Üniversite ve Kent

advertisement
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
Kent kavramının oluşması bir nevi toplumların göçebe hayattan yerleşik hayata geçmesiyle
başlamıştır. Her toplumun yapısını yansıtan kentlerin birbirlerinden farklı özellikleri vardır. Her
kentin dokusu farklıdır. Kentle beraber toplumların nitelikli insan gücünü sağlamak amacıyla
üniversite niteliğinde veya bu özelliğe yakın eğitim merkezleri kurulmuştur. Böylelikle kent ve
üniversite etkileşimi başlamıştır. Bu etkileşimi tanımlamak amacıyla çalışmalar başlamıştır.
Üniversitelerin, hem ülkenin hem de kentlerin nüfus, ekonomik ve sosyal yapılarında yarattığı
değişimleri inceleyen çalışmalar bulunmaktadır. Üniversiteler gerek dünyada gerekse
ülkemizde, sosyo-ekonomik eşitsizlikleri gideren, kentsel kalkınma ve gelişmeyi hızlandıran
temel faktörlerden birisi olarak ele alınmaktadır. Fakat, üniversitelerin ilk kuruluş amacı
toplumun gerek duyduğu bilgiyi üretmek ve nitelikli işgücü oluşturmaktır. Bu bağlamda
üniversitelerin işlevini ikiye ayırmak mümkündür. Üniversiteler, yarattığı gelir akımı ile kentin
gelişmesinin maddi koşulunu oluştururken, diğer yandan da gelişmenin bilimsel ve
sosyal/kültürel koşullarını hazırlamaktadır. Ülkemizde her kentte bir üniversitenin açılması
karşılıklı olarak kentler ve üniversite etkileşimi doğurmuştur. Ayrıca, yeni açılan üniversiteler
hem sosyal hem de ekonomik anlamda bir hareketliliğe ve canlanmaya katkıda bulunmaktadır. Beşeri sermaye anlamında gelişmenin en önemli faktörü eğitimdir. Eğitim salt ekonomik
anlamda değil, aynı zamanda gelişen bir toplumsal kimliğin, etik değerlerin ve daha güçlü
demokrasinin en önemli unsuru olarak öne çıkmaktadır. Yine, küreselleşmeyle birlikte ekonomi
ve teknolojideki hızlı değişim ve yenileşme, daha nitelikli çalışanlara gereksinim duyulmasına
neden olmaktadır. Diyebiliriz ki, eğitim gereksinimi sürekli artmakta, eğitimin hedefi ve içeriği ise
değişmektedir. Artık, sınırlı nitelikte bilgi ve beceriye sahip olmak yeterli görülmemekte; aynı
zamanda bu niteliklerin sürekli yenilenerek gelişmesi beklenmektedir (Öztürk, Torun ve Sayın,
2009; Öztürk ve diğ., 2011: 146)
1/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
Bir toplumda, eğitimin söz konusu etkiyi doğurabilmesi, ancak üniversite dediğimiz en üst
düzeydeki eğitim kurumunun var olmasına bağlıdır. Dolayısıyla kentler ihtiyaç duydukları bu
bilgiyi yükseköğretim kurumları ile elde etmeye çalışmışlardır. Bu süreçte kent ve üniversitenin
karşılıklı etkileşimi sürekli olmuştur. Üniversiteler bilgi üretme yolu ile kentlerin büyümesine ve
gelişmesine yol açmışlardır. Üniversiteler, sözü edilen gelişmenin temel dinamiği ve bilgi
toplumunda bilginin üretildiği merkez olarak kabul edilmektedir. İktisadi gelişme ile
eğitim/üniversite arasındaki ilişkiyi sağlıklı bir şekilde kurabilmek için iktisadi büyüme ve iktisadi
gelişme terimlerinin anlamlarını ve aralarındaki farkı belirlemek gerekir. Büyüme, mevcut üretim
kapasitesinin ve kişi başına gelirin artırılmasını ifade eder. Gelişme ise sadece üretimin ve kişi
başına düşen gelirin arttırılmasından ibaret olmayıp, fiziki, ekonomik ve sosyal/kültürel yapının
da değiştirilmesi ve kalitesinin arttırılması anlamına gelir (Çınar ve Emsen, 2001: 92 Akt: Öztürk
ve diğ., 2011: 146) Üniversite dediğimiz en üst düzeydeki eğitimin iktisadi gelişmenin temelini
oluşturduğu gerçeğinden hareketle, bu makale üniversite ve kent arasındaki karşılıklı etkileşimi
ele almaktadır. Kent Kavramı
Geçmişten günümüze kent olgusu uygarlıkla eş anlamlı kullanılmış, bu anlamda uygarlığın
kentleşme ile geldiği ve var olduğu genel bir söylem haline gelmiştir. Kent kelimesi Latince
kökenli dillerde ‘‘civilization’’ anlamına gelen ‘‘civitas’’tan türemiştir. Arap kültüründe bir kent adı
olan ‘‘Medine’’ uygarlık anlamına gelen medeniyet kavramının kökenini oluşturmaktadır.
Kentlerin tarihsel süreci incelendiğinde modern anlamda kentin ortaya çıkışı sanayi devrimi ile
birlikte olduğu görülür. “Kentleşme” kavramı literatürde “Sanayi Devrimi Öncesi Kentleşme” ve
“Sanayi Sonrası Kentleşme” olarak ikiye ayrılması sanayi devriminin bu süreçte bir dönüm
2/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
noktası olduğu göstermektedir. Sanayi devrimi ile kentler öncesine nazaran mukayeseli olarak
üretim merkezi haline gelmişlerdir. Böylelikle köyden kentte göç hızlanmıştır.
Büyüyen ve gelişen kent âdete çekim merkezi haline gelmiştir. Böylelikle, sanayi devrimiyle
birlikte kentin yapısında - ilişkilerinde, işleyişinde, kurumlarında her alanda- tam bir dönüşüm
yaşanmış, kent iktidarın açık ve gizli bir şekilde hissedildiği, izlendiği, gözlendiği, gerçekleştiği
ve dönüştürüldüğü mekan haline gelmiştir (Sennet, 2002: 20; Yaylı: 337) Dolayısıyla, kentin
yapısında meydana gelen bu değişim küreselleşme ile birlikte güçlerini ülkelerden değil, ülkeler
güçlerini kentlerden alır konumuna gelmiştir. Bu bağlamda küreselleşme, ülkeler arasındaki
ekonomik anlamda sınırları önemsizleştirmiş ve ekonomik sistemin temel birimlerini kentler
oluşturmaya başlamıştır. Geçmişte ulus-devlet aracılığı ile gerçekleştirilen mal, hizmet, sermaye ve bilgi akışları kentler
ile gerçekleşmeye başlamıştır. Günümüzde dünya ekonomisine yön veren Tokyo, Londra, New
York, İstanbul gibi büyük kentler taşıdığı ağır önemden dolayı siyasal yapıya da yön vermeye
başlamıştırlar.
Son yıllarda çok sayıda faktör kentleri ve kent ekonomisinin yeniden ortaya çıkışını
yönlendirmektedir. Bu faktörler; küresel ekonomik yeniden yapılanma, bazı ulus-devletlerde
ekonomik ve politik desantralizasyon, geleneksel bölgesel kalkınma politikalarının başarısızlığa
uğraması ve küresel ekonomide kentler arasında artan rekabettir. Bunlar arasında kentleri
etkileyen en önemli faktör ekonomide, üretimde ve üretimin coğrafyasında derin dönüşümler
oluşturan küresel yeniden yapılanma ve bilgi ekonomisine geçiştir. Bu süreçte kentler bilginin
üretildiği ve tüketildiği mekânlar olarak etkinlik göstermektedir (Pustu, 2006:146) Bilgi
ekonomisine geçişte kentlerin rolü yeniden tanımlanmaktadır. Günümüz dünyasına ‘Bilgi
toplumu’ adını veren bilginin ve buna dayalı olan yüksek teknolojinin, ulusların sosyoekonomik
hayatının gelişmesinde oynadığı başrol, bilgi gücünün üretilmesinin, işlenmesinin ve
satılmasının belli bir düzen içinde gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Bu çerçevede; belli
politikalar oluşturarak Sanayi-üniversite-devlet ilişkisini sağlam bir zeminde gerçekleştirerek,
yeni ve ileri teknolojilerin üretimini amaçlayan bilim ve teknoloji merkezlerinin kurulması bilgi
3/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
kentleri oluşturma konusunda yapılan somut çalışmaların temelini oluşturmaktadır. Bu nokta da
üniversiteler günümüzde kuruluş amaçlarına da hizmet eder biçimde kentsel mekânların ve
toplumsal yaşantıların biçimlenişi ve gelişiminde önemli birer aktör konumundadır.
Üniversite kavramı Dünya’da ve Türkiye’de Üniversitelerin Tarihsel Süreci
“Üniversite” kavramı, “universitates” kavramının evrilmesi ile oluşan Latince “universitas”
kelimesinden gelmektedir. “Universitas”, lonca kelimesinin karşılığı olup, bağımsız ve ortak
çıkarları olan kişiler topluluğu anlamındadır (Öztunalı, 2001; Antalyalı, 2007:25-26). Bugünkü
anlamı ile üniversiteler, son dönem 11. yüzyıl ve 12. yüzyıl Orta Çağ Avrupa’sında gündeme
gelmiştir. Her ne kadar “universitas”, “üniversite” kavramını doğurmuş olsa da, Orta Çağ
Avrupa’sında kullanılan “univarsitas” terimi modern anlamdaki “üniversite” teriminin tam karşılığı
değildir. Çoğunlukla öğrencilerin veya öğretmenlerin bir loncası anlamında kullanılan bu kavram
(Subjektif, 2006), genel anlamda, “corporation” (dernek, kurum) anlamında kullanılmıştır. Orta
Çağ Avrupa’sında, modern anlamdaki üniversiteye “Studium Generalle” kavramı denk
düşmektedir (Rukancı ve Anameriç, 2004; Antalyalı, 2007:29)
Plato’nun M.Ö. 393’de kurmuş olduğu Akademia, ilk üniversite olarak kabul görmektedir. Buna
karşılık Akademia, ortaçağ üniversitelerine yakın, modern üniversitelerden uzak, okul’dan daha
çok çalışma ve araştırma yapılan bilimsel bir topluluk olarak görülmüştür.
4/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
Modern üniversite ile ilgili araştırmalar daha çok ortaçağ ile başlar bunun en önemli sebebi
12’nci yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da kurumsallaşmış üniversitelerin kurulmaya
başlamasıdır. Ortaçağdaki üniversite oluşumlarında iki temel ekol göze çarpmaktadır.
Bunlardan ilki; öğrenci ve pazar odaklı olan Bologna modelidir. İtalyan üniversitelerinde
öğrenciler, hocalara para vererek sözleşme imzalatmakta ve dolayısıyla hocalar üzerinde büyük
bir denetim ve otoriteye sahip olmaktaydı. Diğer ekol ise hocaların otoritesinin baskın olduğu
Paris modelidir (Başarır, 2009:6). Avrupa’da kurulan ilk dört üniversitenin (Parma, Oxford, Paris
ve Bologna) başarılı olması ile birlikte 14’nci yüzyılın sonunda Avrupa’nın birçok ülkesin de yeni
açılan okular ile birlikte üniversite sayısı 28’e ulaşmıştır. Kurulan bu üniversiteler farklı yerlerden
hocaların ve öğrencilerin gelmesi ile birlikte kozmopolit bir yapıya ulaşarak üniversiteler
arasındaki sınır ötesi ilişkileri güçlendirmiştir.
İslam medeniyeti, Ms 8’nci ve 12’inci yüzyıllar arasında Avrupa’ya bilim ve felsefi alanda ilham
kaynağı olmuştur. İslâm medeniyeti, bir uçtan diğer uca uzanan kentlere yayılmakla kalmamış,
komşu kültür ve medeniyetler üzerinde de etkili olmuştur. Monica Gaudiosi, 1274’de kurulan ve
modern yüksekokul sisteminin başlangıcı olarak kabul edilen, Merton College’ın (Oxford
Üniversitesi) oluşumunda ve İngiltere’deki vakıf sistemi ve anlayışının gelişmesinde İslâm
dünyasında uygulanan vakıf hukuku ve sisteminin etkili olduğunu tespit etmiştir. Doğu ve Batı
dünyasında yüksek eğitim kurumlarının doğuşunu mukayeseli bir şekilde inceleyen George
Makdisi, Müslümanların açmış olduğu eğitim ve bilim kurumlarının, örneğin medrese ve
rasathanelerin, Avrupa’daki yüksekokul ve üniversite sisteminin gelişmesine, hatta doktora ve
kürsü gibi uygulamalara da kaynaklık ettiğini ortaya koymuştur. Charles H. Haskins’e göre Batı
üniversitesi, Atina ve İskenderiye’nin değil Paris ve Bologna’nın mirasçısıdır durum böyle olunca
Bologna ve Paris’in de Bağdat’ın mirasçısı olduğu söylenebilir (Kenan; 2013:5-6). Aynı
zamanda İslam dünyasında kurulan ‘‘Felsefe, bilim ve araştırma kurumları’’ olan Beytülhikmeler
(bilim-felsefe akademileri), medreseler (üniversiteler)in etkisi sonucunda Rönesans denilen
dönem ortaya çıkmıştır. Avrupa daha sonraki yüzyıllarda kurulan bu eğitim kurumlarını taklit
edip geliştiren yeni eğitim merkezleri inşa etmiştir.
İslâm medeniyeti, ilme ve öğrenmeye yaptığı açık vurguyla birlikte eğitimi, adil ve evrensel bir
toplumsal düzenin gerçekleşmesini sağlayacak en etkin hedef olarak belirlemişti. Bu amacı
gerçekleştirmek için yapılı veya yapılı olmayan hem temel, hem yüksek seviyede eğitim veren
kurumlar ve kurumsallaşmalar hızlı bir şekilde yaygın hale gelmiştir(Kenan; 2013:3). İslam
medeniyetine Selçuklu ve Osmanlı tarihi içinden bakılırsa, yükseköğrenim kurumlarının
başlangıcı olarak 10’ncu yüzyılda Karahanlılar döneminde kurulan Semerkant, Buhara, Taşkent,
Balasagun, Yarkent ve Kaşgar medreseleri kabul edilir. Selçuklular döneminde kurulan
medreseler ile Anadolu’da yüksek eğitim kurumları yaygınlaştırılmış ve ilk medrese Selçuklu
5/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
Sultanı Tuğrul Bey tarafından Nişapur’da kurulmuştur.
İslam dünyasında kurumlaşmış olarak yani öğrencilerin barınma ve beslenme ihtiyaçlarının
karşılandığı, burslarının verildiği, hocalarının maaşlarının ödendiği, müstakil öğretim binalarının
yapıldığı şekliyle gerçek bir üniversite görünümündeki yükseköğretim kuruluşları bu
medreselerin açılmasıyla oluşmuştur. Buralarda zamanın şartlarına göre, Dini İlimler, Arapça,
Felsefe, Mantık, Matematik ve diğer bilimler öğretilmiştir. Bu medreseler sonraki zamanlarda
Osmanlı ideolojisinin taşıyıcıları olan eğitim-öğretim kurumlarının da belkemiği olacaktır (Aksoy
ve Arslantaş; 2010:474). Osmanlı döneminde ilk yükseköğretim kurumu 1330 yılında İznik’in
fethedilmesiyle kiliselerden birinin medreseye çevrilmesi ile yapılmıştır. Bu döneme özgü medreselerden başka bir eğitim kurumu olarak söz edilmesi gereken bir diğer
kurum ise Ahiliktir. Yaygın bir eğitim kurumu olarak Ahilik, 13. yüzyılda, Kırşehir’de yaşayan Ahi
Evren tarafından kurulmuştur. Eğitimi iş dışında ve iş başında yapılmaktadır. Dinin esasları,
okuma yazma, insanlık terbiyesi, temizlik, ocağın düzen ve geleneği, başlıca öğretim
konularıdır. (Akyüz, 45, 56; Aksoy ve Arslantaş; 2010:474, 475). Ahiliğin örgütlü yapısı
sebebiyle, önemli sosyal ve siyasi etkileri görülmüştür (Başarır, 2009:24)
Osmanlı’da 18. yüzyıldan itibaren, askeri başarısızlıklar, yönetsel ve mali bunalım şeklinde
ortaya çıkan gerilemenin fark edilmesi ve bunlara sistemin geleneksel refleksleri ile çözüm
bulunamaması karşısında batılılaşma reformları gündeme gelirken modern ve etkin bir merkez
ve taşra bürokrasisi yaratmak için yeni eğitim türlerine ve kurumlarına gereksinim olduğu fark
edilmiştir (Tekeli ve İlkin, 1999; Soydan: 55). 1770’de Çeşme’de bulunan donanmanın Ruslar
tarafından yakılması sonucu teknik ve bilim alanındaki yetersizliğin farkına varılmış ve
III.Mustafa tarafından 1773’de gemi inşaatı, haritacılık ve donanmanın ihtiyaç duyduğu diğer
6/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
teknik elemanları yetiştirmek üzere Batı anlayışında ilk yüksekokul olan Mühendishane-i Bahri-i
Hümayun kurulmuştur (Ataünal, 1998; Başarır, 2009:25).
Medreselerdeki yetersizliğin ve bozulmanın önüne geçilemeyeceğinin anlaşılması üzerine
Tanzimat’tan sonra batılı anlamda ilk üniversite Darülfünun 1846 yılında Mustafa Reşit Paşa
önderliğinde kurulmuştur (Başarır, 2009:25). 1933’te kaldırılan Dârülfünun, Millî Eğitim
Bakanlığı’na bağlı olmak üzere İstanbul Üniversitesi olarak yeniden teşkilâtlandırılmıştır.
Cumhuriyet döneminde üniversite sözcüğü ülkemizde ilk kez 1933 yılında yapılan hukuksal
düzenleme ile birlikte kullanılmıştır. Bu dönemde üniversite özerk değildir (Ataünal, 1993:40;
Hatiboğlu, 2000: 114; İnönü, 2005; Kavili Arap, 2010: 8). Bu reform ile Humboldt modeli bir
üniversite kurulmak istenmiştir (Tekeli, 2003: 138; Kavili Arap, 2010: 8 ). Nedenlerden birisi,
1933 yılı başında Nazi baskısı nedeniyle Almanya’dan gelen 40 kadar bilim adamının İstanbul
Üniversitesi’nde göreve başlamalarıdır (Hatiboğlu, 1995: 97-101; İnönü, 2005; Kavili Arap, 2010: 8). Üniversitelere ilişkin ikinci köklü değişiklik 1946 tarihli 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu’dur.
Yasa’da üniversiteler “Yüksek araştırma ve öğretim birlikleri” olarak tanımlanmıştır. Bu yasa ile
üniversitelerin bilimsel ve yönetsel anlamda özerkliği yeniden getirilmiş, tüzel kişiliği tanınmıştır.
Ancak tam bir yönetsel özerklik söz konusu olmamıştır (Gök, 1998: 76; Ortaylı, 2001: 79)
Üniversitelere ilişkin yapılan bir diğer değişiklik 1981 tarihli 2547 sayılı Üniversiteler Kanunudur.
Yasa’da MEB’e bağlı akademiler, bir kısmı diğer bakanlıklara, çoğu MEB’e bağlı iki yıllık MYO
ile konservatuarlar, MEB’e bağlı üç yıllık eğitim enstitüleri, mektupla öğretim yapan YAYKUR bir
çatı altında toplanmıştır. Çıkarılan bu yasa ile birlikte bu kurumlar YÖK’ün merkezi otoritesine
bağlanmış olmaktadır.
1950’lilerden günümüze kadar önemli hedeflerinden biri yeni üniversiteler kurarak ülkedeki
bölgesel eşitsizlikleri gidermek olmuştur. Burada temel argüman ülkenin hemen hemen her
7/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
kentine yeni bir üniversite kurarak hem eğitimin ileri bir seviyeye taşınması hem de kurulan
kentin sosyal ekonomik ve kültürel açıdan hareketlenmesini sağlamaktır.
2.1 Üniversitelerin Amaçları
Üniversiteler bir ülkenin gerek duyduğu nitelikli insan gücünün yetiştirilmesinde, bilginin
üretilmesinde ve topluma hizmette önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Aynı
zamanda hem ülkenin kalkınmasına, hem de bulunduğu bölgenin sosyo-ekonomik yönden
gelişmesine etki eden en önemli kurumlardan biridirler (Yılmaz, Kaynak, 2012:56)
Tarihi gelişim içinde üniversitenin temel amacı kültürü geliştirmek ve yaymaktır. Zamanla bu
amaca farklı meslekler için gerekli olan teknik bilgileri sağlamakta eklenmiştir (Versan,
1990:236; Gültekin ve diğ, 2008: 265). Bu noktada üniversitelerin amacı; bilimsel araştırma
yapmak, yaptığı bilimsel araştırmalar ile toplumsal gelişmeye katkı sağlamak ve nitelikli insan
gücü yetiştirmektir. Bu amaçları gerçekleştirmek için; bilim üreten, düşünmeyi ve bilim üretmeyi
özendiren, bu tür etkinlikleri destekleyen ve bunları eğitim öğretim etkinlikleri ile bütünleştiren
üniversiteler ile mümkündür.
8/9
Üniversite ve Kent
Salı, 07 Nisan 2015 19:23
Cleary ve Jeffery ise üniversitelerin bölgesel kalkınma sürecinde anahtar bir rol oynadığını
kabul etmekle birlikte, temel fonksiyonlarını aşağıdaki gibi sıralar: • Bölgesel bilgi ekonomisi ve toplumunun destekleyicisidir. • Ekonomik istikrarın önemli bir unsurudur. • Bölgenin sosyal yaşamının temel gücüdür. • Kültürel kaynakların temelini oluşturur ve güçlendirir. • Bölgenin uluslararası işbirliği ve dışa açılmasında etkilidir. • Yenilikçi aktiviteler ve girişimciliğin temel kaynağıdır. Ayrıca üniversiteler, “akademik
girişimcilik” yoluyla bölgesel ekonomide oldukça aktif bir rol üstlenebilir (Çetin, 2007:219)
(Devam edecek)
9/9
Download