Schröder: Göçmen bekliyoruz Yaklaşan seçimler öncesinde programını açıklayan Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, özellikle göç ve terör konularının üzerinde durulması gerektiğini vurguladı. Schröder, Almanya'nın göçe ihtiyacı olduğunu, göçün ülkenin çıkarları doğrultusunda ve uluslararası sorumluluklar kapsamında yönlendirilmesi gerektiğini söyledi. Schröder, "Göçün Almanlar tarafından kabul görmesi benim için çok önemli. Almanya'ya gelen yabancılar da uyum göstermeye hazır olmalıdır. Bu amaçla bağlayıcı ve devlet destekli uyum kursları sunmak istiyoruz" dedi. Yeni Göç Yasası'yla göçü etkili bir şekilde yönlendireceklerini de savunan Schröder, "Yabancılar, sadece Alman işgücünün bulunamadığı işlerde çalışacaklar. Sosyal Demokratlar olarak iltica hakkının da korunmasını istiyoruz. Hayatları tehlikede olanlar bize sığınabilirler. Bu hakkı suiistismal edenlere karşı da kararlı şekilde mücadele edeceğiz" diye konuştu. Schröder, uluslararası terörizmle mücadele konusunda da, 11 Eylül'de terörün kurbanı olan ABD'ye her türlü desteğin sağlanmasının kendisi için doğal olduğunu vurgulayarak, "Teröre karşı mücadele henüz sona ermemiştir, ancak Irak'a yönelik bir harekat konusunda uyarıda bulunmak isterim. Bu saldırgan bir tutum olarak algılanabilir ve teröre karşı oluşturulan uluslararası koalisyonu bozabilir" şeklinde görüş belirtti. ١ Gürel'den BM'ye Kıbrıs Çağrısı Dışişleri Bakanı Gürel, BM'ye Kıbrıs'taki taraflara eşit muamelede bulunulması ve 1974 öncesine dönülmesinin önlenmesi çağrısında bulundu. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel, 57. Dönem Genel Kurul toplantıları sebebiyle BM'ye hitaben yaptığı konuşmada, Kıbrıs'taki iki tarafa eşit muamelede bulunulması ve 1974 öncesindeki duruma dönülmesinin önlenmesi gereğini vurguladı. Şükrü Sina Gürel, Kıbrıs'ta iki ortak devletin eşit statü ve egemen eşitlik çerçevesinde yeni bir ortaklık yapılanması içinde yetkileri paylaşabileceklerini belirterek, Türkiye'nin Kıbrıs Türk tarafının son önerilerini desteklediğini, sorunun çözümü konusunda yeni bir fırsat penceresi açan bu önerilerin dikkate alınması gerektiğini kaydetti. Bakan Gürel, AB'ye üyelik sürecinin Kıbrıs'ta çözümü kolaylaştırmadığını belirterek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin çözüm öncesinde AB'ye üyeliğinin Ada'da ve Doğu Akdeniz'de sorunlara ve gerginliğe neden olacağını, AB'nin Kıbrıslı Rumlar'a nihai çözümden önce AB'ye katılamayacaklarını söylemesi gerektiğini vurguladı. ٢ Irak'ta 21 binden fazla insan öldürüldü Irak savaşının başladığı Mart ayından 20 Ekim'e kadar geçen sürede, 21 binden fazla kişinin öldüğü ileri sürüldü. İngiltere'de sağlık çalışanlarının kurduğu Medact adlı eylem grubu tarafından yapılan araştırmada, Irak savaşı sonucunda, çoğu Iraklı asker ve sivil olmak üzere, 20 Ekim'e kadar ölenlerin sayısının 21 bin ila 55 bin arasında olduğu tahmin edildi. Medact, tahminlerin kesin olmadığını, rakamların haberlerden, Iraklı sivillerin ölü sayısını araştıran internet sitelerinden ve basın yayın kuruluşlarının verilerinden alındığını belirtti. "Irak Body Count" (Irak Ceset Sayımı) örgütünden alınan verilere göre, Mart ayından 20 Ekim'e kadar 7757 ila 9565 arasında Iraklı sivilin öldüğünü bildiren Medact, İngiliz Guardian gazetesinin ise 13 bin 500 ila 45 bin arasındaki Iraklı askerin öldüğünü yazdığını bildirdi. Guardian'ın verdiği 13 bin 500 rakamının gerçeğe daha yakın olduğunu belirten grup, gazeteye göre 20 Ekim itibariyle Irak'ta ölen Amerikan ve İngiliz askeri sayısının 394 olduğunu kaydetti. Associated Press'in Haziran ayında yaptığı bir araştırmada, Irak savaşının başladığı 20 Mart'tan sonra geçen sürede savaş nedeniyle 3240 Iraklı sivilin öldüğü bildirilmişti. Medact grubu, 1985 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanan merkezi ABD'nin Massachusetts eyaletinde bulunan Nükleer Savaşı Karşı Uluslararası Hekimler örgütüne üye. ٣ Cenaze'de intikam yemini Hamas'ın kurucusu ve dini lideri Şeyh Yasin, sabah namazı çıkışı İsrail helikopterinden açılan roket ateşiyle öldürüldü. Filistinliler cenaze için sokağa döküldü, intikam yemini etti. Bizzat İsrail Başbakanı Şaron'un yönettiği suikast saldırısının ardından Hamas, İslami Cihad, El Aksa Şehitleri Tugayı, İsrail'den en kısa süre içinde intikam alacaklarını açıkladı. Hamas'ın kurucusu ve ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin, Gazze kentindeki Sabra mahallesinde sabah namazı çıkışında füzelerin hedefi oldu. Geçirdiği felç nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkum olan Şeyh Yasin'e, korumaları eşliğinde 05.30 civarında camiden çıktığı sırada bir İsrail askeri helikopteri 3 füze attı. Yasin'in ölümünü ilk açıklayan yardımcısı Haniye oldu. İsrail ordusu da, saldırıyı doğrulayarak, "Bu sabah Gazze Şeridi'nin kuzeyinde güvenlik güçlerinin düzenlediği bir operasyonla, Hamas terörist grubunun lideri ve onlarca terörist saldırısı ile İsraillilerin, yabancıların, güvenlik personelinin ölümlerinin sorumlusu, arabasına yönelik hava saldırısıyla öldürüldü" açıklamasında bulundu. Bugün 7'si Yasin ile birlikte, 3'ü protestolarda olmak üzere toplam 11 kişi hayatını yitirdi. Şeyh Yasin'in yaklaşık 200 bin kişinin katıldığı cenaze töreninde çiçeklerden çok silahlar atıldı, intikam yeminleri edildi. ٤ HAMAS'TAN İNTİKAM YEMİNİ Saldırının ardından Gazze sokaklarına çıkan onbinlerce Filistinli ve silahlı Hamas yanlıları, kenti intikam sesleriyle inletti. Hamas örgütü tarafından cami hoparlörlerinden yapılan açıklamalarda, intikam yeminleri edildi ve "(İsrail Başbakanı Ariel) Şaron cehennemin kapılarını açtı. Hiçbir şey bizi, onun kafasını kesmekten alıkoyamaz." Açıklamada, İsrail tarafından öldürülen Hamas liderinin intikamının "yüzlerce İsraillinin kanı akıtılarak" alınacağı bildirildi. Hamas, Associated Press'e gönderilen açıklamada da, İslamcı örgütlerin, Yasin'in intikamının alınması için kendilerine katılacağını ve Yahudilere yardım eden ve suç işlenmesinde payı olduğu ileri sürülen ABD'nin de hedef alınabileceğini bildirdi. Hamas yetkilisi Abdülaziz El Rantisi, Associated Press'e yaptığı açıklamada, "Yasin bir ulusun içinde adam, adamın içinde bir ulustu. Bu ulusun intikamı bu adamın boyutlarında olacaktır. Eylem göreceksiniz, söz değil" dedi. FİLİSTİNLİ GAZETECİ ÖLDÜRÜLDÜ Öte yandan, Yasin'in öldürülmesi Filistin'in her yerinde protesto edilirken, bazı yerlerde İsrail askerleriyle çatışmalar çıktı. Balata mülteci kampında, ateş sonucu Filistinli bir gazetecinin hayatını kaybettiği bildirildi. Görgü tanıkları, El Neceh Üniversitesi radyosu için çalışan Muhammed Ali Halimi adlı gazetecinin, İsrail askerlerinin kampa girişiyle ilgili haberini bitirdiği sırada vurulduğunu aktardı. ٥ ABD pusuya yattı ABD Başkanı Bush, son BM kararından önce Irak'ın işgali için General Tommy Franks'in hazırladığı planı onayladı. Bush şimdi Saddam'ın hatasını bekliyor. ABD Başkanı George Bush'un, BM Güvenlik Konseyi'nin Saddam Hüseyin'a son bir şans tanıdığı kararından çok önce, Irak'a yönelik savaş planını onayladığı bildirildi. New York Times gazetesine göre, Saddam sonrası Irak'ı yöneteceği söylenen General Tommy Franks'in hazırladığı plan, Başkan Bush tarafından kabul edildi. General Franks'in planı, Irak'ın kısa ancak çok yoğun bir şekilde havadan bombalanmasını ve ardından 200-250 bin kişilik bir kuvvetle işgal edilmesini öngörüyor.Bir başka deyişle belli bir esnekliğe sahip olan plan temelde, büyük çapta kara birlikleriyle operasyon yapılmasına dayanıyor. Plana göre, Amerikan B-1 ve B-2 bombardıman uçakları, Saddam'ın sarayları, hava savunma sistemleri ve üslere karşı hava saldırısına girişirken, ilk önce küçük sayıda kara birlikleri Irak'a girecek. Hava saldırılarına, 1600 kiloluk güdümlü bombalar kullanan büyük bombardıman uçakları öncülük edecek. Yoğun bombardıman 1991 Körfez Savaşı'na göre daha kısa tutulacak. Plan uyarınca, Irak yönetimi başkent Bağdat'ta ve ülkedeki komuta merkezlerinde tecrit edilirken, hava akınlarında sivil yerleşim birimleri, elektrik santralleri ve su kaynaklarına zarar verilmeyecek. Hava saldırıları sürerken harekete geçecek olan Amerikan seçkin komandoları ile kara ve deniz piyadeleri, girdikleri Irak topraklarında üsler oluşturarak iç kesimlere doğru ilerleyecek. Savaş en erken yıl başında başlayacak. Ancak Irak'ın, BM Güvenlik Konseyi'nin yeni kararına uymayı reddetmesi durumunda, bu süre daha kısalabilecek. ٦ ABD'den Saddam Hüseyin'e 7 gün süre Birleşmiş Milletlerden (BM) yeni bir Irak kararı çıkarmaya çalışan ABD'nin İngiltere ile birlikte hazırladığı taslakta, Irak lideri Saddam Hüseyin'e saraylar dahil bütün tesisleri silah denetçilerine açmayı kabul etmesi için 7 gün süre tanınmasını önerdiği kaydedildi. Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ise, ABD'nin BM silah denetçileriyle ilgili empoze etmeye çalıştığı yeni karar tasarısını kabul etmeyeceklerini söyledi. BM diplomatlarının ve Amerikalı bir yetkilinin açıklamasına göre, taslakta, BM Güvenlik Konseyi kararlarını çiğnemekle suçlanan Bağdat'ın talepleri yerine getirmeyi reddetmesi durumunda, gerekli her türlü yöntem uygulanacak şeklinde bir uyarı da yer alıyor. Diplomatlara göre, taslakta; Irak'ın elindeki kitle imha silahlarını bildirmesi ve saraylar dahil bütün tesisleri denetime açmasını içeren talepleri kabul etmesi için 7 gün süre tanınması, ardından da elindeki bütün kimyasal, biyolojik balistik, nükleer silahları bildirmesi için 30 gün süre verilmesi öngörülüyor. Taslakta, BM Genel Sekreteri'nin 1998 yılındaki denetimler sırasında Irak'a verdiği, sarayların denetlenmeyeceği garantisi geçersiz kılınırken, Irak'ın geçmişteki BM kararları ihlallerinin ayrıntıları veriliyor ve bu durumun düzelmesi için bütün kitle imha silahlarının tamamen yok edilmesi gerektiği belirtiliyor. Aynı kaynaklar, karar taslağı önerisinin, veto hakkı bulunan BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinin diğer 3'üne de (Fransa, Rusya ve Çin) iletildiğini ancak taslağın yarına kadar resmen dolaştırılmasının beklenmediğini kaydettiler. ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Marc Grossman'ın önceki günkü Paris ziyaretinde taslağın kopyasını ilettiği, dün de Moskova'da temaslarda bulunduğu belirtildi. Her iki başkentte de Grossman'a İngiltere Dışişleri Bakanlığı Siyasi Daire Başkanı peter Ricketts'ın eşlik ettiği belirtiliyor. Bu arada, ABD Başkanı George Bush, Arizona'da katıldığı Cumhuriyetçilerin bir toplantısında BM'yi, Irak konusunda harekete geçmemesi durumunda by pass edeceğini söyledi. ٧ Bush, "Askerlerimizi tehlikeli yola sevk etmek son tercihimiz. Ancak gerekirse, özgürlüğümüzü korumak için ABD koalisyona öncülük edecek ve bunu yapacaktır." dedi. Bush, kongre'nin, "Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'e karşı güç kullanma yetkisi" öngören karar tasarısı üzerinde anlaşmaya yakın olduğunu da söyledi. Bush, haftalık radyo konuşmasında, Irak'ı "ciddi ve büyüyen bir tehdit" olarak niteleyerek, bu hafta görüştüğü Demokrat ve Cumhuriyetçi liderlerin, Irak'a karşı koyma konusunda aynı görüşü paylaştıklarını belirtti. Irak Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan, denetçilerle ilgili Irak'a zarar vermeyi amaçlayan yeni yöntemlerin kabul edilmeyeceğini belirtirken, Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz, ABD'nin, ülkesine saldırması halinde "ağır kayba uğrayacağını" söyledi. ABD'nin yeni karar tasarısının BM Güvenlik Konseyi'nden geçebilmesi 10 geçici üye ve 5 daimi üyeden en az 9'unun lehte oy kullanması ve daimi üyelerden ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa'dan hiç birinin veto yetkisini kullanmaması gerekiyor. ٨ Irak'tan BM'ye kabul sinyali Irak yönetimi, ülkelerini BM'nin silah denetçilerine açmalarını öngören BM Güvenlik Konseyi kararını incelediklerini ve birkaç gün içinde gerekli cevabı vereceklerini açıkladı. Irak'ın yarı resmi yayın kuruluşları ise, Bağdat'ın kendisine 7 gün süre tanıyan BM kararını kabul edeceği yolunda güçlü sinyaller verdi. Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri, birkaç gün içinde karar alacaklarını açıklarken, ABD'nin ülkesine saldırmak için BM Güvenlik Konseyi kararını kılıf olarak kullanma girişimlerinin uluslararası topluluk tarafından boşa çıkarıldığını vurguladı. Sabri'nin bu sözleri, Irak yönetiminin BM ültimatomuna uyacağı ve BM silah denetçilerinin ülkeye gelerek kontrol yapmasına izin vereceğine dair güçlü bir işaret olarak yorumlandı. Saddam Hüseyin'in büyük oğlu Uday yönetimindeki Babil gazetesi de, Bağdat'ın BM kararına uyacağına ilişkin güçlü bir işaret verdi. Saddam'ın, ABD'ye saldırı gerekçesi vermeyeceğini belirten gazete, Irak'ın saklayacak bir şeyi olmadığını ve silah denetçilerini memnuniyetle karşılayacaklarını kaydetti. ٩ Mısır'daki saldırıyı 2 intihar komandosu düzenledi Mısır'ın turistik Dahab kentinde yapılan bombalı saldırıların 2 "intihar komandosu" tarafından düzenlendiği bildirildi. Adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik yetkilisi, saldırıların en az 2 intihar komandosu tarafından düzenlenmiş olduğunu belirtti. Mısır İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada da ölenlerin sayısının 23 olduğu, bunlar arasına biri Alman bebek 3 yabancının bulunduğu ve saldırılarda 20 Mısırlının öldüğü kaydedildi. Yazılı açıklamada, yaralıların sayısı ise 42'si Mısırlı, 20'si yabancı toplam 62 olarak belirtildi. Açıklamada, yaralı yabancılar arasında 3 Danimarkalı, 3 İngiliz, 2 Alman, 2 Fransız ve 2 İtalyan bulunduğu kaydedildi. KINAMALAR Mısır'daki saldırılar, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, ABD Başkanı George Bush, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Çin Devlet Başkanı Hu Cintao tarafından kınandı. Annan'ın sözcüsü, " Genel Sekreter, masum insanları hedef alan bu terör eylemini kınamaktadır" dedi. Saldırıları Kanada da kınarken, ABD Başkanı George Bush, sert dille kınadığı saldırılarla ilgili olarak yaptığı açıklamada, "Teröristlerin dünyayı kendi gördükleri gibi tanımlamayı denemek istediklerini gördük" dedi. Masumların öldüğü saldırıları kınadığını belirten Bush, "Düşmanlara şunu söyleyebilirim: Bizler saldırıya devam edeceğiz, vazgeçmeyeceğiz, zayıflamayacağız ve onları adaletin ve insanlığın iyiliği için adalete teslim edeceğiz" ifadesini kullandı. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da yaptığı yazılı açıklamada, saldırıları kınadı ve "Bu barbarca terör saldırısının hiçbir haklı gerekçesi olamaz" ifadesine yer verdi. Rice, saldırıda ölenlerin ailelerine taziyelerini sundu ve Amerikan hükümetinin Mısırlı yetkililere her türlü yardımın yapılması için Mısır Hükümetiyle temasta olduğunu açıkladı. ١٠ Fas'ı ziyaret eden Çin Devlet Başkanı Hu Cintao da saldırıları kınadı. Yeni Çin Ajansının haberinde, Hu'nun Mısır devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e bir mesaj gönderdiği ve mesajında, Çin Hükümeti'nin saldırıları kınadığını ve terörizmin her türünü kınadığını ifade ettiği belirtildi. Haberde, Hu'nun mesajında, Mısır'ın da yer aldığı uluslararası toplumla terörle mücadele ve dünyada barış ve istikrarının korunması için işbirliğine hazır olduğunu ifade ettiği kaydedildi. ١١ Iran: Nükleer faaliyetlerimizi hiçbir şekilde durdurmayacağız Iran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi, "nükleer faaliyetleri ve uranyum zenginleştirme çalışmalarını hiçbir şekilde durdurmayacaklarını, nükleer faaliyetlerden geri dönüş olmadığını" söyledi. Asefi, düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin nükleer programına ilişkin son gelişmeleri değerlendirdi ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. Rusya'nın başkenti Moskova'daki görüşmelerde üç Avrupa ülkesi Almanya, İngiltere ve Fransa'nın İran'dan nükleer çalışmalarını belirli bir süre için durdurmasını isteyip istemediğinin sorulması üzerine Asefi, "Bunlar medyaya yansıyan haberler. İran, nükleer faaliyetlerini ve uranyum zenginleştirme çalışmalarını hiçbir şekilde durdurmayacak. İran'ın faaliyetlerinden geriye dönüş yok" dedi. "MÜZAKERE KAPISI HALA AÇIK" "Biz müzakereden yanayız, kapılarımız hala görüşmeye açık" diyen Asefi , "İran'ın nükleer programı konusunda bir sorun olmadığını, Amerika'nın bunu dünya kamuoyuna bir sorun olarak göstermeye çalıştığını" savundu. Nükleer faaliyetlerinin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) denetiminde olmasından yana olduklarını ifade eden Asefi, UAEK ile ciddi bir işbirliği yaptıklarını, bu işbirliğini sürdürmekten yana olduklarını belirtti. UAEK Başkanı Muhammed EL Baradei'nin bu ay sonunda BM'ye sunacağı rapora da değinen Asefi, "EL Baradei'nin raporunu beklememiz gerekiyor. Son günlerde bazı güçlü ülkelerin UAEK ve EL Baradei'ye baskı yaptıklarını görüyoruz. Dosyanın teknik açıdan uzmanlarca incelenmesine izin vermiyorlar ve dosyayı siyasileştirmeye çalışıyorlar. Bizi kaygılandıran konu da budur" diye konuştu. ١٢ Asefi, uranyum zenginleştirme çalışmalarında p-2 santrifüjlerinin kullanılıp kullanılmadığı yönündeki soruyu yanıtlarken de şunları kaydetti: "Biz, şu ana kadar sadece P-1 santrifüjleri kullandık. Gelecekte P-2 santrifüjlerinin kullanılıp kullanılmaması yetkililerin kararına bağlı. Ama İran Nükleer Silahların yayılmasını Önleme Anlaşması'nın (NPT) bir üyesi olarak P-2 santrifüjlerinin kullanılması hakkına da sahiptir ve hiç kimse İran'ı bu haktan mahrum edemez." RUSYA'NIN ÖNERİSİ Rusya'nın ortak uranyum zenginleştirme önerisinin hala masada olduğunu, bu önerinin görüşülmesi için zemin hazırlanması gerektiğini söyleyen Asefi, sadece Rusya ile değil, diğer ülkelerle de müzakere ettiklerini hatırlattı. Asefi, yetkililerden bazılarının Moskova'ya gittiğini, Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani'nin de yakın zamanda Bahreyn'e gideceğini, Viyana'da da uzmanlar tarafından görüşmelerin sürdüğünü kaydetti. Asefi, "Rusya'nın önerisi yanında, bizim hakkımızı resmi olarak tanıyan bütün önerileri inceleyeceğiz. Önemli olan hiçbir önerinin bizi hakkımızdan mahrum etmemesidir." dedi. ١٣ Abbas, Türkiye'deki resmi temaslarına yarın başlıyor Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Filistin'e destek için çıktığı Avrupa turunun ilk durağı olan Türkiye'de resmi temaslarına yarın başlayacak. Abbas, Ankara'daki temasları çerçevesinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Bülent Arınç ile bir araya gelecek. Abbas'ın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile de görüşmesi bekleniyor. Filistin Ulusal Yönetimi lideri, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nde, Türk iş adamları ile bir toplantıya katılacak. Bu akşam saatlerinde Ankara'ya gelecek Abbas, Türkiye'deki görüşmelerinin ardından salı günü Norveç'e geçecek, çarşamba Finlandiye, perşembe günü de Fransa'da olacak. Abbas'ın Türkiye ziyareti, iki ülke ilişkilerinin yanı sıra Filistin-İsrail çatışmasında barış yolunda atılabilecek adımlar ve barış sürecinde Türkiye'nin rolü üzerinde yoğunlaşacak. Abbas, "İsrail ve Filistin ile yakın ilişkileri bulunan ülkelerin, barış çabalarında önemli bir rol oynayabileceklerini" belirterek, Türkiye'nin her iki taraf ile yakın ilişkileri bulunduğunu ifade etmişti. Abbas, Avrupa turunda 25 Ocak'ta yapılan Filistin parlamento seçimleriyle, Hamas'ın Filistin'de hükümeti kurmasından sonra ülkesine yapılan yardımların kesilmesinin ardından, bu yardımların yeniden nasıl işlerlik kazanabileceğinin yollarını tartışacak. Abbas'ın bu doğrultuda, Batı başkentlerinde, yardımların doğrudan Filistin Ulusal Yönetimi Başkanlığı'na aktarılmasını önereceği belirtiliyor. Hamas'ın hükümeti kurması, ABD ve Avrupa ülkelerinden yıllık 600 milyon dolar dolayında bir yardımın dondurulmasına neden olmuştu. İsrail de Filistin adına topladığı aylık yaklaşık 50-55 milyon dolarlık vergi ve gümrük gelirinin transferini durdurmuştu. Filistin Ulusal Yönetimi lideri, Türkiye'ye gelmeden önce, dün Ürdün'de İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ile de bir araya geldi. ١٤ İspanya Kralı Carlos ve Kraliçesi Sofia'nın gelecek hafta Ürdün'e yapacağı ziyaretin hazırlıkları için Amman'da bulunan Moratinos ile görüşen Abbas, İspanya Dışişleri Bakanı'ndan, Filistin'e yardımların devam edeceği sözünü almış ve Moratinos, yardımın doğrudan Devlet Başkanı Abbas'ın makamına gönderileceğini ve insani ihtiyaçlar için kullanılacağını belirtmişti. ١٥ İstanbul'da büyük zirve İSTANBUL- Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in ortaya attığı, "medeniyetler Buluşması" toplantısı fikri, Avrupa ve İslam ülkeleri arasında büyük bir destek buldu. İstanbul'da Çırağan Sarayı'nda iki gün sürecek olan, Doğu'dan ve Batı'dan 51'i bakan düzeyinde 71 ülkeden temsilcinin katılacağı toplantı yarın başlıyor. ABD'deki Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine düzenlenen 11 Eylül saldırısıyla başlayan yeni dönem, dünya üzerinde, özellikle de yerkürenin doğusu ile batısı arasında birçok şeyi değiştirdi. Bu yeni dönemde dünyanın bu iki yanı arasındaki ilişkiler de daha bir önem kazandı. Bu gelişmeler üzerine, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in medeniyetler arası uyum düşüncesiyle önerdiği bu konu büyük destek gördü. "Avrupa Birliği- İslam konferansı Örgütü Ortak Forumu" adı altında gerçekleşecek dev buluşmaya, Doğu'dan ve Batı'dan 51'i bakan düzeyinde 71 ülkeden temsilci katılacak. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Bülent Ecevit'in de katılacağı toplantı, İslam ülkeleri ile Avrupa'yı ilk kez siyasi düzeyde bir araya getirecek. Forum öncesi resepsiyon "AB-İKÖ Ortak Forumu" öncesi, bu akşam Çırağan Sarayı'nda "Hoş geldin Resepsiyonu" verilecek. Katılımcıların birlikte "Aile fotoğrafı" da çektireceği forumun ilk gününde, "Siyasi ve kültürel Kırılma Noktalarının Önlenmesi" konusunun ele alınacağı bir çalışma yemeği verilecek. Başbakan Ecevit, konuşmasını bu sırada yapacak. Ayrıca, "Günümüz Ortamında Ortak Sorunların Üstesinden Gelinmesi" ile "Medya ve Siyaset" konulu paneller gerçekleştirilecek. Forum, 13 Şubat Çarşamba günü, "Öteki Kimdir? Gerçekten Öyle Bir Kavram Var mı?" konulu panelden sonra öğle saatlerinde yapılacak basın toplantısı ve ardından kapanış yemeğiyle son bulacak. ١٦ Küreselleşme çöküyor mu? Geçmiş asırlarda sömürgeci ülkelerin orduları, genel valisi ve bürokratları ve sömürülen ülkelerdeki misyonerlerin faaliyetleri ile sömürge ülkeler, iliklerine kadar sömürülüyordu. Bu ülkelerde, sömürge eğitimi ile sömürü çarkının işlemesi için ortam hazırlanıyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sömürge ülkelere (sözde) bağımsızlık verildi. Ama bu ülkelerde ekonomik bağımsızlık olmadığı için siyasi bağımsızlık sadece kağıt üzerinde (Anayasa ve antlaşmalarda) kaldı. Örtülü sömürü devam etti. 20'nci asrın son yıllarında ve içinde bulunduğumuz 21'inci asırda sömürgeci ülke ordularının yerini çok uluslu şirketler, genel vali ve bürokratların yerini ise IMF ve Dünya Bankası aldı. Ve ülkeler eski klasik sömürge sistemini neredeyse arar duruma geldiler. Çünkü çok uluslu şirketlerin, IMF ve Dünya Bankası'nın zulmü ve icraatı son derece zalimce idi. Şu anda Türkiye'nin ekonomisi IMF'nin, dış politikası ABD'nin ve iç politikası ise AB'nin elindedir. Çokuluslu şirketlere ne oluyor? ABD'de son aylarda birbiri ardından patlak veren şirket skandalları, hem piyasalarda sisteme yönelik güvenin sarsılmasına, hem de iş dünyasının içinden gelen Başkan George W Bush ve yardımcısının siyasi desteğinin yıpranmasına sebep oluyor. Çünkü her ikisinin de muhasebe yolsuzlukları duruşma konusudur. Yolsuzluk zinciri büyüyor Tarihin en büyük iflası, petrol ve enerji devi ENRON'dan sonra devam etmektedir. ABD'nin 2'nci büyük telekom şirketi World.com, ikinci Enron skandalıdır. 3.8 milyar dolar muhasebe usulsüzlüğü ile ilgisiz hesaplarda gösterilerek şirketin zararı saklanmış, şirketin mali durumu gerçeğe aykırı biçimde gösterilmiştir. Bu ve diğer yolsuzluklar ABD'nin tartışılmaz ١٧ kudretini tartışılır hale getirdi. Dolar güvenini kaybetti. Euro, Doları solladı. ١٨ Eski Sovyet Rusya'daki Turkî Devletler Rusya, XIX. asrın ilk yarısında Azerbaycan ve Kazakistan'ı, XIX. asrın ikinci yarısında da Orta Asya Türk ülkelerini devletlerarası hukuku hiçe sayarak işgal etmişti. Çarlık ve Sovyet döneminde bu Türk ülkelerini kolonileştirmek için büyük gayret sarf eden Ruslar, bu topraklarda maddi ve manevi büyük zararlara sebep olmuşlardı. Yapıları Ruslaştırma ve Sovyetleştirme çalışmaları Türk ülkelerini, insanlarını milli benliklerinden uzaklaştırmakla birlikte son derece menfi izler de bırakmıştı. Sovyet sisteminin ekonomik ve moral yönünden çöküşü, asrımızın çok milleti imparatorluğunun da dağılmasına sebep olmuştur. Dağılma ile birlikte bütün Sovyet cumhuriyetleri ardı ardına istiklallerini ilan etmişlerdir. Bu arada Türk cumhuriyetlerinden Özbekistan 31 Ağustos 1991, Azerbaycan 18 Ekim 1991, Türkmenistan 27 Ekim 1991, Kırgızistan 12 Aralık 1991 ve Kazakistan 16 Aralık 1991 tarihinde istiklaline kavuşmuştur. Kardeş cumhuriyetlerin istiklallerini ilan etmeleri ve bu arada kıymetli cumhurbaşkanlarının Türkiye'yi ziyaretleri kamuoyunun bütün dikkatlerini bu yöne çevirmiştir. Bu sahanın mütehassısı olarak kardeş cumhuriyetlerin tarihleri üzerinde muhtelif araştırmalarımız olmakla birlikte, yeni oluşumu izah eden ve her cumhuriyetin mevcut ülke sınırlarını dikkate alarak, onlar hakkında bilgi veren yeni araştırmalar ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak üzere rahmetli cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın direktifi ile Türk cumhuriyetlerinin ayrı ayrı tarihlerini yazmış ve Türkiye ile imzaladıkları anlaşma, protokol ve benzeri belgeleri de bu kitaplarda ek olarak vermiştim. Sovyet tipi cumhuriyetlerin ve hükümetlerin kuruluş ve işleyişleri, Sovyet döneminin ekonomik ile kültürel hayatı ve o devirde Türklerin Ruslaştırma (veya Sovyetleştirilme) konuları her cumhuriyet için ayrı ayrı ele alındığından, bu konuları her cumhuriyetin tarihi içinde anlatmak lüzumu hissedilmiştir. ١٩ Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi içinde, kardeşlerimizin güzel ülkeleri, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, eğitim ve kültür hayatları ile ekonomik oluşumları hakkında bilgi vermeye çalıştım. Ayrıca, yeni Türk cumhuriyetlerinin almaları gereken tedbirler ile Türkiye'den beklentileri hakkında da bilgi verdim. ٢٠ Değişen ne var? Haber; "Alaşehir'de 6.8 şiddetinde zelzele" (O zamanlar öyle deniliyordu.) Alaşehir yerle bir. İlk durak Horasan'da. Hemen bir gazeteciye koştum ve bir gazete... Alelacele sayfaları karıştırıyorum. Depremden eser yok. Neden? Sonra uyanıyorum. "Doğuya gelmişim." Gazete tam 3 günlük. Ben Patnos'a varmadan, rahmetli babam telgraf çekmiş. "Oğlum bizleri merak etme. Gelmeye de kalkma, vazifene devam et. Gözlerinden öperim." Aslında o zamandan bu zamana değişen şeyler yok değil! O zamanlar muhalefette olan Sn. Ecevit şimdi iktidarda. Gazeteler, gecikmeyle de olsa aynı gün yurdun her tarafına ulaşıyor. Radyolar çok, televizyonlar canlı yayında. Üstelik bu defa Başbakan anında olay yerinde. Gelelim değişmeyenlere....Birincisi; deprem sonrasında gazetelerin sayfalarında ve de şimdi bütün dünyanın izleme imkanı bulduğu televizyonların ekranlarında yer alan görüntüler. Değişmeyen ikinci konu, depremin önceden tahmin ya da tespit edilmesi tartışmaları Üçüncü konu, İstanbul birkaç defa yerle bir olduktan sonra, "dedeler" yangın tehlikesi çok fazla olmasına rağmen, ahşap inşaat teknolojisini kullanarak bu acıları azaltma yolunu aramış ve bir miktar da bulmuşlar. Beşik gibi sallanan Japonya'da bu konu büyük ölçüde gündemden düşmüş. Ama Türkiye'de değişmeyen bir husus da; bu konuda hâlâ iler tutar bir yapılaşma ve iskân politikasının olmayışı. Bütün bunları bir tarafa bırakalım. Şu soğuk günlerde sıkıntı içinde olan Afyon'umuza ve insanımıza elimizden gelen bir şeyler varsa yapalım. Çünkü bu konu daha uzun yıllar reaktif bir zihniyetle ele alınacağa benziyor. Reaktif düşünce henüz hiçbir konuda kullanılmıyor maalesef. Vefat eden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, geride kalanlara sabırlar dilerim. ٢١ Basının Görevleri Basının görevleri ise genelde şöyle sıralanmaktadır: • Anlamlı bir çerçeve içinde, günün olaylarını doğru, tam ve mantıki bir biçimde sunma. • Kanaat ve eleştirilerin değiş tokuş edildiği bir forum olma. • Toplum içindeki grupların kanaatlerini ve tavırlarını birbirleri ne duyurabilecekleri bir araç olma. • Toplumun amaçlarını ve değerlerini sunma ve açıklama yöntemi olma. • Yansıttığı bilgi, düşünce ve duygu akımlarıyla toplumun bütün üyelerine erişebilme. Çağdaş basın gibi bir kitle iletişim aracının görevi, doğru ve tam haber verme yanında "kamu tartışmalarının ortak taşıyıcısı" olmaktır. Bu konuda, Amerikan Basın Özgürlüğü Komisyonu Raporu'nda şöyle denilmektedir: Özgür bir toplumun gereği, doğuş koşullarından dolayı bir fikrin kösteklenmemesidir. Basın, herkesin fikirlerini yayımlayamaz ve bu beklenmez. Fakat dev basın birimleri, yansız haber vermenin bir gereği olarak ve taraf tutma işlevlerinden ayrı olarak, kendi kanaatlerine aykırı olan fikirlerin yayımlanması görevini yüklenebilirler ve yüklenmelidirler. Bir toplumdaki bütün önemli görüşler ve çıkarlar, kitle haberleşme araçları tarafından temsil edilmelidir. Bu görüşlere ve çıkarlara sahip olanlar, kendi gazeteleri ve radyo istasyonları aracılığıyla vatandaşlara, bunları duyurma gücüne sahip olmayabilirler. Gerekli yatırım yapabilseler bile, bu kimselerin yayınlarının, tarafları dışındaki gruplar tarafından okunacağına ya da programlarının duyurulacağına dair güvencileri olamaz. İdeal düzen, kendi görüşlerini sunan kitle iletişim araçlarının, aynı zamanda öteki görüşlere de yer vermeleridir. Onların adilliğini denetlemek ve önemli olayların saf dışı bırakılmasını kısmen engelleyebilmek için, taraf tutan özel ٢٢ araçların hayati önemi vardır. Böyle bir düzenin yokluğunda, toplumda kısmen dışlanmış gruplar, dışlanmaya devam edeceklerdir. Görüşleri karşılıksız kalan grupların bu görüşleri, önyargılara dönüşecektir. Beklenen, kitle iletişim araçlarının toplumdaki bütün gruplara ulaşmaları ve onların birbirlerini anlamlarına aracı olmalarıdır. ٢٣ Medyanın Etkisi Bu çalışma, süreklilik arz eden önemli bir sorunu ele almaktadır. Bu sorun, uyuşturucu bağımlılığından korunmak ve uyuşturucunun yaygınlaşmasını engelleme konularında medyaya; enformasyon politikalarının ve uygulamalarının etkisi sorunudur. Bu çalışma birbirini tamamlayan bir grup temel belirleyiciyi içermektedir. İlki: Bağımlılık ve korunma sorununa medyanın olumlu ve olumsuz etkisinin artması konusudur. Uydu teknolojisi aracılığıyla gerçekleşen bilgi ve kültür işgal, canlı yayın ve Internet bütün dünya ülkelerinden halkların uluslararası medyanın etki alanına girmesine yardımcı olmaktadır. Bu durum batı kültürünün, yönlendirmenin ve bilinçsizleştirmenin yaygınlaşmasına neden olmakta, dolayısıyla yayınlara egemen olan küreselleşme çerçevesinde medyanın olumsuz yönünü ortaya koymaktadır. Uzmanlar, bağımlılık ve uyuşturucunun tehlikeleriyle ilgili her hangi bir kapsamlı bilinçlendirme planının, medyanın ve doğrudan kişisel iletişim kurma faaliyetlerinin etkin şekilde kullanılmasını içermesinin gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu da medyanın korunma yöntemlerinin bir parçası olarak kullanımının önemini ortaya koymaktadır. İkincisi: Medyanın olumsuz etkilerinden birisi de bağımlılık ve uyuşturucu konularını özendiriş tarzda, kimi zamanda abartılı bir şekilde sunmasıdır. Bu durum, sorunun sunulmasındaki eğitim ve uyarı amacının yitirilmesine yol açabilir. Üçüncüsü: Medyanın iyi ve etkin bir şekilde kullanılmasıyla gerçekleşebilecek olumlu yönleri, bağımlılığın kötü sonuçlarının, toplumda, ailede ve bireyde meydana getirdiği yıkıcı etkilerin ortaya konmasıyla mümkün olur. Dördüncüsü: Varsayım ve uygulamalarından yararlanılabilecek bazı sosyal ve medya teorilerinin sunulmasıdır. Örneğin enformasyon uygulamalarında sosyal ٢٤ boyutun önemini vurgulayan sosyal sorumluluk teorisi ve toplumda karşılaşılan... ٢٥