Turk Gogus Kalp Dama Suppl 1, 2014 consequences of

advertisement
Turk Gogus Kalp Dama Suppl 1, 2014
consequences of cardiopulmonary bypass in this patient with a poor
general status.
Results: No hemodynamic instability was observed during the
procedure. Intraoperative echocardiography showed no residual
gradients on the pulmonary artery. The patient was extubated at
postoperative 12th hour. A quick clinical improvement was observed
during the follow-up along with restoration of normal liver enzyme
levels. Follow-up examination at one year after surgery showed a
good general status with weight gain. No gradient was detected by
echocardiography.
Conclusion: The current surgical methods for the reconstruction of the
PAS may be associated with untoward consequences due to the need for
cardiopulmonary bypass. Therefore, in order to avoid possible adverse
effects of cardiopulmonary bypass, we developed a novel surgical
technique to be used for the repair of supravalvular pulmonary artery
stenosis without pump.
[P-754]
Permanent pacemaker placement for atrioventricular
conduction block after operative repair of congenital heart
defects
Nur Dikmen Yaman1, Mehmet Cahit Sarıcaoğlu1, Mehmet Taşar1,
Tayfun Uçar2, Tanıl Kendirli2, Ercan Tutar2, Semra Atalay2,
Zeynep Eyileten1, Adnan Uysalel1
Department of Cardiovascular Surgery, Ankara University, Ankara, Turkey
Department of Pediatric Cardiology, Ankara University, Turkey
1
2
Introduction-Objective: Atrioventricular conduction block (AV block)
is a well described complication of operative repair of congenital heart
defects especially perimembranous ventricular septal defect. The
present study is performed to determine the incidence of permanent
pacemaker (PPM) placement for AV block in pediatric patients.
Method: From April 2001 to January 2014, a total of 341 pediatric
patients underwent cardiac surgery for congenital heart defects and
six (1,7%) of these patients received PPM (permanent pacemaker)
placement for AV block, named as St. Jude VVIR Microny III plus.
PPM placement performed within average 112±145 (ranges between
15-390) days of first repair surgery. Patients’ average age was 227±116
(ranges between 55 and 360) days. One patient (16%) has diagnosis of
Down Syndrome, which carries a 2.7% incidence of PPM placement.
The average weights of patients was 7366±2657 grams (ranges between
4600 and 11300 grams). The symptoms at the time of presentation were
variable. One patient presented with syncope, and the remaining five
were diagnosed during routine follow-up. The time between open heart
surgery and placement of a permanent pacemaker was 112,8±145 days
(range 15 to 390 days).
Results: Early and late onset of complete heart block is a possible lifethreatening complication after open heart surgery for congenital heart
disease, and occurs in 3% of the operations involving cardiopulmonary
bypass. Although the problem is seldom, awareness is decisive. Our
report defines the characteristics of patients undergoing pacemaker
implantation.
432
Conclusion: This study gives the pave for researchers about the notion
that special attention is needed to the conduction system, particularly
after repair of septal defects.
[P-755]
Aynı olguda ön mediyastende sağ ve sol kardiyofrenik açıya
yerleşimli iki ayrı dev boyutta perikardiyal kist
Ufuk Yetkin1, Serkan Yazman1, Köksal Dönmez1, İlke Akyıldız2,
Aylin Orgen Çallı3, Övünç Aslan4, Hülya Mollamehmetoğlu4, Ali Gürbüz1
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp ve
Damar Cerrahisi Kliniği
2
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Kardiyoloji Kliniği
3
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji
Kliniği
4
İzmir Eğitim Hastanesi
1
Giriş ve Amaç: Perikardiyal kistler benign konjenital lezyonlardır.
Artışı bilgisayarlı tomografinin sık kullanıma girmesiyle ilgilidir.
Yöntem: Olgumuz 50 yaşında kadındı. Kliniğimize başvurusundan
16 ay önce başlayan göğüs ağrısı yakınmasına yönelik dış merkezde
toraks BT’sinde kalp anterior bölümünde epikardial yağ yastıkçığı
içinde birbiriyle ilişkili en geniş yerde 78x76 mm ölçülen sıvı dansitesinde düzgün sınırlı kistik lezyonlar izlendi. Ayırıcı tanıda öncelikle
perikardiyal kist düşünüldüğü edildi. Olgunun olası cerrahi tedaviyi
redetmesi sonrası yakınmasının giderek artması üzerine 15 ay sonra
yapılan transtorasik ekokardiyogramında sağ ventrikül apikal bölgede
septasyonlar içeren 12x26 mm boyutunda kistik lezyon,sol ventrikül
lateral duvara komşu 26x58 mm boyutunda kistik lezyon ve sol ventrikül apeksinde 36x20 mm boyutunda septasyonlar gösteren kistik
lezyon izlendi. İlkinden 15 ay sonra tekrarlanan bu BT incelemesinde;
kalp anterior bölümünde epikardial yağ yastıkçığı içinde birbiri ile
ilişkili olarak değerlendirilen sağda boyutu yaklaşık olarak 66 mm,
13. Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Kongresi - Doktor Poster Bildiriler
solda 95 mm’ye ulaşan kistik dansitede düzgün konturlu lezyonların
izlendiği ayırıcı tanısında ilk planda epikardiyal kistik lezyonlar
düşünüldü. Yinelenen ekokardiyogramında sol ventrikül perikardının
dışında perikardiyal yağ dokusu içinde yer alan iki ayrı perikardiyal
kistin izlendiği belirtildi.
Bulgular: Olgu iki ayrı perikardiyal kistin ekstirpasyonu amaçlanarak
operasyona alındı. Standart mediyan sternotomiyi takiben sağ ventrikül lateralinde kardiyofrenik açı izdüşümüne yerleşimli 90x90 mm
ve sol ventrikül lateralinde kardiyofrenik açı izdüşümüne yerleşimli
100x100 mm boyutlarında birbiriyle bağlantılı olduğu gözlenen iki ayrı
dev ebatta perikardiyal kist yapılarından sağ taraftaki dev kist anblok
ektirpe edilmesine karşın sol taraftaki kistin diyafragmaya da aşırı
yapışıklık göstermesi üzerine tüm duvarını içerecek şekilde içeriği ile
iki ayrı blok olarak çıkarımı tamamlandı. Ameliyatın bir yıl sonrasında
tüm parametrelerinin normal olduğu bulgulandı.
Tartışma ve Sonuç: Benign asemptomatik seyirlerine rağmen perikardiyal kistlerin cerrahi ekstirpasyon ile radikal tedavisi gerçekleştirilmiş
olur.
[P-756]
Çocuk hastalarda implante edilebilir kardiyoverter defibrilatör
implantasyonu için yeni bir teknik
İrfan Taşoğlu1, Ahmet Kuddusi İrdem1, Tuğba Avcı1, Kemal Kavasoğlu2,
Fatih Atik3, Serhat Koca3, Feyza Ayşenur Paç3, Mustafa Paç3
1
Ankara Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kalp-Damar ve
Çocuk Kalp Damar Cerrahisi, Ankara
2
Kalp ve Damar Cerrahisi, Ankara
3
Pediatrik Kardiyoloji, Ankara
Giriş ve Amaç: Kalp ritmini sürekli monitörize ederek VT-VF gibi
ventriküler aritmileri saptayan ve yeniden sinüzal ritme çevirmek için
yeterli şok verebilen sistemlerin ani kardiyak ölümleri engellemede
etkinliği kanıtlanmıştır. Çocuklarda ICD implantasyonuna nadiren başvurulur ve deneyimler sınırlıdır. Bizde, iki çocuk hastada cerrahi ICD
implantasyonuyla ilgili tecrübemizi ve tanımladığımız tekniği sunduk.
Yöntem: Teknik; Üç aylık LV noncompaction ve Uzun QT sendromu
tanılı ilk hastada 5. interkostal aralıktan sol anterior torakotomiyle, dört
yaşındaki opere edilmiş VSD-Brugada Sendromu tanılı ikinci hastada
median sternotomiyle uygulandı. Her iki hastada RV inferoapikal bölgesinde perikard açılıp bir parçası yama olarak çıkarıldı. Bu bölgeye
kardiyak ritmi algılayan epikardiyal elektrodlar yerleştirildi. Her iki
elektrodun defibrilasyon eşiği intraoperatif elektrofizylojik çalışmalarla kontrol edildi. Perikardın plevral yüzünde ve LA-LV bileşkesinde
çıkarılan perikardla cep oluşturuldu. Kendi üzerine katlanıp halka
şekline getirilen defibrilasyon kablosu (halo lead) cep içine yerleştirildi. Elektrod-jeneratör bağlantıları yapılıp batarya rektus kılıfı içinde
hazırlanan poşa yerleştirildi.
Bulgular: Her iki hastada epikardiyal kabloların algılama fonksiyonları ve defibrilasyon eşikleri intraoperatif olarak üç defa peş peşe VF
oluşturularak kontrol edildi. Her denemede ilk şokla ve 20j’lik enerjiyle
VF sonlanıyorsa elektrodların yeterli bir elektriksel saha oluşturduğu
kabul edildi.
Tartışma ve Sonuç: İmplante edilebilir kardiyoverter defibrilatör
implantasyonu çocuklar için eldeki kısa dönem sonuçlarıyla etkili ve
güvenlidir. Tekniğimizin potansiyel avantajları; büyüyen çocuklarda
halo lead implantasyonunun yeniden elektrod yerleştirilmesi gereksinimini ortadan kaldırması, intrakardiyak enfeksiyon riskini ortadan
kaldırması, büyümeye bağlı oluşabilecek gerginliği en aza indirgemesi ayrıca oluşturulan perikardiyal cebin oluşabilecek yapışıklıkları
engellemesi ve defibrilasyon kablosunun yer değişikliklerini önleyerek
optimal elektriksel sahanın korunmasını sağlamasıdır. Ayrıca perikardiyal cebin, perikardiyumun plevral yüzünde oluşturulması plevral
yapışıklık ve lead traksiyonlarını engellemektedir.
[P-757]
Kalp damar kliniğimizde konjenital vakalara toplu bakış
Orhan Tezcan, Ahmet Çalışkan, Sinan Demirtaş, Celal Yavuz,
Oguz Karahan, Orkut Güçlü, Süleyman Yazıcı, Emra Demir Benli,
Binali Mavitaş
Dicle Üniversiesi Tıp Fakültesi
Giriş ve Amaç: Kliniğimizde konjenital kalp hastalığı tanısı ile tedavi
edilen hastaların tanı, tedavi ve takip sonuçlarını literatür eşliğinde
sunmayı amaçladık
Yöntem: Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı’nda, 2000-2014 tarihleri arasında konjenital kalp hastalığı tanıları ile tedavi edilen 81 hastaya
ait kayıtlar retrospektif olarak incelendi. Hastalar 16 yaş altı (Grup 1)
ve 16 yaş üstü (Grup 2) olmak üzere gruplandırıldı. Her iki grubun
demografik özellikleri, sıklık sırasına göre görülen patalojiler ve tedavi
sonuçları karşılaştırıldı.
Bulgular: Grup 1’de 37 hasta, grup 2’de 44 hasta vardı. Grup 1’deki
olguların 18’i (%48,5) erkek, 19’u (%51,5) kadın, yaş ortalaması 6,18
idi. Grup 1’deki hastaların 17’si atriyal septal defekt (ASD), bu ASD
lerin birine pulmoner darlık (PD), birine kleft mitrale, birine de patent
duktus arteriozus (PDA), birinede total pulmoner venöz dönüş anomalisi (TPVDA) eşlik ediyordu. Yedisi ventriküler septal defekt (VSD),
1’i Fallot tetralojisi (TOF), 13’ü PDA idi. Grup 2’deki olguların 10’u
(%22,7) erkek, 34’ü (%77,3) kadın, yaş ortalaması 32,47 idi. Grup 2’deki
hastaların ise 37’inde ASD (ASD yapılan hastalardan biri yası 78 idi.),
ikisine pulmoner darlık (PD), birine kleft mitrale, birine de patent
duktus arteriozus (PDA) eşlik ediyordu. Üçünde VSD, ikisinde Fallot
tetralojisi (TOF), ikisinde PDA saptandı. Postoperatif erken dönemde
bir hasta kaybedildi.
Tartışma ve Sonuç: Çocuk yaş grubunda hastaların %48,5’i erkek, 16
yaş üstü grupta hastaların %77,3’ i kadındır. Çocuk yaş grubunda en
sık görülen pataloji ASD, ikinci grupta ise PDA dir. Birinci grupta çok
çeşitli kompleks anomaliler görülürken ikinci grupta daha çok izole
ASD gibi kompleks olmayan patalojiler tespit edildi
[P-758]
Pektus ekskavatum ve atriyal septal defektli hastalarda cerrahi
onarım aynı seansta yapılmalı mı?
Hikmet Sahratov1, Adem Guler1, Mustafa Kurkluoglu2,
Mehmet Ali Sahin1, Memduh Yetim3, Fahri Gurkan Yesil1,
Sabahattin Sari4, Fatih Ors4
Department of Cardiovascular Surgery, Gulhane Millitary Medical Academy,
Ankara,Turkey
2
Department of Cardiovascular Surgery, Children’s National Heart Institute,
Children’s National Medical Center, Washington, DC.
3
Department of Anesthesiology, Gulhane Military Medical Academy, Ankara,
Turkey
4
Department of Radiology, Gulhane Military Medical Academy, Ankara, Turkey
1
Giriş ve Amaç: Pektus ekskavatum genellikle göğüs duvarının izole
görülen anomalisidir, fakat bazı hastalarda ASD, VSD gibi konjenital
veya kazanılmış kalp hastalıklarına eşlik etmektedir. Göğüs duvarındaki kompresyona bağlı gelişen kardiyopulmoner komplikasyonlar
cerrahi onarım endikasyonu oluşturmaktadır. Pektus ekskavatum defor433
Download