ELMİ M8CMU8Sİ

advertisement
BAKI DÖVL8T UNİVERSİTETİ
İLAHİYYAT FAKÜLT8SİNİN
ELMİ
M8CMU8Sİ
N2 Ol (Ol) MART 2004
Kuran 'ın evrenselliği
101
KURAN'IN EVRENSELLİGİ
(Delil/efi Kar.JI! Gö'rüJiin Analiif)
Doç. Dr. Mustafa Altundal
GİRİŞ
Cemib-ı Halili'ın
hidayet rehberi olarak gönderdiği kitaplar içerisinde
Kerim, ilahi vahyin son evresini temsil eder. Kuran hitabının evrenselliği (Arapça' sı "Aiem!Jyetii'I-Kur'ôtl', İngilizce'si "Universali!J oj the Qur'atl'),
yani belli bir topluma özgü değil, nüzillünden kıyamete kadar ulaşabildiği insanların tamamına, hatta duyularıınızia algılayamadığım.tz cinlere yönelik oluşu, İslam Dini'nin temel kaynakları tarafından açıkça ortaya konulmuş bir hakikattir. Nüzillünden kısa süre sonra değişik iklimlerde yaşayan milletiere
mensup insanlar tarafından benimsenmesi ve bunun zamanla artarak devam
etmesi de, bu hak.ikatin göstergesi olsa gerektir.
Kur'an-ı
Bu gerçeğe rağmen, tarihte İseviyye adı verilen ve Ebu İsa el-isEahani'nin (rniladi VIII. asıt) kurucusu olduğu, Yahueli bir fırka, bazı ayetleri de
delil göstererek, Kuran'ın hitabının Arap halkı ile sınırlı olduğunu iddia etmiştir. Bu fikri, son zamanlarda, ön yargılı bazı şarkiyatçıların Arap olmayan
milletler arasında yayma gayretine girelikleri de görülmektedir.
Bu çalışmada, Kuran'ın cihanşümill oluşunun Kitap ve Sünnet'e dayalı delilleri -bir makale hacmi dahilinde- ortaya konmaya, bu arada Kuran
hitabının sadece Araplar'ca yönelik olduğunu iddia edenlerin argümanlan da
tahlil eelilmeye çalışılacaktır. Bu yüzden Kuran'ın evrenselliğinin tezahür yönleri, tarihsellik-evrensellik tartışmalan gibi konular bu çalışmanın kapsamı dı­
şında kalmaktadır.
Baku Devler Üniversiresi, İlahiyar Fakültesi, İslam Elmleri Kafedrası muallimi; i\larmara
Üniversitesi, İlahiyar Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı öğrerim üyesi.
102
Mustafa Altundağ
.A. KURAN'IN EVRENSELLİGİNİN DELİLLERİ
Kuran hitabının evrensel olduğunu gösteren deliller, Kuran'a ve hadise dayalı olanlar olmak üzere iki başlık altında incelenecektir.
1. Kuran'a Dayalı Deliller
Kuran'ın, nüzıllünden kıyamete
kadar bütün insanlığa seslendiğini
bildiren bir çok ayet vardır. Burada bunlardan İslam ilimleri tarafından sıkça
delil gösterilenler belli gruplar halinde ele alınacaktır.
a) Kuran'ın "Memler İçin Öğüt ve Uyan" Olduğunu Bildiren
Ayeder
Kuran'ın
"ôlemler için öğiit ve lf}arl', Hz. Muhammed'in de "t!Jancı ve
rahme!' olduğu ayetlerde açıkça ifade edilen hususlardandır. Bu konuda Kuran'da alen; kelimesinin çoğulu olan alemun/alemin (alem/er) sözcüğü kullanılır.
Alem sözcüğü hakkında farklı görüşler ortaya korunakla birlikte, aslında biri
iJôret (alem, alamet), diğeri bilgi (ilim) olmak üzere iki kök manasının olduğu,
hatta bilginin de insan için iJaret işlevi gördüğü söylenir. Varlık cinslerinden
her birinin, diğerlerinden ayrılan bir yönü vardır ki bu, o cins için bir alarnet
veya onu bilme sebebini teşkil eder. Lafzı tekil olmakla birlikte anlarnca çoğul olan alem kelimesi "işaret" manasma alındığında, Cenab-ı Hak için kullanılan "rabbii'l-alemfll' (ruemlerin Rabbi) vb. ifadelerde geçen alemin, "Allah'tan
btıfka mevc11t her fi!Y (biitiin varlık kategorileri)" şeklinde anlaşılır ve mevcut her
şeyin Yüce Yaratıcı'nın varlığına ve birliğine işaret ettiği düşünülür. Bu telakkinin daha çok kelam ilimlerine ait olduğu söylenir. Buna göre maddi ve manevi anlamdaki varlık kategorilerinden her biri, mesela insanlar, melekler,
cinler, hayvanlar, bitkiler birer alem olduğu gibi bu varlık kategorilerinin her
1
nesli de bir ruemdir. Kelimenin akıl sahibi varlıklar için kullanılan çoğul kipi
(cemi müzekker salim) ile gelmesi, mevcut varlıklar içerisinde akıl sahibi
olanların da bulunması sebebiyledir. Akıllı ve akılsız ·varlıklar için tek ortak
kelime kullanılacağı zaman, akıllı olanlara ait kelimenin kullanılması yeterli
olur (tağlib). Cemi salim kipiyle gelmesinden hareketle bazı alimler kelimeye,
akıl sahibi varlıklan oluşturan "insanla~; lllelek/er ve cin/el' manasını vermişler-
Iviuhammcd b. Cerir er-Taberi, Tefsim 't-Ta/Jed: Cti111iit'l-bv·a1J
Darü'l-kürübi'l-ilmiyyc, 1412/1992, İ, 92.
Ji
k'rili'I-K11r'dn, Beyrur:
Kuran 'ın evrenselliğz
103
2
elir. Öte yandan aJ.em kelimesinin "toplamak, toplanmak" (cem', ictima')
manasına geldiği de söylenir ki3 bu durumda varlık kategorilerinin her biri,
belli bir topluluğu oluşturduğu için bu kelime ile ifade edilmiş olmaktadır.
Bilgi (ilim) manasıyla irtibatlandırıldığında aJ.em, bilgi sahibi varlıklar için bir
nevi bilginin toplanması demektir. Caferes-Sadık'ın (ö. 148/765) Şuara suresinin 165. ayetini de delil göstererek alenıfn kelimesine "insanlar" manasını
verdiği rivayet edilmektedir. O alenli büyük (felek ve içindekiler) ve küçük
(insan) olmak üzere ikiye ayırrnış ve küçük aJ.em olan insanın, büyük aJ.em biçiminde (hey'et) yaratıldığını; büyük aJ.emde var olan her şeyi banndırdığını
4
öne sürmüştür. Alem sözcüğünün 'ilm (bilgi) kökünden gelmesi, bu kelimenin bilinen şeylere vaki olan bir isim olması veya kendisiyleyaratıcı'nın ya da
hakikatierin bilinmesi hasebiyledir. Arap Dili aJ.imlerine göre aJ.em kelimesi
akıl sahibi varlıklar hakkında kullanılır. Mesela "İnsanlardan bir aJ.em geleli"
5
denilir, fakat "ineklerden bir aJ.em geleli" denilmez.
denilebilir ki aslında alemfn (aJ.emler) kelimesi,
Allah'ın dtpıda mevcut her p!J, bütün varlık kategorileri anlamına gelmektedir. "Firavım dedi ki: Alemierin Rabbi nedir? (M.usa) dedi: Göklerin, yerin ve ikisi arasmda
bulunatı her fryin Rabbidir' (eş-Şuara 26/23-24), "O gütı insanlar, alemierin
Rabbinin divanmda dttmrlar' (el-Mütaffifin 83/ 6) mealincieki ayetler buna delil
gösterilebilir. Ancak kelime, öyle anlaşılıyor ki, yerine göre insanlar ve cinler,
bazen da dil alimlerinin de benimsediği tarzda, sadece insanlar manasında kullanılmıştır. Anlam alanı farklılık arz eden bir kelimenin, hangi anlam alanına
delalet etmiş olduğunu, söz konusu kelimenin bağlarm (siyak ve sibakı), Kuran-Sünnet bütünlüğü ve mantığa dayalı çıkanınlar çerçevesinde tespit ermek
Bu
2
3
4
5
açıklamalar ışığında
Taberi, Cô!lli'N'I-bl!)·dn, I, 93; Ebü Abdiilah Muhammed b. Ahmed el-Kurrubi, ef-Cd111i' li
abkôllli'f-!Vtr'dll, Beyrut:Daru ihyai't-tür:l.si'l-Arabi, 1405/1985, I, 138-139; Muhammed b.
Ali eş-Şevkani, Fetbıt'l-kadir ei-Ca!lli' bi!)'IIC jemıiJ•i'r-JiJ•4ye ve'd-din!J'e 111i11 'ii11Ji't-tejsir (nşr.
Abdurrahman Umeyre), Mansüre: Daru'l-vefa, 1415/1994, I, 71.
Ebu'l-Hüseyn Ahmed b. Faris, ıHH'ce111ii !llekijyisi'I-IHga, "'alm" md.
Ragıb el-İsfahani, 1\Uifredôtii e!fô!{j'!-!Vtr'ôll, "'alm" md.
Ebü Ali Fadl b. Hasan er-Tabresi, Mec!lla'll'l-b!J•dn fi tefsiri'I-Kıir'ôn, Beyrur: ·Darü
mekrebeti'l-hay:it, ts., I, 45-46; Ebü'l-Ferec Abdurrahman b. Ali el-Cevzi, Zddii'I-IIJesli-Ji
'il111i't-tejsit; Beyrur: el-i\lekıebü'l-İsl:imi, 1407/1987, I, 12; Fahredclin Muhammed b.
Ömer er-Razi, et-T~/İirii'l-ke/Jir, bsm. yeri yok (I\-farbaarü Mekrebi'l-i'l:imi'l-İslamiyye), l.J-13
(Kahire: el-Marba'atü'l-behiyye baskısından ofset), I, 229; Ebü'l-Fid:i İsmail b. Kcsir,
TtjİiJii'/-Kur'dni'l-a!(j!IJ (nşr. ;vı. İbrahim el-Benn:i Y.dğr.), Kahire 1390/1971, I, 39;
Muhammed b. \•Iukerrenı ilm Manzür, Usdnii'I-Ara/J, '"alın" md.
104
Mustafa Altundağ
mümkün-dür. Mesela Hz. Lut'un cinsel sapıklığa düşmüş olan kavminden söz
eden "Rabbiniifn si!{jer ~cinyarattığı e;leriniif bırakıp da, t11emler ~cinden erkeklere mi
yakla;ryorsunuz? Doğrusu siz fyice azmı; bir toplumSI/1111~, (eş-Şuara 261 165-166)
mealincieki ayetlerde geçen alemler kelimesinin insanlar manasında
kullanıldığıru tespit etmek güç değildir (benzer mana için bk. el-A'raf 7 /80;
el-Ankebut 29/28). Çünkü örnekte geçen alemler kelimesine melekleri, cinleri
ve canlı-cansız diğer varlıklan dahil etmek aklen mümkün değildir. Allah'ın
İsrailoğulları'nı illemlere üstün kıldığıru bildiren ayetlerde (mesela bk. elBakara 2/47, 122; el-A'raf 7 /140; ed-Duhan 44/32; el-Casiye 45/16) geçen
"illemler" ile de o devir veya devirlerdeki insanlar/ milletler kastedilmiş
olmalıdır. Yine mesela Hz. Meryem ve oğlu İsa'nın (el-Enbiya 21/91), Nuh
Tufanı'nın (el-Ankebut 29/15) illemlere ayet kılındığıru, IGbe'nin illemlere
hidayet rehberi olduğunu (Al-i .İmran 3/96), Allah'ın illemlere. zulmetmeyi
dilernediğini cAl-i İmran 3/108) bildiren ayetlerde geçen illemler ile de
mutlak olarak insanların (bazılarında muhtemelen cinlerin de) kastedildiği
aşikardır. Öte yandan Hz. Lut'a kavmi tarafından söylenen "Biz seni alemlerden
men etmemi; m!Jdik?! (= e/alemin i;ine kan;manı yasak/amamı; nırydık?.~" (el-Hicr
15/70) sözünden hareketle illemin kelimesinin Arap Dili'nde belli bir milleti
(ayette Sodom halkı) ifade için de kullanıldığı yargısına varmak mümkün
değildir. Çünk-ü ayette geçtiği şekliyle "başkalarının, eiaıemin veya insanların
işine karışmak" deyiminde belli bir grup, halk veya milleti tahsis söz konusu
değildir; aksine mutlak olarak insanlar kastedilmektedir. Alem sözcüğünün
kendisi manaca çoğul olduğu halde, bir çok ayette geçen rabbii'l-alenıfn
(alemlerin Rabbi) terkibinde, lafzen de çoğul olarak illemler diye kullanılma­
sı, İbn Aşur'a (ö. 1973) göre, bütün beşeri içine alması (istiğrak) içindir. Ona
göre rabbii'I-alem (alemin Rabbi) şeklinde gelmiş olsaydı, kelimenin başındaki
"el-" takısı ahd (ahd-i zihni) veya cins için olurdu. Dolayısıyla lafzen de çoğul gelmesi, kelimenin anlam alanına giren bütün fertleri ihtiva etmesi amacı­
na yöneliktir. 6
Kur'an-ı Kerim'de 73 yerde geçen alemin kelimes? yedi yerde, Kuran
veya Hz. Muhammed'in alemiere yönelik öf,iit, t!)'an, '!J'ancı, ;erif veya rahmet
olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır. Kuran için, "tilemiere yönelik bir öf,iit
6
7
Muhammed Tahir b. Aş ür, et-Tahrir re't-tml'fr, Tunus: Diiru Sahnün, 1997, I, 168-169.
Muhammed Fuad Abdulbaki, 1'1-Mu'ce!llii'l-nliifehres li elfozi'l-K!tr'tilli'l-kelii!J, İstanbul: Çağrı
Yayınları, 1990/1411, '"alın" nıd., s. 480-481.
Kuran 'ın evrenselliği
105
ve I!Jandan·(iikr/iikra) bqka bir !ey değildir' (el-En':lın 6/90; Yusuf 12/104;
Sad 38/87; el-Kalem 68/52; et-Tekvir 81/27) veya benzeri manaya gelecek
ifadeler kUllanılır. Bir çok müfessirin bğiit ve '!)'an olarak açıkladığı :dkr
kelimesine ferif manası vererek Kuran'ın veya Hz. Muhammed'in illemler için
bir şeref olmasının kastedildiğini söyleyenler de vardır.
Bu ayetlerde geçen alemfn (illemler) kelimesini başta Taberi (ö.
31 O/923) olmak üzere bazı müfessirler, insanlar ve cinler şeklinde açıklamakta­
dır.8 Daha önce de belirttiğimiz gibi yaygın görüşe göre alemfn kelimesi aslın­
da Allah'tan başka bütün varlık kategorileri manasına gelmektedir. Varlık kategorileri içerisinden ancak akıl sahibi olanlar (melek, cin, insan) ilahl hitap ile
muhatap olduğundan ve aynca meleklerin, cin ve insanlara ait sorumluluğu
taşımadıklan; onlara peygamber gönderilmediği bilindiğinden, 9 "Kıtran alemlere yönelik bir bğiit ve '!)'andır' dendiğinde illemlerden maksadın insanlar ve cinler olduğu sonucuna ulaşılmış olur. Ayetlerde geçen alemfn kelimesini bazı
10
müfessirler ise, "biitiin insanlar, milletler' diye tefsir etmişlerdir ki, bu izahta
manayı insanlar üzerinde yoğunlaştırma amacının hedeflendiği anlaşılmakta­
dır. Bu yaklaşıma göre de Kuran, hem insanlar hem de cinler illemine gönderilmiştir, ancak insanların öne çıkanlması maksadıyla böyle bir ifadeye yer verilmiştir.
Kuran'ın
bütün illemler için öğüt ve uyarıcı olduğunun, ilkinen sillelerden Tekvir (81/27) ve Kalem'de (68/52) bildirilmiş olması dikkat çekicidir; Kuran'ın evrenselliği, gelen ilk vahiylerde ilan edilmiştir. Mekke döneminin ilk merhalesinin sonlarına doğru (risilletin 4 veya 5. yılında) indiği tahmin
edilen Sad suresinde (38/87) ve daha sonra Mekke döneminin sonlarında in-
8
9
10
Taberi, Cômi'u'l·bf!J'dn, X, 608; XII, 204, 475; Kurtubi, e/-Cd111i' li ahkdnti'/-JV,r'dn, XV, 231;
İbn Kesir, Te.ftini''/-JV,r'dn, VII, 73; Şevkini, Fetb11'/-kadtr, IV, 430; Elmalılı Muhammed
Harndi Yazır, Hak Dini !Vmm Dili, İstanbul: l\Iatbaai Ebüzziya, 1935-38, V, 4112; VII,
5305-5306.
Sübki gibi bazı ıilimler, Hz. Muhammed'in cinlere dahi peygamber gönderildiği görüşünü
benimsemişlerdir (bk. Şihabüddin Mahmud cl-Aıusi, Rlihu'/-n;e'dni, Beyrut: Darü'I-fikr,
1414/1994, X, 155, 340; Elmalılı, Hak Dini IV11mı Dili, V, 3565).
i\lesela bk. Fahredclin er-Razi, et-7~(siıii'l-kebir, XXXI, 74; Tabresi, Mec!lla'll'l-bepin, X...'CIIIXXIV, 134; İbn Kesir, Te.ftiıii'I-IV~r'du, VIII, 362; ŞeYkani, Fethu'l-kadir, V, 388;
i\Juhammed Escd, !Vnmı i\lmyt ,\leal T~(sir (rrc. Cahit Koyrak-Ahmet Errürk), İstanbul:
İşarer Yayınları, 2001/1422, s. 117!l, 1241.
106
Mustafa Altundağ
diği tahmin edilen11 En'am (6/90) ve Yusuf (12/104) sı1relerinde bu duyuru
tekrar edilmiştir. İslam ilimlerine göre bu ayetler, Kuran hitabırun, yalnızca
ilk muhataplan olan Araplar'a değil, kıyamete kadar gelecek olan bütün in12
sanlara yönelik olduğunu açıkça göstermektedir. İslam Dini'nin evrenselliğini ilan etme konusunda Yahudi tesirinde kaldığı (evrenselliğin vahyin son
dönemlerinde duyurulduğu) yönündeki iddianın tutarlı bir tarafınin olmadığı­
nı, bu ilanın Tekvir ayeti.yle (81/27) daha ilk dönemlerde yapıldığını belirten
merhum Subhl Silih devamla şunlan söyler: Şarkiyatçıların kendileri dahi bu
sureyi Mekke'nin ilk merhalesinde inen surelerden saymışlardır. Ancak onlardan bir kısmı ayetlerde geçen "ruemler" sözcüğü ile evrenselliğin değil de
Mekke ve civanrun (Arap Yanmadası'run) kastedilmiş olabileceği ve sözcüğün Fransızca'daki "monde" kelimesi karşılığında kullanılmış olma ihtimalini
gündeme getirmişlerdir. Yine de bu ayeti.n İslam ufkunun genişliğini açıkla­
mada büyük bir değere sahip olduğunu irirafa kendilerini mecbur hissetmişıerdir. 13
Öte yandan muhtemelen Mekke döneminin orta veya son merhalesinde inmiş olan Furkan sılresinin 14 ilk ayetinde şöyle buyurulur: "Alem/ere
I!Jancı ollllast ~cin ktdrma Furkan'ı indiren (Allah) yüceler yiicesidir." Ayetteki
"I!Jand' (nezir) vasfının Hz. Peygamber'e mi yoksa Kuran'a mı ait olduğu
tartışmalı olmakla birlikte, müfessirlerin çoğu, bu ifadeyle Peygamber'in
(ayetteki ifadesiyle "kul') kastedildiği kanaati.ndedirler. Müfessirler, daha önceki ayetler gibi bu ayeti. de Hz. Muhammed'in risrueti.nin evrenselliğine delil
saymışlar ve ayette geçen alemleri (alemin) mükellef olan bütün insanlar ve
11
12
13
14
b k. Ivievlana M. Ali, The Ho!y Q11r'a11, Ohio (U.S ..-\.), 2002, s. 286, 431, 893; Esed, a.g.e., s.
222, 453, 923 (Not: Sürelerin pek çoğunun yıl icibanyla nüzul tarihleri kesin olarak
bilinmemektedir. Dolayısıyla bu konuda verilen tarihierin mkribi olduğu unutulmamalıdır).
Mesela bk. Tabresi, Mecllla'll'l-bf_yau, VII-VIII (tecimme), 126; Fahrcddin er-Razi, etTifsilii'l-kebir, XIII, 72; Şevkani, Fet/}11'/-kadfr, II, 143, III, 60; Elmalılı, Hak Di11i Kltrau Dili,
III, 1974; Kasımi, Muhammed Cem:i.Ieddin, Te)Sitii'/-K.ôstiiJi: }debasillii't-tr'l•il (nşr.
Muhammed Fuad Abdulbaki), bsm. yeri yok (Darü ihy:i.i't-türasi'l-Arabi), ts., VI, 2403.
Subhi S:i.lih, Mebahis .fl llliillli'I-Kltr'nll, Bcyrut: Darü'l-ilm li'l-melayin, 1968, s. 189.
Şarkiyatçıların iddiaları hakkında ayrıca bk. W. :\Iomgomery \\'ah, İslıi111 Nedir (tre. Elif
~za), İstanbul: Birleşik Yayıncılık, 1993, s. 112; Mehmet S. Aydın, islalll'lll b:rm.re!liği,
Istanbul: Cfuk Kitapları, 2000, s. 10-11.
:VIcvhinii Iv!. .-\li, a.g.e., s. 716; Esed, a..~.e., s. 725.
Kuran 'ın evrenselliği
107
cinler diye -açıklamışlardır. 15 Nitekim Abdullah b. Zübeyr'in ayeti "li'l-ôlemfne;
li'l-cinni ve'l-ins (bütün :ilemlere; cinlere ve insanlara)" şeklinde okuduğu
bildirilir. 16 Ahmedilerin Lahor kolunun önderi Mevlana Muhammed Ali'ye
göre Mekke döneminde inen bu ayette Hz. Muhammed'iiı bütün insanlara
uyarıcı olmasından söz edilmesi şunu göstermek içindir: Arabistan'da
gerÇekleşmekte olan büyük dönüşüm (transformation), eninde sonunda
17
dünya sathına yayılacak ve bundan bütün milletler istifade edecektir.
"Biz seni ancak alemiere rahnıet olarak gönderdik." (el-Enbiya 21/107)
mealincieki ayet de, Hz. Muhammed'in ris:iletinin bütün :ilemleri kapsaclığını
gösteren ayetler grubunda yer alır. Bu ayette Cenab-ı Hak, bütün insanlara
(hatta cinlere) rahmetinden ötürü veya bir başka yoruma göre onlara rahmet
olmak üzere son Peygamber'i gönderdiğini beyan etmektedir. İslam :ilimleri,
bu rabmetin mahiyeti ve yer yüzündeki bütün insanlara mı yoksa sadece
müminlere mi yönelik olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Ancak biz bu meseleye
18
girmek istemiyoruz. Ayetten anlaşılmaktadır ki Hz. Peygamber'in gelişi,
yalnıZca Araplar'ca yönelik bir rahmet izharı olmayacak, aynı zamanda bu
bütün insanlığa yönelik olacaktır. Hz. Peygamber'in dünyanın bütün milletlerine bir rahmet olması, onların Peygamber aracılığı ile ortaya konulan İlahi
rahmet içine eninde sonunda alınmış olacağını göstermek içindir. Zaten Kuranİ öğretilerin faydası, yalnızca kendi müntesiplerine değil mesajını reddedenlere bile dokunmuştur. İnanmayanlar bu öfıfetileri redderseler de, pren9
siplerinin çoğunu kabul etmiş durumdadırlar. Kuran'ın getirdiği bir çok
20
prensibi benimseyip uygulamakta, dünyevi yönden yararlanmaktadırlar.
Kuran hitabının :ilemleri kuşatıcı olduğunu bildiren ayetlerin tamamı­
nın Mekke döneminde gelmiş olması dikkat çekicidir. Bu ayetler, son ilahi
mesajın, Mekke sınırlarını aşıp Arabistan'a, oradan da tüm dünyaya soluğunu
15
16
17
18
19
20
Taberi, Cômi'll'l-bf!)'ÔII, IX, 363; Tabresi, Mecn~a'll'l-bv·aJJ, XIX-XX, 86; Fahreddin er-Razi,
et-T~(sirii'l-kebir, XXIV, 45; Kurtubi, ei-Cô111i' li ahka111i'I-KHraJJ, XIII, 2; Şevkıini, Fethll'lkadil; IV, 61.
bk. A.lusi, RJihll'l-llleôJJf, X, 340.
i\Icdanıi M. Ali, a.g.e., s. 71 7 .
Bu konuda bk. Taberi, Call!i'll'l-bi)'ÔJJ,·lX, 100-101; Fahreddin er-Razi, et-Tifsirii'l-kl'biJ;
XXII, 230-231; Kurtubi, ei-Cti111i' li ahkallli'I-Kllr'aJJ, XI, 350; İbn Kcsir, T~jsirii'I-K.ıtr'aJJ, V,
382; Şev kani, Fetl111'l-kadir, Il 1, 429.
Mediına M. Ali, The Ho/l' Q"r~ni, s. 664-665.
Suar Yıldırım, Kurall-l Haki111 rı· Açtklalllalt .\feali, İstanbul: Işık Yayınları, 2002, s. 330.
Mustafa Altundağ
108
hissettireceğinin işaretini taşır
ki, bu da onun i'caz yönlerinden birisi olsa ge-
rektir.
b) Kuran'ın "Bütün İnsanlığa Hitap Ettiğini" Bildiren Ayetler
Bir önceki başlık altında Kuran'ın evrenselliğini "alem/el' sözü ile ortaya koyan ayetler ele alınmıştı. Bu başlık altında ise onun evrenselliğini "bütün insanlar" lafzıyla ilan edenler konu edinilecektir. Burada evrenselliği bu
yönüyle açıkça ifade eden iki ayet üzerinde durulacaktır.
b.1) '~Biz seni ancak biitiin insanlara tlıi!jdeft:yici ve t!)'ancı olarak göiıderdik;
fakat insaniann çoğtt bilmeifel' (Sebe' 34/28). Muhtemelen Mekke döneminin
ortalarında inmiş olan21 Sebe' suresinin bu ayeti, Kuran'ın evrenselliğine en
fazla delil gösterilen ayetlerden birisidir. "Bütün insanlara" diye tercüme edilen
kısmın orijinal ifadesi, "k4ffeten li'n-nôi' şeklindedir. "Kaffeten" kelimesi
"kff'' kökünden gelir ki bu kök mm etmek/ def etmek anlamını taşır. Kelimede
esas olarak bir şeyi sonundan, en ucundan tutan, alıkoyup men eden manası
vardır. Mesela elbisenin kıvrılıp dikilen uç kısımlanna kiiffttii's-sevb denilir ki,
bu sayede elbise dağılmaktan men edilmiş olur. Aynlıp dağılmaya mani olduğu için topluluğa da (cemaate) k4ffe denmiştir. Kelime ayrıca t11tmak, kavramak (kabz) manasma da gelmektedir. 22 Bu manalarından hareketle ~yette geçen k4ffeten li'tı-tıôs ifadesi, "Her hangi bir kimse veya milleti men edip dışla­
23
madan veya istisnası olmaksızın, insanların hepsine" demek olur. Müfessirlerin ekseriyeti de ifadeye bu anlamı vermişlerdir. Buna göre ayet, Kuran'ın
belirli bir millet, dil ve coğrafya ile sınırlı olmayıp bütün zamanlar ve mekan24
lar için geçerli olduğunu açıkça gösterir. Kô.ffitm kelimesini en-nôitan (insanlar) değil de "ve ma erselnake"deki kaf (seni) zamirinden hill sayarak ayete, ''Biz
seni ancak insanları (inkardan) men edici olarak gönderdik." manasını veren25
ler de vardır.
21
22
23
24
25
Mevliimi M. Ali, a.g.e., s. 846; Esed, K.Jmm Mesqjı, s. 869.
bk. Riigıb el-İsfahiini, Miifredat, "kff' md.; Tabresi, lvlecllla'u'f-bi)'ÔII, II, 176-178; Fahreddin
er-Razi, et-Tefririi'l-kebi'r, I, 228; 1'-urrubi, ei-Cat11i' li ahktin;i'/-Klll'all, I, 24.
Mevlana lv!. Ali, a.g.e., s. 852.
Yıldırım, Suat, IVtrall-t Haki111, s. 430.
bk. Taberi, CaiJJiit'l-b~yall, X, 377-378; Tabresi, lılecma'u'l-b~)'ÔII, XXI-XXII, 206; Fahreddin
er-Razi, et-Tefririi'l-k.ebir, X."XV, 258; Kurrubi, ei-CaiJJi' li abkallli'!-IVtr'an, XI\', 300; İbn
Kesir, Tej.rirfi'/-Kurau, VI, 505- 506; Şe\·kiini, J~tbu'l-kadfr, IV, 317-3!8; Alüsi, Riibu'/!IJe'tiui, XXII, 207-209.
Kuran 'ın evrenselliği
109
b.2) Üzerinde durulacak ikinci ayet, A'raf suresinin 158. ayeticlir.
Mekke döneminin sonlarında, hicretten hemen önce incliği tahmin edilen26
ve 206 ayetten oluşan surenin önemli bir bölümü (103-171 arası ayetler) Hz.
Musa'nın kavmiyle olan mücadelesine tahsis edilmiştir. 158. ayetten hemen
önceki ayetlerde Cenab-ı Hakk'ın her şeyi kuşatan rahmetinin, ümmi Nebi'ye
(Hz. Muhammed) tabi olanlara nasip olacağı ve o ümmi Nebi'nin Tevrat ve
İncil'de yazılı olduğu, onun Yahucli ve Hıristiyanlam iyiliği emreclip kötülükten men edeceği, temiz ve hoş şeyleri helru, pis şeyleri haram kılacağı, sırtlan­
na vurulmuş ağır yükü indirip el ve boyunlarına geçirilmiş zincirleri çözeceği
haber verilir, söz konusu ümmi Peygamber'e iman eden, onu destekleyen ve
onunla beraber gönderilen Kuran'a uyanların kurtuluşa ereceği duyurulur.
İşte bu ayetle daha önceki semavi clin mensuplarının da Hz. Muhammed'e ve
Kuran'a iman etmeleri, iman ile yetinmeyip Hz. Muhammed'e destek vermeleri, Kuran'ın izinden gitmeleri gerektiği vurgulanır. Muhammed Esed'in ifadesiyle burada, hem Musa şeriatinin vaz'ettiği çok sayıdaki sıkı ritüel ve yükümlülüklere, hem de muharref İnciller'de ortaya konan öğretinin belirgin
bir biçimde öngördüğü çileci-eziyetçi eğilimlere işaret ediliyor. Bununla Kuran, muayyen topluluklar için ve insanın gelişim sürecinin belli safhasında
ruhsal clisiplinin, ruhsal arınmanın yollan ve araçlan olarak görülen bu "yük
ve zincirlerin", son peygamber Hz. Muhammed'in tebliğiyle Allah'ın mesajı
son ve evrensel çizgisine ulaşnktan sonra artık gereksiz olduklarını ima eclin
yor.
Bu bilgilerden sonra 158. ayette şöyle denmiş tir: "De ki: Ey insanlar!
Hakikaten ben si;dn hepinize Allah 'm e~cis!Jinı. O ki, goklerin ve yerin hakim!Jeti
O 'na aittit: O 'ndan bt1.Jka tan n )'Oktur. Hqyatı veren, btiimiiyaratan da O 'dur. Öylryse
siz de Allah 'a ve O 'min iimmf prygamberi olan Resıliüne iman edin -ki (prygamber) de
.AIIah'a ve O'mm kelimelerine iJJJan etmektedir-, ona tabi olun ki doğmyolu bulasınız."
Ayetteki "cemf'an" (hepinize) kelimesi gramacik açıdan m-nds (insanlar)
kelimesini tekit etmekte ve müfessirlere göre Hz. Muhammed'in -belli
başlılan bu surede (A'raf) de zikreclilen daha önceki pey~amberlerden farklı
2
olarak- bütün insanlığa gönderilcliğini göstermektedir. Ayetin bağlamını
26
27
28
:\levhimi :\L Ali, a.g.e., s. 326; Escd, Kurall .lfesqjr, s. 267.
Esed, a..~.ı·., s. 3().5
Taberi, Cimi'u'l-bl)'tİII, VI, 89; Tabresi, .\hcma'u'l-b~TtİII, IX-X (terinıme), 42; İbn Kesir,
-1~/shii'I-KIIr'ôll, III, 488; Kasımi, .\l~hdsillii't-te'l,fl, Vll, 2883; Şe\·k;ini. F~tflll'l-kadir, II, 267.
110
Mustafa Altundağ
dikkate alan alimler derler ki: Ayette umfuna delalet eden "cemian/hepinize"
vurgusunun getirilmesi, Hz. Muhammed'e tabi olmayı yasaklayan Yahudileri
susturup azarlama, ayrıca Muhammed'in İsrfilloğullanna değil de diğer
milletiere mahsus bir peygamber olduğunu iddia eden bir yahudi fırkasına
karşı diğer insanları ikaz etme, yani onun mesajının İsrailoğullarını da
kuşattığını beyan etme amacına yöneliktir?9 Zaten daha önce de belirtildiği
gibi, bir önceki ayette Yahudi ve Hıristiyanlann Hz. Muhammed'e ve
Kuran'a iman edip tabi olmalannın kurtuluşlan için gerekli olduğu beyan
edilmişti. Dolayısıyla bu ayetteki "Ey insanlar" hitabıru, sadece Kureyş
30
kabilesine veya Araplar'a yönelik olarak düşünmek doğru olmaz.
Ayetin devamında yerin ve göklerin mülkünün Allah'a ait olduğu,
O'ndan başka ilahın bulunmadığı, O'nun insanları öldükten sonra diriltmeye,
bir araya toplayıp hesaba çekmeye muktedir olduğu belirtilerek, hem beşere
peygamber göndermenin imkanı hem de bunun hikmet ve gerekçesi ortaya
konulmuş, ardından "Öylryse siz de Allah'a ve O'nun iimmf prygamberi olan
Resiiliine iman edin -ki (prygamber) de Allah'a ve O'nun kelimelerine iman etmektedir-,
ona tabi oltm ki doğmyoltt bulasını!(' huyurulmuş ve böylece Hz. Muhammed'e
sadece iman etmekle yetinilmemesi, söz ve fiilierinde ona uyulması da
emredilmiştir. 31 Bu açıklamalar ışığında diyebiliriz ki: Kendisinden önceki ve
sonraki ayetlerle ittibatı da dikkate alındığında bu ayet, Kuran mesajının
zamanla veya belirli kültürel çevre ve şartlada kayıtlı bulunmadığını, bütün
insanlığa seslendiğini açık ve seçik olarak ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla artık bazı Yahudilerin "Muhammed, Araplara mahsus bir
peygamberdir. İsrailoğulları'na ve sair milletiere umumi bir elçi değildir.
İncil'in de aslı yoktur" demeleri, Hz. Musa'yı tanımamalan, Tevrat'ı ve
kelamullahı tahrif ve tekzib etmeleri anlamına gelir. 32 Büyük dirayet müfessiri Fahreddin er-Razi (ö. 606/1210), Yahudilerden İseviyye denen ve Ebu İsa
el-İsfahani'nin taraftarları olan bir taifenin "Kuşkusuz Muhammed, Araplar'a
gönderilmiş sadık bir elçidir, ama o İsrailoğulları'na gönderilmiş değildir" iddiasında bulunduklarını kaydettikten sonra (bazı ifade değişiklikl.eriyle) der ki:
Bizim onların sözlerine karşı delilimiz bu ayettir. Çünkü "Ey insanlar!' sözü,
29
30
31
32
bk. Aıüsi, Rli!JII'I-n;e'dni, VI, 121; İbn Aşur, et-Tahrir re't-lenvfr, IX, 139.
bk. Areş, Süleyman, Yiice Kımmill Ça_i,düf "I~j.<iri, V, R
Fahreddin er-Razi, et-Tifsirii'l-kebfr, XV. 29- 30.
Elmalılı, Hak Dilli Kıtran Dili, III, 23tl3 -23114.
Kuran 'ın evrenselliği
lll
bütün insaıiıara şamil olan bir hitaptır. Sonra "ben sizin hepinize gönderilmiş
elçisiyim" demiştir. Bu da onun insanların hepsine gönderilmiş olmasını gerektirir. Aynca, kendisinin bütün a:Iemlere gönderildiğini söylediği,
şek ve şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikteki haberlerle (mütevatir yolla)
bilinmektedir. İseviyye'nin "O (Araplar'a gönderilmiş) hak bir elçi idi" vb.
ifadelerine gelince, şayet o "hak bir elçi" ise, onun yalan söylemesi imkansız­
dır ve iddia ettiği her şeyde doğru sözlü (sadık) olduğunu kabul etmek gerekir. Tevatür derecesindeki haberlerle ve bu ayetin zahiriyle bütün insanlığa
gönderildiğini iddia ettiği sabit olunca, Hz. Muhammed'in bu iddiasında da
sadık olması lazımdır. Bu ise "o sadece Araplara gönderilmiştir, İsrailoğul33
lan'na değil" diyen İseviyye'nin iddiasını geçersiz kılar.
..
Allah'ın
c) Diğer Ayetler
c.l) "B11 Kıtran bana, kendisjyle sitf ve ttff1{tığı kinueleri t!)•annam ~cin vaf?yolundu" (el-En'am 6/19). Ayetteki "siif" diye tercüme edilen zamir ile, ilk muhatapları olan Mekke halkı, "(Kurmı'm) ulaflığı kimse/el' ifadesiyle de diğer
Araplar ve milletler kastedilmektedir. Mücahid, "siif" ile Araplar'ın, "ttlaflığı
kimse/el' ile de sair milletierin kastedildiği görüşündedir. 34 Neticede her iki
görüşe göre de Kuran'ın evrenselliği vurgulanmaktadır. "Ulaştığı kimseleri"
ifadesiyle insanlar ve cinlerin anlaşılması gerektiğini söyleyenler de olmuş­
tur.35 Ayette umum ifade kullanıldığına göre "ulaştığı kimseler" ile, Mekke'36
nin civarında yaşayan Araplar'ın kastedildiğini söylemek zorlama bir tevil
olur.
Kuran hükümlerinin, hem indiği dönemde mevcut olan mükellef insanlara hem de daha sonra kıyamete kadar mevcut olacak olanlara şamil
olduğuna bu ayetle istidhll edilmektedir. Ancak hükümlerin sonraki nesillere,
yani Hz. Peygamber döneminden sonra kıyamete kadar gelecek bütün
insanlara şamil olması Hanbeliler'e göre bizzat "ibare" yoluyla, Hanefiler'e
37
göre ise "icma" yoluyla sabittir. Bu ayette Kuran ahkıi.mırun, tıpkı nüzul
33
34
35
36
37
Fahreddin cr-Razi, a.l',.e., XV, 26.
Taberi, Ctimi'll'l-bv•all, V, 161-162; Şcvkani, Feth11'l-kadil; II, 111.
bk. Fahreddin er-Razi, et-Te/sirii'l-kebir, XII, 178; Kiisımi, Mehti.rillii'l-le'!'fl, V1, 2268.
mesela b k. Abu Sal am, . ":\Iohammcd daim ed ro be a warner o nh· for Arabia",
hrrp:/ /answering islam.org.uk/Muhammad/warner.hrml
Ebussuud Efendi, İJ;rtidii'/- "ak/i's-selim ila mezqre'I-Kllralli'l-knim, Bcyrur: Diirü ihYiii'tri.ir:isi'l-Arabi, ts., II, 137; lll, 118; K;isımi, ,\hhdsillii't-!e'ri/, Vl, 2268.
Mustafa Altundağ
112
vaktinde mevcut olanlara şümulü gibi ileride mevcut alacaklara da şümwÜ!le
açıkça delalet olduğunu söyleyen Şevkani (ö. 1250/1834), usUlciller
38
arasındaki "ibare", "icma" tartışmalarını boş ve anlamsız bulur.
Ayette Hz. Peygamber'e Kuran ile insanlığı uyarması emredilmektedir. Hz. Peygamber'in kendi döneminde doğrudan tebliğde bulunamadığı
insanlar ile daha sonraki dönemde gelenleri nasıl uyaracağı konusunda tablin
müfessirlerinin önde gelen isimlerinden Said b. Cübeyr şu açıklamayı yapar:
Kendisine (hangi yolla olursa olsun) Kuran ulaşan kimse, sanki Hz.
39
Muhammed'i görmüş, uyarısı ile muhatap olmuş demektir. Rebi' b: Enes'e
göre Hz. Muhammed'in yaptığı tebliğ vazifesinin, daha sonraki dönemlerde
devam ettirilmesi ona tabi olanların ödev:idir.40 Müfess:ir ve Maliki fakihi
Endülüslü Kurtubi'ye (ö. 671/1272) göre de bu ayet, müminlerin, Hz.
Peygamber gibi, hem Kuran'ı hem sünneti insanlara tebliğ etmekle memur
41
olduklarına delalet eder.
"(Kuran'ın)
ulaştığı
kimseler" (ve men be/ega) tarzında Türkçe'ye
aktarılan kısma, "buluğ çağına ulaşıp mükellef olanlar" diye mana veren
alimler de olmuştur. Ancak Fahreddin er-Razi'nin ifadesine göre alimlerin
42
büyük çoğunluğu, ilk verilen manayı tercih etmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılıyor ki, En'am suresinin bu ayeti, Kuran
hükümlerinin, sadece indiği dönemde mevcut olanlara münhasır olmadığını,
onlardan sonra kıyamete kadar gelecek olanlara dahi umumen şamil
olduğunu, ayrıca kendilerine Kuran'ın ulaşmadığı kimselerin cezalandırılma­
yacaklarını gösterir.43 Nitekim Cenab-ı Hak "Biv bir e~ci (resiil) göiıdermedik.re
(kimsrye) azap edecek değiliz." (el-İsra 17 /15) buyurmuştur. En'am suresinin
Mekke döneminin bitimine doğru, büyük ihtimalle Medine'ye hicretten
önceki son yılda inmesi de44 ayrıca Kuran hitabının Mekke sınırlarını
zorlamaya başladığının bir işareti olarak alınabilir.
38
39
40
41
42
43
44
Şevk:ini, Fethn'l-kadir, II, 109.
Fahrcddin er-Razi, a.g.e., XII, ı 78.
Kıisımi, Mehtisinii't-te'ı>il, VI, 2269.
Kurtubi, ei-Ctil!ti' li ahkii111i'I-Kur'tin, VI, 399.
Fahreddin er-Razi, a.g.e., XII, ı 78.
Elmalılı, Hak [),i,i K.11ran Dili, III, 1895.
i\Ievhimi ;\J. :\li, Tbe Ho(r Qnr'an, s. 286; Esed, JVmm Me.>ı!jl, s. 221.
Kuran 'ın evrenselliği
113
c.2) "Hangi zümre de onu (Kuran 'ı) inkar ederse bilsin ki, varacağıyer ateftil'
(Hud 11/17). Türkçe'ye "zümreler" diye çevrilen "ahzab" kelimesi, topluluk
(cemaat), grup manasına gelen hizb'in çoğuludur. Zümreler ifadesiyle kimlerin kastedildiği konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Kuran'ı ve Hz. Muhammed'i inkar eden müşrik, Yahudi, Hıristiyan, Meclisi ve sair tüm küfür fırka­
larının, veya Yahudi ve Hıristiyanların kastedildiğini söyleyenler olduğu gibi;
Hz. Peygamber'e karşı savaşmak için birleşen, kuvvet hazırlayan Kureyş ve
diğer Arap kabilelerinin kastedildiğini söyleyenler de vardır. 45 Müfessir Cemrueddin el- Kasımi (ö.1914), Arap kabilelerinin kastedildiğini söyleyenlerin,
Hud suresinin Mekke döneminde inmiş olmasından hareket ettiklerini, ancak
ayetin lafzının, hem Arap kabilelerine hem de onlar gibi davranan tüm züm46
rel'ere ş:i.mil olduğunu belirtirken, Muhammed Esed; "Ahzab terimiyle işa­
ret edile.rı muhalefet örgütlerini, bazı müfessirlerin yaptığı gibi, Hz. Peygamber'e karşı düşmanlıklan doğrultusunda bir araya gelen müşrik Araplarla sı­
nırlı "tarihi" örneklerle özdeşleştirmek, hiç şüphesiz ki, bu ayetin anlam sabasını bir hayli daraltmak olur" der. 47
Bazı müfessirler, Hud silresinin bu ayetinin tefsirinde şu hadisi
zikrederler: "Nifsimi elinde tutan Allah'a ant olsun kfı bu ümmetten, Yahudi vrya
Huistfyan bir kimse beni ifitir, sonra da beninıle göiıderilene (Kuran'a) iman etmeden
ölürse, o kesinlikle atefe girenlerden olul'.48 Bu bağlamda tabiinden Said b. Cübeyr der ki: Allah'ın Resfılü'nden, sağlam nakille ('ala vechihl) bana ulaşan
her bir hadisin Kuran'da misdakını (veya tasdikini) mutlaka bulmuşumdur.
Allah Resfılü'nün bu hadisini duyunca kendi kendime ''Bu, Allah'ın
Kitabı'nda nerede var?" deyip araştırmaya başladım, nihayet bu ayeti (Hud
49
11/17) buldum. Öyle anlaşılıyor ki Mekke döneminin son yılında indiği
50
tahmin edilen sfırenin bu ayeti ile hangi zümre veya dine mensup olursa
olsun insanın kurtuluşa erebilmesi için Kuran'a iman etmesinin şart olduğu
haarlatılarak, özellikle Yahudi ve Hıristiyanlarla yoğun mücadeleye sahne
olacak Medine dönemine hazırlık yapılmaktadır.
45
46
47
48
49
50
Taberi, Cami'll'l-bf!J'Ôil, VII, 21; Tabresi, Mec!!Ja'll'l-bf!piu, X-XI (tetimme), 130; Kurtubi; eiCô11Ji' li ahkô!!Ji'I-K.l!r'au, IX, 17; Şevkani, Feth11'l-kadfr, II, 502-503.
K:isımi, Mebôsiuii't-te'vfl, Xl, 3424.
Esed, K.lJrau Muqjı, s. 426.
.\li.islim, "İman", 240; Ahmed b. Hanbel, Il, 350; IV, 396.
Taberi, a.g.e., VII, 20-21; İbn Kesir, Ttjj·irü'/-K.Jn·'ôu, IV, 246.
\ledı'ına M. Ali, The Hob•Qur'rm, s. 431; Esed, K.l1ran Mestyt, s. 419.
114
Mustafa Altundağ
c.3) "Eğer seninle tarlıfmqya girederse de ki: Bana '!Yanlada birlikte ben
kendimi Al/ah'a teslim ettim. O Ebi-i Kitôb'a ve iimmtlere de ki: Siz de teslim ol11p
Müslümatı olmqya var mısınız? Eğer hakka teslim ol11p İslam'a girederse doğnt yol11
b!llnıttf olttdar. Yok, eğeryiiz çeviriderse, sana diifelı gbrev sadece hakkı tebliğdir. Allah
k11//annı hakk!Jiago·rendil' (Al-i İmran 3/20).
Ehl-i Kitap denilince semavi bir. kitaba sahip olan din mensuplan
(Yahudi, Hıristiyan vb.); ümmiler denildiğinde ise Araplarla, Araplar gibi bir
semavi kitabı olmayan toplumlar anlaşılır. Müfessirlere göre bu ayet de, Hz.
Muhammed'in nsalerinin bütün insanlara şamil olduğunu bildirir. Zira "Ehl-i
51
Kitap-Ümmi" tasnifinin dışında kalan hiç bir beşer s1111fı yoktur. Müfessir
İbn Kesir, bu ayetin tefsirinde şu hadisi kaydetmiştir: Hz. P<'!ygamber'in
abdest suyunu döken, pabuçlar1111 tutan (hizmetini gören) Yahudi bir uşak
vardı. Bir gün hastalandı. Hz. Peygamber ziyaretine gitti. Babası da baş
ucunda oturuyordu. Hz. Peygamber uşağa adıyla seslenerek, "La ilahe illall:ih" demesini istedi. Uşak babasına baktı; babası bir şey demedi. Hz. Peygamber ona tekrar söyledi. Uşak babasına baktı; babası dedi ki: Ebu'l-Kası­
m'a itaat et! Bunun üzerine uşak: "Ben şeh:idet ederim ki Allah'tan başka ilah
yoktur ve sen Allah'ın ResUI.üsün" dedi. Hz. Peygamber oradan ayrılırken
şöyle diyordu: ''Benim sayemde onu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun!"52
Buhar!, Ebı.i Davı.id ve Ahmed b. Hanbel gibi muhaddislerin rivayet ettikleri
53
bu hadis de göstermektedir ki, Hz. Muhammed'e ve Kuran'a iman etmek,
ebedi kurtuluşa erebilmenin ön koşuludur.
"Ayette teslim olttp İslam old11n11z m11? yani Allah 'a teslim olıtp O 'na itaat
ettiniz mi? buyuruluyor. Oysa Yahudi ve Hıristiyanlar da Allah'a itaat ettiklerini söylüyorlar, öyleyse onların yeni dine girmeleri gerekmez" tarzındaki bir
yaklaşım doğru olmaz. Çünkü, ayetin bağlaını bunun böyle olmadığını gösterdiği gibi A'raf suresinin 157 ve 158. ayetlerinde (yukarıya bk.) ve daha baş­
ka bir çok ayette (mesela bk. Al-i İmran 3/31-32; en-Nisa 4/69, 80) kurtuluş
için Hz. Muhammed'e tabi olmak ve ona itaat etmek emredilir (ayrıca bu makalenin D şıkkına bakılabilir).
51
Fahreddin er-Razi, et-TejSi!77'1-kebir, VII, 227- 228; Kasımi, ,Meluisillii't-te'ı,il, IV, 814;
!-fak Dini K.Jmm Dili, II, 1066-1067.
İbn Kesir, a.JJ,.e., 20-21.
Bulıari, '·Ceniiz" 80; "i\lerdii", 11; Ebü D:h·üd, "Ceniiz", 2; ,·\hmed b. Hanbel, III, 175,
227, 2il0. Buhari'nin rivayetinde bazı lafız değişiklikleri Yardır.
Elmalılı,
52
53
Kuran 'ın evrenselliği
d) Kuran Hitabının Cinleri de
115
Kapsaması
İnsanın yaru sıra cinlere de hitap etmesi, Kuran'ın evrenselliğinin bir
başka delilidir. Cinlerin Kuran'ı işitip iman ettiklerini bildiren bir ayet kümesi
Ahlcif suresinde yer alır: "Hani Biz cinlerden bir gmb11, K11ran'ı dinlemeleri ~cin '
sana yône!tmiftik. {KIIran'ı) ifitip din!tyecekleri yere gelince (birbirlerine) "S11s11n,
dinlr:yin!" dediler. Okuma bitince kendi topl11mlanna I!Jancı olarak dôiıdiiler: Ey
kavmimitf dediler, doğms11 biiJ M11sa'dan sonra indirilen, kendisinden önceki vahfy!eri
tasdik eden, gerçeğe ve dosdoğmyola götüren bir kitap din!edik. Ey kavnıimitf Allah 'm
dave~cisine I!Jitn ve ona iman edin ki Allah da siifn giinah!annıf(! bağıflasm ve gqyet acı
bir azaptan siif koms11n. Allah 'm dave~cisine '!Ynıqyan kimse, Allah 'm cezasından asla
kaçp k11rt11lamaz ve O'ndan bafka hiç bir hanıi ve dost bulamai; Bijyle!eri besbelli bir
sapıklık ~cindedirler' (d-Ahk:if 46/29-32). Cin sılresi ise "De ki! Bana
. vahyo!tmdtl k~ bir cin topl11l11ğll {KIIran'ı) dinledikten sonra fi!JIIe dedi: Biv gerçektm
doğm yo/11 gösteren harik11lade bir Kuran dinledik de ona imalı ettik. B11ndan bijyle
Rabbinıiz'e asla bir ortak tammqyacağıi:··" diye başlar ve kendi ağızlarından
kendileri hakkında bilgiler aktarır. Bu ayetler, cinlerderi bir topluluğun
Kuran'ı dinleyip iman ettiklerini ve daha sonra kavimlerini uyarmak amacıyla
irşad görevi yüklendiklerini göstermektedir. Nitekim "Ey cin ve insanlar
topl11111ğ11! ~cinizden size 4Jetlerimi anlatan ve b11 giiniiniiife karplafacağmıza dair siif
tf)aran e~ci!er (msii!) gelmedi mi? "Kendi a!r:yhimize ;ahitlik ederii; " derler. Diii!Ja
hqyatı on/an a!datmıftl. Bijylece kijir o!d11klanna dair kendi a!r:yhlerine fahit!ik ettiler'
(d-En'am 6/130) ayetiyle ahirette onlara bu durumun sorulacağı belirtiliyor.
Tirmizi'nin rivayet ettiği ve "garib" diye nitelendirdiği bir hadiste Hz.
54
Peygamber cinlere Ralıman suresini okuduğunu söylemiştir. Nitekim bu
sılrede cinlere de açıkça hitap vardır (bk. 55/31-33).
Hemcinslerini u yarma işini yürüten cinlere "uyarıcı" (münzir/ nezir)
b. Müzahim (ö. 105/723) gibi bazı alimler hariç, genelde
ulema, cinlerden peygamber gönderilmediği kanaatindedirler. Dahhak,
mealini verdiğimiz En'am suresinin 130. ayetinden hareketle cinlerin de
kendi resulleri olduğunu öne sürmüşse de diğer ulema bundan maksadın
"insan peygamberleri tarafından görevlendirilen cinni elçiler (görevliler)"
yani elçilerin elçileri olduğu görüşündedirler. Sahabeden İbn Abbas: Cinlerin
resulleri, işittikleri Kuran vahiylerini kavimlerine tebliğ eden cinlerdir, der.
denmiştir. Dalıhak
54
Tirmizi, "Tefsir", 55/1.
Mustafa Altundağ
114
c.3) "Eğer seninle tarlı.Jmqya girederse de ki: Bana '!)'anlarla birlikte ben
kendimi Allah'a teslim ettim. O Ehl-i Kitôb'a ve iimmflere de ki: Siz de teslim olup
Miisliiman olmqya var mısınız? Eğer hakka teslim olup İslanı'a girederse doğm yolu
bulnıttf olurlar. Yok, eğeryiiz çevirirlerse, sana dii.Jen görev sadece hakkı tebliğdir. Allah
kullannı hakk!Jlagö'rmdi11 ' (Al-i İmran 3/20).
Ehl-i Kitap denilince semavi bir. kitaba sahip olan din mensuplan
(Yahudi, Hıristiyan vb.); ümmiler denildiğinde ise Araplarla, Araplar gibi bir
semavi kitabı olmayan toplumlar anlaşılır. Müfessirlere göre bu ayet de, Hz.
Muhammed'in risaletinin bütün insanlara şamil olduğunu bildirir. Zira "Ehl-i
51
Kitap-Ümrni" tasnifinin dışında kalan hiç bir beşer sınıfı yoktur. Müfessir
İbn Kesir, bu ayetin tefsirinde şu hadisi kaydetmiştir: Hz. Pı;ygamber'in
abdesr suyunu döken, pabuçlanru tutan (hizmetini gören) Yahudi bir uşak
vardı. Bir gün hastalandı. Hz. Peygamber ziyaretine gitti. Babası da baş
ucunda oturuyordu. Hz. Peygamber uşağa adıyla seslenerek, "La ilahe illallah" demesini istedi. Uşak babasına baktı; babası bir şey demedi. Hz. Peygamber ona tekrar söyledi. Uşak babasına baktı; babası dedi ki: Ebu'l-Kası­
m'a itaat et! Bunun üzerine uşak: "Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah
yoktur ve sen Allah'ın Resıilüsün" dedi. Hz. Peygamber oradan aynlırken
şöyle diyordu: ''Benim sılyernde onu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun!"52
Buhari, Ebu Davıld ve Ahmed b. Hanbel gibi muhaddislerin rivayet ettikleri
53
bu hadis de göstermektedir ki, Hz. Muhammed'e ve Kuran'a iman etmek,
ebedi kurtuluşa erebilmenin ön koşuludur.
"Ayette teslim olıtp İs/anı oldunuz mu? yani Allah 'a teslim olttp O 'na itaat
ettiniz mi? buyuruluyor. Oysa Yahudi ve Hıristiyanlar da Allah'a itaat ettiklerini söylüyorlar, öyleyse onların yeni dine girmeleri gerekmez" tarzındaki bir
yaklaşım doğru olmaz. Çünkü, ayetin bağlaını bunun böyle olmadığını gösterdiği gibi A'raf suresinin 157 ve 158. ayetlerinde (yukarıya bk.) ve daha baş­
ka bir çok ayette (mesela bk. Al-i İmdin 3/31-32; en-Nisa 4/69, 80) kurtuluş
için Hz. Muhammed'e tabi olmak ve ona itaat etmek emredilir (ayrıca bu makalenin D şıkkına bakılabilir).
51
52
53
Fahreddin er-Razi, et-Ttjsbii'/-kebfr, VII, 227- 228; Kiisımi, Mebtisillii't-te'/lfl, IV, 814;
Elmalılı, Hak Di11i J.Vmm Dili, II, 1066-1067.
I. b n
ı·
. . _?Q--? I .
"'-csır, a. . f!,.e.,
Buhari, '·Ccniiz'' 80; "i\lcrdii", 11; Ebü D:i\·üd, "Cen:üz", 2; .-\h med b. Hanbel, III, 175,
227, 2t:l0. Buhiiri'nin rivayetinde bazı lafız değişiklikleri Yardır.
Kuran 'ın evrenselliği
d) Kuran Hitabının Cinleri de
115
Kapsaması
İnsanın yanı sıra cinlere de hitap etmesi, Kuran'ın evrenselliğinin bir
başka delilidir. Cinlerin Kuran'ı işitip iman ettiklerini bildiren bir ayet kümesi
Ahlcif suresinde yer alır: "Hani Biz cinlerden bir gmbu, Kıtran'ı dinlemeleri ~cin '
sana yöiıe/tmiftik. {Kuran't) ifitip dinlryecek/eri yere gelince (birbirlerine) ''Susun,
din/ryin!" dedi/er. Okuma bitince kendi toplunı/anna 1!Janct olarak döiıdii/er: Ey
kavnıimitf dediler, doğntsu bitı Musa'dan sonra indiri/en, kendisinden önceki vahfy/eri
tasdik eden, gerçeğe ve dosdoğm yola gö"tiiren bir kitap din/edik. Ey kavnıimitf Allah 'tn
dave~cisine I!Jitn ve ona iman edin ki Allah da siifn giinah/anm~ bağıflasm ve gf!)et act
bir azaptan si;d komsun. Allah 'm dave~cisine 1!J1liC!Jan kimse, Allah 'ın cezasından asla
kaf!P kurtulamaz ve O 'ndan btıfka hiç bir hami ve dost bu/ama'{; Bijy/e/eri besbe/li bir
sapıklık ~cindedir/el' (el-Ahkaf 46/29-32). Cin suresi ise "De ki! Bana
. vakfo/tmdtt k~ bir cin top/u/uğ11 {Kıtran 'ı) din/edikten sonra fi!Jie dedi: Bitı gerçekten
doğm yo/11 gösterm barikulade bir Kıtran dinledik de ona iman ettik. Brmdan bijy/e
Rabbinıiz'e asla bir ortak tammC!Jacağt'i:··" diye başlar ve kendi ağızlarından
kendileri hakkında bilgiler aktarır. Bu ayetler, cinlerden bir topluluğun
Kuran'ı dinleyip iman ettiklerini ve daha sonra kavimlerini uyarmak amacıyla
irşad görevi yüklendiklerini göstermektedir. Nitekim "Ey cin ve insanlar
top/uluğlll ~cinizdm size 4Jetlerinıi anlatan ve b11 gihıiinii;de karplafacağımza dair si;d
I!Yaran e~ci/er (msii/) gelmedi mi? ''Kendi a/ryhimize fahit/ik ederi'{; " derler. Dii!!Ja
hC!Jafl on/an a/datmtftl. Bijy/ece kiifir old11k/anna dair kendi a/ryh/erine fahit/ik ettiler'
(el-En'fun 6/130) ayetiyle ahirette onlara bu durumun sorulacağı belirtiliyor.
Tirmizi'nin rivayet ettiği ve "garib" diye nitelendirdiği bir hadiste Hz.
54
Peygamber cinlere Ralıman suresini okuduğunu söylemiştir. Nitekim bu
surede cinlere de açıkça hitap vardır (bk. 55/31-33).
Hemcinslerini uyarma işini yürüten cinlere "uyarıcı" (münzir/ nezir)
b. Müzahim (ö. 105/723) gibi bazı ilimler hariç, genelde
ulema, cinlerden peygamber gönderilmediği kanaatindedirler. Dahhak,
mealini verdiğimiz En'am suresinin 130. ayetinden hareketle cinlerin de
kendi resulleri olduğunu öne sürmüşse de diğer ulema bundan maksadın
"insan peygamberleri tarafından görevlendirilen cinni elçiler (görevliler)"
yani elçilerin elçileri olduğu görüşündedirler. Sahabeden İbn Abbas: Cinlerin
resulleri, işittikleri Kuran vahiylerini kavimlerine tebliğ eden cinlerdir, der. ·
denmiştir. Dalıhak
54
Tirmizi, "Tefsir", 55/1.
Mustafa Altundağ
116
Nitekim Cenab-ı Hak Yasin sılresinde Hz. İsa'nın gönderdiği elçileri "mürse:olarak adlandırmış ve onları gönderme işini, En'am'dakine (6/130) ben55
.
zer şekilde, Kendisine nispet etmiştir (36/13-14).
lıln"
Son ilahi mesajın cinleri dahi kapsaması gösterir ki, Hz. Muhammed'in hitabı, ilk muhataplan olan Kureyş veya Araplada sınırlı değil, kıya­
mete kadar yeryüzündeki bütün insanlan kucaklayıcı niteliktedir.
2. Hadise Dayalı Deliller
Hz. Muhammed'in risaletinin evrenselliği sadece Kuran· ile sabit
değildir; bir çok hadis de bu gerçeği açıkça beyan etmektedir. Burada bu hadislerden bir kısmına yer verilmekle iktifa edilecektir.
a) Cabir b. Abdullah'tan rivayet
edildiğine
göre Hz. Peygamber
şöyle
buyurmuştur: uBendetı evvel hiç kimsrye veri/mryen bef ff!Y bana verilnıiJtir: Bir qylık
yoldan (diipnanlanmın kalbine) korku (sa/mak) sHretjyle banayardım edildi. Yer nıescit
ve temi:(/ryici ]apıldı) iimmetimden her kime namaz vakti erifirse bulmıduğ11 yerde
namaz kılsın. Bana ganinıet he/al kılındı. Oysa benden oiıce kinısrye he/al kılınmamıftı.
Bana fefaat yetkisi verildi. Benden önceki prygamberler J•almz kendi kavimlerine
goiıderilmi{lerdi. Ben ise biitiin insanlara goiıderildinı." 56 Müslim'in Cabir b.
Abdullah'tan rivayetinde "biitiin insanlara" (ile'n-nasi kaffeten, ammeten)
yerine "bryaz ve s!Jahm hepsine (befer[)'ete) goiıderildim" (ila külli'l-ahmer ve'lesved) ifadesi yer alır. 57 Ahmer ve e~ved kelimeleri, birlikte kullanıldığında ve
insanları nitelendirdiklerinde Arap ve Arap olmayan 'bütün insanları ifade
eder. Arapların ten renginde esmerlik baskın olduğundan onlara esved
(siyah), diğer milletierin ten renginde ise genelde beyaz ve kızıl renk hakim
olduğundan onlara da ahmer Qazıl/beyaz) denmiştir. Esved ile cinlerin,
ahmer ile de damarlarındaki kan renginden ötürü insanların kastedildiğini
söyleyen alimler de vardır. Dil alimi Muhammed b. Ahmed el-Ezheri (ö.
370/980) der ki: Esved ve ahmer dendiğinde siyah ve beyaz (ırk) anlaşılır ve
bu iki nitelik insanoğlunun hepsini kapsar. ''Ben siyah ve beyaza
gönderildim" ifadesi tıpkı "ben insanların hepsine gönderildim" demek
55
·
56
57
Tabresi, Mecllla'n'l-b~JÔII, VII-VIII (tetimme), 198; Fahreddin er-Rizi; et-Tifshii'l-kebil~ XIII,
195; Kurrubi, e/-Cd111i' li ahkallli'l-!0tr'dn, VII, 86; İbn Kesir, T~jsirii'!-!0trall, lll, 332-333;
Şevkiini, Feth11 '1-kadil; II, 170.
Buhiiri, "Teyemmüm", I; "Salar", 56; Nesiii, "Gusl", 26.
:VIüslim, ":t>.Jesiicid'', 3.
Kuran 'ın evrenselliği
117
gibidir. Ahmed b. Hanbel'in İbn Abbas kanalıyla yaptığı iki rivayetten
birinde, Hz. P~ygamber'in "Bana bef F!Y verildi, övünmek olsrm d!Je sijylem!Jonmı;
ben her b~aza ve s!Jaha gönderildim. Bryaz ve s!Jahtan benim ümmetime dahil olanlar
nmtlaka ümmetimden olurlar',59 diğerinde ise "Ben insaniann tamamına (ile'n-nas
kciffetm); b~az ve s!Jahına gönderildim'' dediği bildirilir. Benzer rivayetler Ebu
60
Musa el-Eş'ari ve Ebu Zer gibi sahabiler tarafından da nakledilir.
58
Hz. Peygamber'in, diğer peygamberlerden farklı olarak bütün insanlığa gönderildiğini ifade eden hadisini, katıldığı gazvelerin sonuncusu olan
61
Tebük'te irad etmiş olması şayaru dikkattir; Bizans'a karşı yapılan bu sefer,
vahyin ilk yıllarında bildirilen İslam'ın cihanşümul vasfının tezahürlerinden
· birisi olarak da algılanmalıdır.
Müslim'in naklettiği bir başka rivayette Hz. Peygamber, diğer peygamberlere altı şey ile üstün kılındığını söylemiş, bunlardan birisi olarak da,
"ben insaniann tanıamma gönderildim, benimle p~gamberler silsilesi sona erdirildl'
buyurmuştur. 62 İslam'ın evrenselliğinin önemli kanıtlarından birisini,
Mehmet S. Aydın'ın da belirttiği gibi, Hz. Muhammed'in "Son Peygamber",63 dolayısıyla İslam'ın da "Son Din" olması teşkil eder. "İslam
evrenseldir, çünkü o tarih boyunca hep var olagelen hak inancın, yani "Tanrı
katındaki din"in (Al-i İmran 3/19) ta kendisidir. o, kendi kendine yeterli
olmak durumundadır, çünkü son dindir. İnsan var oldukça bu din onun
ihtiyacını karşılamaya yetecektir. Zaten evrenselliğin merkezi manası da
64
budur.
b)
Hıristjyan,
58
59
60
61
62
63
64
"Varlığımı
elinde tutan Allah'a ant o/sım ki, b11 ümmetten, Yahudi vrya
bir kimse beni ifitil~ sonra da benimle gönde1ilene (Kuran'a) iman etmeden
bk. Ebü's-Saiidiir Mübarek b. Muhammed el-Cezeri, m-Nibqye fi garibi'I-hadis (nşr. Tahir
Ahmed ez-Ziivi-:\fahmud i\L et-Tanahl), Beyrut 1399/1979, "hmr" md., I, 437; İbn
:\Ianzur, Lisanii'/-A.rab, "hmr" md.
Ahmed b. Hanbel, I, 250.
bk. Ahmed b. Hanbel, I, 301, Il, 222; IV, 416; V, 161.
Ahmed b. Hanbel, II, 222; İbn Hacer, Ahmed b. Ali, Fetbil'I-bad bi terbi Sabibi'f-Buharf (nşr.
Muhibbudclin el-Hatib), Kahirı:, 1407/1986, I, 520.
;\füslim, "Mesiicid", 5.
Hz. Muhammed'in son peyg:ıınber olduğu Ahziib süresninin 40. ayetinde açıkça ifade
edilir. Bu konuda geniş bilgi için bk. Metin Yurdagür, "Hatm-i l\übüvver", DLA, XVI,
477-479; Khalid l.afarullah Daudi, "Harm-i Nübün·et (Literatür)", OL4., 479-484.
\Iehmer S. Aydın. İsla111in Errwselliği, s. 15-16,
Mustafa Altundağ
llS
iJ1iirse, o. kesinlikle atefe girenlerden olttr."65 ilivayete göre Hz. Ömer'in elinde
Ehl-i k.icib'a ait bir kitap gören Hz. Peygamber, ofkelenmiş ve "Şqyet Musa
66
sağ olsqydt bana tabi alnıaktan btlfka bir fF!Y yapamazdi' buyurmuştur. Hz.
Peygamber, mükafatlan iki misli verilecek üç sınıf insandan birisi olarak Ehl-i
Kitap'tan olup da zamanında kendi peygamberine iman etmiş, ardından Hz .
.Muhammed'e yetişip ona da iman edip tabi olmuş, onu tasdik etmiş olanlan
saymıştır.
67
c) Muteber hadis kitaplarında nakledildiğine göre Hz. Peygamber,
belli Arap kabilelerinin yaru sıra civardaki Arap olmalan milletierin devlet
başkanlarına da İshlın'a davet mektuplan göndenniştir. 8 Bu durum da onun
ris:üetinin cihanşümıll oluşunun en belirgin şahitlerindendir.
B. KURAN'IN İNSANLLARA HiTAP VE TEBLİGİNDE
GÖZETİLEN SIRA
Kuran, bütün insanlara hitap etmekle birlikte, ilk olarak belli bir
ortaya çıkmış ve mesajı tedrici olarak dünyaya yayılmıştır. Bu
başlık altında, Kuran'ın insanlara tebliğ edilişinde gözetilen sıra ve bu
bağlamda tezahür eden hitap tarzlan kısaca ele alınacak, bu suretle bundan
sonra işlenecek konuya zemin hazırlanmış olacaktır.
coğrafyada
"Okıt!' emriyle başlayan ilk ayetlerden (el-Alak 96/1-5) sonra nazil
olan "Kalk, insanları t!Jat1 Rabbinin bi!Jiiklüğiinii an! Elbismi tertemiz t11t! Biitiill
pisliklerden kaçın!..." (el-Müddessir 74/1 vd.) hitabı, Hz. Muhammed'e
"davet" ödevini yüklediği gibi, yapacağı davetin yol ve yöntemini de
göstermektedir: O, Allah'ın emir ve yasaklanndan muaf değildir; aksine
tebliğ edeceği ilahi buyruklara · evvela kendisi iman edip onları ifa edecek,
insanları davet ederken de maddi ve manevi her türlü pisliklerden kendisini
arındırmış halde bulunmaktadır. Yapacağı davette hangi sırayı izleyeceği ise
"Ö)Ilryse sakın Allah ile beraber bCifka bir tanr!Ja kulluk edip )lalvarma, sonra aiJlba
65
66
67
68
Müslim, "İman?', 240; Ahmed b. Hanbel, II, 350; IV, 396.
Ahmed b. Hanbel, III, 338, 387. .
Müslim, "İman", 241; anıca bk. ci-Hadid 57/28.
Mesela bk. Buhari, "B~d'ü'l-\·ahy", 6; "Cihad", 101, 102; Ebü'Davüd, "Harıic", 21, 27.
Hz. Peygamber'in bu rnekrupları hakkında doyurucu bilgiyi merhum :ilim fi:Iuhammed
Hamidullah 'ın, Mmmiatii'l-resaiki's-.ii)'tisfv•e /i'l-abdi'll-1\'eberf r/1-bi/,ffi-ti'r-rdşide (Beyrur
1403/1985) isimli eserinde bulmak mümkündür.
Kuran 'ın evrenselliği
119
mamz kalanlardan olrmun. En yakın akraba/amıı I!Jar. S ana tabi olan müminlere
kol kanat ger. .." (eş-Şuara 26/213 vd.) ayetleriyle açıklanır. Yalnızca Allah'a
yönelmesi istenciikten sonra, uyamıa işine öncelikle yakın akrabalanndan
· başlaması ernredilir. Demek ki bu davaya önce kendisi İnanacak ve gereğini
yerine getirecek, ardından yakın akrabalanndan başlamak üzere başka
insanlara tebliğ edecektir. Buna göre Peygamber ve ailesi için hiçbir ayncalık
yoktur. Hatta yükümlülükler önce onlardan başlamaktadır. Nitekim zekat
almak, diğer fakir Müslümanlar için meşru iken, Peygamber ailesine -fakir de
olsalar- haramdır. İlk kaldırılan faiz, Hz. Peygamberin amcası Abbas'ınki
olmuştur. Suç işlerneleri halinde Peygamber hanımlarının cezasının iki misli
69
olacağı belirtilmiştir (el-Ahzab 33/30). Bu sıranın takip edilmesinin elbette
bir ,çok hikmeti vardır. İnsan evvela kendi nefsine sıkı ve tavizsiz davranır,
sonra da bunu en yakınlanndan ister ve onlara tavsiye ederse, başkalarının
ona itiraz edip karşı çıkmaya hakkı olmaz. Akrabalar da dahil herkes, dinde
asla tavizin olmayacağını, kimseye din konusunda rnüsamaha gösterilmeyeceğini anlar. Böyle olması, aynca, kendisini en iyi" tanıyan yakın akrabalarına
söylediği sözlerin daha etkili ve faydalı olmasını da temin eder. Sonra,
başlangıçta yakın akrabaya ulaşıp onlara tebliğ yapmak, başkalarına göre daha
7
kolaydır. ° Kuran'ı tebliğdeki bu yöntem, sadece Hz. Peygamber'in uymakla
yükümlü olduğu bir şey değildir; Muhammed Esed'in de dedi@ gibi, her
mürnin erişebildiği herkese hakkı tebliğ etmekle sorumludur; fakat bu tebliğe,
hiç şüphesiz kendisine en yakın olan kimselerden ve özellikle de sorumluluğu
71
altında bulunanlardan yani kendi ailesinden başlaması gerekir. Benzer
yöntemin savaş stratejisi olarak da uygulanması "Ey iman edenler! Sınır
bqylarımzdaki kaftrlerle savapn. Onlar sizde bir ciddiJet ve sertlik bulsrmlar' (etTevbe 9/123) iyetiyle emredilir ki, Hz. Peygamber ve sonraki dönemde
halifeler bu emre göre hareket etmişlerdir.
akrabalan uyarma emri, Hz. Peygamber'in başka­
asla gelmiyordu. Daha önce belirtildiği gibi ilk
inen ayetlerde Kuran hitabının bütün alemleri kuşatıcı olduğu açıkça ifade
edilmiştir. Dolayısıyla onun mesajı, akrabalarından sonra, içinde yaşadığı
Tabii ki en
yakın
larını uyarmayacağı anlamına
69
70
71
Yıldırım, Suat, Kur'du-1 Hakim, s. 375.
Tabresi, ,\lmJiai,'/-beyiu, XIX-XX., 187; Fahrcddin ercRıizi, et-Tf!pbii'l-kebb; X..'UV, 172;
Kurrubi, d-Cti!11i' li ahkdl!li'I-!Vt~'du, XIII, 143.
Esed, !Vtmll Mr.ı(lit, s. 759-'60.
Mustafa Altundağ
120
cemiyeti~ Mekke halkını, çevredeki sair kabileleri, Araplar'ı, Araplar'a komşu
olan milletleri ve nihayet bütün insanlığı kucaklayacaktır. Bundan sonraki
başlık altında ele alınacağı üzere Kuran'da her peygamberin kendi kavminin
diliyle gönderildiğini, Kuran'ın, atalan tıyanlmamış bir toplumu (Araplar'ı)
uyarmak için indirildiğini ifade eden ayetleri de "tebliğde gözetilen sıra"
çerçevesinde anlamak gerekir.
C. KURAN'IN SADECE ARAPLARA HiTAP ETTiGiNi
ÖNE SÜRENLERİN ARGÜMANLARı
Kuran'ın evrenselliğine
dair yukanda ortaya konan bunca delile rağ­
men, bazı ayetlerden hareketle onun sadece Arap milletine hitap ettiğini öne
72
sürenler de tarih boyunca eksik olmamıştır. Burada, onların, görüşlerini
desteklemek üzere delil gösterdikleri ayetlere yükledikleri manalar tahlil
edilmeye çalışılacaktır.
1. Kuran'ın Arap Dilinde indirilmesi (Vahiyde Dil Seçimi)
Kuran mesajının evrensel olmadığını, sadece Araplar'a hitap ettiğini
öne sürenlerin argümanlarından birisi "Biz herprygambefiı. kendi kavminin lisanı
ile gönderdik, ta ki, onlara hakikatleri !Jice_ açıklasm" (İbrahim 14/4) mealincieki
ayettir; her peygamber kendi kavminin diliyle gönderilcliğine ve Hz. Muhammed'in kavmi de Araplar olduğuna göre Peygamber'in dsıileti Araplada
sınırlıdır? 3
Bu ayette, bütün peygamberlerin, hitap ettikleri toplumların diliyle
gönderildikleri, mesajı evrensel olan Kuran'ın ilk muhataplarının da aynı
uygulamaya tabi tutulduğu ifade ediliyor. Son ilahi vahiyde, ilk muhataplar
olmaları hasebiyle Arapların dilinin kullanılmış olmasında elbette bir çok
hikmet olmalıdır. Kuran dünyadaki bütün milletierin diliyle ayrı ayrı
gönderilmiş olsaydı ve Hz. Peygamber de onu her millete kendi lisaruyla
beyan etmiş olsaydı, bu, insanlar arasında birliği değil ayrılığı doğururdu;
72
Bu iddiayı tarihte Yahudilerden İseviyye denen \'C Ebu İsa el-İsfuhani'nin kurucusu
olduğu bir taife orraya atmışur (bk. bu çalışmanın A/1/b bendi). Günümüzde de ön
yargılı bazı şarkiyatçıların Arap olmayan millerler arasında bu fikri yaymaya çalışokları
görülmektedir (b k. Elmalılı, Hak Dilli IVmm /)i/i, III, 1981; ayrıca b k. Ab u Salam,
"i'viohammcd claimcd ro be a -..varner only for Arabia", http:/ /answering
islam.org.uk/Muhanınıad/warner.html).
73
bk. Fahreddin cr-R:izi, et-14sirii'l-ke/Jir, XlX, 80.
Kuran 'ın evrenselliği
121
karşılıklı çekişme kapısım
açmak
anlamına
gelirdi. Çünkü bu durumda her
millet kendi dilinde, başkalarının bilmediği farklı manaların kastedildiğini
iddia edecekti. Bu, bazan, bağnazların boş iddiaları sebebiyle ilahi mesajı
tahrif ve tashife kadar götürebilecekti. 74 Büyük Türk Müfessiri Elmalılı'run
(ö. 1942) dediği gibi, Kuran başka bir lisan ile indirilse idi, Peygamberin ilk
hitap edeceği kavmi onu anlamayacak, ".Ayetleri anltlJılır kılmsqydı ya! Arab'a
Acemce mi!?" (Fussilet 41 / 44) demeye hakları olacak, onun diğer milletiere
tebliğ ve tamim edilmesi için ilk ishim naşirleri yetişmeyecek ve binaenaleyh
hiçbir millet hakkında Allah'ın hücceti tahakkuk etmeyecekti. Eğer Kuran
yeryüzündeki llsanların hepsiyle indirilseydi de Arapça'sı gibi bir çok Kuran
bulunsaydı, böyle bir mucize büsbütün zararlı ve tevhid hikmetine tezat
teşkil eden bir yapı arz ederdi; milleder arasında çekişme ve ihtilafı azaltacak
yerde çoğaltır, onları birleştirecek yerde dağltırdı. Çünkü bu durumda her biri
yalnız kendi lisanıru asıl ve hakim tanıma yoluna gidecek; aralarında hakim,
hakkı batıldan ayıran bir kitap bulunmamış olacaktı. Hem bu çokluk,
tercüme ihtiyacım ortadan kaldırmayacak, her millet kendi llsanındaki ile
diğerlerinin uygunluk arz edip etmediğini anlamak ihtiyacında bulunacak,
bundan dolayı çokluk ne kadar fazla ise tercüme ihtiyacı da o nispette
artacak; bir mütercimin qütün lisanlan bilmesi gerekecek ve beşer
kapasitesini aşan yükümlülük halini alacaktı? 5
İlahi vahyin, bir dil ile, ilk muhataplannın diliyle inmesinin faydalan
Yer yüzünün farklı bölgelerinde yaşayan
halkların, farklı milletierin ve kıyamete kadar gelecek nesillerin bir kitap
üzerinde ittifak etmeleri tahakkuk eder. Bu kitabın manalarım öğrenmek için
dünya çapında gayreder ortaya konulur ki, bu da insanları parçalayıcı değil
birleştirici bir işlev görür. Manasını ortaya koymacia yanlışa ve hataya düşme
ihtimali daha az olur. İlahi Kirab'ın sağlam bir şekilde muhafaza edilmesini,
76
tahrif ve değişikliğe uğramaktan korunmasını temin eder. Kaldı ki Hz.
Peygamber'in sağlığında yer yüzündeki bütün milletiere ulaşıp onlara tebliğde
bulunması faraziyesi, beşer gücünü, zaman ve imkan şardannı aşan bir
sadedinde
şunlar
sayılabilir:
şeydir.
74
75
76
Şevkani, Fdlm'l-kadfr, III, 95.
Elmalılı, Hak Dini full"t/11 Dili, IV, 3013-3014: amca bk. Alüsi, Riibn'!-ll!t''ôni, VIII, 267.
bk. Fahreddin cr-Razi, et-Tejsirii'/-ke/Jfr, XIX, 79-SO; Kasııni, Mebôsinii'l-le'ril, X, 3707.
Mustafa Altundağ
122
Kuran'ın Arapça indirildiğini beyan eden ayetleri de (mesela bk.
Yusuf 12/2; er-Ra'd 13/37; Tıllıa 20/113; eş-Şuara 26/192-195; Fussilet
41/3; eş-Şura 42/7; ez-Zuhruf 43/3) bu çerçevede, yani ilk muhataplarının
dilinin esas alınması ilkesiyle izah etmek gerekmektedir. Suat Yıldırım'ın da
belirttiği gibi Arapça olmasından maksat, Kuran'ın nazil olduğu çevrenin dili
olarak, Arap toplumunun bahanelerini ortadan kaldırmaktı. Elbette ilıllıi
mesaj, insanların konuştuklan dillerden birisiyle gelmek durumunda idi.
Evrensel de olsa her hareketin mutlaka ilk çekirdeğinin bir yerde ·
oluşturulması gerekir?7
Yukanda
sayılan
ve daha akla gelmeyen nice hikmetlerden ötürü son
İlahi Mesaj, ilk muhataplannın diliyle indirilmiştir. Nitekim "Eğer istesf!Ydik her
kente bir I!Jancı {pf!Ygamber) göiıderirdik" (el-Furkan 25/51) ayetini müfessirler,
sılrenin ilk ayetini de (el-Furkan· 25/1) delil göstererek ''Bunu yapardık fakat
yapmadık, insanlar için en uygun ve en verimli olanı seçtik; evrensel
78
uyarıcılık görevini sana verdik" şeklinde yorumlamışlardır.
.
Bir dilde inen Kuran'ın hitabının cihanşümUI olma vasfı, onun mina
ve hükümlerinin başka milletiere tercüme yoluyla ulaştırılıp aniatılmasıyla
gerçekleştirilmiş olur. Nitekim insanlık tarihi boyunca belli bir dilde yazılan
bir çok eserin başka dillere çevrilerek insanlığın ortak istifadesine
sunulduğuna şahit oluyoruz. 79
2. Kuran Hitabında İlk Mekan Unsuru (Vahiyde Merkez
Seçimi)
Kuran hitabının sadece Araplarca yönelik olduğunu iddia edenlerin
argümanlanndan birisi de "İ[te bu birff!Yiz kqynağı ve daha önceki kitaplan tasdik
edici olarak, bir de hem ÜtJınıiilk11ra (Mekke) hem de bütün çevresindeki insanlan
t!Ja17nan ~cin indirdiğimiz bir kitap!' (el-En'am 6/92) ile "Bijylece Biz sana Arap
Dili'nde bir lV1ra11 val?Jettik ki sen Ümmiilkura ve çevresinde btlimıanlan I!J'anp ir[ad
edesi11 ve gerçekle[eceğinde hiç [iiphe olmqyan bijyiik Bıtlt!ftlla Gii!ıiijle korkutasm" (eş­
Şura 42/7) mealincieki ayetlerdir. Onlara göre bu ayetler, Kuran'ın Hz.
77
78
79
Yıldınm, Suat, Kıtr'dn-ı Haki111, s. 234.
bk. Taberi, Ca!lli'll'l-lıl)•dtJ, IX, 398, Tabresi, i\lı·mla'tt'l-bifydn, XIX~XX, 116; Fahreddin erRazi, et-Tifsirii'l-kebir, XIV, 99; Kurtubi, ei-Ci111i' li ahkd111i'I-Kıtr'dn, XIII, 58; İbn Kesir,
Tifsini'I-!Vtr'dn, VI, 125; Kasımi, .Hehtisinii't-te'ril. XII, 4582.
b k. Tabresi, Af,.a/Ja it '1-bl)•dn, XIII, 198; Ateş, Süleyman, Yiitt l\.11rall in Ça._~da,r 'f4j·i1i, V, 11.
Kuran'ın evrenselliği
123
Muhamıned'e Üromülkura (Mekke) halkı ile çevre kentlerin halklannı
uyarması
gösterir. Mekke'nin çevresi ile kasıt da Arap
Yarımada'sıdır. Şayet o, bütün insanlığa gönderilmiş olsaydı, ''Ümmülkura'yı
80
ve etrafındakileri uyarman için" kaydı anlamsız olurdu.
·
için
indirildiğini
Burada öncelikle Üromülkura tabirinin tahlil edilmesi gerekir.
Ümmülkura, ana anlamına gelen iimm ile kentler anlamına gelen kura
(karye'nin çoğulu) kelimelerinden meydana gelmiş, Kentlerin Anası
(Anakent) manasında bir terkiptir. Arapça'da a) bir şeyin mevcudiyetine veya
başlangıcına ya da terbiye ve ıslahına asıl teşkil eden, b) bir şeyi toplayıp
birleştiren, c) veya kendisine tabi olanların önüne geçen her şeye iimm adı
81
verilir.
Üromülkura ile Kuran'ın inmeye başladığı Mekke şehrinin
ka'Stedildiğinde İslam alimleri arasında ittifak vardır. Mekke'ye Anakent
denmesinin sebebine gelince, bu konuda farklı millahazalar ortaya
konmuştur: a) İbn Abbas gibi bazı müfessirlere göre yer kürenin, ilk
oluşumunda Mekke'nin altından ve etrafından genişlerilmeye başlanması.
Katade demiştir ki: Bana ulaşan bilgiye göre yer küre, halihazırdaki şeklini
Mekke'den başlayarak almıştır. b) Süddi'ye göre ilk evin orada tesis edilmesi,
yani ilk iskan yeri olması. Bu durumda diğer bütün kentler ondan neşet etmiş
olmaktadır. c) Mekke'de bulunan Kabe'nin, insanlık için tesis edilen ilk
ibadet evi olması. d) Ebu Bekir Esamm'a (ö. 200/816) göre insanların
kıblesinin orada bulunması. Bu, Mekke'nin asıl, dünyadaki diğer kentlerin
ona tabi olarak telakki edildiğini veya anaya saygı nasıl gerekli ise. insanların
Mekke'de bulunan ve kıbleleri olan Kabe'ye yönelip ona da saygı
göstermeleri gerektiğini gösterir. e) Hac mahalli olması sebebiyle insanlan
toplayıcı nitelikte olması veya çocuklar analarının etrafında toplandığı gibi
insaniann da orada toplanması. f) Hac mevsiminde ticaret merkezi
82
konumuna gelmesi. Bu mülahazaların bir kısmı tartışmaya açık olsa da
Ümmülkura'ya yüklenen manalan yansıtması açısından önemlidir. Her .
halükarda Mekke, Dünya'nın merkezi olarak görülmektedir. Mekke'nin
şerefini gösteren delillerden birisi olarak Hz. Peygamber'in ona hitaben
80
81
82
bk. Fahreddin er-Razi, et-Tifsirii'l-ke/ıfl; XIII, 81-82.
Taberi, Côllli'll'l-b~ı·an, I, 74; Ragıb el-İsfahani, ı\li[tic·dôt, "emın" md.
Taberi, Cd!llii,'l-ba·ôn, I, 74; V, 267; Tabresi. lı.fecllla'll'l-bv•ôn, Vll-V1I1 (tetimme),
Fahreddin er-Razi, a..g.e., XIII, 81; Kurtubi, d-Ci111i' li abkôllli'I-Kur(in, I, 112; Şevkani,
Fetbn '1-k.adfr, Il, 145; Kasımi, ,\Jebôsinii't-te 'rif, VI, 2413-2414.
124
Mustafa Altundağ
söylediği "Vallahi, kufkusuz sen, Allah'ın toprağının en hqyırlısısın, Allah'ın
toprağının
Allah'a en sevimli olanısın. Şqyet ben sendm çıkanlmamıJ olsqydını,
çıkmazdım" hadisi de gösterilir.83
Ayederde geçen "Ümnıiilkura'nın çevresindeki insan/al' ifadesine ·gelince, İslam alimlerinin önemli bir kısmı, Ümmülkura'ya yüklenen anlamları
ve Kuran'ın evrenselliğini bildiren ayederi de dikkate alarak, onunla
Dünya'daki bütün kenderin kastedildiği kanaatini belirtmişlerdir. Bunu dile
getirmek üzere "doğudan batıya bütün kender", ''Yer Küre'nin tamamı",
"Mekke'nin dışındaki diğer Arap kabilelerinin ve Arap olmayan millederin
teşkil ettiği insanlık" vb. ifadelere yer vermişlerdir. 84 Yukarıda zikredildiği
üzere Ümmülkura tabirine yüklenen anlamlar da, aslında, Dünya'nın merkezi
olarak görülen Mekke'nin sakinlerini uyarmanın, peşinden yer yüzündeki
insaiıların tamamını uyarma sonucunu getirdiği hissini vermektedir.85
Ayederde Mekke denilmeyip de Ümmülkura denilmesi, Mekke'yi Dünya'daki
bütün kenderin mudak merkezi gibi mülahaza ertirmek içindir. Bu yüzden
"etrafındaki insanlar" da, merkez-muhit tekabülüyle yeryüzünde bulunanların
hepsi demek olur. Ayederde ''Ümmülkura ve etrafındakiler" yerine "Mekke
ve civarındakiler" denilseydi, Mekke ve civardaki kender, yani Arap
Yarımada'sı tasavvur olunabilir ve bundan da Kuran'ın, sırf Mekke ve Arap
Yarımadası halkını uyarınayı hedeflediği yanılgısına düşülebilirdi. En'am
ayetini (6/92) öncesi ve sonrası ile (siyak ve sibakıyla) okuduğumuzda
ulemanın bu konudaki haklılığını fark ederiz; iki ayet öncesinde (6/90)
Kuran hakkında "tHem/ere yöiıelik bir ögiit ve J!)'arıdan (ifkr) baJka bir fl!Y deği/dil'
86
duyurusunun yapıldığını görürüz. Burada Elmalılı Harndi Yazır'ın şu
hatırlatmasını zikretmede yarar vardır: " ... Fakat gariptir ki bütün bunlara
karşı Yahudilerden bir fırka, bu ayetten (el:-En'am 6/92) Hz. Muhammed'in
yalnız Araplar'a gönderilmiş bir peygamber olduğunu istidlale kalkışmışlar,
yani nübüvvetini itiraf etmekle beraber umuma değil Arab'a mahsus bir
peygamber olduğu iddiasında bulunmuşlardır. Bunlar Yahudilerden İseviyye
83
84
85
86
İbn Kesir, T~(sfrii'I-KHr'iin, VII, 179. Hadis için bk. :\lııned b. Hanbel, IV, 305; Tirmizi,
"Meniikıb", 68; İbn i\-Iiice, "Meniisik", 103.
Taberi, Ciillli'u'l-bl!)•iin, V, 267; XI, 129; Tabresi, ,\Jemltt it '1-be;•iin, VII-VIIl (terimme), 130;
XXV, 39; jbnü'l-Cevzi, Ziidii'!-tJiesft; III, 85; Kurtuhi, d-Cd!Jii' ll ahkii/1/i'!-!Vtr'tiu, XVI, 6;
İbn Kesir, 1~(sirii'!-!Vtr'tiu, III, 294; Şevkani, Fethu'l-kadir, II, 145, 147.
Kiisımi, Mrhtisinii't-te'd/, \'1, 2413-2414.
bk. Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, III, 1980.
Kuran 'ın evrense/liği
125
fırkası namıyla
yad olunurlar ki bu gün münevver geçinen Avrupalılar'dan bir
Arap olmayan Müslümanlar arasında bu yahudi fırkasının
87
mezhebini ve politikasını neşretmeye çalıştıklarını görüyoruz. "
kısmının,
Bu açıklamaların yanında ''Ümmülkura ve etrafındaki insanlar"
ifadesiyle Mekke'den başlayarak bütün Dünya kentleri değil de, Mekke ve
hemen yanı başındaki kentler, yani Arap Yanmadası'nın kastedildiğini
söyleyen İslam ilimleri de vardır. Onlara göre Mekke, Hicaz bölgesinin
ticaret, din ve kültür merkezi oldugu için bu adı almıştır. Ancak bu durum,
Kuran mesajının yerel olduğunu, evrensel olmadığını gösterrpez; bununla
Hz. Peygamber'in öncelikle uyaracağı kitle belirlenmiş olmakta ve Mekke
hal,kının yahut civardaki Araplar'ın Hz. Peygamber'e yakınlıklan sebebiyle
her hangi bir ayrıcalığa sahip olmadıkları, onların da diğer insanlar gibi dini
88
hükümlerden sorumlu olduklan vuı:gulanmaktadır. Fahı:eddin er-Razi'nin
(ö. 606/1210) belirttiği gibi, özellikle Arap Yarımadası'nın zikredilmesi,
hükmün diğer Dünya beldelerinden hariç turulduğunu göstermez. Böyle bir
mana, olsa olsa, mefhumun delaletiyle ihtimal dahilinde görülebilir ki, bu da
zayıftıı:. Zira daha önceki başlıklar altında da ifade edildiği gibi Kuran'ın
evrensell\:,Oini gösteren bir çok delil mevcuttur. Bir kısun ayetler, Kuran'ın
Mekke ve civarına hitap ettiğini, diğer bir kısım ayetler ise bütün dünya
halklauna hitap ettiğini ifade ediyorsa, mantık! olarak, hitabın nihıü anlamda
bütün milletiere yönelik olduğunu, belli çevreye hitap ettiğini belirten
ayetlerde ise Kuran'ın ilk muhataplarını dikkate aldığını kabul etmemiz
89
Müfessir Tabatabill de bu noktada şunları söyler: Hz.
gerekecektir.
Peygamber'in daveti, belli aşamalar kat ederek gelişrniştir: Açık davet, en
yakın akrabasını davet ile başlamış, sonra genişleyip bütün Aı:aplar'ı kuşatmış
90
ve nihayet bütün insanlan içine almıştır.
başına
şahsın
B?
BB
9
B
90
Son İlahi Mesaj'ın b_eşeriyete ulaştırılmasında ilk mekan seçimi, tek
dikkate alınacak bir husus değildir. Bunda peygamber olarak seçilecek
kimliği ve ilk muhataplarının kimler olacağı gibi, çok yönlü etkenler
Elmalılı, a.g.e., III, 1981.
bk. A!usi, &lbll'l-medni, XIV, 21; İbn Aşur, et-Tabrir ı•r't-lem·fl; XXX, 36; Ateş, Süleyman,
)'iice K11ra11'111 Çağda! Tefsili, III, 198-199.
bk. Fahreddin er-Razi, et-Tefsilii'l-kebir, XIII, 81-82; X.,'-:VII, 147-148.
i\luhammed Hüseyin et-Tabarabai, ei-Mizdn.fi t~j.rfli'I-K11r~ilı, Beyrut: i\lüessesetü'l-a'lemi,
1393/1973, A.'VIII, 18.
126
Mustafa Altundağ
karşılıklı
rol oynaıruş olmalıdır. Sırursız ilim ve hikmet sahibi olan Cenab-ı
"elçi-ilk muhatap-ilk mekan" üçlüsünü seçiminde mutlaka pek çok
hikmet vardır. Bu dinin tebliği için elçi olarak Hz. Muhammed'in seçilmesi
91
Kuran
mevzuu, bu makalenin asıl çerçevesinin dışında kalmaktadır.
hitabının evrensel değil yerel olduğunu iddia ederıler, daha çok ilk mekan
unsurunu, yani yukanda ele aldığımız Kuran'ın Üromülkura ve etrafındakileri
uyarmak için indirildiğini beyan eden ayetleri ve bir de ilk muhatap
unsurunu, yani Kuran'ın, "kendilerine uyancı gelmemiş" veya "atalan
uyanlmaıruş bir toplum"a (Araplarca) uyarı olduğunu ifade eden ayetleri (bir
sonraki başlıkta bu konu ele alınacaktır) gündeme getirmektedirler.
Hakk'ın
Merkez olarak Mekke'nin seçilmesinde, onun cirihi, coğrafi ve sair
92
bir çok özelliği rol oynamış olmalıdır. Bunu burada ayrıntılı olarak ele
almak makalenin hedefini ve hacmini aşacağından, bir iki hususa işaret
etmekle yetinilecektir: Mekke, coğrafi olarak, Yer Küre'nin Asya kıtasında,
Avrupa ve Afrika kıtalarırun yanı başında bulunan Arabistan Yarımadası'nda
yer alır. Bu konumu da evrensel mesajın dünyaya ulaştırılmasında önemli
kolaylıklar sağlaıruştır. Kuran'ın inmeye başladığı dönemde Mekke nüfusunu
ağırlıklı olarak müşrik Araplar teşkil ediyordu. Medine ve civarında
Yahudilere ait yerleşim birimleri, civar belde ve ülkelerde ise Hıristiyan
unsurlar yer almaktaydı. Bu durum da Hz. Muhammed'in yirmi küsur senelik
kısa peygamberlik döneminde dünyada yaygın değişik inanç gruplarıyla
doğrudan muhatap olmasını, Kuran'ın arıların inançlanna yönelik
eleştirilerini birinci elden yöneltmesini temin etmekteydi. Söz konusu
merkez, dünyaya açılması zor bir coğrafyadan, sadece tek inanç gruplannın
yaşadığı bir bölgeden seçilmiş olsaydı, mesajın evrenselliğini uygulamaya
geçirmesi kolay olmazdı. Ayrıca Mekke'nin insanlık tarihinde çok önemli bir
yeri vardır. Kuran'ın ifadesiyle insanlar için ilk "İbadet Evi" orada tesis
edilmiş (Al-i İmran 3/96), Hz. İbrahim ile oğlu İsmail bu Ev'in temellerini
yükseltınişlerdir (el-Bakara 2/127) ki, hem Yahudiler hem de Hıristiyanlar,
Hz. İbrahim'in dini ve yolu üzere olduklarını iddia ediyorlardı (el-Bakara
2/140; Aı-i İmran 3/6568). Hatta ibadet evi Kabe'yi ilk defa inşa edenin Hz.
91
92
Bu konuda bilgi için bk. i\Iuhammed Hamidullah, İslôtl! Pr;'gantbfli (tre. Salih Tuğ),
İstanbul: İrfan Yayımcılık, 1993/1414, I, 27-30.
Bu konuda bilgi için bk. Hamidullah, İs/dn; P~)'gtii/1/Jni, l, 18-26.
Kuran 'ın evrenselliği
127
Adem olduğu dahi söylenir. Her halükarda Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa'dan daha kıdemlidir ve evrensel elinin mensuplanrun müşterek kıblesi
olmaya daha layıktır. Bu ve benzeri hususlar dikkate alındığında öyle
anlaşılıyor ki, K.abe ve çevresi tevhid akidesinin yozlaşmış şekli olan şirk
unsurlarından anndırılıp ilk tesis edilme amacına dönüştürülecek, Yahudi ve
Hıristiyanların da benimsediklerini söyledikleri Hz. İbrahim tarafından inşa
edilen veya ananlan bu "Ev" (Kabe/Beytull:ih) bütün insarılığın kıblesi
93
olacaktır.
3.
Kuran'ın
Muhatabının
indirilmesinde
Araplar Olması)
İlk
Muhatap
Unsuru
(İlk
İslam'ın milli bir din olduğunu öne sürenlerin üzerinde durduklan bir
nokta da Hz. Muhammed'in "kendilerine hiç bir uyarıcı gelmemiş" veya
"ataları uyarılinarnış" bir toplumu uyarması için gönderildiğini ifade eden şu
ayederdir: " ... Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bi/dirdik) ki,
senden öiıce kendilerine hiç bir I!Jarıcı gelmemif olan topltimii I!Jarasın, belki diiplniip
öğiit alırlar." (el-K.asas 28/ 46), "Yoksa 'Onu (Kur'an'ı), (Muhammed) t!Jdurdll' mrt
dfyorlar?! HCfJırf O, senden önce kendilerine hiç bir I!Jarıcı gelmemif olan bir toplum11,
)'Ola gelirler lln111d1!Jia t!Jarnıan ~cin Rabbin tarcifından gönderilen hak (Kitap)tır." (esSecde 32/ 3), "Ataları I!Janlmamıf, b11 J'iizden kendileri de gdfil kalmıf bir toplunm
t!Jarmmı ~cin..." (Yasin 36/6).
Ayederde geçen "kendilerine hiç bir uyarıcı gelmemiş toplum" veya
"ataları uyarılmamış toplum" ile, kendilerinden hiç peygamber gelmediği
söylenen Kureyş kabilesinin veya Mekke halkının ya da daha geniş anlamıyla
Araplar'ın kastedildiği anlaşılmaktadır. 94 Tabii ki "kendilerine hiç bir uyarıcı
93
94
Taberi, Ca/Jii'll'f-bg•dn, I, 596-597; Tabresi, ivfecnta'll'l-brydn, 1, 468; Fahreddin er-Razi, etTtjsftii'l-ke/Jb; VIII, 153-154.
Bu konuda \YI. Momgomery \Y/att şunları söyler: " ... her toplum (her insan gibi) varlığı için
belirlenmiş bir ömre sahiptir. Özellikle Mekke'de yaşamış olan toplumlar (Kuran'a göre
İbrahim ve İsmail'in de peygamber olarak gönderildiği toplumlar da dahil) nihayete
ermişlerdir (er-Ra'd 13/30); böylece Hz. Muhammed de önceden herhangi bir
peygambere sahip olmayan bir ka\·me gönderilmiştir (es-Secde 32/3; Yasin 36/6).
Buradan da anlaşılıyor ki "Mckke Araplarının düşüncesine göre kendileri ile Mekke'de çok
önceleri ikamet edenler arasında bir devamlılık yoktur. Aslında Arapların her hangi bir
şekilde bir roplum oluşturduğuna dair açık bir fikir de yoktur ve öne sürüldüğü kadarıyla
sadece Hz. i\Iuhammed'in hayanndan sonra Araplar, sayılarının ne kadar olduğu üzerinde
düşünmeye başlamışlardır. Bununla birlikte ilk Müslümanlar ıçın Hıristiyanların \"C
128
Mustafa Altundağ
gelmemiş
toplum" demek, onlann insanlık tarihi boyunca Allah'ın
hiç haberdar olmadıklan anlamına gelmez. Burada, pek uzak
atalan değilse de yakın atalarının uzun bir fetret dönemi geçirmeleri sebebiyle
95
haktan gafil kalmış olmalan kastedilmiş olmalıdır.
buyruklarından
Ayetlerde Hz. Muhammed'in, kendilerine uyancı gelmemiş veya
toplumu uyarmak için gönderilcliğinin belirtilmesi, onun
başka milletiere uyancı olarak gönderilmediği sonucunu vermez; çünkü
mantıki olarak, hedef kitleyi oluşturan fertlerden bir kısmını zikretmek, o
hedef kitlenin dışlandığı anlamına gelmez. Nitekim kimse "Yakın
akrabalarını uyar!" (eş-Şuara 26/214) emrinden, akrabalarından başkasını
uyarmayacağı sonucunu çıkarmamıştır. Çünkü Hz. Muhammed'in risruetinin
evrenselliği başka ayetlerde açıkça beyan edilmektedir.96 Demek ki Hz.
Peygamber'in davet ve uyarısı, evvel emirde Şuara ayeti gereğince en
yakının dan, İbrahim ayeti (1414) gereğince de Araplar' dan başlayacaktı.
97
Çünkü bunlar büsbütün gafil idiler. Fahredclin er-Razi (ö. 606/1210),
davecin Mekkeli müşriklerden başlaması konusunda şunu söyler: İlk olarak
müşriklerin uyarılması daha münasip olmuştur. Çünkü onlara yönelik uyarı,
tevhid ve haşri inkar etmeleri s.ebebiyle, Ehl-i Kicib'a yönelik olanı ise sadece
risrueti inkar etmeleri sebebiyle olacaktı. Bu yüzden de ayetlerde "ataları
uyanlmamış" (müşrik) olanların zikredilmesi dahıı. uygun olmuş, başkalan
değil de özellikle onların zikredilmesi de sırf bu amaçla yapılmıştır. Öte
yandan bu ayetlerden, başka millet veya din mensuplannın hak yoldan
sapmadıklan anlamı çıkmaz; Ehl-i Kitap da, Hz. Muhammed gelmeden önce
dalruete düşmüş vaziyette idi ve onlara da bir uyarıcı gelmiş değildi. Öyleyse
Hz. Muhammed'in bütün insanlara eşit seviyede gönderilmiş olması lazım
98
gelir.
ataları uyarılmamış
Bu başlık altında incelenen üç ayetin dışında kalan ve benzer ifadeler
içeren ayetleri de (mesela bk. er-Ra'd 13/30; Meryem 19/97; ez-Zuhruf
43/ 44) bu izahlar çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Yahudilerin dini toplumlar olarak göze çarpar bir hüviyet taşıdıkları açıktır" (\'{'att, İslam
Nedir, s. 106-1 07).
gs· Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, V, 4008.
96
İbn Kesir, Tf(ririi'I-Kıtran, VI, 549
97
Elmalılı, Htık Dini Kıtran Dili, \', 4008.
98
Fahreddin cr-Razi, et-Tifsirii'l-kebiı~ XX\', 167.
.
Kuran 'zn evrenselliği
129
Burada son olarak Medine döneminin başlannda indiği tahmin
99
eclilen Cuma sılresinin 2-3. ayetleri üzerinde durulacaktır. "O (Allah),
ümmflere, kendilerinden olan ve onlara O'nun iJyetlerini oki!Jan, onları (inanç/anna ve
davranıJiamıa bultıfmı! kir/erden) arındıran, onlara kitabı ve hikmeti ögreten bir e~ci
gönderdi. Oysa onlar daha önce açık bir sapıklık ~cinde idiler. (O prygamberi Allah,
ünımflerden) henüz kmdilerine katılmamı! b11!tman diğerlerine de (gönderdi). O, üstün
kudret, tam hükiim ve hikmet sahibidil' (el-Cuma 62/2-3). Mealini verdiğimiz
birinci ayetteki "ümmiler" tabiri ile semavi bir kitaba sahip olmamalan veya
genelde okuma yazma bilmemeleri sebebiyle Arap halkı kastedilir. Burada
daha çok (O prygamberi Allah, ümmflerden) henüz kendilerine katılnıamıf btdtman
diğerlerine de (gönderdi) mealincieki ayet üzerinde durmak gerekmektedir.
"Diğerleri" sözüyle kimlerin kastedildiği hususunda ulemarun farklı
yaklaşımlan olmuştur. Onlardan bir çoğuna göre, bununla sahabeden sonra
kıyamete kadar §elecek bütün milletlerden İslam'a girecek olanlar
10
Bu yaklaşımı daha isabetli bulan müfessir Taberi (ö.
kasteclilmektedir.
310/923), ayette umılm ifade kullanılıp her hangi bir nevin tahsis
eclilmemesini buna gerekçe gösterir. 101 Ayrıca Ebu Hüreyre'den rivayet
eelilen şu hadis de bunu teyit eder: Biz bir kere Hz. Peygamber'in yanında
otururken Cuma suresi nazil olmuştu. Resul-i Ekrem (bu sılrenin) "Ashiiba
eripnryen ümmetiere de prygamber gönderildi' ayetini okuyunca: Ya Resfılallah!
Bizlere yetişmeyen kimseler kimlerdir? diye soruldu. Resı1lullah cevap
vermeden soruyu soran, bunu üç kere tekrarladı. Aramızda Selman-ı Farisi
de vardı. Resı1lullah elini Selman'ın üzerine koydu. Sonra: "$mı/ardan qyle erler
(vrya er) vardır k~ fman S ürryya {yıldıiJJ 'mn yanında olsa muhakkak ona yetifir,
102
b11lul' buyurdu.
Resfılullah'ın, Farslı ol~ Selman'ı işaret etmesini, ayette
verilen bilgiye örnekleme kabilinden kabul etmek daha isabetli olsa gerektir;
Mevlana M. Ali, The Hob•Q11r'an, s. 1091; Esed, I0tran Mesqjı, s. 1146.
bk. Taberi, Callli'n'l-bqdn, XII, 91; Tabresi, Memıa'tt'l-bv•a,,, XXVIII, 69; Kurrubi, ei-Cdnıi'
li ahkdnıi'I-I0tr'dn, XVIII, 93; Şevk:ini, Feth11'1-kadir, V, 222.
101
Taberi, Cônıi'll'l-bf)·ıin, XII, 91.
102
Buhari, "Tefsir",-62/1; rdüslim, "Fed:iilü's-sahabe", 231; Tirmizi, "Tefsir", 62/1; Ahmed
b. Hanbel, II, 417. Diğer raraftan "Ş0•et i11ıandau re takı,adan_yiizçeı;irirseniz O,.yrrinize bt1fka
bir nıillet getilir de onlar si:;jn gibi ht!)•ırsız itaatsiz olnlll;jar." (Muhammed 47/38) mealincieki
ayet hakkında da benzer bir rivayet nakledilir: Bu ayet inince, sahabeden bir kısmının
"bizim yerimize getirilecek olanlar kimlerdir?" diye sormaları üzerine Hz. Peygamber
Selman-ı Farisi ile arkadaşları olduğunu belirtmiştir (b k. Tirmizi, "Tefsir", 47 /3).
99
100
130
Mustafa Altundağ
yani Resıllullah, Selman'ın milletinden ve diğer milletlerden İslam'a ileride
girecek olanları kastetmiş olmalıdır.
Hz. Peygamber;in elini Selman'ın üzerine koyarak böyle demesinden
hareketle Şemsedclin Kirmaru, bunların Farslılar olduğunu iddia etmiştir.
Kurtubi de İslam Dini oralarda yayıldığı ve bir çok aiim yetiştiği için bu fikri
desteklemiştir. Bu bilgileri aktaran Kfunil Miras devamla şu değerlendirmeyi
yapar: · Şemsedclin Kirmaru'nin, hadisteki şerefi kendi muhitine hasretmek
gayretinde olduğu aşikardır. Nitekim Ayni, Kirmani'nin ·bu fikrini UmdetiilkıMde naklettikten sonra "düşünülüp tetkik edilmesi gerekir (fihi nazar)"
demektedir. Kurtubi'nin, Fars'ta bunca ilimler yetişmiştir, şeklindeki talili de
gariptir. Çünkü Kurtubi'nin kendi diyarında bu tür ilimlerden çok daha
fazlası yetişmıştır. Diğer İslam ilim merkezlerindeki ve bilhassa
Maveraünnehir ile Irak'taki ilim hareketi Fars'tan çok geniştir. Binaenaleyh
(ayetteki) "diğerleri' kavli şerifiyle kast olunan ümmetler, Ebu Revk'in dediği
vechile, devr-i aslıabclan sonra kıyamet gününe kadar İslam camiasma giren
bütün Müslümanlarclır. Hadiste bildirilen ve Süreyya y.ılclızına kadar yükselen
iman yüceliği, İslam Dini'nin neşrine hizmetle bir millete kasr ve tahsis
edilmek icap ederse, hiç şüphesiz bu şeref, kılıcıyla, ilim ve fikriyle her
milletten çok hizmet ettiği tarihen sabit olan Türkler'e aittir. Me~er ki
03
Kirmaru ile Kurtubi, Fars ve Acem sözleriyle Türkler'i kastetmiş olalar.
Öte yandan üçüncü ayetteki "minhiinl' (onlardan) ve "bihim" (onlara)
zamirierinin ümmilere yani Araplara dönük olduğuna dikkat çeken müfessir
Şevkaru, bu durumun, "diğerleri" ifadesi ile (bütün insanların değil) özel
olarak Araplar'dan· kıyamete kadar gelecek olanların kastedildiğini teyit
ettiğini kaydeder. Ancak o, Hz. Peygamber'in cin ve insanların tamamına
gönderilmekle birlikte, ayette Araplar'ın tahsis edilmesini, onlara yönelik bir
nimet hatırlatması (imtinan) olarak görür ve bunun da risruetin evrensel
olmasına ters düşmediğini belirtir. Ayrıca o, "diğerleri" ile Arap olmayan
milletierin (Acem) kastedilmiş olmasının mümkün olduğunu söyler. Çünkü
onlar, Arap olmasalar da Müslüman olmakla bir ümmet olarak kabul edilen
. . oıurıar. 104
I.sı am top ıumuna gırmış
Kamil Miras, Sahibi 811/ıiiri Millılasan Tecrid-i Sari/ı Tereel/mi ı•e Şerlıi, Ankara: DİB, 1978, Xl,
200-202.
104
Şev kani, J-i:tlı11 '1-kadil; \', 222.
103
Kuran 'ın evrenselliği
131
Buraya kadar yapılan açıklamalar göstermektedir ki, Kuran'ın
evrenselliği, daha vahyin ilk dönemlerinden itibaren bir çok ayette öne
çıkartılır. Bu ayetlerle Hz. Muhammed'e, yakın akrabasını veya atalan
uyarılrnamış, kendilerine uyarıcı gelmemiş toplumu ya da Mekke ve etrafinda
yaşayan insanlan uyarmasını emreden ayetler arasında bir çelişki yoktur;
ikinci gruba giren ayetlerde Hz. Peygamber'e Kuran'ı tebliğde izleyeceği yol
haritası verilmekte veya vahyin doğrudan muhatapları olmaları hasebiyle,
Allah'ın onlara nimeti hatırlatılmaktadır. Dolayısıyla çağdaş müfessirlerden
Süleyman Ateş'in, Hz. Peygamber'e Ümmülkura (Mekke) ve etrafindaki
insanları; kendilerine uyarıcı gelmemiş veya ataları uyarılmamış bir toplumu
(Araplar'ı) uyarmasını emreden, her peygamberin kavminin diliyle gönderildiğini bildiren ayetleri esas alarak Kuran'ın evrenselliğinin delili sayılan
ayetlerde geçen ''bütün ıilemler" ve "bütün insanlar" ifadeleriyle bütün
insanlığın değil de bütün Arap halkının kastedildiği yönündeki kanaatine 105
katılmadığımızı belirtmek isteriz. Kendisinin, Kuran hitabının evrenselliğini
reddetmediğini, aksine içeriğinin cihanşümfıl olduğunu sık sık tekrarladiğını
ancak Kuran'ın, arneli boyutundaki hükümlerinde, daha çok, İlahi Kitıib'a
sahip olmayan (Yahudi ve Hıristiyanların dışındaki) insanlara hitap ettiği
görüşünü savunduğunu da kaydedelim.
D. KURAN HİTABININ EHL-İ KİTABI DA KAPSAMASI
Buraya kadar verilen bilgilerden Kuran hitabının evrensel olduğu
ortaya çıkmaktadır. Ancak şöyle bir soru akla gelebilir: Daha önceki semavi
din mensuplarının; Yahudi ve Hıristiyanların, Kuran indirildikten sonra, eski
dinlerini bırakıp yeni eline girmeleri, kendi kutsal kitaplan yerine Kuran'ın
hükümlerine tabi olmaları gerekli midir? Yani Kuran'ın hükümleri onları da
bağlayıcı nitelikte midir? Yoksa inandıklan peygamberleri ve ellerinde kutsal
kitapları olduğuna göre Hz. Muhammed'e ve onun getirdiği kitaba iman
edip, gereği ile amel etmeleri zorunlu değil midir? Veya yeni peygambere ve
kitabına iman etmekle birlikte kendi kitaplarının hükümleriyle amel etmeye
devam edebilirler mi? Bu ve benzeri soruların cevabı aslında yukarıda yapılan
açıklamalarla verilmiş olmaktadır: Kuran'ın mesajı evrensel olduğuna;
indirilmeye başlanmasından Kıyamet'in kopmasına kadarki zaman zarfınqa
yaşayan ve yaşayacak olan bütün insanlara hitap ettiğine göre, daha önceki
105
bk. Areş, Süleyman, } lite Kimmill Çağdar Tif.riri, VI, 242-243, 443; VII, 254,498.
Mustafa Altundağ
132
elin mensupları da bu mesajın muhatabı durumundadırlar. Son Peygamberin
gelmesiyle eski dinlerinin hükümlerini bırakıp, hem iman hem de amel
boyutunda, yeni dinin hükümlerini benimsemelidirler. Ancak Ehl-i Kitap
konusunun Kuran'da önemli bir yer tutınası, onlarla ilgili bazı farklı hüküm
ve ifadelerin yer almış olması, konunun daha ayrıntılı ele alınmasını gerekli
kılmaktadır. Genişçe incelenmesi bu makalenin hacmini aşacağından Ehl-i
Ki tab'ın durumunu ayn bir makalede incelerneyi uygun gördük. Bu yüzden.
burada Kuran hitabının Ehl-i Kicib'ı da kapsaclığını ortaya koyan bir kaç
ayetin mealini vermekle yetinileceğiz.
c
Size kitap ve hikmet vemıemden sonraı siifn
tasdik edici bir prygamber geldiğinde} mutlaka ona inanmalı.
ve yardımcı olnıalısınız djye söz altm[1 'Btmll kabul ettiniv btt ağıryiikiinıii sırtımza
aldımz mı?' dediğinde onlar: 'Kabul ettik djye cevap ve17JJi[lerdi. Allah da: 'Öy!ryse
[abit o!mı1 Ben de siifnle [ahitlik eden!erdenim' bt!JU171Jtt[llt. Artık bundan sonra kim
dö"nerse i[te onlaryoldan çıkmı[ların ta kendi/eridir." c.Aı-i İmran 3/81-82).
"Al!ah
1
pryganıbederden1
1
yanınızda bulımanı (kitabı)
1
J
"Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yaiflı b11ldukları o e~cjye1 o Ümmf
Pf!ygamber'e tabi olurlar. O (Prygamber) ki kendilerine jyiliği emreder, kendile1ini
köriiliikten men eder, onlara giizel [ryleri hela4 çirkin F!J'leri haram kılar, sırtiarına
Vllrttlll111f ağır yiikii el ve bq)'lmlanna geçi1ilmi[ ifncirleli kaldırıp atar. Ona inanan,
desteklryerek ona sqygı gösteren, ona yardım eden ve ommla beraber indiri/en niira
'!)'an/m; i[te jelaha erenler onlardıt: De ki: Ey insanlar! Hakikaten ben siifn hepinize
Allah 'm e~cisjyinı. O ki gökle1in ve ye1in hakimjyeti O 'na aitti1: · O 'ndan btı[ka tanrı
yokt11r. Hqyatı veren, ö1iinıii J'aratan da O'dur. Öylr!)'Se siz de Allah 'a ve O 'mm iinmıf
Pf!)'gamlmi olan Resiiliine iman edin -ki (prygambe1j de Allah 'a ve O 'nun kelimelerine
(hakem: sö":{jerine) iman etmektedir-, ona tabi olun ki doğrıt )'O!!I b11lasımi:" (el-A'raf
1
7 /157-158).
Burada son olarak, daha önce zikrettiğimiz, şu hadisi de hatırlatınış
"Nifsim kudret elinde olan Allah'a ant o/sım ki, bl/ iinmıetten, Yahudi vrya
Huistjyan, bir kimse beni i[itil; sonra da bmimle gönde1ilem {Kıtran'a) iman etmeden
··!··
1 .J
1
,106
omrse,
o k esına'k'te ate[e gırewerum
011n:
olalım:
o
·
106
o
i\lüslim, "İmiin", 240; Ahmed b. Hanbel, II, 350; IV, 396.
Kuran 'zn evrenselliği
133
SONUÇ
Kuran'ın
hitap üslılbunun en belirgin özelliği, onda belli bir çevre,
veya kültür gibi yerelliği çağrıştıncı ifadeler yerine insanlığın
hedef alınmış olmasıdır. Mekki sıltelerde genelde "Ey insanlar!", "Ey
Adem'in çocukları!" vb. umuma yönelik hitaplara yer verilirken, İslam
toplumunun teşekkül ettiği Medine döneminde inen ayederde insanlara inanç
gruplarına göre "Ey iman edenler!", "Ey Ehl.:i Kitap!", "Ey kafirler!" gibi
yine genel ifadelerle seslenilir. Kuran'ın kendisine indiği Hz. Muhammed'in
adı, altı bin küsur ayet içerisinde sadece dört defa, bir defa da Hz. İsa'nın
dilinden Ahmed (es-Saf 61/ 6) diye geçer. Halbuki onda, mesela Hz.
Musa'rtın adı i36, İbrahim'inki ise 69 defa yer almıştır. 107 Hz. Peygamber'e,
Kuı:an'da, "Ey Muhammed" tarzında bir hitaba rasdanmaz; daha ziyade
vazifesini belirten sözcüklerle (resıll, nebi gibi) hitap edilir. Hz. Peygamber
döneminden, biri sahabi (Zeyd b. Harise: el-Ahzab 33/37) diğeri müşrik
(Ebıl Leheb: Tebbet 111/1) olmak üzere sadece iki şahsın adı zikredilir. Bir
kısım ayeder belli sebeplere bağlı olarak inmiş olsa da, onlarda sebep veya
şahıslar ön palana çıkmaz; aksine davranış ve karakterler değerlendirilir.
şahıs,
grup,
ırk
Bu ve benzeri özellikleri yanında Kuran'ın sadece belli bir millete,
Araplar'a değil bütün insanlığa, hatta cinlere gönderildiğini açıkça gösteren
ve bir kısmına bu çalışmada değinilen bir çok ayet ve hadis vardır. Bu ilanın,
vahyin henüz ilk yıllarından itibaren ve daha çok Mekke döneminde yapılmış
olması dikkat çekicidir. Dolayısıyla Son İlahi Mesaj'ın evrenselliğinin, ancak
Hz. Muhammed'in hayatının son yıllannda ortaya atıldığı yönündeki şarkiyat­
çılara ait iddia tutarlı görünmemektedir. Kuran'ın veya Hz. Muhammed'in
"bütün ruemlere", "insanlığın tamamına" gönderilcliğine dair ayerler, İslam
aıimlerince, Kuran'ın evrenselliğine sıkça getirilen delilleri teşkil eder. Bu
ayederde geçen "alemler" ve "insanların tamamına" ifadeleriyle yer yüzündeki bütün insanların değil, Araplar'ın tamamının kastedildiği yönündeki iddialar temelden yoksundur.
Kuran'ın
Arap Dili'nde indirilmesi, onun evrenselliği ile çelişmez;
insanlara hitap eden ve mesajı evrensel olan kitabın, yeryüzünde konuşulan
dillerin tamamında inmesi de mümkün olmakla birlikte, bir dilde inmesinin
pek çok hikmederi vardır. Arap Dili'nde inen Kuran'ın manalan ve
107
bk. l\l. Fuad Abdülbaki, "hmd", "ms\'" ve "ebr" md.
Mustafa Altundağ
134
hükümleri
başka
ulaştırılmış
olur.
dillere aktanlmak suretiyle, onun
mesajı diğer
milletiere
Kuran'ın insanlığa tebliği, bir noktadan başlayıp kademeli bir şekilde
genişlernek tarzında gerçekleşmiştir:
Hz. Muhammed'in akrabaları - Mekke
halkı - diğer Arap kabileleri veya Arap Yarımadası'nda yaşayan halklar Araplarca komşu milletler... Dolayısıyla Hz. Muhammed'e, en yakın
akrabalarını, Mekke halkını, kendilerine uyana gelmemiş, ataları uyarılmamış
toplumu (Araplar'ı)
uyarmasını emreden ayetleri, Kuran'ın tebliğinde
gözetilen bu sıra çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Download