Çevre`ye Verdiğimiz Rahatsızlıktan Dolayı Özür Dileriz

advertisement
Çevre’ye Verdiğimiz Rahatsızlıktan Dolayı Özür Dileriz...
Prof. Dr. Yaman Örs, Akdeniz Ün. Tıp Fak. Deontoloji A. D.
[email protected]
Bilim ve Bilimsel Felsefe Çevresi’nin Çok Değerli Üyeleri,
Hiç değilse bir bölümünüzün, ve de en azından şimdilik, Çevremizi unutmadığı umuduyla
Sizlere içtenlikli bir Merhaba. Biliyorum, zaman içinde bizden de sizlere haber akışında belki
gittikçe uzayan bir durgunluk oldu. Zaten bu mektubun yazılış nedenlerinden biri de, bu
durgunluğun nedenlerini, hiç olmazsa bizim açımızdan ele alıp buradaki bağlamımızda
yapılabildiği ölçüde tartışmak. Bu arada, sizlerle olan ilişkimizdeki gelişmelerde, daha doğrusu
bu ilişkinin gelişememesinde sizlerin durumu nedir, bizi bağışlayacağınızı düşünerek biraz da
bu noktayı açıklığa kavuşturmayı düşünüyorum. Öte yandan, belki çoğunuzun, Üniversite ve
Toplum’un okuyucusu olduğunu; okuyucu olmayanların da, bu yazının dergide çıktığını haber
alınca olasılıkla onu okumak isteyeceklerini varsayıyorum.
Bu yazıyı sizlere eposta yoluyla gönderdiğimize göre onun içeriğinden haberiniz oldu demektir.
Ama yukardaki düşüncemde şu ya da bu ölçüde yanılıyorsam, aranızdan kimileri Çevre’ye
olduğu gibi bu yazıya da ilgi göstermek istemeyecekse, o zaman ben, verdiğim bu rahatsızlıktan
dolayı kuşkusuz en başta onlardan özür dilemek durumundayım.
Bu mektupta ilk olarak açıklığa kavuşturulması gereken noktalardan birinin, “biz” ya da
“bizler” sözcüğüyle kimlerin anlatılmak istendiği olsa gerektir. Yazının altında tek kişinin
imzası bulunduğuna göre, buradaki “bizler”i oluşturan öteki kişilerin metinde ileri sürülen
yorumlara onun yazarı ölçüsünde katılmış olmaları beklenmeyebilir; bu, en azından, ilkece
söylenemez. Ancak yazıdaki “çıplak gerçekler” söz konusu olduğunda, kuşkusuz bunlara
onların da katılmaması düşünülemez.
Biz bir süredir, yaklaşık altı aydır dört kişiyiz. Üyelerimiz arasında belleği daha güçlü olanlar,
büyük olasılıkla, buradaki “biz”den Çevremizin “Yürütücü Kurulu” üyelerinin belirtilmek
istendiğini çıkaracaklardır. Bununla bağlantılı olarak şu noktanın da anımsanmasını
bekleyebiliriz: Bundan altı yıl kadar önce bir araya gelişimizin başlarında bir dernek kurma
çalışmalarımız başarısız kalıp topluluğumuzu bir çevreye dönüştürmemizle birlikte (1), böyle
bir kurul oluşturmuştuk; bu, derneklerdeki yönetim kurullarının karşılığı oluyordu. Başlangıçta
sekiz kişi olan bu kurulun üyelerinden ayrılanların yerine katılanlar olmuş, her durumda üye
sayısı sekizi aşmamıştır. Son durumu çok kısa olarak belirtmek gerekirse, önce üyelerimizden
Kadri Yamaç’ın rektör olmasıyla, iki üyeyle iletişimimiz kesildiğinden, bir üyenin de üzerine
aldığı “ikinci Çevre kitabı” çalışmasına olacak katkısından “zamanı olmadığı ve hevesi
kalmadığı” gerekçesiyle vazgeçmesiyle, sayımız kendiliğinden dörde düştü: Kumru
Arapkirlioğlu, Hürkan Çelebi, Serap Şahinoğlu ve yazarınız ben.
Bir süredir bizden sizlere haber akışının önce azalıp sonra da neredeyse durur gibi olmasını,
“iletişimsel bir ihanet”in sonucu biçiminde yorumlamış olabilirsiniz. Doğrusunu isterseniz,
zaman zaman biz de sizlerden, “Nerelerdesiniz? Yürütücü Kurulumuzdan bir süredir haber
çıkmıyor. Etkinlik mi yapamıyoruz?” gibi bir içerikle iletiler beklerdik. Bize etkinlik
önerileriniz de olabilirdi. Çevre’nin kitabındaki bir bölüm de, belki anımsarsınız,
“Gerçekleştirilmesi Düşünülen Etkinlikler”e ayrılmıştı (2, s. 83-84). Bu arada, 2006 yılının
sonbaharında yapmamız gereken (ve kuşkusuz daha çok “simgesel” olan) “genel kurulumuzu”
da, pek bir anlamı ve işlevi olmayacağını düşünerek gerçekleştirmedik. Bu, beş yılı aşan bir
süre içinde 3. genel toplantımız olacaktı. Belki gözünüzden kaçmamıştır?
Rektör üyemiz, bir yıl önce bana, “Sizden sonra Çevre çöker, onun için daha önce
düşündüğümüz gibi bir dernek kurulmalı.” dediğinde, doğrusu bu işe yeniden heveslenmiştim.
Yürütücü Kurulun şimdiki etkin üyeleriyle birlikte konuyu yeniden ele aldık. Rektör üyenin
kendi üniversitesinden sağladığı bir danışmanın da yol göstermesiyle bu amaçla bir adım
atacakken, yazarınızın usunda neredeyse “ani bir şimşek çaktı”: İyi de, dernek işlerinin
yürütülmesinde kim, neyi, ne ölçüde yapacaktı? Örgütlenme, çevre konumundayken ancak
işlerken, bilimsel-akademik etkinlikleri bir an için bir yana bırakırsak, derneğin hiç de az
olmayacak biçimsel, “bürokratik” işleri nasıl görülecekti? “Kendiliğinden mi?” Birkaç kişi
dışında, Çevre’nin Yürütücü Kurulunda çalışamayan üyeler, işleri aksatmadan Derneğin
Yönetim Kurulunda mı etkinlik göstereceklerdi?
Yazarınız, Bilim ve Bilimsel Felsefe konusundaki ortak atılımın daha başlangıcında, burada
kendi işlevinin bir önderlikten çok bir yol gösterme ve eşgüdüm olacağını atılıma katılanlara
anlatmıştı. Daha sonraları, Yürütücü Kurulda da gerektiğinde bu durumu üstü kapalı ya da açık
bir biçimde dile getirmişti. Şunu da anımsıyor musunuz? Atılımımızın başlarında, özellikle bir
dernek kurma düşüncemizi konuşurken, aramızdan, Sayın Cumhurbaşkanına gidip kendimizi
tanıtmak, ona yapacaklarımızı anlatmak önerisinde olanlarımız da çıkmıştı. Sonrası?
Siz diyebilirsiniz ki, “Yaman Örs bütün bu olup bitenlerden acaba henüz bir sonuç, bir “ders”
çıkarmadı, çıkaramadı mı?” Çıkardım, Sayın Üyeler, geç de olsa çıkardım. Kuşkusuz böyle bir
ders ya da sonuç değerlendirmesini yaparken, yalnız Çevremizin içindeki ilişkileri değil, öteki
akademik ve genelde toplumsal bağlamdaki ilişkilerimi gözden geçirdim. Ve de ne göreyim?
Böyle bir değerlendirmeden kendi kendime vereceğim “yaşam notu” ya da “gerçekçilik notu”
hiç de yüksek değil. Belki sizlerin de, en azından bir bölümünüzün düşüneceği gibi...
Yaşam felsefesinden yeniden Çevremizin durumuna dönersek, bütün bu olup bitenlerden
çıkacak en önemli ve “anlamlı” sonuç benim açımdan şu oldu. Bundan böyle Çevrenin
etkinliklerini, bugüne dek olduğu gibi, (düzeyleri ne olursa olsun) bir bakıma “gelişigüzel”, bir
konudan ötekine atlayarak değil, her yıl belli bir tarihte ve belli bir yerde (olasılıkla
Ankara’da) gelenekselleştirmek; tüm dünyada üniversite bölümlerinin, bilimsel derneklerin vb.
akademik çevrelerin genelde yaptıkları gibi. Bu konuda öteki üç arkadaşımla anlaşacağımızı
düşünüyorum.
Bu arada, ülkemizin en önde gelen felsefecilerinden, Çevremiz için çok önemli olan Hans
Reichenbach’ın Bilimsel Felsefenin Doğuşu’nu Türkçeye kazandıran, ODTÜ emekli öğretim
üyesi Hocamız Cemal Yıldırım için Çevre tarafından hazırlanan bir Armağan Kitabı bitirilmek
üzeredir. Daha sonra da, Çevremizi tanıtan küçük kitabın (2) gözden geçirilip
güncelleştirilerek genişletilmesi ve toplantı sunuş metinleri arasında bize gönderilenlerle
birlikte basılması gündeme gelecektir. (Aranızda, belki bu çalışmada bize katkıda bulunmak
isteyenleriniz olabilir. Ne dersiniz? Böyle bir katkı söz konusu olabilir mi gerçekten?)
Gördüğünüz gibi, Çevre olarak varlığımız sürüyor. Son yılların, neredeyse inanılması güç
olumsuz toplumsal-siyasal gelişmelerini de düşünürsek, ola ki bunu bile bir başarı olarak
görebiliriz. Yine de, bir bakıma belki özellikle bu durumdan dolayı, kendi adıma sizlerden
yeniden özür diliyorum.
Boş zamanlarınızda bizi unutmayın. Güzel bir yıl dileklerimle...
(1) “Bilim ve Bilimsel Felsefe Derneğini nasıl kuramadığımızın kısa öyküsü”, Üniversite ve
Toplum internet dergisi, 1 (2), Eylül 2001, http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=21
“Bilim ve Bilimsel Felsefe Derneği nasıl kurulamadı?”, Bilim ve Ütopya, Sa. 87: 3-6, (Eylül)
2001.
(2) Bilim ve Bilimsel Felsefe Çevresi -- Ortaya çıkışı, amacı, etkinlikleri, tasarıları; yayına
hazırlayanlar: Y. Örs, K. Arapkirlioğlu, N. Büken, H. Çelebi, S. Şahinoğlu, Siyasal Kitabevi,
Ankara, 2004 (Satışa çıkarılmamıştır).
Download