Dinler arası diyalogun esası 'deizm'e çağrıdır Yaşar Nuri Öztürk [email protected] 06 Ekim 2013, 12:21 Günümüzde daha çok üç büyük din (İslam, Hıristiyanlık ve Mûsevîlik) arasında yürütülmeye çalışılan, daha doğrusu yürütüldüğü iddia edilen diyalog, gerçek bir diyalog olmaktan çok, kitleleri Allah ile aldatmaya yönelik siyasal bir oyundur. Ve samimiyetle söylemeliyiz ki; bu oyunda aldatılan, kullanılan camia da İslam dünyası, özellikle Türk halkıdır. Gerçek şu ki; ortada, kavramın amacına, dinlerin beklentisine yaraşır bir diyalog yok; süper Hıristiyan güçlerin, perişan durumdaki Müslüman dünyayı aldatıp oyalaması var. Biz, sürüp giden bu ‘diyalog’ adlı oyuna karşı çıkan beyanlarımızla; işte bu tezgâha, bu aldatmacaya, bu haçlı oyununa karşı çıkmaktayız; dinlerin ve Tanrı’nın isteği olan gerçek diyaloga değil! Günümüzde üç büyük din arasında işlediği varsayılan sözde diyalogun, olması gereken esası nedir? Bu soruya isabetli bir cevap vermek için, tek Tanrıcı dinler arasında diyaloga çağrının, tarihte ilk kez Kur’an tarafından yapıldığını kayda geçirmek gerekir. Kur’an’ın bu konuda, Hz. Muhammed aracılığı ile 15 asır önce yaptığı çağrı şudur: “De ki, ‘Ey ehlikitap / Yahudiler ve Hıristiyanlar! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: ‘Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ın berisinden, kimimiz kimimizi rabler edinmesin!’ Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: ‘Tanık olun, biz Müslümanlarız / Allah'a teslim olanlarız!" (Âli İmran, 64) Görülüyor ki; diyalog ve beraberlikte esas alınan tek gerçek var: Allah’ın birliği. Yani, şirkin reddi. Kur’an, birlik ve diyalogun temeline, ‘olmazsa olmaz’ değer gördüğü Allah’a imanı oturtmuştur. Peygamberlere iman, bu noktada gündem yapılmamıştır. Açıktır ki; peygambere iman devreye sokulduğunda, diyalogun anlam ifade etmesi zorlaşacaktır. Herkes, işi kendi peygamberine odaklayacak, Allah’ın birliği yerine peygamberlerin çokluğu geçecektir. Ayrıca ve daha önemlisi; peygamberler devreye sokulduğunda, dinin pratikleri gündeme gelecek, onlar gündeme geldiğinde ise ‘din sınıfı’, ‘din adamları’, onların yüzlerce zübürü, dayatması, saptırması, çıkarı devreye girecektir ki, dinler konusunda musibetin kaynağı budur. Kur’an; diyalog meselesinde, zirve değeri olan Allah’a imanı esas alıp, öteki değerleri her dinin kendi mensubuna bırakmıştır. Kur’an; bu tavrıyla, Bakara 62 ile Mâide 69’da belirlediği ‘kurtuluş şartları’nı, başka bir deyişle ‘kurtuluş için yeterlilik şartları’nı öne çıkarıp, ‘efdaliyet şartları’nı kenara koymuştur. Böyle bir diyalog ve birlik çağrısının felsefî esası nedir? Tartışmasız biçimde söyleyebiliriz ki; bu esas, dinlerin mensuplarının son tahlilde Allah’ın birliğine iman üzerinde ittifak edip, öteki meseleleri bir kenara koymasının tanrısal iradeye uygunluğudur. Bizim burada diyalogdan hayır bekleyen herkese altını çizerek önereceğimiz iki şey var: 1. Diyalog derken, siyaset yapıp birbirini aldatmak yerine, mutlu bir gelecek inşa etmek için Yaratıcı’nın birliğini esas almak, kendi peygamberini dayatmaktan vazgeçmek, 2. Diyaloğu, kitleleri kandırmaya yönelik geleneksel kabullerle kirletmek yerine, diyalogda ‘Deizm’in (Allah’ın birliğine imanın) öne çıkarılması gerektiğini ve (en azından) Kur’an’ın bunu istediğini, insanlığa açık yüreklilikle ilan etmek. Diyalogdan işte o zaman hayır gelir; aksi halde, Allah ile aldatma tezgâhının küresel bir işleyişini seyretmenin ötesinde bir şey kazanmamız mümkün olmaz. http://www.sanalbasin.com/goster/23864/?href=http://www.yurtgazetesi.com.tr DİP NOT: Din Simsarları ve yazıyı dikkatli okumayanlar, kulaktan dolma verilerle, Muhterem Yaşar Nuri Öztürk Hoca’ya bu yazısı sebebiyle gene insafsızca saldıracaklardır. Ancak: Anladığım kadarıyla, Sayın Yaşar Nuri Öztürk, MÜSLÜMANLARA İMANLARI İLE İLGİLİ OLARAK DEİZM (Vikipedi, özgür ansiklopedi: Deizm veya Yaradancılık, mantık ve doğal dünyaya dair gözlemlerin kaynağını oluşturduğu; dini bilgiye dolaysız biçimde sadece akılyoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alan, bu [1][2][3][4][5] sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. İnanışın tanımlanmasında kullanılan doğal din ya da doğal inanç kavramları, hiçbir aracı olmaksızın [6] sadece akıl yoluyla kavranabilecek yalın bir Tanrı inancını belirtir. Bu inancı benimseyen [7] kişiye Deist denir. Deizm kavramı ilk olarak 17. yüzyılda özellikle İngiltere’de kullanılmaya [8] başlanmıştır. Terim Lâtince Tanrı anlamındaki Deus sözcüğünden türetilmiş ve özgür düşüncelilerin [9]) Tanrı inancını belirtmede kullanılmıştır. ) ÖNERMİYOR VE ÖĞÜTLEMİYOR. Deizm’i “Allah’ın birliğine iman” çerçevesinde kabul ve değerlendirerek, MÜSLÜMANLAR İLE GAYRİ MÜSLİM EHLİ – KİTAP MENSUPLARININ DİYOLOĞUNA MAHSUS OLMAK ÜZERE, “Kur’an; diyalog meselesinde, zirve değeri olan Allah’a imanı esas alıp, öteki değerleri her dinin kendi mensubuna bırakmıştır. Kur’an; bu tavrıyla, Bakara 62 ile Mâide 69’da belirlediği ‘kurtuluş şartları’nı, başka bir deyişle ‘kurtuluş için yeterlilik şartları’nı öne çıkarıp, ‘efdaliyet şartları’nı kenara koymuştur.” İfadesiyle, BİR KURAN GERÇEĞİNE (ÂLİ İMRAN, 64) DİKKATLERİMİZİ ÇEKİYOR. Günümüzde üç büyük din arasında işlediği varsayılan sözde diyalogun, “süper Hıristiyan güçlerin, perişan durumdaki Müslüman dünyayı aldatıp oyalaması” olduğunu vurgulayarak, bu “diyalogdan hayır bekleyen herkese “, “bu tezgâha, bu aldatmacaya, bu haçlı oyununa karşı çıkmayı” ÖNERİYOR. Ki Kuran İnananlarının bu öneriye katılıp sahip çıkmalarında ölçüyü yine Kuran veriyor: “De ki: "Ey nankör kâfirler! Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize. Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. Kul değilim sizin taptığınıza, Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime Sizin dininiz size, benim dinim bana!" (109 / KÂFİRÛN /1-6.) M. Kemal Adal