Dem. No:

advertisement
lblı
\
Dem. No:
Tas. No:
L
Çağ1m1zda Sosyal Değişme ve Islam
2002 Yılı Kutlu Doğum Sempozyumu Tebliğ ve Müzakereleri
Yayın
No: 377
Sempozyumlar ve Paneller Serisi: 37
©Bütün Haklan Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir
1. Baskı, Şubat 2007, Ankara, 1.000 adet
ISBN 978-975-389-494-4
07.06,Y.0005.377
Redaksiyon : Dr. Mehmet BULUT
Kapak ve Iç Tasanm: TN Iletişim
Kufi Besmele: Hişam ei-Garavl
Uygulama: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınlan
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin
25.02.2003/1104-14 sayılı karanyla basılmıştır.
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Tıcaret Işletmesi'nin dizgi,
fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır.
TÜRKIYE DIYANET VAKFI
Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi
OSTIM Örnek Sanayi Sitesi
1. Cadde 358. Sokak No: 11 06370 Yenimahalle 1 Ankara
Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32
e-posta: [email protected]. tr
Sosyal Değişim ve Masiahat
Prof. Dr. Mustafa BAKTIR
Atatürk Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi
A. SOSYAL DEGIŞIM VE DIN
1. Sosyal Değişim
değişme veya sosyal değişme olarak ifade edilen sosyo-kültürel
genellikle "toplumun temel düzenindeki kaymalar" olarak ifade
edilir. Dolayısıyla sosyal değişme, bilhassa toplumun yapısındaki temel ve geniş değişmeler için kullanılır. Mesela aile yapısı, hayatı kazanma yollan, dini davranışlar,
insanlar tarafından benimsenen değerler ve kullanılan teknolojideki değişmeler gi-
T
oplumsal
değişme,
b ı.·ı
Bu çerçevede sosyal değişme şöyle tarif edilebilir: "Zaman içerisinde bir toplumda gözlenebilen ve toplumun sosyal teşkilatının yapısı ve fonksiyonlannı geçici
olarak değil de sürekli ve köklü bir şekilde etkileyen ve toplumun tarihinin akışını
değiştiren değişikliktir. "2
Bu değişim içinde rol alıp, sosyal değişimin kaderini belirleyenler insanlardır.
Nitekim bundan dolayı Kur'an'da "bir toplum, kendi durumunu değiştirmedikçe,
Allah aniann durumlannı değiştirmez" 3 buyurulmaktadır. İnsanlar içerisinde de
aydınlann, sosyal hareketlerin ve baskı g~uplannın belirleyici rol aynadıklan öne
sürülmektedir.4
Sosyal değişme, bütün insan topluluklannda ve sosyal sisteınlerde sürekli işle­
yen karşı konulmaz bir süreçtir. Değişme yeteneğini yitirmiş olan sosyal sistemler
Ernre, Toplumsal Değişme Kuramlan ı'e Türkiye Gerçeği, İstanbul 1995, s. 55-56.
Ünver, Din Sosyolojisi, İstanbul 2000, s. 329.
3 Ra'd {13), ll.
4 Günay, s. 332.
1 Kongar,
ı
l
2 Günay,
~\::
\:;~.
330 1Çağımııda Sosyal Değişme ve Islam
hayatta kalma imkanını kaybetmiş olurlar. Heraclius'un dediği gibi, "Dünyada hiç
bir şey sabit değildir, değişme müstesna." Ancak değişme hızı toplumdan topluma
farklılık arzetmektedir. 5
Çağdaş toplumların en önemli özelliklerinden biri de toplumsal değişmenin
kurumsal, norinal ve gündelik bir olgu haline gelmiş olmasıdır.
Diğer taraftan sosyal sistem sürekli değişmekle birlikte, moda ve benzeri dönemsel değişmeler, sosyal değişme kabul edilemez. Buna göre sosyal sistemin yapı­
sıyla ilgili değişmeler ve sistemin fonksiyonunu icra yönünden sonuçlar doğuran­
lar önemli değişikliklerdir ve sosyal değişme olarak kabul edilirler. 6
Sosyal değişme, her şeyden önce kollektifbir değişmedir. Toplumun tamamını
veya önemli bir bölümünü ilgilendirir. Bu anlamda bir veya birkaç kişiden meydana gelen ve toplumsal sistemin yapı ve fonksiyonlannda geniş ve köklü değişmele­
ri gerektirmeyen değişiklikler, gerçek manada sosyal değişme olamazlar.' ·
Sosyal değişmenin ortaya çıkardığı yeni problemierin olması tabiidir. Halk ve
aydınlar, bu problemierin çözümü için yeni bazı şeyler yapılmasını arzu ederler.
Diğer taraftan bu değişime karşı çıkan ve direnen birileri de bulunmaktadır. Hatta
bazen böyle bir problemin varlığı bile kabul edilmez veya inkar edilir. 8
Değişmeleri hızla kabul etmeye yatkın toplumlarda, değişme kolaylıkla cereyan
eder. Fertlerin içine düştükleri sıkıntılar ve ihtiyaçlar bu değişin1i hızlandırır. Bazı
şeylerin değişmesine toplum ihtiyaç hissetıneli ve fiilen hazır olmalıdır. Değişme
başladıktan sonra, yeni ihtiyaçlar doğurur, o da yeni değişmeleri gerektirir. Değiş­
me süreci işlemeye başladıktan sonra, hiç tahmin edilmeyen alanlarda bile, yeni değişiklikle& olacaktır. Bu sebeple değişme sürecine giren ülkelerdeki idarecilere çok
önemli görevler düşmektedir. Toplum ihtiyaçlannı objektif olarak görmek ve bunun gerekli gördüğü değişmeleri gerçekleştirmek şarttır. Aksi halde çok kötü sonuçlar meydana gelebilmektedir. 9
Topluma sunulan değişme önerilerinin hepsi, toptan kabul edilınemektedir.
Toplum önerileri, bazen hemen kabul edilmekte veya reddedilmekte, bazen de bir
kısmını seçip, zaman içinde kabul etmektedir. Mevcut yapıya kolaylıkla eklenebilecek
yenilik önerileri, çok kolay olarak kabul edilmektedir. Buna karşılık yenilik önerisi,
mevcut kültür ile çelişki halinde ise, bunlann kabulü güç olmal..tıdır. Yeni unsur
mevcut kültür ile bağdaşır nitelikte ·değilse; toplum çoğu kere bunu reddetmektedir. 10
Sosyal değişiklik önerisini getiren kişinin veya kurumun kimliği, önerinin toplum tarafından ret veya kabulü hususunda büyük ölçüde etkilidir. Toplumda itibarlı olan kimselerin teklifleri genellikle kolaylıkla kabul edilir. Bu yüksek itibar ve
s Dönmezer, Sulhi, Toplumbilim, İstanbul 1994, s. 400.
6Dönmezer, s. 400-401.
7 Günay, s. 328.
8 Dönmezer, s. 407.
9 Dönmezer, s. 414-415.
IODönmezer, s. 416.
Tabfığler ve Müzakereler
1 331
nüfuz, iktidar ile birlikte olursa, yeniliği kabul etme eğilimi daha da artar. Ancak tek
başına iktidar ve kudret her zaman başarılı olamaz. ll
Toplumdaki fertlerin hayatı örf ve adedere, alışkanlıklara ve yerleşik kültür örneklerine göre cereyan eder. Sosyal değişme ise, yerleşik sosyal normlardan değiş­
meleri gerektirmektedir. Böyle bir değişmenin ilk anda dirençle karşılaşması da tabüdir. Diğer taraftan bilimsel ve yeni fikirlere ve hukuk esaslarına karşı da dirençler oluşmakta ve bazen bu bilim adamlarından bile gelebilmektedir. Hatta hukukçular arasında bile temel kanunların bütünü ile değiştirilmesi çabalarına karşı benzer dirençler ortaya çıkmaktadır. İnsanlar kendilerini yeni durumlara irıtibakta ister istemez sıkıntı çekmekte en azından huzursuzluk duymaktadırlar. Bu sebeple
yeniliğe karşı belki de irade dışı bir mukavemet gösterilmektedir. 12
2. Sosyal
Değişim
ve Din
Din ile sosyal değişme arasında karşılıklı ve çok yakın bir ilişki bulunmaktadır.
Bir taraftan sosyal değişmenirı dirı üzerirıdeki etkisi inkar edilemezken, diğer taraftan da dirı sosyal değişmeye engel teşkil eden bir faktör olarak karşımıza çıkmakta,
bazen de sosyal değişmenin temel faktörü ve motor gücü olarak kendirıi göstermektedir.13
Esasen din, ne kadar muhafazakar bir özellik taşırsa taşısın, yine de zaman içerisinde toplumda meydana gelen köklü değişikliklerden etkilendiği muhakkaktır.
Nitekim, İslam hukukunda bu fikir hususi bir kaide halirıe gelmiş ve şu şekilde ifade edilmiştir: "Ezmanın tegayyürü ile alıkamın tegayyürü irıkar olunamaz." 14
Modern sanayi devriminin tüm toplumlarda ve dinlerde ne denli köklü toplumsal değişme ve uyum problemleri ortaya çıkardığı görülmektedir. Zira, geleneksel toplum ve onun hayat tarzına nisbede, oldukça yeni ve değişik olan hayat tarzı,
başta sanayileşmiş Batı ülkeleri olmak üzere bütün dünyada toplurnların yapısını,
kültürünü ve dünya görüşünü etkilemiştir. Böylece, sanayileşme, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, sosyo-ekonomik değişmeler, hızlı nüfus artışı, kendeşme, modern
eğitim öğretim ve kide iletişim ve ulaşım araçlarının dünya ölçüsünde yaygınlık kazarınıası, toplumsal harekediliğin eskiye nisbede çok büyük oranlarda olması, dünyanın tüm topluluklarının geleneksel yapısını, kültürünü ve irıançlarını derinden
etkilemiştir. Bu çerçevede, hemen bütün dünyanın toplumlarının geleneksel ve kururnlaşmış dirıi inançlan, uygulaınalan, normlan, değerleri ve otoritelerinde çok
önemli ve köklü değişimler gözlenmektedir. Öte yandan çağdaşlaşma, sekülerleşme
ve geleneksel dine ilgisizlik, toplumun bünyesinde önemli değişim ve uyum problemlerini de beraberinde getirmiştir. 15
ıı Dönmezer,
12 Dönmezer,
13Günay,
s. 418.
s. 423; Günay, s. 332.
s. 333.
s. 338-339. Bkz. Mecelle, md. 39.
15 Gün ay, s. 340.
14 Günay,
332 1Çaı;)ımızda Sosyal Deı:ıişme ve Islam
Dinin menşei, mukaddes metinlere bağlılık olması itibariyle din, bir bakıma değişmeye engel oluşturmaktadır. Öte yandan da dinin içinde bulunduğu dinamik
ruh sayesinde yerine göre sosyal değişmenin asli fonksiyonunu üstlenmekte ve neticede zamanla toplumda ortaya çıkan sosyal değişmelerin üzerinde doğrudan tesirleri olmaktadır.ı6
Din insanlığın ilk dönemlerinden beri toplumları etkilemekte, hayatin bir çok
alanında düzenleyici hükümler 'koymaktadır. Bilhassa ilahi dinlerin neredeyse bütün hayatı kuşattığını görmekteyiz. Bu bakımdan toplumu değiştirme durumunda
olan bir çok faktör din ile doğrudan veya dalaylı bir ilişki içindedir. Din ve sosyal
değişme, bir birini etkileyerek toplumların gelişmesinde ve çöküşünde son derece
önemli rol oynamaktadırlar. Bu etkinin derecesi dinin toplumdaki önemi ve etkisiyle doğrudan ilişkilidir. İslamiyet gibi, hayatın her aşamasında yer alan ve hukuki
normlar koyan bir dinin, sosyal değişmedeki tesiri ve önemi kesinlikle gözardı edilemez.
İnsanlık için müsbet değişim hususunda peygamberler en mükemmel örneklerdir. Onlar, toplumu zorlayarak değil de, örnek yaşayışlanyla toplum için bir model
şahsiyet olınuşlardır. Onlar gibi alınaya çalışan insanlarda, kendiliğinden iyiye ve
müsbete ~oğru bir değişim gözlenir. 17
Hz. Peygamber, geldiği toplumdaki Hak dinle bağdaşan bazı örf ve adetleri ibka etmekle birlikte, İslamiyet'in esaslarıyla uyuşmayan bir çok batıl uygulamayı da
yürürlükten kaldırmıştır. Bu değişim Kur'an'ın nazil oluşunun tamamlanmasına ve
Rasulullah'ın vefatına kadar devam etmiştir. Nitekim, veda haccında Arafat'ta nazil olan " .. ~Bugün sizin dininizi kemaie erdirdiiİı ... " 18 ayetiyle dinin tamamlanması Kur'an ile de tesbit edilıniştir.I 9
Diğer taraftan Rasulullah'ın, her yüz yılın başında dini ihya edecek, yeni meselelere çözümler üretecek bir müceddidin geleceğini haber vermiş olınası, 20 toplumda sosyal değişimin devam edeceğini göstermektedir.
Rasulullah'ın vefatından sonra viliiy kapısı kapanmış, Müslümanlar hukuki
problemleri ile baş başa kalmışlardır. Yeni ortaya çıkan bir meselenin çözümü için
önce Kur'an ve Sünnet' e bakılıyor, sonra da ictihatyolu tercih ediliyordu. Nitekim,
Hz. Peygamber'in vefatından sonra,ki ilk mesele onun yerine kimin halife olacağı
idi. Her ne kadar Rasulullah, Hz. Ebu Bekir' i kendi yerine namaz kıldırmak üzere
imam olarak tayin etmişse de, devlet başkanlığı için sarih bir hüküm yoktu. Bir anlık bir tereddütten sonra Hz. Ömer'in teklifi ile Hz. Ebu Bekir'e biat edilerek bu
Günay, s. 341.
Sami, "Sosyal Değişmenin Dini Hayata Etkisi", Sosyal Değişme ve Dini Hayat, İstanbul 1991, s.
96-97.
18 Maide (S), 3.
19 Taberi, Ebu Cafer, Oimiu'J-Beyan, Mısır 1969, IX, 518; Cassas, Ebu Bekir Ahmed b. Ali, Ahkıiınu'J­
Kur'an, İstanbull335, II, 31 1.
ıo Bkz. Ebıl Davud, Mehihim ı.
16
17 Şener,
---------------------------------'-----==
Teb fığler ve Müzakereler
1333
mesele çözülmüştür. Bundan sonraki diğer üç halifenin seçinıi de, farklı şekillerde
olmuştur. Hz. Ebu Bekir'in bilafeti döneminde Kur'an'ın toplanıp bir kitap haline
getirilmesi ve zekat vermekten kaçınanlarla harbedilmesi gibi hususlarda sarih bir
nass bulunmamaktadır. Bütün bu tatbikatlar, daha sonraki dönemlerde maslahat
prensibine dayandırılmıştır.
İslam ülkesi genişleyip, toplumda sosyal değişim yaşandıkça yeni problemler
ortaya ~ıkmış, ancak bunlar ilk dönemlerdeki kadar başarılı bir şekilde çözüme kavuşturulamadığı ve bu dinanıizmin yavaşladığı görülmektedir. Hakkında sarih nass
bulunmayan bu tip meseleler genellikle masiahat ve istihsana dayandırılmıştır. Biz
önce, maslahat ve mesalih-i mürseleyi ana hatlarıyla verip, sonra da sosyal değişim
açısından bunların önemini vurgulamak istiyoruz.
B. GENEL OLARAK MASLAHAT VE ISTISLAH
1. Masiahat ve Makasıdu'ş-Şeria
İslam hukukçularının çoğunluğu, nasların insanların dünya ve ahiret saadetinin
temininin gözetilerek vazedildiğini ve dininemirve yasaklarında kanun koyucunun gerçekleştirilmesini istediği bir takım gayelerin bulunduğu hususunda görüş
birliği içerisindedirler. İslam hukuk literatüründe bunlara "Makasıdü'ş-Şeria" adı
verilir. Hükmü açık olarak belirtilen meselelerde bir problem olmamakla birlikte,
naslarda hükmü belirtilmeyen konuların çözüme kavuşturulmasında "Makasıdü'ş­
Şeria" prensibi önemli bir fonksiyon icra etmektedir.
Diğer taraftan naslar malıdut hadiseler ise sonsuzdur. Hiçbir hukuki olayın hükümsüz bırakılmayacağı belirtilcliğine göre, naslarda açıklık bulunmayan durunı­
larda, Şari'in maksatlarına ve kulların da nıaslahatlarına uygun olan hükümler nasıl tesbit edileceği önemli bir problem olarak karşınııza çıkmaktadır.
Masiahat ve makasıt konusunun ilk emarelerine ilk dönem fakilılerinde rastlamakla birlikte, bu konuya ilk defa temas eden Cüveyni olmuş, onun talebesi Gazali ise daha sistematik hale getirmiştir. Endülüslü fakili Şatıbi ise, meseleyi geniş bir
şekilde ele almıştır. Bu arada Karafi ve İzzüddin Abdüsselam gibi alimler de bu konuyu ele alnıakla birlikte, daha sonraki çalışmaların Gazali ve Şatıbi'nin görüşleri­
nin tahlil ve değerlendirmesi şeklinde devanı ettiğini görülmektedir.
Gazali'ye göre maslahat, "Menfaatin celbi ve nıazarratın da definden ibarettir".
Ancak bu manadaki menfaati celb etıne ve nıazarratı def etme insanların gayeleriyle ilgilidir. Halkın salahı da, bu maksatların gerçekleşmesi iledir. Ancak Gazali, bu
maslahatların doğrudan insanlara yönelik olmayıp, Şari'e yönelik olduğunu belirterek aslında maslahat ile asıl kasdının ne olduğunu şöyle açıklıyor: "Biz aslında
masiahat ile Şari'nin maksatlarını korumayı kasdediyoruz. Şari'in insanlardan istediği de beş şeydir: Dini korumak, nefsi korumak, aklı korumak, nesli korumak ve
malı korunıaktır. İşte bu beş şeyin korunması ile ilgili olan her şey maslahat, bu
asılların yok olmasını netice veren her şey de nıefsedet olup onun giderilmesi mas-
-,_
\~~
334 1Çağımızda Sosyal Değişme ve Islam
lahattır. " Bu beş aslın gerçekleştirilip korunması da, zaruriyyat, haciyyat ve tahsiniyyat olmak üzere üç kade)J1ede tahakkuk eder.
Gazali'nin "Makasıdü'ş-Şeıia'yı koruma" şeklinde ifade ettği masiahat konusuna, Şatıbi "Kitabu'l-Makasıd" adını verdiği bir cilt tahsis etmiştir. Şatıbi'nin "islam
Hukukunda Gaye Problemi" olarak da ifade edebileceğimiz makasıd konusunu,
Gazali'ye benzer şekilde "Makasıdü'ş-Şari" ve "Makasıdü'l-Mükellef' olarak iki
ana bölümde ele almıştır.
Şatıbi'ye göre, şeriarlerin konulmasındaki gaye, kulların dünya ve ahiretteki
maksatlarının teminidir. Şeıi teklifler, şeriatİn hedeflediği gaye ve maksatların gerçekleşmesine yöneliktir. Şeriatİn gaye ve maksatlan da zaruriyyat, haciyyat ve tahsiniyyat olmak üzere üç kısımdır.ıı
a. Zaruriyyat: Din ve dünyaya ait maslahatların yerine getirilebilmesi için gerekli olan şeylerdir. Bunlar yok olduğu zaman dünyaya ait masiahatlar da doğru olarak yürümez, fesat ve kanşıklık başlar. Dünya hayatı sona erdiği gibi, ahirette de necat kaybolur ve büyük bir hüsrana maruz kalınır. Zaruriyyat, dini korumak, nefsi
korumak, aklı korumak, nesli korumak ve malı korumak üzere beş şeydir. Dünyadaki bütün dinlerde genellikle bu beş şeyin muhafazasına dikkat edilmiştir. Bunun
için de bütün hak dinlerde Allah' ı inkar, katil, zina, hırsızlık gibi bu beş şeyi haleldar eden suçlar haram kılınmıştır. 23
b. Haciyyat: Çoğunlukla zorluk ve meşakkate götüren darlığı kaldırmak için insanların muhtaç olduğu şeylerdir. Bunlara riayet edilmediği zan1an mükellef meşakkat ve darlığa düşer. Fakat bu darlık, genel masiahatlan fesada verecek derecede
değildir.~Haci masiahatlar insanlardan güçlük ve sıkıntılan kaldırma esasına daya21
nır.24
c. Tahsiniyyat: Zaruriyyat ve haciyyat seviyesine ulaşamayan fakat tezyin, kolaylık ve giizellik için olan şeylerdir. Muamelelerde giizel olan yolu seçmek, aklın kötü gördüğü şeylerden de sakınmaktır. Tahsini maslahatlara riayet edilmediği zaman
meşakkate düşülmez, ancak hayatlan güzel ahlak ölçülerine uyınaz. 25
Zaruriyyat, haciyyat ve tahsiniyyatın üçü de aynı seviyede değildir. İlk önce riayet olunacak zaruretlerdir. Sonra haci maslahatlar, sonra da tahsini masiahatlar .
gelir. Buna göre, zaruri masiahatlar için meşru kılınan hükümler, haci masiahatlar
için meşru kılınan hükümlerden daha ehemmiyetlidir. Hacller de tahsini maslahatlardan daha önemlidir. 26
Masiahat genel olarak ele alındığında birkaç açıdan taksime tabi tutulmuştur.
Şari'in ınuteber sayıp sayn1aınasına göre üç kısma aynlmaktadır:
Gazali, Muhammed b. Ahmed, el-Mustas{a, Mısır 1322. ı. 286-287.
Ebiı İshak İbrahim b. Musa, el-Mumfakat, Mısır 197S, II. 6, 37.
23Gazali, I. 2888; Şatıbi. Muvafiıkat, II. 8, ss.
24 Şatıbi, Muvafakat, II, 10-11; Hallaf, Abdulvahhab, Mesadır, Kuveyt 1970, s. S7.
25 Gazali, ı. 290; Şatıbi, Muvafiıkat, II, ı ı.
26 Şatıbi, Muvıifakat, II, 17, 298, 299.
21
22 Şatıbi,
l
1
Tebfiğler ve Müzakereler
1335
a. Muteber maslahatlar: N ass, icma veya hususi bir delille Şari'in itibar ettiği ve
geçerli saydığı maslahatlardır.
b. Mülga maslahatlar: N ass, icma veya şer'i bir delille çatışan, dolayısıyle Şari'in
geçersiz saydığı maslahatlardır.
c. Mürsel maslahatlar: itibar ve ilgasına dair şer'i bir delilin bulunmadığı maslahatlardır. 27
Niiekim Bılti, bu taksimi esas alarak mesaiili-i mürseleyi şöyle tarif ediyor: "itibar ve ilgasına bir delil bulunmayan ve Şari'in maksat ve gayelerine dahil olan her
türlü menfaattir."2B
Şelebi, bir maslahatın sadece özel bir delille çatışmasının onun ittifakla mülga
olduğunu göstermeyeceğini, bu hususta farklı görüşler olduğunu, bilhassa muamelatla ilgili konularda birisinin muteber saydığını bir başkasının mülga saydığını söyleyerek, bir başka taksim teklif ediyor. 29
Şelebi'nin konumuz açısından önemli sayılabilecek bir taksimi de şöyledir:
a. Zaman, çevre ve şahısların değişmesiyle değişen maslahatlar: Nehy-i ani'lmünker ve şartlara göre değişebilen tazir cezaları gibi.
b. Zamanın değişmesiyle değişmeyen maslahatlar: Zulüm, haksız yere adam öldürme, hırsızlık ve zinanın haram oluşu gibi. 30
Buna göre maslahat, dinin koruduğu ana ilkeleri ve gerçekleştirmeyi istediği temel gayeleri de kuşatacak biçimde insanların dünya ve ahiret menfaatlerini ifade
eden geniş açılımlı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. 3 I
2. Mesaii-i Mürsele ve
ıstıslah
N asiarda hükmü açıklanmayan meselelecin çözümsüz olarak bırakılmayacağına
yukarıda işaret etmiştik. Hakkında özel bir nass bulunmamakla birlikte İslam hukukunun genel prensipleri altına girebilen ve hUkrnün kendisine bağlanmasıyla insanlara bir fayda sağlayan veya onlardan bir zararı gidereceği düşünülen maslahatlara "mesalih-i mürsele" ismi verilmektedir. İşte bu mürsel maslahatlarla hüküm
verme metoduna da "ıstıslah" denilmektedir. 32
Mürsel maslahatlarla verilen hükümler külli karekterde ve amme ile ilgili olduğu gibi, cüzi karakterde ve fertlerle de ilgili olabilir. Bazı çağdaş müelliflerin mesalih-i mürseleyi sadece "kamu yararı" şeklinde ifade etınelerP3 pek isabetli gözükmemektedİr.
ıi Gazali,
II, 284-286.
M. Said Ramazan, DaYabıtu'l-Maslaha,Dımışk 1967, s. 330.
29 Şelebi, M. Mustafa, Ta'/ilü'l-Ahkıim, Beyrut 1981, s. 281.
30 Şelebi, s. 282.
31 Özen, Şükrü, "İstislah" md., TDFİA, İstanbul2001, XXlii, 385.
32 Dönmez, İbrahim Kafi, İslam Hukukunda Ka;71ak KaiTamı, (Basılmamış Do1."1ora Tezi), Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Ktp., no. 1088, s. 183; Baktır, Mustafa, İslam Hukukunda Zaruret Hali, Ankara ts., s. 117.
33 Bkz. Atay, Hüseyin, İslam Hukuk Felsefesi, Ankara 1973, s. 231; Şener, Abdulkadir, Kıyas, İstihsan ve
İstislah, Ankara 1974, s. 138.
28
Biıti,
336 1Çağımızda Sosyal Değişme ve Isıanı
Sahabe döneminden beri İslam düşüncesi içerisinde yer alan masiahat ve ıstıs­
lah tabirlerinin terimleşme süreci geç dönemlere rastlamaktadır. Bu delili ilk olarak
Maliki ekolünün kurucusu Malik b. Enes'in kullandığı ve mezhebi içinde önemli
bir yer tuttuğu bütün kaynaklarca kabul edilmektedir. Ancak, İmam Malik'in eserlerinde ve ilk dönem usul ve furu kitaplarında bir terim olarak ıstıslah tabirine pek
rastlamıyoruz. İmam Şafii'nin eldeki ilk usul kitabı olarak kabul edilen Risale'sinde istihsana geniş yer verildiği halde, ıstıslahdan hiç bahsedilmez. Bu da ıstıslahın
istihsanın içinde değerlendirildiği ve onun bir çeşidi olarak telakki edildiği kanaatı­
nı uyandırmaktadır. Bize ulaşan usul kitaplan içerisinde "ıstıslah" olarak müstakil
bir başlık altında ilk ele alıp inceleyen yine Gazali olmuştur. 34
Gazali, makasıdu'ş-şeria'yı zaruriyat, haciyyat ve tahsiniyyat şeklinde tasnif ettikten sonra, bu tasnifin pratikte kullanılabilmesi için bazı ölçüler getiriyor.
Gazali'ye göre, haciyyat ve tahsiniyyata giren meseleler bir asıl tarafından desteklenmedikçe sırf onlara dayanılarak hüküm verilemez. Ancak, zaruriyyata giren meselelerde böyle bir asla ihtiyaç duyulmaksızın hüküm verilebilir. Bu da zaten İstİhsan­
la hüküm vennektir. Şayet bir asla dayandırılırsa, o zaman da kıyas olur. 35
Gazali, bu meselenin izahı sadedinde şöyle bir örnek verir: Kafirler, Müslüman
esirlerden bir topluluğu kendilerinesiper yapsalar ve hücuma geçseler, bu durumda Müslümanlar düşmana ok atsalar önce masum insanları öldürecekler. Ok atinasalar, düşman önce bütün Müslümanları sonra da bu esirleri öldürecek. Bu durumda Müslümanların çoğunluğunun korunması dinin maksadına daha uygundur.
Dinin gayesi katli ya tamamen ortadan kaldırmak, ya da en aza indirmektir. Bu durumda tan1amen kaldırmak mümkün değil ise de, aza indirmek in1kan dahilindedir.36 "
Gazali, bu hadiseyi masiahat açısından şöyle tahlil ediyor: Bu hüküm, masiallata göre verilmiş bir hükümdür. Bu hükmün dayandığı bir delil ya da asıl da yoktur.
Aslın haricindeki bir başka delille hüküm verilmiştir ki, o da zarurettir. Burada suçsuz kin1selerin öldürülmesinin şeriatte bir dayanağı yoktur. Ancak böyle durumlardamasiahat ile amel edilebilmesi için şu üç vasfın bulunması gerekir: Masiahat külli, kati ve zaruri olmalıdır.3 7
Ancak Gazali'nin verdiği bu örneğin mesalih-i mürseleye girip ginneyeceği hususunda farlı değerlendirmeler yapılmıştır. Seyyid Bey' e göre bu mesel e bu durumda artık maslahat-ı mürsele olmaktan çıkmış maslahat-ı mu'tebere sınıfına girmiş­
tir. Zira, zamret hali, mesalih-i muteberenin birinci derecesi olan mesalih-i zaruriyye kısmından sayılır. Bu durumda böyle bir maslahada amel etmek vaciptir, dolayısıyla maslahat-ı mürsele olarak kabul edilemez. 38
i
ı
ı
ıı
j
ı
ı
ı
34 Gazali,
I, 284-285; Dönmez, s. 184; Özen, s. 384.
I, 293-294.
36 Gazaii, I, 294-295.
37 Gazali, I, 294-295.
38 Seyyid Bey, Usul-i Fıkıh (Medhal), İstanbul ı 333, s. 285-286.
35 Gazali,
j
ı
1
TebfiQier ve Müzakereler
1337
Mesalih-i nıürseleyi geniş şekilde ele alan nıüelliflerden Şatıbi'ye göre de, nıesa­
lih-i nıürsele ile bidat arasında ince bir çizgi bulunmaktadır. Hatta, bir çok kimse
bu delille verilen hükümleri bidat saymıştır. Mesalih-i nıürsele, naslarda itibar ve ilgasına delil bultınnıayan bir asıl olmadığı için kıyas da yapılanmyan, ancak akl-ı selinıe arz edildiğinde hüsn-ü kabul gören nıeselelerdir. Bu nıana bidat-ı hasenede de
bulunmaktadır. Bundan dolayı, nıesalih-i nıürselenin delil olarak kabulu hususunda fukahıı. arasında ihtilaf vardır. 39
Şatıbi, nıesalih-i nıürsele ile an1el edilebilmesi için şu üç şartın bulunması kanaatındadır:
a. Şeriatin maksatlarına uygun olması: Yani şeriatin asıllarından bir asla veya bir
delile muhalif olmaması.
b. Akıl ile anlaşılabilir olması: Dolayısıyla akıl ile aniaşılamayan abdest, namaz,
oruç ve hac gibi ibadetlerle ilgili konularda delil olmaz.
c. Mesalih-i ıiıürsele ile varılan hüküm dinde zaruri bir esasın muhafazası veya
bir güçlüğün kaldırılması esasına dayandırılnıalıdır, 40
ıstıslah ile İstilisan arasında bazı temel farklilıklar bulunmaktadır. Kıyas, hükmü bilinmeyen bir olayın aralarındaki illet birliği sebebiyle hükınü bilinen bir olaya ilhak edilmesidir. İstilisan ise genelde hükınü bilinmeyen bir olayda, bilinen bir
hükümden bir başka hükıne intikal edilmesidir. Bu durunıda kıyas ve istilisanda
çözürnlenecek olayın hükınü bilinen olaylarla mukayesesİ söz konusudur. Buna
karşılık ıstıslahta ise bir nıesele hakkındanass veya hükınü bilinen benzer olaylar
bulunmanıası halinde, İslam Hukukunun genel prensipleri ve ruhuna uygun bir
çözüm bulunnıasıdır. Nitekim Şatıbi de İstilisanı genel hükümlerden istisna ~larak
tavsif etınekte, nıesalih-i mürselenin ise böyle olmadığını belirtınektedir. 41
Diğer taraftan İstilisanın dayanaklarından birisi de maslahattır. Ancak mesalihi mürsele ile maslahatla İstilisan arasında açık bir fark bulunmaktadır. Maslahada
İstilisanda bir hükümden vaz geçilip maslahat.gereği bir başka hükıne gidilmektedir. ıstıslahta ise, hiç hüküm bulunmayan, kıyas da yapılamayan bir meselede İslam
Hukukunun genel prensiplerine göre bir çözüm bulunınasıdır. Bu durumda maslahata dayanılarak istilisanen verilmiş hükümler, ıstıslah sayılmaz. Dolayısıyla Malikilerin ıstıslah ve istihsan anlayışları tam olarak örtüşmemekte, her iki delilin de
hareket noktaları farklılık arzetınektedir. 42
Hanefiler, nıesalih-i mürseleyi müstakil bir kaynak olarak ele almıyorlar. Ancak
İstilisanın dayanaklarından birisi de masiahat olduğu için, kısmen ıstıslahı da kapsadığı söylenilebilir. Diğer taraftan istihsanın iki hüh.iimden birini tercih değil de,
bazen müstakil hüküm koyma mekanizması olduğu da belirtilmiştir. Bu qurumda
istilisanla varılan hükümle amel edilmesi vacip olınaktadır. 43
39 Şatıbi,
el-İ'tisıim, Mısır ts., II, ll ı.
40 Şatıbi, el-İ'tisam,
41
II, 129-333.
Şatıbi, el-İ'tisıim, Il, 141; Dönmez, s. 188.
4 2 Bkz.
D önmez, s. 190-191.
Muhammed b. Ahmed, Usul, Beyrut 1973, II, 201-203; Baktır, Mustafa, Zaruret Hali, s. 108.
43 Serahsi,
338 1ÇaQımızda Sosyal Degişme ve Islam
Diğer taraftan Hanefilerde ve Şafiilerde İslam Hukukunun genel hükümleri ve
bu genel hükümlerin ifadesi olan külli kaidelere göre hüküm verileceği de ifade
edilmiştir. Külli kaidelerin tek başına müstakil kaynak olma meselesi tartışmalı olmakla birlikte, maslahata dayanılarak hüküm verileceği tatbikatta görülmektedir. 44
Şam doktrininin genelde mesalih-i mürseleyi kabul etmediği söylenmekle birlikte, kıyas kavramı içinde, "mürsel mana" olarak değerlendirildiği görülmektedir.45 Hanbeli mezhebinin de genel olarak Maliki mezhebinitakip ettiğini, ancak
mesaiili-i mürseleyi kıyasa irca etmek suretiyle kullandıklan belirtilmektedir. 46
Diğer taraftan Hanbeli olarak bilinen Necmeddin et- Tiıfi'nin ibadetlerin dışın­
daki muamelatla ilgili konularda maslahatın esas alınması, buna aykın naslann ise
terk edilmesi şeklindeki görüşü, oldukça aşın bulunmuş ve pek taraftar bulamamıştır.47
C. SOSYAL DEGIŞIM VE MASLAHAT
Mesalih-i Mürsele, hakkında sarilinass bulunmayan, kıyas gibi nassa dayalı bir
yöntem de kullanılamayan fıkhi bir meselenin hükmünü, İslam hukukunun genel
prensiplerine göre belirlenmesidir. Bu bakımdan bu delil naslann bıraktığı boşluğu
doldurmaya yarayan, yeni ortaya çıkan meseleleri çözmede aktif rol oynayan, fer'i
bir kaynaktır. Ancak, maslahatın bir delil olarak kullanılmasında, İslam hukukunun nihai hudurlunu çizen ve "makasıdu'ş-şeria" denilen, Şeriatİn maksat ve gayelerinin çok iyi bilinmesi gerekir. Aksi halde, yapılan yorumlan ve bunun neticesinde verilen hükümleri, İslam hukukunun çerçevesi içinde mütalaa etme imkanı olmaz.
Mesalih-i mürsele vasıtasıyla naslann boşluğunu doldurma ameliyesi, Rasulullahın vefatından hemen sonra başlamıştır. Sahabe döneminde sosyal gelişmelere
paralel olarak gerçekleştirilen idari, adli ve mali yapılanınada bu prensibin büyük
rol oynadığı görülmektedir. Hz. Peygamber'in vefatından sonra, ibadetlerle ilgili
olarak Kur'an'ın toplanması, zekat vermek istemeyenlerle harbedilmesi, müellefe-i
kuluba zekat verilmemesi, Cuma namazında iç ezanın okunması; kamu hukuku
sahasında devlet başkanının seçilmesi, divanlar teşkil edilmesi, hapishane! erin inşa­
sı, Mescid-i Nebeviyye'nin genişletilmesi amacıyla çevresinin istimlaki; mali konularla ilgili olarak para basımı, Sevad arazisindeki uygulamada görüldüğü üzere fethedilen arazilerin eski sahiplerinde bırakılıp onlardan vergi alınması; ceza hukuku
ile ilgili olarak, kıtlık senesi hırsızın elinin kesilmemesi, bir kişinin öldürülmesine
iştirak edenlerin hepsine kısas uygulanması, şarap içenlere seksen sopa vurulması
gibi bir çok uygulama naslann açık hükmüne ve belli bir delile dayanınarnakla birMahmud b. Ahmed, Tahıicü'J-Furiı, Dımaşk 1962, s. 386; Ebiı Zehra, M., İmam Malik, tre.,
Osman Keskioğlu, Ankara 1984, s. 386; Dönmez, s. 193-194.
45 Cüveyni, İmau'l- Harameyn, el- Burhan, Kahire 1400, II, 1118; Şener, s. 147-148.
46 Dönmez, s.195; Şener, s. 145.
47 Hallaf, s. 96; Biıti,s. 202; Ebiı Zehra, s. 358, 376.
44 Zenai.ni,
Tebliğler ve Müzakereler
1339
lilcte, diningenel maksatlanndan yola çıkılarak yapıldığı için ıstıslah düşüncesinin
ilk örnekleri olarak gösterilir. 48
Örnek olarak verdiğimiz bütün bu uygulamalar, İslam ülkesinin hızla genişledi­
ği ve yoğun bir sosyal değişimin yaşandığı Hz. Ömer'in hilafeti ve sonrası dönemlerde olmuştur. İslam'ın ilk dönemlerinde çok zor şartlarda hayatlarını ikame eden
ve oldukça sade bir hayat yaşayan sahabelerin bile kısa zamanda iyi bir yaşam seviyesine ukıştıklan görülmektedir. Hatta Hz. Ömer'in ve Ebu Zerri'l-Gıfari'nin bu
hayat tarzına zaman zaman karşı çılctıkları, Hz. Ömer'in bazı valilerini ikaz edip görevden aldığı bilinmektedir. Kur'an'da sarih hüküm bulunmasına rağmen, Sevad
arazisini gazilere dağıtmadığı için ileri gelen sahabelerden bazılannın ona sert bir
şekilde itiraz ettikleri kaydedilmektedir.4 9
EbU Yusuf, Hz. Ömer'in bu tatbikatının ona Kur'an'dan Allah'ın bir ilisanı olduğunu ve bundan bütün müslümanların umumi menfaat elde edeceklerini kaydediyor.50
Aslıabclan en çok hadis rivayet eden EbU Hureyre, Rasulullah döneminde yan
aç yan tok, bazen karnma taş bağlayarak günlerini geçirirken, Hz. Ömer zamanın­
da Bahreyn'e anıil olarak gönderilmiş oradan da bir miktar mal ile dönmüştü. Hz.
Ömer, bu malı nereden aldığının hesabını sormuş ve aralarında tartışma çılcmış­
tır.sı
Çok hızlı bir sosyal değişimin yaşandığı bu ilk dönemde, bir çok hukuki müesseseye ve yeni düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Hz. Peygamber zamanında bulunmayan bu yeni düzenlernelerin genelde, henüz bir kavram ve bir delil olarak ortaya çılcınamışsa da, İslam hukukunun genel çerçevesi içerisinde mesalih-i mürseleye dayandığını söylememiz mümkündür.
İslam hukuk ekallerinin şekillendiği dönemlerde de sosyal değişimin İslam hukukuna yansunalarmı çok bariz bir şekilde görmekteyiz. Ebıl Hanife ile talebelen
EbU Yusuf ve İmam Muhammed arasında zaman zaman hukuki ihtilaflar olmuş­
tur. Bu ihtilaflann bir çağırnun delil ve hüccet ihtilafı olmayıp, zaman ve asır ihtilafı olduğu özellikle vurgulanmıştır. 5 2
EbU Hanife zamanında kumaşın siyaha boyanınası bir değer taşunıyor, hatta
bazen kumaşın değerini düşürüyordu. Çünkü Emeviler, siyah renge karşıydılar.
Abbasiler döneminde ise siyah renk, onların sembolü sayıldığı için değer kazanmış,
dolayısıyla İmameyne göre bir kumaşın siyah renge boyanınası artı bir değer olarak
kabul edilmiştir.s3
48Şatibi, İ'tisam, II, 117 vd.; Muhammed Yusuf Musa, Tarihu'l-Fıkhı'l-İs/ami, Kahire 1964, s. 54-98;
Özen, XXIII, 384.
Ebiı Yusuf, Yakub b. İbrahim, Kitiibu'l-Harac, Kahire 1396, s. 28-29.
50
Ebiı Yusuf, s. 29.
51 İbn Sa' d, et-Tabakatu'l-Kübni, Beyrut 1960, IV, 335.
sı Debiısi, Ebiı Zeyd, Te'sisü'n-Nazar, Mısır ts., s. 17.
53 Serahsi, el-Mebsüd, Beyrut ts., XI, 84-85.
49
l
340 1Çagımızda Sosyal Degişme ve Islam
EbU Hanife'ye göre ikrahın gerçekleşmesi için devlet tarafından yapılması gerekir. İmameyne göre ise, zorlayan ister devlet isterse şahıs olsun tehdit ettiği şeyi yapabilecek güçte ise, ikrah gerçekleşir. 54 İmam Şafii'nin Irak'tan Mısır'a gittikten
sonra sosyal çevre ve şartlar değiştiği için önceki fetvalarının bir çoğundan vazgeçip
değiştirdiğini, dolayısıyla Şafii mezhebinde kavl-i kadim ve kavl-i cedid şeklinde
farklı hükümlerin verildiğini, hatta usul-ü fıkıh sahasındaki Risale'sini yeniden kaleme aldığını kaynaklardan öğrenmekteyiz. 55
Aslında İslam hukuk doktrinleri diyebileceğimiz an1eli mezheplerin ortaya çıkış
sebeplerinin en önemlisi de İslam ülkesinde yaşanan sosyal değişirndir. Nitekim,
mesaiili-i mürsele, istilisan, zaruret, um um belva, örf ve adet gibi fer'i delillerin şe­
killenmesi aynı dönemlere rastlamali:adır. Böylece sosyal çevre ve değişin1in getirdiği hukuki problemierin çözümü, fer'i delillerle belli bir metot ve terminolojiye
kavuşturulınuş, bir bakın1a toplumun önü açılmıştır.
Başlangıçta Haneillerin kullandığı daha sonraki asırlarda bütün mezheplerde
görülenve şer'i, hukuki çözüm anlan1ına gelen "hile-işer'iyye" an).ayışı da yine bu
dönemlerde çıkınıştır. İlk Hiyel kitabını Ebu Yusufveya İmam Muhammed'in yazdığı rivayet edilir.s6
·
Billiassa kanm hukuku sahasındaki bir çok düzenleme, masiahat prensibille dayaııılarak yapılmıştır. Şatıbi, mesaiili-i mürsele prensibine göre verilen hükümlerin bir
kısmını şöyle sıralıyor: Mushafın bir kitap halinde toplanması, içki içme cezasının seksen sopa olarak kararlaştırılması, sanatkarın mala verdiği zaraİın tazminine hükmedilmesi, farkli görüşler olınakla birlikte, sanık durumunda olan birisinin hapsedilmesi,
ilitiyaç duyulduğunda devlet başkanının halka yeni vergiler koyması, bazı suçlara karşılık para çezası alırın1ası, haram çok yayıldığında ilitiyaç ve zarureti giderecek kadar
alınıp yenilmesi, bir kişiyi bir topluluk öldürdüğünde onların hepsini kısasen öldürülmesi ve aslında devlet başkanının müctehit olınası gerekirken böyle birisi bulunmadı­
ğı zaman en layık olanın bu makama getirilmesi. 57 Şatıbi'nin mesaiili-i mürseleye verdiği bu örneklerin çoğunluğunun kamu hukuku ile ilgili olduğu görülmektedir.
Mesaiili-i mürseleye dayanılarak, özellikle kamu hukuku sahasında verilen hükümler, daha sonraki dönemlerde "siyaset-i şer'iyye" adıyla anılmış ve çokça kullanılmıştır. İbn Teymiyye bu sahada müstakil bir eser yazmış, talebesi İbn Kayyim
eserlerinde bu konuya geniş yer vermiştir. İbn Kayyin1'in İmam Şafii'den naklettiğine göre, siyaset ancak şer'i hükümlere uygun olursa makbuldür. İbn Kayyim, İbn
Akil'den şöyle bir tarif veriyor: "Siyaset, Rasulullah'ın bir hüküm koymadığı hakkında vahyin de inmediği bir konuda insanlan salaha yaklaştıran, fesattanda uzaklaştıran uygulamadır. "58
54Serahsi,
el-Mebsud, IX, 59.
Zehra, M., İmam Şafii, tre. O. Keskioğlu, Ankara 1969, s. 136.
56 Bkz. Baktır, Mustafa, "İslam Hukukunda Hile-i Ş eriye", İslami Araştırmalar, sayı 2, Ankara 1986, s. 7189.
57 Şatıbi, İ'tisam, II, llS-126.
58 İbn Kayyim, et-Turuku'l-Hükmiyye, Cidde ts., s. 16.
55 Ebü
.
ı
1
1
·ı
1
Tabfığler ve Müzakereler
1 341
Hanefi alimlerinden İbn Nüceym, idarecilerin suçluya maslahat gereği taziren
ve siyaseten verebileceği cezalan saydıktan sonra şöyle diyor: "Siyaset, idarecinin
hakkında hususi bir delil olmasa da, maslahat olarak gördüğü şeyi yapmasıdır. "59
Ömer NasQhi Bilmen'e göre de, siyaset-i şer'iyye, "Beşeriyetin salalı ve intizarnı için
şer' -i şeritin kabul ve iltizam ettiği bir kısım ali alıkarndan ibarettir." 60
Siyaset, hukuki alanlarda, naslann sarih beyanı olmayan konularda yönetimin
takdir\etkisi olarak ortaya koyduğu bir hüküm olarak gözükınektedir. Bu tür siyaset kanunları, hukuki boşlukları doldurduğu ve şer'i alıkarnı tamamladığı için "siyaset-i şer'iyye" şeklinde isirnlendirilmiştir. 6 ı
Ancak ıshslahın siyasette ve kamu düzeni ile ilgili uygulamalarda sıkça dile getirilen bir meşruiyyet aracı olarak kullanılması ve adil olamayan idareciler tarafın­
dan istismar edilmesi, yaphklarına şer'i bir dayanak bulamayan İdarecilerin, kamu
yararı, devletin bekası, alemin nizarnı gibi gerekçelerle bu prensip zaman zaman gayesi dışında ve meşru olmayan bir zeminde kullandıkları da olmuştur. 62
Osmanlı dönemindeki fikıh usulü kitaplarında ıshslah delili fazla öne çıkma­
makla birlikte, şeyhülislam fetvalannda ve kanunnamelerde "maslahat-ı amme",
"nizam-ı alem" ve "siyaset" adı alhnda sıkça atıfta bulunulduğu görülmektedir. Diğer taraftan şeri hukukun yanında yeni problemleri çizmede önemli rol oynayan
örfi hukukun oluşmasında da ıstıslah prensibinin taşıdığı ana fikirden yararlanıldı~
ğı söylenebilir63 • Maslahat ve mefsedetle ilgili temel prensipler ifade eden bazı külli
kaideler Mecelle'ye de girmiş böylece pratik olarak da yönlendinci bir rol oynamış­
tır.64
Son yıllarda İslam dünyasında mesalih-i mürsele prensibinin İslam hukukuna
kabiliyeti ve dinamizm kazandıran bjr kavram olarak yeniden gündeme
geldiğini ve değişik yorumların yapıldığını göm1ekteyiz. 65
Ülkemizin yetiştirdiği nadir ilim adamlanndan rahmetli Prof. Dr. Erol Güngör'ün görüşleriyle tebliğimi bitim1ek istiyorum: İslam uleması, ictihad prensibini
iyi işletemedikleri için, sosyal değişmelere ve Batıdaki gelişmelere ayak uyduramamışlardır. Bunun neticesi olarak da İslam dünyası, geri bir toplum haline gelmiş­
tir.66 Sanayileşmenin eski müesseseleri olduğu gibi bırakınası mümkün olmadığı­
na, insanlık her değişme bulıranında yeni intibak yolları bulduğuna göre, alimlerideğişim
59 İbn
Nüceym, Zeynü'l-Abidin, ei-Bahru'r-Raik, Beyrut 1993, V, 1 ı.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukukı İslamİ)J'e Ye Istılahatı Fıkhi)ye Kamusu, İstanbul 1968, III, 22; Türk
Hukuk Lügatı, Ankara 1991, s. 301.
61 Özen, XXIII, 387.
62Özen, XXIII, 387.
63 Bkz. Aydın, M. Akif, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul 1996, s. 74-78; Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunname/eri, İstanbul 1990, I, 49, 53, 59; Özen, XXIII, 387.
64 Bkz. Mecelle, md. 26-29,58.
65 Bkz. Cabiri, M. Abid, Cağdaş Arap-İslam Düşüncesinde Yeniden Yapılanma, tre. A. i. Pala, M. Ş. Çı­
kar, Ankara 2001, s. 38, 53, 57, 58.
66 Bkz. Güngör, Erol, İslamın Bugünkü Meseleleri, İstanbul 1981, s. 95, 97, 234,238.
60
342 1Çagımızda Sosyal DeQişme ve Islam
rnizin de dünyanın yeniden kurulmasında bir mimar gibi çalışması, dinin ezeli ve
ebedi değerlerini modem insana nasıl verilebileceğini iyi bilmesi gerekir. Zira bugünkü dünyada bütün rahatsızlıklanmıza rağmen bizzat İslam'ı rahatsız edecek bir
şey bulmak hemen hemen imkansızdır. Eğer modem medeniyeri ilmin ve teknolojinin hakimiyeti olarak yorumlayacak olursak, İslam'ın böyle bir dünyaya intibak
etmek üzere dayandığı esaslardan fedakarlık etmesi gerekmez.67
SONUÇ
Sosyal değişim toplumlar için kaçınılmaz bir olgudur. Hukuk ise, toplumda yaşayan insanlar içindir. Toplumun gelişmesine ayak uyduranıayan, hatta bazen insanlar için ayak bağı olan bir hukuk, içi boşaltılmış ruhsuz bir ceset gibidir. İnsan­
lar ona uymaktan ziyade, kanundan kaçma yolları arar.
İslam hukukunun, Kitap ve Sünnetle sarilı olarak yer almayan ve çözülmesi gereken yeni problemleri halletmede kullandığı metodolajik argümanlardan birisi de
mesaiili-i mürsele, daha geniş anlamıyla masiahat prensibidir. İlk dönemlerde toplumdaki problemleri çözmede İstilisan ve riıaslahat gibi bazı fer'i deliliere ilitiyaç
duyulmuş ve bu deliller İslam hukukuna bir dinamizm kazandımıış ve böylece kanun boşlukları doldurulmuştur. Ancak bu delillerin günümüz şartlarına göre yeniden ele alınıp, makasıdu'ş-şeria çerçevesinde daha pratik hale getirilmesi gerektiği
kanaatındayız.
67 Güngör,
s. 240-241.
Download