On5yirmi5.com Charlie Hebdo'nun derdi satış yapmak Charlie Hebdo isimli mizah dergisinin Hz. Muhammed’i çıplak tasvir eden karikatürüne tepkileri COJEP Genel Başkan Yardımcısı Veysel Filiz’le konuştuk. Yayın Tarihi : 19 Eylül 2012 Çarşamba (oluşturma : 10/20/2017) Engin Dinç'in röportajı Geçtiğimiz hafta ABD’de yayınlanan ve Hz. Muhammed'e hakaret içeren, Innocence of Muslims adlı provokatif film yüzünden tüm dünyada Müslümanlar sokaklara çıkarak kitlesel gösteriler yaparken, bu kez Fransa’dan Charlie Hebdo isimli karikatür dergisinin provokatif yayını ortalığı karıştırdı. Libya’da ABD Büyükelçisi’nin öldürülmesinin ardından birçok Müslümanın da hayatını kaybettiği olayların arından Charlie Hebdo’nun Hz. Muhammed’i çıplak bir şekilde karikatürize ettiği bu provokatif yayının da benzeri tepkiler doğurmasından korkuluyor. Bu provokatif yayınların Müslümanların sokaklara dökmeyi hedeflediği bir gerçek, ancak nasıl bir zihniyet bu yayınları gerçekleştiriyor ve aslında bu yayınları gerçekleştirenlerin zihni arka planında ne var soruları cevap bekliyor. Bu konuda akıllara takılan soruları Avrupa Konseyi Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları (USTK) Konferansı Yönetim Kurulu Üyesi, Türk ve Müslümanların sorunlarıyla doğrudan ilgilenen tek kuruluş olan Adalet, Eşitlik ve Barış Konseyi (COJEP İnternational)’ın Genel Başkan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkiler Dairesi Direktörü Veysel Filiz’e sorduk. CHARLİE HEBDO’NUN CİDDİ BİR SATIŞ DERDİ VAR Charlie Hebdo’nun yayınladığı karikatür, geçen yılki karikatürün ardından bu derginin ikinci provokatif girişimi. Charlie Hebdo bu karikatürü ABD’de yayınlanan filmden hemen sonra gündeme getirdi. İslam dünyasında ise bu yayınlara büyük bir öfke var. Bu karikatürü yayınlayanlar neden böyle provokatif bir yola başvuruyorlar? Öncelikle şunu bilmek lazım: Bu kişiler provokatif eylemleri sürekli yapmaktadırlar. Bunları tüm dinlere karşı yaparlar ve bu konuda da sınır tanıyan insanlar değiller. Bu olayın bir boyutu. Geçen yıl yine bunlar bu tür bir provokatif durum söz konusu olmuştu. Orada bunların ofislerine saldırı olmuştu. O saldırının kim tarafından nasıl yapıldığı bilinmeden Müslümanlara atfedilmişti ve Müslümanlar zan altında bırakılmışlardı. Bunların son yıllarda ciddi anlamda satışları da düştü ve ekonomik birtakım sıkıntılar yaşıyorlar. Dün akşam itibariyle ‘yarın biz bu karikatürleri yayınlayacağız’ diye zaten anons ettiler. Burada amaç ideolojik olmaktan ziyade kendilerini gündemde tutmakla ilgili. Müslümanların nasıl bir reaksiyon göstereceklerini de hesaplayarak birtakım girişimlerde bulunuyorlar. Aslında bizim dünden beri yaptığımız çağrı artık bu kadar görünür şekilde olan provokasyonlara Müslümanlar olarak gelmememiz gerektiği yönünde. Çünkü bizden beklenen tavırların şiddet içeren tavırlar olduğunu ve bunların İslamofobik grupların işine yaradığını anlatmaya çalıştık. Burada çok önemli bir diğer konu var. Biliyorsunuz Fransa ifade özgürlüğü konusunda son derece hassas ve konuyu önemsediğini gösteriyor. Ancak dün itibariyle Fransa’da bir mahkeme İngiliz veliahtının eşinin yarı çıplak resimlerinin yayımlanmaması gerektiği ile ilgili bir karar aldı. Orada olay ifade özgürlüğü değil, özel hayata bir tecavüz olarak görüldü. Tabi konu İngiliz kraliyet ailesi olunca bu şekilde tezahür etti. Oradan yola çıkarak şu denilebilir: Müslümanlar için bu kadar hassas bir meselede yüzde beş yüz ifade özgürlüğü deniliyor. Ancak bu şekilde karşılıklı çıkarlara dokunulduğu zaman da ifade özgürlüğü çifte standartla bir kenara konulabiliyor. Bu da bizim bugün kullanabileceğimiz, elimizde önemli bir koz. Ama Charlie Hebdo’nun bu tür girişimleri sürekli var, İslamofobik oldukları için değil burada pazar oldukları için ve ciddi bir satış derdi de var bunun arkasında. IRKÇILIĞIN PAZARI İSLAM KARŞITLIĞI VE MÜSLÜMAN DÜŞMANLIĞINA YÖNELDİ Avrupa’da İslamofobik oluşumlar giderek güçleniyor gibi bir algı var. Buna Amerika’da özellikle son zamanlarda dahil oldu. Gerçekten Avrupa’da İslamofobik oluşumlar güçleniyor mu? Orada en önemli konu; Avrupa artık tüm kurumları, kuruluşları, siyasetçileri ile birlikte özellikle konu Müslümanlara gelince neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez olduğunu bir şekilde vurgulamak zorunda olmasıdır. Son yıllarda gerçek anlamda ırkçılığın, aşırı sağcılığın pazarı İslam karşıtlığı ve Müslüman düşmanlığına yöneldi. Bu yönelim aynı zamanda ciddi bir kurumsallaşmayı getirdi yani İslam karşıtı olduklarını resmen ifade eden siyasi hareketler, siyasetçiler, entelektüeller, akademisyenler vs. ortaya çıktı. Birtakım medya buna destek oldu. İkincisi bu kurumsallaşma parti oldu, meclislere girdi. Özellikle merkez partilerini dahi etkiledi. Dolayısıyla da İslamofobik söylem, İslam karşıtlığı ve Müslüman düşmanlığı aynı zamanda normalleşti. Onun için diyorum ki, Avrupa bugün neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez olduğunu mutlaka vurgulamak zorunda ki insanlar limitlerini bilsin. Burada iki temel eksen, aktör var. Bir tanesi elbette ki bu aşırı sağ hareketler ve İslamofobik oluşumlar. Bunların tarihte de kökü var ve günümüz çağdaş dünyadan da aldıkları, beslendikleri birtakım meseleler var. İkinci taraftan da bu film, karikatürler gibi zaman zaman Müslümanların kutsallarına yapılan saldırılar söz konusu. Bu saldırılar karşısında da birtakım beklentiler var. Yani bu saldırıları yapan insanlar, aslında önceden reaksiyonları hesaplıyorlar ve diyorlar ki biz böyle yaparsak Müslümanlar da bu şekilde şiddetli bir reaksiyon gösterirler ve bunlar bizim İslamofobia gibi medeniyetler çatışmasından çıkan tezlerimizi de güçlendirir. Bu anlamda da özellikle filmle ilgili yapılan aşırı şiddetli davranışlar, İslamofobik oluşumların beklemiş olduğu davranışlardır. Yani İslamofobik hareketler ve onların teorilerinin tamamen yüzde yüz göstergesi, İslam ülkelerinde o grupların yaptıkları şiddetli davranışlar oldu. Onun için Müslümanların aslında mücadele alanları, hukuksal alanlar olması lazım. Gayet metin bir şekilde bu tür davranışların entelektüel bir yaklaşımla, anlatarak, bir şekilde bunların yanlış olduğunu ifade etmek zorundalar. Maalesef Müslümanların bugün itibariyle Avrupa’dan ve Avrupa dışından ama özellikle Avrupa dışından şiddet dolu yaklaşımları bizim burada İslamofobi’yi besliyor ve ellerimizi çok zayıflatıyor. FRANSA’DA DEVLET VATANDAŞLARI ARASINDA EŞİT DAVRANMIYOR Avrupa’da ifade özgürlüğünün alanı geniş tutuluyor. Ancak bu özgürlükler istismara da uğruyor. Özellikle İslam’a ve Hz. Muhammed’e hakaretleri hukuki anlamda sınırlandırmak üzere birtakım çalışmalar yürütüyor musunuz? Sizin bu konuda ne gibi çalışmalarınız var? Burada temel bir meseleyi belki dillendirebiliriz, o da şudur: Bir kere Avrupa’daki Müslüman kuruluşlar, İslamofobi’ye kafa yoran insanlar, genelde bu meselenin çözümünün İslam’ı daha iyi tanıtmakla alakalı olduğunu düşünürler. Oysa öyle yapıldığında tamamen yanlış bir perspektiften bakılmış olur. Çünkü İslam’ı tanımak ve tanılamak İslamofobik olmak veya olmamakla ilgili bir şey değil. İslam’ı çok iyi tanıyan insanlar da İslam karşıtı, düşmanı bir insan olabilir, hiç tanımayan da olabilir. Burada esas olarak İslamofobia’nın ne tür bir tehlike olduğunu, bunun toplumsal bütünlük için ne gibi bir tehlike olduğunu vurgulamak zorundayız. Yani bu fenomenin kabul edilebilir bir fenomen olmadığını herkesin anlaması lazım. Mesele İslam’la alakalı değil. İkincisi, tabii ki çalışma alanı; ifade özgürlüğü ve din özgürlüğü arasındaki bir mesele gibi gözükse de, -genelde bu perspektiften alınır-, bu konuda aslında daha ziyade bir nefret söyleminin, -nefret söylemi bir sonraki aşamada nefret suçuna dönüşüyor- yaygınlaştırılmaması ve insanlara tehlike yaşatmaması konusundaki yaklaşım üzerinden gidilebilir. Nefrete çağrı dediğimiz olay, ister İslamofobik olsun ister başka şeyden beslensin, bir şekilde zaten kanunlar tarafından, hukuk çerçevesi içinde zaten bir şekilde ele alınmış durumda. O zaman bu kanunların uygulanması lazım. Ama tabi ki, özellikle 6 yıldır üzerinde durduğumuz temel konu temel hak ve özgürlükler, insan hakları perspektifinde ve özellikle ırkçılıkla ve ayrımcılıkla mücadele perspektifinde. Ama burada en büyük eksik nedir? Bazı devletler ki bunların içinde Fransa da var, vatandaşları arasında eşitlik uygulamasını bir şekilde yerine getiremiyor. Yani Müslüman bir vatandaş, başörtüsü takan birisi, başörtüsüz ya da Müslüman olmayan bir vatandaşla eşit çerçevede ya da ortam içinde yaşayamıyor. Dolayısıyla burada birinci konu, bir eşitlik arama konusu. Bugüne kadar maalesef bu devletler bunu yerine tam manasıyla getiremedi. İkinci bir olgu daha var. Kurumsal İslamofobia’dan bahsettik orada bir başka boyut da var. Mesela okulda başörtüsü yasak. Dolayısıyla Müslüman kız çocukları okula başörtüsüyle gidemiyorlar. Siz okulda kurumsal olarak başörtüsünü yasaklamışsınız, yani Müslümanların bir temel hakkını kurumsal anlamda, resmi anlamda kısıtlamışsınız. Böyle olunca bir sonraki aşamada siz çocuklara Müslümanlara karşı hoşgörüsüzlük, ayrımcılık yapmayacaksınız derseniz yine okullarda, yine kurumlarda o çocuklar tezat içinde yaşarlar. Peki insanların bu temel haklarının neden bir tanesi kısıtlanıyor. Devlet bu şekilde tezat içinde yaşadığı sürece kimseyi ikna edemezsiniz. Bugün Müslümanların bu toplumlarda bu şekilde zaten bazı hak kısıtlanmaları söz konusu. Bunların bir şekilde kaldırılması lazım ki, genel algıyı ortadan kaldıralım. AVRUPA’DA İSLAMOFOBİA MERKEZ PARTİLERE KAYDI Hollanda’da Wilders’in partisi seçimlerde büyük bir yara aldı. Fransa’da Sarkozy seçimleri kaybetti, Hollande geldi. Yani sol eğilim Avrupa’da iktidara yürüyor gibi bir durum var. Solun bu meseleye çözüm bulma noktasındaki tavrı sizin gözlemlediğiniz kadarıyla nasıl? Hollanda’da Wilders’in geri gitmesi, ciddi anlamda milletvekili kaybı var, çok iyiye işaret. Oradan zaten bir tepkisel oy da almıştı. Görüldü ki aslında bunun diğer projelerinde, arkasında başka bir şey yok. Yalnızca ırkçılık programı üzerinden, İslam düşmanlığı programı üzerinden bir ülke yönetilemez. Fakat bu arada, zaten şu son on yılda ırkçı söylem merkez partilere kaydı. Dolayısıyla bugün diyelim bir Fransa içişleri bakanı İslamofobik söylemler kullanmaktan ya da yaklaşımlar meydana getirmekten sıkılmaz. Çünkü bu meselenin sağı veya solu yok. Meselenin yaklaşımı insani değerler üzerinden olacak ya da olmayacak, yani Hümanist bakış var mı yok mu, birlikte yaşamaya ne kadar yatkınlar; bu önemli. Şimdi bugün maalesef solun içinde de, yine bugün ideolojik akımlara sempati duyan bazı siyasetçiler var ve bu partiler üstü bir meseleye dönüşüyor. Sağın içinde bu tür yaklaşımlara karşı olan ve ciddi şekilde tepki gösteren siyasetçiler de var. Yani bu ideolojik akım maalesef bir virüs gibi merkez partileri etkilemiş durumda. Özel bazı partiler vardır, daha soldur, Yeşillerdir filan, onların bu konuyla ilgili daha ciddi mekanizmaları olsa da; merkez partiler içinde seçmen kitlesinde solcu olup, bu tür korkularla yaşayanlar da var. Dolayısıyla onlara da hitap ediyorlar. Ben tekrar Charlie Hebdo’ya gelmek istiyorum. Bu Charlie Hebdo’nun karikatürlerinden sonra yeniden birtakım tehditler aldılar mı, yine ofislerinin basılması gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Bugün şu an itibariyle yok. Müslümanlar şimdiye kadar bu konuyla ilgili ciddi ders almışlardır. Dolayısıyla bir daha aynı tuzağa düşeceklerini düşünmüyorum. Bir önceki saldırının da kimler tarafından yapıldığı muallakta kaldı. Ama Müslümanlara yıkıldı. Bir motorla birisi geldi oraya molotof kokteyli attı denmişti. Bu eylem o provokasyonun bir parçası olabilir. Fransa’da bir haftadır ciddi anlamda yürüttüğümüz çağrılarda soğukkanlı olmak gerektiğini, bu saldırıların Müslümanlara yakışır tefekkürle cevaplandırılması gerektiğini sürekli söyledik. Şu an itibariyle öyle bir şey yok. Öyle bir şey olursa da zaten İslam karşıtlığına dönüşecek, umarız olmaz. Biz de olmaması için internet üzerinden, medya üzerinden uyarılar yapıyoruz. on5yirmi5.com Bu dökümanı orjinal adreste göster Charlie Hebdo'nun derdi satış yapmak