Schröder: Göçmen bekliyoruz Yaklaşan seçimler öncesinde

advertisement
Schröder: Göçmen bekliyoruz
Yaklaşan seçimler öncesinde programını açıklayan Almanya
Başbakanı Gerhard Schröder, özellikle göç ve terör konularının
üzerinde
durulması
gerektiğini
vurguladı.
Schröder,
Almanya'nın göçe ihtiyacı olduğunu, göçün ülkenin çıkarları
doğrultusunda ve uluslararası sorumluluklar kapsamında
yönlendirilmesi gerektiğini söyledi. Schröder, "Göçün Almanlar
tarafından kabul görmesi benim için çok önemli. Almanya'ya
gelen yabancılar da uyum göstermeye hazır olmalıdır. Bu
amaçla bağlayıcı ve devlet destekli uyum kursları sunmak
istiyoruz" dedi. Yeni Göç Yasası'yla göçü etkili bir şekilde
yönlendireceklerini de savunan Schröder, "Yabancılar, sadece
Alman işgücünün bulunamadığı işlerde çalışacaklar. Sosyal
Demokratlar olarak iltica hakkının da korunmasını istiyoruz.
Hayatları tehlikede olanlar bize sığınabilirler. Bu hakkı
suiistismal edenlere karşı da kararlı şekilde mücadele edeceğiz"
diye konuştu.
Schröder, uluslararası terörizmle mücadele konusunda da, 11
Eylül'de terörün kurbanı olan ABD'ye her türlü desteğin
sağlanmasının kendisi için doğal olduğunu vurgulayarak,
"Teröre karşı mücadele henüz sona ermemiştir, ancak Irak'a
yönelik bir harekat konusunda uyarıda bulunmak isterim. Bu
saldırgan bir tutum olarak algılanabilir ve teröre karşı
oluşturulan uluslararası koalisyonu bozabilir" şeklinde görüş
belirtti.
١
Gürel'den BM'ye Kıbrıs Çağrısı
Dışişleri Bakanı Gürel, BM'ye Kıbrıs'taki taraflara eşit
muamelede bulunulması ve 1974 öncesine dönülmesinin
önlenmesi çağrısında bulundu.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel,
57. Dönem Genel Kurul toplantıları sebebiyle BM'ye hitaben
yaptığı konuşmada, Kıbrıs'taki iki tarafa eşit muamelede
bulunulması ve 1974 öncesindeki duruma dönülmesinin
önlenmesi gereğini vurguladı.
Şükrü Sina Gürel, Kıbrıs'ta iki ortak devletin eşit statü ve
egemen eşitlik çerçevesinde yeni bir ortaklık yapılanması içinde
yetkileri paylaşabileceklerini belirterek, Türkiye'nin Kıbrıs Türk
tarafının son önerilerini desteklediğini, sorunun çözümü
konusunda yeni bir fırsat penceresi açan bu önerilerin dikkate
alınması gerektiğini kaydetti.
Bakan Gürel, AB'ye üyelik sürecinin Kıbrıs'ta çözümü
kolaylaştırmadığını belirterek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin
çözüm öncesinde AB'ye üyeliğinin Ada'da ve Doğu Akdeniz'de
sorunlara ve gerginliğe neden olacağını, AB'nin Kıbrıslı
Rumlar'a nihai çözümden önce AB'ye katılamayacaklarını
söylemesi gerektiğini vurguladı.
٢
Irak'ta 21 binden fazla insan öldürüldü
Irak savaşının başladığı Mart ayından 20 Ekim'e kadar geçen
sürede, 21 binden fazla kişinin öldüğü ileri sürüldü. İngiltere'de
sağlık çalışanlarının kurduğu Medact adlı eylem grubu
tarafından yapılan araştırmada, Irak savaşı sonucunda, çoğu
Iraklı asker ve sivil olmak üzere, 20 Ekim'e kadar ölenlerin
sayısının 21 bin ila 55 bin arasında olduğu tahmin edildi.
Medact, tahminlerin kesin olmadığını, rakamların
haberlerden, Iraklı sivillerin ölü sayısını araştıran internet
sitelerinden ve basın yayın kuruluşlarının verilerinden alındığını
belirtti.
"Irak Body Count" (Irak Ceset Sayımı) örgütünden alınan
verilere göre, Mart ayından 20 Ekim'e kadar 7757 ila 9565
arasında Iraklı sivilin öldüğünü bildiren Medact, İngiliz
Guardian gazetesinin ise 13 bin 500 ila 45 bin arasındaki Iraklı
askerin öldüğünü yazdığını bildirdi.
Guardian'ın verdiği 13 bin 500 rakamının gerçeğe daha yakın
olduğunu belirten grup, gazeteye göre 20 Ekim itibariyle Irak'ta
ölen Amerikan ve İngiliz askeri sayısının 394 olduğunu
kaydetti.
Associated Press'in Haziran ayında yaptığı bir araştırmada,
Irak savaşının başladığı 20 Mart'tan sonra geçen sürede savaş
nedeniyle 3240 Iraklı sivilin öldüğü bildirilmişti.
Medact grubu, 1985 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanan
merkezi ABD'nin Massachusetts eyaletinde bulunan Nükleer
Savaşı Karşı Uluslararası Hekimler örgütüne üye.
٣
Cenaze'de intikam yemini
Hamas'ın kurucusu ve dini lideri Şeyh Yasin, sabah namazı
çıkışı İsrail helikopterinden açılan roket ateşiyle öldürüldü.
Filistinliler cenaze için sokağa döküldü, intikam yemini etti.
Bizzat İsrail Başbakanı Şaron'un yönettiği suikast saldırısının
ardından Hamas, İslami Cihad, El Aksa Şehitleri Tugayı,
İsrail'den en kısa süre içinde intikam alacaklarını açıkladı.
Hamas'ın kurucusu ve ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin,
Gazze kentindeki Sabra mahallesinde sabah namazı çıkışında
füzelerin hedefi oldu. Geçirdiği felç nedeniyle tekerlekli
sandalyeye mahkum olan Şeyh Yasin'e, korumaları eşliğinde
05.30 civarında camiden çıktığı sırada bir İsrail askeri
helikopteri 3 füze attı.
Yasin'in ölümünü ilk açıklayan yardımcısı Haniye oldu. İsrail
ordusu da, saldırıyı doğrulayarak, "Bu sabah Gazze Şeridi'nin
kuzeyinde güvenlik güçlerinin düzenlediği bir operasyonla,
Hamas terörist grubunun lideri ve onlarca terörist saldırısı ile
İsraillilerin, yabancıların, güvenlik personelinin ölümlerinin
sorumlusu, arabasına yönelik hava saldırısıyla öldürüldü"
açıklamasında bulundu.
Bugün 7'si Yasin ile birlikte, 3'ü protestolarda olmak üzere
toplam 11 kişi hayatını yitirdi. Şeyh Yasin'in yaklaşık 200 bin
kişinin katıldığı cenaze töreninde çiçeklerden çok silahlar atıldı,
intikam yeminleri edildi.
٤
HAMAS'TAN İNTİKAM YEMİNİ
Saldırının ardından Gazze sokaklarına çıkan onbinlerce
Filistinli ve silahlı Hamas yanlıları, kenti intikam sesleriyle
inletti.
Hamas örgütü tarafından cami hoparlörlerinden yapılan
açıklamalarda, intikam yeminleri edildi ve "(İsrail Başbakanı
Ariel) Şaron cehennemin kapılarını açtı. Hiçbir şey bizi, onun
kafasını kesmekten alıkoyamaz." Açıklamada, İsrail tarafından
öldürülen Hamas liderinin intikamının "yüzlerce İsraillinin kanı
akıtılarak" alınacağı bildirildi.
Hamas, Associated Press'e gönderilen açıklamada da, İslamcı
örgütlerin, Yasin'in intikamının alınması için kendilerine
katılacağını ve Yahudilere yardım eden ve suç işlenmesinde
payı olduğu ileri sürülen ABD'nin de hedef alınabileceğini
bildirdi.
Hamas yetkilisi Abdülaziz El Rantisi, Associated Press'e
yaptığı açıklamada, "Yasin bir ulusun içinde adam, adamın
içinde bir ulustu. Bu ulusun intikamı bu adamın boyutlarında
olacaktır. Eylem göreceksiniz, söz değil" dedi.
FİLİSTİNLİ GAZETECİ ÖLDÜRÜLDÜ
Öte yandan, Yasin'in öldürülmesi Filistin'in her yerinde
protesto edilirken, bazı yerlerde İsrail askerleriyle çatışmalar
çıktı. Balata mülteci kampında, ateş sonucu Filistinli bir
gazetecinin hayatını kaybettiği bildirildi.
Görgü tanıkları, El Neceh Üniversitesi radyosu için çalışan
Muhammed Ali Halimi adlı gazetecinin, İsrail askerlerinin
kampa girişiyle ilgili haberini bitirdiği sırada vurulduğunu
aktardı.
٥
ABD pusuya yattı
ABD Başkanı Bush, son BM kararından önce Irak'ın işgali
için General Tommy Franks'in hazırladığı planı onayladı. Bush
şimdi Saddam'ın hatasını bekliyor.
ABD Başkanı George Bush'un, BM Güvenlik Konseyi'nin
Saddam Hüseyin'a son bir şans tanıdığı kararından çok önce,
Irak'a yönelik savaş planını onayladığı bildirildi.
New York Times gazetesine göre, Saddam sonrası Irak'ı
yöneteceği söylenen General Tommy Franks'in hazırladığı plan,
Başkan Bush tarafından kabul edildi. General Franks'in planı,
Irak'ın kısa ancak çok yoğun bir şekilde havadan
bombalanmasını ve ardından 200-250 bin kişilik bir kuvvetle
işgal edilmesini öngörüyor.Bir başka deyişle belli bir esnekliğe
sahip olan plan temelde, büyük çapta kara birlikleriyle
operasyon yapılmasına dayanıyor.
Plana göre, Amerikan B-1 ve B-2 bombardıman uçakları,
Saddam'ın sarayları, hava savunma sistemleri ve üslere karşı
hava saldırısına girişirken, ilk önce küçük sayıda kara birlikleri
Irak'a girecek.
Hava saldırılarına, 1600 kiloluk güdümlü bombalar kullanan
büyük bombardıman uçakları öncülük edecek. Yoğun
bombardıman 1991 Körfez Savaşı'na göre daha kısa tutulacak.
Plan uyarınca, Irak yönetimi başkent Bağdat'ta ve ülkedeki
komuta merkezlerinde tecrit edilirken, hava akınlarında sivil
yerleşim birimleri, elektrik santralleri ve su kaynaklarına zarar
verilmeyecek.
Hava saldırıları sürerken harekete geçecek olan Amerikan
seçkin komandoları ile kara ve deniz piyadeleri, girdikleri Irak
topraklarında üsler oluşturarak iç kesimlere doğru ilerleyecek.
Savaş en erken yıl başında başlayacak. Ancak Irak'ın, BM
Güvenlik Konseyi'nin yeni kararına uymayı reddetmesi
durumunda, bu süre daha kısalabilecek.
٦
ABD'den Saddam Hüseyin'e 7 gün süre
Birleşmiş Milletlerden (BM) yeni bir Irak kararı çıkarmaya
çalışan ABD'nin İngiltere ile birlikte hazırladığı taslakta, Irak
lideri Saddam Hüseyin'e saraylar dahil bütün tesisleri silah
denetçilerine açmayı kabul etmesi için 7 gün süre tanınmasını
önerdiği kaydedildi.
Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ise,
ABD'nin BM silah denetçileriyle ilgili empoze etmeye çalıştığı
yeni karar tasarısını kabul etmeyeceklerini söyledi.
BM diplomatlarının ve Amerikalı bir yetkilinin açıklamasına
göre, taslakta, BM Güvenlik Konseyi kararlarını çiğnemekle
suçlanan Bağdat'ın talepleri yerine getirmeyi reddetmesi
durumunda, gerekli her türlü yöntem uygulanacak şeklinde bir
uyarı da yer alıyor. Diplomatlara göre, taslakta; Irak'ın elindeki
kitle imha silahlarını bildirmesi ve saraylar dahil bütün tesisleri
denetime açmasını içeren talepleri kabul etmesi için 7 gün süre
tanınması, ardından da elindeki bütün kimyasal, biyolojik
balistik, nükleer silahları bildirmesi için 30 gün süre verilmesi
öngörülüyor.
Taslakta, BM Genel Sekreteri'nin 1998 yılındaki denetimler
sırasında Irak'a verdiği, sarayların denetlenmeyeceği garantisi
geçersiz kılınırken, Irak'ın geçmişteki BM kararları ihlallerinin
ayrıntıları veriliyor ve bu durumun düzelmesi için bütün kitle
imha silahlarının tamamen yok edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Aynı kaynaklar, karar taslağı önerisinin, veto hakkı bulunan BM
Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin diğer 3'üne de (Fransa,
Rusya ve Çin) iletildiğini ancak taslağın yarına kadar resmen
dolaştırılmasının beklenmediğini kaydettiler.
ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Marc Grossman'ın önceki
günkü Paris ziyaretinde taslağın kopyasını ilettiği, dün de
Moskova'da temaslarda bulunduğu belirtildi. Her iki başkentte
de Grossman'a İngiltere Dışişleri Bakanlığı Siyasi Daire Başkanı
peter Ricketts'ın eşlik ettiği belirtiliyor.
Bu arada, ABD Başkanı George Bush, Arizona'da katıldığı
Cumhuriyetçilerin bir toplantısında BM'yi, Irak konusunda
harekete geçmemesi durumunda by pass edeceğini söyledi.
٧
Bush, "Askerlerimizi tehlikeli yola sevk etmek son tercihimiz.
Ancak gerekirse, özgürlüğümüzü korumak için ABD koalisyona
öncülük edecek ve bunu yapacaktır." dedi. Bush, kongre'nin,
"Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e karşı güç kullanma
yetkisi" öngören karar tasarısı üzerinde anlaşmaya yakın
olduğunu da söyledi. Bush, haftalık radyo konuşmasında, Irak'ı
"ciddi ve büyüyen bir tehdit" olarak niteleyerek, bu hafta
görüştüğü Demokrat ve Cumhuriyetçi liderlerin, Irak'a karşı
koyma konusunda aynı görüşü paylaştıklarını belirtti.
Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan,
denetçilerle ilgili Irak'a zarar vermeyi amaçlayan yeni
yöntemlerin kabul edilmeyeceğini belirtirken, Başbakan
Yardımcısı Tarık Aziz, ABD'nin, ülkesine saldırması halinde
"ağır kayba uğrayacağını" söyledi.
ABD'nin yeni karar tasarısının BM Güvenlik Konseyi'nden
geçebilmesi 10 geçici üye ve 5 daimi üyeden en az 9'unun lehte
oy kullanması ve daimi üyelerden ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve
Fransa'dan hiç birinin veto yetkisini kullanmaması gerekiyor.
٨
Irak'tan BM'ye kabul sinyali
Irak yönetimi, ülkelerini BM'nin silah denetçilerine
açmalarını öngören BM Güvenlik Konseyi kararını
incelediklerini ve birkaç gün içinde gerekli cevabı vereceklerini
açıkladı.
Irak'ın yarı resmi yayın kuruluşları ise, Bağdat'ın kendisine 7
gün süre tanıyan BM kararını kabul edeceği yolunda güçlü
sinyaller verdi.
Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri, birkaç gün içinde karar
alacaklarını açıklarken, ABD'nin ülkesine saldırmak için BM
Güvenlik Konseyi kararını kılıf olarak kullanma girişimlerinin
uluslararası topluluk tarafından boşa çıkarıldığını vurguladı.
Sabri'nin bu sözleri, Irak yönetiminin BM ültimatomuna uyacağı
ve BM silah denetçilerinin ülkeye gelerek kontrol yapmasına
izin vereceğine dair güçlü bir işaret olarak yorumlandı.
Saddam Hüseyin'in büyük oğlu Uday yönetimindeki Babil
gazetesi de, Bağdat'ın BM kararına uyacağına ilişkin güçlü bir
işaret verdi. Saddam'ın, ABD'ye saldırı gerekçesi vermeyeceğini
belirten gazete, Irak'ın saklayacak bir şeyi olmadığını ve silah
denetçilerini memnuniyetle karşılayacaklarını kaydetti.
٩
Mısır'daki saldırıyı 2 intihar komandosu düzenledi
Mısır'ın turistik Dahab kentinde yapılan bombalı saldırıların
2 "intihar komandosu" tarafından düzenlendiği bildirildi.
Adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik yetkilisi,
saldırıların en az 2 intihar komandosu tarafından düzenlenmiş
olduğunu belirtti.
Mısır İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada da
ölenlerin sayısının 23 olduğu, bunlar arasına biri Alman bebek 3
yabancının bulunduğu ve saldırılarda 20 Mısırlının öldüğü
kaydedildi. Yazılı açıklamada, yaralıların sayısı ise 42'si Mısırlı,
20'si yabancı toplam 62 olarak belirtildi. Açıklamada, yaralı
yabancılar arasında 3 Danimarkalı, 3 İngiliz, 2 Alman, 2 Fransız
ve 2 İtalyan bulunduğu kaydedildi.
KINAMALAR
Mısır'daki saldırılar, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, ABD
Başkanı George Bush, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice,
Çin Devlet Başkanı Hu Cintao tarafından kınandı.
Annan'ın sözcüsü, " Genel Sekreter, masum insanları hedef
alan bu terör eylemini kınamaktadır" dedi.
Saldırıları Kanada da kınarken, ABD Başkanı George Bush,
sert dille kınadığı saldırılarla ilgili olarak yaptığı açıklamada,
"Teröristlerin dünyayı kendi gördükleri gibi tanımlamayı
denemek istediklerini gördük" dedi.
Masumların öldüğü saldırıları kınadığını belirten Bush,
"Düşmanlara şunu söyleyebilirim: Bizler saldırıya devam
edeceğiz, vazgeçmeyeceğiz, zayıflamayacağız ve onları adaletin
ve insanlığın iyiliği için adalete teslim edeceğiz" ifadesini
kullandı.
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da yaptığı yazılı
açıklamada, saldırıları kınadı ve "Bu barbarca terör saldırısının
hiçbir haklı gerekçesi olamaz" ifadesine yer verdi.
Rice, saldırıda ölenlerin ailelerine taziyelerini sundu ve
Amerikan hükümetinin Mısırlı yetkililere her türlü yardımın
yapılması için Mısır Hükümetiyle temasta olduğunu açıkladı.
١٠
Fas'ı ziyaret eden Çin Devlet Başkanı Hu Cintao da saldırıları
kınadı.
Yeni Çin Ajansının haberinde, Hu'nun Mısır devlet Başkanı
Hüsnü Mübarek'e bir mesaj gönderdiği ve mesajında, Çin
Hükümeti'nin saldırıları kınadığını ve terörizmin her türünü
kınadığını ifade ettiği belirtildi.
Haberde, Hu'nun mesajında, Mısır'ın da yer aldığı
uluslararası toplumla terörle mücadele ve dünyada barış ve
istikrarının korunması için işbirliğine hazır olduğunu ifade ettiği
kaydedildi.
١١
Iran: Nükleer faaliyetlerimizi hiçbir şekilde
durdurmayacağız
Iran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi, "nükleer
faaliyetleri ve uranyum zenginleştirme çalışmalarını hiçbir
şekilde durdurmayacaklarını, nükleer faaliyetlerden geri dönüş
olmadığını" söyledi.
Asefi, düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin nükleer
programına ilişkin son gelişmeleri değerlendirdi ve gazetecilerin
sorularını yanıtladı.
Rusya'nın başkenti Moskova'daki görüşmelerde üç Avrupa
ülkesi Almanya, İngiltere ve Fransa'nın İran'dan nükleer
çalışmalarını belirli bir süre için durdurmasını isteyip
istemediğinin sorulması üzerine Asefi, "Bunlar medyaya
yansıyan haberler. İran, nükleer faaliyetlerini ve uranyum
zenginleştirme çalışmalarını hiçbir şekilde durdurmayacak.
İran'ın faaliyetlerinden geriye dönüş yok" dedi.
"MÜZAKERE KAPISI HALA AÇIK"
"Biz müzakereden yanayız, kapılarımız hala görüşmeye açık"
diyen Asefi , "İran'ın nükleer programı konusunda bir sorun
olmadığını, Amerika'nın bunu dünya kamuoyuna bir sorun
olarak göstermeye çalıştığını" savundu.
Nükleer faaliyetlerinin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu
(UAEK) denetiminde olmasından yana olduklarını ifade eden
Asefi, UAEK ile ciddi bir işbirliği yaptıklarını, bu işbirliğini
sürdürmekten yana olduklarını belirtti.
UAEK Başkanı Muhammed EL Baradei'nin bu ay sonunda
BM'ye sunacağı rapora da değinen Asefi, "EL Baradei'nin
raporunu beklememiz gerekiyor. Son günlerde bazı güçlü
ülkelerin UAEK ve EL Baradei'ye baskı yaptıklarını görüyoruz.
Dosyanın teknik açıdan uzmanlarca incelenmesine izin
vermiyorlar ve dosyayı siyasileştirmeye çalışıyorlar. Bizi
kaygılandıran konu da budur" diye konuştu.
١٢
Asefi, uranyum zenginleştirme çalışmalarında p-2
santrifüjlerinin kullanılıp kullanılmadığı yönündeki soruyu
yanıtlarken de şunları kaydetti:
"Biz, şu ana kadar sadece P-1 santrifüjleri kullandık.
Gelecekte P-2
santrifüjlerinin kullanılıp kullanılmaması
yetkililerin kararına bağlı. Ama İran Nükleer Silahların
yayılmasını Önleme Anlaşması'nın (NPT) bir üyesi olarak P-2
santrifüjlerinin kullanılması hakkına da sahiptir ve hiç kimse
İran'ı bu haktan mahrum edemez."
RUSYA'NIN ÖNERİSİ
Rusya'nın ortak uranyum zenginleştirme önerisinin hala
masada olduğunu, bu önerinin görüşülmesi için zemin
hazırlanması gerektiğini söyleyen Asefi, sadece Rusya ile değil,
diğer ülkelerle de müzakere ettiklerini hatırlattı. Asefi,
yetkililerden bazılarının Moskova'ya gittiğini, Ulusal Yüksek
Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani'nin de yakın
zamanda Bahreyn'e gideceğini, Viyana'da da uzmanlar
tarafından görüşmelerin sürdüğünü kaydetti.
Asefi, "Rusya'nın önerisi yanında, bizim hakkımızı resmi
olarak tanıyan bütün önerileri inceleyeceğiz. Önemli olan hiçbir
önerinin bizi hakkımızdan mahrum etmemesidir." dedi.
١٣
Abbas, Türkiye'deki resmi temaslarına yarın başlıyor
Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Filistin'e
destek için çıktığı Avrupa turunun ilk durağı olan Türkiye'de
resmi temaslarına yarın başlayacak.
Abbas, Ankara'daki temasları çerçevesinde Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, TBMM
Başkanı Bülent Arınç ile bir araya gelecek.
Abbas'ın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile de görüşmesi
bekleniyor.
Filistin Ulusal Yönetimi lideri, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği'nde, Türk iş adamları ile bir toplantıya katılacak. Bu
akşam saatlerinde Ankara'ya gelecek Abbas, Türkiye'deki
görüşmelerinin ardından salı günü Norveç'e geçecek, çarşamba
Finlandiye, perşembe günü de Fransa'da olacak.
Abbas'ın Türkiye ziyareti, iki ülke ilişkilerinin yanı sıra
Filistin-İsrail çatışmasında barış yolunda atılabilecek adımlar ve
barış sürecinde Türkiye'nin rolü üzerinde yoğunlaşacak. Abbas,
"İsrail ve Filistin ile yakın ilişkileri bulunan ülkelerin, barış
çabalarında önemli bir rol oynayabileceklerini" belirterek,
Türkiye'nin her iki taraf ile yakın ilişkileri bulunduğunu ifade
etmişti.
Abbas, Avrupa turunda 25 Ocak'ta yapılan Filistin
parlamento seçimleriyle, Hamas'ın Filistin'de hükümeti
kurmasından sonra ülkesine yapılan yardımların kesilmesinin
ardından,
bu
yardımların
yeniden
nasıl
işlerlik
kazanabileceğinin yollarını tartışacak. Abbas'ın bu doğrultuda,
Batı başkentlerinde, yardımların doğrudan Filistin Ulusal
Yönetimi Başkanlığı'na aktarılmasını önereceği belirtiliyor.
Hamas'ın hükümeti kurması, ABD ve Avrupa ülkelerinden
yıllık 600 milyon dolar dolayında bir yardımın dondurulmasına
neden olmuştu. İsrail de Filistin adına topladığı aylık yaklaşık
50-55 milyon dolarlık vergi ve gümrük gelirinin transferini
durdurmuştu. Filistin Ulusal Yönetimi lideri, Türkiye'ye
gelmeden önce, dün Ürdün'de İspanya Dışişleri Bakanı Miguel
Angel Moratinos ile de bir araya geldi.
١٤
İspanya Kralı Carlos ve Kraliçesi Sofia'nın gelecek hafta
Ürdün'e yapacağı ziyaretin hazırlıkları için Amman'da bulunan
Moratinos ile görüşen Abbas, İspanya Dışişleri Bakanı'ndan,
Filistin'e yardımların devam edeceği sözünü almış ve Moratinos,
yardımın doğrudan Devlet Başkanı Abbas'ın makamına
gönderileceğini ve insani ihtiyaçlar için kullanılacağını
belirtmişti.
١٥
İstanbul'da büyük zirve
İSTANBUL- Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in ortaya attığı,
"medeniyetler Buluşması" toplantısı fikri, Avrupa ve İslam
ülkeleri arasında büyük bir destek buldu. İstanbul'da Çırağan
Sarayı'nda iki gün sürecek olan, Doğu'dan ve Batı'dan 51'i bakan
düzeyinde 71 ülkeden temsilcinin katılacağı toplantı yarın
başlıyor. ABD'deki Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine
düzenlenen 11 Eylül saldırısıyla başlayan yeni dönem, dünya
üzerinde, özellikle de yerkürenin doğusu ile batısı arasında
birçok şeyi değiştirdi. Bu yeni dönemde dünyanın bu iki yanı
arasındaki ilişkiler de daha bir önem kazandı. Bu gelişmeler
üzerine, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in
medeniyetler arası uyum düşüncesiyle önerdiği bu konu büyük
destek gördü. "Avrupa Birliği- İslam konferansı Örgütü Ortak
Forumu" adı altında gerçekleşecek dev buluşmaya, Doğu'dan ve
Batı'dan 51'i bakan düzeyinde 71 ülkeden temsilci katılacak.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Bülent
Ecevit'in de katılacağı toplantı, İslam ülkeleri ile Avrupa'yı ilk
kez siyasi düzeyde bir araya getirecek.
Forum öncesi resepsiyon "AB-İKÖ Ortak Forumu" öncesi,
bu akşam Çırağan Sarayı'nda "Hoş geldin Resepsiyonu"
verilecek. Katılımcıların birlikte "Aile fotoğrafı" da çektireceği
forumun ilk gününde, "Siyasi ve kültürel Kırılma Noktalarının
Önlenmesi" konusunun ele alınacağı bir çalışma yemeği
verilecek. Başbakan Ecevit, konuşmasını bu sırada yapacak.
Ayrıca, "Günümüz Ortamında Ortak Sorunların Üstesinden
Gelinmesi" ile "Medya ve Siyaset" konulu paneller
gerçekleştirilecek. Forum, 13 Şubat Çarşamba günü, "Öteki
Kimdir? Gerçekten Öyle Bir Kavram Var mı?" konulu panelden
sonra öğle saatlerinde yapılacak basın toplantısı ve ardından
kapanış yemeğiyle son bulacak.
١٦
Küreselleşme çöküyor mu?
Geçmiş asırlarda sömürgeci ülkelerin orduları, genel valisi ve
bürokratları ve sömürülen ülkelerdeki misyonerlerin faaliyetleri
ile sömürge ülkeler, iliklerine kadar sömürülüyordu. Bu
ülkelerde, sömürge eğitimi ile sömürü çarkının işlemesi için
ortam hazırlanıyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sömürge
ülkelere (sözde) bağımsızlık verildi. Ama bu ülkelerde
ekonomik bağımsızlık olmadığı için siyasi bağımsızlık sadece
kağıt üzerinde (Anayasa ve antlaşmalarda) kaldı. Örtülü sömürü
devam etti. 20'nci asrın son yıllarında ve içinde bulunduğumuz
21'inci asırda sömürgeci ülke ordularının yerini çok uluslu
şirketler, genel vali ve bürokratların yerini ise IMF ve Dünya
Bankası aldı. Ve ülkeler eski klasik sömürge sistemini
neredeyse arar duruma geldiler. Çünkü çok uluslu şirketlerin,
IMF ve Dünya Bankası'nın zulmü ve icraatı son derece zalimce
idi. Şu anda Türkiye'nin ekonomisi IMF'nin, dış politikası
ABD'nin ve iç politikası ise AB'nin elindedir.
Çokuluslu şirketlere ne oluyor?
ABD'de son aylarda birbiri ardından patlak veren şirket
skandalları, hem piyasalarda sisteme yönelik güvenin
sarsılmasına, hem de iş dünyasının içinden gelen Başkan George
W Bush ve yardımcısının siyasi desteğinin yıpranmasına sebep
oluyor. Çünkü her ikisinin de muhasebe yolsuzlukları duruşma
konusudur.
Yolsuzluk zinciri büyüyor
Tarihin en büyük iflası, petrol ve enerji devi ENRON'dan
sonra devam etmektedir. ABD'nin 2'nci büyük telekom şirketi
World.com, ikinci Enron skandalıdır. 3.8 milyar dolar muhasebe
usulsüzlüğü ile ilgisiz hesaplarda gösterilerek şirketin zararı
saklanmış, şirketin mali durumu gerçeğe aykırı biçimde
gösterilmiştir. Bu ve diğer yolsuzluklar ABD'nin tartışılmaz
١٧
kudretini tartışılır hale getirdi. Dolar güvenini kaybetti. Euro,
Doları solladı.
١٨
Eski Sovyet Rusya'daki Turkî Devletler
Rusya, XIX. asrın ilk yarısında Azerbaycan ve Kazakistan'ı,
XIX. asrın ikinci yarısında da Orta Asya Türk ülkelerini
devletlerarası hukuku hiçe sayarak işgal etmişti. Çarlık ve
Sovyet döneminde bu Türk ülkelerini kolonileştirmek için
büyük gayret sarf eden Ruslar, bu topraklarda maddi ve manevi
büyük zararlara sebep olmuşlardı. Yapıları Ruslaştırma ve
Sovyetleştirme çalışmaları Türk ülkelerini, insanlarını milli
benliklerinden uzaklaştırmakla birlikte son derece menfi izler de
bırakmıştı.
Sovyet sisteminin ekonomik ve moral yönünden çöküşü,
asrımızın çok milleti imparatorluğunun da dağılmasına sebep
olmuştur. Dağılma ile birlikte bütün Sovyet cumhuriyetleri ardı
ardına istiklallerini ilan etmişlerdir. Bu arada Türk
cumhuriyetlerinden Özbekistan 31 Ağustos 1991, Azerbaycan
18 Ekim 1991, Türkmenistan 27 Ekim 1991, Kırgızistan 12
Aralık 1991 ve Kazakistan 16 Aralık 1991 tarihinde istiklaline
kavuşmuştur.
Kardeş cumhuriyetlerin istiklallerini ilan etmeleri ve bu arada
kıymetli
cumhurbaşkanlarının
Türkiye'yi
ziyaretleri
kamuoyunun bütün dikkatlerini bu yöne çevirmiştir. Bu sahanın
mütehassısı olarak kardeş cumhuriyetlerin tarihleri üzerinde
muhtelif araştırmalarımız olmakla birlikte, yeni oluşumu izah
eden ve her cumhuriyetin mevcut ülke sınırlarını dikkate alarak,
onlar hakkında bilgi veren yeni araştırmalar ihtiyaç
duyulmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak üzere rahmetli
cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın direktifi ile Türk
cumhuriyetlerinin ayrı ayrı tarihlerini yazmış ve Türkiye ile
imzaladıkları anlaşma, protokol ve benzeri belgeleri de bu
kitaplarda ek olarak vermiştim.
Sovyet tipi cumhuriyetlerin ve hükümetlerin kuruluş ve
işleyişleri, Sovyet döneminin ekonomik ile kültürel hayatı ve o
devirde Türklerin Ruslaştırma (veya Sovyetleştirilme) konuları
her cumhuriyet için ayrı ayrı ele alındığından, bu konuları her
cumhuriyetin tarihi içinde anlatmak lüzumu hissedilmiştir.
١٩
Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi içinde, kardeşlerimizin
güzel ülkeleri, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, eğitim ve kültür
hayatları ile ekonomik oluşumları hakkında bilgi vermeye
çalıştım. Ayrıca, yeni Türk cumhuriyetlerinin almaları gereken
tedbirler ile Türkiye'den beklentileri hakkında da bilgi verdim.
٢٠
Değişen ne var?
Haber; "Alaşehir'de 6.8 şiddetinde zelzele" (O zamanlar öyle
deniliyordu.) Alaşehir yerle bir. İlk durak Horasan'da. Hemen
bir gazeteciye koştum ve bir gazete... Alelacele sayfaları
karıştırıyorum. Depremden eser yok. Neden? Sonra
uyanıyorum. "Doğuya gelmişim." Gazete tam 3 günlük. Ben
Patnos'a varmadan, rahmetli babam telgraf çekmiş. "Oğlum
bizleri merak etme. Gelmeye de kalkma, vazifene devam et.
Gözlerinden öperim."
Aslında o zamandan bu zamana değişen şeyler yok değil! O
zamanlar muhalefette olan Sn. Ecevit şimdi iktidarda. Gazeteler,
gecikmeyle de olsa aynı gün yurdun her tarafına ulaşıyor.
Radyolar çok, televizyonlar canlı yayında. Üstelik bu defa
Başbakan anında olay yerinde.
Gelelim değişmeyenlere....Birincisi; deprem sonrasında
gazetelerin sayfalarında ve de şimdi bütün dünyanın izleme
imkanı bulduğu televizyonların ekranlarında yer alan görüntüler.
Değişmeyen ikinci konu, depremin önceden tahmin ya da tespit
edilmesi tartışmaları Üçüncü konu, İstanbul birkaç defa yerle bir
olduktan sonra, "dedeler" yangın tehlikesi çok fazla olmasına
rağmen, ahşap inşaat teknolojisini kullanarak bu acıları azaltma
yolunu aramış ve bir miktar da bulmuşlar.
Beşik gibi sallanan Japonya'da bu konu büyük ölçüde
gündemden düşmüş. Ama Türkiye'de değişmeyen bir husus da;
bu konuda hâlâ iler tutar bir yapılaşma ve iskân politikasının
olmayışı. Bütün bunları bir tarafa bırakalım. Şu soğuk günlerde
sıkıntı içinde olan Afyon'umuza ve insanımıza elimizden gelen
bir şeyler varsa yapalım. Çünkü bu konu daha uzun yıllar reaktif
bir zihniyetle ele alınacağa benziyor. Reaktif düşünce henüz
hiçbir konuda kullanılmıyor maalesef. Vefat eden
kardeşlerimize Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabırlar
dilerim.
٢١
Basının Görevleri
Basının görevleri ise genelde şöyle sıralanmaktadır:
• Anlamlı bir çerçeve içinde, günün olaylarını doğru, tam ve
mantıki bir biçimde sunma.
• Kanaat ve eleştirilerin değiş tokuş edildiği bir forum olma.
• Toplum içindeki grupların kanaatlerini ve tavırlarını
birbirleri ne duyurabilecekleri bir araç olma.
• Toplumun amaçlarını ve değerlerini sunma ve açıklama
yöntemi olma.
• Yansıttığı bilgi, düşünce ve duygu akımlarıyla toplumun
bütün üyelerine erişebilme.
Çağdaş basın gibi bir kitle iletişim aracının görevi, doğru
ve tam haber verme yanında "kamu tartışmalarının ortak
taşıyıcısı" olmaktır.
Bu konuda, Amerikan Basın Özgürlüğü Komisyonu
Raporu'nda şöyle denilmektedir:
Özgür bir toplumun gereği, doğuş koşullarından dolayı bir
fikrin kösteklenmemesidir. Basın, herkesin fikirlerini
yayımlayamaz ve bu beklenmez. Fakat dev basın birimleri,
yansız haber vermenin bir gereği olarak ve taraf tutma
işlevlerinden ayrı olarak, kendi kanaatlerine aykırı olan
fikirlerin yayımlanması görevini yüklenebilirler ve
yüklenmelidirler.
Bir toplumdaki bütün önemli görüşler ve çıkarlar, kitle
haberleşme araçları tarafından temsil edilmelidir. Bu
görüşlere ve çıkarlara sahip olanlar, kendi gazeteleri ve radyo
istasyonları aracılığıyla vatandaşlara, bunları duyurma
gücüne sahip olmayabilirler. Gerekli yatırım yapabilseler
bile, bu kimselerin yayınlarının, tarafları dışındaki gruplar
tarafından okunacağına ya da programlarının duyurulacağına
dair güvencileri olamaz. İdeal düzen, kendi görüşlerini sunan
kitle iletişim araçlarının, aynı zamanda öteki görüşlere de yer
vermeleridir.
Onların adilliğini denetlemek ve önemli olayların saf dışı
bırakılmasını kısmen engelleyebilmek için, taraf tutan özel
٢٢
araçların hayati önemi vardır. Böyle bir düzenin yokluğunda,
toplumda kısmen dışlanmış gruplar, dışlanmaya devam
edeceklerdir. Görüşleri karşılıksız kalan grupların bu
görüşleri, önyargılara dönüşecektir. Beklenen, kitle iletişim
araçlarının toplumdaki bütün gruplara ulaşmaları ve onların
birbirlerini anlamlarına aracı olmalarıdır.
٢٣
Medyanın Etkisi
Bu çalışma, süreklilik arz eden önemli bir sorunu ele
almaktadır. Bu sorun, uyuşturucu bağımlılığından korunmak
ve uyuşturucunun yaygınlaşmasını engelleme konularında
medyaya; enformasyon politikalarının ve uygulamalarının
etkisi sorunudur. Bu çalışma birbirini tamamlayan bir grup
temel belirleyiciyi içermektedir.
İlki: Bağımlılık ve korunma sorununa medyanın olumlu ve
olumsuz etkisinin artması konusudur. Uydu teknolojisi
aracılığıyla gerçekleşen bilgi ve kültür işgal, canlı yayın ve
Internet bütün dünya ülkelerinden halkların uluslararası
medyanın etki alanına girmesine yardımcı olmaktadır. Bu
durum
batı
kültürünün,
yönlendirmenin
ve
bilinçsizleştirmenin yaygınlaşmasına neden olmakta,
dolayısıyla yayınlara egemen olan küreselleşme çerçevesinde
medyanın olumsuz yönünü ortaya koymaktadır. Uzmanlar,
bağımlılık ve uyuşturucunun tehlikeleriyle ilgili her hangi bir
kapsamlı bilinçlendirme planının, medyanın ve doğrudan
kişisel iletişim kurma faaliyetlerinin etkin şekilde
kullanılmasını içermesinin gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu
da medyanın korunma yöntemlerinin bir parçası olarak
kullanımının önemini ortaya koymaktadır.
İkincisi: Medyanın olumsuz etkilerinden birisi de
bağımlılık ve uyuşturucu konularını özendiriş tarzda, kimi
zamanda abartılı bir şekilde sunmasıdır. Bu durum, sorunun
sunulmasındaki eğitim ve uyarı amacının yitirilmesine yol
açabilir.
Üçüncüsü: Medyanın iyi ve etkin bir şekilde
kullanılmasıyla
gerçekleşebilecek
olumlu
yönleri,
bağımlılığın kötü sonuçlarının, toplumda, ailede ve bireyde
meydana getirdiği yıkıcı etkilerin ortaya konmasıyla mümkün
olur.
Dördüncüsü:
Varsayım
ve
uygulamalarından
yararlanılabilecek bazı sosyal ve medya teorilerinin
sunulmasıdır. Örneğin enformasyon uygulamalarında sosyal
٢٤
boyutun önemini vurgulayan sosyal sorumluluk teorisi ve
toplumda karşılaşılan...
٢٥
Download