TARTIŞMALI İLMİ TOPLANTILAR DiZİSİ \J • DEGIŞM E SOSYAL VE A A DINI HAYAT Tebliğciler: Doç. Dr. Doç. Dr. Dr. Dr. D. Doç. Dr. Mahmut KAYA İhsan Süreyya SIRMA Mehmet ERDOGAN Niyazi ÖZDEMİR Mehmed DOGAN Sami ŞENER Müzakereciler: Doç. Dr. Hayreddin KARAMAN Doç. Dr. Ziya KAZlGI Dr. İsmail KILLIOGLU Dr. Davut DURSUN İLMİ NEŞRİYAT A.Ş. Kamilpaşa Sk. 7 Fatih/İST. 34260 '!'el.: 523 54 57- 523 15 85 Fax: 523 65 37 İstanbul- 1991 III SOSYAL DEGİŞME KARŞISINDA İSLAM HUKUKU Dr. Mehmet ERDOGAN Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Fıkıh Bölümü Öğretim Görevlisi "Bir arkadaş edindim." dediğin zaman onlar (büyükler) sana onu tanımak için asla "Nasıl?" diye sormazlar: "Kaç yaşında?"; "Kaç kardeşi var?"; "Kaç hilo ağırlığında?"; "Babası kaç lira kazanıyor?"... gibi sorular sorarlar. Onlar, ancak rakamlarla bilgi edinebileceklerini düşünürler. Şayet onlara "Gül kırmızısı tuğlalardan yapılmış, pencerelerinde çiçehler açmış, damında iitüşen kumrular olan bir ev giirdüm." desen, o ev halıkında asla bir fihir edinemezler. Sen onlara "4.000 paundluh bir ev gördüm." demelisin. O zaman büyük bir beğeni ile "Ne güzel bir ev olmalı!" diyeceklerdir. (The Little Prince, s. 18-1.9). I - Sosyal Deği9711e Sosyal ilişldlerde meydana gelen değişmeye sosyal değişme denmektedir. Bunlar sosyal değerlerde değişme, kurumlarda değişme ve kişiler üzerinde değişme altbaşlıkları halinde ele alınabilir (1). (1) Bk. Dönmezer, Sosyoloj'i, İst. 1974, s. 290 vd.; Kongar, Toplumsal Değişme, İst. 1985. 24. 301 SOSYAL DEG!ŞtM VE DİNİ HAYAT "Sosyal değişme" yargısı taşımaz terimi, iyilik, kötülük gibi herhangi bir değer (2). II- Sosyal Değişmenin D inamilderi Çeşitli faktörlerin birbiri üzerine etkisi sonucu meydana çıkan karmaşık bir sürecin verimi (3) olan toplumsal değişmenin temel di- namiklerini, maddi kültür alanında (insan-tabiat çelişkisinin/ilişki­ sinin belirlediği) teknoloji, manevi kültür alanında da (insan-insan çelişkisinin/ ilişkisinin belirlediği) ideoloji (4) olarak belirlemek mümkündür. III- Genel Olarah Sosyal Değişme ve Din Arasındaki İliŞhi Din, kuvvetli bir sosyal kontrol aracıdır. Bazı tavır ve hareketlere din bir nevi kutsallık verir ve bu tür hareketlerin yapılmasının arzu ya değer bulunduğu fikrini kuvvetlendirir. Mesela bazı dinler evlenmeye kutsal bir müessese sıfatını vererek onun anlamını geniş­ letmek ve derinleştirmek istemektedirler; keza suç teşkil eden bazı hareketlere günah fikrini de bağlayarak arzu olunmayan davranış­ lardan insanların kaçınmalan eğ-ilimini desteklemektedirler. Bu yolla din sosyal kontrol araçlannın en önemlilerinden birisi halini almaktadır. Din, duyguların organik arzular, grup amaçlannın özel çıkarlar üzerinde egemen olabilmesini amaçlar ve bunun için de: a) Tabiat üstü bir inanç sistemi ile gTup tünlüğü hususunda bir izah şekli getirir. amaçları b) Kollektif ayinler emreder ve ortak duyguların kuvvetli kalmasını sağlar. c) Paylaşanlan birleştirici kutsal ve bunların üsdevamlı olarak değerler yaratır. d) Sınırsız bir mükafatve cezalar kaynağı sağlar. Bu özellikleriyle din, sosyal bütünleşme yönünden zorunlu bir katkı sağlar, toplumun istikrar ve devamına yardım eder. Fertlere dua yoluyla ruhi baskılardan sıynlabilme iÇin bir imkan vermesi yanında, aynı iman ve amaçlan paylaşmış olmalan sebebiyle de bireyler arasındaki dayanışmayı güçlendirir (5). (2) (3) (4) (5) Kongar, Toplumsal Değişme, 59. Dönmezer, Sosyoloji, 293. Kongar, age., 60. Dönmezer, Sosyoloji, 186-187. f30SYAL DEGİŞME KARŞISINDA İSLAM HUKUKU 131 Dinler, teşekküllerinde sosyal düzene karşı bir eleştiri unsuru getirmekle birlikte, kendi amaçladıkları ve oluşturdukları sosyal yapının korunması ve olduğu gibi kalmasını isterler. Bütünlüklerinin bozulması, koydukları değer hükümlerinin kaybolması, istikrar um~urlannın zarara uğraması gibi konularda asla müsamaha göstermezler ve değişmenin dizginlerini ellerinde tutmak isterler. Bu halleriyle dinler genelde sosyal değ·işmelere karşı bulunurlar. İnançların pek çoğu cemiyet tarafından desteklenir. Bu destek de onların değişmeye karşı direnmesini sağlar (6). ' Öbür taraftan dinler aynı zamanda yapılacak değişmeye de yardım ederler. Şöyle ki: İmanın derinliği kadar genişliği de vardır. Bu kuşatıcılığı, parçaları birleştirici olmaya götürdüğü gibi, eksik ve yanlıştan mütemadiyen kurtulmak istemeye iter. Her seferinde karanlığı aydınlık bir sahanın kuşatmasını ister. İmanın asli hüviyeti değişmez ama, kendine yeni ufuklar arar. Manevi iklimden gelen otorite, eksikliği tama doğru, sınıriıyı sınırsıza doğru zorlar. Bu, dinamik tutumdur ve bu haliyle din kendine zarar vermeyen değİşıne­ lerin motoru olabilir (7). Şunu da belirtmek gerekir ki, sosyal hareketlilikte dinler daima denge, istikrar ve emniyet unsuru olmuşlardır. Dikey ve yatay hareketlilikte dinin rolü, kuvvetli bir orta tabakanın teşükkülü istikametindedir. Özellikle İslamiyet, tevhid akidesinin kazandırdığı tutum dolayısıyla, aşırı tabakalaşmaları ve sınıflaşmaları önleyici bir karaktere sahiptir. Din kültür değişmelerine de yol açar. Bu, onun yatay hareketlilikte oynadığı roldür. Ayrı kültürlerden evlenme, din değiştirme, dolayısıyla kültür değiştirme gibi ferdi olaylardan, kitlevi din ve kültür değiştirmelerine kadar din, sosyal hareketliliğin bizzat içindedir (8). IV- Sosyal Değişme ve İslam Şerıatı Sosyal değişme karşısında İslam hukukunun tavrını ortaya koymadan önce, bu hukukun (şeriatın) temellerini oluşturan ana ilkelerini arzetmeyi gerekli görüyoruz. (6) Dönmezer, Sosyoloji, 186; Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İst. 1988, 51. (7) Sezen, Sosyoloji Açısından Din, 51. (8) Sezen, Sosyoloji Açısından Din, 53. 32/ SOSYAL DEGJŞİM VE DİNİ HAYAT A- İslam Şeriatının Temel İlheleri: Kainatın ve bu arada bir ruh ve nefse sahip olan insanın yaratı­ cısı Allah'tır. O, tesadüfen düşünebilen ve konuşabilen bir hayvan değildir. İnsan yaratılmışların en şereflisidir. İnsan, Allah'a kulluk için yaratılmıştır. O, kendi kendine yeterli değildir. İlahi vahyin irşadına ihtiyacı vardır. Şeriatlar, onun ız­ tıı·ari (zoraki) kulluktan ihtiyar! kulluğa yükseltilmesi için gönderilmiştir. İnsan, yeryüzünde Allah'ın halifesidir. O, kendisinin ve emrine verilen şeylerin maliki değ-ildir. İlahi düzenin ahengi için, üstlendiği rolü en iyi biçimde remez. aynaması gerekecektir. Egemenlik sevdasına gi- İnsan hayatı ölümle sona ermez. Dünya, ahiretin ekeneğidir. İn­ san her iki alemde de mutlu olmalıdır. Her iki alemin Rabbi de Allah'tır. Her ikisiyle ilgili düzenlemeler ancak O'nun tarafından yapılır. Nizarn koyma ile Rabliközdeştir. İnsanlık tarihi, ibtidaf kemalden niha.I kemale doğru bir süreç geçirmiştir. Peygamberlik tarihi de bu sürecin öncülerinin tarihidir (9). İslam, yeni bir din olma iddiasında değildir. O, kendisini tevhid binasını tamamlayan son yapı taşı olarak tanımlar. Son peygamberle artık hazır vahiy dönemi kapanmıştır. Bundan sonra isanlık ulaştığı. seviye ile, mevcut kaynak ve ilkelerin ışığı altında yoluna devam edebilir. (9) İslam] öğretilerde, insan her zaman insandı. O daha alt düzeyden evrimle bu hale gelmemiştir. Kanıtlanmış bilimselbir gerçekmişçesine tavafedilen evrim teorisinden daha fazla dine zarar veren başka bir teori olmamıştır. Bazı 13atı1ı­ larca psikolojik dengesizlik olarak nitelenen evrim telakk1sini,Allah·m isimleri öğrettiği ve yeryüzündeki halifesi olarak kabul ettiği insan (fıdem) anlayışı ile uzlaştırmak mümkün değildir. İlkelerden yoksun olan bu kör evrimcilik görü. şü, saf biçimiyle, Allah'ın yarattıklarıhdan elini çekmesi ve tamamiyle insani olan ilkelere dayanan, böylece insan-altı durumuna düşen modern insanın yarattığı boşluğu doldurmak için geliştirilmiş çaresizce bir girişimden (sahte bir din) ibarettir. Aşkın ilke'nin unutulması halinde dünya, merkezi olmayan bir çembere döner ve bu merkezin kaybolması da modernizm tezlerini kabul eden herkes için bir varoluş çıkınazı olarak kalır. (Bk. S. H. Nasr. ModernDünyada Geleneksel islam, İst. 1989, s. llO, 115, 123, 124). SOSYAL DEGİŞME KARŞISINDA İSLAM HUKUKU 1 33 Dünya ve ahiret hayatı bir bütün olarak ele alındığı gibi insan da bir bütün olarak ele alınır. Onun ruhuna, aklına, kalbine, gönlüneve diğer organlarına ayrı ayrı otoriteler hükmedemez. İşte bu ilkelerden hateketle ortaya konulan İslam şeriatı: a) Hem kaynak hemde amaç itibarıyla ilahldir. b) Evrenseldir; belli bir ırk, renk ya da coğrafi bölgeye mahsus değildir. c) Kemal mertebesine ulaşmıştır~ d) Ebedi yürüdülük ilkesine sahiptir. e) Bütüncü özellik arzeder. f) Bu sayılan özelliklerinin bir gereği olarak sabit esasların varlı­ ğı yanında, esnek ve orta yolcu bir yapıya sahiptir. B -Sosyal Değişmenin Dinamizm i Olaralı İslam Yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi din, sosyal değişme karşısın­ da genelde direnici tavır göstermesi yanında, motor görevi de görebilmektedir, Özel olarak İslam için sözkonusu ettiğimizde bu dinamizmin: a) Dinin ve buna bağlı olaral<. İslfun ümmetinin oluşumu döneminde, b) Daha sonraki dönemlerde olmak üzere iki ayrı durum iç,in ele alınması gerekecektir. a} Oluşum Döneminde Sosyal Değişmenin Dinamizmi Olarak İslam İslam, kendisinin yeni bir bid'at (din) olmadığını, ilk peygamber Hz. Adem'den beri süregelen tevhid dininin özellikle de ilk muhataplar olan Arapların atası Hz. İbrahim'in dininin uzantısı ve bu konudaki tekamülün son halkası olduğ·unu ısrarla vurgular. Herşeyden önce vakıayı tesbit etmekle işe başlar. Karşısındaki hitap ettiği insanların tevhid (hanif) dininden sapmış cahiliye inanç ve telakkilerine saplanmış olduklarını görür. Onları ve onlar gibi olan diğer insanları, içlerinde bulundukları durumdan çıkarmak, onları yaratı­ lış amaçları doğı·ultusunda gerçek kulluğa ulaştırmak suretiyle kula ve Tagutlara kulluktan kurtarmak ister. Böylece toplumda kendi değer sistemini hakim kılmak, mevcut ve fakat kendi değerleri ile çatışan değer yargılarını da ıslah ya da tümden değiştirmek suretiyle sosyal yapıyı yenilernek ister. , 341 SOSYAL DEGİŞİM VE DİNİ HAYAT İslam, bu amaca ulaşmak için şu özelliklere sahiptir: 1- Gayeci, Hedef Belirleyici ve Inlultlpçı Ruh: İslam hukukunun amacı, kulun ıztırari kulluktan, ihtiyari kulluğa yükseltilmesidir (10). Bu yüzden getirdiği hükümlerle insamn arzu ve heveslerinin kulu olmamasını, gerçek anlamda Rabbine kulluk mertebesine ulaşmasını sağlamak istemiştir. Müşterek bir hedefe sahip olan ümmet arasındaki ilişkilerin güzel ahlakesası üzerine dayalı olması amaçlanmıştır. Zaten Hz. Peygamber'in gönderiliş amacı da güzel ahiakın tamamlanması olarak belirlenmiş tir. İnsanoğlu, kural koymak için yaratılmamış, konulan kurallara ve istenilen doğrultuda kulluk icrasında bulunmakla emrolunmuştur (ll). · İslam hukuku, amaçladığı toplumun (i2) ihtiyaç duyduğu her şeyi temin etmiş; zaruri, had ve tahsını ve bunların tamamlayıcılan diye bilinen maslahatların teminine yönelmiştir (13). Ancak, sözkonusu olan sadece dünya hayatı olmadığ1 için maslahatlann belirlenmesinde tamamen kulun dünyevf çıkarlan dikkate alınmamıştır. Bunun tabii' bir neticesi olarak neyin. maslaha t olduğunun belirlenmesi bizzat Şari' tarafindan gerçekleştirilmiş, içerisinde bulunduğu ortamdan etkilenmek durumunda olan insan aklına bırakılmamış­ tır. Öbür taraftan neyin maslahat ya da mefsed~t olduğu bütün detaylarıyla bildirilmemiş; bunları belirlemede kıstaslar konulmuş ve akıl işte bu arada devreye sokulmuştur. dil, İslam, bu teşri faaliyetinin arkasından inanan ve her türlü ırk, renk, coğrafi bölge ... farklarınarağmen inananlarının kardeş ol- duğunu ilan eden bir ümmet vücuda getirmeyi amaçlamıştır. Aynı (10) Şütıbf, Maktisıd, (Neşreden, A. Dıraz) Kahire ty., II, 168. (ll) Bk. S. H. Nasr, Gelenehsellsltim, 42, 128, 129. (12) İslam toplumu, içerisinde bireyin anlam ve destek bulduğu organik bir sosyal çeşitlilik içeren bir tqplumdur. İslfım toplumu, ne toplumun atomik birimlere ayrıştığı bir bireyciliğe, ne de bireyin iç özgürlüğünü kaybettiği bir üretim gücünün tekelcilik ve tekbiçimlilik yoluyla köretilmesi tehlikesiyle karşı karşı­ ya bulunduğu kollektivizme dayanır. (S. H. Nasr, Geleneksel İslam, 129). (13) Bu konuda bk. Şatıbf,Muvtifahat, II, 5 vd, İbn Aşür, lsltim Hukuk Felsefesi, !st., 1988. SOSYALDEGİŞ:ME KARŞISINDA İSLAMHUKUKU 135 inanç, amaç, heyecan ve duyguları paylaşan bu ümmetin maddi alanda da güçlü, heybetli, huzurlu ve istikrarlı olmasını istemiş­ tir. Böyle bir ümmetin vücuda getirilmesi için İslfun şu tavrı sergilemiş tir. l. Bir inanç manzumesi ile b: :likte yeni ların bakış açılarını değiştirmek istemiş, kurmuştur değerler getirmiş, insanmadde ve mana dengesini (itidallik). 2. Sosyal yapıda mevcut bulunan kurum, örf, adet vb. içerisinde değiştiıjlmesi ve iptali gereken unsurları değiştirmiş ve iptal etmiş­ tir (inkılapçılık). 3. Kendi değer ölçüleri için gerek duyulan unsurlar ya aynen ya da ıslah edilerek korunmuştur (ıslahçılık) (14). İslam, büyük bir kararlılıkla mücadele etmiş ve sonunda amacı­ na ulaşmıştır. Her şeyi cahiliye değerlerine vuran insanlardan Rabhani değer ölçülerinin hakim olduğu ideal bir ümmet çıkarmaya muvaffak olmuştur. Ancak bu amaca İslam bir anda ulaşmamıştır. Bu belli bir süreç içerisinde gerçekleşmiştir. Amaca ulaş~lmak için belli bir teşri siyaseti izlenmiştir. Bu siyasetin temel özelliklerini şöyle özetlemek mümkündür: a) Getirilen hükümler belli bir zaman içerisine yayılmıştır. b) Getirilen hükümlerde önem sırası gözetilmiştir. Önce genel esaslar belirlenmiş, sonra tamamlayıcı hükümler getirilmiştir. c) Aynı hüküm içerisinde de tedrice riayet edilmiştir. Mükellefiyetierde genelde. kolaydan zora olmak üzere bir seyir izlenmiştir. Nihai yasaklar ise bir çırpıda konulmamıştır. d) Nesih metoduna yer verilmiştir. Kısaca tedricflik diyeceğimiz bu siyasetin, bazı acil müdahalelerin gerektiği yerde uygulanmadığı, beldemeye tahammülü olmayan durumlarda bir ön hazırlık olmaksızın doğı·udan amaçlanan hüküm ya da kuıumların devreye sokulduğu da olmuştur. Ancak bu gibi du(14) Bk. Erdoğan, Mehmet, Islam Huhuhunda Ahhômın Değişmesi, İst. 1990, 3437. 361 SOSYAL DEG!ŞlM VE DİNİ HAYAT rumlarda, toplumun henüz hazırlıksız olmalanndan kaynaklanacak bazı durumlarda şekli meşruiyetle yetinmek gibi bazı toleranslar gösterilmiştir. Hatta yine bir siyaset olmak üzere bazen aşırı müsamaha (taviz) intibaını verecek uygulamalara dahl girişilmiştir (15). e) Mükellefiyetierde kolaylık esasına uymak prensip olarak kabul edilmiştir (16). f) Tıkanmalarda zaruret ilkesine yer verilmiştir. Zarılretler, he- yelan gibi bir sebeple yolun tıkanınası durumunda -hayat dunnayacağı için- geçici olarale açılmış servis yollarına benzetilebilir. Bu gibi durumlarda bir yandan hayatın devamı sağlanırken, öbür taraftan da süratle asıl yolun açılmasına çalışılır. Zarılret hiçbir zaman kalıcı bir özellik arzetmez; geçici çözüm mahiyeti arzeder (1 7).. Buraya kadar anlattığımız hususlar, İslam ümmetinin yetişti­ rilmesi için alınmış önlemler olmaktadır. Ancak bu sadece Araplara ve Hz. Peygamber (as.) dönemine has bir durum değildir. Aynı süreci yaşamak durumunda olan her ulus ve zaman için geçerlidir. İslam, sadece ümmetin oluşturulması için önlemler almakla kalmamış, aynı zamanda onun özelliklerini koruması için de gerekli tedbirlere başvurmuştur. · · Bu açıdan İslam hukukunun getirdiği hükümleri iki kısma ayır­ mak :mümkündür: a) Varlıkvermeyi amaçlayan hükümler. b) Koruma ve devamlılığı amaçlayan hükümler. Meseladinin korunması bir amaçtır. Önce ona vücut vermek arkasından da onu korumak gerekir. Tebliğ, iman, ibadetler vb. ile ilgili hükümler ona vücut vermeyi amaçlayan hükümler olurken, cihadın farz kılınması, sapık fıkir­ le,rin, bid'at görüşlerin engellenmesi, mürtedlerin cezalandırılması vb. de onun korunmasını amaçlayan hükümlerden olmaktadır· (18). Bu noktadan hareketle İslam, yetiştirdiği ümmetin varlığının korunmasını' ve onun özellik ve fonksiyonlarının devamını garanti (15) Bk. Erdoğan, Alıkamın Değişmesi, 146-153. (16) Bk. Erdoğan, Alıham ın Değişmesi, 67-72. (1 7) B k. Baktır, M., Islam Hukuhunda Zaruret Hali, Ankara ty., ; Erdoğan, Alık­ amın Değişmesi, 73-81. (18) Bk. Şatıbi, Muvafakat, 218 vd. SOSYAL DEGİŞ:ME KARŞISINDA İSLAM HUKUKU 1 37 edecek ve onu daha da yüksek mertebelere ulaştıracak hükümler getirmesi tabil'dir. Korumacılık ve tekamülcülük diyebileceğimiz bu özelliklerinden ileride bahsedilecektir. b) Daha Sonraki Dönemlerde Sosyal Olarak İslam Değişmenin Dinamizmi Vahiy döneminden sonra süregelen tarihi süreç içerisinde İslam pek çok iklimde farklı unsurlarla karşı karş:ıya gelmiştir. Fetihlerin · akabinde genelde kitleler halinde islama girmeler olmuş; özellikle ilk nesillerin gerçekleştirdikleri fetihler neticesinde oralara giren İslam hep kalıcı olmuştur. İslam sahip olduğu dinamizmle bu toplumlan kendi potası içerisinde şekillendirmeyi başarabilmiştir. Bunun neticesinde İslam, Arap, Fars, Kopt, Berber, Rum, Tatar, HintÇin ve Türklerin eski durumlarını değiştirmiştir. Aynı İslam'ın, İslam'ı benimserneleri durumunda diğ·er milletleri de değiştirebile­ ceği tarihin bu şehadeti ile sabit gözükmektedir. İslam, sürekli bir tekamüle inanır ve inananlanndan gösterilen hedef doğrultusunda hep.ilerlemelerini ister. Çalışmaya teşvik eder ve iki günü eşit olanı aldanmış kabul eder. Hikmeti müminin yitik malı kabul eder. Evrende bulunan her şeyiıi insanın emrine musahhar kılındığını ve fakat onların sünnetullah (tabiat kanunlan) çerçevesinde cereyan ettigl.ni belirtir ve böylece onlann ortaya çıkanl­ masına ve insanlığın saadetine sunulmasına teşvik eder (19). İslam ümmetinin "vasat ümmet" yani yeryüzünde dengeyi sağlayacak, iyilikleri emredecek, kötülükleri yasaklayacak bir ümmet olduğunu ve olması gerektiğini belirtir. İnananlarının üzerine yüklediği sorumlulukla onlan donya ve ahiretlerinin imarına iter. Rabbinin kendisine olan bu teveccühü sayesinde kendisine güveni artan mü'min, belirlenen hedef doğrultusunda emin adımlarla yürür ve mesuliyeti(19) İslami telakkfye göre aynen şen mesfülde ietihadcia bulunmak gibi tabiat aleminde keşiflerde bulunmak da müsbit değil muzhırdır. Yani kaşif, bir şey yaratmamakta, zatenkendisi için konulmuş bir şeyi günyüzüne çıkarmaktadır. Dolayısıyla o, her keşfin arkasından onu kendi hizmetine sunan Allah'a karşı şükür etme durumundadır. Oysa ki kendi kendine yeterli olduğuna iman eden modern insan bu gibi durumlarda kendisini yaratıcı kabul eder ve kendi ken~ dine tapar. Aşkın Varlığa, ihtiyacı olmadığı amentüsünü desteklemek için evrim gibi saçmalıklam inanır; varlığı tabiatın tarihi kadar eski olan ateşi (çünkü ateş yıldırımın düştüğü yerde zaten hazır vardır) insana icad ettirir. 381 SOSYAL DEGlŞl:M VE DlNİ HAYAT nin hep idraki içerisinde olur. Bu haliyle İslam, iyiye ve daha güzele doğru motive eder. Şimdi burada İslam hukukunun yeni gelişmeler karşısındaki tavnndan söz edebiliriz. 1 -İslam Hukukunun Yeni Gelı\<;meler Karşısında Tavrı İslam hukuku her şeyden önce değer hükmüne sahiptir. Sahip olduğu kıstaslara vurmak suretiyle iyi ve kötü ayınmı yapar. Kendisine has amaçları vardır. Dünya hayatına ahiret aleminin ekeneği olarak bakar. Ebedi saadet yurdu ahiret hayatındadır. Kulları gerçek kulluğa yüceltmek için ne maslahat gerekli ise onları tanımış ve onlann temini için çalışmıştır. Şimdi karşımıza çıkan bir yeniliğe bakanz: Bunlar eğer maksatlada ve hedeflerle ilgili değil; aksine vasıtalarla ilgili bulunuyorsa, İslam'ın getirmiş olduğu ve hakim kıldığı. değer ölçülerine te:rs düş­ müyorsa, onun bekasına yönelik tehditler içermiyorsa hiç şüphesiz İslam o yeniliği kabul ve yerine göre teşvik dahi eder. Çerçeve boşlu­ ğuna hiçbir şekilde yer vermeyen İslam, detaylar konusunda milli örfve adetlere, zaman ve mekana büyük bir yer ayırmıştır. İslam'ın kısa bir süre içerisinde bu kadar geniş bir coğrafyada ve bu kadar farklı milletler arasında kabul görmesinin sebeplerinden birini de işte bu noktada aramak gerekmektedir. Öz ve esastabir olmakla birlikte farklı çevrelerde yaşayan insanların İslam'abakışları ve yorumları farklı olacaktır ve İslam bunu hoşgörü ile karşılamaktadır. Yaşanmak için gelen İslam'ın farklı ortamları gözönünde bulundurması ve ona göre farklı tezahürlere girmesi kadar tabii bir şey yoktur. · Öbür taraftan teknoloji karşısında İslam'ın menfı tavır alması şöyle dursun, tam bir teşvik içerisinde olduğu açıktır. Ancak İslam, insanın zaaflarını bildiği için irşad konusunda tedbirli davranır. Mesela çalışmayı teşvik ettiği halde, dünya malianna rağbet etme konusunda sürekli ikazlarda bulunur. insanda cibilli olarak aşın derecede mevcut bulunan bu tutkuyu üstü örtülü olarak kabullenmekle birlikte tehlikeli bir hal almaması için hep fırenler. Onun için denge esastır. Zaten geçen şeriatlerdensonra ulaşılan İslam şeriatı­ nın en önemli özelliklerinden biri orta yolcu (vasat) bir şeriat oluşu­ dur. Eğer insanda bir tutku halinde mevcut bulunan dünyalık elde SOSYAL DEGİŞ:ME KARŞISINDA İSLAM HUKUKU 1 39 etme arzuları, şeriat tarafından da açık bir dil ile teşvik edilseydi, herhalde insanlar dengeyi bulamazlardı. İslam'ın bütün endişesi, ilahi değer ölçülerinin her zaman için hakim kılınması ile ilgilidir. Onun için bir insanın bindiği şeyin deve, at, at arabası, otomobil vb. olmasımn bir önemi yoktur; asıl önemli olan o insanın iman, takva, hakka ve halka hizmet gibi ilahi değer ölçülerine vurularak değer­ lendirilmesidir (20). Mal sahibi olmak teşvik görür; ama hiçbir zaman sermayenin sömürü aracı olarak kullanılması hoşgörülmez. Hakkın sahibine ulaştırılması, adaletin gerçekleştirilmesi ve yaygınlaştırılması amaçlanır; ama bunun şU: ya da bu şekilde ya da şu müesseselerle gerçekleştirilmiş olması önemli değildir. Kısaca, tarihin de şehadetiyle sabittir ki, İslam yeni gelişmeler karşısında aciz değildir. O, ya adını koyarak ya da prensibini vazedenik her meseleye ışık tutmuştur. Tarihinde çok hızlı seyreden fetih hareketleri ve buna bağlı olarak çeşitli kültür ve medeniyetlerle karşı karşıya gelmiştir. Bütün bunlar karşısında İslam, özünden bir şey kaybetmeden pek çok yeni müesseseleri, hükümleri özümsemiş ve onlara kendi boyasını vurarak İslamlleştirmiştir. Bundan sonra da aynı kabiliyeti göstereceğinde bir kuşku yoktur. Yeterkisahip olduğu ilahi güç yenilensin ve her an taze ve canlı tutulabilsin. '!'abii bu da İslam hukukçulannın (müctehidlerin) tavn ile gerçekleşecek­ tir. 2 - Yeni Gelişmeler Karşısında İslam Hulıukunu Hakim Kılan Özellikleri Daha önce de belirtildiği gibi İslam hukuku ilahive değişmez esaslan yanında esnek bir yapıya sahiptir. Esneklikten kasdımız, "değişmez öz"ün, farklı ortarolara göre farklı şekiller almasıdır. Bu özelllği ile İslam hukuku yeni olayları karşılamada ve onları hukuki yerlerine oturtınada fevkalade bir kabiliyet arzetmektedir. Bu esnekliği temin eden unsurlar şunlardır: 1. Esnekliği: i) Şari'in haddizatında esnek yapıya sahip olan maksatları. Adaletin temini, zulmün defi, maslahata itibar, kolaylaştırma, güçlük· ve sıkıntıyı giterme, zarılret prensibi gibi. (20) İslam, Kudret Eliyle mükeJTem olarak yaratılan, ruha ve nefse sahip bulunan insanın metre ile, kilo ile ya da benzeri maddi birimlerle belirlenmesine asla müsade etmez. Bu bağlamda tebliğimizi.n başına koyduğumuz Küçük Prens'ten alınan pasaj gerçekten anlamlı olmalıdır. 401 SOSYAL DEG1Ş1M: VE DİNİ HAYAT ii) Kaynaklann esnekliği. Temel kaynak Kur'an'ın itikadi ve ahlaki esaslar yanında genel teşrii prensipler getirmekle yetinmesi, çerçeve boşluğuna yer vermemesi, her konu ile aynı oranda ilgilenmemesi ve geniş bir avf sahası (kanun boşluğu) bırakması -aile yapı­ sı gibi zamanla değişmesini istemediği konular hariç- genelde detaylara girmemesi ve bunları örfve adete, zaman ve mekana, beşer zeka ve kabiliyetlerine bırakması İslam hukukuna ilahi olma özelliği yanında gerçekten esnek bir yapı kazandırmıştır. Kur'an'ın onayı ileikinci temel kaynak niteliğinde bulunan Sünnet ise, genelde çerçevesi Kur'an tarafından çizilen külli hükümlerin zaman ve mekan unsuru taşıyan birer uygulamaları, ya da örneklemeleri mahiyetindedir ve bütün hadisler aynı kategoride değildir. Hz. Peygamber'in tasarruflan çeşitli açılardan farklı ayınm­ lara tabi tutulmakta ve ortamının tabiibir uzvu olarak, bir devlet başkanı olarak, bir ordu komutanı olarak ... işlediği tasarruflar karşısında bir serbesti gelmekted,ir. Bu arada onun uygulamalan istikra yoluyla önemli şeri prensipler çıkanlmasında vazgeçilemez bir görevicra etmekte (teker teker değil) uygkulamalann tümünden çı­ karılan ortak netice yeni hadiseleri karşılamada ve onlara hukuki yapı verilmede önemli bir rol oynayacaktır. · · .· Diğer kaynakların esnek müyoruz (21). · yapılarından söz etmeye ihtiyaç gör- 2, Evrensel Yapısı: İslam hukuku bütün zamanların ve bütün insanların hukukudur. İslam, fert olarak insanı ruh, beden, duyular gibi; ya da cenin, çocukluk, gençlik, yaşlılık ve ölümden sonrası gibi bir ayınma tabi tutmaya gitmeksizin bir bütün olarak ele alır. Aynı şekilde tüm insanlığı da bir bütün olarak mütalaa eder. Bütün insanlığın yaratıcısı olan Rab Teala'nın koyduğu en son ve tekamülünü tamamlamış İslam'ın bütün insanlığın şeriatı olması; renk, ırk, dil, sosyal sınıffarkı gözetmemesi elbette tabii olacaktır. Böylesine evrensel bii· şer!atın, genel prensipler, külli kaideler gibi zamanla eskimeyecek değişmez esaslara sahip olması, fıtrata dayanması, galibe itibar etmesi, gerçekçi olması yanında tarih boyunca farklı ortarolara uyarlanabilir özellikler arzetmesi zaruridir. İslamın böyle bir özelliğe sahip olduğu konusunda tarih yeterli bir şahittir (22). (21) Bk. (22) B k. Erdoğan, Ahkamın Değişmesi, Erdoğan, Alıkamın Değişmesi, 37-63. 64-66. SOSYAL DEGİŞME KARŞISINDA İSLAM HUKUKU 141 C- Sosyal Değişme Karşısında Direnici Hukuku Tavrı ile İslam Vahye dayalı bir hukuk olması sebebiyle İslam hukuku her de- · ğişmeyi olduğu gibi kabullenici, olayları ve gelişmeleri arkadan takip edici bir özellik arzetmez. Daha önce de belirtildiği gibi getirdiği değer ölçülerine uymayan, amacıyla ters düşen, kendi yürürlük ve bekasını tehlikeye atan, öz ve esası zedeleyen, genel prensip, külll kaide ve çerçeve hükümlerin ilgasına müncer olan değişikliklere şiddetle karşı koyar. Bu karşı tavır onun aşağıda arzedeceğimiz özelliklerinin tabii bir neticesi olmaktadır: a) İlah'i Hukuk Olma Özelliği: İslam hukuku gerek amaç ve gerekse kaynak ve metot itibarıyla ilahi bir hukuktur. Özünü tevhid esası teşkil eder. Tek otorite Allah'tır. İnandıktan sonra mü'mine İslam şeriatını kabul edip etmeme, onu değiştirme muhayyerliği yoktur. İslam hukukunun ilahi oluşu, kendisine beşeri hukuk sistemle- rinde bulunamayan bazı özellikler kazandırır. bi özetleyebiliriz: Bunları aşağıdaki gi- i) Akide-hukqk-ahlak bütünlüğünden kaynaklanan hukuka saygı ve çift yönlü müeyyide. Bu saygının bir neticesidir ki, şeriatın' kestiği parmak acımaz. ii) Arzu ve hevadan, tarafgirlikten, tenakuz ve aşırılıklardan uzaklık. iii) İnsam insana kulluktan kurtarmak. İslam nazarında Şerfat koymakla Rablik aynı anlama gelir. Mükerrem yaratılan insan, Rabbinden başkasına kullukda bulunamaz. iiii) İstikrar. Hukukun ufkunda insandan başka otoritenin bulunmaması durumunda, insanlar arasındaki iktidar mücadelesi sonucunda hakim olan grubun değer sistemi hukuk haline gelmektedir. İslam hukukunun ilahi karakteri işte bu gibi durumlara ve gelişi güzel oynarnalara imkan vermemektedir. Bu arada İslam huhulwnda ahlın yerine de kısaca değinmek zarureti vardır: İslam hukukunda teşri yetkisi sadece Allah'a aittir. Sünnet'in dahi müstakillen teşrf yetkisi bulunmamaktadır ve o da neticede Kur'an'a Çıkar. Kur'an'ın onayını almayan hiçbir şey hukukun kaynağı olamaz. "İslam akı,l dinidir; aldı olmayanın dini yok- 42/ SOSYAL DEGlŞ!M VE DİNİ HAYAT tur." denilirken, aklın güzel bulduğu şey dindir anlamı kastedilm ez. Bundan kastedilen şudur: İslam fıtrat dinidir ve her akl-ı selim (sağ­ duyu) sahibi kimse onun getirdiği hükümleri tabif bulur ve benimseyebilir (23). islamı anlamak için akıl şartı aranır ve deliler ve çocuklar gibi aklı olmayan kimseler din ile muhatap kabul edilmez. İslam, işte bu noktadan hareketle maslahatların ve onlarla ilgili şeri hü~ kümlerin belirlenmesi yetkisini akla vermez. Zira akıl, içerisinde bulunduğu ortamın, gördüğü tahsil şeklinin, zamanında geçerli olan değer ölçüleri ve telakkflerin etkisinde kalır ve her zaman nesnel bir neticeye ulaşamaz. Hem burada kimin aklı esasalınacaktır gibi bir soru da hemen akla gelir (24), Onun için de İslam, maslahatları bizzat ya kendisi belirler, ya da onların belirlenmesinde kullanı­ lacak kıstasları (davabıtu'l-maslaha) (25)) ortaya kor. Mutlak akıl değil, vahyin irşadında yetişmiş olan akıl (müctehidin aklı), şeriatın koymuş olduğu esaslardan hareketle bu kıstasları kullanarak ve sonuçta mutlaka şeri bir delile dayanarak maslahatın ya da hükmün ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışır. (İctihad, müsbit değildir, muzhırdır). Böylece şeriatın mantalitesi esas alınmış olur ve bunun neticesinde hem ulaşılan neticede hata ihtimali azalmış; hem de ilahf bir mahiyet alacağ1 için mü'minlerince kabul oranı o derecede artmış olur. b) Kemale Ermiş Olması: İslam şeriatı, geçmiş şeriatların bir uzantısı ve onların tekamulle ulaştığı son halkasıdır. Din tamamlanmış; Hz. Muhammed (as.) son peygamber olarak gönderilmiştir. Kemalden maksat dinin hedefleri, genel prensipleri, küllf kaideleri · açısından olmaktadır. Hazır vahiy devri artık sona ermiştir. Yeni bir peygamber gelmeyecektir ve quna ihtiyaç da yoktur. Çünkü insanlık artık ulaştığı seviye ile İsrailoğulları peygamberleri mesabesinde (23) Nitekim İbn Teymiye sarih makul ile sahih menkul arasmda bir çatışma bulunmayacağına dair bir eser yazmıştır. (24) Bugün kendisini kainatın hakimi gören ve kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumluluk hissetmeyen modern insan büyük bir çıkmaz içerisindedir. Çünkü modern insanın telakkilerinde, bili:,ıinin yeri ve kabı artıkilahi vahiy değildir; bundan böyle insan varlığını ve gerçekliğin farklı düzlemlerini belirleyen Allah olmaktan çıkmıştır. Artık gerçeğin ölçüsü insandır ve kutsallık kaybedilmiştir. Oysa ki, insan tabiatı, ilke olarak kabul edilmek için çok istikrarsız, değişken ve kaypaktır. Dolayısıyla modern dünya ilkesizlikten muztariptir ve bu eksiklik modern dünya ilerledikçe kendini daha ağır bir şekilde hissettirmektedir. (Nasr, Geleneksel İslam, lli-119, 128). (25) Bu konuda bk. Ramazam el-Butl, DauCıbıtu'l-maslaha, Beyrut, 1986. SOSYAL DEGİŞ:ME K-\RŞISINDA İSLAM HUKUKU 1 43 bulunan din müceddidleri ve İslam müctehidleri sayesinde ictihad müessesini çalıştırarak belirlenen hedef doğrltusunda, şerf verilerin ışığı altmda kendi yoluna devam edebilir. c) Ebedi Yürürlülük İllıesi: İslam şerfatı son ve tamamlanmış bir şerfat olarak bütün mükelleflerce yaşanmak üzere gönderilmiştir. Bu husus Şan'in hukuktan gözettiği en büyük maskatlardan biridir. Yürürlükte olmayan bir hukuktan istenilen fayda elde edilemez. Aralannda güzel ahlak ilkelerinin hüküm süreceği, ilahf değer yargılannın egemen olacağı, Allah'a kulluğun en üst düzeyde gerçekleştirileceği bir ümmetin vücuda getirilmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yürürlüğün en önemli müeyyidesi de, ümmete yönelen Allah'm hitabı yani hukukun ilahf özelliidi oluşudur. İslam hukuku, yürüdüğünü temin için kesin kararlılık göstermiştir ve bunun için de İslam'dan başka hiçbir sistemin kabul edilmeyeceği belirtilmiş, fesat ve butlan nazariyesi kabul edilmiş, mutlak itaat istenmiştir. Mevrid-i nassda ictihada mesağ verilmemiştir. .:'Jlah'm indirdikleriyle hükmetmeyenler kafır, zalimvefasık olarak nitelenditilmiştir. Çözümü Allah'ın dininde aramamak Tagut'a tapınmak olarak ilan edilmiştir. Ululemre itaatin ölçüsü masiyet olmamakla sınırlandırılmıştır. Yürürlükte kesin kararlılık içerisinde olan İslam, hükümlerin tatbikini zorlaştıracak ya da imkansız kılacak ortamların bulunabileceğini de hesaba katarak şu hususlara yer vermiştir: a) Kolaylaştırma ve rahmet yolunu tutmuştur. b) Ruhsatlar getirmiştir. c) Zaruret prensibine yer vermiştir. d) Geçiş dönemi ruhsatlarına ve zahiri kurtarma fikrine yer vekmiş, bazı hiyel (suri: meşruiyet) çeşitleri benimsenmiştir. d) Bütüncü Özelliği: İslam'ın getirdiği hükümler iki nevidir: . i) Dinin ikamesine yönelik hükümler. ii) Devlet ve toplumun tanzimini, ferdler arasındaki ilişkileri düzenlemeyi amaçlayan hükümler. Bu.kısmın kapsamına muamelat, ukubat, alıval-i şahsiye, idare hukuku ile ilgili hükümler girer. İslam hukuku her iki türden hükümleri düzenler ve bunlardan da amacı bütün insanlığın dünya ve ahiret saadetlerinin temini dir. 441 SOSYAL DEG!Ş!M VE DİNİ HAYAT "Allah yarattıklanm uzaktan seyreden bir varlık değildir. O, çokluk (kesret) aleminin derinliğine nüfuz ettiği ve gelenekte hiçbir boş alan bırakmadığı için İslam'da profan veya seküler gibi kavramlar bulunmaz" (26). Bu itibarla o, uygulama sahasında dünya-ahiret ayınını yapmadığı gibi, yürürlük sahasının sadece alıval-i şahsiyye ya da daha da daraltılarak itikat, ibadet ve ahiakla sınırlandınlına­ sım asla kabul etmez. İslam, bütün olarak vardır ya da yoktur. İslam'ın özünü tevhid teşkil eder. İnsanı ikileme düşmekten kurtarmak için dünya ve ahiret işleri hep aynı ilahi otorite (Allah . c.c.) tarafından düzenlenir. Bir kulun iki Rabbi olamaz (3/64). İslam hukuku bir bütündür ve bölünme kabul etmez. Onda Allah'ın şı haklan ile Kayser'in hakları birbirinden ayrılınaınıştır. Kur'an, hükümleri arasında bir ayınma gitmek isteyenlere karşiddetli bir savaş açmıştır (2/85 ; 4/150-151) Tatbikatta da İslami hükümler arasında ayınma gidenler mürted olarak kabul edilmiştir. Hz. Ebu Bekir zekatı vermeyeniere karşı savaş açmıştır. Batılılar ve onun yandaşları, ferdi planda dini havayı zararsız görürken, ictiınaf planda dinin etkinliğinden rahatsız olmuşlardır. Onların bütüri ısrarlan İslam ülkelei'inde yetişen diınağlann fikri sakatlığa maruz kalınaları ve düşüncelerinin iğdiş edilmesidir. Boylece düşünen ve yönlendiren kafa olarak sadece kendilerinin kalına­ sı temin edilecektir. Bunun sonucunda da sömürü ve istismara daima açık bir kapı bulacaklar ve sürekli kendi insiyatiflerini kullanabileceklerdir. Vakıa İslam aleminde uzun zamandan beri böyle bir süreç yaşanmıştır ve pek çok İslam ülkesinde, İslam.hukuku ya belli bir sahaya sıkıştırılmış ya da hayattan tamamen el çektirilıniştir. "Hayata modernizmin (27),hakiın olması ıneticesinde insan ve toplum, insan ve tabiat ve son olarak da insan ve Allah arasındaki ilişki­ ler zedelenmiştir. Bu görüşten etkilenen müslüman, toplumu bir üınınet veya Allah'ın kanunlarıyla idare edilen bir cemaat olarak de-· · ğil, giderek daha hızlı bir üretim ve tüketim çarkının içine girmeye mahkum, atomize olmuş bireylerin bir topluluğu olarak görmeye (26) S.H. Nasr, Geleneksel islam, 119. (27) "İnsana vahiy yoluyla bildirilen ebed] ilke lerden· ve Aşkın olandan kopanlan şey yani geleneğin (dini n) zıddı" anlamında olan "inodern" ve modernizm hakkında bk. S. H. Nasr, Geleneksel islam, 107 vd., 120, SOSYAL DEGİŞlVIE KARŞISil'-ı-DA İSLAM HUKUKU 1 45 başlamışlardır. Tabiatı da, içinde uyumlu bir şekilde yaşayacağı ve tefekkür edeceği Allah'ın bir eseri olarak değil de "o", yani mümkün olduğunca çabucak tüketilmesi ve yağmalanması gereken bir nesne olarak gÖrür. Allah'ı ise, in_san hayatının her anmahükmeden ve isanın her iş ve hareketinde O'na karşı sorumlu olduğu kildir-i mutlak ·bir Varlık olarak değil, yaratıklanm uzaktan seyreden bir Varlık olarak kavramaktadır." (28). Böyle bir neticede, sömürgeci İslam düşmanlannın rolleri kadar İslam düşünür ve hukukçularının da katkısı olduğunu kabul etmek zorundayız. * Buraya kadar arzettiğimiz özellikleriyle İslam hukukunun, her yeniyi olduğu gibi kabul edecek bir yapıda olmadığı. gözükmektedir. Onun, maksatlarını ortadan kaldıracak, göstei·diği hedefleri saptı­ racak, getirdiği değerler sistemini ihlal edecek, onun tümden ya da kısmen yürürlükten kalkması nitecisini doğuracak .. değişmelere karşı koyacağı mtıhakkaktır. Bir din olarak sabit ve değişmez esaslarının bulunması kadar tabii bir şey d~ yoktur. Kaldı ki bazı anayasalarda da asla değiştirilmeyen hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen prensipler bulunmaktadır. Bunun dışında, daha önceki kısımda da belirtildiği gibi öz ve · esasa dokunmayacak, genel çerçeve yi zedelemeyecek, fı tratla ilgili olmayan, vesail (araçlar)'e; ya da uygulama ile ilgili bulunan, yeni düzenlemeler getiren değişmelere hep açıktır. Kısaca sistemden taviz yoktur ama, sistem tekamül ve gelişmelere her zaman açıktır. Sonuç olarak diyebiliriz ki, İslam hukuku sosyal değişmeler karşısındayönlendirici, destekleyici, hızlandırıcı özelliğiyle hem onundinamizmi gibi müsbet; hem de onu fırenleyici, ona karşı koyucu ve olabildiğince direnici özelliğiyle menfı rol oynayabilmektedir. D -Sosyal Değişme Kat~c;ısında islam Hukuhçularının Tavrı Yukandaki özellikleri ve tarihteki başarısı gözönüne alındığın­ da İslam'ın getirdiği sistemin çok yüksek kapasite ve hareket (tevsi:) kabiliyetine sahip bir araç görünümünde olduğu anlaşılacaktır. Ancak onu bütün bu özellikleriyle devreye sokabilecek düşünür, hukukçu ve uygulayacılara ihtiyaç vardır. Müslümanlar ne yapıp yapıp ihtiyaç duydukları vasıfta insanlar yetiştirmek zorundadırlar. (28) S: H. Nasr, Geleneksells!Cını, 129-130. 461 SOSYAL DEGlŞ!M VE DiNİ HAYAT Bugün hemen her İslam düşünürü, mutlaka atıanılması gereken bir handikapla karşı karşıya bulunduğumuzu kabul etmektedir. Ancak meselenin vehamet ve aciliyeti karşısında farklı yaklaşımlar sergilenmektedir. Kimilerine göre zaman kaybına tahammül yoktur ve han di kap derhal aşılmalıdır. Geçmişle uğraşacak zaman ve buna ihtiyaç da yoktur. Haklı gözükenfakat tarihin engin tecrübesini ve kültür mirasını bir tarafa iten bu yaklaşım, bu haliyle handikapı aşamamak ta, geçmişten hız alamadığı için kendisi de handikapa düşmektedir. Kimilerine göre de, öncekiler sonrakilere hiçbir şey bırakmamıştır. Her şeyin çözümü tarihte vardır. Handikapı aş-· mak için yapılacak iş geriye gitmektir. Ancak bu yaklaşım sahibi kimseler de o kadar geriye gitmekte ve geçmiş kültür mirasımızla o kadar zaman ve eneıjisini tüketmektedir ki, tekrar asnmıza dönrneğe gücü kalmamakta ve hatta bazı kereler de tarih içerisinde kendi• sini kaybedip, asıl önümüzdeki handikapın aşılması amacını unutmaktadır (29). İfrat ve tefrit diyebileceğimiz bu iki yaklaşımın ortasını bulmak zorundayız. Böylece geçmişten hız alacak ve önümüzdeki handikapı aşacağız. Bu himdikapı aşmak ve yeni gelişmeler karşı­ sında hakim rol oynayabilmek için bazı önerilerimiz olacaktır: 1- İslam'ın geçmiş düşünce tarihi çok iyi teqpit edilmeli ve değerlendirilmelidir (30). · 2- Usul yeniden gözden geçirileli, hedefler (makasıd) ve genel çerçeve (külllyyat) çok iyi belirlenmeli; kaynaklar bir bütün olarak ele alınmalı, İslami olmayan metotlarla yola çıkılmamalıdır. 3 - Kaynaklar yeniden değerlendirilmelidir. Tarihi ortamında anlaşılan nasslar zamanımız şartlai·ına göre gerçekçi bir şekilde yorumlanmalıdır. (Özde asla yenilik yok, yorumda, uygulamada yenilikvar.). 4 - Özellikle uygulamada, teşri döneminde gözetilen siyasete benzer bir siyaset izlenmilidir. . 5 - İlk devirde de olduğu gibi, şura ictihadına yeniden işlerlik kazandınlmalı ve ilgili uzmanlann da katılacağı bir kurum haline dön üştürülmeli dir. 6 ~ Toplumsal değişmenin mahiyeti araştırılmalı, onun itici güç~eri bulunup çıkarılarak İslami temellere oturtulmalıdır. (29) Aym durum all ilimler için vasıta durumunda olan alet ilimlerinin tahsili konusunda da olmuştur.' · (30) Bu konuda bkz. Fazlur Rahman, lsliim ve Çağdaşlıh, tre. Alpaslan Açıkgenç ve M. Hayri Kırbaşoglu, (Fecir Yayınevi), Ankara 1990.