Vizyon Belgesi

advertisement
VİZYON BELGESİ (TASLAK)
TÜRK - ARAP İLİŞKİLERİ ÇALIŞTAYI
“Çok Boyutlu Güvenlik İnşası”
(03-05 Aralık 2015, İstanbul)
Türkiye’nin Arap halklarıyla tarihî, kültürel, sosyal yakınlığı ve bu gelişmelerin doğrudan veya dolaylı
etkileri Türkiye ve Arap dünyasını birbirleri ile yakından ilgilenmeye zorlamaktadır. Çok boyutlu ve
geleceğe dönük bir dış politika izleyen Türkiye, Orta Doğu’da barış, istikrar ve refahın egemen olması için
yürütülen çabalara güçlü ve aktif destek vermektedir.
Ortak sorunların çözümü “bölgesel sahiplenme” anlayışından geçtiği için bu konuda tüm Bölge ülkelerine
görevler düşmektedir. Kalıcı barış, istikrar ve güvenlik ile sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın sağlanması
taraflar için büyük önem taşımaktadır.
Güvenlik ve istikrarın tesisi, ekonomik kalkınma ve refah için “olmazsa olmaz”dır. Bu nedenle, Bölge’deki
sorunların diyalog yoluyla çözülmesi, Bölge ülkeleri arasında karşılıklı ekonomik bağımlılığın artırılması ve
sosyokültürel alanlarda ilişkilerin güçlendirilmesi için daha fazla çaba gösterilmelidir.
Türkiye Arap dünyası ile ilişki kurarken bu ilişkiyi siyasi bir proje olarak değil, karşılıklı çıkarların ön plana
taşındığı bir platform olarak görmektedir. Arap ülkeleri ile Türkiye arasında iki tarafın kazançlı çıktığı
problemsiz ve ticarete dayalı bir ilişki geliştirilmiştir. Bu çerçevede Arap ülkeleriyle Türkiye arasındaki
mevcut ilişkilerin ve işbirliğinin yapısal temelde güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu kapsamda, Türk-Arap İşbirliği Forumu (TAF), Türkiye-KİK Yüksek Düzeyli Stratejik Diyaloğu çok taraflı
platformlar olarak ön plana çıkmaktadır. Ayrıca, ikili düzlemde Irak, Suriye ve Lübnan’la Yüksek Düzeyli
Stratejik İşbirliği Konseyleri (YDSK) kurulmuş olup, diğer bölge ülkeleriyle de benzer Konsey
mekanizmaları kurulması yolundaki çalışmalar devam etmektedir.
Mevcut anlaşmalarda ticaret, finans, ulaştırma, enerji ve turizm sektörleri ön plana çıkmaktadır. Her
alanda olduğu gibi çok boyutlu güvenlik alanında da ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmelidir. Çünkü
sürdürülebilir istikrar ancak halkın huzur, güvenlik ve refahının güvence altına alınmasıyla
sağlanabilecektir.
Bu bağlamda ülkelerin egemenliği, toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması; etnik, mezhepsel ve
dini bölünmelere mahal verilmemesi gibi temel ilkeler esas alınarak savunma sanayii, siber güvenlik, su,
enerji ve gıda güvenliği, güvenlik güçlerinin eğitimi; yasadışı göçlerin ve insan kaçakçılığının önlenmesi,
çevre sorunları ile mücadele gibi alanlarda Türkiye ve Arap ülkeleri arasında gittikçe genişleyen ve
derinleşen işbirliği çabaları zorunlu hâle gelmiştir.
Güvenlik kelimesi en basit tanımıyla tehditler, kaygılar ve tehlikelerden uzak olma hissi anlamına
gelmektedir. Güvenlik; kazanılan mevcut değerlere yönelik bir tehdidin olmaması hâlidir. Soğuk Savaş’ın
sona ermesiyle birlikte sadece siyasi-askerî konuları güvenliğin merkezine yerleştiren realist güvenlik
paradigması hızla sorgulanmaya başlamıştır.
Küreselleşen ve devlet dışı aktörlerin daha fazla varlık göstermeye başladığı dünyada toplumların ve
bireylerin isteklerinin önündeki engelleri kaldırmayı ve onların gelecek beklentilerini güvence altına
almayı da analiz çerçevesine dâhil etmeyen, güvenlik-özgürlük ilişkisini göz ardı eden yaklaşımlar
güvenlik problemlerine çözüm üretmekten uzaktır. Toplumsal, kültürel, ekonomik, çevrebilimle ilgili
güvenlik; hatta biyogüvenlik ve insan güvenliği, güvenlik araştırmalarının ve politikalarının temel
kavramları haline gelmiştir. Özetle güvenlik hem konu hem de aktör düzeyinde çok boyutlu bir niteliğe
sahiptir. “Ortak güvenlik”, “karşılıklı güvenlik”, “işbirlikçi güvenlik”, “güvenlik ortaklığı”, “kapsamlı
güvenlik”, “küresel güvenlik” “çevresel güvenlik”, “enformasyon güvenliği”, “kamu güvenliği”, “bölgesel
güvenlik”, “tamamlayıcı güvenlik” gibi kavramsallaştırmalar bu bağlamda önem kazanmıştır.
Bununla birlikte teknolojik gelişmelerin ve küresel sistemin ekonomik değişkenlerinin gölgesinde, aktörler
arasındaki güç dengesinde de hızlı değişmeler meydana gelmiştir. Güvenlik tartışmalarında devletlerin
ağırlığı azalırken; bir yanda BM, NATO, AB, AGİT, ŞİÖ, CICA gibi uluslararası örgütlerin, diğer yanda ise
sivil toplum örgütleri ve tüzel şirketler gibi diğer aktörlerin ağırlığı artmıştır. Öte yandan, güvenlik, tek bir
aktör tarafından sağlanamayacak kadar karmaşık, çok boyutlu ve karşılıklılık içeren bir hâl almıştır. Bu
noktada, kolektif güvenlik kavramı önem kazanmıştır. Güvenlik paradigması küreselleşmeyle birlikte
ulusal ve uluslararası güvenlikten bölgesel ve küresel güvenliğe doğru değişim ve dönüşüm yaşamaya
başlamıştır.
Geçen yüzyılın özgün koşulları nedeniyle Türkiye ile Arap ülkeleri arasında güvenlik alanında anlamlı ve
kalıcı bir işbirliği ortamı oluşturulamamıştır. Güvenlik kavramının farklı boyutlarıyla tartışılmaya,
yönetişim ile sivil toplum öncelenmeye, bölgesel güvenlik perspektifleri ön plana çıkarılmaya başlandığı
günümüzde Türkiye ile Arap ülkeleri arasında güvenlik alanında da daha kapsamlı ve derinlikli işbirliği
tesis edilmesi tarafların orta ve uzun vadeli çıkarları açısından önemli hale gelmiştir.
Tüm güvenlik alanları birbirine bağlı olduğu için hiçbir ülke kendi güvenliğini tek başına sağlamaya güç
yetiremeyeceğinden uluslararası dayanışma ve uluslararası çok boyutlu yönetişime ihtiyaç
duyulmaktadır. Uluslararası yönetişim ise kolektif güvenlik anlayışını da aşarak dünya ülkelerinin ve
bölgelerin her alanda kurumsallaşmış işbirliğine, istişareye, dayanışmaya yani yönetişime ihtiyacını teyit
etmektedir.
Bireylerden sivil toplum örgütlerine, devletlerden uluslararası kurumlara varıncaya dek tüm aktörler
bilinçli bir biçimde katılım sağlamazsa anlamlı bir güvenlik ortamı oluşturulması yine imkânsız hâle
gelmiştir.
Bu çerçevede Türkiye ile Arap ülkeleri arasında çok boyutlu güvenlik alanlarında işbirliği yapmaları her
iki tarafın orta ve uzun vadeli çıkarları açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle savunma sanayii,
askerî personel eğitimi, ortak operasyon gücü oluşturulması gibi alanlarda Türkiye ile Arap ülkeleri
arasında geniş işbirliği imkanları mevcuttur.
Savunma ve güvenlik politikalarının temelini oluşturan, ekonominin bir parçası olarak gelişen ve
teknolojik bilgi üretim alanı olan Savunma ve Uzay Sanayii’nde sağlanacak teknolojik üstünlük politik ve
ekonomik avantaj sağlamaktadır. Dışa bağımlılığı asgari düzeye indirilmiş, kendi kaynaklarını optimum
şekilde kullanan, yüksek teknolojili ürünler üretebilen savunma sanayii; güçlü ekonominin, barışın,
istikrarın ve güvenliğin en önemli güvencelerinden biri konumundadır.
Dünya savunma harcamalarının ABD ve Avrupa ülkelerinde azalmaya, sorunlu bölgelerdeki ülkelerde ise
az da olsa artmaya devam edeceği, savunma harcamalarını artıran ülkelerin Batı’dan gelen teknolojilerle
yeteneklerini yavaş da olsa geliştirebilecekleri öngörülmektedir. Bu durumda proaktif bir tutumla,
Türkiye ve Arap ülkeleri özgün teknolojiler edinimini devam ettirme konusunda orta ve uzun vadeli
işbirliği alanı geliştirebilirler.
Savunma sanayiinde uluslararası işbirliği geliştirilmesi, savunma sanayii alt yapısını geliştirmek, dışa
bağımlılığı azaltmak, ölçek ekonomisine ulaşmak, maliyetleri azaltmak, riskleri paylaşmak, rekabet
üstünlüğü sağlamak, hedef pazarlara girmek, yeni teknolojilere erişmek, yönetsel sinerji yaratmak,
teknolojik yordam (know-how) ve yetenek seviyesini yükseltmek gibi pek çok alanda ciddi fayda
sağlayacaktır. Bu doğrultuda paydaşlarla birlikte büyüme stratejisi ve dengeli bölgesel/küresel
işbirliklerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Dost ve kardeş Arap ülkeleri ile Türkiye arasında “askerî eğitim iş birliği” ve “savunma sanayii işbirliği”
faaliyetlerinin güçlendirilmesi, ilişkilerin derinleştirilmesi noktasında önemlidir.
Bu çerçevede birlik, karargâh ve kurumlara askerî ziyaretlerin gerçekleştirilmesi; tatbikatlara gözlemci
gönderilmesi;
harp akademileri, askerî liseler, sınıf okulları, harp okulları, askerî tıp akademisi ve
astsubay meslek yüksekokullarında eğitim için askeri öğrenci ve personel değişimi; kısa süreli kurslar;
birlik, karargâh ve kurumlarda görev başı eğitimi; aile/birlik/personel mübadelesi ve yerinde eğitim
desteği; müşterek tatbikatlar; askerî tarih ve müzecilik alanında eğitim ve işbirliği gibi alanların derinliği
karşılıklı olarak güçlendirilebilir.
Türk - Arap İlişkileri Çok Boyutlu Güvenlik İnşası temalı Proje; Türkiye ve Arap ülkeleri arasında değişen
güvenlik, savunma ve güç parametrelerini sağlıklı yönetme, karşılıklı derinleştirme konusunda ortak bilinç
oluşturulması yönünde akademik katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Proje; Arap Dünyasındaki önde gelen ve özellikle güvenlik - savunma alanında çalışan sivil ve resmî
düşünce kuruluşları işbirliği ve karar alıcıların katılımı ile dönüşümlü bir süreç inşası olarak
planlanmaktadır.
Ana tema
“Çok Boyutlu Güvenlik İnşası”
Alt başlıklar
Çok Boyutlu Güvenlik İşbirliği: Siyasi, Stratejik ve Ekonomik Temeller
Savunma ve Uzay Sanayii: Fırsatlar, Riskler
Yumuşak Güç İnşası ve Beklenti Yönetimi: Deneyimler, Kazanımlar
Siber Güvenlik İşbirliği (Siber Ordu Yarışları)
Çok Boyutlu ve Tamamlayıcı Güvenlik İşbirliği (Çevre, Terörizm, Kaçakçılık, Enerji, Gıda, Su Güvenliği,
Nüfus, Sağlık, İklim, Şehir Planlaması, Teknoloji vb.)
İSTANBUL GÜVENLİK KONFERANSI
“Değişen devlet doğası” temelinde ulusal, uluslararası güvenlik konularının ve küresel yönetişim
mekanizma ve kurumlarının her yıl farklı bir gündemle tartışılacağı Konferans; İstanbul merkezli
olarak oluşturulmuştur. Bu bağlamda, tarihî ve güncel referansları ile İstanbul’un; yeni şekillenen
dünyayı anlamak için ilham kaynağı olması, bu çerçevede entelektüel birikimi ve Doğu - Batı
tecrübesi ile de Türkiye’nin küresel akil rol üstlenmesine katkı sağlaması hedeflenmiştir.
Yumuşak ve sert güç, yeni sektörel diplomasi ve güvenlik kanalları, güç ve adalet inşası, “mikromilliyetçilik, entegrasyon ve öngörülemezlik” rekabet parametreleri ile şekillenen yeni devlet
doğası ve değişen uluslararası sistem ve yükselen ve orta ölçekli güçlerin yeni uluslararası
düzendeki yeri ve politikaları İstanbul Güvenlik Konferansı’nın bundan sonraki yıllarda da
tartışma konuları olmaya devam edecektir.
Download