IMF`SİZ TÜRKİYE Hüseyin Perviz Pur / Yeminli Mali

advertisement
15.08.2005 tarihli Dünya Gazetesinde yayımlanmıştır.
IMF’SİZ TÜRKİYE
Hüseyin Perviz Pur / Yeminli Mali Müşavir
Web : www.purymm.com. veya www.purymm.com.tr
Mail :
1) [email protected]
2) [email protected]
3) [email protected]
Türkiye’nin “IMF’den kurtulma şansı” borçlu ülkelerin içinde en uygun olanıdır. 2002
tarihli stand-by anlaşması Şubat 2005 tarihinde son bulacaktı. 2004 ve 2005 yılının ilk yarısında
IMF borcunun faizli bir ödeme tablosuna dönüştürerek ödeyebilirdik.
Türkiye’nin varsıl kaynaklarından Tüpraş’ın yıllık net karı 491 milyon dolar, hazineye
katkısı ise 8,2 milyar dolardır. Sadece Tüpraş’ın 4,5 yıllık karı IMF’nin borcunu ödeyebilecek
durumdadır. T.C Merkez Bankasından Temmuz/2005’te 42 milyar dolar rezerv vardır.
IMF’nin en büyük üç müşterisi Brezilya, Arjantin ve Türkiye’dir.
Arjantin ise 2004 yılında aksine moratoryum ilan ederek alacaklılara 103 milyar dolar
tutan dış borcunun % 75’inden vaz geçmelerini önerdi.
Brezilya’da 2002 yılında sosyalist başkan Laiz İnacio Lula de Silva seçimi kazandığında
kendinden önce uygulanan liberal ekonomik programları değiştirmedi. Bu davranış ile başta
ABD ile diğer batılı devletlerde ve finans merkezlerinde evvelce yaratılan tedirginliği kaldırdı.
2003 yılından itibaren Türkiye’deki gibi sıkı bir para ve maliye politikası uyguladı. Merkez
Bankası faizlerle oynayarak enflasyonu kontrol altına aldı. Başkan Lula de Silva IMF’ye
Mart/2005 tarihinde bitecek anlaşmayı yenilemeyecekleri kararını bildirdi.
Ve sıkı para politikalarını IMF’siz, uygulayarak ekonomisini düze çıkardılar. Bugün
Brezilya’nın Türkiye ile ekonomik rakamsal verilerde benzerlikleri gözlenmektedir. Brezilya ile
Türkiye’nin IMF’e borçları 23.2 milyar ABD doları olarak hemen hemen aynıdır. Brezilya’nın
bugün kamu sektörü borcu 350,24 milyar dolar olarak GSYİH (gayri safi yurt içi hasıla)nın %
51,3’üne ulaşmaktadır. 2003 yılında bu oran % 57,2 idi.
2
Türkiye’nin bugünkü ekonomik verileri Brezilya’ya yakındır. Hatta daha ileri düzeyde
verilerimiz de vardır. Örneğin enflasyon Türkiye’de % 84,6 (1998) den % 10,6 (2004)’e
indirilmişken Brezilya’da % 3,2 (1998) iken % 6,8 (2004)’e çıkmıştır. Artış yüzdesi % 100’dür.
Bazı ekonomistler Brezilya’nın tekrar IMF’e döneceği varsayımında bulunmuşlardı.
Türkiye’nin 2004 yılı büyüme hızı % 9,9’dur. 2001 yılında bu rakam aksine (- % 9,5) gibi
ters idi. Küçülmüş, geriye gitmişti. Cari açığı doğuran ithalattır. İthalat irdelendiğinde yatırım
mallarının artışı 2004 yılında % 70-80’e varmıştır. Ekonomi yüzde 9,9 büyürken imalat
sanayiinde kapasite oranı % 80,3’e yükselmiştir. Bu gelişmelere rağmen dış borç artarken
borcun gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYİH) oranı 2003 yılında % 60,3 iken bu rakam 2004
yılında % 53,4’e gerilemiştir. Bu rakam Brezilya’nınkinden daha düşüktür.
İMKB’da yerli Türklerin hisse senedi satışını kara bıyıklı yabancılar almaktadır. Bu
katılım oranı % 62’yi bulmuştur. Yerli Türklerin satışından elde edilen nakit yatırıma
dönüşmeye başlamıştır. Nitekim; 27.07.2005 tarihli Dünya gazetesinde Osman Arolat İstanbul
Sanayi Odasının 500 büyük firma sıralaması ile ilgili makalesinde çok önemli bir noktayı
aydınlatmaktadır. Aynen aktarıyoruz:
“500 büyük firma sonuçlarının ortaya çıkardığı bir başka gerçekte, artık faaliyet dışı
gelirler döneminin bir başka deyişle rant gelirlerinin faaliyet içindeki paylarının hızla geriliyor
olması. 1983 yılında % 19 larda olan 1990’larda % 33’lere, 1999’larda yüzde 219’lara
2001’lerde yüzde 540’lara yükselen faaliyet dışı gelirler 2004 yılında yüzde 39’lara gerilemiş
durumda. Bu da üretim esaslı çalışmaların öne çıktığını ortaya koyuyor.” Bu saptama çok
önemli bir durumu ortaya çıkarmaktadır.
Brezilya’nın borç sözleşmesini devam ettirmemesi sonucu IMF ile anlaşma yürüten 44
ülke arasında en borçlu ülke konumuna Türkiye gelmiştir. Anka Ekonomi bülteni
Temmuz/2005’in ilk yarısında yayımladığı verilere göre IMF’in en önemli müşterisi şu anda
ülkemizdi. Brezilya’nın borç sözleşmesini devam ettirmemesi sonucu IMF ile anlaşma yürüten
44 ülke arasında en borçlu ülke konumuna Türkiye gelmiştir. 44 ülkeye verilen kredilerin %
45’inin Türkiye’ye verildiği saptanmıştır. Bu ayrıcalıklı ülke olmada ABD’leri ile yürütülen
“stratejik müttefik” konumu olduğu bir gerçektir. Bu gerçek, Türkiye Cumhuriyetinin “yurtta
sulh, cihanda sulh” temel ve değiştirilemez kuralının dışına çıkarılmaya çalışıldığını
göstermektedir.
3
Ülkemiz ikinci bir İttihat-Teraki hatasına düşemez. Düştüğünde bir başka Mustafa
Kemal bulamayız. Tanrı öyle bir mucizeyi bir kez yollar. Değerlendiremiyenlere ikinci mucize
gelmemiştir. Türkiye’nin Nato dışında birebir bir ülke ile stratejik müttefikliği olamaz. Kuzey
komşumuz Rusya’nın gelişen ekonomisi ve Türkiye ile kurulmak istenen dengeli ekonomik
çıkar paylaşımına sırtımızı dönemeyiz.
Doğu ve Güneydoğuda devam eden terörizmin Irak topraklarından desteklenerek
ülkemiz aleyhine devam eden vurdumduymazlığı Türk ulusu “strateji ile müttefikliğin”
bağdaşmadığını, bu aldatmacayı kabul etmediğini, açık olarak kamu oyu anketlerine
yansıtmıştır. Kamuoyunun bu müttefikliği % 90’a varan bir oranda kabul etmediği saptanmıştır.
Irak savaşına girmemiz ile İttihat Terakki’nin I.Dünya savaşına girmesi arasında hiçbir
fark yoktu. Türkiye; Irak’ta yalnız bırakılıp Irak cehenneminde Kürtler ve Araplarla savaşarak
ekonomik yıkım darbesine uğrayacak, Lozan’da kabul edilmeyen ABD’nin etnik iki devlet
kurulması ile ilgili anlaşma maddeleri gerçekleşecekti.
Günümüzde Türkiye’nin IMF ile ilişkisini devam ettirme kararı alması ekonomik değil,
politiktir.
Amerika Birleşik Devletleri Türkiye Ekonomisi ve dolayısıyle bağımsızlığımızdan elini
çekmek istememektedir. 2005 yılında düzelmeye başlayan ekonomimizde terörizmin artmasının
arkasında “komplo teori”leri aramanın sırası geldiği açıktır. Uluslar arası anlaşmalara uygun
askeri harekatların “sıcak takibinde sınır ötesi müdahalenin yapılarak sonuçlandırılmasını
“stratejik müttefikimiz” engellemektedir. Anımsanacağı üzere bundan önceki süreçte terörizmin
önlenmesinde sınır ötesi harekat etkin olmuş, terörizmin yerleşim alanları ve silah erkleri yok
edilerek uzun süre susturulmuştu. A.BD’nin bu konuda daha etkili olması beklenmektedir. 1946
yılında SSCB Başkanı Stalin’in ülkemizin üstüne kara bulut gibi çöktüğünde yardımımıza koşan
tek ülke ABD idi. Bizi hem Nato’ya, ayrıca Birleşmiş Milletlere üye yaparak korumaya aldığını
ulusumuz unutmamıştır. Ancak, törelerimizde “Şehit kini” unutulamaz ve akıtılan kanın bedelini
ekonomik göstergeler ne olursa olsun ödeyemez. Ülkemizde terörizm devam ederse etnik
çatışmalara doğru bir yönelmeden korkulmaktadır. Böyle bir yönelme ekonomik ve sosyal
dengelerde büyük delikler açacaktır. Terörizm her ne pahasına olursa olsun önlenmelidir.
Bu konuda geçmişte makalelerimizde uyarılarımız yapılmıştı. O dönemde fazla hayalci
görülen önerilerin gerçekliği günümüzde kanıtlanmaktadır. Dünya gazetesi 01.08.2003 tarihli
“IMF Konusunda Toplum Ne Biliyor” başlıklı makalemizden özetle;
4
Türkiye Cumhuriyeti Kurucuları “Borcun borçla ödenmeyeceğinin bilincine varmışlardı.
Osmanlı döneminde borçların ülkenin ürünü, demiryolu işletmeciliği ve vatan topraklarına el
konularak ödendiğini görmüş bu dayanılmaz acıyı yaşamışlardı. IMF borç verdiği sürece
Türkiye uykusundadır. Aynı Osmanlı İmparatorluğu gibi. Ve ülkemizde iç ve dış huzursuzluk
yoktur. Dış güçler şimdilik düğmeye basmamaktadırlar. Türkiye iç dinamiklerine dönerek
başarılı bir planlama ile dış borçlarını öderse aynı huzurlu ortam devam ettirecek midir? Bu
sorunun cevabı "Hayır"dır. Anlaşıldığı üzere 01.08.2003 tarihli yazımızın tümcesinde terörizmin
yeniden başlatılacağı vurgulanmıştır.
Dünya gazetesi 18.05.2004 tarihli “1838 Ticaret ve 1995 Gümrük Birliği Anlaşmaları”
başlıklı makalemizden özetle;
Gümrük Birliği'nin sonuçlarının ekonomimize yansımalarının ne olduğunu merak
ediyorsanız, bunun cevabı 1838 Ticaret Anlaşması'ndan sonra Osmanlı'nın yeşermekte olan
ekonomisinin yok olması ile aynıdır. Buna en açık örnek Gümrük anlaşmasıdır. Gümrük
anlaşmasını, AB kurulduğu günden bu yana girmeden önce belirsiz bir süre için kabul eden tek
ülke biziz. 1996-2003 döneminde, AB ile Türkiye arasındaki dış ticaret açığı 65.8 milyar
dolardır. Bu miktar kamu kesiminin dış borcuna eşittir. Gümrük Birliği'nin dış ticaret açığına,
sanayiinin “genel Türkiye ekonomisinin” zararları dahil edilmemiştir.
Kamu sektöründe üretim yüzde 4.1 azalırken, özel sektörde ise artış yüzde 15,6'dır. Bu
çok büyük bir aşamadır. Bizi takip edenler bu verilere gözlerini dikmişlerdir. Verilerin hoşlarına
gitmeyeceği bellidir. Şu anda, Kıbrıs'ta çok dikkatli olmalıyız. Ve 1838 Ticaret Anlaşması
arkasından gelen “Kırım” savaşı gibi yaratılacak şok bir harcama kaynağına karşı tedbirlerimizi
almalıyız. 18.05.2004 tarihli yazımın tümcesinde Kırım ile Irak savaşları özdeşleştirilmiştir.
Toprak altında tohum patlamıştır. Türkiye ekonomisi düzlüğe çıkmaktadır. IMF ile
dostça el sıkışarak ayrılmanın zamanı gelmiştir.
PÜR DENETİM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK AŞ.
Bahariye Caddesi Site 64 No: 25/9 B-Blok Kadıköy - ISTANBUL
Tel : +90 216 449 37 00 (pbx) Fax : +90 216 449 37 71
Download