayvanların virusu bulaştırıcılık süresi de değişkenlik göstermektedir. Kedi ve köpekler klinik semptomların başlamasından 3 ile 10 gün öncesine kadar virusu bulaştırabilirler. KORUMA: Aşılama ile olur. 3 aylık ya da daha yaşlı her sağlıklı kedi mutlaka aşılanmalıdır. Yıllık aşı tekrarı bir doz yapılır. KAYNAKLAR: American Association of Feline Practitioners/Academy of Feline Medicine. Recommendations for Feline Immunodeficiency Virus Testing. The Compendium on Continuing Education for the Practicing Veterinarian. 1997: 1105-7.August, JR. Preventive Health Care and Disease Control. In Sherding, RG (ed.) The Cat: Diseases and Clinical Management. Churchille Livingstone. New York, NY; 1994: 524.Barr, MC; Olsen, CW; Scott, FW. Feline viral diseases. In Ettinger, SJ; Feldman EC (eds.) Textbook of Veterinary Medicine. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1995: 409435.Barr, MC. Feline immunodeficiency virus. In Tilley, LP; Smith, FWK (eds.) The 5 Minute Veterinary Consult. Williams and Wilkins. Baltimore, MD; 1997: 584-5.Bell, FW. Recommendations for FeLV- and FIV-positive cats with cancer. In August, JR(ed.) Consultations in Feline Internal Medicine. W.B. Saunders Co. Philadelphia,PA; 1997: 572-8.Dow, DW; Hoover, EA. Central nervous system infection with feline immunodeficiency virus. In August, JR (ed.) Consultations in Feline Internal Medicine. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1997: 403-405English, RV. Feline immunodeficiency virus. In Bonagura, JD (ed.) Current Veterinary Therapy XII. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1992: 280-286.Hopper, CD; Sparkes, AH; Harbour, DA. Feline Immunodeficiency Virus. In Chandler, EA; Gaskell, CJ; Gaskell, RM (eds.) Feline Medicine and Therapeutics. Blackwell Scientific Publications. Cambridge, MA; 1994: 506-514.Sherding, RG. Feline immunodeficiency virus. In Birchard, SJ; Sherding, RG (eds.) Saunders Manual of Small Animal Practice. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1994: 91-3.Squires, RA. Pathogenesis, prevention and treatment of feline retroviral infections. Presented at the 79th Annual Convention of the Wisconsin Veterinary Medical Association. Madison, WI; October 16, 1994.Zenger, E; Wolf, AM. An update on feline retrovirus infections. In Kirk, RW; Bonagura, JD (eds.) Current Veterinary Therapy XI. W.B. Saunders Co. Philadelphia, PA; 1992: 272-277. Bakteriyel Enfeksiyonlar Campylobacteriosis (Campylobakter Enf.) Nocardiosis (Nokardiyazis Enfeksiyonu) Salmonellosis (Salmonella Enfeksiyonu) Tetanus (Tetanoz) Chlamydophila felis( Chlamydia psittaci) CAMPLOBACTERİOSİS Camplobacteriosis, Campylobakter jejuni'nin neden olduğu akut bir bağırsak enfeksiyonudur. Etken son yıllarda köpek ile kedilerde ve ayrıca insanlarda hastalık nedeni olduğundan zoonozlar sınıfına sokulmuştur.Etken; Etkenler kontamine su ve gıdalarla endirekt olarak bulaşır. Direkt gaitanın alınması ile ağız yolu ile bulaşma da olabilir. Sinekler de bulaşmada rol oynarlar. Hayvanların çoğu klinik bulgu göstermedikleri halde dışkıları ile etkeni çevreye bulaştırırlar. Hastalığın belirtileri; Etken vücuda girdikten sonra hastalık oluşumu için geçen süre 1-7 gün, hastalık süresi ise 7-10 gündür. Yavru köpeklerde iştahsızlık, bitkinlik, ishal, ateş, kusma, ani kas kasılmaları görülür. Bazı hayvanların iştahları normal olabilir. İshal sulu, mukuslu veya kanlıdır. Şiddetli olaylarda dehidrasyon da görülebilir. Ergin köpekler enfekte olmalarına karşın herhangi bir semptom göstermeseler bile, kalabalık ve sağlıksız ortamların bulaşma nedeni olabileceği son dönemlerinde klinik campylobacteriosis'e rastlanabilir. Teşhis; İshal olan kedi ve köpeklerde hasta sahibinden alınan bilgiler çok önemlidir. Kesin tanı gaitadan yapılan testlerde bakterileri görmek veya kültürler ile bakteri izolasyonuyla olur.İnsan sağlığı yönünden önemi; Köpekler ve kediler enfeksiyondan sonra 40-120 gün bakterileri gaitaları ile çevreye saçtıkları için enfeksiyon kaynağıdırlar. Kedi ve köpeklerle yaşayan küçük çocuklar kendi gıdalarını enfekte ederek enfeksiyonu kolayca alırlar. Hastalıktan korunmak için gerekli hijyenik koşullara uyulmalıdır. (ör; ellerin yıkanması, kedi kumunun sürekli temiz tutulması gibi KEDİLERDE ÜST SOLUNUM YOLU PATOJENİ: CHLAMYDOPHILA FELIS : Chlamydia psittaci ABD de (1942 de); solunum yolları hastalığı olan kedilerde Chlamydia psittaci ilk izole edilen patojendir. Bu organizma ve oluşturduğu hastalık Feline Pneumonitis (Kedi pünomonisi =zatürre) olarak adlandırılmıştır.1950 lerde feline calici virus (FCV) ve herpes virus-1(FHV1) izole edildiğinde c.felis in önemi yeniden sorgulanmaya başlandı.1970 lerden sonra birçok çalışma ile c.felis in kedilerde görülen göz hastalıklarında, özellikle de konjunktival hastalıklarda primer (birincil) patojeni olarak kesinleştirilmiştir. Chlamydia intracellüler (hücre içi) gram negatif bakterilerdir. Chlamydia ve Chlamydophila ismi altındaki bu iki cinse ait olan 9 tür sınıflandırılmıştır. KLİNİK BELİRTİLER: 1) Solunum yolları ve göz hastalıkları ile ilgili belirtiler C.felis, inkubasyonunun ( kuluçka süresi) 3. ve 5. günlerinden sonra öksürük ya da dispnea (solunum güçlüğü) görülmeksizin serözden mukoprulente göz akıntısı, konjesyon ( gözde kanlanma), chemosis (göz de ödem) ve blepharospazm (göz kapaklarında kasılma) ile karakterize kronik veya akut belirtiler veren primer konjunktival patojendir. Enfeksiyon sonrası kısa süreli ve geçici ateş ve iştahta azalma gözlenir. Klinik belirtiler birkaç hafta sonra düzelir. Fakat hafif konjuktivitis aylarca kalabilir. Bazı kedilerde nazal akıntı ve hapşuruk gözlenir.C. felis yavru kedilerin doğum sonrası konjuktivitislerinde de bulunmuştur. 2) Genital organ hastalıkları ile ilgili belirtiler Chlamydia felis in ölü doğum, düşük ve infertilitenin nedeni olabileceği düşünülmelidir. Vajinal kanama, vajinal akıntı ve genital organlarda şişlik olan kedilerde üretra ve vajinadan bu bakterinin tespit edildiği rapor edilmiştir. Erkek kedilerde ise üretritis ve üretral akıntıya sebep olmaktadır. Her iki cinsiyette ortak olarak da proctitis( rektumun yangısı) sebebi olabilmektedir. 3) Diğer Chlamydia enfeksiyonu erişkin dişi kedilerde peritonitis ile ortak olarak gözlenmiştir. Chlamydia genç kedilerin mide mukozasında da gözlenmiştir. Bu hafif gastritis nedeni olmaktadır. Topallık da rapor edilen semptomlar arasındadır. TEŞHİS: Bu patojenin tanısında başvurulacak birçok diyagnostik test vardır. Öncelikle konjunktival swap almak gerekmektedir. Konjunktival smear yapılarak giemsa boyama ile feline Chlamydia enfeksiyon etkeni teşhis edilecektir. ELİSA antijen kitleri ile de teşhise gidilebilir. ZOONOTİK POTANSİYEL: CHLAMYDOPHILA FELIS insanlarda konjuktivitis nedeni olabilmektedir. TEDAVİ VE KORUMA: Sistemik ve lokal antibiyotik tedavisi ile enfeksiyonun tedavisi mümkündür. Hızlı klinik iyileşme tedavinin 2. gününden itibaren başlar. Ancak kronik enfeksiyonlarda C.felis in eliminasyonu oldukça güçtür. Aşılama bu yüzden son derece önemlidir. Modifiye edilmiş canlı aşılar veya inaktive edilmiş hücre kültür aşıları kullanılır. Feline panleukopenia, FCV (feline calici virus) ve FHV1 (feline herpes virus) ile kombine olarak ya da tek başına aşı uygulaması yapılabilir. C.felis aşılamasından sonra (7-21 gün) tipik olmayan reaksiyonlar gözlenebilir. Ateş, uyuşukluk, halsizlik, iştahta azalma ya da iştah kaybı, topallık... Vb aşılanan kedilerin %3 ünde gözlenebilir. B.bronchiceptica hastalığının endemik olduğu bölgelerde chlamydial ve B.bronchiceptica aşılaması çok faydalıdır. (Endemik: Herhangi bir enfeksiyon hastalığının belli bir bölgede sürekli olması.) Protozoal Enfeksiyonlar Coccidiosis (Koksidiyoz Enfeksiyonu) Isosporoidosis (İsospora Enfeksiyonu) Kedi ve Köpeklerde Coccidia (Coccidiosis) : İshal Sebeplerinden Biri Coccidiosis Nedir? Coccidia'lar kedi ve köpeklerin sindirim kanallarında yaşayan ve çoğalan küçük protozoanlardır (tek hücreli mikroskobik canlılardır). Bu parazit daha çok 6 aydan küçük kedi ve köpekleri etkilemektedir. Erişkin kedi ve köpekler ise immun sistemleri baskılandığında ya da herhangi bir stres faktörüne maruz kaldıklarında bu parazitlerin etkisi altına girerler. Örneğin; sahip değişikliği, yaşadığı ortamın değişikliği ve diğer hastalıkların varlığında Coccidiosis baş gösterebilir. Kedilerde ve köpeklerde, en çok Isospora olarak adlandırılan Coccidia türü mevcuttur. I. felis ve rivolta kedilerde en çok görülen İsospora cinsidir. Hangi cins olursa olsun, biz genel olarak hastalığı "Coccidiosis" olarak adlandırmaktayız. Bebeklikten itibaren doğal bağışıklık gelişmeye başlar. Yetişkinlikteki bir kedi-köpek bu paraziti bağırsaklarında taşıyabilir, dışkısında görülebilir ancak hastalık belirtisi göstermeyebilir. Coccidia Nasıl Bulaşır? Yavru bir kedi barsaklarında coccidia organizması ile dünyaya gelmez. Bununla birlikte, doğduğu zaman, yavru kedi annesinin dışkısına karşı herzaman korumasızdır ve eğer anne infektif kistleri dışkı ile çıkartıyorsa yavrunun hastalığı alması kaçınılmazdır. Bu durumda genç hayvanların bu kistleri ağız yoluyla alma olasılıkları çok yüksektir. Böylece Coccidia yavru kedi ve köpeğin sindirim sisteminde hızla gelişmeye başlayacaktır. Altı aydan küçük genç kedi ve köpekler genellikle coccidia'ya karşı bağışıklık sahibi değillerdir., Bu parazitler genç hayvanların barsaklarında hızla üreyecekler, sayıları hızla artacak ve yavruları enfekte edeceklerdir. Çoğu zaman ciddi problemlere sebep olacaklardır.Kuluçka süresi yaklaşık 13 gün olduğu için bu hastalığa yakalanan kediler genelde 2 haftalık veya daha büyüktürler. Her zaman olmasa da enfeksiyon genelde anneden yayılır. Enfekte olan hayvanları diğerlerinden ayırmak gerekir. Coccidiosis'in Belirtileri Nelerdir? Coccidiosis'e maruz kalan bir hayvanda primer olarak görülen ilk semptom İSHAL'dir. İshal infeksiyonuna seviyesine göre hafiften şiddetliye doğru değişebilir. Kan ve mukus (sümüksü madde) dışkıda mevcut olabilir, özellikle de ilerlemiş vakalarda... Hastalıktan ciddi olarak etkilenmiş hayvanlarda kusma, iştah kaybı olacak ve vücutta sıvı kaybı gelişecektir (dehidrasyon) ve bazı örneklerde hastalıktan ölüm görülecektir. Veteriner hekim tarafından yapılan mikroskobik fecal-dışkı muayenesi ile kistlerin varlığı tespit edilebilir ve hastalığın teşhisi kolaylıkla konabilir. Tehlikeler Nelerdir? Coccidiosis’e çoğu vaka hafif seyretmesine karşın, şiddetli vakalar da nadir değildir. Kanlı ishal şiddetli sıvı kaybına ve hatta ölüme neden olabilir. Diğer parazitler, bakteriler ya da virüslerle enfekte ya da başka bir hastalığı olan hayvanlarda ölüm sıklıkla gözülür. Coccidiosis oldukça bulaşıcıdır, özellikle de yavru kediler ve köpekler arasında... Coccidiosis'in Tedavisi Nedir? Stres bu hastalığın gelişiminde önemli rol oynar. Yeni sahiplenilen bir kedi eve getirildikten sonra ishal başlayabilir. Bu hastalığın kuluçka süresi 13 gündür.Eğer kedi yeni sahibiyle haftalardır birlikte ise coccidiosisin bulaşma evresi daha sonra başlamıştır.Neyse ki, Coccidiosis tedavi edilebilir bir hastalıktır. Coccidia'nın önlenmesi ve tedavi edilmesi için etkili olan ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar organizmayı öldürmezler, parazitin üreme yeteneğini baskılarlar. Bu nedenle coccidia'nın barsaklardan temizlenmesi çok hızlı değildir. Protozoa'nın üreme yeteneğinin durdurulması ve yavru kedi - köpeğin bağışıklık sisteminin gelişmesi vücudun bu hastalıktan kurtulması için önemlidir. İlaç tedavisinin bir ila üç hafta süre ile devam etmesi gerekmektedir. Coccidiosis'i Engellemek veya Kontrol Etmek Mümkün mü? Bu hastalık dışkı ile bulaştığı için korunulmalıdır. Tüm fecal materyaller temizlenmelidir. Hayvanların barındığı mekânlardaki su ve gıdalar dışkı ile bulaşık olmamalıdır. Daima temiz su bulundurulmalıdır. Çoğu dezenfektanlar coccidia'ya karşı çok iyi çalışmazlar. Dışkıyı yakmak ve buharla temizlik yapmak, kaynamış suya daldırma yöntemini kullanmak ya da %10 amonyak solüsyonlarını kullanmak coccidia’yı öldürebilmek için kullanılan en iyi yöntemlerdir. Coccidia donmaya, soğuğa karşı dirençlidir. Hamamböcekleri ve sinekler mekanik olarak coccidia etkenlerini bir yerden bir başka yere taşırlar. Fareler ve diğer hayvanlar coccidia'yı ağız yoluyla alabilirler ve bir kedi tarafından avlandıklarında o kediyi enfekte edebilirler. Bu yüzden, insektler ve rodentlerin kontrolü coccidiosis’in engellenebilmesi için oldukça önemlidir.Kedi ve köpekleri enfekte eden coccidia türleri insanları enfekte etmemektedirler. Zoonoz değillerdir. Isosporoidosis (İsospora Enfeksiyonu) Hastalığın etkeni nedir? Hastalığın etkeni bir tür protozoa olan İsospora dır. Kedilerde enfeksiyona neden olan İsospora türleri;İsospora felis ,İsospora rivolta dır.Kedilerde enfeksiyona neden olan ve en sık tespit edilen etken İsospora felis tir. Hastalık özellikle gelişme dönemindeki yavrularda sık görülmekle birlikte her yaşta görülebilmektir. Hastalık nasıl bulaşır? Hastalığın bulaşması genellikle direkt yolla olur. Ookistlerin (yumurta) direk olarak ağız yolu ile alınması yani kontamine olmuş çevre ve eşyalar ile temas yolu ile yumurtaların alınması söz konusudur. Kimi zaman da Ookistlerin taşıyan ara konakçıların yenilmesi ile etkenler alınabilir. Hastalık nasıl gelişir? Ağız yolu ile alınan sporlu yumurtalar sindirim siteminde ince bağırsak epiteline yerleşerek bölünmeye ve çoğalmaya başlar. Böylece siklusuna başlamış olan İsospora lar tek konakçıda siklusunu tamamlar ve dışkı yolu ile yumurtalar dışarıya atılır. Ve siklus bir diğer kedinin yumurtayı alması ile devam eder. Bu nedenle hijyen çok önemli bir faktördür. Genellikle kedilerin bağırsağında hastalığa neden olmadan görülebilen isosporaların artarak enfeksiyona neden olmasında önemli faktörlerin başında bağışıklık sisteminin zayıflaması ve dolayısı ile bir başka bağırsak enfeksiyonunun şekillenmesi, yetersiz beslenme yer alır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Etkenler ince bağırsaklarda hiç bir klinik belirti göstermeden bulunabilir. Bu tür kediler taşıyıcı olabileceklerinden düzenli olarak yapılan paraziter dışkı muayeneleri erken teşhis için faydalıdır. İsospora nın çoğalarak patojenite kazanması ile şekillenen hastalığın spesifik belirtisi diare (ishal) dir. Genellikle yumuşak ve sulu kıvamda bir dışkı görülür. Ancak kimi zaman mukuslu yani sümüklü veya kanlı bir dışkıda görülebilir. Enfeksiyonun şiddetli olduğu durumlarda halsizlik, iştahsızlık, kusma, kilo kaybı ve vücut ısısında artış da görülebilen belirtilerdir. Tedavi edilmeyen ilerlemiş vakalarda ölüm şekillenebilir. Ölüm sebebi vücut direncinin zayıflaması, aşırı sıvı kaybı veya başka bir enfeksiyonun gelişerek vakanın şiddetini artırmasıdır. Nasıl önlem alabiliriz? Düzenli olarak yapılan dışkı muayeneleri her zaman için alınabilecek en iyi önlemdir. Özellikle dışarı çıkan kedilerde bulaşma riski yüksektir. Çünkü parklar, piknik alanları, sokaklar, apartman bahçesi gibi açık alanlar, sahipsiz ve bakımsız kedilerinde kullanımına açıktır ve bu nedenle de enfekte bir çevre riskiyle karşı karşıya kalınma olasılığı daha fazladır. Stres hastalığın etkisinin artmasında önemli bir rol oynadığından strese neden olabilecek konaklama, yolculuk, yalnız kalma gibi faktörlerden biri söz konusu ise vücut direncini artırmak amacıyla vitamin takviyesi yapmak, diyetini güçlendirmek ve elbette mümkünse stres faktörünü ortadan kaldırmak faydalıdır. Tatil veya başka bir nedenle konaklama merkezlerine bırakacağınız zaman gerekli paraziter uygulamalarını, kedinizi geri aldığınız zamanda dışkı kontrolünü yaptırmanız faydalı olacaktır. Bulaşma sebeplerinden biri olan çiğ et yedirme alışkanlığınız varsa bundan vazgeçmeniz de alınabilecek tedbirlerden biridir. Sonuç İsospora lar bağırsak florasında non patojen olarak yer alabilir, vücut direncinin kırıldığı dönemlerde veya bir başka bağırsak enfeksiyonunun söz konusu olduğu durumlarda çoğalarak patojenite kazabilirler. Bu nedenle özellikle kedi popülasyonunun ve stresin fazla olduğu, enfeksiyon riski taşıyan konaklama merkezleri, petshop gibi yerlerden gelen kedilerde dışkı muayenesinin yapılması hastalığın patojenite kazanmadan erken dönemlerde tespiti için faydalıdır. Yumurtaların dışkıda tespit edilmesi durumunda düzenli yapılan uygun bir medikal tedavi ile olumlu sonuç alınabilir. Yoğun bir invazyonun söz konusu olduğu inatçı vakalarda ve geç tespit edilen durumlarda ise çoğunlukla uzun süreli ishal söz konusu olduğundan vücudun sıvı dengesini korumak, vitamin ve mineral takviyesi yapmak gerekebilir. Paraziter Enfeksiyonlar Toxoplasmosis (Toksoplazma) Echinococcosis (Kist Hidatik) Dermatofitosis (Mantar) TOXOPLASMOSIS(Toxoplasma gondii) Toxoplasma gondii: Dünya çapında yaygın bir protozoan olup ilk kez 1908 yılında Charles Nicolle ve Louis Manceaux tarafından gundi olarak bilinen Kuzey Afrika rodentlerinde bulunmuş ve bu nedenle tür adı gondii olarak verilmiştir.Toxoplasma gondii insan ve diğer birçok evcil ve yabani hayvan türünü enfekte edebilme yeteneğine sahiptir. Evcil ve yabani kediler son konak olarak bilinmektedir. Bulaşma Nasıl Olur? İnsanlar ve hayvanlar sporlanmış ookistlerle kontamine gıdaları tüketmek yada kist içeren etleri çiğ veya az pişmiş olarak yemek sureti ile enfekte olurlar. Kedide Toxoplasmosis: Bulaşma: Kediler; parazit ile kontamine gıdalar( kemirgenler, kuşlar veya çiğ etler) tarafından enfeksiyona yakalanırlar.Oral olarak alınan etken kedilerin ince bağırsağında çoğalmaya başlar ve Ookistlerin oluşturur. Oluşan ookistler yaklaşık 3 hafta içinde dışkıyla dışarı çıkarlar ve 1 hafta içinde spor'lar oluşur. Bunlar oldukça dayanıklıdırlar ve nemli ortamda aylarca canlı kalabilirler. Bu ookistlerle enfekte olan yerlerle temas etmek hayvan veya insanların hastalığı alması için yeterlidir. Bunun dışında az pişmiş etlerin özellikle domuz, sığır ve koyun etlerinin yenmesi veya keçi sütü gibi pastörize edilmemiş sütlerin içilmesi de hastalığın alınmasına neden olur. Toxoplazma kan nakli sırasında da bulaşabilir. Kedide hastalığın belirtileri nelerdir? Hasta kedilerin bir çoğunda klinik semptom görmek mümkün değildir. Belirti görülebilenlerde ise aralıklı ateş, halsizlik, depresyon ve iştah kaybı söz konusudur.. Bu bulguların dışında solunum problemleri, pankreas yangıları, lenf bezlerinde nodül oluşumu, göz problemleri, çiğneme ve yutkunma güçlükleri, davranış bozuklukları veya felç görülebilir. Ancak bu semptomların hiç birisi hastalık için spesifik değildir ve dolayısıyla bir çok hastalıkla karışabilir. Yavru veya genç kediler yaşlı olanlara göre daha fazla enfeksiyondan etkilenirler. Köpeklerden İnsanlara Toxoplasma geçebilir mi? Köpekler T. gondii ookistlerini insanlara mekanik olarak nakletmeleri nedeni ile enfeksiyon için son zamanlarda bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedirler. T. gondii'nin köpeklerde bir enteroepiteliyal siklus geçirmemesi ve köpek etinin birçok millet tarafından tüketilmemesine rağmen, kedilerden ziyade köpeklerle teması daha fazla olan gençlerde ve çocuklarda T. gondii'ye rastlanılması köpeklerin toksoplasmosis bakımından önemine dikkat çekmiştir. Bu durumda köpekler özellikle T. gondii ookisti içeren kedi dışkısını yemeleri veya mekanik temasları ile bu ookistlerin insanlara bulaşmasında mekanik aracılık edebilmektedirler. Köpeklerde toksoplasmosisin klinik belirtileri genellikle respiratorik bozukluklar, ishal ve ataksi ile karakterizedir. Enfeksiyon yavru köpeklerde yaşlılara göre daha sıklıkla görülmekte olup genellikle gençlik hastalığı ile birlikte görülmektedir. Enfekte köpeklerin akciğer, karaciğer ve beyinlerinde fokal nekrotik alanlar yaygın olup bu lezyonlar farklı klinik belirtilerin gelişmesine neden olabilmektedir. İnsanda hastalığın belirtileri nelerdir? Toxoplasmosis; insanlarda daha çok grip benzeri semptomlarla ortaya çıkar veya hiç bir belirti göstermez. Genellikle baş ve boyundaki lenf bezleri şişer, kas ağrısı, baş ağrısı, ateş, sinirsel bulgular ve bulanık görme gibi semptomlar gözlenir. Hastalığın insanlarda en önemli etkisi hamile kadınlar üzerindedir. Hamilelik öncesi veya hamilelik sırasında Toxoplazma ile enfekte olmuş annelerden doğan çocukların büyük bir kısmı enfekte olma riskiyle karşı karşıyadır. Enfekte olan çocuklarda beyin ödemleri veya mental gerilikler, gözlerde hasar ortaya çıkabilir. Hamileliğin erken dönemlerinde enfekte olan annelerde ise düşükler görülebilir. Hastalık Nasıl Teşhis Edilir? Toxoplasma gondii zorunlu hücre içi bir parazittir, toksoplasmosise tüm dünyada insan ve kanatlılarda yaygın olarak rastlanılmaktadır. Hastalık büyük oranda subklinik ve asemptomatik olarak seyretmesi nedeni ile klinik tanı güçtür ve etkenin doğrudan teşhisi de pratik değildir. Bu nedenle de tanı amacıyla genellikle kolay, çabuk ve pratik olan çeşitli serolojik yöntemler kullanılmaktadır. Sabin-Feldman boya testi T. gondii'ye karşı oluşan spesifik antikorları tespit edebilen ilk test sistemidir . Bunun dışında indirekt hemaglutinasyon testi (IHA), indirekt immunofluoresan antikor testi (IFAT), direkt aglutinasyon testi (DAT), lateks aglutinasyon testi (LAT) ve enzymelinked immunosorbent assay (ELISA) de tanı amacıyla kullanılmaktadır. Kedilerde tanı kedinin dışkısında ookistlerin tespitiyle yapılabilir. Kesin tanı serolojik testlerle yapılmalıdır. Hastalıktan Nasıl Korunulur? Hastalıktan korunmak için bir aşı yoktur. Hastalığa karşı önlem almak korunmanın en iyi yoludur. Hastalık etkenleri öncelikli olarak toprakta bulunduğundan toprak ile temas sonrasında gerekli temizliğin yapılması önem taşır. Toprak ile uğraşanların eldiven kullanmaları çok önemlidir. Kedi kum kabı temizliğinde de mutlaka eldiven kullanılmalıdır. Tuvalet kabının temizliği ve kumun sık değiştirilmesi de çok önemlidir. Kumun temizliği yapılırken eldiven kullanılması hastalığın insanlara bulaşmasını önlemek açısından önemlidir. Kedilerin kuş, fare vb hayvanları avlaması bu hastalık için risk teşkil etmektedir. Ayrıca pişmemiş et ve pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri verilmemelidir. İnsanlara bulaşma yollarından biri de kan transfüzyonudur. Bu nedenle kan alımı gerektiğinde kontrollü (resmi) kurumlardan kan temin edilmesi olası riskleri minumuma indirmek yönünden önemlidir. Hastalığın insanlara bulaşması yiyecekler ile olabildiğinden az pişmiş veya pişmemiş etlerin, pastörize edilmemiş sütlerin alınmamasına dikkat edilmelidir. Pişmemiş sebze ve meyveler çok iyi yıkanmalıdır. Kedinin etkeni taşıyıp taşımadığının testlerle belirlenmesi ve varlığı halinde gerekli tedavilerin yapılması özellikle bebek sahibi olmayı düşünen kedi sahiplerinin ilk yapması gereken işlem olarak söylenebilir. ÖZETLEMEK GEREKİRSE; 1) Toprak, kum, çiğ et veya yıkanmamış sebzelerle temastan sonra ellerinizi su ve sabunla yıkayın. 2) Et ve et ürünlerine çıplak elle temastan kaçının. Çiğ ete mutlaka eldivenle temas edin. 3) Etleri hiçbir yeri pembe kalmayacak şekilde iyi pişirin. 4) Et tam olarak pişmeden tadına bakmayın. 5) Etin pişirilmeden önce birkaç gün dondurulması infeksiyon riskini azaltır. 6) Sebze ve meyveleri temiz suyla iyice yıkayın. 7) Temizliğinden emin olduğunuz veya kaynatılmış su kullanın. 8) Kedinizin kum kabını değiştirme işini ya eldiven kullanarak yapın .Eğer hamileyseniz ailenin diğer fertlerinden birine bu görevi teslim edin. 9) Tuvalet kabında dışkının uzun süre kalmasına izin vermeyin.Dışkılar daima bekletilmeden atılmalı... 10) Kedinizin avlanmasına izin vermeyin. 11) Kedinize asla çiğ et vermeyin. 12) Kedinizin etkeni taşıyıp taşımadığını test ettirdikten sonra eğer etken varsa mutlaka tedavisini yaptırın. 13) Çok lüks bir otel ya da restorantta bile olsanız salata yerken iki kez düşünün ve mümkünse yeşil salatalardan uzak durun. SIK SORULAN SORULAR? Soru: Kedimin paraziti almasını nasıl önleyebilirim? Cevap: Kedinizi asla çiğ ve az pişmiş et ile beslemeyiniz. Kuru ya da konserve gıdalar hastalık oluşturan parazit etkenini içinde barındırmazlar. Bu nedenle kedinizi kuru mama ya da konserve mamalarla beslemelisiniz. Kedinizin herhangi enfekte maddeyi veya canlıyı yemesine engel olmak istiyorsanız onu sokağa bırakmamalısınız. Avlanmasına engel olmalısınız. Soru: Hamileliğim döneminde kedimden uzak mı durmalıyım? Cevap: Eğer sağlıklı bir kediye sahipseniz herşey yolunda demektir. Önlem olarak kedinizi sevdikten sonra ellerinizi iyi yıkamanız, kum kabını mutlaka eldivenle temizlemeniz ve dışkıları kum kabında bir günden fazla bırakmamanız gerekmektedir. KİST HİDATİK Kedi ve köpeklerdeki asıl etkeni Echinococcus Granulosus adındaki bir şerittir. Kist hastalığında enfekte köpekler, kist etkenini direkt dışkılarıyla veya tüylerine bulaşmış ekinekok yumurtalarıyla taşırlar ve bulaştırırlar. Kist hastalığıyla enfekte olmayan köpeklerin tüyleri potansiyel olarak hasta edici bir özellik taşımaz. İnsanların kist etkenini almaları son derece tehlikeli sonuçlara yol açar.Köpek ve kedilerin bağırsaklarında yaşayan E.Granulosus ve E.multilocularis dışkı ile atılan halkalar içinde çevreye yumurtalarını yayarlar. Donma, soğuk v.b şartlara çok dayanıklı olan bu yumurtaları insanlar enfekte hayvanın tüylerini YUTARAK, dışkı ile bir şekilde teması olan sebze ve meyveleri yiyerek, enfekte bir çiftlik hayvanının etini iyi pişmemiş halde yiyerek (örneğin çiğ köfte) alırlar.Yumurtalar içindeki larvalar, insanda beyin, karaciğer ve akciğer gibi organlara yerleşerek içi sıvı dolu kistler oluşturur. Bu kistler büyüklüklerine bağlı olarak yerleştikleri organlarda ciddi sağlık problemlerine yol açarlar. İlaçla tedavisi tam mümkün olmayan bu kistler sadece cerrahi olarak çıkarılabilirler. Vücut içerisinde bu balonumsu kistlerin patlaması allerjik reaksiyonlara ve ölümlere yola açabilmektedirler. Korunmada; evcil hayvanınızın düzenli veteriner kontrolünden geçmesi ve anti paraziter ilaçlarının uygulanıyor olması yeterlidir. Kendinizi korumak adına, çiğ et ürünlerinden ve iyi yıkandığından emin olmadığınız sebze ve meyvelerden uzak durmanız faydalı olacaktır. Dermatofitosis: Veterineriniz size kedinizde mantar olduğunu söylediğinde aklınıza onlarca soru gelecektir. Nedir bu mantar? Kedime nasıl ve nereden bulaşmış olabilir? Bana ve aileme de bulaşır mı? Tedavisi var mı ?...vs. vs. Aklınızda oluşabilecek tüm soruların yanıtlarını bilirseniz eğer, kedinizi kendinizden uzaklaştırmak yerine ona bu konuda yardımcı olabilirsiniz. Öncelikle; mantar etkenleri çevrenizde yaşadığınız her yerde olabilir. Binlerce değişik mantar etkeninden sadece birkaçı hayvanlarda hastalığa neden olur. Mantarların neden olduğu hastalık tıp dilinde Mycosis olarak adlandırılır. Deri, keratinize dokular, tırnak ve kıllardaki enfektif durum ise dermatofitosis olarak adlandırılır. Mantar etkeni genellikle Microsporum, Trichophyton ya da Epidermaphyton dur. Kedi mantarı (Feline Dermatophytosis) etkeni genellikle Microsporum canis tir. Mantar; lokal tüy dökülmesi, deride kabuklanma ve kepeklenme tarzında gözlenir. Kaşıntılı ve yaygın tarzda da olabilir. Kedide çene aknesine ya da kuyruğun üst kısmında döküntülere neden olabilir. Kulaklara ve kulak içlerine geçebilir. Uzun tüylü kediler, özellikle Persian lar ve Himalayan lar ırk olarak mantara daha yatkındırlar. Bağışıklık sisteminin baskılandığı tedavi durumunda, yoğun antibiyotik kullanımı sırasında, Kedi AIDS i ( FIV ) ve Kedi Lösemisi ( FeLV ) varlığında mantar oluşum riski artar. Genç kediler de bağışıklık sistemleri henüz gelişemediği için risk grubu içerisindedirler. M. canis zoonozdur yani insanlara temas yoluyla bulaşabilir (%3,3 ). Bu nedenle teşhis ve tedavi son derece önemlidir. Teşhis veteriner hekiminiz tarafından birkaç yöntemle çok kısa sürede konabilir. Wood Lambası bu amaçla kullanılır veya deri kazıntısı alınıp laboratuarda ekim yapılabilir. Tedavi lokal ya da sistemik ilaçlarla yapılabilmektedir. 1994 yılında Fungal aşılar Avrupa piyasasına verilmiş olmasına rağmen yeterli bilimsel veri olmadığı için kullanımı sınırlıdır. Tedavi esnasında uygulanan medikasyon yanısıra hijyen de son derece önemlidir. Varsa diğer hayvanlarınızı da doktor kontrolünden geçirmelisiniz. Kullandıkları tüm eşyaları (fırça, yatak, kıyafet, mama kapları... vs ) dezenfekte etmelisiniz. Genital Sistem Erkek Genital Sistem Hastalıkları Orchitis (Testis Yangısı) Cryptorchidism (Testislerin İnmemesi) Dişi Genital Sistem Hastalıkları Mastitis (Meme Bezlerinin Yangısı) Metritis (Rahim Yangısı) Vajinitis (Vajen Yangısı) Vulvitis (Vulva Yangısı) Eclampsia (Gebelikde Kalsiyum Yetmezliği) Meme Tümörleri Uterus (Rahim) Yırtıkları Orchitis (Testis Yangısı) Hastalığın tanımı Testislerin yangısına Orchitis denilir. Kedilerde testisin tüylerle kaplı olması sürtünme vb. dış etkenlere karşı dokunun korunmasını sağlar ve bu yüzden az karşılaşılan bir durumdur. Hastalığın nedeni nedir? Kedilerde genellikle yaralanma gibi dış etkenler nedeniyle şekillenir. Ancak burucella ve enfeksiyöz peritonitis gibi hastalıklar nedeniyle de görülebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Testislerde kızarıklık ve fluktuan bir şişlik vardır. Klinik olarak palpasyon ile kolay tespit edilebilir. Akut olaylarda ağrı ve ateş görülmeyebilir. Kronik olaylarda çoğunlukla testisler atrofiye olur. Sonuç Tedavisinde lokal olarak antiseptik solüsyonlar ve parenteral antibiyotik uygulamaları ile olumlu sonuçlar alınabilir. Ancak testisler iyileşme olduktan sonra dahi atrofiye olabileceğinden tavsiye edilen en etkin tedavi operasyon ile testislerin alınmasıdır. Cryptorchidism (Testislerin İnmemesi) Hastalığın sebebi nedir? Normalde erkek bir yavru doğduğunda testisler karın boşluğundadır. Yavru büyüdükçe bu testisler scrotum dediğimiz, testis kesesinin içine inerler. Kedilerde spermin sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için testislerin karın boşluğunun dışında yani testis keselerinin içinde olması gerekir. Çünkü testislerin, keselere inmesiyle çiftleşme için yeterli oranda erkeklik hormonu (testosteron) ve dölleme kabiliyeti olan spermler üretilebilir. Yani spermler dölleme yeteneklerini ancak testislerin testis kesesinde olmasıyla koruyabilirler. Çünkü böylece testislerin görevini yapabilmesi için gerekli olan bir kaç derecelik ısı düşüklüğü sağlanmaktadır.Testislerin kese içine inip inmemesi olayı her ikisi için de olabileceği gibi, çoğu zaman bir testiste rastlanır. Eğer 3,5 4 aylık olduğunda hala testisler inmemişse kriptorşidizm var denebilir. Genel olarak kriptorşidizm in sebepleri şunlardır, İnguinal kanalın darlığı, İnguinal halkanın ( ostium vaginale) darlığı, Kasların zayıflığı, Funiculus spermaticus un kısa olması veya yapışması,Testislerin normalden küçük veya büyük olması gibi anomaliler neden olarak sayılabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Aslında bu durumun herhangi bir belirtisi yoktur. Genellikle yavrular normal gelişimlerini ve aktivitelerini devam ettirirler. Kediler çiftleşme isteği gösterip çiftleşebilirler ve tek testis inmiş olsa bile çiftleşme sonrası gebelik oluşabilir. Sonuç Cryptorchidism testis kökenli tümörler gibi bazı testis hastalıklarına yakalanma yüzdesini artırmaktadır. Aynı zamanda bazı hayvanlarda sinirlilik hali oluşabilmektedir. Bu tip vakalarda olası riskler bakımından karın boşluğundaki ve varsa testis kesesindeki testisleri alarak kısırlaştırma önerilmektedir. Dişi Genital Sistem Hastalıkları Mastitis (Meme Bezlerinin Yangısı) Mastitis meme bezlerinin yangısıdır. Meme bezleri Modifiye olmuş ter bezleridir ve karın duvarının iki yanında linea alba ya (karın duvarının tam ortasından geçen uzunlamasına çizgi) paralel uzanan bir hat üzerinde yerleşmiştir. Köpeklerde 8-12 adet meme başı ve her meme başında 8-20 arasında değişen sayıda kanal vardır ve hepsi laktasyon döneminde aktif hale geçer. Hastalığın nedeni nedir? Köpeklerde Mastitis çoğunlukla laktasyon döneminde bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle şekillenir. Asıl neden bakteriyel enfeksiyonlar olmakla birlikte hayali gebelik geçiren köpeklerde de görülebilir. Enfeksiyon meme dokusuna değişik yollarla ulaşabilir. Bunlar; Kan yolu ile (hematogen yayılma),Yaralanma, Hijyen koşullarının kötü olmasına bağlı olarak çevreden bulaşma, Mastitise neden olan etkenler genellikle streptococ ve staphylococ grubu bakterilerdir. Streptococ enfeksiyonları genellikle uterus (rahim) yangıları ile birlikte görülür. Staphylococ enfeksiyonları ise genellikle doğum sonrası şekillenir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Mastitisler akut ve kronik olarak gelişebilir. Akut gelişen mastitisler de; beden ısısında yükselme, iştahsızlık, halsizlik, mukozalarda peteşiler (küçük kanama odakları) görülebilir. Kusma ve ishal gelişmesini takip eden bir kaç gün içinde vaka ciddiye alınmazsa ölüm dahi görülebilir. Kronik mastitis vakalarında; genellikle tek meme lobu yangılıdır. Beden ısısında artış ve halsizlik gibi bulgular görülebilir.Mastitislerde genellikle meme loblarında kist şekillenir. Memeler büyümüş, sert ve ağrılıdır. Genellikle süt salgılanması durur. Sonuç Mastitis şekillenmiş ancak ağır bir tablo görülmüyorsa ve meme loblarında apse şekillenmemişse yavruların emzirilmesine devam edilebilir.Ancak meme lobları aşırı şişkin, ağrılı ve yaralanmalar varsa emzirmeye son vermek ve aynı zamanda hekim kontrolünde antibiyotik tedavisine geçmek gerekir.Apsenin şekillendiği durumlarda hemen uygun bir apse tedavisine başlanmalıdır.Eğer kistler şekillenmişse bu gibi bir durumda da operatif olarak kistler temizlenmelidir.Bu vakaların nüks etmesini önlemek amacı ile veteriner hekimler tarafından çoğunlukla kısırlaştırma operasyonu yapılması tavsiye edilir. Metritis (Rahim Yangısı) Hastalığın tanımı Kedilerde uterusun çeşitli nedenlere bağlı olarak yangılanmasına metritis denir. Hastalığın nedenleri nelerdir? Nedeni genellikle bakteriyel enfeksiyonlar ve hormonlardır. Uterus mukozasındaki kistik üremeler, gebelikte yavru ölümü, doğum sonrası yavru zarlarının atılamaması, tedavi veya kızgınlığı baskılamak amacı ile uzun süreli hormon uygulamaları metritis oluşumunda önemli faktörlerdir. Enfeksiyonlar uterusa genital kanal yolu ile ulaşabileceği gibi lenf ve kan yoluyla da uterus enfeksiyonu gelişebilir. Genellikle östrus döneminden sonra görülmektedir. Genç kedilerde de görülmekle birlikte ortalama 4 yaş ve üzeri yaşlarda daha sık görülür. Hiç çiftleşmeyen ve yavru yapmamış kedilerde de görülebilmektedir. Seksüel siklus sırasında uterusta enfeksiyon varsa bu dönemde yapılan hormon uygulamaları uterusun direncinin az olmasına bağlı olarak metritisin daha hızlı gelişmesine neden olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hasta kedilerde çoğunlukla ilk görülen klinik bulgu iştah kaybıdır. Hasta genellikle depresif bir tablo sergiler. Bazı durumlarda açık kahveden koyu kırmızıya kadar değişebilen renkte akıntı görülebilir. Akıntı enfeksiyonun şiddetine ve süresine bağlı olarak sulu veya koyu kıvamda olabilir. Hastalık ilerledikçe depresyon hali artar kilo kayıpları başlar ve karın şişkinleşir. Özellikle rahim ağzının kapalı olduğu vakalarda dışarı akıntı olmadığından uterus aşırı derecede şişkin ve tüm karın boşluğunu doldurabilecek kadar hacimlidir. Rahim basınç altında kaldığında yırtılma ve bunun sonucu gelişen şok nedeniyle ölüm görülebilir. Hastalığın ilerlediği durumlarda polidipsi, poliüri ve dehidrasyon şekillenir. Sonuç Kesin tanı klinik bulguların varlığı, palpasyon ile uterusun doluluğunun tespiti, röntgen ve ultrason bakısı, kan ve idrar tahlilleri ile yapılabilir. Özellikle akıntının olmadığı vakalarda kan, idrar tahlili ve ultrason bakısı kesin tanının konulmasında önemlidir. Metritisin medikal olarak tedavisi yapılabilir. Ancak veteriner hekimlerin tavsiyesi çoğunlukla operatif olarak uterusun alınmasıdır. Çünkü medikal tedavi her zaman başarı sağlayamayabilir ve ayrıca olayın tedaviden sonra da nüksetme olasılığı mümkündür. Eğer yavru almak düşünülmüyorsa operasyon kesin ve en etkin yöntemdir. Kısırlaştırma yapılmadı ise medikal olarak tam bir iyileşme sağlandıktan sonra ilk kızgınlık döneminde kedinin gebe kalması nüksleri önlemek açısından faydalıdır Vajinitis (Vajen Yangısı) Hastalığın tanımı Vajina mukozasının çeşitli sebeplerle yangılanmasına Vajinitis denir. Kedilerde vajina uzunluğunun kısa olması nedeniyle daha nadir olarak ortaya çıkar. Hastalığın nedenleri nelerdir? Genellikle çiftleşme sırasında oluşan bir travma nedeniyle veya uterustaki bir enfeksiyona bağlı olarak şekillenir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Vulvadan gelen akıntı ve vulvanın kızarık ve şişkin bir halde oluşu teşhisi kolaylaştırır. Kediler ağrı nedeniyle çiftleşmekten kaçınırlar ve ileri dönemlerde fertilite kayıpları görülebilir.Özellikle enfeksiyona bağlı gelişen vajinitislerde beden ısısında artış, keyifsizlik ve iştahsızlık gibi bulgular görülebilir. Sonuç Klinik belirtilerin görülmesi ile kolay teşhis edilir. Uterus enfeksiyonu ile seyreden vakalarda Vajinitis ikincil problem olarak değerlendirilir. Teşhisi klinik bulgular yanında bakteriyolojik ve hematolojik testler yardımıyla kolayca yapılabilir. Veteriner hekiminizin uygulayacağı lokal veya sistemik ilaç uygulaması ile tedavisi mümkündür. Vulvitis (Vulva Yangısı) Hastalığın tanımı ve nedenleri Vulvanın yangısıdır. Kedilerde çoğunlukla travmaya bağlı olarak oluşur. Erkek penisinin dikenli anatomik yapısı nedeniyle travma ve buna bağlı olarak vulvitis olasılığı daha fazladır. Vajinitis vakaları sırasında komplikasyon olarak gelişebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Vulvitisler yalanmaya bağlı olarak dermatitisle birlikte seyreder. Vulvada şişkinlik ve kızarıklık belirgindir. İlerlemiş vakalarda çiftleşmede isteksizlik gözlenebilir. Sonuç Veteriner hekiminizin uygulayacağı uygun bir tedavi ile kolayca sağıtım sağlanabilir. Eclampsia (Gebelikde Kalsiyum Yetmezliği) Hastalığın nedeni nedir? Hastalığın nedeni vücudun kalsiyum metabolizmasının bozulması ve bu nedenle oluşan kalsiyum yetersizliğidir. Doğumu izleyen ilk haftalarda süt salgısının artışı, bağırsaklardan yeterli kalsiyum emiliminin veya kemiklerde yeterli kalsiyum üretiminin olmaması gibi nedenlerle kanda kalsiyum oranının düşmesi sonucu şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır ? Dişi köpeklerde gebelik hastalığı olarak görülen bu olgu, özellikle laktasyon döneminde şekillenir. Bu dönemde özellikle yavru sayısının fazla olduğu durumlarda artan kalsiyum ihtiyacının karşılanması için tüm vücut kalsiyum depoları kullanılır. Artan ihtiyaca karşın alınan kalsiyumun yetersizliğine bağlı olarak çeşitli derecelerde eclampsia şekillenir. Hastalık sadece laktasyon döneminde değil gebelik döneminde de şekillenebilir. Böyle bir durumda doğum sancılarının yetersiz olması söz konusu olabilir. Tüm köpek ırklarında görülebilmesine karşın özellikle küçük ve orta ırk köpeklerde daha sık görülür. Hastalığın belirtileri nelerdir? Huzursuzluk, sık soluma ve salya artışı ile başlayan klinik semptomları titremeler, dengesizlik ve bacaklarda sertleşmeler izler. Beden ısısı artar, bacaklar gergindir ve anne yerden kalkamaz. Pupillalar genişler ve mukozalar hiperemik bir hal alır. Genellikle medikal bir tedavi ile iyileşme sağlanabilir. Ancak geç kalınan ve konvulsiyonların artmış olduğu durumlarda spazmlar, nabız artışı ve taşikardi şekillenmesi sonrası ölüm görülebilir. Belirtilerin görülmesi ile birlikte yavruların anneden ayrılarak yapay beslenmesi faydalıdır. Tedavide kalsiyum takviyesi esastır. Sakinleştirici, kas gevşetici ilaçlar ile kasılma ve titremeler önlenebileceği gibi laktasyonu durdurucu ilaçlar ile olumlu sonuçlar alınabilir. Hipokalseminin hafif olduğu durumlarda kendiliğinden iyileşme görülebilir. Hastalıkdan nasıl korunulur? Gebelik ve laktasyon döneminde annenin beslenmesine dikkat edilerek kalsiyum yönünden dengeli gıdalar ile beslenmesi hastalıktan korunma yönünden önemlidir. Ancak dikkat edilmesi gereken konu aşırı kalsiyumun da metabolizma üzerine olumsuz etkiler yapabileceğidir. Özellikle gebelik döneminde aşırı kalsiyum partiroid hormonunun salgılanmasını baskılayabilir. Bu gibi sakıncaların önlenmesi için iyi kalitede ve dengeli bir mama ile beslenmesi çok önemlidir. Sonuç Hastalık bazı vakalarda oldukca tehlikeli olabilir. Bu nedenle hamilelik, doğum ve laktasyon sırasında veteriner hekiminizle diyalog içinde bulunmanız istenmeyen durumların önüne geçmek açısından önemlidir. Meme Tümörleri Hastalığın tanımı Kedi ve Köpeklerde ve köpeklerde, meme lobları dört çift olarak linea albanın her iki tarafında yerleşmiş elveoler yapıda bezlerdir. Normalde inaktif halde olan meme bezleri doğum ile birlikte aktif hale geçerek süt sekresyonuna başlar. Hastalığın nedeni nedir? Kedi ve Köpeklerde kötü ve iyi huylu tümörler şekillenebilir. Genç Kedi ve Köpeklerde meme tümörü şekillenme olasılığı daha azdır. Ancak sık yaşanılan hayali gebeliklere bağlı olarak daha erken dönemlerde de ortaya çıkabilir. Tümör tek meme lobunda yerleşebileceği gibi bir kaç meme lobunda da yerleşebilmektedir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik bulgu olarak, memelerde şişkinlik ve ağrı gözlenebilir. Tümörün iyi veya kötü huylu oluşu gelişiminde etkindir. Genellikle kötü huylu tümörlerde hızlı bir gelişim ile birlikte yaygın bir şişkinlik de gözlenir. Sonuç Çoğunlukla metastaz özelliği olan kötü huylu tümörlere Kedi ve Köpeklerde daha sık rastlanılmaktadır. Ancak kısırlaştırma operasyonu yapılmış olan Kedi ve Köpeklerde meme tümörlerinin oluşum oranı daha düşük olduğundan ilk östrus döneminden sonra kısırlaştırmak faydalıdır. Tanı, klinik bulgular ile kolaylıkla yapılabilir. Tedavisinde kemoterapi uygulanabilir ancak operasyon daha radikal tedavi yöntemidir. Çünkü erken dönemlerde tümörün alınması olası metastazların önlenmesi yönünden yararlı olabilir. Biopsi yapılmadan tümörün total alınması ve daha sonra patolojik olarak analizinin yapılması faydalıdır. Histopatolojik olarak tümörün niteliğinin bilinmesi özellikle kötü huylu tümörlerin varlığında diğer iç organlardaki metastazların varlığı ve takibi için gereklidir. Uterus (Rahim) Yırtıkları Hastalığın tanımı Uterus yırtıklarının kedilerde görülme olasılığı az olmakla birlikte güç doğumlarda ortaya çıkabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Anne kedinin, halsizlik, çevreye ilgisizlik, beden ısısı, solunum ve nabızda artış gibi klinik bulgularla belirginleşen genel durum bozukluğu zamanla artar ve prognoz gittikçe kötüleşerek şok ve ani ölümler olabilir. Sonuç Uterusun yırtıldığı durumlarda iç kanama ve peritonitis şekillenme olasılığı yüksek olduğundan müdahaleler esnasında dikkatli ve yumuşak hareket edilmelidir. Çünkü hem peritonitis hemde iç kanama vakalarında hayati tehlike vardır. Doğum sonrası benzer klinik bulguların varlığında vakit geçirmeden gerekli müdahaleler yapılmalı öncelikle şok ve enfeksiyonu önleyici tedaviler yapılarak genel durum düzeltilmelidir. Laparatomi ile uterusun alınması gereklidir. Operasyon sırasında karın boşluğunun temizlenmesi ve antibiyotik uygulanması peritonitis gelişimini engellemek yönünden faydalıdır. Göz ve Kulak Göz Hastalıkları Conjunctivitis (Konjonktivite İltihabı) Conjunctivitis Follicularis (üçüncü Göz Kapağının Follikülleri) Cataract (Katarakt) Kornea Yaraları Enophthalmus (Göz Küresinin Küçülmesi) Enophthalmus (Göz Çıkığı) Iritis (İris Yangısı) Keratitis Superficialis Prulenta Keratitis Ulserosa Keratoconjunctivitis Sicca Lens Luxationu (Lens Çıkığı) Nystagmus (Göz Titremesi) Panophthalmus (Göz Küresinin İrinli Yangısı) Strabismus (Şaşılık) Uveitis (Gözün Orta Tabakasının Yangısı) Kulak Hastalıkları Otitis Media (Orta Kulak İltihabı) Kulak Uyuzu (Otodectes cynotis ) Sağırlık Otitis Interna (İç Kulak İltihabı) Kedi Kulak Uyuzu (Notoedric Mange-Feline Scabies) Otitis Externa (Dış Kulak Yolu İltihabı) Göz Hastalıkları Conjunctivitis (Konjonktivite İltihabı) Conjunktiva nın enfeksiyonuna veya yangısına Conjunctivitis denir. Hastalık köpeklerde kedilerden daha fazla görülür. Hastalık sebebi nedir? Genelde başlangıç sebebi olarak allerjiye sebep olan polenler, dolaşma ve koklamalar sırasında göze temas eden otlar, virüsler, bakteriler ve mantarlar sayılabilir. Hastalık nasıl gelişir? Gözde özellikle conjunctiva\'larda hafif bir pembelik ve damarların daha belirgin olması ile başlar. İlk önceleri akıntı şeffaf ve temizdir. Ancak hemen tedavi olmazsa akıntı koyulaşır ve iltihabik bir hal alabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastalık semptomları değişkenlik gösterebilir. Ama genellikle ister enfeksiyon sonucunda olsun, ister alerji sonucunda olsun her ikisinde de ortak özellik conjunctivanın orta dereceden şiddetliye varan kırmızılığa sahip olmasıdır. Bunun dışında bazen bir ödemde görülebilir. Damarlar kanla dolar ve belirgin bir hal alır. Eğer alerjik bir conjunktivit ise köpek sürekli ağlıyormuş gibi görünür. Göz pınarının altı sürekli olarak ıslaktır ve beyaz tüylü veya açık renk tüylü köpeklerde burası kızıl kahverengi görünür. Akıntı genelde temiz ve su gibidir. Hastalık her iki gözde birden olabilir. Eğer Konjonktivit bakteri veya başka bir enfeksiyon kaynağına bağlıysa akıntı koyu, iltihaplı, yeşilimsi veya sarımsı kahverengi olabilir. Ağrı duyusu her iki durumdada vardır. Işık genelde rahatsız edicidir. Nasıl önlem alabiliriz? Alerjik conjunktivitis için önlem almak pek mümkün değildir. Yapılabilecek şey mümkün olduğu kadar göz temizliğine dikkat etmek ve sekunder bir enfeksiyonun oluşmasını önlemektir. Diğer etkenlerden kaynaklanan rahasızlıklarda etkeni bularak onu ortadan kaldırmaya yönelik çalışma yapmak gerekir. Sonuç; Alerjik conjunktivitis bulaşıcı değildir. Ne insanlara nede hayvanlara bulaşır. Ancak bakteriyel veya diğer enfeksiyon kaynağı olan etkenlerden kaynaklanan konjunktuvitis hayvandan hayvana yada hayvandan insana bulaşabilir. Bu nedenle hastaların göz temizliğine dikkat etmeli ve doktorun önerdiği bir antiseptik düzenli olarak kullanılmalıdır. Conjunctivitis Follicularis (üçüncü Göz Kapağının Follikülleri) Köpeklere özgü, sık görülen ve nüksetme oranı yüksek bir hastalıktır. Hastalığın tanımı Palpebra terfianın (üçüncü göz kapağı) iç ve dış yüzeyinde yer alan lenf folliküllerinin şişkinliği ile karakterize Conjunktiva yangısıdır. Hastalığın nedeni nedir? Palpebra tertia, köpeklerde gözün iç açısında göz küresi ile göz kapakları arasında yer alan ve köpeklere özgü üçüncü göz kapağıdır. Palpebra tersianın allerjik nedenlere veya mekanik irkiltiye maruz kalması sonucunda oluşur. Aşırı rüzgâr, toz, duman gibi mekanik etkiler nedeniyle şekillenme oranı yüksektir. Hastalık nasıl gelişir? Allerjik veya mekanik olarak irkiltilerin varlığı öncelikle konjunktivalarda hiperemiye neden olur. Bu dönemde gözde çapaklanma ve bazende gözyaşı akıntısı görülebilir. Palpebra tersianın iç yüzeyinde toplu iğne başı büyüklüğünde folliküllere tek tük rastlanabilir. Hastalığın bu döneminde yapılacak medikal tedaviler olumlu sonuç verebilir. Probleme neden olan etkenlerin devamı halinde folliküllerin sayısında artış olur ve karakteristik görünüm kazanırlar. Bu folliküllere palpebranın dış yüzeyinde de rastlanabilir. Bu dönemde yapılacak tedavi operatif olarak folliküllerin kürete edilmesi ile olur. Tedavi edilemeyen ve kronikleşen vakalarda çoğunlukla entropium şekillenebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Başlangıçta gözde çapaklanma ve gözyaşı akıntısı ile başlayan belirtiler ileri dönemlerde daha şiddetlenerek gözlenir. Palpebra tertia\'nın iç yüzeyinde kızarıklık şeklinde başlayan folliküller yangı zamanla folliküllerin belirginleşmesi ve böğürtlen görünümü almasıyla karakteristik bir yapı kazanır. Ağrı ve kaşıma isteği oldukca fazladır. Kronik olaylarda akıntı ve kaşıma gibi akut belirtiler hafiflemiş olmasına karşın folliküllerin artışı ve korneaya yaptığı irkiltiler sonucunda keratitis veya kornea ülseri gibi komplikasyonlar şekillenebilir. Sonuç; Köpeklere özgü, sık görülen ve nüksetme oranı yüksek bir hastalıktır. Hastalığın başlangıç evresinde yapılacak tedaviler genellikle sorunu çözer ancak hastalık tekrarlayabilir. İlerlemiş vakalarda, örn. Entropium şekillenmişse öncelikle bu durumun düzeltilmesi gerekir. Daha sonra üçüncü göz kapağı kürete edilerek lokal göz damlaları ile tedavi yapılır. Bazen küretaj işleminin bir kaç kez tekrarı gerekebilir. Cataract (Katarakt) Köpeklerde sık görülen hastalıklardan biridir. Daha çok ileri yaşlarda olabilmesine rağmen her yaşta ve ırkta rastlanabilmektedir. Fakat bazı ırklar katarakta daha hassastır. Hastalık nedeni nedir? Bu kadar sıklıkla görülmesine karşın nasıl oluştuğuna ait mekanizma tam olarak çözülememiştir. Bu bozulma lens in saydam yapısının matlaşmasıyla başlar şeffaf olan yapı her geçen gün bozulur ve bunun sonucunda görme kaybı ortaya çıkar. Hastalığın gelişimi nasıldır? Köpeklerin yaşı ilerledikçe lens parlak doku halini kaybederek mat-açık gri bir renk almaya başlar. Bu hemen hemen her köpekte az veya çok ortaya çıkar. Dışarıdan görülen lensin renginin değişmesi eğer yaşlı köpeklerde oluyorsa ve aşırı derecede bir görme kaybı yoksa normal sayılabilir. Yani yaşla birlikte belirli bir orana kadar bozulma normal kabul edilmektedir. Lens\'in grileşmeye başlaması köpeklerde ortalama olarak 6-7 yaş civarında ve çoğunlukla her iki gözde birden başlar. Fakat sadece tek gözde olduğu zamanlarda olabilir. Erken yaşlarda görülmesi çoğu zaman ırk hassasiyetidir. Katarakt ın bir kaç formu olmasına rağmen, oluşma mekanizması hemen hemen hepsinde benzerlik gösterir. Genel olarak ırk hassasiyetine veya hastalıklara bağlı olarak şekillenir. Kataraktın çok erken yaşta ortaya çıkması durumunda altında yatan neden olarak ırk hassasiyeti aranmalıdır. Örnek vermek gerekirse Boxer, Doberman, Chow Chow, Pekingese, Bobtail ve Yorkshire Terrier sayılabilir. Şeker hastalığında oldukca sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Ayrıca zehirlenmelerde ve travmalarda da katarakt oluşabilir. Hastalık belirtileri nelerdir? Görülebilecek en belirgin semptom gözlerdeki bulanıklaşmadır. Bazen her iki gözde nadirende tek gözde gözün orta kısmında beyaza yakın bir bulanık alan görülür. Zaman içinde bu bulanıklığın daha kesif bir hal aldığı görülür. İlerlemiş vakalarda hasta çoğunlukla görme yetisini ya tamamen kaybeder yada çok az görebilir (özellikle geceleri daha iyi görür). Nasıl önlem alabiliriz? Gözde görülebilecek en hafif bir değişim de hemen veteriner hekime danışılmalıdır. Çok erken olaylarda kataraktın ilerlemesini durdurmaya veya yavaşlatmaya yönelik tedaviler denenebilir. İlerlemiş vakalarda hastanın durumu gözetilerek operatif tedavi denenebilir. Kornea Yaraları Köpeklerde sık şekillenen ve korneanın doku bütünlüğünün bozulmasına neden olan yaralanmaların oluşum nedenlerinin başında traumatik etkenler yer alır. Hastalığın nedeni nedir? Özellikle kedi tırmalaması nedeniyle şekillenen olaylara sıklıkla rastlanılmaktadır. Ayrıca kazalar, çarpma ve gözü kaşımak amacıyla sürtme vb. nedenlere bağlı olarak, yüzlek, derin veya ciddi doku kayıplı yaralar şekillenebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Etkenin şiddetine ve oluşan yaralanmanın derecesine bağlı olarak farklı belirtiler görülebilir. Yüzlek yaralarda çoğunlukla epitel tabaka etkilenmiştir. Yüzeysel bir çizik veya hafif bir doku kaybı söz konusudur. Genellikle gözyaşı akıntısından başka bir belirti gözlenmez ve hastanın görüşünde her hangi bir sorun yoktur. Derin ve perfore yaralar korneanın bir kaç katının veya tümünün etkilendiği durumlardır. Şiddetli gözyaşı akıntısı, ödem gibi belirtiler yanında göz iç basıncında artış ve buna bağlı irisin fıtıklaşması gibi komplikasyonlar görülebilir. Kronikleşen durumlarda irinli bir panophthalmia oluşabilir ve hastada görüş çoğunlukla kaybolmuştur. Sonuç; Tedavisi mümkün olan yüzlek yaralanmalarda medikal yolla olumlu sonuçlar alınabilir. Ancak doku kaybının yüksek olduğu ve iltihaplı bir enfeksiyonun şekillendiği durumlarda, eğer gözün kurtarılması mümkün olamıyorsa operatif olarak gözün alınması en geçerli yöntemdir. Enophthalmus (Göz Küresinin Küçülmesi) Poodle ve Minyatür Snauzer ırklarında Cornea atrofisi olarak şekillenebilmektedir. Hastalığın nedeni nedir? Göz küresinin atrofisi ve ırk özelliği gibi nedenlerle şekillenebilir. Ayrıca korneanın küçük olması ve göz çukurunun gelişmemesi gibi doğmasal bir anomalinin olması bu nedenle de göz küresinin küçük kalması mümkündür. Hastalığın belirtileri nelerdir? Göz içe doğru çökük olarak görülür ve göz küresi normalden daha küçüktür. Atrofiye bağlı olarak körlük gelişebilir. Sonuç; Görme kaybının şekillendiği ve sık sık enfeksiyonlara maruz kaldığı durumlarda gözün alınması yararlıdır. Enophthalmus (Göz çıkığı) Brachyocephalic ırklar olarak bilinen, Buldog, Boxer, Pekingese, Pug, Boston Terrier gibi ırklar hastalığa yatkındır. Hastalığın nedeni nedir? Göz çıkıklarının oluşmasında ırk yapısına bağlı nedenler, apse, tümör ve yabancı cisimler yanında göz içi basıncın artışına neden olan hastalıklar ve glaukom nedeniyle şekillenebilir. Ayrıca köpeklerde alt çene çıkıkları ve bölgenin yaralanması veya darbe alması gibi bir nedene bağlı olarak da şekillenebilir. Hastalık nasıl gelişir? Exophtalmus, göz küresinin etkilenme oranına göre iki şekilde oluşabilir. A-)Kısmi göz çıkığı Kısmi göz çıkığına verilebilecek en uygun örnek Pekingese ırkı köpeklerin göz küresinin duruşudur. Göz kapakları göz küresini kapatamaz ve dışarı doğru çıkık durur. B-)Tam göz çıkığı Tam göz çıkığında, göz küresi tamamen dışarı çıkmıştır ve göz sinirlerinin hasarına bağlı olarak görme ve göz refleksleri kaybolmuştur. Tam göz çıkıkları çoğunlukla tek taraflı şekillenmektedir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik belirtiler gözün kısmi veya tam çıkıklarında farklı olarak şekillenir ve farklı bir seyir izler. Kısmi çıkık olguları özellikle Pekingese ırkı köpeklerde olduğu gibi doğmasal şekillenebilir ve bu tür kısmi çıkık olgularında göz kapakları gözü tam olarak kapatamadığından gözde kuruma, konjunktuvitis, mukozalarda hiperemi ve şişkinlik gibi belirtiler görülebilir. İleri dönemlerde keratitis şekillenme olasılığı yüksektir.Tam çıkık olaylarında; göz küresinin göz çukurundan tamamen dışarı çıkması ve göz sinirlerinde deformasyon söz konusudur. Görme ve pupillar refleks tamamen kaybolmuştur. Korneada kuruma ve bozulmalar görülebilir. Sonuç; Göz küresinin dışarı çıktığı durumlarda operatif olarak müdahale edilmelidir. Ancak göz küresinin ağır hasar gördüğü veya geri dönüşümün mümkün olmadığı durumlarda göz küresinin ekstirpasyonu gereklidir. Keratoconjunctivitis Sicca Köpeklerde oldukça sıklıkla rastlanılan bir hastalıktır. Hastalığın nedeni nedir? Hastalığın oluşum nedeni gözyaşı salgısının olmamasıdır. Kalıtsal olarak genetik nedenlere bağlı şekillenebileceği gibi gençlik hastalığı, gözyaşı kanalının daralması, doğmasal atrofiler ve yaralanmalar nedeniyle de oluşabilir. Hastalık nasıl gelişir? Göz yaşının azalmasına veya olmamasına bağlı olarak irritasyonlar nedeniyle şekillenen konjunktuvitis sonrasında etken olan nedenin devam etmesi ve gözün aşırı kurumasına bağlı olarak keratitis ile komplike olması söz konusudur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Akut olaylarda, ışığa karşı hassasiyet, gözün kapalı tutulması, konjunktuvitis, hiperemi, kornea çevresinde ödem ve damarlaşmalar görülebilir. Ancak ilerleyen olaylarda konjunktuvitisi izleyen keratitis şekillenir ve korneada bulanıklık, kuruma, keratinizasyon oluşur. Alt göz kapağında entropium şekillenmesi ilerleyen olaylarda sık görülen bir komplikasyondur. Schnauzer, Yorkshire Terrier, Chihuahua ırkı köpeklerde ırk özelliği olarak sık görülür. Ayrıca dişi köpeklerde ve genç köpeklerde görülme oranı daha yüksektir. Sonuç; Köpeklerin yaşadıkları en önemli göz rahatsızlıklarından biri olan bu hastalığın tespit edilebilmesi için özel bir dikkat gereklidir. Çünkü genelde geç fark edilir ve bu da rahatsızlığın daha ileri boyutlara varmasına neden olur. Yukarda sayılan belirtilerden her hangi birisi görüldüğü anda vakit geçirmeden veteriner hekime danışılmalıdır. Lens Luxationu (Lens çıkığı) Köpeklerde sık rastlanılan ve lensin yer değiştirmesi olarak tanımlanan bu bozukluğun oluşumunda doğmasal ve edinsel faktörler rol oynar. Hastalığın nedeni nedir? Lens çıkığı doğmasal bir anomali olarak görülebilir. Genetik faktörler nedeniyle lensi tutan fibröz yapının gelişmemiş olması bu anomalinin oluşumuna neden olur. Edinsel lens çıkıklarının oluşumuna ise travmalar nedeniyle fibrin dokuda oluşan deformasyonlar veya glokom şekillenmesi neden olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Lens çıkığı kısmi veya total olarak şekillenebilir. Kısmi şekillenen olaylarda korneada yarım ay şeklinde bir görünüm oluşur. Total olarak şekillenen lens çıkıklarında lens opak bir görünüm alır ve oftalmaskobik bir bakı ile yer değişimi tespit edilebilir. Klinik olarak izlenebilecek ilk belirti gözyaşı akıntısıdır. Bazı olgularda pupillar reflekste azalma ve irisin titreşmesi gibi belirtilerde görülebilir. Özellikle Fox Terrier cinsi köpeklerde ırk özelliği olarak görülür. Sonuç; Çoğunlukla görme kaybı söz konusudur ve tam ve çift taraflı şekillenen lens çıkıklarında görüş tamamen bozulabilir. Nystagmus (Göz Titremesi) Birçok nedenden ötürü Nystagmus (göz titremesi)görülebilir. Hastalığın nedeni nedir? Sinirsel bozukluklar, baş bölgesi yaralanmaları, gençlik hastalığı, zehirlenmeler ve epilepsi nöbetleri sırasında görülebilir. Ayrıca köpeklerde gençlik hastalığının sinirsel formunda da gözde Nystagmus şekillenebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Göz küresinin sürekli olarak sağa sola titremeler yapması şeklinde görülür. Sonuç; Böyle bir durumla karşılaşıldığında altta yatan asıl nedeni araştırmak ve tedaviyi ona göre yönlendirmek gerekir. Sinirsel nedenlere bağlı olarak şekillenen olaylarda genellikle tedavi başarılı değildir ve olay kalıcıdır. Panophthalmus (Göz Küresinin İrinli Yangısı) Köpeklerde oldukca sık rastlanılan göz hastalıklarından birisidir. Hastalığın nedeni nedir? Gözün tüm katlarını etkileyen bu irinli yangının oluşumunda iç ve dış nedenler rol oynayabilir. İç nedenler; Panophthalmus oluşumunda enfeksiyonlar primer nedendir. Ayrıca irisin yangısı, gözün ön kamarasında irin veya exudat toplanmasına bağlı olarakta şekillenebilir. Dış nedenler; panoftalmusun şekillenmesine yaralanmalar ve yabancı cisimler neden olabileceği gibi kornea ve sclera yı etkileyen doku kayıplı yaralar, keratitis ve Exophtalmus nedeniyle de gözün irinli yangısı şekillenebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Dış nedenlere bağlı olarak şekillenen olgularda tüm göz katmanlarında hızlı bir irinleşme ve buna bağlı olarak Exophtalmus en belirgin bulgudur. Yangıya bağlı olarak beden ısısında artış, iştahsızlık, göz kapaklarında ve konjunktivalarda şişkinlik, damarlaşma görülür. Exophtalmus un şekillenmesi ile beraber korneanın beyaz bir renk alması ve ulcusların şekillenmesi spesifik belirtilerden biri olarak sayılabilir. Ayrıca ilerlemiş vakalarda genel durum bozukluğuna bağlı olarak septisemiler de şekillenebilir. İç nedenlerin başında, gözü etkileyen enfeksiyonlar gelir. Çoğunlukla iç tabakalardan başlayan bulguların gelişimi daha ağır bir seyir izler. Zamanla gözün ön tabakalarına doğru yayılan irinin ön kamarada toplanmasına bağlı olarak bulanık bir görünüm belirgindir. Lens sıvısında yoğunlaşma ve lens çıkıkları yanında hacim artışı ve Exophtalmus şekillenir. Exophtalmus un şekillenmesine bağlı olarakta zamanla korneada doku kayıpları olabilir. Sonuç; Herhangi bir nedenle şekillenen enfeksiyonun kontrol altına alınamadığı durumlarda hastalık çok hızlı ilerler. Gözün tüm katmanları iltihaplanarak sonunda hastayı septisemiye kadar götürebilir. Bu nedenle enfeksiyonun önlenemediği ve ikincil olayların devreye girerek hastanın yaşamını tehlikeye soktuğu durumlarda gözün operatif yolla uzaklaştırılması gereklidir. Strabismus (şaşılık) Her iki gözde veya tek gözde oluşabilen bir bozukluktur. Hastalığın nedeni nedir? Çoğunlukla doğmasal olarak şekillenebildiği gibi, göz küresi içindeki sinirlere basınç yapan tümörler veya trauma gibi bir nedenle de şekillenebilir. Ayrıca göz küresi kaslarının hareketini sağlayan sinirlerin tek taraflı felci nedeniyle sonradan da gelişebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Her iki gözde veya tek gözde oluşabilen bir bozukluktur. Göz küresi bakıldığında sağa veya sola dönük durmaktadır. Çoğunlukla gözün iç açısına doğru olan göz küresi dönüklüğü daha fazla görülür. Görmede işlevsel bir bozukluk yoktur. Sonuç; Kaslara ilişkin gelişen olaylarda karşı taraftaki kasın operatif olarak serbest bırakılması yani kesilmesi ile düzeltilebilmesine karşın doğmasal anomali olarak gelişen vakalar tamamen kalıcıdır. UVEİTİS Uveitis, kedilerin ve köpeklerin çok önemli ocular (göz) hastalıklarından biridir. Uveitis; gözün anterior segmentini, posterior segmentini ya da her ikisini de etkileyebilir. Her şartta görmeyi tehdit eden bir hastalıktır. Hayatı tehdit eden sistemik ve çok ciddi bir hastalığın ilk belirtisi olabilir. Bazen de oluşumunda herhangi bir hastalık veya neden bulunamayabilir. ANATOMİ VE FİZYOLOJİ: Uvea; gözün vaskuler (damarlı) bölümünü oluşturur. İris, ciliary body ve chroid den oluşur. İris ve ciliary body ise; anterior uveal kanal ı oluşturur. Chroid ise posterior uveal kanal ı oluşturur. Uveitis in sınıflandırılması için lokalizasyonu ( anteriorposterior-intermediate), derecesi (akut-kronik-tekrarlanan), patolojisi ( granülomatözsuppuratif) ve nedeni (travma-infeksiyon-neoplazi-bağışıklığa bağlı.) göz önüne alınmalıdır. KLİNİK BELİRTİLER: Uveitis tiplerinin klinik görünümü; lokalizasyonuna, şiddetine ve süresine bağlıdır. Akut anterior Uveitis olan kedilerde epifora (epiphora: aşırı göz yaşarması), 3. göz kapağının yükselmesi, enophtalmozis ( göz küresinin içe çökük olması) , blefarospazm ( blepharospasm: Göz kapaklarının kasılması), fotofobi (ışığa karşı hassasiyet) ile karakterize göz ağrısı mevcuttur. Sclera kızarmıştır ( gözün beyaz renkli tabakası) . Uveitis in birçok sebebi olabilir. Endojen ya da ekzojen sebepler olarak sınıflandırmamız gerekirse; Ekzojen sebepler genellikle travma , göz operasyonları, ilaç ya da toksinlerin etkisi...vb dir. Endojen sebepleri ise belirlemek oldukça güçtür. Çünkü çeşitli nedenlere bağlı olabilir. Örn; 1) Bakteriyel enfeksiyonlar (Mycobacterium spp., Bartonella henselae..vb) 2) Riketsiyal enfeksiyonlar ( Ehrlichia spp.) 3) Viral enfeksiyonlar ( Feline Lösemi Virüsü= FeLV, Feline İnfeksiyöz Peritonitis =FIP, Feline İmmunodeficiency=Kedi AIDS i=FIV ) 4) Parazitik enfestasyonlar ( Toxoplasma gondii, Cuterebra spp., Metastrongylidae..vb) 5) Mikotik enfeksiyonlar (Cryptococcus neoformans, Blastomyces dermatitidis, Histoplasma capsulatum, Coccidioides immitis, Candida albicans..vb) 6) Neoplazma=Tümörler (İris melenoma, Lymphosarcoma, Lymphoma) 7) İdiopatik 8) İmmun kökenli FIP ile ortaya çıkan Uveitis genellikle genç kedilerde görülmektedir. Toxoplasma ile ortaya çıkan Uveitis ise daha çok avlanan erişkin kedilerde görülmüştür. Teşhise yönelik testler; tam kan sayımı, serum biyokimyasal panel, tam idrar tahlili ve infeksiyöz hastalıkların serolojik testleridir. Ayırıcı tanıda gerekirse histopatoloji uygulanmalıdır. Toxoplasma gondii, FIP, FIV, FeLV ve lymphoma kedi Uveitis i için özellikle dikkat edilmesi gereken hastalıklardır. Kulak Hastalıkları Otitis Media (Orta Kulak İltihabı) Kulak Uyuzu (Otodectes cynotis ) Sağırlık Otitis Interna (İç Kulak İltihabı) Kedi Kulak Uyuzu (Notoedric Mange-Feline Scabies) Otitis Externa (Dış Kulak Yolu İltihabı) İskelet ve Kas Sistemi İskelet ve Kas Sistemi Hastalıkları Omuz Çıkığı Myasthenia Gravis Mandibula Kırıkları (Alt Çene Kemiği Kırığı) Patella çıkığı (Diz Kapağı çıkıkları) Luxatio Femoris (Kalça Çıkığı) Spondylitis Deformans (Omurların Yangıya Bağlı Hasarı) Hip Dysplasia (Kalça Displazisi) Omuz çıkığı Kürek kemiği (scapula) ile ön kol kemiği (humerus) arasındaki eklem olan omuz ekleminin çıkıklarının oluşumu köpeklerde genellikle yarım çıkıklar şeklinde görülmektedir. Hastalığın nedeni nedir? Omuz çıkığının oluşumunda darbeler, trafik kazaları, sıkışma, bacağın bir yere takılması, kayma, koşarken yapılan ani ve ters hareket vb. nedenler rol oynayabilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Omuz çıkığının oluşmasında omuz ekleminde kemiklerin bağlantısını sağlayan bağların zayıflığı çıkığın oluşumunu kolaylaştıran bir faktördür. Darbeye bağlı olarak omuzdaki ligamentlerin gevşemesi veya kopması nedeniyle kol kemiğinin baş kısmının kürek kemiği üzerinde yerleştiği oyuktan çıkması ve yer değiştirmesi söz konusudur. Hangi ırklarda daha çok görülür? Omuz eklemindeki bağların gelişimi doğmasal olarak zayıf olan Shetland, Teckel, Pekingese ve Poodle ırkı köpeklerde tek taraflı veya iki taraflı şekillenebilen omuz çıkıklarına yatkınlık söz konusu olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Çıkığın oluştuğu yöndeki bacağı gövdeye yakın olarak tutar ve hareket ettirmekten sakınır. Bölge ağrılıdır ve dokunulmasına izin vermez. Yerden kalkış esnasında topallık dikkat çekicidir. Yeni şekillenen olaylarda bölgede şişkinlik ve lokal ısı artışı görülebilir. Elle yapılan muayenede kol kemiğinin başı kolaylıkla hissedilebileceği gibi eklem diğer sağlam ekleme göre daha aşağıda tespit edilir. Röntgen bulguları ve klinik bulgular kesin teşhis için yeterlidir. Sonuç; Kolay nükseden bir problemdir. Genellikle yarım çıkıklar şeklinde oluştuğundan yeni şekillenmiş çıkıklarda çıkığın yerine reddedilmesi ve bacağın bandaj ile sabitlenmesi ile tedavisi sağlanabilir. Tam şekillenen çıkıklarda ve gecikilen olaylarda operatif tedavi zorunludur. Myasthenia Gravis Sinir ve kas sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi hastalığı olarak da kabul edilmektedir. Hastalığın nedeni nedir? Hastalık, edinsel olarak sinir sistemindeki reseptörlerin yani sinirsel ileti algılayıcıların blokajı veya doğmasal olarak reseptörlerin azlığına bağlı olarak şekillenen sinir ve kas sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Reseptörlerin bloke edilmesin de immun sistem tarafından salınan oto antikorların etkin olması nedeniyle de bağışıklık sistemi hastalığı olarak da kabul edilmektedir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Hastalık köpekler de doğmasal veya edinsel olarak şekillenebilir. Çoğunlukla köpekler de edinsel form daha sık görülmüştür. Bu form, reseptörlerin oto antikorlar tarafından bloke edilerek işlev yapamaması sonucu gelişir. Sinirsel uyarıların iletilmesinden sorumlu olan reseptörlerin bloke edilmesinde etkin rol oynayan oto antikorların timüs tarafında salgılandığı görüşü kabul görmektedir. Antikorların reseptörleri bloke etmesi sonucu kaslara gerekli olan sinirsel iletiler ulaşamadığından kasların fonksiyonunu yapamayarak güçsüzleşmesi ve zamanla zayıflaması söz konusudur. Hastalık hangi ırklarda sık görülür? Hastalığın ırka bağlı bir predispozisyonu olmamakla birlikte edinsel formu German Shepherd Dog, Golden Retriever, Labrador Retriever ırkı gibi büyük ırk köpeklerde, doğmasal formu ise Fox Terrier, Jack Russel, Springer Spaniel, Samoyed ırkı gibi orta ve küçük ırk köpeklerde daha sık görülmektedir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Görülebilecek en belirgin bulgu ayakta durmada güçlük ve çok çabuk yorulmadır. Hasta köpekler genellikle yatmak isterler. çoğunlukla arka ayaklarda belirginleşen bir kas zayıflığı söz konusudur. Çok hafif bir egzersiz sonrasında dahi yorulabilir ve oturmak ister. Bacaklarda sertlik, kaslarda titremeler olabilir. Bazen bu güçsüzlük kaybolur ve normal yürümeye başlar ancak kısa süre sonra tekrar ortaya çıkabilir. Bu klinik belirti spesifik bir bulgudur. Bacaklarda görülen bu belirtiler yanında vücudun diğer çizgili kasları ile ilgili olarakta belirtiler şekillenebilir. Bunlardan en önemlisi özefagus ve farenks kaslarında zayıflık ve özefagus felci ve mega özefagus şekillenmesidir. Gelişen bu duruma bağlı olarak yutma güçlüğü, salya artışı, kusma, öksürük ve aspirasyon pnömonisi de görülebilecek bulgular arasındadır. Yüz kaslarında zayıflama ve buna bağlı olarak çiğneme güçlüğü, göz kapaklarında ve kulaklarda düşme gibi belirtiler yanında köpeklerde myasthenia gravis olaylarında thymus (timüs) bezi tümörü de şekillenebilir. Bu durumun oto antikorların oluşumunda etkin olduğu fikri araştırılmaktadır. Sonuç; Hastalığın teşhisi klinik bulgulara, röntgen bulgularına ve kan analizlerine göre yapılır. Edinsel form da kan serumu analizlerinde oto antikorların tespit edilmesi mümkündür. Bu durum hastalığın nedeni konusunda ayırıcı olabilir. Çünkü kongenital formda böyle bir durum söz konusu değildir. Tedavisinde kullanılacak ilaçların dikkatli seçilmesi ve iyi doze edilmesi gereklidir. Aksi halde krizler şeklinde klinik belirtilerin artmasına neden olunabilir. Hastalığın tedavisinde genellikle semptomları gidermeye yönelik bir tedavi amaçlanır. Erken dönemlerde teşhis edildiğinde başarı şansı daha yüksek olmakla birlikte genellikle aspirasyon pnömonisinin geliştiği olaylarda hastalığın seyri kötü biter. Mandibula Kırıkları (Alt çene Kemiği Kırığı) Darbe nedeniyle mandibulanın değişik yerlerinde kırıklar oluşabilir. Klinik belirtiler ve röntgen bulguları ile kolayca tespit edilebilen bir durumdur. Tedavisinde çoğunlukla operatif yöntemler uygulanır. Hastalığın nedeni nedir? Köpeklerde sık karşılaşılan alt çene kemiği kırıklarının nedenleri arasında en önemlisi trafik kazaları ve travmalardır. Çene kemiğine gelen küt darbeler ve diş çekimi esnasında da şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Darbe nedeniyle mandibulanın değişik yerlerinde kırıklar oluşabilir. örneğin sağ ve sol çene kemiğinin birleşim yeri olan Symphisis bölgesinde veya gövde olarak tanımlanan öğütücü dişler hizasında kırıklar şekilenebilir. Bu kırıklar darbenin şiddetine bağlı olarak parçalı veya basit kırıklar şeklinde olabileceği gibi açık kırık veya kapalı kırıklar şeklinde de oluşabilir. Köpeklerde alt çenenin kırıklarına çoğunlukla Symphisis bölgesinde ve açık kırıklar şeklinde rastlanmaktadır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik olarak ağızın kapatılamaması ve ağızdan salya akışı ilk gözlenen belirtilerdir. Eğer açık bir kırık varsa salya kanlı olabilir. Elle yapılan muayenede özellikle Symphisis kırıklarında çene kemiğinin iki ayrı parça halinde aşağı yukarı oynadığı tespit edilebileceği gibi tam bir ayrılma varsa bir taraf aşağıya sarkık olarakta görülebilir. Parçalı bir kırık söz konusu ise kemikler hareket ettirildiğinde krepitasyonu (sürtünme sesini) daha fazla hissetmek mümkündür. Kırığın şekillendiği bölgeye ve kırığın şekline bağlı olarak çiğneme yapılamayabilir. Hastalar genellikle ağrı nedeniyle yemek yemekten kaçınırlar. Sonuç; Klinik belirtiler ve röntgen bulguları ile kolayca tespit edilebilen bir durumdur. Tedavisinde çoğunlukla operatif yöntemler uygulanır. Parçalı kırıklar ve kemiğin normal pozisyonunda bozulmaların olduğu komplike kırıklarda iyileşme daha uzun süre alabilir. Symphisis kırıklarında çene kemiğinin sabitlenmesi ile kısa sürede başarılı sonuçlar almak mümkündür. Kırığın şekillendiği bölgede kemikler arasında tam bir ayrılma yok ise sıvı gıdalar verilerek aşırı hareket etmesi önlendiği taktirde kendi halinde iyileşmesi de mümkündür. Patella çıkığı (Diz Kapağı çıkıkları) Patella yani diz kapağı çıkığı, patellanın normal pozisyonun bozulması ve normal konumu dışında bulunması halidir. Çıkık olaylarına gerekli müdahaleler yapılmadığında ileri dönemlerde eklemde artroz (dejeneratif eklem hastalığı) ve deformasyonların şekillenme olasılığı çok yüksektir. Hastalığın nedeni nedir? Patella çıkıklarının oluşumunda birçok faktör rol oynayabilir. Bu nedenler arasında bölgeyi etkileyen travmalar ve burkulmalar en önemli nedenlerdir. Ani dönüşler, atlama, düşme esnasında da şekillenebilir. Ayrıca diz eklemini oluşturan kemiklerin özellikle ekleme yakın bölgesinde oluşan kırıklar ve deformasyonlar, diz kapağı kemiğini tutan bağların gevşekliği veya kopması gibi bir nedene bağlı oluşabileceği gibi özellikle küçük ırk köpeklerde doğmasal anomali olarak görülen kemik formundaki bozukluklar da Patella çıkığının oluşum nedenleri arasındadır. Hastalığın gelişimi nasıldır? Patella nın normal pozisyonunun bozulması ve normal konumu dışında bulunması hali olan Patella çıkıkları oluşum nedenlerine göre kısmi, total veya eklemin pozisyonuna bağlı olarak zaman zaman şekillenebilir. Genellikle oluşum şekline bağlı olarak da değişik derecelerde gelişim göstermektedir. Hafif derecede bir çıkık söz konusu olduğunda eklem normal pozisyonundadır. Ancak bacağın gövdeden uzaklaştığı pozisyonda patellayı gelen darbeler sonucu veya kendiliğinden kayar ve çıkık şekillenir. Bacağın vücuda yaklaştığı pozisyonda ve elle müdahale ile kolayca eski halini alabilir. Ancak sık sık tekrarlayan bir çıkık söz konusu olduğundan arthritis oluşmasına hazırlayıcı faktördür. Daha ileri boyutlarda gözlenen tam çıkık olayları genellikle eklem, eklemi oluşturan kemikler ve patellayı tutan bağlar ile ilgili problemler nedeniyle oluşan ve kalıcı olan çıkıklardır. Çıkık olaylarına gerekli müdahaleler yapılmadığında ileri dönemlerde eklemde artroz (dejeneratif eklem hastalığı) ve deformasyonların şekillenme olasılığı çok yüksektir. Hangi ırklarda daha çok görülür? Tüm köpek ırklarında görülebilir. Ancak Poodle, Pincher, Chihuahua, Terrier ve Pekingese gibi küçük yapılı köpek ırklarında daha sık görülmektedir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Kısmi olarak şekillenen hafif dereceli Patella çıkıklarında görülebilecek en belirgin bulgu bacağın pozisyonuna bağlı olarak diz kapağı kemiğindeki yer değişimidir. Bu değişim bacağın pozisyonuna ve diz kapağı kemiğinin kaydığı yöne göre farklı klinik belirtiler gösterebilir. Patella nın mediale (iç taraf) doğru kaydığı çıkıklar genellikle bacağın açık pozisyona getirildiği zamanlarda şekillenir ve bacak büküldüğü zaman Patella normal pozisyonuna gelir. Bu tür çıkıklarda hasta genellikle bacağını askıda tutar ve basmaktan sakınır. Tam şekillenen kalıcı çıkıklarda eklemin açılma veya kapanma hareketleri yapılamaz. Bacak gergin bir pozisyondadır. Yürüme güçlüğü olabileceği gibi eklemi bükmeden yapılan yürüyüş de bu durum için spesifiktir. Hastalığı hazırlayıcı faktörler nelerdir? Doğmasal anomaliler, raşitizm gibi kemiklerde hasara neden olabilen hastalıklar, aşırı egzersizler, koşular, diz kapağı ve diz eklemi bağlarının gevşekliği gibi nedenler hastalığın oluşumunu kolaylaştıran faktörlerdir. Sonuç; Hafif olarak tanımlanan Patella çıkıkları ani hareket, darbe, koşarken ani dönüşler, düşme gibi nedenlerle şekillenen ve çoğunlukla kalıcı olmayan kısmi çıkıklar şeklindedir. Yürüyüş sırasında veya bacağın pozisyonun düzelmesi ile kolaylıkla düzelebileceği gibi bazı olaylarda klinik belirtiler görülmeden kendiliğinden iyileşmeler de olabilir. Kalıcı ve tam şekillenen Patella çıkıklarında bacağın pozisyonunun düzeltilmesi veya el ile yapılan müdahaleler genellikle sonuç vermez ve çoğunlukla operatif yöntemlere başvurmak gerekebilir. Hip Dysplasia (Kalça Displazisi) Kalça eklemi, pelvis (leğen kemiği) ile arka bacaktaki femur kemiği (baldır kemiği) arasında yer alan eklemdir. Femur a ait kaput Femoris denilen yuvarlak ucun acetabulum denilen oyuğa yerleşmesi ile oluşan bu eklemde normal yapının dışında gelişen bir dizi anomali dysplasia olarak adlandırılır. Hastalığın nedeni nedir? Örneğin, uyumsuzluk nedeniyle eklem aralığının fazla olması ve bacak kemiğinin oyuğa tam yerleşmemesi, kalça kemiğindeki çukurun (acetabulum) geniş oluşu veya yetersiz gelişmesi, eklemi bağlayan ligamentlerin gevşekliği gibi bir nedenle şekillenebileceği gibi eklemi etkileyen darbeler nedeniyle de şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Çoğunlukla genç yaşlarda beliren bozukluklar, yaşın ilerlemesi ve özellikle de kilo artışıyla orantılı olarak artar. Yani beslenme en önemli faktörlerden birini oluşturmaktadır. Genellikle eklemde var olan şekil bozukluklarına bağlı olarak bölgedeki yumuşak dokularda ve kemiklerde de hasarlar oluşabilir. Bu durum görülebilecek belirtilerde daha fazla artışa neden olabilir. Örneğin hafif olan topallama daha da artabilir. Hangi ırklarda daha çok görülür? German Shepherd Dog, Boxer, Rottweiler, Golden Retriever, Labrador, Mastiff, Saint Bernard gibi büyük köpek ırklarında daha sık şekillenir. Bu ırklar da beden ağırlığının fazla olması hastalığı hazırlayıcı bir faktördür. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik olarak görülebilen belirtiler köpeğin genç veya yaşlı oluşuna bağlı olarak farklıdır. Genç köpeklerde topallama daha hafiftir. Özellikle oturup kalkma esnasında zorlanma, çabuk yorulma, hareketlerde isteksizlik, bacaklarda asimetri ve adımlarda ve yere basış sırasındaki bozukluklar görülebilecek belirtilerdir. Yaşlı köpeklerde ise topallamanın fazla olması, kalçada asimetrik duruş ve sallantılı yürüyüş çok belirgindir. Genellikle bölgedeki kaslarda hareketsizliğe bağlı atrofiler şekillenir. Hastalıktan nasıl korunulabilir? Özellikle hastalığa yatkınlığı bilinen ırklarda gelişme dönemindeki kilo artışının kontrollü olması ve aşırı kilo artışının önlenmesi zorunludur. Ancak hastalığın tam bir tedavisi olmadığı gibi korunma amacıyla da uygulanabilecek kesin bir yöntem yoktur. Hızlı ve aşırı alınan kilolar eklem üzerindeki basıncı artıracağından hastalığın şekillenmesini kolaylaştırabilir. Sonuç; Köpeklerde oldukca sık rastlanılan ve kolay teşhis edilebilen bir hastalıktır. Erken dönemde teşhis edilen vakalarda kaslarda bozukluklar şekillenmeden önce uygulanacak operatif müdahaleler ile hastanın yaşam kalitesini artırmak mümkün olabilir. Tam bir tedavi yöntemi bulunmadığından ağrı kesici ve yangı giderici ilaç uygulamaları, lokal olarak uygulanan fizyoterapi veya masaj ile ağrıyı azaltmak ve hastanın yaşam kalitesini yükseltmek amaçlanmaktadır. Son bir kaç yıldır ülkemizde de yapılan akupunktur uygulamaları ile ağrının azaltılması dışında tedaviye yönelik umut verici gelişmeler henüz sağlanamamıştır. Spondylitis Deformans (Omurların Yangıya Bağlı Hasarı) Köpeklerde sık görülen bir durumdur ve ileri yaşlarda kolay şekillenir. Kesin bir tedavisinin olmaması nedeni ile kronik ve kalıcı bir durum olarak değerlendirilir. Yapılan tedaviler hastanın yaşam kalitesini yükseltmeye yöneliktir. Hastalığın nedeni nedir? Omurganın her hangi iki omuru arasında kemik dokunun üremesi ve iki omurun birbirine kaynaşması ile karakterizedir. Nedenleri arasında omurları etkileyen küt darbeler ve yaralanmalar sayılabilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Hastalık omurlar arasındaki diskin kapsulasında oluşan dejenerasyon ile başlar. Daha sonra bölgedeki omurlarda oluşan deformasyonlar hastalığın şekillenmesinde etken olur ve üremeler başlar. Bunun sonucunda iki omurun birbirine kaynaşması nedeniyle bölgedeki yumuşak doku, özellikle omurları bağlayan ligamentler de etkilenerek hastalığa ait belirtiler ortaya çıkar. Hastalığın belirtileri nelerdir? Omurganın sertleşmesi ve deformasyonun şekillendiği bölgede lokal ağrı en spesifik belirtilerdir. Köpeklerde gözlenen belirtiler çoğunlukla deforme olan omurdan itibaren etkilenen spinal sinirlere bağlı olarak nadiren oluşan nörolojik arazlardır. Hastalarda görülen ağrı genelde egzersizlerden sonra ortaya çıkar. Orta ve ileri yaştaki büyük ırk köpeklerde daha sık olarak görülür. Sonuç; Röntgen bulguları hastalığın tam olarak tanımlanması için zorunludur. Hip Dysplasia (Kalça Displazisi) Kalça eklemi, pelvis (leğen kemiği) ile arka bacaktaki femur kemiği (baldır kemiği) arasında yer alan eklemdir. Femur a ait kaput Femoris denilen yuvarlak ucun acetabulum denilen oyuğa yerleşmesi ile oluşan bu eklemde normal yapının dışında gelişen bir dizi anomali dysplasia olarak adlandırılır. Hastalığın nedeni nedir? Örneğin, uyumsuzluk nedeniyle eklem aralığının fazla olması ve bacak kemiğinin oyuğa tam yerleşmemesi, kalça kemiğindeki çukurun (acetabulum) geniş oluşu veya yetersiz gelişmesi, eklemi bağlayan ligamentlerin gevşekliği gibi bir nedenle şekillenebileceği gibi eklemi etkileyen darbeler nedeniyle de şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Çoğunlukla genç yaşlarda beliren bozukluklar, yaşın ilerlemesi ve özellikle de kilo artışıyla orantılı olarak artar. Yani beslenme en önemli faktörlerden birini oluşturmaktadır. Genellikle eklemde var olan şekil bozukluklarına bağlı olarak bölgedeki yumuşak dokularda ve kemiklerde de hasarlar oluşabilir. Bu durum görülebilecek belirtilerde daha fazla artışa neden olabilir. örneğin hafif olan topallama daha da artabilir. Hangi ırklarda daha çok görülür? German Shepherd Dog, Boxer, Rottweiler, Golden Retriever, Labrador, Mastiff, Saint Bernard gibi büyük köpek ırklarında daha sık şekillenir. Bu ırklar da beden ağırlığının fazla olması hastalığı hazırlayıcı bir faktördür. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik olarak görülebilen belirtiler köpeğin genç veya yaşlı oluşuna bağlı olarak farklıdır. Genç köpeklerde topallama daha hafiftir. Özellikle oturup kalkma esnasında zorlanma, çabuk yorulma, hareketlerde isteksizlik, bacaklarda asimetri ve adımlarda ve yere basış sırasındaki bozukluklar görülebilecek belirtilerdir. Yaşlı köpeklerde ise topallamanın fazla olması, kalçada asimetrik duruş ve sallantılı yürüyüş çok belirgindir. Genellikle bölgedeki kaslarda hareketsizliğe bağlı atrofiler şekillenir. Hastalıktan nasıl korunulabilir? Özellikle hastalığa yatkınlığı bilinen ırklarda gelişme dönemindeki kilo artışının kontrollü olması ve aşırı kilo artışının önlenmesi zorunludur. Ancak hastalığın tam bir tedavisi olmadığı gibi korunma amacıyla da uygulanabilecek kesin bir yöntem yoktur. Hızlı ve aşırı alınan kilolar eklem üzerindeki basıncı artıracağından hastalığın şekillenmesini kolaylaştırabilir. Sonuç; Köpeklerde oldukca sık rastlanılan ve kolay teşhis edilebilen bir hastalıktır. Erken dönemde teşhis edilen vakalarda kaslarda bozukluklar şekillenmeden önce uygulanacak operatif müdahaleler ile hastanın yaşam kalitesini artırmak mümkün olabilir. Tam bir tedavi yöntemi bulunmadığından ağrı kesici ve yangı giderici ilaç uygulamaları, lokal olarak uygulanan fizyoterapi veya masaj ile ağrıyı azaltmak ve hastanın yaşam kalitesini yükseltmek amaçlanmaktadır. Son bir kaç yıldır ülkemizde de yapılan akupunktur uygulamaları ile ağrının azaltılması dışında tedaviye yönelik umut verici gelişmeler henüz sağlanamamıştır. Kalp ve Dolaşım Sistemi Kalp Ve Dolaşım Hastalıkları Endokardiosis Heartworm (Kalp Kurdu) Endokardiosis Kronik dejeneratif Valvüler hastalık olarak da bilinen Endokardiosis, atrium (kulakçık) ve vetrikül(karıncık) arasındaki kapak segmentlerinin serbest uçlarının kronik, nodüller, fibröz kalınlaşması sonucunda kapakların tam işlevsel olarak kapanamaması durumudur. Hastalığın nedeni Valvüler kapakların tam kapanmaması, ventriküler sistol sırasında kanın vetriküllerden atrium lara geri kaçmasına neden olur. Hastalığın kesin nedeni bilinmemekle birlikte, doğmasal olduğu düşünülmektedir. Kapaklarda şekillenen lezyonlar yangısal olmaktan çok dejeneratif karakterdedir ve birincil olarak en fazla mitral kapağı etkiler. Vakaların çoğunda etkilenen kapakçık sadece mitral kapaktır, 1/3'ünde ise mitral ve triküspidal kapaklar birlikte etkilenir. Sadece triküspidal kapağı veya aortik ve pulmoner kapakçıkları etkileyen hastalık nadir görülür. Hangi ırklarda görülür Hastalık özellikle Cavalier King Charles Spaniel ırkı köpeklerde yaygın görülür. Bu ırk köpeklerin belirgin bir bölümünde 5 veya daha erken yaşlarda kalpte üfürümler gelişir. Ayrıca hastalığın Chihuahua, Miniature Poodle, Miniature Pincher, Whippet gibi küçük ırklarda, erkek köpeklerde ve ileri yaşlarda görülme oranı yüksektir. Hastalığın Gelişimi Kapakçıklarda oluşan patolojik değişimler yaşla birlikte kademeli olarak gelişir. Erken dönemde kapakçıkların serbest uçlarında küçük nodüller şeklinde ortaya çıkar, giderek büyür, kapakta bozukluklara yol açan pıhtılaşmış plaklar haline gelir. Etkilenen kapakçık kalınlaşır, zamanla kademeli olarak tam kapanamadığı için sızdırmalar başlar. Korda tendinealar da etkilenerek kalınlaşır ve işlevsel olarak zayıflar. Lezyonlar ilerlerken, kapakçık yetmezliği de klinik olarak belirginleşmeye başlar. Mitral kapak (sol taraftaki kapak) problemlerinde sistol (kalbin kasılması) sırasında kanın sol atriuma geri kaçması, sol atriumun genişlemesine neden olur. Bu genişleme ise mitral kapak yaprakçıklarının yerinden oynamasına ve atrioventriküler annulusun (atrioventriküler orifisyum çevresinde purkinje hücrelerinden oluşan halka şeklinde yapı) genişlemesine yol açarak kanın geri kaçışını daha da şiddetlendirir. Sol atriumda basınç artışına bağlı olarak pulmoner venöz hipertansiyon gelişir ve akciğer ödemi ile sonuçlanır. Mitral kapak probleminin klinik belirtileri sol kalp yetmezliğinin bulguları ile aynıdır. Her iki atrioventriküler kapağın etkilendiği durumlar ise sağ ve sol kalp yetmezliği bulguları ile kendini gösterir. Ayrıca Korda tendineaların yırtılması ise bazen akut gelişen, ölümcül kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir. Hastalığın Belirtileri Endokardiosisin ilk bulgusu, genellikle etkilenen atrioventriküler kapağın üzerinde bir noktadan alınan sistolik üfürümdür. İlerlemiş olgularda üfürüm göğüs boşluğunda yukarı ve baş yönüne doğru dağılabilir. Ancak üfürümün şiddeti her zaman klinik bulguların şiddeti ve kanın geri kaçışının derecesi ile ilişkili değildir. İleri derecede mitral kapağa bağlı kanın geri kaçışı sırasında da bazen sistolik ses alınabilir. Endocardiosisin tanımlayıcı bulguları radyografi, elektrocardiografi ve ekokardiyografi ile tam olarak tespit edilebilir. Radyografi bulguları mitral yetersizliğin şiddeti ve atriumlar geri kaçan kan hacmi ile ilişkilidir. Büyüyen ilk bölüm, sol atriumdur. Sol atriumun büyümesi ile akciğerin sol bronşial gövdesi basınç altında kalır. Sol ventriküler ve bazı vakalarda çift taraflı ventriküler büyüme de gözlenebilir. Sol atriuma ve sol vetrikülde hacim yükü artışına bağlı olarak pulmoner venöz genişleme meydana gelir ve ardından pulmoner ödem oluşur. Pulmoner ödem başlangıçta belirli bir bölgede sınırlı olabilir. İlerlemiş, şiddetli vakalarda yaygınlaşarak interstisiyel ve alveoler bölgeleri etkileyebilir. Sağ ventriküler yetmezlik ise hepatomegali (karaciğerin büyümesi), caudal (arka) vena cavanın genişlemesi, ascites (karın boşluğunda sıvı birikmesi) ve pleural füzyon (göğüs zarında sızıntı) ile karakterizedir. Elektrokardiyografi (ECG) normal olabilir. Veya sol atrial veya sol ventriküler genişlemeye ait bulgular içerebilir. Ayrıca her iki vetrikülde de genişlemeye dair bulgular içerebilir. Ana elektriksel aksis(eksen) genellikle normaldir. Şiddetli atrial genişlemelerde örneğin premature atrial kompleksler veya atrial fibrilasyona bağlı olarak vetrikül üzerinde aritmi gözlenebilir. Ekokardiyografi, sol atrial ve sol ventriküler genişlemenin yanı sıra, atrioventriküler kapağın kalınlaşmasını ve fonksiyon bozukluğunu belirlemede de yararlıdır. Yapılan ekokardiografik çalışmalar göstermiştir ki, mitral regürgitasyonun (kanın geri akışı) erken devrelerinde kasılma ya normaldir veya kompanze mekanizmaları sayesinde artışı söz konusu olabilir. Ekokardiografik aynı zamanda, korda tendineaların kalınlaşması ve mitral kapağın sol atriuma doğru prolobe oluşunu da gösterir. King Charles Cavalier'lerde mitral kapak prolapsusu 1- 2 yaş gibi erken dönemlerde ortaya çıkar. Bu durum Endokardiosis ve mitral regürgitasyona predispozisyon oluşturur. Doppler ultrason çalışmaları diastolik mitral içerik akış hızında artış olduğunu gösterir. Korda tendineaların yırtılması mitral kapağın boşta kalarak titremesine neden olur. Hastalığın Tanısı Hastalığın tanısı klinik, radyografi ve ekokardiyografi bulgularına göre konur. Hastalığın kesin teşhisi için, atrioventriküler kapak yetmezliklerinin diğer nedenleri olan dilate kardiomyopati, doğmasal kalp hastalıkları, bakteriyel endokarditis, korda tendineaların yırtılması, atrial ve ventriküler disritmiler yönünden incelenmesi gerekir. Ayrıca kalp üfürümlerine neden olan diğer doğmasal ve edinsel hastalıklar, kronik pulmoner hastalıklar ve bronşitis, bronkopneumoni, akciğerlerde yabancı cisim, neoplazi, Filaroides osleri enfeksiyonu, eosinofilik pneumoni, trachea kollapsı, dirofilariasis ve sistemik mikosis gibi kronik öksürüğe neden olan diğer hastalıklar yönünden dikkatli bir kontrolden geçirilmesi gerekir. Pulmoner kalp hastalığında akciğerler veya pulmoner dolaşımdan kaynaklanan bozukluklar sonucunda, sağ ventriküler hipertrofi ve sağ konjestif kalp yetmezliği bulguları gözlenir. Bu durum ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken konulardan biridir. Heartworm (Kalp Kurdu) Sivrisinekler tarafından taşınan, ülkemizde pek sık görünmeyen bir hastalıktır. Hastalığın etkeni nedir? Hastalığa neden olan parazit dirofilaria immitis'dir. Parazitin larva formu kanda, ergin formu ise kalpte yaşar. Hastalık nasıl bulaşır? Etken sivrisinekler tarafından taşınır. Ülkemizde pek sık görülen bir hastalık değildir. Bizim için önemi yurtdışından gelen (Amerika, Avustralya, Güney Avrupa gibi) köpekler veya kedilerle ülkemize taşınmasıdır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Kalp kurdu oldukça tehlikeli bir hastalık olduğu halde hafif enfekte olmuş köpekler hiçbir zaman semptom göstermeyebilir. Parazitin uzun yaşam döngüsünden dolayı klinik semptomlar enfeksiyonu takip eden ilk yılın içinde ender olarak ortaya çıkar. Genelde semptomların ortaya çıkması yıllar sürer. Bu semptomlar; Kuru öksürük, patolojik uyku hali ve çabuk yorulma, ani hareket veya heyecandan kaynaklanan bayılma, kilo kaybı ve ince kas yapısı (cardiac cachexia), iştahsızlık, depresyon, zayıflık, anemi, taşikardi, sarılık (Icterus). Nasıl önlem alabiliriz? Hastalık ülkemizde çok yaygın olarak görülmemektedir. Şüpheli durumdaki hastalarda bu hastalık için geliştirilen testler kullanılarak kontrol yapılabilir. Ayrıca yurt dışından gelen köpeklerin her ihtimale karşı şu anda ülkemizde de var olan testlerle kontrolden geçirilmesi gerekir. Metabolizma-Endokrin Metabolizma Hastalıkları Hyperadrenocorticism (Cushing Hastalığı) Hypoadrenocorticism (Addison Hastalığı) Hyperparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Aşırı Çalışması) Hypoparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Yetersiz Çalışması) Hyperthyroidizm (Troid Bezlerinin Aşırı Çalışması) Hypothyroidizm (Troid Bezlerinin Yetersiz Çalışması) Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı) Diabetes Insipidus (Şekersiz Diyabet) Hypoglycemia (Düşük Kan Şekeri) Von Willebrand’s Hastalığı Hyperadrenocorticism (Cushing Hastalığı) Hipofiz veya adrenal bezlerde oluşan herhangi bir bozukluk aşırı glucokortikoid üretimine sebep olur. Bu hastalığın sebebi de vücutta aşırı glucokortikoid üretimidir. Hastalığın sebebi nedir? Hastalığın sebebi vücutta aşırı glucokortikoid üretimidir. Hipofiz bezi tarafından üretilen ACTH hormonu, adrenal bezleri etkileyerek tüm sistem için gerekli olan glucokortikoid hormonunu ürettirir. Bu sistemde bir aksama olduğunda yani hipofiz bezi veya adrenal bezlerde oluşan herhangi bir bozukluk aşırı glucokortikoid üretimine sebep olur. Bu durumda hyperadrenocorticism ortaya çıkar ve böbrekler, sinir sistemi, iskelet ve kas sistemi, solunum sistemi, kalp ve deri etkilenir. Hastalık daha çok orta veya ileri yaşlı köpeklerde görülür. Hastalığın oluşmasındaki etkenler genel olarak üç bölümde incelenebilir. Bunlar; Hipofiz bezinden köken alan hyperadrenocorticism, adrenal bezlerden köken alan hyperadrenocorticism, iatrogenic hyperadrenocorticism. Adrenal bezlerden ya da hipofiz bezinden kaynaklanan hyperadrenocorticism in sebebi tümörlerden olabilir. İatrogenic hyperadrenocorticism\'in genel sebebi olarak ise sürekli ve fazla miktarda steroid kullanımı gösterilebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastada iştah aşırı derecede artmıştır, çok aşırı su içme ve idrar yapma vardır, karın bölgesinde yavaş yavaş gelişen bir büyüme söz konusudur, deri oldukça incelir, yerine gelmeyen tüy kayıpları ve seyrelmeler görülür. Karın bölgesindeki damarlar belirgin bir şekilde göze çarparlar, hastada depresyon görülebilir, kaslar zayıflamış ve yumuşamıştır, deride renk değişimleri olabilir. Nasıl önlem alabiliriz? Hastalık oldukça yavaş geliştiği için genelde yaşlılığa bağlanır ve hastalık saptandığında oldukça gecikilmiştir. Hasta sahibi köpeğini çok iyi tanımak ve alışkanlıklarını bilmek zorundadır. Böylece iştahtaki değişimler, derideki değişimler, sık su içme ve sık idrar yapma gibi semptomlar takip edilerek hastalık teşhisi daha önce konulabilir. İatrogenic hyperadrenocorticism in sebebi olan, aşırı dozlarda steroid kullanımı kesildiğinde, hastalık kendiliğinden düzelebilir. Hypoadrenocorticism (Addison Hastalığı) Hastalık adrenal bezlerin salgıladığı glucokortikoid ve mineralocortikoid seviyesinin düşmesi ile ortaya çıkar. Minerolocortikoidler vücutta sodyum ve potasyumun elektroliz edilmesinde kullanılırlar. Hastalığın sebebi nedir? Eğer mineralocortikoid seviyesi düşerse metabolizma ve sodyum potasyum dengesi alt üst olur. Bununla beraber kardiovasküler sistem, sindirim sistemi, böbrekler ve sinir sistemi etkilenebilir. Hastalığın ortaya çıkmasındaki neden, hipofiz bezinin tümörü veya ACTH üretmemesi, bazı granulomatous hastalıklar veya ilgili bezlerin hasarlarıdır. Hastalık köpeklerde çok yaygın olmasa da genelde genç veya orta yaşlı köpeklerde görülür. Dişi köpekler erkek köpeklere göre daha fazla risk altındadır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Kilo kaybı, halsizlik ve uyku hali, kusma, çok su içme, çok sık idrar, depresyon, dehidrasyon, tüy kaybı, zayıf nabız. Hastalık diğer hastalıklarla karışabildiğinden ayırıcı tanı için bir çok tahlil gerekmektedir. Nasıl önlem alabiliriz? Hastalık oldukça yavaş gelişir. Bu yüzden semptomların ortaya çıkışı belirgin değildir ve hastalık gözden kaçırılabilir. İyi gözlem yapma ve çıkan semptomları değerlendirme önemlidir. Ayrıca özellikle stres, sodyum ve potasyum dengesini etkileyeceğinden hastayı mümkün olduğu kadar stresden uzak tutmak gereklidir. Çünkü bu bazen addisonian krizleri adı verilen şok durumlarına neden olur. Hyperparathyroidizm Hyperparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Aşırı çalışması) Paratroid bezlerinin tümör veya herhangi bir sebepden dolayı aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Dolayısıyla kandaki kalsiyum ve fosfor düzeninin dengesi bozulur. Hastalık erken dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir şekilde uygulanabilir. Hastalığın sebebi nedir? Paratroid bezlerinin aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Paratroid bezinin vücuttaki görevi kalsiyum fosfor dengesinin düzenliliğini sağlamaktır. Köpeklerde pek sık rastlanmamakla birlikte genelde orta yaşlı ve yaşlı köpeklerde görülür. Oluşumundaki sebep ise, Paratroid bezlerinin tümör veya herhangi bir sebepden dolayı gereğinden fazla üretim yapmasıdır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Uyuşukluk ve halsizlik, iştahsızlık, sık su içme ve sık işeme, romatizma benzeri bulgular, kemik yoğunluğunda azalma ve kolay kemik kırılması, pelvis ve omurgada normal olmayan gelişmeler. Nasıl önlem alabiliriz? Hastalık erken dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir şekilde elimine edilebilir. Bu hastalıktaki tedavide amaç öncelikle kan kalsiyum seviyesinin düşürülmesidir. Özellikle yavrularda çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü kalsiyum fosfor seviyesindeki dengesizlikler yavrunun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Kalsiyum seviyesinin düşük olduğu durumlarda Paratroid bezleri devreye girecek ve kemiklerden kalsiyum çekecektir. Bu durumda kemik yapısı zayıflayacak ve deformasyonlara yol açacaktır. Bu hastalığa bağlı olarak oluşan deformasyonları düzeltmek çok zordur. Bu yüzden gıdaya bağlı olarak şekillenebilen sekunder hyperparathyroidizmin önlenebilmesi için gıda düzenlenmesinin bilinçli yapılması gerekir. Paratroid tümöründen kaynaklanan Hyperparathyroidizm de yapılabilecek tek şey operasyondur. Ancak operasyon sonrası kalsiyum seviyesinde ortaya çıkan düşmeler Hypoparathyroidizm için bir neden olabilir. Bu yüzden operasyon geçiren hastalarda kalsiyum seviyesi sık sık kontrol edilerek eksiklikler giderilmelidir. Hyperparathyroidizm Hyperparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Aşırı çalışması) Paratroid bezlerinin tümör veya herhangi bir sebepden dolayı aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Dolayısıyla kandaki kalsiyum ve fosfor düzeninin dengesi bozulur. Hastalık erken dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir şekilde uygulanabilir. Hastalığın sebebi nedir? Paratroid bezlerinin aşırı çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Paratroid bezinin vücuttaki görevi kalsiyum fosfor dengesinin düzenliliğini sağlamaktır. Köpeklerde pek sık rastlanmamakla birlikte genelde orta yaşlı ve yaşlı köpeklerde görülür. Oluşumundaki sebep ise, Paratroid bezlerinin tümör veya herhangi bir sebepden dolayı gereğinden fazla üretim yapmasıdır. Hastalığın belirtileri nelerdir? Uyuşukluk ve halsizlik, iştahsızlık, sık su içme ve sık işeme, romatizma benzeri bulgular, kemik yoğunluğunda azalma ve kolay kemik kırılması, pelvis ve omurgada normal olmayan gelişmeler. Nasıl önlem alabiliriz? Hastalık erken dönemlerde tespit edilebildiğinde tedavi komplikasyonsuz ve kolay bir şekilde elimine edilebilir. Bu hastalıktaki tedavide amaç öncelikle kan kalsiyum seviyesinin düşürülmesidir. Özellikle yavrularda çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü kalsiyum fosfor seviyesindeki dengesizlikler yavrunun gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir. Kalsiyum seviyesinin düşük olduğu durumlarda Paratroid bezleri devreye girecek ve kemiklerden kalsiyum çekecektir. Bu durumda kemik yapısı zayıflayacak ve deformasyonlara yol açacaktır. Bu hastalığa bağlı olarak oluşan deformasyonları düzeltmek çok zordur. Bu yüzden gıdaya bağlı olarak şekillenebilen sekunder hyperparathyroidizmin önlenebilmesi için gıda düzenlenmesinin bilinçli yapılması gerekir. Paratroid tümöründen kaynaklanan Hyperparathyroidizm de yapılabilecek tek şey operasyondur. Ancak operasyon sonrası kalsiyum seviyesinde ortaya çıkan düşmeler Hypoparathyroidizm için bir neden olabilir. Bu yüzden operasyon geçiren hastalarda kalsiyum seviyesi sık sık kontrol edilerek eksiklikler giderilmelidir. Hypoparathyroidizm (Paratroid Bezlerinin Yetersiz çalışması) Paratroid bezlerinin yetersiz çalışması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastalık daha çok küçük köpek ırklarında oluşmakla birlikte zaman zaman büyük ırklarda da görülebilir. Hastalığın sebebi nedir? Hastalığın oluşum nedeni paratiroid bezinin bazı virüsler veya tümörler sonucu yıkımlanmasına, operasyon sonucu Paratroid bezlerinin alınması veya bunun dışında uzun süreli aşırı kalsiyum alımı sonucu şekillenen hiperkalsemiye bağlı olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Davranış değişiklikleri, kramp ve titremeler, depresyon, özellikle yüz kaslarında ve dudaklarda şekillenen felç, ishal olmayan yumuşak dışkı. Nasıl önlem alabiliriz? Köpeklerde bir zorunluluk sonucu paratiroid bezlerinin alınması gerektiyse hastayı ömür boyu kalsiyum seviyesi açısından kontrol altında tutmak ve gerek görüldükçe kalsiyum takviyeleri yapmak gerekir. Kalsiyum takviyesi yapılırken aynı zamanda kalsiyumun vücut tarafından emilmesini sağlayacak preparatlarda verilebilir. Hyperthyroidizm (Troid Bezlerinin Aşırı çalışması) Troid bezindeki bozulma tüm metabolizmayı etkiler. Bu nedenle semptomlar etkilenen organlara göre değişiklik gösterir. Bu durumda, hastalığın teşhisinde bazen yanılgılara sebep olabilir. Köpeklerde, Troid bezinin elle kontrolü sırasında büyümüş olarak görülmesi hastalığın fark edilmesi için çoğu zaman yeterlidir. Hastalığın sebebi nedir? Troid hormonlarının gereğinden fazla üretilmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Troid bezinin görevi protein, karbonhidrat ve lipid metabolizmasını düzenlemektir. Dolayısıyla Troid hormonlarının fazla salgılanması bu metabolizmanında hızlanmasına neden olmaktadır. Hastalık köpeklerde çoğunlukla tiroidin kötü huylu tümörleri ile birlikte bulunur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Çok su içme, çok idrar, kilo kaybı, boyun bölgesinde şişkinlik ve ağrı, yorgunluk ve halsizlik, kaslarda zayıflık, davranış değişikliği, sinirlilik, kıl dökülmesi. İlerlemiş vakalarda solunum güçlüğü ve kalp problemleri, zaman zaman görülen ishal. Nasıl önlem alabiliriz? Köpeklerde özellikle boyun bölgesinde oluşan şişkinliklerde vakit geçirmeden veteriner hekim ile görüşülmelidir. Hafif seyreden hastalık durumlarında hastalıktan emin olmak testlere rağmen mümkün olmayabilir. Bu nedenle hastayı iyi takip edip diğer semptomların olup olmadığı araştırılmalıdır. Hastalık tespit edildiğinde eğer tümöral yapıda ise tek çare operasyondur. Hypothyroidizm (Troid Bezlerinin Yetersiz çalışması) Troid bezlerinin yetersiz çalışması sonucu ortaya çıkan hastalık kendini hastada deride sorunlar, kilo alma zorluğu veya şişmanlık gibi belirtilerle gösterir. Troid bezinin görevi metabolizmayı düzenlemektir. Hastalığın sebebi nedir? Vücut tarafından yeteri kadar Troid hormonu üretilemediği zaman ortaya çıkan bir hastalıktır. Troid bezinin görevi metabolizmayı düzenlemektir. Hastalık orta veya büyük ırklarda çok daha sık olarak görülür. Melez ırklarda hastalığın ortaya çıkması ihtimali daha düşüktür. Hastalığın belirtileri nelerdir? Troid bezindeki bozulma tüm metabolizmayı etkiler. Bu nedenle semptomlar etkilenen organlara göre değişiklik gösterir. Bu durumda, hastalığın teşhisinde bazen yanılgılara sebep olabilir. Çünkü semptomlar hastalığı özellikli olarak göstermezler ve çoğu zamanda klinik semptomları görmek mümkün değildir. Görülebilecek semptomlar; deride renk değişimleri, Anemi, kilo problemleri, ciddi tüy kayıpları, derinin ve tüylerin kuru oluşu, deride pullanma ve kepeklenme, soğuğa karşı dayanıksızlık, sık tekrarlayan kabızlık, kandaki kolesterol seviyesinin yükselmesi. Nasıl önlem alabiliriz? Hastalık çok belirgin semptomlarla ortaya çıkmadığı için kolay kolay şüphe duyulmaz. Bu nedenle hasta iyi takip edilmeli ve en küçük şüphe durumunda gerekli testler yapılarak tespit edilmeli ve tedaviye geçilmelidir. Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı) Hastalığın nedeni nedir? Pankreas bezinin vücudun ihtiyacı olan insülini yeteri kadar salgılayamaması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Genetik faktörler, adrenokortikotropik, östrojen ve progesteron gibi hormonların fazlalığı da insülin metabolizmasına etki ederek glikoz ve insülin arasındaki dengenin bozulmasına neden olabilir. Hastalık nasıl gelişir? İnsülin vücudun glikoz mekanizmasında rol oynayan hormondur. Karbonhidrat, yağ ve proteinler ile alınan glikoz barsaklardan emildikten sonra karaciğerde glikojen halinde depolanır ve gerektiğinde kana glikoz olarak verilir. Bu mekanizmada insülinin eksikliği durumunda kanda glikoz miktarı yükselir. Hastalık üç şekilde sınıflandırılmaktadır. Bunlar; Tip 1; Pankreasta insülinin salgılanmasıyla görevli beta hücrelerinin yetersizliğine bağlı olarak insülin salgılanmasının azlığına bağlıdır. Genetik faktörler nedeniyle şekillenme olasılığı yüksektir. Tip 2; Pankreasta insülin salgılanması vardır ancak kanda glikoz düzeyinin yükselmesi söz konusudur. Buna bağlı olarak yükselen glikoz düzeyi beta hücrelerini uyararak daha fazla insülin salınmasına neden olmaktadır. Zamanla artan uyarılar nedeniyle beta hücrelerin insülin salgısının azalması sonucu oluşmaktadır. Şişman kedilerde görülme oranı daha yüksektir. Tip 3; Bu tip diyabet oluşumunda klinik belirtiler olmaksızın kanda şeker seviyesinin yükselmesi söz konusudur. Pankreas beta hücrelerinde dejenerasyona bağlı olarak şekillenmektedir. Trauma, enfeksiyon, neoplaziler gibi akut pankreatite neden olan etkenlerin varlığında görülme oranı yüksektir. Şeker hastalığı orta yaşlı kedilerde, köpeklere göre daha az görülmektedir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Klinik olarak hastalığın ilk görülen spesifik belirtileri, fazla idrar yapma, çok su içme ve aşırı yeme isteğine rağmen zayıflamadır.Aşırı su kaybına bağlı olarak dehidrasyon şekillenir ve çabuk yorulmalar başlar. Üremi, pankreatitis ve karaciğer problemleri gibi komplikasyonların şekillendiği durumlarda iştahsızlık, kusma, ishal, zayıflama, hızlı solunum ve koma oluşabilmektedir. Ayrıca kedilerde yavaş gelişen bir topallık, yürümede güçlük, patella refleksinde azalma, yere basışta ağrı, ağızda ve idrarda aseton kokusu ve iyileşmeyen deri yaraları diyabetin spesifik belirtilerindendir. Kedilerde gözde katarak şekillenmesi mümkündür ancak köpeklerde olduğu kadar sık şekillenmez. Hastalığın ilerlemiş durumlarında nefritis, pnömoni, aşırı zayıflama, depresyon ve şeker koması oluşmasına bağlı olarak ölüm şekillenebilir. Nasıl önlem alabiliriz? Kedilerde aşırı su içme ve sık idrara çıkma çoğunlukla önemli bir hastalığın habercisidir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda hemen veteriner hekiminizle görüşerek bilgi alınız.Şeker hastası kedilerin bakımı oldukca zordur ve çok dikkat gerektirir. Hastaların yaşamı sık kontrollere ve sıkı bir bakıma bağlıdır. Bu nedenle veteriner hekiminizin hastalık hakkında vereceği bilgilere ve tedaviye tamamen bağlı kalmalısınız. Aksi takdirde bir çok komplikasyon sonucu hastanızın yaşam kalitesinin hızla düştüğüne şahit olabilirsiniz. Sonuç Kedilerde; şeker hastalığı aylar, yıllar boyu klinik semptomlar görülmeden sürebileceği gibi aşırı dehidrasyon, kaşeksi ve koma sonucu ani ölümler de şekillenebilir. Hastalığın tedavisi ömür boyu süren diet ve insülin tedavisi ile mümkündür. Diabetes Insipidus (şekersiz Diyabet) Şekersiz diyabet olarak da bilinen hastalık, hipotalamusta sentezlenip, hipofizde depolanan anti diüretik hormonun sentezinin veya salgılanmasının yokluğu ve yetersizliği nedeniyle şekillenebilir. Hastalığın en belirgin semptomu aşırı idrar yapmadır. Hastalığın nedeni nedir? Şekersiz diyabet olarak da bilinen hastalık, hipotalamusta sentezlenip, hipofizde depolanan anti diüretik hormonun sentezinin veya salgılanmasının yokluğu ve yetersizliği nedeniyle şekillenebilir. Hastalık nasıl gelişir? Diabetes Insipidus; hipofizer Diabetes Insipidus, nefrojenik Insipidus olarak iki formda görülür. Hipofizer formda; hipofiz bezindeki veya nöröhipofizel hat boyunca oluşan bir aksaklığa bağlı olarak hormonun sentezlenmesinin veya salgılanmasının engellenmesi nedeniyle şekillenen hormonal bir durum söz konusudur. Şekillenmesine, beyinde hemorajiye neden olan traumalar, tümöral oluşumlar, kistler ve enfeksiyonlara bağlı olarak da şekillenebilir. Nefrojenik formda; anti diüretik hormon düzeyi kanda yeterli olmasına karşın böbreklerde suyun geri emiliminin olmaması söz konusudur ve idrarın konsantre olmamasına bağlı olarak hastalık şekillenir. Doğmasal ve edinsel nedenlere bağlı olarak gelişebilir. şekillenmesine böbrek tubuluslarında fonksiyonel bozukluk yaratan kronik böbrek yetmezliği, pyelonefritis, polikistik börek hastalıkları neden olabileceği gibi hiperkalsemi, hipokalemi, hiperadrenokortikoizim, hipoadrenokortikoizm, ve bazı ilaç toksikasyonlarına bağlı olarak da şekillenebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Hastalığın en belirgin semptomu aşırı idrar yapmadır. Buna bağlı olarak çok fazla su içme isteği vardır ve ilerleyen durumlarda vücudun aşırı su kaybetmesi ve aşırı zayıflama görülebilir. Nefrojenik Diabetes insipidusta bu belirtiler yanında hastalığın şekillenmesine neden olan asıl hastalık belirtileride görülebilir. Ayrıca doğmasal olarak şekillenen nefrojenik Diabetes insipidusta gelişmede gerilik, mide şişkinliklerine bağlı kusmalar da şekillenebilir. Sonuç; Diabetes Insipidus olayları köpeklerde seyrek şekillenen bir hastalıktır ve asıl nedenin ortadan kaldırılması ile tedavisi mümkündür. Hypoglycemia (Düşük Kan şekeri) Kan glikoz seviyesinin aşırı düştüğü durumlarda ortaya çıkan bir hastalıkdır. Eğer hastalığın sebebi yetersiz beslenme veya aşırı hareket ise bu durum kolaylıkla düzeltilebilir. Hastalık nedeni nedir? Oluşumunda başlıca iki etken vardır. Bunlardan biri stres diğeri ise pankreas dan aşırı insülin salgılanmasıdır. Hastalık; özellikle küçük ırklarda ve genç köpeklerde görülür. Genç köpeklerde görülme nedenlerinin başında hiperaktivite, beslenmedeki yetersizlikler veya paraziter enfeksiyonlar sayılabilir. Hastalık belirtileri nelerdir? Düşük ateş, titreme, bayılma, kusma, ishal görülebilen belirtiler arasındadır. Hastalık nasıl önlenebilir? Eğer hastalığın sebebi yetersiz beslenme veya aşırı hareket ise bu durum kolaylıkla düzeltilebilir. Ancak hastalığın sebebi karaciğerin glikozu glycogen olarak depolamasını engelleyen veya şekerin yemekten absorbe edilmesini engelleyen intestinal bir hastalık ise Hypoglycemia kronikleşir ve hayati tehlike yaratabilir. Hasta, düşük şeker düzeyi yüzünden halsiz ve hareketsiz ise bal veya yüksek şeker içerikli şerbetler verilebilir. Ancak hasta yinede iyileşmezse veya bu halsizlik periyotları sıklaşırsa veteriner hekiminizin düşük kan şekerinin altında yatan sebepleri bulması gerekecektir. Sonuç; Özellikle yavru köpeklerde beslenmeye özen gösterilmeli ve parazit sağaltımının düzenli olarak yapılması sağlanmalıdır. Von Willebrand’s Hastalığı Nedir? Von Willebrand's Hastalığı ( Von Willebrand's diseases (VWD)) insanlarda ve köpeklerde görülen kalıtsal kanama bozukluğu hastalığıdır. Kan pıhtılaşma sürecinde önemli rol oynayan Von Willebrand factor (VWF) eksikliğinden kaynaklanır. Bir çeşit hemofili hastalığı olarak tanımlanabilir. Pıhtılaşma mekanizması karmaşık bir mekanizmadır. Trombositlere ek olarak, pıhtılaşma, pıhtılaşma faktörünün rol oynadığı bir dizi kimyasal reaksiyon ile oluşur. Her bir faktör bir diğeri ile reaksiyona girer ve yeni bir form oluşturur. Örneğin faktör I, faktör II ile birleşir ve daha sonra bu yeni oluşum faktör III ile birleşir. Bu reaksiyon faktör XII' ye kadar devam eder. Von Willebrand's Hastalığında, köpekte pıhtılaşma sürecinde trombositlerin pıhtılaşmayı gerçekleştirmesini ve Faktör VIII ün stabilizasyonunu sağlayan madde eksiktir. Bu madde 'Von Willebrand's factor' olarak isimlendirilir. Kanın pıhtılaşmasındaki yetersizlik nedeniyle, Von Willebrand's hastalığı olan köpekler yaralandıklarında aşırı kan kaybederler. Bu durum, insanlarda görülen hemofili hastalığına benzer. VWD nın görülme sıklığı bazı ırklarda diğerlerine göre daha fazladır. German Shepherd, Doberman Pinscher, Shetland Sheepdog, Chesapeake Bay Retriever, German Shorthaired Pointer, Golden Retriever, Standard Poodle ve Scottish Terrierler normal insidanstan çok daha fazla görülme sıklığına sahip ırklardır. Bu hastalığın kalıtsal olabileceğini göstermektedir.. Belirtiler Nelerdir? Ana belirti aşırı kan kaybıdır. Kanama özellikle bir yaralanma veya operasyondan sonra görülür. Bu durumlarda, kan normal pıhtılaşma süresi içerisinde ve kanama süresi uzamıştır. Von Willebrand's hastalığı olan köpeklerde ayrıca burun kanamaları ve diş etlerinde kanamalar görülür. Mide ya da barsaklarda da kanama oluşabilir, dışkıda kan görülebilir ya da dışkı koyu siyah ya da katran rengi olabilir. Bazı köpeklerde idrarda da kan görülür. Eklem içinde de kanamalar olabilir ve bu artritis (eklem yangısı) ile benzerlik gösterebilir.Von Willebrand's hastalığının teşhisi, kandaki Von Willebrand's faktör seviyesinin ölçümü ile olmaktadır. Riskler Nelerdir? Bu köpekler tedavi edilmezlerse, ameliyat sonrası kanama ölümle sonuçlanabilir, ya da hayatı tehdit eden yaralanmalardan daha az karşılaşıp daha az etkilenebilir. Hastalığın Yönetimi Nedir? Von Willebrand's hastalığının tedavisinin kanıtlanmış tek yolu, normal bir köpekten toplanan kanın hasta köpeğe naklidir. Von Willebrand's hastalığı olan bazı köpekler aynı zamanda Hypotroiddir yani normal kan Troid hormon seviyeleri düşüktür. Bu köpeklerde Troid hormon replasman tedavisinin yararları olacaktır. Bazı çalışmalar, desmopressin acetate (DDAVP) adlı ilacın kanamalı köpeklerde yararlı olabileceğini söylemektedir. Bu ilaç pıhtılaşmayı arttırmak için Intranasal (burun içi) uygulanabilir. Hala üzerinde bazı çalışmalar yapılmasına rağmen bu ilacın etkili olduğu düşünülmektedir. Von Willebrand's hastalığının tedavisi yoktur. Bugün veteriner tıp dünyasının hedefi, hasta hayvanların üreme programlarından eleme yoluyla uzaklaştırılmasını kapsamaktadır. Kan testleri köpeklerin bu hastalığa sahip olabileceğini belirlemek için kullanılabilir. Geçmişlerinde bu hastalığa sahip bireyler var ise mutlaka test edilmelilerdir. Von Willebrand's hastalığı genetik bir hastalık mıdır? En sık görülen formun (Tipe I VWD), eksik dominantlık ile otosomal özelliğe sahip olduğu düşünülmektedir. Bunun anlamı; eğer hem anne hem de baba taşıyıcıysa hastalık genlerle yavruya geçebilir. Tip 1 hastalığı bulunan köpeklerde, Von Willebrand faktör azalsa da (%1-60 arası), ölçülebilir durumdadır. Tip I VWD genine kalıtsal olarak sahip olan hayvanlar doğumdan önce veya doğumdan kısa süre sonra ölürler. Tipe III VWD nispeten az görülür. Bu form otosomal resesiftir. Klinik olarak etkilenmemiş ama taşıyıcı olan ebeveynlerinden onlara anormal gen miras kalmışsa eğer, bu tip hayvanlar hastalıktan etkilenmişlerdir diyebiliriz. Taşıyıcı ebeveynlerin normal VWF seviyeleri %15-60 olduğu halde etkilenmiş köpeklerin VWF seviyeleri sıfırdır.Tipe II VWD oldukça nadirdir. Otosomal resesif özelliktedir. Tipe II ve III Von Willebrand's hastalığı olan köpeklerdeki kanama anormallikleri şiddetlidir. Von Willebrand's Hastalığı en çok hangi ırklarda görülür? Tipe I VWD: Bu form en yaygın görülen formdur. Bu gen en çok Doberman Pinscher popülasyonunda yaygındır. Ayrıca Scottish terrier ve Shetland Sheepdog larda da oldukça sık görülür. Golden Retriever, standart ve minyatür Poodle, Welsh Pembroke corgi, Miniature Schnauzer, basset hound, German shepherd, Rottweiler, Manchester terrier, Keeshond, standart ve Miniature Dachshund larda da hastalık riski fazladır. Bu hastalık diğer ırklarda ve mix ırklarda bile görülür. Tipe III VWD: Nadiren, Scottish terrier, Shetland Sheepdog larda ve çok tesadüfî, Chesapeake Bay Retriever larda görülür.Tipe II: Çok nadir, German short-haired Pointer larda görülür. Von Willebrand's Hastalığı siz ve köpeğiniz için ne anlama gelir? Birçok köpek VWD den etkilenmesine rağmen sadece küçük bir bölümünde ciddi problemler görülür. VWD li köpekler burun kanamalarına, diş eti kanamalarına, uzamış östrus kanamalarına ve doğum sonrası uzayan kanamalara meyilli olurlar. Doğumda göbek kordonunda ve bebek dişi değişimi sırasında diş etlerinde kanama görülebilir ve kanama süresi uzun olabilir. Ameliyat ya da travma sonrası şiddetli kanama görülebilir ve bu köpeğiniz için ilk belirti olabilir. Köpeğinizin idrarında ya da dışkısında kan görebilirsiniz. VWD li birçok köpek normal bir yaşantı sürebilir, zaman zaman görülen kanamalar fark edilmeden geçebilir ya da tedavi edilebilir. Diğer hastalıklar, ya da fiziksel ya da duygusal stres kanama epizotlarını şiddetlendirebilir. Etkilenmiş köpeklerde veteriner hekimin tavsiyesi olmadan herhangi bir ilaç kullanmamalısınız. Kanama bozukluğu olan köpeklerde örneğin Aspirin gibi, trombositlerin işlevini değiştirebilecek ilaçlardan kaçınılmalıdır. Von Willebrand's Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir? Von Willebrand's hastalığına bağlı kanamaların şiddeti oldukça değişkendir, çoğu zaman köpek 3 ila 5 yaşlarına gelene kadar hastalık teşhis edilemeyebilir. Veteriner hekiminiz köpeğinizde anormal kanama gördüğünde vWD hastalığından şüphelenebilir. Örneğin, açıklanamayan burun kanamaları, ya da operasyon sırasında görülen ağır kanamalar. Ölü doğum ya da doğumdan kısa süre sonra ölüm olduğunda (solgun yavru doğumu), ebeveynlerden ikisinin de Von Willebrand's hastalığına ait genin taşıyıcı olmasından şüphelenilmelidir. Von Willebrand's hastalığının tanısını koymak için özel testlerden yararlanılabilir. Bir tanesi genetik testtir ve diğeri ise kanda Von Willebrand faktör seviyesinin ölçümüdür. VETERİNER HEKİMLER İÇİN: Trombosit fonksiyonlarındaki hasarın ölçülebilmesinde kullanılan en ideal yöntem mukozal kanama zamanının ölçümüdür. VWF eksikliği olan köpeklerde mukozal kanama zamanı uzamıştır. Bununla birlikte bu test VWD için spesifik değildir çünkü trombositopeni ya da fonksiyonel Trombosit defektlerinde de uzamış kanama zamanı söz konusudur. (Warfarin zehirlenmesi (fare zehiri, coumadin), hemophilia A ya da B, ya da Faktör VII eksikliği olan hayvanlarda kanama zamanı normaldir.) VWD teşhisinde VWF ölçümü veya eğer yapılabilirse genetik test gereklidir. Genetik testler birçok örnek alınarak (örneğin mukozal kazıntı) genetik test laboratuarlarında yapılır. Test sonuçları her yaşta güvenilirdir. VWF ölçümü: Ag seviyeleri, electroimmunoassay ya da enzyme-linked immunoabsorbent assay (ELISA) ile yapılır. Test için örnekler Diyagnostik laboratuara citratlı tüplerde ve taze olarak gönderilmelidir ( 1-2 saat içinde). Bu mümkün olmadığı zamanlarda ise kan örneği alındıktan hemen sonra plazma ayrılmalı dondurularak saklanmalı ve öylece gönderilmelidir. VWF seviyeleri ırk ve yaşa göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu nedenle laboratuar ile yakın irtibatta olunmalı referans değerler kontrol edilmelidir. Hipotiroidizm ile ilgili olası bir ilişki göz önüne alınarak tiroide hormon seviyesi kontrol edilmelidir. Von Willebrand's hastalığının tedavisi nasıldır? Bu hastalık tedavi edilemez ama yönetilebilir. Veteriner hekiminiz hastalık tanısı konulduğunda yapılacaklar hakkında size detaylı bilgi verecektir. Orta şiddette bir kanama söz konusu olduğunda bölgeye basınç yaparak kendiniz kanamayı durdurabilirsiniz. Diğer durumlarda kanamayı durdurmak için veteriner hekim tarafından koterizasyon (yakma) ya da sütür atma (dikiş atma) vb. gerekebilir. Ciddi kanama epizotlarında Von Willebrand faktör kaynağının transfüzyonu yapılabilir. Eğer köpek operasyona alınacaksa operasyon öncesi operasyonun tipine ve kanama bozukluğunun şiddetine bağlı olarak, veteriner hekim tarafından transfüzyon önerilebilir. Eğer veteriner hekiminiz köpeğinizin hipotroid olduğuna karar verdiyse, tiroide ilaçları kanamanın kontrolü için faydalı olabilir. VETERİNER HEKİMLER İÇİN: Ekzojen VWF taze tam kan uygulamasıyla doğrudan verilebildiği gibi, taze ya da taze donmuş plazma, ya da cryoprecipitate transfüzyonu şeklinde verilebilir. Mümkünse, trombositopeniye neden olabileceği ya da trombositleri negatif yönde etkileyeceği bilinen ilaçlardan uzak durulmalı. Örneğin, NSAID ilaçlar (aspirin, phenylbutazone, ibuprofen, indomethacin), bazı antibiyotikler (penicilin, sulfonamidler, ampicillin, chloramphenical), antihistamikler, phenothiazin ler, theophylline, heparin ve östrojen.Bazı çalışmalarda, euthyroid köpeklerde Thyroid preparatlarının kullanımının kanamayı azalttığı gösterilmiştir, fakat diğer çalışmalarda bu kanıya çelişkili sonuçlar ortaya çıkmıştır. Genetik Danışma Von Willebrand's hastalığının özellikleri, özellikle Doberman Pinscher ve birçok köpek ırkında yaygındır. Doberman Pinscher, Scottish terrier, Shetland Sheepdog, Manchester terrier, Poodle, ve Pembroke Welsh corgi için genetik test geliştirilmiştir. Test VWD lı köpekleri, taşıyıcı olan ya da hastalığa sahip olmayan köpekleri belirlemekte oldukça güvenilirdir In Breed where spesifik genetik testlere ulaşılamadığında, hastalığın özelliklerini taşıyan köpeklerde, kan testleri yapılarak Von Willebrand faktör ölçümü yapılabilir. Bu köpeklerin VWF seviyeleri azalmış olabilir (%25-60 ) fakat kanama problemleri olmayabilir. Seviyeler yaş ve ırka göre değişebilir. Bir kanama bozukluğu tespit edildiğinde, damızlık olarak kullanılanlarda test mutlaka tavsiye edilir. Von Willebrand's hastalığına sahip köpekler ve taşıyıcılar damızlıkta kullanılmamalı, üretimden uzaklaştırılmalıdır. Sindirim Sistemi Ağız ve Yutak Hastalıkları Özefagus ve Mide Hastalıkları Bağırsak Hastalıkları Karaciğer hastalıkları Pankreas Hastalıkları Rectum ve Anüs Hastalıkları A)Ağız ve Yutak Hastalıkları Ağızda Yabancı Cisim Üst Damak Yırtığı Tonsillitis (Bademcik İltihabı) Stomatitis-Glossitis-Gingivitis Periodontitis (Dişin Çevre Dokularının İltihabı) Eozinophilic Granuloma Lymphoplasmatic Stomatitis Oropharyngeal Dysphagia Bozuklukları (Yutma Güçlüğü Bozuklukları) B) Özefagus ve Mide Hastalıkları Gastritis (Mide Yangısı) Midede Yabancı Cisim C) Bağırsak Hastalıkları Colitis (Kalın Bağırsak İltihabı) İnce Bağırsaklarda Yabancı Cisim Constipation (Kabızlık) Coccidiosis (Koksidiyoz Enfeksiyonu) D) Karaciğer Hastalıkları A Hypervitaminosis (A Vitamini Fazlalığı) Infectious Canine Hepatitis (Viral Karaciğer Enfeksiyonu) E) Pankreas Hastalıkları Pankreatik Yetmezlik Pancreatitis (Pankreas Yangısı) F) Rectum ve Anüs Hastalıkları Anal Keselerin İltihabı Rektal Prolapse (Rektumun Dışarı Çıkması) Anal Keselerin İltihabı Hastalığı Nedeni: Ekzokrin bir kese olan anal kesenin fizyolojik salgısının çeşitli nedenlerle dışarıya akıtılamaması, sekresyonuna koyu kıvamlı olması, bölgesel kasların güçsüzlüğü ve bakteriyel enfeksiyonlar bu kesenin yangılanmasına ya da apseleşmesine neden olabilir. Hastalık kedilerde çok nadir olarak ortaya çıkar. Ancak tedavisi daha uzun sürelidir ve çoğu zaman kronikleşmeye müsaittir. Anal keseler iki adet olup anüsün her iki tarafında ve anüsten biraz daha aşağıda yer alır. Akıtıcı bir kanalla anüsün başlangıç bölümünden dışarıya açılır. Yangı, genel olarak anal keselerde irritasyona bağlı kaşıntı ile başlar. Zamanla sekresyonuna koyulaşması ve dışarı çıkamayarak kese içerisinde birikmesi nedeniyle yangının şiddeti artar. Kesede biriken sekret, enfekte olur ve kese apseleşebilir. Ayrıca kese boşaltılmaz ise fistül oluşumu gibi bir komplikasyonun şekillenmesi de mümkündür. Anal Keselerin İltihabı Hastalığı Belirtileri : Kedilerde görülebilen spesifik klinik belirti bölgeyi yalama isteği ve kuyruğu kovalama hareketidir. Bölgesel olarak kızarıklık, şişkinlik tespit edilebilir. Kedilerde çoğu zaman apseleşmiş bir formda tespit edilen anal kese yangılarında genellikle enfeksiyona bağlı bulgular tespit edilir. Beden ısısında artış ve keyifsizlik yanında defekasyon sırasında ıkınma, ağrı ve konstipasyonda görülebilen bulgulardır. Apsenin şekillendiği ve erken teşhis edilemeyen durumlarda apse kendiliğinden patlayabilir. Ayrıca kesenin fistülleşerek, açılması ve sürekli bir akıntı durumuda söz konusu olabilir. Teşhisi klinik belirtilerle kolayca yapılabilen anal kese yangılarında enfeksiyonun varlığının tespit edilebilmesi için laboratuar bulgularına ihtiyaç duyulur. Tedavisinde kesenin boşaltılarak temizlenmesi ve uygun medikal uygulamalarla kolayca başarı sağlanabilir. Ancak enfekte, apseleşmiş ve sürekli nükslerin şekillendiği kronik durumlarda kesenin operatif olarak çıkarılması kesin çözüm sağlar. Anal Keselerin İltihabı Hastalığı Tedavi Yoları/ Sağaltım: Kedilerde nadiren şekillenen ve tedavisi kolay olan bu rahatsızlığın tespit edilmesi halinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu nükslerdir. Tam bir iyileşme sağladıktan sonra dahi devam eden anal kese sekresyonu ve giderilemeyen oluşum faktörleri (kanalın darlığı, sekresyonun kıvamının yoğun oluşu gibi) nedeniyle nüksler hemen hemen kaçınılmazdır. Bu nedenle de düzenli olarak veteriner hekim tarafından kesenin kontrolünün yapılması ve dolgun keselerin boşaltılması gerekir. Rektal Prolapse (Rectumun Dışarı Çıkması) Hastalığı Nedeni: Hastalık rektumun anüsden dışarı çıkmasıdır. Köpeklerde ıkınmaya sebep olan kabızlık, ishal, dişilerde zor doğum yapma, üriner sistemdeki rahatsızlıklarda idrar yapabilmek için aşırı ıkınma gibi nedenler rektumun anüsden dışarı çıkmasına neden olur. Rektal Prolapse (Rectumun Dışarı Çıkması) Hastalığı Belirtileri: Rectum anüsden dışarı çıktığında sosis benzeri manzaradadır. Eğer olay fark edilmemiş ve üzerinden zaman geçmişse şişkin, kızarık ve her an yırtılacakmış gibi görünür. Rektal Prolapse (Rectumun Dışarı Çıkması) Hastalığı Tedavi Yoları/ Sağaltım: Olay fark edildiğinde hemen veterinere gidilmelidir. Hastalık ishal ve kabız gibi olaya neden olan faktörlerden ise bunların altında yatan neden bulunmalıdır. Aksi takdirde olay büyük bir ihtimalle tekrarlayacaktır. Sinir Sistemi Sinir sistemi hastalıkları Epilepsi Beyin Kanaması Beyin Ödemi Koma ve Bayılma A)Solunum Sistemi a)Alt Solunum Sistemi Hastalıkları Pneumonia (Zatürre) Bronchopneumonia (Akciğerlerin Yangısı) Bronchitis (Bronşit) Emphysema (Anfizem) Aspiration Pneumonia (Akciğere Yabancı Cisim Kaçması) Akciğer Ödemi b)Üst Solunum Sistemi Hastalıkları Laryngitis (Larenks Yangısı) Farengitis (Farenks Yangısı) Farenksi Etkileyen Yabancı Cisimler Rhinitis (Burun Mukozasının Yangısı) Brachycephalic Sendromu a)Alt Solunum Sistemi Hastalıkları Pneumonia (Zatürre) Bir enfeksiyon veya tahriş sonucu akciğerde oluşan yangı veya iltihaplanmadır. Hastalık sebebi nedir? Enfeksiyondan kasıt bakteri (Bordetella bronchiceptica, Proteus, Escherichia coli), virüs (Canine distemper, Parainfluanza), veya mantar(blastomycosis, histoplasmosis) olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? En belirgin ve özel semptom nefes almadaki ciddi güçlüktür. Bu nefes çok hızlı ve yüzlektir. Bunun nedeni de akciğerin hava toplayan hücrelerinin (alveoller), akciğerlerin su toplamasından dolayı görev yapamayacak kadar sıvı ile dolmasıdır. Dudaklar, dil ve diş etleri grim tırak bir renk alır(cyanosis). Bunun nedeni ise dokulara giden kanla yeteri kadar oksijen taşınamamasıdır. Eğer bir enfeksiyon sonucu Pneumonia oluşmuşsa ateş genellikle yüksektir. Nasıl önlem alabiliriz? Kısa tüylü köpekleri kışın dışarıda bırakmaktan kaçınılmalıdır. Yeni yıkanmış köpekler özellikle kışın, rüzgâr altında bırakılmamalıdır. Köpek kulübelerinin rüzgâr almayan yerlere kurulması gerekir. Hastalıktan şüphe ettiğinizde hiç vakit geçirmeden veteriner hekiminizle görüşmelisiniz. Akciğer enfeksiyonları büyük çoğunlukla tehlikelidir. Ancak erken teşhis ve düzenli bir tedavi sorunsuz bir iyileşme sağlayabilir. Sonuç; Hastalığın erken teşhisi çok önemlidir. Eğer bir enfeksiyondan oluşmuşsa muhakkak enfeksiyon kaynağının tespitide gerekir. Eğer hastalık blastomycosis orijinli ise bunun ayrımını yapamadan tedavi yapmak çok zordur ve zaman kaybına neden olur. Bu tür bir hastalıkta zaman kaybına asla yer yoktur. Pneumoni özellikle yavru ve ileri yaştaki köpeklerde ani ölümlere yol açabilir. Bronchopneumonia (Akciğerlerin Yangısı) Akciğer alveolleri ve bronşiollerin birlikte yangılanması olarak isimlendirilebilir. Hastalığın nedeni nedir? Akciğer alveolleri ve bronşiollerin birlikte yangılanması olan bronkopnömönilerin oluşumunda bronşitise neden olan tüm etkenler rol oynayabilir. Uzun süre toz, duman, soğuk hava, kimyasal maddeler ve gazların solunması, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar ve allerjik etkenler nedeniyle şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Genellikle bronşitis ile başlayan yangının ilerleyerek akciğer alveollerine yayılması sonucu alveol ve bronşlarda exudat birikimi oluşur. Köpeklerde çoğunlukla kataral bronkopnömöni karakterinde gözlenen hastalığın akut formunda fazla miktarda sıvı toplanması, solunum güçlüğü ve buna bağlı ani ölümler görülebilir. Ancak akut formun seyri genellikle daha olumlu olarak sonuçlandırılabilir. Kronikleşen olaylarda genel durumun bozulması, akciğerde şekillenen hasarın fazlalığı ve akciğer abselerinin şekillenmesi sonucunda ölümler olabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Bronkopnömonilerde karakteristik bulgu öksürüktür. Akciğerlerde biriken sıvıya bağlı olarak şekillenen sesler öksürükle beraber rahatlıkla dinlenebilir. Burun akıntısı ve vücut ısısında artış, yüzlek ve ağızdan yapılan solunum görülür ve solunum sayısı oldukça artmıştır. Halsizlik, keyifsizlik ve iştahsızlıkta görülebilecek klinik bulgulardandır. Kronikleşen durumlarda genel durum bozuklukları görülebileceği gibi kuru ve ağrılı bir öksürük sürekli olarak gündemdedir. Sonuç; Köpeklerde genellikle ilkbahar ve sonbahar gibi ani ısı değişimlerinin yaşandığı mevsimlerde sık rastlanılan bir durumdur. Hastalığın erken teşhisi edilmesi, tedavinin başarı oranı yönünden önemlidir. Gecikilen durumlarda diğer enfeksiyonlarla komplikasyon olasılığı veya hastalığın kronik hale geçmesi riskinden dolayı, bulgularının görüldüğü ilk andan itibaren hemen veteriner hekiminize danışmalısınız. Aspiration Pneumonia (Akciğere Yabancı Cisim Kaçması) Akciğerlere her hangi bir şekilde ve sebeple yabancı bir cismin kaçmasıdır. Cisim harici duman veya gaz dahi olabilir. Hastalığın nedeni nedir? Akciğerde nekroz nedeniyle ölümlere yol açan hastalığın oluşumunda birincil neden akciğere yabancı bir cismin kaçmasıdır. Çoğunlukla ilaç uygulamalarının hatalı yapılması nedeniyle sık karşılaşılan bir durumdur. Akciğerlerde irritasyona neden olan duman ve gazların uzun süre solunması da pnömoniye neden olabilir. Hastalığın hazırlayıcı nedenleri nelerdir? İlaç uygulamaları sırasında başın çok yukarıda tutulması, hızlı ilaç verilmesi ve ilaç verilirken dilin tutulması, farenkste apse veya tümör olması, farenksin yangısı, kurşun zehirlenmesi gibi yutkunmayı engelleyen durumlar aspirasyon pnömonisinin oluşumunu kolaylaştırabilir. Ayrıca bazı anestezik maddelerin salya artışına neden olması da hastalığın oluşumunu kolaylaştırıcı faktördür. Hastalığın gelişimi nasıldır? Hastalık, akciğere kaçan cismin yoğunluğu, boyutu ve miktarına bağlı olarak değişik bir seyir izler. Az miktardaki yabancı cisim büyük olasılıkla akciğerin uyarımı sonucu reflaktorik öksürük ile dışarı atılabilir. Ancak ---Çoğunlukla yabancı materyalin akciğerde lokalizasyonu ve dokularda hasar şekillenmesi sonucu solunum yetmezliği ve ölüm görülebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Akciğere yabancı cismin kaçması halinde görülebilen ilk bulgular solunumun ve nabzın artmasıdır. Bunu takiben burundan kanlı olabilen kokulu bir akıntı gelebileceği gibi akciğere kaçan maddelerde burun deliklerinden geri gelebilir. Vücut ısısında artışla birlikte akciğerler dinlendiğinde hırıltı ve sıvı sesi duymakta mümkündür. Sonuç; Hastalık şekillendikten sonra uygulanacak tedaviler destek tedavileri niteliğindedir. Bu nedenle hastalığın oluşumunu hazırlayan faktörleri göz önünde tutarak koruyucu önlemler almak daha büyük önem taşımaktadır. Üst Solunum Sistemi Hastalıkları Laryngitis (Larenks Yangısı) Larenx anatomik olarak başın boyuna geçiş bölgesinde farenksten sonra ve özefagusun başlangıcında yer alan kıkırdak, ligament ve kaslardan oluşan bir organdır. Solunan havayı soluk borusuna (trachea) gönderme görevi yanında ses organı olarakta görev yapar. Hastalığın nedeni nedir? Köpeklerde distemper ve tracheabronchitis gibi enfeksiyon hastalıklarına bağlı olarak, kimyasal maddeler ve duman solunması, aşırı soğuk ve sıcak yiyeceklerin yutulması, kemik batması, bakteriler ve viral enfeksiyonlara bağlı olarak larengitis şekillenebilir. Ayrıca yutak felcine neden olan hastalıklar ve hatalı ilaç içirilmesi, tasmanın sıkması ve aşırı havlama gibi bir nedenle de şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Larengitis akut veya kronik olarak bir seyir izleyebilir. Genellikle larengitisler çevre organların yangıları ile birlikte görülür. Özellikle Tonsillitis ve Farengitis şekillenme olasılığı yüksektir. İlerleyen durumlarda yayılarak pnömoni ile komplike olabilir. Hafif bir öksürük ile beliren yangı, mukozanın irritasyonu sonucu bölgede ödemlerin şekillenmesine neden olur. ödemlerin oluşumu bölgenin daralmasına ve hava geçişine engel olarak, solunum güçlüklerine veya solunumun durmasına neden olabileceğinden ciddi sonuçlar doğurabilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Larengitislerin başlangıcında gözlenebilecek ilk belirti kısa, kesik ve kuru nitelikli öksürüklerdir. Solunum hırıltılıdır ve boğaz bölgesine dıştan yapılan hafif manipülasyonlar dahi öksürüğün şiddetlenmesine neden olabilir. Daha sonraları öksürük ile birlikte kreşe çıkarabileceği gibi öksürme nöbetleri arasında kusma da görülebilir. Şiddetli olaylarda özellikle ödemlerin şekillenmesine bağlı olarak yutma güçlüğü, ağrı ve solunum güçlüğü de görülebilen belirtilerdendir. Ağız içi muayenelerde Larenks, dilin gerisinde kızarık ve şişkin olarak görülebilir. Nasıl korunabiliriz? Tozlu ortamlardan uzak tutarak, aşırı duman ve irrite eden gazların solunmasını önleyerek, soğuk veya sıcak yiyeceklerden kaçınarak, kemik vb. batıcı gıdalar vermeyerek, tasmasının sıkmamasına ve aşırı havlamamasına dikkat ederek özellikle fiziksel kökenli ve tahrişe bağlı olarak şekillenen larengitislerde korunmak mümkün olabilir. Sonuç; Akut seyirli larengitislerde çoğunlukla medikal tedaviler ile kısa sürede olumlu bir gelişme sağlanabilir. Ancak kronikleşen ve ilerlemiş vakalarda alt solunum yollarına yayılan enfeksiyona bağlı olarak daha ağır bir seyir ve uzun süreli tedavi gerekebilir. Farenksi Etkileyen Yabancı Cisimler Farenks ağız boşluğu ile yemek borusu arasında kalan bölgedir. Hastalığın nedeni nedir? Köpeklerde özellikle kolay kırılabilen tavuk ve pirzola kemiklerinin verilmesine bağlı olarak şekillenen yabancı cisim batmaları sık karşılaşılan bir durumdur. Ayrıca gıda niteliği taşımayan maddelerin yutulmaya çalışılmasına bağlı olarakta şekillenebilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Batan cismin büyüklüğüne bağlı olarak dokularda farklı derecelerde hasar oluşabilir. Şekillenen hasara bağlı olarak yutma güçlüğünün ileri boyutlarda olduğu durumlarda genel durumda bozulmalar ortaya çıkabilir. Ayrıca fark edilemeyen küçük parçaların söz konusu olduğu durumda huzursuzluk veya depresyon gözlenebilir. Bu nedenle çevreye ve yemeğe karşı ilgisizlik gelişebilir. Hastalığın belirtileri nelerdir? Farenkste oluşan hasarın boyutuna bağlı olarak değişen klinik bulgular görülebilir. Ancak en belirgin semptom yutma güçlüğüdür. Ayrıca aşırı salya ve öksürük nöbetlerinde gözlenebilir. Hasta çoğunlukla kusma çabasındadır ve ağzını sürekli açıp kapatır. Batan cisimin büyüklüğüne bağlı olarak ve mukozalarda oluşan apse veya ödemleşmeler sonucunda solunum güçlüğü de ortaya çıkabilir. Sonuç; Yabancı cismin teşhisi klinik muayene veya röntgen bakısı ile yapılabilir. Görülebilen yabancı cismi çıkarmak mümkündür. Ancak batmış yabancı cisimleri çıkarırken daha özenli davranılması zorunludur. Bölge dokuları hasara uğradığından cisim uzaklaştırıldıktan sonra bir süre yumuşak gıdalar ile beslemek iyileşme sürecini hızlandırmak yönünden gereklidir. Rhinitis (Burun Mukozasının Yangısı) Nedenleri farklı olsa da ortak belirti burun akıntısı, aksırık ve hırıltılı bir solunumdur. Hastalığın nedeni nedir? Burun mukozalarının akut veya kronik yangısı olan rhinitislerin oluşmasına yabancı cisimler, viral hastalıklar, bakteriler, mantarlar, parazitler, allerjiler ve kimyasal etkenler sebep olabilir. Hastalığın gelişimi nasıldır? Burun mukozasında yangının başlangıcına neden olan etkenin şiddetine göre kızarıklık, eritem veya ülser gibi değişik derecelerde lezyonların oluşumu ile birlikte hastalığın spesifik belirtisi olan burun akıntısı başlar. Akıntı başlangıçta şeffaftır ve akıcı karakterdedir. Daha sonraları hastalığın şiddetine bağlı olarak burun akıntısı daha kıvamlı veya iltihaplı bir görüntüde de olabilir. Genellikle her iki burun boşluğunda da yangı oluşur ve akıntı iki taraflıdır. Ancak ot başakları, pisi otu gibi buruna kaçan yabancı cisimler ve tek taraflı şekillenmiş bir tümöre bağlı olarak şekillendiği durumlarda akıntı genellikle tek taraflı olur. Hastalığın belirtileri nelerdir? Rhinitislerin şekillenmesine etki eden nedene bağlı olarak farklı klinik belirtiler görülebilmesine karşın ortak belirti burun akıntısı, aksırık ve hırıltılı bir solunumdur. Yabancı cisimlere bağlı olarak şekillenen rhinitislerde ani başlayan şiddetli bir aksırık görülen ilk bulgudur. Sürekli başını sallama ve ayakları ile burnunu tırmalama çabası vardır. Burun akıntısı kanlı olabileceği gibi solunum hırıltılıdır. Yabancı cisim burun boşluğundan uzaklaştırılmadığı sürece belirtiler devam eder. Viral rhinitisler köpekler de sıklıkla Herpes virus ve Adenovirus gibi bir etkene bağlı olarak şekillenebilir. İki burun boşluğundan da akan kıvamlı ve iltihaplı görünümde bir burun akıntısı vardır. Başlangıçta solunum hırıltılıdır ancak çoğu zaman şekillenen enfeksiyon alt solunum yollarına yayılma özelliğindedir ve buna bağlı olarak solunum güçlüğüde görülebilir. Genel olarak halsizlik vardır. Hastalığın çok ilerlediği durumlarda öksürük ve solunumun güçlüğünde artış da görülebilir. Bakteriyel rhinitisler de Bordetella Bronchiceptica, Staphylococ ve Pseudomonas gibi bakteriler etkendir. Halsizlik, durgunluk ve burun akıntısı ilk görülebilecek belirtilerdir. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde aksırıklar ve daha koyu kıvamlı iltihabik bir burun akıntısı gözlenebileceği gibi vücut ısısında artış ve solunum güçlüğüde görülebilir. Çoğunlukla burun içi kızarık bir görünümdedir. Mantarlar nedeniyle gelişen rhinitislerde aksırıklar ve burun akıntısı süreklidir. Burun mukozasında şekillenen bir hasar söz konusudur ve bu nedenle burun akıntısı kanlı olabilir. Paraziter nedenlere bağlı olarak gelişen rhinitisler köpeklerde burun boşluğunda yaşayan Linguatula Serrata türü parazite bağlı olarak şekillenebilir. Nadir görülen bir durumdur. Hastalığın teşhisinin konulması ancak parazitin yumurtalarını görmek ile yapıldığından güçtür. Ancak burun mukozasında hiperemi ve kaşıntıya neden olan parazitin varlığına bağlı olarak burun akıntısının kronik olarak devam etmesi, kanlı olması ve burnunu yere sürme isteği gibi belirtiler dikkat çekicidir. Hastalıktan nasıl korunabiliriz? Yakıcı kimyasal gazlar ve duman solunmasını önlemek, otlar arasında dolaşırken burnunu yere sürmesine ve her şeyi koklamasına engel olmak paraziter, mantar ve yabancı cisimlere bağlı rhinitislerde korunmasını sağlayabilir. Ancak viral nedenlere bağlı olarak gelişen rhinitislerde köpeğin immun sistemindeki yetersizliklere bağlı olarak gelişen hastalıklar söz konusudur. Bu tür hastalıklardan korunmak için yıllık olarak tekrarlanan aşıların düzenli takibi faydalı olabilir. Sonuç; Rhinitis ler bir çok solunum sistemi hastalığında semptom olarak görülebilir. Neden olan asıl hastalığın tedavi edilmesi ile Rhinitis bağlı olarak gelişen belirtileri gidermek mümkündür. Alt solunum sistemi hastalıkları ile komplike olan durumlarda hastalık daha ağır seyirlidir ve daha uzun süre devam edebilir. Tedavisinde solunumu rahatlatmaya öncelik verilmesi faydalıdır. Brachycephalic Sendrom Brachycephalic terimi Latince kısa anlamına gelen brachy ve baş anlamına gelen cephalic kelimelerinin birleşmesinden türemiş bir terimdir. Kısa yüzlü, basık yüzlü anlamına gelir. Brachycephalic tanımına uyan köpek ırkları arasında;Pug,Boston Terrier,Pekingese,Boxer,Bull dog,Shih-tzu,Griffin Bruxellois,King Charles Spaniel,British Bull dog,French Bull dog sayılabilir. Brachycephalic köpekler, normal bir alt çene ile basık bir üst çeneye sahiptirler. Bu yapı nedeniyle kısa burunlu ve basık suratlı olan Brachycephalic ırklarda özellikle solunum ile ilgili ciddi problemler yaşanabilmektedir. Bu problemlerden klinik olarak en sık karşılaşılan ve klinik önem taşıyan solunum güçlüğü ile karakterize olan Brachycephalic sendrom olarak dur. Brachycephalic sendrom, kısa burunlu köpek ırklarının pek çoğunu etkileyen bir durumdur. Üst solunum yollarında daralma mevcuttur ve bu daralma nedeniyle hastalarda solunum güçlüğü görülmektedir. Bu da üst solunum yollarında negatif basınç artışına ve yumuşak dokunun akut veya kronik olarak ileriye itilmesine neden olabilir. Bu da bir kısır döngüye neden olmaktadır. Klinik bulgular kısır döngünün oluşumuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Bazı köpeklerde hafif belirtiler, örneğin egzersiz intoleransı ve hırıltılı solunum görülebilirken, bazı köpeklerde boğulma nedeniyle ölüm meydana gelebilir. Brachycephalic sendromun patofizyolojisi henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Araştırmacıların çoğu burun kanalının dar olmasını bu sendromdan sorumlu tutarken, diğerleri köpekleri risk gruplarına ayırmak için özel bir burun anatomisi üzerinde çalışmışlardır. Ancak normal burun yapısına sahip olan Norwich ve Norfolk Terrier ırkı köpeklerde de hastalık Brachycephalic köpeklerdeki gibi seyretmektedir. Bu nedenle Brachyocephalic sendromun tam olarak nerede başladığını söylemek güçtür. Brachyocephalic sendroma neden olan faktörler şöyle sıralanabilir, Burun deliği darlığı, Yumuşak damağın uzaması, Soluk borusu darlığı,Kalp stresi,Burun deliklerinin darlığı,Brachycephalic köpeklerde kafa ve burun yapısına bağlı olarak büyük oranda görülen bir nedendir. Solunumun başlangıç noktası olan burun deliklerinin darlığı solunum güçlüğünün de birincil nedenidir. Yumuşak damağın uzaması, Brachycephalic köpeklerin üst çene yapısında normal bir köpeğin yumuşak dokularının yerleşimine izin verecek yeterli alan bulunmaz. Bu nedenle burun boşluğu ile ağız boşluğunun birleşim yeri olan yumuşak damak geriye doğru uzar ve serbest ucu bir şekilde gırtlak bölümünde yer alarak horlama seslerinin oluşumuna neden olur. Bull dog dışında bütün Brachycephalic ırklarda görülen bir problemdir. Brachycephalic ırklarda fazla havlama veya nefes nefese kalma gırtlakta şişmeye neden olarak ciddi problemlere neden olabilir. Soluk borusu darlığı, Brachycephalic köpeklerin soluk borusu tehlikeli biçimde dar olabilir. Bu durum özellikle anestezi işlemi için sorun teşkil eder ve herhangi bir operatif işlemden önce göğüs radyografileri çekilmeli ve olası bir komplikasyon için tüm önlemler alınmalıdır.Kalp Stresi, Üst solunum yollarındaki daralmalar nedeniyle Brachycephalic ırkların solunumu yeterli değildir. Normal kafa ve burun yapısına sahip bir köpek hızlı nefes aldığında dil üzerinden havanın çabuk olarak akciğerlere geçişi sağlanabilmektedir. Bu hava geçişi sırasında dil üzerindeki salya buharlaşır ve dil üzerindeki kan dolaşımı soğuyarak vücudun kalanına etki eder. Brachycephalic köpeklerde ise aynı miktarda havanın yangılı ve şişmiş gırtlak yapısını aşabilmesi için daha fazla efor gereklidir. Üst solunum yollarının bu daralmaları nedeniyle oluşan hızlı soluk alıp verme işlemi Brachycephalic ırklarda, normal köpeklerdeki serinletici etki yerine kalpte daha fazla strese neden olacağı gibi ısı artışına da neden olacaktır. TEDAVİ: Brachycephalic sendromun giderilebilmesinde tedavi genellikle burun deliklerinin genişletilmesi ve geriye doğru uzamış olan yumuşak damağın kesilmesi gibi operatif müdahalelerle yapılır. Ancak tedavinin sonuçları hakkında çok kesin ve net sonuçlar yoktur. Toksikasyon Zehirlenmeler Acetominofen Zehirlenmesi Antifriz Zehirlenmesi Organik Fosforlu İnsektisidler İle Zehirlenme Antu (Alfa Naftil Tyoure) Zehirlenmesi Arı Sokması Sonucu Zehirlenme Aspirin Zehirlenmesi A Hypervitaminosis (A Vitamini Fazlalığı) Dicumarol Bileşikleri İle Zehirlenme Fosfor Zehirlenmesi Striknin Zehirlenmesi Barbituratlar İle Zehirlenme Kedi ve Köpeklerde ACETAMİNOPHEN Toksisitesi Acetaminophen Parasetamol olarak da bilinir.Acetominofen yani parasetamol insanlar için nonnarkotik ve antipretik bir ilaçtır. Ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak bebeklerde bile güvenle kullanılır. Bu ajan genellikle salisilatların yerine geçer.Aspirin olarak bilinen salisilatlar gastrit ülserasyon için risk oluştururlar .Ayrıca Trombosit adhesyon ya da agregasyonunun inhibisyonuna neden oldukları için kan sulandırıcı olarak kullanılırlar.İnsanlar için güvenilir kabul edilseler de Acetominofen=parasetamol kedi ve köpekler için zehirli etki gösterirler.Küçük hayvanlar için genellikle öldürücüdür. Acetominofen in toksik dozu: Kediler için; 10 mg/kg Köpekler için;150-200 mg/kg ya da üstüdür. Kedilerdeki zehirlenme, genellikle sahipleri tarafından ağrı,ateş ve belirlenemeyen rahatsızlıkları için verilen Acetominofen sonucu meydana gelir. Köpeklerde zehirlenme, uygun şekilde saklanmamış tabletlerin kaza ile alınması sonucu meydana gelir. Bu olay çok büyük dozlarda 15-20 tabletin(yaklaşık 7500-10000mg) absorbe olmasıyla meydana gelir. ZEHİRLENMENİN METABOLİZMA VE MEKANİZMASI Köpekler günde 3 kez 15 mg ve üzeri Acetaminophen/kg dozda ilacı tolere edebilirler. Kediler ise Acetaminophen e çok duyarlıdırlar. Bu iki tür arasında zehirlenme farklı metabolizma ile gerçekleşir. Acetaminophen öncelikle karaciğerde metabolize olur.SitokromP450 de biyo transformasyona uğrar ve aktif metabolitine ayrılır. Köpeklerde 200mg/kg dozdaki acetaminophenin yarı ömrü 1,2 saattir.500mg/kg dozda ise yarı ömrü 3,5 saate ulaşır. Kedilerde ise 20 mg/kg dozda acetaminophenin yarı ömrü 0,6 saattir.60mg/kg artan dozda ise yarı ömrü 2,4 saate ulaşır. ACETAMİNOPHEN İN TOKSİK ETKİLERİ Toksik dozlarda, acetaminophen genellikle hepatit nekrosise neden olur (Köpeklerde) Methemoglobinemia ve Heinz Body anemi genellikle kedilerde görülür. Fakat köpeklerde de bildirilmiştir. HEPATİK NEKROZİS-KARACİĞER YETMEZLİĞİ *Ağrılı abdomen (karın ağrısı) *Karaciğer enzimlerinde artış( ALT-AST) *Hipoproteinemi(kandaki protein değerinin azalması) *Sarılık *Hipoglisemi(kan şekerinin düşmesi) *Koagulopati(kanama bozuklukları) *Encephalopati(Nörolojik bozukluk) Zehirlenmenin klinik belirtileri ilacın alımınını takiben 1-4 saat içinde ama genellikle 624 saat içinde görülmeye başlar.Kedilerde çikolata-kahverengi mukoz membran belirli klinik işarettir. Methemoglobinemia için tipiktir.Buccal mukozada siyanoz,dispnea ve taşikardi mevcuttur.Bu belirtiler dokularda hipoksia ya neden olur ve bazen kusma ile birleşir.Yüzde ,boyunda,ekstremitelerde ödem ilaç alındıktan 12-48 saat sonra rapor edilmiştir.Depresyon,,Hipodermi(vücut ısısının düşmesi),ataksi,konjunktival ödem ve dilatasyon,tepki vermeyen pupiller rapor edilmiştir.daha az olarak da hipersalivasyon(salya miktarında artış),hiperestezi(Aşırı duyarlılık) ve konvülsiyonlar görülür.Koma gelişirse prognoz zayıftır. TEDAVİ: Tedavideki amaç genellikle ilacın sindirim sisteminde emilimini azaltmak, asit-baz ve elektrolit dengesini düzeltmek, Dehidrasyonu düzeltmek, değişime uğramamış ilacın atılımını sağlamaktır.Spesifik tedavi Glutathione stoklarını onarmayı, methemoglobini ortadan kaldırmayı ve dokulara oksijen iletimini düzenlemeyi amaçlamalıdır. *ilave oksijen uygulanmalı *temas ve stres minimuma indirilmeli *IV sıvı tedavisi uygulanmalı, diürez sağlanmalı *Gastrit lavaj yapılmalı kusturulmalı *Glutathione sentezi için 3 a.a temin edilmeli. --Cysteine, Glutamine, Glycine, N-acetylcysteine bu amaç için sıkça kullanılır. *H2 reseptör antagonisti *Vitamin C antioksidan olarak kullanılır. *Hepatitis i önlemek amacıyla koruyucu olarak antibiyotik uygulanmalıdır. *Hepatoencephalopathy *Koagulopati nin tedavisi için ise Lactulose verilmelidir. nin tedavisi için ise plasma, glukoz ve vitamin K uygulanmalıdır. Eğer kedinize bu ilacı verdiyseniz ya da köpeğiniz yanlışlıkla ilacı aldıysa mutlaka ve mutlaka hiç vakit kaybetmeden veteriner hekiminizle irtibata geçiniz.İlacın vücuda hasar vermesine fırsat vermeden bir an önce vücuttan atılmasını sağlamak çok çok önemlidir. Antifriz Zehirlenmesi Antifriz yani etilen glikol kış aylarında araçların motorunda soğutmayı sağlayan su içine konularak suyun donmasını önleyen bir maddedir. Görünüm olarak suya çok benzemesi ve tadının beğenilen bir lezzette olması nedeniyle köpekler tarafından kolayca içilmesine ve zehirlenmeye neden olmaktadır. Ayrıca etilen glikol hidrolik fren yağı, boyalar ve mürekkep içinde de bulunmakta ve bu maddelerin alınması da zehirlenmelere neden olabilmektedir. Gelişimi nasıldır? Etilen glikol oral yolla vücuda girdikten sonra sindirim kanalından emilimi çok kısa sürede gerçekleşir ve tüm vücuda yayılır. Karaciğerde enzimler tarafından parçalanarak formik asit, karbondioksit, hidroksiasetik asit, okzalik asit, glisin ve su gibi büyük çoğunluğu zehir etkisi gösteren maddelerin oluşumuna neden olur. Bu maddelerde değişik mekanizmalar ile zehirlenme oluşturur. Ancak etilen glikolün önemli etkisi, merkezi sinir sistemini baskılanması ve okzalat kristallerinin şekillenerek böbrek yetmezliğine neden olması sonucudur. Klinik belirtileri nelerdir? Köpeklerde klinik olarak bulgular yaklaşık olarak zehirin alımından sonraki bir saat içinde görülmeye başlar. Gözlenebilen ilk bulgu halsizlik ve kusmadır. Genellikle kısa sürede gelişen bir depresyon hali gözlenir. Ayrıca ataksi, kaslarda güçsüzlük, kalp atım sayısının artması, ishal, ataksi (istem dışı hareket), beden ısısında düşme ve hipokalsemiye bağlı olarak gelişen tetanik kramplarda görülebilir. İlerleyen durumlarda kan işeme, çırpınmalar ve koma gelişerek ölüm ile sonuçlanabilir. Sonuç Ölümlerin hangi nedene bağlı olarak geliştiği tam olarak bilinmemektedir. Ancak zehirin alınmasından kısa süre sonra şekillenen ölümlerde solunum sisteminin ve kasların felci yanında asidoz şekillenmesi de etkin rol oynamaktadır.Kısa sürede vücutta yayılarak ani ölümlere neden olabileceğinden zehirin alındığı tespit edildiğinde vakit geçirmeden müdahale edilmesi ölümlerin önlenebilmesi için zorunludur.Tanısı kan ve idrar analizleri ile yapılabilen bu zehirlenmelerde ölüm oranı yüksektir. Ancak erken müdahalelerde medikal tedavilere olumlu cevap alınabilir. Organik Fosforlu İnsektisidler İle Zehirlenme Veteriner hekimlikte ve tarımsal mücadelede kullanılan asuntol, neguvon, diazinon, malathion vb. alkil fosfataz ve fosforik asit türevi olan anti paraziter ilaçların alınmasına bağlı olarak şekillenir. Çok geniş bir sahada kullanım alanı olan organik fosforlu insektisitler suda az yağda ise yüksek oranda çözünürlüğe sahiptirler. Kullanım alanlarının fazla olması pek çok yolla temasa ve dolayısı ile zehirlenmeye neden olduğundan sık karşılaşılan zehirlenmelerden biri olarak kabul edilebilir. Kediler yiyecekleri konusunda daha titiz ve dikkatli olduklarından kedilerde görülme oranı köpeklere göre daha azdır. Kedilerde ölmüş farenin yenilmesine bağlı olarak veya tarımsal alanların havadan ilaçlanmasına bağlı olarak daha kolay şekillenebilir. Ayrıca ilaç kaplarının kullanılması veya açıkta bırakılması, insektisid tedavisinde ilaçların iyi doze edilememesi gibi bir nedenle zehirlenme şekillenebilir. Gelişimi nasıldır? Organik fosforlu İnsektisidler; sindirim, solunum, deri ve konjunktival yolla vücuda girebilir. Vücut dokularında lokal bir birikim göstermeksizin tüm vücuda yayılılırlar ve yüksek dozları bu nedenle ani ölümlere neden olabilir. Vücuda girdikten sonra başta karaciğer olmak üzere dokularda enzimatik etkiye maruz kalırlar. Genel olarak organik fosforlu insektisitlerin çoğunluğu uğradığı Metabolik değişim sonucunda suda kolay çözünen metabolitlere dönüşerek zehirlenmenin hızla şekillenmesine neden olurlar. Etkileri asetil kolini parçalamaları ve ilgili enzimi (asetil kolinesteraz enzimi) bloke etmelerine bağlıdır. Vücutta tüm sinir uçlarında, düz kaslarda merkezi sinir sisteminde asetil kolin birikimine ve sinirlerin aşırı uyarımına neden olur.Ölüm genellikle solunumun bloke olmasına bağlı olarak şekillenir. Klinik belirtileri nelerdir? Klinik belirtilerin görülmesi etkene ve miktara göre değişik sürelerde olabilir. Bu belirtiler zehirin alınması ile hemen görülebileceği gibi bir iki saat içerisinde de başlayabilir. Genellikle ilk görülen belirti salya artışı ve çeşitli kas kümelerinde gözlenen seğirme ve titremelerdir. Kaslardaki güçsüzlüğe bağlı olarak sallantılı bir yürüyüş görülebileceği gibi kısmi felçlerde şekillenebilir. Bulantı, kusma, sancı ve kramp, istem dışı çiş ve kaka yapma, soluk alıp vermede güçlük, dil, göz kapağı ve yüz kaslarında titremeler, refleks kayıpları görülebilir. Mukozalar yetersiz oksijen nedeniyle siyanotik bir görünümde olabilir.İlerlemiş durumlarda bronşlarda ve larekste gelişen spazmlara bağlı olarak solunum yetmezliği belirtileri gözlenir ve koma şekillenerek ölüm gerçekleşebilir. Sonuç Organik fosforlu bileşiklerin düşük dozlarda uzun süreli alınması halinde vücutta tolerans gelişebilir. Köpekler bu duruma oldukça dayanıklıdır. Zehirlenme belirtilerinin görülmesi uzun süreler sonunda olur. Organik fosforlu insektisitlerin zehirliliği birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Örneğin ortamın ısısı, ilacın türü, köpeğin yaşı, cinsiyeti, ilacın miktarı ve birkaç organik fosforlu maddenin bileşik halde bulunması gibi. Tüm zehirlenmelerde olduğu gibi erken müdahale hayat kurtarıcı olabilir. Tedavisinde önemle dikkat edilmesi gereken solunumun desteklenmesidir. Eğer organik fosforlu bir madde ile zehirlendiğini düşünüyorsanız veteriner hekimin müdahale etmesi için beklenilen sürede sizin yapabileceğiniz en iyi yardım onu kolay soluk alacağı bir pozisyona getirmek, ortamın bol oksijen almasını sağlamak ve solunum durduğunda eğer yapabiliyorsanız suni teneffüs yaptırmaktır. Antu (Alfa Naftil Tyoure) Zehirlenmesi ANTU, fare mücadelesinde kullanılan gri, mavi renkli tatsız ve kokusuz, suda çözünmeyen bir kimyasal maddedir. Fareler için hazırlanan tuzak yemlerine katılarak kullanılır. Hazırlanan bu tuzak yemlerinin köpekler tarafından alınması sonucunda zehirlenmeye neden olur. Gelişimi nasıldır? Oral yolla alınan zehirin sindirim kanalından emilimi çok hızlıdır. Zehirin alınmasından sonra yaklaşık bir saat içinde zehirlenme belirtileri görülebilir. Ölüm çoğu zaman kaçınılmaz gibidir. Ancak erken müdahale ile 12 saatten fazla yaşayabilenlerde kurtulma şansı daha yüksek olabilir. Zehirin vücutta metabolize edilmesi ve atılımıda hızlıdır. ANTU köpeklerde kusma merkezini etkileyerek kusmaya neden olur bu da doğal bir korunma getirir. Kusma ile zehir dışarı atıldığından emilecek miktarın dolayısı ile etkileyen zehir miktarının azalması fayda sağlar. Ancak midenin dolu olması bu duruma ters etki yapar çünkü mukozada oluşan irkilti gecikir ve zehirin vücutta kalmasına neden olur. Alınan zehirin sindirim kanalından emilimini takiben ilk gelişim akciğerlerde hücresel geçirgenliğin artmasına bağlı olarak akciğer ödeminin oluşmasıdır. Ödem şekillenmesini takiben hava yollarına sızan exudat nedeniyle soluk alıp verme güçleşir. Bunun sonucunda oksijen yetersizliği ve buna bağlı metabolizmalarda aksamaların şekillenmesi nedeniyle asfeksi (solunum güçlüğü) ve koma sonucu ölüm şekillenir. Klinik belirtileri nelerdir? Zehirin oral yolla alınması ile birlikte hızlı bir şekilde klinik belirtiler gözlenebilir. Başlangıçta salya akıntısı vardır. Su içmek ister ancak kusmalar başlar. Bu devrede huzursuzluk ve halsizlik gibi belirtilerde izlenebilir. Kusmaları takip eden en belirgin bulgu solunum güçlüğüdür. Nabız hızlıdır ancak güçsüz olarak hissedilir. Sallantılı bir yürüyüş ve kasılmaları takiben iyice halsizleşir ve yerden kalkamaz. Vücut ısısında düşme, öksürük, kanlı ve köpüklü burun akıntısı, deride küçük kanama odakları ilerleyen dönemlerde gözlenebilen belirtilerdendir. Ayrıca mukozalarda oksijen yetmezliğine bağlı olarak siyanozlar belirginleşebilir. Bu klinik belirtilerin görülmesini takip eden koma halinde ağız ve burundan köpüklü sıvı gelebilir. Genellikle bu devreyi takiben ölüm şekillenir. Sonuç ANTU ya karşı duyarlılık yönünden hayvan türleri arasında fark olduğu gibi zehirin miktarı, köpeğin aç veya tok oluşu, yaşı ve kolay kusabilmesi gibi pek çok faktör zehirliliği üzerine etkin rol oynamaktadır.Etkin bir antidotu olmadığından erken müdahale ile zehirin vücuttan uzaklaştırılması tedavide önemlidir. Arı Sokması Sonucu Zehirlenme Özellikle köpeklerde sık karşılaşılan arı zehirlenmelerinde arının türü, sayısı, köpeğin bireysel duyarlılığı ve ısırılan bölge önemli faktörlerdir. Yaban arıları, bal arıları veya eşek arıları tarafından sokulma nedeniyle zehirlenme oluşabilir. Gelişimi nasıldır? Yapılan araştırmalar arı zehirinin asit ve alkali nitelikte farklı iki bezin salgısının karışımından oluştuğunu ve bu nedenle iki farklı etki oluşturduğunu göstermektedir. Asit salgılar flegmon ve hemolize, alkali salgılar ise neurotoksik etkiye neden olmaktadır (tüm arı zehirleri hyaluronidaz ve fosfolipaz enzimi içermektedir).Arının iğnesini sokması ile birlikte zehir deri yolu ile vücuda girer ve öncelikle bölgesel daha sonrada genel etki yaparak zehirlenmeye neden olabilir. Lokal etki özellikle sokulan bölge yönünden önem taşımaktadır. Ağız içi veya boğaz bölgesinden sokmalarda, bölgede oluşan şişkinliğe bağlı olarak şekillenen solunum güçlüğü nedeniyle ölüm görülebilir. Oysa farklı bir bölgede oluşan lokal bir şişkinlik fazla bir önem taşımayabilir. Ayrıca göz çevresinde oluşan şişkinlikler körlüğe ve bel bölgesinde oluşan şişkinlikler sinirlere baskı yaparak felçlere neden olabileceğinden önemlidir. Birden fazla sayıda arı sokması halinde yoğun zehir alımı sonucunda kısa sürede zehirin damarlara sızması ile genel etki başlayabilir ve zehirlenme belirtileri görülebilir. Ancak arının salgısında bulunan proteine karşı bünyesel duyarlılığı olan köpeklerde tek bir arı sokması dahi öldürücü olabilir. Klinik belirtileri nelerdir? Aniden acı bir çığlık atılması, huzursuzca koşuşturmaya başlaması, sokulan bölgeyi yalamak istemesi belirgin klinik bulgulardır. Sokulan bölgede kızarıklık ve şişkinlik gözlenebilir. Bölgede kaşıntı belirgindir. Zamanla şişkinlik ödemli bir hal alabilir.Ancak arının yutulması sırasında ağız içinde oluşan sokma olaylarında belirgin bulgu boğazına bir şey takılmışçasına çıkarma çabaları ve ilerleyen bir solunum güçlüğüdür.Yoğun arı saldırısının söz konusu olduğu durumlarda tüm vücutta yaygın bir kızarıklık, şişkinlik, solunum güçlüğü, nabız sayısında ve solunum sayısında artış, titremeler, kusma, kramplar ve kısa sürede gelişen bir koma hali görülebilir. Sonuç Özellikle yutma sırasında oluşan ve fazla sayıda arı saldırısının söz konusu olduğu durumlarda hayati tehlike yaratabilen arı sokmalarında erken müdahale yapılması önem taşımaktadır. Öncelikle zehirin genel etkisine karşı antihistaminikler ve dolaşımı uyaran ilaçlar yanında, solunumun rahatlatılması önemlidir. ASPİRİN ZEHİRLENMESİ Salisilâtlar, belirgin bir antipretik ve analjezik etkiye sahiptirler. Özellikle asetil salisilik asit (Aspirin); analjezik ve antienflamatuar ilaçlar içinde en fazla kullanılan, en etkin ve en ucuz olanıdır. Terapötik dozlarda zehirlenme olaylarına kedilerde, köpeklere oranla daha çok rastlanılır. İlacın terapötik dozu kedilerde oral yolla 100-300 mg köpeklerde ise günde iki kez 300-1000 mg arasındadır. Aspirinin, kedilerdeki biyolojik yarı ömrünün uzun olması dolayısıyla, bu hayvanlarda ilaç, köpeklere oranla 10 kez daha toksik etkiye sahiptir. Semptomlar: Kedilerde hafif zehirlenme olaylarında; bulantı, kusma, solunum sayısında artış, beden ısısında yükselme (aspirinin ateş düşürücü etkisi olmasına karşın) dehidrasyon, bazen ataksi ve inkoordinasyon görülür. Hayvanlar dengesini koruyamaz ve yere düşerler. Sağaltıma cevap veren bazı olaylarda dahi, uzun süre kalıcı olabilen inkoordinasyon, belirgin bir nistagmus, işitme ve görme bozuklukları ortaya çıkar. Kanda başlangıçta respiratorik alkalozis, daha sonra asidozis şekillenir. Ağır zehirlenme olaylarında; bulantı, kusma, hiperemi, dehidrasyon, solunum yetmezliği, solunum havasının aseton kokması, terleme, kaslara titreme ve koma gözlenir, bazen konvülsiyonlar gelişebilir. Otopsi: Kedilerde toksik Hepait ve hemorajik Gastritis tablosu gözlenir. Karaciğer solgun ve sarımsı renktedir, yüzeyinde nodüller bulunabilir. Böbreklerin histopatolojik muayenesinde çeşitli derecede nefritis tablosu dikkati çeker. Toksikasyon un şiddetine göre, vücut boşluklarında bir miktar sıvının toplanmış olduğu görülür. Tanı: Anamnez, klinik bulgular, ayrıca kan ve idrar muayenelerinden elde edilen bulgulara göre kesin tanı konabilir. İdrarda bilirubin vardır. Kanın pıhtılaşma süresi uzar, total serum protein miktarı artmıştır. Lökosit sayısında ve kanın PH ında düşme ve CO2 düzeyinde artma gözlemlenir. Kan serumunda potasyum miktarı azalmıştır. Kesin tanı için, kanda salisilât düzeyi saptanmalıdır. Sağaltım: Midenin boşaltılması amacıyla kusturucu ilaçlar, mide lavajı için de karbon medisinal gibi ilaçlar kullanılabilir. Ayrıca %0.1 lik Potasyum permanganat ile mide yıkanabilir. Dedehidrasyona karşı parenteral sıvı sağaltımı uygulanır. Ayrıca ürinasyonu arttırmak ve salisilatların eliminasyonunu hızlandırmak için parenteral diüretikler uygulanır(Lasix). Ayrıca Aspirin; kapillar damarlarda kanamayı kontrol eden plazma faktörünü deprese ederek kanama süresini uzattığından, hayvana K vitamini enjeksiyonları yapılmalıdır. Korunma: Özellikle kedilere, ateş düşürücü, ağrı dindirici ve yangı giderici olarak aspirin verilmemeli, onun yerine geçen başka ilaçlar önerilmelidir. Hypervitaminosis A (A Vitamini Fazlalığı) Vitamin A Toxicosis Vitamin A; yağda eriyen bir vitamindir ve yüksek dozlarda alındığında vücutta birikebilir. Vitamin A vücudun birçok yerinde görev alır. Örn; görme fonksiyonlarının gelişimi, iskelet, yumuşak doku, muköz membranlar ve derinin gelişimi, sağlıklı dişlerin oluşması, epitel hücrelerinin büyümesi, gelişimi için gerekli bir vitamindir. Karaciğerde depolanır ve gerektiğinde yavaş yavaş salınır.Bitkilerden alınan karoten birçok hayvan ve özellikle de insan vücudunda aktif Vitamin A ya dönüştürülebilir. Kedi dışında birçok canlıda A vitamini, Beta karoten den sentezlenebilmektedir. Kediler bu dönüşümü sağlayacak gerekli enzime sahip olmadıkları için vücutlarında bu sentezlemeyi yapamazlar. Bu yüzden de direkt vitamin A olarak dışarıdan almalıdırlar. Sürekli ve fazla miktarda alınan vitamin A kedinin vücudunda birikerek çeşitli hasarlara neden olabilmektedir. Hipervitaminosis A ya ni A Vitamini toksikozisi gelişebilmektedir. Kemiklerin eklem yüzeylerinde kondroblastların gelişimini ve yine kemiklerde osteoblastik aktivitenin uyarılmasını sağlayan bir vitamin olduğundan fazlalığı halinde kemik dokuda anormal gelişimlerin oluşumuna neden olmaktadır. Yüksek oranda Vitamin A içeren gıdalar nelerdir? Karaciğer, cod liver oil(Morina balığı yağı) & ek olarak verilen vitamin ilaçları kedilerde görülen hypervitaminosis A nın asıl nedenleridir. Hastalığın nedeni nedir? A vitamininin sürekli ve yüksek miktarlarda alımına bağlı olarak şekillenir. Özellikle bazı balık türleri ve karaciğer gibi A vitaminince zengin gıdaların fazla verilmesi sonucu şekillenir. Hastalığın belirtileri nelerdir? İştahta azalma,Depresyon , Halsizlik, sürekli uyku hali,Donuk ve cansız tüy rengi, Boyun omurlarında sertlik ve ağrı( Cervical vertebralar bükülemez) & ön ayaklarda topallık , Boyun ve sırt vertebralarında dejenerasyonlar, Yavru kedilerde (erişkinlerde değil) diş eti yangısı ( gingivitis),diş eti çekilmeleri ve diş kaybı gelişir, Diş etlerinde ödem.Özellikle genç hayvanlarda iskelet sisteminde deformasyonlar dikkat çekici bulgulardır. Uzun kemiklerde kısalmalar ve eklemlerin birleşme yüzeylerindeki hasarlar radyografi ile kolayca tespit edilebilir. Kemik yapıdaki deformasyonlara bağlı olarak kırılmalar ve topallık sık görülen bulgulardır Kronik durumlarda boyun omurlarında ve dirsek eklemlerinde eklemlerin kaynaşmasıyla karakterize ankiloz görülebilir(ankylosis : ankiloz=eklem katılaşması). Ağrı çeken kedinin kendini temizlemiyor olması ve tüylerindeki karışıklık dikkat çekicidir. Hastalık nasıl teşhis edilir? Diyetin ne olduğu ve görülen klinik belirtiler teşhis için çok önemlidir. Veteriner hekimin çekeceği Cervical omurlar ve ön extremitelerin röntgeni teşhisi doğrulamaya yardımcı olacaktır. Hastalıkdan nasıl korunulur? Sonuç olarak kedilerde görülen A vitamini fazlalığının asıl nedeni çoğunlukla karaciğer ile beslenmeleridir. Bu yüzden kedilerin gıdalarındaki karaciğer miktarını kademeli olarak düşürmek ve diğer gıdalarla beslemek onları bu hastalıktan koruyacaktır. Hastalık nasıl tedavi edilir? Kedinin diyetinde değişiklik yapılmalıdır. Kemiklerdeki değişiklikler, deformasyonlar genellikle geri dönüşümsüzdür (irreversible). Diğer semptomlar doğru diyetle beslenen kedilerde kendiliğinden ortadan kalkar. Kedinizin ağrı çektiğinden endişeleniyorsanız mama ve su kabını onun ulaşabileceği yüksekliğe koymalısınız. Veteriner hekiminiz kediniz için anti-inflammatuar ya da analjezik(yangı giderici ya da ağrı kesici) ilaçlar reçete edebilir. Dicumarol Bileşikleri İle Zehirlenme Dicumarol bileşikleri rat (fare) zehiri olarak kullanılan tatsız ve kokusuz bileşiklerdir. Bunlar içinde sık kullanılanları, cumaphen(Warfarin), cumateralyl (rakumin) ve cumafuryl (fumarin) dir. Köpekler Dicumarol bileşiklerine oldukça duyarlıdır ve zehirin alınmasından kısa süre sonra kanın pıhtılaşma yeteneğindeki kayıp ve damar geçirgenliğinin artması nedeniyle şekillenen iç kanama sonucunda ölebilirler. Gelişimi nasıldır? Dicumarol bileşikleri karaciğerde sentezlenen ve kanın pıhtılaşma mekanizmasında görev yapan protrombinin yapımını engelleyerek ve özellikle kapillar damarların geçirgenliğini artırarak etki yaparlar. Damar çeperlerinde hasar şekillenmesine bağlı olarak gelişen bu durum deride görülen peteşiyel kanamaların başlıca nedenidir. Zehirin yüksek miktarda alımına bağlı olarak akut bir zehirlenme gelişir ve kısa sürede şekillenen iç kanama ve şok belirtileri gözlenebilir. Zehirin az miktarda alınmasına bağlı olarak zehirlenme belirtilerinin görülmesi ve deride peteşiyel kanamaların şekillenmesi daha uzun bir sürede olabilir. Zehirin az miktarda uzun süreli alınması sonucunda belirtiler daha geç gözlenebilir ancak bu tür durumlarda ölüm genellikle kaçınılmaz sonuçtur. Klinik belirtileri nelerdir? Klinik olarak görülen ilk bulgu mukozaların solgunluğu ve deride peteşiyel (nokta tarzında) kanamalardır. Solunum ve nabız hızlıdır.Damarlardaki geçirgenliğin artışı nedeniyle çok hafif bir darbe sonucu dahi deride yaygın hematomlar (deri altında yaygın kanamalar)şekillenebilir.Burun kanamaları ve kanlı bir dışkı görülebileceği gibi kusma esnasında da kan görülebilir.Erken müdahale edilmeyen durumlarda şekillenen iç kanama şok tablosunun gelişmesine neden olur. Hasta halsizdir ve ayağa kalkamaz. Vücut ısısının sürekli düşmesi durumun kötüye gittiğini işaret eden önemli bir bulgudur. Sonuç Köpeklerde sık karşılaşılan ve erken müdahale edilmediği taktirde mutlak ölümle sonuçlanan dikumaraol bileşiklerinin zehirliliğinin artışına neden olan bazı faktörler vardır. Bu faktörler; Kemoterapi veya yağlı besinlerle beslenme nedeniyle K vitamini noksanlığı olması, Karaciğerde hasar ve bu nedenle pıhtılaşma faktörlerinin üretiminde azalma olması, Yavru olması veya pıhtılaşma faktörlerinin yetersiz olması, Böbrek yetmezliği olması, Sulfonamidler gibi K vitamini sentezleyen bakterilerin gelişimini engelleyen ilaçların kullanılıyor olması doğrudan kanın pıhtılaşma mekanizmasında etkin olan faktörlerdir. Bu faktörlerin bir veya bir kaçının bir arada bulunması tedavinin başarısızlığına ve ölümün daha kısa sürede şekillenmesine neden olabilir. Fosfor Zehirlenmesi Fosfor doğada değişik şekillerde bulunur. Vücutta nükleik asit ve fosfolipitlerin yapısında yer alarak enerji metabolizmasında görev alan fosforun dışında rat zehiri olarak kullanılan ve zehirlenmeye neden olan beyaz fosfor olarak bilinen şekli oral yolla alındığında oldukça güçlü bir toksik etki yapar. Gelişimi nasıldır? Fosfor içeren preparatın oral yolla alımından sonra sindirim kanalından emilmesi kolay ve çabuk olur. Vücutta fosfat haline dönüşerek kolinesteraz enziminin oluşumuna engel olmak suretiyle etkisini gösterir. Klinik belirtileri nelerdir? Klinik olarak gözlenebilen ilk belirti huzursuzluk ve kusmadır. Kusma esnasında çıkarılan içeriğin ve solunum havasının sarımsak kokması karakteristik bir belirtidir. Salya artışı, sancı belirtileri, solunum güçlüğü de gözlenebilecek belirtilerdendir. İlerlemiş durumlarda konvülsiyonlar, istem dışı idrar ve dışkılama ve koma şekillenmesi söz konusudur. Bunu takiben ölüm görülebilir. Sonuç Genellikle ani ölümlere neden olmadığından fazla gecikilmeden yapılan medikal tedavilere olumlu cevap alınabilir. Tedavide sindirim sistemindeki zehirin uzaklaştırılması esas alınmalıdır. Bu nedenle yapılacak ilk işlem kusturmak olmalıdır. Bu amaçla ılık suya bir çorba kaşığı tuz katarak içirmek fayda sağlayacağı gibi veteriner hekim kontrolünde kusturucu ilaçlar da uygulanabilir. Striknin Zehirlenmesi Striknin Hindistan, Güneydoğu Asya ve kuzey Avusturalyada yetişen Kargabüken bitkisinin tohumlarından elde edilen bir alkaloit maddedir. Suda çözünmeyen kristalize bir tozdur. En çok striknin sülfat tuzu şeklinde bulunur ve kullanılır. Rat zehiri olarak kullanılan striknin özellikle sokakta yaşayan köpeklerin öldürülmesi amacıyla bazı belediyelerin sıklıkla kullandığı bir zehirdir. Gelişimi nasıldır? Striknin ağız yolu ile alındıktan sonra sindirim sisteminden emilimi ve vücutta yayılması çok hızlıdır. Vücutta herhangi bir dokuda birikmez ancak karaciğer ve böbrekte daha yüksek yoğunluğa erişebilir. Zehirlenmenin gelişimine etki eden en önemli faktör alınan zehirin miktarıdır. Yüksek dozlarda alınması etkisinin hızlı olmasına neden olmaktadır. Ayrıca midenin dolu veya boş olması da zehirin toksititesine etki eden bir diğer faktördür. Boş mide de emilim daha çabuk olacağından zehir etkisini kısa sürede gösterebilir. Ancak dolu olması da kusmayı engelleyebileceğinden dezavantaj olarak kabul edilebilir. Striknin merkezi sinir sisteminde sinir hücreleri üzerine etki ederek omurilik ve beynin refleks uyarımlarında artışa ve bu nedenle çırpınmalara yol açar. Özellikle solunum kaslarında şekillenen aşırı uyarım ve kasılmalar sonucu görülen solunum yetmezliği ölüme sebep olabilir. Klinik belirtileri nelerdir? Zehirin alınmasından kısa süre sonra klinik belirtileri görmek mümkündür. Klinik belirtiler alınan zehirin miktarı ile ilişkili olarak değişiklik gösterebilir. Çok az miktarda bir zehir alımı söz konusu ise gözlenebilen belirtiler huzursuzluk ve kas titremeleridir. İlerleyen zamanlarda titremeler sıklaşarak aralıklı kasılmalar, solunumun hızlanması ve boyun tutulmaları gibi belirtiler görülebilir. Yüksek miktarda zehir alınması halinde titremeler ile başlayan, aralıklı nöbetler halinde gözlenen kasılma ve çırpınmalar karakteristiktir. Tüm kaslarda kasılma söz konusudur. Özellikle bacaklar ve boyun kasılmış halde yerde yatar. Kasılmalar arasında gevşeme dönemleri olabilir. Bu dönemlerde en hafif uyarıya karşı dahi refleks verir ve tekrar kasılabilir. Kalp atım sayısında ve solunum sayısında artış, pupillarlarda büyüme ve solunum güçlüğü de gözlenebilen belirgin bulgulardır.Başlangıçta bilinci yerinde olmasına karşın oksijen yetersizliğine bağlı olarak beyinin oksijensiz kalması sonucu ilerleyen dönemlerde şuur kaybı gözlenebilir.Kaslardaki sertliğin artması, solunumun engellenmesi ve kanın oksijeni tutma kapasitesinin düşmesine bağlı olarak dokularda siyanoz şekillenebilir.Kasılmaların sıklaşması ve şiddetinin artması, solunum güçlüğü ve siyanoz kötüye gidişi gösteren bulgulardır. Sonuç Oral yolla alındıktan sonra yaklaşık 16- 24 saat içinde vücuttan atılan striknin zehirlenmelerinde bu süre atlatıldığında zehirlenen köpeğin yaşama şansı yükselmektedir. Ölüm solunum yetmezliği sonucu görüldüğünden zehirlenme durumunda ilk olarak solunumu rahatlatıcı önlemlerin alınması faydalıdır. Ancak bunun yanında zehirin vücuttan kısa sürede uzaklaştırılması da büyük önem taşımaktadır. Striknin çabuk emilerek kısa sürede yüksek toksisiteye ulaştığından erken müdahale önemlidir. Zehirin alındığını gördüğünüz veya şüphe ettiğiniz taktirde kusturmanız zehirin etkinliğini azaltacağından faydalı olacaktır. Barbituratlar İle Zehirlenme Barbitürat veteriner hekimlikte anestezi amacıyla kullanılan maddelerdendir. Yetkin olmayan kişiler tarafından kullanılması veya doz aşımı halinde zehirlenmeye neden olabilirler. Ayrıca açıkta bırakılan uyku ilaçlarının yenilmesi sonucunda da zehirlenmeye neden olurlar. Özellikle obur köpeklerde sık karşılaşılan bir durumdur. Gelişimi nasıldır? Barbituratlar medulladaki solunum ve vazo motor merkezi felç ederek ölüme sebep olabilir.Kullanımı çoğunlukla kas içi ve damar içi yolla olur. Damar içi yolla uygulandığında kısa sürede etkisi başlar ve kaslarda hızlı bir gevşeme oluşur. Daha sonra hiç bir reflekse cevap vermeyecek durumda uyku haline geçer. Doz aşımının söz konusu olduğu durumlarda uyku hali daha da derinleşir ve solunum durabilir. Klinik belirtileri nelerdir? İlacın uygulanmasını takip eden 5-10 dk. İçerisinde kaslarda, gevşeme uyku hali, göz refleksinin hafiflemesi ve kaybolması gözlenebilen ilk belirtilerdir. Yüksek doz uygulamalarında yani zehirlenme halinde bu belirtiler daha ileri derecelerde gözlenir. Ayrıca solunumun zayıflaması ve durması, nabızın atmaması ve bir kaç dakika içerisinde kalp atımlarınızın durması sonucu ölüm şekillenebilir. Sonuç Kontrollü olarak kullanıldığında etkin bir anestezik madde olan barbitürat zehirlenmelerinde erken müdahale edilmesi hayati tehlikeyi ortadan kaldırabilir. Özellikle solunumun desteklenmesi ve kalp-dolaşım sistemini uyaran ilaçların uygulanması yeterli olabilmektedir. Üriner Sistem Üst Üriner Sistem Hastalıkları Böbrek Yetmezliği Böbrek Tümörleri Böbrek Kistleri Hydronephrosis (Hidronefroz) Nephritis (Böbrek İltihabı) Glomerulonephritis (Böbrek Kılcal Damarlarının İltihabı) Pyelonephritis (Böbrek Yangısı) Alt Üriner Sistem Hastalıkları İdrar Kesesi Taşları İdrar Kesesi Yırtıkları Cystitis (İdrar Kesesi yangısı) İdrar Kesesi Tümörleri İdrar Kesesi Divertikulumu Zoonoz Hastalıklar Zoonoz Cat Scratch Disease (Kedi Tırmığı Hastalığı) Lyme Hastalığı Toxoplasmosis (Toksoplazma) Salmonellosis (Salmonelloz) Echinococcosis (Kist Hidatik) Campylobacteriosis (Campylobakter) Rabies (Kuduz) Dermatofitosis (Mantar) Kedi Tırmığı Hastalığı (Cat Scratch Disease) "Kedi Tırmığı Ateşi" olarak da bilinen hastalık gram(-) bir basilin neden olduğu zoonoz karakterli enfeksiyöz bir hastalıktır. İnsanlarda çoğunlukla iyi huylu olan, sınırlı lenfodenopati ile karakterize olan hastalık, çocuklarda yaygın olarak görülür. CSD sadece kedi tırmalamasıyla değil, kedi veya köpek ile temastan sonra da görülebilir. Ancak kedi tırmalamasından sonra görülme oranı daha yüksek olduğundan kediler enfeksiyon kaynağı olarak tanınmaktadırlar. Hastalığın Nedeni-Etkeni Nedir? Hastalığın etkeni konusunda değişik fikirler savunulmasına karşın CSD (cat Scratch disease) geçiren hastalarda son zamanlarda Bartonella henselae ve Bartonella quinata adlı bakteriler hastalığın sebebi olarak teşhis edilmiştir. Hastalığın İnsanlardaki Belirtileri Nelerdir? CSD subakut bir hastalıktır. Bulaşmadan sonra yaklaşık 2 hafta içinde (7 ila 12 gün) papül şeklinde lezyon şekillenir ve küçük bir apse oluşur. Bundan yaklaşık 1 ila 3 hafta sonra etkilenen bölgeye yakın lenf yumrularında şişlik oluşur. Bu şişlikler birkaç hafta ya da birkaç ay kalıcı olabilmektedir. Özellikle baş ve boyun çevresindeki lenf yumrularında gelişen bölgesel lenfadenitis söz konusudur. Genellikle iyi huylu olan bu lenfodenopatiler yaklaşık olarak 1-2 ay süreyle varlığını sürdürdükten sonra sekunder bir etken yoksa kendiliğinden iyileşme sürecine girer ve bir kaç ay sonra etkinliğini kaybeder. CSD ile enfekte kişi grip benzeri semptomlar gösterir ;ateş, baş ağrısı,aşırı yorgunluk, kaslarda ağrı (et kırığı) ve azalmış iştah.Bazı insanlar bir kaç haftada iyileşmektedir.Vakaların yaklaşık %5-15 inde kalp, göz, beyin, mide-barsak ve deri problemleri gibi ciddi durumlar söz konusu olmaktadır. Organ nakli söz konusu olan hastalarda, kanser tedavisi gören kişilerde, bağışıklık sisteminin baskılandığı durumlarda ve HIV/AIDS pozitif hastalarda CSD çok daha ciddi seyretmektedir. Kedilere Bulaşma Nasıl Olur? Kedilerde hastalığa sebep olan değişmez etken Bartonella henselae'dir ve özellikle mayıs aylarında pireler tarafından taşınır ve kedilere mikroorganizma pireler aracılığıyla bulaştırılır. Bartonella quinata'nın ise kaynağı bilinmemektedir. Kedinin üzerine dökülen pire dışkıları kedi kaşınırken tırnaklarına ya da kendini temizlerken ağzına bulaşacaktır. Böylece pirenin dışkısıyla bulaşık etkeni (Bartonella ) kedi almış olacaktır. İnsanlara Bulaşma Nasıl Olur? İnsanlar bu hastalığı kedi tırmalaması veya ısırması ile alabilir. Eldeki açık yaradan kedinin yalaması ya da tırmalaması ile de etken insana geçebilmektedir. Ayrıca köpeklerin de hastalık etkenlerini taşıyabileceği ve bulaşmaya neden olabileceği bildirilmiştir. Risk Yaratan Faktörler Nelerdir? Hastalığın erken yaşlarda görülme oranı yüksektir. Özellikle yavru kediler hastalığın taşınmasında etkin rol oynar. İnsanlarda da gençler ve özellikle çocuklar hastalığa daha duyarlıdır. Pireler bakterilerin taşınmasında aracılık ettiğinden aşırı pire enfestasyonu görülen kediler daha fazla risk oluşturabilir. Açık yaraların varlığı, yalama sonucu bulaşma olabileceğinden riski artıran diğer bir faktördür. Erkekler hastalığa kadınlardan daha duyarlıdır. Mayıs aylarında bu hastalığın görülme riski fazladır. Bağışıklık sistemini zayıflatan ağır seyirli enfeksiyonlar örneğin, AIDS hastalığının seyri sırasında şekillenen bulaşmalarda risk daha fazladır. Hastalığın Kedilerdeki Belirtileri Nelerdir? Hastalık etkenini taşıyan ve bu etkenleri insanlara bulaştırabilen enfekte kedilerde genellikle hastalığa ait bulgular görülmez. Kediler etkeni taşıyıcı görev yaparlar.Bununla birlikte, son zamanlarda yapılan çalışmalar Bartonella enfeksiyonu ve belirli kronik yangısı olan kedilerin ilişkili olduğunu göstermektedir (örn;diş eti yangısı (gingivitis),ağız yaraları( Stomatitis), yangısel barsak hastalığı(inflammatory bowel disease), belirli göz problemleri ve bazı idrar yolu anormallikleri). Hastalığın İnsanlardaki Belirtileri Nelerdir? Klinik olarak ilk gözlenebilen belirti tırmalanan veya ısırılan bölgede oluşan yara ve bunu takiben şekillenen deri lezyonlarıdır. Bu lezyonlar kırmızı renkte yuvarlak ve kabukludur. Hastalığın insanlarda görülen en karakteristik belirtisi ise lenfodenopatidir. Öncelikle boyun bölgesi lenf yumrularında görülen bu değişikliğe mandibular, inguinal ve thorakal (çene, kasık ve göğüs) lenf yumrularında da rastlanabilir. Elle yapılan muayenelerde lenf yumrularındaki bu şişkinliği tespit etmek mümkündür. Ayrıca yüksek ateş, iştahsızlık, halsizlik, mide bulantısı ve kusma gibi genel belirtilerin yanısıra dalakta büyüme, farenjit ve Paratroid bezinde büyüme gibi spesifik bulgularda görülebilir. Bu spesifik belirtiler yanında daha az oranda olsada encephalit, felç, saldırganlık, yüz kaslarında felç, koma gibi sinirsel belirtiler ve diş etinde, ağız içinde yaralar, ağrısız şişkinlikler tarzında konjunktival granulomlar gözlenebilmektedir. CSD Nasıl Teşhis Edilir? Hastalığın teşhisinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu her vakada deri lezyonlarının görülmeyebileceğidir. Teşhis için en doğru sonuçlar laboratuar testleri ile mümkündür. Bu amaçla, deri lezyonlarından örnek alınarak patolojik incelemeler yapılabilir. Kan tahlili ile de enfeksiyonun varlığı tespit edilebilir. . Ulaşılabilir testler şunlardır; kan kültürü, PCR (Polymerase chain reaction), EIA (Enzyme immunoassay), IFA(Immunofluorescent Antibody), ve Western Blot. Ayrıca biopsi yapılabilir. Kedi tırmığı hastalığının teşhisinde en önemli adım ise kişinin hikâyesinin araştırılmasıdır. Kedi ile temasın olup olmadığının öğrenilmesi kesin teşhisin konulmasında yardımcı olan temel unsurdur. ÖZETLEMEK GEREKİRSE: Enfekte kediler uzun süre ( 30 gün veya daha fazla) tedavi edildiğinde Bartonella henselae elimine edilebilir. İnsanlarda da antibiyotik tedavilerine büyük oranda olumlu sonuç alınmaktadır. Çoğunlukla medikal tedaviler ile kısa sürede iyileşme görülen bu hastalık her hangi bir tedavi uygulanmadan kendiliğinden iyileşebilir. Nadir olarak tedavi uygulanmayan bazı vakalarda kötü bir gelişme izlenebilmiştir. Ancak bu durumun bağışıklık sistemi ile ilgisi olduğunu düşündüren bulgularda gözlendiğinden direk olarak kötü seyrin nedeninin Cat Scratch Disease olduğunu düşünmek yanlış olabilir. Lenfodenopati insanlarda sık karşılaşılan bir durumdur. Ancak bu durum kedi tırmığı dışında enfeksiyonlar ve bazı kanser hastalıklarının seyri sırasında da sık görüldüğünden tanısının konulması ve nedenin iyi araştırılması gerekmektedir. Kedi tırmığına bağlı olarak şekillenen lenfodenopatiler çoğunlukla tümöral karakterli değildir. LYME DISEASE (Borreliosis) Borreliosis kenelerle nakledilen Borrelia burgdorfi isimli spiroketin neden olduğu bir hastalıkdır. Kuzey Amerika, Avustralya ve Avrupa da görülen bu hastalığa Türkiye de rastlandığı hakkında bir bilgi yoktur. Hastalık başlıca köpeklerin kenelerce ısırılması ya da insanların bu keneler tarafından ısırılması yolu ile bulaşır. Hastalığın belirtileri; Hastalık ani bir topallık ile başlar. Eklemler şiş ve ağrılıdır. Topallıklar birkaç günde kaybolur. Ancak bazı olgularda tekrarlayabilir. Bazen beden ısısında da artış görülebilir. Radyolojik yoklamalarda eklemler normal gözükebilir. Teşhis; Teşhisi nispeten zor bir hastalıktır. Kan ve eklem içi sıvının muayene edilmesi gerekir. Pek çok hastalık ile karışması mümkündür. İnsan Sağlığı Açısından Önemi; İnsanlar hastalığı köpeklerden direkt olarak almazlar. Ancak köpek ve diğer hayvanların üzerlerindeki kenelerinin insanların derisi üzerinde gezmeleri ve kenelerin ısırması ile hastalık bulaşabilir. Köpekler üzerindeki kenelerin ilaçla yok edilmesi hastalıktan korunmada en önemli yoldur. Ayrıca riskli bölgelerde yaşayan hayvanların aşılanması da korunma açısından elzemdir. Lyme Hastalığı Nedir? Lyme hastalığı neredeyse bir yüzyıldır Avrupa'da tanınmaktadır ancak 1975 yılına kadar ABD'de insanlarda tanımlanmamıştır.1975 yılında ABD Connecticut'ta Lyme kasabasında özellikle gençlerde yoğun bir şekilde Artrit vakaları görülmeye başlanmıştır. Yapılan araştırmalar bu durumun bazı keneler tarafından (Ixodes Ricinus, Ambylomma Americanum, Lonestar Tick) bulaştırılan bir tür bakteriden kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır. Bu hastalığı oluşturan bakteriye "Borrelia Burgdorferi" adı verilmektedir. Lyme Hastalığı ise adını ABD'nin bu kasabasından almaktadır. Lyme hastalığına literatürde Borreliosis veya Borelyoz da denmektedir. Hastalık ayrıca köpek, at, sığır ve kedide de oluşurken, birçok vahşi memeli ve kuşlar da enfekte olur ve kene enfeksiyonu için rezervuar olarak görev yapar. 1980'lerde, hem köpeklerde hem de insanlarda rapor edilen hastalık İnsidans dramatik şekilde artmıştır. Günümüzde Lyme Borreliosis (LB) dünyada en yaygın artropod kaynaklı hastalıktır. Epidemiyoloji: Lyme hastalığı, Borrelia burgdorferi sensu lato denilen bir grup Borrelia cinsi spiroketlerin sebep olduğu bir enfeksiyondur. Sadece bir türün( B.burgdorferi sensu stricto'nun) ABD'de varlığı bilinirken, en az dört patojenik tür ( B.burgdorferi sensu stricto, B.afzelii, B.garinii, B.japonica ) Avrupa ve Asya'da izole edilmiştir. İki yeni Borrelia genotipi olan Borrelia afzelii ve Borrelia garinii'nin de insan patojenleri olduğuna dair kanıt sağlanmıştır. Bu genotipiler Avrupa ve Asya'da oluşur ancak Kuzey Amerika'da oluşmaz. ABD tipi B.burgdorferi sensu stricto (s.s.) olarak adlandırılır ve tüm genotipi kompleksini kapsayan terim B.burgdorferi sensu lato (s.l.) dur. Borrelia burgdorferi sensu lato organizmaları spiral şekilli, hareketli, Spirochaetales sınıfındaki mikroaerofilik bakterilerdir. Mikroorganizma, kan emen kenelerle bir konakçıdan diğerine nakledilir. Hastalığın yayılmasında öncelikli vektör Ixodes keneleridir. Kene konakçıya yapıştığında, Lyme etkeni sindirim sisteminden kenenin ağız organellerine göç eder ve buradan konakçıya geçer. Yapışan kenenin hastalığı bulaştırma işlemi yaklaşık 12 saat içinde olur. Ixodes cinsi sert keneler, birçok memeli, kuş ve sürüngen konakçıya yapışarak ve onlardan beslenerek Borreliayı nakleder. Avrupa ve Asya'da I.ricinus ve I.persulcatus keneleri Borrelia nakli için başlıca vektörlerdir. Diğer kan emen böcekler de organizmanın nakline dahil olabilir ancak bunların önemli vektörler olduğuna dair çok az kanıt vardır. Bir insanı veya hayvanı enfekte eden en önemli yol kene ısırığıdır. Bir kenenin yapışıp kan emmeye başladığı anda, spiroketler kenenin orta bağırsağında bulunur. Emilen kanın kendilerine ulaşmasının uyarıcı etkisiyle spiroketler kenenin tükürük bezlerine göç etmeye başlarlar. Buradan, konakçının derisine nakledilirler. Böylece hastalık bulaşmış olur. Lyme hastalığını nakleden Ixodes kenelerinin yaşam siklusu dişilerin ilkbaharda yumurtlamasıyla başlar. Olgunlaşmamış larvalar farelerin kanıyla beslenir. Bu farelerin çoğu Borrelia ile enfektedir ve borreliayı bu olgun olmayan larvalara geçirirler. Larvalar farelerin üzerinden düşer ve kış dönemini nimf oluncaya kadar toprakta geçirir. Bu nimflerin çoğu enfekte olarak ilkbaharda ortaya çıkar. Bu nimfler fare dışında köpekler ve insanlar gibi diğer memelilerden de kan emer. Bir sonraki sonbahar yine ilkbaharda organizma ile enfekte yetişkin olarak ortaya çıkacakları zamana kadar toprakta durur. Yetişkin erkek ve dişi kene, insandan veya köpekten ve diğer büyük hayvanlardan kan emer. İyice doyan dişi kene konakçıdan toprağa düşer ve çevreye birçok yumurta bırakarak yaşam siklusunu tekrar başlatır. İnsanlarda Lyme Hastalığı İnsanlarda Lyme hastalığı, deriyi, eklemleri, sinir sistemini ve diğer organ sistemlerini etkileyerek yangısal hastalıklara sebep olur. Semptomlar genellikle enfeksiyonun ilk haftasında oluşur ancak kene ısırdıktan sonra 30 gün içinde de gelişebilir. Bazı vakalarda semptomsuz seyreder. Erken Lyme hastalığında (erken lokalize dönem) kırmızı halkalı boğa gözü diye tarif edilen şekilde kızarık (erythema migrans) ile kendini gösteren tipik semptom görülür. Lyme hastalığına yakalanmış birçok hastada gelişen bu kızarıklık, hastalık bulaştıktan sonra genellikle 1-2 haftada görülür ve 3-5 hafta süreyle kalıcı olabilir. Dokunulduğunda sıcak olabilir ve genellikle ağrısız veya kaşıntısızdır. Erken dönemde görülen diğer semptomlar; kene ısırığının yakınındaki lenf bezlerinde şişkinlik, yorgunluk, baş ağrısı, ağrı, eklem ağrısı, titreme-ürpertidir. Lyme hastalığının sonraki aşaması (erken yayılma dönemi) genellikle kenenin ısırmasından sonra 2 hafta ila 3 ay arasında oluşur. Isırık bölgesinden uzakta 2 veya daha fazla kızarık alan, şiddetli baş ağrısı, aşırı yorgunluk, büyümüş lenf nodülleri, tutulma (özellikle eklemlerde ve boyunda), ışığa duyarlılık, yüz felci (facial paraliz), ekstremitelerde titreme veya uyuşukluk, düzensiz kalp ritmi, 38-39°C ateş, meningitis görülür. Lyme hastalığının son aşaması (geç dönem) eğer erken dönemde hastalık saptanamadıysa veya doğru şekilde tedavi edilmediyse oluşabilir. Geç dönem semptomları, enfekte kene ısırdıktan sonra haftalar veya yıllar içinde herhangi bir zamanda oluşabilir. Özellikle dizlerde arthritis ve idrak bozukluğu görülür. Bu hastalarda en göze çarpan değişiklikler, kronik arthritis, kronik MSS bozukluğu ve acrodermatitis chronica athropicans (ACA) dır. LYME HASTALIĞI NASIL BULAŞIR? Lyme hastalığı keneler tarafından bulaştırılan bir hastalıktır. Hastalık esas olarak Ixodes cinsi (sert keneler) kenelerin ısırması sonucunda bulaşmaktadır, ancak diğer kene türlerinden de bulaştığı yönünde araştırma sonuçları bulunmaktadır. Düşük bir olasılık olmakla beraber kan nakliyle de bulaşabildiği bilinmektedir. Cinsel yolla bulaşıp bulaşmadığı konusunda tartışmalar olmakla birlikte bu şekilde bulaştığına dair somut bir kanıt yoktur. Temas veya öpüşme ile bulaşmamaktadır. Çoğu kaynakta kenenin hastalığı bulaştırabilmesi için yaklaşık 48 saat yapışık kalması gerektiği belirtilse de, kene cilde yapıştığı andan itibaren hastalığın bulaşma riski vardır. Ancak kenenin yapışık kalma süresiyle birlikte risk de artar. HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR? Lyme hastalığının belki de en kötü tarafı teşhisinin oldukça zor koyulmasıdır. Hastalığın belirtileri diğer birçok hastalıkla karışır ve çoğunlukla her hastada farklı belirtilerle kendini gösterir. Diğer hastalıkları taklit etmesi nedeniyle Lyme hastalığı Amerika'da "büyük taklitçi" olarak anılmaktadır. Yaygın olarak görülen belirtileri sayacak olursak: - Kenenin ısırmasından sonraki birkaç gün-bir hafta içinde ortaya çıkan hafif ateşle kendini gösteren grip benzeri belirtiler, kas ve eklemlerde ağrı, kırıklık hissi. Kene ısırmaları daha çok bahar ve yaz aylarında olduğundan, bu aylarda karşılaşılan bu tip belirtiler anlamlı olabilir. - Isırılmadan sonra birkaç hafta içinde ortaya çıkabilen çember şeklinde veya farklı biçimlerde olabilen kızarıklık (erythema migrans). Erythema migrans Lyme hastalığının tek spesifik belirtisidir. Bu tür bir kızarıklık gözlemlendiğinden hemen tedaviye başlanmalıdır. Ancak bu kızarıklığın görülme oranı Avrupa'da %50'nin altındadır ve belki de daha az hastada Görülmektedir. - Isırılmadan birkaç hafta veya ay sonra ortaya çıkan eklem ağrıları, tutulmalar, Artrit. - Kas seğirmeleri, ciltte uyuşma veya karıncalanma hissi. - Genelde birkaç ay sonra görülen görme sorunları, işitme sorunları, kulak çınlaması, ışığa bakıldığında göz sıvısında yüzen cisimler görme. - İleri vakalarda nörolojik belirtiler, yüz felci, kısmi felç, psikiyatrik bozukluklar. - Aşırı yorgunluk hissi. - Uyku bozuklukları. - Dikkatte dağınıklık, unutkanlık, algılama performansında düşüş. Lyme hastalığı bu belirtilerden biri, birkaçı ya da daha fazlasıyla kendini gösterebilir. Ayrıca başka belirtilerle de kendini gösterebilmektedir. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi daha bu sitede ve aşağıda adresini verdiğim Euro Lyme sitesindeki Belirti Listesi adlı belgede bulabilirsiniz. LYME HASTALIĞI NASIL TEŞHİS EDİLİR? Ne yazık ki Lyme hastalığının yüzde yüz güvenli bir teşhis yöntemi yoktur. Bazı testler yapılıyor olsa da bunlar her zaman doğru sonucu vermemektedir.Hastada erythema migrans oluşumu varsa, başka belirtiler veya test sonuçları beklenmeden hemen tedaviye başlanması gerekir. Bunun dışında ELISA veya Western Blot testleri kullanılmaktadır. Ancak ELISA testinin güvenilirliği oldukça düşük olduğundan fazla tercih edilmemektedir. Western Blot ise, yine tam bir güvenilirlik sağlamamakla birlikte, daha çok tercih edilmektedir. Lyme'ın teşhisi ile ilgili asıl sorun bazı hastalarda devamlı negatif test sonuçları alınmasına rağmen hastalığın var olmasıdır. İşte burada doktorun uzmanlığı devreye girer. LYME HASTALIĞINDA TANI KLİNİK VERİLER IŞIĞINDA KONMALIDIR. Yani doktor sizdeki belirtileri değerlendirip gerekli tanıyı koyabilir ve testler negatif olsa bile tedaviye başlayabilir.Ancak buradaki önemli sorun bu tanıyı koyabilecek doktorların çok az sayıda olmasıdır. Ne yazık ki Lyme gibi karmaşık bir hastalığa çoğu doktor gerekli özeni göstermemekte, sıklıkla yetersiz veya geç tedavi gibi durumlar ortaya çıkmakta, daha da kötüsü yanlış teşhisler söz konusu olabilmektedir. Lyme hastlarına MS, romatizma ve hatta psikoz tanısı konulması seyrek görülen bir durum değildir. Kene ısırmalarında hala asıl görev hastaya düşmektedir. Hasta her zaman uyanık olmalı ve şüphelendiği durumlarda Lyme konusunda uzman bir hekimden fikir almalıdır (ne yazık ki enfeksiyon hastalıkları uzmanı olmanın Lyme uzmanı olmak anlamına gelmediğini ben acı tecrübelerle öğrendim). TEDAVİ Lyme hastalığı antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir. Bu konuda standart bir prosedür henüz oluşturulmamıştır. Ancak ağırlık kazanan görüş uzun, yoğun ve agresif bir antibiyotik tedavisinin çoğunlukla gerekli olduğudur. Çoğunlukla antibiyotiklerden oluşan bir kombinasyonun kullanılması, damardan ilaç uygulamaları gerekli olmaktadır. Yetersiz dozlar kullanıldığında veya tedavi süresi kısa tutulduğunda Lyme hastalığı tekrarlayabilmekte ve her tekrarında hastalıktan kurtulma şansı daha da azalmaktadır. Yoğun antibiyotik kullanımı zaman zaman bazı dezavantajları beraberinde getirse de hastalığın potansiyel sonuçları karşısında bu riskler önemsiz kalmaktadır. Gerektiği şekilde uygulanan bir tedavi programı sonrasında hastadaki semptomların yok olması veya semptomlarda önemli ölçüde azalma sağlanmaktadır. Lyme hastalığında erken teşhis önemlidir. Mikrop vücutta ne kadar uzun süre kalırsa, vücuttaki bakteri yükü de o kadar fazla olur ve tedavinin başarı şansı da azalır.Lyme hastalığı tedavi edilmediğinde çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Ölümcül bir hastalık olarak kabul edilmemekle birlikte hastanın hayatını son derece zorlaştıran sonuçlar ortaya çıkabilir. Hastalığın felç, psikoz, görme kaybı, işitme kaybı gibi ciddi etkileri olabilmektedir. KORUNMA İnsanlar için Lyme aşısı yoktur. Bu konuda araştırmalar yapılmaktadır. Ayrıca Lyme geçirmiş olmak Lyme'a karşı bağışıklık sağlamamaktadır. Birden çok kez Lyme hastası olmak mümkündür. Lyme hastalığından korunmanın en iyi yolu kene ısırıklarından korunmaktır, yani kenelerden uzak durmaktır. Keneler özellikle Nisan ve Ekim ayları arasında aktiftirler. Genellikle ormanlık alanlar, çayırlar ve çalılık alanlarda av beklerler. Şehirde yaşıyor olmak kenelerden uzak olduğunuz anlamına gelmez. Şehir içindeki çalılık alanlardan veya çimenlerden de kene yapışması ihtimali vardır. Ayrıca evcil hayvan sahibiyseniz ve hayvanınız dış ortamlarda dolaşıyorsa, kene taşıması ihtimali olduğundan risk altındasınız. Korunmak için ne yapmalı? Orman veya çalılık alanlara gidiliyorsa mümkün olduğunca kapalı giysiler tercih edilmeli, çıplak ayakla dolaşılmamalı, ormana giriliyorsa şapka takılmalı. Açık renkli giysiler giymek kenelerin fark edilmesi açısından yararlıdır. Ayrıca yünlü/pamuklu kumaşlar yerine kaygan kumaşların tercih edilmesi kenelerin daha zor tutunmasını sağlayacaktır. Vücudun açıkta kalan kısımlarına DEET içeren böcek kovucular (OFF! Sin kov vs.) sıkılmalı. Keneler bu maddeden uzak durmaktadır. Kenelere maruz kalınabilecek ortamlarda kalındıysa, dönüşte mutlaka tüm vücutta kene kontrolü yapılmalıdır. Özellikle çocuklarda bu kontroller ihmal edilmemelidir. Kene yapışmışsa ne yapılmalı? Kene fark edildiğinde mümkün olduğunca çabuk olarak çıkarılmalıdır. Bunun için bir tıbbi kuruluştan yardım alabilirsiniz veya aşağıdaki yöntemi uygulayarak kendiniz de çıkarabilirsiniz. - Hiçbir şekilde kenenin üzerine alkol, vazelin, gaz yağı vs. sürmeyin. Bu kenenin kusmasına ve içindeki mikropların vücuda yayılmasına neden olabilir. - Keneyi çıkarmadan önce mümkünse ucu kıvrık bir cımbız bulun. Keneye temas etmeyin, edecekseniz eldiven kullanın. - Keneyi cımbızla mümkün olduğu kadar başına yakın bir yerden tutun ve yukarı aşağı hafif şekilde oynatarak çekin. Kenenin ezilmemesine dikkat edin. Kene patlar veya ezilirse organlarındaki enfekte sıvıları vücuda enjekte etmiş olursunuz. - Keneyi dairesel hareketlerle çıkarmaya çalışmayın. - Çıkardığınız keneyi atmayın veya ezmeyin. Cam bir kap veya plastik bir torbaya yerleştirin. İçine nemli bir parça pamuk koyun ve ağzını kapatın. Hava alabileceği kadar küçük bir delik olmasına dikkat edin. [Keneyi saklamamızın nedeni şu: Kenenin hastalık taşıyıp taşımadığını öğrenmek, hastalığın sizde olup olmadığını öğrenmekten daha kolaydır. Şüphe verici bir durum gözlemlenirse keneler bazı laboratuarlarda (ABD'de Igenex ) Lyme ve diğer hastalıklara karşı incelenebilmektedir. Bu yüzden ölü bile olsa keneleri atmayın ve saklayın.] TOXOPLASMOSIS(Toxoplasma gondii) Toxoplasma gondii: Dünya çapında yaygın bir protozoan olup ilk kez 1908 yılında Charles Nicolle ve Louis Manceaux tarafından gundi olarak bilinen Kuzey Afrika rodentlerinde bulunmuş ve bu nedenle tür adı gondii olarak verilmiştir .Toxoplasma gondii insan ve diğer birçok evcil ve yabani hayvan türünü enfekte edebilme yeteneğine sahiptir. Evcil ve yabani kediler son konak olarak bilinmektedir. Bulaşma Nasıl Olur? İnsanlar ve hayvanlar sporlanmış ookistlerle kontamine gıdaları tüketmek yada kist içeren etleri çiğ veya az pişmiş olarak yemek sureti ile enfekte olurlar . Kedide Toxoplasmosis: Bulaşma: Kediler; parazit ile kontamine gıdalar( kemirgenler, kuşlar veya çiğ etler) tarafından enfeksiyona yakalanırlar. Oral olarak alınan etken kedilerin ince bağırsağında çoğalmaya başlar ve ookistleri oluşturur. Oluşan ookistler yaklaşık 3 hafta içinde dışkıyla dışarı çıkarlar ve 1 hafta içinde spor'lar oluşur. Bunlar oldukça dayanıklıdırlar ve nemli ortamda aylarca canlı kalabilirler. Bu ookistlerle enfekte olan yerlerle temas etmek hayvan veya insanların hastalığı alması için yeterlidir. Bunun dışında az pişmiş etlerin özellikle domuz, sığır ve koyun etlerinin yenmesi veya keçi sütü gibi pastörize edilmemiş sütlerin içilmesi de hastalığın alınmasına neden olur. Toxoplazma kan nakli sırasında da bulaşabilir. Kedide hastalığın belirtileri nelerdir? Hasta kedilerin bir çoğunda klinik semptom görmek mümkün değildir. Belirti görülebilenlerde ise aralıklı ateş, halsizlik, depresyon ve iştah kaybı söz konusudur.. Bu bulguların dışında solunum problemleri, pankreas yangıları, lenf bezlerinde nodül oluşumu, göz problemleri, çiğneme ve yutkunma güçlükleri, davranış bozuklukları veya felç görülebilir. Ancak bu semptomların hiç birisi hastalık için spesifik değildir ve dolayısıyla bir çok hastalıkla karışabilir. Yavru veya genç kediler yaşlı olanlara göre daha fazla enfeksiyondan etkilenirler. Köpeklerden İnsanlara Toxoplasma geçebilir mi? Köpekler T. gondii ookistlerini insanlara mekanik olarak nakletmeleri nedeni ile enfeksiyon için son zamanlarda bir risk faktörü olarak değerlendirilmektedirler . T. gondii'nin köpeklerde bir enteroepiteliyal siklus geçirmemesi ve köpek etinin birçok millet tarafından tüketilmemesine rağmen, kedilerden ziyade köpeklerle teması daha fazla olan gençlerde ve çocuklarda T. gondii'ye rastlanılması köpeklerin toksoplasmosis bakımından önemine dikkat çekmiştir. Bu durumda köpekler özellikle T. gondii ookisti içeren kedi dışkısını yemeleri veya mekanik temasları ile bu ookistlerin insanlara bulaşmasında mekanik aracılık edebilmektedirler. Köpeklerde toksoplasmosisin klinik belirtileri genellikle respiratorik bozukluklar, ishal ve ataksi ile karakterizedir. Enfeksiyon yavru köpeklerde yaşlılara göre daha sıklıkla görülmekte olup genellikle gençlik hastalığı ile birlikte görülmektedir. Enfekte köpeklerin akciğer, karaciğer ve beyinlerinde fokal nekrotik alanlar yaygın olup bu lezyonlar farklı klinik belirtilerin gelişmesine neden olabilmektedir. İnsanda hastalığın belirtileri nelerdir? Toxoplasmosis; insanlarda daha çok grip benzeri semptomlarla ortaya çıkar veya hiç bir belirti göstermez. Genellikle baş ve boyundaki lenf bezleri şişer, kas ağrısı, baş ağrısı, ateş, sinirsel bulgular ve bulanık görme gibi semptomlar gözlenir. Hastalığın insanlarda en önemli etkisi hamile kadınlar üzerindedir. Hamilelik öncesi veya hamilelik sırasında Toxoplazma ile enfekte olmuş annelerden doğan çocukların büyük bir kısmı enfekte olma riskiyle karşı karşıyadır. Enfekte olan çocuklarda beyin ödemleri veya mental gerilikler, gözlerde hasar ortaya çıkabilir. Hamileliğin erken dönemlerinde enfekte olan annelerde ise düşükler görülebilir. Hastalık Nasıl Teşhis Edilir? Toxoplasma gondii zorunlu hücre içi bir parazittir, toksoplasmosise tüm dünyada insan ve kanatlılarda yaygın olarak rastlanılmaktadır. Hastalık büyük oranda subklinik ve asemptomatik olarak seyretmesi nedeni ile klinik tanı güçtür ve etkenin doğrudan teşhisi de pratik değildir. Bu nedenle de tanı amacıyla genellikle kolay, çabuk ve pratik olan çeşitli serolojik yöntemler kullanılmaktadır. Sabin-Feldman boya testi T. gondiiye karşı oluşan spesifik antikorları tespit edebilen ilk test sistemidir. Bunun dışında indirekt hemaglutinasyon testi (IHA), indirekt immunofluoresan antikor testi (IFAT), direkt aglutinasyon testi (DAT), lâteks aglutinasyon testi (LAT) ve enzymelinked immunosorbent assay (ELISA) de tanı amacıyla kullanılmaktadır. Kedilerde tanı kedinin dışkısında ookistlerin tespitiyle yapılabilir. Kesin tanı serolojik testlerle yapılmalıdır. Hastalıktan Nasıl Korunulur? Hastalıktan korunmak için bir aşı yoktur. Hastalığa karşı önlem almak korunmanın en iyi yoludur. Hastalık etkenleri öncelikli olarak toprakta bulunduğundan toprak ile temas sonrasında gerekli temizliğin yapılması önem taşır.Toprak ile uğraşanların eldiven kullanmaları çok önemlidir. Kedi kum kabı temizliğinde de mutlaka eldiven kullanılmalıdır.Tuvalet kabının temizliği ve kumun sık değiştirilmesi de çok önemlidir. Kumun temizliği yapılırken eldiven kullanılması hastalığın insanlara bulaşmasını önlemek açısından önemlidir.Kedilerin kuş, fare vb hayvanları avlaması bu hastalık için risk teşkil etmektedir. Ayrıca pişmemiş et ve pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri verilmemelidir. İnsanlara bulaşma yollarından biri de kan transfüzyonudur. Bu nedenle kan alımı gerektiğinde kontrollü (resmi) kurumlardan kan temin edilmesi olası riskleri minumuma indirmek yönünden önemlidir. Hastalığın insanlara bulaşması yiyecekler ile olabildiğinden az pişmiş veya pişmemiş etlerin, pastörize edilmemiş sütlerin alınmamasına dikkat edilmelidir. Pişmemiş sebze ve meyveler çok iyi yıkanmalıdır.Kedinin etkeni taşıyıp taşımadığının testlerle belirlenmesi ve varlığı halinde gerekli tedavilerin yapılması özellikle bebek sahibi olmayı düşünen kedi sahiplerinin ilk yapması gereken işlem olarak söylenebilir. ÖZETLEMEK GEREKİRSE; 1) Toprak, kum, çiğ et veya yıkanmamış sebzelerle temastan sonra ellerinizi su ve sabunla yıkayın. 2) Et ve et ürünlerine çıplak elle temastan kaçının.Çiğ ete mutlaka eldivenle temas edin. 3) Etleri hiçbir yeri pembe kalmayacak şekilde iyi pişirin. 4) Et tam olarak pişmeden tadına bakmayın. 5) Etin pişirilmeden önce birkaç gün dondurulması infeksiyon riskini azaltır. 6) Sebze ve meyveleri temiz suyla iyice yıkayın. 7) Temizliğinden emin olduğunuz veya kaynatılmış su kullanın. 8) Kedinizin kum kabını değiştirme işini ya eldiven kullanarak yapın .Eğer hamileyseniz ailenin diğer fertlerinden birine bu görevi teslim edin. 9) Tuvalet kabında dışkının uzun süre kalmasına izin vermeyin.Dışkılar daima bekletilmeden atılmalı... 10) Kedinizin avlanmasına izin vermeyin. 11) Kedinize asla çiğ et vermeyin. 12) Kedinizin etkeni taşıyıp taşımadığını test ettirdikten sonra eğer etken varsa mutlaka tedavisini yaptırın. 13) Çok lüks bir otel ya da restorantta bile olsanız salata yerken iki kez düşünün ve mümkünse yeşil salatalardan uzak durun. SIK SORULAN SORULAR? Soru: Kedimin paraziti almasını nasıl önleyebilirim? Cevap: Kedinizi asla çiğ ve az pişmiş et ile beslemeyiniz. Kuru ya da konserve gıdalar hastalık oluşturan parazit etkenini içinde barındırmazlar.Bu nedenle kedinizi kuru mama ya da konserve mamalarla beslemelisiniz.Kedinizin herhangi enfekte maddeyi veya canlıyı yemesine engel olmak istiyorsanız onu sokağa bırakmamalısınız.Avlanmasına engel olmalısınız. Soru: Hamileliğim döneminde kedimden uzak mı durmalıyım? Cevap: Eğer sağlıklı bir kediye sahipseniz herşey yolunda demektir.Önlem olarak kedinizi sevdikten sonra ellerinizi iyi yıkamanız ,kum kabını mutlaka eldivenle temizlemeniz ve dışkıları kum kabında bir günden fazla bırakmamanız gerekmektedir. Salmonella Hastalığın etkeni olarak birçok Salmonella türü vardır. Fakat köpeklerde en çok görülen tür Salmonella typhimurium'dır. Köpeklerde görülen gasroenteritisin başlıca sebeplerindendir. Başlıca hastalık kaynakları; kirlenmiş sular, sığır veya kümes hayvanlarında yapılmış yemeklerin iyi pişirilmemesi, bakterinin bulaştığı kullanılan eşyalar, depolama veya işleme sırasında kemirgenler, böcekler ve kuşlar tarafından enfekte edilen hazır mamalar, hayvan barınakları ve hayvanların toplu olarak bulundukları yerlerdir.Bakteri vücuda girdikten sonra ince bağırsak, kolon ve çevre lenf yumrularında yerleşir. Ayrıca karaciğer ve dalak da enfekte olabilir. Bakteri 3 - 6 hafta boyunca zaman zaman vücuttan dışarı atılabilir. Hastanın yaşı, genel sağlık durumu, beslenme durumu ve çevre şartları bakterinin hastalık yapıcı etkisini belirler. Bazı hastalar semptom göstermeden taşıyıcı olabilir, Gasroenteritis, Kilo kaybı, İshal (sulu veya mukuslu olabilir ve bazen taze kan bulunabilir.),Kusma, Karın ağrısı, Patolojik uyku hali, Merkezi sinir sistemi semptomları (aşırı heyecan, koordinasyonsuzluk, körlük ve havale)Rahim içi hastalık yavruların ölü doğumuna sebeb olabilir. Salmonella organizmaları günlük dezenfektanlarla kolayca elimine edilebilir. Hastaların dışkıları temizlenmeli ve hijyene dikkat edilmelidir. Hasta hayvanlarla uğraşanların ellerini iyi yıkamaları ve çevre temizliğine dikkat etmeleri gerekmektedir. Hastalık teşhis edildikten sonra tedavi çok zor değildir. Yinede hastalığı hafife almamak ve gerekli destek tedavinin düzenli olmasını sağlamak gereklidir. Ayrıca tedavi olanların dahi bir süre daha bakteriyi dışkılarıyla attıklarını akılda tutmak faydalı olur. Hastalık insanlara bulaşabilse de basit hijyenik önlemlerle bu risk minumuma indirilebilinir. KİST HİDATİK Kedi ve köpeklerdeki asıl etkeni Echinococcus Granulosus adındaki bir şerittir. Kist hastalığında enfekte köpekler, kist etkenini direkt dışkılarıyla veya tüylerine bulaşmış ekinekok yumurtalarıyla taşırlar ve bulaştırırlar. Kist hastalığıyla enfekte olmayan köpeklerin tüyleri potansiyel olarak hasta edici bir özellik taşımaz. İnsanların kist etkenini almaları son derece tehlikeli sonuçlara yol açar. Köpek ve kedilerin bağırsaklarında yaşayan E.Granulosus ve E.multilocularis dışkı ile atılan halkalar içinde çevreye yumurtalarını yayarlar. Donma, soğuk v.b şartlara çok dayanıklı olan bu yumurtaları insanlar enfekte hayvanın tüylerini YUTARAK, dışkı ile bir şekilde teması olan sebze ve meyveleri yiyerek, enfekte bir çiftlik hayvanının etini iyi pişmemiş halde yiyerek (örneğin çiğ köfte) alırlar. Yumurtalar içindeki larvalar, insanda beyin, karaciğer ve akciğer gibi organlara yerleşerek içi sıvı dolu kistler oluşturur. Bu kistler büyüklüklerine bağlı olarak yerleştikleri organlarda ciddi sağlık problemlerine yol açarlar. İlaçla tedavisi tam mümkün olmayan bu kistler sadece cerrahi olarak çıkarılabilirler. Vücut içerisinde bu balonumsu kistlerin patlaması allerjik reaksiyonlara ve ölümlere yola açabilmektedirler. Korunmada; evcil hayvanınızın düzenli veteriner kontrolünden geçmesi ve anti paraziter ilaçlarının uygulanıyor olması yeterlidir. Kendinizi korumak adına, çiğ et ürünlerinden ve iyi yıkandığından emin olmadığınız sebze ve meyvelerden uzak durmanız faydalı olacaktır. CAMPLOBACTERİOSİS Camplobacteriosis, Campylobakter jejuni'nin neden olduğu akut bir bağırsak enfeksiyonudur. Etken son yıllarda köpek ile kedilerde ve ayrıca insanlarda hastalık nedeni olduğundan zoonozlar sınıfına sokulmuştur. Etken; Etkenler kontamine su ve gıdalarla indirekt olarak bulaşır. Direkt gaitanın alınması ile ağız yolu ile bulaşma da olabilir. Sinekler de bulaşmada rol oynarlar. Hayvanların çoğu klinik bulgu göstermedikleri halde dışkıları ile etkeni çevreye bulaştırırlar. Hastalığın belirtileri; Etken vücuda girdikten sonra hastalık oluşumu için geçen süre 1-7 gün, hastalık süresi ise 7-10 gündür. Yavru köpeklerde iştahsızlık, bitkinlik, ishal, ateş, kusma, ani kas kasılmaları görülür. Bazı hayvanların iştahları normal olabilir. İshal sulu, mukuslu veya kanlıdır. Şiddetli olaylarda dehidrasyon da görülebilir. Ergin köpekler enfekte olmalarına karşın herhangi bir semptom göstermeseler bile, kalabalık ve sağlıksız ortamların bulaşma nedeni olabileceği son dönemlerinde klinik campylobacteriosis'e rastlanabilir. Teşhis; İshal olan kedi ve köpeklerde hasta sahibinden alınan bilgiler çok önemlidir. Kesin tanı gaitadan yapılan testlerde bakterileri görmek veya kültürler ile bakteri izolasyonuyla olur. İnsan sağlığı yönünden önemi; Köpekler ve kediler enfeksiyondan sonra 40-120 gün bakterileri gaitaları ile çevreye saçtıkları için enfeksiyon kaynağıdırlar. Kedi ve köpeklerle yaşayan küçük çocuklar kendi gıdalarını enfekte ederek infeksiyonu kolayca alırlar. Hastalıktan korunmak için gerekli hijyenik koşullara uyulmalıdır. (ör; ellerin yıkanması, kedi kumunun sürekli temiz tutulması gibi) KUDUZ (RABIES) Kuduz; hasta hayvanın ısırması sonucu, enfekte tükürüğün bütünlüğü bozulmuş deri yâda mukozalara teması yoluyla bulaşan ve akut beyin iltihabı sonucu ölüme neden olan viral bir hastalıktır.ETKEN; Rabies virüs’tür ve Rhabdoviridae ailesindendir. Evcil hayvanlar(köpek, kedi, sığır, koyun, keçi, at)ve vahşi hayvanlar(kurt, çakal, tilki, kokarca, gelincik) virusun taşıyıcısıdırlar. Fare, sıçan, sincap, hamster, kobay ve tavşan gibi hayvanların ısırıkları ile bulaşmamaktadır. BELİRTİLER: Hastalığın üç evresi vardır: Prodromal başlangıç dönemi, saldırgan dönem ve felç dönemi. Hastalık belirtileri ortaya çıktıktan 3-7 gün sonra hayvan ölür. Başlangıç dönemi 2-3 gün sürer. Davranış bozuklukları olur ve beden ısısı artar. Hayvan ısırık bölgesini yavaş yavaş ısırmaya ve tırmalamaya başlar. Saldırgan dönem 2-4 gün sürer. Kuduz hayvan başlarda ürkek ve korkak olur, yabancı cisimlere karşı ilgisi artar. Alışık olmadığı gıdaları yeme isteği olur. İştah azalır buna karşı su içme isteğinde belirgin bir artış görülür. Hasta hayvan sık sık idrar yapar. Gözlerde irileşme ve kızarıklık olur. Hasta hayvanlar loş yerlere saklanmayı sever. Kediler dolap ve kanepe altlarına saklanır. Bilinç giderek kaybolur ve hırçınlaşarak her şeye karşı saldırgan olurlar. Ağız ve çene kaslarının felci nedeniyle yutkunma güçlüğü ve ağızda bol salya akışı gözlenir. Maksatsız havlama ve miyavlama dikkati çeker. Felç dönemi 2-4 gün sürer. Hastalık ilerledikçe öncelikle ısırılan organdan başlayan ve daha sonra tüm vücutta felçler meydana gelir. Havlaması değişir ve salyası belirgin olarak artar. Hayvan rahat hareket edemez, dengesini kaybeder, zig-zag çizerek yürür ve daha sonra yere düşer. Tam felç gelişmesinden sonraki 1-2 gün içerisinde hayvan ölür. Kuduza yakalanmış hayvanlar 1 hafta içinde mutlaka ölürler. BULAŞMA: Kuduza yakalanmış bir memeli hayvanın (özellikle köpek) ısırması ve yaralaması ile Kuduz hayvanın salyasının sıyrık veya çatlak deriye, göz ağız veya buruna temas etmesiyle, Kuduz hayvanın salyası ile bulaşık eşyanın (tasma, yular, dizgin vb.) yaralı deri ile temas etmesi ile, Kuduz hayvan tarafından tırnaklanarak meydana gelen yaralanmalar ile, (hayvanın tırnağı kendi salyası ile bulaşık ise) Virus, vücuda girdiği yerde bulunan sinirler yoluyla beyine gider, yerleşir ve orada çoğalır. Virusun vücuda girmesi ile hastalığın ortaya çıkması arasındaki süreye Kuluçka Dönemi denir. Genel olarak kuluçka süresi insanlarda 2-8 haftadır Hayvanların virusu bulaştırıcılık süresi de değişkenlik göstermektedir. Kedi ve köpekler klinik semptomların başlamasından 3 ile 10 gün öncesine kadar virusu bulaştırabilirler. KORUMA: Aşılama ile olur. 3 aylık ya da daha yaşlı her sağlıklı kedi mutlaka aşılanmalıdır. Yıllık aşı tekrarı bir doz yapılır. Dermatofitosis: Eyvah Kedimde Mantar Var! Veterineriniz size kedinizde mantar olduğunu söylediğinde aklınıza onlarca soru gelecektir. Nedir bu mantar? Kedime nasıl ve nereden bulaşmış olabilir? Bana ve aileme de bulaşır mı? Tedavisi var mı? vs. vs. Aklınızda oluşabilecek tüm soruların yanıtlarını bilirseniz eğer, kedinizi kendinizden uzaklaştırmak yerine ona bu konuda yardımcı olabilirsiniz . Öncelikle; mantar etkenleri çevrenizde yaşadığınız her yerde olabilir. Binlerce değişik mantar etkeninden sadece birkaçı hayvanlarda hastalığa neden olur. Mantarların neden olduğu hastalık tıp dilinde Mycosis olarak adlandırılır. Deri, keratinize dokular, tırnak ve kıllardaki enfektif durum ise dermatofitosis olarak adlandırılır. Mantar etkeni genellikle Microsporum, Trichophyton ya da Epidermaphyton dur. Kedi mantarı (Feline Dermatophytosis) etkeni genellikle Microsporum canis tir. Mantar; lokal tüy dökülmesi, deride kabuklanma ve kepeklenme tarzında gözlenir. Kaşıntılı ve yaygın tarzda da olabilir. Kedide çene aknesine ya da kuyruğun üst kısmında döküntülere neden olabilir. Kulaklara ve kulak içlerine geçebilir. Uzun tüylü kediler, özellikle Persian lar ve Himalayan lar ırk olarak mantara daha yatkındırlar. Bağışıklık sisteminin baskılandığı tedavi durumunda, yoğun antibiyotik kullanımı sırasında, Kedi AIDS i ( FIV ) ve Kedi Lösemisi ( FeLV ) varlığında mantar oluşum riski artar. Genç kediler de bağışıklık sistemleri henüz gelişemediği için risk grubu içerisindedirler. M. canis zoonozdur yani insanlara temas yoluyla bulaşabilir (%3,3 ). Bu nedenle teşhis ve tedavi son derece önemlidir. Teşhis veteriner hekiminiz tarafından birkaç yöntemle çok kısa sürede konabilir. Wood Lambası bu amaçla kullanılır veya deri kazıntısı alınıp laboratuarda ekim yapılabilir. Tedavi lokal ya da sistemik ilaçlarla yapılabilmektedir. 1994 yılında Fungal aşılar Avrupa piyasasına verilmiş olmasına rağmen yeterli bilimsel veri olmadığı için kullanımı sınırlıdır. Tedavi esnasında uygulanan medikasyon yanısıra hijyen de son derece önemlidir. Varsa diğer hayvanlarınızı da doktor kontrolünden geçirmelisiniz. Kullandıkları tüm eşyaları (fırça, yatak, kıyafet, mama kapları...vs ) dezenfekte etmelisiniz.Tedavi uzun bir zaman alacaktır, sabırlı olmalı ve tedaviyi asla yarıda bırakmamalısınız. Bu sizin, kedinizin ve çevrenizdeki herkesin sağlığı açısından son derece önemlidir...