Cihat yanlıları Suriye`de bir ateşkese neden karşı?

advertisement
Cihat yanlıları Suriye’de bir ateşkese
neden karşı?
Astana Görüşmeleri sonrası alınan kararlar Suriye'de muhalif gruplar arasında yeni bir
krize neden olmuştu.
04.10.2017 / 11:08
Rasim Rızvan | Mepa News - Analiz
2011 yılında Beşar Esed rejimi karşıtı gösterilere sahne olan ve rejimin bu gösterilere
yönelik saldırılarıyla bir iç savaşa doğru evrilen Suriye’de geçen yıllar bizi oldukça
farklı bir noktaya götürmüş bulunuyor. Suriye’de yaşananlar ilk başta rejim ve
muhalifleri arasında bir iç çatışma görünümünde iken Hizbullah, İran, Rusya, Türkiye,
ABD gibi güç odaklarının ülkedeki savaşa ve siyasi anlaşmazlıklara müdahil oluşu,
durumu öncelikle bölgesel, zamanla küresel bir çatışma haline getirdi. IŞİD’in geniş bir
alanı kontrol etmesinin ardından, 2011 yılından 2015 yılının başlarına kadar dünya
çapında oldukça kötü bir imajı olan rejim lideri Beşar Esed, Rusya’nın da ülkede
ağırlığını artırmasıyla “IŞİD karşıtı mücadelenin önemli partnerlerinden biri” olarak
lanse edilmeye başlandı. Uluslararası ve yerel medya kuruluşları ile siyasi erklerin,
Suriye’de kendilerine yönelik bir tehdit olarak gördükleri muhtelif oluşumlara karşı
“stabil bir devlet otoritesini” yeğlemesi, Beşar Esed’i Suriye’nin geleceği için bir
alternatif, hatta kimilerine göre yegane seçenek olarak tekrar parlatmış vaziyette.
IŞİD’in Suriye ve Irak’ta varlığını kuvvetlendirmesi, Kuzey Suriye’de cihat yanlısı
grupların güç kazanması, PKK’ya bağlı güçlerin Afrin’den Haseke’ye kadar geniş bir
varlık göstermesi ve askeri gücünü günden güne artırması gibi etkenler, birbirinden
farklı güç odaklarını Suriye’de Beşar Esed ile muhalifler arasında uzlaşma ve geçiş
sürecine dair anlaşmaya itmiş durumda. Kimilerine göre Suriye’de her şey bitmiş,
Beşar Esed kazanmış gözükse de, ülke ve bölge yıllardır oldukça kaygan bir zemine
oturduğunu defalarca kanıtlamışken, böyle bir yargıya varmak için henüz erken
olduğu söylenebilir. Ancak uluslararası kamuoyu ve güç odaklarının, Suriye’de savaşı
sona erdirmeyi amaçlayan girişimlerinin daha önce hiçbir zaman bugünkü kadar güçlü
ve gerçekleşmeye yakın olmadığı da bir gerçek. Rusya, Türkiye ve İran’ın öncülük
ettiği Astana süreci, şimdiye dek muhalif unsurların en kapsamlı şekilde teveccüh
gösterdiği ateşkes süreci olarak dikkat çekiyor. Suriye’de rejime karşı savaşan muhalif
gruplar arasında, rejimle ateşkes sürecine tamamen karşı olan grupların ise genel
olarak tek bir ortak noktası bulunuyor; küresel cihat vizyonu.
Ebu Muhammed el Cevlani
Bölgede Tahriru’ş Şam’ın başı çektiği cihat yanlısı grupların böylesi bir ateşkes
sürecine, savaşın başladığı yıllardan bu yana şiddetle karşı durduğu biliniyor. Grubun
askeri lideri olan ve geçtiğimiz gün grup lideri Ebu Cabir’in istifası sonrası geçici olarak
liderlik pozisyonuna yükselen Ebu Muhammed el Cevlani, Nusra Cephesi’nin lideri
olduğu zamanlarda da kendisine ateşkes girişimleri ile alakalı sorular sorulduğunda
Bosna Savaşı’nı bitiren Dayton Anlaşması’na atıf yapmıştı. Cevlani kendisiyle 2014
yılında gerçekleştirilen röportajda şu ifadeleri kullanmıştı: “Doğal olarak da Esed rejimi
kendi nüfuzunda olan bu bölgelerde kontrolü tekrar ele geçirmeye koyulacak ve cihad
cemaatlerinin çoklukla bulunduğu bölgelerde var olarak zayıflıktan ellerinden
geldiğince faydalanmaya çalışacak, umduklarını bulmaya çabalayacaktır. Eğer durum
bu şekilde devam ederse Bosna’da gerçekleşen savaşın bittiğini ilan eden Dayton
Antlaşması gibi bir antlaşma ile savaşın bittiğini ve durdurulduğunu ilan edeceklerdir.
Belki de aynı antlaşmayı Şam sahasında yapmayı ve savaş halini böyle sonlandırarak
geçici hükümetle rejim hükümetini, rejimi asıl hâkim olacak şekilde birleştirmeyi
düşünüyorlardır. Çünkü rejim onların gözünde, 40 yıllık ülke yönetiminde sahip olduğu
tecrübe sebebiyle ülkeyi denetlemek için daha uygun ve daha yeterlidir. Özellikle de
geçici hükümetin kurulması ve bölgede bazı görevleri yerine getirmesi sırasında
gösterdiği zayıflık ve sürekli yaşadığı başarısızlık karşısında rejim Batılılar için daha
güvenilir olmuştur.”
Dayton Anlaşması imzalandıktan sonra
Görüldüğü gibi, şu an Tahriru’ş Şam çatısı altında genel itibariyle toplanmış bulunan
cihat yanlıları ve yabancı savaşçılardan oluşan müttefikleri, ülkede imzalanacak bir
ateşkes anlaşması ve geçiş sürecine en ciddi muhalefet cephesini teşkil ediyor. Bu
noktada, ateşkes anlaşması ve geçiş sürecine karşı bu şiddetli muhalefetin nedenini
ele almak gerekiyor. Cihat yanlıları Suriye’de böyle bir girişime neden karşı duruyor?
1. Cihat Yanlılarının Tarihi Arkaplanından Gelen Sebepler
Küresel cihat yanlılarının modern tarihte isimlerini ağırlıklı olarak duyurmaya
başladıkları 1970’li yılların sonlarından bu yana özdeşleştikleri belli başlı coğrafyalar
bulunmakta. Bunlar arasında Afganistan, Pakistan, Çeçenistan, Irak, Bosna gibi
bölgelerin ön plana çıktığını söylemek mümkün. Cihat yanlılarının Suriye sahnesindeki
faaliyetlerini, bu coğrafyalardan ayrı değerlendirebilmek ise oldukça zor. Suriye’de
muhaliflerin saflarında savaşan ve birçoğu Esed rejimine karşı başlatılan savaşta
oldukça önemli rol oynayan cihat yanlısı bazı isimlerin farklı çatışma alanlarında da
bulundukları biliniyor. Özellikle Irak ve Afganistan’da cihat yanlısı gruplar içerisinde
bulunmuş birçok isim Suriye’ye giderek savaşa katıldı.
Tahriru’ş Şam lideri Cevlani’nin 2014 yılındaki röportajda altını çizdiği Dayton
Anlaşması, Suriyeli muhalifler için önemli bir örneklik. Balkan uzmanları tarafından
şimdilerde “Bosna’ya giydirilen deli gömleği” olarak nitelendirilen anlaşma, yoğun bir
savaşa sahne olan Bosna’da savaşın acılarını dindirse de Bosna’nın elini kolunu
bağlamak için imzalanan bir anlaşma olduğu genel kabulünden öteye geçemedi.
Bosna’ya giden ve savaşta etkin bir rol oynayan cihat yanlılarının bu anlaşmaya bakışı
da incelenmeye değerdir.
Cihat yanlıları Dayton Anlaşması’yla Bosna’da savaşın kaybedildiğini, bölgedeki
Müslümanların herhangi bir güce sahip olmaktan uzak tutulduğunu ve kurulan
devletin tamamıyla dünya sistemine entegre olacağını öne sürmekteydi. Bölgedeki
savaşa iştirak etmiş yabancı cihat yanlılarının büyük çoğunluğu, Dayon Anlaşması
sonrası yaşanan sürece uzaktan da olsa tanık oldu. Savaş suçlularının cezasız kalması,
Bosna hükümetinde Müslümanların kısıtlı bir iktidara sahip olması, cihat yanlılarında
uluslararası kamuoyu tarafından desteklenen ateşkes ve barış girişimlerine dair tarihi
bir hafıza oluşturdu.
2. “Devrime Neden Başladık?” Sorusu
Cihat yanlılarının rejime karşı düzenledikleri saldırılara “Astana sürecine karşı bir
sabotaj” ifadesiyle karşı çıkarak ateşkes girişimlerini savunanlara karşı en büyük
argümanlarından biri de bu soru. Ateşkesi reddeden kesim, rejime karşı düzenlenen saldırıların “sabotaj” olarak
nitelenmesinin, rejime karşı ilk olarak silahlı saldırıların düzenlenmesiyle çeliştiğini
ifade ediyor. Buna göre rejimin ve Rusya’nın tahrik edildiği iddiası ölçü kabul edilirse,
rejime karşı ilk tahrik düzenlenen gösterilerle başlamış oluyor. Cihat yanlıları, ateşkes
ve geçiş süreci isteyen kesime “öyleyse devrime niçin başladık?” sorusunu yöneltiyor.
3. Yabancı Savaşçılar
Suriye’de savaşın başlangıcından bu yana İslam coğrafyasının birçok bölgesinden
binlerce savaşçı, muhaliflerin safında Beşar Esed rejimine karşı savaşmak üzere
ülkeye gitti. Büyük bir kısmı Arap ülkelerinden ve Türki cumhuriyetlerden gelen bu
savaşçıların bir kısmı bağımsız gruplar teşkil ederken bir kısmı da mevcut gruplara
katıldı. 2013 sonbaharından itibaren IŞİD ile muhalifler arasında başlayan
çatışmalarda yabancı savaşçıların önemli bir bölümü IŞİD’e katılsa da, hala
muhaliflerin safında ‘muhacir’ adı verilen geniş bir savaşçı kitlesi bulunmaktadır.
Suriye’de ateşkes ve geçiş sürecine dair konuşmalar gündeme geldiğinde her zaman
yabancı savaşçıların durumu da tartışmaya açılıyor. Savaşın nihayete ermesinin
ardından yabancı muhalif savaşçıların statüsünün ne olacağı büyük bir mesele olarak
ortada duruyor. Bu konu genel itibarıyla cihat yanlısı muhalif gruplar ile ateşkes
taraftarı muhalif gruplar arasında belki de keskin bir ayrım bulunmayan ender
konulardan biri. Zira taraflar yabancı savaşçıların ülkeden çıkarılmasına şiddetle karşı
duruyor.
Özellikle cihat yanlısı Suriyeli muhalifler, yabancı savaşçıların Suriyelilerden ayrı
tutulmaması gerektiğini savunuyor. Yabancı savaşçıların ülkeden çıkarılmaya
çalışılması, ülkelerine iade edilmesi gibi konulara şiddetle karşı duran cihat yanlıları
birçok defa “yabancı savaşçıları çıkarmak isteyenlere karşı savaşacaklarını” ortaya
koydu. Suriye’de ciddi bir güç teşkil eden yabancı savaşçılar meselesi geleceğe dair
en ciddi meselelerden. Türkistan, Özbekistan, Kafkasya, Suudi Arabistan, Kuzey Afrika,
Türkiye gibi ülkelerden gelen yabancı savaşçıların sahadaki ağırlığı oldukça fazla ve
yerel bir himaye olmasa bile kendi başlarına ateşkese karşı duracakları düşünülüyor.
Zira bu savaşçıların bölgeyi terk etmeleri talep edilirse gitmelerinin mümkün olduğu
bir rota bulunmuyor. Cihat yanlılarının dünyadaki diğer bölgelerde bulundukları
coğrafyayı tert etmek durumunda kaldıklarında genellikle bir yolları bulunmaktaydı.
Bosna, Çeçenistan, Afganistan gibi bölgelerde yabancı savaşçıların bu ülkelerden
çıkabildiği gözlenmişti. Ancak Suriye’de böyle bir şeyin mümkün olup olmayacağı ciddi
bir soru işareti.
Suriye'de faailiyet gösteren Özbek cihat grubu Tevhid ve Cihat üyeleri
Tahriru’ş Şam’ın başı çektiği cihat yanlısı grupların yabancı savaşçılara sırt
çevirmeyeceği düşünüldüğünde, bu sorunun ateşkese karşı çıkmalarında önemli bir rol
oynadığını söylemek güç değil.
4. Rusya ve İran’a Karşı Güven Sorunu
Bölgede bulunan cihat yanlısı grupların ateşkese karşı hararetli muhalefetinin temel
sebeplerinden biri de Rusya’ya ve İran’a güvenilmemesi. Özellikle Tahriru’ş Şam
taraftarı bazı isimler, ateşkes girişimini “devrimi oyalama, kuşatma ve boğma planı”
olarak niteliyor. Buna göre ateşkes sürecinin başlatılmasının kısa ve uzun vadede iki
nedeni var. Kısa vadedeki nedenin, IŞİD ve muhaliflere karşı savaşan İran ve
Rusya’nın aynı anda çok sayıda cephede savaşı sürdüremeyecek olması nedeniyle
muhaliflere karşı olan cepheleri dondurma isteği olduğu öne sürülürken uzun vadedeki
nedenin ise Rusya ve İran’ın muhaliflerin elindeki bölgeleri kuşatarak ele geçirme
planı olduğu ifade ediliyor.
Bu bağlamda muhalif güçlerin Rusya ve İran’a duyduğu güvenin neredeyse sıfır
olduğu söylenebilir. Astana görüşmeleri kapsamında Rusya’ya hedef almaması için
hastanelerin ve Astana taraftarı muhalif grupların koordinatlarının verildiği ve
Rusya’nın bu bölgeleri kasıtlı olarak savaş uçaklarıyla vurduğu haberleri gündeme
oturmuştu. Rusya’nın gerçekleştirdiği bu hamlenin, muhalif saflarda Rusya ve İran’ın
garantörlüğündeki bir ateşkese cihat yanlılarınca oldukça soğuk bakılmasına neden
olan sebeplerden biri olduğu söylenebilir. Cihat yanlıları, Rusya ve İran’ın yıllarca
Suriye halkını bombalayarak öldüren güçler olduğunu ve bir ateşkeste garantör olarak
yer almalarının beklenemeyeceğini, dahası bu iki ülkeye ateşkes konusunda
güvenilemeyeceğini sıklıkla dile getiriyor.
Suriye'de savaşan İran destekli Şii milisler
Rusya ve İran’ın taraf olduğu ateşkeslere güvenilmemesi gerektiği tezi, cihat
yanlılarının yalnızca Suriye sahnesinden devşirdiği bir tez olarak görülmemeli. Cihat
yanlısı güçlerle İran ve Rusya arasında Afganistan, Çeçenistan, Irak gibi birçok bölgede
kökleri geçmiş yıllara dayanan uzun süreli çatışmalar yaşandı. Cihat yanlıları, Rusya ve
İran’ın bu bölgelerdeki siyasi ve askeri hamlelerini de kendilerini ve kendilerine destek
veren halkları aldatma girişimleri olarak görmekteydi. Bu bölgelerde de Rusya ve
İran’ın, günlük siyasi-diplomatik hamlelerin ötesinde, cihat yanlısı rakiplerini
boğmaktan başka bir amaç taşımadığını ve sürekli bu amaç için adımlar attığını
savunan cihat yanlısı grupların bu konuda da ateşkes karşıtı bir hafızası olduğu
söylenmelidir. İran’ın Sünnilere karşı- sivilleri de kapsayacak- bir ontolojik-mezhebi bir
düşmanlık beslemesi ve bölge halkını tamamen imhaya yönelmesi de buna bir
gerekçe olarak sayılabilir.
5. Cihat Yanlısı Düşüncenin Dini Sebepleri
Cihat yanlısı grupların savaşa devam etme ve düşmanlarıyla ateşkese yanaşmama
hususunda dini referanslara sarıldığı yadsınamaz bir gerçek. Ancak ateşkes
mefhumunun bir siyasi tercih olduğu ve cihat yanlılarının savaşın doğası içinde meşru
olarak bu yolu yok saymadıkları biliniyor. Tahriru'ş Şam lideri Cevlani, Şubat ayında
yaptığı bir açıklamada "Cihadın birçok yöntemi var. Gün gelir operasyonlar ile, gün
gelir şehadet saldırıları ile, gün gelir hiç beklemedikleri anda akıncılarımız ile, gün de
gelir teknolojimiz veya fikilerimiz-siyasetimizle oyunları bozarız" ifadelerini kullanmıştı.
Bu açıklama cihat yanlılarının 'masayı devirmediğini', ancak o masada eli güçlü ve
bağımsız bir şekilde var olmak istediğini göstermektedir.
Cihat grupları askeri olarak belirli bir güce erişip, siyaseten ellerinin güçlü olduğu bir
pozisyonda olmak istemektedirler. Ancak sürecin 'rejimin ve Rusya'nın talep ettiği
zaman ateşkes, onlar savaşmak istediği zaman savaş' şeklinde ilerlemesi, uluslararası
arenadaki muhalif heyetin tartışmalı temsil gücü ve bağımsız hareket edememesi
alınan kararların meşruiyetini de zedelemektedir. Tahriru'ş Şam'ın ileri gelen isimlerinden biri olan Hüsam eş Şafi, Ocak ayında yaptığı
açıklamada, "Bizler siyasi çözüme karşı değiliz. Bizim bu gün yürütmüş olduğumuz
cihadımız, siyasi bir çözüme ulaşmamız içindir. Kanları koruyacak, hakları sahiplerine
verecek ve Müslümanlara şeriatın gölgesi altında şerefli ve izzetli bir yaşam sunacak
bir çözüm." demişti. Ateşkes anlaşmalarına karşı verilen beyanatlarda 'bu anlaşmaların İslam ümmetini
daha zayıf kılacağı vurgusu' önplana çıkıyor. Savaşlarının, Esed rejimine karşı
mücadelelerinin temeline İslami argümanları oturtan cihat yanlıları, “zaferi ancak
Allah’ın emirlerine bağlı kalıp cihada devam ederek” kazanabileceklerini savunuyor.
Bu nedenle de meşru olmayan bir düzlemde bir ateşkes anlaşmasını 'taviz' olarak
kategorilendiriyorlar. Cihat yanlılarının büyük bir çoğunluğu da, ateşkes sonrası geçiş sürecinde ve
sonrasında uluslararası sistemin bölgede İslam hukukunun uygulanmasına müsade
etmeyeceğini düşünüyor. Bu konuda cihat yanlılarının genel görüşünü belirten bir
açıklama, ekolün önde gelen isimlerinden biri olan Sami el Ureydi’den gelmişti. Ureydi,
“Bizler silahlarımızı Nusayri mücrim bir tağutu kaldırdıktan sonra yerine pislik ve laik
bir tağut gelsin diye kuşanmadık” sözleriyle cihat yanlılarının geçiş sürecine dair
tavrını genel hatlarıyla ortaya koymuştu.
Gerek ideolojik, gerek siyasi sebepler ve çıkarlar nedeniyle ABD, Rusya, İran, Esed
rejimi, Suudi Arabistan, Ürdün, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin bölgede bağımsız, Sünni
İslami bir gücün yükselişine kesinlikle karşı duracağı söylenebilir. Bu nedenle ortaya
konulan ateşkes girişimlerinde öngörülen geçiş süreçlerinden hiçbirinde, cihat
yanlılarının hoşlanmayacağı şekilde, şeriatın uygulanması talebine tam manada yer
verilmemiştir ve yüksek ihtimalle verilmeyecektir. Cihat yanlıları kaderin seyrini ancak
gücü ellerine alarak değiştirebileceklerini düşünmektedir, aksi durumda Rusya ve
İran'ın çizdiği yolda yürümeye mahkum edileceklerdir.
6. Cihat Yanlısı Düşüncenin Siyasi Sebepleri
Suriye’de ve dünyanın diğer bölgelerinde varlık gösteren cihat yanlısı oluşumların,
yerel ve bölgesel siyasi planlarının olduğu bilinmektedir. Genellikle Birleşmiş Milletler
tarafından öngörülen siyasi sistemle ve uluslararası teamüllerle zıtlık gösteren, hatta
bundan da öte savaş halinde olan bu siyasi planların gerçekleşmesinin, uluslararası
kamuoyunun gözetimindeki bir ateşkes vesilesiyle vuku bulması elbette düşünülemez.
Bu sebeple cihat yanlılarının siyasi emellerine ulaşmaları için, ellerinin güçsüz olduğu
bir ateşkesten faydalanmaları olanaksızdır. Cihat yanlıları için, savaş sahasındaki bir
zaferden yahut şartlarını hiçbir dış etken olmaksızın kendilerinin koyduğu bir
ateşkesten başka hiçbir yol siyasi amaçlarını başarmaya çıkmayacaktır.
Astana Görüşmeleri
Bir önceki maddede bahsedildiği gibi, İslam hukukunun uygulanması da siyasi bir
sebeptir ancak cihat yanlılarındaki yansıması daha çok dini ağırlıklıdır. Bazı sebepler
ise yine dini temelli olsalar da zamanla siyasi birer mesele hüviyetine bürünmüşlerdir.
Cihat yanlılarının savaşın başlarından bu yana öne sürdüğü en temel sebep, birleşik
bir Suriye. Suriye’nin bölünmesine razı olmaaycaklarını defalarca dile getiren cihat
yanlısı gruplar yalnızca görece zayıf oldukları bu dönemde değil, güçlerinin doruğunda
bulundukları yıllarda da bölünmeyi ve parçalanmış bir Suriye’yi öngören ateşkes
planlarına karşı duracaklarını belirtmişlerdi. Ancak cihat yanlıları birleşik bir Suriye için
rejimle uzlaşmayı da şiddetle reddediyor. Rejimin herhangi bir unsurunun yeni
dönemde siyasi arenada var olmasına şiddetle karşı çıkan Suriyeli cihat yanlıları bu
konuda da cihat yanlısı tecrübenin diğer bölgelerinden edinilen hafızaya başvurması
mümkün. Irak ve Afganistan başta olmak üzere birçok bölgede önceki dönemlere ait
siyasi kalıntıların yeni siyasi arenaya entegre olması, zamanla rejim karşıtı blokların
saflığını yitirmesine ve yozlaşmasına giden yolu açmıştı.
Cihat yanlıları tarafından savunulunan diğer bir mesele de bölgedeki diğer rejimler ve
İsrail’in varlığı. Cihat yanlısı grupların bölgede İran ve İran destekli güç odaklarına,
Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır gibi rejimlere ve İsrail’in varlığına şiddetle karşı
durduğu biliniyor. Şayet Suriye’de başarıya ulaşırlarsa cihat yanlılarının bu aşamada
durmayacakları konusunda neredeyse bir fikir birliği bulunuyor. Cihat yanlısı gruplar
ve kişiler için bu en temel siyasi varlık sebeplerinden birisi ve bu amacın da bir
ateşkes ve geçiş süreci sonucu elde edilemeyeceği oldukça açık.
Bağımsız bir ülke talebi, yalnızca cihat yanlıları ve diğer muhalif gruplar tarafından
değil, Ortadoğu’daki neredeyse her ideolojik ve dini kesim tarafından bayraklaştırılan
bir talep. Bu talebin neticesini elde etmek hususundaki farklılık, birbirinden farklı
kesimleri yelpazenin farklı kesimlerine yerleştiriyor. Cihat yanlıları, tamamıyla
bağımsız ve kendi kendine yeten, üreten ve halkına belirli bir refah düzeyini
sağlayabilen bir ülke için uzlaşının bir yöntem olmadığını dillendiriyor. Buna göre
böylesi bir bağımsız devlet ancak silahlı mücadeleyle ve şartları kendileri tarafından
konulan bir uzlaşıyla mümkün. Bu da onları Rusya ve İran’ın öngördüğü bir ateşkes
girişiminden uzak tutmaya itiyor.
Astana sürecinde cihat yanlısı muhalif gruplarla ateşkesi savunan muhalif gruplar
arasında belki de en büyük tartışma, Rusya’nın hava saldırılarının şiddetlenmesi ve
ateşkesin artık insani bir gereklilik olduğu, buna karşı çıkılmaması gerektiği
konusundaydı. Gerçekten de Suriye’de siviller, Rusya’nın hava saldırıları neticesinde
ciddi darbeler almış durumda ve bu vaziyetin devamı pek de mümkün görünmüyor. Bu
sorun, cihat yanlıları üzerindeki en büyük baskı unsurlarından biri. Her ne kadar cihat
yanlıları bu konuda baskının, sivilleri bombalayan Rusya üzerine yapılması gerektiğini
savunuyor olsa da, bu söylem muarızlarının argümanlarını çürütmeye yetecek kadar
reel bir söylem değil. Zira uluslararası kamuoyu Rusya’ya ses çıkarmak bir yana, bu
bombardımanları gündemine bile almıyor. Küresel medyada sivil kayıpları artık
kendine ciddi bir yer bulamıyor, bundan da öte, rejim ve Rusya’nın savaşın başından
bu yana sivillere karşı düzenlediği saldırılara ilişkin kayıtlar, başta YouTube olmak
üzere internet aleminden bir bir kaldırılmakta. Bu düzlemde cihat yanlılarının “baskı
Rusya’ya olmalı” söyleminin gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor. Yine de cihat
yanlıları, ateşkesin sadece bir ateşkesle kalmayacağı, siyasi bir sürecin ateşkesi takip
edeceği ve muhaliflerin bu süreçle tamamen yok edilerek ülkenin Esed rejimine teslim
edileceği görüşünü paylaşıyor. Cihat yanlıları, ölümlerin sürekli bir yenilgi ve yok
oluştan daha katlanılabilir olduğunu belirtiyor. Zira onlara göre, bu süreç sonunda
Suriye tamamen muhalif unsurlardan alınacak ve Esed rejimine teslim edilecek, bu da
savaşın başından bu yana hayatını kaybeden yaklaşık 1 milyon insanın kanının boşa
gitmesi anlamını taşıyor.
7. Genel Siyasi ve Stratejik Sebepler
Cihat yanlılarının Suriye’de ateşkesi ve geçiş sürecinin reddederken birçok hususi
sebebi olduğu gibi, bu tutuma giden yolda genel siyasetten, siyasi ve askeri
stratejiden kaynaklı birtakım sebepleri de bulunuyor. Yerel, bölgesel ve küresel güçler
için adeta bir siyasi ve askeri satranca dönüşen Suriye sahasındaki önemli aktörlerden
olan cihat yanlılarının stratejik sebeplerini inceleme konusu yapmamak, ateşkese
neden karşı durduklarına dair birçok noktayı gözden kaçırmamıza sebep olacaktır.
Öncelikle, cihat yanlılarından büyük bir kısmın gerek dini, gerek askeri ve stratejik
sebeplere dayanarak Suriye’de oyunun bitmediğini düşündüğü bir gerçek. Başını
Tahriru’ş Şam’ın çektiği cihat yanlısı gruplar ve sahada onların yanında bulunan bazı
diğer muhalif bileşenler, nihayetinde rejimle uzlaşıyı öngören ateşkes sürecine dahil
olmaktan kaçınıyor ve rejime karşı halen askeri güç kullanımın geçerli tek yol
olduğunu savunuyor. Her ne kadar rejim muhalifi güçler amaçlarına ulaşabilmek için
öncelikle Rusya ve İran’ın, ardından da ABD’nin oluşturduğu bloğun askeri gücünü
aşmak zorunda olsa da, halen sahada “kendilerine düşenleri” yaptıkları takdirde belirli
bir başarıya ulaşabilme ihtimalleri bulunuyor. Cihat yanlıları, sahadaki tüm muhalif
unsurlara rejime karşı savaşa ilk başladıkları an ellerinde bulunan imkanların şimdiye
göre oldukça az olmasına rağmen başarılı olunduğu gerçeğini defaatle anımsatıyor.
Gerçek şu ki, savaşın 7. yılına girdiği şu an içerisinde muhaliflerin askeri güçleri,
dünyadaki cihat yanlısı tecrübenin hiç erişemediği derecede yüksek. Muhaliflerin
askeri kapasitesi, dünya üzerindeki rejim karşıtı mücadeleler, iç savaşlar ve askeri
işgallere karşı halk direnişleri tarihi göz önüne alındığında önemli bir yere sahip. Evet,
muhaliflerin Rusya ve ABD’nin askeri kapasitesi ile baş edebilmesi, özellikle ezici hava
üstünlüğüne karşı tutunabilmesi zor gözüküyor ancak savaş sahasındaki ve dünyadaki
dinamiklerin savaş devam ederken aynı kalmayacağı da göz önüne alınmalı. Bu
bağlamda cihat yanlıları ülkenin dört bir tarafında tüm cephelerin uyandırılması ve
muhalif unsurların askeri ve stratejik olarak üzerine düşeni yapması gerektiği
görüşünde birleşmiş vaziyette. Şayet ülkenin kuzeyinde Kürt ve Türkmen Dağları’ndan
Gab Ovası’nın batısına, Gab Ovası güneyinden Hama kırsalına, Badiye bölgesinden
Halep kırsalına uzanan oldukça geniş bir cephe hattı mevcut. Aynı zamanda ülkenin
güneyindeki Dera’a ve Kuneytra’da da uzun süredir ciddi bir faaliyet göstermeyen
cepheler bulunuyor ve bu bölgede muhaliflerin gücü hiç de az değil. Öte yandan
ülkenin doğusunda IŞİD’in elinde kalan bölgelerle de uğraşmak durumunda olan Esed
rejimi, İran ve Rusya ittifakı, bu hatta da bilhassa örgütün son saldırılarıyla ciddi
kayıplar veriyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında ülke çapında tüm cephelerin aktif
hale gelmesi ve muhalif güçlerin saldırıya geçmesi, Rusya-İran ittifakının askeri
kapasitesini bölmesine ve birden çok cephede savaşı sürdürmesi zor olan rejimin ciddi
bir darbe almasına yol açacaktır. Bu anlamda cihat yanlısı güçler, ülke çapında tüm
muhalif unsurların birleşerek harekete geçmesi için telkinlerde bulunuyor ve muhalif
safları birleştirecek bir hükümet kurulması girişimi de Tahriru’ş Şam öncülüğünde
sürüyor.
Suriye son durum haritası
Cihat yanlısı güçlerin ateşkese dair mesafeli olmasının stratejik nedenlerinden biri de
rejimin muhaliflere karşı savaşın başından bu yana sürdürdüğü kuşatma ve tehcir
politikası. Savaşın başından itibaren Derayya, Berze, Arsal gibi birçok bölgede,
bilhassa başkent Şam ve çevresindeki mahalle ve ilçelerde rejim kuşatmalarla
muhalifleri açlık ve hastalıktan ölümler baş gösterinceye kadar sıkıştırmış, daha sonra
varılan anlaşmalarla bu bölgelerdeki muhalif unsurları İdlib’e göndererek bölgeleri ele
geçirmişti. Halkın zorla tehcir ettirildiği bu bölgelere daha sonra rejim demografik
değişim kastıyla Şii yahut Nusayri nüfusu, yahut kendisini destekleyen Sünni aileleri
yerleştirmişti. Cihat yanlılarının ifadesine göre rejim, ateşkes bahanesiyle muhalifleri
aldatıp ellerinde kalan bölgeleri ele geçirme niyetinde. Muhaliflerin elinde genel
hatlarıyla şu bölgeler bulunuyor: Der’aa ve Kuneytra hattı, Doğu Guta, Humus
kuzeyindeki hat, Cisr eş Şuğur-İdlib-Hama kırsalı-Halep kırsalı bölgesi. Humus
kuzeyindeki hat ve Doğu Guta halihazırda rejimim kuşatması altındayken cihat
yanlıları, Rusya’nın Ürdün ve Türkiye ile anlaşarak Dera’a ve İdlib bölgelerinde de bir
rejim kuşatması oluşturmayı amaçladığını öne sürüyor. Rusya, İran ve Türkiye’nin
garantörlüğünde varılan çatışmasızlık bölgeleri anlaşması, Astana’daki ateşkes ve
geçiş sürecine dair görüşmelerin temeli niteliğindeydi. Fakat bu anlaşmaya rağmen
Rusya, İran ve rejim muhaliflerin elindeki bölgelere, özellikle Hama ve İdlib kırsalları ile
Doğu Guta’ya saldırılarını sürdürdü. Özellikle rejimin Doğu Guta’nın batısındaki Ayn
Terma ve Cobar’ı ele geçirmek için düzenlediği taarruzlar çatışmasızlık bölgeleri
anlaşmasına rağmen hiç hız kesmedi. Cihat yanlıları, bu ihlallerin geçici ihlaller değil,
rejimin ateşkes kılıfında öne sürdüğü planın bir parçası olduğu görüşünde. Onların
tezine göre rejim ve Rusya muhalifleri çatışmasızlık ve ateşkes planlarıyla oyalayarak
saflarını bölecek, ellerinde kalan bölgelerin önemli kısmını ele geçirerek onları teslim
olmaya, uzlaşan muhalifleri de rejimin gücünün korunacağı bir geçiş sürecine
zorlayacak.
Ateşkes dönemi ve geçiş süreci başladığı takdirde bunun bir geri dönüşü olmayacağı
düşüncesi de cihat yanlılarının şiddetli muhalefetinin temel sebeplerinden. Cihat
yanlıları, eğer bir ateşkes süreci devreye girerse ve muhalifler devrimin başındaki
taleplerinden taviz verirlerse bu taleplere tekrar bir dönüşün mümkün olmayacağı
kanaatini taşıyor. Zira ateşkes süreci muhaliflerin kontrolündeki bölgelere rejimin ve
Rusya’nın dahil olmasının, yahut Rusya’nın istekleri doğrultusunda hareket edecek
güçlerin bu bölgelerde hareket imkanı bulmasının önünü açacak. Ateşkes kapsamında
bazı bölgelere gözlemci sıfatıyla Rus askeri birliklerinin konuşlandırılması ve ateşkes
güç kazandıkça bu birliklerinin sayısının artacağı düşüncesi, cihat yanlılarının bu savını
destekler nitelikte. Cihat yanlılarının çabaları sonuçsuz kalır ve İdlib’i de kapsayan bir
ateşkes yürürlüğe girerse, bölgede bulunan muhaliflerin belirli temel talepleri bile
dillendirmekten uzak kalacağı ihtimali oldukça kuvvetli. Zira bölgede gerçekleşmesi
öngörülen geçis sürecinin en büyük iki unsuru Rusya ve İran, bu iki unsur da savaşın
başından bu yana Esed rejiminin en büyük destekçileri.
Rusya ve İran’ın en önemli rolü oynadığı geçiş süreci sonunda ortaya çıkacak olan
yönetim, yine Rusya ve İran’ın siyasi çıkarları çerçevesinde şekillenmeye mahkum. Bu
nedenle geçiş sürecine başlanırken bu iki ülkenin en büyük isteği, bölgede kendi
planlarına muhalefet edecek herhangi bir unsurun barınmaması. Çoğunluğu cihat
yanlılarından oluşan rejim karşıtı unsurların tasfiyesine çalışılmasının temel nedeni de
bu. Bu tasfiye gerçekleştiği ve geçiş süreci başladığı takdirde, muhalifler savaşma
gücünden arındırılarak tamamen siyasi pazarlıklara mahkum edilmiş olacak ve
masadan kalkıp “savaşa devam ediyoruz” gibi bir seçeneği dillendirme ihtimali
ortadan kalkacak. Cihat yanlısı unsurların genel siyasi ve askeri stratejisi, kalıcı bir ateşkese ve uzlaşıya
dayalı bir geçiş sürecine karşı oluşlarındaki esas sebeplerden. Suriye’de sivil
ölümlerinin günden güne artması, siviller için savaşın yükünün doruğa çıkması ve
muhalif unsurlar tarafından zaferin olanaksız görünüyor olması cihat yanlıları
tarafından daha farklı yorumlanıyor. Tahriru’ş Şam destekçilerinin başı çektiği cihat
yanlılarının, sivillerin her gün onlarca kişi olacak şekilde öldürülmesine karşı ne
yapacağı sorusu ateşkes ve geçiş süreci destekçilerinin en önemli argümanlarından
biri. Ancak cihat yanlıları devrime bunların bilincinde olarak başladıkları ve ağır olsa da
değişimin böyle bir bedeli gerektirdiği görüşünde. Nihai olarak cihat yanlılarının bu
argümanı, rejime karşı savaşa başladıktan sonra bunun bir geri dönüşü olmadığı ve
rejim düşene kadar savaşın sürmesi gerektiği noktasına varıyor. Onlara göre silahlı
mücadeleye başlanmasıyla, gerek halkın, gerekse rejimin geldiği nokta nedeniyle
uzlaşı ihtimali geride kalmış oldu ve rejimin muhaliflere karşı tutumu artık geri
dönülemez bir noktaya geldi.
Sonuç
Suriye’de ateşkes ve geçiş süreci için geri sayımın devam ettiği ortamda, ateşkese
karşı çıkan cihat yanlılarının da, ateşkes taraftarı olan diğer muhaliflerin de kendi
tezlerini savunurken ortaya koyduğu argümanlar oldukça etkili. Ateşkesi savunan
muhaliflerin sivil ölümleri ile ilgili ifadeleri ehemmiyet arz ederken cihat yanlılarının da
Rusya ve İran’a güvenmek konusundaki savları ateşkes yolunda akıllara soru işaretleri
düşürüyor. Suriye’de sahada dengelerin sık değiştiği ve geleceğe dair yapılan
tahminlerin hedefi ıskalama kaderine mahkum olduğu gerçeği düşünüldüğünde, ileriye
dönük uzun vadeli bir tahmin yapmak isabetli olmayacaktır. Ancak cihat yanlısı
unsurların ateşkes ve geçiş sürecine Rusya ve İran’ın elinin yüksek olduğu, rejimin
varlığının sürdüğü ve muhaliflerin taleplerinin gözardı edildiği bir düzlemde karşı
duracağı söylenebilir. Tahriru’ş Şam’ın ciddi bir bölümünün ve yabancı savaşçılardan
oluşan grupların geçiş sürecine kesinlikle iştirak etmeyeceği düşünüldüğünde, özellikle
Suriye’nin kuzeyinde siyasi ve askeri hamlelerin ve gerginliğin dozu ilerleyen günlerde
daha da artacak gibi görünüyor.
© 2015 Mepa News Tüm Hakları Saklıdır!
Kaynak Gösterilmeden Alıntı Yapılamaz!
Tasarım ve Yazılım: Mepanews
Download