Televizyona Yansıyan “Kadınlık” - “Erkeklik” İdeali ve Yeniden Üretilen Roller Hüsamettin İNAÇ* [email protected] Emel ÇOKOĞULLAR** [email protected] Öz Gündelik yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan ve geniş kitleleri etkisi altına alan kitle iletişim araçları, yaşamın her anında toplumsal cinsiyete ilişkin kalıpların ve toplumsal cinsiyet rollerinin aktarımında etkili olmaktadır. Kitle iletişim araçları arasında yer alan televizyon ise hedef kitleyi oldukça etkin bir şekilde yönlendirmektedir. Türkiye’deki televizyon programlarına özelde gündüz kuşağı programlarına bakıldığı zaman en çok izlenen programlar arasında yer alan evlenme programları, programa katılan adaylar ve adaylara gelen talipler aracılığıyla toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretilmesine neden olmaktadır. Bu tür programlarda kadın, “özel alana”, “hane içine” hapsedilerek önemsizleştirilmekte ve ataerkil bir kadınlık anlatısı sunulmaktadır. Erkeklik rolleri de özellikle “güç” ile ilişkilendirilmekte, erkeklerden duygularını gizlemeleri ve koşullar ne kadar kötü olursa olsun “zayıf” olarak kodlanan kadını korumaları beklenmektedir. Anahtar kelimeler: Frankfurt Okulu, Evlilik Programları, Gündüz Kuşağı, Kitle İletişim Araçları, Kültür Endüstrisi. The Ideal Of “Manhood”-“Womanhood” Reflecting Over The Television And The Reproduced Roles Abstract The mass media which becomes the essential and inevitable part of daily life and influences the wide range segments of society is very effective in transporting the roles and models of social gender within almost every scope of the life. As a part of this mass media television has a capacity to shape the tendencies of the target group. For the TV programs telecasting during the day zone in particular, the wedding, marriage and matchmaking programs are most popular ones which led to reproduce the social gender identity by means of both candidates and the aspirant meeting with the candidate. In such a kind of programs, woman is bound to be enslaved into the private ‘inside home’ scope and subjected of a paternalistic and male-dominated narratives. On the other hand, the roles of manhood are restricted especially with the ‘strength’ and expected to hide their feelings and protect the woman attributed as ‘weak’ anyhow. Keywords: Frankfurt school, marriage programs, day zone, mass media, cultural industry *Prof. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected] **Arş. Grv., Dumlupınar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, [email protected] 46 YIL: 6 SAYI: 15 araca dönüştürebilmektedir (Şimşek, 2006, GİRİŞ s.51). Zira ekranlarda sunulan yaşam biçimleri, “Adı size ne kadar tanıdık gelirse gelsin, hikaye anlatıcısnın hayatımızda hiçbir hükmü yok. Çoktan uzaklaştı bizden, gittikçe de uzaklaşıyor… Bir şeyi layıkıyla hikaye edebilen insanlara gittikçe daha az rastlıyoruz artık. Birisi hikaye dinlemek istediğini söylediğinde utanıp sıkılanlara ise gittikçe daha çok. Sanki kesinlikle bizim olan, kaybetmeyeceğimizden emin olduğumuz melekelerimizden biri, deneyimlerimizi paylaşma yeteneğimiz elimizden alınmış gibi. Bunun nedenlerinden biri apaçık ortada: Deneyim değer kaybetti. Üstelik, daha da kaybedeceğe, dipsiz bir uçuruma düşeceğe benziyor.” (Benjamin, 2001, s. 77). Birey ve toplum yaşamı üzerinde etkisi izlenen kitle iletişim araçları, bu etkisinden ötürü incelenmekte ve tartışmaların konusu olmaktadır (İnal, 2003, s.59). Gelecekte hangi özelliklere sahip olmamız gerektiğini ve dışarıdaki görüntümüzün nasıl daha “makbul” olacağını anlatan kitle iletişim araçları, hem yeni davranış kalıplarına bürünebilmemiz hem de öğütlenen tiplere benzememiz açısından etkili olabilmektedir (Mills, 1974, s.440). Televizyon, bu kitle iletişim araçları arasında en yaygın etkiye sahip olanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de özellikle kullanımının kolaylığı ve maliyetinin nispeten düşük olması nedeniyle toplumun farklı kesimlerinin yaşamının en azından herhangi bir evresinde mutlaka tanışmak zorunda kaldığı ilginç bir icat olarak kabul edilmektedir. Türkiye örneğinde 1990’lı yıllarda adeta henüz gizemi keşfedilememiş büyüsü altında kalınan televizyon, günümüzde de sahip olduğu ya da kitleler tarafından kendisine bahşedilen bu büyüyü korumaya devam etmektedir. Nitekim televizyon, pek çok insanın hayatında önemli bir yer tutan, neredeyse alternatifsiz bir iletişim aracı haline gelmiştir. Bu alternatifsizliği televizyonu, kendi başına sorunlu yapmamakla birlikte, ticari kaygıların ön planda tutulması nedeniyle birbirinin oldukça benzeri olan program türleri ile bakış açısının sınırlanması ve gerçekliğin aktarıldığı iddiası televizyonu sorunlu bir Erdoğan’ın (1994) ifadesiyle “değişmez görünümler” olarak ortaya konmaktadır. Bugün insanların bazen kendilerinin ve çevrelerindeki insanların ilişkilerini tanımlamak için televizyon dizilerinde yer verilen karakterler arasındaki ilişki modellerine başvurdukları, bunları gerçek ilişkilermiş gibi kabul edip, kendi yaşadıklarıyla bunlar arasında bağ kurarak çeşitli çıkarım ve yargılarda bulunduklarına sıkça tanık olunmaktadır (Şimşek, 2006, s.51). Ekranlarda sunulan yaşam kesitleri ile kendi yaşam hikâyesi arasında benzerlik kuran hedef kitle, genellikle kendisine sunulanı çoğunlukla sorgulamadan kabul etmektedir. Özellikle de toplumsal cinsiyete ilişkin kalıpları sürdürme ve bireyleri bu yönde etkileme konusunda işlevselleşmektedir. Ataerkinin öngördüğü doğrultuda bireylere nasıl birer kadın ve erkek olmaları gerektiğine dair rol modellerini sunarak bu rol modellerin içselleştirilme ve yeniden üretilme sürecinde rol alan kitle iletişim araçları, izleyenlere kendi gündelik yaşamında pek de yabancı olmadıkları birtakım davranış modelleri sunmaktadır. Sergilenen davranış kalıplarının ve sıklıkla önerilen rollerin yoğun etkisinden bireylerin kaçınabilmesi ya da korunabilmesi neredeyse olanaksız hale gelmektedir. Hedef kitleler, aktarılan kodları çoğunlukla bir gerçeklik algısı içerisinde kendi yaşamına uyarlamakta ve ekrandan gönderilen mesajların gerçekliğini çoğunlukla sorgulamadan kabul etmektedir. Takip eden süreç, beraberinde koşulsuz kabullenmeyi de getirmekte ve bu kabullenme, toplumsal yapının yer yer katılaşmış, kemikleşmiş dokuları tarafından desteklenmektedir. Örneğin toplumda var olan kadınlık-erkeklik rolleri, toplumsal yapının değişime ve dönüşüme elverişli olmayan algı dünyasına işaret etmektedir. Her ne kadar zaman içerisinde kadın ve erkeğe ait olan YIL: 6 SAYI: 15 47 geleneksel roller ve mekânlar değişime uğru- kullanılmıştır. Frankfurt Okulu düşünürlerine yor gibi görünse de öz itibariyle bu rol ve me- göre, kitle iletişim araçları ile izleyiciler etkisiz- kânlarda radikal bir dönüşüme rastlanmamak- leştirilmekte ve izleyicilerin kendilerine sunu- tadır. Kitle iletişim araçlarında özellikle tele- lan dışında farklı düşünmelerine izin veril- vizyon programlarında sunulan kadın-erkek memektedir. Kitle iletişim araçlarının bu süreç- profilleri de hem reytinglerle güdülenen kâr te oldukça önemli ve işlevsel bir rol üstlendiği kaygısı hem de toplumsal değerlere aykırı belirtilmektedir. düşmeme telaşı nedeniyle bu öze oldukça yakın durmaya çalışmaktadır. Farklı kadın tipleri Adorno ve Horkheimer, 20. yüzyılda eğitimli, iyi meslek sahibi, ünlü olsalar da kültür ürünlerinin kitle iletişim araçları tara- basmakalıp kadın rolünü yerine getirmekle fından metaya dönüştüğünü savunmuşlar ve sorumlu olarak sunulmakta ve “erkeğin mem- bu endüstrileşme sürecini eleştirmişlerdir. 20. nun edilmesi” öğüdü, yemek, temizlik, bakım, yüzyılda insanlar, toplumsal yaşamın bütün- cinsel gereksinimler ve şefkat gibi psikolojik lüğünü farklı açılardan yorumlama, değerlen- rahatlamayı da içine alan geniş bir erkek ihti- dirme ve değişimi gerçekleştirmenin mümkün yaçları ve istekleri listesinden oluşmaktadır olduğuna dair hayal (Gencel-Bek ve Binark, 2000). Erkeklik rolleri yeteneklerini kaybetmişlerdir ise “güç” ekseninde bir araya getirilmekte ve 2001:151-168). Adorno ve Horkheimer’ı takip erkekten beklenen güç talebi genellikle gelir eden Fromm, Marcuse ve Habermas gibi diğer düzeyi ile eşitlenmekte ve kadının toplumda eleştirel kuramcılar da kültür endüstrisine kadın olmaktan kaynaklanan problemlerini kendi eleştirel toplum kuramlarında yer ver- aşmasına yardımcı olması en makul olan dav- mişlerdir. Marcuse (1975), belli başlı çalışmala- ranış şekli olarak ele alınmaktadır. Bu anlamda rında kültür endüstrisinin manipülatif etkile- evlilik programlarının söylemi daha da önem rini ele almıştır. Tek Boyutlu İnsan’da Marcuse, kazanmaktadır. Bu süreç bir yandan da ataer- ticari radyo ve televizyonun gelişmiş toplum- kil iktidar ve tahakküm ilişkileriyle uzlaşmaya larda bireyin çöküşüne yol açtığını öne sür- sokulan “ideal” bir “kadınlık” ve “erkeklik” müştür. etme ve düşünme (Adorno, biçiminin inşasına hizmet etmektedir. Evliliğin özendirildiği programlarda “kadınlık” ve “er- Kültür endüstrisinin bireyler ve top- keklik” tanımlamaları yapılmakta ve izleyici- lumlar nezdinde etkili olmasının temel nedeni, nin yapılan bu tanımlamaları tek gerçeklik mevcut durum karşısında insanların herhangi olarak algılaması sağlanmaya çalışılmaktadır. bir alternatifin var olduğu fikrinden olabildiğince 1.FRANKFURT OKULU VE KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ 1.1.Televizyon’da Ne Var? 1923’te Frankfurt Üniversitesi’ndeki bir grup entelektüel/akademisyen tarafından kurulan ve eleştirel teori olarak da bilinen Frankfurt Okulu, “entellektüeller topluluğu” olarak anılmaktadır (Jay, 1996, s.10).“Kültür endüstrisi”kavramı da ilk kez Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer’ın“Aydınlanmanın Diyalektiği” 48 (1947) adlı çalışmasında YIL: 6 SAYI: 15 uzaklaştırılmasına dayanmaktadır (Bernstein, 2007:15). Kitle kültürü kapitalist toplumlarda kitle iletişim araçlarıyla üretilen ve toplumsal organizmaların bütün noktalarına sızan, özünde tüketim ve hâkim ideolojinin olumlamasının olduğu kültürdür. İktidar tarafından biçimlendirilir ve satışa yöneliktir (Oskay, 1998:155). Televizyon, kimilerine göre kültürel bir demokratikleşmenin ışıltılı yanına işaret etmiş, kimilerine göre toplumun ideolojisini yayan, tek boyutlu bir toplum yaratan ve kalabalıkların oluşmasına yol açan en büyük denetim aracına dönüşmüştür(Çağan, 2003:79). Mevcut haliyle her eve girerek vaaz veren, bu programlarda belirgin bir tek tipleşme gö- daha fazla tüketerek var olmanın ve evlilik rülmektedir. Yemek, dekorasyon, moda ve yoluyla kendini gerçekleştirme ve sınıf atlama evlilik programları birbirinden farklı formatla- başarısının sürekli özendirildiği bir aygıt ol- ra sahip olsalar da verdikleri mesajlar itibariyle masının yanı sıra televizyon, cins kimliklerinin programların birbirleriyle oldukça uyumlu bir temsilinde sıklıkla statükoyu kayıran ve ataer- içeriğe sahip oldukları gözlenmektedir. Prog- kil tahakkümü çeşitli şekillerde meşrulaştıran ramların, eğlence işlevi ile izleyicinin uyuştu- bir ortam sağlamaktadır (Şimşek, 2006:51). rulduğu, oyalandığı, boş zamanlarının doldu- Televizyon, insan tarafından yaratılmış; ama rulduğu, onlara ait değerler üzerinden işleye- insanı egemenliği altına almıştır. Bu noktada rek merak ve dikkatlerinin çekildiği, program- “yabancılaşma” diyebileceğimiz süreci de baş- lara ait alt metinlerle de özelde kadın izleyici- latmıştır. nin kalıplaştırılarak tüketime yönlendirildiği görülmektedir. Özellikle sunucuların yönlen- Mary Shelley’in yazdığı Frankenstein roma- dirmesi ve inisiyatifi çerçevesinde mahrem nında sözünü ettiğimiz yabancılaşma olgusu konuların, tartışmalara malzeme yapıldığı bu kendini bulmaktadır. Romanda simyayla uğ- programlarda bilgisi, tecrübesi ya da eğitimi raşan bir bilim insanının organik maddeleri olmasa dahi zaman zaman durumlar hakkında birleştirerek yarattığı canlının, onun kontro- karar verildiği, konuğun anlattıklarından yola lünden çıkması ve yaratığın, yaratıcının yaşa- çıkılarak karşı tarafın suçlandığı, sunucunun mını kontrol etmeye başlamasını anlatır. yorumu yanlış dahi olsa destekçilerinin oldu- Artık günümüzde televizyon, kendisi- ğu görülmektedir. ni yaratana hükmetmeye başlamış ve yabancılaşma sürecinin temel aktörü haline gelmiştir. Belirlenen amaca ulaşma noktasında oldukça etkin bir şekilde kullanılarak ataerki 1.2. Büyülü Dünyanın “Format”ı tarafından onaylanan öğütler-tavsiyeler silsile- Balcı’ya (2009, s.48) göre, birer kültürel si üzerinden sunucular adeta gerçeğin bilgisine ürün oldukları halde birbirinden çok farklı sahip mutlak otoriteler olarak kabul edilmek- kültürel coğrafyalarda geniş izleyici kitleleriyle tedir. Farklı temsillere yer verilse de popüler buluşma başarısı gösteren bu programların en televizyon dikkat çekici yönlerinden biri, belli “formatlar” hegemonik örüntüleri onaylamakta, bu örün- çerçevesinde üretilmiş olmalarıdır. “Gündüz tülere uymayanları cezalandırmakta, onları kuşağı” olarak adlandırılan ve çoğunlukla mutsuzluğa ideal kadınlık-erkeklik tipolojisi sunan televiz- 2006.51). anlatıları, mahkum en nihayetinde etmektedir (Şimşek, yon programları, kurgunun kodlarını izleyiciye aktarmaktadır. Farklı formatlar gibi görünse 2. de mesajın içeriği özsel anlamıyla korunmakta TANIMLANAN ve aslında hep aynı noktaya ulaşılmaktadır. “Gündüz kuşağı” olarak adlandırılan programlar, kadınlığa ve erkekliğe dair bir temsil, anlatı oluşturmaktadır. İnşa ve anlam verme sürecinin ortaklığı, aynılığı da beraberinde getirmektedir. Türkiye’de özellikle gündüz kuşağı programları incelendiğinde Yiğit’in (2013) de belirttiği gibi EVLİLİK PROGRAMLARINDA “KADINLIK” VE “ERKEKLİK” 2.1.Evlilik ve Aile Odaklı Yaşam Kurgusu Evlilik programlarının formatı, genel olarak kadın ya da erkeğin birbirlerini ekranda görüp birbirlerine talip oldukları, birlikte belirli bir süre geçirdikleri ve bu süre sonunda evlenmeye karar verip vermediklerini ekranda YIL: 6 SAYI: 15 49 açıklamaları temelinde şekillenmektedir. evlendin?”, “Neden boşandın?”, “Çocuğun var “Aday” olarak nitelenen ve program süresince mı?” şeklinde üç başlık altında toplanmakta- “loca” olarak adlandırılan yerde oturan birey- dır. Adayın bir kez evlenmiş ve boşanmış ol- ler, yine format gereği “talip”lerini beklemek- ması mazur görülebilirken; ancak iki, üç veya tedirler. Programda kaldıkları süre boyunca da daha fazla evlilik yapmış olanlara kuşku dolu “talip”lerinde aradıkları özellikleri düzenli gözler kadının ev ve eşine dair görevlerini aralıklarla tekrarlamakta ve “kriter” olarak yerine getiremediğini ima etmektedir. sıraladıkları bu özellikleri de evliliği gerçekleştirebilmek için bir ön şart olarak sunmaktadır- Geçmişte yapılan evlilik, büyük çoğun- lar. Adayların öne sürdükleri bu özellik-kriter lukla büyük mağduriyetlerin yaşandığı ve ya da ön şartlar, genel olarak da bir benzerlik hüsranla noktalanan bir kurgusallık içerisinde göstermektedir. Benzerlik gösteren bu kriter- işlenmektedir. Kadının, daha önce yapmış ler, aynı zamanda kadın ve erkeğin rol tanım- olduğu bu evliliğinde şiddet gördüğü, ihanete ları ile bilgi de vermektedir. Erkeklik, güç ile uğradığı ve maddi sıkıntılar yaşamak zorunda tanımlanmakta ve bu güç talebi, gelir seviyesi kaldığı; ancak şimdi yeni bir başlangıç yapmak ile eşleştirilmektedir. Erkeğin düzenli bir işinin için programa katıldığı belirtilmektedir. Bu olması, barınma sorunu yaşanmaması için yeni başlangıç için de öncelikle yapılması ge- evinin olması ve hatta arabasının olması, geli- rekenin yeni bir evlilik yapmak olduğu anla- rinin yeterli olması, kadının ve çocuğunun ya tılmaktadır. “Dünya evi”ne girerek her türlü da çocuklarının taleplerine ve ihtiyaçlarına sıkıntısından, sapkınlığından, taşkınlığından yanıt verebilmesi -ya da programdaki ifade ve şekliyle “taşıma şartı”nı yerine getirmesi- ge- bireylerin, ancak evliliğin kutsal şemsiyesi rekmektedir. Bu nedenle kadınlar, kendilerine altında mutluluğu yakalayacağı, toplumsal talip olan erkeklere “evin var mı?”, “ne kadar yapının kurallarıyla uyumlu bir birliktelik maaş alıyorsun?”, “araban var mı?” şeklinde yaşayacağı öğüdü satır aralarına ustalıkla yer- üç temel soru sormaktadırlar. Sorulan bu üç leştirilmektedir. Dolayısıyla program, katılım- temel soruya olumlu yanıt verilmesi, hem evli- cılarına bir “hayali” gerçekleştirmeyi vaat et- liğin gerçekleşmesi için gerekli olan zeminin mekte, “en büyük düş” yerleşikliği, uyumu, hazır olduğunu kanıtlamakta hem de tüm düzeni ve bir anlamda hayatın asıl anlamını bunlara sahip olmayan erkeklere evin, araba- simgeleyen evliliğin gerçekleştirilmesi üzerine nın ve yüksek gelir seviyesinin bir erkek için oturtulmaktadır. kurbanlığından kurtulduğuna inanılan oldukça önemli olduğunu anlatmaktadır. Dolayısıyla eğer bir erkek yaşı kaç olursa olsun bunlara sahip olamamışsa muhtemelen kendisinden kaynaklanan bir tembellik ya da yeteneksizliğin söz konusu olduğu izleyiciye hissettirilmektedir. Erkeğin ise soruları genellikle daha önce evlilik yapıp yapmadığı, evlilik yapmışsa çocuğunun olup olmadığı ve eğer çocuk ya da çocukları varsa eski eşi ile çocuk ya da çocukları nedeniyle bu görüşmeyi nasıl düzenleyeceği başlıklarında toplanmaktadır. Tüm bu başlıklar, aslında başlı başına bir me- Evliliğin özendirildiği ve önemsendiği sele olarak ele alınmaktadır. Bu aşamada ka- programlarda, erkeğin ve kadının rolleri, evli- dınlara sorulan sorular da “Daha önce kaç defa lik temelli ve aile odaklı belirlenmektedir. 50 YIL: 6 SAYI: 15 Erkek, evin erkeği-reisi; kadın ise evinin kadı- olma” temsilini korumakta ve ataerkil yapıyı nı-annesi olarak tasvir edilmektedir. Ev ve aile destekleyici bir söylemi sürdürmektedir. ilgili yapılan bu tasvirler ile hem toplumsal cinsiyet rollerine atıfta bulunulmakta hem de “Beni taşıyabilsin” diyen kadın daha kadın ve erkek için mutluluğun kaynağının bu önce de belirtildiği gibi erkeğin maddi olarak rollere bürünmekle ilgili olduğu anlatılmaya yeterli olmasını, kendisi ve çocuğuyla birlikte çalışılmaktadır. Programda adaylar ya da ta- geçimlerini lipler, bu rollerini istenen ve arzulanan düzey- sahip olmasını talep etmektedir. Evleneceği de gerçekleştirip gerçekleştiremeyecekleri nis- erkeğin iyi bir geliri olmasını isteyen bu ada- petinde kabul görmekte ya da reddedilmekte- yın sözlerinden yola çıkarak bir başka noktaya dirler. Zira evliliğin temelini oluşturduğu be- daha dikkat çekmek gerekmektedir. “Bakım” lirtilen bu ev ve aile dolayımında tanımlanan aslında her iki cinsiyet açısından da ifade edi- “reis” ve “hanım” olabilme yeteneği berabe- len bir kavramdır. Ancak erkeğin sağlayacağı rinde “erkeklik” ve “kadınlık” ile özdeşlikleri- bakım ve kadının sağlayacağı bakım arasında ni de getirmektedir. bir fark olduğu da görülmektedir. Örneğin sağlayabilecek ekonomik güce burada “bana bakabilsin” diyen kadın, erkeğin 2.2. Gelir seviyesi = Güç = Erkeklik maddi olarak yeterli olmasını, kendisi ve ço- Connell’e (1995) göre erkeklik, erkekli- cuğuyla birlikte geçimlerini sağlayabilecek ğin kadınlığa karşı tanımladığı bir toplumsal ekonomik güce sahip olmasını talep ederken, cinsiyet düzeni içinde kurulan ve bu yolla kadınlardan beklenen bakım daha çok günlük kadınlarla erkekler arasındaki iktidar ilişkile- ihtiyaçların giderilmesi yönündedir. Kadın rini sürdüren toplumsal bir yapılanmadır. adaylar ya da talipler için başlıca sorumluluk ev ve çocuk olduğu için “çalışabilirim”, “ça- Gelir seviyesi, güç ve erkeklik özdeşli- lışmıyorum”, “çalışıyorum ama çalışmayabili- ği, programlarda adayların tanıtıldığı kareler- rim”, “çalışıyorum ama evlendiğimde çalış- de belirgin bir şekilde görülmektedir. Erkeklik mak istemiyorum” yanıtları oldukça makul denildiğinde zihinde ilk canlanan ekonomik görünmektedir. Dolayısıyla programda top- olarak kadına üstün olan, düzenli bir geliri ve lumsal temsil örnekleri sunan locadaki kadın- yaşına bağlı olarak ayrıca birikimi/mal varlığı lar, güzellik ve mağduriyetleri ile evlilikle bulunan kişi anlamına gelecek şekilde kulla- kurtuluşa davet edilmekte, erkekler ekonomik nılmaktadır. Ailenin geçimini sağlamak erke- durumları ğin işi olduğu gibi, birikim yaparak geleceği de statü atlamak için ekonomik durumu iyi olan bir ölçüde garanti almak yine erkeğin sorum- erkekleri tercih etmekte, gelir sağlama rolünü luluğu olarak görülmektedir ve bunlar evlilik üstlenen erkekler ise istedikleri gibi bir kadını; programlarında açık bir şekilde ifade edilmek- genç, güzel, vs. “alabilme” hakkına sahip ol- tedir. Maddi durumunun yeterli olduğu, evi- maktadır. Pek çok kadın evlendikten sonra nin ve arabasının olduğu erkek adaylar tanıtı- çalışmak istemediğini belirtmekte “evinin ka- lırken özenle bu hususların altı çizilmektedir. dını olma” rolünü kendisine cazip görmekte- Erkeklerin kendilerini evin geçimini sağlamak- dir. Kadının bu role bürünmesi çoğu erkek tan sorumlu gördükleri kadar, kadınlar da tarafından takdir edilmekte ve katılımcıların erkekleri bu şekilde değerlendirmektedirler. nerdeyse hiçbiri maddi yükümlülükleri neden Program çerçevesinde bu durumu değiştirme tek başlarına yüklendiklerini sorgulamamak- veya bir alternatifini uygulama olasılığına tadır. ile tanımlanmaktadır. Kadınlar dönük hiçbir ifade kullanılmamaktadır. Dolayısıyla yine bu da erkekliğe ilişkin “güçlü YIL: 6 SAYI: 15 51 Hâlbuki erkeğin, aile içi ekonomiyi konuşmak, arkadaşlık etmek türünde sosyal yönlendiren taraf olması ve ev işinin kadına ilişkiler kurmamak gibi daha çok kadın cinsel- bırakılarak eşitlikçi bir yaklaşım açısından liğinin kontrol altında tutulduğunu gösteren adaletsiz bir iş bölümüne gidilmesi başka eşit- anlamları içerecek şekilde kullanılmaktadır. sizlikleri de tetiklemektedir. Kadın, ev içi işle- Nitekim kullanılan tanımlamalar ya da kalıp rine, çocuk bakımına ve ailenin geçiminden cümleler, erkekler için namusun daha ziyade sorumlu erkeğin bu geçimi sağlamaya devam dürüstlük çatısı altında toplandığını göster- edebilmesi, başka bir ifadeyle çalışmaya de- mektedir. Örneğin “adam gibi adam” olmak vam edebilmesi için gerekli olan konforun tam da bu geniş namus tanımına dahil olmak- sunulmasına yönlendirilmektedir. tadır. Karşılıklı En önemlisi de erkeklerden kadınları görev-sorumluluk olarak değerlendirilen ku- kandırmadan ve oyalamadan ya da program- rallar örgüsü, döngünün birbirine bağlı halka- lardaki ifade şekliyle “takılma”dan evlenmesi larının kopmadan-dağılmadan döngüyü oluş- beklenmektedir. turmaya devam etmelerini sağlamaktadır. SONUÇ 2.3. Adam Gibi Adam Olmak – Kadın Gibi Kadın Olmak: Namus Frankfurt Okulu düşünürlerine göre, modern iktidar mekanizmalarından biri olarak Namus kavramı, kadınlar ve erkekler ifade edilen kitle iletişim araçlarının sosyal için kullanımında farklılıklar göstermektedir. kontrolü sağlamadaki rolü ve medya teknoloji- Türkiye’deki ataerkil rejim içinde kadın için leri sayesinde bireyler sürekli gözetim ve dene- namuslu olmanın, evlilik dışı cinsel ilişkiye tim altında tutulmaktadırlar. Yeni kontrol ve girmemek, yaşam boyunca çok sayıda sevgili- denetim mekanizmaları olarak işlev görmekte nin olmaması veya aile üyeleri dışındaki er- ancak bu işlevini baskı ile değil; ikna ile bilin- keklerle gezmek, konuşmak, arkadaşlık etmek çaltına yönelik olarak yapmaktadır. türünde sosyal ilişkiler kurmamak gibi daha çok kadın cinselliğinin kontrol altında tutul- Kitle iletişim araçları, özellikle de tele- duğunu gösteren anlamları bulunmaktadır vizyon, zihinlerimize, yönelimlerimize hakim (Çam, 2009, s. 94). Buna karşılık erkekler için olmaktadır. Mesaj bombardımanına maruz namuslu olmanın anlamı zorunlu olarak cin- kalan izleyici, ekranlardan gönderilen bu me- sellikle bağlantılı olmayıp genel anlamda sağ- sajları sorgulamadan kabul etmektedir. Tele- lam karakterli olmayı ifade etmektedir. Bu vizyon programları, belirlenen amaçlar doğ- doğrultuda bir erkek için namuslu olmak, dü- rultusundan hazırlanmakta ve programların rüst olmak, yalan söylememek, sahtekârlık hedef kitlesinin bu amaçlara uygun düşecek yapmamak, insanları kandırmamak, başkala- davranış kalıplarını sürdürmeleri beklenmek- rını yarı yolda bırakmamak veya başkalarını tedir. Programda tek gerçeğin sunulduğuna (özellikle de kadınları) istismar etmemek an- inandırılan izleyiciler, kendileri için neyin lamlarını içermektedir. Dolayısıyla kadınların yararlı olduğunu anlatan sunucuya koşulsuz namusu ile erkeklerin namusu arasında top- güvenmekte ve sunucunun anlattıklarına göre lumsal cinsiyete dayalı bir ayrım ortaya çık- yaşamına yön vermektedir. Nerede ne giyil- maktadır (Sirman, 2006, s. 49). Erkekler için mesi, yemeğin nasıl pişirilmesi, evin nasıl de- “namus”, evlilik yolunda dürüstlükle eşleştiri- kore edilmesi gerektiğinin sırlarını paylaşan lirken; kadın aday ya da talipler için namus, gündüz kuşağı programları, bu anlamda hem evlilik dışı cinsel ilişkiye girmemek, yaşam zamanın işgaline hem de gündelik yaşamın boyunca çok sayıda sevgilinin olmaması veya manipülasyonuna neden olmaktadır. Zorunlu aile olmasa da ekranlardan öğretilen herhangi bir 52 üyeleri dışındaki erkeklerle YIL: 6 SAYI: 15 gezmek, konuya dair bir kuralın yerine getirilmemesi- evlilik odaklı bir formata sahip olan bu prog- nin, başka insanlar tarafından kınama ve dış- ramlarda, her iki cins için de toplumsal ve içsel lanma huzurun kaynağı olarak evlilik gösterilmekte- sebebi olabileceği sezdirilmektedir. Kuralların yerine getirilmesi, mevcut düzenin dir. sağlanması noktasında işe yararlılığı kadar homojenliğin inşası adına da işlevsel bir rol Kaynakça üstlenmektedir. ACAR-SAVRAN, Gülnur, Beden Emek Tarih: Diyalektik Bir Feminizm İçin, İstanbul: Gündüz kuşağı programları arasında Kanat Yayıncılık, 2004. yer alan evlilik programları, özellikle kadınlıkerkeklik rollerine dair gönderdiği mesajlarla ADORNO, Theodor W., Kültür Endüstrisi ve kadın katılımcıları ve izleyicileri, geleneksel Kültür Yönetimi, Çev. Nihat Ülner, düzenin cinsiyetçi yapısı içerisine hapsetmek- Mustafa Tüzel, Elçin Gen, İstanbul: İle- te, onları tanımlayan özellikler olarak güzellik, tişim Yayınları, 2008. gençlik, mağduriyet gibi nitelikleri sunmaktadır. Kadın, geleneksel toplumsal cinsiyet rolle- ALEMDAR, Korkmaz ve İrfan Erdoğan, Baş- ri içinde temsil edilmekte ve kadını geleneksel langıçtan Günümüze İletişim Kuram “kadın olma halleri” ve kadınlık rolleri içinden ve Araştırmaları, Ankara: My Yayınla- yakalamak hedeflenmektedir. rı, 2000. Farklı olanı, geleneğe aykırı olanı sunmak gibi bir arayış içine girilmemektedir. Kadınların meşru bir AZIZ, Aysel, “Dünyada ve Türkiye’de İletişim evlilik yapmaları gerektiği programda sıklıkla Araştırmaları”, Kültür ve İletişim, 2006, işlenen konular arasında yer almaktadır. Prog- 9/1. 9-31. rama katılan aday ve taliplerin yaşamlarına hakim olan trajedi hikayelerinin mutlulukla BALCI, Ercan, “Televizyon Programı Format- sonlanmasının yegane yolunun evlilikten geç- ları: “Çarkıfelek” ve “Kim 500 Milyar tiği mesajı aktarılmaktadır. Erkeklik, güç ve İster” Programları Üzerine Bir İncele- gelir seviyesi ile eşleştirmekte, erkeğin servet me”, Kültür ve İletişim, 2009, 12/2. 47- sahibi olması onun başka özelliklerinin sorgu- 78. lanmasını engellemektedir. Kadın açısından bakıldığında ise kadın ve erkeğin toplumda ve BOURDIEU, Pierre, Televizyon Üzerine, Çev. ailede farklı rollere sahip oldukları hem meşru Turhan Ilgaz, İstanbul: Yapı Kredi Ya- hem de doğal gösterilmektedir. Namus kav- yınları, 1997. ramı da bu rollerin farklılığını da kapsayacak şekilde kadın ve erkek için farklı anlamlara BROWNE, Ken, An Introduction to Sociology, gelecek şekilde kullanılmaktadır. Namus, ka- Cambridge: Polity Press, 2005. dın cinselliğinin kontrolü anlamında kullanılırken ve namusuna halel gelmeden evlilik yapması en doğru yol olarak gösterilirken; Condry, J. The Psychology of Television, NJ: McGraw Hill, 1989. erkekler için namus, geniş anlamlı dürüstlük ile özdeşleştirilmektedir. Dürüstlüğün asıl ÇAKMUR, Barış, “Kültürel Üretimin Ekonomi muhtevası ise evlilik yolunda sahteliğe baş- Politiği”, Kültür ve İletişim, 1998, 1/2. vurmadan ilerlemek ve ailesinin geçimini 111-148. “adam gibi adam” kalıbına uygun düşecek şekilde sağlamak oluşturmaktadır. Aile ve YIL: 6 SAYI: 15 53 ÇAM, Şerife, “Televizyon Dizilerinin Kadına Namus-Türkiye Örneği”, Namus Adına Yönelik Şiddet Temsillerinde Ataerkil Şiddet: Kuramsal ve Siyasal Yaklaşımlar, Rejimin İdeolojisi”, Kültür ve İletişim, Shahrzad Mojab ve Nahla Abdo (der.) 2009, 12/2. 79-132. içinde, Çev. Güneş Kömürcüler, İstan- ÇELENK, Sevilay ve Nilüfer TIMISI, “Yerli Dramalarda Kadın Temsili ve Şiddet”, bul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006. 43-61. Televizyon, Kadın ve Şiddet, Der. Nur Betül Çelik, Ankara: Dünya Kitle İleti- ŞIMŞEK, Leyla, “Televizyona Yansıyan Ka- şimi Araştırma Vakfı Yayınları, 2000. dınlık İdeali: Ataerkil Bir Tahakküm 23-64. Aracı Olarak Namus”, Amargi, 2006, ERDOĞAN, İrfan, Gerbner’in Ekme Tezi ve (1). 51-53. Anlattığı Öyküler Üzerine Bir Değerlendirme”, Kültür ve İletişim, 1 / 2, 1998. 149-180. YIĞIT, Zehra, “Kapitalist Sistemin Biçimlendirdiği Gündüz Kuşağı Programları- JOAN W. Scott, Toplumsal Cinsiyet: Faydalı nın Tek Tipleşen Kadını ve Sunumu”, Bir Tarihsel Analiz Kategorisi, Çev. Sanat Tasarım ve Manipülasyon, Sakarya Aykut Tunç Kılıç, Agora Kitaplığı, İs- Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 1. tanbul, 2007. Uluslararası Sanat Sempozyumu 21-23 Kasım 2013. JEFFREY, L. “Rethinking Audiences for Cultural Industries: Implications for Canadian Research”, Canadian Journal of Communications 19(3/4), 1994. MUTLU, Erol, Televizyon ve Toplum, Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, 1999. SILVERSTONE, Roger, The Message of Television: Myth and Narrative in Contemporary Culture, Londra: Heinemann, 1981. SILVERSTONE, Roger, Television and Everyday Life, London: Routledge, 1994. SWINGEWOOD, Alan, Kitle Kültür Efsanesi, Çev. Aykut Kansu, Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara,1996. SIRMAN, Nükhet, “Akrabalık, Siyaset ve Sevgi: 54 Sömürge-Sonrası YIL: 6 SAYI: 15 Koşullarda