T.C ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

advertisement
T.C
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
Ferhat DİZMEN
FARKLI OKUL PROGRAMLARINDAKİ LİSE ÖĞRENCİLERİNİN
KENDİNİ AÇMA DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TEZ YÖNETİCİSİ
Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN
ERZURUM–2006
İÇİNDEKİLER
ÖZET………………………………………………………………………...
VII
ABSTRACT…………………………………………………………………
VIII
TABLOLAR LİSTESİ………………………………………………………
IX
ÖNSÖZ………………………………………………………………………
X
BİRİNCİ BÖLÜM
1. GİRİŞ………………………………………………………………….....
1
1.1.Araştırmanın Önemi…………………………………………………
4
1.2. Problem …………………………………………………………….
5
1.3. Alt Problemler………………………………………………………
5
1.4. Denenceler……………………………………………………..........
6
1.5. Sayıltılar ……………………………………………………………
6
1.6. Sınırlılıklar…………………………………………………….........
6
1.7. Tanımlar……………………………………………………….........
6
1.7.1. Kendini açma (Self-Disclosure)………...……………………...
6
1.7.2. Açılınan konu (Target Subject)………………………………...
7
1.7.3. Uygun kendini açma (Appropriate Self Disclosure)……..........
7
1.7.4. Sözde kendini açış (So-Called Self Disclosure)………….........
8
1.7.5. Açılınan birey (Target Person)…………………………………
8
İKİNCİ BÖLÜM
2.ARAŞTIRMA İLE İLGİLİ YAYINLAR ………………………………...
9
2.1. Kendini Açma Kuramları…………………………………………...
13
2.1.1. Sosyal etkileşim kuramı………………………………………...
13
2.1.2. Sosyal nüfuz kuramı……………………………………………
13
2.1.3. Johari penceresi…………………………………………………
14
2.1.4. Bağlantısal diyalekt / İletişimsel başarı kuramı………………...
15
2.2. Kendini Açmayı Etkileyen Faktörler……………………………….
17
2.3. Kendini Açmanın Özellikleri……………………………………….
22
2.4. Kendini Açmanın Öğeleri…………………………………………..
23
2.5. Kendini Açmanın Profesyoneller Açısından İşlevleri……………....
24
2.6. Karşıdaki Birey Açısından Kendini Açmanın İşlevleri……………..
25
2.7. Kendini Açmanın Sonuçları…………………………………….......
26
2.8. Türkiye’de Yapılan Araştırmalar……………………………….......
27
2.9. Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar…………………………………
33
2.10. İletişim……………………………………………………………..
44
2.10.1.İletişim süreci…………………………………………………..
45
2.10.1.1. Kaynak………………………………………………….
46
2.10.1.2. Kanal………………………………………………………
46
2.10.1.3 İleti (Mesaj)…………………………………………….......
46
2.10.1.4. Alıcı……………………………………………………….
47
2.10.1.5. Geri bildirim……………………………………………….
47
2.10.2. İletişim türleri………………………………………….............
47
2.10.2.1. Kişi-içi iletişim ve çatışma………………………………...
47
2.10.2.2. Kişilerarası iletişim ve çatışma……………………………
48
2.10.2.3. Örgüt-içi iletişim ve çatışma………………………………
51
2.10.2.4. Kitle iletişimi ve çatışma…………………………………..
51
2.10.3. Kişilerarası İletişim Çatışmaları……………………………….
52
2.10.3.1. Aktif çatışma (Kötü adam ne söylerse kötüdür)…………..
52
2.10.3.2. Pasif çatışma (Küsler diyalogu)…………………………...
52
2.10.3.3. Varoluş çatışması (Ben sandım ki…)……………………..
53
2.10.3.4. Tümden reddetme (Hiç…)………………………………...
53
2.10.3.5.Önyargılı çatışma (Ben kararımı çoktan verdim…)………..
54
2.10.3.6. Yoğunluk çatışması (Haklısın ama…)……………………
55
2.10.3.7.
Kısmi
algılama
çatışması
(Bunu
da
mı
demiştin…)………………………………………………………………………
55
2.10.3.8. Alıkoyma çatışması (Anlatamadım galiba…)…………….
55
2.10.4. Kişilerarası iletişim çatışmalarının nedenleri………………….
55
2.10.4.1. Biliş………………………………………………………..
56
2.10.4.2. Algı………………………………….……………………..
59
2.10.4.3. Duygu……………………………………………………...
60
2.10.4.4. Bilinçdışı…………………………………………………..
60
2.10.4.5. İhtiyaçlar…………………………………………………...
61
2.10.4.6. İletişim becerisi…………………………………………....
62
2.10.4.7. Kişisel faktörler……………………………………………
62
2.10.4.8. Kültürel faktörler…… …………………………………….
67
2.10.4.9. Roller……………………………………………………....
67
2.10.4.10.Sosyal ve fiziksel çevre…………………………………...
67
2.10.4.11. Mesajın niteliği…………………………………………..
68
2.10.4.12 İletişimde dinlemenin önemi……………………………..
68
2.10.4.13. Yapıcı tartışma becerisi……………………………….....
72
2.10.4.14. Empati…………………………………………………....
73
2.10.5. İnsan ilişkileri alanında 1970’li yıllardan sonraki gelişmeler
74
2.10.6. Sosyal psikoloji kuramları………………………….................
77
2.10.6.1. Bilişsel tutarlılık (cognitive consistency) kuramları………
77
2.10.6.2. Ödül ve zararı temel olarak alan görüşler…………………
77
2.10.6.3 Duygusal kuramlar………………………………………....
79
2.10.6.4. Sevgi ve hoşlanma türlerine ilişkin görüşler………………
80
2.10.6.5. İlişki kuramları…………………………………………….
81
2.10.7. Gelişim psikolojisi kuramları………………………………….
84
2.10.7.1.Psikanalitik kuramlar……………………………………….
84
2.10.7.2. Öğrenme kuramından kaynaklanan açıklamalar…………..
85
2.10.7.3. Biyolojik kökenli görüş……………………………………
85
2.10.7.4. Bilişsel görüş (cognitive view)…………………………….
85
2.11.
İyi
Bir
İletişim
İçin
Öğrenme
Kuramlarından
Nasıl
Yararlanabiliriz?....................................................................................................
86
2.11.1.Klasik Şartlanmanın Eğitim Öğretimde Uygulanışı…………....
86
2.11.2.Klasik Şartlanmanın Psikoterapide Uygulanışı………………...
87
2.11.3.Operant Şartlanmanın Eğitim Öğretimde Uygulanışı………….
87
2.11.4. Operant Şartlanmanın Psikoterapide Uygulanışı……………...
88
2.11.5. Deneme-Yanılmanın Eğitim Öğretimde Uygulanışı…………..
88
2.11.6. Deneme-Yanılmanın Psikoterapide Uygulanışı……………….
89
2.11.7. Çağrışım Tekniğinin Eğitim Öğretimde Uygulanışı…………..
89
2.11.8.Çağrışım Tekniğinin Psikoterapide Uygulanışı………………..
89
2.11.9.Sosyal Öğrenme Kuramının Eğitim Öğretimde Uygulanışı…...
89
2.11.10. Sosyal Öğrenme Kuramının Psikoterapide Uygulanışı……....
89
2.11.11.Ani
Kavrama
Yoluyla
Öğrenmenin
Eğitim
Öğretimde
Uygulanışı……………………………………………………………………….
90
2.11.12. Ani kavrama yoluyla öğrenmenin psikoterapide uygulanışı…
90
2.11.13. İşaret yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı……..
90
2.11.14. İşaret tekniğinin psikoterapide uygulanışı……………………
91
2.11.15. Alan kuramının eğitim öğretimde uygulanışı…………….......
91
2.11.16. Alan kuramının psikolojik danışmada uygulanışı……………
91
2.11.17. Bilgi-işlem yaklaşımının eğitim öğretimde uygulanışı………
91
2.11.18. Bilgi-işlem yaklaşımının psikolojik danışmada uygulanışı….
92
2.11.19. Anlamlı öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı………......
92
2.11.20. Anlamlı öğrenmenin psikolojik danışmada uygulanışı………
92
2.11.21. Buluş yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı…….
92
2.11.22.
Buluş
yoluyla
öğrenmenin
psikolojik
danışmada
uygulanışı………………………………………………………………………..
92
2.12.Gestalt Terapi………………………………………………………
93
2.13.Bilişsel Terapi……………………………………………………...
93
2.14.Problem
Çözme
Yoluyla
Öğrenmenin
Eğitim
Öğretimde
Uygulanışı……………………………………………………………………….
2.15.Problem
Çözme
Yoluyla
Öğrenmenin
Psikolojik
93
Danışmada
Uygulanışı……………………………………………………………………….
93
2.16.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde
Uygulanışı……………………………………………………………………….
93
2.17.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Psikolojik Danışmada
Uygulanışı………….……………………………………………….
94
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. YÖNTEM…………………………………………………………………
95
3.1. Evren………………………………………………………………..
95
3.2. Örneklem……………………………………………………………
95
3.3. Araştırmada Kullanılan Veri Toplama Araçları…………………....
96
3.3.1. Kendini açma envanteri………………………………………....
96
3.3.1.1. Kendini açma envanterinin puanlanması……………………..
96
3.3.1.2. Kendini açma envanterinin güvenirliği……………………….
97
3.3.1.3. Kendini açma envanterinin geçerliliği………………………..
98
3.3.2. Kişisel Bilgi Formu……………………………………………..
98
3.4. Verilerin Toplanması…………………………………………….....
98
3.5. Verilerin Analizi…………………………………………………....
99
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. BULGULAR ve YORUM…………..………………………………………..
100
4.1. Kız ve Erkeklerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili
Bulgular ve Yorum………………………………………………………...
100
4.2. Farklı Sınıf Düzeyindeki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları
Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum………………………………….
107
4.3. Farklı Okul Programlarındaki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları
Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum……………………
118
BEŞİNCİ BÖLÜM
5.SONUÇ VE ÖNERİLER………………………………………………….
133
5.1. Sonuçlar………………………………………………………….....
133
5.2. Öneriler……………………………………………………………..
135
EKLER……………………………………………………………………...
137
EK 1: KENDİNİ AÇMA ENVANTERİ…………………………………..
137
KAYNAKLAR……………………………………………………………
141
ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………........
152
ÖZET
YÜKSEK LİSANS TEZİ
LİSE ÖĞRENCİLERİNİN KENDİNİ AÇMA (SELF-DISCLOSURE)
DAVRANIŞLARI
Ferhat DİZMEN
Danışman:
Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN
2006-SAYFA: 165
Jüri:
Yrd. Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN
Prof. Dr. Sırrı AKBABA
Doç. Dr. Muhsine BÖREKÇİ
Bu araştırmada Bozyazı Anadolu Lisesi, Bozyazı Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi
öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen bazı değişkenler incelenmiştir. Araştırmanın
bağımlı değişkeni kendini açmadır. Bağımsız değişkenler ise cinsiyet, sınıf, okul türü, açılınan
bireyler ve açılınan konulardır.
Araştırmanın örneklemi 2005–2006 eğitim-öğretim yılında Bozyazı Anadolu Lisesi, Bozyazı
Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi’nde okuyan 9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerinden oluşmuştur.
Örnekleme alınan öğrenci miktarı Anadolu Lisesi’nden 267, Bozyazı Lisesi’nden 238, Ticaret
Meslek Lisesi’nden 201 olmak üzere toplam 706’dır.
Araştırmada elde edilen bulgular maddeler halinde aşağıda özetlenmiştir.
1. Kız öğrenciler kendilerini erkeklerden daha fazla açmaktadırlar.
2. Ticaret Meslek Lisesi öğrencileri her boyutta Anadolu Lisesi ve Düz lise öğrencilerinden
daha az açılmaktadırlar.
3. En çok açılan öğrenciler 9. sınıf, en az açılan öğrenciler ise 10. sınıf öğrencileri olmuştur.
4. Öğrencilerin en çok açıldıkları birey aynı cins yakın arkadaş, en az açıldıkları birey kızlarda
öğretmen, erkeklerde psikolojik danışman olmuştur.
5. Genel olarak en çok açılınan konu zevkler ve ilgiler, en az açılınan konu cinsellik olmuştur.
6. Sonuç olarak okulun türü, kişilerin bulundukları sınıf ve cinsiyetlerinin kendini açma
davranışı üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir.
ABSTRACT
MASTER THESIS
SELF-DISCLOSURE BEHAVIOURS OF HIGH SCHOOL STUDENTS
Ferhat DİZMEN
Supervisor : Assist.Prof.Dr. Başaran GENÇDOĞAN
2006- Page: 165
Jury:
Assist.Prof.Dr. Başaran GENÇDOĞAN
Prof. Dr. Sırrı AKBABA
Assoc.Prof.Dr. Muhsine BÖREKÇİ
In this research some variable factors that affect the self-disclosure behaviours of Bozyazı
Anatolion High School, Bozyazı High School and Anamur Trade High School students have been
examined. The dependent variable factor of the research is self-disclosure while the dependent
variable factors are sex, grade / class, school-kind, the people and the topics that are shared.
The example of the research consists of students who attend 9 th, 10 th,
11 th grade in the
above mentioned schools in 2005–2006 curriculum year. The number of students from Bozyazı
Anatolion High School is 267 Bozyazı High School it is 238 and from Anamur Trade High School
it is 201 which is 706 in total.
The clues that have been acquired in the research is summarized as six following items;
1. Girl students can disclose themselves more than boys.
2. Trade High School students, in every aspect, can disclose themselves less than both
Anatolion High School and High School students.
3. The students who disclosed most are at ninth grade and the students who disclosed least are
at tenth grade.
4. The person, the students mostly disclosed themselves is their best friend of the same sex,
the person the students least disclosed themselves as for girls is the teacher and as for the boys is
psychological counsellor.
5. In general, the subjects that are most talked about are interests and likes and the subject that
is least talked about is sexuality.
6. As a result, the schol-kind, the classes or grades that the people are at, and the sex of these
people are defined effective on the behaviour of self-disclosure.
TABLOLAR LİSTESİ
2.1. Johari Penceresi (Joharry Window)…………………………………….
15
3.1. Örneklemle ilgili demografik bilgiler…………………………………..
95
4.1. Kız ve erkeklerin kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili
bulgular………………………………………………………………………….
100
4.2. Farklı sınıflara göre kendini açma puanlarına ilişkin aritmetik ortalama
ve standart sapma değerleri……………………………………………………...
107
4.3.Farklı sınıflara göre kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili
bulgular………………………………………………………………………….
109
4.4. Açılma durumlarına ilişkin sınıflar arasındaki farkla ilgili LSD Post
Hoc testi bulguları……………………………………………………………….
111
4.5. Farklı okul programlarına göre kendini açma puanlarına ilişkin
aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri…………………………………
118
4.6. Farklı okul programlarına göre kendini Açma puanları arasındaki
farkla ilgili bulgular……………………………………………………………..
120
4.7. Açılma durumlarına ilişkin okullar arasındaki farkla ilgili LSD Post
Hoc testi bulguları……………………………………………………………….
122
ÖNSÖZ
İnsan ilişkileri günümüzde çok çeşitli araştırmaların konusu olarak incelenmektedir.
Çünkü insan ilişkileri geniş kitleleri ilgilendiren bir problem haline gelmiştir.
Toplumlardaki değişmeler, köy-kent arasındaki değişimin hızı ve süreci, iletişim
teknolojinin sunduğu olanaklar ve beraberinde getirdiği olumsuzluklar kişiler arası ilişkileri
etkilemektedir. Bir yandan her dilden, her dinden ve her kültürden insanların birbirlerini
tanımalarını görmelerini sağlarken diğer yandan yan yana iletişim kurmadan, birbirlerini
anlamayan yığınlar oluşturmaktadır.
Bu yığınların içindeki kişi sayısı; kendi toplumumuzda geleneksel aile yapısı içerisinde
kendini çok fazla ifade etme şansı bulamayan çocukların, bu isteğini değişik ortamlarda
özellikle de okul ortamında yapmaya çalışması ve bunu başaramamasıyla artmaktadır. Tek
başına öğretmenin söz sahibi olduğu böyle bir ortamda ise bunu çok fazla gerçekleştirme
şansını bulaması da beklenmemelidir. Bu dönemde bağımsız olma, kimlik kazanma, karar
alma, problem çözme, seçim yapma ve olumsuz duygularla baş edebilmelerinin kişilik
gelişimlerinde önemli olduğu kişilik gelişimini tamamlayamayan gençlerin toplumda ne
gibi sorunlarla karşılaştıkları veya ne gibi toplumsal sorunlara yol açtıkları toplumun büyük
bir kesimi tarafından bilinmektedir.
Sağlıklı ve uyumlu bir kişiliğe sahip olmak için; uygun bir çevre, iyi ve doğru bir
eğitim, sağlıklı bir beden yapısı ve var olan potansiyeli etkin kılabilmek için ise sağlıklı bir
iletişime ihtiyaç duyulmaktadır.
İletişim sorunlarını belli dönemlerde yaşayan ve meslek seçimimdeki tercihlerde de
etkili olduğunu düşündüğüm ve hala bazen karşılaştığım hayatımın içindeki bu sorun
meslek seçimim gibi, araştırma konusu seçimimde de etkili olmuştur. Böylesine önemli bir
konuya bir katkı sunabilmek için de böyle bir çalışma yapmanın doğru olacağını
düşündüm.
Araştırmanın planlanmasından verilerin analizi aşamasına kadar görüş, öneri ve
eleştirileri ile beni yönlendiren, değerli öğretmenim ve tez danışmanım Yrd. Doç. Dr.
Başaran Gençdoğan’a teşekkür ediyorum.
Eğitim -öğretim hayatım boyunca akademik ve mesleki gelişimime katkı sağlayan
herkese özellikle değerli öğretmenlerime, tez aşamasındaki katkılarından dolayı değerli
öğretmenim Prof. Dr. Sırrı Akbaba’ya ve Doç Dr. Muhsine Börekçi’ ye de ayrıca teşekkür
ediyorum.
Araştırmanın uygulama aşamasında bana yardımlarını esirgemeyen Bozyazı ve Anamur
İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine, örneklemde yer alan okulların okul idaresi, psikolojik
danışma ve rehberlik servisi görevlilerine, anketin uygulanması sırasında bana yardımcı
olan değerli öğretmen arkadaşlarıma, itina ve sabır ile ankete katılan tüm öğrencilere
teşekkür ediyorum.
Araştırma boyunca yardımlarını esirgemeyen değerli eşim Yeşim’e, doğrudan veya
dolaylı yollardan katkısı olan herkese teşekkürler.
Erzurum, 2006
Ferhat DİZMEN
BİRİNCİ BÖLÜM
1. GİRİŞ
Kişiler arası ilişkilerde ortaya çıkan iletişim problemleri çağlar boyunca insanları
insanlık yararına olmayan savaş vb. olaylarla meşgul etmiş, insanların bu konuya ilgilerini
giderek artırmıştır. Bu konu ilk önce felsefe içinde incelenmiş daha sonra diğer bilim dalları
da konuyla ilgilenmiştir. Birçok filozof insan ilişkileri konusuna bu anlamda ilgi
göstermiştir. Ancak insan ilişkilerinin yoğun olarak incelendiği dönem, iletişim konusunda
insanların birbirlerini iyi anlamadıkları ve niçin savaştıklarını bilmeyen insanların
cephelerde öldükleri 1. ve 2. Dünya Savaşları sonrasına rastlamaktadır. Özellikle 2. Dünya
Savaşı akabinde, insani değerler ve ilişkiler tam anlamıyla bunalıma sürüklenmiştir. Bu
dönemde Jean Paul Sartre, Gabriel Marcel gibi düşünürler insan ilişkilerinin kiminle nasıl
kurulacağı, bu ilişkilerin zorunlulukları konusuna eserlerinde yer vermişlerdir. Bunlardan
Marcel (1973) günlük hayattaki insan ilişkilerini “ben”, “sen”, “o” kavramları altında
toplamaya çalışmış ve görüşlerini metafizik bir temele oturtmuştur (Uygur, 1984;
Muşta,1987). Marcel kitaplarında sujeler arası adını verdiği ilişkiyi açıklamak için bazı
örnekler vermektedir. Örneğin, herhangi bir toplantıda konuşulan biri “o”dur. “O” özde bir
farklılık olmadan yeri başkasıyla değiştirilebilen, köklü bir bağ kurulmayan insandır.
Marcel kişiler arasındaki yakın ilişkiyi ise “ben-sen” ilişkisi olarak görmektedir. Aile içi
ilişkiler, silah arkadaşlığı bu tür ilişkilere örnek olarak gösterilmektedir. Ayrıca Marcel,
insan-tanrı ilişkisini de “o” haline getirilmeyen “mutlak sen” ilişkisi olarak görmektedir.
Marcel “sen” ilişkisini insanların açık oldukları ve güven duygusunun hâkim olduğu bir
ilişki olarak görmektedir.
Sartre'a göre, insan, bu dünyada, başkalarıyla, zor da olsa, ilişki içindedir. Her şeyden
önce, bir bedenimizin olması, dış dünyayla ilişkimizi olanaklı kılar. Başkası’yla ilişki; en
yetkin biçimde, "başkasının bakışı”yla, başkasının bakışının bize verdiği "utanma"
duygusuyla kurulur. Tek başına olmak dingin durumda olmaktır. Başkasının varlığı, daha
doğrusu başkasının bakışı bizi nesneye indirgemeye çalışır. Biz de başkasının bakışı
karsısında nesneye indirgenmemeye bakarız. "Cehennemdir başkaları" der Sartre.
Felsefenin yanı sıra, psikoloji ve sosyolojinin çeşitli alanları insanları yalnızlığa iten,
onları mutsuz kılan ve sağlıklı bir toplum oluşturulmasını engelleyen iletişim sorunlarına
bir çözüm getirmeye çalışmaktadırlar. Modern psikolojinin bu tür sorunlara çözüm
getirmek amacıyla büyük ilgi gösterdiği konulardan biri de “benlik” (self) tir. Literatüre
bakıldığında, özsaygı (self-esteem), kendini fark etme (self-monitoring), kendini
gerçekleştirme (self-actualization), kendini haklı gösterme (self-justification) gibi konularla
karşılaşmak kaçınılmazdır (Baumaister, 1987). Benlikle ilgili bilimsel çalışmalarda
incelenen konulardan biri de sözlü yahut sözsüz olabilen iletişimin bir parçası olarak ele
alınabilen “kendini açma” (self-disclosure) davranışıdır. Kendini açma konusu 1950’lerin
sonlarından itibaren sosyal psikoloji, iletişim psikolojisi, psikolojik danışma ve psikoterapi
alanlarında çok geniş bir şekilde incelenmiş ve yüzlerce araştırmaya konu olmuştur.
Kişiler arası ilişkileri tanımlamada kullanılan en önemli kavramlardan biri kendini
açmadır. Kendini açma kavramı ilk olarak insancıl psikolojinin öncülerinden olan Sydney
M. Jourard tarafından ortaya atılmıştır. Jourard, (1964) bireylerin birbirlerine karşılıklı
açılmasının, kendini açma davranışının gelişiminde oldukça etkili olduğunu belirtmiştir.
Jourard (1964) kendini açmanın kalitesi ile ilgili olarak bir başka kavramdan söz
etmektedir. Bu kavram “gelişi güzel kendini açma” (indiscriminate self-disclosure) dır.
Böyle bir açılma bireye zarar verebilmekte, hatta bazen onları komik duruma
düşürebilmektedir. Kendilerini gelişi güzel açan insanlar başkaları ile konuşurken akıllarına
ne gelirse söylemektedirler, duygularını ve düşüncelerini bir sınırlamaya ve seçime
gitmeden (sansürsüz) olduğu gibi ortaya koymaktadırlar (Selçuk, 1989, s. 18).
Kendini açma kavramını açıklamaya çalışan birçok araştırmacı,
kendini açma
kavramından, kendini açmanın nasıl olduğundan, nasıl olması gerektiğinden, kendini açma
çeşitlerinden, ayrıca kendini açan bireylerin daha sağlıklı kişiler arası ilişkiler
kurabileceğinden, bunun da sosyal beceri gerektirdiğinden bahsetmişlerdir.
Ergan (1970), kendini açmanın kavramını iki yönde incelemektedir. Bunlardan
birincisini, geçmiş türü veya sahte kendini açma olarak nitelemektedir. Bu tür kendini
açmada birey, geçmişte olup bitmiş yaşantılarla ilgili olarak kendini açmakta, orada ve o
zaman ele alınmaktadır. İkincisini hikâye türü kendini açma olarak nitelendirmektedir. Bu
tür kendini açmada birey, içinde bulunulan zaman dilimindeki duygu ve düşüncelerle
kendini açmakta, şimdi ve burada ele alınmaktadır. Geçmiş türü kendini açmada yüzeysel
ilişki kurulurken, hikâye türü kendini açmada yakın ilişki kurulmaktadır. Egan, geçmiş
türünde kendini
açmayı
“sahte kendini açma” (Pseudo self-disclosure) olarak
nitelendirmektedir. Kelley ve arkadaşları (1983) ise “sahte kendini açma” yerine, “sözde
kendini açma” (so called self-disclosure) kavramını kullanmaktadırlar. Bu tür kendini açışta
da bireyler geçmiş bazı olaylardan bahsetmekte ve konuları entelektüel düzeyde ele
almaktadırlar (Selçuk, 1992, s. 15).
Kendini gelişi güzel açmanın daha ileri bir aşaması ise teşhirciliktir (exhibitionism).
Kendini açma, bireylerin kendileri hakkındaki sırlarını, özel durumlarını, her karşılaştıkları
kişiye anlatmaları anlamına gelmektedir (Derlega ve Chailcin, 1975). Diğer bir deyişle
kendini açma bireylerin kendilerini sözel olarak teşhir etmeleri değildir. Çünkü kendini
teşhir; psiko-patolojik bir nitelik olduğu halde, kendini açma sağlıklı bir kişiliğin yansıması
olarak görülmektedir. Kendini açan kişi zamana ve yere bağlı olarak kendisiyle ilgili uygun
gördüğü kişilere aktarmaktadır. Kendini teşhir eden kimse ise, uygunsuz bir şekilde tüm
sırlarını, özel düşüncelerini hiç çekinmeden her yerde ve her zaman anlatabilmektedir.
Oysa bireylerin kendi içlerindeki bütünlüğü korumak için bazı mahrem özelliklerini
saklamaları gerekmektedir. Bunun için bireylerin kendilerini açarken sorumluluk taşımaları
lüzumu ortaya çıkmaktadır. Kampler (1987) bu konuyla ilgili olarak bireylere neyi, ne
zaman, kime açacaklarını önceden düşünmelerini önermektedir. Ancak önceden
planlayarak konuşmak, kişilerarası ilişkilerde içten olmayı güçleştirebilir (Selçuk, 1989, s.
18).
Jourard’a (1971) göre sağlıklı kişilik ve normal kişilik birbirinden farklı iki kavramdır.
Birey eğer toplumun kendisinden beklediği rolleri uygun bir biçimde yerine getiriyorsa,
normal bir kişiliğe sahip olduğu kabul edilir. Oysa bireylerin onlara atfedilen rolleri doyum
sağlayarak yaşamaları ve hayattan zevk almaları sağlıklı bir kişiliğe sahip olduklarına işaret
eder.
Bu
ise ancak
bireylerin
kendilerini
başkalarına açmaları
ve ilişkilerini
geliştirebilmeleri ile mümkündür.
Bireylerin ilişkilerinde gerçek benliğini ortaya koyması, sağlıklı kişiliğin bir
göstergesidir. Fromm ve Jourard’a (1957–1958) göre sevmenin ön şartı tanımadır. Başka
bir ifade ile kişi karşısındaki tanıdıkça sever. Birey gerçek benliğinden uzaklaştığı ölçüde
kendini açmaktan kaçınacak, bunun doğal sonucu olarak da çevresindeki insanları
sevmeyen ve onlar tarafından sevilmeyen bir kişi haline gelecektir (Aker, 1996, s. 15).
Cüceloğlu (1994) kişide kendini açma davranışının çocukluk yıllarında kendisini ifade
ettiği durumlarda anne-babasından aldığı tepkiler doğrultusunda şekillendiğini belirtmiştir.
Duygu ve düşüncelerini doğal olarak ifade ettiği zaman anne-babası tarafından engellenen
çocuk, ileride kendi iç dünyasını tanımayan, duygu ve düşüncelerinden emin olmayan bir
yetişkin olarak karşımıza çıkar. Öte yandan çocuklukta kendini rahatça ifade edebilmiş
kişiler, yetişkin hayatta insan ilişkilerinde başarılı, kendine güvenli, dışa dönük bireyler
olarak topluma katılır.
Yapılan çalışmalara bakıldığında kişilerin bağımsız olma, kimlik kazanma, karar alma,
seçim yapma, problem çözme ve olumsuz duygularla baş edebilmelerinin kişilik
gelişimlerinde etkili olduğu görülmektedir. Gelişim dönemi özellikleri itibariyle, kendileri
ve çevreleriyle problemler yaşayan lise öğrencilerinin ise olumsuz duygularıyla baş
edebilmeleri, sağlıklı ve uyumlu bir kişiliğe sahip olmaları, kendilerini iyi ifade etmelerine
bunun sonucunda problemlerine çözüm bulmaya bağlı olduğu görülmektedir.
Kendini açma ülkemizde ortak bir sorundur. Bu sorun kültürler arası farklılık
göstermekle birlikte aynı kültür içerisinde bölgeler arası ve kurumlar arası farklılık da
gösterebilmektedir. Bu farklılık dikkate alınarak farklı bir coğrafi bölge ve farklı liselerde
öğrenim gören öğrencilerin kendini açma davranışlarının incelenmesi ve diğer çalışmalarla
karşılaştırılabilmesi araştırmayı şekillendirmiştir.
Böyle bir konunun önemi, hangi konularda ne ölçüde açıldığının bilinmesiyle sınırlı
değildir. Bir insanın kendini açma özelliklerinin bilinmesi o insanın kişiler arası
ilişkilerinin bir haritasının elde edilmesi demektir. Kişiler arası ilişkilerin kendini açma
davranışıyla doğrudan ilişkili olduğu düşünülürse konunun önemi daha da artacaktadır.
1.1. Araştırmanın Önemi
Türkiye’de yapılan psikolojik yardım hizmetleri çalışmalarının sayıları son yıllarda
yapılan birçok araştırmaya rağmen ihtiyaca göre sınırlı olduğu düşünülmektedir. Bazı
alanlarda hiç araştırma yapılmamış, bazılarında da çok az araştırma yapılmış. Bu
konulardan biri de kendini açma (self disclosure) kavramıdır.
Literatür incelendiğinde kendini açmayla ilgili çok az araştırmaya rastlanmış, farklı
okul
programlarında
okuyan
lise
öğrencilerinin
kendilerini
açma
durumlarını
karşılaştırmaya ilişkin yayımlanan herhangi bir araştırmaya rastlanılmamıştır. Bu anlamda
Türkiye’de yapılan ilk araştırmadır. Bu araştırmanın yapılmasıyla bu konudaki araştırma
eksikliği giderilmiş olacak ve bu konuda bundan sonra yapılacak çalışmalara da ışık
tutacaktır.
Öğrenci kişilik hizmetlerinin yürütülmesinde destek sağlayacağı gibi, öğrencilerin
kendini açma özeliklerinin bilinmesi onların problemlerinin çözümüne de bir katkı
sağlayacaktır. Öğrencinin kendini açma düzeyini öğrenerek kendisini anlamasına dolaylı
olarak yardımcı olacaktır. Bir öğrencinin hangi konularda, kime ne ölçüde kendini
açabildiğinin bilinmesi, o öğrenciyle psikolojik danışma yapan ilgili danışman veya
rehberlik uzmanının da işini kolaylaştıracaktır.
1.2. Problem
Bu araştırmada, lise öğrencilerinin psikolojik sorunlarını kimlere ne oranda açtıklarının
ve hangi konularda daha çok ve daha az açıldıklarının cinsiyet, sınıf ve lise türüne göre
farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir.
1.3. Alt Problemler
Araştırmanın alt problemleri aşağıda sıralanmıştır.
1. Kız ve erkek öğrencilerin kendini açma durumları açısından aralarında fark var
mıdır?
2. Genel lise, Anadolu Lisesi ve Meslek Lisesi öğrencilerinin kendilerini açma
durumları arasında önemli bir fark var mıdır?
3. Farklı sınıflarda öğrenim gören öğrencilerin kendini açma durumları bakımından
aralarında farklılık var mıdır?
4. Öğrencilerin en fazla ve en az açıldıkları bireyler hangileridir?
5. Öğrencilerin en fazla ve en az açıldıkları konular hangileridir?
1.4. Denenceler
Araştırmanın temel problemine ve alt problemlerine dayalı olarak sınanacak denenceler
aşağıda belirtilmiştir.
1. Kız ve erkek öğrencilerin “kendini açma” puan ortalamaları arasında önemli bir fark
vardır.
2. Genel Lise, Anadolu Lisesi ve Meslek Lisesi öğrencilerinin “kendini açma” puan
ortalamaları arasında önemli düzeyde bir fark vardır.
3. Genel olarak 9. 10. ve 11. sınıf öğrencilerinin “toplam” kendini açma puan
ortalamaları arasında önemli düzeyde bir fark yoktur.
4. Öğrencilerin en çok açıldıkları birey aynı cins yakın arkadaş, en az açıldıkları birey
kızlarda öğretmen, erkeklerde psikolojik danışmandır.
5. Genel olarak en çok açılınan konu zevkler ve ilgiler, en az açılınan konu cinselliktir
1.5. Sayıltılar
Öğrencilerin kendilerine verilen kendini açma envanterini ve kişisel bilgi formunu
içtenlikle ve tarafsız bir şekilde yanıtladıkları kabul edilmiştir.
1.6. Sınırlılıklar
1- Araştırmanın örneklemi 2005–2006 eğitim–öğretim yılı Bozyazı Anadolu Lisesi,
Bozyazı Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi’nde okuyan öğrencilerle sınırlıdır.
2- Araştırmada incelenen “kendini açma davranışı” geliştirilmiş olan envanterin
kapsamı ile sınırlıdır.
1.7. Tanımlar
Bu çalışmada kullanılan bazı temel kavramların hatırlatılması amacıyla kısa tanımlar
verilmiş, farklılık arz eden tanımlar çalışmanın dışında tutulmuştur.
1.7.1. Kendini açma (Self-Disclosure) Kişinin kendi hakkındaki diğer insanlardan
gizlediği bilgileri başkaları ile paylaşmasıdır (De Vito, 1986). Bir kişinin, kendini duygu ve
gereksinimleriyle ilgili bildiklerini, bir başka kişiye sözel olarak aktardığı bir iletişim
sürecidir (Johnson, 1981). Kişinin yaşamındaki geçmiş ve güncel olayları, fantezi ve rüya
malzemesini, geleceğe ilişkin umutlarını, diğer kişilere karşı duygularını açığa vurması
olayıdır (Yalom, 1992, s. 339). Kendini açma başkalarına kendini anlatma süreci veya
herhangi bir kişisel bilginin A kişisinden B kişisine iletimidir (Prisbel ve Dallinger, 1991, s.
211–214). Kişiler arası ilişkilerde eylem boyutunda yer alan kendini açma “bir bireyin
kendi duygu, düşünce ve gereksinimleriyle ilgili bildiklerini bir başka bireye sözel olarak
aktardığı bir iletişim süreci” olarak tanımlanmaktadır (Akt: Aşık, 1982).
1.7.2. Açılınan konu (Target Subject) Kişiler arası ilişkilerde konuşmanın içeriğini
oluşturan değişik türdeki konulardır (Selçuk, 1989, s. 13).
1.7.3. Uygun kendini açma (Appropriate Self Disclosure) Zaman mekân ve açılınan
bireye bağlı olarak bireyin kendisi ile ilgili uygun gördüğü bilgileri, yine uygun gördüğü
bireylere aktarmasıdır (Luft, 1969; Akt. Selçuk, 1989, s. 13).
1.7.4. Sözde kendini açış (So-Called Self Disclosure) Şimdiki duygular yerine, geçmiş
olaylar ve duyguların konuşulduğu kendini açma biçimidir ( Kelley ve ark. , 1983, s. 196).
1.7.5. Açılınan birey (Target Person) Kişilerin kendilerini açtıkları farklı rollerdeki
bireyler. Kendini açma envanterinde yer alan anne, baba, aynı cinsten yakın arkadaş, karşıt
cinsten yakın arkadaş, öğretmen, psikolojik danışman “açılınan birey” olmaktadır.
İKİNCİ BÖLÜM
2. KENDİNİ AÇMA İLE İLGİLİ YAYINLAR
Günümüzde insanlar kısa zamanda çok kişiyle ilişkiye girmek durumunda
kalmaktadırlar. Ancak bu ilişkiler hızla değişen toplumsal rollerin gereği olarak yapay ve
yüzeysel olmaktadır (Wirth, 1964). Fakat bu tür yapay ve yüzeysel ilişkiler bazı kişisel ve
toplumsal problemlere yol açmaktadır. Kişisel problemler ve doyurucu olmayan kişiler
arası ilişkiler, sağlıklı bir kişiliğin oluşumunu ve sürdürülmesini güçleştirebilmektedir
(Sullivan, 1953; Jourard, 1971; Kelley, 1983). Toplumsal problemler ise kişiler arası
ilişkilerdeki bozuklukların topluma yansımasından kaynaklanmaktadır. Çünkü sağlıklı bir
toplumsal çevre kurulabilmesinin temel şartı sağlıklı insan ilişkileridir (Cüceloğlu, 1984).
Eğer kişiler arasında olumlu ve çatışmadan uzak bir ilişki kurulamıyorsa, problemlerle
dolu bir iletişim ağı ortaya çıkmaktadır böyle bir iletişim ağı ise başkalarıyla konuşmakta,
onları dinlemekte güçlük çeken, çevresine uyum sağlamakta zorlanan insanların gün
geçtikçe çoğalmasına yol açmaktadır (Altman ve Taylor, 1973).
Çeşitli yazarlar kendini açmanın kişilerarası ilişkilerin hayati ve temel bir parçası
olduğunu belirtmekte ve kendini açma olmadan yakın bir kişilerarası ilişki geliştirmenin
mümkün olamayacağını öne sürmektedirler (Johnson, 1972; Chaikin ve Derlega, 1974).
Genellikle iki kişi arasında meydana gelen kendini açma insanların birbirlerini anlamalarını
kolaylaştırmaktadır.
Luft (1969), uygun kendini açma (appropriate self-disclosure) kavramının bazı
nitelikler taşıması gerektiğinden bahsetmektedir (Selçuk, 1992). Bunlar:
1. Sürüp giden bir ilişkinin fonksiyonu olması,
2. Karşılıklı olması,
3. O anda olanlara uygun olarak yapılması,
4. Kişiler arası ve bireylerin kendi içlerinde o anda olan şeylerle ilgili olması,
5. Küçük ilerlemelerle artış göstermesidir.
Yukarıdaki görüşlerden de anlaşılacağı gibi kendini uygun bir şekilde açma önemli bir
takım özelikler taşımak zorundadır. Bu yüzden, kuvvetli bir davranışsal araç olan kendini
açmanın ihtiyatlı yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde kendini açma bazı durumlarda
tehlikeli veya anlamsız olmaktadır. Egan (1970), kendini açmanın tehlikeli ve anlamsız
olduğu durumları dört madde olarak belirtmektedir. Bunlar:
1. Kendini açma, teşhircilik (exhibitionism) halini almış ise, teşhirci kendini
çarpıtılmış gereksinimlerini doyurmak için dinleyicilerini kullanabilmektedir.
2. Eğer birey, gösterdiği açıklığa, karşılık ve destek bulamaz ise kendini açtığı için
sonradan pişmanlık duymakta ve yalnızlık hissetmektedir.
3. Eğer birey, hikâyenin dışında geçmiş türünü kullanıyor ise bu, gerçek bir kendini
açma olmayacak ve sağlıklı bir etkileşim meydana getirmeyecektir.
4. Kendini açma, tam bir açıklık ve samimiyet gerektiren durumlarda yetersiz düzeyde
ise, kişiler arası yakınlık bakımından yararsız olacaktır. Bunun için açılınan bireye (target
person) ve ortama bağlı olarak belirli bir kendini açma düzeyini tutturması gerekmektedir.
Mowrer (1968), kendini açma düzeylerini çeşitli gruplar açısından azdan-çoğa doğru
şöyle sıralamaktadır.
1. İş toplantıları,
2. Tartışma grupları (akademik konular, seminer v.b)
3. Grup dinamikleri olgusunu araştıran gruplar,
4. Duyarlılık eğitimi grupları (sensivity training groups),
5. Psiko-terapi grupları,
6. Bütünleşme eğitimi (integrity trainin groups) grupları.
Sözel olmayan davranışların kendini açma sürecine olan etkisi de değinilmesi gereken
konulardan biridir. Bireyler duygu ve düşüncelerini sözel olarak ifade ettikleri gibi yüz
ifadesi, mimik, duruş, el ve ayak hareketleri gibi sözel olmayan tepkilerle de kendilerini
karşısındaki bireylere açıklayabilirler. Cüceloğlu (1994), sözel olmayan iletişimin bazı
özelliklerini şu şekilde açıklamıştır;
1. Sözsüz iletişim etkilidir; duygular sözsüz iletişimde daha etkili ifade edilir.
2. Sözsüz iletişim duyguları belirtir; düşünceler sözlü iletişimle, duygular sözsüz
iletişimle daha rahat ifade edilir.
3. Sözsüz iletişim çift anlamlıdır; zaman zaman bireyin sözlü ve sözsüz mesajları
farklı anlamlar taşıyabilir.
4. Sözsüz iletişim belirsizdir; sözsüz iletişim değişik yorumlara ve yanlış anlamalara
açık olabilir.
Altman (1973), kendini açmanın karşılıklılığından (self-disclosure reciprocity) söz
etmiştir. Altman tek bir karşılaşma süreci için, tesadüfen karşılaşan iki insanın arasında
gerçekten kendini açmanın karşılığının, bir ilişki kurmak için bir araya gelen iki insanın
arasındakinden daha fazla olacağını belirtmiştir. Buna karşın Derlega, Wilson ve Chaikin
(1976) tarafından açılmanın karşılıklı olmasının süre gelen arkadaşlık ilişkilerinin daha da
gelişip büyümesinde kritik bir önemi olduğunu vurgulamıştır (Ekebaş, 1994, s. 23).
Duygu ve düşüncelerini süzgeçten geçirmeden dile getirebilen çocuk nasıl oluyor da
büyüyünce duygu ve düşüncelerini denetlendikten sonra değiştirerek dile getiren birine
dönüşüyor? Bunun yanıtı çocuğun büyürken aldığı terbiye, yetiştiriliş biçimi ve çevrenin
baskısıdır. Kendini açan kişi zaman ve yere göre kendisi ile ilgili uygun gördüğü bilgileri
yine uygun gördüğü kişilere aktarmaktadır. Kendini uygun biçimde açma ilişkinin gidişi ile
artmaktadır; çünkü uygun zamanlama ve kişiler arasındaki o anki konu ile ilişkilidir. Yavaş
ve az ilerleyerek artış göstermektedir. Kendini açma bireyin kişiliğinden etkilendiği kadar
karşıdakine duyulan güvenden de etkilenmektedir (Beydoğan, 1994).
Hargie (1981), kendini açan kişinin istekliliğinin de önemli olduğunu belirtmektedir.
Hargie (1981), tarafından; Worthy ve ark. (1967) nın “A kendisi ile ilgili özel bilgileri
verir, A isteyerek B ile iletişim kurar” tanımını verdiklerini, aynı şekilde Fischer’ında
(1984) çalışmasında kişinin kendisi ile ilgili bilgiyi isteği dışında açığa vurmasının kendini
açma değil kendini açığa çıkarma (self revelation) olduğunu ifade ettiği belirtilmektedir
(Hargie, 1981).
Jourard (1964), gelişi güzel kendini açma (indiscrimininate self-disclosure) türünde
kendini açmada bireyin komik durumlara düştüğü gibi zarar da görebileceğini ifade
etmektedir. Teşhirci kişinin ise bütün özel düşünce ve sırlarını hiç çekinmeden her yerde
her zaman anlatabildiğini belirtmiştir. Mahremiyet göz ardı edilmemelidir. Fakat önceden
planlanan konuşmalarda genellikle tercih edilmemektedir. Çünkü planlama kişiler arası
ilişkilerin doğallığını ve içtenliğini etkilemektedir. Kendini açma uygun tarzda ise, ilişki
süreğense,
zamanlama
uygunsa,
kişilerin
belirtilmektedir (Jourard, 1964; Hargie, 1981).
kendilerini
açmalarında
artış
olduğu
Jourard, kendini açmayı: Hiçbir şey açığa vurmama, genel olarak açığa vurma, aşırı
derecede açığa vurma olarak üç seviyede ölçmüştür. Kendini hiç açamayanlar, kişiler arası
izlenimlere en az imkân verenlerdir. Bu durum, uyumsuz sosyal davranış olasılığını
arttırmakta, ilişkileri zor ve sorunlu hale getirmektedir. Aşırı derecede kendini açanlar ise,
karşıdaki kişide rahatsız edici duygu oluşturmaktadır (Kunkle ve Gerrity, 1997).
Sosyal ve kültürel faktörler bireyin kendini açma özelliklerinin belirlenmesinde etkili
olabilmektedir. Toplum, insanları hayatın ilk yıllarından itibaren olduğu gibi değil de
olması gerektiği gibi davranmaya ve gerçek benliklerini yaşamamaya itmektedir
(Jourard,1971 s.10). Bu yüzden de çocuklar büyüdükçe başkalarına sansürden geçirilmiş bir
benlik göstermeye başlamaktadır. Böyle bir durum ise onların açık, içten ve saydam
olmamalarına yol açmaktadır. Jourard’ın (1971) yaptığı bir başka araştırma ise farklı
toplum ve kültürlerde farklı kendini açma özelliklerinin olduğunu ortaya koymaktadır. Türk
toplumunun kendini açma örüntüleri hakkında kapsamlı bir araştırma yapılmamasına
rağmen bazı dini normlardan ve geleneklerden söz etmek mümkündür. İslam dini genel
olarak fazla ve gereksiz konuşmayı kötülerken, az ve yerinde konuşmayı bir erdem olarak
görmektedir. Mowrer (1968, s. 130) kendini açmaya dini bir yorum getirmekte ve şöyle
demektedir: Dindar insanlar için Tanrı, daimi olarak kendini açtıkları bir varlıktır. Mowrer
ayrıca kendini açmayı günahların itirafı olarak görmekte ve Hıristiyanların papazlara günah
çıkartmasının kendini açma olduğunu belirtmektedir.
Türk toplumunun kendini açma özeliklerinin belirlenmesinde kullanılabilecek bir diğer
ölçüt atasözleri olabilir. Türk folklorunda kendini açmayı hem destekleyen hem de yeren
atasözleri bulunmaktadır. Kendini açmayı destekleyen atasözleri arasında, “derdini
söylemeyen derman bulamaz”, “söz sözü, söz de döner kalbi açar”, “dert saklayanda kalır”,
“söylemezsem içime dert olur” gibi atasözleri bulunmaktadır.
Konuşmayı, dolayısıyla kendini açmayı yeren atasözlerinden birkaçı ise şunlardır:
“Sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna”, “söz dokuz boğumdur, boğa boğa söyle”,
“sırdaş arama sırrını yaymak için”, söyleyenden olma dinleyenden ol”, “söz gümüşse sükût
altındır” (T.D.K. 1969).
Böylece, kendini açmanın bireylerin birbirlerini anlamalarını kolaylaştıran, derin ve
yakın ilişkilerin geliştirilmesini sağlayan önemli bir yapı olduğu ifade edilebilir. Bununla
birlikte, kendini açmanın da kişiler arasında çatışma ve saldırgan davranışların ortaya
çıkmasında önemli olduğu söylenebilir
Adams ve Lenz (1979), uygun düzeyde kendini açmayı etkin olmak, düşük düzeyde
kendini açmayı edilgen olmak, yüksek düzeyde kendini açmayı saldırgan olmak şeklinde
açıklamaktadırlar.
Adams ve Lenz, düşük düzeyde kendini açan bireylerin edilgen
olduklarını ve dolaylı olarak saldırgan davranışlarda bulunduklarını; yüksek düzeyde
kendini açanların ise doğrudan saldırgan davranışlarda bulunduklarını ifade etmektedirler
(Akt.:Aktaş, 1997).
Kendini açma kavramının araştırmacılar tarafından değişik şekillerde tanımlandığı ve
bu tanımların ortak öğeleri içerdiği dikkati çekmektedir. Tanımlar çerçevesinde sözel
mesajlar, kişiye özel kişisel bilgi, kişisel olarak doğru bilgi, niyetli olarak paylaşma isteği
kendini açmanın ortak öğeleri olarak görülmektedir. Aynı zamanda kendini açmanın kişiler
arası ilişkilerin gelişimindeki rolünü açıklamaya yönelik kuramlar bulunmaktadır. Kendini
açıklamaya yönelik bu kuramlar, Sosyal Etkileşim Kuramı, Sosyal Nüfuz Kuramı, Johari
Penceresi, Bağlantısal/İletişimsel Başarı Kuramı çerçevesinde incelenebilir (Altman ve
Taylor, 1973; Cüceloğlu, 1992; Fisher, 1987; Tardy ve Dindia, 1997).
2.1. Kendini Açma Kuramları
2.1.1. Sosyal etkileşim kuramı
Bu kurama göre kendini açma, bireyler arasında kişisel bilgilerin karşılıklı olarak ifade
edilmesini içermektedir. Kendini açma karmaşık bir süreçtir. Kendini açma sonucunda
bireylerin karşılıklı olarak anlaşıldıklarını hissetmeleri, değer görmeleri yakın ilişkilerde
sağlanan en büyük ödüllerden biri olmaktadır. Ancak kendini açma, reddetme, duyarsızlık
riskini de beraberinde getirmektedir.
Bu kurama göre, kendini açmanın beklendik ve beklenmedik muhtemel etkileri
olabilmektedir. Kendini açma ve ilişki gelişimi arasında karşılıklı dönüşümsel bir bağ
vardır. Kendini açma iletileri; iletilere anlam verilmesini, iletilerin ışığında değişen
ilişkideki kuralların anlaşılmasını, algılanmasını ve beklentiler çerçevesinde ele alınmasını
gerektirmektedir. Dolayısıyla kendini açma bir ilişkinin yönünü, tanımını, yoğunluğunu
veya doğasını etkilediği gibi ilişkinin doğası da kendini açmanın anlamını ve sonuçlarını
etkilemektedir (Akt.: Fisher, 1987; Akt.: Hartley, 1999).
Kendini açma, gizliliği koruma ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. İnsanların
dengede tutmaları gereken iki tür ihtiyaçları vardır. Bireyler kişisel bilgiyi açmaya karar
verdikleri zaman oluşabilecek istismar edilme, kabul edilmeme, anlaşılmama riskleri
karşısında bilginin korunması ihtiyacını hissetmektedirler (Hartley, 1999).
2.1.2. Sosyal nüfuz kuramı
Altman ve Taylor (1973) tarafından geliştirilen Sosyal Nüfuz (Social Penetration)
Kuramı’na göre kendini açma davranışı, kişiler arası ilişkilerin oluşumunda ve
gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Altman ve Taylor’a göre kendini açmanın başlıca
anlamı, ilişkilerin sistemli olarak, yüzeysel tanışık ilişkilerden yakın samimi ilişkilere
doğru gelişmesini sağlamasıdır. Kişilik, çekirdeği saran katmanların diğer katmanlar
tarafından, bu katmanların da diğerleri tarafından sarıldığı bir soğana benzetilmektedir. Bu
katmanlar, kişiye özel oluş derecesine göre genel, yarı özel ve özel olmak üzere üç düzeye
ayrılmaktadır. En dıştaki katman, kişiye ait diğer insanlar tarafından görülebilen genel
bilgileri içermektedir. Kendini açma ise, diğer insanların kişinin diğerlerinden saklı en iç
katmanını keşfetmesi anlamına gelmektedir. Kişiler arası iletişim, paylaşılan konulara bağlı
olarak genişlik ve derinlik olmak üzere iki boyutta ele alınmaktadır. Konuların genişliği,
konuşulan konuların çeşitliliğini; derinliği ise konuların kişiselliğini, özel oluş derecesini
içermektedir. Kendini açma, genel konulardan özel konulara, dıştan içe, genişliğine ve
derinliğine doğru karşılıklı olarak artmaktadır (Altman ve Taylor, 1973).
Kişiler arasında oluşan karşılıklı kendini açma davranışının genişlik ve derinlik
boyutları, gelişmekte olan yakınlığın bir ölçümüdür (Taylor, 1979).
Özel ve samimi konularda kendilerini açan kişiler, diğerleri tarafından arkadaşça ve
dostça algılanmaktadır. Kendi hakkında özel bilgileri diğerleriyle paylaşan kimseler,
kendilerini karşısındakilere açmayanlara oranla çevreleri üzerinde daha olumlu ve güvenilir
izlenim yaratmaktadır (Aker, 1996, s. 20).
Kişiler arası ilişkilerde kendini açma geniş olduğu zaman derin (depth) de olmaktadır.
Buna karşıt olarak kendini açma dar olduğu zaman yüzeysel bir ilişki ortaya çıkmaktadır.
Kendini açmanın derinliği arttıkça konuşmanın içeriğinde değişme olmaktadır. Yüzeysel
bir kendini açma söz konusu olduğunda konuşmalarda yüzeysel ve genel olmaktadır.
Kendini açmanın derin olduğu durumlarda ise bireyler çok yakın ilişki kurmakta bir-iki
konuda derinliğine konuşmaktadırlar(Selçuk, 1989, s. 30).
Altman’a göre gizlilik, kendini açma derecesini düzenleyerek sosyal etkileşimi
dengelemektedir. Altman (1975), gizliliği, kendini açma ve saklamaya ilişkin kişisel sınır
üzerinde seçici kontrol içeren dinamik bir süreç olarak tanımlamaktadır (Akt.: Hargie,
1997).
Sosyal Etkileşim Kuramı ve Sosyal Nüfuz Kuramı, kendini açmanın kişiler arası
ilişkilerin gelişimdeki rolünü tanımlamada çerçeve sunmaktadır. Bu iki teorinin, kendini
açmanın karşılıklı olması, yakın ilişki gelişiminde ödül sağlaması ve sorumluluk ilişkisi
konularında birleştiği görülmektedir.
2.1.3. Johari penceresi
Kendini açma ile ilgili geliştirilen diğer bir kuramsal görüş, Joe Luft ve Harry Ingham
tarafından tasarlanan Johari Penceresidir. Johari Penceresi, dört bölmeli bir çerçevedir. Bu
görüşe göre kişisel bilgi dört farklı sınıfa ayrılmakta ve bu bölümlerin alanlarıyla ifade
edilmektedir. Cüceloğlu (1994) tarafından kendini tanıma penceresi olarak isimlendirilen
Johari Penceresinde birinci bölüm bireyin hem kendisi, hem de başkaları tarafından bilinen
özelliklerini içeren “AÇIK” alandır. İkinci bölüm, bireyin kendisinin bilmediği, ancak
başkaları tarafından bilinen özelliklerinin bulunduğu “KÖR” alandır. Üçüncü bölüm,
bireyin kendisi tarafından bilinen, başkaları tarafından bilinmeyen niteliklerini içeren
“GİZLİ” alanıdır. Dördüncü bölüm ise, ne bireyin ne de başkalarının bilmediği özellikleri
kapsayan “BİLİNMEYEN” alanıdır.
Kişilerde kendini açma davranışı arttıkça “AÇIK” alanın büyüklüğü artmaktadır. Aksi
yönde bir gelişme olursa, yani kendini açma davranışı azaldıkça “GİZLİ” alanda büyüme
gözlenebilir. (Cüceloğlu, 1992; Fisher, 1987; Ören, Takkaç, 1993).
Tablo 1. Johari Penceresi (Joharry Window)
1
2
AÇIK BÖLÜM
KÖR BÖLÜM
3
4
GİZLİ BÖLÜM
BİLİNMEYEN BÖLÜM
2.1.4. Bağlantısal diyalekt / İletişimsel başarı kuramı
Son
zamanlarda
araştırmacılar,
ilişkilerin karşıt
ve zıt
görüşleri
içerdiğini
belirtmektedirler. Bağlantısal Diyalekt / İletişimsel Başarı Kuramı, ilişkideki açıklığı ve
kapalılığı, anlamlılığı, koruyuculuğu diyalektik gerilim olarak ele almaktadır.
Bu kurama göre, kendini açma, yararlanabilirliğin kapılarını açmaktadır; birbirini
incitmekten kaçınmak için bireyler koruyucu önlemler almak zorundadırlar. Böylece açık
ve kapalı arasındaki zıt çelişki, kişisel bilgileri açığa çıkarmada veya gizlemede bireyin
kararını gerektirmektedir (Tardy ve Dindia, 1997).
Rawlins (1983), zıt dürtülerden kaynaklanan iletişimsel çelişkileri açık ve anlamlı,
kendini ve diğerini koruyucu olarak tanımlamaktadır. Buna göre kendini açma veya
gizleme kararı ilişkide ne kazanılacağı veya kaybedileceğinin değerlendirilmesini
gerektirmektedir. Kendini açma kararı, paylaşılan konu hakkında bireyin algılamasının açık
olması ve gizliliğinin korunmasına ilişkin güven konularında önemli rol oynamaktadır.
Benzer olarak Boxter (1990) a göre bireyler, birçok stratejik cevapla kendini açmanın ve
gizlemenin diyalektik gerilimine cevap verebilirler (Akt.: Allport, 1954; Akt.:Hargie,
1997).
Bu kuram, kendini açmanın duyguların, benliğin ve ihtiyaçların farkındalığını ve
yüksek düzeyde güveni beraberinde getirdiğini ortaya koymaktadır (Akt.: Derlega,
Margulis, Winstead, 1987). Buna göre kişisel bilginin açılma sınırları, bilgi değişimini
kontrol etme ve güven kendini açma davranışında önemli öğeler olarak belirtilmektedir.
Yine kendini açmanın ikili sınır içerdiği ifade edilmektedir. İlişki sınırı ve benlik sınırından
oluşan bu ikili sınıra göre, kendini açma kararı bireyin algıladığı riskin derecesine göre
bağlı olduğu görülmektedir. Rawlins (1983), kendini açma isteği düşük ve kendine güven
az ise kişinin kendini saklamaya yöneldiğini belirtmektedir (Akt.: Fisher, 1987). Gelişen
ilişkilerde kendini açmanın doğasını inceleyen Spherer, kendini açmadaki artışların ilişki
gelişiminde etkili olduğunu, verilen ve alınan açılma miktarının kişilerin uzun zaman
birlikte olup olmadığının belirtisi olduğunu ifade etmekle birlikte, açılma miktarının
samimiyet, risk, karşılıklı durum ve ilişki derecesi ile ilişkili olduğunu belirtmektedir.
Wheeless’e göre kendini açma miktarını ilişkideki derinlik, dürüstlük, niyet ve olumluluk
boyutları etkilemektedir (Dallinger ve Prisbbell, 1991).
Bu kuramsal görüşler ışığında, kendini açmanın kişiler arası ilişkilerdeki rolünün basit
bir neden-sonuç ilişkisiyle açıklanmadığı görülmektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde,
kendini açma davranışında sınırların belirlenmesi, bilgi alışverişinin kontrolü, gizlilik
miktarı öğelerinin karmaşık bir şekilde ilişkili olduğu ifade edilebilir.
Kendini açmada, olumlu duyguların anlatımının olumsuz duyguların anlatımından daha
çok istenilir olduğunu ortaya koymaktadır (Howell ve Conway, 1990). Ayrıca, kendini
açma davranışında cinsiyetin, bireylerin içinde bulundukları gelişim dönemi özelliklerinin
ve ana-baba tutumlarının da önemli rol oynadığı ortaya konulmaktadır. Buna göre kendini
açma beş çeşit amaca hizmet etmektedir. Bu amaçlar:
1. Anlatım: İfadeye izin verme.
2. Bireysel-İçsel Açıklık: Kişisel durumu, inançları ve düşünceleri konuşarak
açıklama.
3. Sosyal Geçerlilik: Diğerlerinden alınan dönütleri incelemek.
4. İlişki Gelişimi: Yakın ilişki gelişiminde kişisel bilgiyi paylaşımı.
5. Sosyal Kontrol: Gizliliği düzenleme ve diğerlerine ait kişisel bilgilerin geçişini
kontrol etme, riski azaltma olarak belirtilmiştir (Derlega, Margulis ve Winstead,
1987: s. 207).
Pennebaker ve Beall, çalışmalarında travmatik olaylar karşısında kendini açmanın zor
bir durum olduğunu ifade etmektedirler. Bu araştırmacılara göre, kendini açma düzeyinin
düşük olması fiziksel ve psikolojik sağlığa zarar vermektedir. Kendini düşük düzeyde
açma, sabit fikirliliği artırmakta strese ve saldırganlığa sebep olmakta, geçmiş-şuangelecekle ilgili endişeleri artırmakta, sorunlarla baş etme gücünü azaltmaktadır (Hargie,
1997; Pennebeker ve Susman, 1988; Raphael ve Dohrenwend, 1987).
Bu açıklamalar çerçevesinde “ uygun kendini açma nasıl olmalıdır? ” sorusuna cevap
aramak gerekmektedir (Selçuk, 1988). Gunnigham ve Strassberg (1981), bireylerin
karşılıklı olarak uygun kendini açmalarında katkısı olan üç aşamalı bilişsel model
tanımlamaktadırlar. Bu modele göre:
1.
Kendisinin
ve
karşısındakinin
kendini
açma
düzeyini
doğru
olarak
değerlendirme yeteneğine sahip olmak,
2.
Karşılıklı kendini açma hakkındaki normları anlayabilmek,
3.
Bu normlara bağlı olarak önemli bilgileri kararlaştırmak psikolojik uyuma işaret
etmektedir (Akt. : Ataşalar, 1996).
Sonuç olarak, kendini açmanın kolay olmadığı görülmektedir. Kendini açma düzeyinin
yüksek ve düşük olmasının uyumsuz sosyal davranışa yol açtığı, kişiler arası ilişkileri
olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Uygun kendini açmanın yüksek düzeyde
farkındalık, güven ve samimiyet, gizlilik öğeleri ile bağlantılı olduğu ifade edilebilir.
2.2. Kendini Açmayı Etkileyen Faktörler
Kendini açma davranışlarını etkileyen birçok faktör vardır. Bu faktörlerden en önemlisi
benlik sorunudur. Özellikle gençlik döneminde birey benliği ile ilgili birçok sorunu
çözememiş, rol kargaşası içinde benliğini yitirme korkusu ile yüz yüze gelebilir. Bu da
bireyin kendine dönmesine ve soyutlanmış duygularla yoğun bir şekilde yaşamasına yol
açar (Cüceloğlu, 1991, s.437). Oysa bu dönemde birey kendi benliğini gerçekler
doğrultusunda kabul edip bunu yakın çevresinden başlayarak tüm insanlığa genişleyen
dostluk ve sevgi bağlarıyla bütünleşmesi gerekmektedir (Kılıçcı, 1989, s. 65).
Kendini açan kişinin aşağıdaki karakteristik özellikleri kendini açmayla ilişkilidir.
Yaş: Hargie (1981) Kendini açmanın yaşla arttığını, öğrencilerin ana-baba ile
ilişkilerinin gelişimi ve değişmesi ile ilgili araştırmalarda yaşın ilişkiyi önemli derecede
etkilediğini ifade etmektedir (Hargie, 1981).
Cinsiyet: Cinsiyet bireylerin kendini açma özelliklerinin oluşmasında dolaylı olarak
etkili
olmaktadır.
Toplum
içinde
yer alan
değer hükümleri
cinsiyet
rollerini
şekillendirmektedir. Buna bağlı olarak, sosyalleşme süreci içerisinde erkek çocukların
duygularını fazla belli etmemeleri ve daha az konuşmaları yolunda genel bir eğilim
bulunmaktadır. Erkek çocukların ağlamaması gerektiği şeklindeki düşünce ve beklentiyi
pekiştiren bir örnek olarak gösterilebilir. Fazla konuşmanın ve dedikodu yapmanın
kadınlara atfedilmesi de bir başka örnek olabilir.
Cinsiyetle ilgili araştırmalar gözden geçirildiğinde; Öztabağ (1983) tarafından kızların,
erkeklerden daha çok kendilerini açtıkları, De Vito erkek ya da kadın olsun bütün şahısların
ilgi gösterdikleri kişilere kendilerini daha rahat açabildiklerini, bireylerin karşı cinse
kendilerini açmada daha başarılı olduklarını, Özgür (1974)’ de kız veya erkek çocukların
kendini açacakları ebeveyn olarak annelerini tercih ettiklerini, Forst (1987) ise babasına
kendini açmayan bireylerde bunun nedeninin cinsiyet olduğunu ifade etmişlerdir (De Vito,
Forst,1987; Özgür, 1974; Öztabağ, 1983).
Doğum sırası: Hargie (1981) tarafından ifade edildiğine göre; ilk doğan çocuklar
kendilerini
açmada
daha
az
yeteneklidirler,
bunun
nedeni
olarak
çocukların
yetiştirilmesinde daha sonraki çocukta ailenin daha deneyimli olduğu ve ayrıca çocuğun
ilişki kurabileceği abisi, ablası olması gösterilmektedir (Hargie, 1981).
Etnik grup: Hargie (1981), ABD’de beyazların zencilere göre kendilerini açmada daha
yeterli olduklarını ifade etmiştir. Beydoğan (1994) tarafından aktarıldığı üzere, ABD’de
psikolojik danışma servislerinde 53 siyah yetişkine beyaz danışmana bakış ve Kendini
Açma Envanteri ile Kültürel Kuşku Envanteri uygulanmış ve sonuçta genelde beyazlardan
kuşku duyma ile psikolojik yardımda beyaz danışmanı algılamaları arasında ilişki olduğu
bulunmuştur (Hargie, 1981; Beydoğan 1994).
Kişilik: İnsanların kendini açma özeliklerini etkileyen birçok etken bulunmaktadır. Bu
etkenlerden birisi bireyin kişiliği ve buna bağlı olarak başkalarına güven duygusudur.
Erikson (1963) güven duygusunun çok erken yaşlarda geliştiğini ve çocuğun ana-babasıyla
olan ilişkileri üzerine temellendiğini belirtmektedir. Bunun yanı sıra çocuğun ana-babasıyla
ilişkisinde kendisini ifade etmesine fırsat verilip verilmediği de önemlidir. Başkalarına
güvenmemekte ve onlara kendilerini açmakta güçlük çekmektedirler. Buna karşılık güven
verici ve samimi ana-babaların çocukları da genellikle güven verici ve samimi olmaktadır.
Dolayısıyla çocukların kendini açma örüntülerinin belirlenmesinde ana-baba tutumları da
etkili olmaktadır. Çocukların kendini açma örüntülerinde etkili olan bir diğer etken de
akranlarıdır.
Hargie (1981) tarafından içe dönük kişilerin, dışa dönüklere nazaran kendini açmada
daha yetersiz oldukları belirtilmiştir. Hedges (1987) canlı neşeli tiplerde kendini açmanın
daha fazla, nörotik kişilerin kendini açmada daha az esnek olduklarını ifade etmiştir
(Hargie, 1981; Hedges 1987).
Kabullenme: Kişi kabul edildiğini düşündüğü hassas insanlara daha fazla kendini
açmaktadır. Danışman karşıdaki kişiye, onun perspektifini anladığını belirtirse onu
cesaretlendireceğinden, kabul edici, destekleyici dinleyiciler bu davranışları ile kendini
açacak kişiyi pozitif etkileyecekleri için daha fazla kendini açmayla karşılaşmaktadırlar.
Görselliği ve konuşma yeteneğini kullanan kişilerin diğer kişilere göre kendilerini açma
konusunda daha fazla şansa sahip oldukları belirtilmektedir. Konfor, ilgi, uygun yüz ifadesi
kendini açmada kullanılabilecek önemli avantajlardır (Hargie, 1981).
Danışman danışma ortamında, koşulsuz pozitif saygıyı, kabulü, empatik anlayışı ve
gerçekçi olmayı sağladığı zaman danışanın problem çeşidi veya kullanılan konuşturma
teknikleri ne olursa olsun, danışanda olumlu değişmeler olmaktadır. Karşılıklı etkileşim
ortamında danışanın kendini anlatması, anlaması, değerlendirmesi, öğrenmesi olasıdır (Tan,
1989).
Fiziksel ve sosyal yakınlık: Johnson ve Dobsın (1976)’a göre aşırı yakın mesafeler daha
az kendini açmaya neden olmaktadır. Çünkü ortamda karşılıklı bireylerin mesafeleri aşırı
yakınsa daha fazla gerilim yaratmaktadır. Bu durumu yalnız kadınlar için değil erkekler
için de aynı şekilde değerlendirmektedir (Hargie, 1981; Johnson 1972).
İletişim tekniklerinden olan dokunmanın yararlı olduğu düşünülmesine rağmen,
Beydoğan (1994) tarafından aktarıldığı üzere, Driscoll (1988)’ ün araştırmasında, danışan
danışman etkileşiminde danışmanın dokunmayı kullanması 248 kolej öğrencisinde
gözlenerek incelenmiş ve sonuçta danışmanın dokunma yöntemini kullanmasının kendini
açma ve teşvik açısından etkili olmadığı, danışanın bunu yardım duygusu olarak algıladığı
belirlenmiştir (Beydoğan, 1994).
Yalnızlık, izolasyon: Kişiler toplumdan kendilerini ayırırlar, farklı görürlerse,
kendilerini açma eğilimleri birbirine karşı artar. Örn: Aynı hücreyi paylaşan iki mahkûm
şahsi bilgilerini oldukça fazla paylaşmaktadırlar. Yalnız deneklerin kendini daha az tanıdığı
kendini açma tarzlarının sosyal ilişki gelişimini engellediği ifade edilmektedir. Yalnızlık ve
kendini açma güçlüğü arasında ilişki olduğu belirtilmektedir. Yalnız bireylerin diğer
insanların kendilerinden hoşlanmadıklarını düşündükleri, nasıl arkadaşlık kuracaklarını
bilemedikleri,
diğerlerinden
benliklerini
yalıtıkları,
aktivitelerden
kendilerinin
dışlandıklarını düşündükleri bu özelliklerin onları kişilerarası ilişkilerde başarısızlığa
uğratacağı belirtilmektedir (Hargie, 1981).
Hansen ve Johnson (1981) babaya ve anneye açılmanın yalnızlıkla ilişkili olmadığını,
akranlara açılmanın yalnızlıkla ilişkili olduğunu ifade etmişlerdir (Beydoğan, 1994).
Stres: Schneider ve Lawrence (1986), stres envanteri uygulanan 97 kadın, 97 erkek
deneğin üniversite öncesinde düşük ve yüksek streste kiminle görüştüklerinin araştırıldığı
çalışmalarında; düşük stresli bireylerin kendilerini açmaya daha istekli oldukları ve yüksek
stresli bireylerin erkek terapiste daha fazla güven hissettiklerini ifade etmişlerdir
(Schneider, 1986).
Sosyoekonomik düzey: Ingodabsby (1983) tarafından düşük ve yüksek sosyoekonomik
düzeyden 44 kadın ve 48 erkeğe “duygusal ifadesizlik” skalasından sevgi, öfke, mutsuzluk
sorularını cevaplandırmaları istenmiş ve yüksek sosyoekonomik düzeyden gelen bireylerde
öfke ve üzüntünün yoğun anlatımı anlamlı bulunmuştur. Bütün deneklerde ise aile dışı
üyelerden daha fazla aile üyeliklerine öfke dışındaki bütün duyguların aktarıldığı
belirlenmiştir (Ingodabsby, 1983).
Sosyal ve kültürel faktörler: Bireyin kendini açma özeliklerinin belirlenmesinde etkili
olabilmektedir. Toplum, insanları hayatın ilk yıllarından itibaren ikiyüzlülüğe ve gerçek
beklentilerini yaşamamaya itmektedir (Jourard, 1971, s. 10). Bu yüzden çocuklar
büyüdükçe
başka
insanlara
karşı
sansürden
geçirilmiş
bir
benlik
göstermeye
başlamaktadırlar. Yani anlamsız bir maske takarak kişiler arası ilişkilerini sürdürmeye
çalışmaktadırlar. Böyle bir durum ise onları açık, içten ve saydam olmamalarına yol açtığı
gibi bir güvensizlik ortamı da yaratılmaktadır. Jourard’ın (1971) yaptığı bir başka araştırma
ise farklı toplum ve kültürlerde farklı kendini açma özeliklerinin olduğunu ortaya
koymaktadır.
Egan’a (1975) göre davranış bilimcileri, kendini açma konusunu üç ayrı kategoriye
ayırmışlardır. Bunlar:
1- İnsan ilişkileri eğitimi programında karşılıklı olarak kendini açma,
2- Günlük yaşamda kendini açma,
3-
Hem
danışan
hem
de
danışmanın,
bireysel
ve
grupla
danışma
ve
psikoterapide kendini açması.
80’li yıllara kadar, psikolojik danışmada danışmanın kendini açığa vurması konusu
yeterince net görüşlerle işlenmemiştir. Birbirine karşıt iki kanıt kümesi vardır: Birincisi
danışmanın kendini açığa vurmasından yanadır, diğeri ise buna karşı uyarılar getirmektedir
(Egan, 1975, s. 114).
Psikolojik danışma uygulamalarında, danışmanın mesleki birikimi iyi de olsa, bu
konuda becerilerini iyi de sergilese, danışanlar genellikle kendini keşfetmeyi oldukça güç
bir iş olarak yaşarlar. Eğer danışman danışanın dünyasını anlayacak olursa danışanın
genellikle yaşadığı “direnç” lerin kaynaklarının bazılarını da anlayabilecektir. Danışan
kendini açmada ve davranışların keşfetmede neden kendini geriye çekmektedir? Psikolojik
danışma veya insan ilişkileri eğitimi grupla yapıldığında, “gizlilik” sorunu çok önemli bir
hale gelir. Özellikle, grup üyeleri, fiziksel olarak belli bir yerden geliyorlar ve birbirlerini
tanıyorlar ise, (mesela, aynı programın öğrencileri ise), gizlilik endişeleri daha yoğun
olacaktır. Bu durumda grupta güveni etkileyen etkenlerden birisi olarak doğrudan ele
alınmalıdır. Daha da olumlusu grup üyelerinin birbirlerine karşı güvenlerini üst düzeyde ve
olabildiğince erken olarak göstermeleridir (Mehrabian, 1970, s. 91).
Pek çok kimse kendisi ile ilgili olarak öğreneceği şeylerle yüzleşemeyeceğini hissettiği
için kendini açmaktan çekinir. Danışan, oluşturduğu maske ile bunu tutmak için ne kadar
çok enerji sarf etmek zorunda kalırsa kalsın, yine de bunun bilinmeyeni keşfetmekten daha
kolay olduğunu hisseder. Böyle bir danışan başlangıçta iyi gider, ancak kendini keşfetme
sürecinde ortaya çıkan verilerin artışı ile bunaldıkça geriye çekilmeye başlar. Bir kimsenin
yetersizliklerini deşelemek, kurcalamak ve ortaya dökmeye çalışmak sosyal etki modelinin
temelini oluşturur ve dengesizlik, dağılma ve krize yol açar (Mehrabian, 1970, s. 91).
80’li yılardan sonra kişiler arası ilişkilerin geliştirilmesi ve düzenlenmesi ile ilgili
çalışmalar yalnızca psikolojik yardım ilişkileri ile sınırlı kalmayıp ekonomi, ticaret,
yönetim sosyal hizmetler ile ilgili alanlar ve endüstriye kadar yayılmıştır. Kişiler arası
ilişkiler düzenleme ve geliştirme önemli bir gereksinim haline gelmiştir (Cooper, 1981).
Bireylerin kişiliği ve buna bağlı olarak başkalarına güven duygusu kendilerini açma
özeliklerini etkileyen faktörlerdendir. Erikson’a (1963) göre güven duygusunun çok erken
yaşlarda geliştiği ve çocuğun ana babası ile olan ilişkileri üzerine temellendiğini
belirtebiliriz. Bunun yanı sıra çocuğun ana babası ile ilişkisinde kendisini ifade etmesine
fırsat verilip verilmediği de önemlidir. Buna karşılık güven verici ve samimi ana babaların
çocukları da genellikle güven verici ve samimi olmaktadır. Dolayısıyla çocukların kendini
açma örüntülerinin belirlenmesinde ana baba tutumları da etkili olmaktadır. Çocukların
kendini açma örüntülerinde etkili olan diğer bir etken de akran grupları olmaktadır (Selçuk,
1989, s. 9).
2.3. Kendini Açmanın Özellikleri
Kişiler arası ilişkilerde kişinin kendini açması ile ilgili etkileşimin doğasını etkileyen
pek çok özellik bulunmaktadır. Bunlardan 4 tanesi şunlardır (Hargie, 1981):
—Sözlü sunumlarda temel referans noktası kişi zamiridir. “Ben” veya kişi ile ilgili
“benim, benimki” gibi kişiye özel kelimeler kullanılır. Bunların varlığı konuşmacının
kendini açıp açmadığı konusundaki şüpheleri ortadan kaldırmaktadır.
Kişilerin kendilerini açmaları durumu, olgu ya da duygularla ilgili olabilmektedir. İlk
karşılaşmada duygusal açılışlar oldukça yüzeyseldir, daha çok olgusal açılışlar vardır.
Bunun nedeni kişisel duyguların belirtilmesinin daha fazla risk taşıması ve kişiyi güçsüz
konuma sokmasıdır. Bununla birlikte eğer o kişiyi bir daha görmeyeceğimizi
düşünüyorsak, oldukça derin açılışlar da yapılabilmektedir.
Kişinin kendini açma derecesinin yavaş yavaş artarak ilerlemesinin ilişkinin
ilerlemesini sağladığı belirtilmektedir. Bu nedenle profesyoneller, bireylerin ilk
karşılaşmalarında kendini açma konusunda zorluk yaşayabileceklerini düşünmelidirler.
Daha derin durumsal ve duygusal açılışlar bir ilişkinin devamının istendiğinin işareti olarak
kabul edilmektedir.
— Kendini açmanın diğer önemli özelliği cümlenin nesnesi ile ilişkilidir. Açılış, kişinin
kendi kişisel deneyimi ile ya da aynı kişisel deneyim karşısında bir başka kişinin bireysel
reaksiyonu ile ilgili olabilmektedir. Kişisel reaksiyonun daha derin olduğu ve kişilerarası
ilişkileri güçlendirmek için yararlı olduğu belirtilmektedir.
Kendini açma, etkileşiminin doğasına ve kişilerin amaçlarına bağlı olarak farklı olabilir.
Eğer bir kişinin kendini açması teşvik edilmek isteniyorsa, kişiye yoğun bir ilgi gösterip,
kişinin duygu ve düşüncelerine reaksiyon vererek
yapılması uygundur. Amaç
hissettiklerinin anlaşıldığını, yalnız olmadığını göstermekse, kendi deneyimlerinden
örnekler vererek paralel açılış yapmak uygun olacaktır. Ortamda kişinin kendini yalnız
hissetmemesi, içgörü kazanması amacıyla da bu teknik kullanılmaktadır. Böylece
kendisinin de sıradan olduğu, olumlu-olumsuz yaşantılara sahip olabileceği, grupsa grup
üyelerine ya da danışana iletilmiş olmaktadır. Burada kendini açma danışan için
yapılmaktadır ve danışanın kabul edildiğini göstermektedir.
— Kişilerin kendilerini açmaları, geçmiş, bugün ve gelecekle ilgili konularda olabilir.
Özellikle iş görüşmelerinde kişilerin geçmiş, bugün ve gelecekle ilgili duygu ve düşünceleri
konusunda kendilerini açmaları beklenmektedir.
2.4. Kendini Açmanın Öğeleri
Bilgi verir olması: Kendini açan kişi kendisi ile ilgili bilgiler vermektedir.
Kendini açma kavramındaki bilgi verme genişlik ve derinlik olarak iki boyutta ele
alınmaktadır. Aralarında ters orantı vardır, derinlik (gizlilik, mahremiyet) arttıkça genişlik
(toplam bilgi) azalmaktadır (Derlage, V. Grezlak, 1979; Hargie, 1981).
Uygunluk: Kendini açma kavramının en önemli öğesidir. Her açılış oluştuğu ortam ve
konunun ışığında değerlendirilmelidir. Kendini açma dinleyen kişiyi sıkmadıkça uygundur.
Psikolojik uyum ile kendini açma arasında bir ilişki bulunmaktadır. Kendini açan kişinin
çok yüzeysel ya da çok derin davranması karşısındakinin olaya psikolojik yönden uyumunu
azaltmaktadır. Kendini açmanın uygunluğu kişilerin rollerine de bağlıdır. Kişiler yakın
arkadaşları hatta eşleri ile paylaşmak istemediği bir sorunu nötr durumdaki ile paylaşmak
isteyebilmektedirler. Kendini açmanın uygunluğu ortam ile de ilişkilidir. Kişi doğal olarak
özel bir gecede yemekte yanında oturan biri ile sorunlarını tartışmayacaktır ( Hargie, 1981).
Esneklik: Kendini açmada esneklik, kendini açmadaki genişlik ve derinliği
değiştirebilme yeteneğidir. Bu konuda esnek kişiler kendilerini açarken sunumun doğasını
ve seviyesini değiştirebilme yeteneğine sahipken, esnek olmayan kişiler konuya ortama
bakmaksızın aynı şekilde açış yaparlar. Forst ve ark. (1987) esnekliğe önem vererek
kendini açan danışmanların daha başarılı olduklarını belirtmişlerdir (Forst, 1987; Hargie,
1987).
Ulaşılabilirlik: Ulaşılabilirlik terimi, kişiden kendisiyle ilgili bilgi almadaki kolaylık
derecesi anlamına gelmektedir. Bazı insanlar kendilerini daha özgürce açarken bazıları ise
oldukça zorlanmaktadır. Hortaçsu tarafından aktarıldığına göre; İsviçreli psikolog C. G.
Jung insanları psikolojik karakteristikleri yani; sosyal, düşünsel, heyecansal, kararlılıkları
bakımından, içe dönük ve dışa dönük tipler olmak üzere ikiye ayırmaktadır.
Kişiliği dışa dönük olanlar daha fazla konuşur, kendilerini açmaya daha uygundurlar.
Oysa içe dönükler, yetişme tarzına, kültüre, büyüdüğü ortam normlarının kendini açmaya
teşvik edip etmemesine veya kişinin sosyal birlikteliklerin de kendini nasıl ve ne şekilde
ifade etmesi gerektiğini bilmemesine bağlı olarak kendilerini daha az açmaktadırlar
(Hargie, 1981; Özgür, 1974).
Dürüstlük: Kendini açma, etki-tepki işidir. Kendini açarken içtenlik ve dürüstlüğe
dikkat edilmesi gerekmektedir. Danışman, dürüst değilse danışanın kendini rahat hissetmesi
için doğruyu söylemiyorsa bu kendini açma değildir. Danışmanın kendi duygu, yaşantı ve
düşüncelerine ilişkin konuları danışanla ilişkili olmak koşuluyla anlatması uygundur.
Danışmanın sunumunun doğruluğunu değerlendirirken kişinin yalancılığının sözsüz
belirtilerinin de farkında olması gerekmektedir (Hargie, 1981).
2.5. Kendini Açmanın Profesyoneller Açısından İşlevleri
Profesyonellerin kendilerini açmalarının belli başlı işlevleri şunlardır:
Korkuyu
yenmede:
Birçok
insan
anlaşılamayacakları
veya
aptal
olarak
nitelendirilecekleri korkusu ile kendilerine ait duyguları pek ifade etmek istemezler. Bazı
alt kültürlerde kişinin kendini açması kısıtlanmaktadır. Kişi bir ilişki geliştirmeyi
düşündüğü insanda kendini açma konusunda aynı derecede sorumluluk beklemektedir.
Güven veren, rahatlatan açmalar danışan tarafından tercih edilmektedir.
Karşılık vermeyi teşvik etmede: Günlük kişiler arası ilişkilerde kişi kendisi hakkında
kişisel bazı bilgiler verince karşısındakinde de kendi kişiliği hakkında bilgi verme isteği
uyandırmaktadır.
Ortak yönler araştırmada: İlişkinin başlangıç safhasında kişiler karşısındakini tanıma
ümidiyle kendilerini açarlar. Bu aşamada insanlar hakkında konuşabilecekleri sağlam bir
zemin amacıyla ortak ilgi ve tecrübelerini öğrenmeye çalışmaktadırlar.
Karşıdaki kişiye ilgilenildiğini ifade etmede: Profesyoneller diğer kişi için
düşündüklerini belirtirler. Bu şekilde kendini anlatma danışan için destek güç olmaktadır.
Deneyimleri paylaşmada: Bazı durumlarda profesyoneller karşısındaki ile aynı
tecrübelere sahip olduğunu fark eder ve aralarında anlayış bağı olduğunu göstermek için
bunları belirtirler.
Kişinin bakış açısını sergilemesinde: Personel toplantıları, görüşmeler, olgu
konferansları gibi durumlarda profesyonellerin düşünce ve görüşlerini ortaya koymaları
beklenmektedir. Bunu başarıyla kullanabilmeleri önemlidir ( Hargie, 1981).
Konuşmayı başlatmada: Cheline ve Derlage bir ilişkinin gelişmesindeki üç ana
basamağı belirlemişlerdir. Bunlar farkına varma, temasa geçme ve karşılık görmedir.
Profesyoneller etkileşim başlatmak için kendini açma yolunu kullanarak ilişki
geliştirmektedirler (Derlage ve Grezlak, 1979).
2.6. Karşıdaki Birey Açısından Kendini Açmanın İşlevleri
Kendini ifade etmeyi kolaylaştırmada: Kişisel konuları başkalarına anlatmamak ve her
şeyi içinde tutmak kişide zamanla yük haline gelebilir. Kendini açma bunları atmasına
yardımcı olur, rahatlatır, kendisini iyi hissetmesini sağlamaktadır. Profesyoneller bu
ihtiyacın varlığından haberdar olmalı ve konudaki ihtiyacı karşılamak için gerekli yolları
bilmeleri gerekmektedir (Hargie, 1981).
Kendisini daha tanımasını sağlamada: Kişi kendisini açarken aynı zamanda daha önce
farkında olmadığı kendisine ait bir davranışın ya da bazı ilişkilerin farkına varır. Davis’in
araştırmaları kendilerini daha doğru ve ayrıntılı tanıyan kişilerin kendilerini daha fazla
açtıklarını belirtmişlerdir (De Vito; Hargie, 1981)
Sosyal karşılaştırma yeteneğini geliştirmede: Kendini sunacak uygun ortam
bulamayanlar
kendilerini
tanıyabilmelerini
ve
düşüncelerinin
duygularının
kabul
edilebilirliğini değerlendirmelerini sağlayan “feed back” ten mahrum kalır. Düşünce ve
duygularını tartışarak bunların herkeste görülebilen veya görülemeyen tecrübeler
olduklarının ayrımı yapılabilir. Kendini açmaya karşıdakinin tepkisi dikkate alınarak; hangi
insanların, nasıl durumlarda, ne tip açılmaları kabul edebileceği ya da hangilerini kabul
edemeyeceği öğrenilmektedir (Hargie, 1981).
Kendini açma konusunda davranış değişikliği yapmak veya yeni davranış kazandırmak
için eğitim öğretim ortamında ve psikoterapide öğrenme kuramlarından yararlanmamız
mümkündür. Bunun için bu kuramlara kısaca göz atmak gerekmektedir.
2.7. Kendini Açmanın Sonuçları
İyi bir iletişimde kendini açmanın sonuçları şöyle özetlenebilir.
Kendini tanıyabilmek: Kendimizden bahsederek olmak istediğimiz kişiyi de tanımlamış
oluruz. Eğer siz kendinizi tanımlayamazsanız başkaları sizi tanımlayacaktır.
Kendini bilme: Gerçekte ne düşündüğümüzü bilmemiz çok güç olabilir. Kendimizden
bahsetmek, duygu ve düşüncelerimizi ve kendimiz için uygun kimliği sözelleştirmemiz
demektir. Örneğin, danışma / psikoterapi kimi zaman “konuşma tedavisi” olarak bilinir.
Psikologlar kelimelerin gücüne ve etkisine inanırlar. Böylece danışanlar derin bir içgörü
kazanırlar ve diğerlerini anlayabilirler.
İlişki kurma: Kendimiz ile ilgili konuşma ve diğerlerinin de böyle yapmasına izin
verme ilişkileri başlatan temel faktörlerdendir. Şayet siz diğerinin kendisini anlatmasını
engellerseniz, hem siz sıkıcı olursunuz hem de diğeri sizin için sıkıcı olur.
Yakınlık kurma: Kendini açma yakınlık kurmanın temelidir. Aynı zamanda risk almadır
da. Reddedilebilirsiniz veya yanlış anlaşılabilirsiniz. Bununla beraber kendinizi açmanız
ilişkide birçok olumlu sonuçlara neden olur. Örneğin, güven oluşturabilirsiniz, yanlış
anlaşılmalarınızı açıklayabilirsiniz, diğerleri size kolayca açılabilir
(açıklık açıklığı
doğurur).
Kendini gösterme: Günlük yaşamınızda diğerleri ile olan ilişkinizde ne düşündüğünüz
ne hissettiğiniz veya ne istediğiniz ile ilgili açıklamalar yapmalısınız. Kendini gösterme,
diğerleri ile olan ilişkilerimizde kendini ifade etmenin bir şeklidir. Diğerlerinin
davranışlarının veya kendi davranışlarımızın sınırlarını belirlemeye yarar.
Diğerlerini dinleme: Kendimizi ifade etme yeteneğimizi geliştirmemiz, dinleme
yeteneğimizi geliştirmemize benzer. Şayet kedimizi açarken rahat isek diğerlerini dinlerken
daha fazla enerjiye sahip olacağız demektir. İyi bir dinleyici olabilirsek kendimizi ifade
ederken duygusal bir iklim yaratabilme şansımız yüksek olur. Dinleme iletişimin en güç
ancak en önemli kısmıdır. İyi bir dinleyici iletişimde nelerle karşılaşabileceğini bilir.
2.8. Türkiye’de Yapılan Araştırmalar
Ülkemizde kendini açma ile ilgili ilk çalışma, Feriha Baymur’un (1979) Jourard ve
Lasakow (1958)’ un geliştirdikleri “ Self-Disclosure Questionnare” nin çevirisini yaparak
adapte ettiği “ kendini anlatma envanteri”dir.
Ören (1981) Baymur tarafından adapte edilen “ kendini anlatma envanteri” ni
kullanarak “insan ilişkileri dersinin üniversite öğrencilerinin psikolojik sağlık düzeyine
etkisi” adlı doktora çalışmasını hazırlamıştır. Bu araştırmada insan ilişkileri dersine katılan
öğrencilerin benlik tasarımı, kendini anlatma, zamanı iyi kullanma ve desteği içten alma
boyutlarındaki psikolojik sağlık düzeyleri incelenmiştir. Elde edilen verilere göre insan
ilişkileri dersinin psikolojik sağlığın boyutlarından biri olan kendini anlatma düzeyini
olumlu yönde etkilediği bulunmuştur.
Doğan ( 1983) Baymur’un kendini anlatma envanterini “lise son sınıf öğrencileri hangi
konularda kime açılıyorlar” adlı yüksek lisans tez çalışmasında kullanmıştır. Bu
araştırmada lise öğrencilerinin anne-babalarına, kız ve erkek arkadaşlarına ve okul
rehberlik uzmanına (danışman)
kendilerini hangi konularda ne derece açtıklarını
saptamaya çalışmıştır. Elde edilen bulgulara göre kızlar kendilerini erkeklerden daha fazla
açmaktadırlar. Lise öğrencileri en çok annelerine, en az ise okul danışmanlarına açıldıkları
yönündedir.
Hortaçsu (1989), 12–18 yaşları arasındaki Türk ergenleriyle yaptığı bir çalışmada,
deneklere konuşmaktan en fazla hoşlandıkları beş insana ilişkin bir liste sorulmuştur. Her
iki cinste anne ve aynı cins yakın arkadaşı açılma için sıklıkla tercih ettiklerini ifade
etmişlerdir.
Selçuk (1989) “ üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışları” adlı doktora
tezinde cinsiyet, bölüm, sınıf, açılınan bireyler, açılınan konular ve uyum değişkenlerinin,
öğrencilerin kendini açma düzeyini ölçmek için Selçuk (1989) tarafından geliştirilen
“kendini açma envanteri” kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre kızlar kendilerini
erkeklerden daha fazla açmakta, kız öğrenciler anneye, aynı cins yakın arkadaşa ve
danışmana erkek öğrencilerden daha fazla açılmaktadır. Babaya, öğretmene ve karşı cins
arkadaşa açılma puanlarında cinsiyetler arası farklılığa rastlanmamıştır. Kız öğrenciler
düşünce ve görüşler, okul, aile, zevk ve ilgiler konularında erkeklerden daha fazla açılma
göstermişlerdir. Ayrıca kız ve erkek öğrenciler arasında cinsiyet ve kişilik konularında
açılma düzeyi bakımından farklılık gözlenmemiştir. Genel olarak öğrencilerin en fazla
açıldıkları konular düşünce ve görüşler, en az ise cinsellik ve kişilik olmuştur. Öte yandan,
uyum düzeyi ile kendini açma arasında yüksek ilişki bulunmuştur.
Aşık ( 1992) “üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen bazı
etmenler” adlı yüksek lisans tezinde yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, yaşamın çoğunu
geçirdiği yerleşim birimi ve kendini kabul düzeyinin, üniversite öğrencilerinin kendini
açma düzeyine etkisini incelemiştir. Elde edilen bulgulara göre, yaşın toplam puan olarak
kendini açma düzeyine etkisi olmadığı, kız öğrencilerin anneye ve aynı cins yakın arkadaşa
kendilerini daha fazla açtıkları, okul, zevk ve ilgiler konularında erkeklerden daha fazla
açılma gösterdikleri gözlenmiştir. Sosyo-ekonomik düzey ve yaşamın çoğunu geçirdiği
yerleşim birimi, toplam puan olarak kendini açma düzeyi üzerinde etkili olmamıştır.
Kendini kabul düzeyi yüksek olan öğrencilerin, kendini açma düzeyinin de yüksek olduğu
tespit edilmiştir.
Ekebaş (1994) “lise son sınıf öğrencilerinin kendini açma davranışlarının cinsiyet ve
kendini gerçekleştirme düzeyleri açısından incelenmesi” adlı yüksek lisans tezinde kendini
gerçekleştirme düzeyi ve cinsiyetin kendini açma düzeyi ile ilişkisini incelemiştir. Elde
edilen bulgulara göre, kendini gerçekleştirme düzeyi yüksek olan öğrenciler, kendilerini
daha çok açabilmektedirler. Zamanı iyi kullanma puanı yüksek olan öğrencilerin düşünce
ve görüşler, okul, cinsellik, zevk ve ilgiler konularında; annelerine, babalarına, aynı cinsten
yakın arkadaşlarına, karşı cinsten yakın arkadaşlarına ve danışmanlara daha çok açıldıkları
bulunmuştur. Öğrencilerin desteği içten alma puanlarına göre kendini açma envanterinden
aldıkları konusal açılma ve bireylere açılma puanlarına bakıldığında düşünce ve görüşler,
okul, cinsellik, zevk ve ilgiler, kişilik ile anne, baba, aynı cins yakın arkadaş, karşı cins
yakın arkadaş, öğretmen, danışman için yüksek puanlı grup lehine anlamlı farklar
bulunmuştur. Zamanı iyi kullanma puanları ve desteği içten alma puanları yüksek
öğrencilerin kendilerini daha çok açtıkları, kız öğrencilerin erkeklere göre kendilerini daha
çok açtıkları bulunmuştur.
Oral (1994), “intihar girişimi olan kadınların duygularını açma davranışı ile kaygı
durumları arasındaki ilişki” yüksek lisans tezinde, kişilerin duygularını açma davranışını
değerlendirebilmek için Snell ve arkadaşları (1988) tarafından geliştirilen duygusal olarak
kendini açma ölçeği (Emetional Self-Disclosure Scale)’ni uyarlayarak kullanmıştır.
Araştırma sonucuna göre intihar girişiminde bulunan kadınların yalnızca öfke duygularının
aileye açılması konusunda normallerden farklılaştıkları; psikiyatrik hasta grubundaki
denekler ile farklı hedef kişilere duyuların açılması konusunda benzeştikleri saptanmıştır.
Ayrıca intihar girişiminde bulunan kadınların farklı hedef kişilere açılmaları ile kaygı
durumları arasında anlamlı bir ilişki olmadığı ve kaygı açısından yalnızca normal gruptan
farklılaştığı görülmüştür. İntihar girişimi sonrası psikolojik yardım isteyenlerin,
istemeyenlere oranla erkek terapiste açılmada istekli oldukları ve kaygı puanları açısından
farklılık taşımadıkları da gözlenmiştir.
Çakır (1994) “lise son sınıf öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen
faktörler” isimli yüksek lisans tez çalışmasında 368 kız, 368 erkek lise son sınıf öğrencisi
üzerinde Selçuk (1989)’ un ülkemizde uyarladığı kendini açma envanteri (SelfDisclosure)’ni uygulamıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre kız
öğrencilerin kendilerini erkeklerden daha fazla açtıkları gözlenmiştir. Öte yandan kız
öğrencilerin annelerine aynı cins yakın arkadaşlarına ve psikolojik danışma uzmanına
kendilerini, erkek öğrencilerden daha fazla açtıkları görülmüştür. Kız öğrencilerin düşüncegörüşler, okul, aile, kişilik ve zevk-ilgiler konularında açılma düzeylerinin erkek
öğrencilerden önemli düzeyde yüksek olduğu, cinsellik konusunda ise kız ve erkek
öğrencilerin puan ortalamaları arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Başarı durumları
yüksek olan öğrencilerin kendini açma durumları düşük olan öğrencilere oranla daha
yüksek bulunmuştur. Öte yandan sosyal faaliyetlere katılan öğrencilerin katılmayan
öğrencilere oranla kendilerini daha fazla açtıkları sonucuna varılmıştır.
Kökdemir, 626 lise ve üniversite öğrencisinin kendini açma davranışını kişi- çevre
ilişkisi açısından incelediği bir araştırma yapmış ve ergenler ve genç yetişkinlerde kendini
açma bakımından gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer konusunda farklılıklar
bulunmuştur. Araştırma sonucunda, kişinin kendini açması için en uygun kişiler olarak
ebeveynleri ve arkadaşları; en uygun çevreler ise, en çok ev ortamı, akademik yerler ve
genel kullanım alanları olarak belirlenmiştir. Aynı zamanda, arkadaşlara yapılan kendini
açma davranışının ebeveynlere oranla daha fazla olduğu, ebeveynlerden ise anneye daha
fazla açılındığı görülmüştür. Kendini açma davranışının yapıldığı mekânın ise en çok ev
ortamı olduğu, bunun ardından sırasıyla akademik alanların ve herkese açık kullanım
alanlarının geldiği bulunmuştur ( Kökdemir, 1995, s. 4).
Ersever (1996), Hacettepe Üniversitesi, eğitim yönetimi, teftişi ve ekonomisi lisans
tamamlama programına katılan 171 müfettiş adayı üzerinde yaptığı araştırmada, ilköğretim
müfettiş adaylarının kendini açma davranışlarını, yaşa, doğum sırasına, yaşamının çoğunu
geçirdiği yer ve meslekte çalışma yıllarına göre incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre
bağımsız değişkenler olarak ele alınan yaş, doğum sırası, yaşamın çoğunu geçirdiği yer ve
meslekte çalışma yıllarına göre kendini açma toplam puanları arasında anlamlı farklar
bulunmamıştır.
Ersever (1996), grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin kendini açma
davranışları, empatik becerileri üzerinde etkili olup olmadığı incelenmiştir. Araştırmasında,
denek olarak psikolojik danışma ve rehberlik bölümünde okuyan ve kişiler arası ilişkiler
dersini alan 10. sınıf öğrencilerinden faydalanmıştır. Ön test-son test modeli çerçevesinde
düzenlenen araştırmada kendini açma envanteri, empatik eğilim ölçeği ve empatik beceri
ölçeği 6 hafta ara ile öğrencilere uygulanmış, testler arasında da 6 oturumluk grupla
psikolojik danışma uygulaması yapılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, 6 oturumluk grupla
psikolojik danışma anne-babaya kendini açma üzerinde etkili olmasına rağmen, kendini
açma toplam puanı, empatik eğitim ve empatik beceriler üzerinde etkili olmamıştır.
Ataşalar, üniversite öğrencilerinin empatik eğilim düzeylerine, cinsiyet ve yaşlarına
göre kendini açma davranışlarını incelemek üzere bir çalışma yapmıştır. Üniversite 1. ve 4.
sınıflarında okuyan 289 öğrenci üzerinde yapılan çalışma sonuçlarına göre; yaşları 20 den
fazla olan öğrencilerin düşünce ve görüşler konusunda açılma düzeyleri, yaşları 17–19
arasında olanlara oranla daha yüksek bulunmuştur. Öte yandan yaşları 20–22 arasında olan
üniversite öğrencilerinin cinsellik konusunda açılma düzeyleri, yaşları 17–19 arasında olan
üniversite öğrencilerine göre daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca, 20–22 yaş grubundaki
öğrencilerden anneye açılma düzeyi diğerlerine göre daha yüksek bulunurken, 23 ve daha
yukarı yaşta olan üniversite öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma düzeyleri diğer yaş
gruplarına oranla daha yüksek bulunmuştur ( Ataşalar, 1996, s. 2–3).
Aker, lise öğrencilerinin kendini açma davranışlarının kaygı düzeyleri ile cinsiyetleri
açısından incelenmesi için bir araştırma yapmış ve sonuç olarak Avşaroğlu (1999) ve Öz
(1999)’ ün çalışmalarının sonuçlarına yakın sonuçlar elde etmiştir. Aker’in araştırmasının
sonucunda da kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha fazla oranda kendilerini açtıkları
bulunmuştur. Ayrıca, sürekli kaygı düzeyi düşük öğrencilerin, sürekli kaygı düzeyi yüksek
öğrencilerden daha fazla oranda kendilerini açtıkları da bu araştırmada önemli bir sonuç
olarak bulunmuştur (Aker, 1996, s. 4).
Öksüz (1997), duyguların açılması eğitiminin özerklik düzeyinin artmasında etkili olup
olmadığını araştırdığı çalışmasında; özerklik düzeyi düşük olanların yüksek bir ilişki
olduğu, genel, kişisel ve sosyal uyum düzeyleri yükseldikçe kendini açma düzeyinin de
yükseldiği belirlenmiştir.
Özgüven ve Bilge, 1994–1995 öğretim yılında farklı üniversitelerden 569 öğrenci
üzerinde yaptıkları bir araştırmada, üniversite öğrencilerinin kendilerini karşı cinse mi
yoksa kendi cinsine mi daha rahat açtıklarını da araştırmış ve şu sonuçlara ulaşmışlardır:
Üniversite öğrencilerinin %36’sı kendi cinsine ve %14’ü karşı cinse kendilerini daha rahat
açmakta olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca kızların %50’si ve erkeklerin % 49’unun
kendini daha rahat açma konusunda hemcinsleri ile cinsiyet ayrımı gözetmedikleri de
belirlenmiştir. Bu araştırmada, karşı cinse kendilerini daha rahat açtıklarını belirten kızlarla
( % 11) erkekler (% 1) arasındaki görüş farkı 0,0025 düzeyinde önemli bulunmuştur (
Özgüven ve Bilge, 1997, s.32–33).
Araz, çeşitli değişkenler açısından benlik sunumu adlı çalışmasında benlik sunumu ile
kendini açma arasındaki ilişkiyi belirlemeye çalışmıştır. Toplam 313 kişiye uygulanan bu
çalışma sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır;
1. Benlik sunumu düzeyi ile kişinin kendisine ilişkin bazı konuları kimseyle
konuşmama düzeyi arasında negatif bir ilişki vardır.
2. Benlik sunumu arttıkça, kendini açma düzeyleri de artmaktadır.
3. Kendini açma konusunda muhatap olarak öncelikle eş / flört tercih edilmekte, bunun
ardından aynı cins arkadaş, anne, kardeş ve baba gelmektedir.
4. İnsanlar kendileri ile ilgili pek çok konuyu büyük ölçüde kendilerine
saklamaktadırlar (Araz, 1998, s. 2–3).
Avşaroğlu, grupla psikolojik danışmanın üniversite öğrencilerinin kendini açma
davranışına olan etkisini araştırdığı çalışma sonucunda, cinsiyet değişkeninin kendini açma
düzeyi üzerinde etkili olduğunu ve kız öğrencilerin kendilerini erkeklerden daha çok
açtıklarını belirlemiştir. Araştırma sonucunda ayrıca kız öğrencilerin anneye erkek
öğrencilerden daha fazla açıldıkları; erkek öğrencilerin ise aynı cins yakın arkadaş ve karşıt
cins yakın arkadaşa kız öğrencilerden daha fazla açıldıkları bulunmuştur. Araştırma
sonuçları baba, öğretmen ve psikolojik danışmana açılma düzeyleri bakımından cinsiyetler
arasında manidar bir fark olmadığını da göstermiştir (Avşaroğlu, 1999, s. 1–2).
Öz, bir grup lise öğrencisinin kendini açma davranışı ile kendini kabul düzeyi
arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek için 309 lise öğrencisi üzerinde bir çalışma yapmıştır. Bu
çalışması sonucunda Öz, Avşaroğlu’ nun (1999) araştırma sonuçlarına benzer olarak,
cinsiyetin kendini açma düzeyi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu bulmuştur. Yine benzer
bir sonuçla, kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha fazla kendilerini açtıklarını ve baba,
öğretmen ve psikolojik danışmana açılma düzeyinde cinsiyetler açısından bir fark olmadığı
belirlenmiştir. Aynı zamanda kız öğrencilerin anneye, aynı cins yakın arkadaşa ve karşı
cins yakın arkadaşa kendilerini açma oranlarının erkek öğrencilerden daha yüksek olduğu
da araştırmanın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Tüm bunların yanı sıra bu araştırma,
anne ve babanın öğrenim düzeylerinin yüksekliğinin çocuklarının kendini açma düzeylerini
yükseltici yönde önemli bir etkisi olduğunu da ortaya koymuştur (Öz, 1999, s. 5).
Gültekin, lise öğrencilerinin kendini açma davranışlarını cinsiyet ve kimlik gelişim
düzeyleri açısından incelediği araştırmasında 200 lise öğrencisine “ kendini açma
envanteri” ve “benlik kimliği objektif ölçüm skalası” uygulamıştır. Araştırma sonucunda,
kız lise öğrencilerinin kendilerini aile konusunda, anneye, aynı cins yakın arkadaşa ve
psikolojik danışma uzmanına erkek öğrencilerden daha fazla açtıkları görülmektedir.
Ayrıca başarılı kimlik statüsündeki öğrenciler karşı cins yakın arkadaşa ve psikolojik
danışma uzmanına diğer tüm öğrencilerden daha fazla açıldıkları görülürken; düşünceler ve
görüşler, okul, aile ve cinsellik konularında ise karmaşalı kimlik statüsündeki öğrencilerden
daha fazla kendilerini açmakta oldukları görülmüştür( Gültekin, 2001, s. 231–241).
Özetle yukarıdaki çalışmalar sonucunda, kendini açma davranışları çeşitli değişkenlerle
ilişkili olabileceği düşünülebilir. Özellikle açılınan konunun, açılınan bireylerin, sosyokültür, cinsiyet ve kişilik değişkenlerinin, bireyin kendini açmasında önemli derecede etkisi
görülmektedir. Araştırma sonuçlarına göre, grupla psikolojik danışma çalışmalarından ve
grup rehberliğinden öğrencilerin yararlanabilecekleri söylenebilir.
2.9. Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar
Bu kısımda, kendini açmanın bazı değişkenlerle ilişkisini arayan yurt dışında yapılmış
çalışmalara yer verilecektir. İlk önce kendini açma ve cinsiyet ilişkilerini arayan
araştırmalardan söz edilecektir. Daha sonra ruhsal sağlık ve uyum ile kendini açmanın
ilişkisi üzerine yapılmış çalışmalara yer verilecektir. Bir sonraki aşamada ise, milliyet, ırk
ve sosyal sınıf ile kendini açma ilişkisini araştıran bazı çalışmalardan bahsedilecektir.
Kendini açma ve cinsiyet ilişkilerini araştıran çalışmalarda çelişkili sonuçlar ortaya
çıkmıştır. Bu konu ile ilgili çalışmaların bazılarında kadınların kendilerini erkeklerden daha
fazla açtıkları sonucu elde edilmiştir (Diamond ve Munz, 1967; Himelstein ve Lubin, 1965,
Hood ve Back, 1971). Diğer bazı çalışmalarda ise, kendini açma da cinsiyetler arası fark
bulunamamıştır (Diamond ve Hellkamp, 1969; Doster ve Strickland, 1969; Vondracek ve
Marshall, 1971; Stokes ve diğerleri, 1980).
Jourard (1971) erkeklerin kendilerini daha az açmalarını onlardaki düşük empati ve
içgörüye dayandırmaktadır. Lewis (1978) ise, erkeklerin kendilerini az açmalarını
toplumdaki erkeklik stereotipine bağlamaktadır. Geleneksel erkek rolleri, erkekler
arasındaki rekabeti körüklemektedir. Rekabet ise, yakın ilişkiyi ve kendini açmayı
güçleştirmektedir. Buna ek olarak, batı toplumlarında erkekler arasında yakın ilişkiyi
zorlaştıran etkenlerden biri de homoseksüel görünme korkusudur.
Üniversite öğrencileri ile kendini açma üzerinde cinsiyet, cinsiyet Rolü ve bireysel
güven’in etkilerini belirlemek için yapılan araştırmalarda, erkek ve bayanların benzer
olarak kendilerini açtıkları halde, feminen bayanların kendini açma düzeylerinin feminen
erkeklerden daha yüksek olduğunu gösteren araştırma bulgularının (Foubert ve Sholley,
1996) yanı sıra bayanların kendini açma sürecinde erkeklere göre güvene daha fazla önem
verdikleri, bayanların erkek arkadaşlarına erkeklerin erkek arkadaşlarına güvendiklerinden
daha fazla güvendiklerini gösteren bulgular da (Shaffer ve Pegalis, 1992) elde edilmiştir.
Yetişkinlerle yapılan bir çalışmada ise cinsiyetin kendini açma düzeyleri üzerinde
etkisini gösteren araştırma bulgularının farklılaşmadığı görülmektedir. Hosman (1986),
kadınların kendini açma düzeylerinin erkeklerden daha yüksek olduğunu ve cinsiyetin
kendini açma düzeyine etkisinin yıllar geçtikçe azaldığı bulgusunu elde etmiştir. Benzer
şekilde ilişkinin türünün, cinsiyetin kendini açma üzerindeki etkisini azalttığı bulgusu elde
edilmiştir(Tardy ve Dindia, 1997).
Kadınların erkeklerden daha fazla açıldıklarını belirten araştırmaların yanı sıra
cinsiyetin kendini açma davranışlarında etkili olmadığını saptayan araştırmalar da vardır.
Bunlardan biri Garcia ve Geisler’in yaş ortalamaları 14 olan altıncı sınıf öğrencileri ile yaş
ortalamaları 17 olan sekizinci sınıf öğrencilerini, açıldıkları bireyler ve konular bakımından
karşılaştırdıkları bir araştırmadır. Araştırmaya toplam 210 öğrenci katılmıştır. Araştırma
sonucunda yaş grupları ve cinsiyet açısından toplam açılma puanları bakımından fark
olmadığı bulunmuştur. Açıldıkları konular bakımından öğrenciler kişisel bilgileri açıklama
konusunda genel konulara nazaran daha çekimser kalmışlardır (Akt. Aşık, 1992).
Açıldıkları kişiler, yaş ve cinsiyete göre farklılaşmaktadır.
Reisman (1990), 15–17 yaş arasındaki 52 erkek ve 58 kız ile 20–29 yaş arasında 48
erkek ve 46 kadın lise ve üniversite öğrencisini kapsayan araştırmada; kızların aynı cins
arkadaşlarına erkeklerden daha çok açıldıklarını, her iki cinsiyette de bu dönemlerde karşıt
cinsiyete açılmanın arttığını ve kızların duygu ve problemlerini erkeklerden daha fazla
açıldıklarını belirlemiştir( Akt. Öz, 1999, s.23).
Mulcahy, yaptığı araştırma sonucunda ergenlerde kendini yaşıtlarına açmada cinsiyetler
arasında bir fark görülmediğini; kız ve erkeklerin kendi cinslerine karşıt cins
arkadaşlarından daha fazla açıldıklarını belirlemiştir. Araştırmaya göre kızlar daha çok
kişilik, zevk ve ilgiler gibi kişisel açılımlarda bulunurlarken, erkekler ise meslek, tutum ve
görüşler konularında kendilerini daha fazla açmaktadırlar (Mulcahy, 1973, s. 343- 356).
Chelune, yaptığı bir araştırmada, 20 kız ve 20 erkek psikoloji öğrencisinin bir
yabancıya karşı açılmalarını iki faktör açısından incelemiştir. Araştırma sonucunda erkek
öğrencilerin kızlara oranla kendilerini daha fazla açtıkları bulunmuştur. Diğer taraftan Boyd
(1995) ise, 269 üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı bir araştırma sonucunda kızların
erkeklere oranla daha yakın olduklarını ve kendilerini daha fazla açtıklarını belirlemiştir (
Chelune, 1976, s. 111–112).
Sollie ve Fischer, 167 kız üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı bir araştırmada, kızların
cinsiyet rollerinin, açılınan konunun samimiyet ve derinlik düzeyinin aynı ve karşıt cins
arkadaş ile sevgililerine açılmalarına etkisini incelemiştir. “ Ben Cinsiyet Rolü Envanteri ve
Jourard’ın Kendini Açma Envanteri”nin kullanıldığı araştırma sonucunda; erkeksi ve
kadınsı özellikleri bir arada taşıyan “androjen” kızların, “feminen” ve “ayrımlaşmamış”
cinsiyet rolüne sahip kızlara göre daha çok kendilerini açtıkları belirlenmiştir. Ayrıca
androjen kızların, “feminen” ve “ayrımlaşmamış” cinsiyet rolüne sahip kızlara göre daha
çok kendilerini açtıkları belirlenmiştir. Ayrıca, androjen kızların diğerlerine oranla özel ve
samimi konularda kendilerini daha fazla açtıkları görülmüştür( Sollie ve Fischer, 1985, s.
917–929).
Hatch ve Leigton, “ Güçlü ve Zayıf Yönlerini Açma Ölçeği”ni kullanarak yaptıkları bir
araştırmada, cinsiyet ile bireylerin güçlü ve zayıf yönlerini açmaları arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir. 84 üniversite öğrencisi üzerinde uyguladıkları bu araştırma sonucunda
kadınların erkeklere oranla kendilerini daha fazla açtıkları, yine kadınların güçlü gördükleri
yönlerini açmada erkeklerden daha ileri düzeyde oldukları belirlenmiştir. Ayrıca, kadın ve
erkeklerin kendilerini açarken daha çok kendi cinslerini tercih ettikleri de görülmüştür (
Hatch ve Leigton, 1986, s. 175–178).
Bu araştırmada cinsiyet de bir değişken olarak ele alınmaktadır. Bunun iki nedeni
vardır: Birincisi, cinsiyet ve kendini açma konusundaki araştırma sonuçlarının çelişkili
olmasıdır. İkincisi ise, cinsiyet ve kendini açma ilişkisinin farklı bir toplumda ve farklı bir
alanda araştırılması gereğidir.
Ruhsal sağlık, kişilik boyutları ve uyum düzeyi ile kendini açma arasında ilişki arayan
çalışmalara aşağıda yer verilecektir.
Kişilik özellikleri de kendini açma davranışını etkileyen unsurlardan biridir. Skoe ve
Ksionzky, 1985’te açıldıkları bireylerin kişilik özeliklerinin kendini açma davranışına
etkisini belirlemek amacıyla 30 yaş altındaki 71 erkek ve 73 kız üniversite öğrencisi
üzerinde yaptıkları araştırmada “Bem Q-Sort Tekniği” kullanmışlardır. Elde edilen
bulgulara göre her iki cinsiyetteki öğrenciler kendi kişilik özelliklerine benzeyen kişilik
özelliklerine sahip bireylere daha çok açılmaktadırlar. Araştırmacılar, bu durumun benzer
kişilik
özelliklerine
sahip
bireylerin
birbirlerini
daha
iyi
anlamalarından
kaynaklanabileceğini belirtmişlerdir (Akt. Ekebaş, 1994).
Mikulincer ve Nachson’ un 352 üniversite öğrencisini kapsayan araştırmalarında,
güvenli, çekingen ve çelişik duygular taşıyan kişilerin kendini açma davranış örüntülerini
incelemişlerdir. Elde edilen bulgulara göre güvenli ve çelişik duygular taşıyan kişiler,
çekingen kişilere göre daha fazla açılmaktadırlar. Ayrıca güvenli kişiler, baba ve sevgiliye
diğer gruptakilere göre daha fazla açılmaktadırlar (Akt. Aşık, 1992).
Jourard (1971) kendini açmanın sağlıklı bir kişiliğin belirtisi ve bu sağlıklı kişiliği
kazanmanın uygun bir yolu olduğunu belirtmektedir. Yani bir anlamda kendini açan
bireyler sağlıklı bir kişiliğe sahiptir demektedir. Ancak bu konuda yapılan çalışmalardan
çok farklı ve çelişkili sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin, Stanley ve Bownes (1966) ile
Pederson ve Breglio (1968) tarafından yapılan çalışmalarda ruh sağlığı ile kendini açma
arasında herhangi bir ilişki bulunmazken Truax ve Carkhuff (1965) ile Halverson ve
Shore’un (1969) çalışmalarında kendini açma ve ruh sağlığı arasında olumlu bir ilişki
bulunmuştur. Buna zıt olarak Cozby (1972) ve Chaikin ve Derlega (1974) ise aynı
değişkenler arasında olumsuz bir ilişki bulmuşlardır. Chaikin ve Derlega (1975) daha sonra
yaptıkları bir araştırmada nevrotik davranışları Kendini Açma düzeyinin yüksekliği ve
düşüklüğünden ziyade kendini uygun bir şekilde açamamaya bağlamışlardır.
Elde edilen sonuçların farklı olmasının nedenleri çeşitli araştırmacılar tarafından
tartışılmıştır. Chaikin ve arkadaşları (1975), yapılan araştırmalarda ruhsal sağlığı ölçmek
için farklı yöntem ve testlerin kullanılmasının çelişkili sonuçlara yol açabileceğini
belirtmektedirler. Ayrıca kendini açma ve ruhsal sağlık arasında doğrusal bir ilişki
olmayabileceğin de eklemektedirler. Derlega ve Chaikin (1975) ise ruhsal sağlık ve kendini
açma arasında nedensel bir ilişki olmayışının ve örneklem farklılıklarının ilişkisel
tutarsızlıklara yol açabileceğini belirtmektedirler.
Kişilik boyutları ve kendini açma arasında ilişki arayan araştırmacılar daha çok
kadınsılık, otoriterlik, sosyallik, dışa dönüklük, kişiler arası güven gibi faktörleri
incelemişlerdir (Pederson ve Breglio, 1968; Halverson ve Shore, 1969; Tuckman, 1966;
Vondracek ve Marshall,1971).
Uyum (Adjustment) düzeyi ile kendini açma arasında ilişki arayan çalışmalar ise çok
sınırlıdır. Kişisel ve sosyal uyum düzeyine genellikle bazı araştırmaların içinde bir bölüm
olarak yer verilmektedir. Uyum düzeyi ve kendini açma arasında ilişki arayan bir çalışma
Smith (1958) ve Jourard (1971) tarafından yapılmıştır. Araştırmada Minnesota Multiphasic
Personality Inventory (MMPI) kullanılmıştır. Bu envanterden normal ve anormal puan alan
üniversite öğrencilerinin kendini açma puanları arasında manidar bir fark bulunamamıştır.
Taylor, Altman ve Frankfurt’un (1968) yaptıkları bir araştırmada ise kendini açma oranıyla
genel, sosyal ve kişisel uyum arasında düşük fakat anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
Lombardo ve Wood (1979) tarafından yapılan bir başka araştırmada yüksek ve düşük
kendini açma gösterenlerin yakın ilişki kurmada orta düzeyde kendini açma gösterenlere
nazaran daha çok problemleri olduğu sonucu bulunmuştur.
Özet olarak, kendini açma ile ruh sağlığı arasında ilişki arayan araştırmaların
bazılarında olumlu ilişki bulunurken bazılarında olumsuz bir ilişki bulunmuştur. Bir kısım
araştırmada ise bu iki değişken arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır. Yani bu konuda
ortak bir sonuca ulaşılmamıştır. Diğer yandan uyum ve kendini açma arasında doğrusal bir
ilişki bulunamamıştır.
Kendini açma ile ilgili olarak yapılan araştırmalarda kullanılan değişkenler arasında
milliyet, ırk ve sosyal sınıf gibi değişkenler de bulunmaktadır. Bu konuda yapılmış bazı
araştırmalar aşağıda verilmiştir.
Lewin’in (1984) yaptığı bir araştırmada, Amerikalılar ile Almanlar arasında bir
karşılaştırma yapılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda Amerikalıların konuşmaları daha da
kolay başlattıkları, yabancılara yardım etmede daha istekli oldukları ve arkadaşlık kurmaya
daha hazır oldukları ortaya çıkmıştır. Yine aynı araştırmaya göre Amerikalılar Almanlardan
daha kolay iletişim kurmaktadırlar. Ama bu iletişim yüzeysel olmaktadır. Aynı konuda
Plog’un (1965) yaptığı bir çalışmada da benzer sonuçlar elde edilmiştir.
Jourard ve Lasakov (1958) siyahların beyazlara nazaran kendilerini daha az açtıklarını
bulmuşlardır. Ancak bu farklılığın sosyal sınıf değişikliğinden kaynaklanabileceği iddia
edilmektedir. Nitekim Jaffee ve Polansky (1962) (Jourard ve Lasakov 1958 den’ naklen)
düşük sosyal sınıftaki zenci ve beyazlar arasında kendini açma oranları bakımından
manidar bir fark bulamamışlardır.
Jourard, tarafından yapılan bir araştırmada, İngiliz ve Amerikan üniversite öğrencileri
karşılaştırılmış, anne, baba, kız arkadaş ve erkek arkadaşa karşı Kendini Açma
incelenmiştir. Sonuçta İngiliz öğrencilerin toplam kendini açma puanları daha düşük
çıkmıştır. Ayrıca her iki grupta da kadın bireylere açılma oranı daha yüksek bulunmuştur (
Jourard, 1971 b, s. 40).
Yine Jourard, tarafından yapılan bir çalışmada 40 maddelik bir kendini açma anketi
Porto Rico’lu ve Amerikalı 50 öğrenciye uygulanmıştır. Amerikalı öğrencilerin anne ve
babaya yakın arkadaşlarından daha çok açıldıkları gözlenmiştir (Jourard, 1971 b, s. 43).
Plog, Amerika ve Almanya’daki değişik üniversitelerden 412 Amerikalı ve 270 Alman
öğrenciyi kapsayan bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma sonucunda her iki kültürden
cinsiyetler arasında kendini açma puanlarında bir farka rastlanamamıştır. Araştırma,
açılınan kişiler, açılma düzeyleri ve konuları içinde aynı sonucu vermiştir. Bu araştırmada
ortaya çıkan tek fark Amerikalı öğrencilerin Alman öğrencilere oranla kendilerini daha
fazla açtıklarının belirlenmesidir ( Plog, 1965, s. 193–203).
Melikan (1962), Beyrut Amerikan Üniversitesinde 9 farklı ülkeden gelen 158 öğrenciye
yönelik yaptığı araştırma sonucunda 9 farklı ülkenin 9 farklı kültürüne ait grupları arasında
açılınan kişiler ve konular bakımından herhangi bir fark olmadığını belirlemiştir. Bu
araştırmanın sonuçlarına göre, erkekler en çok erkek arkadaş ve kız kardeşe açılmaktadır.
Ayrıca en çok açılınan konular olarak düşünce ve görüşler, zevk, ilgiler ve iş konuları
belirlenirken, en az açılınan konular olarak ise para ve bedenler konuları belirlenmiştir
(Akt. Öz, 1999, s. 25).
Frankco ve arkadaşları, yaptıkları bir araştırmada İngiliz kökenli Amerikalı 42 erkek
116 kadın ile Meksika kökenli Amerikalı 31 erkek ve 87 kadını kendini açma davranışları
bakımından incelemişlerdir. Bu araştırma sonucunda kendini açma oranları açısından her
iki grup arasında bir farka rastlanmamıştır. Ancak her iki grupta da kızların erkeklerden
daha fazla açılmakta oldukları ve açılmak için ise daha çok aynı cins arkadaşlarını tercih
ettikleri sonucuna ulaşılmıştır (Frankco ve arkadaşları, 1984,s. 21–32).
Özet olarak, kendini açma ile milliyet, ırk, sosyal sınıf arasında ilişki arayan
çalışmalarda kendini açmanın milliyete göre farklılaştığı görülürken, ırk ve sosyal sınıfla
kendini açma arasında kuvvetli bir ilişki bulunamamıştır. Bu araştırmada milliyet ve ırk
gibi değişkenlere yer verilmemiştir. Çünkü araştırmada evren olarak alınan kitle söz konusu
değişkenler açısından uygunluk taşımamaktadır
Yukarıda
bahsedilen
konuların
dışındaki açılınan konular ve bireylerle ilgili çalışmalara da, aşağıda yer verilmiştir.
Kelley ve arkadaşları (1983) tarafından yapılan bir çalışmada bekâr üniversite
öğrencilerinin babalarına yakın ilişkide bulundukları ve diğer insanlara daha az açıldıkları
sonucuna varılmıştır. Aynı zamanda üniversite öğrencilerinin hangi cinsten olursa olsun
“yakın” arkadaşlarına daha fazla açılmayı tercih ettikleri bir sonuç da bulunmuştur. Bu
bulguları destekleyen bir başka araştırma da Schneider (1984) tarafından yapılmıştır. Bu
araştırmada üniversite öğrencileriyle, üniversite dışından iki grup alınmıştır. Yapılan
karşılaştırmada, kendini açma tepkileri bakımından iki
grup arasında manidar bir farklılık görülmemiştir. İki grupta da en az kendini açma babaya
karşı gösterilmiştir.
Jourard (1971), Amerikalı üniversite öğrencileri ile yaptığı bir araştırmada da cinsiyet
ve medeni durum ile ilgili olarak bekar kız ve erkeklerin kendilerini annelerine daha fazla
açtıklarını, evli kadın ve erkeklerin ise kendilerini eşlerine daha fazla açtıklarını
saptamıştır. Kendini açma konuları ile ilgili olarak bireylerin kendilerini zevk ve ilgiler,
düşünce ve görüşler konularında daha fazla açtıkları bulgusunu elde etmiştir (Akt.: Fisher,
Kunkle ve Gerrity, 1997).
Kendini açma düzeyleri ve yaş özellikleri üzerine yapılan araştırmalarda bulguların
farklılaşmadığı görülmektedir. 10–12 yaş grubunun en iyi arkadaşlarının özel olmayan
özellikleri hakkında bilgi sahibi oldukları, 12–14 yaş grubunun ise arkadaşları hakkında
özel bilgileri de bildikleri bulgusu elde edilmiştir (Garcia ve Geisler, 1988). Benzer şekilde
ergenlerin arkadaş ilişkilerini 12 yaş ve üstü yaşlarda yakın dostluk olarak tanımladıkları
saptanmıştır (Diaz ve Berndt, 1982).
Kendini açmanın amaçları ile ilgili olarak üniversite öğrencileri ile yapılan
çalışmalarda, kendini açmanın amaçlarının biraz içlerini dökmek (Stiles,1987), kendine dair
hoşa giden bir imaj sunmak (Schneider, 1983), diğerleri hakkında bilgi edinmek (Berger ve
Bradac, 1982), bir ilişkinin nasıl tanımlanmasını istediklerini göstermek (Baxter, 1979;
Miell ve Duck, 1986) olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Benzer şekilde Rosenfeld ve Kendrick
(1984), üniversite öğrencileri ile yaptıkları araştırmada karşı cins arkadaş ilişkilerinde
kendini açmanın amaçlarının ilişki kurma, kendini açıklama, tekrar açılma için imkân
verme olduğu sonucuna ulaşmışlarıdır (Akt.: Hartley, 1999).
Kendini açma ve travmatik olay arasındaki ilişkilere ait bir deneysel araştırmada
Pennebaker ve Beall, bireylerin yaşamlarındaki travmatik olayı ifade edememelerinin uzun
süre strese neden olduğu, kendilerini ifade etmelerinin ise çekingen ve saldırgan tavırlarını
kısa sürede ortada kaldırdığı, fiziksel ve psikolojik sağlıklarında bir gelişim görüldüğü
bulgusunu elde etmişlerdir (Hargie,1997). Benzer şekilde travmatik yaşantıları olan
üniversite öğrencileri ile yapılan bir araştırmada, sürekli acıları ile yaşayan bireyler için
kendini açmanın yararlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Paylaşımda bulunulan bireylerin
kabul edilir ve güvenilir olmasının kendini açmanın olumlu etkilerini arttırdığı, paylaşılan
sırların kişiler arası samimiyeti arttırdığı ve sosyal destek sağladığı bulgusu elde edilmiştir
(Pennebaker ve Susman, 1988).
Bireylerin kendilerini hangi konularda kimlere açtıkları ile ilgili araştırmalarda
üniversite öğrencisi bayan ve erkeklerin en sık tercih ettikleri konuların düşünce ve
görüşler, okul, zevk ve ilgiler, en sık tercih ettikleri kişilerin anne ve yakın cins arkadaş
olduğunu gösteren araştırma bulgularına (Argyle, Trimboli ve Forgas, 1988; Foubert ve
Sholley, 1996) rastlanmıştır.
Anne-babalar tarafından yapılan eleştiriler ve gençlerin bu eleştirilere bakış açısı ile
ailelerine karşı geliştirdikleri kendini açma davranışları ile ilgili yapılan araştırmalarda da
birçok ailenin çocuklarının bağımsızlık isteğinden, içyapısından, kimlik karmaşasından
kaynaklanan davranışlarını eleştirmeye daha eğilimli oldukları ve çatışmaya kaynaklık
ettikleri saptanmıştır. Norrel ve Callon (1990), çocukların duygularını, sorunlarını ailelerine
anlatma istekleri ile kendilerine yöneltilen eleştiri arasında bağlantı olduğu; yaş, cinsiyet ve
hedef insan faktörlerinin kendini açmayı etkilediğini ve kendini açma seçiminin aile
dinamiğine bağlı olduğunu saptamışlardır. Rosenthal, Efklides ve Demetriou (1988) ise 80
örnek ile aile üzerinde yaptıkları araştırmalarında Yunan Avustralyalı ve Anglo
Avustralyalı gençlerin Yunan gençlerine göre ailelerinden daha az bahsettikleri, Yunan
Avustralyalı gençlerin açıldıkları konular ile aile eleştirileri seviyesi arasında zıt bir ilişki
olduğu sonucuna ulaşmışlarıdır.
Psikolojik danışma sürecinde kendini saklamaya ilişkin yapılan bir araştırmada kendini
saklamanın kişinin toplum tabularını öğrenirken zihinsel ve kişilik gelişimi üzerinde
doğadaki bir hastalık gibi terapötik süreçte ise potansiyel olarak yıkıcı olduğu sonucuna
ulaşılmıştır (Archer ve Kelly, 1995). Buna karşın Corcoran (1987), psikolojik danışmanlık
sürecinde kendini açma boyutunda erkeklerin kadınlardan daha yüksek risk aldıkları,
kadınların kendilerini korumaya daha çok önem verdikleri, güvenirlik sağlanmasının
kendini açma düzeyini arttırdığı bulgusunu elde etmiştir.
Noller ve Bagi (1985), ebeveyn ve ergen iletişimini çeşitli boyutlarda belirlemek
amacıyla 16–20 yaş arası ebeveynleriyle yaşayan 58 üniversite birinci sınıf öğrencisine “
The
Parent-Adolescent
Communication
Inventory”
uygulanmış
ve
öğrencilerin
ebeveynlerini belli konularda (sıklık, tartışmaya başlama, itiraf etme, kendini açma ve
hâkimiyet) değerlendirmelerini istemişlerdir. Araştırma her iki cins ergenlerin de pek çok
konuda babalarından çok anneleriyle iletişime yöneldikleri görülmüştür. Sadece politik
konularda babayla anneden fazla konuşulmaktadır. Yine anneye babadan daha fazla
kendilerini açmaktadırlar. Kızlar, erkeklerden daha fazla kendilerini annelerine açtıklarını
belirtmişlerdir.
Denholl ve Chobassol, kızlarda yaş ortalaması 13, erkeklerde ise 14 olan 71 öğrenci
üzerinde yaptıkları araştırmada deneklere 12 sıkıntı ve utanç veren durum verilmiş ve
bunları kimlerle paylaşacakları sorulmuştur. Sonuç olarak en çok aynı cins arkadaşlarına ve
annelerine açılabildiklerini, en az da öğretmene ve psikolojik danışmana açılmayı tercih
ettiklerini belirtmişlerdir (Akt. Ekebaş, 1994).
Yine Papini ve arkadaşları (1990), 12–15 yaş arasındaki 174 okul öğrencisi ile
yaptıkları araştırmada yaş ve cinsiyet açısından öğrencilerin ebeveynlerine ve arkadaşlarına
olan kendini açma davranışlarını incelemişler, araştırma sonucunda kızların ebeveynlerine
ve arkadaşlarına erkeklerden daha çok açıldıklarını bulmuşlardır. Ayrıca yaş ilerledikçe
kendini açma davranışı artmaktadır. Yaşı küçük olan ergenler daha çok ebeveynlerine
açılmayı tercih ederken, yaşı büyük olan ergenler ise arkadaşlarına açılmayı tercih
etmektedirler. Ayrıca ebeveynlerine açılmanın çok güçlü bir şekilde ergenin aile içi
etkileşimindeki açıklığa, ailesine bağlılığına ve aile içi ilişkilerden hoşnut olmayla ilişkili
olduğu, arkadaşlara açılmanın ise ergenin kimlik gelişimi ve akran grubu içindeki kendine
saygıyla yakından ilişkili olduğunu belirtmişlerdir (Akt. Ekebaş, 1994).
Snell ve arkadaşları, üniversitede okuyan kız ve erkek öğrenciler kişisel duygularını
açmaları, açılınan bireyler, bulundukları kültür ve cinsiyetler açısından bir araştırmaya tabi
tutmuşlardır. Bu araştırmada “Duygusal Kendini Açma Ölçeğini’ ni kullanan araştırmacılar
sonuç olarak kız ve erkek öğrencilerin kişisel duygularını aynı cins yakın arkadaşlarına
daha fazla açtıklarını belirlemişlerdir (Snell ve arkadaşları, 1989, s. 467–486).
Brown ve Helms (1986), Üniversite öğrencilerinin kendilerini açmalarında gelişimsel
sorunlarının etkilerini incelemek üzere bir araştırma yapmışlardır. Erikson’un psikososyal
gelişim teorisinin temel alındığı araştırmanın örneklemini 18–22 yaş grubundan 110, 23–39
yaş grubundan 107 ve 40 ve üzeri yaş grubundan 133 üniversite öğrencisi oluşturmuştur.
“Gelişimsel Sorunlar Ölçeği” ve “Kendini Açma Envanteri”nin kullanıldığı araştırma
sonuçlarına göre, bazı sosyal beceri yetersizlikleri olan deneklerin ise en çok aynı cins
arkadaşa açıldıkları belirlenmiştir (Akt. Öz. 1999, s. 229).
Schneider, 18–25 yaş grubundan 29 erkek ve 27 kadın üniversite öğrencisi ile 48 erkek
ve 30 kadın hiç üniversite öğrencisi olmamış birey üzerinde yaptığı bir araştırma
sonucunda; kişisel konularda bilgi verme ile ilgili kendini açma davranışında cinsiyet
rolleri, yaş ve statü bakımından bir fark bulamamıştır. Yine araştırma sonucunda, kadınların
erkeklere oranla aynı cins arkadaşlarına daha fazla açıldıkları ve kadın ve erkeklerin en az
babalarına açıldıkları görülmüştür (Schneider, 1983, s. 686).
Freydberg, anaokuluna devam eden çocukları olan evli 76 anne ile bir araştırma yapmış
ve eşlerine mi yoksa aynı cins arkadaşlarına mı daha çok açıldıklarını incelemiştir. Bu
araştırma sonucunda evli kadınların eşlerine aynı cins arkadaşlarından daha fazla açıldıkları
belirlenmiştir ( Freydberg, 1991, s.521).
Andersen ve Anderson, kişiler arası ilişkilerde geri bildirimin bireyin kendini açma
davranışına etkisini araştırdıkları bir çalışma yapmışlardır. 33 kişi üzerinde yaptıkları bu
çalışma sonucunda, geri bildirimlerde bulunulmasının bireylerin kendilerini açmalarına
olumlu etkileri olduğu görülmüştür (Andersen ve Anderson, 1985, s. 286)
Herold ve Way (1988) üniversite öğrencisi olan kızların, cinsel konularda kendini açma
davranışlarını incelemişlerdir. “ Cinsellik- Kendini Açma Ölçeği”, “ Rosenberg Kendine
Saygı Ölçeği” ve “ Mosher Sekste Suçluluk Ölçeği”nin kullanıldığı araştırmaya 12–22
yaşları arası 203 bekâr üniversite öğrencisi katılmıştır. Bu araştırmanın sonuçları cinsel
konularda sevgiliye açılma oranının anne-babaya açılma oranından çok daha fazla
olduğunu, cinsel davranışlarda suçluluk duyulan kişilerin kendilerini daha az açtıklarını
ortaya koymuştur. Öte yandan cinsel açıdan kendini açmada önemli bir etkenin açılınan
kişilerin özellikleri olduğu da bir bulgu olarak belirtilmiştir(Akt. Öz, 1999, s. 27).
Farber ve arkadaşları, psikoterapide kendini açma süreç ve sonuçlarının danışanlar
tarafından algılanması konusunda yaptıkları araştırmanın sonuçlarına göre, danışanların
çoğu terapilerin kendini açma için güvenli bir yer olduğuna inanmaktadırlar. Ayrıca
danışanların bu düşüncesinde terapötik ilişkinin iyi olması da önemli derecede etkilidir
(Farber ve arkadaşları, 2004, s. 340–346).
Edwards ve Murdock, danışma ve psikoterapide kendini açmanın uygulayıcı terapistler
tarafından kullanımını inceledikleri bir araştırma yapmışlardır. Bu çalışmanın sonuçlarına
bakıldığında, daha çok kendileri ve danışanlar arasındaki benzerliği artırmak için uzmanlık
vasıfları ve tecrübeler konularında kendilerini açan çoğu danışmanları, danışmada bazı
kendini açmaları kullandıkları görülmüştür (Edwards ve Murdock,1994, s. 384-389).
Murphy ve Strong (1972) danışmanın benzer duygularını danışana açmasının etkisini
incelemişlerdir. Yaşları 18–31 arasında olan 64 erkek üniversite öğrencisini kapsayan
araştırmada “ Danışman-Danışan Tepki Envanteri” kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara
göre danışman benzer duygu ve tecrübelerini açtığı zaman danışanların samimiyet, güven,
dostluk duyguları artmaktadır. Araştırmacıların aktardığına göre Mowrer (1964)’ de
terapistin kendisini açmasının, karşılıklı güvenin gelişmesi için gerekli olduğunu
belirtmiştir.
Cozby (1973) danışmanın kendini açmasıyla ilgili zamanlamanın önemli olduğunu
belirtmiştir. Corey (1982) ise danışman gerekli ve kolaylaştırıcı olduğundan emin
olmadıkça kendini açmaması gerektiğini ifade etmiştir.
Starcks ve Stone (1984) temel konuşma kurslarının iletişim becerileri, benlik kavramı
ve bireylerin kendini açma davranışları üzerine etkisini araştırdığı çalışmasında şu sonuçları
bulmuşlardır. Öğrencilerin iletişim becerilerinde olumlu gelişmeler olmuştur. Kendini
açmada olumlu gelişmeler ortaya çıkmıştır. Benlik kavramı ile ideal benlik kavramı
arasında zıtlıklar azalmıştır.
Calaway (1992) yaş, medeni durum, meslek ile kadınsı özellik-davranışı ve erkeksi
özellik- davranışı konularında, Kendini Açma davranışında erkeklerin ne oranda istekli
olduklarını inceleyen bir araştırma yapmıştır. Araştırma sonucunda yaş ve kendini açma
arasında zayıf bir ilişki bulunmuştur. Medeni durum ve mesleğin, kendini aynı cins
arkadaşa açma üzerine etkisi görülmemiştir. Evli erkekler kendilerini erkek arkadaşları
yerine eşlerine açmayı tercih etmişlerdir. Erkekler toplumun kadınsı özellik-davranışı
olarak gördüğü konularda eşlerine, erkeksi özellik- davranışı olarak gördüğü konularda ise
erkek arkadaşlarına açıldıklarını belirtmişlerdir. Araştırma, erkeklerin kendini açma
davranışında, açılınan bireylerin ve açılınan konuların içeriğinin önemli rol oynadığını
göstermektedir. Collins ve Miller (1994) Kendini Açma ile sevme arasındaki ilişkiyi
araştırmışlardır. Araştırma sonucunda, Kendini açma düzeyi yüksek olanlar, Kendini açma
düzeyi düşük olanlardan daha fazla sevilmektedir. Bireyler kendilerini açtıkları insanları
daha çok sevdiklerini belirtmişlerdir. Jourard (1959) hemşirelik okulu öğrencileriyle yaptığı
bir araştırmasında, bir insanı sevme ile ona kendini açma arasında olumlu ilişki olduğunu
saptamıştır. Bu konuyla ilgili yapılan diğer araştırmalarda uzun süredir tanınan ve sevilen
kişilere daha çok açıldığını (Certner, 1973; Fitzgerald, 1963; Worthy, Gary ve Köhn, 1969)
ve kendileri hakkında özel bilgileri karşısındakine aktaran bireylerin daha çok sevildiğini
destekler niteliktedir.
Bireyin kendini tam olarak ifade etmesi ve bu ifade etme sürecinde problemlerle
karşılaşmaması, danışma ortamında danışmanın öğrenmek istediklerini karşıdaki bireye net
olarak anlatabilmesi iyi bir iletişimle mümkündür. İlk önce iletişim nedir? İletişimin
özelikleri nelerdir? konularına değinmek gerekmektedir bu konuyla ilgili teorik çalışmalara
aşağıda yer verilmiştir.
2.10. İletişim
Birinin düşüncelerini okumayı öğrenmek,
onun yüzünü incelemekle olur. Yüz,
düşüncenin aynasıdır. Önce, düşünceleri kestirilmeye çalışılan kişinin yüz ifadesi
olabildiğince taklit edilmelidir. O zaman, onun gibi düşünülür. Sonra, istenilene ulaşmak
için hangi sözcüklerin kullanılması hangilerinin kullanılmaması gerektiği bilinmelidir.
Ayrıca sesin de doğru kullanılması gerekmektedir.
Daha rahat, daha olumlu ve daha verimli ilişkiler kurmak için karşıdaki insanı “tam
olarak” anlamak gerekir. Sadece karşıdaki insanın yüzünü inceleyerek onun düşüncelerini
tam olarak okumak her zaman mümkün değildir.
Hayatta mutlu ve başarılı olmayı sağlayan anahtarlardan biri iletişimdir. İletişim
sözcüğünü karşılıklı ilişki anlamında kullanılır. Siz ve “diğeri” arasındaki ilişki, siz ve
“diğerleri” arasındaki karşılıklı ilişki. İnsanlarla iletişim kurmayı bilmek, iletişim tekniğini,
kurallarını ve inceliklerini tanımak hayatta başarılı ve mutlu olmayı sağlar.
Sadece başkalarıyla iletişim kurulmaz. Kişi kendisiyle de iletişim halindedir. Ancak her
nedense, iletişimin bu yönü daima ihmal edile gelmiştir. Oysa sahip olunan en önemli
güçlerden bir tanesi işte bu son noktada gizlidir. Gizli kalmış kaynaklara ve yeteneklere
ulaşılmasını sağlayan kişinin kendisiyle iletişim gücüdür.
Yaygın olarak kullanılan sınıflamalardan birine göre iletişim dört ana gruba ayrılır,
bunlar aynı zamanda birer çatışma türleridir de. Şöyle ki;
1. Kişi-içi iletişim ve çatışma
2. Kişilerarası iletişim ve çatışma
3. Örgüt-içi iletişim ve çatışma
4. Kitle iletişimi ve çatışma (Dökmen, 1994, s. 21; Chaffee ve Bergen, 1987;
Roloff,
1987).
Duygu, düşünce ve bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına anlatılmasına
iletişim denir.
2.10.1. İletişim süreci
İletişim süreci, kaynağın oluşturduğu herhangi bir iletinin (mesajın) uygun bir araçla bir
kişi veya bir gruba gönderilmesi işlemidir.
İletişimin gerçekleşmesi için en az iki sisteme ihtiyaç vardır. İletişimde bilgi alışverişinin
iki yönlü olması beklenir. Bilgi kaynağından tek yönlü bilgi iletimine “enformasyon”
karşılıklı bilgi alış verişine “komünikasyon ya da iletişim” adı verilmektedir (Akman,
1982, s. 10).
2.10.1.1. Kaynak
Kaynak, iletiyi (mesajı) oluşturan ve bir kanal ile hedef kitleye ulaştıran birim olarak
tanımlanabilir.
Kaynakta olması gereken özellikler
Etkileyici bir iletişimden söz edebilmek için kaynağın güvenilir olması gerekmektedir.
Kaynak güvenilir olduğunda, alıcı dikkatle dinleyecek, iletiye (mesaja) ilgi artacak,
benimsenmesi kolaylaşacaktır.
İletinin (mesajın) etki derecesi üzerinde rol oynayan diğer özellikler yaş, cinsiyet, din,
ekonomik düzey, eğitim düzeyi ve toplumsal statüdür.
İletinin etkinliği üzeride rol oynayan bir diğer öğe de empatidir. Empati iletişimde
bulunan kişinin söylediklerini bireysel değerlendirme yapmadan sorunu ve neler
duyumsadığını anlamaya yönelik bir çabadır.
2.10.1.2. Kanal
Kanal, kaynakla alıcı arasındaki iletinin aktarılmasını sağlayan yoldur.
2.10.1.3. İleti (Mesaj)
İleti (mesaj), kaynak ile alıcı arasındaki ilişkiyi sağlayan öğedir.
Harf, rakam, ses, ses tonu, yüz anlatımı, her çeşit görsel, işitsel anlatımlar, bu arada
dokunma, kaynağın alıcıya gönderdiği duygu, düşünce ve davranışların kodlanmış halidir.
İletinin (Mesajın) Özellikleri
İleti (mesaj), hedef kitlenin dikkatini çekecek biçimde kurgulanmalı ve sunulmalıdır.
Anlamı bozmadan aktarılabilecek biçimde, kaynağı ve alıcının ortaklaşa sahip oldukları
yaşam deneyimlerini anlatan işaretlerle verilmelidir.
Alıcıda ihtiyaç uyandırmalı ve bu ihtiyaçların karşılanıp, giderilebilmesi için önerilerde
bulunmalı ve yol gösterici olmalıdır.
İleti (mesaj) ile önerilen yol, bireyin içinde yaşadığı grup kurallarına uygun olmalıdır.
2.10.1.4. Alıcı
İletinin (mesajın) ulaşması istenen kişi ya da gruba alıcı denilmektedir. İletişim
sürecinde, verilerin kodlanıp çözümlenmesi kaynak ile alıcı arasındaki bilgi, düşünce,
deneyim, tutum, inanç, gereksinim, istek, ilgi, roller, dil yeteneği, algılayış biçimi gibi
etkenlere bağlıdır.
2.10.1.5. Geri bildirim
Geri bildirim iletişim sürecinin son aşamasıdır. Alıcının iletiye (mesaja) verdiği yanıt
olarak tanımlayabiliriz. Geri bildirim yolu ile verilmek istenen iletinin anlaşılıp,
anlaşılmadığı değerlendirilir. Geri bildirimin alınması verilmek istenen mesajın
benimsenmesini (içselleştirilmesini) sağlayacaktır.
Yüz yüze yapılan iletişimlerde kaynak ve alıcı sürekli yer değiştirir. Kitle iletişiminde
arada mekanik kaynaklar olduğu için iletim daha sınırlıdır. Geri bildirim tam alınmaz.
2.10.2. İletişim Türleri
2.10.2.1. Kişi-içi iletişim ve çatışma
Bir kimsenin çevresi ile kuracağı iletişim, kendi içinde başlar. İnsanın düşünmesini
duygulanmasını, kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını, iç gözlem yapmasını, rüya görerek
kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara cevaplar üretmesi bir iç
iletişim sayılabilir.
Kişiler kendi içlerindeki iletişimlerin yanı sıra iç çatışmalar da yaşarlar. Bilinçaltındaki
ya da bilinçlerindeki birtakım etkenler iç çatışmalara yol açabilir. Sahip olduğu
bilgiye/tutuma aykırı bir davranışta bulunan kişi, bilişsel çelişkiye düşer (rahatsız olur). Bu
çelişkiden kurtulabilmek için şu üç yoldan birisine yönelir.
1.Davranışını değiştirir,
2.Tutumunu değiştirir ya da yeni bilgiler edinerek, o konudaki mevcut bilgisini
değiştirir,
3.Psikolojik savunma mekanizmalarından birisini kullanarak, çelişkisinin yarattığı
rahatsızlıktan kurtulmaya çalışır.
Örneğin sigaranın kanserle ilişkisini bilen birisi günde bir paket sigara içiyorsa, bilişsel
çelişkiye düşecektir. Bu çelişkinin vereceği rahatsızlıktan kurtulabilmek için mantığa
bürüme mekanizmasını seçerek “Sigara stresimi azaltıyor.” ya da “Atın ölümü arpadan
olsun.” türünden ifadeler kullanarak savunma mekanizmasını harekete geçirecektir.
2.10.2.2. Kişilerarası iletişim ve çatışma
Kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu iletişim türüne “kişilerarası iletişim” denir
(Dökmen, 1994, s. 23). Tubbs ve Moss (1974), bir iletişimin “kişilerarası iletişim”
sayılabilmesi için şu üç ölçütün gerekli olduğunu belirtmişlerdir:
1. Kişilerarası iletişime katılanlar, belli bir yakınlık içinde yüz-yüze olmalıdır.
2. Katılımcılar arasında tek yönlü değil, karşılıklı ileti (mesaj) alışverişi olmalıdır.
3. Söz konusu iletiler (mesajlar) sözlü ve sözsüz nitelikte olmalıdır (Dökmen, 1994, s.
24).
Kişilerarası iletişim sınıflandırılmaya çalışıldığında, aşağıdaki gibi bir sınıflama ortaya
çıkmaktadır.
Kişiler arası iletişimin sınıflandırılması
Sözlü iletişimde dil ve dil-ötesi Sözlü iletişimler “dil ve dil ötesi” olmak üzere iki alt
sınıfa ayrılmaktadır. İnsanların karşılıklı konuşmaları hatta mektuplaşmaları “dille iletişim”
olarak kabul edilebilir. Dille iletişimde kişiler, ürettikleri bilgileri birbirlerine ileterek
anlamlandırırlar.
Dil-ötesi iletişim, sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, şiddeti, hangi
kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar ve benzeri özellikler, dil ötesi iletişim sayılır.
Dille iletişimde kişilerin “ne söyledikleri”, dil-ötesi iletişimde ise “nasıl söyledikleri”
önemlidir. Araştırmalar, insanların günlük yaşamda birbirlerinin ne söylediklerinden çok,
nasıl söylediklerine dikkat ettiklerini göstermektedir (Mehrabian, 1968).
Yüksek sesle halimizi hatırımızı soran birisi, daha sonra sesini kısarak “Akşama bize
buyur.” derse, bu sözden, “gelmeni pek istemiyorum” anlamı çıkarılır. Bu tür, alçak sesle
çabucak söylenivermiş davetlere “yarım ağızla yapıldı” denir. Bir davetin yürekten mi,
yoksa yarım ağızla mı yapıldığını anlamaya çalışırken, başvurulan önemli ölçütlerden
birisi, işte bu dil-ötesi öğelerdir (Dökmen, 1994, s. 27).
İsteyerek, farkında olarak yapılan konuşmalara “niyet edilmiş dil davranışı” adı verilir.
Konuşurken dilin sürçmesi ise, niyet edilmemiş dil davranışlarına bir örnektir.
Sözsüz iletişimde, konuşma ya da yazı olmaksızın insanlar birbirlerine birtakım
mesajlar (iletiler) iletirler. Bu iletişim şeklinde, insanların ne söyledikleri değil, ne
yaptıkları ön plana çıkar. Sözsüz iletişimi kendi içinde dört gruba ayırabiliriz.
Sözsüz iletişimde yüz ve beden Yüzdeki ifade, el ve vücut hareketleri, vücudun duruşu
ve göz teması, sözsüz iletişimde önemli yer tutar. İnsan vücudunun en dikkati çeken yeri
yüzüdür. Yüz ile neşe, hüzün, kırgınlık, kızgınlık, şaşkınlık, hoşnutluk, hoşnutsuzluk gibi
birçok anlatım gerçekleştirilebilmektedir. Yüzde dikkat çeken bir diğer nokta gözlerdir.
Dinleme sırasında karşıdaki kişinin gözlerine bakmak veya bakışı kaçırmak farklı
anlamlara gelebilir. Göz teması, iletişimin etkisini arttırmaktadır.
Yüz ve beden ifadeleri, niyet edilerek ya da niyet edilmeyerek yapılır. Başı evet-hayır
anlamında sallamak, kaşları yukarıya kaldırmak, dudak büzmek, omuz silkmek gibi. Bu
davranışlar niyet edilmiş iletişim örnekleridir ve bunlar, kültürden kültüre değişir (Dökmen,
1994, s. 28).
Niyet edilmemiş yüz ve beden ifadelerine ise “duygusal ifade” adı verilmektedir.
İnsanların yüzlerinde aniden korku ya da hayret ifadesi belirmesi, duygusal yüz ifadelerine
örnektir. Yapılan araştırmalar; iletişimde sözlü ifadelerin % 7, dil-dil ötesi öğelerin % 38 ve
duygusal yüz ifadelerinin ise % 55 oranında kişilerarası iletişimde önemli yeri olduğunu
göstermektedir.
Sözsüz iletişimde bedensel temas Sözsüz iletişim yollarından biri de bedensel
temastır. Farklı bedensel temaslar kurarak karşıdakine çeşitli mesajlar verilmeye çalışılır.
Eller, kişinin kendini anlatmasında en etkili ve en duyarlı organıdır. El hareketleri,
konuşmaya ritim ve vurgu katarak düşüncenin duygusal yönünü ortaya koyar. El öpmek,
karşıdakine bizden büyük olduğunu, el sıkışmak aynı düzeyde-eşit kabul edildiğini
göstermektir. Karşıdakinin dostluğunun önemli olduğu gösterilmek istenildiğinde ise, el
avuçlar arasına alınarak sıkılır.
Sözlü iletişim sırasında ortaya çıkan çatışmalar gibi, bedensel temastan kaynaklanan
birtakım çatışmalar da gözlenebilir. Özellikle mevcut toplumsal kurallara aykırı olan
bedensel temaslar, kişilerarası çatışmalara yol açabilir. Örneğin kültürümüzdeki
gelenekselleşmiş el öpme şekli, büyüğün elinin dudağa götürülmesidir. El öpen kişiler,
büyüklerin ellerini dudaklarına götürmek yerine çenelerine değdirirlerse, bu davranış
çevredekiler tarafından “samimiyetsizlik” olarak yorumlanabilir (Dökmen,1994, s. 29).
Sözsüz iletişimde mekân kullanımı İnsanlar, kendi çevrelerinde oluşturdukları boş
mekânlar yoluyla da iletişimde bulunurlar. Başka insanlara olan uzaklığı ayarlayarak,
onlara uzak ya da yakın durarak, birtakım mesajlar iletilir. Sevilen insanlara yakın durmak
tercih edilirken, daha az sevilenlerle biraz daha fazla mesafe bulunmasına dikkat edilir, hiç
tanınmayan insanlara ise daha da uzak durulur.
Mekânların kullanılış şekli, dostluğun bir göstergesi olabileceği gibi, statünün de
göstergesi olmaktadır. Genelde, önde olmak, yüksekte oturmak, sağda oturmak yüksek
statü anlamına gelir (Duck, 1986). Krallar, sultanlar, yüksek rütbeli yöneticiler vb. kişiler
önde yürürler; yargıçlar, profesörler yüksek kürsülerde otururlar (Dökmen,1994, s. 30–31).
Sözsüz iletişimde araçlar Kişilerarası iletişimde mesaj iletmek için başvurulan
yollardan birisi de, birtakım araçlar kullanmaktır. Rozetler ya da takılar takarak, kokular
sürerek, belirli kıyafetler giyerek, çevreye çeşitli mesajlar iletilebilir. (Duncan,1969).
Örneğin giyindiği siyah elbiselerle matemde olduğu mesajını veren bir kişinin yanında
kahkaha atmamaya özen gösterilir.
Araç ve mekân kullanımıyla statü belirlemek de mümkündür. Genelde, insanların
statüleri yükseldikçe masaları da büyür (Davitz, 1964; Duck, 1986). Büyük adamlara fazla
yaklaşılmaz, çünkü büyük adamların unvanları gibi kişisel mekânları da büyüktür. Büyük
adamlar kişisel mekânlarını, bazen masalarla, bazen de protokol kurallarıyla korumaya
çalışırlar (Dökmen, 1994, s. 33).
Kişinin kendini gerçekten güçlü hissetmediği zamanlarda, bu araçlara olan ihtiyacı
artabilir. Örneğin, bir güne (hanımlar toplantısına) katılmadan önce kaygılı olan bir hanım,
mümkün olan en iyi elbiselerini giyerek ve mücevherlerini takınarak kendine “sakin ol”
der. Yine güçlü gözükmek için evin perdelerini, giriş kapısını ya da arabayı yenilemek
düşünebilir. Bu arada zihinsel ve duygusal açıdan da kişinin kendini yenilediği de olur
(Dökmen,1994, s. 34).
2.10.2.3. Örgüt-içi iletişim ve çatışma
Örgüt, iş ve işlev bölümü yaparak, bir otorite hiyerarşisi içinde, ortak bir amacı
gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insanların faaliyetlerinin koordinasyonudur (Schein,
1978). Bu tanım, bir örgütte görev alan kişilerin, önceden tanımlanmış birtakım rollere
girerek, hiyerarşik bir düzen içinde bu rollerin gereğini yerine getirmeye çalıştıkları
anlamına gelmektedir. Örgütlerin işleyişleri sırasında örgüt üyeleri arasında birtakım
çatışmalar ortaya çıkabilir. Örgütlerin nitelikleriyle ilgili olarak örgüt içi çatışmaların pek
çok türü olabilirse de, en çok rastlanan çatışmalar, “rol çatışmaları” ve “ast-üst”
ilişkilerinden doğan çatışmalar olarak iki grupta toplanabilir (Roloff, 1987; Dökmen,1994,
s. 37).
2.10.2.4. Kitle iletişimi ve çatışma
Birtakım bilgilerin/sembollerin, birtakım hedefler tarafından üretilmesi, geniş insan
topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından yorumlanması sürecine “kitle iletişimi”
adı verilir. Kitle iletişiminde, kaynak ile hedef arasındaki kanallara ise “kitle iletişim
araçları” adı verilir. Kitle iletişim araçları denildiğinde genellikle, radyo, televizyon, gazete,
dergi ve benzeri yayınlar kastedilmektedir.
Kitle iletişim araçları, kişilerarası iletişimi/çatışmaları etkileme gücüne sahiptir. Bu
etkileme başlıca iki şekilde ortaya çıkar. İlk olarak, kitle iletişim araçlarının varlığı,
birtakım kişilerarası çatışmalara yol açabilir. İkinci olarak da kitle iletişim araçlarının
verdiği mesajlar, kişilerarası ilişkileri, çatışmaları etkileyebilir. Kitle iletişim araçları
bireyleri etkilediği gibi toplum yaşamı üzerinde de olumlu ya da olumsuz etkiler
yaratabilmektedir (Dökmen,1994, s. 38–41).
2.10.3. Kişilerarası İletişim Çatışmaları
Çatışma sınıflamasında sekiz temel çatışma türü bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki gibi
sıralanmaktadır.
2.10.3.1. Aktif çatışma (Kötü adam ne söylerse kötüdür)
Karşı karşıya gelen kişilerin, birbirlerinden hoşlanmamaları, birbirlerine kızmaları
durumunda, aktif çatışma ortaya çıkar. Aktif çatışma sergileyen kişiler, birbirlerinin ne
söylediğine aldırmadan, hatta birbirlerini yeterince dinlemeden, karşılıklı eleştiri yöneltirler
ya da kavga ederler.
İnsanların birbirlerine karşı tavır alıp aktif çatışmaya girmelerinin, belirgin ya da örtük
çeşitli sebepleri olabilir.
Aktif çatışmada dil ötesi öğelerin yoğun kullanımı söz konusudur. Kişilerin ne
söylediği önemini yitirir nasıl söylediği anlam kazanır.
2.10.3.2. Pasif çatışma (Küsler diyaloğu)
Pasif çatışmada insanlar, herhangi bir sebepten ötürü, örneğin çekindikleri için ya da
küs oldukları için birbirleriyle iletişim kurmazlar.
Birbirlerine küs olan kişilerin, sokakta ya da bir koridorda karşılaştıklarını
görmüşsünüzdür. Genellikle olay şöyle gelişir: Birbirlerini daha uzaktan görür görmez
“kanlar beyinlerine hücum eder”. Yakın geçmemek için arayı açarlar; mümkünse birisi
karşı kaldırıma geçer. Aynı hizaya geldiklerinde, başlarını hızla yan tarafa çevirirler. Bu
sırada kalp atışları artmış, solukları hızlanmış, yüzlerinin rengi değişmiştir. Göz göze
gelmeden hızla geçip giderler. Bu kişiler birbirlerine iki mesaj vermektedirler. Birinci
mesaj “Sen benim için önemli değilsin; yoksun; bak işte görmedim seni.” şeklindedir. Bu
mesaj yüzeysel bir mesajdır. Bu kişiler birbirlerine, farkında olmadan ikinci bir mesaj daha
vermektedir. Bu mesaj ise şudur: “Sen, benim için çok önemlisin; senin için yollarımı
değiştirdim;
kalbim,
soluğum
hızlandı;
yüzüm-gözüm
kızardı;
sen
beni
çok
ilgilendiriyorsun.” Gerçekten de, her ne kadar “sen beni ilgilendirmiyorsun” mesajını
vermeye çalışsak da, küs olduğumuz insanlar aslında bizi çok ilgilendirmektedir. Çünkü
bizi gerçekten ilgilendirmeyen tanımadığımız insanları görünce böylesine zahmetlere
girmeyiz. O halde, bu çelişkimizi fark ettiğimizde, bize acı veren birtakım küskünlüklere
son verebiliriz (Dökmen,1994, s. 48).
Pasif çatışmalarımız bazen pasif saldırganlığa dönüşebilir. Fiziksel ya da sözlü
saldırganlık gibi, pasif saldırganlıkta, karşımızdakini susarak öfkelendirmeye çalışırız. Bu
saldırganlık türünde “inat olsun diye bir şey yapmamak” söz konusudur. Örneğin bir erkek
eşine başkalarının yanında “Hanım sen sus!” derse, eşi de bu söze alınıp bir ay ağzını hiç
açmazsa, bu davranışı pasif saldırganlık sayılabilir (Dökmen, 1994, s. 51).
Pasif saldırganlığın sergilendiği durumlardan birisi de öfkenin içe atılması, ifade
edilmemesidir. Birbirlerine kızan insanlar, aralarında hiçbir şey yokmuşçasına iletişimlerini
sürdürdüklerinde, pasif çatışma sergilemiş olurlar.
Pasif çatışmaya girme olasılığının arttığı durumlarda kısa bir süre için sorulacak soru
“Karşımdakine küsmem, benim hangi ihtiyacımı gideriyor, küsmek dışında başka hangi
yolla bu ihtiyacımı giderebilirim?” olmalıdır. Hangi ihtiyaç olduğu tanımlanabilirse çatışma
olasılığı azalacaktır. İhtiyaçlarımızın tanımlanmasının yanında, bu ihtiyaçların karşınızdaki
kişilere uygun dille aktarılabilmesi de çok önemlidir.
2.10.3.3. Varoluş çatışması (Ben sandım ki…)
Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa ya da onun sözleriyle ilgili olmayan
bir mesaj verirse, bu durma varoluş çatışması adı verilir. Varoluş çatışmasında kişinin
dikkati, karşısındakine değil kendisine yönelmiştir. Yani bu tür çatışma sergileyen kişilerin
her biri kendi varoluşunu yaşamaktadır.
Günlük yaşamımızda sıklıkla sergilenen imalı iletişimler sırasında da varoluş çatışması
yaşanması ihtimali oldukça yüksektir. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla”
anlayışının hakim olduğu iletişimlerde, mesaj sahibi tarafından asıl hedeflenen kişi, üzerine
alınmayabilir ya da mesajı yanlış anlayabilir. Bazen de, imalı iletişime alışmış kişiler,
aslında başkalarına verilen mesajların, kendilerine verildiğini zannedip alınırlar. Bu da bir
varoluş çatışmasıdır (Dökmen, 1994, s. 55).
2.10.3.4. Tümden reddetme (Hiç…)
Eğer bir kişi, kendisine yöneltilen mesajı tümüyle reddeder, tamamen aksi görüşü
savunursa, tümden reddetme çatışması sergilemiş olur. Tümden reddetme davranışı
sergileyenler, belli bir konu üzerinde enine-boyuna düşünmek, ayrıntılara inmek yerine,
kolayca toptancı çözümlere ulaşıverirler. Bir konu ayrıntılarına inerek incelendiği zaman, o
konuya ilişkin olarak karşıdakinin belirttiği bazı görüşlere katılma ihtimali ortaya çıkar.
Tümden reddetme çatışmasında ise, karşıdakinin görüşlerini sorgusuz-sualsiz reddetme
eğilimi vardır.
2.10.3.5. Önyargılı çatışma (Ben kararımı çoktan verdim…)
Önyargılı çatışmada kişiler, belli bir konuda tartışmaya başlamadan önce, o konuda bir
önyargı/peşin hüküm edinmişlerdir; tartışma sırasında ısrarla bu önyargılarını savunurlar;
tartışma, onların başlangıçta vermiş oldukları kararı herhangi bir şekilde etkilemez.
Önyargılı çatışma sergileyen kişiler, karşısındakini dinlememeyi bazen o kadar ileri
götürüler ki, “Ben onun fikrinin dibini bilirim.” derler. Bu şu anlama gelir: Eğer karşıdaki
kişinin fikirlerinin dip köşe bilindiği sanılıyorsa, artık zahmet edip onu bir kere daha
dinlemeye gerek yoktur. Böyle olunca da, önyargının değişmesi de gerekmez.
Kişilerarası iletişim sırasında farklı çatışma türleri birlikte sergilenebilir. Sıklıkla
birlikte sergilenen çatışmalardan ikisi de önyargılı çatışma ile tümden reddetme
çatışmasıdır. Güçlü önyargıları olanların, karşılarındaki kişilerin görüşlerini tümden
reddetme ihtimalleri yüksektir (Dökmen, 1994, s. 57).
2.10.3.6. Yoğunluk çatışması (Haklısın ama…)
İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması halinde yoğunluk çatışması söz
konusu demektir. Örneğin bir kişinin çok güzel bulduğu bir film için diğeri “Güzeldi, ama
o kadar da değil.” derse, bu bir yoğunluk çatışmasıdır (Dökmen, 1994, s. 57).
2.10.3.7. Kısmi algılama çatışması (Bunu da mı demiştin…)
Eğer bir kişi, karşısındaki kişinin kendisine aktardıklarından sadece bir kısmını algılar,
diğerlerini algılamazsa, bu durumda bir “kısmi algılama” ortaya çıkmış demektir.
2.10.3.8. Alıkoyma çatışması (Anlatamadım galiba…)
Alıkoyma çatışmasında, bir kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gelen mesajı tam
olarak anlar, fakat üçüncü bir kişiye doğru olarak iletemez. Yani bu kişi, kendisine ulaşan
mesajı isteyerek ya da istemeyerek değişikliğe uğratır. Bu çatışma türünü sergileyen kişiler,
edindikleri bilginin ancak bir kısmını başkalarına aktarabilirler.
Alıkoyma çatışması yaşayan bir kişi, eğer bu durumun farkındaysa, çevresiyle kuracağı
iletişim kolaylaşacaktır. Aksi halde, mevcut çatışmaya bir de varoluş çatışması ekleyebilir
(Dökmen, 1994, s. 58).
2.10.4. Kişilerarası İletişim Çatışmalarının Nedenleri
Kişilerarasında yaşanan iletişim çatışmalarının nedenleri şunlardır:
1. Biliş
2. Algı
3. Duygu
4. Bilinçdışı
5. İhtiyaçlar
6. İletişim becerisi
7. Kişisel faktörler
8. Kültürel faktörler
9. Roller
10. Sosyal ve Fiziksel Çevre
11. Mesajın niteliği
2.10.4.1. Biliş
Biliş,
duyu
organlarından
organizmaya
ulaşan
uyarıcıların
algılanması
(anlamlandırılması), depolanması, hatırlanması ve kullanılması sürecine verilen addır.
Günlük yaşantıda sürekli olarak bilişsel etkinliklerde bulunulur. Görülenler, işitilenler,
zihinde bunlara verilen anlamlar, unutulanlar, hatırlananlar, kişinin kendisine ve çevresine
ilişkin geliştirdi kalıplaşmış düşünceler kurulacak iletişimleri büyük ölçüde etkiler.
Çevredeki insanlarla sağlıklı iletişimler kurabilmek ve bunları sürdürebilmek için, güçlü
ve zengin bir bilişsel yaşantıya ihtiyaç vardır.
Kalıplaşmış düşünceler
Bilişsel-davranışçı yaklaşıma göre, düşünceler; duygular ve davranışları etkiler,
yönlendirir. Ruhsal bozuklukların temel nedeni, akılcı ve gerçekçi olmayan negatif
düşüncelerdir, bunların yol açtığı ruhsal sorunlar giderilebilir.
Duyguları ve davranışları yönlendiren düşünceleri iki ana gruba ayırabiliriz. Birinci
gruptaki düşünceler, gerçekçi ve akılcıdır. İkinci gruptakiler ise gerçekçi ve akılcı değildir.
Bu tür gerçekçi ve akılcı olmayan düşünce yapılarına, “kalıplaşmış düşünceler” denir.
Ellise, bütün kalıplaşmış düşüncelerin temelinde, üç tür alt kalıplaşmış düşünce bulunduğu
görüşündedir. Bunlar;
İyi bir insan olmalıyım ve başka insanların onayını almalıyım; aksi durumda değersiz
bir insan olurum.
Başkaları bana, benim istediğim gibi düşünceli ve kibar davranmalılar; aksi durumda
ayıplanmalı ve cezalandırılmalılar.
Yaşam bana istediklerimi kolayca ve çabuk vermeli, istemediklerimi ise vermemelidir
(Dökmen, 1994, s. 86).
Bunlar dışında günlük yaşamımızı etkileyen kalıplaşmış düşüncelerden en tanınmış
olanları şunlardır:
Aşırı genelleme Belli bir durumun ya da belli bir özelliğin, her yerde, herkes için
geçerli olduğunu düşünmek, genelleme yapmaktır. Genelleme yapan kişiler, bütün ile parça
arasındaki farklılığı gözden kaçırırlar; “herkes, her zaman, daima, asla” gibi sözcükleri
fazla kullanırlar.
Kutuplaştırma (Ya hep ya hiç) Olaylara ve insanlara yönelik tutumlar sadece uç
noktalarda olduğunda kutuplaştırma yapılır. Bir olayı kutuplaştıran kişi, bu olayı siyah ya
da beyaz olarak algılar, “gri” ya da “kısmen” yoktur, “ya hep, ya hiç vardır”. Kutuplaştırma
yapanlar ya çok severler yada nefret ederler.
Kişiselleştirme (Üzerine alınma) Bir insan, hiçbir etkisi olmadığı halde, başkalarının
uğradığı sıkıntılardan, ortaya çıkan sorunlardan kendisini sorumlu tutuyorsa kişiselleştirme
yapıyordur. Kişiselleştirmede, kendi kendini suçlama ve alınganlık söz konusudur.
İnsanların kişileştirme olasılığını artıran etmenlerden birisi ve belki de en önemlisi,
toplumda açık iletişimin az görülmesi, bunun yerine imalı iletişimin yaygın olmasından
kaynaklanmaktadır.
Mutlakacılık
(“Meli”-“Malı”
kurallar)
Edinilen
birtakım
kuralların
asla
değişmeyeceğini düşünmek bir diğer kalıplaşmış düşüncedir. Sosyalleşme sırasında, büyük
bir olasılıkla ana-babalardan öğrenerek, ana-baba benlik durumunun bir parçası haline
getirilen bu iç kurallara sıkı sıkıya bağlanılır. İç kuralların mutlak ve değişmez olduğu
düşünülür.
Değiştirme gayreti Kişinin çevresindeki insanların kendisi gibi düşünmelerini, kişinin
isteklerini kendi istekleriymiş gibi yapmalarını istemesi, onları değiştirmeye çalışmasıdır.
İnsanları değiştirmenin bir hak olduğu düşünüldüğünde de, onlarla çatışma olasılığı artar.
Çevredeki insanlar kişinin kafasındaki kurallara göre davranmazlarsa, onlara öfke duyulur.
Çevrelerini değiştirme çabası içinde olanlar, başkalarını değiştirmeye hakları olduğunu
düşündükleri halde, kendilerini değiştirmeye direnç gösteririler.
Aşırı fedakârlık Değiştirme çabasının tam tersidir. Aşırı fedakârlık gösterenler, kendi
isteklerini bir yana bırakarak, başkalarının istediği gibi davranmaya çalışırlar. Çevreleri ile
uyumlu bile gözükseler, yüzeydeki bu uyumluluk, günü geldiğinde patlamalara, çatışmalara
dönüşebilir. Aşırı özverili davrananlar günün birinde yoğun öfke yaşarlar ve yaptıkları
fedakârlıkların acısını fazlasıyla çıkarabilirler.
Keşkecilik Geçmişte yaşanılan olayların zaman zaman anımsanıp, pişmanlık duyulması
durumudur. “Keşke oraya gitmeseydim”, “keşke öyle söylemeseydim”, “keşke ağzının
payını zamanında verseydim” türündeki düşünceler insanı mutsuz eder. Bugünü çalan iki
hırsız vardır, birincisi geçmişe yönelik pişmanlıklar; diğeri ise geleceğe yönelik kaygılardır.
Bunlar, bugünü alıp götürür. Sürekli “keşke” demek sürekli üzülmek, varoluşu yaşamayı
engeller. Sıklıkla “keşke” diye düşünmeye başlamak, sadece iç de kalacak bir sorun
yaratmaz, diğer insanlarla olan iletişimleri de olumsuz yönde etkiler.
Toptancılık (Bütün yumurtaları aynı sepete koymak) Bir insanın birden çok özelliği
vardır ve bir insan birden fazla role sahiptir (güzeldir, çirkindir, uzundur, kısadır, ev
hanımıdır, memurdur, anadır, babadır, ev sahibidir, kiracıdır vb.) Eğer bir kişi sahip olduğu
özellikleri bütün olarak algılıyorsa, bu özellikler ve roller arasında bir ayrım yapmıyorsa,
bu kişinin toptancılık eğiliminde olduğu söylenebilir. Toptancılık yapan bir kişi, bir tek
özelliği eleştirildiği zaman, bütün özellikleri eleştirilmiş gibi duyumsar; ya da tek bir rolde
başarısız olduğu zaman, yaşamdaki bütün rollerinde başarısız olduğu duygusunu yaşar.
Bir çalışan, işinde yaptığı bir hatadan ötürü ceza alınca “ben işe yaramaz bir insanım”
diye düşünürse toptancılık yapmış olur. Çünkü bir insanın pek çok rolü vardır ve bunlardan
birisinde başarısız olması, bütün rollerinde yetersiz olduğunu göstermez.
Toptancı düşünce sergileyenler, tüm yumurtalarını aynı sepete koyan adama benzerler.
Bir sepette duran yumurtalara gelecek bir darbede büyük bir olasılıkla yumurtaların büyük
bir bölümü zarar görecektir. Oysa bu kişi yumurtalarını ayrı ayrı sepetlere koysaydı,
darbeden çok daha az zararla kurtulma olasılığı artacaktı.
Toptancılık günlük yaşamda insan ilişkilerini bozan önemli bir çatışma kaynağıdır.
İnsanların çoğu ayırdına varmadan kafalarında taşıdıkları toptancılık nedeniyle, yani sahip
oldukları “muhteşem ben”(!) yüzünden acı çekmekte ya da sonu gelmez kavgalara
girişebilmektedirler (Dökmen, 1994, s. 87–96).
Bilişsel-davranışçı yaklaşıma göre; farklı tür kalıplaşmış düşünceler, değişik iletişim
çatışmalarına ortam hazırlayabilir. Örneğin aşırı genellemeci ve değiştirme çabası içinde
olan bir kişinin, önyargılı ve tümden reddedici çatışma sergilemesi, ana-baba tavrı
takınması, iletişimlerinde karşısındakileri yargılayacak iletiler göndermesi ve karşısındaki
kişiyi savunucu iletişime yönlendirmesi söz konusu olabilir. Kişiselleştirme eğilimi yüksek
olan birisinin pasif çatışma sergilemesi, küserek kabuğuna çekilmesi olası bir durumdur
(Dökmen, 1994: 97).
Eğer kişilerin sahip oldukları kalıplaşmış düşünceler, onları çatışma davranışına
yönlendiriyorsa, bu durumda çatışmaları azaltmanın yolu, söz konusu kalıplaşmış
düşünceleri değiştirmektir.
2.10.4.2. Algı
Algı, duyu organlarından beyne ulaşan verilerin örgütlenmesi, yorumlanması ve
anlamlandırılması sürecine verilen addır. Bize ulaşan duyumlara ne tür tepkiler verileceğine
ancak algılama sonrasında karar verilebilir (Dökmen, 1994, s. 97).
Algılama, kişinin geçmiş yaşantısından, gelecekle ilgili beklentilerinden ve o andaki
duygu ve düşüncelerinden etkilenen, kişiye özgü bir süreçtir. Herkesin kamerası birbirinden
farklıdır. İşte bu nedenle kişilerarası iletişimde algı farklılıkları ve bunların yarattığı
sorunlarla sık sık karşılaşılmaktadır. İçeriğin ötesindeki süreci yakalayabilmek önemlidir.
Kişilerin sosyal çevre içerisinde birbirlerini algılamaları “sosyal algı” ya da “kişi algısı”
olarak tanımlanmaktadır.
Başkalarının kişiyi algılayış biçimi kişinin kendisiyle ilgili düşüncelerine biçim vererek
kendisi için oluşturduğu benlik algısını etkiler. Benlik algısı ve kişinin kendisine verdiği
değer de karşılıklı olarak birbirini etkiler. Kişilerarası iletişim kişiye benlik algısını,
kendine verdiği değeri, kendine olan saygısını ve güvenini ölçme fırsatı verdiği için kişinin
yaşamının çok önemli gereksinimlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.
2.10.4.3. Duygu
Kişilerarası iletişim çatışmalarına yol açabilecek etkenlerden birisi de duygulardır.
Temel duygusal yüz anlatımları yedi temel duyguyu belirtmektedir. Bunlar; mutluluk,
hayret, korku, üzüntü, öfke,
tiksinme, küçük görmedir. Niyet edilmeksizin yapılan
davranışlar duygusal davranışlardır (Dökmen, 1994, s. 100).
Kişilerarası güvenin ve yakınlaşmanın oluşmasında en önemli etkenlerden biri de
karşılıklı duygu alışverişine girebilmektir. Duygu alışverişi yalnızca sevgi, hoşlanma gibi
olumlu duyguların paylaşılması değil, aynı zamanda öfke, endişe, kırgınlık gibi olumsuz
duyguların da paylaşılabilmesi anlamına gelir.
Duyguların dolaysız ve dürüstçe aktarılabilmesi, yakın ilişki kurmaya yardım eden en
önemli becerilerden bir tanesidir. Yakın bir ilişkide kızgınlık duyguları kadar, hoşlanma ve
beğeni duygularının da dile getirilmesi, duygu dengesinin korunmasını sağlar. Zaten bir
ilişkiyi "yakın ilişki" olarak tanımlayabilmek için bu gereklidir. Yakın ilişki birçoklarının
düşündüğü gibi yalnızca olumlu duyguların çok yoğun yaşandığı ilişki değil, kişilerin
kendileri olabildikleri ve kendilerini açıkça anlatabilme özgürlüğü bulabildikleri ilişki
biçimidir.
2.10.4.4. Bilinçdışı
Psikanalitik yaklaşıma göre insanların bilinçdışlarında bulunan birtakım duygular,
çatışmalar, onun görünürdeki duygu ve davranışlarını yönlendirir. Bu durumda günlük
yaşamda sergilediğimiz iletişim çatışmalarının nedenlerinden birisi de bilinçdışında
bulunan birtakım psikolojik öğelerdir.
Küçük yaşlardan başlayarak bilinçdışında depolanan birtakım istekler, çatışmalar, şu
andaki tüm davranışları ve onların önemli bir parçası olan iletişimleri etkilemektedir.
Kavgaların, dil sürçmelerinin, yanlış anlamaların, küskünlüklerin arkasındaki belirleyici
güç bilinçdışıdır. Bilinçdışı süreçler ve bilişsel süreçler ayrı ayrı şeyler değildir (Dökmen,
1994, s. 102).
2.10.4.5. İhtiyaçlar
Dünyaya gelişle birlikte bir öğrenme süreci içine girilir ve gereksinimleri karşılamak
için keşfe çıkılır. Gereksinimleri karşılamak için kişi kendisinin dışında ki bir varlıkla
etkileşime girer.
Psikolojide ''güdü'' istek, gereksinim ve dürtüleri kapsayan genel bir kavramdır. Güdüler
çoğunlukla iki ana bölüme ayrılır. Açlık, susuzluk, cinsellik gibi fizyolojik kökenli
güdülere ''dürtü'' veya ''birincil güdüler'' adı verilir. Merak, başarma gibi daha üst düzeyde
sayılabilecek güdülere ise ''sosyal güdü'' adı verilir. Adı ne olursa olsun güdünün
organizmayı davranışa iten güç olduğunu söyleyebiliriz. Susandığında su aranır, statü elde
etmek için iş aranır, yakınlık görmek istenildiğinde dost aranır. Kısaca sahip olunan güdüler
doğrultusunda davranışlarda bulunulur. Bazı güdülerin etkisiyle birtakım çatışmalara
girilebilir, ya da bazı gereksinimler karşılanmadığında ya da engellendiğinde saldırgan
olunabilir. İnsanları davranışlarda bulunmaya iten güdülerin sınıflamasında en tanınmış
isim Maslow' dur (Dökmen 1994: 103).
Fizyolojik ihtiyaçlarını giderememiş bir kişinin üst basamaklara yönelmesi söz konusu
değildir. Fizyolojik ihtiyaçlarını giderebilenler ise güvenlik ihtiyacı duyarlar. Bu ihtiyaç;
güvenli bir ortamda yaşama, güvenli bir işte çalışma vb. konuları kapsar. Güvenlik
ihtiyaçlarını giderebilenler, bir gruba ait olmaya, insanlarla yakın ilişkiler kurmaya,
sevmeye sevilmeye gereksinim duyarlar. Bu ihtiyaçlarını karşılayabilenler, benlik
saygısına, yani kendilerini değerli ve saygı değer algılamaya ihtiyaç duyarlar; başarı ve
statü ararlar. İlk dört basamağa ilişkin ihtiyaçlarını yeterince giderebilenler ise en üstteki
kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşırlar.
Kendisini bir ölçüde de olsun gerçekleştirmiş insan, desteğini kendisinden alır,
zamanını iyi kullanır, kendisinden hoşnuttur, yaşama olgun ve olumlu gözle bakar, doğayı
ve insanları sever ve anlamaya çalışır, yaşamaktan haz duyar.
İhtiyaçların herhangi birisini gerçekleştirmek konusunda güçlükle karşılaşan kişi bu
durumdan dolayı çevresiyle çatışma içine girebilir. İhtiyaçların karşılanmaması kişide
saldırganlık ya da içe dönüklük yaratabilir.
2.10.4.6. İletişim becerisi
İletişim bağlantısını oluşturabilmek kazanılmış bir davranış ve becerinin ürünüdür.
İletişim becerisi, olaylara farklı açılardan bakabilme esnekliği gerektirir. Tek açıya bağlanıp
kalma, yani “açı sadakati”, iletişim becerisini, iletişimsizlik becerisine dönüştürür.
İletişim becerisi, kişiden, karşı karşıya kaldığı olayla ilgili, olası bakış açılarını ve
tanımlamaları araştırmayı, soruşturmayı ve bütünleştirmeyi içerir. Bu beceriyi kazanmış
birisi, kendisine yöneltilen bir uyarı, eleştiri veya şikâyet karşısında, tek açı yerine çok
açıdan anlam verme yeteneğine sahip olabilecektir.
İletişim çatışmalarının en azından bir kısmı iletişim kurmadaki bilgi eksikliğinden
kaynaklanmaktadır. İletişim sırasında insanların yaptıkları bazı mekanik hatalar vardır. Bu
hataların arkasında bazı psikolojik etkenler olabilir. Fakat yine de kişilerin dikkatini
genelde farkında olmadıkları hatalarına çekersek bunlardan kurtulmalarını sağlayabiliriz.
Diksiyon ve anlatım bozukluklarını gidermek bile, kişilerin iletişimlerini kolaylaştırabilir.
Farkında olmadan sürekli karşıdaki kişinin sözlerini kesmek, konuşurken karşısındakinin
gözlerine bakmamak, başka yönleri izlemek iletişim çatışmalarına yol açabilecek öğelerdir
(Dökmen, 1994, s. 106).
2.11.4.7. Kişisel faktörler
Cinsiyet: Araştırmalar, kadınlar ve erkeklerin sergiledikleri iletişim biçimleri ve bu
iletişimleri algılayışları arasında farklılıklar bulunduğunu göstermektedir. Örneğin kadınlar
sözsüz iletişim iletilerini (mesajlarını) erkeklerden daha fazla kullanmakta ve bu tür iletilere
(mesajlara) daha duyarlı davranmaktadırlar; bunun aksine erkekler genel olarak sözsüz
iletişimden gelen iletileri (mesajları) pek algılamamaktadırlar (Dökmen, 1994, s. 108).
Fiziksel Görünüm: İnsanların birbirleri ile ne tür iletişimler kuracaklarını belirleyen
etkenlerden birisi de fiziksel görünümdür. Tanınan insanlarla kurulacak iletişimde o gün ne
giyileceği o kadar önemli olmasa da ilk defa karşılaşılan insanlarla konuşmaya başlamadan
önce, onların giysileri, boyları, kiloları, algılanabilinir. Bu algılama kişinin en azından
iletişime nasıl başlayacağını belirler. Karşıdakine ''Efendi, bey, beyefendi, hemşerim, bacı,
kardeş, bayan ya da hanımefendi” terimleri ilk bakışta onun algılanması sonucu kullanılır.
Kişilerarası ilişkilerde fiziksel görünümün önemli olduğunu düşünmek ve söylemek
rahatsız edici olabilir. Fakat şurası bir gerçektir ki kime nasıl davranılacağı konusunda
karar verme sürecinde eldeki ilk bilgi fiziksel görünümdür (Dökmen, 1994, s. 109).
Tutumlar: Kişilerin belirli psikolojik objelere ilişkin duygularını ve davranışlarını
düzenli bir şekilde oluşturan eğilimlerine “tutum'' adı verilir (Kağıtçıbaşı, 1976, s. 112).
Tutumlar, düşünce, duygu ve davranış olmak üzere üç boyuta sahiptir. Tutumların bazıları
olumlu, bazıları ise olumsuzdur. Kişilerin tutumları zaman içinde değişebilir. Fakat
''kalıplaşmış tutumlar'' adını verilen bir grup tutum -ki bunlar insan topluluklarına
yöneliktir- durağandır; kolay değişmez. Tutumlar sergilenirken birtakım nedenlere
dayandırılır.
Bunlardan savunmacı tutum; kişinin doyurulmamış kişilerarası ihtiyaçlarıdır. Benlik
imajının doyum veren bir biçimde oluşturulabilmesi için başkalarından destekleyici
geribildirimler almaya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç karşılanmadığında bir kaygı duygusu
oluşur. Bu duygu bazen çok kısa sürer ve çözülür. Ancak, kaygının çözülemediği
durumlarda kişi başkalarıyla birlikte iken savunmacı bir tutum içine girer. Savunmacı
davranış kaygının ve korkunun temsilcisidir. Kendini, beden duruşu, yüz ifadesi, hareketler
ve sözel sinyallerle belli eder. Bu durum aynı zamanda diğer kişilere de dikkatli olmaları
için bir uyarıdır. Savunmacı tutumun sergilendiği davranışlar çok çeşitli olabilir. Örneğin,
içe kapanma, başka şeylerle ilgilenme, küsme, bulunulan yeri terk etme ya da sözel olarak
kendini savunma gibi. Bazen de savunmacı tutum kendini saldırgan bir kılığa bürünmüş
olarak gösterir.
Sosyal maskeler takarak iletişim kurulmasının temel nedenlerinden biri kabul edilmek,
başkalarınca uzağa itilmemek isteğidir. Her maskeli iletişimin altında "sana nasıl bir kişi
olduğumu, ne düşündüğümü, neler hissettiğimi olduğu gibi söylersem, beni kabul etmez,
benimle alay eder ya da bana kızarsın" anlayışı vardır. Böylece ne olduğumuzu değil
başkalarının bizi nasıl göreceği düşünülerek iletişimde bulunulur. Gelişi güzel herkese,
kişinin kendi iç dünyasını açması sağlıklı bir davranış değildir. Bu nedenle sosyal maskeler,
insan ilişkilerini kolaylaştırıcı, gereksiz sürtüşmeleri ortadan kaldırıcı önemli bir işlev
görürler.
İnsan ne zaman savunma davranışı içine girer? Bu soruya herhangi biri durumda ve
ortamda kendisine yönelik bir tehditle karşılaştığında ya da tehdit edilmeyi beklediğinde,
savunmaya geçer denebilir. Böyle bir davranışa yönelmesinde, kendisini korumak istediği
kadar, başkalarının katında değerini sakınmak, yüceltmek eğilimi, gelebilecek cezalardan
kaçınma ya da ödüllendirilme isteği çoğu kez birlikte etkili olur.
Saldırgan davranış, ister açık bir biçimde, ister örtük bir biçimde olsun, iletişimde
savunmayı doğurur. Konuşan kişi, saldırgan davranışının farkında olmayabilir. Ancak onun
farkında olmayışı, sonucu pek değiştirmez.
Savunmacı Tutumu Artıran Yaklaşım Biçimleri
1. Dinleyen tarafından eleştiri ya da yargılama olarak algılanan değerlendirmeler
savunma davranışına yol açabilir. Örneğin, herhangi bir sorunu dile getirirken açık ya da
kapalı olarak genellikle "sen" sözcüğü ile başlayan anlatımlar kullanılıyorsa, karşıdaki
kişide olumsuz ve savunmacı bir tepki gelişir. Örnek:
"Yeterince açık konuşmuyorsun"
"Beni hiç anlamıyorsun"
"Doğruyu söylediğine inanmıyorum"
Bu anlatımlar karşıdaki kişinin duyguları ve düşünceleriyle ilgili yorumlardır ve şu
iletiyi (mesajı) verir:
"Ben senin duygu ve düşüncelerini senden daha iyi biliyorum".
Oysa "ben" sözcüğü ile başlayan anlatımlar savunmacı tutumu azaltarak iletişimin daha
sağlıklı olmasına yardımcı olur. Örneğin, "Yeterince açık konuşmuyorsun." yerine,
"Söylemek istediğin şeyi anlayamıyorum." ifadesi kullanıldığında, hem karşıdakini
anlamak istediği iletisi verilir kişi kendisini net bir biçimde ifade eder, hem de o kişinin
savunmaya geçmesine yol açılmamış olunur. Ya da "Beni hiç anlamıyorsun." yerine,
"Senin tarafından anlaşılmadığımı hissediyorum." diyerek, o kişiye tutumuyla ilgili
geribildirim verilebilir. Böylelikle kişi hem kendi duygusunu söyleme, hem karşıdaki kişiye
ayna tutma, hem de savunmacı tutumdan uzak durma şansı yakalar. "Ben" ile başlayan
anlatımlar, tümüyle kişinin kendisine ait duygu, düşünce ve algılarını yansıttığı için
karşıdaki kişinin suçlamaya girişmesi olasılığını da düşürür. Eğer bütün çabalar karşın bir
suçlama ya da eleştiriyle karşı karşıya kalınırsa da, "Ben böyle hissediyorum.", "Bunlar
benim düşüncelerim.", "Ben bu şekilde algılıyorum." diyerek, bunların genel doğrular
değil, kişisel duygu ve düşünceler olduğunu ve bunların sorumluluğunun aldığı
gösterilebilir.
Bazen de kullanılan anlatımlar karşıdaki kişiyi yargılayıcı niteliktedir. Örnek :
"Bu tutumun senin kayıtsız bir insan olduğunu gösteriyor."
"Bu ne düşüncesizlik!"
Yargılayıcı anlatımlar karşıdaki kişinin uzaklaşarak geri çekilmesine neden olabileceği
gibi, karşı saldırıya geçmesine de uygun bir zemin hazırlar.
2. Ayrıca "neden" sözcüğünün kullanıldığı bazı sorular da savunmaya yol
açabilmektedir. Aslında bu sözcük, içerik olarak bir şeyin nedenini öğrenme isteğini
belirten bir merak anlatımı ve sembolüdür. Ancak, kullanıldığı ortama göre farklı iletiler
gönderebilmektedir.
Örneğin
"Neden
beni
aramadın?"
sorusu
karşıdaki
kişinin
aramamasının gerçek nedenini öğrenme isteğinden çok, ona aramadığı için kızgın
olduğumuz iletisini verir. Kişilerarası iletişimde bu sözcüğe, sözlük anlamının yanı sıra
hesap sorma anlamı da yüklenmiştir. Kullanımda bu anlamıyla daha sık karşımıza çıktığı
için, "Neden" sorusu savunmacı tutumu arttırabilmektedir. Bunun yerine "Ne oldu da beni
aramadın?" diye sormak, o kişiyi savunmaya geçmek yerine, gerçek nedeni söylemeye
yönlendirebilir. Ya da "Neden gülüyorsun?" yerine "Seni güldüren ne oldu?"; "Neden bu
soruyu sordun?" yerine, "Sana bu soruyu neyin sordurduğunu merak ediyorum." şeklindeki
anlatımlar savunmacı tutumu azaltabilir.
Eğer karşıdaki kişiye kızgınlık, kırılmışlık ya da gücenmişlik ifade edilmek isteniyorsa,
bunlar yargıların ve yorumların ardına saklanmadan ve "neden" sorularının içine
sıkıştırılmadan dolaysız yoldan söylenmelidir. Bu tutum, kişiyi ve karşıdakini dilin
tuzaklarına düşmekten, içerik-süreç çelişkilerinden, yanlış anlaşılmalardan korur ve
iletişimin netleşmesini sağlar. Kişiler dolaylı iletilere (mesajlara) başvurdukları sürece hem
asıl söylemek istedikleri şeyi söyleyememe, hem de bunlardan zarar görme riski
artırmaktadırlar. "Sen çok sorumsuz bir insansın." yerine, "Söz verdiğin saatte gelmediğin
için sana çok kızdım." demek, kızgınlık duygusunun dolaysız ifadesidir. Duygu ne kadar
olumsuz ve ne kadar yoğun olursa olsun, açık bir biçimde ifade edilmesi, dolaylı duygu
ifadelerinden çok daha az savunma yaratır. Ayrıca karşıdaki kişiye tutulan aynanın daha net
olmasını, karşıdakinin davranışlarının kişinin duygularınızı nasıl etkilediğini açıkça
görmesini sağlar. Dolaylı geri bildirimler sihirli aynalar gibidir. Hiç bir zaman gerçek
görüntüyü yansıtmazlar. Elbette dolaysız ve açık geri bildirim vermek her zaman kolay
değildir. Duyguların açıkça söylenmesi karşıdaki kişinin bazen hoşuna gitmeyebilir. Bu,
kilosundan hoşnut olmayan bir insanın, kendini ince gösteren bir aynaya bakmayı tercih
etmesi
gibidir.
Ancak
şunun
unutmaması
gerekir
ki;
doğru
aynalar
kişiye
değiştirebileceklerini değiştirme, değiştiremeyeceklerini de kabul etme olanağı tanır.
3. Sözel anlatımların yanı sıra, alaycı yüz ifadesi, iğneleyici ses tonu, sert el kol
hareketleri gibi sözel olmayan anlatımlar da savunmacı tutuma yol açabilir.
4. Eğer dinleyici, verilen iletiyi "kontrol etme" ya da "yönlendirme" çabası olarak
algılarsa
savunmaya
geçebilir.
"Size
biraz
daha
dikkatli
olmanızı
öneririm.";
"Söylediklerimi uygulamak senin yararına olacaktır." gibi ifadeler bu şekilde algılanma
olasılığı yüksek olan ifadelerdir. Etkileşimde verilen iletiler (mesajlar), "yönlendirilme",
"eleştirilme", "değerlendirilme" olarak değil de, "durumu tanımlama" ve "problem çözme"
çabası olarak algılanırsa, savunma girişimleri azalır. Örneğin, "İlişkimizde senden
kaynaklanan bazı sorunlar var, bunları konuşalım." yerine, "İlişkimizde bazı sorunlar
yaşadığımızı hissediyorum ve konuşmak istiyorum." diye söze başlamak, karşıdaki kişiyi
konuşmaya çekebilir.
5. Kişi kendisine kayıtsız kalındığı, dikkate alınmadığı iletisini alırsa, bu da savunmacı
bir tutum yaratır. Çünkü herkesin, kendisine değer verildiğini duyumsamaya ihtiyacı vardır.
6. İletiyi veren kişinin üstünlüğünü kanıtlamaya çalıştığı algısı da dinleyicide öfke ya da
yetersizlik duyguları yaratarak savunmayı arttırabilir.
7. Düşünce esnekliği olmayan, kendi bakış açısında direten bir tutum, dinleyiciyi
savunmacı bir davranış geliştirmeye yönlendirebilir. Örneğin, "Kırılmaya hiç hakkın yok,
böyle davranmak için haklı nedenlerim var." şeklinde bir ifade dinleyicide otomatik olarak
olumsuz bir etki yaratacaktır. Oysa esneklik ve karşılıklı anlama çabasının olduğu etkileşim
süreçlerinde savunma eğilimi daha azdır. "Senin aslında çok kırıldığını anlıyorum, ancak
izin verirsen ben de sana neden öyle davrandığımı anlatmak istiyorum." ifadesinin dinleyici
üzerindeki etkisi çok daha olumludur. Çünkü bu, karşıdaki kişiye onu anlaşıldığı ve onun
duygularına önem verildiği iletisini gönderir.
Araştırmalara göre, kişilerarası güven ile destekleyici, kabul edici bir ortamın
birleşmesi sonucunda savunmacı tutum azalmaktadır. Savunmacı tutumun azalması da
kişilerarası güvenin artmasına ve kişilerarası iletişimin sağlıklı yürümesine katkıda
bulunacaktır.
2.10.4.8. Kültürel faktörler
İnsanlar, içinde yaşadıkları kültürün ve kullandıkları dilin niteliğinden kaynaklanan
birtakım çatışmalar yaşayabilirler. Her toplumda, yazılı olmadığı halde çoğunluk tarafından
bilinen ve kişilerarasındaki iletişimleri etkileyen birtakım sosyal kurallar vardır. İnsanlar,
içinde yaşadıkları toplumda geçerli olan sosyal kurallara uymadıklarında, çevrelerinden
gelen, doğrudan ya da dolaylı baskılarla karşılaşırlar. Örneğin; pijamayla sokağa çıkılmaz.
Toplumsal kurallar zaman içinde değişir. Bu yüzden, aynı kültürde yaşayan fakat
aralarında kuşak farkı bulunan kişiler arasında birtakım çatışmalar ortaya çıkabilir.
2.10.4.9. Roller
Kişilerarası iletişim çatışmalarının önemli kaynaklarından bir tanesi de kişilerin sahip
oldukları rollerdir. İnsanların girebilecekleri roller; mesleki roller ve sosyal rollerdir.
Öğretmenlik, infaz koruma memurluğu, sosyal hizmet uzmanlığı, doktorluk… birer mesleki
roldür. Ana baba, çocuk, komşu… olmak ise birer sosyal rol sayılabilir. İnsanlar, toplumsal
rolleriyle kişisel rollerini bağdaştırmakta güçlük çektiklerinde, gerek kendi içlerinde,
gerekse kişilerarası iletişimlerinde çatışma yaşayabilirler.
2.10.4.10.Sosyal ve fiziksel çevre
Sosyal ve fiziksel çevre, insan davranışlarını etkileme gücüne sahiptir. Yapılan
araştırmalar, aynı kişinin ya da belli bir grubun farklı çevrelerde farklı davranışlar
sergilediğini ortaya çıkarmıştır (Barker ve Gump, 1964). Kalabalık ortam gerek hayvanlar,
gerekse insanlar üzerinde birtakım olumsuz etkiler yaratır. Kalabalık ortamlarda yaşamak
zorunda kalan insanların, birbirleriyle çatışma ve fiziksel hastalıklara yakalanma
oranlarında artış görülür (Dökmen, 1994, s. 131).
2.10.4.11. Mesajın niteliği
Kişilerarası çatışmalara bazen, kişilerin kendilerine ait özellikler değil, ürettikleri ve
birbirlerine ilettikleri mesajlar yol açar. Bu mesajların niteliği, yani taşıdıkları anlam,
çatışmanın kaynağını oluşturur.
Örneğin karşımızdaki kişi, doğruluğundan emin
olduğumuz bir bilgiden farklı bir bilgi ileri sürerse, onunla çatışmaya girilebilir. (Dökmen,
1994, s. 133).
2.10.4.12. İletişimde dinlemenin önemi
Dinlemek, ileti (mesaj) alışverişinde çok büyük önem taşıyan bir süreçtir. Çünkü
zamanın büyük bir bölümünü ileti (mesaj) vermekten çok almakla geçirilir. Alınan ileti
(mesajı) sonuna kadar dinlenmeden değerlendirmeye ve sonuca varmaya çalışıldığında da
iletişim sorunlarıyla karşı karşıya kalınır.
İyi bir iletişim dinleme ile başlar. Dinlemenin ön koşulu ise duyabilmek ve
görebilmektir. Nasıl iyi bir dinleyici olunur?
Karşınızdaki kişiye bakılır, hatta ona doğru eğilinir.
İlgilenildiği gösterilir, söylediklerini pekiştirmek için yaptığı hareketler gözlerle takip
edilir.
Sözü kesilmez, ancak daha fazlasını söylemesi için tamamlayıcı sorular sorulur.
Konu dağıtılmadan, konuşmasının bitirilmesi beklenir ve konudan konuya atlanmaz.
Söylenenler tekrar ele alınırken onun sözcükleri kullanılır. Bu, onun gerçekten
dinlenildiğini kanıtlar.
Hangi canlandırma tipinin baskın olduğunu anlamak için göz hareketleri takip edilir.
Bu, onun canlandırma tipine uygun kelimeleri kullanmayı sağlar. Yapılan ya da söylenen
şey, beklenen sonucu getirmiyorsa, başka bir şey yapmak ya da söylemek gerekebilir.
Özellikle de “ama…”, “evet ama…”, “evet, ama bence…” gibi sözcükleri asla
kullanılmamalıdır. “Ama” yerine “bu arada”, “bununla birlikte” gibi sözcükleri
seçilmelidir. “Evet, bu arada…”, “evet, bununla birlikte…” gibi sözler “ama” sözü kadar
irkiltici değildir ve iletişimi kolaylaştırır.
Olumsuz dinleme davranışları
Dinliyormuş Gibi Görünmek
Seçici Dinleme
Muhalif Olma
Baltalamak
Rasgele Dinlemek
Olumlu Dinleme Davranışı
Kişiyi anlama amacını güden dikkatle dinleme, konuşanı rahatlatır ve
dinleyene güven duymasını sağlar.
Bu güven kişinin kendisini dinleyene açmasını sağlar.
Kişi içgörü kazanır, Kendi sorunlarının ayırdına varır.
Dinleyenin çözüm bulmak gibi bir amacı olmadığı için konuşanı dinlemesi ve anlaması
kolaylaşır.
Konuşmanın derin anlamları kolayca ortaya çıkar.
Gereksiz ayrıntılara girilmeksizin, iletiler net ve açık verilir.
Kişilerin birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlar.
Kişi kendisini dinleyenle paylaşır.
İletişim ve ilişki güçlenir.
Olumlu dinleme dürüstçe ve içtenlikle yapılmalıdır.
Olumlu dinleme, açık iletişim biçiminin oluşmasına olanak sağlar. Açık iletişim davranışını
kazanan bireyler karşılarındaki bireyi yargılamadan olduğu gibi kabul ederler, güven
vericidirler, anlaşılmaları kolaydır.
Açık iletişimde bulunan bireyler, sorumluluklarının bilincindedirler. İletişime katkıda
bulunurlar. İçten pazarlıklı ve ikiyüzlü değillerdir. Doğal davranırlar. Karşısındaki
insanların duygu ve düşüncelerine anlayış gösterirler. Empatik düşünce ve davranış
kazanmışlardır.
Açık iletişimde bulunan bireyler, ilişkilerinde eşit davranırlar. Üstünlük belirten tutum
ve davranışlardan kaçınırlar. Çok yönlü, araştırmacı ve bağımsızdırlar. Açık iletişimin tek
taraflı yürümesinin olanağı yoktur. Bu nedenle açık iletişimin karşılıklı olması
gerekmektedir.
İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerini değil, yüzü, eli, kolları ve
bedeniyle yaptıklarını da "duyar"; çünkü yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş
biçimi, ses tonu gibi sözsüz iletiler da iletişimin bir parçasıdır. Hatta bazen tek başına
iletişimdir.
Çevredeki bazı insanlarla konuşmak kolay ve zevk vericiyken, bazılarıyla kurulan
iletişim çok yüzeysel olabilir. Benzer kişilik özellikleri, ortak ilgi ve hobiler, birbirine yakın
değer ve dünya görüşü, yakın ahlak anlayışı ve eğitim düzeyi gibi pek çok etken, insanlar
arası ilişkilerde temel öneme sahiptir.
Karşılıklı konuşmaları yüzeysel kılan ve gerçek dinlemeyi engelleyen davranışlara bir
göz atalım;
1.Öğüt vermek, çözüm getirmek, yönlendirmek: Genellikle öğüt, ahlak dersi vermek,
direk önerilerde bulunmak, size sorununu açan kişide baskı veya suçluluk duyguları
uyandırarak, iletişimin kesilmesine veya yön değiştirmesine neden olabilir.
“Ben olsam öyle değil, böyle yapardım. Sen de denesene…”
“Bak sana şöyle bir yol önereyim”
“Benim de başıma böyle bir şey gelmişti. Bak ne yaptığımı sana anlatayım.”
Şeklindeki ifadeler; karşıdaki kişiye, sorunlarını çözmekte aciz olduğu mesajını verir.
Kişide, ya sorunlar karşısında sıklıkla çözüm isteyen bir bağımlılık, ya da kendi açısına sıkı
sıkıya bağlanarak direnme yaratabilir.
2. Yargılamak, eleştirmek, ad takmak: Genellikle yargılama ve eleştirme tepkileri ile
karşılaşan kişiler, kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlığa uğramış, daha çaresiz
hissederler. Bunun sonucunda iletişimi keser ya da öfkeyle karşılık verebilirler. Özellikle
çocuğunuzla iletişiminizde bu yöntemi sık kullanıyorsanız, "o" sizin yargı ve eleştirilerinizi
ve sık kullandığınız isimlendirmeleri (yaşına göre) gerçek olarak algılayabilir. Bu, kendilik
algısı üzerinde olumsuz etkiler bırakır, kendine güveni sarsıldığı gibi, başarısı üzerinde de
olumsuz etkiler yaratabilir.
“Sende amma çabuk pes ediyorsun”
“Kabahat sende kardeşim. Adamları işin içine ne katarsın ki!”
“Sen zaten oldun olası fazla uzlaşmacısındır…”
Yargılama, suçlama ve eleştirme niyeti taşıyan bu ve benzeri mesajlar, sadece o anda
söz konusu olan iletişimi kesmekle kalmaz, uzun dönemde olası iletişim girişimlerini de
ortadan kaldırır. Kişilerde bir yanda, yetersizlik, öbür yanda karşı koyma duygularına neden
olur.
3. Soru sormak, araştırmak, incelemek: Genellikle soru, inceleme, nedenini arama gibi
yaklaşımların içinde önyargı, eleştiri veya zorunlu çözüm bulunur, ayrıca konuşma sorulara
yanıtlar bulmaya takılarak, yön değiştirip asıl konudan uzaklaşabilir. Sorularla yürüyen
iletişimde, genellikle soru soranın nereye varmak istediği konuşan kişi tarafından
anlaşılamadığından, konuşan endişeye kapılabilir veya savunmaya geçebilir.
4. Teşhis, tanı koymak, tahlil etme: Bu tür yaklaşımlarda, dinleyen kişi sanki konuşanın
niyetini, söylemek istediklerini çok iyi biliyormuş, onun kafasının içindekileri okuyormuş
gibi bir davranış içine girdiğinden, konuşanı savunmaya ittiği gibi, sinirlenmesine,
sabırsızlanmasına veya öfkeli yanıtlar vermesine neden olabilir. Konuşan kişi kendini
kıstırılmış, yanlış anlaşılmış, yanlış yorumlanmış gibi hissedebileceği için büyük olasılıkla
iletişimi keser.
“Bak arkadaşım, senin derdin ne biliyor musun? Herkes seni sevsin diye çok fazla
çalışıyorsun”
“Aslında bu anlattığın olay, mesai arkadaşlarının ekip çalışmasına pek yatkın
olmadıklarını gösteriyor”
Amatör psikologluk olarak da tanımlanabilecek tanı koyma eğiliminin en belirgin
sonucu, kişide kendisine inanılmadığı veya yanlış anlaşıldığı duygularının ortaya çıkmasına
neden olabilmesidir.
5. Avutmak, konuyu değiştirmek: Aslında avutmak çok güzel ve yararlıdır, ancak
önemli olan teselliyi kişiyi duyduğumuzu belirttikten sonra verebilmektir. Söyledikleri
duyulmadan, teselli ediliyormuş hissini yaşayan kişi, kendini anlaşılmamış, dinlenilmemiş,
söyledikleri saçma sapan gibi algılanmış hissedebilir. Önemsenmemiş veya tam olarak
dinlenilmemiş olmaktan dolayı kızgınlık duyabilir. Genellikle, dinlemeden verilen teselli
iletileri, konuşan kişide sorununun küçümsendiği duygusunu yaratabilir.
2.10.4.13.Yapıcı tartışma becerisi
Yapıcı tartışma, iki birey arasında gerçekleşen, farklı aşamalardan oluşan, seçilmiş bir
konusu olan ve çoğunlukla sorun olan konularda yapılan bir tartışma biçimidir. Amacı
sorunu belirlemek, sorun üzerinde açık iletişim kurarak konuşmak ve sorunu çözmektir. Bu
yapılırken dinleme, anlama, paylaşma, tanıma hedefleri tartışmanın temelini oluşturur. Bu
türden bir tartışma için iki kişinin de buna hazır olması ve tartışma ortamının rahat olması
gerekmektedir.
Yapıcı Tartışma Becerisinin Aşamaları
Tanı Koyma: Birey öncelikle neyi tartışacağını bilmelidir. Tartışma konusunu ve bu
konuya ilişkin duygu ve düşüncelerini netleştirmeli, kafasındaki dağınık sorunları bir araya
getirerek ilişkilendirmeli.
Zaman Belirleme: Bu ikinci aşamada tartışma zamanı belirlenir. Kişi tartışacağı kişiye
sorunu net olarak açar ve tartışma zamanı belirlenir. Bu zaman çok önemli gerekçeler yoksa
ertelenmemelidir.
Sorunun Tanımlanması: Karşılıklı sorunun tanımlaması yapılarak durum netleştirilir.
Karşılıklı suçlama ve yargılamadan kaçınmaya özen gösterilerek bu konuya ilişkin duygu
ve düşünceler karşılıklı aktarılır.
Sorunun Anlaşılıp Anlaşılmadığını Test Etme: Karşılıklı anlatılan duygu ve düşünceler
tekrarlanılarak konunun her iki taraf için de anlaşılır olması sağlanır.
Beklentilerin Açıklanması: Sorunun çözüme ulaşabilmesi için karşılıklı beklentiler net
bir biçimde açıklanır.
Beklentilerin Anlaşılıp Anlaşılmadığını Test Etme: Karşılıklı beklentiler her iki tarafça
tekrarlanır.
Beklentilerin
gerçekleştirilme
Yerine
Getirilip
olasılıkları
Getirilmeyeceğinin
tartışılır.
Açıkça
gerçekleştirmeyeceğini sormak iyi bir yöntemdir.
Başarılı İletişimin Temel Koşulları
Sorulması:
Beklentilerin
beklentilerini
gerçekleştirip
Başarılı bir iletişimin temel koşulları şunlardır:
1. Karşımızdaki kişilere saygı duymak; onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli
olduklarını duyumsatmak, olduğu gibi benimsemek anlamını taşır.
2. Gerçekçi ve doğal davranmak; abartıdan uzak, olduğu gibi davranmaktır.
3. İletişimin belki de en önemli öğesi empatidir. Empati kavramını, dış dünyayı
karşımızdakinin penceresinden görmeye çalışmak olarak tanımlayabiliriz. Kurulan bu
duygu ortaklığı, iletişimin gücünü arttırır, karşılıklı anlaşılma ve iletilerin doğru
aktarılmasına olanak sağlar.
İletişim Sadece Konuşma Değildir
İletişim aynı zamanda;
Ne söyleyeceğimizi bilmek,
Bunu ne zaman söylemenin daha uygun olacağına,
Nerede söylemenin doğru olduğuna karar vermek,
En iyi nasıl söyleneceğini düşünmek,
Olayları basitçe anlatabilmek,
Akıcı bir dille ve karşımızdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmek,
Dikkati yoğunlaştırmak ve verdiğimiz iletilerin alınıp alınmadığını ayırt edebilmektir.
İletişimde temel ilke kabul etmedir. Başkasını olduğu gibi kabul etmek, onu gerçekten
sevmektir. Kabul edildiğini duyumsamak, sevildiğini de duyumsamaktır. Ancak "kabul
etme" kavramı, karşımızdakinin söylediği her şeyi onaylama, ileri sürdüğü düşüncelere
katılma veya tüm yorumlarını kabullenmeyle karıştırılmamalıdır. Burada sözü edilen;
düşünce ya da yorumlarda tümüyle karşıt düşüncelerde yer alınsa bile, karşıdakinin
duygularını anlama ve saygı gösterme çabasıdır.
2.10.4.14. Empati
Bir kişinin, kendisini karşısındakinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısı ile
bakması, o kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu
ona iletmesi sürecine ''empati '' adı verilir .
Yukarıdaki empati tanımı üç temel öğeden oluşmaktadır. Bir kişinin empati kurması
için gerekli olan öğeler;
a) Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış
açısı ile bakmalıdır. Bir insanı anlamak için, dünyaya onun bakış tarzı ile bakılmalı,
olayları onun gibi algılanmalı ve yaşamaya çalışılmalıdır.
b) Empati kurmak için, karşıdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak
anlamak gereklidir.
c) Empati kuran kişinin, zihninde oluşan empatik anlayışın karşıdaki kişiye iletilmesi
gerekir. Karşıdaki kişinin duygu ve düşünceleri tam olarak algılansa bile, bu ona ifade
edilmezse empati kurma süreci tamamlanmamıştır demektir (Dökmen, 1994, s. 135–137).
Günlük yaşamın hemen her kesiminde empatik anlayış, insanları birbirine yaklaştırma,
iletişimi kolaylaştırma özelliğine sahiptir. İnsanlar, kendileri ile empati kurulduğunda,
anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiğini hissederler, bu durum kişiyi rahatlatır, iyi
hissetmesine yol açar.
Empatik becerileri ve eğilimleri yüksek olan ve diğer insanlara yardım eden kişilerin,
çevreleri tarafından sevilme olasılıkları da artar. Empatinin kendini açma, toplumsallaşma,
toplumsal duyarlılık ve topluma uyum ile pozitif ilişkisi vardır.
2.10.5. İnsan İlişkileri Alanında 1970’li yıllardan Sonraki Gelişmeler
Sosyal Psikolojide kişiler arası çekicilik (interpersonal attraction) adı altında yürütülen
araştırmalar, birden çok kuramsal çerçeve altında yürütülmüş ve bazı genel doğrular ortaya
koymuştur. Örneğin, fiziksel yakınlık, tutum, inanç, yaş, sosyal seviye, coğrafi bölge,
eğitim, boy, güzellik, yakışıklılık gibi boyutlarda benzerlik, insan ilişkilerini (bazı özel
durumlar dışında) olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca, insanların kendilerini maddi veya
sosyal yönde ödüllendiren, akla yakın ölçülerde kişisel bilgi veren, konuşurken gözünün
içine bakan, duyarlılık gösteren insanlardan hoşlandıkları da saptanmıştır (Bercheid, 1985;
Bercheid ve Walster, 1978; Huston ve Levinger, 1978; Mikula, 1984; Walter ve Walster
1979).
Sosyal Psikolojide 1970’li yıllarda kriz ve insanlar arası çekicilik alanında özeleştiri
dönemi yaşanırken, birikimimiz olan yirmi yıllık ürünün de değerlendirilmesine başlanmış
ve bu alandaki yöntem, kavram ve yaklaşımlara eleştiriler getirilmiştir (Bercheid, 1985;
Huston, 1974; Huston ve Levinger, 1978). Bu alana yöneltilen eleştiriler şöyle
özetlenebilir:
1. İnsanlar arası ilişkiler konusu, çoğunlukla laboratuar ortamında birbirlerini hiç
tanımayan ve yalnızca bir defa karşılaşan insanların tepkileri biçiminde incelemiştir.
2. Bu araştırmaların çoğunda gerçek etkileşim incelenmemiş, genellikle kişilerin
düşünce, algı ve değerlendirmeleri üzerinde durulmuştur (Kenny, 1988).
3. İnsan ilişkileri incelenirken, 1970’li yıllardan önce üniversite öğrencilerinin
arkadaşlık ve flört ilişkileriyle, ilk defa karşılaşan kişilerin birbirlerinden hoşlanıp
hoşlanmama nedenleri üzerinde durulmuştur. Çocuk ve yaşlıların ilişkileri ile ilişkilerin
başlangıçtan bitişe kadar geçen zaman içinde geçirdikleri evreler üzerinde durulmamıştır.
4. Bu alandaki araştırmalara adını veren “insanlar arası çekicilik” kavramı, Sosyal
Psikolojinin önemli kavramlarından biri olan “ tutum” (attitude) kavramından etkilenmiş,
bu nedenle olumlu olumsuz uçları olan (hoşlanmak-hoşlanmamak) tek boyutlu bir
değerlendirme ölçütü olarak düşünülmüştür (Bercheid, 1985).
5. Kişilerarası çekicilik kavramına ilişkin başka bir eleştiri de, bu kavramın, her türden
ilişki için kullanılan çok genel bir kavram olduğu ve farklı duygu ve düşünceleri
belirlemekte yetersiz kaldığı görüşüdür.
6. Araştırmaların çoğunda ikili ilişkiler, sosyal çevreden soyutlanmış biçimde
incelenmiştir.
Sonuç olarak, 1970’li yıllara kadar yapılan araştırmalar bilgi birikimi sağlamakla
birlikte, konular, kullanılan kavram ve yöntemler açısından eleştirilmiş ve 1970’li yıllardan
sonra bu eleştiriler ışığında, insan ilişkilerinin incelenmesinden önceki yıllardan farklı
birtakım gelişmeler gözlenmiştir. Bu gelişmelerden, en önemlileri aşağıda özetlenmiştir.
1) Bu gelişmelerden belki de en önemlilerinden biri, “kişiler arası çekicilik” kavramının
yerini “kişilerarası ilişkiler”e (interpersonal relationships) bırakmasıdır.
“İlişki”
kavramının kendi başına önem kazanmasıyla birlikte, “ilişkilerin” ilgili kişilerin
özelliklerinin dışında ve üstünde, karşılıklı etkileşiminden kaynaklanan özellikleri
olabileceği ortaya çıkmıştır.
2) İnsan ilişkileri ile fiziki ve toplumsal çevrenin etkileşimi de göz önüne alınmaya
başlamıştır (Hinde ve Stevenson-Hinde, 1986,1987). Durumsallık (contextualism) olarak
adlandırılan görüşe göre, çevre ve durum, hem insanların kimlerle hangi tür etkileşimlerde
bulunduklarını, hem de değişik davranışların olasılık, yorum ve değerlendirmelerini
belirlemektedir.
3) İkili ilişkiler daha geniş ilişkiler ağı çerçevesinde (network) ele alınıp, değişik
ilişkiler arasındaki karşılıklı etkileşimin önemi vurgulanmıştır.
4) Önceki araştırmaların örneklerinin genellikle genç, erişkin ve/veya ergenlerden
seçilmesine karşın, 1970’ li yıllarda insan ilişkileri gelişimsel açıdan da incelenmeye
başlanmış, bu nedenle çocuklar ve yaşlılarla da araştırmalar yapılmıştır.
5) Hem Sosyal hem de Gelişim Psikolojisinde 1970’li yıllardan sonra, bir yandan insan
ilişkileri ile ilgili yeni kuramlar ve kavramlar üretilirken (Bowlby, 1969, 1973; Duck, 1982;
Rubin, 1974; Walster ve Bercheid, 1974), bir yandan da eski kuramlar 1970’li yılların
moda akımı olan bilişsel (cognitive) görüş ışığında yenilenmiştir (Altman ve Taylor, 1973;
Huesstmann ve Levinger,1976).
6) Önceki yıllarda, kişiler arası çekicilik kavramı çerçevesindeki araştırmalar, daha çok,
insan ilişkilerinin başlamasını ve gelişmesini etkileyen etmenler üzerinde yoğunlaşırken,
“insan ilişkileri” görüşünden kaynaklanan araştırmalar; ilişkilerin bozulması ve sona
ermesini de inceleme konusu yapmış, ilişkilerin bozulma nedenlerini, kişilerin biten
ilişkilerle ilgili duygu ve düşüncelerini de irdelemiştir.
7) Son on-onbeş yıl içinde, psikolojinin genelinde baskın olan bilişsel akımın etkisi ile
insan ilişkilerinin bilişsel kalıpları (schemata) ve bunların yaşla gelişimi, yükleme boyutları
(attributional dimensions), bilişsel-duygusal tepkiler, araştırma konuları olarak belirmiş ve
önem kazanmıştır.
Sosyal Gelişim Psikolojisinde İnsan İlişkileri İle İlgili Kuramlar
Psikolojinin tarihinde, değişik insan ilişkilerini konu eden çeşitli kuramlar ortaya
çıkmıştır. Bunlardan bazıları kuramın genel çerçevesi içinde insan ilişkilerine yer vermişler,
bazıları ise insan ilişkilerini odak noktası olarak almışlardır. Aşağıda, insan ilişkilerinden
söz eden kuramlar, Sosyal Psikoloji ve Gelişim Psikolojisi başlıkları altında kısaca
özetlenmiştir.
2.10.6. Sosyal Psikoloji Kuramları
2.10.6.1. Bilişsel tutarlılık (cognitive consistency) kuramları
Bu kuramlar temelde bilişsel (cognitive) kuramlardır. Başka bir değişle, odak noktası
olarak bireylerin düşüncelerini alırlar. Bu nedenle “ilişki” ve “toplumsal çevre” ile ancak
bu kavramların, kişilerin düşüncelerine yansıdığı ölçüde ilgilenirler (“bir Ege’li olan ben”,
“benim ailem” gibi). Bu kuramlar, her türlü ilişki için aynı temel varsayımların geçerli
olduğunu savunurlar ve ilişkilerin çevrelerinden söz etmezler. Bu kuramların ortak temel
varsayımları, insanların düşüncelerin arasında uyum aradıklarıdır. Başka bir deyişle, bir
insanın iki düşüncesi arasında çelişki bulunmamalıdır.
Heider’in denge (balance) kuramı Heider’a göre, aynı birimin öğeleri arasında
olumlu duygular dengeye, olumsuz duygular dengesizliğe neden olur ( Ben aynı aileden
olan kardeşimi seversem uyum, sevmezsem uyumsuzluk oluşur).
Newcomb’un simetri eğilimi (strain for symmetry) kuramı (1963) Bu kuram
Heider’ in denge kuramına çok benzemekte, ancak üçlü öğeler arasındaki ilişkilerden değil,
daha çok sayıda kişiler arasındaki ilişkilerden söz etmektedir.
Festinger’in bilişsel çelişki (cognitive dissonance) kuramı (1957) Bu kuramda da
Heider’a benzer olarak, iki çelişkili düşüncenin kişilerde olumsuz duygusal bir duruma yol
açtığı savunulur. Festinger’in araştırmalarında kullanılan durumlardan bir örnek verilecek
olursa, ıspanağı sevmeyen bir çocuk anaokulunda dayak korkusu olmaksızın ıspanak
yemişse ve yediğinin annesine söyleneceğini biliyorsa, ıspanağı isteyerek yediğini düşünüp
sevmeye başlayacaktır.
2.10.6.2. Ödül ve zararı temel olarak alan görüşler
Birbirlerinden çok farklı çeşitleri olan bu gruptaki kuramlar, temelde insanların
çıkarlarından etkilendiklerini, amaçlarının ödüllerini çoğaltmak, zararlarını da en aza
indirmek olduğunu savunur.
Lott ve Lott’un klasik şartlanmaya dayanan kuramı Lott ve Lott (1961)’a göre,
insanların mutlu oldukları durumlardaki olumlu duyguları, o anda çevrelerinde bulunan kişi
ve nesnelere de genellenir.
Byrne’in tutum benzerliği ve kişiler arası çekicilik kuramı (1969) (Clore ve Byrne,
1974) Benzer tutumların sosyal ödüller olduğu savından yola çıkan bu görüş, kişilerin
karşılarındakilerden hoşlanmalarının, o kişilerle ortak tutumlarının oranı ile doğrudan
ilişkili olduğunu savunur.
Aranson ve Linder’in kazanç-zarar (gain-loss) modeli Bu model, aynı insandan
birbiri ardından alınan olumlu ve olumsuz değerlendirmelerin, bu değerlendirmeleri yapan
kişiye karşı oluşturduğu tepkilerle ilgilidir.
Homans’ın toplumsal değiş-tokuş (Sociol exchange) kuramı (1961) Skinner’in
öğrenme kuramının toplumsal yaşama uygulanması olan bu kuram, insanların kendilerine
ödül veren veya verebilecek kişilerle ilişki kuracaklarını ve alınan ödül sayısının hoşlanma
derecesini etkileyeceğini savunmaktadır.
Hakkaniyet (Equity) kuramı Homans’ın “adil paylaşım” kavramı ile “bilişsel çelişki”
kuramının, “çelişkili duyguların yarattığı huzursuzluk duygusu” öğelerini bir araya getiren
Adams (1965), Hakkaniyet Kuramı’nı ortaya atan ilk kişidir. Bu kurama göre, hakkaniyet,
herhangi bir ilişkide, iki kişinin girdi çıktı oranlarının eşit olma durumudur. Bir örnekle
açıklanacak olursa, çok çalışanın çok az çalışanın az kazanması veya iki kişinin de çok
çalışıp az kazanması, hakkaniyet kavramına uygundur. Adams’a göre herhangi bir durumun
hakkaniyete uymaması rahatsız edicidir ve kişiler bu rahatsız edici durumdan davranışlarını
ya da girdi ve çıktılarla ilgili değerlendirmelerini değiştirerek kurtulmayı düşünürler.
Thibaut ve Kelley’nin değiş-tokuş (exchange) kuramı (1959) Kişilerarası ilişkiler
alanının en önemli kuramlarından biri olan bu kuramın başlıca kavramları, ödül (reward),
bedel (cost), çıktı (out-come), kıyaslama düzeyi (KD) (comparison level CL) ve
seçeneklerin kıyaslama düzeni (SKD)’ dir (comparison level for alternatives C.Lalt). Ödüle
dayanan bütün kuramlardaki gibi, bu modelde de temel varsayım, kişilerin başlıca
amaçlarının çıktılarını (ödül-bedel) olanaklarınca en yüksek düzeye ulaştırmak olduğudur.
Kıyaslama düzeyi, kişinin geçmiş çıktıları, gelecekte beklediği çıktıları ile kendisini
kıyasladığı benzer kişilerin çıktılarının ağırlıklı bir ortalamasıdır ve zaman içinde belirleyici
öğelerin değişmesiyle değişebilir.
Huessman ve Levinger’in çoğalan değiş-tokuş (incremental exchange) kuramı
(1976) Bu kuram temelde Thibaut ve Kelley’in (1959) değiş-tokuş kuramına dayanmakta,
Altman’ın kuramı (1973) ile de her karşılaşmadan sonra bir değerlendirme ve ileriye dönük
karar alma süreci olduğu varsayımını paylaşmaktadır. Bu benzerlikle birlikte, önceki
kuramlarda bulunmayan 3 öğeyi içermektedir. Bunlar, kişiden kişiye ve ilişkiden ilişkiye
değişebilir.
a) Gelecek ve şimdiki zamana verilen ağırlıklı önem,
b) Kişinin kendi ve ilişkide bulunduğu kişinin çıktısına verdiği ağırlıklı önem,
c) Kişinin, ilişkinin geçmişinden yola çıkıp karşısındaki kişiyle ilgili bilgi edinerek,
onun davranışlarına ilişkin zamanla daha doğru tahminler yürütebilme veya geçmiş
deneyimlerden öğrenebilme yetisidir.
2.11.6.3 Duygusal kuramlar
Schacter’in birlikte olma isteğini ( affiliation) açıklaması (cefa dost arar-misery
loves company) deneyi (1959) Bu kuram başka insanları bilgi kaynağı olarak
değerlendiren bir insan modeli öngörmektedir.
Birlikte olma isteğinin nedenlerinin açıklanması, aslında insan ilişkilerinin sadece
başlangıcı ile ilgilidir. İlişkilerin değişik devre ve türleri ile ilgili değildir ve tek tek
bireylerin düşünce süreçlerini odak noktası olarak almaktadır.
Walster’in romantik aşk (romantic love) kuramı (Walster ve Walster, 1979) bu
kuram, Schacter’in, insanların, kendi duygularını yorumlamakta sosyal veya fiziksel
çevrenin koşullarından yararlandıkları savına dayanmaktadır.
2.10.6.4. Sevgi ve hoşlanma türlerine ilişkin görüşler
Bu türden yaklaşımlar, kişiler arası çekicilik kavramının çok genel bir kavram olduğu
eleştirisine yanıt olarak 1970’li yıllardan sonra ortaya atılmış ve genelde bütün ilişki
türlerini kapsayacak modeller geliştirme amacını gütmemişlerdir. Her yaklaşım,
yaratıcısının ilgilerine göre yönlendirilmiş izlenimini vermektedir. Zick Rubin’in modeli
dışındaki yaklaşımlar son yıllarda ortaya atıldıklarından, bunlarla ilgili görgül araştırmalar
henüz birikmemiştir.
Zick Rubin’in sevgi-hoşlanma ( love-like) ayrımı (1974) Sevgiliye duyulan sevgi
(aşk) ile arkadaşa duyulan hoşlanma duygularını ayırt etmek için iki ayrı ölçek geliştiren
Rubin, sevginin, bağlılık, şefkat, gözetme (attachment, affection, caring) ve yakın
sırdaşlıktan (intimacy), hoşlanmanın ise, olumlu değerlendirme ve benzerlikten (positive
evaluation, similarity) oluşturduğunu söylemiştir. Rubin, kadın ve erkeklerin sevgilileri için
doldurdukları ölçeklerde, hem sevgi hem hoşlanma düzeylerinin yüksek olduğu, arkadaşları
için doldurdukları ölçeklerde ise sevgi düzeyinin hoşlanma düzeyinden daha düşük kaldığı
sonucuna varmıştır.(Rubin, 1974)
Hendrick ve Hendrick’in sevgi türleri (1986) Bir ölçek geliştirme çalışması yapan
araştırmacılar, iki örneklem grubunun yanıtları üzerinde yaptıkları istatistiksel çözümler
(faktör analiz) sonucu altı değişik sevgi bulmuşlardır. Bunlar:
a) Romantik aşk-Eros-Fiziksel çekiciliğe dayanan romantik (ilk görüşte) aşk.
b) Ludus-(aşk oyunu)-bağlayıcılığı düşük, eğlencesi ön planda, kısa süreli aşk oyunu.
c) Storge (dostluk,arkadaşlık sevgisi)-ihtirasa değil,benzerlik ve birbirini gözetmeye
dayanan, zamanla gelişen sevgi.
d) Pragma-(pratik aşk)-yürüyeceğine,
olumlu gelecek vaat edebileceğine inanılan
ilişkilerdeki eşlere duyulan sevgi (evimin direği, çocuğumun babası/ anası).
e) Mania-(bağımlı,sahip olucu,manyak aşk)-kıskanç,
güvensiz yapışkan (biraz da
hasta) sevgi.
f) Agape (verici, fedakar sevgi)- Yunus Emre öğretisi doğrultusunda, karşısındakini
kusurlarına rağmen seven, onun iyiliğini kendi iyiliğinden çok düşünen sevgi türü.
Bu araştırmanın bulguları, erkeklerin kadınlara kıyasla aşkı daha çok oyun (ludus)
olarak gördüklerini, kadınların ise arkadaşlık sevgisi (storge), pratik sevgi (pragma) ve
bağımlı sevgi (mania) puanlarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur.
Üçgen sevgi kuramı (Sternberg, 1986) Bu kuramda sevginin yakınlık- samimiyet
(intimacy), ihtiras ve fiziksel sevgi (passion) ve kararlılık-bağlılık (commitment) olarak
adlandırılan 3 öğesi bulunduğu savunulmaktadır. Bu 3 öğe kalıcılık, kontrol edebilirlik,
dikkat çekicilik, kısa ve uzun süreli ilişkilerdeki önem derecesi, her tür sevgi ilişkisi için
geçerli olup olmama, psiko-fizyolojik boyutun (sinir salgı sistemlerinin) ise karışması ve
bilinçli olma düzeyi açılarından farklılık göstermektedir. Örneğin, yakınlık, uzun süreli
ilişkiler için önemli ve hemen hemen her türlü ilişki için geçerlidir. Oldukça da kalıcı ve
kontrol edilebilir niteliktedir. Öte yandan, kararlılık- bağlılık kontrol edilebilir, kalıcı ve
bilinçlidir. Bütün ilişkiler için önemli olmayıp, uzun süreli ilişkiler için önemlidir. İhtiras
ise kontrol edilemez, geçici bilinçsizdir; bütün ilişkiler ve uzun süreli ilişkiler için pek
önemli değildir. Yakınlık, ihtiras ve bağlılık, değişik ilişkilerde düşük veya yüksek
düzeylerde
bulunarak,
ilişkiler
arasındaki
niteliksel
farkların
açıklanması
için
kullanılabilirler.
2.10.6.5. İlişki kuramları
Bu kategorideki kuramlar, genelde 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkmış ve araştırmacı
birimi olarak “ilişkiye” önem vermişlerdir. Bu kuramlarda kişiler önemlerini korurken, bu
kişilerin değişik ilişkilerde ve / veya ilişkilerin değişik devrelerinde farklı algı, düşünce ve
davranışları olabileceği savunulmuştur. Bir başka değişle, kişilerle “ ilişkiler” arasında bir
etkileşimden söz edilmiştir.
Levinger ve Snoek’un (Levinger, 1984) ilişki düzeyleri ( levels of human
relatedness) görüşü: Bu modelde dört ilişki düzeyinden söz edilmektedir. İlk düzey olan
sıfır ilişki (zero contact) düzeyinde, birinin varlığından habersiz iki kişiden söz
edilmektedir. Fark etme (awarences) olarak adlandırılan ikinci düzeyde, kişilerde,
kişilerarası ilişki yoktur; yanlızca kişilerden biri, diğerinin dış görünümünün farkına
varmıştır. Yüzeysel ilişki düzeyinde ise, kişiler arasında ilişki vardır. Bu ilişkiler iki türlü
olabilir. Otobüste veya kafeteryada bir seferlik karşılaşılan kişilerle girişilen geçici ilişkiler
yada sürekli karşılaşıp, selamlaşmanın ötesine gitmeyen, postacı, veznedar, gazeteci gibi
insanlarla olan “ rol dilimi” ilişkileri. Dördüncü düzeyde, karşılıklı ilişkiler yer almaktadır.
Bu düzeydeki ilişkiler, kişilerin etkileşiminin yoğunluğu boyutunda değişmektedir. Kişiler
yaşantı ve / veya kişiliklerinin az ya da çok bölümlerini paylaşabilmektedirler. Bu kurama
göre, ilişkiler bu dört düzey arasında ileriye ve geriye doğru değişiklik gösterebilir.
Örneğin, boşanan bir çift, karşılıklı ilişki düzeyinden yüzeysel ilişki düzeyine
geçebilmektedir. Görüldüğü gibi, bu kuramda ilişki ön planda ele alınmış, fazla ayrıntıya
girilmemekle birlikte, değişik ilişki tür ve düzeylerinden söz edilmiştir.
Hinde’nin kişilerarası ilişkiler görüşü (1979): Bu görüşe göre ilişkiler, davranışlar
dizisi olmayıp, etkileşimler dizisidir. Başka bir değişle görüşün odak noktası bireyler değil,
bireylerin birbirleri üzerindeki etkileri ve birbirinden etkilenmeleridir. Bu nedenle ilişkiler,
onları meydana getiren kişilerin etkileşimlerinden doğarlar, ancak yanlızca o kişilerin
davranış ve kişilik özellikleri ile açıklanamayacak niteliklere sahiptirler. Ayrıca, her ilişki,
bir ilişkiler ağı içinde yer alır. Bu nedenle, bir yandan başka ilişkilerden etkilenirken öte
yandan da onları etkiler. Bu görüşe göre, ilişkiler değişik boyutlarda farklılık gösterebilir.
Bu boyutlar, etkileşimlerin içeriği (ne yapıldığı-content), çeşitliliği (diversity), niteliği
(quality), farklı etkileşimlerin göreceli sıklık ( frequency) ve örüntülerinden (pattern) doğan
nitelikleri (çocuğu kaç isteğinin kabul edildiği), ilişkideki kişilerin davranışlarındaki
karşılıklı (reciprocity) birbirini tamamlayıcılık (complementarity), benzerlik (similarity),
kendilerini ve ilişkide bulundukları kişileri algılayışları (self and other perception) ve bu
algıların ideal kişi ve ilişki kavramlarına benzerliği, kişilerin ilişkinin devam ve gelişmesine
bağlılıkları ( commitment) olarak belirlenmiştir.
Duck’un ilişkilerin gelişmeleri ve çözülmelerine ilişkin modeli (1983): İlişkilerin
gelişme ve çözülmelerini bir kararlar dizisi olarak ele alan Duck, bu iki devrede de temelde
yükleme (attribution), kişinin kendisini, eşini ve ilişkisini değerlendirmesi (evaluation),
geleceğe
ilişkin
tahmin
yürütmesi
(prediction),
duygusal
iletişimi
(affective
communication) gibi aynı süreçlere yer verilmesini ancak bu süreçlerin yoğunluğu söz
konusu olduğunda, devreler arasındaki farklılıklar olabileceğini savunmaktadır. Bu görüşe
göre, ilişkiye girilen kişiler, kendileri, ilişkileri, karşılarındaki kişiyle ilgili yüklemeler
yaparlar (ben nasıl bir insanım, o nasıl bir insan, aramızdan ne türden bir ilişki var?
sorularını yanıtlamaya çalışırlar). Yüklemelerin sonuçlarını ideal eş ve ilişki kavramları ile
kıyaslayarak, değerlendirmeler ve ileriye dönük tahminler yaparlar. Bu süreçler sonucu,
olumlu karar verilirse, ilişkileri belli bir raya oturur ve önemli bir olay olmadıkça bu
konuda çok fazla düşünmez, yorum ve çözümlemeye girişmezler. İlişkinin ters gitmekte
olduğu anlaşılıp, önemli bir karar alınması gerektiğinde veya olumsuz durumlarla
karşılaştıkları izlenimine kapıldıkların da, önce bu durumun nedenlerini kendilerinde ve
veya eşlerinde ararlar, bu ilişkiden çıkmanın bedelini ve diğer olası ilişkileri düşünürler.
Duck’un “kişi içi” (intra- psychic) devre olarak adlandırdığı bu devrenin en önemli kararı,
bu hoşnutsuzluğu diğer kişiye açıklamak veya içine gömmek kararıdır. Kişi
hoşnutsuzluğunu açıklama kararı almış ise “ikili” devreye (dyadic) geçilmiştir. Bu devrede
eşler ilişkilerini tartışırlar, durumu düzeltme çabaları veya ayrılma planları oluştururlar.
Sevginin evrim kuramı çerçevesinde açıklanması (Wilson, 1981; Sternberg,
1987’de):
Bu kurama göre, sevgi üç içgüdüden kaynaklanmaktadır. Bunlardan ilk ikisi, koruma ve
korunma, üçüncüsü ise cinsel dürtüdür. İlk iki içgüdü, sevgililerin birbirlerine hem
çocuklarına benzer bir biçimde davranmaları (yavrum demek gibi), hem de onlardan, anababalarından bekledikleri güven ve korumayı beklemelerini açıklamaktadır. Bu görüşe
göre, özellikle erkekler, sevgililerini annelerine benzer kişiler arasından seçerler ( gelin
kaynana toprağından). Cinsel dürtünün başlıca amacı çoğalmaktır. Ancak, bu amaç, kadın
ve erkeklerde farklı davranışlara yol açmaktadır.
2.10.7. Gelişim psikolojisi kuramları
Gelişim psikolojisi geleneksel olarak anne çocuk ilişkisi ile ilgilenmiştir. Biyolojik ve
öğrenme kökenli kuramlar ile psikanalitik kuramlar, anne-çocuk ilişkisinin daha sonraki
ilişkilerin çekirdeğini oluşturduğunu, bu ilişkinin yokluk veya yetersizliğinin çocuğun
sonraki kişilik yapısı ve insan ilişkilerinde önemli aksaklıklara yol açabileceğini
savunmuşlardır. Gelişim psikolojisinde insan ilişkilerine değinen başlıca iki kavram
kullanılmıştır. Bunlar, bağlılık (attachment) ve bağımlılıktır (dependency). Bağlılık
sözcüğü, daha çok, duygusal yönü ağır basan ikili ilişkiler için kullanılmıştır. Genelde, bir
kişinin yaşamının ilk günlerinden başlayan bir bağımlılık ilişkisi olması beklenir ve arzu
edilir. Bağımlılık ise bir ilişki türü olmaktan çok kişilik özelliği veya durumu olarak ele
alınır ve özellikle batı kültüründe pek olumlu değerlendirilmeyen bir niteliktir. Gelişim
psikolojisinde biyolojik ve psikanalitik görüşler, bağlılık öğrenme kökenli görüşler ise
bağımlılık üzerine eğilmişlerdir. Son yıllarda arkadaşlık ilişkileri de araştırma konusu
olduğundan, birlikte olma isteği (affiliation) kavramından da söz edilmeye başlanmıştır.
2.10.7.1. Psikanalitik kuramlar
Bu görüşler Freud’un kuramından kaynaklanmışlardır. Freud’a (1958) göre, bebeklik
döneminde bütün çocuklar gereksinimlerini karşılayıp gerilimlerini azaltan annelerine
bağlanırlar. Cinsel dürtünün önemini vurgulayan Freud, anne-baba-çocuk ilişkisinin
özellikle genital dönemde (3–5 yaş) önem kazandığını, bu dönemde çocukların karşı
cinsten olan ana babalarına karşı cinsel duygular beslediklerini savunmuştur.
Ergenlikte cinsel dürtülerin tekrar ön plana çıkması ile genç bu kez karşı cinsten olan
ana-babasına fizik ve psikolojik olarak benzeyen birisine aşık olmaktadır. Freud’dan
etkilenen Reik (1957), Mathes ve Moore, (1985)’te insanların aşık olacakları kişide
ideallerini ve bu yönde kendilerinin karşıtını aradıklarını savunmaktadır. Freud’dan daha
toplumcu bir bakış açısından yola çıkan Erikson (1959), kişinin değişik devrelerden
geçtiğini ve her devrenin başarılması gereken bir amacı olduğunu savunur. Erikson’a göre,
her devrede amaca ulaşıp ulaşmamanın, daha sonraki devrelerdeki başarıyı etkilemesi
beklenir, ancak bu, ilk devrelerdeki başarısızlıkların sonucunun tersine çevrilememesi
demek değildir. Erikson’a göre bebeklik dönemindeki ana-çocuk ilişkisi çocukta temel
güven (basic trust) duygusunun gelişmesi açısından çok önemlidir. Bu duygunun
gelişebilmesi için çocuğun isteklerinin bebek çok bekletilmeden ve üzülmeden karşılanması
gerekmektedir. Erikson’un kuramında insan ilişkilerinin ön plana çıktığı ikinci dönem,
ergenlikten sonra gelen genç erişkinlik ( young adulthood) dönemidir. Bu dönemde, kişinin
başka bir insanla yakın bir ilişkiye girip “ yakınlık” (inmacy) duygusunu yaşaması
gerekmektedir. Bu ilişki, genellikle karşı cinsten birisiyle olur, ancak; aynı cinsten bir kişi
ile olan dostluk-arkadaşlık ilişkisinde de edinilebilmektedir. Erikson’a göre yakınlık
duygusu, kişinin benliğini (identity)
bulmasından sonra, yaratıcılık (generativity)
göstermesinden ise önce kazanılmaktadır.
Psikanalitik kuramcılar arasında insan ilişkilerine en önemli yeri veren Sullivan,
kişiliğin ilişkiler içinde geliştiğini savunur. Sullivan’a göre, ilişkileri dışlayarak kişiliğin
gelişmesinden söz etmenin anlamı yoktur (Hall ve Lindzey, 1970). Görüldüğü gibi,
psikanalitik kuramlar genelde anne-çocuk ve karşı cinsle olan ilişkilere önem vermekle
birlikte, arkadaşlık ilişkilerinden de söz etmektedirler. Bu kuramda ilişkiler kişiliği
etkilemektedir.
2.10.7.2. Öğrenme kuramından kaynaklanan açıklamalar
Bu görüşe göre (Caims, 1972; Gewirtz, 1972) bağlılık ve bağımlılık, öğrenme kuralları
sonucu oluşur. Çocuk rahatlamaktan veya doymaktan kaynaklanan olumlu duygularını o
sırada çevrede bulunan kişi veya nesnelere geneller. Çocuğun annesine duyduğu olumlu
duyguları, Pavlov’un köpeğinin zil sesine ağzının sulanması örneği ile aynı süreç içinde
açıklanmaktadır.
2.11.7.3. Biyolojik kökenli görüş (Bowlby, 1969,1973)
Bu görüşe göre, insanlarda hayvanlar gibi yaşamlarının ilk devresinde kendi
cinslerinden bir erişkin ile bağlılık ilişkisi kurmak için programlanmışlardır. Böyle bir
ilişkinin temel amacı, bebeklerin korunması ve yaşamlarını sürdürebilmeleridir.
2.11.7.4. Bilişsel görüş (cognitive view) (Selman, 1980):
Gelişim psikolojisinde, Piaget (1968) ve Kohlberg’in (1969) açtıkları yoldan yürüyen
ve onların kullandıkları mülakat yöntemini kullanan Selman, arkadaşlık, arkadaşlar arası
çatışmalar, arkadaş grubu, liderlik ve ana-baba-çocuk ilişkilerindeki ceza kavramlarının
gelişimini incelemiştir. Piaget ve Kohlberg gibi, bilişsel gelişmeyi düzeylere bölen Selman,
beş devreden söz etmiştir. Birinci devrede, arkadaşlık ilişkisi fiziksel yakınlıkla
belirlenmekte, çatışmalar
ise, ya bir kişinin olay yerinden uzaklaşması, yada fiziksel
yöntemlerle çözülmektedir. İkinci düzeyde, arkadaşlar arası çatışmaların tek kişiden
kaynaklandığı ve tek tarafın davranışı ile çözülebileceğine inanılmaktadır. Üçüncü düzeyde
arkadaşlıklar çift yönlü ilişkiler olarak düşünülmekte, çatışmaların çözülmesi için sözel
olarak özür dilemenin yeterli olmadığı, özür dileyenin içtenliğinin önemli olduğu
vurgulanmaktadır. Dördüncü düzeyde arkadaşlıkların kalıcılığı vurgulanmakta, çatışmaların
iki tarafça kabul edilen biçimlerde çözülmesinin gereğine değinilmektedir. En yüksek
düzeyde, arkadaşların karşılıklı bağımlılıkları ile birlikte özerkliklerinin (autonomy) de
olduğu söylenmekte, çatışmaların çözümünde sözel olmayan sembolik davranışların da
yeterli olabileceği düşünülmektedir.
2.11. İyi Bir İletişim İçin Öğrenme Kuramlarından Nasıl Yararlanabiliriz?
2.11.1.Klasik şartlanmanın eğitim öğretimde uygulanışı
Küçük yaşlarda birçok kaygı ve korku klasik şartlanma yolu ile meydana gelir ve daha
sonra bu davranışların ortadan kaldırılması oldukça zor olur. Bu nedenle öğretmenler,
öğrencilerine sundukları uyarıcılara çok dikkat etmelidirler. Bir öğretmen yanlış bir
iletişimle çocukta okul korkusu, sınav kaygısı, içine kapanıklık gibi şartlı tepkilerin
meydana gelmesine sebep olabilir. Bu tepkiler başta nötr iken öğretmen davranışı ile
birleşerek şartlı tepkilerin oluşmasına neden olabilmektedir. Klasik şartlanma yoluyla
öğrenilen bu durum öğrencinin tüm kişilik gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmektedir
(Akbaba, 1995).
“Öğretmenler, öğrencilerin yaptıkları yanlış genellemelere dikkat etmeli ve gerekli ayırt
etme öğrenmelerini gerçekleştirmelidir” (Selçuk, 1994).
2.11.2.Klasik şartlanmanın psikoterapide uygulanışı
Bu gün davranış terapisi başlığı altında verdikleri ağırlıklar bakımından farklı fakat
temelde müşterek birçok yönleri olan dört yaklaşımı toplayabiliriz. Bunlar zıt yönde
şartlama, operant şartlama, modelle tedavi veya sosyal öğrenmeci yaklaşım ve bilişsel
yeniden yapılanma veya bilişsel davranış değişmesidir ( Akt: Akbaba, 1995 ).
Bu dört yaklaşımdan zıt yönde şartlama klasik şartlama esaslarına dayanır. Altını
ıslatanları bu davranışından vazgeçirmek, birçok fobiyi sistematik olarak duyarsızlaştırmak,
kişiyi anksiyeteden kurtarmak için zıt yönde şartlama tekniği kullanılmaktadır.
Anksiyete ve fobilerden kurtulmak için hoşa giden bir şartlı uyarıcı ile korku ve
anksiyete objesi (şartsız uyarıcı) arasında bağ kurulur ve sonuçta fobi anksiyete objesi
korkutucu ve sıkıcı olmaktan çıkarılır. Anksiyete veya fobi ( şartlı tepki) bireyde olumsuz
(kötü) bir şartlı uyarıcı ile korku veya anksiyete objesinin birleşmesi (aralarında bağ
kurmaları) sonucu meydana gelmiştir (Akbaba, 1995). Şimdi ise terapi için zıt yönde
şartlandırma gerekmektedir.
Davranış tedavisinin (behavior therapy) temeli, Pavlov’un koşullu tepkilerine ve
öğrenmeye dayanır. Bu tür tedavide davranışı oluşturan etkenler üzerinde durulmadan
doğrudan doğruya davranışın kendisi ele alınır. Kişi ve toplum açısından uyumsuz görülen
davranışlar söndürülerek yeniden koşullandırma yoluyla uyumlu davranışların orta
çıkmasına çalışır.
2.11.3.Operant şartlanmanın eğitim öğretimde uygulanışı
Pekiştirme hemen bir davranışın arkasından gelirse diğer bir ifade ile bir davranış ne
kadar çabuk ödüllendirilirse o davranış o kadar çabuk benimsenir. Ödülün miktarı doyurucu
olmalıdır. Ödülün doyuruculuğu, öğrencinin öğrenme konusundaki başarı seviyesini
yükseltmektedir.
Öğretmen, öğrencilerini tüm yönleriyle tanımalı ve hangi pekiştiricinin ne zaman ve ne
miktarda ve hangi şartlar altında ona sunulmasının daha yararlı olacağına karar
verebilmelidir. Bununla birlikte değişken aralıklı ve değişken oranlı pekiştiricilerin
davranışın kalıcı kılınmasında daha etkili olduğunu da göz önünde bulundurmalıdır.
2.11.4. Operant şartlanmanın psikoterapide uygulanışı
Markayla ödüllendirme tekniği: Operant şartlanma teorisinin psikoterapiye getirdiği
önemli bir teknik olan markayla ödüllendirmenin evlilik problemlerinin çözümünde
kullanıldığı 4 yaşındaki çocuklara bu yolla okuma öğretildiği ve hatta şizofren hastalara
marka ödülü vererek davranışlarının düzeltilebildiği gösterilmiştir ( Akt: Akbaba, 1995 ).
Biçimlendirme (Shaping) tekniği: Bu tekniğin özü istenilen davranışı adım adım
pekiştirerek öğretmektir.
2.11.5. Deneme-yanılmanın eğitim öğretimde uygulanışı
Thorndike, öğrenmede motivasyona büyük önem vermiştir. Geliştirdiği motivasyon
ilkeleri günümüzde sınıf ortamlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Egzersiz kanunu ve sınıfta uygulanışı: Sınıf ortamında öğrencilere katılım şansı
tanınması, demokratik bir ortam yaratacağından öğrenciler arasında etkileşim artar.
Öğrencinin kendine güvenini, katılımını, öğrenme derecesini etkiler ve öğrenciyi pasif bir
dinleyici olmaktan kurtarır.
Hazır bulunuşluk ve sınıf uygulamaları: Öğrenciler, doğuştan bir potansiyele sahiptir.
Öğrenme, ancak bu potansiyelin iş yapabilecek olgunluğa ulaşmasıyla mümkündür.
Öğretmen bir sınıfın öğrencileri arasındaki bazı bireysel farklılıkları göz önünde
bulundurarak, onların hazır bulunuşluğunu kabul etmeli ve öğretimi bu doğrultuda
planlamalıdır.
Öğretmenler ölçü tutulan düzeye asla ulaşamayan öğrencileri tanımalı ve belli
konulardaki soyutlamaları kavramaları için onlara yardımcı olmalıdır.
Etki kanunu ve sınıfta uygulanışı: Bu öğrenme durumunda öğrencinin etkili olması
isteniyorsa başarılı olabileceği durumlar yaratılmalıdır. Başlangıçta meydana gelecek bir
başarı öğrencinin daha sonraki öğrenmeleri de gerçekleştirmesi için motive edici bir güç
kazandırır.
2.11.6. Deneme-yanılmanın psikoterapide uygulanışı
Terapistin ilk işi eski öğrenilmiş işaret-tepki bağlarını kırmaktır. Bunu, korku ve kaygı
yaratan düşüncelerini korkmadan danışanın anlatmasına imkân hazırlamakla başarabilir.
2.11.7. Çağrışım tekniğinin eğitim öğretimde uygulanışı
Zor bir konunun öğrenilmesi için; öncelikle yalın ve basit basamaklara ayrılan alt
birimleri arasında çağrışım yaptırılmalıdır. Daha sonra basit alt birimlerin kendi aralarında
birleştirilmeleriyle karmaşık bütün öğrenilmiş olur.
2.11.8.Çağrışım tekniğinin psikoterapide uygulanışı
Guthrie’ye göre istenilmeyen alışkanlıklar, birçok uyarıcı ile birleşmeleri sonucunda
meydana gelirler. Bu uyarıcıların sayısı ne kadar çok olursa alışkanlıkta o kadar güçlü olur.
Guthrie istenilmeyen davranışların değiştirilmesinde etkili olabilecek 3 temel yöntem
geliştirmiştir.
Eşik yöntemi: Uyarıcıyı tepki için eşik seviyesinin altında vermektir.
Yorma yöntemi: Kişiyi yorgun düşürüp yapamayacak bir hale gelinceye kadar
istenilmeyen tepkisini tekrarlatmak ve tepkiyi bıraktığında, bu tepkiyi yapmaması aynı
tepkinin uyarıcısı ile birleşmesini sağlamaktır.
Zıt uyarıcılar yöntemi: Bu yöntemle yapılan; istenilmeyen tepkinin kendisini çıkaran
uyarıcılardan farklı uyarıcılarla karşılaştırılmasıdır.
2.11.9.Sosyal öğrenme kuramının eğitim öğretimde uygulanışı
Bandura’ya göre kişilik başkalarının davranışını taklit ve gözlem yoluyla öğrenilmiş
davranışlar örüntüsüdür ( Akt: Akbaba, 1995 ). Kişilik bozuklukları da aynı yollarla (taklitgözlem) meydana gelmiştir denilebilir. Kötü alışkanlıkların başlangıçta gözlem ve taklitle
oluştuğu herkesçe bilinmektedir bunu önlemek için de bütün toplumun duyarlı olması
gerekmektedir.
2.11.10. Sosyal öğrenme kuramının psikoterapide uygulanışı
Rotter beklentileri değiştirmek için 4 yol tavsiye etmiştir.
Dolaysız pekiştirme: Uyumsuz davranışlara sahip kimseler zaman zaman uyumlu
davranışlarda da bulunurlar. Terapist bu uyumlu davranışları sözle pekiştirmelidir.
Grupla psikolojik danışma: Terapist hastayı değişik alternatifleri var olduğu durumlarla
yüz yüze getirmeli ya da ona yardımcı olmalıdır.
Alternatif davranış: Hastanın geçmişteki davranışları ve onların alternatifleri ele
alınmalıdır.
Doyum sağlayan davranış: Terapist bizzat belli bir durumda mümkün davranış
çeşitlerini göstermeli, hangilerinin daha fazla doyum sağladığını belirtmelidir ( Akt:
Akbaba, 1995 ).
2.11.11. Ani kavrama yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı
Öğretmen öğrencinin göremediği parçayı görmesini sağlamalı ve son algıladığı bu
parçayı önceden algıladıkları ile ilişkilendirerek manalı bir bütün oluşturmada ona yardımcı
olmalıdır.
2.11.12. Ani kavrama yoluyla öğrenmenin psikoterapide uygulanışı
Psikolojik danışmanın en önemli amacı danışana içgörü kazandırmaktır. Kendini ve
çevresini gerçekçi bir gözle değerlendirmeyen danışandan problemlerine istenilir çözümler
bulması beklenemez. Danışanın kendi problemlerini bir bütün olarak görmesi; problemiyle
ilgili tüm bilgileri bir araya toplaması ve toplanan bilgiler arasında anlamlı bağlar
kurmasına bağlıdır.
2.11.13. İşaret yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı
Öğrencilerin yeni öğrenecekleri bir konuyu veya çözecekleri bir problemi en verimli bir
şekilde öğrenmeleri için öğretmen, konu ya da probleme ait ipuçlarından yararlanmalıdır.
Problemin kuşbakışı haritasını bir bütünlük içerisinde zihinde çizdikten sonra kişinin
çözüme gitmesi oldukça kolay olacaktır.
2.11.14. İşaret tekniğinin psikoterapide uygulanışı
Bireyin küçük yaşlardan itibaren birçok konu hakkında yanlış bilgilendirilmesi onun
zihninde yanlış, hedefe götürmeyen haritaların çizilmesine sebep olur. Hedefe ulaşmayan
bireyde ise, birtakım davranış bozuklukları meydana gelir. Bu durumdaki bir danışana önce
ilk yaşlardan itibaren edindiği haritayı zihninde çıkarmasını ve sonra yerine amaca
götürebilen doğru haritanın konması sağlanarak yardımcı olabiliriz.
2.11.15. Alan kuramının eğitim öğretimde uygulanışı
Öğretmen, öğrencisinin bilişsel yapısında değişiklik yapan kişidir. Bu değiştirme işinin
farklılaşma ve genellemelerden geçtiğini alan teorisinden öğrenen öğretmen, yaşa uygun
olarak farklılaşmalar ve genellemeler yaptırabilmekte ve bu yolla bilişsel yapıda yeniden
inşayı gerçekleştirebilmektedir.
2.11.16. Alan kuramının psikolojik danışmada uygulanışı
Lewin’in alan teorisi hayat alanındaki zıtlıkları vurgulamasıyla, insanı gerilime iten
sebepleri göstermiştir. Birey hayat alanındaki amaçlarına ulaşmaya çabalarken, bu
amaçlarına varmada engel teşkil eden ve bireyi farklı yönlere iten bazı güçler ortaya çıkar.
Bunlar: yaklaşma-yaklaşma, kaçınma-kaçınma ve yaklaşma kaçınma zıtlıklarıdır.
Davranışlar bu zıtlıkların birini tercih etmeyle ortaya çıkar. Bazen bu zıtlıklar insanı
kararsızlığa ve dolayısıyla iç çatışmaya götürebilir. Danışman ya da terapist, danışanın biliş
alanında yeniden yapılanmalar sonucu çevresiyle arasındaki duvarı kaldırmasına yardımcı
olmalıdır.
2.11.17. Bilgi-işlem yaklaşımının eğitim öğretimde uygulanışı
Gagne (1979) öğrenme anında insan zihninde nelerin olduğunu bilen öğretmenin
öğrencisine faydalı olacağına inanmıştır. Öğreten, öğrenenin dikkatini toplamalı,
güdülenmeli, hafızadakileri canlı tutmalı ve bilgiyi anlamlandırmada ona yardımcı
olmalıdır.
2.11.18. Bilgi-işlem yaklaşımının psikolojik danışmada uygulanışı
Bilgi-işlem yaklaşımında daha çok öğrenme güçlüğü olan bireylerle yapılan psikolojik
danışmada yararlanılabilir.
Bilgi-işlem yaklaşımı ile öğrenmenin nasıl meydana geldiğini bilen danışman, öğrenme
güçlüğüne yol açan zihinsel alanı kolayca tespit edebilir. Uyarıcıları alan organlarda mı,
bilginin kaydedilmesinde mi yoksa hafızada mı bir problemin olduğuna karar vererek
töropotik çalışmalarını yönlendirebilen danışman, amacına ulaşmada başarılı olabilir.
2.11.19. Anlamlı öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı
Anlamlı bir öğrenmenin gerçekleşebilmesi için; organize edici bilgiler belirlenmeli, bilgiler
anlamlı bir bütün oluşturabilecek nitelikte olmalı, öğreneni ezberden korumalı, öğrenenin
hazır bulunuşluk seviyesine uygun olmalı, öğrenenin geçmiş yaşantısı iyi bilinmeli,
oldukça fazla sözlü etkileşime yer verilmeli ve tümdengelim düşünce yolu kullanılmalıdır.
2.11.20. Anlamlı öğrenmenin psikolojik danışmada uygulanışı
Aile ve okul eğitimcilerinin birbirinden kopuk olması, farklı kişiliklerin bir bedende
yaşatılmaya çalışılması, anlamsızlık ve uyumsuzluğun doğmasına zemin hazırlamaktadır.
Anlamlı öğrenme ileri sürdüğü fikirlerle; bireyin geçmişi, anı ve geleceğin uyumlu bir
bütün oluşturmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Verilecek eğitimin bu noktada
paralellik göstermesi gerekmektedir.
2.11.21.Buluş yoluyla öğrenmenin eğitim öğretimde uygulanışı
Öğrenmenin gerçekleşmesi için şunları önermiştir. Öğrenenin öğrenmeye hazır oluşunu
sağlayarak yaşantılarını belirlemesini, öğretim muhtevasının yapılaştırılmasını, bilginin
öğrenenin zihinsel gelişmişlik düzeyine uygun bir şekilde sıralanmasını ve kendi kendine
öğrenecek nitelikte olması gerektiğini ileri sürmüştür ( Akt: Akbaba, 1995 ).
2.11.22. Buluş yoluyla öğrenmenin psikolojik danışmada uygulanışı
Bireyin problemi yine bireye çözdürülür.
2.12.Gestalt Terapi
Gestalt terapinin amacı; danışanın bütünlüğe kavuşması için ona yeterli gücü
kazandırmada
yardımcı
olmaktır.
Bu
amaca
ulaşmak
için
de
bazı
teknikler
kullanılmaktadır. Bunlar:
Bilinçlenme: danışanı asıl kişiliğine kavuşturmak için yansıtmalarla içgörü kazanması
ve dolayısıyla kişiliği hakkında bilinçlendirilmesi gerekiyor.
Şimdi ve burada: duyguların açığa çıkmasına yardımcı olmaktır.
Boş sandalye tekniği: rol değişimiyle içgörü kazandırmaktır.
Rüyaları bütünleştirme: rüya danışana yeniden yaşatılır ve anlamlı bütün haline getirilir.
Şiddetini artırma: danışana düşünce ve duygularının şiddeti artırılarak söyletilir.
2.13.Bilişsel Terapi
Öncelikle düşüncede, zihinde, bilgiyle ilgili süreçlerde, başka bir deyişle bilişlerde
değişiklik yaparak davranış bozukluklarını, ruhsal bozukluk ve hastalıkları düzeltmek,
hastaların topluma uyumunu sağlamaktır.
2.14.Problem Çözme Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde Uygulanışı
Öğreten öğreneni sık sık çözebileceği problemlerle karşı karşıya getirmeli ve
çözebilmeleri için onlara yardım etmelidir.
2.15.Problem Çözme Yoluyla Öğrenmenin Psikolojik Danışmada Uygulanışı
Küçük yaşlardan itibaren kişiye kendi problemlerini kendisi çözme alışkanlığı
kazandırılmalıdır.
2.16.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Eğitim Öğretimde Uygulanışı
Bireye kendini rahat ifade edebileceği ortamlar yaratılmalıdır.
2.17.Orijinal Düşünce Üretme Yoluyla Öğrenmenin Psikolojik Danışmada
Uygulanışı:
Psikolojik danışmada danışanın problemini kendisine çözdürebilmek için, onun
problemini gerçekçi gözle görüp, kendine özgü yeni bakış açıları geliştirmesine çalışılır
( Akbaba,1995) .
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. YÖNTEM
Bu bölümde, araştırmanın evren ve örneklemi, veri toplama araçları, verilerin
toplanması ve verilerin analizinde kullanılan istatistiksel yöntemler hakkında bilgi
verilmektedir.
3.1. Evren
Araştırmanın evrenini; Mersin iline bağlı Bozyazı ve Anamur ilçelerindeki Bozyazı
Anadolu Lisesi, Bozyazı Lisesi ve Anamur Ticaret Meslek Lisesi’nde 2005-2006 eğitim
öğretim yılında eğitim görmüş öğrenciler oluşturmuştur.
3.2. Örneklem
Araştırmanın örneklemi; Bozyazı Anadolu Lisesi’nden 267, Bozyazı Lisesi’nden 238,
Ticaret Meslek Lisesi’nden 267 olmak üzere toplam 706 öğrenciden meydana gelmiştir.
Örnekleme alınanların 332’si kız, 374’ü erkek öğrencidir Test sonuçlarının daha
sağlıklı olması amacıyla anne veya babası üvey ya da ölü olanlar araştırmaya alınmamıştır.
Kendini Açma envanterini eksik veya yanlış dolduran öğrenciler de örneklem dışında
bırakılmıştır.
Örneklemi oluşturan lise öğrencileri ile ilgili demografik bilgiler Tablo 2’de verilmiştir.
Tablo 2. Örneklemle ilgili demografik bilgiler
Sınıflar
Cinsiyet
Kız
Erkek
Toplam
9.
n
179
164
343
%
53.92
543.8
48.58
10.
n
91
114
205
%
27.40
30.48
29.03
Toplam
11.
n
62
96
158
%
18.67
25.66
22.37
332
374
706
Tablo 2’ nin Devamı
meslek
Okullar
Anadolu lisesi
Genel lise
%
25.30
31.28
28.47
n
131
136
267
n
117
121
238
Cinsiyet
Ticaret
lisesi
n
Kız
84
Erkek
117
Toplam
201
%
39.45
36.36
37.81
Toplam
%
35.24
32.35
33.71
332
374
706
3.3. Araştırmada Kullanılan Veri Toplama Araçları
Bu araştırmada veri toplamak amacıyla iki araç kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı
değişkeni olan kendini açma düzeyi Selçuk (1989) tarafından geliştirilmiş olan “Kendini
Açma Envanteri” kullanılarak, bağımsız değişkenlere ait bilgileri elde edebilmek için de
araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır.
3.3.1. Kendini açma envanteri
Kendini açma envanteri, üniversite öğrencilerinin kendini açma davranış örüntülerini
belirlemek amacıyla Selçuk (1989) tarafından geliştirilmiştir. Bu envanter Jourard (1958)
tarafından geliştirilen “Self-Disclosure Questionnaire” ile Flanders (1976) tarafından
geliştirilen “Inventory of Self-Disclosure” ölçeklerinden şekil ve içerik yönünden
faydalanılarak hazırlanmıştır. Ayrıca Jourard’ın geliştirdiği orijinal formun yanı sıra, bu
formun Baymur (1971) tarafından Türkçeye adapte edilmiş halinden de faydalanılmıştır.
Envanter, düşünce ve görüşler, aile, okul, cinsellik, kişilik, zevk ve ilgiler konularında 8’er
madde olmak üzere toplam 48 maddeden oluşmaktadır. Envanterde ayrıca, açınılan bireyler
olarak anne, baba, aynı cins yakın arkadaş, karşı cins yakın arkadaş, öğretmen ve danışman
yer almaktadır.
3.3.1.1. Kendini açma envanterinin puanlanması
Kendini açma envanterini cevaplandırma 48 maddenin her birine “0”, “1”, ya da “2”
derecelerinden birini işaretleyerek yapılmaktadır. Kişi eğer belirli bir konuda kendini,
kendini açtığı bireye olduğu gibi rahatlıkla anlatabiliyorsa cevap kâğıdına “2”, eğer
rahatlıkla anlatamıyor veya yüzeysel olarak geçiştiriliyorsa “1”, kendini açtığı bireyle hiç
konuşmuyorsa “0” rakamını yazmaktadır.
1. Bireylere Açılma Puanı: Envanterde açılınan kişi sayısı 6 olarak düzenlendiğinden
deneğin 6 “açılma puanı” olmaktadır. Bu kişiler anne, baba, aynı cins yakın arkadaş, karşı
cins yakın arkadaş, öğretmen ve psikolojik danışman olarak belirtilmiştir. Açılınan belirli
bir bireye açılma puanı asgari 0 azami 96’dır. Bir deneğin bireylere açılma puanları
sütunlardaki rakamların toplanması yoluyla elde edilmektedir.
2. Konusal Açılma Puanı: KAE’nde 6 açılma konusu bulunmaktadır. Her bir konuyla
ilgili olarak 8’er madde vardır. Envanterdeki 1’den ve 8’e kadar olan maddeler “Düşünce
ve Görüşler” konusuyla, 9’dan 16’ya kadar olan maddeler “Okul” konusuyla, 17’den 24’e
kadar olan maddeler “Aile” konusuyla, 25’den 32’ye kadar olan maddeler “Cinsellik”
konusuyla, 33’den 40’a kadar olan maddeler “Kişilik” konusuyla, 41’den 48’e kadar olan
maddeler ise “Zevk ve İlgiler” konusuyla ilgilidir. Her bir açılınan konuda açılma puanı
asgari 0, azami 96’dır. Bir deneğin konusal açılma puanları, her bir konuya ait satırdaki
rakamlarının toplanması yoluyla elde edilmektedir.
3. Toplam Puan: Toplam puan, açılınan bireylere açılma puanlarının toplanmasıyla ya
da 6 açılınan konudaki açılma puanlarının toplanmasıyla elde edilmektedir. Envanterden en
az 0, en fazla 576 toplam puan alınabilmektedir. Puanların yüksek olması yüksek düzeyde
kendini açmayı, puanların düşük olması düşük düzeyde kendini açmayı ifade etmektedir.
3.3.1.2. Kendini açma envanterinin güvenirliği
Selçuk (1989) tarafından yapılan güvenirlik çalışmasında testin aralıklı tekrarı yöntemi
kullanılmıştır. Bu amaçla Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Matematik ve Almanca
Bölümlerinin çeşitli sınıflarına 21–24 gün aralıklarla envanter 2 kez uygulanmıştır.
Öğrencilerin 1. ve 2. uygulamadan aldıkları puanlar arasındaki korelâsyon katsayıları .79 ve
.91 arasında olmak üzere ortalama güvenirlik katsayısı .84 olarak bulunmuştur.
3.3.1.3. Kendini açma envanterinin geçerliliği
Kendini açma envanterinin geçerlilik çalışması Selçuk (1989) tarafından yapılmıştır.
Mantıksal geçerlilik yönünden öncelikle uzman kanısına başvurulmuştur. Psikoloji
doktorası yapmış veya yapmakta olan ve aynı zamanda kendini açma konusunda
bilgilendirilmiş olan 10 uzman, envanteri oluşturacak maddelerin seçiminde görünüş ve
kapsam geçerliği yönünden yardımcı olmuşlardır. Öncelikle 120 madde olarak hazırlanan
envanter, uzman değerlendirmesi sonrasında 60 maddeye indirilmiştir. Hazırlanan deneme
formu Selçuk Üniversitesinde okuyan 220 öğrenciye uygulanmıştır. Öğrencilerin açık ve
anlaşılır bulmadığı 7 madde ile açılma alanlarındaki madde sayılarını eşitlemek amacıyla 5
madde Selçuk tarafından deneme formundan çıkarılmıştır. Sonuç olarak altı açılma
alanında 8’er madde olmak üzere toplam 48 maddelik son ölçek hazırlanmıştır.
Geçerlik çalışmasının ikinci aşamasında benzer ölçekler geçerliği uygulanmıştır. Bu
amaçla, Baymur (1971) tarafından Türkçeye uyarlanan “Kendini Anlatma Envanteri” ölçüt
olarak kullanılmıştır. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Almanca Bölümü öğrencilerine
her
iki
envanter
uygulanmış
ve
benzer
ölçekler
katsayısı.
68
olarak
bulunmuştur(Selçuk,1989).
3.3.2. Kişisel bilgi formu
Bu form araştırmada ele alınan cinsiyet, sınıf ve okulu ile ilgili bilgileri toplamak
amacıyla uygulanmıştır.
3.4. Verilerin Toplanması
Verilerin toplanması aşamasında, Kendini Açma Envanteri ve Kişisel Bilgi Formu
bireylere tek oturumda ve araştırmacı tarafından uygulanmıştır.
Örnekleme giren öğrencilerin bulundukları okulların bağlı bulunduğu ilçe milli eğitim
müdürlüklerinin onayıyla ilçe kaymakamlığından olur alınmış daha sonra ilgili okul
müdürleriyle görüşülerek randevu alınmıştır. Randevu saatlerinde okullara gidilerek sınıf
sınıf anketler uygulanmaya başlanmıştır. Uygulama öncesinde öğrencilere yapılacak
araştırmanın amacı kısaca anlatılarak, verecekleri cevaplarda samimi olmalarının
gerekçeleri anlatılmıştır. Cevaplarının gizli tutulacağı kişisel bilgi formunun da yalnızca
istatistiksel işlemlerde kullanılacağı kendilerine anlatılmış ve cevaplamaya başlamaları
istenmiştir.
Uygulama bitikten sonra veri toplama araçları toplanmış, bazı öğrencilerin isteksizliği
dışında herhangi bir problem ortaya çıkmamıştır.
3.5. Verilerin Analizi
Araştırmada kız ve erkek öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup
olmadığını anlamak amacıyla kendini açma envanterinden almış oldukları puanların
aritmetik ortalamaları arasındaki farklar t testi ile incelenmiştir.
Farklı sınıf düzeyindeki ve farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma
davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla kendini açma envanterinden
almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans
analiziyle (ANOVA) incelenmiştir. Açılma durumları arasında fark olup olmadığını
anlamak amacıyla da LSD (Least Significiant difference / en küçük önemli fark) Post Hoc
testi uygulanmıştır.
Araştırmada verilerin analizleri SPSS for Windows 10.00 istatistik paket programıyla
bilgisayarda gerçekleştirilmiştir. Hata payı 0.05 olarak alınmıştır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. BULGULAR ve YORUM
Bu bölümde denencelerle ilgili bulgulara ve yorumlara yer verilmiştir.
4.1. Kız ve Erkeklerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki Farklarla İlgili
Bulgular ve Yorum:
Kız ve erkek öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup olmadığını
anlamak amacıyla kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik
ortalamaları arasındaki farklar t testi ile incelemiş ve bulgular Tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 3. Kız ve erkeklerin kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili bulgular
Anneye açılma
Babaya açılma
Aynı cins yakın
arkadaşa açılma
Farklı cins yakın
arkadaşa açılma
Öğretmene açılma
Psikolojik
danışmana açılma
Kendini
açma
toplam puanı
Düşünce
ve
görüşler konusu ile
ilgili açılma
Okul konusu ile
ilgili açılma
Cinsiyet
N
X
S.S.
t
kız
erkek
kız
erkek
kız
erkek
kız
erkek
kız
erkek
kız
erkek
kız
erkek
kız
erkek
332
374
332
374
332
374
332
374
332
374
332
374
332
374
332
374
71,84
60,07
54,72
55,34
79,11
68,42
58,43
50,47
47,40
39,90
49,00
37,40
360,49
311,60
67,27
59,48
19,08
20,21
23,35
22,53
16,50
18,14
22,21
22,54
21,82
21,28
29,45
27,42
97,27
104,03
18,06
19,33
7,927
kız
erkek
332
374
70,04
60,72
17,83
19,61
6,575
0,360
Önem
düzeyi
P<0.05
anlamlı
p>0.05
anlamsız
8,154
P<0.05
anlamlı
4,715
P<0.05
Anlamlı
4,620
P<0.05
Anlamlı
5,415
P<0.05
Anlamlı
6,425
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
5,511
P<0.05
Anlamlı
Tablo 3’ün devamı
kız
332
57,79
20,36
Aile konusu ile
ilgili açılma
erkek
374
47,12
20,35
Cinsellik konusu
kız
332
41,43
17,91
ile ilgili açılma
erkek
374
35,84
18,29
Kişilik konusu ile
kız
332
52,06
21,21
ilgili açılma
erkek
374
45,34
21,80
Zevk ve ilgiler
kız
332
71,90
20,19
konusu ile ilgili açılma
erkek
374
63,10
23,57
S.D.=704
Tablo 3 incelendiğinde, kız ve erkek öğrencilerin kendini açma
6,954
4,090
4,142
5,295
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
davranışları arasında
fark olup olmadığını anlamak amacıyla t testi uygulanmıştır. Babaya açılma boyutu dışında
diğer tüm boyutlarda kız ve erkek öğrencilerin açılma puanları arasındaki farklar p<0.05
önem düzeyinde anlamlı bulunmuştur.
Tabloya bakıldığı zaman, anneye açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik
ortalaması 71,84 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 60,07’den büyük olduğu
görülmektedir. Bu bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre anneye daha fazla
açılabildiklerini göstermektedir.
Yapılan araştırmaların birçoğu bu bulgularla paralellik gösterirken tutarsızlık
gösterenler de vardır. Kız öğrencilerin erkek öğrencilere oranla anneye kendini açma
davranışında daha yüksek bir puana sahip olduğuna ilişkin araştırmalar (Doğan, 1983;
Selçuk, 1989; Çakır, 1994; Ekebaş, 1994; Beydoğan (1995); Aker, 1996) vardır. Diğer
taraftan Ataşlar (1996) ve Aşık (1992) ın yaptıkları araştırmalar ise cinsiyetin kendini
anneye açma davranışına etkisi olmadığı sonucunu ortaya çıkartmıştır.
Yurt dışında yapılan çalışmalarda da kızların erkeklere oranla anneye daha rahat
açıldıkları (Hood ve Beck, 1971; Jourard, 1971; Jourard ve Lasakow, 1958; Papini ve
diğerleri, 1990; Franco ve diğerleri, 1984) sonucunu bulan araştırmacılar mevcutken bu
sonuçların aksine cinsiyetin kendini anneye açma davranışına etkisinin olmadığı sonucuna
ulaşan araştırmacılar da vardır. (Plog, 1965; Mulcahy, 1973; Schneider, 1983; Garcia ve
Geister, 1988).
Aynı cins yakın arkadaşa açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 79,11
olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 68,42 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu
kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre aynı cins yakın arkadaşa daha fazla açılabildiklerini
göstermektedir.
Yapılan araştırmalarda (Selçuk, 1989; Kelley ve diğerleri, 1983; Çakır, 1994; Aker,
1996; Ekebaş, 1994; Aşık, 1992, Avşaroğlu) kız öğrencilerin aynı cins yakın arkadaşa
açılmasının erkeklere oranla daha yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Reisman (1990) lise ve
üniversitede okuyan kız ve erkek öğrenciler üzerinde yaptığı araştırmada her iki cinsiyete
de bu dönemlerde aynı cins yakın arkadaşa açılmanın artığını ve kızların duygu ve
problemlerini erkeklerden daha fazla açtıkları bulgusunu elde etmiştir. Snell ve arkadaşları
(1989) kız ve erkek öğrencilerin kişisel duygularını aynı cins yakın arkadaşlarına daha fazla
açtıklarını, Hatch ve Leighton (1986), kadınların güçlü gördükleri yönlerini açmada
erkeklerden daha ileri düzeyde olduklarını, Schnider (1983) ise, kişisel konularda bilgi
verme ile kendini açma davranışında cinsiyet rolleri, yaş ve statü bakımından bir fark
bulunmadığını belirtmektedirler. Cline (1983) aynı cinse kendini açma davranışında
kadınlarda erkeklerden daha fazla samimi açma davranışı görüldüğünü belirtmektedir.
Franko ve arkadaşları (1984) ise kızların erkeklerden daha fazla açıldıklarını ve açılmak
için ise daha çok aynı cins yakın arkadaşlarını tercih ettiklerini bildirmişlerdir. Bunlar da
araştırma bulgusu ile paralellik göstermektedir.
Farklı cins yakın arkadaşa açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 58,43
olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 50,47 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu
kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre farklı cins yakın arkadaşa daha fazla
açılabildiklerini göstermektedir.
Yapılan çalışmalar bakıldığında Ekebaş (1994), Kelley ve diğerlerinin (1983) erkeklerin
farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının kızlardan daha yüksek olduğunu söyledikleri;
Aker (1996), Çakır (1994), Selçuk (1989), Aşık (1992) ın yaptıkları araştırmalarda ise kız
ve erkek öğrencilerin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanları arasında bir fark olmadığı
bulunmuştur. Ünver ve arkadaşları (1986) tarafından yapılan bir araştırmada kız ve erkek
deneklere “her türlü konuyu konuşabileceğiniz karşıt cinsten arkadaşınız var mı? Şeklinde
bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya verilen cevaplarda kız ve erkek deneklerin cevaplarının
birbirine yakın olduğu gözlenmiştir. Yurt içinde ve yurt dışında yapılan bütün bu
çalışmalara bakıldığında ilgili araştırma bulgusunun desteklenmediği görülmektedir.
Reisman (1990), lise ve üniversitede okuyan kız ve erkek öğrenciler üzerinde yaptığı bir
araştırma sonucunda her iki cinsiyette de bu dönemlerde farklı cins yakın arkadaşa
açılmanın artığını ve kızların duygu ve problemlerini erkeklerden daha fazla açtıklarını
belirtmiştir. Avşaroğlu (1999) da benzer bulgular elde etmiştir. Bu da araştırma bulgusuyla
paralellik göstermiştir.
Öğretmene açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 47,40 olup erkek
öğrencilerin ortalaması olan 39,90 dan büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız
öğrencilerin erkek öğrencilere göre öğretmene daha fazla açılabildiklerini göstermektedir.
Çakır (1994) ve Ekebaş (1994) ın yaptığı kız öğrencilerin öğretmene kendini açma
puanı ile erkek öğrencilerin öğretmene kendini açma puanı arasında anlamlı bir fark yoktur
çalışmasıyla (Aker, 1996; Aşık, 1992; Selçuk, 1989)
yaptıkları erkek öğrenciler kız
öğrencilere nazaran öğretmene kendilerini daha fazla açarlar çalışması araştırma bulgusu ile
tutarsızlık göstermiştir. Gökçe (1984), tarafından lise öğrencileri üzerinde yapılan bir
araştırmada
öğrencilere
öğretmenleriyle
ders
dışı
sorunlarına
ilişkin
görüşüp
görüşmedikleri sorulmuştur. Öğrencilerin %71’i öğretmenleriyle hiç görüşmediklerini
belirtmiştir. Bu bilgi araştırma bulgusuyla paralellik göstermiştir.
Psikolojik danışmana açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 49,00
olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 37,40 tan büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu
kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre psikolojik danışmana daha fazla açılabildiklerini
göstermektedir.
Yapılan çalışmalarla Selçuk (1989), Ekebaş (1994), Çakır (1994) ve Ataşlar’ın yapmış
oldukları kızlar danışmana kendilerini daha fazla açarlar ve Kepçeoğlu (1984) Türkiye de
danışmanlık hizmetlerinin yaygın olmaması ve psikolojik yardım veren uzmanlara
başvurma bilincinin gelişmemiş oluşu nedeniyle öğrencilerin en az danışmana açılacağı
ileri sürülmüştür. Timley ve arkadaşları (1984) yaptıkları araştırmalarında insanların kişisel
ve mesleki problemlerini danışmandan ziyade arkadaşlarına açmayı tercih ettiklerini
bulmuşlardır. Bu çalışmalarla ilgili araştırma bulgusu tutarlılık göstermiştir. Stokes ve
arkadaşları (1980) kızların yabancılara açılma oranının erkeklerden daha düşük olduğunu
belirtmektedir. Bu bilgi araştırma bulgusuyla tutarsızlık göstermektedir.
Düşünce ve görüşler ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması
67,27 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 59,48 den büyük olduğu görülmektedir. Bu
bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre düşünce ve görüşler ile ilgili daha fazla
açılabildiklerini göstermektedir.
Yapılan araştırmalarla (Selçuk,1989)
en çok açılınan konular boyutunda diğer
çalışmalarla paralellik gösteren araştırma bulgularından biri de düşünce ve görüşler
konusunda kendini açmadır. (Geçtan, 1978),
Pek çok kişi bir araya geldiklerinde
duygularını yaşayacak yerde sürekli olarak edebiyat, sanat ya da siyasetten söz etmektedir
Mulcahy (1973), yaptığı araştırma sonucunda kızların erkeklere oranla kişilik, zevkler ve
ilgiler gibi konularda daha çok açılırlarken erkeklerin ise meslek, tutum ve görüşler
konularında daha fazla açıldıklarını, Gorcyca (1993) kadınların kendilerini daha çok
duygusal seviyede açtıklarını, erkeklerin ise faaliyetler çerçevesinde kendilerini açmaya
eğilimli olduklarını belirtmiştir.
Okul konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 70,04 olup
erkek öğrencilerin ortalaması olan 60,72 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız
öğrencilerin erkek öğrencilere göre okul konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini
göstermektedir.
En çok açılınan konular boyutunda yapılan çalışmalarda Doğan(1983); Çakır, (1994);
Selçuk (1989) ve Melikan (1962) okul konusu en çok açılınan konu iken araştırmamız
bulgusu ile tutarsızlık göstermiştir. Aynı çalışmalarda kızlar okul konusunda erkeklerden
daha fazla açılmışlardır bulgusu araştırma bulgusuyla paralellik göstermiştir. Aşık (1992)
ve diğer araştırmalarda belirtilen kız öğrenciler erkek öğrencilerden daha fazla açılmaktadır
görüşü ise araştırmamızla paralellik göstermektedir.
Aile konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 57,79 olup
erkek öğrencilerin ortalaması olan 47,12 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu kız
öğrencilerin erkek öğrencilere göre aile konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini
göstermektedir.
Orta sıralarda yer alan aile konusu ile ilgili açılma, yapılan çalışmalarla Doğan(1983);
Çakır, (1994); Selçuk (1989) ve Melikan (1962) ilgili araştırma bulgusu desteklenmiş
olmaktadır. Kız öğrenciler erkek öğrencilerden daha fazla kendilerini açmaktadırlar
bulgusu da araştırma bulgularıyla paralellik göstermektedir.
Cinsellik konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 41,43
olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 35,84 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu
kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre cinsellik konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini
göstermektedir.
Doğan(1983); Çakır (1994); Selçuk (1989); Çakır (1994); Duke ve Murdock (1992);
Melikan (1962) ve Jourard ve Lasakow (1958) tarafından yapılan araştırmalarda cinsellik
konularında açılma en düşük açılınan konu olmuştur. Üniversite öğrencileri üzerinde
psikososyal bir araştırma yapan Başaran (1990), arkadaşları ile en çok konuşup tartıştıkları
konuları genel problemler ve kişisel konular olarak belirlemiş, cinsel konular gibi konuların
beklenilen oranda olmadığını ifade etmiştir. Bu anlamda da ilgili araştırma bulgusu
desteklenmiş olmaktadır.
Kişilik konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması 52,06
olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 45,34 den büyük olduğu görülmektedir. Bu bulgu
kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre kişilik konusu ile ilgili daha fazla açılabildiklerini
göstermektedir.
Jourard ve Lasakow (1958) tarafından yapılan araştırmada kişilik konularında açılma
oldukça düşük çıkmıştır. Mulcahy (1973), yaptığı araştırma sonucunda kızların erkeklere
oranla kişilik konusunda daha çok açıldıklarını belirtmiş bu bilgiler de araştırma
bulgularıyla paralellik göstermiştir.
Zevk ve ilgiler konusu ile ilgili açılma boyutunda kız öğrencilerin aritmetik ortalaması
71,90 olup erkek öğrencilerin ortalaması olan 63,10’ dan büyük olduğu görülmektedir. Bu
bulgu kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre zevk ve ilgiler konusu ile ilgili daha fazla
açılabildiklerini göstermektedir.
Zevkler ve ilgiler konusu araştırmamızda en çok açılınan konu olmuştur. Yapılan diğer
çalışmalarda Doğan(1983); Çakır, (1994); Selçuk (1989); Melikan (1962) ve Jourard ve
Lasakow (1958) orta sıralarda açılınan konu iken; mevcut araştırmada en yüksek puanı alan
konu olmuş ve araştırma bulgusuyla tutarsızlık göstermiştir. Mulcahy (1973), Aşık (1992)
de yaptığı araştırma sonucunda kızların erkeklere oranla zevkler ve ilgiler konusunda daha
çok açıldıklarını belirtmişler bu da araştırma bulgusuyla paralellik göstermiştir.
Toplam açılma puanı bilgilerine bakıldığında cinsiyet faktörünün kendini açma
davranışı üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Buna göre, tüm konularda kendini açma
toplam puanlarında, kişilere açılma toplam puanlarında ve genel toplamda kendini açma
toplam puanlarında kız öğrenciler daha yüksek puanlar almışlardır. Bu bulgular; Body
(1995), kızların erkeklere oranla daha yakın olduklarını ve kendilerini daha fazla
açtıklarını, Mulcahy (1973); Hood ve Beck (1971); Hatch ve Leighton (1986), kız ve
erkeklerin kendi cinslerine karşıt cins arkadaşlarından daha fala açıldıklarını, Selçuk
(1989), Avşaroğlu (1999), Öz (1999), Doğan (1983), Aker (1996), Ekebaş (1994),
Schneider (1983), Çakır (1994), Hatch ve Leighton (1986), Gültekin (2001), Beydoğan
(1994), kızların kendilerini erkeklerden daha fazla açtıklarını, Aşık (1992), cinsiyet
faktörünün genel olarak kendini açmada etkili olmadığını, bununla birlikte anne ve aynı
cins yakın arkadaşa kendini açma düzeyinin kızlarda daha yüksek olduğunu, Franko ve
arkadaşları (1984) ise kızların erkeklerden daha fazla açıldıklarını ve açılmak için ise daha
çok aynı cins yakın arkadaşlarını tercih ettiklerini bildirmişlerdir. Hortaçsu (1989), 12–18
yaşındaki Türk ergenleri ile yaptığı çalışmasında konuşmaktan en fazla hoşlandıkları beş
insana ilişkin bir liste sunulmuştur. Her iki cinsten de anneye ve aynı cins yakın arkadaşa
açılma puanlarının yüksek olduğu görülmüştür. Bu bulgular araştırma bulgularıyla
paralellik göstermiştir.
Elde edilen genel bulgulara bakıldığında kızların erkeklere nazaran kendilerini daha
fazla açtıkları görülmektedir. Erkeklerin kendilerini açmalarının teşvik edilmemesi, kızların
toplumsal, psikolojik ve fizyolojik faktörlerin etkisiyle duygusal olayları paylaşmada daha
istekli ve iyi iletişim kurmaları, dünyadaki kadın hareketlerinden etkilenmeleri ve bu
hareketlerin içinden kendilerine belli oranlarda pay çıkarmaları yüz yıllarca baskı altında
tutulan kadınların günümüz koşullarını bir fırsat olarak değerlendirmeleri kendilerini daha
fazla açmalarının nedenleri olarak düşünülmüştür.
4.2. Farklı Sınıf Düzeyindeki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları Arasındaki
Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum:
Farklı sınıf düzeyindeki öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup
olmadığını anlamak amacıyla, 9., 10. ve 11. sınıftaki öğrencilerin kendini açma
envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü
Varyans analiziyle (ANOVA) incelenmiştir. Tablo 4’te aritmetik ortalama ve standart
sapma değerleri ve Tablo 5’te Tek Yönlü Varyans analiziyle ilgili bulgular verilmiştir.
Tablo 4. Farklı sınıflara göre kendini açma puanlarına ilişkin aritmetik ortalama
ve standart sapma değerleri
Anneye açılma
Babaya açılma
Aynı cins yakın arkadaşa açılma
Farklı cins yakın arkadaşa açılma
Öğretmene açılma
Psikolojik danışmana açılma
Sınıf
9,00
10,00
11,00
Toplam
9,00
10,00
11,00
Toplam
9,00
10,00
11,00
Toplam
9,00
10,00
11,00
Toplam
9,00
10,00
11,00
Toplam
9,00
10,00
11,00
Toplam
N
343
205
158
706
343
205
158
706
343
205
158
706
343
205
158
706
343
205
158
706
343
205
158
706
X
67,96
64,00
62,56
65,60
58,40
53,25
50,09
55,05
72,85
74,72
73,08
73,44
52,93
54,60
56,51
54,22
44,32
41,97
43,36
43,42
44,92
36,97
46,02
42,86
S.S.
19,80
21,32
20,58
20,53
21,99
23,37
23,22
22,90
18,51
18,34
17,25
18,18
22,63
23,99
21,11
22,72
22,75
22,91
18,13
21,84
29,87
29,71
24,70
28,96
Tablo 4’ün devamı
Kendini açma toplam puanı
Düşünce ve görüşler konusu ile ilgili
açılma
Okul konusu ile ilgili açılma
Aile konusu ile ilgili açılma
Cinsellik konusu ile ilgili açılma
Kişilik konusu ile ilgili açılma
Zevkler ve ilgiler konusu il ilgili
açılma
9,00
343
341,39
103,70
10,00
205
325,50
107,87
11,00
158
331,61
97,82
Toplam
706
334,59
103,75
9,00
343
63,58
19,15
10,00
205
61,20
19,27
11,00
158
64,68
18,82
Toplam
706
63,14
19,13
9,00
343
66,80
18,97
10,00
205
63,37
19,61
11,00
158
63,66
19,63
Toplam
706
65,10
19,35
9,00
343
53,00
20,81
10,00
205
51,26
21,93
11,00
158
51,41
20,37
Toplam
706
52,14
21,03
9,00
343
39,07
18,79
10,00
205
38,02
18,88
11,00
158
37,73
16,49
Toplam
706
38,47
18,31
9,00
343
50,55
22,29
10,00
205
46,19
21,09
11,00
158
47,07
21,20
Toplam
706
48,50
21,77
9,00
343
68,39
21,47
10,00
205
65,46
24,04
11,00
158
67,06
22,45
Toplam
706
67,24
22,46
Tablo 5. Farklı sınıflara göre kendini açma puanları arasındaki farkla ilgili
bulgular
Kareler
toplamı
Anneye
açılma
Babaya
açılma
Aynı cins
yakın
arkadaşa
açılma
Farklı cins
yakın
arkadaşa
açılma
Öğretmene
açılma
Psikolojik
danışmana
açılma
S.D.
Kareler
ortalaması
Gruplararası
3895,577
2
1947,789
Gruplariçi
Toplam
293295,374
297190,952
703
705
417,205
Gruplararası
8405,410
2
4202,705
Gruplariçi
Toplam
361364,047
369769,458
703
705
514,031
Gruplararası
472,955
2
236,478
Gruplariçi
Toplam
232509,390
232982,346
703
705
330,739
Gruplararası
1422,928
2
711,464
Gruplariçi
Toplam
362432,347
363855,275
703
705
515,551
Gruplararası
714,093
2
357,047
Gruplariçi
Toplam
335616,276
336330,370
703
705
477,406
Gruplararası
10135,948
2
5067,974
Gruplariçi
Toplam
581021,316
591157,263
703
705
826,488
Gruplararası
34192,530
2
17096,265
Gruplariçi
Toplam
7554402,348
7588594,878
703
705
10745,949
F
4,669
Önem
düzeyi
P<0.05
anlamlı
8,176
P<0.05
Anlamlı
0,715
P>0.05
Anlamsız
1,380
P>0.05
Anlamsız
0,748
P>0.05
Anlamsız
6,132
P<0.05
Anlamlı
1,591
P>0.05
TOPLAM
Anlamsız
Tablo 5’in Devamı
Düşünce ve
görüşler konusu
ile ilgili açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
1211,442
256760,954
257972,397
2
703
705
605,721
365,236
Okul
konusu ile ilgili
açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
1925,100
261962,760
263887,860
2
703
705
962,550
372,636
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
498,299
311271,374
311769,673
2
703
705
249,150
442,776
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
250,923
236156,891
236407,814
2
703
705
125,462
335,927
Kişilik
konusu ile ilgili
açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
2860,348
331132,147
333992,494
2
703
705
1430,174
471,027
Zevkler ve
ilgiler konusu il
ilgili açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
1110,030
354625,035
355735,065
2
703
705
555,015
504,445
Aile
konusu ile ilgili
açılma
Cinsellik
konusu ile ilgili
açılma
1,658
P>0.05
Anlamsız
2,583
P>0.05
Anlamsız
0,563
P>0.05
Anlamsız
0,373
P>0.05
Anlamsız
3,036
P<0.05
Anlamlı
1,100
P>0.05
Anlamsız
Tablo 5 incelendiği zaman, farklı sınıf düzeyindeki öğrencilerin kendini açma
davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla, 9. 10. ve 11. sınıftaki
öğrencilerin kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları
arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA) incelendiği görülmektedir.
Tablodan anneye açılma, babaya açılma, psikolojik danışmana açılma ve kişilik
konusunda açılma davranışları açısından sınıflar arasındaki farklar p<0.05 önem düzeyinde
anlamlı olduğu görülmektedir. Aynı cinsten arkadaşlara açılma, farklı cinsten arkadaşlara
açılma, öğretmene açılma, düşünce ve görüşler ile ilgili açılma, okul konusu ile ilgili
açılma, aile konusu ile ilgili açılma ve cinsellik konusu ile ilgili açılma davranışları
açısından
sınıflar arasındaki
farklar p>0.05
önem
düzeyinde anlamsız
olduğu
görülmektedir. Hangi sınıf düzeyindeki öğrencilerin açılma durumları arasında fark olup
olmadığını anlamak amacıyla LSD (Least significiant difference / en küçük önemli fark)
Post Hoc testi uygulanmış ve bulgular Tablo 6’da verilmiştir
Tablo 6. Açılma durumlarına ilişkin sınıflar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc
testi bulguları
Sınıf
(I)
Sınıf
Ortalamalara
(J)
rası fark
(I-J)
Önem düzeyi
9,00
10,00
3,9621
P<0.05
Anlamlı
11,00
5,3988
P<0.05
Anlamlı
10,00
5,1487
P<0.05
Anlamlı
11,00
8,3137
10,00
-1,8628
P<0.05
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
11,00
-,2217
10,00
11,00
1,6411
9,00
10,00
-1,6622
P>0.05
Anlamsız
11,00
-3,5734
11,00
-1,9112
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
Anneye açılma
9,00
Babaya açılma
9,00
Aynı cins yakın arkadaşa
açılma
Farklı cins yakın arkadaşa
açılma
10,00
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
Tablo 6’nın Devamı
9,00
10,00
2,3578
11,00
,9629
10,00
11,00
-1,3949
9,00
10,00
7,9447
11,00
-1,1035
10,00
11,00
-9,0483
9,00
10,00
15,8882
11,00
9,7767
10,00
11,00
-6,1115
9,00
10,00
2,3782
11,00
-1,1005
10,00
11,00
-3,4787
9,00
10,00
3,4252
11,00
3,1314
10,00
11,00
-,2938
9,00
10,00
1,7415
11,00
1,5949
10,00
11,00
-,1465
9,00
10,00
1,0485
11,00
1,3387
11,00
,2902
Öğretmene açılma
Psikolojik
açılma
danışmana
Toplam açılma puanı
Düşünce
ve
görüşler
konusu ile ilgili açılma
Okul konusu ile ilgili
açılma
Aile
açılma
konusu
ile
ilgili
Cinsellik konusu ile ilgili
açılma
10,00
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P<0.05
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
P<0.05
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P<0.05
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
Tablo 6’nın Devamı
Kişilik konusu ile ilgili
açılma
Zevkler ve ilgiler konusu il
ilgili açılma
9,00
10,00
4,3627
11,00
3,4785
10,00
11,00
-,8843
9,00
10,00
2,9321
11,00
1,3337
11,00
-1,5984
10,00
P<0.05
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
P>0.05
Anlamsız
Tablo 6’daki açılma durumlarına liken sınıflar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc
testi bulguları incelendiğinde;
Tablodan 9. sınıf öğrencilerinin anneye açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin
anneye açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu
görülmektedir.
Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını kişiçevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç yetişkinlerde
gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar bulunduğunu
belirtmektedir. Araştırma sonucunda kişinin kendisini açması için en uygun kişiler olarak
ebeveynleri ve arkadaşları olduğu, arkadaşlara ebeveynlerden daha fazla açıldıkları,
ebeveynlerden de daha çok anneye açıldıkları görülmüştür. Garcia ve Geisler (1988),
kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi incelediği araştırması sonucunda
yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17 olan sekizinci sınıf öğrencilerinin
ebeveynlerden en çok anneye açıldıkları bulgusunu elde etmiştir. Bu da yaş ortalaması 16–
18 arasında değişen ve araştırmaya katılan öğrencilerin anneye açılma puanı daha yüksek
olan araştırma bulgusunu destekler niteliktedir.
9. sınıf öğrencilerinin babaya açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin babaya
açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu
görülmektedir.
Garcia ve Geisler (1988), kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi
incelediği araştırması sonucunda yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17
olan sekizinci sınıf öğrencilerinin en az babaya açıldıkları bulgusunu elde etmiştir.
Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını kişi-çevre
ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç yetişkinlerde gerek
konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar bulunduğunu belirtmektedir.
Araştırma sonucunda kişinin kendisini açması için en uygun kişiler olarak ebeveynleri ve
arkadaşları olduğu, arkadaşlara ebeveynlerden daha fazla açıldıkları, ebeveynlerden de
daha az babaya açıldıkları görülmüştür. Bu da yaş ortalaması 16–18 arasında değişen ve
araştırmaya katılan öğrencilerin babaya açılma puanı anneden daha düşük olan araştırma
bulgusunu destekler niteliktedir.
Garcia ve Geisler (1988), kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi
incelediği araştırması sonucunda yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17
olan sekizinci sınıf öğrencilerinin en az babaya açıldıkları bulgusunu elde etikleri
araştırmasıyla mevcut araştırma sonucunda elde edilen en az açılınan bireyler olarak
öğretmen ve psikolojik danışman bulgusu Garcia ve Geisler (1988) in en az açılınan
bireyler konusundaki araştırma bulguları bir tutarsızlık göstermektedir.
9. sınıf öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf
öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem
düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de aynı cins yakın arkadaşa açılma
puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha
yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir
Garcia ve Geisler (1988), kendini açma, cinsiyet ve yaş farklılığı arasındaki ilişkiyi
incelediği araştırması sonucunda yaş ortalaması 14 olan altıncı sınıf ile yaş ortalamaları 17
olan sekizinci sınıf öğrencilerinin en çok kız arkadaşlarına açıldıkları bulgusunu elde
etmiştir. Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını
kişi-çevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç
yetişkinlerde gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar
bulunduğunu belirtmektedir. Araştırma sonucunda kişinin kendisini açması için en uygun
kişiler olarak ebeveynleri ve arkadaşları olduğu, arkadaşlara ebeveynlerden daha fazla
açıldıkları, ebeveynlerden de daha çok anneye açıldıkları görülmüştür. Bu da araştırmada
en çok açıldıkları kişi olarak aynı cins yakın arkadaşı tercih etikleri bulgusunu destekler
niteliktedir.
9. sınıf öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf
öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem
düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de farklı cins yakın arkadaşa açılma
puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha
düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir. 9. sınıf öğrencilerinin
öğretmene açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından
daha yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de
öğretmene açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından daha
düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
9. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının 10. sınıf öğrencilerinin
psikolojik danışmana açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı
olduğu,9. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının 11. sınıf
öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem
düzeyinde anlamsız olduğu ve 10. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma
puanlarının 11. sınıf öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından düşük ve
p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir.
9. sınıf öğrencilerinin düşünce ve görüşler ile ilgili açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf
öğrencilerinin düşünce ve görüşler ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem
düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de düşünce ve görüşler ile ilgili açılma
puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin düşünce ve görüşler ile ilgili açılma puanlarından daha
düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
9. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. sınıf öğrencilerinin
okul konusu ile ilgili açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı
olduğu, 9. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının 11. sınıf
öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem düzeyinde
anlamsız olduğu ve 10. sınıf öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının11.sınıf
öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem
düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
9. sınıf öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf
öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarından büyük ve p>0.05 önem düzeyinde
anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de aile konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf
öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarından düşük ve p>0.05 önem düzeyinde
anlamsız olduğu görülmektedir.
9. sınıf öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. ve 11.sınıf
öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem
düzeyinde anlamsız olduğu,10. sınıf öğrencilerinin de cinsellik konusu ile ilgili açılma
puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından büyük ve
p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
Ataşalar (1996), cinsellik konusunda yaşları 20–22 arasında olan üniversite
öğrencilerinin yaşları 17–19 arasında olan üniversite öğrencilerinden daha fazla açıldıkları
sonucunu elde etmiştir. Mevcut araştırmada yaşları küçük olan 9.sınıf öğrencileri yaşları
büyük olan 10. ve 11. sınıf öğrencilerinden cinsellik konusunda daha fazla açılmışlardır.
Burada tam tersi bir sonuç elde edilmiştir.
9. sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarının10. sınıf öğrencilerinin
kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha yüksek ve p<0.05 önem düzeyinde
anlamlı olduğu, 9. sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf
öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından yüksek ve p>0.05 önem
düzeyinde anlamsız olduğu ve 10. sınıf öğrencilerinin de kişilik konusu ile ilgili açılma
puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük
ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
9. sınıf öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarının 10. ve
11.sınıf öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarından büyük ve
p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu, 10. sınıf öğrencilerinin de zevkler ve ilgiler
konusu ile ilgili açılma puanlarının 11.sınıf öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili
açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu
görülmektedir.
9. sınıftan 11. sınıfa doğru gidildikçe kendini açma puanı ortalamalarında doğrusal bir
artış ya da azalış görülmemiştir. Bazı puan türlerinde sınıfların ortalaması yüksek çıkarken
bazılarında düşük çıkmıştır. Toplam puanlarının p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olması
9. sınıf ve 11. sınıf öğrencileri arasındaki yaş farkının az olmasına bağlanabilir. Selçuk
(1989) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında benzer sonuçlar bulmuştur.
Hargie (1981) kendini açmanın yaşla birlikte artığını söylemiş fakat araştırma bulgularında
10. sınıf öğrencilerinin 9. sınıf ve 11. sınıf öğrencilerine nazaran daha düşük puan almaları
bu araştırmayla tutarsızlık göstermektedir. Çakır (1994)’ın lise öğrencilerinin kendini açma
davranışlarını etkileyen faktörleri incelediği araştırmasında, kızların erkeklerden daha fazla
kendilerini açtıklarını, karma lisede okuyor olmanın, bulunduğu sınıfın, takip edilen alanın,
genel veya özel lise okumanın kendini açma davranışını etkilemediğini söylemiştir.
Çetinkaya (2005) üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında 4. sınıfta okuyan
öğrencilerin öğretmene 1. sınıfta okuyan öğrencilerin ise psikolojik danışmana daha çok
açıldıkları sonucunu elde etmiştir. Ayrıca, Papini ve arkadaşları (1990) yaşın ilerlemesi ile
kendini açma düzeyinin arttığını tespit etmiştir. Mevcut çalışmada 9. sınıfların kişiler ve
konular bazında kendini açmada daha yüksek puanlar aldıkları düşünüldüğünde
araştırmanın diğer araştırma bulgularıyla tutarsızlık gösterdiği görülmektedir. Hortaçsu
(1989), 12–18 yaşındaki Türk ergenleri ile yaptığı çalışmasında konuşmaktan en fazla
hoşlandıkları beş insana ilişkin bir liste sunulmuştur. Her iki cinsten de anneye ve aynı cins
yakın arkadaşa açılma puanlarının yüksek olduğu görülmüştür.
Araştırmaya bakıldığında açılınan kişiler ve açılınan konular bazında tüm sınıflar
düzeyinde kız öğrencilerin erkek öğrencilere nazaran daha yüksek puanlar aldıkları
görülmektedir. Diğer araştırmalarda yaş ilerledikçe kendini açmanın artığı sonucu mevcut
araştırmayla tutarsızlık göstermektedir. Çünkü 9. sınıf öğrencileri 10. ve 11. sınıf
öğrencilerinden daha çok açılmışlardır. 11. sınıflar da 10. sınıflardan daha çok
açılmışlardır. 9. sınıfların kendilerini daha çok açmalarının nedenleri toplumsal gelişmeler,
eğitimdeki yenilikler, anne baba tutumlarındaki değişmeler ve iletişim teknolojisinin birey
üzerindeki etkileri olarak düşünülmüştür. 11. sınıfların kendilerini daha çok açmalarının
nedenleri diğer araştırma sonuçlarıyla açıklanabilir yani yaş ilerledikçe kendini açma da
artmaktadır.
4.3. Farklı Okul Programlarındaki Öğrencilerin Kendini Açma Davranışları
Arasındaki Farklarla İlgili Bulgular ve Yorum:
Farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma davranışları arasında fark olup
olmadığını anlamak amacıyla, Ticaret Meslek Lisesi, Anadolu Lisesi ve Genel Lise
öğrencilerinin kendini açma envanterinden almış oldukları puanların aritmetik ortalamaları
arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA) incelenmiştir. Tablo 7’de
aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri ve Tablo 8’de Tek Yönlü Varyans analiziyle
ilgili bulgular verilmiştir.
Tablo 7. Farklı okul programlarına göre kendini açma puanlarına ilişkin
aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri
Anneye açılma
Babaya açılma
Aynı cins yakın arkadaşa
açılma
Okul
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
N
201
267
X
63,68
65,55
S.S.
20,74
19,95
Genel lise
238
67,29
20,94
Toplam
706
65,60
20,53
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
201
267
48,61
57,90
24,86
20,97
Genel lise
238
57,29
22,26
Toplam
706
55,05
22,90
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
201
267
67,63
75,03
20,10
16,11
Genel lise
238
76,57
17,59
Toplam
706
73,44
18,18
Tablo 7’nin Devamı
Farklı cins yakın arkadaşa
açılma
Öğretmene açılma
Psikolojik
açılma
Kendini
puanı
danışmana
açma
toplam
Düşünce ve
görüşler
konusu ile ilgili açılma
Okul konusu ile ilgili
açılma
Aile
açılma
konusu
ile
ilgili
Cinsellik konusu ile ilgili
açılma
Kişilik konusu ile ilgili
açılma
Zevkler ve ilgiler konusu
il ilgili açılma
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
201
267
238
706
201
267
238
706
201
267
238
706
48,10
56,10
57,26
54,22
39,18
41,75
48,88
43,42
28,35
43,71
54,15
42,86
24,35
21,34
21,87
22,72
24,00
19,95
20,92
21,84
28,53
25,26
28,00
28,96
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
201
267
238
706
201
267
238
706
201
267
238
706
201
267
238
706
201
267
238
706
201
267
238
706
295,55
340,05
361,44
334,59
53,96
66,19
67,47
63,14
55,49
68,50
69,40
65,10
45,74
52,26
57,40
52,14
39,17
34,96
41,81
38,47
44,89
47,23
52,98
48,50
106,06
95,77
100,91
103,75
18,61
17,84
18,40
19,13
19,74
17,14
18,57
19,35
20,55
19,28
21,89
21,03
19,00
16,70
18,82
18,31
21,29
22,11
21,09
21,77
Ticaret meslek lisesi
Anadolu lisesi
Genel lise
Toplam
201
267
238
706
56,30
70,90
72,38
67,24
21,73
21,16
21,38
22,46
Tablo 8. Farklı okul programlarına göre kendini Açma puanları arasındaki
farkla ilgili bulgular
Kareler
toplamı
Gruplararası
1423,909
Gruplariçi
295767,043
Toplam
297190,952
S.D.
Kareler
ortalaması
2
711,954
703
420,721
705
F
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
11700,666
358068,791
369769,458
2
703
705
5850,333
509,344
11,486
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
9792,607
223189,739
232982,346
2
703
705
4896,304
317,482
15,422
Farklı cins
yakın
arkadaşa
açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
10680,672
353174,603
363855,275
2
703
705
5340,336
502,382
10,630
Öğretmene
açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
11439,029
324891,341
336330,370
2
703
705
5719,514
462,150
12,376
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
72842,995
518314,269
591157,263
2
703
705
36421,497
737,289
49,399
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
485888,156
7102706,723
7588594,878
2
703
705
242944,078
10103,424
24,046
Anneye
açılma
Babaya
açılma
Aynı cins
yakın
arkadaşa
açılma
Psikolojik
danışmana
açılma
Toplam
açılma puanı
Önem
düzeyi
1,692
P>0.05
Anlamsız
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
Tablo 8’in devamı
Düşünce
ve görüşler
konusu ile
ilgili açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
23878,225
234094,171
257972,397
2
703
705
11939,113
332,993
Okul
konusu ile
ilgili
açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
26069,614
237818,245
263887,860
2
703
705
13034,807
338,291
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
14816,398
296953,275
311769,673
2
703
705
7408,199
422,409
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
6039,449
230368,366
236407,814
2
703
705
3019,724
327,693
Kişilik
konusu ile
ilgili açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
7822,404
326170,090
333992,494
2
703
705
3911,202
463,969
Zevkler
ve
ilgiler
konusu
il
ilgili açılma
Gruplararası
Gruplariçi
Toplam
33920,740
321814,326
355735,065
2
703
705
16960,370
457,773
Aile
konusu ile
ilgili açılma
Cinsellik
konusu ile
ilgili açılma
35,854
P<0.05
Anlamlı
38,531
P<0.05
Anlamlı
17,538
P<0.05
Anlamlı
9,215
P<0.05
Anlamlı
8,430
P<0.05
Anlamlı
37,050
P<0.05
Anlamlı
Tablo 8 incelendiği zaman, farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma
davranışları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla, Ticaret Meslek Lisesi,
Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin kendini açma envanterinden almış oldukları
puanların aritmetik ortalamaları arasındaki farklar Tek Yönlü Varyans analiziyle (ANOVA)
incelendiği görülmektedir.
Tablodan anneye açılma davranışı dışında diğer açılma davranışları açısından sınıflar
arasındaki farklar p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Hangi sınıf
düzeyindeki öğrencilerin açılma durumları arasında fark olup olmadığını anlamak amacıyla
LSD (Least significiant difference / en küçük önemli fark) Post Hoc testi uygulanmış ve
bulgular Tablo 9’da verilmiştir.
Tablo 9. Açılma durumlarına ilişkin okullar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc
testi bulguları
Anneye açılma
Okul
(I)
Okul
(J)
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
Ortalamalararası
fark
(I-J)
-1,8739
Önem
düzeyi
P>0.05
Anlamsız
Genel lise
-3,6133
P>0.05
Anlamsız
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
1,8739
P>0.05
Anlamsız
Genel lise
-1,7394
P>0.05
Anlamsız
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
3,6133
P>0.05
Anlamsız
Anadolu
lisesi
1,7394
P>0.05
Anlamsız
Tablo 9’un devamı
Babaya açılma
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
-9,2919
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-8,6787
,P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
9,2919
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
,6132
P>0.05
Anlamsız
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
8,6787
P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
-,6132
P>0.05
Anlamsız
Aynı cins yakın
Ticaret
arkadaşa açılma
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
Genel lise
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
Genel lise
-7,4019
P<0.05
-8,9396
Anlamlı
P<0.05
7,4019
Anlamlı
P<0.05
-1,5377
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
8,9396
P<0.05
Anadolu
lisesi
1,5377
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
Tablo 9’un devamı
P<0.05
Farklı cins yakın
arkadaşa açılma
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
-8,0016
Anlamlı
-9,1652
P<0.05
Genel lise
Anlamlı
P<0.05
Anadolu
lisesi
Genel lise
Öğretmene açılma
Ticaret
meslek lisesi
8,0016
Anlamlı
-1,1636
P>0.05
Ticaret
meslek lisesi
9,1652
Anlamsız
P<0.05
Anadolu
lisesi
1,1636
Anlamlı
P>0.05
-2,5687
Anlamsız
P>0.05
-9,6941
Anlamsız
P<0.05
2,5687
Anlamlı
P>0.05
-7,1253
Anlamsız
P<0.05
9,6941
Anlamlı
P<0.05
7,1253
Anlamlı
P<0.05
Ticaret
meslek lisesi
Genel lise
Anadolu
lisesi
Genel lise
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
Genel lise
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
Anlamlı
Tablo 9’un devamı
Psikolojik
danışmana açılma
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
Genel lise
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
Genel lise
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
Toplam
puanı
açılma
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
Genel lise
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
Genel lise
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
-15,3634
P<0.05
-25,7988
Anlamlı
P<0.05
15,3634
Anlamlı
P<0.05
-10,4354
Anlamlı
P<0.05
25,7988
Anlamlı
P<0.05
10,4354
Anlamlı
P<0.05
-44,5014
Anlamlı
P<0.05
-65,8897
Anlamlı
P<0.05
44,5014
Anlamlı
P<0.05
-21,3883
Anlamlı
P<0.05
65,8897
Anlamlı
P<0.05
21,3883
Anlamlı
P<0.05
Anlamlı
Tablo 9’un devamı
Düşünce
ve
Ticaret
görüşler konusu ile meslek lisesi
ilgili açılma
Anadolu
lisesi
-12,2308
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-13,5062
P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
12,2308
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-1,2754
P>0.05
Anlamsız
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
13,5062
P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
1,2754
P>0.05
Anlamsız
Okul konusu ile
Ticaret
ilgili açılma
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
-13,0143
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-13,9158
P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
13,0143
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-,9015
P>0.05
Anlamsız
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
13,9158
P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
,9015
P>0.05
Anlamsız
Tablo 9’un devamı
Aile konusu ile
Ticaret
ilgili açılma
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
-6,5209
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-11,6579
P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
6,5209
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-5,1370
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
11,6579
P<0.05
Anlamlı
Anadolu
lisesi
5,1370
P<0.05
Anlamlı
Cinsellik konusu
Ticaret
ile ilgili açılma
meslek lisesi
Anadolu
lisesi
4,2066
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-2,6418
P>0.05
Anlamsız
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
-4,2066
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
-6,8484
P<0.05
Anlamlı
Genel lise
Ticaret
meslek lisesi
2,6418
P>0.05
Anlamsız
Anadolu
lisesi
6,8484
P<0.05
Anlamlı
Tablo 9’un devamı
Kişilik konusu il
Ticaret
Anadolu
ilgili açılma
meslek lisesi lisesi
-2,3417
P>0.05
Anlamsız
-8,0884
P<0.05
2,3417
Anlamlı
P>0.05
-5,7468
Anlamsız
P<0.05
Ticaret
meslek lisesi
8,0884
Anlamlı
P<0.05
Anadolu
lisesi
5,7468
Anlamlı
P<0.05
-14,6004
Anlamlı
P<0.05
Genel lise
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
Genel lise
Genel lise
Zevkler ve ilgiler
Ticaret
Anadolu
konusu ile ilgili meslek lisesi lisesi
açılma
-16,0796
P<0.05
14,6004
Anlamlı
P<0.05
-1,4793
Anlamlı
P>0.05
Ticaret
meslek lisesi
16,0796
Anlamsız
P<0.05
Anadolu
lisesi
1,4793
Genel lise
Anadolu
lisesi
Ticaret
meslek lisesi
Genel lise
Genel lise
Anlamlı
Anlamlı
P>0.05
Anlamsız
Tablo 9. Açılma durumlarına ilişkin okullar arasındaki farkla ilgili LSD Post Hoc testi
bulguları incelendiğinde;
Tablodan Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin anneye açılma puanlarının Anadolu
Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin anneye açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05
önem düzeyinde anlamsız olduğu, Anadolu Lisesi öğrencilerinin Genel Lise öğrencilerinin
anneye açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu
görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin babaya açılma puanlarının Anadolu Lisesi ve
Genel Lise öğrencilerinin babaya açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde
anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin babaya açılma puanlarının
Genel Lise öğrencilerinin babaya açılma puanlarından büyük ve p>0.05 önem düzeyinde
anlamsız olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının
Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından
küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi
öğrencilerinin aynı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin aynı
cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız
olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının
Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarından
küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi
öğrencilerinin farklı cins yakın arkadaşa açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin farklı
cins yakın arkadaşa açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız
olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarının Anadolu Lisesi
öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde
anlamsız olduğu, Genel Lise öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından küçük ve
p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin
öğretmene açılma puanı Genel Lise öğrencilerinin öğretmene açılma puanlarından küçük ve
p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarının Anadolu
Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma puanlarından küçük ve
p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, Anadolu Lisesi öğrencilerinin psikolojik
danışmana açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin psikolojik danışmana açılma
puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma
puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile
ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir.
Anadolu Lisesi öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma puanlarının
Genel Lise öğrencilerinin düşünce ve görüşler konusu ile ilgili açılma puanlarından daha
düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu
Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve
p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu Lisesi öğrencilerinin okul
konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin okul konusu ile ilgili açılma
puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu
Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin aile konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve
p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, Anadolu Lisesi öğrencilerinin aile konusu ile ilgili
açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin aile konusu ile ilgiliaçılma puanlarından
küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının
Anadolu Lisesi öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha yüksek
ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu, Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin cinsellik
konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili
açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu, Anadolu
Lisesi öğrencilerinin cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel Lise öğrencilerinin
cinsellik konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı
olduğu görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarının Anadolu
Lisesi öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve p>0.05
önem düzeyinde anlamsız olduğu, Genel Lise öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma
puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir. Anadolu
Lisesi öğrencilerinin kişilik konusu ile ilgili açılma puanı Genel Lise öğrencilerinin kişilik
konusu ile ilgili açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu
görülmektedir.
Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma
puanlarının Anadolu Lisesi ve Genel Lise öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili
açılma puanlarından küçük ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir.
Anadolu Lisesi öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarının Genel
Lise öğrencilerinin zevkler ve ilgiler konusu ile ilgili açılma puanlarından daha düşük ve
p>0.05 önem düzeyinde anlamsız olduğu görülmektedir.
Elçi (1998), Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri bölümündeki öğrencilerin kendini açma
özelliklerini incelediği araştırmasında farklı okul programındaki öğrencilerin kendini açma
davranışı açısından anlamlı farklar tespit etmiştir.
Kökdemir (1995), lise ve üniversite öğrencilerinin kendini açma davranışlarını kişiçevre ilişkisi açısından incelediği bir araştırma sonucunda ergenlerde ve genç yetişkinlerde
gerek konuşulan kişi gerekse konuşulan yer bakımından farklılıklar bulunduğunu
belirtmektedir.
Selçuk (1989) üniversitede farklı bölümlerde okuyan öğrencilerin kendini açma
davranışları açısından anlamlı farklar bulmuş bunu da aldıkları farklı eğitimle ilgili
olabileceğini belirtmiştir.
Demirhan (2002), lise öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında, kendini açma düzeyi
düşük olan genel lise öğrencilerinin en az cinsellik ve kişilik konularında, kendini açma
düzeyi yüksek olan genel lise öğrencilerinin ise en az cinsellik konusunda kendilerini
açtıklarını söylemektedir. Yine kendini açma düzeyi düşük olan genel lise öğrencilerinin en
fazla görüş ve düşünceler, okul, zevk ve ilgiler konularında; kendini açma düzeyi yüksek
olan genel lise öğrencilerinin en fazla zevk ve ilgiler konusunda kendilerini açtıklarını
söylemektedir. Bireyler açısından en az psikolojik danışman ve öğretmene en fazla aynı
cins yakın arkadaşa ve anneye açıldıklarını söylemektedir.
Çakır (1994)’ın lise öğrencilerinin kendini açma davranışlarını etkileyen faktörleri
incelediği araştırmasında, kızların erkeklerden daha fazla kendilerini açtıklarını, karma
lisede okuyor olmanın, bulunduğu sınıfın, takip edilen alanın, genel veya özel lise
okumanın kendini açma davranışını etkilemediğini söylemiştir.
Faklı okul programlarının kendini açmaya etkisinin araştırıldığı bu bölümde genel lise
öğrencilerinin puanlarının yüksek olduğu görülmektedir. Genel Lise öğrencilerinin
derslerinden daha çok sosyal etkinliklere önem verdikleri ve bunun da kendini açmaya
etkisinin olduğu düşünüldüğünde sonuç normal karşılanmıştır. Ticaret meslek lisesi
öğrencileri ise kendilerini en az açan öğrenciler olmuştur. Meslek lisesine giden
öğrencilerin toplum tarafından başarısız olarak görülmeleri, kendilerine güvenmemeyi,
içine kapanmayı ve dolayısıyla kendini yeterince ifade etmemeyi de beraberinde
getirmektedir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu bölümde; araştırma sonucunda elde edilen cinsiyet, sınıf ve okul değişkenlerinin
kendini açma davranışına etkisi incelenmiş ve aşağıdaki sonuçlara elde edilmiştir.
5.1. Sonuçlar
Araştırma
sonuçlarına
göre
cinsiyet,
öğrencilerin
kendini
açma
davranışını
etkilemektedir. Kız öğrencilerin kendini açma puanları erkek öğrencilerin kendini açma
puanından önemli düzeyde yüksek bulunmuştur.
Kız öğrencilerin anneye, aynı cins yakın arkadaşa, farklı cins yakın arkadaşa,
öğretmene ve psikolojik danışmana açılma puanları erkek öğrencilerden anlamlı düzeyde
yüksek bulunmuştur. Babaya açılma puanlarında ise anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.
Öğrenciler genel olarak kendilerini en çok aynı cins yakın arkadaşa açmaktadır. Daha
sonra sırasıyla anneye, farklı cins yakın arkadaşa, öğretmene ve psikolojik danışmana
açmaktadırlar.
En çok açılınan konu çok yadırganmayan ve genellemeler yapılabilen zevkler ve ilgiler
konusu olmuş bunu düşünce ve görüşler, okul, aile konuları takip etmiştir. Cinsellik konusu
daha samimi bir ortam gerektirdiğinden en az açılınan konu olmuştur.
9. sınıf öğrencileri kendilerini en çok açan sınıf olmuştur bunları 11. ve 10. sınıflar
izlemiştir.
9. sınıflar en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır. Bunu anne, baba,
farklı cins yakın arkadaş takip etmiştir. Öğretmen ve psikolojik danışman en az açılınan
bireyler olmuştur.
En çok açılınan konular bazında 9. sınıflar zevkler ve ilgiler konusunda yüksek puanlar
almışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu takip etmiştir. Cinsellik yine
az açılınan konuların başında gelmiştir.
10. sınıflar 9. ve 11. sınıflara nazaran kendilerini en az açan sınıf olmuşlardır. 10.
sınıflar en çok aynı cins yakın arkadaşa açmışlardır. Bunu anne, farklı cins yakın arkadaş ve
baba takip etmiştir. Öğretmen ve psikolojik danışman en az açılınan bireyler olmuştur.
10. sınıflarda 9. sınıflar gibi en çok zevkler ve ilgiler konusunda açmışlar ve yüksek
puanlar almışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu takip etmiştir.
Cinsellik burada da az açılınan konuların başında gelmiştir.
11. sınıflar 9. sınıflardan daha az 10. sınıflardan daha fazla kendilerini açmaktadır. 11.
sınıflar 9. sınıflar gibi en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır. Bunu anne,
baba, farklı cins yakın arkadaş takip etmiştir. Öğretmen ve psikolojik danışman buruda da
en az açılınan bireyler olmuştur.
11. sınıflar en çok açılınan konular bazında zevkler ve ilgiler konusunda yüksek puanlar
almışlardır. Bunu düşünce ve görüşler konusu, okul konusu takip etmiştir. Cinsellik 11.
sınıflarda da en az açılınan konu olmuştur.
Farklı okul programlarındaki kendini açma davranışına bakıldığında kendilerini en fazla
açan okulun genel lise olduğu görülmektedir. Genel Liseyi Anadolu Lisesi ve meslek lisesi
takip etmiştir.
Genel lise öğrencileri en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır. Bunu
anne takip etmiştir babaya ve farklı cins yakın arkadaşa aynı oranda kendilerini açtıkları
görülmektedir. Psikolojik danışman ve öğretmen en az açılınan bireyler olmuştur.
Açılınan konular bazında genel lise öğrencileri en çok zevkler ve ilgiler konusunda
kendilerini açmışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu, aile konusu takip
etmiştir. Cinsellik genel lise öğrencilerinin de en az açıldıkları konu olmuştur.
Anadolu lisesi öğrencileri de en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmaktadır.
Bunu anne, baba, farklı cins yakın arkadaş takip etmiştir. Psikolojik danışman ve öğretmen
burada da en az açılınan bireyler olmuştur.
Açılınan konular bazında anadolu lisesi öğrencileri en çok zevkler ve ilgiler konusunda
kendilerini açmışlardır. Bunu okul konusu, düşünce ve görüşler konusu, aile konusu takip
etmiştir. Cinsellik anadolu lisesi öğrencilerinin de en az açıldıkları konu olmuştur aynı
zamanda okullar bazında da en düşük puanı aldıkları konu olmuştur.
Meslek lisesi öğrencileri toplam puanda en düşük puanı alan okul olmuş fakat açılınan
bireyler ve açılınan konular bazında diğer okullarla benzerlikler göstermiştir. Meslek lisesi
öğrencileri en çok aynı cins yakın arkadaşa kendilerini açmıştır. Bunu anne takip etmiştir
babaya ve farklı cins yakın arkadaşa aynı oranda kendilerini açtıkları görülmektedir.
Öğretmen ve psikolojik danışman en az açılınan bireyler olmuştur.
Meslek lisesi öğrencileri en çok açılınan konular bazında en yüksek puanı zevkler ve
ilgiler konusunda almıştır. Diğer okullarda aralarında anlamlı farklar olmasına rağmen
meslek lisesinde okul konusunda açılma puanları zevkler ve ilgiler konusuna yakındır.
Bunu düşünce ve görüşler, aile, kişilik konusu ile ilgili açılma takip etmiştir. Cinsellik bu
okulda da en az açılınan konu olmuştur.
5.2. Öneriler
Araştırma sonuçlarına bakılarak aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir.
1. Araştırma sonuçları göstermektedir ki kız öğrenciler hemen hemen her bireye ve her
konuda kendini daha fazla açan taraf olmuştur. Burada erkekler açısından bir sorun olan
kendini daha az açma davranışının nedenleri, özelde okullardaki psikolojik danışman ve
rehberlerin koordinatörlüğünde öğretmen ve velilerle, genelde ise kurulacak veri bankasına
bilgiler transfer edilerek bulunmalıdır. Bilimsel çalışmalarla tespit edilecek olan nedenler
çözüm yollarıyla birlikte gerek eğitim- öğretim kurumları kanalıyla gerekse yazılı veya
görsel medyayla kişilere ulaştırılmalıdır. Burada kızların kendilerini erkeklerden daha fazla
açıyor olmaları onların her konuda her bireye yeterince açıldıkları anlamı çıkarılmamalıdır.
Bunun için böyle bir çalışmaya kızlar da dâhil edilmelidir.
2. Babaya açılma hem kızlarda hem de erkeklerde düşük puanlar almıştır. Bunun
nedenleri toplumsal yönleriyle birlikte benzer fakat bağımsız bir çalışmayla araştırılmalıdır.
Çünkü otoriteyi elinde bulunduran babanın doğrudan veya dolaylı olarak bireyin kendini
ifade etmesinde etkili olduğu düşünülmektedir.
3. Bu dönemde arkadaşlık ilişkileri önemlidir. Bu ilişkileri daha da geliştirmek için
sosyal faaliyetlere ayrı bir önem verilmeli, yeterli zaman ayrılmalıdır.
4. Öğretmenler en az açılınan bireyler olmuştur. Bu hepsinden daha önemli bir konudur.
Çünkü bireyin her yönüyle şekillenmesinde en önemli faktördür. Ölçme değerlendirmeyi
bizzat yapması öğrencinin de bunu tehdit olarak algılaması ve hata yapmaktan korkması
öğretmenin en az açılınan birey olmasında büyük rol oynamaktadır. Bunu ortadan
kaldırmak yılda birkaç kez Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak orta öğretim
kurumları sınavı gibi merkezi sınavlarla mümkündür. Ayrıca öğretmen ve öğretmen
adayları etkili iletişim konusunda bilgilendirilmeli ve daha sıkı denetimlere tabii
tutulmalıdır. Öğretmenlerin her türlü ekonomik ve sosyal sorunları çözülmeli, çalışma
koşulları iyileştirilmeli bununla da öğrencilere daha fazla zaman ayırmaları sağlanmalıdır.
5. Bireylerin psikolojik danışmana açılmamalarının en büyük nedeni olarak böyle bir
mesleğin toplumda yeterince tanınmıyor olmasına bağlanabilir. Bununla ilgili alt kültürü
olmayan bireyin rahatlıkla psikolojik danışmana açılması da beklenemez. Okullardaki
rehberlik servislerinde görevli psikolojik danışman ve rehberlerin de bu anlamda işleri
güçleşmektedir. Diğer bir neden ise derslere girmeyen rehber öğretmenlerin öğrenciler ile
aralarındaki diyalogun ve güvenin kendini açmayı etkileyecek kadar yeterli olmamasıdır.
Bununla ilgili öncelikle mesleği tanıtıcı çalışmalara hız verilmelidir. Okullarda öğrencilerin
özel sorunları dışında diğer konuları konuşabilecekleri ders saatleri ayarlanmalı ve bu
derslere rehber öğretmen bizzat katılmalıdır. Meslek dışındaki kişilerin bu alanda
görevlendirilmeleri mesleğe ve kişiye zarar verdiği düşünülerek engellenmelidir. Psikolojik
danışman ve rehber yetiştiren eğitim kurumlarının kalitesi artırılarak daha donanımlı ve
bilgili elemanların bu işi yapmaları sağlanmalıdır.
6. Cinsel konular çağlar boyunca hep bir tabu olarak kalmıştır. İnsanların bu konuda
açılmamalarının en büyük nedeni de bu tabuları yıkmaya kalkanların yine aynı kültüre
mensup kişilerce cezalandırılmalarıdır. Yapılan araştırmalarda farklı kültürdeki insanların
da aynı özellikleri taşıyor olması işi daha da zorlaştırmaktadır. Bu da cinsel konularda
kendini açma ile ilgili yapılacak çalışmaların evrensel boyutta olmasını gerekli kılmaktadır.
Bu çalışmaların ilk adımı yine eğitim olmalıdır. Eğitim kurumlarında cinsellikle ilgili
derslerin programlara dâhil edilmesi, bu derslerin uzman kişilerce işlenmesi sorunu bir
nebze çözecektir.
7. Bölüm ikide belirtilen konuların iyi bilinmesi ve ihtiyaç duyulduğunda profesyonelce
uygulanması kendini açmayı olumlu yönde etkileyecektir.
EKLER
EK 1: KENDİNİ AÇMA ENVANTERİ
Değerli Katılımcı,
Bu envanter, sizin çevrenizdeki bazı bireylere karşı kendinizi açma davranışlarınızı
ölçmeyi amaçlamaktadır. Lütfen, envanterde yer alan ifadeleri dikkatle okuyunuz. Bu
ifadelerde belirtilen konularda, annenize, babanıza, aynı cins yakın arkadaşınıza, karşı cins
yakın
arkadaşınıza,
öğretmeninize
ve
psikolojik
danışmana
ne
ölçüde
içinizi
dökebileceğinizi, düşünce ve duygularınızı açıklayabildiğinizi düşününüz.
Eğer bir konuyu bu bireylerden herhangi birine olduğu gibi rahatlıkla anlatabiliyorsanız
ilgili boşluğa “2” rakamını yazınız. Eğer bir konuyu rahatlıkla anlatamıyor ve yüzeysel
geçiştiriyorsanız ilgili boşluğa “1” rakamını yazınız. Yine bir konuyu herhangi bir bireyle
hiç konuşmuyorsanız ve ona bu konuda kendinizi açmıyorsanız bu defa da ilgili boşluğa
“0” rakamını yazınız. Lütfen bu işlemi envanterde bulunan her bir ifade ve her bir birey için
yapınız.
Bu envantere vereceğiniz cevaplarınız kesinlikle gizli tutulacaktır. Ayrıca, bu envanter
bilimsel bir araştırmada kullanılmak üzere uygulanmaktadır. Bu nedenle cevaplarınızı
verirken daha dikkatli ve içten olacağınızı umuyoruz. Katılımızdan ötürü teşekkür ederiz.
Not: Açılınan bireylerden olan “psikolojik danışman” psikolojik ve akademik
problemlerle ilgilenen uzman kişileri ifade etmektedir. Şimdiye kadar psikolojik danışmana
gitmediyseniz bile, eğer gitseydiniz nasıl bir açılma davranışı gösterirdiniz düşüncesini
dikkate alarak cevaplayınız.
1 (Bazen konuşurum)
2 (Her zaman konuşabilirim)
Anne
İFADELER
0
Kadın erkek eşitliği ile ilgili düşüncelerim
1
Günlük siyasal konularla ilgili düşüncelerim
2
Paranın insan hayatındaki yerine ilişkin düşüncelerim
3
Yeni ve değişik olaylara karşı tavrım
4
Çevremdeki insanlar hakkındaki düşüncelerim
5
Günlük hayatımda dinin yeri
6
Ana-baba çocuk ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine
ilişkin görüşlerim
7
İnsanların
nasıl
daha
mutlu
olacağına
ilişkin
görüşlerim
T1
0
Sınavlardaki başarım
1
Derslerin hoşuma giden ve gitmeyen yanları
2
Öğretmenlerimle olan ilişkilerdeki problemlerim
3
Aldığım kırık notlar
4
Sınıf arkadaşlarımla olan anlaşmazlıklarım
5
Okuldaki kuralların gerekliliği veya gereksizliği
6
Sınav zamanlarına ilişkin problemlerim
7
Mesleki geleceğimle ilgili planlarım
T2
0
Annemle olan ilişkilerimin iyi ve kötü yanları
1
Babamla olan ilişkilerimin iyi ve kötü yanları
2
Ailemin maddi durumu
Baba
Aynı cins yakın
arkadaş
Karşıt cins yakın
arkadaş
Öğretmen
Psikolojik
Danışman
0 (Hiç konuşmam)
3
Kardeşimle olan ilişkilerim
4
Ailemin beni desteklediği konular
5
Ailemin beni engellediği konular
6
Anne ve babamın benimle ilgili düşünce ve istekleri
7
Ailemin sosyal ve kültürel özellikleri
T3
0
Toplumumuzdaki
cinsel
davranış
standartları
konusundaki görüşlerim
1
Karşıt cinsten biri ile olan arkadaşlık ve ilişkilerim
2
Karşıt cinsten bireylere nasıl davrandığım
3
Kız-erkek
arkadaşlığının
sınırları
konusundaki
düşüncelerim
4
Karşıt
cinsle
ilgili
güzellik
ve
yakışıklılık
standartlarım
5
Cinsel yaşamımla ilgili konular
6
Karşıt cinsten ilgi duyduğum biriyle ilgili düşünce ve
duygularım
7
Cinsel problemlerim
T4
0
Beğendiğim kişilik özelliklerim
1
Huylarım ve alışkanlıklarım
2
Kişiliğimin beni kaygılandıran yanları
3
Kendimi suçladığım konular
4
İnsanların beğenisini kazanmak için neler yaptığım
5
Günlük duygusal değişmelerim
6
Gizli sırlarım
7
Başka insanların beni nasıl gördükleri
T5
0
Okuduğum kitaplar
1
Hoşlandığım müzik türü
2
Sevdiğim sinema, tiyatro eserleri ve televizyon
programları
3
Giyimle ilgili zevklerim
4
Boş zaman uğraşlarım
5
Ne tür arkadaşlardan hoşlandığım
6
Hoşlandığım sportif faaliyetler
7
İlgimi çeken insanlar ve olaylar
T6
KAYNAKLAR
Adams, J.S. (1965) Ineguity in social exchange L. Berkowitz (Ed) Advances
Experimental Social Psychology, Cilt 2, Acedemic Press, New York.
in
Aker, Ç. (1996) Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışları İle Cinsiyetleri Açısından
İncelenmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE,
Ankara.
Akbaba S. (1995) Psikolojik Danışma ve Sınıf Ortamlarında Öğrenme Psikolojisi, Atatürk
Üniversitesi Yayınları, Erzurum.
Akman, T.Siberneting. (1982). Karacan Yayınları, İstanbul.
Alport, Gordon W. (1954) The Nature Of Prejudice. Addison Wesley Publishing Company
İnc, Boston.
Altman, I. and D.A. Taylor. (1973) Social Penetration The Development Of Interpersonal
Relationships, Holt Renihat and Winston, New York.
Andersen, B. Ve Anderson, W. (1985) Client Perceptions of Counselours Using Positive
and Negative Self Involung Statements, Dissertation Abstracts International.
Araz, Arzu. (1998) Çeşitli Değişkenler Açısından Benlik Sunumu, Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Ege Üniversitesi SBE, İzmir.
Archer, John A. and Anita E. Kelly. (1995) Self Concealment and Attitudes Toward
Counselling in University Students, Journal of cousellig Psychology.
Argyle, M., L. Trimboli and j. Forgas. (1988) The Bank Manager / Doctor Effect:
Disclosure Profiles in Different Relationships, Journal of Social Psychology.
Aşık, Esra. (1992) Üniversite Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarını Etkileyen Bazı
Etmenler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE,
Ankara.
Ataşalar, J. (1996) Üniversite Öğrencilerinin Empatik Eğilim Düzeylerine Cinsiyet ve
Yaşlarına Göre Kendini Açma Davranışları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara.
Avşaroğlu, Selahattin. (1999) Grupla Psikolojik Danışmanın Üniversite Öğrencilerinin
Kendilerini Açma Davranışına Etkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk
Üniversitesi SBE, Konya.
Barker, R.G. and Gump, P.V. (1964). Big school, small school CA: Stanford Ünivesity.
Baumeıster, R. F. (1976) How The Self Become A Problem: A Psychological Review Of
Historical Research, J. Of Personality and Social Psychology.
Bercheid, E. (1985). Interpersonal Attraction G. Lindzey ve E. Aronson (Ed). Handbook of
Social sychology, Üçüncü cilt 2, Random House, New York.
Bercheid E. ve Walster, E. (1978). İnterpersonal Attraction (2.ed) Reading, Mass, AddisonWesleyi
Beydoğan, M. (1994) Buca Eğitim Fakültesi, Eğitim Yüksek Okulu Öğrencilerinin Kendini
Açma Davranışları, VIII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bildirisi, İzmir.
Boyd, K. Louise (1995) The Relationships Between Self-Disclosure Intimacy and
Satisfaction in Afrikan-American and Europan-American Heterosexual,
Dissertation Abstracts International.
Bowlby, J. (1969-1973). Attachment and Loss Cilt 1. Attachment, Cilt 2. Separation
Anxiety and Anger, Basic Books, New York.
Brown, M. ve Helms, J. (1986) The Relationship Between Psyhological Development
Issues and Anticipated Self-Disclosure, Dissertation Abstract International.
Cairns, R.B. (1972) Attachment and Dependency: A Psychobiological and social learning
synthesis. J.L., Gewitz (Ed) Attahment and Dependency. Wiley, New York.
Calaway, R. C. (1992) Male Intimate Self-Disclosure in Earlyand Middle Adulthood,
Dissertation Abstracts International.
Chaffee, S.H. and Bergen. C.R (1987). What Communication scientistdo C.R. Berger and
S.H. Chaffee (Eds) Hanbook of Communication science. CA:SAGE.
Chaikin, A. D. ve Diğerleri. (1975) Neuroticism and Disclosure Reciprocity, J. Of
Consulting and Clinical Psychology.
Chelune, G. (1976) The Self-Disclosure Stiuations Survey: A New Approach to Measuring
Self-Disclosure, Jsas Catolog of Selected Documents in Psychology.
Cooper, Cary. L. (1981) Improving Interpersonal Relations, Gower Publishing Company.
Corcoran, Kevin J. (1987) The Relationship of Interpersonal Trust to Self-Disclosure When
Confidentiality Is Assured, The Journal of Psychology.
Corey, G. (1982) Theory and Practice of Counseling and Psychotherapy, Brooks/ Cole
Pub. Comp, California.
Cozby, P. C. (1972) Self-disclosure Reciprocity and Liking, Sociometry.
……..., P.C. (1973) Self Disclosure, A Literature Review Psychological Bulletin.
Cüceloğlu, D. (1984) İnsan İnsana, Altın Kitaplar, 4. Baskı, İstanbul.
..……….., D. (1992) İnsan İnsana, Remzi Kitapevi 2. Baskı, İstanbul.
……..…., D. (1994) İnsan ve Davranışı, Remzi Kitapevi 5. Baskı, İstanbul.
……...…, D. Yeniden İnsan İnsana, Evrim matbaacılık ve Dağıtım, İstanbul.
Çakır, M. Ali. ( 1994) Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarını Etkileyen
Faktörler, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi SBE,
Samsun.
Çetinkaya, B. (2005) Üniversite Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışları İle Bağlanma
Stilleri Arasındaki İlişki, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi
SBE, Erzurum.
Davitz, J.R. (1964). The communication of emotional meaning. Mc Graw-Hill Book
Company, New York.
Demirhan, M. (2002) Kendini Açma Düzeyleri Farklı Genel Lise Öğrencilerinin Bazı
Değişkenler Açısından Saldırganlık Düzeylerinin İncelenmesi, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.
Derlega, V.J. A.L. Chaikin. (1975) Sharing Intimacy- What We Reveal To Others and
Why, Perentice Hall Inc, London.
………, V.J. Grezlak. (1979) V. Appropriateness Of Self Disclosure In G. Cheline (ed)
Self, D. Jossey Bass, San Francisco.
………., V J. , Stephen T. Margulus, Barbara A. Winstead. (1987) A Social Psychological
Analysis Of Self-Disclosure in Psychotherapy, Journal Of Social and Clinical
Psychology.
De Vito, J. A. (1986) The Interpersonal Communication Book, Harper/ Row Publishers,
New York.
Diamont, R. E. ve Munz, D. C. (1967) Ordinal Position of Birth and Self- Disclosure in
High School Students, Psychological Reports.
……….., R. E ve Hellkamp, D. T. (1969) Race, Sex, Ordinal Position or Birth and SelfDisclosure in High School Students, Psychological Reports.
Diaz, R. and Berndt, T. (1982) Childeren’s Knowledge of a Best-Friend: Fact or Fancy?,
Development Psychology.
Doğan, Servet. (1983) Lise Son Sınıf Öğrencileri Hangi Konularda Kime Açılıyorlar?,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi SBE, Ankara.
Doster, J. A. ve Strickland, B. R. (1969) Perceived Child Rearing Practices and SelfDisclosure Patterns, J. of Consulting and Clinical Psychology.
Dökmen, Ü. (1994) İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul.
Duck, S. (1982). A topography of relationship disengagement and dissolution. S. Duck (Ed)
Personal Relationships 4: Dissolving Personal Relationships, Academis Press, New
York.
……., S. (1986). Human Relationhips: An İntroduction to social psyhology. Beverly Hills,
CA:SAGE.
Duncan, J.S. (1969) Nonverbal communication. Psychological Bulletin.
Edwards, Corla E. ve Murdock, Nancy L. (1994) Characteristics of Therapist SelfDisclosure in the Counseling Process, Journal of Counseling & Development.
Elçi, S. (1998) Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Bölümlerindeki Öğrencilerinin Kendini
Açma Özeliklerinin İncelenmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, 1998
Egan, Gerald. (1970). Enconter: Group Process For Interpersonal Growth. Wadswort
Pub.Comp., California.
……., Gerald. Psikolojik Danışmaya Giriş. (Çev. Füsun Akkoyun ve Diğerleri) Brooks/
Cole Publishing Company Monterey, California.
Ekebaş, M. (1994). Lise Son Sınıf Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarının Cinsiyet
ve Kendini Gerçekleştirme Düzeyleri Açısından İncelenmesi, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara.
………, E. H. (1959). İdentity and Life Cycle Psychologial Issues Cilt 1 No.1. İnternational
Üniversities Press, New York.
Erikson, E. H. (1963). Childhood and Society, New York Norton,Sec. Ed., New York.
Ersever, O. G. (1996). Grupla Psikolojik Danışmanın Kişilerarası ilişkiler Dersini Alan
Öğrencilerin Kendini Açma Davranışlarına, Empatik Eğilimlerine ve Empatik
Becerilerine Etkisi,Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Bursa.
………., O. G. (1996). İlköğretim Müfettiş Adaylarınının Kendini Açma Davranışlarının
Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,
Bursa.
Farber, Barry A. ve Diğerleri (2004). Clients Perceptions of the Process and Consequences
of Self-Disclosure in Psychotherapy.
Fisher,
Aubrey. (1987). Interpersonal Communication
Relationships,. Random Hause, Inc., New York.
Pragmatics
Of
Human
Franco, J.A ve Diğerleri, (1984). Ethnic and Acculturation Differences in Self-Disclosure,
The Journal of Social Psychology.
Freud, S. (1958). A. General İntroduction to Psychoanalysis, Perma-Books, New York
Foubert, John D. And Barbara K. Sholley. (1996). Effects of Gender, Gender role and
Individualized Trust on Self-Disclosure, Journal of Social Behavior & Personality.
Forst, I.J. (1987) Androghy As A Predictor Of Disclosure To Parents, The Annual Meeting
Of The Eastern Communication Association.
Freydberg, S. (1991) Women’s Same Sex Friendship and Marriage or Self-Disclosure
Among Others of Nursery School Children, Dissertation Abstracts International.
Garcia, P.A. and J.S. Geisler. (1988) Sex and Age Grade Differences in Adolescents SelfDisclosure. Perceptual and Motor Skills.
Gültekin, Filiz (2001) Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışlarının Kimlik Gelişim
Düzeyleri Açısından İncelenmesi, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,
Bursa.
Hall, C.S. ve Lindzey, G. (1970). Theoriyes of Personality, (2. basım), Wiley, New York.
Halverson, C.F. ve Shore, R. E (1963) Self-disclosure and Interpersonal Functioning, J. of
Consulting and Clinical Psychology.
Hargie, O, Saunders, C., Dickson, D. (1981)
Communication, Brookline Books, Cambridge.
Social
Skill
In
Interpersonal
.……, Owen D.W. (1997) The Handbook Of Communication Skills, 11 New Fetter Lane
Published, London.
Hartley, Peter. (1999) Interpersonal Communication, 11 New Fetter Lene Published,
London.
Hatch, D. ve Leighton, L. Comparison of Man and
Psychological Reports.
Woman on Self-Disclosure,
Himelstein, P. ve Lubin, B. (1965) Attempted Validation of the Self-Disclosure Inventory
by the Peer Nomination Technique, J. Of Psychology.
Hinde., R.A., ve Stevenson-Hinde, J. (1986). Relating childhood relationships to individal
characteristics. W.W. Hartup ve Z.Rubin (Ed) Relationships and Development,
Hillsdale, Lawrence Erbaum Associates, New Jersey.
…….., R.A. ve Sevenson-Hinde, J.(1987) İnterpersonal relationhips and child
development. Developmental Review.
Hood, T. C. ve Back, K. W. (1971) Self-Disclosure and the Volunteer: Source of Bias in
Laboratory Experiments, J. Of Personality and Social Psychology.
Hortaçsu, N. (1989). argets of Communication During Adolescence, Journal of
Adolescence.
………., N. (1997).İnsan İlişkileri, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara
Hosman, L. A. (1986).Disclosing Self to Friends and Family, Communication Quarterly.
Huesstmann, L.R. ve Levinger, G. (1976). Incremental Exchange theory: a formal model
for prog ression in dyadic interaction. L. Berowitz ve E. Waster (Eds) Advances İn
Experimental Social Psychology, Cilt 9. Academic Press. New York.
Huston, T.L., (1974). perspective on interpersonal attraction. T.L, Huston (Ed).
Foundations of İnterpersonal attaction. Academic Press. New York.
Huston, T.L ve G. Levinger (1978). İnterpersonal Attraction and relationships. Annual
Review of Psychology.
Ingodabsby, B, Mckim, S. (1983).Family Expressiveness: Sex and Socioeconomic Class
Differeness, The Annual Meeting Of The National Council On Family Relations, St
Paul.
Johnson, D. W. (1972) Reaching Out Interpersonal Effectiveness and Self Actualisation,
New Jersey.
Jourard, S. (1964) The Transparent Self, Von Nostrad, Reinhord Pub, New York.
………, S.M. (1971) The Transparent Self, Princeton N.J. Van Nostrand Pub.
………, S.M. (1971) Self Disclosure: An Experimental Analysis Of The Tranparent Self,
New York: Wiley.
………, S. M. ve Lasakow, P. (1958) Some Factors in Self-Disclosure, Journal of
Abnormal and Social Psychology.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1976). İnsan ve İnsanlar: Sosyal Psikolojiye
Ankara.
Giriş. Seviç Matbaası,
Kelley, H. ve diğerleri. (1983) Close Relationships, W. H. Freemen and Co. , Newyork.
Kempler, B. (1987) The Shadow Side Of Self-Disclosure, J. Of Humanistic Psychology,
27: ss. 109–117
Kenny, D.A. (1988). Interpersonal perception. Journal of Social and Personal
Relationships.
Kılıççı, Yadigar. (1989). Okulda Ruh Sağlığı, Şafak Yayınları, Ankara.
Kökdemir, Doğan. (1995). Kim Kendini Kime ve Nerede Açar, Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Başkent Üniversitesi SBE, Ankara.
Kunkle, Suzanne and Deborah A. Gerrity. (1997).
Gender,
Expressiveness,
Instrumentality and Group Social Environment As Predictors Of Self-Disclosure,
Journal Of Specialists in Group Work.
Lewin, K. (1984). Some Social Psychological Differences Between The United States and
Germany, Resolving Social Conflicts: Selected Papers in Group Dynamics, New
York.
Lewis, R. A. (1978). Emotional Intimacy Among Man, J. of Social Issues.
Lombardo, J. ve Wood, R. D. (1979). Satisfaction with İnterpersonal Relations as a
Funnction of Level of Self- Disclosure, J. of Psychology.
Lott, A.J. ve Lott, B.E. (1961) Group Cohesiveness, communication level, and conformity.
Journal of Abnormal, and Social Psychology.
Luft, J. (1969) Of Human Interaction, Press Books, California.
Mathes, E.W. ve Moore , C.L. (1985). Reik’s comptementarity theory of fromantic love.
The Journal of Social Psychology.
Mehrabian, A. (1968). Communication without words Psychology Today.
…………..,A. (1970) Tacties Of Social Inflverce, Englewood Cliffs N, J; Prentice Hall.
Melikan, L. H. (1962) Self Disclosure Among University Student In The Middle East, The
Journal of Social.
Mikula, G. (1984). Personal relationships: Remarks on the current state of researc.
European Journal of Social Psychology.
Mikulincer, M. ve Nachson, O. (1991) Attachment Styles and Patterns of Self-Disclosure,
journal of Personality and Social Psychology.
Mowrer, O. H. (1968) Loss and Recovery Of Community: A Guide To The Theory and
Practive Of Integrity Therapy Innovations To Group Psycho-Therapy. Ed.G.M.
Gazda Springfielt: C. Thomas.
Mulcahy, G. (1973) Sex Differences in Patterns of Self-Disclosure among Adollescents: A
Development Perspective, Journal of Yought and Adolescence.
Muşta, M.C. (1987) Gabriel Marcel’ in Varoluşçuluğunda Varlık Sırrı, Ankara Üniversitesi
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara.
Noller, P. And V. Callon. (1990)
Adolescents Perceptions of Nature of their
Communication With Parents, Journal of Youth and Adolescence.
Oral, E. Arzu, (1994) İntihar Girişimi Olan Kadınların Duygularını Açma Davranışı İle
Kaygı Durumları Arasındaki İlişki, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe
Üniversitesi SBE, Ankara.
Öksüz, Y. (1997) Duyguların Açılması Eğitiminin Üniversite Öğrencilerinin Özerklik
Düzeyine Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Samsun.
Ören, N. (1981) İnsan İlişkileri Dersinin Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik Sağlık
Düzeylerine Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE,
Ankara.
Öz, F. Selda. (1999) Bir Grup Lise Öğrencilerinin Kendini Açma Davranışları İle Kendini
Kabul Düzeyi Arasındaki İlişki, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Özgür, İ.N. (1974) Gençlik Psikolojisi, Gür Matbaası, ss, 300–301,İstanbul.
Özgüven, İbrahim Ethem ve Bilge, Filiz. (1997) Üniversite Öğrencilerinin Karşı Cins
Arkadaşlığı, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi.
Öztabağ, L. (1983) Psikolojide İlk Adım, İnkılâp ve Aka kitap, ss. 182–183, İstanbul.
Papini R. D. ve Farmer, F. ( 1990) Early Adolescent Age Gerde- Differences in Patterns of
Emotional Self-Disclosure to Parents and Friends, Adolescense.
Pennebaker, J. W. And J.R. Susman. (1988) Department Of Psychology: Disclosure Of
Traumas and Psychosomatic Processes, Social Science Medical.
Pederson, D. M. ve Breglio, V. J. (1968) Personality Correletes of Actual Self-Disclosure,
Psychological Reports.
Piaget, J. (1968). Six Psychological Studies, Anita Tenzer, Vintage Books, New York.
Plog, S.C. (1965) The Disclosure Of Self In The United States and Germany, The Journal
of Psychology.
Raphael, Karen G.and Bruce P.Dohrenwend. (1987) “Self-Disclosure and Mental Health: A
Problem of Confounded Measurement, Journal Of Abnormal Psychology.
Roloff, M.E. (1987). Communication and conflict In C.R. Berger and S.H Chaffee (Ed),
Handlook of communication science CA:Sage.
Rosenthal, Doreen A., Anastasia Efklides and Andreas Demetriou. (1988) Parental
Criticism and Young Adolescent Self-Disclosure: A Cross-Cultural Study, Journal
of Youth and Adolescence.
Rubin, Z. (1974). From liking to loving: Patterns of attraction in dating relationhips. T.L.
Huston (Ed) Foundations of Interpersonal Attraction, Academic Press, New York.
Schein, E.H. (1978). Örgüt Psikolojisi. Çev. M. Tosun. Doğan Basımevi, Ankara.
Schneider, D. M. (1983) Comparison of Mid. Aged Male- Female Disclosure Responses on
the Jourard Self-Disclosure Questionnare, Dissertation Abstracts International.
…………, D., Lawrence, J. (1986) Pursuing Therapeugenic Consequeneses Of Restricting
Client Smoking During Countseling, The Annual Convention Of American
Psycological Association., ss, 22-26 Washington.
Selçuk,
Ziya. (1989) Üniversite Öğrencilerinin Kendini Açma
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi SBE, Ankara.
Davranışları,
……., Ziya. (1992) İnsan İlişkilerinde Kendini Açma, Vadi Yayıncılık, Ankara.
Shaffer, David R. And Linda J. Pegalis. (1992) Gender and Self- Disclosure Revisited:
Personal and Contextual variations in Self- Disclosure to Same Sex Acquaintances,
Journal of Social Psychology.
Snell, W. E. ve Diğerleri (1989) Men’s and Women’s Emotional Disclosure: The Impact of
Disclosure Recipent, Culture and The Masculine Role, Sex Roles.
Sollie, D. L., Fisher, J. L. (1985) Sex Role Orientation Intimacy of Topic and Target Person
Differences in Self-Disclosure Anong Woman, Sex Role.
Stanley, G ve Bownes, A. F. (1966) Self-Disclosure and Neuroticism, Psychological
Reports.
Stokes, J. ve Diğerleri (1980) Gender Differences in Self-Disclosure to Various Target
Persons, J. of Counseling Psychology.
Sullıvan, H.S. (1953) Interpersonal Theory Of Psychiatry, New York, Norton.
Tan, H. (1989) Psikolojik Yardım İlişkileri Danışma ve Psikoterapi, İstanbul Öğretmen
Kitapları Dizisi: 106, ss. 124–133, İstanbul.
Tardy, Charles H.and Cathrine Dindia. (1997) Self-Disclosure, The Handbook of
Communication Skills, London.
Taylor, D. A (1968) The Development of Interpersonal Relationship, Social Penetration
Process, J. of Counseling Psychology.
Thibaut, J.W. ve Kelley, H. (1959). The Social Psycholgy of Groups, Wiley, New York.
Truax, C. B ve Carkhuff, R. R. (1965) Client and Therapist Transparency in The
Psychotherapeutic Encounter, J. of Counseling Psychology.
Tubbs, S.L. and Moss, S. (1974). Human communication: An Interpersonal perpective.
Random House, New York.
Tuckman, B. W. (1966) Interpersonal Probing and Revealing and Systems of Integrative
Complexity, J. of Personality and Social Psychology.
Türk Dil Kurumu. (1969) Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara
Uygur, N. (1984) Kültür Kuramı, İnkılâp Yayınevi, İstanbul.
Vondracek, F. W. ve Marshall, M. J. (1971) Self-Disclosure and Interpersonal Trust: An
Exploratory Study, Psychological Reports.
Zuckerman, M. Spiegel, N. (1982) Nonverbal Strategies For Decoding Deception, Journal
Of Nonverbal Behavior. ss. 6, 171–187
Walster, E. ve Bercheid, E. (1974) A Litle bit about love: a minor essay an a major topic.
T.L Huston (Ed) Foundations of Interpersonal Attraction, Academic Press, New
York.
Walster, E.H. ve Walster W. (1979). A new look at love, Reading Mass: Addison-Wesley.
Wirth, L. (1969) On Cities and Social Life, University Press, Chicago
ÖZGEÇMİŞ
FERHAT DİZMEN
1972 yılında Adıyaman da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Malatya da tamamladı.
1994 yılında Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Rehberlik ve
Psikolojik Danışmanlık bölümünü kazandı ve 1998 yılında mezun oldu. Aynı yıl Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık programında
yüksek lisans eğitimine başladı. Çeşitli gerekçelerle buradaki eğitimine 2005 yılına kadar
ara vermek zorunda kaldı.
1998 yılında Mersin, Bozyazı Anadolu Lisesi’nde Rehber öğretmen olarak göreve
başladı. Halen aynı kurumda görev yapmaktadır. 2003–2004 yılları arasında askerliğini
Konya da yedek subay olarak yaptı. Evli ve bir çocuk babasıdır.
Download