12 - 17 Ekim 1989

advertisement
12 - 17 Ekim 1989
PROGRAM
1.
AÇIUŞ
12 Ektm 1989 Perşembe. Soat: 13.00
TDV Kocatepe Camii Konferans Salonu
13 Ekim 1989 Cuma. Saat: 14.00.
Ver: M.E.B. Şura Solonu ~ Beşevler
(Eski YOksak Ö{lretmen Okulu Sqlonu)
Dr. HalisAlbayrak
14 Eklm 1989 Cumartesi. Saat; 14.00
Odalar Blrli{ll Solonu Bakanirklar
Tiirk
Ocogı
Solonu Somanpozon
Fehml Koru
Dr. Tayyar
Beşir Ayvazoğlu
Ahmet
Gürtaş
Nevzat Kösoğlu
lll Prof.Dr. Necati Öner
lll Ekrem Üçyiğit
Odatar
BlrUğ!
Salonu
Bakanlıklar
Mlnf IKOtöphone So!onıu
SOn Dural\::
Boh.çe!ıevıer
~ım;:ııı;~~~~~~~~Soaı ı6oo
Bahçelievler Son Durak
Allıkulaç
lll Prof.Dr. Hayrani
lll Yavuz Sahadır
Prof .Dr. ismail Cerrahoğlu lll Prof .Dr. Esot Coşan
S. Ahmet Güner
Vll. KAPANlŞ VE DEGERLENDIRME
17EI<Im 1989SOiı,Sootl5 . 00
V. KUR'AN-i KERIM
15 El<lm 1989 Pazar. Saat 15.00
IV. TASAWUF VE ISLAM
Vl. INSAN VARLU~I KARŞlSlNDA ISLAM
14 El<lm 1989 Cumoıtesl. Saat• 19.30
ll. MEVLID
Prof.Dr. Orhan Arslan
Hl TARIH IÇINDE ISLAM
Altıntaş
lll Atilla Özdur
Anbarcıo()lu
Prof.Dr. Yüksel Bozer
Prof.Dr. Mustafa Faydalll Ayvaz Gökdemir lll Ergun Göze lll Halil Güler
Prof.Dr. Abdurrahman Güzel
lll Hamdl Mert
Prof.Dr. Mellha
Prof.Dr. Süleyman Hayri Boloy
lll Dr. Haluk Nurbaki
Doç.Dr. Yaşar Nuri Öztürk
Prof.Dr. Mehmet
Hatipoğlu
Ahmet
lll Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak
Prof.Dr. Se dot Topçu
Prof.Dr. Bohaeddln
Kabaklı
AcarOkan
Mümtaz'er TOrköne
Yediyıldız lll Namık
Kemal Zeybek
MMID KIRAATI :
~moll Coşar
KUR'AN MUCiZESi
Ergun GÖZE
Bu kadar seçkin bir konuda bu kadar kalabalığın huzurunda ve bu kadar kıymetli
benim konuşmam büyük cesaret değil bir cürettir. Beni bu
cüretkarlığa iten iki sebep var: Birisi Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin emri, ikincisi
bir vakitler Cezayir'irı büyük mütefekkir eviadı Malik Bin Nebi'nin "Kur'an-ı Kerim
Mucizesi" eserini haddirn olmayarak Fransızcasından tercüme etmiş olmamdır. Zaten
konuşmamın ismi de oradan geliyor. "Kur'an Mucizesi" aslında eserin ismi "le Furonik
Kuranik" Kur'an1 Vakıa, Kur'an'ın Zahiri idi. Nitekim Arapça Zahiri Kuran diye tercüme edilmiş bulunmaktadır, amma ben Anadolu'dan gelmiş bir insan olarak, belki oradan
getirdiğim atavik tesirlerle, Kur'an'ı hikmet, bir mucize kabul ettiğim için orada asıl müellifin niyetine belki ihanet ederek ismi değiştirdİm ve Kur'an Mucizesi yaptım. Ama aslında zaten rahmetli Malik Bin Nebi'nin yapmak istediği de aym şeydi. Kur'an'ın mucizevi tarafını bilhassa batılılar dahil olmak üzere kartezyen felsefelerin tesitindeki
insanlara göstermekti. Ama bir mukadder sual geliyor. Zaten müslüman içirı Kur'an bir
mucize değil miydi? Zaten Kur'an'dan başka bir mucize mevcut muydu? Burada enteresan bir tarihi ve bir de psikolojik vaka ile karşı karşıyayız. Bizzat Kur'an-ı Kerim'den
öğreniyoruz ki nübüvvetinin başlangıcında ve devamında Fahri Kainat'tan hemşerileri
daima mucize istemektedirler. Belki insan tabiatma has bir tavırdır bu, yine Kur'an-ı
Kerim'den de öğreniyoruz ki bunu ancak insanı yaratan bilebilir. Mucize inanmak için
istenmiyor, mucize inanmamak için isteniyor. Yani yapılamasın da, biz de bu tekliften
kurtulalım diye isteniyor. Yoksa insanın tavnnda mucizeye büyük meyil vardır. Hatta
bugün bile tabiat kanuniarına muhalif, alışılmamış faldı, yıldız falıydı birçok tabiat kanunu dışını araştıran araştırmalar mevcuttur. İnsan bunlara inanmaya da meyyaldir. lsmetuza gibi amaç onlarda. Çünkü teklif yok. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de teklif vardır ve
dolayısıyla Fahri Kainattan daima mucize istemektedir. Bunlardan birkaç tanesini size
arz etmek istiyorum, meselael-Enam suresinin 7. ayeti kerimesini rahmetli Çantay'dan
müteahhassısların arasında
okuyacağım:
"Habibim sana kağıt içinde yazılmış bir kitap göndermiş olsaydık da kendileri elletutmuş olsalardı da, o küfredenler yine behemahal bu apaçık büyüden başka birşey
değildir derlerdi." Aynı sürenin 25'inci ayetirıi yine Çantay'dan okuyorum. "Onlar iste-
riyle
- - KUTLU DOGUM - - - - - - - - - - - - - - - - - 1 4 3 - -
dikleri her mucizeyi görseler, yine inanmazlar." Bu husus başka surelerle de belirtilmiştir. İşte İsra sÜresl;nden bir meal okuyorum: "Biz dediler, sana katiyyen inanmayız,
ta ki bizim için şuradan bir pınar akıtasın yahut serin hurmalıklardan, üzümlüklerden
bir bahçen olsun da altından şarıl şarıl ırmaklar akıtasın veyahut gökyüzünü üzerimize
parça parça düşüresin veya Allah'ın meleklerini kefil getiresin, yahut altından bir evin
olsun, yahut semaya çıkasın, ona çıkacağına da asla inanmayız ya ta ki üstümüze okuyacağın bir kitap indiresin. Şöyle de; Rabbinin şam yücedir. Ben Allah'ın yarattığı bir
beşerden başka mıyım ki?" İşte burada Kur'an-ı Kerim mucizeyi çokca isteyenlerin asıl
niyetlerinin inanmak değil inanmamak olduğunu gösterdiği gibi, mucizenin nübüvvetin
şartlarından olmadığım da ifade etmektedir.
Nitekim Kur'an-ı Kerim Allah'ın kelamı olarak Resulü Ekrem'e şunu söyletiyor.
"Rabbimin şam yücedir. Ben Allah'ın Resulü beşerden başka mıyım ki mucize göstereyim? Ben bir beşerim", demek ki mucize başka, inanmak başka, belki bir yerde inanmak mucizelerin en güzeli, hele mucizesiz inanmak belki hepsinden güzeldir. Nitekim
Hz.Mevlana bakınız ne buyuruyor: "Mucibi iman nevaşet mucizat bu icizet kelpi sıfat"
yani inanmak için mucizeye ne lüzum var, eğer sen iman kokusunu duyuyorsan bu koku seni cezbediyorsa, hiç bir mucizeye gerek yok. Nitekim Asr-ı Saadette sıddıkı­
yet makamına çıkanların ve onun benzerlerinin bu tarza inandıklarını hepimiz biliyoruz
ve nitekim Hz. Mevlana ilave ediyor: "ruyu avazı nubuvvet mucizat". Bir başka büyük
İslam alimi, mütefekkiri, İmam-ı Gazali Peygamberin nübüvetinin sadakatine en büyük
delilin onun mübarek hayatları olduğunu ifade ediyor. İbni Sina ise akli delil bulunmayan bazı şeyleri uluorta reddedenleri şöylece tenbih ediyor. "Sabit olan birşeyi aniayamadığından dolayı tekzip etme hımbıllığının delili, olmayan birşeyi tasdik etmek hım­
bıllığından, daha başka bir şey değildir." Şimdi burada akıl meselesine gelmek
istiyorum, akıl bugün batılılann, karşımızdakilerin en büyük silahı, biz ise birtakım yanılg~lar içerisindeyiz. Akıl kullanıldığı takdirde kim kullanırsa onun silahıdır. Nitekim
dinimizi yıkmak için getirilen akll deliller akılla yıkılabilir.
Genç nesillere düşen şey ise bence budur. Bunun bir misalini vermek istiyorum.
Malumualiniz Kur'an-ı Kerim'de bir Fil Suresi vardır. Fil olayı Peygamber Efendimiz'in
doğduğu senedir. Büyük bir hadise olmuştur.Bu hadisenin teferruatından bir tanesi de
ebabil kuşlarının filleri pişmiş tuğlalar atarak kaçırmasıdır. Şimdi bugünün insanına,
inanmak istemeyen, hele pozitivizt insanına, hele ateist insanına böyle şey olmaz demek çok kolay gelir. Ama önce Elmalı Harndi merhumdan ve genişleterek Hayrollah
Beyden naklediyorum. Biraz dikkatli düşünürsek akıl bizlere şunları söylemektedir. Bir,
Resulü Ekrem o sene doğmuştur, 40 yaşında resül olmuşlardır, 23 sene devam etmiştir.
Demekki bu vahiy indiği zaman bu asrın şahitleri sağ idiler. Ben 50 sene önce ikinci cihan harbinin çıktığını ve hatta hatta birinci cihan harbine ait bir çok şeyleri rivayetten,
ikinci cihan harbini bütün teferruatını müşahadeten biliyorum. Demek ki bu ayet indiği
zaman hadisenin şahitleri sağ idiler. İki, bu sağ olanların büyük kısmı Kur'an'la mücadele halindeydiler. Bütün ayetlere itiraz ediyorlardı. Bu surelere bu böyledir, şu şöyledir
diye ve bu itiraz edilen surelerin listeleri elimizdedir. Bu listede Fil Süresi yoktur. Eğer
Cenab-ı ResuluHah'ın getirmiş olduğu, en aklt ayetlere dahi itiraz eden, redde kalkan kişiler böyle bir hadisenin varlığını bilmeseler idi, itiraz etmezler, hatta hatt etmezler miy-
- - 144 - - - - - - - - - - - - - - - - - - KUTLU DOGUM - -
Demek ki aklı, aklı selimi aynı şekilde kullandığımız takdirde en
noktaya varıyoruz: Aklen ispat edemeyiz, ama siz de aklen inkar edemezsiniz. Nitekim burada yine rabmete vesile olsun diye arz ediyorum bir Türk mütefekkirinin sözünü "Allah'ı inkar Allah'ı ispattan çok zordur" diyor Peyami Safa. Burada bizim
aklımızı son noktasına kadar kullanmak, genç neslin en. başta gelen vazifelerinden bir
tanesidir. Şimdi Kur'an-ı Kerim'in artık bir mucize vasfını altın ev, hurmalıklar, üzümlükler gibi nesnelerle ölçmeyeceğimiz bir devre gelmiş bulunuyoruz. Bu devirde, teknoloji öyle bir noktaya geldi ki hatta elimden gelse şunları (mikrofonları) kaldırmak istiyorum, öyle bir noktaya geldi ki eğer eskiler bu ünü duysalardı, inanın yine inanmazlardı,
gibime geliyor. Demek ki Kur'an-ı Kerim'in Fil vakaasının bütün bunların üzerinde zemini ve zamanı aşan bir kanatı olmak gerekir, hiçbir ilim, hiçbir teknoloji zamanın hiçbir değişikliği onu yıpratamasın. İşte kartezyen felsefenin çocuğu Cezayir'de çok dindar
bir ailede yetişmiş teknik tahsili yapmış fevkalade imanlı bir müslüman olan Malik Bin
Nebi bu kitabında alim usulle önce akli delillerle Kur'dıı-ı Kerim'in çürütülemeyeceğini
ortaya koymuş, yine akli delillerle ortaya koymuştur ki, Kur'an-ı Kerim'in akıl üstü bir
ilahi menşei vardır. Kendisi bunu muhtelif bölümlerde vahiy mesel esinde, vahyin keyfiyetinde, vahyin psikolojisinde, ayrıca Muhammed! mefl}un'ı ile Kur'an'ın mefhumu ayrılığında, zıtlığında Kur'an'da Cenabı Peygamberi tembih de var. Tabiati ile aynı zamanda Cenab-ı Resulullah yadı cemili de var ve aziz ömrüne yemin de var. Bütün bunları
göstererek, ispat etmektedir. Çünkü batı oryantalizmi, batı emperyalizmi, batı sömürgeciliği, haçlı zihniyeti Kur'an'ı Kerim'i yıkmadıkça İslam dünyasına hakim olamıyacağını
bildiği için, Kur'an'ı araştırmalara ilmi metodlarla başlamış ve bütün gücünü Kur'an'ın
bir beşeri eser olduğunu ispata vakfetmiştir.
di
karşılarındakini.
azından şu
Bu bilgilerimiz Avrupa'nın metropollerindeki büyük kütüphanelerde büyük ciltlerde Kur'an müellifinin yerine de peygamberimizin ismini yazarlar. Hala bu bidatı devam
ettirenler, bu iftirayı devam ettirirler. Malik bin Nebi incelemesinde Kur'an-ı Kerim'in
bir beşer eseri olduğunu kabul ederek harekete geçmiş ve fakat, sayfalar ilerledikçe çok
basit bir akıl sahibinin de anlayacağı gibi bu eserin bir beşer tarafından ortaya konamayacağını göstermiştir. Böyle bir iddia bize mucize gibi gelen herşeyden çok daha akıldı­
şıdır. Hatta şöyle bir topariama yapmak isterim bu kitap hakkında, eğer Kur'an-ı Kerim
muarızlarının dediği gibi bir insan tarafından meydana getirilseydi;bu insanın 7-8 yaşın­
daki çocukların bile ezberleyebilecekleri bir kitap yazacak kadar pedagog, insan ruhunu
eşsiz derinliğine dek bilecek kadar eşsiz bir psikolog, o zamana kadar kimsenin aslını
bilemediği tarihi vakaları aydınlatacak bir tarihçi ve deniz dibindeki suların nasıl tabaka
tabaka üst üste karanlıklar teşkil ettiğini bilecek kadar bir balık adam, atmosferde
yükseldikçe oksijenin azalacağını ve insanın kalbini sıktığını bilecek kadar astronot, kainatın her gün geliştiğini bilecek kadar bir astrofizikçi, koskoca bir miras hukuku, feraiz
ilmi, ceza hukuku var edecek kadar bir hukuk profesörü, hatta hatta Rum Süresinin ilk
ayetlerinde olduğu gibi gaipten haber veren, on sene sonra olacak hadiseleri peşin peşin
söyleyen bütün mesuliyeti üzerine alan eşi emsali görülmemiş bir kahin, botanikçi, zoolog, büyük bir sosyolog ve bugün bildiğimiz bütün ilimierin sahibi ve ayrıca devrinin
çok üzerine çıkmış edip, edebibir şair, kısacası tövbe başa Allah olması gerekiyordu ki,
öyledir. Bu noktada Peygamberi Ekber'in insanlığın babası olmuş o yetimin ümmi ola-
- - KUTLU DOGUM - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 1 4 5 - -
da çok ayrı bir ilahi niteliktedir. Dolayısıyla böyle bir pozitif
pozitif inanışı batılılar terkettiler. Ama hala 1923 senesindeki çimento tekniğini nasıl kullandığımız gibi, biz o tekniği hala terkedemedik, hakkıyla terkedemedik. Böyle bir pozitif inanışın nasıl bir çıkmaz sokak olduğunu, böylece size kı­
saca arz etmiş oldum.
rak
ba'solunmuş olması
inanışın
ki bugün
artık
Bugün Kur'an-ı Kerim'in mucizesi nedir denirse, Kur'an-ı Kerim'in mucizesi mualseba devrinde daha çok icazeli idi. Bugün herhalde daha başka bir şey olmak gerekir. Ama değişmeyen bir mucize var, yaratanlayaratılan arasındaki köprü ve bağ olmasıdır. Onun ilahi bir mektup olmasıdır. Bugünün coğrafyasının, bugünün maddi
dünyası içinde kaybolmuş, yolunu şaşırmış insanlara bir hitap olmasıdır. Bir körfez olmasıdır. Bir merci olmasıdır. Kur'an-ı Kerim'in bütün bu hücumlara rağmen ayakta kalmış olmasıdır. Bütün hücumların onun varlığının manevi varlığının en küçük zerresine
tesir etmeden geçmiş gitmiş olmasıdır. Çok haklı olarak mütehassısları mevzuularında
bazı üzüntülerini, bazı kişilerin edepsizliklerini söylediler. Kur'an-ı Kerim'in büyüklüğünü düşününce ve bu büyüklük herkesi düşündürttürebildikçe bana öyle geliyorsa kulaklarımız bunlara tenezzül dahi etmeyecektir. Bunlar kendi bedtbahları içerisinde zaten
belki de, hatta acıyacağız hani Resulullah'ın kendisine 90 defa da istiğfar etsen de, affetmeyeceğim denince, ben 100 defa istiğfar ederim buyurmuş ya belki onlara da hidayet
dilemek yine Kur'an'ın isteği istikametinde bir hareket olur. Çünkü birçok adalet ayetlerinden sonra Kur'an bilirsiniz affetmek hakkınızda daha hayırlıdır. Diye gerçek yolu her
zaman göstermektedir. Evet yine bana sorarsanız asıl kanaatini hiç kaybetmeyen hatta
daha da fazlalaştıran Kur'an mucizesi bizzat Fahri Kainatın kendisidir. Çünkü bir gün iffet, ismet, istikamet, timsali Hz. Aişe sıddıka sordular: "Hz.Peygamber'in ahlakı neydi
diye". İsmet, iffet, istikamet timsali Hz. Aişe sıddıka (r.a) buyurdular ki O'nun ahlakı
Kur' an' dı. Demek ki Kur'an'ın gönderilmesinin bir başka sebebi en büyuk mucize sebebi
ahlakı hamidedir. Belki bu noktayı söylerken ağzım yanıyor, keşke hep yansa, belki de
hep unuttuğumuz her gün beş vakitten çok daha fazla tekrarlamamız gereken nokta budur. O peygamber ki kendisine İkra emri geldiği zaman, ben okuma bilmiyorum diyecek kadar kendini bilmekteydi. Bugün bakıyoruru da, dün bakıyoruru da kimlere ne söyleniverse hemen inanıveriyorlar. Bir kez daha anlıyorum 14 asır önceki büyüklüğü,
edebi büyüklüğü bir daha anlıyorum. Havzı kevsere kadar olduğunu şimdi anlıyorum.
Öyle bir peygamber ki içinizden bir fakir borçlu ölürse bana haber verin onu borçsuz
göndermek benim vazifemdir, ama zengin ölürse mirasçılarına haber verin onlar gelsin
buyuruyor.
lakayı
O peygamber ki kendisine edepten mahrum bir kadın şuna bak kul gibi yemek yiyiyor deyince, gayet tabii benden daha iyi kul kimdir diyecek kadar mütevazi, bana da o
yediğinden ver dediği zaman buyur diyecek kadar efendi ve ağzıma ver dediği zaman
eliyle ağzına verecek onu hidayete erdirecek kadar mucize sahibi. Hz. Peygamber'i bilmeden Kur'an'ı anlamak mümkün mü? Kur'an'ı bilmeden Hz. Peygamber'in büyüklüğü­
nü idrak mümkün mü? Bunu hoca efendilerimize soralım! Yine O Peygamber ki hırsız­
lık yapan bir zengin kızının elinin kesilmesini affetmesini veyahut istisna yapılmasını
isteyenlere Muhammed'in kızı Fatıma da hırsızlık yapsa onun da elini keserim diyecek
kadar adalet örneği vermiştir. Yani çifte standart yok, tek standart var, o da Kur'an. Ni-
- - 146 - - - - - - - - - - - - - - - - - - KUTLU DOGUM - -
tekim ya Resulullah niçin kendini bu kadar üzüyorsun, sabahlara kadar ibadet ediyorsun
diyenlere de:' ben şükredici kul olmayayım mı'demiştir. Öyledir ki hatta bazılarımıza öyle gelir ki canım peygamber olduğuna göre affedilmiştir. Tekliften tekerrürden ağridir
gibi geliyor. Hayır tam aksine herkesten fazla ona teheccüt namazı kılmak farzdır. Dolayısıyla teheccüt namazı kılanlara da tebrik itmam farz olur kendilerine farz etmiş demektirler.
Yine Kur'an-ı Kerim'in Hz. Peygamber'le müşterek harika bir macerası var o da şu­
dur. Adam taparlığı önlemiş bulunmasıdır. Kendisini bu kadar övdüğümüz, 1400 sene
sonra hatırasından heyecana gark olduğumuz, ümitlerle dolduğumuz, belki nevt. geldiği
anda hatırlasak şad olacağımız o büyük varlık, bir beşerdir, bir insandır. İnsana bu ne
büyük bir şereftir. İnsan olmaya layıkolmak için ne büyük bir teşviktir. İyi bir sebeptir
ve bütün kusurumuza, günahlarımıza, eksikliklerimize rağmen ne mutlu bize ki demekten kendini alamıyorum, öyle bir kitaba ve böyle bir peygambere malikiz. O kitap adeta
Peygamberi Ekber'in bir hayat düsturu Peygamber o kitabın yaşamış numunesi, yaşayan
Kur'an demek suretiyle mükemmel bir zat. Birnalı Harndi Efendi diyor ki hiç olmazsa
Kur'an-ı Kerimi anlamayan kimseler, Arapça bilmeyen kimseler bu kitap hakkında konuşmasınlar diyor, ben ise cumhuriyet çocuğuyum, yasini şerifi yedeksubayken öğren­
dim, her ramazan öğreniyorum yine unutuyorum. Ama Kur'an-ı Kerim hakkında ümmiyim, ben de konuştum, sizin takdirlerinize mazhar oldu, bu da Kur'an-ı Kerim'in bir
mucizesi, başka ne olabilir? 14 asır insanlığı tamamen değiştirmiş, yepyeni bir milliyet
getirmiş olan Kur'an-ı Kerim'in, bizim cemiyetimize vermiş olduğu birkaç noktayı da
arz ederek sözlerimi bitireceğim.
Atalarımız Hz. Adem'den beri dağlarda yaşıyorlardı, göçebeydiler. Kur'an-ı Kerim'in dairesine girince sanatkar oldular, hattat oldular, musiki, mimari adamı, şair,
edip oldular, ilim sahibi oldular.Bugüne gelen ilmi onlar hazırladılar. Avrupa'nın bugün
övündüğü ilmi onlar hazırladılar. Neyin sayesinde? İslam'ın sayesinde, İslam benim atalarımı da aldı, dağdan getirdi, attan indirdi, bir kil.mil insan haline getirdi. Yunus Emre
yaptı, Mevlana yaptı, Gazali yaptı, Kemal Paşazade yaptı ve dünyanın gönpediği hakanları yaptı ve yine Kur'an-ı Kerim'in en büyük mucizesi olan Hz. Peygamber'e nisbeten
bir varlık ortaya koydu "Mehmetçik". Asli saffetini yeniden bulduğu an, bütün dünyanın yeniden değişeceği ve şimdiye kadar "Allah deyip dayandım/Senin için alkanlara
boyandım" diyen denizler kadar belki Balkaniara Kızıl deniz dolacak kadar kan dökmüş olan Mehmetçik de Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Peygamber'in insanlığa büyük bir hediyesidir.
Beni sabırla dinlediğiniz için hürmetlerimi arz ederim efendim.
- - KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - - - - - 1 4 7 - -
Download