YENİ YAYINLARDAN ÖZETLER olduğu görülmüştür. Bu çalışmada kız çocuklarda IQ 70 ve altı olanlar %53.7, erkek çocuklarda ise %42.8’dir. Hispanik olmayan siyah ve Asyalı çocuklar en düşük ortanca tanınma yaşına (5.25.3yaş) sahiplerdir. Diğer Hispanik olmayan çocuklar en yüksek ortanca yaşa (6.7-7.0 yaş) sahiplerdir. Otizmin şiddetini arttıran iki faktör ile daha küçük ortanca yaş arasında anlamlı ilişki vardır. Bilişsel geriliği olanlarda (5.1 yaş) olmayanlara göre (6.6yaş) daha erkendir. Gelişimsel gerilik hikayesi olanlarda (4.2 yaş) olmayanlara (6.2 yaş) anlamlı olarak daha düşüktür. Annenin doğumdaki yaşın gençliği ve düşük anne eğitim düzeyi ile geç yaş OHS tanınması arasında anlamlı ilişki bulunmaktadır. Otizm Hastalık Spektrumlu (OHS) Çocukların Tanınma Zamanları: Popülasyon Temelli İzlem Çalışması Bulguları Shattuck PT, Durkin M, Maenner M ve ark. (2009) Timing of identification among children with an autism spectrum disorder: Findings from a population-based surveillance study. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 48:474-483. Doğru zamanda toplum temelli olarak yapılan otizm hastalık spektrumlu (OHS) çocukların tanınması bireysel gelişim, klinik pratikler ve politik kararlar için önem taşımaktadır. Tanıma OHS’nin klinik tanısı ve OHS için uygun kamusal hizmet atanması, erken müdahale ve özel eğitimi içeren geniş bir yapıdır. Deneyimli klinisyenler otizmi olan çocukları en erken 2 yaşında tanıyabiliyor iken, Asperger bozukluğu ve başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozuklukları (BTT-YGB) sıklıkla 4-5 yaşa kadar tanıyamamaktadırlar. Daha önce ABD’de yapılan çalışmalarda OHS’li çocukların tanınabildiği yaş ile tanındıkları yaş arasında fark olduğu görülmüştür. Çalışmacıların hipotezine göre erken tanınma yaşı ile erken gelişimsel gerilik, zeka geriliği (İQ<70 olması) ve yüksek aile sosyoekonomik düzeyi arasında bağlantı vardır. İki bulgu oluşturulacak politikalarla ilgili; düzeltilmemiş ortanca tanınma yaşı (5.7 yaş) ve 8 yaşına kadar tanı almamış OHS’li çocukların oranı (%27.1)’dir. Deneyimli klinisyenler otizmi 2 ve 3 yaş arasında tanıyabiliyorken, potansiyel ile güncel tanınma yaşı arasındaki fark 2.7-3.7 yıldır. Bu açığın kapatılması için ileri çalışmalara ve bu alanda yaratıcı düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. İnt. Dr. Mustafa Serdar Bölük Erken Çocukluk Döneminde Depresyon ve Anksiyete Semptomlarının Başlangıcı, Gelişim Süreci Ve Risk Faktörleri Bilgiler, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin yürüttüğü “otizm ve gelişimsel gerilik görüntüleme ağı” adlı devam eden çok merkezli izlem çalışmasına katılan 13 bölgeden gelmektedir. Çalışmada öncelikle OHS tanı kriterini karşılayan tüm 8 yaş çocukları incelenmiştir (n=2568). Bu çocukların 1873’ü (%72.9) çalışma şartlarını karşılamıştır ve bunların da 1655’inin tanınma yaşı son derece kesindir. Çalışmaya katılan çocuklar cinsiyet, ırk/etnisite, bilişsel durum, gelişimsel gerilik, annenin gebelikteki yaşı ve eğitim durumları yönünden karşılaştırılmıştır. Côte SM, Boivin M, Liu X ve ark. (2009) Depression and anxiety symptoms: onset, developmental course and risk factors during early childhood. J Child Psychol Psychiatry [Epub ahead of print]. Depresyon ve anksiyete, dünyada en sık yeti yitimine neden olan ilk on neden arasında bulunmaktadır. Orta çocukluk döneminde sık depresyon ve anksiyete semptomları (DAS) olanlarda erişkinlerden 2 kat daha sık depresyon görülmektedir. Ayrıca madde bağımlılığı, intihar girişimleri ve erken ölümler için de önemli bir risk faktörüdür. Daha önce yapılan çalışmalar DAS’ın Çalışmada erkek/kız oranı: 4.2/1’dir. %63.1’i beyaz iken 1/3’ünün bilişsel geriliği (İQ<70) vardır. Tüm örneklemde ortanca tanınma yaşı 5.7’dir. Median tanınma yaşı kız çocuklarda (6.1 yaş) erkek çocuklarda (5.6 yaş) göre anlamlı olarak daha geçtir. Daha önce yapılan çalışmalarda bilişsel geriliğin OHS’li kız çocuklarda daha yaygın Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi : 16 (2) 2009 I erken çocukluk döneminde ciddi oranda görüldüğünü göstermektedir: Oyun çağı çocuklarında %10 görülmektedir. DAS’ın erken dönemde gelişimini anlayabilirsek, etyolojisini anlayıp önlenmesi ve erken dönemde tanısı mümkün olacaktır. Otistik Olan, Gelişimsel Geriliği Olup Otistik Olmayan ve Normal Gelişim Gösteren Çocuklarda Uyku Problemleri ve 6 Aylık Sürekliliği Bu çalışmada çocuğun mizacı, annenin karakteri ve annenin davranışı ile DAS gelişimi arasındaki ilişki test edilmiştir. Çalışmaya 1997-1998 yıllarında Kanada’da doğmuş 2120 bebek katılmış, ancak bunların 1759 tanesinden eksiksiz bilgi edinilmiştir. Bebeklerin anneleri ile 5 ile 60 ay arasındaki zaman sürecinde yıllık görüşmeler yapılmıştır. Çalışmada Preschool Behavior Questionnaire ve Child Behavior Checklist kullanılmıştır. Çocuğun mizacı ile ilgili olarak Infant Characteristics Questionnaire; anne ve ailenin karakteri ile ilgili olarak Diagnostic Inteview Schedule; aile gelir düzeyi için Kanada istatistikleri; ailenin doğumdan 5 ay sonraki sürecini değerlendirmek üzere de The Parental Cognitions and Conduct Towards the Infant Scale kullanılmıştır. Demografik karakterler ise çocuğun cinsiyeti, annenin göçmen olup olmaması, anne yaşı, annenin eğitim düzeyi, aile statüsü ve ailenin gelir düzeyinden oluşmaktadır. Goodlin-Jones B, Schwichtenberg AJ, Iosif AM ve ark. (2009) Six-month persistence of sleep problems in young children with autism, developmental delay, and typical development. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 48:847-854. Çocuklarda sağlıklı bir gelişim için kaliteli uyku önemli bir gerekliliktir. Çocuklardaki uyku problemleri gün içerisinde davranış bozukluklarına ve artan aile stresine neden olmaktadır. Daha önceki çalışmalarda nörogelişimsel geriliği olan çocuklarda, normal gelişim gösteren çocuklara göre daha fazla uyku problemi görüldüğü belirtilmiştir. Bu araştırmanın amacı da üç okul öncesi çocuk grubunda (otistik, otistik olmayan fakat gelişimsel geriliği olan, normal gelişim gösteren) altı aylık period içerisinde uyku problemlerini ve sürekliliğini incelemektir. Araştırmayı otizm grubundan 62, gelişimsel geriliği olan gruptan 50, normal gelişim gösteren gruptan 62 çocuk tamamlamıştır. Çocukların yaşları 24-66 ay arasında değişmektedir. Çocuklar başlangıçta Autism Diagnostic Observation Scale (ADOS), Mullen Scales Of Early Leaning (MSEL) ve Vineland Adaptive Behavior Scales’e göre tanısal açıdan değerlendirilmiştir. 6 aylık zaman diliminde 3 ay ara ile 3 kez gözden geçirilmişlerdir. Çocukların uykuları aktigraf, ailenin uyku uyanıklık günlüğü ve ailenin doldurduğu Children’s Sleep Habits Quastionnare (CSHQ) ile değerlendirilmiştir. Sonuçta DAS üç şekilde gelişmiştir: Hızlı yükselen (%14.7), orta hızda yükselen (%55.4) ve yavaş yükselen (%29.9). Bu çalışma, DAS gelişimini bebeklik döneminden okul dönemine kadar inceleyen, bu kadar geniş bir gruptan oluşan ilk çalışmadır. Aynı zamanda DAS için yüksek risk faktörlerini de belirten ilk çalışmadır. Bebeklerin 5 aylıkken zor mizaçlı olması, DAS gelişiminde en önemli belirleyicidir. Annede depresyon varlığı ise ikinci sırada yer almaktadır. Bu çalışmanın önemli olmasının nedeni, daha önce okul öncesi dönemdeki çocuklar üzerinde bu konuda bir çalışma yapılmamış olması, DAS’ın bebeklikte tanımlanabilir olduğunu ve ergen ve erişkinlerde DAS’ı önlemek için annede depresyon tedavisinin gerekliliğini ortaya koymasıdır. Sınırlılıkları ise sadece annenin verdiği bilgilere bağlı kalınmasıdır. Sonuçta çocuklardaki uyku problemlerinin üç ayrı zaman diliminde de prevalanslarına bakıldığında aktigraf ve CSHQ’ya göre prevalansın düşük olduğu görülmektedir. CSHQ sonuçları ve aktigraf sonuçları ailenin bildirimlerine göre birbirine daha yakındır. Her üç grupta da aileler daha fazla problem bildirmişlerdir. Uyku problemleri de 6 aylık süre içerisinde azalmıştır. Gruplar birbiri ile kıyaslandığında en fazla uyku problemini otistik çocukların aileleri, en azını da normal gelişim gösteren çocukların aileleri bildirmiştir. CSHQ ya göre de en fazla uyku problemi gelişimsel geriliği olan fakat otistik olmayan İnt. Dr. Burcu Koptur II çocuklarda, en azı da normal gelişim gösteren çocuklarda görülmektedir. Aktigrafa göre ise otistik ve gelişimsel geriliği olan çocuk normal gelişen çocuk ile kıyaslandığında bunlarda uykuya başlama sorununun daha az olduğu görülmüştür. Gece uyanmanın ise en fazla gelişimsel geriliği olan grupta olduğu, en az da otistik grupta olduğu görülmüştür. Sürekliliğe bakıldığında en fazla sürekliliğin gelişimsel olarak geri fakat otistik olmayan çocuklarda olduğu görülmüştür. Sonuç olarak da otistik çocuklarda uykuya dalmada, gece uyanmada problemin ve bu problemlerin sürekliliğinin de en az olduğu görülmüştür. leriyle bilgi toplanmıştır. Başlangıçta 16.567 olan örneklem sayısı, 30. yılda 11.211’e düşmüştür. Risk faktörleri için yapılan anketlerde Rutter Malaise Inventory, Conner’s Teacher Rating Scale ve Rutter Teaching Scale tanısal görüşme programları kullanılmıştır. 30 yaşında yapılan görüşmedeyse katılımcılara daha önce anoreksiya nervoza veya bulimiya nervoza geçirip geçirmedikleri ve başka herhangi bir yeme bozuklukları olup olmadığı sorulmuştur. Tüm risk faktörleri için olasılık oranları hesaplanıp, bu oranlar cinsiyet ve sosyoekonomik duruma göre normalize edilmiştir. Bu araştırmada daha önceki bazı bilgiler doğrulanırken yeni bilgiler de ortaya çıkmıştır. Normal gelişim gösteren çocukların aileleri %14-33 arasında değişen problem bildirirken otistik ve gelişimsel geriliği olan çocukların aileleri %35-45 arasında problem bildirmiştir. Bu sonuç önceki çalışmalar ile benzerdir. Daha önceki çalışmalardan farklı olarak otistik çocuklarda daha az uyku problemi olduğu saptanmıştır. 30 yaşında yapılan anketlerin sonucunda, 11.211 kişilik örneklem grubundan 406 kişide yeme bozukluğu tespit edilmiş ve bunların 101 tanesi anoreksiya nervoza hastası olarak rapor edilmiştir. Çalışmanın sonucunda, kız cinsiyet, 0-1 yaş arası beslenme problemlerinin var olması, erken çocukluk döneminde (ilk 5 yaş) maternal depresif semptomların olması, geç çocukluk döneminde (5-10 yaş) az yeme öyküsünün olması ileri yaştaki anoreksiya nervoza riskini istatistiksel olarak anlamlı ölçüde artırmıştır. Çocukluk döneminde öz saygının yüksek olması ve maternal vücut kitle indeksinin yüksek olması da anoreksiya nervozadan koruyucu faktörler olarak saptanmıştır. Perinatal sorunlar, doğum kilosu, erken yaşta anneden uzun süre ayrı kalma, uyku problemleri, somatik semptomlar, akademik başarı, puberteye erken girme ise ileriki yaş anoreksiya nervoza riskini anlamlı olarak artırmamıştır. İnt. Dr. Ayşe Metin Ulusal Doğum Örnekleminde Yaşam Boyu Anoreksiya Nervoza İçin Çocukluk Çağı Risk Faktörleri Nicholls DE, Viner RM (2009) Childhood risk factors for lifetime anorexia nervosa by age 30 years in a national birth cohort. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 48(8):791-799. Anoreksiya nervozayı önlemede riski anlamlı olarak artıran faktörlere önem verilmesi, bu yönde daha geniş populasyon çalışmaları yapılması yararlı olacaktır. Int.Dr. Ayşegül Sevim Yeme bozukluklarıyla ilgili risk faktörlerinin saptanması, bu hastalık spektrumunun etyolojisini anlamada ve önleme stratejileri geliştirmede önemli bir rol oynar. Anoreksiya nervoza psikiyatri alanında intiharla beraber ölümle sonuçlanabilen nadir hastalıklardan biri olduğu için, hastalığı önleme yollarının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Ayaktan Tedavi Gören Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Türk Çocuk ve Ergenlerde Bipolar Bozukluk Komorbiditesi 5-11 Nisan 1970 yılları arasında Büyük Britanya’da (İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda) doğan tüm çocuklar, 1970 Britanya Kohort Çalışması’nın verileri kullanılarak çalışmaya dahil edilmiştir. Grubun doğum sırasında bilgileri kaydedilmiş; 5, 10 ve 30 yaşlarına geldiklerinde de birebir, aile ve öğretmen görüşme- Lus G, Mukaddes NM (2009) Comorbidity of bipolar disorder in children and adolescents with attention deficit/hyperactivity disorder (ADHD) in an outpatient Turkish sample. World J Biol Psychiatry; 28:1-7. III Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun karşı olma karşı gelme, anksiyete bozukluğu, depresyon, istismar varlığı, tik bozuklukları, bipolar bozukluk gibi diğer psikiyatrik bozukluklarla sıklıkla birliktelik gösterdiği ortaya konmuştur. Özellikle DEHB’ye eşlik eden bipolar bozukluk varlığı, değerlendirme sürecini, klinik tanı ve tedaviyi daha komplike hale getirmektedir. Bu durum son yıllarda ilgi çeken bir başlık halini almıştır: DEHB-bipolar bozukluk komorbiditesinin oranını, fenomenolojisini, klinik özelliklerini, bipolar bozukluktan ayırıcı tanısını tayin etmek için birçok çalışma yürütülmüştür. Pediatrik bipolar bozuklukla ilgili, sayıları artmakta olan çalışmalara rağmen; bu durumun klinik tanısı hakkında halen bir tartışma hali, karışıklık söz konusudur. Bu karışıklık kısmen; çocuklara mani tanısını koymaya karşı var olan klinik önyargılar ve farkındalık azlığından kaynaklanmaktadır. Bipolar bozuklukla diğer çocukluk başlangıçlı psikiyatrik bozuklukların bazı semptomlarının örtüşüyor olması da tanı aşamasını güçleştirmektedir. oranlar üzerinde etkili olmuştur. Relatif olarak yüksek oranlarda birliktelik göstermeleri, bu iki hastalık için olası ortak etyolojik faktörleri akla getirmektedir: Dopamin transport genlerinin DEHB’de ve bipolar bozuklukta rollerini ortaya koymayı amaçlayan çalışmalar bulunmaktadır. Aynı zamanda DEHB ve bipolar bozukluk patogenezinde beyin türevli nörotrofik faktörün rol oynadığına dair çalışmalar da gündemdedir. Aile çalışmaları pediatrik başlangıçlı bipolar bozukluğun güçlü bir ailesel bileşeni olduğunu göstermektedir. Bazı araştırmacılar, DEHB ile komorbidite gösteren bipolar bozukluğun aslında bipolar bozukluk grubunun gelişimsel bir alt tipi olduğu hipotezine sahiptir. Bipolar bozukluk hakkında sayıları artan çalışmalara rağmen, ABD dışındaki pek çok ülkede pediatrik bipolar bozukluk halen tanınmamaktadır. Yapılan araştırmalara göre bipolar bozukluk, prevelans ve klinik prezentasyonlar açısından etnik farklılıklar göstermektektedir. Bu bulgu, farklı etnik kökene sahip çocuklarda ilave araştırmalar yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bipolar bozukluğun DEHB’den ayrımı ciddi bir konudur: İrritabilite, dürtüsellik, hiperaktivite, distraktibilite her iki bozuklukta da çok yaygın olmakla birlikte mani için spesifik değildir. Taşkınlık, grandiyözite, yarışan düşünceler, uyku ihtiyacının azalması, hiperseksüalite bipolar bozuklukta yaygındır ve DEHB’den ayrımı sağlayabilir. DEHB popülasyonunda mani ayrımı yapmada, Davranış Değerlendirme Ölçeği (Child Behavior Checklist), Young Mani Derecelendirme Ölçeği, Çocuk Mani Derecelendirme Ölçeği efektif ölçütlerdir. Bu çalışmanın amacı: (a) DEHB tanısı almış çocuklarda, bir yarı-yapılandırılmış anket kullanarak bipolar bozukluk prevalansını tayin etmek, (b) DEHB’si olan çocuklarla, DEHB’ye eşlik eden bipolar bozukluğu bulunanların klinik özelliklerini karşılaştırmaktır. Bu çalışmanın örneklemini, Ekim 2006-Eylül 2007 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı Bölümü’ne DEHB tanısıyla refere edilen, yaşları 6 ile 16 arasında değişen, 121 (23’ü kız, 98’i erkek) kişi oluşturmaktadır. En az iki çocuk psikiyatristi tarafından DEHB tanısı onaylanan ve ebeveynlerinden bilgilendirilmiş onam, kendilerinden de rıza alınan çocuklar çalışmaya dâhil edilirken kronik hastalığı, herhangi bir duysalmotor özrü, nörolojik bozukluğu ve gelişme geriliği olanlar çalışma dışı bırakılmıştır. DEHB-bipolar bozukluk komorbiditesi, DEHB olanlarda bipolar bozukluk varlığı ve bipolar bozukluğu olanlarda DEHB varlığını inceleyen çalışmalarla irdelenmiştir: Altı popülasyon tabanlı çalışmanın üç tanesi DEHB olanlarda artmış oranlarda bipolar bozukluk varlığını ortaya koyarken diğer 3 çalışma bu iki bozukluk arasında anlamlı bir ilişki göstermemiştir. Klinik çalışmalar, DEHB olan gençlerde %8.2 ile %23 arasında değişen oranlarda bipolar bozukluk varlığını ortaya koymuştur. Kliniğe refere edilmiş bipolar bozukluğu olan gençlerde DEHB varlığı ise %4 ile %98 arasında değişen bir oranda saptanmıştır. Çalışmaların yapısı, katılımcıların yaşı, bipolar bozukluğa ait ilk atak yaşı, referanslar bu Çalışmaya katılanlara DEHB tanısı, DSM-IV-TR kriterlerine göre, iki çocuk psikiyatristinin görüş birliğiyle konulmuştur. Katılımcıların ebeveynlerine Davranış Değerlendirme Ölçeği (Child Behavior Checklist) ve ebeveyn Young Mani Derecelendirme Ölçeği doldurulmuştur. Bipolar bozukluk komorbiditesi Okul Çağı Çocukları IV İçin Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu ŞekliTürkçe Uyarlaması (ÇDŞG-ŞY-T ) kullanılarak saptanmıştır. ÇDŞG-ŞY-T annelere ve çocuklara ayrı ayrı uygulanmıştır. ÇDŞG-ŞY-T’nin yanı sıra DSM-IV-TR mani kriterleri de göz önüne alınmıştır. Bipolar bozukluk için son tanı, Liebenluft’un “dar fenotip” tanımlamasına göre konulmuştur. Bipolar bozukluk saptananların, ilk atak zamanları, atak sayıları ve son atak zamanları sorgulanmıştır. Davranış Değerlendirme Ölçeği ve Ebeveyn Young Mani Derecelendirme Ölçeği sonuçlarında her iki grup arasında anlamlı fark olması bu iki ölçütün, DEHB ve DEHB+ bipolar bozukluk gruplarını ayırmada etkili olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada Davranış Değerlendirme Ölçeği bipolar bozukluk profili için düşük pozitif prediktif değer saptanmıştır. Buna ek olarak, erken çocuklukta CBCL-bipolar bozukluk profiline sahip kişilerin erken erişkinliğe kadar gidişatını inceleyen bir uzunlamasına çalışmaya göre; CBCL-bipolar bozukluk profiline sahip kişiler, bipolar bozukluk, anksiyete, B kümesi kişilik bozuklukları gibi ağır psikiyatrik semptomatoloji açısından artmış riske sahiptirler. CBCLbipolar bozukluk profili spesifik tanı koymaktan ziyade gelişebilecek komorbiditeleri öngörmeyi sağlaması açısından değerlidir. İncelenen grubun yaş ortalaması 10.59 ± 2.19, % 81’i erkek, % 19’u kızdır. 10 çocukta (%8.3) DEHB’ye eşlik eden bipolar bozukluk saptanmıştır. Yalnız DEHB’si olan grupla, DEHB’ye eşlik eden bipolar bozukluğu olan grup arasında ortalama yaş ve cinsiyet açısından anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Davranış Değerlendirme Ölçeği’nde, bipolar bozukluğun eşlik ettiği grup, istatistiksel olarak anlamlı şekilde anksiyete, depresyon, sosyal problemler, davranış problemleri, saldırı, geri çekilme, eksternalizasyon ve total skor öğelerinde daha yüksek puana sahiptir. CBCL’ye göre katılımcıların 55’inde bipolar bozukluk profili saptanmıştır; ancak bu çocukların yalnızca 10 tanesine bipolar bozukluk tanısı konmuştur; böylece bu çalışmada CBCL’nin pozitif prediktif değeri %18 olarak ölçülmüştür. Bipolar bozukluğun eşlik ettiği grup, Ebeveyn Young Mani Derecelendirme Ölçeği’nde de daha yüksek skorlara sahip olmuştur. Daha önceki çalışmalarla tutarlı olarak, bu çalışmada da Ebeveyn Young Mani Derecelendirme Ölçeği’nin bipolar bozuklukla DEHB ayrımında güçlü bir ölçüt olduğu görülmüştür. DEHB grubunda ortalama toplam skor 11.25 ± 5.975 iken DEHB+bipolar bozukluğun olduğu grupta bu skor 31.60 ± 4.427’dir. Bipolar bozukluğun başlangıç yaşı olarak bu çalışmada, 8.9 ± 2.2 değeri saptanmıştır. Başlangıç yaşı Biederman ve arkadaşlarının araştırmasında 6.3 ± 4.7 olarak belirtirken, Türkiye’de yapılan bir başka çalışmada 9.24 ± 0.68, İspanya’da yapılan bir çalışmada 13.2 ± 3.5, Brezilya’da yapılan bir çalışmadaysa 9.6 ± 3.5 bulunmuştur. Bu fark etnik kökenden kaynaklanabileceği gibi, yalnızca örneklem özellikleri nedeniyle de ortaya çıkmış olabilir. Bu noktayı aydınlatmak için ilave çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışma için tartışılması gereken ilk nokta, DEHB olanlarda saptanan bipolar bozukluk prevelansıdır. Daha önceki çalışmaların çoğunda, bu çalışmada bulunan değerden daha yüksek prevelans değerleri açıklanmıştır. Beiderman ve arkadaşları DEHB’ı olan 140 çocukta %11 oranında bipolar bozukluk saptamış, 4 yıllık takip sonucunda bu oranda %12’lik bir artış izlemişlerdir ve saptadıkları bu değerin Butler ve arkadaşları tarafından, hastanede yatmakta olan DEHB olguları üzerinde yapılan çalışma sonrası ortaya koydukları %22’lik prevelans değerliyle tutarlı olduğunu öne sürmüşlerdir. Bütün bu çalışmalarda, mani tanısı, DSM-III ve ÇDŞG-ŞY ile konulmuştur. Bu çalışmada da benzer tanı yöntemleri kullanılmasına rağmen, görece olarak düşük prevelans izlenmesi, bipolar tanısı konulurken Liebenluft’un “dar fenotip” tanımlamasının dikkate alınmasına bağlıdır. Sonuç olarak bu çalışmada, DEHB olan çocuklarda artmış bipolar bozukluk komorbiditesi bulunduğu, klinik muayeneye ek olarak Ebeveyn Young Mani Derecelendirme Ölçeği gibi yardımcı ölçütlerin bu iki grubu ayırmada etkili olduğu ve CBCL-bipolar bozukluk profilinin bipolar bozukluğu olan grubu tanımlamada düşük pozitif prediktif değere sahip olduğu ortaya konulmuştur. Örneklem boyutunun küçüklüğü ve örneklemin yalnızca kliniğe refere edilen kişileri içermesi bu çalışmanın sınırlı yön- V depresyon ve tüm anksiyete bozukluklarının birbirlerini yordadığı; karşıt olma karşı gelme bozukluğunun (KOKGB) YAB, depresyon, erkeklerde panik bozukluk olmadan agorofobiyi; madde kullanımının ise depresyonu yordadığı saptanmıştır. Çocukluk döneminde ise yine davranım bozukluğu-antisosyal kişilik bozukluğunun antisosyal kişilik bozukluğu tanı kriterlerinden olan “15 yaş öncesinde başlangıç” çıkarılsa da aynı tanı ile devam ettiği; komorbitide olsa bile aşırı kaygı duyma bozukluğunun panik bozukluk; ayrılık anksiyetesi ve yaygın anksiyete bozukluğunun ise panik bozukluk olmadan agorofobi ile seyrettiği gözlenmiştir. Heterotipik yordayıcı olarak çocukluk döneminde KOKGB’nin depresyonu; depresyonun da YAB ve panik bozukluk olmadan agorofobiyi yordadığı saptanmıştır. Çalışmadan önce, değerlendirmeler arasında ya da son değerlendirme sonrasında belirtisi olan katılımcıların kaçırılmış olabilmesi; belli bir bozukluğa düşen hasta sayısının az olması çalışmanın kısıtlılığı olarak verilmektedir. Prospektif de olsa değerlendirmelerin sürekli olmayıp aralıklı yapılması nedeniyle “süreklilik” yerine “yordayıcı” kelimesini kullandıkları belirtilmektedir. Aşırı kaygı duyma bozukluğunun yeniden tanı kategorisine alınması, KOKGB’nin erişkinde nasıl seyredeceğinin değişken olması nedeniyle KOKGB ile davranım bozukluğunun farklı bozukluklar olarak değerlendirilmesi, ergen depresyonunun ancak eşlik eden hastalık varsa erişkinde de depresyon ile seyredeceği vurgulanmaktadır. lerini oluşturmaktadır. İnt. Dr. Çiğdem ORUÇ Genç Erişkinde Psikiyatrik Bozukluk Yordayıcıları Olarak Çocukluk ve Ergenlik Dönemi Psikiyatrik Bozuklukları Copeland WE, Shanahan L, Costello EJ ve ark. (2009) Childhood and adolescent psychiatric disorders as predictors of young adult disorders. Arch Gen Psychiatry 66: 764-772. Psikiyatrik bozukluğu olan genç erişkinlerin ¾’ünden fazlası ilk tanıyı 11-18 yaş arası almaktadır. Bu durum hangi bozukluğun gelecekte nasıl seyrettiği sorusunu gündeme getirmektedir. Homotipik yordama, aynı hastalığın gelecekte de aynı tanıyı alacak şekilde seyretmesi; heterotipik yordama ise, bir hastalığın gelecekte farklı bir hastalığı yordaması demektir. Bu araştırmada Great Smoky Mountains Çalışması’nın verileri kullanılarak genç erişkinde çocukluk ve ergenlik dönemi homotipik ve heterotipik yordayıcıların saptanması amaçlanmıştır. 9,11 ve 13 yaşlarında çalışmaya katılan katılımcılar 21 yaşlarına kadar izlenmiştir. Toplam katılımcı sayısı 1420’dir. 16 yaşından küçüklere Çocuk ve Ergen Psikiyatrik Değerlendirme Görüşmesi, 19-21 yaş arasındaki katılımcılara Genç Erişkin Psikiyatrik Değerlendirme Görüşmesi son 3 ayda olan belirtileri taramak için uygulanmıştır. DSM-III-R’de yer alan Aşırı Kaygı Duyma Bozukluğu da sorgulanmış, gelişimsel süreçte prevalansı %1’den az olan bozukluklar (örn. TSSB, sosyal fobi) sorgulanmamıştır. 9-13 yaş arası çocukluk dönemi yordayıcıları ile 13-19 yaş ergenlik dönemi yordayıcıları komorbidite ve cinsiyet etkenleri de analize dahil edilerek saptanmıştır. Ergenlik dönemine bakıldığında; komorbitide olsa da antisosyal kişilik bozukluğunun, yaygın anksiyete bozukluğunun (YAB), panik bozukluğun ve madde kullanımının homotipik yordayıcı oldukları; aşırı kaygı duyma bozukluğunun özellikle erkeklerde panik bozukluk ve yaygın anksiyete bozukluğunu yordadığı; depresyonun ise komorbidite varsa depresyon ile seyrettiği saptanmıştır. Heterotipik yordayıcı olarak Ar. Gör. Dr. Burcu Ersöz VI