Mart 2003 Cilt:11 No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 131-136 İNSAN SEKSÜALİTESİNİN KÜLTÜREL VE PSİKOSOSYAL YÖNLERİ Serap Selver BABACAN* Özet Tarihteki ilk yazılı metinler milattan önce beşbin yıllarına dayanmaktadır. Eski yazılı metinler incelendiğinde, cinsel davranışlara ilişkin yazılı bilgilerin son derece sınırlı olduğu görülmüştür. Cinsel gelişim kişilik gelişiminin bir parçasıdır. Ailede cinselliğin gerek yetişkinler gerek çocuklar için yok sayılması bir cinsel eğitim şeklidir ve çocukların ilerideki cinsel yaşamlarındaki zorluklarının ilk nedenidir. Cinsel kimliğin gelişmesinde yaşamın ilk yıllarındaki deneyimlerin etkisi önemlidir. Bu nedenle anne-babalar cinsiyet ve üreme konusunda çocuklarına bilgi vermelidirler. THE CULTURAL AND PSYCHO-SOCIAL ASPECTS OF HUMAN SEXUALITY Summary The first written texts concerning human sexuality date back to 5000 years B.C. in history. In those texts the coverage of human sexual behaviors is extremely restricted. Sexual development is a part of personality development. Consideration of sexuality as nonexistent in the family is the first reason of problems created in children’s future sexual life. The effects of first experiences in life are important in the development of sexual identity. For this reason, parents must inform their children about sexuality and reproduction. Giriş İnsan gelişimini kanıtlayan yazılı tarih milattan beş bin yıl önceye uzanmasına rağmen, cinsel davranışları ile ilgili yazılı bilgilerin son derece sınırlı olduğu dikkati çekmektedir. Bu konuda ilk yazılı metinlere ancak milattan bin yıl kadar önce rastlanmıştır. Hıristiyanlığın özellikle ilk yılları cinsel konularda Musevilikten ve Eski Yunan’dan çok etkilenmiştir. Hıristiyanlık’ta aşkın erotik olmayan ruhsal yönü önemsenmiş kilisenin katı kuralları ve sınırlamaları zaman zaman ciddi boyutlara ulaşmıştır. Hatta Aziz Augustinus cinselliğin her şeklini acımasızca ayıplamış ve eleştirmiştir. Onun itirafları ve baskıları kiliseye ve bireylerin cinsel yaşamına büyük ölçüde yön vermiştir. 12. ve 13. yüzyılda toplumun üst sınıfında romantik, saf ve temiz aşklar şiire, şarkıya ve edebiyata egemen olmasına rağmen diğer yandan toplumda iffet kemeri * Sağlık Bakanlığı, Torbalı Sağlık Meslek Lisesi, Meslek Dersi Öğretmeni. March 2003 Vol:11 No:1 Kastamonu Education Journal 132 Serap Selver BABACAN ortaya çıkmıştır. Gerçek yaşamdaki uygulama kilise politikasıyla aynı doğrultuda değildi, 16. ve 17. yüzyılda Avrupa’da dinsel baskılar azalırken cinsel sınırlamalar gevşemeye başlamış, romantik aşka daha az yer verilir olmuştu. İngiltere ve Fransa’da daha büyük hoşgörü yaşanırken, püriten (ahlak ve din konularında fazla tutuculuk) ahlak kuralları bu kez kuzey Amerika’yı etkisi altına alıyordu. Evlilik dışı cinsel yaşam dışlanıyor, bunu yapanlar dövülüyor-kamçılanıyordu. Bu tutuculuk giyim ve yaşam biçimini de değiştirdi, kadınlarda topuklara kadar uzanan etekler, uzun kollu ve boynu göstermeyen yüksek yakalı elbiseler moda oldu. Eğer evli değillerse, bir kadın yazarla erkek yazarın kitaplarının kitap raflarına yan yana konması bile hoş karşılanmıyordu. Bu dönemde evrim kuramının babası olan Darwin bile, erkeğin kadından üstün olduğunu yazıyordu. Ona göre kadında cinsel yaşamdan zevk alma yeteneği bulunmuyordu, fiziksel ve entelektüel anlamda erkekten aşağı kabul ediliyordu. Masters ve Johnson’ın “Sex and Human Loving” adlı kitabında Avrupa’da Hıristiyanlığın ilk yıllarında büyük cinsel baskılar yaşanırken İslam, Hindu ve Doğu Dinlerinde cinsel konularda büyük hoşgörünün varolduğundan söz edilmektedir. 1988’de Kültür Bakanlığınca yayınlanan “Çağlar Boyunca Türk Kadını” adlı kitaba göre Türklere ait bilgiler milattan önce dört bin yıl gerilere kadar ulaşır. Bu kitaptaki bilgilere göre Eski Türklerde kadın; • Ata biner, silah kullanabilir, savaşabilirdi, • Elçilerin kabulünde Hakan ve Hatun beraber bulunurlardı, • Savaş kuruluna Hatun da üyeydi. • Kadının toplumsal durumu oldukça iyiydi, • Erkek ancak tek kadınla evlenirdi, • Çocuk üzerindeki velilik hakkı baba kadar anneye de aitti. Miles’e göre Anadolu da pek çok Tanrıça heykeli bulunmuştur. Milattan önce 2300 yıllarında, şimdiki Irak’ın bulunduğu bölgede yaşayan Sümerlerde ilk Tanrı bir kadındı. 1789’da Fransız devrimi ile kadın-erkek bütün insanları eşit olduğu oldukça yüksek bir sesle dünyaya duyurulmuştur. Buna rağmen gelişmiş ülkelerde bile kadınların siyasal haklarına kavuşma yolunda uzun yıllar büyük çaba gösterdikleri açık bir gerçektir. Bütün insanlar yaşama ve çoğalma gibi iki biyolojik gücün etkisi altındadırlar. Ancak hem yaşamın pek çok yönünü etkileyen, hem de üremeyi sağlayan cinsel olaylar önemsenmekle birlikte algılanışları nedeniyle dokunulmayan konular olmakta ve bireyler kulaktan dolma bilgilerle yetinmek zorunda kalmaktadırlar. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda cinsellik ve cinsel yaşam konuları büyük bir sessizliğin egemenliğindedir. Gençlerin cinsel yaşamı, evlilik öncesi ve evlilik dışı yaşanan cinsellik, eşcinsellik, yaşlılıkta cinsellik, akıl ve bedensel yoksunluğu olanlarda cinsellik, ceza evlerinde ve hastanelerde cinsellik konularının gizlenmesi ve bastırılması gerektiği düşünülmektedir. Ancak hem insan yaşamının pek çok yönünü etkileyen hem de üremeyi sağlayan cinsel olayları yok kabul etmek doğaya aykırıdır. Mart 2003 Cilt:11 No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi İnsan Seksüalitesinin Kültürel ve Psikososyal Yönleri 133 Toplumumuzda cinsellik ayıp, günah, güçlülük göstergesi ve hatta sözel ve davranışsal saldırı aracı olarak görülebilmektedir. Cinselliği ilgilendiren sorunlar diğer bedensel sorunlar gibi doğal ifade edilmemekte ve dolayısıyla bu konuda yardım almaktan çekinilmektedir. Sosyal yapıda bütünün içinde bir bölüm olan cinsel yaşam bir bireyin ya da toplumun yapısı ve cinsellik dışındaki değerleri ve davranışları hakkında da bilgi verir. Hiçbir sosyal olay, tek başına gelişip biçimlenemez. Bireyin ya da toplumun cinsel yaşamında ise ekonomik, kültürel, sosyal, dinsel yapının izleri görülür. Aile düzeni ile cinsel yaşam, çocuk eğitimi ile aile yapısı, ekonomik gelir için çalışan bireylerin sayısı, kadının toplumda rol alışı, sosyal görevleri üstlenmesi, kadının çalışması ve ekonomik bağımsızlığı, cinsel yaşamdan soyutlanamaz. Adasal’a göre cinsiyet yalnız başına “germinal” yani döllenme ile dölü ilgilendiren etkilerin ve olayların incelenmesi değildir, cinsiyet çok karmaşık bir işlevdir ve cinselliğin organizmada anatomik, fizyolojik, psikolojik ve sosyal etkileri vardır. Bu görüşler doğrultusunda cinsellik bilmi; sosyologların, kadın doğum uzmanlarının, ürologların, ruh sağlığı, ile ilgili meslek gruplarının birlikte yardımlaşarak fikir ve müdahale birliğine varmaları gereken bir bilim dalıdır. Günümüzde cinsel konular gazetelerde ve diğer yayınlarda yer alabiliyor, kız-erkek arkadaşlığına, kadın bağımsızlığına daha hoşgörü ile bakılabiliyor. Ayrıca görsel sanatlarda da rahatlıkla konu edilebilmektedir. Bu tür uyaranlarla kaçınılmaz şekilde karşı karşıya olan günümüz gençliğinin cinsellik konusunda ki bilgi düzeylerinin geçmişe oranla yükselmiş olması beklenirken, Aile Planlaması Derneğinin üniversiteye devam eden ve etmeyen öğrencilerin cinsel konulara ilişkin bilgi ve tutumlarını inceleyen araştırmasında, gençlerin cinselliğe ilişkin temel bilgilerden yoksun oldukları ve bu konuda eğitilmek istedikleri belirlenmiştir. Ancak ülkemizde kuruluş aşamasında olan bir tıp fakültesinde cinsellikle ilgili 1-2 saatlik konunun işlenme önerisi fakülte yönetim kurulu tarafından geri çevrilmiştir. Ailede Seksüel Boyutlar Bireyin kendi bedeni ve benliğini belli eşeylik içinde algılayışına, kabullenişine, duygu ve davranışlarında buna uygun biçimde yönelişine cinsel kimlik (gender identity) denir. Örneğin erkeğin kendisini erkek olarak algılaması, kabullenmesi; güdü, duygu ve davranışlarında dişiye doğru yönelişi normal denebilecek bir cinsel benlik duygusunun bireye yerleşmiş olduğunu ve erkek cinsel kimliğinin varlığını gösterir. Cinsel Kimliği Gelişimsel Belirleyicileri: • İnsanda cinsel benlik duygusunun ve cinsel kimliğin gelişimi bir dereceye kadar eşeysel iç salgıların (seks hormonlarının) etkinliğine bağlıdır. Doğal gelişimde eşeylik kromozomlarının, doğum öncesi ve doğum sonrasında uygun eşeysel iç salgıların yeri büyüktür. Erkeğin ve kızın birincil ve ikincil eşeysel organlarının oluşması ve gelişmesi için eşeysel iç salgıların uygun zamanda ve nicelikte etkinlik göstermeleri gerekir. Uygun bir cinsel kimliğin gelişebilmesi için uygun biyolojik gelişim kuşkusuz gereklidir. Ancak biyolojik olarak erkek ya da kız olmak, eşeysel organların yerinde ve normal Mart 2003 Vol:11 No:1 Kastamonu Education Journal 134 Serap Selver BABACAN yapıda olması, iç salgıların da bu eşeyliğe uygun biçimde salgılanması sağlıklı bir cinsel kimlik gelişimi için yeterli değildir. Örneğin; karşıt cinsellik, eşcinsellik, cinsel güçsüzlük, cinsel soğuklukta, eşeysel organlarda ve iç salgılarda genellikle bir bozukluk yoktur. Fakat bireyde ağır cinsel kimlik sapmaları ya da sorunları vardır. • Yetişkin bireyin cinsel davranışı eşeysel iç salgılarının niceliği ile fazla etkilenmez. Yani yetişkin erkek ve kadında üreme hormonları vererek cinsel isteği ve gücü artırmak mümkün değildir. Erkekte cinsel güçsüzlük, kadında cinsel soğukluk, eşcinsellik (homoseksüalite), karşıt cinsellik (transseksüalite) gibi durumları üreme hormonları ile düzeltme olanağı yoktur. Cinsel davranışın uyumlu ya da uyumsuz oluşunu bireyde hormonlara bağlamak mümkün değildir. • Çekirdek cinsel kimlik (core gender identity) çocukluğun ilk bir buçuk-iki yılında, genel olarak cinsel kimlik ilk dört yılında yerleşmektedir. Bu yaştan sonra cinsel kimlikte değişim çok güç, belki de olanaksızdır. • Cinsel kimliğin gelişmesinde yaşamın ilk yıllarında ki deneyimlerin etkisi büyüktür. Çocukluk çağındaki öğrenmeler, ilk ilişkiler ve özdeşimler cinsel kimliğin gelişmesini etkiler, ona biçim verir. Bir başka ifade ile, erkek çocuk kız gibi yetiştirilebilir, kız çocuk erkekleri ve erkeksi davranışları benimseyebilir, erkekle özdeşim yaparak tüm benliği ile erkek gibi gelişebilir. • Bireyin ilk sevgi nesnesi annesidir. Cinsel ya da cinsel olmayan ilk doyurucu ilişkiler, anne ve daha sonra baba ve kardeşlerle olan ilişkilerdir. Bu ilişkilerde sürekli ağır bozukluklar yoksa yetişen çocuğun olumlu sevgi ilişkileri kurma olasılığı yüksektir. • Uygun özdeşim örneklerinin bulunuşu ya da bulunmayışı cinsel kimliğin gelişmesinde en önemli etkenlerden biridir. Erkek çocuğun baba ya da baba yeride olan bir erkek; kız çocuğun anne ya da anne yerine geçen bir kadın ile özdeşim yapma olanağı bulunması erkek çocuğun babayı, kız çocuğun anneyi benimsemesi, onun özelliklerini benliğinde sindirmesi, mal etmesi sağlıklı cinsel kimlik gelişimi için zorunludur. Birçok cinsel korkular, saplantılar, sapmalar bu özdeşimin yapılamayışından kaynak alır. Annenin kendi benliğini kızına kötülemesi, kadını aşağı ve horlanan bir varlık tanıtması; babanın kızını sevmemesi, oğlunu ileri derecede ürkütmesi ya da ihmal etmesi gibi durumlar özdeşimi olumsuz yönde etkileyebilir. • Aile içinde ve toplumda cinsel konulara karşı aşırı tutumlar cinsel kimlik gelişimini etkileyebilir. İleri derecede suçlamalar, ağır günah duygusu, suçüstü yakalanma endişesi, anne babanın çocuğun gelişmekte olan cinsel organlarına fazla dikkat etmeleri, aşırı denetleme, ergenlik öncesi ve sonrası çağda bir miktar gizliliğin (mahremiyetin) tanınmaması, yanlış bilgi verilmesi (örneğin, özdoyurum, mastürbasyon ile akıl hastası olunabilir korkusunun aşılanması), genci çapkınlığa itici, kışkırtıcı tutumlar, cinsel korkular ve çekingenliklerle yüklü bir cinsel kimlik gelişmesine yol açabilir. Mart 2003 Cilt:11 No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi İnsan Seksüalitesinin Kültürel ve Psikososyal Yönleri 135 Cinsel Bilgileri Nereden Alıyoruz ? Ünlü Amerikalı fıkra yazarı Art Buchuald Amerika’da çocukların ilk cinsel bilgilerini edinmede şekerci dükkanlarının çok büyük rolü olduğunu yazmıştır. Küçük çocuklar bir yandan şekerci dükkanlarından şeker alırken, diğer yandan da cinsel konuları konuşur böylece bilgi edinirlermiş. Ülkemiz çocukları ve gençlerinin de ilk cinsel bilgilerini en fazla arkadaşlarından edindiklerini araştırmalar belirlemiştir. Son on yılda “dergiler, kitaplar, video filmleri” önemli bir diğer kaynağı oluşturmuştur. Ya Anne Babalar? Kendi gençliklerinde cinsel bilgileri anne-babalarından almamış olmaları, toplumun bu alanda daha baskılı döneminde büyümüş olmaları çocukları ile aralarındaki ilişkinin bu tür konulara izin vermeyecek biçimde düzenlenmiş olması anne-babaların karşılaştığı güçlüklerin bir bölümünü oluşturmaktadır. Ayrıca bütün bunlara ilave olarak pek çok anne-baba cinsellik konusunda fazla bilgi sahibi değildir. Önemli bir nedende cinsel ahlakın bu konuları “ayıp” sayması ve buna da anne-babaların inanmasıdır. Bütün bu nedenlerle kendi gençlik dönemlerinin sıkıntılarını aşamamış anne-babalardan çocuklarıyla cinsel konularda konuşmaları beklenemez. Bu nedenle anne-babalara bu konularda çocuklarıyla nasıl konuşmaları gerektiği öğretilmelidir. Cinsel Eğitim Anne-babalar cinsiyet ve üreme konusunda çocuklarına bilgi vermelidirler. Bir çocuğa ve bir gence bilmesini yararlı gördüğümüz her şey söylenmelidir ve hiçbir şey saklanmadan açıkça anlatılmalıdır. Burada önemli ölçü, çocuğun merak ettiği şeyleri anlatmak, yaşına göre merak etmediği konularda merakını gıdıklamamaktır. Bunu da anne-babalar kendi çocuklarını yapısıyla, davranışlarıyla anlayabilirler. Ama verilen bilgiler kesinlikle doğru olmalıdır. Bu önemli bir noktadır. Cinsel kimliğe ilişkin bilgiyi kız çocuğa annenin erkek çocuğa babanın vermesi uygun görülmektedir. “Ne zaman söylenmeli?” konusunda çocuğun davranışları yol göstericidir. Çocuklar üç yaşından sonra cinsel konularda soru sormaya başlarlar. Bu sorular o zamandan başlayarak yanıtlanmalıdır. Kuşkusuz, yaşına göre uygun anlatım ölçüleri koyarak anlatılmalıdır. Anneler-babalar bu konularda yazılmış kitapları da okumalıdırlar. Kesinlikle yapılmaması gereken çocuğu susturmak, çocuğu ayıplamak, çocuğa şiddet kullanmaktır. Bütün bunlar yanlışlığı bir yana sadece çocuğun merakını uyandıracak, onu başka bilgi kaynaklarına yöneltecektir. Ben nereden geldim sorusu soran bir çocuğa aşağıdaki tipte bir açıklama yeterli olabilir: “Bebek bahçeye dikilen çiçek tohumlarına benzetilebilecek bir tohumdan gelişir. Tohum annenin midesinin yakınlarında bulunan döl yatağı adlı organda büyür. Annenin gelişmeye hazır pek çok tohumu vardır; fakat her ay bunlardan yalnızca bir tanesi annesinin döl yatağına gelir. Tohumun büyüyebilmesi için babanın (yani bir erkeğin) bedeninde oluşan ve er bezlerinden gelen bir sıvı gereklidir. Bu açıklamada, özellikle er bezlerinin nerede bulunduğunu ve ancak bir yetişkin olduktan sonra bunlarda bu sıvıdan bulunabileceğini belirttiğinizde, bir erkek çocuk için oldukça ilginçtir. Babadan gelen bu sıvı (ki idrarla karıştırılmaması gerekir) sperma adını taşır ve annenin döl yoluna Mart 2003 Vol:11 No:1 Kastamonu Education Journal 136 Serap Selver BABACAN babanın penisi ile aktarılır. Böylece penisten annenin döl yoluna boşalan sperma, annedeki tohumla karşılaşarak onu büyütmeye başlar. Nasıl bir bitki tohumu toprağa ekilmedikçe gelişemezse, annedeki tohumlar da babanın sperması ile karşılaşmadıkça büyümeye başlayamaz. Annedeki tohum baba spermasıyla aşılandıktan sonra, yavaş yavaş büyümeye ve yine yavaş yavaş bütün ayrıntılarıyla bir bebek şeklini almaya başlar”. Cinsel duygular (cinsellik) konusunda açıklamalar için en uygun zaman cinsel yönden uyarılmanın başladığı ve erkeklerde penisin sertleşmesi, kızlarda ise klitoris kaynaklı haz duygularının olageldiği orta çocukluk döneminde yapılmalıdır. Kaynaklar 1. Arat, N., Kadın ve Cinsellik. Say Dağıtım LTD., STİ., Sirkeci İstanbul, 1993. 2. Terakye, G., “Gençlik ve Cinsel Sorunları I”, Türk Hemşireler Dergisi, Cilt: 39, Sayı: 2, Mayıs-Eylül, 1990. 3. Kömürcü, N., “Ebe ve Hemşirelerin Cinselliğe ve Bu konudaki Danışmanlık Rollerine İlişkin Tutumları”, III. Ulusal Hemşirelik Kitabı, Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik yüksekokulu 24-26 Haziran, Sivas, 1992. 4. Kömürcü, N. ve Arkadaşları, “Annelerin Kız Çocuklarının Cinsel Eğitimine İlişkin Tutum ve Davranışları”, II. Ulusal Hemşirelik Kongresi Bildirileri, 12-14 Eylül, İzmir 1990. 5. Kazier, B. and at all, Fundamentals of Nursing Concepts and Procedures. AddisonWasley Publishing Company İnc. 1987. 6. Öztürk, O., Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Evrim Basım Yayın Dağıtım, 2. Basım İstanbul 1989. 7. Patter, P., A. and Perry, A., G., Fundamentals of Nursing Concepts, Process and Practice. The CV Mosby Company St Louis Toronto, Prinception 1985. 8. Atabek, E., Kuşatılmış Gençlik. Altın Kitaplar Yayın Evi, Cağaloğlu İstanbul. 9. Salk, L., Bebeklikten Yetişkinliğe Çocuğun Duygusal Sorunları. Remzi Kitap Evi, 4. Baskı. 10. Reeder, S., J., Martin, L., L., Maternity Nursing. J. B. Lippincat Company Philadelphia 1987. Mart 2003 Cilt:11 No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi