KUR` AN NÜZULÜNÜN MEKKE DÖNEMİ

advertisement
KUR' AN NÜZULÜNÜN MEKKE DÖNEMİ
SEMPOZYUM
29 Haziran- Ol Temmuz 2012 ÇORUM
Editör
Prof. Dr. Mesut OKUMUŞ
Editör Yardımcıları
Arş. Gör. Ömer DİNÇ
Arş. Gör. Fatma PEHLiVAN
ÇORUM BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI
ÇORUM2013
"KUR' AN'IN, MEKKE TOPLUMUNDA VAR OLAN BİRTAKIM
YANLlŞ İNANÇ VE DAVRANlŞLARI ISLAH ETMESİ"
KONULU TEBLİGİN MÜZAKERESİ
Prof. Dr. Muhammed AYDIN*
Muhterem hazırfin,
Öncelikle bu müzakereye vesile olduğu için tebliğ sahibine, böylesi bir ortamı
hazırlayan Çorum belediyesine ve bilimsel zeminini oluşturan Hitit Üniversitesi
ilahiyat Fakültesi yetkililerine teşekkür etmek istiyorum.
Tebliğ sahibinin konuyu, üç ana başlık altında ele aldığını görmekteyiz. İlk
olarak 'Kur'an'ın muhatap aldığı ve ıslah etme yoluna gittiği Mekke toplumunun
yapısını inanç noktasında ıslah etmesi' ana başlığı altında, 'Allah inancı' birinci
alt başlığı; "Ahiret inancı" ikinci alt başlığı; "Melek inancı" üçüncü alt başlığı
oluşturmaktadır.
Tebliğin ikinci ana başlığını ise, "Kur'an'ın, muhatap aldığı ve ıslah etme
yoluna gittiği Mekke toplumunun yapısını ibadet noktasında ıslah etmesi" oluş­
turmaktadır. Bu ana başlık altında ise, iki alt başlığın yer aldığını görmekteyiz.
Bunların birincisi, "Hacla İlgili Yanlış Uygulamaların Kur'an Tarafından Islah
Edilmesi" konusuna tahsis edilıniştir. Bu başlık altında, Mekke ehlinin "Hac' da
Ticaret Yapmayı Yasak Saymalan, Safaile Merve Tepesi Arasını TavafEtmekten
Çekinmeleri, Arafat'a Çıkmaktan Geri Durmalan ve Evlere Arkalanndan Girmeleri" konu edinilıniştir. İki alt başlığın ikincisi ise "Kendi Kafalannca Birtakım
Şeyleri Helal veya Haram Saymalan" ismini taşımaktadır. Bu başlık altında da
Mekke ehlinin "Helalleri Haram Saymalan, Haramlan Helal Saymalan, Hayvan
ve Ekinlerden Putlar İçin Hisse Ayırmalan, Bazı Şeyleri Erkeklere Helal Kadın­
lara Haram Saymalan" konulanna yer verilmiştir.
Tebliğin
üçüncü ana başlığını ise, "Kur'an'ın, muhatap aldığı ve ıslah etme
yoluna gittiği Mekke toplumunun yapısım Muamelat ve Ahlak noktasında ıslah
etmesi" oluşturmaktadır. Bu ana başlığın altında "Kadınlar hakkında mevcut olan
yanlış uygulamalan kaldırması, Cahiliye döneminde mevcut olan evlilik şekille­
rini düzenlemesi, Birtakım yanlış uygulamalann kaldınlması" olmak üzere üç alt
başlık bulunmaktadır.
Meselenin ele alınış ve işieniş usUlü açısından, tebliğin içeriği ile başlığının
birebir mütenasip olmadığını ifade edebiliriz. Tebliğci, "A. Giriş, B. İnanç Noktasında Islah Etmesi, C. ibadet Noktasında Islah Etmesi, D. Muamelat Ve AhSakarya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi. E-mail: [email protected].
Kur 'an Niiziiiiiniin Mekke Dönemi
366
lak Noktasında Islah Etmesi" başlıkları ile tebliğinin dört bölümden oluştuğunu
ortaya koymuş oldu. Halbuki tebliğ üç bölümden oluşmaktadır. "Giriş" kısmını
ana başlık olarak değerlendirmeseydi problematik bir taksimat yaşanmayacak ve
kanşıklık ortaya çıkmayacaktı. İkinci olarak da çalışmanın üç ana noktadan oluş­
tuğunu ve başlıkta "Yanlış İnanç ve Davramşlan Islah Etmesi"ne yer verilirken
çalışmanın belkemiğini oluşturan "İbadet noktasındaki yanlışlan ıslah etmesine"
yer verilınemiştir. Bilindiği gibi "başlık" içeriğin ihtiva ettiği konulan aksettirmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla başlığın, içerik ile örtüş­
ınesi için "Kur'an'ın, Mekke Toplumunda Var Olan Birtakım Yanlış İnanç, ibadet
Ve Davramşlan Islah Etmesi." şeklinde olınası daha uygun olacaktır.
Ancak burada müzakere edilınesi gereken ilk husus, bu tebliğin dayanmış olteorik çerçevenin ve bu çerçeveyi oluşturan kavramsal şebekenin taşıdığı
metodolajik zaafiyettir. Bu zaafiyet Cahiliye döneminde Mekke ehlinin Allah
inancının tammlanması konusunda ortaya çıkarmaktadır. Tebliğ sahibi İslam öncesi Mekke toplumunun Allah inancından çok sathi bahsetmiş hatta İslam öncesi
Mekke toplumunda Allah' a iman konusunda problem olınadığını, Mekke ehlinin
sadece Allah'ın rabliği konusunda problemlerinin varlığından söz ederek şöy­
le demiştir: "İslam öncesi Mekke toplumunda Allah'a iman konusunda problem
olınamakla birlikte, Allah'ın rabliği konusunda problemleri vardı. Kelime olarak sahip, terbiyeci, efendi ve nimet veren anlamlarına gelen "Rab" kelimesini
Allah hakkında kabul etmiyor ve Allah'ın dünya hayatı ile ilgili düzenlemeler
getirmesini benirnsemiyorlardı. Allah'ı kabul etmekle birlikteAllah'ı Rab olarak
kabullenmiyorlardı. Kur' an, onlan bu yanlış inanç ve düşüncelerinden vazgeçirmek için inen ayetlerde sık sık Allah'ın rablik yönüne vurgu yapıyordu. "Hamd
d!emierin Rabbi olan Allah içindir. ", 1 "İnsanların Rablerine sığznırzm. " 2
duğu
Halbuki Fatiha süresinin başında ve diğer ayetlerde olduğu gibiAllah'ın rububiyeti zikredilerek onun gerçek mabud olduğuna vurgu yapılınaktadır.
Cahiliye döneminde Mekke ehlinin kimisi tamamen inançsız ve dünya
bir şey kabul etmiyor, kimisi ise, Allahü tealaya ve ahiret gününe inamyor, fakat insandan bir peygamberin geleceğini kabul etmiyordu. Bir
kısmı da Allah Tealaya inamyor, ahirete inanmıyordu. Diğer büyük bir kısmı da,
Allah'ın varlığına, O'nun yaratıcı olduğuna, nzık verici olduğuna, gökten yağ­
muru O'nun indirdiğine, mülkün sahibininAllah olduğunu, ölüden diriyi, diriden
ölüyü Allah'ın çıkardığına, kısacası Allah'ın rablığını gösteren bu özelliklerin
tümüne inamyorlardı.
hayatından başka
Ancak bu Cahiliye insanları Allah'ın varlığım kabul etmekle beraber, tebliğ
sahibinin öne sürdüğü tezin tam tersine Allah'ın rububiyetine değil, Allah'ın ulu2
Fatiha, 112
Niis, 114/1
" ... Yanlış İnanç, ibadet ve Davranışlan Islah..." Konulu Tebliğin Müzakeresi
367
hiyetine mabudun bihak yani ibadetin yalnız başına ona ait olduğuna inanmazlardı, putlara taparlardı. Onlar putların Allah katında kendilerine şefaatçı olacaklarına inanırlar ve: "Biz onlara ancak bizi daha çok Allah 'a yaklaştırsınlar diye
ibadet ediyoruz." (Zümer, 39/3) derlerdi. Zaten onlar, bu yanlış inançlarından
dolayı küfrün alt başlığı olan Müşrikler olarak adlandınlmışlardır.
Allah'a inanan bu Cahiliye toplumununAllah inancı bağlamında şu noktalara
işaret edilebilirdi: Allah'ı yaratıcı olarak kabul etmeleri, zorda kaldıklarında
Allah'ı anmaları, Allah'a çocuk isnat etmeleri (melekleri Allah'ın kızlan olduklannı söylemeleri), Allah ile cinler arasında soy bağı kumıalan, Allah'a yalan iftira etmeleri, Allah'ın Ralıman ismini inkar etmeleri, Allah hakkında tartışmalan,
putların etkin olduğuna dair inançları.
da
Tebliğ
sahibi ibadet noktasındaki ıslahtan bahsederken sadece hac ve hacla
ilgili hüküınler ile keyfi olarak belirlemiş olduklan helaller ve haraınlardan bahsetti.
Putlara secde ve etraflarında tavaf ile yeri geldiğinde çeşitli adaklarla, onlara
yemin etmekle ibadet ederlerdi. Bunlan yaparak mutluluğu yakalayabileceklerini, dünyaya ait bütün güzellikleri elde edebileceklerini, sıhhat ve afıyet içerisinde
olacaklarına inaruyarlardı
Tebliğ sahibi üçüncü ana başlık altında Muamelat ve Alılak noktasında ıslah' a
yer vermiştir. Ancak muamelatın geniş bir alam kapsamasım öne sürerek sadece
evlilik ve evlilikle ilgili hususlar, kadınlara yaklaşım tarzıarına dair bazı noktalara değinmiştir. Halbuki evliliğin yanında o günlere damgasım vuran faiz, tefecilik, evlat edinme (tebenıll), atalarının yolundan gitme, kız çocuklannı gömmeleri,
komşularına kötü davranmalan ve komşuluk hukukuna riayet etmemeleri, fuhşu
normal bir hadise olarak görmeleri, güçlülerin zayıflan ezmeleri, kadınlan mirasçı yapmamalan, ölü hayvan eti yemeleri ve köleleri bir mal olarak satmalan gibi
can alıcı konular bulunmaktaydı.
Bu bağlamda Muhacirlerden Habeşistan' a giden ikinci gurubun sözcüsü
olarak Cafer b. Ebu Talib (radiyallahu anhu)'in söylediklerini hatırlatabiliriz.
Neccaş1, Müslümanlan huzuruna çağırarak onların dinleri ve inançlan hakkında
bilgi almak istedi. Nitekim hicret eden bu sayılan belli Müslümanlar Neccaşi'nin
huzuruna vardıklarında Cafer b. Ebu Talib muhacirlerin temsilcisi olarak yerinden kalktı ve şöyle dedi: Ey Kral! Biz cahil ve putperest bir topluluk idik. Ölü eti
yiyor, çirkin işler yapıyorduk. Akrabalanmıza asla yardım etrniyorduk, komşu­
lanmıza karşı kötü davramyorduk, bizden güçlü olanlar çaresizlere ve zayıflara
karşı zorbalık ediyordu.
Evet, biz böyle bir durumda iken yüce Allah aramızdan bize bir peygamber gönderdi. Bu yüce peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bizleri bir olan
Kur 'an Niiziiliiniin Mekke Dönemi
368
Allah'a ibadete davet etmekte ve bize şöyle demektedir: "Taştan putlara ve atalannızın taptığı şeylere ibadetten el çekiniz." Peygamber-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bizlere doğru sözlü olmayı, emaneteriayet etmeyi, sıla-i rahimde
bulunmayı, komşulara iyilik etmeyi, haram işlerden sakınınayı emretti ve bizleri
fuhuştan ve zorbalıktan, yetimlerin malını yemekten ve imanlı kadınlara ithamda
bulunmaktan sakındırdı. 3
Ahlaki bağlamda da Cahiliye döneminin bütün ahlaki erdemlerinin arkasında
kişinin veya kabilenin gururu (fahr), şeref (mecd) ve öfke (gazab );hamiyyet duygularını tatmin etme; asalet, cömertlik ve yiğitlik şöhret kazanma, saygı görme,
başka kabileler karşısında hem korku hem de hayranlık duygusu uyandırma arzusu yatmaktaydı. Tebliğ sahibinin Ahlak noktasındaki ıslah' a yer vermesi açısın­
dan zikredilen hususlara değinınediği görülmüştür.
Sistematik açıdan müelliflerin isimleri dipnotlarda verilirken babasının ismi
yeterli iken dedelerinin isimlerini vermek zaid olmaktadır. Örneğin "eş-Şevkani,
Muhammed b. Ali b. Muhammed" yerine "eş-Şevkani, Muhammed b. Ali" yazıl­
malıydı. "el-Hazin, Alaaddin Ali b. Muhammed b.İbrahim el-Bağdadi'" yerine de
"el-Hazin, AlaaddinAli b. Muhammed el-Bağdadi" yazılmalıydı.
Bir de dipnotlarda müellifın ilim erbabınca meşhur olan lakabıyla zikredilmesi çok daha uygun iken tebliğ sahibi birçok kere müellifleri meşhur olmayan
lakaplanyla zikretmiştir. Örneğin "Abadi, Mecidüddin Muhammed b. Yakup elFeyrı1z" yerine "Feyruzabadi, Mecdüddin Muhammed b. Yakup" yazılmalıydı.
"el-Malızümi, Ebu'I-Haccam Mücahid bin Cebr el-Kureyşi" yerine de müellifın
tanındığı isim veya lakapla zikredilmesi gerektiğinden "Mücahid, Ebu'l-Haccac,
. Mücahid bin Cebr" olarak belirtilmeliydi
Bir de kitabın asıl ismi ile yetinmeli ve önüne bir şey konmamalıdır. Örneğin
tebliğ sahibi Ebu Hayyan'ın tefsiri için Tefsirü'l-Bahri'l-Muhit, İbn Aşfır'un tefsiri için de "Tefsiru't-Tahrir ve't-Tenvir" adlanın vermiştir. Halbuki her iki kitabın başında "Tefsiru" kelimesi zikredilmemekte, sadece el-Bahru'l-Muhit ve "etTahrir ve't-Tenvir" olarak yetinilmektedir. Yine aynı şekilde Feyrı1zabadi'nin "elKamusu'l-Muhit" kitabının başına "Mu'cemu" kelimesine de yer verilmemelidir.
Herkes tarafından bilinen, kabul gören ve meşhur olan isimler ile yetinilmelidir.
Tebliğini
sunan hocamız tebliğin sonuç kısmında şöyle demektedir: "Allah'a
ve meleklere inanmalarına rağmen, imanlarının içeriği birçok çelişkileri de içerisinde barındırıyordu. Allah'ın yaratıcı, kainattaki düzenin sağlayıcısı, öldüren ve
dirilten gibi vasıflarını kabul ederken O'nun Rabliğini kabul etmiyorlardı."
Tebliğin
sonuç kısmı da Allah'a inanç kısmı ile bilgileri aktarırken aynı yanlışlığı devam ettirmesi açısından başıyla örtüşmektedir. Önceden de işaret etti3
Ahmed b. Hanbel, Miisned, Müessesetü'r-Risale, III, 266.
" ... Yanlış İnanç, ibadet ve Davranışlan Islah..." Konulu Tebliğin Müzakeresi
369
ğimiz
gibi ''yaratmak" rububiyet ile iligili olup Mekkeli Araplarm rububiyetle
de uluhiyetle olan problemlerinden kaynaklanmaktadır. Ne yazık ki bazılan
zorunlu tevhidin, Allah'ın her şeyin yaratıcısı ve Rabbi olduğunun ikrardan ibaret
olduğunu sanırlar, oysa Arap müşriklerinin ikrar ettikleri rubübiyet tevhidi ile,
gerçek anlamda, Allah Rasülü'nün onlandavet ettiği ulühiyet tevhidi arasındaki
değil
farkı ayırdedemezler.
Nitekim Arap
müşrikleri: "Kainatın
Allah'ın yanında başka
bir Rab
iki
yaratıcısı vardır;
vardır." demiyorlardı.
bir şeyi yaratırken
Bililis Cenab-ı Hakk'ın
şöyle diyorlardı:
ifadesiyle
"Onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sarsan: "Elbette Allah" diyecekler." (Lokman, 31/25)
Diğer
bir ayette de
"Onların çoğu
Başka
buyuruyor yüce Allah:
ancak ortak koşarak Allah 'a
bir yerde
"De ki:
şöyle
aynı
inanır."
(Yusuf, 12/1 O)
mesele ile alakah olarak şöyle buyuruyor Cenab-ı Hak:
"Biliyorsanız
(söyleyin), dünya ve içinde olanlar kimindil·?"
"Allah 'ınd11: " diyecekler. O halde düşünmüyor musunuz?"
"Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş 'zn Rabb 'i kimdir de?"
"Allah 'ındır." diyecekler. "O halde korkmuyor musunuz?" de.
"Biliyorsanız
(söyleyin) her şeyin melekutu (mülkiyeti ve yönetimi) elinde
olan, konl)!Up kollayan fakat kendisi korunıp kollanmaya muhtaç olmayan
kimdir?" de.
"Allah 'a aittir!" diyecekler. "O halde
(Mü'minün, 23/84-89)
nasıl
büyükleniyorsunuz?" de."
Arap müşrikler Allah'ın tek yaratıcı olduğunu ikrar etmenin yanı sıra; başka
ilahlan ona eş koşuyar ve onlan, Allah katında kendilerine şefaatçi kılıyorlar­
dı. Gerekçe olarak şöyle konuşuyorlardı:
"Biz bunlara, sufbizi Allah 'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz. "(Zümer, 39/3)
Aynca onlan Allah'ı sevdikleri gibi
seviyorlardı.
Sevgide, kullukta, duada, dilemede eş koşma, itikad konusunda Allah'a
koşmaktan farklı değildir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
eş
"İnsanlardan kimileri Allah 'tan başka ortaklar edinirler; Allah 'ı sever gibi
onları
sever/er; oysa iman edenler en çok Allah 'ı sever/er. " (Bakara, 2/165)
'La ilahe illa ente -Senden başka hiç bir ilah yoktur!" diyen kimsenin
ulühiyet sıfatını yalnızca Allah' a özgü kılınması dır.
amacı
asıl
370
Kur'an Niiziiliinün Mekke Dönemi
Nitekim yukanda da değindiğimiz gibi Arap müşrikleri Allah'ın herşeyin
Rabbi olduğunu kabul ediyorlar, ancak onunla beraber başka ilahlar ediniyorlar, böylelikle "ulühiyet" sıfatını yalnızcaAllah'a ait kılmıyorlardı. Çünkü Fatiha
süresinin 5. ayetinde olduğu gibi -"Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden
yardım dileriz."- ulühiyeti yalnızca Allah'a ait kılma; O'ndan başkasına ibadet
etmemeyi ve O'ndan başkasından hiçbir şey dilemerneyi gerekli kılar.
Sonuç olarak bu çalışma, kimi zaman yeterli kimi zaman yetersiz bir seyir
izlese de böylesi bir konuyu gündeme getirmesi ve Kur'an açısından ıslah yollarının hatırlanmasına vesile olması bakımından tebliğ sahibine teşekkür eder takdirlerimi sunanm.
Download