ve çocuk terbıyesı

advertisement
TARTIŞMAL 1
iLMi
TOPLA NT IL AR
D iz is i
İSLAM'DA AİLE VE
•
•
ÇOCUK TERBIYESI
SEMPOZYUMU
(TEBLİG VE MÜZAKERELER)
I
Doç. Dr. Musa Kazım YILMAZ * Doç. Dr. Mustafa BAKTIR * Doç. Dr. Abdullah
ÖZBEK * Yard. Doç. Dr. Abdülkadir ETÖZ * Prof. Dr. Necmeddin TOZLU
Doç. Dr. Mehmet Faruk BAYRAKTAR * Doç. Dr. Bayraktar BAYRAKLI *Hülya
KÜÇÜK * Dr. Tahsin NART * Dr. Mehmet Emin AY * Prof. Dr. Asaf ATASEVEN
Doç. Dr. Osman TÜRER * Doç. Dr. Abdullah AYDINLI * Dr. Sabri AKDENİZ
BUKİTAP
p=~
tsı\.\1
..
\..AMi ILIMLER ARAŞTIRMA VAKFI
. ARAFlNDAN HAZIALANMIŞTIR
r---~·~·._----~
nmıneŞ.nm
i~ H: DIŞ
TiC.tRET .t.Ş,.
İLMİ NEŞRiYAT
12
iSLAMİ İLİMLER ARAŞTIRMA VAKFI (İSAV)
Tartışmalı ilmi Toplantılar Dizisi : ı 8
Editör
Redakte
Tas hih
Sayfa tertibi
Dizgi
Baskı
Cilt
: Prof.Dr. İbrahim CANAN
: Seyyit Ali TÜZ
:Heyet
: İsmail KURT
Sinan CUMHUR
POLATOFSET
YEDİGÜN Mücellithanesi
12.
Tebliğ:
BİR EGİTİM MÜESSESESi OLARAKTASAVVUF
Doç. Dr. Osman TÜRER
Atatürk Üni. İlahiyat Fak. Dekan Yard.
Bismillahirrahmanirrahim, Sayın Başkan, Muhterem Hocalarım, Değerli Misafirlerı Konuşmama başlamadan önce bu organizasyonu gerçekleş-tiren kuruluşlara ve bizleri buraya davet eden
zevata şükranlarımı teşekkürlerimi arzetmek istiyorum. Sempozyumun başlangıcından bu tarafa eğitim ağırlıklı çeşitli konular
üzerinde çok değerli konuşmalar yapıldı, müzakereler gerçekleşti­
rildi. Benim gördüğüm kadarı ile yapılan müzakereler, sunulan tebliğler arasında pek temas edilmeyen mevzu oldu. Benim seçmiş
olduğum konu inşaallah bu bakımdan isabetli olmuştur diye
düşünüyorum.
Memleketimizde ve tüm İslam aleminde asırlardır
müessesesi olarak faaliyet gösteren kurumlardan müesseselerden birisi de bildiğiniz gibi tasavvuf ve tarikatlardır. Bu mevzu
bu sempozyumda şu ana kadar henüz tartışılmış, gündeme gelmiş
eğitim
değil.
Bendenizin vasıtası ile kısmen de olsa sempozyuma getirilmiş
bulunuyor. Konum Sayın Başkanımızın da belirttiği gibi "Bir
Eğitim Müessesesi Olarak Tasavvuf'. Konumu takdime geçmeden
önce şunu söylemek istiyorum ki bu konu hakikaten çok geniş bir
konudur. Başlığın muhtevasını burada aktarmamız gerçekten
mümkün değildir. Onun için özet mahiyetinde olmak üzere eğitim
açısından meseleye kısaca temak etmeye çalışacağım. İzin verirseniz İrticali konuşmak yerine zaten nispeten kısa olan tebliğimin
metnini aynen okumayı tercih ediyorum İnşaallah normal karşı­
lanır.
288 İslam'da Aile ve Çocuk Terbiyesi
İslam inanç, kültür ve medeniyetinin ortaya çıkardığı eğitim
müesseselerinden biri de Tasavvufve tarikatlardır. H.II. asırdan itibaren müstakil bir dini-fikri müessese olarak kendini gösteren Tasavvuf harketi, zamanla kurumsaliaşarak tarikatları doğurmuş ve
bu tarikatlar tekke ve zaYiyelerde kendi eğitim ve irşad anlayış­
ıarına göre insanları eğitmeye devam etmişlerdir. Resmi planda
ilim, eğitim ve irsad görevini üstlenen medreselerin yanı sıra, gayri
resmi tarzda toplumun bağrınddan çıkanTasavvuf erbabı mürşid­
ler; tekke ve zaviyelerde kendilerine has medotlarıyla insanların
eğitimini üstlenmişlerdir. Biz burada, Tasavvuf ve tarikatla-rm bir
eğitim müessesesi olarak arzettikleri hususiyetlere ve takip ettikleri metodun özelliklerine kısaca temas etmeye çalışacağız.
Şeyh-mürid ilişkisi: Tekke ve zaYiyelerde uygulanan eğitim
ve irşad, biri avama diğeri de müridiere yönelik olmak üzere iki
türlüdür. Bunlardan birincisi, şeyhlerin herkese açık olarak
yaptıkları vaaz ve sohbetler tarzında kendini gösterir. Bu tür vaaz
ve sohbetlerle, mürşidler toplumun dini ve ahlaki yönden eğitilme­
sine gayret sarfederler. Umumiyetle müşahede edilmektedir ki, ehliyetli mürşidlerin yaptıkları vaaz ve sohbetler hem daha çok kimse
tarafından izlenmekte,. hem de çok daha tesirli olmaktadır. ilmi, irfanı ve manevi otoritesi ile tanınmış mürşidler, bulundukları toplumda genellikle ehli tarık olsun veya olmasın herkes tarafından
sevilip sayılmakta, bu yüzden toplum üzerinde deruni ve manevi bir
otorite kurarak, onların eğitim ve irşadı konusunda müsbet tesirler
icra etmektedir. Mürşid-i kamillerin toplumun geneli üzerindeki bu
terbiye ve irşad fonksiyonuna rağmen, tekke ve tarikat eğitimi denildiğinde ilk akla gelen, müridiere yönelik tarikat içi eğitimdir.
Tarikat içi eğitimin en önemli özelliği , bu eğitimin tümüyle şeyh­
mürid ilişkisi üzerine bina edilmiş olmasıdır. Tasavvuf ve tarikat
çevrelerindeki temel kabullerden biri olan, ll kamil bir mürşide intisab edip, onun rehberliğine müracaat etmeksizin seyru sulükte
ilerleyip kemale ermenin mümkün olmadığı ll anlayışına dayanan
bu ilişkinin söz konusu olmadığı bir tarikat eğitimi düşünülemez.
Mürşidle mürid arasındaki bu ilişki intisabll olayı ile başlar. İnti­
sab ise, bir müridin haya-tında son derece önemli bir anlam ifade
eder.
11
intisabın Ehemmiyeti : İntisab, tamamen kişinin istek ve
olan ve hiç bir zorlamanın söz konusu olmadığı b:lr
olaydır. Ahlakını, davranışlarını, hal ve hareketlerini, ibadet ve
taatını, dini bilgilerini, ihlasını kulluk açısından yetersiz bulan ve
bu hususlardaki zaaflarından kurtulup, her haliyle olgunluğa
ihtiyarına bağlı
Bir Eğitim Müessesesi Olarak Tasavvuf 28Ç
erişebilmek için
ihtiyacı duyan
mürşide intisab
kamil bir mürşidin irşat ve terbiyesi altına girme
bir insan (talib), kendi iradesiyle herhangi bir
talebinde bulunur. Talebi kabul edilen bu kimse,
usulü dairesinde o mürşide intisap ve "biat" eder. Mürşidle yapılan
biat, esasen Allah (c.c)'la yapılmış demektir. Mürid intisap esnasında mürşidin huzurunda bütün geçmiş günahlarından ihlasla
tevbe eder, o andan itibaren, üzerinde kul hakkı varsa onları ödeyeceğine, yalan söylemeyeceğine, gıybet etmeyeceğine, kimsenin aleyhinde bulunmayacağına, beş vakit namazını vaktinde ve cemaatle
kılacağına varsa kaza namazlarını yerine getireceğine, abdestsiz
gezmemeye çalışacağına, üzerine farz olan şer'i hükümleri ifa, bütün
sünnet ve nafileleleri kamilen eda edeceğine, "ruhsat"ları terk edip,
"azimet" yolunu tutacağına ve bid'atlardan uzak duracağına vs. dair
söz verir (1). Böylece o kimse resmen tarikate girmiş ve yepyeni bir
hayata adım atmış olur.
Görüldüğü gibi intisab olayı, müridin hayatında tam bir
dönüm noktasıdır. Mürid bir mürşide intisab etmekle, geçmişteki
hayatının üzerine bir sünger çekmiş; yepyeni ve tamamen İslami bir
hayat içerisinde manen terakki etmeye ilk adımını atmış olur.
Kısacası o, hayatında en büyük inkılabı gerçekleştirmiştir. Artık
bundan sonra yapacağı şey, tarikat disiplini içerisinde, intisab
anında şeyhine ve Allah (c.c)'a verdiği sözleri yerine getirmeye
çalışmak, mürşidinin emir ve tavsiyeleri doğrultusunda Allah (c.c.)
ve Rasülü (s.a.v.)'nün yolunda ahlaki olgunluk ve ruhsal kemale
doğru adım adım ilerlemektir.
Tarikatlardaki intisab olayında gördüğümüz, müridin mürşi­
cline karşı ihtiyari ve derüni teslimiyetini ve bu olayın müridin
hayatında icra ettiği büyük değişikliği, başka hiçbir eğitim kurumunda görmek mümkün değildir. Hakikaten tarikatlar, "terbiye" ve
"eğitim" işinin, kişiyi kuru ve nazari bilgilerle donatmaktan ziyade,
ona yapılan telkinler ve fiilen icra ettirilen birtakım uygulamalar
sonucu, duygu, düşünce ve ruh dünyasına tesir etmek suretiyle hal
ve hareketlerini müsbet yönde geliştirmek olduğunu çok iyi kavramışlar ve eğitim metotlarını da bu temel espri üzerine bina
etmişlerdir. Bu anlayış, tasavvufi eğitimde işin başlangıcını oluştu­
ran intisab olayında bile apaçık kendini göstermektedir. Zahiri
görünümüyle bu özelliği taşıyan intisab olayında, ilk bakışta dikkati çekmeyen, ancak ruhi ve psikolojik bakımdan son derece önemli
olan bir başka husus daha vardır ki, o da "tefeyyüz" olayı, yani
mürşid-i karnİlin tarikat silsilesi aracılığı ile Hz. Peygamber
(s.a.v.)'den tevarüs ettiği feyz-i ilahinin, intisab anında müridin kalbine akmasıdır. Üstelik, intisab vasıtasıyla istifade kapısı açılmış
olan bu feyizden, mürşide kalben ne derece bağlı olunur ve muhab-
290
İslam'da
Aile ve Çocuk Terbiyesi
bet beslenirse, ona ne kadar çok hizmet edilir ve tavsiyelerine uyulursa o derece fazla nasiplenmek söz konusudur. Bu derece önemli
olmasından dolayı intisab, mürid için "ikinci doğum" ve "manevi
aşılanma" olarak telakki edilmiştir. Artık mürid, yapacağı şuurlu
ve disiplinli kulluk sayesinde, mürşidinden alacağı destek ve feyzin
de yardımıyla, "kemal" ve "vuslat" yolunda sürekli mesafe katetmeye namzet durumundadır.
Tasavvufi Eğitimde Metot ve Gaye : Tasavvufi: eğitim, insani ruh ve gönül dünyasından ele alan, kalb merkezli bir eğitimdir.
Bu eğitimin asli metodu "kı;ılb tasfiyesi" ve "nefis tezkiyesi"dir. Bu
yolla ulaşılmak istenen gaye, insanı Allah 'c.c.)'tan uzaklaştıran ve
kalbini karartıp isyan ve küfür bataklığına sürükleyen her türlü
duygu, düşünce ve davranıştan uzaklaştırıp, onu güzel ahiakın ve
ruhsal kemalin doruklarına ulaştırarak, gerçek kulluk şuuruna erdirmektir. Bir başka ifadeyle, insanı "nefs-i emmare"nin tahakkümüriden ve "masiva" muhabbetinden kurtarıp, ruhi kabiliyetlerini geliştire-rek, "ma'rifetullah" ve "muhabbetullah"a ulaşmış bir
"insan-ı kamil" yapmaktır. Bunun tasavvufi dildeki karşılığı "fena
fillah" ve "baka billah"tır.
"Fena fillah", insan kalbindeki enaniyet duygusu, masiva sevgisi, dünyalık hırs ve tama'ı gurur, kibir, riya, hased, kin ve
düşmanlık, şehvet düşkünlüğü vb., manevi terakkiye engel teşkil
eden menfı vasıfların izale edilmesini; "baka billah" ise, nefsini hor
görme, muhabbetullah, takva, sabır, şükür, tevekkül, rıza, havf ve
reca, zikir ve tefekkür, merhamet ve diğergamlı"K gibi güzel vasıf­
ların kazanılmasını ifade eder. Safi tarikatlarda, seyrü sülılk esnasında icra edilen zikir, sohbet, halvet, uzlet, rabıta vb. bütün faaliyetlerle, yapılan riyazrıt ve mücahedeler, tümüyle bu gayenin
gerçekleşmesine yardım ed1;n unsurlardır. Bütün mesele, kalbin
tasfiye edilmesi ve selim bir kalble Hak Teala'nın huzuruna
çıkmaya hazırlanılmasıdır. Nitekim bir ayet-i kerimede Cenab-ı
Hak, "O gün ne mal, ne evla) fayda vermez. Ancak Allah'ın huzuruna selim bir kalble gelenle'-· müstesna." (2) buyurmaktadır. Kalb,
müsbet veya menfi bütün duygu ve davranışların kaynağını teşkil
ettiği için, Hz. Peygamber (s.a.v.)'de, "Allah Teala sizin suretierinize
ve sözlerinize değil, kalbierinize ve amellerinize bakar." buyurmuş;
"kalbin sağlam olması halinde bütün organların sağlam olacağını"
haber vermiştir. (3) Şairin dediği gibi:
Kalbini pak etmeyen görmez Cemal-i Vahdet'i
Nefsini lıM~ etmeyen bulmaz kemal-i rifati.
Bir Eğitim Müessesesi Olarak Tasavvuf 291
Tasavvuf ve tarikat ehli, tecelligah-ı ilahi olan kalbi manevi
kirlerden ve masiva muhabbetinden arındırılmadıkça orada
Hakk'ın tecelli etmeyeceği inancındadır. Halvetiyye tarikatının
Şemsiyye kolunun kurucusu Şemseddin-i Sivasi bu hususu bir
şiirinde şöyle dile getirmiştir:
Vasıl olmaz kimse Hakk'a cümleden dur olmadan.
Kenz açılmaz şol gönülde takipür-nur olmadan.
Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak.
Padişah konmaz saraya hane ma 'm ur olmadan.
İnsanları
kalb safiyetine ve ruhi kemale ulaştırma hedefinde
itialmak suretiyle onu tesirsiz hale getirerek, bedende ruhun hakimiyetine ve kalbin inkişafına imkan hazırlama metodunu benimsemiştir. Bunlarda riyazet ve mücahede ön planda yer alır. Nefsin arzularını yerine getirmemekle ve zikir, halvet, uzlet, nafile ibadetler,
az yeme, az uyuma, az konuşma gibi nefse zor gelecek uygulamalar
vasıtasıyla, "emmare"den "kamile"ye kadar her bir nefis mertebesini katetmek esas alındığı için, bu yola "tarik-ı nefsani" denir. Diğer
bir kısım tarikatlarda ise insanın kalbi ve ruhu esas alınarak, ruhu
güçlendirici ve inkişaf ettirici vasıtalara başvurmak suretiyle, onun
nefse hakimiyetini sağlama metodu benimsenmiştir. "Tarik-ı
ruhani" denilen bu yolda ise, nefse ağır gelecek riyazat ve mücahede
yerine, sohbet, kalbi zikir, şükür, tevekkül, rıza muhabbet ve aşk-ı
ilahi gibi vasıtalar ön plandadır. Onun için bu yola "aşk ve cezbe
yolu"da denir. (4) Gerek "nefsani" gerekse "ruhani" her iki yolda da
gaye, saliki kalbi ve ruhi kemale ulaştırmaktır.
birleşen tarikatlar, bu gayeye ulaşınada takip ettikleri metot
barıyla iki kısma ayrılırlar. Bunlardan bir kısmı, "nefs"i esas
Tasavvufi Eğitim Nazari Olmaktan Ziyade Pratiktir : Tasavvuf ve tarikat eğitiminin bir başka. özelliği de, nazari olmaktan
ziyade pratik ve tecrübi oluşudur. Insan nefsinde ve ruhunda
müsbet tesir icra etmeyen kurtı bilgilerin bu eğitimde fazla bir
değeri yoktur. Tasavvuf erbabı "kal" ehli değil, "hal" ehlidir. Onlara
göre sadece "bilmek" pek önemli değildir. Aslolan, "bilme" aşama­
sından geçerek, "olmak" ve "ermek"tir. Bir insan kitaplar dolusu bilgiye sahip olabilir; fakat buna rağmen "nefs-i emmare"sinin esiri,
kulluk şuurundan yoksun ve kötü ahlak sahibi ise, o bilgiler tasavvufi eğitim açısından fazla bir kıyınet ifade etmez.
Bundan dolayıdır ki, tarikatların geliştirdiği eğitim anlayışı
müridieri nazari bilgilerle donatma değil, çeşitli pratiklerle kalbierini inkişaf ettirme, nefsin tesirinden kurtarma ve ruhi kemale
ulaştırma esasına dayanır. Mesela, şeyhin telkin ve tavsiyeleri
çerçevesinde yapılan "zikir"lerin insan ruhunda yaptığı tesirler,
usulünce icra edilen bir "halvet"in nefis tezkiyesi ve ruh tasfiyesinde
292 İslam'da Aile ve Çocuk Terbiyesi
oynadığı etkin rol; "riyazet ve mücahede"nin nefsi kontrol altına almadaki büyük önemi "tefekkür" ve "murakabe"nin kul ile Allah (c.c.)
arasında tesis ettiği deruni diyalog usulüne uygun şekilde ifa edilen
"rabıta"nın mürid üzerindeki psikolojik tesiri ve bir tür otokontrol
mekanizması oluşturması, gece kılınan nafile namazların ve diğer
nafile ibadetlerin feyiz ve bereketi, bütün bunlar nazariyatla değil,
fiili tecrübe ile elde edilen ve insanı ruhen olgunlaştıran unsurlardır. Kısacası tasavvufi eğitim, insanların his ve aklından çok,
kalbine ve ruhuna hitab eden, tamamen tecrübi ve pratik bir eğitim
sistemidir. Bu sistemde "tatmayan bilmez" sözü önemli bir düstur
olarak benimsenmiştir.
Netice :Netice olarak diyebiliriz ki, Tasavvuf hareketinin ortaya çıkardığı tarikatlar, birer eğitim müessesesi olarak kendilerine has metotlarıyla asırlar boyu insanların dini, ahlaki, sosyal,
kültürel ve hatta estetik eğitimleriyle ilgilenmişlerdir. Tarikatların
faaliyet merkezleri olan tekkeler, zaviyeler ve hankahlar, medreselere paralel olarak, ama onlardan oldukça farklı bir eğitim anlayı­
şıyla, müslüman toplumların iman, ahlak ve kültür yönünden geliş­
mesine, toplumda dini şuurun canlı tutulmasına, kardeşliğin, birlik
ve beraberliğin muhafazasına çok büyük katkıda bulunmuşlardır.
Ayrıca bu eğitim müesseselerinden, Hak aşığı nice şair,
mftsiki-şinas, hattat vb. sanat erbabı yetişmiştir. Tekkelerin manevi ve feyizli atmosferinde terakki ederek, "fena" ve "baka" mertebelerine ulaşmış, gerçek Peygamber varisi nice veli ve mürşid zatlar,
inanan insanların üzerinde kurdukları manevi otorite ile, topluma
sahip çıkmışlar, insanların derdine deva olmaya çalışmışlardır.
Yine bu eğitim ocaklarında ruhlarını arındıran nice gönül ve maneviyat eri, merhametli, fedakar, müşfik ve sevdirici tavırlarıyla,
İslam'ı tanımayan pek çok insanın İslam'la müşerref olmasına ve
nice toplumların İslam'ı kucaklamasına vesile olmuşlardır. Son
dönemlerde Uzak Doğu, Güney ve Batı Afrika, Avrupa ve Amerika
gibi bölgelerde gözlenen İslami gelişmelerde en büyük rolü Tasavvuf
ve tarikatların oynadığı da bilinen bir gerçektir. Bilhassa bu hususun üzerinde ciddi olarak düşünmek ve resmi makamlarca yıllardır
ihmal edilerek kendi haline bırakılan tarikatlara, gerçek kimlikleriyle hayatiyet kazandırmak; bunu yaparken de, Tasavvufun sevgi
ve hoşgörü anlayışını istismar eden sahte tarikat ve şeyhlerin faaliyetlerine mutlaka son vermek gerektiği kanaatindeyim. Selçuklu
ve Osmanlı devletini ayakta tutan en önemli müesseselerden birinin de tarikatlar olduğunu asla unutmamak gerekir. Tasavvuf ve
tarikat eğitiminin temel unsurlarını oluşturan sevgi, kardeşlik,
hoşgörü, tevazft, fedakarlık, merhamet, kalb safiyeti ve hakiki kulluk gibi hasletlere toplum olarak bugün her zamankinden daha çok
muhtacız.
Download