Bedava İndir pdf

advertisement
Hasan El Benna - Risaleler Cilt 12
www.CepSitesiNet
Degerli Okuyucu Bu Kitabin Txt İ Resimli Dosyadan Pdf Ye
Çevrildiği İçin Malesefki Daha Fazla Düzenleme Yapilamamaktadir
Kelime Hatalari Ve Eksik Yazilar Olabilmekte Hos Görünüze
Sığınıyoruz
HASAN ELBENNA HAKKINDA
O Asrımızda islam davasının öncüsü olduğu için Hasan ElBennaya
Imam ve Mürşidülam unvanları verilmiştir Başlattığı davayı
yürütürken bir suikaste kurban gittiği için de şehid deniliyor
Hasan ElBenna Hicri 1324 Miladi 1906 yılında Mısırın İskenderiye
şehri yakınlarındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi
Babasının adı Ahmed dedesinin adı Abdurrahman ElBennadır Babası
ilim sahibi ve büyük muderrislerdendi
Hasan elBenna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında yaptıktan
sonra yüksek tahsil için başkent Kahireye gitti ve Kahire
üniversitesinin DarulUlüm Fakültesinden mezun oldu Yüksek
tahsilden soma Ismailiye şehrinde lise öğretmenliği yapmaya
başladı
Küçük yasta yeteri kadar din bilgisi almış çek miktarda ayet ve
hadis ezberlemişti Müslümanlığını severek yapıyordu Yüksek
tahsili sırasında kendini kitap okumağa vermişti Yeteri kadar
islami bilgisi bulunduğu için daha çok islam ideolojisi dışındaki
kitapları okuyor ve islam Bu bilgiler Zerkalinia ElAlam adlı
kitabıyla Said Ramazan tevatır adlı eserindin derlenmiştir
prensipleriyle mukayeseler yapıyordu İslam nizamı yanında bütün
ideolojilerin sönük kaldığını gördükçe İslama daha çok sarılıyor
ve onu içine sindire sindire yaşıyordu
Hasan ElBenna islam dininin sahabe devrindeki yaşaniş şekline
sonsuz hayranlık duyardı Islamın bugün de aynı şekilde
yaşanmasını müslümanların o temiz ve berrak hayata tekrar
kavuşmasını isterdi O hayata görüldüğü takdirde islam aleminin
maddi ve manevi bütün problemlerinin çözüleceğine sonsuz inancı
vardı lslamı iyi bilen herkesin bu inancı taşıyacağını söylerdi
Müslüman olup ta bu inançtan mahrum yaşayan kimselerin islam
dinini iyi öğrenmemiş olduklarını ve bu yüzden o inanca
eremediklerin sık sık tekrarlardı Bu yönleriyle Onları mazur
görmeye çalışarak lslamı birbirimize öğretmeliyiz Felaketler
cehaletlerden doğar Her şeyden önce mukaddes dinimizi iyi
öğrenmeye öğretmeye ve toplum olarak onu yaşamaya mecburuz derdi
İmam Hasan ElBenna inandığı islam davasını gerçek Müslümanlara
açmak ve aynı istikamette onları biraraya getirmek istiyordu
Bunun için de halka inmek ve işe henüz bozulmamış olan halk
tabakasından başlamak gerekiyordu ismailiyede öğretmenlik
yaparken bu fikrini ilk defa kültürlü ve dindar olan yakın
arkadaşlarına açtı Onları ikna etti Fikir birliğine vardılar
Birlikte kahvelere gidiyorlar kahvede vakit öldüren muslümanlara
son derece hoşgörü içinde sokuluyorlar onlarla tatlı tatlı
sohbetler yapıyorlar ve günün birinde birkaçını alıp namaza
götürmeye muvaffak oluyorlardı Sonra onlar da islamı ve
müslümanların gerçek görevini daha iyi öğreniyor ve dava
kervanına katılıyorlardı
Böylece adetleri çoğaldı 1929 yılında merkezi ismailiyede olmak
üzere ihvanı Müslimin Müslüman Kardeşler adlı malum teşkilatı
kurdular Hasan ElBenna 23 yaşındaydı Teşkilata başkan seçildi
Kendisine Mürşidülam unvanı verildi Artık şehir şehir köyköy
kasaba kasaba dolaşarak konferanslar veriyorlar sohbetler
yapıyorlar ve islam davasının önemini müslumanlar arasında
yaymaya çalışıyorlardı Her gittikleri yerde teşkilatın bir şubesi
açıldı Teşkilat her gün biraz daha genişliyordu Müslümanların
kızlarını dini terbiyeyle yetiştirmek ve kadınları da bu davaya
katmak için İsmailiyede bir de Müslüman Anneler Enstitüsü kuruldu
Bu arada Hasan ElBennanın öğretmenlik görevi Kahireye nakledildi
Dolayisiyle teşkilatın genel merkezi de Kahireye getirildi
Müslüman Kardeşlerin son derece ihlas ve samimiyetle
başlattıkları bu dava Kahirede büyük bir sevgiyle karşılandı
Teşkilat çemberinin gün geçtikçe genişlemesi o gün için Mısırın
sömürge gibi kullanan İngilterenin dikkatini çekmeye başlamıştı
lhvanı Müslimin Teşkilatı islamın iyi öğrenilmesine toplum
dertlerinin islam prensipleriyle tedavi edilmesine çok önem
veriyordu Mısırın bir çok yerinde enstitüler okullar hastahaneler
ve talim terbiye yerleri açtı Kahirede günlük lhvanı Müslimin
gazetesi çıkarılıyordu Bu gazete Mürşidülam Hasan elBennanın
minberi sayılıyordu Teşkilat gün geçtikçe genişledi ve Mısırın
sınırlarını da aşarak bir çok arap ülkelerinde şubeler açıldı
İslam aleminde en kuvvetli teşkilat haline geldi
O tarihlerde Mısır krallıkla idare ediliyordu Kral ve Mısır
hükümeti bu teşkilatın devamlı büyümesi karşısında endişe duymağa
başladı Müslümanların islam prensiplerine bağlanarak birlik
haline gelmesi İngiltere Fransa Amerika gibi batılı ülkeleri daha
çok düşündürüyordu İslam alemi gerçek manada Kurana sarılıp tek
kuvvet haline gelirse dünya stratejisi ters dönecekti özellikle
İngiltere bu teşkilatın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı
yapmağa başladı Hükümet teşkilatın faaliyetlerini engelliyor ve
kapatmak için bahaneler arıyordu Kapatmak mümkün olmadı Fakat
büyük lider Hasan elBenna 1949 yılı Şubat Ayında tertiplenen bir
suikastla şehid edildi Şehid olduğunda henüz 43 yaşını
doldurmamıştı Seyyid Kutuplar Muhammed Kutuplar Şeyh Fergaliler
Abdulkadir Udehier Said Ramazanlar ve daha yüzlerce islam
mücahidi onun manevi medresesinde yetiştiler
Bu yolda şehid olan bütün mücahitlere Hak Tealadan sonsuz
rahmetler diler hayatta olanlara ise muvaffakiyetler niyaz ederiz
KURANDA İNSAN
Allah Taalaya hamdu sena ederiz. Allahın Re-sulüne alına ve
kıyamet gününe kadar davetini yayanlara salat ve selam ederiz.
Ey kardeşlerim Allahın mübarek selamı rahmeti ve bereketi
üzerinize olsun.
Dostlarım daha önce bu geceki konuşmamızın Allah Taalanın Kitabı
hakkında olacağım söylemiştim. Allah Taalanın Kitabına bakışım ve
Onu açıklamam ilmi gerçekleri araştırmak veya mezhep
ihtilaflarını sergilemek veya çeşitli tefsir yönlerini ortaya
koymak değildir. Ben tek bir hususu açıklamak istiyorum o da
Kuran okuyan kimseye Onu anlama yolunu göstermektir.
Ben Kuran-ı Kerimln toplu manasını sergilemek istiyorum. Allah
Taalanın Kitabını anlamak için kapıyı açmak istiyorum.
Kardeşim nefsini tanıyan Allahını da tanır diyen hikmetli sözü
hatırlarsın. Öyle ise sen de nefsini iyi anlarsan Allah Taalanın
seni koyduğu yeri iyi idrak edersen getirildiğin mevkii iyi
bilirsen nefsinin ve Rabbinin hakkını tam olarak yerine getirmiş
olursun. Böylece marifetullaha kavuşmuş olursun. Kendi
nefislerinizde de (Allahın ayetleri vardır) görmez misiniz. (1)
Biz nefsimize bakıp bir beşer olarak yerimiz neresidir ve bu
yerde görevimiz nedir öğrenmek istiyoruz. Rabbani konumumuzu
bilmek istiyoruz. İstiyoruz ki önce nefsimizi sonra da
üzerimizdeki Allah (c.c.)ın hakkını bilelim.
Konuyu bu açıdan ele aldığımızda insan yarndı-lışındaki temel
noktaya dönmüş oluruz. Bu temel nokta Ader.n (a.s.)in kıssasıdir.
Adem (a.s.) kıssası Kuran-ı Kerimin birçok yerinde
zikredilmiştir. Bakara Araf Hicr İsra Taha Sad ve Rahman
surelerinde insanoğlunun ilk yaradılışı anlatılmaktadır. Bakara
Suresinde Allahı nasıl inkar edersiniz Halbuki siz ölüler idiniz.
Sizi O diriltti. Sonra öldürecek sonra tekrar çürütecektir.
Nihayet Ona döndürüleceksiniz. (2) Bir zaman Rabbin meleklere Ben
yeryüzünde bir halife yapacağım demişti. Melekler de
Orda bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yapacaksın
Halbuki biz seni överek teşbih ediyoruz ve tenzih ediyoruz.
dediler. Allah da onlara Şüphesizki ben sizin bilmediklerinizi
bilirim. dedi. (3)
Buyrulmak suretiyle insanoğlunun kıssası böyie tasvir ediliyor.
Araf Suresinde ise biraz daha geniş olarak açıklanıyor. Sizi
yarattıktan sonra size şekil verdik. Sonra Meleklere Ademe secde
edin dedik. Hepsi secde ettiler. Yalnız İblis hariç. O secde
edenlerden olmadı. Allah Sana emrettiğimde seni secde etmekten
alıkoyan nedir dedi. İblis Ben onouı hayırlıyım. Çünkü beni
ateşten onu ise çamurdan yarattın dedi. Allah dedi ki Öyle ise
cennetten çık. Çünkü sen adilerdensin. İblis dedi ki Bari
insanların tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver. Allah
Sen mühlet verilenlerdensin. dedi. İblis Benim azmama hükmettiğin
için senin doğru yolunda kullarının önünü keseceğim. Sonra onlara
önlerinden ve arkalarından sağlarından ve sollarından
sokulacağım. Böylece çoklarını şükreder bulamayacaksın. dedi.
Allah dedi Horlanmış ve kovulmuş olarak cennetten çık yemin olsun
ki sana tabi olanlarla birlikte cehennemi sizinle dolduracağım.
Biz Ey Adem sen ve zevcen cennette kalın dilediğiniz nimetlerden
yiyin fakat şu ağaca yaklaşmayın. Sonra zalimlerden olursunuz
dedik. Fakat şeytan onlara kendilerine görünmeyen avret yerlerini
göstermek İçin vesvese verdi ve şöyle dedi Rabbiniz size bu ağacı
sadece ikiniz de melek ol-mayasınız veya cennette ebedi olarak
kalmayasınız diye yasakladı. Ayrıca onlara Şüphe yok ki ben size
nasihat edenlerdenim diye yemin etti. Böylece onları aldatarak
ağaçtan yemeye şevketti. Ağacın meyvelerinden yiyince avret
yerleri kendilerine gö-rünkü. Cennet yapraklariyle avret
yerlerini* örtmeye başladılar. Bunun üzerine Rableri onlara şöyle
nida ©tti Ben size bu ağaçtan yemeyi yasak etmedim mi ve size
şeytan sizin apaçık düşt. --zdır demedim mi Adem ve zevcesi
Rablerine şöyle yalvardılar Ey Babbimiz Biz kendimize zulmettik.
Eğer sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan şüphesiz hüsrana
uğrayanlardan oluruz. Allah dedi Bir kısmınız diğer bir kısmınıza
düşman olarak cennetten inin. Yeryüzünde sizin için bir müddet
kadar yerleşme ve geçim imkanı vardır. Yine şöyle dedi Orada
yaşayacaksınız orada öleceksiniz ve tekrar orada dirilip
çıkarılacaksınız. (4)
Burada Hak Taola üe şeytan arasındaki muhavere kibirden dojayı
şeytanın düştüğü sapıklığı Adem (a.s.)ın da ona aidanarak
ayağının kayması geniş olarak izah ediliyor. Aynı manayı Hier
Suresinde de görürsün. Orada Allah Taala insanı kuru çamurdan
nasıl şekillendirip ruh verdiğini sonra meleklere ona secde
etmelerini emretmesini iblisin Çamurdan yaratılan beşere secde
etmem diyerek secdeden imtina ettiğini sergiliyor. Şeytan insanı
sadece madde olarak gördüğü için. ona secde etmedi. Ona ruh
verildikten sonra maddenin bir ağırlığının kalmayacağını
düşünemedi. Şeytan kibirli idi. Kibiri ona secde etmekteki büyük
sırrı unutturdu. Bu yüzden laneti hak etti. Allah ona şöyle dedi
Cennetten çık sen artık kovulmuş birisin. Hesap ve ceza gününe
kadc sana lanet olsun. İblis Rabbrm insanların tekrar
dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver dedi. Allah da Sen vokti
tayin edilen bir güne kadar mühlet verilenlerdensin dedi. İblis
şöyle dedi Rabbim beni saptırdığın için mutlaka ben de yer
yüzünde Adem oğullarına kötülükleri güzel göstereceğim ve onların
hepsini azdıracağım. Ancak kullarından ihlas-lı olanlar
müstesnadır. Allah şöyle dedi Bu bana ulaşan dosdoğru bir yoldur.
Kullarımın üzerinde hiç bir nüfuzun yoktur. Ancak sana uyan
azgınlar müstesna. (5)
Burada kıssanın külli manaya uygun olarak sergilendiğini
görüyoruz. Burada iblis Allahın rububi-yetini itiraf ediyor. Yine
burada Allah Taala şeytanın gücünün yetmeyeceği bir grup mümin
olduğunu açıklıyor.
İsra Suresinde ise Adem (a.s.) kıssasına özet olarak temas
edildiğini görüyoruz. Orada şeytanın bazı insanlara galip
geldiğini ve onları çeşitli yalan vaadleriyle aldattığına şahit
oluyoruz İblis şöyle dedi Söyle bana. Benden üstün kıldığın kimse
de bu mu Yemin olsun ki beni kıyamet gününe kadar yaşatırsan onun
soyunu vesvese ile helak edeceğim. Ancak bir kısmı hariç.
Allah şöyle dedi Haydi git Ademin soyunda sana kim uyarsa
hepinizin cezası cehennemdir. Bu yeterli bir cezadır. Onlardan
gücünün yettiklerini vesvesenle bana karşı tahrik edip yoldan
çıkar. Atlı ve yayalarını toparlayarak bütün oyunlarını ortaya
koy. Onlara mal ve çocuklarında ortak ol. Asılsız vaadlerde
bulun. -lında şeytan kendisine uyanlara aldatıcı vadlerde
bulunmaktan başka bir şey yapmaz- Şüphesiz ki senin salih
kullarım üzerinde hiç bir nüfuzun yoktur. Rabbin vekil olarak
yeter. (6)
Taha Suresinde ise hadise genel olarak anlatılıyor. Allahın
kudreti yetişmedikçe insanın zayıf ve tabiatı gereği unutkan
olduğuna işaret ediliyor Şeytan Ademe vesvese vererek Ey Adem
sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir mülkü göstereyim mi
dedi. Bunun üzerine Adem ve Havva yasak ağacın meyvelerinden
yediler. Bu yüzden Allahın emrine uymamalarının cezası olarak
avret yerleri açı-lıverdi. Üstlerini cennet yapraklarıyle örtmeye
çalıştılar. Böylece Adem peygamber olmadan önce Rab-bine karşı
günahkar oldu ve cennet nimetlerinden mahrum kaldı. Sonra Rabbi
onu peygamber seçti tevbesini kabul etti ve doğru yolu gösterdi.
Allah Taala Adem (a.s.)den söz alıp ona vasiyet ettikten sonra bu
olay meydana gelmiştir. Adem vasiyeti unutmuş zayıf düşmüş ve
şeytanın vesvesesini bertaraf edecek kuvveti kendisinde
bulamamıştır
Sad Suresinde de salsal ve hamaimesnunun çamur olduğu
açıklanıyor. Yine bu ayette Allah Taala nın insanoğluna yaptığı
ikram tecelli ediyor.
Allah şöyle dedi Ey iblis bizzat vasıtasız olarak yarattığım
insana secde etmekten seni alıkoyan nedir Kibirlendin mi Yoksa
şımaranlardan mı oldun (8) Şeytanın da Allahın kudret ve
galibiyetini ve kendisine inen lanetin rabbani olduğunu itiraf
ettiği açıklanıyor.
Rahman Suresine bir göz attığımızda insanın maddi yapısının ele
alındığını görürüz. Allah insanı vurulduğunda testi gibi ses
çıkaran kuru bir balçıktan yarattı. (9) Ayette yapımızın yer
yüzündeki çamurdan olduğuna işaret vardır. Yukarda geçen
ayetlerde insanoğlunun kıssasına zahiri manada bakacak olursak
insanın madde yapısının geçmiş bir benzeri olmaksızın yaratılmış
olduğunu görürüz. Biyoloji bilginlerinin iddia ettiği gibi başka
şeylerden gelişmek suretiyle meydana gelmiş değildir. Üstelik
insanın başka şeylerden gelişerek tekamül ettiği şeklindeki
görüşü diğer materyalist gömüşler çürütmektedirler. Darvin bile
Hayatın sırrını öğrenmekten aciz olduğunu ve her araştırmayı
geliştirdiğinde hayatın esasının Allah olduğunu daha iyi
anladığını itiraf etmiştir.
Yaratma olayının keyfiyetini Kuran-ı Kerim geniş olarak
açıklamıştır. Hadisler de bu konuya geniş yer vermiştir. Fakat
kesinlikle biliyoruz ki ruhumuz değil sadece maddemiz yaşadığımız
yeryüzünde bir parçadır ve biz çevresine göre değişen hayvan
cinsinden değiliz. Maddecilerin bu şekildeki görüşü bir
faraziyeden öteye gidememektedir. Ey insanoğlu Bilmediğin bir
şeyin ardına düşme. Çünkü kıyamet gününde kulak göz ve kalb işte
bütün bunlar yaptıklarından mesul olacaklardır. (10)
İşte insanın madde yapısı çamurdan oluşumu Kuran-ı Kerimin
zikrettiği gibi budur.
İNSAN MELEİL ALA VARLIKLAR1NDANDIR
Gelelim insanın ruhi yapısına. Allah Taala ona ruhumdan üfledim
(11) buyurmakla insanın tek unsurdan meydana gelmediğini apaçık
ortaya koymaktadır. Evet o sadece madde değildir sadece ruh da
değildir. Kalıbı çamur olup Aflah ruhundan kendisine üflemiştir.
Ey insan Sen çamurdan meydana gelmiş et kılıfından ibaret
değilsin
Sen Allah Taalanın ruhundan yaratılmışsın. Daha önce bir avuç
topraktın sonra mükemmel bir varlık oldun. Sen bu halinle meleil
alcr varlıklarından sın. Çünkü insanlığın ancak Allah Taalanın
kendi ruhundan sana üflemesinden oluşmuştur. Sana nasip olan bu
ruhun mahiyetine hakikatine ve sırrına vakıf olmak senin işin
değildir. Onun Rabbani bir ruh olduğunu bilmen yeter. Çünkü Allah
Taalaya taalluk eden hususlar insan düşüncesinin akli gücünün ve
hayalinin üstündedir.
Aziz kardeşim Yukarda geçen ayetler senin maddi ve ruhi yönünü
sergiledikten sonra meleklere yakınlığını ve bu nurani ve Rabbani
mahlukatın yanındaki yerini de açıklıyor.
Görüyorsun ki Allah Taala seni kendi ruhundan var ettikten sonra
melekleri sana secde ettirmiştir. Böylece sen Allah (c.c.)
katında meleklerden daha büyüksün. Evet insanlığını bilirsen
şüphesiz meleklerden daha yücesin. Eğer insanlığını unutursan
şeytanların safına katılmış olursun. Allah Taalanın istediği
şekilde insan olmanın hakkını verirsen melekler sana hizmet eder.
Dünyada meleklerin salih kimselerden hasta olanları ziyaret
ettiği bir gorçektir. Kıyamet gününde senin hizmetinde olacağını
Kuran-ı Kerim açıklamaktadır. Melekler sadece Allah (c.c.)m
yarattığı kullarıdır. Onun emrine karşı gelmezler. Kendilerine
emrolunanı yerine getirirler. Onlardaki ilahi tecelli tek
yönlüdür. O da mutlak itaattir. Oysa ey insan Onun sana tecellisi
daha büyüktür. Çünkü sana seçme nimetini vermiştir.
Yukardaki ayetler şeytanla olan ilişkini de sergilemektedir..
Şeytanla aranda amansız ve sürekli bir düşmanlığın mevcut
olduğunu beyan etmektedir. Zaten hayatının özünde onunla mücade°
vardır. Allah Taala Kuran-ı Kerimin çeşitli ayetlerinde ondan
sakınman için seni uyarmıştır. oEy Ademoğulları Ben size şeytana
tapmayın o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin.
İşte doğru ye budur diye emretmedim mi (12)
insanın yaradılışını açıklayan ayetlerin temas etiği beşinci konu
da senin ilk vatanın ve yerindir
Ayetler senin ulvi varlıklardan olduğunu meleil ala da büyüdüğünü
daha sonra şimdiki yerine indiğini şayet insan olma görevini
idrak edersen tekrar o ulvi yere dönebileceğini İzah etmektedir.
Ayetler insanlığın kıssasını ele alırken altıncı bir konuya daha
temas etmektedir. O da insanoğlunun kainattaki yeridir. İnsan
diğer varlıklar arasında yüce bir mevkiye sahiptir. Çünkü dünyada
Allahın halifesi olma görevi ona verilmiştir. Hani Rab-bın a
Yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. (13) Yeryüzü yıkmak
değil tamir etmek için insanoğluna teslim edilmiştir. Kainatta
her şey onun emrine verilmiştir. Allahın göklerde ve yerde
bulunan her şeyi emrinize verdiğini ve sizlere açık ve gizli bol
bol nimetler bahşettiğini görmez misiniz. Ey insan Sen yer yüzünü
İmar etmek için görevlendirildin. Bu görevini tam olarak yerine
getirmen için Allah her-şeyl senin emrine verdi.
Bu ayetlerdeki yedinci mana da insanların birbirine karşı olan
görevleridir. Ey insanlar biz sizi bir erkek ve dişiden yarattık
ve tanışınız diye kabileler ve milletler yaptık. (15) Allah Taala
kabile ve milletleri birbirinden nefret etmeleri için değil
tanışıp yardımlaşmaları için yaratmıştır.
Kuran-ı Kerimde insanların birbirine karşı olan münasebetleri
kardeşliğe dayanmaktadır. Allah Ta-alaya kulluk ettikleri ölçüde
insan insanın kardeşidir. Ben insan ve cinleri sadece bana İbadet
etmeleri için yarattım. (16)
RUH VE NEFS
Aziz kardeşim Burada Kuran-ı Kerimin özellikle üzerinde durduğu
insan ruhunu ele alacağız. Aslında nefis insanın özüdür. Bunun
içindir ki konuşmamızın temelini teşkil etmiştir. Biliyorsunki
senin bir ruhun bir de yapın vardır. Ruhu Allah Taala sana
üfürmüştür. Onun mahiyetini öğrenmek senin işin değildir. Çünkü
Allah (c.c.) Peygamberine ruhun kendinin işi olduğunu
bildirmiştir. Şüphesiz ruh parlayan ve nur saçan büyük bir
unsurdur. Şüphesiz ruh maddenin ve dünyevi nizamın üstünde olup
tamamı nur parlayış ve inceliktir.
Kuran-ı Kerim insan nefonden bahsederken onun sıfatlarını da
zikretmiş ve şöyle buyurmuştur Biz İnsana hayır ve şerri her İki
yolu da göstermedik mi
Nefse ve onu şekillendirene sonra da ona kendisi için kötü ve iyi
olanı öğretene yemin olsunki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir
Nefis nefis olarak hem hayır hem de şer yapmaya müsaittir her
ikisini de yapmaya gücü yeter.
Allah Taala hayra yöneltildiğinde hayır şerre yöneltildiğinde de
şer yapabilecek vasıtaları ona vermiştir. Sen de bu Rabbani espri
sayesinde hayrı ve şerri idrak edip birbirinden ayıracak güce
sahipsin. Sen tamamen hayra yönelip melek olamazsın tamamen şerre
yönelip şeytan da olamazsın. Allahın hikmeti gereği her iki yöne
de meyledecek şekilde hazırlanmışsın nefsinin sınırı çok geniştir
ve tabiatı itibariyle elastikidir hayrı kabul ettiği gibi şerri
de kabul eder.
Kuran-ı Kerimde insan nefsinin yüceliğini iiim ve faziletini
parlak ve nurlu oluşunu mülahaza etmekle beraber onun şerre
meyyal olduğjnu da öğreniyoruz. O emaneti insan yüklendi.
Şüphesiz ki İnsan zulümkar ve çok cahildir. (19) Şüphesiz insan
Rabbinin nimetlerine karşı pek nankördür. (20)
Asra yemin olsun ki insan mutlaka hüsrandadır. (21)
Gerçekte insan sabırsız ve hırslı yaratıldı. Başına bir felaket
geldiği zaman feryat eder. İyiliğe uğradığı zaman da çok
cimrileşir. (22)
Çünkü insan nefsi rabbani bir konumu ile inşan vücuduna girdiği
zaman kendini unuttu ve girdiği kalıbın tabiatını ve maddi
özelliğini kabullenmeye boş-ladı. Üstelik bir de şeytan ona
musallat oldu.
Peki bunun ilacı var mıdır Tedavisi nedir İnsanlık çökecek mi
Hayır insanlık çökmeyecektir. Çünkü Allah Taala şöyle buyuruyor
Şüphesiz ki insan hüsrandadır. Ancak iman edip ameli salih
işleyenler birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunun
dışındadır. (23)
Gerçekte insan sabırsız ve hırslı yaratıldı. Başına bir felaket
geldiğinde feryat eder iyiliğe uğradığı zaman cimrileşir. Ancak
namaz kılanlar ve namazlarına devam edenler bunların dışındadır.
(24)
Bu kiri temizlemek için devamlı savaşman gerekir. Allah Taala
seni başıboş bırakmamış Peygamber ve kitap göndermiştir. Ta ki
ruhun temizliğini koru-yasın ve Allaha yönelesin. Allahı devamlı
zikredersen ve Ona yönetip itaat edersen ruhu maddenin alanından
kurtarabilirsin. Ben nefsimi temize çıka-ramam. Çünkü nefis
kötülüğü emreder. (25) Uğrumuzda cihad edenlere biz mutlak
yolumuzu gösteririz. Şüphesiz ki Allah iyilik edenlerle
beraberdir. (26) Salat ve selam Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve
ashabının üzerine olsun.
KURANDA KAİNAT
Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-meti (s.a.v.)e Oriun
al ve ashabına ve kıyamet gününe kadar davetini yayana salat ve
selam olsun.
Aziz kardeşlerim geçen konuşmamızda Kuranda insan konusunu ele
aldık. Aynı zamanda bu konu KurancEan İlhamlar adı altında
Gereceğimiz konferansların ilki oldu. Geçen konuşmamızda
gayemizin ilmi konuların derinliğine inmek geniş gerçeklerin
ihatasına yönelmek olmadığını aksine Allahın Kitabını anlama
yolunu aradığımızı ve insanların Onu anlamaları için kapıyı açmak
istediğimizi açıklamış- tık. Çünkü geniş malumat elde etmek
isteyenler tefsir kitaplarına müracaat edebilirler. Biz Allahın
ayetlerine basiretin açılmasını istiyoruz. Bundan dolayı ilk
konuşmamıza konu olarak Kuranda insanı seçtik. Ve Kuran insanın
maadi yönünü ele al.rken onun nasıl yaratıldığını beyan ediyor.
Ruhi yapısını izah ederken de ruhun Allahın emri olduğunu ve
Allah Taalanın insana kendi ruhundan üflediğini açıklıyor dedik.
Ey Muhammed Sana ruhtan soruyorlar. Deki Ruh Rabbimin bileceği
bir iştir. Size verilen bilgi çok azdır. (27)
Sonra ilk ruhun yücelerde olduğunu Allah Ta-olanın meleklere Adem
(a.s.)e secde etmelerini emrettiğini ve Ona bilmediğini
öğrettiğini izah ettik.
Allah Ademe bütün isimleri öğrettikten sonra eşyayı meleklere
göstererek şöyle dedi Eğer iddi-cmzda doğru iseniz şunların
isimlerini bana bildirin. Melekler ise şöyle dediler Seni teşbih
ve tenzih ederiz. Bize öğrettiğin dışında hiç bir bilgimiz
yoktur. Şüphesiz sen herşeyi çok iyi bilensin hüküm ve hikmet
sahibisin. (28)
Sonra Allah (c.c.)ın onu yeryüzünde halifesi olması için
seçtiğini sergiledik ve insanoğlunun dünyevi şehvetten ve
materyalist düşünceden kurtulması halinde meleil alasya
yüceleceğini söyledik.
Burada yine tekrar ediyor ve diyoruz ki Ey insan Allah seni kendi
ruhundan var etti. Seni elleriyle yaratıp makamını yüceltti. Sana
ilim irfan ve meramını açıklama özelliği verdi. O halde sana
verilen bu mevkii koru ve sana emanet edilen kainata sahip ak.
Aziz kardeşim Allahın Kitabını okuduğun zaman kainatın maddi
yönünün onun ruhi sahasında geçtiğini görürsün. Hak Taala şöyle
buyuruyor Ey Muhammed Onlara de ki Siz yeri iki günde yaratanı
inkar edip Ona eşler mi koşuyorsunuz O alemlerin Rabbi olan
Allahtır. O yer yüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Ve oraya bereket
verdi. Orada yaşayanların rızıklarmı takdir etti. Bütün bunları
tam dört günde yarattı. Bu soranlar için bir açıklamadır.
Sonra Allahın iradesi duman halinde bulunan semaya yöneldi.
Semaya ye yere isteyerek veya is-* temeyerek gelin dedi. Onlar da
İsteyerek geldik. dediler. Sonra Allah yedi semayı iki günde
yarattı. Her semaya kendilerine ait hususları vahyetti. Biz dünya
semasını kandillerle donattık. Ve onu koruduk. Bu herşeye galip
olan ve herşeyi bilen Allahın takdiridir. (29)
Yine şu ayetleri okuduğun zaman kainat olayının Kuran-ı Kerimin
sahasına girdiğini açıkça görürsün. Onlar üstlerindeki göğe hiç
bakmazlar mı Biz onu nasıl bina ettik ve nasıl süsledik. Onun hiç
bir ayıp ve kusuru yoktur. (30) Gökleri gördüğünüz bir direk
olmadan yükselten sonra arşa hakim olan belli bir zamana kadar
hareket eden güneşi ve ayı hizmetlerinize amade kılan Allahtır.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsini O idare eder. Rabbihizin
huzuruna çıkacağınızı kesinlikle bilmeniz için Allah ayetlerini
açıklıyor. Yeryüzünü döşeyen orada scbit dağlar tatlı sular
yaratan ye her türlü mahsulden çift çift yetiştiren Allahtır. O
geceyle gündüzü perdeler. Şüphesiz ki bunda düşünen bir kcvim
için nice deliller verdir. Yeryüzünde birbirine komşu birçok
toprak parçaları vardır. Bu topraklarda üzüm bağları ekinler
toplu ve ayrı hurma ağaçları yer alırlar. Aynı su ile
sulanmalarına rağmen onları tat ve şekil yönünden birbirinden
farklı kılmışızdır. Şüphesiz ki b*>nda aklını kullanan bir kavim
için nice ibretler vardır. (31) Kainatla ilgili her sureyi
okuduğumuzda Alilah Ta-alcnın akıllara durgunluk veren eşsiz
sanatını müşahede ederiz. Evet kesinlikle görülüyor ki Kuran-ı
Kerim kainat gerçeklerini sergilemiştir. Bunu böyle açıkladıktan
sonra şimdi kendi kendimize soralım Kurcn-ı Kerim niçin kainat
hakikatlerini sergiledi Yoksa onun incelediklerini ve
ayrıntılarını açıklayıp bir astronomi kitabı hüviyetini almak
veya bitkilerin durumlarını ve gelişmesini açıklarken bir
biyoloji kitabı olmak mı istiyor
Gayet açıktır ki Kuran-ı Kerim Allah tarafından bu konuları
inceleyen bir kitap şeklinde inmemiştir. Gayesi kainat
gerçeklerini ilmi yönde analiz etmek de değildir. Kurcn-ı Kerimin
gayesi kainatı yaratan terzim eden ve mükemmeüeştiren Aiiah
Taalcnın vcuğına apaçık delil göstermektir. Ey Muhammed Ce ki
Hamd olsun Allaha selam olsun seçtiği kul-lerına... Allah mı
hcyırlı yokse müşriklerin Ona ortak koştukları şeyler mi
hayırlıcır Yoksa gökleri ve yeri yeretan ve sizin için gökten su
indiren mi Ki Biz o su ie bir tek ağacını bile bitiremeyeceğiniz
nice güzel behçeler yetiştirdik. Allch jls berata beşka bir ilah
mı var Hcyır fakat onlar haklan uzaklaşan bir kevimdir. O şeyler
mi hayırlıdır yoksa yeryüzünü yaşamaya elverişli haioe yaraten
içinde ırmaklar kılan oraya scbit ceğler yerleştiren ve iki
denizin arasına engel koycn mı Allchla beraber başka bir üch mı
ver Hayır doğrusu onların çoğu gerçeği bilmezler. O şeyler mi
hayırlıdır yoksa darca kalana kendisine niyaz edip yclvardığı
zeman icabet eden kötülüğü giceren ve sizi yer yüzünün halifesi
yapan mı Allchla beraber başka bir ilah mı ver Ne kadar da az
düşünüyorsunuz. O şeyler mi hayırlıdır yoksa kara ve denizin
karanlıklarından size yol gösteren rüz-garlarr rahmetinin önünde
müjdeci olarak gönderen mi Allahla beraber başka bir ilah mı var
Allah onların kendisine ortak koştukları şeylerden münezzehtir.
O şeyler mi hayırlıdır yoksa bütün varlıkları yoktan var eden
sonra da tekrar diriltecek olan ve sizi gökten ve yerden
rızıklcncırcn mı Allahla beraber başka bir ilah mı var Ey
Muhammed de ki Eğer sözünüzde sadık kimseler İseniz getirin
delillerinizi. (32)
Bu ayetler yer yüzünün yaradılış keyfiyetini haber vermek için
indirilmemiş aksıne dikkatleri dakik bir sanata dayanan şu
kainatı emsalsiz bir şekilde yara tan Allah Taalanın varlığına
yer yüzünü bütün aca-yipliği ile ilim uluhiyet ve büyüklüğüne
uygun olarak var eden Allaha ortak koşmanın bağışlanır bir yanı
olmadığını açıklamak için nazil olmuştur. iEy insanlar Sizi ve
sizden öncekileri yaratan Rabbinlze iba-den edin. Gerekir ki
Ondan korkasınız. Yer yüzünü size bir döşek göğü de bir bina
kılan gökten su indirip onunla size rızk olarak mahsuller çıkaran
O-dur. O halde bile bile Ona benzerler nisbet etmeyin. (33)
Bakara Suresinin ayetlerinde kainat hadisesinin vahdaniyet
konusunun başında gelmesi bu görüşümüzü teyit etmektedir.
Kısacası kainat konusundaki ayetler ilmi araştırmayı hedef
almamış tam tersine Allahın kudretinin deliline dikkatleri
çekmiştir. Ta ki nefis Allaha kavuşsun mutlu olsun Kuran-ı Kerimin istediği şekilde inancını düzeltsin ve gerçekleri arama
imkanına kavuşsun. Dünyada tek gerçek. Allah Taaladır.
İnsanLın fıtratınca Allah verdir çünkü onları yaratan O dur.
Aziz dostlarım Kuran-ı Kerim kainat konusunu niçin sırf ilmi
açıdan ele almadı şeklinde bir soru ile karşılaşabiliriz. Böyle
bir soruya cevabımız şudur Kuran-ı Kerimin gayesi insanları ruhi
yönden me-iaii uiayu kavuşturmak ve Allah Taalayı tanıtmaktır.
Bir de insanların aklı devamlı gelişmekte ve kainatın
gerçeklerini adım adım ilerleyerek meydana çıkartmaktadır.
Devamlı yeni gerçeklere şahit olmaktadır. Eğer (uran-ı Kerim
bütün kainat gerçeklerini ihtiva etseydi bunun sonu gelmezdi.
Bununla beraber emsalsiz bir üslupla " azı kainat gerçeklerine
işaret etmiştir. Öyle ki ili n adamları Onun kendi akli
seviyelerinin üstünde olduğunu itiraf etmişlerdir. Avam Onu
okurken kendi anlayabileceği ölçüde anlamış ve büyük bir haz
duymuş bilginler de Ondaki ilmi gerçekleri akıllarının erdiği
ölçüde anlamaya çalışmışlardır.
KURAN VE İLMİ GERÇEKLER
Kardeşlerim Kuran-ı Kerim kainat gerçeklerini ele alırken
kendisine kevni bir kitap dedirtecek ölçüye vardırmamıştır. Kuran
ilmi prensip ve kaideleri insanı dehşete düşürecek bir şekilde
açıklamıştır. Üstelik bu kaideleri okur yazar olmayan bir Peygamber vasıtasıyla cehalet ve karanlığın egemen olduğu bir çağda
gayet ince ve fıtri bir üslupla hah etmiştir. Bu eşsiz mana ve
üslup hiç bir kitapta t ö-rüimemiştir.
Kuran-ı Kerim kevni hadiselerin yaratılışından başlamış bazı
yönlerini açıklamış sonra da sonunun nasıl olacağını
bildirmiştir. Yer ve göklerin ilk yaratılışına Güneş ve Ayın bazı
özelliğine ve bu alemin sonuna ışık tutmuştur. Bunları açıklarken
de insan aklının keşfettiği ilmi gerçeklere ters düşmemiştir.
Astronomi ilmi bilginlerinin sırf maddi deneylerle elde ettikleri
bilgilerle çatışmamıştır. Buna misal olarak şu ayetleri
verebiliriz ı Biz her şeyden çift çift yarattık. Gerekirki
düşünesiniz. Ey Muhammed sen onlara şöyle c"e Allaha koşun.
Şüphesiz ben AMah tarcfından sizlere gönderilen bir uyarıcıyım.
Sonra Allahın iradesi duman halinde buuncn semcya yöneldi. Semaya
ve yere isteyerek veya istemeyerek gelin. cedi. Onlar da
İsteyerek geldik dediler. (35)
Bu ayetler pozitif ve negatif teorisine tamamen uygundur. Her
şeyin bu iki şeyden meydana geldiği herşeyde bunların var olduğu
ve bütün mahlukatın oluşumunda bunların rolü olduğu gerçeğine
Kuran-ı Kerim işaret etmiştir. O her şeyin ana hatlarını
açıklamıştır.
Kafirler gökler ve yer birbirine bitişikken onları ayırdığımızı
bilmezler mi (36) Görüyorsun ki bu ayet de Yerle göğün aslının
bir olduğu görüşü ile çatışmamıştır. Kuran her devirdeki aklın
teslim olacağı genel kaideleri koymuştur.
Onlar her canlıyı sudan yarattığımızı bilmezler mi (37)
Bu ayetteki ilmi hakikate hiç kimse itiraz etmemiştir ve
edemezler de
İnsanın ilk yaratılışını açıklayan şu ayetler Yemin olsun ki biz
insanı süzülmüş özlü balçıktan yarattık. Sonra onu nutfe halinde
müstahkem bir karargah elan rahme yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan
pıhtısı haline getirdik. Kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık bir
çiğnem eti de kemiklere çevirdik kemikla-re de et giydirdik.
Sonra ca onu bambeşka bir varık yaptık. Şekil verenlerin en
güzeli olcn Allch ne yücedir. (38) Tıp ilminin alanına girmekte
ve hiç bir tıp bilgininin buna itiraz etmesi mümkün olmamaktadır.
Kuran-ı Kerim kainatta meydana gelen olaylara da işaret etmiştir.
Buna misal olarak yağmuru verebiliriz. Yağmur güneşin
hareketinden meydana gelir sonra onu rüzgar başka bölgelere sevk
eder. İlmin izahı budur. Bu görüş şu ayetlerin İfade ettiği
manaya ters düşmemiştir.
Görmez misin ki Allah bulutları sevk eder. Sonra onları bir araya
getirip kenetler daha sonra da üstüste yığıp sıkıştırır bir de
bakarsınız ki aralarından yağmur yağıyor. Allah gökteki dağ gibi
bulut kümelerinden dolu indirir ve onu dilediğine uğratır
dilediğinden de uzaklaştırır. Şimşeğinin parıltısı nerdey-se
gözleri kapıp alıverir. (39)
Başka bir misal daha
Dağları yer yüzünü tutan kazıklar yaptık.
Allah yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit
Orada ırmaklar ve istediğiniz yere şaşırmadan
yollar yarattı. (40) Dağların yer yüzünde bir
yaptığı bir gerçektir. Şayet dağlar olmasaydı
yüzünde bulunan sular ovalara taşardı.
dağlar yerleştirdi.
gidebilmeniz için
kazık görevi
yer sallanır ve yer
YARATILANLARIN SONU
Sevgili kardeşim Kuran-ı Kerim dünyanın sonu hakkında şöyle
buyuruyor
Yaşadığınız yerin başka bir yere göklerin başka göklere
çevrildiği ve bütün varlıkların kabirlerinden çıkıp bir ve her
şeye galip olan Allahın huzuruna-vardıkları o şiddetli günde
Allah onlardan hesap soracaktır. (41) Mutlaka kopacak olan
kıyamet gerçekleştiği zaman hiç kimse onun gerçekleşmesini yalanlayamayacaktır. O bir kısım insanları alçaltacak bir kısım
insanları da yüceltecektir. Yer şiddetle sarsıldığı zaman dağlar
didik didik edilip uçuşan tozlar haline getirildiği zaman...
(Kıyamet kopmuş olacaktır.)
Güneş görülüp söndürüldüğü zaman yıldızlar kararıp düşdüğü zaman
dağlar yerinden sökülüp yürütüldüğü zaman on aylık hamile develer
dahi terk edildiği zaman yabani hayvanların korkudan birara-ya
toplandıkları zaman denizler birbirine karışıp kaynadığı zaman...
(Kıyamet kopmuş olacaktır.) (42)
Bu ayetlerde kainatın sonunda bir oiay meydana geleceği ve
meydana gelecek bu olayın Allahın takdir ettiği bir vakitte
aniden vuku bulacağı (O size ansızın gelecektir.) (43) ve
kainatın birbirine karışacağı sergileniyor. İlim de aynı şeyi
söylüyor.
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki Kuran-ı Kerim kainat konusunu ele
alırken herhangi bir hakikat karşısında ilimle çatışmıyor aksine
ilme yol gösteriyor. İnsan aklının kainatı araştırmasını istiyor.
Ey Muhammed de ki Yer yüzünde gezip dolaşın da Allahın varlıkları
önce nasıl yarattığına bir bakın... (44)
...size az bir bilgi verilmiştir. (45)
KONUNUN AMELİ NETİCESİ
Konu ile ilgili olarak çıkaracağımız ameli netice şudur Kuron-ı
Kerim kainata bakmamızı ve bunun imanın esaslarından biri
olduğunu bize bildiriyor. İbn-i Ömer rivayet ettiği bir hadiste
şöyle diyor H. Aişe-ye Resulullcıhdan gördüğün en acayip şeyi
bana haber ver dedim. Uzun uzun ağladıktan sonra dedi ki Onun her
işi hayret verici idi. Bir gece bana gelerek yata&ıma girdi ve
cildi cildime dokunacak kadar bana ycklaştı. Ey Aişe Rcbbıma
ibadet etmem için bu gece bana izin verir misin dedi. Ben de Ona
Ey Allahın resulü Yaramda olmanı isterim fakat sana izin
veriyorum dedim. Bunun üzerine kalktı evde bulunan bir ibrik su
ile abdest aldı. Çok su dökmedi sonra kalkıp namaz kıldı Kuran
okudu ve ağ-Icmcya başladı. Hatta göz yaşları böğrüne yetişti.
Sonra oturup Allaha homdu sena etti ve ağlamaya bcşladı. Sonra
ellerini kaldırıp yine ağladı. Göz yaş-Icrının y&ri ıslattığını
gördüm. Scnra Bilal gelip sabah ezenini okudu ve Resulullchın
ağladığını gördü. Ağlıyor musun Ey Allahın Resulü Oysa Allah
senin gelmiş geçmiş günahlarını bağışlamıştır. dedi. O şükrünü
eda etmiş bir kul olmayayım mı dedi ve şöyle devem etti Nasıl
ağlamayayım Allah bu gece bana şu ayeti indirdi. Göklerin ve
yerin yaratılmasında gece ile gündüzün değişmesinde akıl
sahipleri için şüphesiz deliller vardır. (46)
Sonra şöyle dedi Bu ayeti okuyup da düşünmeyenlerin vay haline
Kardeşlerim şu dört hususa iman etmekle görevliyiz
1 — Allch Tcclanın kitabında geçen kevni ayetleri çok iyi
düşüneceğiz.
2 — Kuran-ı Kerimi ilme uydurmak için çeşitli tevillere baş
vurmayacağız. Onun ilmi gerçeklerle çatışmadığını bilmek bize
yeter. .
3 — Kainat ilmi ile uğraşanların verdikleri sonuç çok cüzidir.
Kainatın bazı gerçeklerini öğrenmeleri için katetmeteri gereken
uzun ilmi merhaleler vardır. Kuranın belirttiği üzere onların
ulaştığı merhaleye itiraz etmemeliyiz.
4 — Kuran kainatı incelemeyi imanın kaynağı saymakla diğer
kitaplardan ayrılmıştır. Onun araştırılması için geniş hürriyet
vermiştir. Bunları söylerken Allahtan bağışlanmamı isterim.
Efendimiz Mu-hammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına salat ve selam
olsun.
KURANDA GÖRÜNMEYEN ALEM
Allah Taalaya hamdu senalar ederiz. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e
Onun al ve ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat
ve selam olsun.
Sevgili kardeşlerim Sizi İslam selamı ile selamlarım Allahın
selamının rahmet ve bereketinin üzerinize olm ısını dilerim.
Bundan bir önceki konuşmamızda Kuranda insan konusunu işledik.
Kuranda birçok ayet ve sureleri ı insanın rr.jddi ve ruhi yönünü
diğer varlıklar-a olan ilişkisini kendilerine verilen bu ruhu
temiz tutmaları halinde nasıl yüceleceklerini ve yaratanlarını
tanıyacaklarını söyledik.
Geçen konuşmamızda da Kuran-ı Kerimin kainata bakışını Onun gök
yer ay güneş yağmur. bitki denizler nehirler ve dağlar gibi
kainat olaylarına temas ettiğini bunları anlatırken ilmi ve fenni
ayrıntıya geçerek bir fen kitabı hüviyetini almadığını sadece
Allah Taalanın kudretinin delillerine Onun gayet dakik ve
hikmetli sanatına dikkat çektiğini ve insanların Rablerini
tanımaları için bir atılım olduğunu açıkladık.
Sonra Kuranın kainatın fenni ve ilmi hakikatlerini tamamiyle
ihata etmediğini çünkü insan aklının devamlı değiştiğini ve
araştırmasını devam ettirmesi itin ona hürriyet verilmesi
gerektiğini insan aklının tekamül ettikçe kainatın inceliğinin
bir bölümünü keşfetme imkanına kavuşacağını ona engel olmanın
hikmete ters düşeceğini izah ettik.
Daha sonra Kuran-ı Kerlmin açıklaağı kainat olayları gerek onun
ilk yaradılışı gerek yarddıldıktan sonra meydana gelen olaylar
gerekse ka ınılmaz sonu bakımından ilmi gerçeklere ters
düşmemiştir dedik.
Bu da Kuran-ı Kerlmin mucize olduğuna apaçık bir delildir.
Eğer Kuran Allahtan başkası tarafından indirilmiş olsaydı orda
birbirine zıt olan birçok şey bulurlardı. (47)
Sonuç olarak kainatı inceleyip onu. imanımızın kuvvetleşmesi için
bir vesile kılmamız gerektiğini söyledik. Bugünkü konuşmamızda
ise cKuran-ı Kerim-de görünmeyen kainat konusunu ele alacağız.
Muhterem kardeşlerim Allah Taalanın Kitabını düşündüğümüzde
çeşitli alemlere temas ettiğini görürüz. Bunlar gördüğümüz şu
maddi alemin dışında varlığını ellemek bakmak tatmak koklamak ve
işitmek duyuldrıyla idrak edemediğimiz alemlerdir.
Evet Kuran-ı Kerimde ruh melek cin ve meleil alanın zikri
geçmiştir. Ruh hakkındaki şu ayetlere bir göz atalım
...Ruhumdan ona üfledim. (48)
Ey Muhammed sana ruhtan soruyorlar. De ki ¦Ruh Rabbimin bileceği
bir iştir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. (49)
Ruh denen şey vardır ve o Allahın emridir. Yusuf Suresinde geçen
rüya tabiri konusu ruh aleminin varlığına bir delildir. Orada
Allah Taalanın Yusuf (a.s.)a rüya tabirini öğrettiği açıklanıyor.
Yusuf (a.s.) hapisteyken yanında bulunan iki arkadaşının gördüğü
rüyayı gerçek olarak yorumluyor ve şöyle diyor
Ey zindan arkadaşlarım Rüyasında kendisini üzüm sıkarken gören
zindandan çıkacak ve ilerde efendisinin sakisi olacaktır. Diğeri
de asılacak ve kuşlar başını yiyecektir. Tabirini istediğiniz
rüyalar kesinlikle böyledir. (50)
Daha sonra krajın gördüğü rüyayı ilim adamları yorumlayamayıp Biz
böyle rüyaların tabirini bilmeyiz. (51) deyince Yusuf (a.s.) onun
rüyasını tabir et mistir.
Yusufun zindandaki iki arkadaşından kurtulanı aradan uzun bir
müddet geçtikten sonra bir gün Yusufu hatırlayarak hükümdara
Rüyanın tabirini ben yaptırayım. Beni rüya tabir eden biri var
ona yollayın dedi. Yusufa Ey doğru sözlü arkadaşım Rüyada görülen
yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi yedi yeşil başak ve bir
o kadar kuru başak ne demek bize tabir et. Umarım ki yaptığın
tabiri insanlara götürünce ne demek olduğunu anlarlar. dedi.
Yusuf şöyle dedi Siz yedi yıl ardı ardına ekin ekeceksiniz.
Yiyeceğiniz az bir miktar hariç diğerini başakta bırakın. Sonra
bunun ardından yedi yıl kıtlık olacak. Sakladığınız az bir miktar
hariç bütün yiyip bitirecek. Bu kıtlık yıllarının ardından
insanların yağmur göreceği bereketli bir yıl gelecek o zaman
insanlar çeşitli ürünleri satıp faydalanacaklar. (52)
Allah insanların ruhlarını ölüm anında alır henüz ölmemiş
dirilerin ruhlarını uyurken alır Uyurken eceli gelenlerin
ruhlarını bedene göndermeyip tutar eceli gelmeyenlerin ruhlarını
ise belli bir vakte kadar bedene iade eder. Şüphesiz ki bunda
düşünen bir kavim için nice büyük deliller ve ibretler vardır.
Kuran-ı Kerim meleklere de geniş yer vermiştir. Hamd gök ve yeri
yaratan melekleri ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan
Allaha mahsustur. (54) Bir zamanlar Rabbın meleklere Ben
yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti.
Yine bir zaman meleklere Ademe secde edin demiştik. (55) O gece
melekler ve Cebrail Rable-rinin izniyle bütün emirlerle inerler.
Allahın Kitabında meleklerin çeşitli görevleri olduğunu
görüyoruz. Bazıları Allah Taalayı teşbih ve tenzih eder ve
bağışlanmaları için dua ederler. Bazıları cezalandırma işi ile
meşgul olurlar. Onun üzerinde ondokuz zebani vardır. Biz cehennem
zebanilerini sadece meleklerden yaptık.(57) Bazıları cennette
bulunan müminleri selamlarlar. Melekler her kapıdan onların
yanlarına girecekler ve sabretmenizin karşılığı olarak selam
size. Ahiretin en güzel mükafatı ne hoştur diyeceklerdir. (58)
Bazıları ruhları almak görevini yerine getirirler. O zalimlerin
halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen Melekler onlara
ellerini uzatırlar ve Ruhunuzu teslim edin. Bugün Allaha karşı
haksız şeyler söylediğinizden ve Onun ayetlerine karşı
böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız.
derler. (59) Bazıları da müminlere yardım etmek İçin
gönderilirler. O zaman sen müminlere Rabblnlzln gökten indirilmiş
üç bin melekle size yardım etmesi size yetmez mi (60} Bu ayette
meleklerin mümin kullara yardım etmekte istihdam edildiği apaçık
ortadadır.
Cinlere de geniş yer verildiğini ve bir surenin tamamen bunlar
hakkında olduğunu müşahade etmekteyiz
Ey Muhammedi De ki Bana şu vary edildi Cinlerden bir topluluk
Kuran okumamı dln^mlş ve şöyle demişler Gerçekten bir benzerini
llç duymadığımız hidayeti gösteren eşsiz bir Kur jn işittik ve
ona iman ettik. Artık Rabbimlz olan Allaha hiç bir şeyi ortak
koşmayacağız.
Doğrusu rabbimizln yüceliği her yücelikten üstündür. O ne eş
edinmiştir ne de çocuk. Doğrusu bizim beyinsizlerimiz Allah
hakkında gerçek dışı şeyler söylüyorlarmış Halbuki biz insanların
ve cinlerin Allah hakkında yalan söyleyeceklerini sanmıyorduk.
Gerçekten İnsanlardan bazı erkekler cinlerden bazı erkeklere
sığınırlardı da onların cüret ve azgınlıklannı arttırırlardı. (Ey
cinler) insanlar da sizin gibi Allahın hiçbir kimseyi
diriltmeyeceğini zannediyor-tarmış.
Gerçekten biz göğü yokladık. Orayı kuvvetli bekçiler ve kayan
ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz dahd önce gökte olup
bitenlerin işitilebilecek-leri bir yerde oturuyorduk. Fakat şimdi
kim dinlemek istese kendisini gözetleyen bir ateş perdesiyle
karşılaşıyor. Gerçekten bilmiyoruz yeryüzündekilere bir kötülük
mü istendi yoksa Rablerl onların iyiliğini mi murat etti.
Şüphesiz biz cinlerden iyi olanlar da var aşağı mertebede olanlar
da. Hepimiz ayrı yollar tutmuştuk. (61)
Bu ayette cinlerin konuşmaları dinlediklerini sonra bundan men
edildiklerini bazılarının salih bazılarının da kafir olduklarını
öğrenmekteyiz.
Ayrıca cinler işlerin tasarrufunda beşer gücünün üstünde bir
kuvvete sahiptirler. Cinlerden bir ifrit Sen makamından kalkmadan
önce ben onu sana getiririm. Doğrusu onu getirmeye benim gücüm
yeter ve ben emin bir kimseyim dedi. (62)
İçlerinde semanları da vardır. Bunlar insanlara vesvese verir ve
onlara helake ve isyana götürecek zararlı işleri süslü
gösterirler. İblisle aralarında olan alaka ise iblisin onların
büyükleri olma noktasındadr. Ayrıca cinler Allah tarafından
gönderilen kitapları bilirler ve aralarında gayet dakik bir
kıyaslama yapabilirler.
Aziz kardeşlerim Kuran-ı Kerimi incelediğiniz zaman. Onun meleil
alasyı da ele aldığını görürsünüz.
Meleil ala (yüce varlıkların birbirleriyle müzakereleri hakkında
hiç bir bilgim yoktur. Bana ancak benim apaçık bir uyarıcı
olduğum vahy olundu. (63)
Sonra da meleil alanın işlerine temas ediyor.
Batmakta olan yıldıza yemin ederim ki aranızda bulunan Muhammed
ne doğru yoldan sapmış ne de azmıştır. O kendi arzusu ve
hevesinden konuşmaz. Onun her konuştuğu Allah tarafından
vahyedilen vahycten başkası değildir. Ona bu vahyi son derece
kuvvetli ve üstün akla sahip bir melek öğretti. O melek yüksek
ufukta iken doğrulup asıl suretine girdi. Sonra yaklaştı ve yere
sarktı derken aralan iki yay aralığı kadar kısaldı veya daha az.
Allah kulu Mu-hammede indirmesi gerekeni vahyettl. Onun gözünün
gördüğünü gönlü yalanlamazdı. Şimdi siz onun gözleriyle gördüğü
şey hakkında münakaşa mı ediyorsunuz
Muhakkak ki Muhammed Cebraili asli hüviyetinde bir kere daha
sidretül müntehanda gördü. Cennetül Mev de sidretül müntehanın
yanındadır. O zaman sidretül munteha onu kaplayan şeylerle
donatılmıştı.
Muhammedin gözü ne kaydı ne de sınırı aştı. (64)
Meleil ala alemi içinde sidretül münteha arş. kürsi levhi mahfuz
Beyt el Mamur ve Allah (c.c.)den başkasının bilmediği diğer
alemler mevcuttur.
Kuran-ı Kerimi inceleyenler Onun bilinmeyen alemlere gayet kısa
ve beliğ bir üslupla temas ettiğini açıkça müşahade ederler. O.
meleklerin nasıl yaratıldığını ruhun esasının ne olduğunu meleil
alanın yapısının ne olduğunu izah ederek inceliklerini ele
almıyor. Sadece bazı özelliklerine temas ediyor. Onun bu
şekildeki izah metodunda iki şeyden istifade etmemiz gerekir.
1 — Kuran ahlakı ile ahlaklanarak Onun getirdiklerini olduğu
gibi kabul etmeliyiz. Yukarda geçen konulan açıklarken bazı
faraziyelere yer vermemiz caiz olmaz. Aklı serbest bırakıp bu
konulara dokunmasına müsaade etmemeliyiz. Ey insanoğlu bilmediğin
bir şeyin ardına düşme çünkü kıyamet gününde kulak göz ve kalb
işte bütün bunlar yaptıklarından mesuldürler. (65)
2 — Kuran-ı Kerim niçin bu konulara geniş olarak yer vermedi
sorusuna vereceğimiz cevap şu olmalıdır Kuran faydalı olmak için
indirilmiştir. Bunların geniş olarak anlatılması ise bize bir
fayda vermez. Çünkü biz beşeriz. Dilimiz bilgimiz ve anlayışımız
dahilinde konuşuruz. Dil sadece onu konuşanların muhitindeki his
ve manayı tercüme eder. Mesela gözleri görmeyen bir kişi sana bir
şeyin renginden sorsa sen de onun rengini kendisine söylesen
acaba senin verdiğin cevaptan bir şey anlar mı Elbette ki ona
anlatman mümkün olmaz. Çünkü dil onu konuşanların muhitindeki
hissiyat ve manalarr tasvir eder.
Görünmeyen alemler hakkında da aynı şeyi söyleriz. Duyularımız
alanına girmeyen şeyi dilimiz nasıl tasavvur edebilir
Ancak görünmeyen bu alemlerle aramızda bir ilişki ve irtibat
vardır. Kuran-ı Kerim de bu hususa işaret etmiştir. Gözlerinden
hicap kalkmış olan bazı zevat da bu ilişkiye şahit olmuşlardır.
H. Ümran b. Husayn (r.) hastalandığı zaman kendisini melekler
ziyaret ederlerdi. O bu konuda Melekler beni ziyaret ediyor ve
benimle musafaha ediyorlar elerdi. Gözlerinin perdesi kalkmamış
olup kendi dünyasında yaşayanlar bu hususları bilmezler. Onların
bu konuya dalmaları gereksiz münakaşadan öteye geçmez.
Kuran-ı Kerim görünmeyen aleme temas ederken müsbet ilmin tutumu
nedir denebilir Gerçek şudur ki geçmiş çağlarda insanlar ruh
melek cin ve meleil ala gibi görünmeyen alemi inkar ettiler.
Bunlar hayatı bir makina yiyeceği onun yakıtı kanı da ouharı
kabul ederlerdi. Onlara göre hayat rahim atar yer tutandı. Onlar
Hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Ölenlerimiz ölür
yaşayanlarımız yaşar. Bizi ancak geçen zaman öldürür. derler...
Onsekizinci yüzyılda Avrupada meydana gelen sınai devrim ve buna
paralel olarak gelişen materyalist düşünce bu konudaki tartışmayı
artırmıştır. Ancak daha sonra bu görüş zayıflamış ve sonunda yok
olup gitmiştir. Çünkü bu görüş batıldır. Batıl ise d-eyam etmez.
Batılılar düşündüler ve gördüler ki bu maddi görüşün dışında
görünmeyen şeyler de vardır. Araştırmalarını derinleştirdikçe
maddi olmayan şeylerden bahsetmeye başladılar.
1928de üniversitelerinde ruh İlmi temel madde olarak okunmaya
başlandı. Artık şöyle diyorlardı Görünen ve görünmeyen olmak
üzere iki dünyanın mevcudiyeti gerçektir. Maddi alemin sahasında
ilerlemeye devam edip onun gücünü kullanmamız gerekir. Fakat
önümüzde çok zor merhaleler vardır. Bunun ötesinde bir alem
olduğunu itiraf ediyoruz. Onun keşfi için bazı adımlar atmaya
başladık.
Aziz kardeşim Onların her şeyi keşfedeceğini tasavvur etmiyoruz.
Allah Taalanın şu ayeti onlar hakkında tahakkuk edecektir.
O Kuranın hak olduğu onlar için apaçık ortaya çıkıncaya kadar biz
onlara delillerimizi hem dış alemde hem de kendi iç alemlerinde
göstereceğiz. Rabbmın her şeye şahid olması yetmez mi (67)
KURANDA İLAHİ HAKLAR
Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-med (s.a.v.)e. Onun al
ve ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve
selam olsun.
Muhterem kardeşlerim Sizi islamın selamı ile selamlarım. Allahın
selam rahmet ve bereketi üzo-rinize olsun.
İNSAN FITRATINDA İLAHİ MANA
Geçen derslerimizde Kuran ışığında insanın bazı yönlerine temas
ettik. Kainatı bilinen ve bilinmeyen yönleri İle izaha çalıştık.
Bugünkü derslerimizin konusu Kuranda ilahi haklar olacaktır.
Aziz kardeşim Bu konu bütün dinlerin temelini
teşkil eder. Çünkü bütün semavi dinler. Allah tarafından
kullarına bir feyz ve tevcihattır. Esasen dinlerin gayesi Allahı
ve Onun haklarını tanıtmaktır. İşte bu yüzden konuşmamızın
konusunu bütün semavi kitapların dolayısiyle Kuran-ı Kerimin önem
verdiği ilahi hakları ve Allah Taala ile kulları arasındaki
münasebetleri açıkJamaya ayırdık.
Aziz kardeşlerim Semavi dinlerin esas gayesi insanlarla Rableri
arasındaki alakanın sınırını koymaktır. Ta ki belirlenen sınırlar
dahilinde hareket etsinler ifrat ve tefrite kaçmasınlar. Kuran-ı
Kerimde hiç bir sure yoktur ki bu konuya geniş olarak yer vermiş
olmasın. Esasen uluhiyyet mefhumu insanda yerleşmiş gerçek bir
duygudur. Bu mefhum insan fıtratında ve varlığının temelinde
mevcuttur. Çünkü ruhun Allahın emri olduğunu bilmen Allah
duygusunun sende var olduğunu ve seni Allaha bağlayan kuvvetli
bir bağın mevcudiyetini fıtri olarak bilmen demektir. Bu duyguyu
benliğinden atamaz ve ondan kurtulamazsın. Kaynağını da hiçbir
zaman bilemezsin.
Bu gerçek insanlık tarihi boyunca varlığını devam ettirmiştir.
Bütün milletlerin Allahı tanıma çabaları bu fıtri duygunun
neticesidir. Bu hususta bir batı bilgini şöyle diyor Ben kendi
kendime Niçin Allahın varlığına İman ediyorsun dediğimde cevabım
Niçin yemek yiyorum su içiyor ve uyuyorum sorusuna vereceğim
cevabın aynssı oluyor. Yemek maddi varlığın bir kanunudur. Yemek
yemekten ve nefes almaktan vaz geçemem. Allahın varlığına olan
duygum ise uhi varlığımın bir kanunudur. Ondan vazgeçmem mümkün
değildir. Ondan vezgeçmem ruhi his ve duygularımdan daha doğrusu
hayatımdan vazgeçmem demektir. Hayatımın temeli olan duygulardan
en kuvvetlisi benim bir Rabbim ve ilahımın olması ve Ona bağlı
olmamdır.
Kuran-ı Kerim bu manaya açıkça işaret ediyor
Allahın yaratışında hiç bir değişiklik yoktur işte dosdoğru din
budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Denizde herhangi bir tehlikeye maruz kaldığınızda Allahtan başka
yardımını istediğiniz bütün putlar hatırınızdan silinir gider.
İnsanların bir zarara uğrayıp etrafındakilerden umutlarını
kestikleri zaman Allah (c.c.)a sığınmaları boşuna değildir. Bu
insan fıtratının gereği nefsinin derinliklerinden gelen Allaha
dön haykırışının sonucudur.
Bulunduğunuz gemi içindekileri tatlı bir rüzgarla muntazam
götürürken yolcular da neşeli iken bir fırtına çıkarak onlara her
taraftan dalgalar gelip çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca dini
sadece Allaha tahsis ederek Ona şöyle dua ederler Yemin olsun ki
sen bizi bu durumdan kurtarırsan şükreden-ierden oluruz. (70)
Ayette de gördüğün gibi insan maddi yardımlardan ümidini kesince
Allaha yöneliyor. Bundan dolayı diyoruz ki Allaha iman etmek
yaratanın varlıgnı hissetmek insanda yerleşmiş bir fıtrattır.
Çünkü IA~ lahın emri olan ruhun tabiatında bu vardır. Ne var ki
ruh şehevi arzularla kapatıldığında Allahı unutur. Maddi
vasıtalardan ümidini kesince yine Ona döner.
Kuran-ı Kerim çeşitli ayetlerde bu fıtri olaya işa-re* etmiştir.
N.illetler tarihini okuduğun zaman hepsinin de bu manayı
gerçekleştirmek için çalıştıklarını görürsün. Ancak Allahı
ararken çeşitli hatalı görüşlere sahip olmuşlardır. Bazıları
Allahın bir olduğunu bazıları d çeşitli ilahlar bulunduğunu iddia
etmişlerdir. Ba ilan layık olmayan sıfatları Ona nisbet etmişler
bazıları da puta tapınışlardır. Bazıları teslis nazariyesini
benimsemiş bazıları da Allaha yorgunluk üzüntü ve pişmanlık gibi
insanlığın özelliği olan sıfatları isnat etmişlerdir. Bazıları da
varlıktaki her şeye Allah demiştir. Hulasa bütün millet ve
halklar fıtratın isteğine uyarak idrak ölçülerine göre Allahı
aramışlardır.
İnsanları bu hatalı görüşlerden doğru yola döndürmek için
Peygamberler gelmiştir. Kuran-ı Kerim de gerçek ve apaçık
delillerle gelip Allahın bir olduğunu isbat ederken bütün şirk
çeşitlerini reddediyor. Yaratılanların Ona Onun da yaratılanlara
benzemediğini Onun kemal sıfatlarla muttasıf noksan sıfatlardan
münezzeh olduğunu insan aklının Onun künhüne vakıf olamayacağını
açıklıyor. Bunların yanında şu iki manaya da temas ediyor
1 — Geçmiş milletlerin ilahi mefhuma isnat ettikleri şüpheleri
kesin delillerle çürütüyor.
2 — İnsanın Allah (c.c.) ile olan alakasını onun Allahın kulu
olduğunu nereye giderse gitsin kendisi ile beraber olduğunu ona
rahmet hidayet ve yardım ettiğini nihayet onu hesaba çekeceğini
ve dönüşünün sadece Allaha olduğunu belirtiyor. Bunlar Kuran-ı
Kerimin ele aldığı önemli konulardandır.
ŞÜPHELER ETRAFINDA
Kuran-ı Kerim Allahın bir olduğunu şerik ve na-zirlnin olmadığını
isbat ediyor. Allah Taalanın Klta-bında birçok ayetler vahdaniyet
konusunu açıklıyor.
İlahi mefhumu en güzel ifade eden sure ihlas süresidir.
Bu sure. Peygamber (s.a.v.)e Rabbinl bana vasfet sorusuna kısa ve
kesin bir cevap olarak indirllmiştir. Ey Muhammed de ki Allah
girdir. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir. Her şey Ona
muhtaçtır. O ne doğmuştur ne de doğurmuştur. Hiçbir dengi yoktur.
Aziz kardeşim Bu sure Allahın bir olduğunu şeriki olmadığını
kulların Ona muhtaç olduğunu kesin olarak isbat ediyor. Bunun
yanında vahdaniyetle ilgili şu ayetleri de okuyalım. Biz göğü
yeri ve aralarındaküerl oyun oynarcasına yaratmadık. Eğer Biz
kendimize eğlence edinmek isteseydik nezdi-mizden bir eğlence
indirirdik. Biz bunu yapmadık. Bilakis Biz hakkı batıla çarparız
da hak batılın beynini parçalar böylece batılın canı çıkar. Ey
kafirler Allaha yakıştırdığınız vasıflardan dolayı vay halinize
Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır. Onun nezdindekiler Ona
ibadet etmekte ne büyüklenirler ne de bezginlik getirirler. Onlar
gece gündüz Allahı teşbih ederler hiç ara vermezler. Yoksa
müşrikler yer yüzünden birtakım ilahlar edindiler de ölüleri
onlar mı diriltecekler Eğer göklerde ve yerde Allahtan başka
İlahlar olsaydı mutlaka göklerin de yerin de düzeni bozulur harap
olurdu. Arşın Rabbl olan Allah müşriklerin uydurdukları
sıfatlardan münezzehtir yücedir. Allah yaptıklarından mesul
değildir. Onlar ise mesuldürler. Yoksa anlar Allahtan başka
ilahlar mı edindiler Ey Muhammed sen onlara şöyle de öyle ise
getirin delilinizi işte benim ve ümmetimin kitabı Kuran işte
benden öncekilerin kitaptan. Fakat onların çoğu hakkı bilmezler
bu yüzden ondan yüz çevirirler. Ey Muhammed Biz senden önce hiç
bir peygamber göndermedik ki ona Benden başka hiç bir ilah
yoktur. O halde ancak bana İbadet edin. diye vahyetmemiş olalım.
Sonra şu ayeti okuyalım Allah kendisinden baş-ka ilah olmayan
daima diri ve yarattıklarını koruyup idare edendir Onu ne
uyuklama ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde olanlar Onundur.
Onun izni olmadan katında kim şefaat edebilir O insanların
geçmişlerini ve geleceklerini bilir. İnsanlar We Onun ilminden
Onun dilediğinin dışında bir şey kavraya-mazlar. Onun hükmü
gökleri ve yeri kuşatmıştır. Yeri ve göğü koruyup gözetmek Onun
için zor değildir. O yücedir büyüktür. (73)
Burada Kuran-ı Kerim niçin bu manaları diğer kitaplarda olduğu
gibi muayyen bablarda geniş olarak açıklamıyor diye bir soru
ortaya attı
Aslında Kuran-ı Kerimin bu manaları aya ayrı yerde ele olması
Onun mucize olduğunun delillerinden biridir. Kuranda tek hedefi*
bir ayet bulamazsın. Her ayet çeşitli hedef v*> maksatları içine
alır.
Çünkü Onun muhatabı ruhlardır. Ruhlar olayları idrak ederken
geniş ola.ak değil de külli bir hakikat olarak idrak eder.
Kuran-ı Kerim ruha susuzluğunu ve açlığını giderecek onu her
yönden gerçeklerle dolduracak şeyler sunuyor. Çünkü insan ruhu
çoğu zaman ayrıntılardan nefret eder ve birbirine girmiş
gerçekleri birden kavramak ister. Kuran-ı Kerim hakikatlere bir
bütün olarak temas ederken nefsin doymasını ve susuzluğunun
giderilmesini hedef alır. Mesela. İhlas Suresinde sadece Allah
birdin ayetini okuduğunda nefsin basit bir parça aldığını ve
doymadığını görürsün. Surenin tamamını okuduğun zaman nefsin
doymuş ve huzura kavuşmuş olduğunu görürsün. İnsan ruhuna hitab
ederken külli manayı ele alıp. ayrıntılara girmemesinin diğer bir
sebebi de ilmi nazariyelerin çeşitli asırlarda değişme
istidadında olmasıdır. İnsan aklı her asırdaki gerçekleri
kapasitesine uygun olarak düzenleme hakkına sahip olmalıdır.
İlmi hakikatler dağılmış inci gibidir. İnsan onu yaşadığı asrın
boynuna uygun kolye halinde düzenler. Üçüncü sebep de tekrarın
ruha manayı yerleştirme ve teşvik etme kanunlarından biri
olmasıdır. Bir konudan diğerine intikal etme tesbit ve teşvik
hedeflerini gerçekleştirir.
Biz yine konumuza dönelim ve şu ayetleri okuyalım.
Ey Muhammed de ki Hamd olsun Allaha selam olsun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı yoksa müşriklerin
Ona ortak koştukları şeyler mi Onlar mı hayırlıdır yoksa gökleri
ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren mi Ki Biz o su
ile bir tek ağacım bile bitiremeyeceğiniz nice güzel bahçeler
yetiştirdik. Allah ile beraber başka bir ilah var mı Hayır fakat
onlar haktan uzaklaşan bir kavimdir.
Onlar mı hayırlıdır yoksa yeryüzünü yaşamaya elverişli halde
yaratan içinde ırmaklar kılan oraya sabit dağlar yerleştiren ve
iki denizin arasına engel koyan mı Allahla beraber başka bir ilah
var mı Hayır. Muhakkak ki onların çoğu gerçeği bilmezler.
Onlar mı hayırlıdır yoksa darda kalana kendisine niyaz edip
yalvardığı zaman icabet eden kötülüğü gideren ve sizi yer yüzünde
halifeler yapan mı Allahla beraber bir ilah mı var Ne kadar da az
düşünüyorsunuz.
Onlar mı hayırlıdır yoksa kara ve denizin karanlıklarında size
yol gösteren rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen
mi Allahla beraber başka bir ilah mı var Allah onların ortak
koştukları şeylerden münezzehtir.
Onlar mı hayırlıdır yoksa bütün varlıktan yoktan var eden
sonradan tekrar diriltecek olan ve sizi gökten ve yerden
rızıklandıran mı Allahla beraber başka bir ilah mı var Ey
Muhammed de ki Eğer sözünüzde samimi iseniz getirin
delillerinizi.
Ey Muhammed de ki Göklerde ve yerde gaybı Allahtan başka kimse
bilmez. Onlar ne zaman di-rUtileceklerini de bilmezler. (74)
Bu ayetlerde Allah Taalanın kuvvet ve kudreti kendilerine
uiuhiyet nisbet edenlerin de aczi kıyaslanıyor.
İbrahim (a.s.) ile kavmi arasında geçen muhavereyi sergileyen şu
ayetlere de bakalım Bir zaman babasına ve kavmine Neye
tapıyorsunuz demişti. Onlar da Putlara tapıyoruz. Onlara
ibadetten hiç ayrılmıyoruz dediler. İbrahim onlara" Dua ettiğiniz
zaman sizi duyarlar mı Yahut size fayda ve zarar
erirler mi
dedi. (75)
İbrahim (a.s.) onların işitme ve görme duyularından mahrum
olduklarına işaret ediyor. Sonra şunları söyleyerek onları
susturuyor
Onların yürüyecek ayakları mı var Yoksa yakalayacak elleri mi
Yahut görecek gözleri mi var Yoksa işitecek kulakları mı (76)
Daha sonra fıtri ve ezeli gerçek olan nihai kararını veriyor.
Benim dostum kitabı indiren Allahtır. O saüh kimselere dost olur.
İşitme ve görme duyusu olmayan zarar ve fayda vermeyen nasıl ilah
olur Şu ayetlerle de Allah Taalanın benzeri olmadığını isbat
ediyor
Onun hiç bir benzeri yoktur. (78)
Onun hiç bir dengi yoktur. (79)
Bazı kimseler Allaha teslis bazıları da çocuk isnat
etmektedirler. Kuran- Kerim her ikisini de de-IMIerle reddediyor
ve çocuk konusunda da şöyle diyor
O gökleri ve yeri eşsiz bir şekilde yoktan var edendir.
Onun eşi yokken çocuğu nasıl olabilir Üstelik her şeyi yaratan da
Odur. O her şeye vekildir. (80)
Teslis konusunda ise Yine bir zaman Allah şöyle demişti Ey Meryem
oğlu İsa Sen mi insanlara Allahı bırakıp da beni ve annemi ilah
edinin dedin isa dedi ki Seni tenzih ederim hakkım olmayan şeyi
söylemek bana yakışmaz. Eğer böyle söytemişsem sen onu bilirsin.
Sen benim içimdeki-lerini bilirsin. Ben ise senin gizlediklerini
bilemem. Şüphesiz ki sen gayıplan çok İyi bilensin. Ben onlara
sadece bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin rabbiniz olan
Allaha ibadet edin dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara
şahit idim. Sen beni semaya aldığın zaman onları sen gömüyordun.
Sen herşeye şahitsin. Eğer onlara azab edersen şüphesiz onlar
senin kullarındır. Şayet bağışlarsan muhakkak ki sen her şeye
galipsin hüküm ve hikmet sahibisin. Allah şöyle dedi Bu doğrulara
doğruluklarının fayda verdiği gündür. Onlar için altlarından
ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada ebedi olarak
kalacaklardır. Allah onlardan ra*ı olmuştur. Onlar da Allahtan
razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur. Göklerin yerin ve
her ikisinde bulunanların mülkü Allaha aittir. O her şeye
kadirdir. (81) Bu ayetlerde teslis iddiası kıyamet gününde Allah
Taala ile İsa (a.s.) arasında bir muhavere şeklinde reddediliyor.
Ayrıca Peygamberlerden sonra nefsi heva ve nifak yüzünden
inançların değişebileceğine de işaret ediliyor. Kuran-ı Kerim
yahudüerin Üzeyir Allahın oğludur şeklindeki iddialarını da
reddediyor.
Yahudiler Üzeyr Allahın oğludur. dediler. Hıristiyanlar da Isa
Mesih Allahın oğludur. dediler. Bu onların ağızlarında
geveledikleri sözlerdir. Onlar bu sözlerini kendilerinden önceki
kafirlerin sözlerine benzettiler. Allah bunları kahretsin. Nasıl
da uyduruyorlar (82)
Teslis putperestlerin inancıdır. Bu ayet Kuran-ın mucize
olmasının başka bir delilidir. Çünkü Resullulah Allaha çocuk
isnad eden geçmiş milletlerin felsefelerini okumamıştır.
Her türlü şeyden ilah edin e akidesine de karşı koyan Kuran-ı
Kerim haham ve rahipleri ilah kabul edenler hakkında şöyle diyor
Onlar hahamlarını papazlarını ve Meryem oğlu isa Mesihi Allahtan
başka Rabier edindiler. Halbuki onlar ancak t bir olan ve
kendisinden başka ilah olmayan Allaha ibadet etmekle
emrolunmuşlardı. Allah onların koştukları ortaktan münezzehtir.
Arap putperestlerin uluhiyet mefhumuna karıştırdıkları canlılara
onlardan fayda beklemelerine de karşı çıkıyor Çünkü bunların
hepsi AVah Taalayı hakkiyle tanımak için önlerinde bir engeldi.
cAllah bahire (cahiliyet devrinde beşinci defa doğuran devenin
adıdır) şaibe (putlara adanan hayvan) vasile (biri erkek diğeri
dişi doğan hayvanlar) ve ham (soyundan on dal alınan erkek deve)
diye bir şey meşru kılmamıştır. Fakat kafirler Allaha yalan
iftira etmektedirler çokları da akıllarını kullanamazlar. (84)
İslam
bunların hepsini ortadan kaldırmak için gelmiştir.
Allahın yarattığı ekin ve hayvanlardan Ona pay ayırdılar. Ve
kendi iddialanna göre tBu Allahindir şu da ortak
koştuklartmızındır. dediler. Ortak* lan için ayırdıkları Allah
için verilmezdi. Fakat Allah İçin ayırdıkları ortakları için
verilirdi. Bu hükümleri de ne kötü idi. (85)
Bazı inanç sahibi kimseler de çocuk kesmek ve kızları diri diri
gömmekle Allaha yaklaştıklarını sınırlardı. İslam geldikten sonra
bu inancı da ortadan kaldırdı.
cYine ortak koştuktan şeyler müşriklerden çoğuna çocuklarını
öldürmeyi süslü gösterdi ki müşriklerin helak olmalarına ve
dinlerinde şüpheye düşmelerine sebep olsunlar. (86)
İslam gelmezden Önce kızlar sırf utanç duygusundan dolayı
gömülmezdi bazı Arap kabileleri kızları Allaha yaklaşmak için
gömerlerdi.
Müşrikler batıl zanlanyla Şu hayvanlarla ekinler yasaktır. Onları
sadece bizim istediklerimiz yiyecektir. Şu hayvanların da
sırtları binmeye ve yüklemeye haram kılınmıştır. dediler. Ayrıca
bir kısım hayvanları da keserken Allaha iftira ederek Allahın
adını onların üzerine zikretmezler Allah onları yaptıkları iftira
sebebiyle cezalandıracaktır. (87)
Bütün bu putperestlik çeşitleri uluhiyet mefhumuna karışmıştı.
İslam geldikten sonra bunlara savaş açtı ve uluhiyyet mefhumunu
bu kirlerden temizledi.
BUNLARDAN ÇIKARILACAK AMELİ NETİCE
Uluhiyyet mefhumunu ele almamızın ameli neticesi iki noktada
özetlenebilir
1 — Kuran-ı Kerim şüpheye meydan vermeyecek şekilde Allah
Tacrfanın zatı ve sıfatını insan aklının idrak edemeyeceğini
belirtmiştir
Gözler Onu görmez. O ise bütün gözleri görür. O her şeyin
inceliklerini bilir her şeyden haberdardır. (88)
Musa şöyle dedi Rabbfm Bana kendini göster. Seni göreyim. Allah
Beni göremezsin fakat şu dağa bak. Eğer o dağ yerinde durabilirse
o zaman sen de beni görebilirsin. dedi. Rabbı o dağa tecelli
edince onu yerle bir etti. Musa da baygın düştü... (89)
İnsan aklının Allah Taaianın zatını ihata etmeye gücü yetmeyeceği
için Onu görme imkanı da olmayacaktır. Kıyamet günü müminlerin
Allah Taalayı görecekleri kesin olmakla beraber Onun künhünü
ihata edip etmeyecekleri bizce meçhuldür. Müslüman olarak bizim
yapacağımız tek şey bu mefhumları münakaşa konusu yapmamaktır.
Çünkü bu bizi hiçbir yere ulaştırmaz.
2 — Allah Taala her şeyde bizim feyz kaynağımızdır. Bizi var eden
rızıklandıran dirilten öldüren ve bize doğru yolu gösteren Odur.
Hesap vereceğimiz ve gideceğimiz yer yine Onun huzurudur.
Vazifemiz sadece Ona kulluk etmektir.
Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki kıyamet günü
rahman olan Allahın huzuruna bir kul olarak çıkmasın. (90)
Müşrikler Rahman çocuk edindi dediler. Allah bundan münezzehtir.
Melekler Allahın çocukları değil bilakis ikram olunmuş
kullarıdır. Onlar Allahtan önce söz söylemezler. Onlar ancak Onun
emriyle hareket ederler. Allah onların geçmişini de geleceğini de
bilir. Onlar ancak Allahın rızası olduğu kimseye şefaat
edebilirler. Onlar Allahın korkusundan titrerler. Onlardan kim
Ben Allahtan başka bir ilahım derse işte onu biz cehennemle
cezalandırırız. Biz zalimleri böyle cezalandırırız. (91)
Bütün insanların Allah Taala ile olan alakası ubudiyete
dayanmaktadır. Onları Allaha yaklaştıran tek şey Ona itaat etmek
emirlerine uymak ve koyduğu sınırı aşmamaktır. İtaat eden Ona
yakın isyan eden de Ondan uzaktır.
Peygamberler (s.a.v.) Muaz bin Cebele şöyle diyor Ey Muaz
Allahın kulları üzerinde kulların da
Allah üzerindeki haklarını biliyor musun Muaz Allah ve Resulü
bilir dedikten sonra Resulullah Allahın kulları .üzerindeki
hakları Ona ibadet etmeleri ve hiç bir şeyi Ona ortak
koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakları ise yukardaki
görevi yaptıktan sonra onları cennete koymaktır. (92)
buyurmuştur. Evet Allahın emrine uyan kurtulur isyan eden helak
olur.
Bunu böyle kabul ettikten sonra üzerimize düşen görev Allahın
zatı ve sıfatları hususunda münakaşa etmemek daima Ona teslim
olmak Onu razı edecek ameller yapmaktır. Ta ki sevdiğ insanlara
tecelli ettiği gibi bize de tecelli etsin.
Bunları hafızanızda muhafaza edin çünkü bütün hayrın anahtarı
bunlardır. Allahı görür gibi ibadet et. Eğer sen Onu göremezsen O
seni görür. (93)
Nerede olursanız olun Allah Taalanın sizinle beraber olduğunu
sizi murakabe ettiğin yaptıklarınızı ve hatırınızdan geçeni
bildiğini hiç aklınızdan çıka.-mayın. Allah hain gözleri de
kalblerin gizlediklerini de bilir.
Arifler kalblerinden Allahın dışında bir şeyin geçmesini hoş
karşılamazlardı. Allah Taalaya karşı şuurlu olun ki. dünya ve
ahirette kurtuluşa erişiniz.
Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına salat ve selam
olsun.
KURANDA CEZA
Allah Taalaya hamdederiz. Efendimiz Muham-med (s.a.v.)e Onun al
ve ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve
selam olsun. Kardeşlerim sizi İslam selamı ile selamlarım.
Allahın rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
Aziz dostlarım Bugünkü dersimizin konusu Kuranda ceza olacaktır.
Ceza düşüncesi bir düşünce olarak insana bu dünyanın dışında bir
hayat olduğunu yaşadığı dünyada yaptığı hayır ve şerrin hesabını
vereceğini vaad ediyor. Ceza demek öldükten sonra insanı bekleyen
bir hayat var demektir. İnsan orada hesaba çekilecektir iyi amel
yapmışsa mükafatlandırılacak ve mutlu bir hayat yaşayacaktır.
Kötü amel yapmışsa mutsuz bir hayat sürdürecektir
Ceza düşüncesi bedihi olmasına rağmen geçmiş milletler onun
hakkında çelişkiye düşmüşlerdir.
Bazıları inkar ederek Biz topraktan geldik. Hayat rahmin dışa
atmasıyla başlar toprağın yutmasıyla sona erer. Bizi öldüren
sadece zamandır. demişlerdir. Bazı milletler de onun varlığını
itiraf etmişler ancak onu yanlış tasavvur etmişlerdir. Buna misal
olarak eski Mısırlıları verebiliriz. Eski Mısırlılar öldükten
sonra dirilmenin var olduğuna insanın cisim ve ruhtan meydana
geldiğine ve onun dünya hayatında yaptıklarından dolayı hesaba
çekileceğine inanırlardı. Ancak kendilerini on iki hakimin
sorguya çekeceğini kabul ederlerdi.
İnsanın ahiret gününde daha iyi yaşaması için ihtiyaç duyduğu
şeyleri dünyadan götürmesinin gerektiğini iddia ederlerdi.
Kuran-ı Kerim bu yanlış düşünceleri düzeltmek için geliyor ve
esas hayat ahiret hayatı olduğu için onu çok zikrediyor. Bakın
ceza konusunda ne diyor
Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa onun sevabını görür. Kim de
zerre miktarı kötülük yapmışsa onun cezasını görür. (94)
Allahın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini bilmez misin Üç
kişi aralarında fısıltı ile konuşurken dördüncüleri mutlaka
Allahtır. Beş kişi olsalar altıncıları mutlaka Odur. Bunlardan az
olsalar veya çok olsalar nerede olurlarsa olsunlar Allah mutlaka
onlarla beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine
haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi çok iyi bilendir. (95)
Biz kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Hiç bir kr.nse
hiç bir zulme uğratmayacaktır. İşlenen amel bir hardal tanesi
kadar da olsa biz onu ortaya koyacağız. Hesaba çekenin biz olması
yeter. (96)
Sen o günün şiddetinden bütün ümmetlerin diz üstü çöktüklerini
görürsün. O gün her ümmet amel defterinin başına çağrılacak ve
onlara şöyle denilecektir Bugün dünyada yaptıklarınızın
karşılığını göreceksiniz. İşte kitabımız size gerçekleri
söylüyor. Şüphesiz biz dünyada iken yaptıklarınızı yazıyorduk.
İman edip sahih ameller işleyenlere gelince Rableri onları
rahmetine koyacaktır.. İşte apaçık kurtuluş budur. Kafirlere ise
şöyle denir Size ayetlerim okunmadı mı Büyüklük tasladınız ve
günah işleyen bir kavim oldunuz. (97)
Kuran-ı Kerim ahiret yurdunun dünya hayatı ile alakası olduğunu
beyan ederken ahiretin dünyaya nisbeti avarin yoğa nisbeti
gibidir diyor. Şüphesiz asıl hayat ahiret yurdundadır. Keşke
bilselerdi.
Hayat orada daha mükemmel ve sonsuzdur. Kuran-ı Kerim ahiret
gününde hesabın gayet ince olacağına da işaret ediyor. Aziz
kardeşim burada Hak laala ahiret taliblerine nasıl muamele edecek
diye bir soru ile karşılaşabiliriz. Şunu bilin ki Kuran-ı Kerimi
iyi düşündüğümüz zaman .Allah Taalanın onlara en iyi muameleyi
yaptığını sırf dünyayı arzulayanların da en kötü muamele ile
karşılanacaklarını görürüz.
Kim geçici dünya hayatını isterse bunlardan istediğimize
dıleaiğimiz kaoar veririz.
Burad" Allah onlara bir şey vermiyor aksine onları mahru~ı
ediyor. Çünkü isteyene değil isteaığıne veriyor. Bunun manası
onların elinden her şeyi almış demektir. Kim ae mümin olarak
ahiret diler onun için gerekeni yaparsa işte onların ameiteri
Allah ka-tınaa makbuldür. 99)
Kim dünya menfaatini isterse ondan kendisine veririz. Kim tie
ahiret sevabını isterse ondan kendisine veririz. Şükredenleri de
mükafatlandıracağız. (100)
Görüyorsun ki ahireti isteyenler muvaffak oluyor dünyayı
isteyenler ise her ikisini de kaybediyor. Ancak adaletin yerini
bulması için Kim dünya hayatını ve onun nimetlerini isterse biz
onlara dünyada yaptıklarının tam karşılığını veririz. Onların
orada eksikleri olmaz. (101) buyurmaktadır. Bu. Ailah Taala
dünyada verdiği kadar ahirette onlardan alacaktır demektir.
Kim ahiret menfaatini isterse onun mükafatını artırırız. Kim de
dünya menfaatini isterse ona dünyada istediğinin bir kısmını
veririz. Ahirette ise hiç bir nasibi yoktur. (102)
Aziz kardeşim ahireti isteyenler her zaman kurtuluşa ermişlerdir.
Haklarını ya tam olarak ya da kat kat alırlar. Ya da Allahın
rızasına kavuşurlar. Dünyayı isteyenler ise devamlı kaybederler
Kafirlerin diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın (103) Bu
tasavvur Kuran-ı Kerimde açıklanan çeşitli tasavvurun bir
özetidir.
CEZA METODU
Öldükten sonra tekrar dirilme demek insan bu hayattan sonra bir
hayat yaşayacak demektir. Kuran-ı Kerim bu görüşü müthiş bir
üslupla savunmuş kaibinde hastalık olanların dışında hiç bir
kimsenin şüphe edemeyeceği deliller sunmuştur. Buna misal olarak
şu ayeti gösterebiliriz Ey insanlar Eğer tekrar dirilmenizden
şüphe ediyorsanız ilk yaradılışınızı bir hatırlayın. Yaratmadaki
kudretimizi açıkça göstermek için biz aslınızı topraktan sonra
onun neslini nutfeden sonra pıhtı-laşmış kandan sonra da belli
belirsiz bir çiğnem et parçasından yarattık. Dilediğimizi belli
bir zamana kadar rahimde tutuyor sonra da bebek olarak dünyaya
getiriyoruz. Daha sonra siz en güçlü çağınıza eriyorsunuz.
Kiminiz ölüyor kiminiz de kemaline erip en kötü devresine
ulaşıyor. Artık eşyayı eskisi gibi idrak edemez oluyor. (104)
İnsan önce bitki sonra meni sonra canlı sonra kan sonra et
parçası sonra cisim sonra çocuk sonra genç sonra ihtiyar sonra da
fani olur. Bunlar insanın gelişmesinde müşahede edilen ve elie
tutulabilen açık delillerdir.
Sen yeryüzünü kupkuru görürsün. Biz oraya su indirdiğimiz zaman
harekete geçer kabarır ve her sınıftan güzel güzel bitkiler
bitirir. Eşte bütün bunlar Allahın hak olduğuna ölüleri
dirilteceğine her şeye kadir olduğuna kıyametin kopacağından
şüphe olmadığına Allahın kabirdekileri dirilteceğine delildir.
ölü toprağa hayat verip insan yapan ve bitki bitiren Allah onları
yeniden yaratamaz mı
Ey İnsan Sen nereden geldin Sen bir yoktan var olmadın mı O halde
seni İlk defa yaratanın bir daha yaratamayacağını nasıl iddia
edebilirsin..
İnsan yaradılışını unutarak bize misal getirir ve şöyle der
Çürümüş kemikleri kim diriltecek Ey Muhammed sen ona şöyle de >
Onlan ilk defa yaratan diriltecektir. O bütün yaratılanları çok
iyi blir. O sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Siz o
ateşten tutuşturuyorsunuz. (106)
Bu ayet Nadr bn. Harisin eline bir avuç toprak alarak Resulullaha
bunu insan yap demesinden sonra nazil olmuştur. Bu manada çok
ayet nazil olmuştur
Ey Peygamber onlara şöyle de Taş veya demir de olsanız veya hayat
verilmesini aklınızın kabul etmeyeceği başka bir varlık da
olsanız kıyamet gününde mutlaka dirileceksiniz. Onlar Bizi tekrar
kim diriltecek diyecekler. Onlara Sizi ilk defa yaratan Allah
diriltecek. de. Sana başlarını sallayacaklar ve alaylı alaylı
Vaadettiği diriltme ne zaman diyeceklerdir. Onlara Pek yakında
olacağını ümit ediyorum de. (107)
Bu ayette Kuran-ı Kerimin eşsiz üsluburia işaret edelim önce
hasmının delilini getiriyor sonra tekrar ede ede bir de
bakarsınız ki iddialarının hiç bir değeri kalmamıştır. Bu
görüşümüzü şu ayetlerle delillendirelim.
İnsan Öldükten sonra mı dirilip çıkarılacağım
der.108) Sonra bu soruya şöyle cevap veriyor İnsan daha önce hiç
bir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı
Daha sonra bu iddiayı gayet sakin bir şekilde reddediyor
Rabbına yemin olsun ki biz onları şeytanlarla beraber mahşerde
toplayacağız. (110) Bunu Kuran-da tekrar ettiğini görürüz. Vakıa
Suresine baktığımız zaman ayetlerin birbirine bağlı ve düzenli
olarak bu manaya sevkedüdiğini müşahade ederiz
Ölüp toprak ve kemik olduktan sonra mı biz mi tekrar dirileceğiz
dediler. Önce geçmiş otolarımız da mı Ey Muhammed sen onlara
şöyle de Şüphesiz ki öncekiler de sonrakiler de belli bir günün
belli bir saatinde mutlaka toplanacaklardır. Sonra siz ey doğru
yoldan sapan ve hakkı yalanlayanlar siz cehennemde mutlaka Zakkum
ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.
Üzerine de susuz devenin içişi gibi kaynar su içeceksiniz. işte
hesap günü onlara verilecek ziyafet budur. (111) Deliller arka
arkaya geliyor. Sonra meniden yaratılma olayına geçiyor
Sizi biz yarattık hala inanmıyor musunuz
Söyleyin bakalım rahimlere döktüğünüz meniyi siz mi yaratıp insan
haline getiriyorsunuz yoksa onu yaratan biz miyiz Aranızda ölümü
tayin ve takdir eden biziz. Sizi benzerlerinizle değiştirmemizde
bilmediğiniz bir şekilde tekrar yaratmamızda kimse önümüze
geçemez. İlk yaratılışınızı şüphesiz çok iy biliyorsunuz. O halde
tekrar dirilmeyi de düşünseniz ya (112) Sonra yerdeki hayata
geçiyor
Söyleyin bakalım ektiğinizi siz mi bitiriyorsunuz yoksa bitiren
biz miyiz İstersek biz onu daha olgunlaşmadan çerçöp haline
getiriverirlz de hayrette kalarak şöyle dersiniz Borçlu duruma
düştük. Daha doğrusu mahrum kaldık. Söyleyin bakalım içtiğiniz
suyu buluttan siz mi indirdiniz yoksa indiren biz miyiz
Sonra akıllan dehşete düşüren delil geliyor Söyleyin bakalım
tutuşturduğunuz ateşin abacını siz mi var ettiniz yoksa var eden
biz miyiz (113) Bu mucizenin önünde insan aklının çok durması
gerekir. Ateş ağaçtan çıkıyor. Ağacın hayatı ise sudur.
Ateş kendisine zıt unsur olan sudan meydana geliyor. Zıddı
zıddından meydana getiren ateşi audan halkeden. insanı menşei
olan topraktan çıkarıp yeniden var edemez mi İşte aziz kardeşim
Sana peşi peşine tam bir ahenk içinde akıp gelen beş delil...
Yüce Rabbinin ismiyle onu teşbih et.
Şimdi de devamlı söyleyip durdukları bir şüpheyi ele alalım İnsan
ölür toprağa karışır sonra bitki olur ve o bitkiyi insan yer.
Böylece ikisi aynı unsurda ortak olurlar. Kuran-ı Kerim bu
şüpheyi Kaf Suresinde ele almıştır
Kaf Şanlı ve şerefli Kurana yemin olsun ki biz seni insanlara
uyarıcı olarak gönderdik. Fakat on-icr inanmadılar. Bilakis
içlerinden birinin kendilerine uyarıcı olarak gelmesine şaştılar.
Kafirler şöyle dediler Bu hayret edilecek bir şey ölüp toprak
olduktan sonra mı dirileceğiz Bu uzak bir dönüştür. Şüphesiz biz
yerin onlardan neyi eksilttiğini bilmekteyiz. Nezdimizde her şeyi
koruyan bir kitap vardır.
Onlar hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Onlar bir
istikrarsızlık içindedirler. Onlar üstlerindeki göğe hiç
bakmazlar mı Biz onu nasıl bina ettik ve nasıl süsledik. Onun hiç
bir ayıp ve kusuru yoktur. Yeri de yaşamaya uygun şekilde yaydık.
Üzerine ağırlıklı dağlar oturttuk. Orada her sınıftan güzel güzel
bitkiler bitirdik. Biz bütün bunları Allaha yönelen her kulun
kalb gözünü açmak ve ibret almasını sağlamak için yaptık.
Gökten de bereketli bir su indirdik. Kullara rızk olsun diye
onunla bahçeler hasat edilen taneli ekinler tomurcuklan birbirine
binmiş yüksek hurma ağaçlan bitirdik. Onunla ölü toprağa can
verdik. İşte diri-llp kabirlerinden çıkma da böyledir. (114)
Bu delilleri selim bir akılla düşündüğümüzde onun karşısına
çıkacak hiç bir delil olmadığını idrak ederiz. Ancak kalbi hasta
olanlara tesir etmek mümkün değildir. Onların şifaya kavuşmaları
için dua etmekten başka yapacağımız bir iş yoktur. Kuron-ı
Kerimin terbiye metodlarından biri de tekrar dirilme düşüncesi
etrafındaki her şüpheye önem vermemesidir. Çünkü öğretmen
durumunda olan kimsenin talebesine onun zihnini dağıtıcı değil
toplayıcı malumat vermesi gerekir. Olumlu unsuru bırakıp olumsuzu
ele almaz. Olumsuz unsura zaruri ihtiyaç duyulmadıkça temas
etmez. Kuran-ı Kerimin metodu da böyledir. Tenasüh şüphesine önem
vermemiştir. Esasen Kuranın birçok ayetlerinde tenasüh
reddedilmiştir. Hiç bir günahkar bir başkasının günahını çekmez.
Salih bir insanın kafir bir vücuda girmesi mümkün mü Ancak bu
şüpheyi açıkça ele almamıştır. Çünkü o ruh çıktıktan sonra
Rabbına gideceğini kesin delillerle kararlaştırmıştır. Bu konunun
tafsilatına geçmemiştir. Çünkü kendiliğinden düşmüş bir şüphenin
mücadelesini yapmak Onun metoduna ters düşer.
Dostlarım Allah Taala Ceza ve mükafata dair kaide koymuştur İyi
amel işleyenlerin mükafatı kat kat günah işleyenlerin cezası aynı
olacaktır.
Şüphesiz ki Allah hiç kimseye zerre kadar zulmetmez. Yapılan
iyilik zerre kadar da olsa onu kat kat artırır. Ve yapana
katından büyük bir mükafat verir. (116)
Kim bir iyilikle gelirse ona o iyiliğin on katı vardır. (117)
Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor Allah
iyilikleri de kötülükleri de kitabında yaz-.mıştır. Kim bir
iyilik yapmaya azmederse ona bir iyilik yazılır. İyiliği yaparsa
ondan yetmişe kadar ve daha kat kat iyilik yazılır. Kim de bir
kötülüğe azmeder-de onu yapmazsa bir iyilik yazılır yaparsa bir
günah yazılır. (118). Bu delillerde Allah Taaianın mükafatı üç.
cezayı ise sadece tek yönlü olarak belirttiğini görüyoruz. Çünkü
insan nefsi kötülüğe meyyaldir.
Allah Taala insan tabiatinin şerre meylettiğini çünkü onun şer
aleminde yaşadığını biliyor. Resulullah (s.a.v.} Her insanoğlu
hata eder. Hata edenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.
buyuruyor. (119) Şerre olan bu meyle ancak hayrın alanını
genişletmekle karşı konur. Şayet iyiliğe karşı bir iyilik
kötülüğe karşı bir kötülük yazılsaydı kötülük daha çok olur insan
umutsuzluğa düşerdi. Bundan dolayı iyiliğe üç .kapı açmış ve onu
emsalsiz bir üslupla gözümüzün önüne sermiştir
Onlar çok ibadet etmekten yataklarından uzak kalırlar. Rablerine
korku ve umutla dua ederler. Kendilerine verdiğimiz nzıktan infak
ederler. Hiç kimse onlar için dünyada yaptıklarının karşılığı
olarak saklanmış memnun edici nimetlerin ne olduğunu bilmez.
(120)
Orada hesapsız olarak nzıklanırlar. (121) Bütün bunlar insan
nefsindeki şer amellerine karşı koymak meyil ve vesveselerine
galip gelmek ve insanı umutsuzluktan kurtarmak içindir. Hz. Ömer
(r.a.) Allahın hayrı çoktur ve güzeldir. demiştir. Allah Taala
insanlardan lutfunu esirgemiyor.
Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı yer
yüzünde hiç bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları belli bir
vakte kadar erteler. Vadeleri geldiğinde onu ne bir an
erteleyebilir ne de bir an öne alabilirler.
Aziz kardeşim İyilik yapan cennettedir. Cennette Gözlerin
görmediği kulakların işitmediği ve beşer aklına gelmeyen şeyler
vardır.
O gün pırıl pırıl parlayan yaptıklarından memnun ve yüce cennete
giren yüzler de vardır. Orada boş bir söz işitmezsin. Orada akan
pınar vardır. Orada yüksek tahtlar önlerine konulmuş keseler sıra
sıra dizilmiş yastıklar döşenmiş halılar vardır. (123) O gün
Rabierine bakan pırıl pırıl parlayan gözler de vardır. (124)
Cehennemde ise can yakıcı azap vardır. Cehennemliklerin içtikleri
kaynar su yedikleri ise irindir. Hayır hayır o gün yalancılar
Rablarındarv mahrumdurlar. (125)
Cennette Allahın büyük rızası vardır. Maddi ve manevi nimetlerle
doludur. Cehennemde ise maddi ve manevi azap vardır
Cehennemdekiler cennettekilere Bize biraz su akıtın veya Allahın
size verdiği rızıktan bize de verin diye seslenirler.
Cennettekiler de Allah bunların ikisini de kafirlere haram kıldı.
derler. Onlar dinlerini eğlence ve oyun edenler ve dünya hayatına
aldanan-lardır. Bugüne kavuşacaklarını unuttukları ve
ayetlerimizi inkar ettikleri gibi biz de bugün onları unutacağız.
Eğer ceza ve mükafat hem maddi hem de manevi olmasaydı eksik
olurdu. Çünkü Kuran-ı Kerim insanın ruh ve cisimden meydana
geldiğini bildiriyor. Şerre sevk eden. cismi ve maddi
istekleridir. Eğer Ceza sadece ruha tatbik edilseydi ruha
musallat olan cismin yaptığının karşılığını görmemesi gerekirdi.
Oysa maddenin de yaptığının karşılığını görmesi gerekir. Cezada
adalet budur.
KONUDAN ÇIKAkiLACAK AMELİ NETİCELER
Aziz kcrdeşim Allah Taalanın bize lütfettiğini bir hasenatımıza
karşı kat kat mükafat verdiğini bize merhamet ederek günahımıza
karşı bir günah yazdığını nesuh tevbesiyle tevbe ettiğimizde onu
da bağışlayacağını öğrendik. Seleflerimizin yürürlerken
otururlarken giderlerken gelirlerken cezayı önlerinde mücessem
bir şekilde tasavvur ettiklerini de biliyoruz.
öyle ise şu ayetleri gözümüzün önüne koyalım Bilin ki dünya
hayatı sadece bir oyun bir eğlence bir süs aranızda bir öğünme
vesilesi mat ve evlatların çoğalmasından ibarettir... Bu bir
yağmura benzer ki bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider sonra
o bitki kurumaya yüz tutar bir de bakarsınız ki sapsarı kesilmiş
daha sonra çerçöp haline gelir. Ahi-rette ise hem şiddetli bir
azap hem de Allahın bağışlaması ve rızası vardır. Dünya hayatı
aldatıcı bir eçimlikten başka bir şey değildir.
Ey insanlar Rabbinizin bağışlamasına Allah ve Peygamberine iman
edenler için hazırlanmış genişliği gökle yerin genişliği kadar
olan cennete koşun. Bu Allahın bir lutfudur dilediğine verir.
Allah büyük lütuf sahibidir. (127)
Allahın davetine-uyun. Ahireti daima hatırlayın. Cennete
girmenizin ameliniz ile değil Allah Taala-nın lutfu ile olduğunu
bilin. Bu Allahın lutfudur. O lutfunu dilediğine ihsan eder.
Efendimiz Muhammed Mustafaya salat ve selam olsun.
KURANDA KADIN
Allaha hamdederiz. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve
ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayana saiat ve seiam
olsun.
Kardeşlerim Sizleri İslam selamı ile selamlıyorum. Allahın selamı
rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Dostlarım Bu geceki dersimizin konusu Kuran-ı Kerimde kadın
olacaktır. Kurandan İlhamlar adı altında verdiğimiz seri
konferanslar biraz uzadı. Ancak uzatmada haklıyız. Çünkü bütün
hayır Allah Ta* alanın Kitabındadır. Onu okuyan kendisini
çiçeklerle dolu bir bahçede istediği çiçeği topluyor zanneder.
Hz. Abdullah b. Mesud (r.a.)un Ka mimleri okuduğun zaman kendini
çiçekli bir bahçede bulursun sözü çok hoşuma gider.
Allahın Kitabı acayip
bulunmayan bir ahenge
şekliyle konuları ele
demetlerinin arasında
üslubunun yanında başka kitaplarda
sahiptir. İnce mantık ve en şahane hitab
aiır-ken insan kendini en kuvvetli mantık
bulur.
Muhterem kardeşlerim Geçmiş milletlerin tarihini okuyanlar
onların kadınlara bakış açılarının insanı dehşete düşürecek
boyutlara ulaştığını görürler. Bazıları kadınları bir köle
bazıları düşük eşyc bazıları da bir oyun ve eğlence kabul
etmişlerdir. Bugün kadının kalkınması ve haklarının tamına kavuşmasıyla öğünen milletlerin durumumda onlarmkinden farklı
değildir. Bu toplumlarda kadın kendisine tanınan haklara bilfiil
kavuşmamıştır.
Aziz kardeşlerim Geçmiş Arap toplumunda kadının yeri de farklılık
arzeder. Bazı kabileler kadının da bir insan olduğunu bazı
konularda görüşünün alınması gerektiğini ona seçme hürriyetinin
verilmesinin doğru olacağını kabul eder. Bunun örnekleri çoktur.
İşte bir kabile şeyhi olan Şemmas b. Luey kendisini çok çirkin
bir şekilde hicveden şairi yakaladığında onu öldürmek ister.
Annesi yanına girip onu neşeli bulunca aralarında şu konuşma
cereyan eder Annesi Yüzünde sevinç belirtileri görüyorum sebebi
neair Jğlu Evet sevinçliyim çünkü beni hicveden şairi yakaladım.
Annesi Ona ne yapmayı düşünüyorsun Oğlu Tabii ki öldüreceğim.
Annesi Nerede senin keskin zekan kuvvetli aklın Şair sana
söyleyeceklerini söylemiş ve insanlar arasında yayılmıştır. Bu
arı kimin sileceğini düşünüyorsun Oğlu Peki ne yapmamı istiyorsun
Annesi Ona ikram et. İkram et ki seni methetsin ve devamlı sana
yapışık olarak kalacak olan hicvin eseri şilinsin. Şemmas kadın
olmasına rağmen annesinin tavsiyesini kabul etti...
Bunun yanında bazı kabileler kızları diri diri gömmüş kadınları
içeri hapsetmişlerdir. Kısacası Arapların kadına bakışları da
değişik olmuştur.
Kadınlar hakkında bu çelişkili tutumlar devam ederken. Kuran
değişik bir bakış açısıyla geliyor ve ona toplum içinde layık
olduğu en yüksek yeri veriyor.
KONUNUN NAZARİ ESASLARI
Aziz kardeşlerim Kadın konusu birinci derecede bir insanlık
meselesidir. Kuran-ı Kerim büyük bir güven açıklık ve
gerçekçilikle konuyu ele alarak şöyle buyurur
Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan ondan eşini var eden ve
her İkisinden de birçok erkek ve kadın üretip yeryüzüne yayan
Allahtan korkun. Kendisinin adını öne sürerek birbirinizden
dilekte bulunduğunuz Allahtan ve akrabalık bağlarını koparmaktan
sakının. Şüphesizki Allah sizin üzerinizde devamlı
gözetleyicidir. (129)
Bu ayet bize insan soyunun bir olduğunu bu soyun bir nefisten
meydana geldiğini bu nefisten kadının yaratıldığını ve her
ikisinden birçok kadın ve erkek meydana geldiğini açıklıyor. O
halde erkekle kadının aslı birdir yaradılış bakımından madenleri
aynıdır. Bu ayetteki temel espri ise eşitliktir.
Bir de Şura Süresindeki şu ayeti okuyalım.
Dilediğine kız çocukları verir dilediğine de erkek çocukları
verir veyahut onları erkekli dişili çift. çift verir dilediğini
de kısır yapar. Şüphesiz O her şeyi çok iyi bilen ve her şeye
gücü yetendir.
Bu ayette kadının önce geldiğini Allahın onu dilediğine hibe
ettiğini erkeklerin de Allah (c.c.)ın bir hibesi olduğunu
dilediğine erkek dilediğine kadın veya her ikisini de verdiğini
görürüz. Ayetin tertibinde kadının önce gelmesinin sebebi ondaki
eksiklik şüphesini ortadan kaldırmaktır.
Kuran-ı Kerim yaradılıştaki eşitliğin yanında umumi hükümlerde de
eşitlik getirmiştir. Sevap ve ceza ne sizin kuruntunuza ne de
kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim bir kötülük işlerse onun
cezasını görecektir. O kendisine Allahtan başka ne bir dost ne de
bir yardımcı bulabilir. Erkek veya kadın kim mümin olarak güzel
amellerden işlerse işte onlar cennete girerler. Zerre kadar zulme
uğratılmazlar.
Su ayette erkekle kadının dayanaklarının teklif ve sorguya
çekilme hususundaki değerlerin aynı ölçüde olduğu belirtilmiştir.
Kuran-ı Kerimin başka bir yerinde de sevgi merhamet ve huzur
konusu ele alınıyor.
Size kendi cinsinizden kendileriyle ısınıp kay* naşacağınız eşler
yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması Onun varlığım
gösteren delillerdendir. (132)
Araf Suresini okuduğumuz zaman bu mananın daha belirgin hale
gelmiş olduğunu görürüz.
Sizi bir tek İnsandan yaratan ve onunla gönlü huzura kavuşsun
diye eşini de kendisinden var eden Allahtır. (133)
Ayette geçen sükun kelimesi istikrar ve huzur manalarına gelir.
Esasen sekene kelimesinin yapısında bir kaynaşma vardır. Aynı
zamanda harfleri de çok hafiftir. Bu özelliği ile kadınla erkek
arasındaki ilişkiyi ifade eden en uygun kelimedir. Kadın
kocasının kuvvetine erkek de kadının sevgi ve muhabbetine
sığınır. Kuran-ı Kerim bu hususu en güzel şekilde ifade ediyor ve
karı koca arasındaki uyuşmanın Allahın bir lütfü olduğunu beyan
ediyor. Size kendi cinsinizden kendileriyle ısınıp kaynaşacağınız
eşler yaratması ve aranıza sevgi ve mer* hamet koyması Onun
varlığını gösteren delillerdendir. (134)
Kuranın getirdiği bu nazar esaslar kadın erkeğin tinetinde
değUdir. diyen geçmiş milletlerin yanlış vehimlerini tamamen
ortadan kaldırıyor.
AMELİ UYGULAMA
Ameli uygulamaya gelince kadın ve erkek her ikisi de birer
varlıktır. Her ikisinin görevi ayrıdır. Kur*-an-ı Kerim ailenin
yapısını belirtirken şöyle demiştir örfe göre kadınların
vazifeleri kadar haklan da vardır. Erkekler kadınlardan bir
derece daha üstündür. (135) Ayette ailenin karı ile kocadan
meydana geldiği ancak aile reisinin erkek olduğu dolaylı olarak
açıklanıyor. Aşağıdaki ayette ise bu mana kesin olarak
belirtiliyor
Allahın bazısını bazısına üstün kılmasından ve erkeklerin
mallarından harcamalarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde
hakimdirler. (136)
İkisinden birinin ailenin başında bulunması gerekir. Buna layık
olan hangisidir Erkek mi kadın mı Aklı ile hareket eden kuvvetli
ve kararlı olan erkek mi kalbi ve duyguları ile yaşayan yumuşak
başlı kadın mı
Elbette ki bu mesuliyet bu ağır yük erkeğe verilmelidir. İslamla
batı medeniyeti arasındaki fark da buradadır. İslam mantık ve
garizervin hükmüne uyarak sorumluluğu erkeğe veriyor. Çünkü bu
zor yükün altından kalkmaya sadece onun gücü yeter-Bu hiçbir
zaman istibdat tuğyan ve zulüm manasına gelmez. Burada efendimiz
Abdullah bn. Abbasın latifesini nakletmek istiyorum Abdullah
(r.a.) saka* linin kabzasından dışan taşan kısmını keserken Na-fi
geliyor ve şöyle diyor Allah Allah. Ey Abbas oğlu Memleketin her
tarafından develere binerek sana gelip din ve Kurandan soruyorlar
sen İse süsleniyorsun. İbni Abbas (r.a.) Sana ne oluyor ey Nafll
Ben Allahın emrettiğini yapıyorum. Karım benim İçin süsleniyor
ben de onun için. diyor. Nafl (r.a.) Allahın Kitabından bana
delil getirebilir misin deyince İbn-i Abbas şu ayeti okuyor
Örfe göre kadınların vazifeleri kadar hakları da vardır. (137)
İki sahabe arasında geçen bu muhaverede fazla süslenmenin şeran
istenmeyen bir husus olduğunu da öğrenmiş oluyoruz.
Aziz kardeşim Kuran-ı Kerim erkeğin kuvvetli olma hakkını
korurken kadının haklarında bir eksik* lik meydana getirmiyor.
Sadece herkese hakkını veriyor. Kadının şahadetini erkeğin
şahadetinin yarısı kabul ederek Erkeklerinizden iki şahit tutun.
Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden kendisine güven* diğiniz
bir erkek ve —biri unutunca diğerinin hatırlaması için— iki kadın
yeter. (138) buyurması kadının yapısına uygundur. Çünkü kadın
atıfeti kalbi ve ince duygusu ile etkilenmeye müsaittir. Kadın
erkek ten daha çabuk etkilenir ve ondan daha çabuk unutur. Batı
mahkemelerinde hakim kadın olduğu zaman önüne gelen etkileyici
davadan dolayı mahkeme salonunu bırakıp ağladığı görülmüştür.
Onun önüne gelen bir davada hükmünü vermesi gerekirken ağlaması
kanuni işlemler tamamlanmadan hüküm vermesi anlamına gelir.
Çabuk etkilenmek kadının tabiatında vardır ve arzu edilen bir
husustur. Bu husus dikkate alınarak şahitliği teminat altına
almak için Allah bu kanunu koymuş ve biri unutunca diğerinin
hatırlaması için buyurmuştur.
Uygulamanın bir başka yönü de Kuran-ı Kerimin erkek ve kadına
gözlerini harama bakmaktan sakındırmalarını emretmesidir.
Ey Muhammed Mümin erkeklere söyle gözlerini zinadan sakınsınlar
ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Böyle davranmak onlar için
daha temiz ve daha hayırlıdır. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar ırzlarını
ve namuslarını korusunlar. (139) Kadın incelik faydalanma ve
süslenme gibi özelliklere sahip olduğu için örtünmelerini
emrediyor.
Görünmesi zaruri olanlar hariç zinetlerini gös-termesinler. Baş
örtülerini yanlarına sarkıtsınlar. Zi-netlerini kendi
kocalarından veya babalarından veya kocalarının babalarından veya
kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından veya kendi
kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kız
kardeşlerinin oğullarından veya onların karılarından veya sahip
olduktan cariyelerden veya cinsi iktidarı olmayan hizmetçilerden
veya kadınların mahrem yer-^ lerinl henüz anlayacak çağda olmayan
çocuklardan* başkasına göstermeslnler. Gizledikleri süslerini
başkalarına bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey iman
edenler Hepiniz Allaha tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz. (140)
Zinetlerl mahremlerinin dışındakilere göstermeleri de bu
ayetlerle yasaklanıyor.
KONUNUN AMELİ NETİCESİ
Aziz kardeşim Kadınla erkek arasında huzur sevgi ve muhabbet
Allah Tac/lanın bir hikmetidir. Çocuk doğurmaları ve dünyayı imar
etmeleri bu hikmetin neticesidi.1. Bu hikmetin dışına çıkanlar
yer yüzünde fesada sebep olurlar. Bu durumda olanların arasını
ayırmak lazımgelir.
İslam kadına zulmetmemiş aksine onun şerefini iffetini ve
haklarını korumuştur. İslam şeriatı kadar kadına kollarını açan
bir şeriat yoktur. Batı kanunları kocasının izni olmadan kadına
tam tasarruf yetkisi vermemişken İslam malını dilediği gibi
harcamada ona tam yetki vermiştir. İslam Allah size
evlatlarınızın miras taksimi hususunda erkekerin paylarının
kızların iki katı olmasını emretmektedir. (141) derken yüce bir
hikmete dayanıyor. En azından kadının nafakası erkek tarafından
garantiye alınmıştır. Erkeğin ise böyle bir garantisi yoktur.
Konuyu özetleyecek olursak deriz ki İslam esasta varlıkta ve
genel haklarda kadını erkekle aynı ölçüde kabul etmiştir.
Aralarındaki irtibatı belirttikten sonra kadınlık özelliğini de
dikkate alarak yerine getirilmesi gereken kurallar koymuştur.
Onların en güzel ahlakla ardaklanmalarını ve Resulullah
(s.a.v.)ın zevcelerini örnek almalarını istemiştir.
Ey Peygamberin hanımları Sizler herhangi bir kadın gibi
değilsiniz. Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız yabancı
erkeklerle konuşurken hoş bir eda ile konuşmayın. Yoksa kalbinde
hastalık olan kimse tamaha düşer. Daima doğru ve ciddi konuşun.
(142) Şu ayette ise müminlerin kadınları ile Resulullah (s.
a.v.Jın zevcelerini beraber zikrediyor.
Ey Peygamber Hanımlarına kızlarına ve müminlerin hanımlarına
söyle herhangi bir ihtiyaç için dışarıya çıkarken dış örtülerini
üzerlerine alıp örtünsünler. (143)
Sonunda gayet zarif bir şekilde hepsini bir ayette topluyor
AılaK kafirlere Nuh ve Lutun karılarını misal verir. Onlar salih
kullarımızdan olan iki kulumuzun nikahı altında idiler.
Kocalarına karşı hainlik ettiler. Bu iki peygamber Allah
tarafından karılarının başına inen gazaba engel olamadı. Onlara
Diğer inkar edenlerle beraber siz de cehenneme girin denildi.
Allah iman edenlere de firavunun karısını misal verir. O şöyle
demişti Rabbim cennette rahmetine yakın bir yerde bana bir ev
yap. Beni firavundan ve onun kötü emelinden kurtar. Beni şu zalim
kavimden kurtar. (144)
Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlara mümin erkeklerle mümin
kadınlara ibadete devam eden erkeklerle ibadete devam eden
kadınlara sadık erkeklerle sadık kadınlara sabırlı erkeklerle
sabırlı kadınlara Allahtan hcrkkiyle korkan erkeklerle Allahtan
hakkıyle korkan kadınlara sadaka veren erkeklerle sadaka veren
kadınlara oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlara İffetini
koruyan erkeklerle iffetlerini koruyan kadınlara Allahı çok
zikreden erkeklerle Allahı çok zikreden kadınlara şüphesiz ki
Allah mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır. (145)
Gerçek şudur ki İslam kadına zulmetmiyor. Sadece beşer tabiatı ve
hayatın özelliğine uygun hareket ediyor.
Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e al ve ashabına salat ve selam olsun.
KURAN-I KERİME KARŞI GÖREVLERİMİZ
Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-dem (s.a.v.)e alına
ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve
selam olsun.
Muhterem kardeşlerim sizleri İslam selamı ile selamlarım. Allahın
selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
İnsanların Allahın Kitabına karşı tutumlarına hayret etmemek elde
değildir. Bugünlerde insanların Kur*-an-ıKerime karşı tutumu her
taraftan karanlığın kapattığı bir topluluğa benzer. Bunlar içinde
bulundukları karanlık yüzünden yollarını kaybedip nereye
gittiklerini bilmemektedirler. Bazan çukura düşer bazan kayaya
bazan da birbirlerine çarparlar. Oysa önlerinde bir anahtar var.
Bugün bütün dünya karanlık içinde bocalamaktadır. İnsanlar
yollarına bilinçsiz olarak devam etmekteler. Nizamlar iflas etmiş
toplum çökmüştür. İnsanlar ne zaman kendileri için bir nizam
getirseler geriye tepiyor. Arzulanan huzuru getirmiyor. Bugün
insanların dua etmek üzülmek ve ağlamaktan başka çareleri
kalmamıştır. Ne gariptir ki gözleri kör olmuş önlerindeki Allahın
Kitabını göremiyorlar.
Sahrada seyreden deve gibi susuzluktan ölmek üzere oysa sırtında
topladığı su. Doğru yolu bulamıyorlar oysa önlerinde mükemmel bir
ışık var
Biz Onu bir nur kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi Onunla
hidayete erdiririz. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu gösteriyorsun.
Peygamberlere iman edenler Ona saygı gösterenler Ona yardım
edenler ve kendisine indirilen nura tabi olanlar işte onlar
kurtuluşa erenlerdir. (147)
Muhakkak ki size Allah tarafından bir nur ve apaçık bir Kitap
gelmiştir. Allah O Kitapla rızasına tabi olanları selamet
yollarına eriştirir. Onları izhi ile karanlıklardan aydınlığa
çıkarır ve onları doğru yola iletir. (148)
Bu kitabı insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için sana
indirdik. (149)
Allaha Peygamberine ve indirdiğimiz aydınlatıcı Kurana iman edin.
Allah sizin yaptıklarınızdan haberdardır. (150)
Kafirlerin basiretinin bu nura açılmaması ve hayatlarını
gelişigüzel devam ettirmeleri normaldir. Çünkü Allah (c.c.)
onların hakkında
Kime Allah nur vermezse artık onun nuru yoktur. (151)
Buyuruyor. Fakat Ona iman eden seven hürmet eden müminlere ne
oluyor Hepsinin evinde Kuran-ı Kerim varken niçin onunla amel
etmiyorlar
Aziz kardeşlerim mesele şudur Kafirler onları aldatarak hidayet
kaynaklarından uzaklaştırdı. Bazen siyaset bazen de müsbet ilim
iddiasıyla onları doğru yoldan saptırdı.
Onlar sadece dünya hayatının dış görüntüsünü bilirler. Onlar
ahiretten gafildirler. (152)
Bazen mal bazen şehvet bazen de kuvvetle onları kendisine köle
yaptı. Ehliküfr bütün bu vasıtaları kullanarak müminleri kendi
hidayet kaynaklarından uzaklaştırmayı başardı. Sapıklıklarının
peşinde koşmalarını sağladı.
Nihayet Müslümanlar hidayet kaynaklarını unutup kafirlerin
saçmalıklarına uydular. Oysa Allah Ta-ala onları şu ayetle
uyarıyor
Ey iman edenler Eğer kafirlere itaat ederseniz sizi geriye
dönderirler. O zaman hüsrana uğrarsınız. (153)
Aziz kardeşlerim Kafirlerin ellerinde bulunan güç ve kuvvetle
iman ehlini tehdit edeceğini Allah Taala ezeli ilminde biliyordu.
İşte bu yüzden müminlerin kalbindeki bu şüpheyi kaldırmayı murad
ederek şöyle buyurdu
cAllahın haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Ona ortak
koştuklarından dolayı kafirlerin kalb-lerine korku salacağız.
Onların varacağı yer ateştir. Zalimlerin karargahı ne kötü bir
yerdir.
Sonra kesin bir delile yaklaştırmak için meydana gelen bir
hadiseyi anlattı
Allahın izniyle kafirleri öldürdüğünüz zaman Allah size verdiği
vadinde durdu. Ne zaman ki başarısız duruma düştünüz savaş
hususunda münakaşa ettiniz Allah size sevdiğiniz zaferi
gösterdikten sonra isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istedi kiminiz
de ahireti. Sonra Allah imtihan etmek için sizi onlardan
uzaklaştırdı. Muhakkak ki Allah sizi affetti. Allah müminlere
karşı lütuf sahibidir. M 55)
Kuran-ı Kerim kafirlerin yolunda yürümemeleri onların hilelerine
kanmamaları için müminleri uyarıyor.
Ey iman e<&nler Kendine kitap verilenlerin bir kısmına uyarsanız
iman ettikten sonra sizi tekrar küfre döndürürler. (156)
Küfür ehli. iman ehlini aldatarak yoldan çıkarmayı adet
edinmişlerdir.
Ev iman edenler Allahtan korkun. Ve ancak Müslüman olarak ölün.
Hep birlikte Allahın ipine sımsıkı sanlın ayrılığa düşmeyin.
Ey iman edenleri Eğer kafirlere itaat ederseniz sizi geriye
dönderirler. O zaman hüsrana uğrarsınız. (158)
Kitap ehlinden birçoğu hak kendileri için apaçık belli olduktan
sonra içlerindeki çekememezlik-ten dolayı iman ettikten sonra
sizi tekrar küfre çevirmek İsterler. (159)
Onlar kendileri gibi sizin de İnkar edip onlarla bir olmanızı
isterler... (160)
Eğer sizi ele geçirirlerse size düşman kesilirler. Ellerini ve
dikerini size kötülük yapmak İçin uzatırlar isterler ki kafir
olasınız. (161)
Onların kalbindeki bu arzu müminleri kafir yapma arzusu hiç bir
zaman son bulmayacaktır
Kafirlerin gücü yets sizi dininizden döndürün-ceye kadar durmadan
sizinle savaşırlar... (162)
Bu ayet onların iman ehline karşı tutumlarını gayet güzel bir
şekilde ifade ediyor. Yukardaki uyarılara rağmen Müslümanlar
imanın verdiği müsamahakar tutumlarına devam etmişlerdir
Siz o kimselersiniz ki onian seversiniz onlar ise sizi sevmezler.
Halbuki siz kitabın tamamına iman edersiniz. Onlara rastladığınız
zaman iman ettik derler. Birbirleriyle basbaşa kaldıklarında
hırslanndan parmaklarını ısırırlar. Onlara de ki Kininizden ölün.
Şüphesiz ki Allah kaiblerinde gizlediklerini çok iyi bilir. Size
bir iyilik dokunduğunda bu onları üzer. Size bir kötülük isabet
ettiğinde de sevinirler. Eğer sabreder Allahtan korkarsanız
onların hileleri size hiç bir zarar vermez. Şüphesiz ki Allah
ilmi ile onları kuşatmış-tır. (163}
Bu uyarılara rağmen kendimizi helak çukuruna atıyor onların
kuyruğuna yapışıp yaptıklarını yapıyoruz. Oysa onlar çeşitli
vesile ve üslupla bizi aldatmaya devam ediyorlar. Bu ilahi nur
onlara nasip olmamıştır. Bu yüzden bizi ondan uzaklaştırmaya
çalışıyorlar ve bunu başarıyorlar da.
Aziz kardeşlerim Bugünkü durum şudur Ehli küfür bu ilahi nura
iman etmiyor ehii iman da onunla amel etmiyor. Gerçekten acı tir
durum. Daha doğrusu insanlığa isyan. Kuranı kenelerine rehber
edinen- ler hem kendilerini hem de insanlığı bu durumdan
kurtarmaya çalışmalıdırlar. Bu bir borçtı/r.
Peki iman ettiğimiz bu Kurana karşı görevimiz nedir diye
sorabilirsiniz.
Aziz kardeşlerim Kurana karşı görevimiz şu dört noktada
toplanmaktadır
1 — Zayıflama ve gevşeme olmayan kuvvetli ve kesin bir imanla
inanırız ki. Allahın Kitabına dayanan bir toplum sisteminden
başkası bizi kurtaramaz. Kur-an-ı Kerime dayanmayan ve Ondan
kaynaklanmayan her toplum nizamı başarısızlığa mahkumdur.
Misal olarak iktisadi yönü ele alalım. Kuran bu konuda ne getirdi
Görelim
Kuran-ı Kerim
A — Zekat sistemini getirdi
B — Faizi haram kıldı
C — Çalışma ve kazanmayı farz kıldı
D — İsraf ve keyfi harcamayı yasakladı
E — İnsanlar arasında acıma duygusu oluşturdu.
Getirdiği bu tedbirlerle fakirlik meselesini kökünden halletti.
Onun dışındaki sistemler sadece zamana bağlı sakinleştirici
ilaçlarla yetindiler.
Sağlık konusunu ele alalım. Onlar hastaneler ve dispanserler
açtılar yine de hastalığın kökünü kazı-yamadılar. Çünkü
insanların hayat seviyesi düşük içki kumar fuhuş ve diğer
münkerat yıkıcılığını sürdürüyorlar.
Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Bir millette fuhuş yaygın
olursa seleflerinde olmayan acılar onlarda çoğalır buyuruyor.
Diğer taraftan suç işleyenleri hapse atarlar. Bununla suçlunun
suçlar konusunda ihtisas yapmasını sağlarlar. Hapiste ne kadar
fazla kalsalar o kadar ihtisasları artar. Halbuki
c a da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmelidir. (164)
ayetinin hükmünü tatbik etseler memleket onlardan istifade eder.
Kardeşlerim İslam bir bütündür ortak kabul et* mez. Onun milletin
bütün hayat yönlerine tatbik edilip insanlığı kurtarmaya yeterli
olduğuna inanmamız farzdır.
2 — Allahın Kttabtm kendimize bir arkadaş rehber ve öğretmen
yapmalıyız ve Onu devamlı okumalıyız. Allah Taala ile aramızdaki
irtibatı bozmamak için Onu her gün okumalıyız. Seleflerimiz de
böyle yaparlardı. Kuran-ı Kerimden dönmez Onu hiç bir zaman
terketmezlerdi. Hatta Resulullah (s.a.v.) aşırı gitmemeleri için
bazan onlara müdahale ederdi.
Aziz kardeşlerim Az da olsa devamlı okuduğun ayet olmalıdır. Ayda
bir defa hatim yapmak sünnettir. Hz. Ömer b. Abciulaziz (r.a.)
Müslümanların işleriyle meşgul olduğu zaman Mushafı getirir iki
veya üç ayet okur ve şöyle derdi Kuranı terk edenlerden olmamak
için okuyorum. Resulullah (s.a.v.) Kim Allahın Kitabından bir
ayet okursa onun için her harfine on hasene vardır kim Kufan
dinlerse kıyamet gününde kendisi için bir nur olur. buyurmuştur.
Bunun yanında Kuranı ezberleyip de unutanlar büyük günah işlemiş
olur.
öyle ise kardeşlerim çok Kuran okumak hepimizin üzerine farzdır.
Kuranı Kerimde kendimize bir Vird tayin edip Allahın emrine ve
seleflerimize uyarak devamlı okuyalım.
3 — Kuran okurken okuma dinlerken de dinleme adabına riayet
edelim. Gücümüzün yettiği kadar manalarını düşünüp etkilenmeye
çalışalım. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Bu Kuran hüzünle
indi. Onu okuduğunuz zaman ağlayın. Ağlayamazsanız ağlamaya
çalışın. (165) buyuruyor. Bunun manası kalbimiz etkilenmeye hazır
değilse etkilenme için çaba harca-malıyız. Şeytan bizi düşünme ve
etkilenme zevkinden alıkoymamalıdır. Bir gece Ömer (r.a.) bir
kişinin Tur dağına açılmış sayfalar üzerine Yazılmış kitaba beytulmamura tavan gibi yükseltilmiş semaya kabarıp taşan denize
yemin olsun ki Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir. Ona karşı
koyacak hiç bir kuvvet yoktur. (166) ayetlerini okuduğunu işitti
ve dinledikten sonra Kabenin Rabbine yemin olsun hak yemindin
dedi ve baygın düştü. Kendisini Eşlem isminde bir sahabi eve
götürdü ve otuz gün hasta yattı. Sahabeler ziyaretine giderlerdi.
Ömer b. Abdülaziz bir gün yatsıdan sonra abdest alıp namaza
durdu. Namazda Allah meleklerine şöyle der Zulmedenleri eşlerini
ve Allahı bırakıp taptıklarını bir araya getirip onlara
cehennemin yolunu gösterin. Onları durdurun. Çünkü onlar
mesuldürler. ayetini okudu. Onları durdurun çünkü onlar
mesuldürler. ayetini de tekrar etmeye başladı. Müezzin gelip
sabah ezanını okuyuncaya kadar devam etti.
imamı Safi (r.h.)nın yaşadığı dönemde Mekkeli-ler Allahın
Kitabından etkilenmek istedikleri zaman Şafl (r.h.)i çağırtıp
Kuran okuturlardı. O gün aralarında ağlamayan kimse görünmezdi.
Aziz kardeşlerim Kafirlerin Allahın Kitabından uzak olmalarına
rağmen Ondan etkilendikleri görülmüştür. İşte Utbe b. Rabia
Resulullah (s.a.v.)dan Kufanı dinlediğinde şöyle demişti Onun bir
tatlılığı bir tazeliği var. Üstü verimli altı bereketli. O bir
beşer sözü değildir. Necaşinin Cafer (r.a.)den Kuran dinlerken
gözleri yaşla dolmuştur. Bunlar kafir oldukları halde Ondan
etkileniyorlar Müslümanlara ne oluyor da ondan etkilenmiyorlar
Halbuki müminler Kuran Okudukları zaman şu ayetin muhatabı
olmalıdırlar Allah sözlerin en güzeli olan Kuranı ayetleri
birbirine benzeyen karşılıklı hükümleri zikreden bir kitap olarak
indirmiştir. O Kurandan Rablerinden korkanların derileri ürperir.
Sonra derileri ve kalblert Allahın zikrine karşı yumuşar. Bu
Kuran Allahın bir hidayetidir. Onunla dilediğini doğru yola
İletir. Allah kimi de doğru yoldan saptınrsa artık onu doğru yola
getirecek yoktur. (167)
4 — Tek kurtarıcı olan Allahın Kitabının hükümleriyle amel etmek
bize farzdır. Bildiğiniz gibi Kuran-ı Kerimin hükümleri iki kısma
ayrılmıştır.
A — Namaz oruç zekat hac. tevbe istiğfar ahluk do ınluk vefa
şahadet ve emanet gibi her kişiyi ayrı ayrı ilgilendiren ferdi
hükümlerdir. Bu hükümleri her Muslümanın bizzat yerine getirmesi
farzdır. Kuran okuyan kimse bu hükümlere geldiğinde orada durup
kendini hesaba çekmelidir. Mesela Namaz kılın (168) ayetini
okuyan kimse namaz kılmıyorsa hemen namaza başlamalıdır.
İnsanların eşyasında cimrilik yapmayın. (169) ayetine geldiğinde
herkesin hakkını vermelidir. Bu görevi yapmak için baş kalorinin
zorlamasına gerek yoktur. Helal bellidir haram bellidir. (170)
B — Toplumu ilgilendiren hükümlerdir. Had ve clhad gibi. Bu
hükümleri yerine getirme devletin işidir. Devlet bu işleri yerine
getirmediği takdirde Allah Taala katında mesüldür. Bu durumda
millet devletten bunların yerine getirilmesini istemelidir.
Müslümanlar tek kelime altında toplanmalıdır. Ta ki İslama
gelecek bir tehlike karşısında sözünü dinletebilsin. Başkaları
onların gücünü hesaba katsın.
Efendimiz Muharnmed (s.a.v.)e salat ve selam olsun.
ALLAHIN KİTABINDA İKTİSADİ DÜŞÜNCE
Allah Taalaya hamd ederiz. Efendimiz Muham-med (s.a.v.)e Onun al
ve ashabına davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve
selam olsun.
Muhterem kardeşlerimi Sizleri İslam selamı ile selamlarım Allahın
selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
Konuya girmeden önce sizlere şunları hatırlatmak istiyorum.
Allahın Kltabına bakışlarımızı devam ettirirken gayemiz ilmi
araştırma veya fenni tahlil değildir. Gayemiz aklı ve ruhu Onun
kitabındaki külli ve umumi manaya yöneltmektir. Ta ki Onu
okuduğumuz zaman anlamamıza yardımcı olsun. Böylece düşünme
metodunu öğrenir ve Allah Taaianın bu husustaki Muhakkak ki biz
bu Kuranı düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık.
Düşünen
var mı ve Bu Kuran ayetlerini İyice düşünsünler akıl sahipleri
ibret alsınlar diye sana indirdiğiniz Überefe bir kitaptır. (172)
emrine uymuş oluruz.
Aziz dostlarım Biz Kurandan ilhamlar adı altın daki
konuşmalarımızı devam ettirirken ele aldığımız konunun fenni ve
ilmi yönünü geniş bir şekilde açıklamak istemiyoruz. Biz Allahın
Kitabının hedef aldığı yüce manaya zihinleri kalbleri ve ruhları
yönelt-mek istiyoruz. İlmi ve fenni konularda jjsniŞ araştırmalar
isteyenler işte kitap önlerinde istedikleri g M araştırma ve
inceleme yapabilirler. İnanıyorum ki bir araya gelmekle mutluluk
duyduğum şu kısa vakitler konumuzun içindeki ilmi ve fenni manayı
geniş şekilde tahlil etmek fırsatını bana vermez.
Bunu böyle bildikten sonra konumuz olan Allahın Kitabında
iktisadi düşüncesye dönelim.
Muhterem kardeşlerimi Daha önce de İşaret ettiğim gibi Kuranin
İlk hedefi ve te.nel gayesi nefs ve ruhlara doğru yolu göstermek
ve kalbi ıslah etmektir. Kuranın İlk hedefi insan ruhunun
temizlenmesi arınması dosdoğru olması ve işleri gerçek yönü İle
değerlendirmesi için onu tedavi etmektir. Ta ki bütün insanlar
hakkı güzelliği ve adaleti iyi takdir etmeyi kendilerine hedef
yapsınlar
Evet K-fan-t Kerlmin İlk hedefi insan nizamlarını ıslah etmek
değil insan ruhunu tedavi etmektir.
Gerçi insan nizamlarının tedavisi de Allahın Kitabında vardır
ancak ilk hedefi değildir. Çünkü ruhu ıslah olan insanın nizama
bakışı da düzelir. Ruhu bozuk oan kimsenin nizam iyi de olsa ona
bakışı bozuk olur.
Adil bir hakimin önünde zalim bir kanun olabilir. Fakat temiz
ruhu adalete olan bağlılığı ve sevgisi zalim kanunun
maddelerinden adil bir hüküm çıkarmaya sevk edebilir.
Ruhu bozuk olan heva ve hevesine uyan bir hakimin önünde adil bir
kanun olabilir fakat o bozuk ruhu ile adil kanunun maddelerinden
hevesine uygun olarak zalim bir hüküm çıkarabilir. O halde mühim
olan nefsin ıslahıdır.
Bu temel kaideyi dikkate alarak Kuran-ı Kerim insan ruhuna önem
vermiş ona hak adalet ve güzelliği sevdirmiş çirkin şer ve
batıldan nefret ettirmiştir. Gayesi hayırlı ve faziletli bir ruh
meydana getirmektir.
Nefse ve onu şekillendirene sonra da ona kendisi için kötü ve iyi
olanı öğretene yemin olsun ki nefsini arındıran kurtuluşa
ermiştir. Nefsinin gerçek yüzünü gizleyen ise hüsrandadır. (173)
Aziz kardeşim Toplumun düzelmesi nefsin düzelmesine fesadı ise
nefsin fesadına bağlıdır.
Çünkü bir kavim kendi davranışlarını değiştirmedikçe Allah onlara
verdiği nimeti değiştirmez. (174)
Şüphesiz ki bir millet kendisini değiştirmedikçe Allah onu
değiştirmez. (175) Bundan dolayıdır ki Kuran-ı Kerim insan
nefsini gayet geniş ve doyurucu bir şekilde ele almış ona hak ve
adaleti sevdirmiş şer ve batıldan nefret ettirmiş onu daima
fazilet yücelik ve mükemmelliğe sevk etmiştir.
Kuran-ı Kerimin insan nefsinin yücelmesinde iki metodu vardır.
A — İnsan nefsini şerefli kılmak arındırmak ve onu Allaha izafe
etmek.
De ki ruh Rabbimin işidir. (176) Ona kendi ruhumdan üffedim...
(177) Şüphesiz ki
biz
ademoğlunu
muhterem
kıldık... (178)
B — İnsan nefsini Allaha kavuşturmak Hak Taalayı ona tanıttırmak
ve onu Allah Taalanın rekabet altına koymak. Şüphesiz insanı biz
yarattık. Nefsinin ona ne fısıldadığını da biliriz. Biz ona şah
damarından daha yakınız. (179)
Ey Muhammed. Her ne durumda olursan ol Kurandan ne okursan oku
sen ve ümmetin her ne iş yaparsanız yapın onu yapmaya
giriştiğinizde biz ona mutlaka şahit oluruz...(180) Bu iki yol
ile insan nefsine yüceliğini ve faziletli olduğunu
hissettirmiştir.
İslamın ıslah metodunda insan nefsinin ıslahının temei taş olarak
kabul edilmesi burdan kaynaklanmaktadır.
Hadis-i Şeriflerde de bu konuya geniş yer veriliyor. Bu konudaki
hadislerin bazılarını hatırlatalım. İyilik güzel huylu olmaktır.
Kötülük göğsünü tırmalayan ve başkasının ona vakıf olmasını
istememen-dir. (181)
Başkaları fetva verse de kalbinin fetvasını dinle. Bilin ki
bedende bir et parçası vardır. O düzelirse bütün beden düzelir. O
bozulursa bütün beden bozulur. Bilin ki bu kalbdir.
Muhterem dostlarım Şayet biz Allahın Kitabın-da şekli ve ameli
sistemler kalbin ıslahı nefsin yücelmesi ve ruhun tedavisinden
sonra geliyor diyorsak suç işlemiş veya aşırı gitmiş değiliz.
Çünkü bu ıslah ameliyesinin tabii sonucudur. Belki de semavi
kanunlarla medeni kanunlar arasındaki fark buradadır. Birincisi
insan nefsine iniyor ve her nefsi kendi kendinin bekçisi yapıyor.
İkicisi ise ruhi manaya önem vermeden şekiiyatta kalıyor ve bu
yüzden suçla mücadelede başarısız oluyor.
Bunu böyle belirttikten sonra konuşmamıza konu seçtiğimiz ameli
manaya dönelim. Kuran-ı Kerim insan kalbinin ıslahına ağırlık
vermekle beraber ameli yönünün ıslahını ihmal etmiyor. ^ Ancak
ameli yönünü ele alırken ayrıntılarına girmiyor. Külli mana ve
kaidelerle ele alıyor. Tatbikatının faydalı olması her zaman ve
her yerde iyilik kaynağı olması için bütün incelik ve hikmetini
sergiliyor. İktisadi konu insanlara ve durumlara göre değişme arz
ettiği için umumi olarak ele alıyor ve insanların iyilerinden
faydalanmaları kötülerinden uzaklaşmaları İçin kaideler
getiriyor.
Kuran-ı Kerim serveti dünya hayatının bir ihtiyacı ve hayatın
devam etmesi için bir vasıta sayıyor. Bazı nizamların onu
munkerat veya müherramat kabul ederek kötülediği gibi
kötülemiyor. öğünüle-cek bir mevkiye de getirmiyor. Sadece
hayırda kullanıldığı zaman hayır serde kullanıldığı zaman şer
olabilen bir vasıta kabul ediyor.
Bu görüşün kıymetini zenginliği munkerat ve suç sayan zenginin
Allaha kavuşamayacağını iddia eden devenin iğne deliğinden
geçmesini onun cennete girmesinden daha kolay kabul eden bazı
kanunlar işittiğimizde daha iyi anlarız. Bazı felsefelerde de mal
sadece bir eğlence ve zevk vesilesi kabul edilmiştir. İnsanların
birbirine girmesine sebep olmuştur.
Bunlar mal hususunda çeşitli görüşler ileri sürerken İslam en
mutedil görüşü gösteriyor. İslam Malın kıymeti mal olmasından
değil öğrettiğinden-dir. Hayır öğretirse sahibine fayda getirir
şer öğretirse şer getirir diyor.
Kim Allah yolunda harcar ve Ondan korkarsa ve en güzel olan İslam
inancını tasdik ederse biz onu kolay olan şeye muvaffak kılarız.
Kim de cimrilik eder ve Allaha ihtiyacı olmadığını iddia ederse
ve en güzel olan İslam akidesini yalanlarsa biz onu en zor olan
şeye sürükleriz. (182)
Kuran-ı Kerim mal konusunu ele alırken onu sevdirioi veya nefret
ettirici bir tutum izlemiyor.
Mal ve çocuklar dünya hayatının geçici zineti-dir. Geriye kalan
salih ameller ise sevap olarak da ümit kaynağı olarak da Allah
nezdinde sizin için daha hayırlıdır. (183) Bunun yanında
zenginliği bazan bir nimet sayıyor
Eğer yoksulluğa düşeceğinizden korkuyorsanız yakında Allah sizi
lütuf ile zenginleştirir.
Bazısında da hayır olarak adlandırıyor. Sahip olduğunuz
kölelerinizden azat olmak için bedel vermek isteyenlerin eğer
kendilerinden bir hayır görüyorsanız bedel vermelerini kabul
edin. Allahın size verdiği maldan onlara da verin. Burada tereke
hayır sayılıyor. Mal edinme garizesi iktisadın temel
unsurlarındandır. Bu ayette de malın insan nefsi ile alakası
olduğuna işaret vardır. Diğer ayetlerde de malın başka bir yönüne
dikkat çekiiiyor.
Gerçekten insan hayra (mala) pek düşkündür. (185)
Sizden birine ölüm geldiği zaman eğer geride mal bırakıyorsa anababaya ve akrabalara uygun bir şekilde vasiyette bulunmanız size
farz kılındı. Bu muttakiler üzerinde bir borçtur. (186)
Burada malın iki yönlü bir silah olduğuna insanın onu hayra
yöneltmesi gerektiğine işaret ediliyor. Hayır. Gerçekten insan
zengin olduğunu görünce azar. (187) ayetinde ise malın bir isyan
aracı olduğu belirtiliyor.
Ne olursa olsun İslam malı dünya menfaatlerinden biri olarak
kabul ediyor. Müslümanlara ondan ellerini çektirecek kadar çirkin
gaye edinecek kadar da sevimli göstermiyor. Sadece onu hayra
vesile kabul ediyor.
Bu konuyu bu şekilde öğrendikten sonra Kuran-ı Kerimin ele aldığı
Servetin aslı ve çeşitleri konusuna göz atalım.
Aziz kardeşim Kuran-ı Kerim dikkatleri çalama ve kazanmaya
çekmektedir. O boş gezen bir Müslüman istemiyor. Çalışkan
mücadele eden. malı kendisinin ailesinin ve milletinin hayrına
değerlendiren ve bunu ibadet sayan bir Müslüman istiyor.
islam kazancı farz kılmış ona teşvik etmiş ve onu bir ibadet
saymıştır. İbadetle kazancı yanyana zikreden şu ayetlere bakarsak
bunu daha iyi anlarız.
Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılıp Allahın lütfundan
rızkınızı arayın... (188)
Yeryüzünün her tarafında gezip dolaşın ve Allahın vermiş olduğu
rızktan yiyin. Tekrar dlrildikten sonra yine dönüş Onadır. (189)
Allah içinizden hasta olanları yeryüzünde Allahın lütfundan rızık
arayanları ve Allah yolunda savaşanları bilir. Kurandan
kolayınıza geleni okuyun. Namazınızı kılın. Zekatınızı verin
Allah için güzel ödünç verin. (190)
Aziz kardeşlerim Gördüğünüz gibi Allah yeryüzünde kazanç için
dolaşanları hayra koşanlar grubundan sayıycv ve onu kendisi için
bir kurbiyyat kabul ediyor. Bu konuda birçok da hadis vardır.
Peygamber (s.a.v.). Hz. Muazın elinde bitkilerin eserini görünce.
Bu elleri Allah da Resulü de seviyor Lu-yurmuştur. Hz. Ömer
(r.a.) çalışmayan bir grubun y ı-nından geçerken bunlar kimlerdir
diye sormuş. Bunlar mütevekkillerdir denince Hayır bunlar
başkasının sırtından geçinenlerdir. demiştir. Tasavvufu
başkalarının sırtından geçinme mesleği olarak kabul etmek çok
yanlış bir harekettir.
Tasavvuf hiç bir zaman rızk toplama mesleği olmamıştır.
Seleflerimizde böyle bir harekete rastlanmamıştır. Resulullah
(s.a.v.) başkalarından bir şey istemeyi yasaklamıştır. Bir gün
atın üzerindeyken Kab b. Acrenin kamçısı düşüyor. Yolda bulunan
çocuktan kamçıyı vermesini istemiyor ve inip kendisi alıyor. Bu
durum kendisinden sorulduğunda Ben başkalarından bir şey
istemeyeceğime dair Resulullaha söz verdim diyor. Ebu Bekir
(r.a.) kendisine Bey-tulmalsdan maaş sağlamak istediğinde Hayır
ey Resulullahın halifesi Ben insanlardan bir şey istemeyeceğime
dair Allaha söz verdim diyor. Resulullah (s.a.v.) bir
hadislerinde Devamlı insanlardan mal isteyen kimse kıyamet gününa
yüzünde et kalmamış olarak gelecektir buyruimuştur
Daha sonra Kuran-ı Kerim malın kaynağına ve çeşitlerine işaret
ediyor. Misal * Ticareti ele alarak birçok ayetlerde zikrediyor.
Bunl. rdan bazılarını okuyalım.
Ancak aranızda yaptığınız ticar-t peşin olursa yazmamanızdan
dolayı size bir günah yoktur. (19-1)
Kureyş hiç olmazsa alıştırıldığı kış ve yaz ticaret yolculuğuna
ısındırıldığı için kendilerini açlıktan kurtarıp doyuran ve
korkudan emin kılan bu Kabenin Rabbine ibadet etsinler. (192)
Ey iman edenler Kazandıklarınızın ve sizin için yerden
çıkardıklarımızın helal ve temiz olanlarından Allah için
harcayın. (193)
İnsan yediğine bir baksın. Suyu bol bol biz indirdik. Yeryüzünü
mutlaka biz yardık. Orada taneler üzüm hayvan yemi zeytin ve
hurma ağacı birbirine girmiş bahçeleri meyveleri ve otlakları biz
bitirdik. Bunlar siz ve hayvanlarınızın geçimi içindir. (194)
Gökten bereketli bir su indirdik. Kullara rızık olsun diye onunla
bahçeler hasad edilen taneli ekinler tomurcukları birbirine
binmiş yüksek hurma ağaçları bitirdik. (195)
Bu ayetler Allahın kullarına en büyük nimeti olan yer üstü
servetine işaret ediyor. İnsanların bu serveti
değerlendirmelerinin ve yeryüzünün hayratından faydalanmalarının
farz olduğuna dikkatleri çekiyor.
Sanat konusuna da işaret ederek Davud (a.s.)ın bir sanatkar
olduğunu bildiriyor. cBiz Davuda sizi Savaşta korumak için zırh
yapma sanatı öğrettik. Artık şükretmez misiniz (196)
Servet çeşitlerine işaret ederken madenleri de ele alıyor.
Kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar İçin birçok faydalan olan
©miri verdik. (197)
Aziz kardeşlerim Bir milletin kitabı onun dikkatini demirin
kıymetine çekiyor e onu değerlendirmesini istiyorsa o millet
demiri araştınp iktisadi kalkınmasında iktisadi ve sına hayatını
ona bina etmekte daha haklı değil midir
Su servetine de işaret ederek şöyle buyuruyor Şu iki deniz bir
değildir. Biri tatlı kandına ve içimi kolaydır. Diğeri de tuzlu
ve acıdır. Hepsinden de taze balık eti yersiniz takındığınız süs
eşyasını çıkarırsınız. Gemilerin o sulan yara yara gittiğini
görürsünüz. Bu da Allahın lütfundan nzık aramanız ve şükretmeniz
içindir. (198) Ne gariptir ki dünyada hiç bir milletin sahili
Müslümanlarınk kadar geniş olmamasına rağmen bu servetten
istifade etmek hususunda onlar kadar tembel bir millet bulamazsın
Hayvani servete de şu ayetle işaret ediyor Sizler için
hayvanlarda da ibret vardır. İşkembelerinde-ki yem artıklarıyla
kandan meydana gelen saf kolayca içilebilen sütü size içiririz.
Hurma ağacının meyvelerinden sarhoş edici meşrubat —ki bu
haramdır— bunun yanında güzel nzıklar edinirsiniz. Şüphesiz ki
bunda akıl sahibi bir millet için büyük ibret vardır. (199)
Bunların yanında Allahın Kitabımn koyduğu iktisadi nizamda mal
insanlar arasında bir yardımlaşma vesilesi kabul ediliyor.
Servet kaynağı ve çeşitlerini böylece ele aldıktan sonra
iktisatla ilgili prensipleri açıklıyor ve mülkiyet prensibini
tesbit ediyor. İslamda fertler mülk edinebilirler Kuranın birçok
yerlerinde mal insanlara izafe edilerek zikredilmiştir.
Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer İmtihandır.
(200) Mallarında belirli bir hak vardır. (201) Allahın size
verdiği maldan onlara da verin. (202)
Daha sonra mülkiyetin kaynağına işaret ederek alım satım konusunu
ele alıyor Allah alış verişi helal kıldı. (203) Burada genel
kaidelere işaret ettiğini tafsilata geçmediğini onun koyduğu
kaideleri hadisin açıkladığını sonra müctehitlerin gelip onları
tatbik ettiklerini daha sonra İslam aydınlarının onlardan hüküm
çıkarttığını bu kaide ve hükümlerin hiç bir çevre ve zamana ters
düşmediğini görürüz.
Alım satımın yanında veraset hibe ve ganimeti iktisadi bir nizam
olarak kabul ediyor. Allah size evlatlarınızın miras taksimi
hususunda erkeklerin paylarının kızların iki katı olmasını
emretmektedir. (204)
Artık elde ettiğiniz ganimetleri helal vs temiz olarak yiyin.
Diğer taraftan Kuran-ı Kerim hior (tasarruftan menetme) hükmünü
getiriyor. Allahın yaşayışınızın sebebi kıldığı mallarınızı
beyinsizlere vermeyin. O mallardan onlara yedirin giydirin ve
onlara güzel söz söyleyin. (206) Evlenme çağına gelinceye kadar
yetimleri deneyin. Eğer rüşte erdiklerini açıkça görürseniz
maliannı kendilerine verin. Büyüyecekler de mallanna sahip
olacaklar endişesiyle maliannı israf ederek tez elden yemeyin.
Zengin olan onların mamalını yemekten çekinsin. Fakir olan ise
meşru surette yesin. (207)
Görülüyor ki malda ilahi murakabe vardır bu da İslam hukukunun
diğer hukuklardan üstün olduğunun bariz bir delilidir. Şu ayeti
okursak ilahi murakabeyi daha iyi öğreniriz Yetimlerin maliannı
haksız yere yiyenler kannlanna sadece ateş tıkamışlardır. Onlar
yakında alev alev yanan bir ateşe sokulacaklardır. (208)
Daha sonra önemli bir iktisadi prensibi servet dağılımındaki
farklılığı tesbit ediyor. Onların dünya hayatındaki
geçimliklerini araiannda biz taksim ettik. Derece bakımından
bazısını bazısından üstün kıldık. (209) Bunun iktisadi sebebi ise
Ta ki birbirinden faydalansınlar. Rabbinin rahmeti onlann uoya-da
topladıklarından daha hayırlıdır. (210) Dünyada nasibi a*
o.anlara Allahın rahmetinin yetişeceğini vaad ediyor.
islamda temel kaide herkesin yeteri kadar mala kavuşmasıdır.
Batının maddi sisteminde ise herkes İstediği kadar alabilmekte
veya çalıştığı kadar almaktadır. Bu yeryüzünde adalet ve barışın
kalmaması demektir. Oysa adalet herkesin kendisine yetecek mala
kavuşmasıdır.
İslam kanaat ve taksimde payına düşene razı olma prensibini
getirmekle beraber mali yönden yüksek tabakayı serbest
bırakmıyor. Aksine ona baskı yaparak maddi yönde daha aşağıda
olan tabakanın kalkınmasına yardım etmesini istiyor. Böylece
İktisadi denge sağlanmış oluyor islam toplumunda aşırı zengin ve
acından ölen fakir kalmamış oluyor.
İslam Allah yolunda harcanmayıp biriktirilen mali haram kabul
ediyor. cEy Muhammed altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda
sarf etmeyenleri can yakıcı bir azapla müjdele. Kıyamet gününde
bunlar cehennemin ateşinde kızdırılırlar. Bu mallarla
biriktirenlerin alınları böğürleri ve sırtları dağlanır. Onlara
çişte kendiniz için biriktirdiğiniz şeyler bunlardır. Şimdi
biriktirdiklerinizi tadın denir. (211)
Cim iliği de haram sayıp onu insan nefsinde arız olan en kötü
hastalık olarak niteliyor. Şüphesiz Allah kibirlenen ve öğünen
kimseyi sevmez. Bunlar cimrilik ederler ve İnsanlara da cimriliği
emrederler. Allahın kendilerine lutfundan verdiğini gizlerler.
(212)
İslama göre zengin farz zekatı verdikten sonra etrafındaki
çalışmayanlara da yardım etmek mecburiyetindedir Ey Peygamber
onların mallarından sadaka al ki bunlarla onları manevi kirlerden
temizlemis ve derecelerini yükseltmiş olasın. Onlara dua et.
Çünkü senin duan onlar için bir huzur kaynağı* dır. (213) İslam
israf aşırı refah ve azgınlığı yasaklıyor ve bu durumda olanları
suçlu kabul ediyor Böylece biz her ülkenin ileri gelenlerini
suçlular yaptık. Ta ki tuzaklar kursunlar. Oysa onlar sadece
kendi aleyhlerine tuzak kurarlar fakat bunun farkında
değillerdir. (214) Allah yolunda harcamayı teşvik ediyor
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu her başağında yüz
tane olmak üzere yedi başak veren bir tanenin durumuna benzer.
Allah dilediğine kat kot verir. Allah lütfü geniş olan ve her
şeyi bilendir.
Mallarını Allah yolunda harcayıp sonra harcadıklarını başa
kakmayan ve eziyet etmeyenlerin işte onların mükafatları Rableri
katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.
(215) Hatta seleflerimizden bazıları mallarının tamamını bazıları
yansını bazıları da üçte birini Allah yolunda harcarlardı.
islam fakire zekat vermekle beraber çalışma ve kazanmalarını
emrediyor dilenmelerini yasaklıyor. Beytulmakten onlara hak
veriyor. Fakirliği bir zillet kabul etmiyor sadece geçici içtimai
bir mesele kabul ediyor. Ayrıca kanaat etmeyen bir zengini de
fakir sayıyor. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Malın çok
olması zenginlik değildir zenginlik nefis zengn-liğidir.
buyurmuştur. İslam malda farklılığı getirirken kanaat yardımlaşma
ve sosyal güvenlik prensiplerini koyarak onun kötü etkisini
ortadan kaldırıyor.
İslam haram kazancı da yasaklıyor ve böyle bir suç işleyenler
hakkında mücmel kaideler getiriyor.
Erkek ve kadın hırsızların yaptıklarının karşılığı ve Allah
tarafından bir ceza olarak ellerini kesin. (216)
Ey iman edenler İçki kumar putlar ve fal ok-lan şeytan amelinden
olan birer pisliktir. Bu pislikten kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların bir kısım
mallarını bile bile günaha girerek yemek için hakimlere
aktarmayın. (218)
Her kötü kazanç haramdır ondan hayır beklenmez. Güzel muameleler
için de kaideler koymuştur. İhsan vefa emanet hakkı arama
bunlardan bazılarıdır. İktisadi ıslahat konusu Şuayb (a.s.)ın
kıssasında en güzel şekilde açıklanmıştır.
Medyen halkına kardeşleri Şuaybı Peygamber olarak gönderdik.
Onlara şöyle dedi
Ey kavmim
Allaha kulluk edin. Sizin için Ondan başka ilah yoktur. Ölçü ve
tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi bolluk ve bereket içinde
görüyorum. Sizin için çepeçevre kuşatacak bir günün azabından
korkarım.
Ey kavmim ölçü ve tartıyı adaletli ve tam olarak yapın. İnsanlara
eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk ve karışıklık
çıkarmayın. Eğer iman ediyorsanız Allahın geriye bıraktığı sizin
için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim.
Medyen kavmi şöyle dedi Ey Şuayb atalarımızın yaptığını
bırakmamızı veya mallarımızda dilediğimizi yapmamamızı sana
namazın mı emrediyor Şüphesiz ki sen halim selim aklı başında bir
adamsın. Şuayb da şöyle dedi Ey kavmim Söyleyin bana Rabbim
tarafından apaçık bir delilim varsa ve beni güzel bir rızıkla
katından rızıklandırıyorsa Ona nasıl karşı gelebilirim Ben
sizlere yasak ettiğim şeyleri kendim yapmak istemem. Sadece
gücümün yettiği kadar ıslah etmek isterim. Muvaffakiyet sadece
Allahtandır. Sadece Ona güvenir ve Ona yönelirim. (219)
Son olarak İslam musibetlerin başı olan faizi haram kılmıştır.
Ey iman edenler kat kat faiz yemeyin. (220)
İşte İslam iktisadi ruhi ve ameli kalkınmayı i ağlamak için bu
kaideleri koymuştur. Eğer insanlar bu temel kaidelere sarılsalar
dünya ve ahirette mesut olurlar. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e
salat ve selam olsun.
ALLAHIN KİTABINA GENEL BAKIŞ
Allah Taalaya hamd olsun. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun alına
ve ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar ypyanlara salat ve
selam olsun.
Muhterem kardeşlerim Hepinizi İslam selamı ile selamlarım Allahın
selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
Bu geoe bize parlaklık üzerine parlaklık getirdi. Nefsimiz de
büyük yara aldı. Allah Taaladan Onun sevgisi etrafında
toplanmamızı onu bizler için faydalı kılmasını isteriz. Biz
Resulullahın haklarında Kıyamet günü olduğunda Allah tarafından
bir mü-nadl Benim İçin birbirini sevenler nerede Benim İçin
birbirini ziyaret edenler nerede Celalim hakkı için benim
gölgemin dışında bir gölge olmadığı günde onları
gölgelendireceğim diye çağıracaktır. (*) dediği kimselerin
yolunda gitmek nasip eylesin.
(•)
Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.
Aziz kardeşlerim Bugün Allahın Kitabı etrafında konuşmak isterken
özel bir konu belirtmedim. Fakat daima aklıma gelen özellikle
memleketin her tarafında arkadaşlarımla konuşurken konferans ve
ders verirken arzu ettiğim bir husus Allahın Kita-bına genel
bakış hususu vardır. Bu gece bütün şubelerin temsilcilerinin de
burada olmasını fırsat bilerek bu arzumu yerine getirmek
istiyorum.
Aziz dostlarım Davetimize ışık Jutması için bu genel konuşmayı
yapmak istiyorum. Davetimiz Kur-an-ı Kerime davet olduğuna göre
bu konuşmamda davetçi kardeşlerimin zihinlerine bir tevcihatta
bulunmuş olurum. Konuşmam Allah Taaİanın Kitabında-ki yön verici
manaları toplama çabası olacaktır. Özetle bu geceki konuşmam
Müslüman Kardeşlerin davetinin tasviri olacaktır. Allahın
Kitabını okuyoruz surelerinin bahçelerinde dolaşıyoruz
ayetlerinin çiçeklerinin güzel kokularından istifade ediyoruz
fasılaları arasında geziniyoruz ne mutlu bizlere. Burada sizlere
bir hadisin manasını aktarmak istiyorum. Peygamber (s.a.v.)e
Hangi amel Allaha daha sevgilidir diye sorulduğunda Allahın
kullarından Ona en sevgili olan konan ve göçendir. buyurdu.
Kimdir bu konaklayan ve göçen dendiğinde Hatim ettikten sonra
yeniden başlayan başladıktan sonra hatim edendir. buyurmuştur.
Abdullah b. Mesud (r.a.) Ha mimleri okuduğum zaman çiçeklerle
dolu bahçeye iniyor çiçeklerini kokluyorum. demiştir. Kurandaki o
müthiş tasvir ve güzel üslup karşısında bunları söylememek mümkün
değildir. Yukardaki hadiste geçen konma ve göçme meselesinde.
Kuran-ı Kerim hatim edildikten sonra tekrar Fatiha ve Bakaradan
birkaç ayet okumanın sünnet olduğu anlaşılmaktadır. Hatimden
sonra okunacak özel bir dua yoktur. İstenilen dua yapılabilir.
Allah Taala şöyle buyuruyor Ey Muhammed Eğer kullarım beni senden
sorarlarsa şüphesiz ki ben çok yakınım. Dua edenin duasını dua
ettiğinde kabul ederim. Benim emrime uysunlar ve bana iman
etsinler ki doğru yolu bulalar. (221)
Aziz kardeşim Allahın Kitabını okuyan kimse Onun genel
unsurlarını dört temel esasta toplayabilir.
1 — Sağlam bir inanç Allahın Kitabı akide konusuna büyük önem
veriyor. Çünkü insan inançsız yaşayamaz. İnanç insan ruhunda bir
fıtrattır. Bu manada bir batı bilgini şöyle diyor Niçin Allaha
hnan ettiğim sorulsa vereceğim cevap niçin yemek yiyor su içiyor
ve uyuyorsun sorusuna verdiğim cevabin aynı olacaktır. Çünkü
yemek içmek ve uyumak maddi varlığım için bir zarurettir iman da
ruh varlığım İçin bir zarurettir.
Kuran-ı Kerim bu insani ve ruhi ihtiyacı gayet kolay bir şekilde
tanzim etmek için gelmiştir. Onun yanında akaidin iki önemli yanı
vardır. O da Allaha ve ahiret gününe iman etmektir. Bu ikisinin
dışında iman edilmesi gereken hususlar gayet kolaydır. Anlaması
zor incelikleri yoktur.
Ey mümin Kuran-ı Kerim şu gerçeği gözünün önüne koymanı istiyor
Sen kainatta her şeye hakim olan her şeye gücü yeten sana senden
daha yakın olan mutasarrıf bir kuvvete bağlısın. Kuran-ı Kerim
sende ilerdeki yeni hayatın varlığına dünyadaki cisminin
dağılmasıyla hayatın son bulmayacağına hesaba çekileceğin bir
hayatın kaçınılmaz olduğuna iyilik yaptıysan iyilik kötülük
yaptıysan kötülükle karşılaşacağına inanmanı istiyor. Her şeyin
esası Allaha ve ahiret gününe inanmaktır.
Kuran-ı Kerimi okuduğunda ilk karşılaştığın ayet Bu kendisinde
hiç şüphe olmayan ve Allahtan korkanlara doğru yolu gösteren bir
kitaptır. Onlar gay-ba iman ederler. Namazı kılarlar ve
kendilerine verdiğimiz nzıktan Allah yolunda harcarlar. Onlar
sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. Ahi-rete
de kesinlikle inanırlar. (222) ayetidir. Birkaç ayet okuduktan
sonra Allah Taalayı tanıtan şu ayete gelir Ey insanlar sizi ve
sizden öncekileri yaratan Rabbinlze İman edin.
Gerekirki
sokmasınız. (223)
Sonra bunu ceset ayeti takib şrfiyor fE§w bunu yapamazsanız — ki
elbette yapamayacaksın^ — o halde kafirler için hazırlanmış
yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden sakının. (224)
Bunlar diğer semavi
kitaplarda
rastlanılmayan
hayret
verici bir üslupla sergileniyor. Kur*anda her türlü zorlamadan
uzak insan fıtratına hitabeden kolay bir mana bulursun. İnsan
fıtratına hitap ederken her türlü sanat çeşidinden felsefe mantık
ve lahuti nazariyelerinden uzak bir üslup kullanmıştır. Çunku bu
nazariyeler insanın insan için koyduğu nazariyelerdir. Bu
iddiamızın doğruluğunu anlaman için şu ayetleri okuman yeter t Ey
insanlar Eğer tekrar dirilmenizden şüphe ediyorsanız ilk
yaratılışınızı bir hatırlayın. Yaratmadaki kudretimizi açıkça
göstermek için biz sizin aslınızı topraktan sonra onun neslini
nutfeden sonra pıhtılaşmış kandan sonra da belli belirsiz bir
çiğnem et parçasından yarattık. Dilediğimizi belli bir vakte
kadar rahimlerde tutuyor sonra da bebek olarak dünyaya
getiriyoruz. Daha sonra siz en güçlü çağınıza eriyor&^nuz.
Kiminiz ölüyor
kiminiz kemale erip en kötü devresine ulaşıyor.
Artık eşyayı önceki gibi idrak edemiyor.
Sen yeryüzünü kupkuru görürsün fakat Biz oraya su İndirdiğimiz
zaman harekete geçer kaba-nr ve her sınıftan güzel güzel bitkiler
bitirir.
İşte bütün bunlar Allahın hak olduğuna delildir. Ölüyü dirilten
de Odur. O her şeye kadirdir. Kıyamet kopacaktır ve bundan şüphe
yoktur. Allah kabirdekileri diriltip kaldıracaktır. (225)
Ey Muhammed de ki Ey mülk sahibi Allahım müikü dilediğine verir
dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz dilediğini zelil edersin.
Hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye kadirsin. Geceyi
gündüze katarsın gündüzü de geceye. Ölüden diriyi çıkarırsın
diriden de ölüyü. Dilediğini de hesapsız rızıklar.dırır-sın.
(226) Şu ayet Allahın kudretine karşı insanın ac-ziyetine delil
getiriyor Sizi karadan ve denizden yürüten Allahtır. Bulunduğunuz
gemi içindekileri tatlı bir rüzgarla muntazam götürürken ve
yolcular da neşeli iken bir fırtına çıkarak onlara her taraftan
dalgalar gelip çepeçevre kuşattıklarını anlayınca... (227) İşte
burada insan fıtratı şahane bir surette tecelli ediyor ve şu
manzara ortaya çıkıyor Dini sadece Allaha tahsis ederek şöyle dua
ederler Yemin olsun ki sen bizi bu durumdan kurtarırsan şükür
edenlerden oluruz. (228) Allahın Kitabı insan kalbini imana
tahrik etmekle kalmıyor (çünkü böyle bir iman nazari olmaktan
öteye gitmez) onu ahiretin beklediğini ve Allahın murakabesi
altında olduğunu hissettin yor.
Ey Muhammed her ne durumda olursan ol Kurandan ne okursan oku sen
ve ümmetin her ne iş yaparsanız yapın onu yaparken biz mutlaka
ona şahit oluruz. Gerek yerde gerek gökte zerre kadar bir şey
dahi Rabbından gizli değildir. Bundan dnha küçüğü ve daha büyüğü
yoktur ki apaçık bir kitapta kayıtlı olmasın. (229) Allah hain
gözleri ve kaiblerin gizlediklerini bilir. (230)
Nereye gidersen git Allahın rekabeti üzerindedir. Bunun ameli
neticesi şudur Devamlı Alıahın murakabesi altındasın. Sen Onu
göremezsin. O seni görür.
Ahireti devamlı gözümüzün önünde tutarak şu ayetleri hep beraber
okuyalım O gün herkesin amel defteri ortaya konur. Ey Muhammed
Günahkarların amel defterlerinden korkarak Eyvah bize bu nasıl
defter imiş ki büyük küçük hiç bir şey bırakmadan saymış dökmüş
dediklerini görürsün. Onlar yaptıklarının cezasını hazır
bulurlar. Rabbın kimseye zulmetmez. (231)
Sen o gönün şiddetinden bütün ümmetlerin diz-üstü çöktüklerini
görürsün. O gün her ümmet amel defterinin başına çağrılacak ve
onlara şöyle denilecektir Bugün dünyada yaptıklarınızın
karşılığını göreceksiniz. (232)
Biz kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiç bir kimse hiç
bir zulme uğratılmayacaktır. İşlenen amel bir hardal tanesi kadar
da olsa biz onu ortaya koyarız. Hesaba çekenin biz olmamız yeter.
(233) Özetleyecek olursak İslam akidesi fıtridir amelidir sağlam
bir akidedir. Kolay olmakla beraber derindir.
2 — Doğru bir ibadet Aziz kardeşim İbadet konusunda şu ayetleri
beraber okuyalım Namazı kılın zekatı verin. (234) Hac bilinen
aylardandır. (235) Rabbinizden bağışlanmanızı isteyin. Şüphesiz
ki O çok bağışlayıcıdır dedim.* (236) Allahın Kitabında yerine
getirmemiz gereken olumlu ibadetler olduğu gibi terk etmemiz
gereken olumsuz ibadetler ete vardır. Çünkü haram olan şeyleri
terk etmek bir ibadettir. Ey Muhammed mümin erkeklere söyle
gözlerini zinadan sakınsınlar ırzlarını ve namuslarını
korusunlar. (237) Ey iman edenler içki kumar putlar ve fal okları
sadece şeytan amelinden birer pisliktir. O pislikten kaçının ki
kurtuluşa eresi-niz. (238)
Burada acı bir hususu anlatmak istiyorum. O da şudur O zamanki
müşrikler bile bizim kadar fal ve falcılara sarıimamıştır. Oysa
Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Bir kimse bir kahin veya
falcıyı getirir de onu tasdik ederse kırk gün tevbesi kabul
olmaz. (*) buyuruyor. Diğer bir hadiste bir kimse bir kahin veya
falcıyı getirir de söylediklerini tasdik ederse Mu-hammede ineni
inkar etmiş olur. (**) buyurmuştur. Abdullah b. Mesud (r.a.) bir
gün karısının yanına girdiğinde onun boynunda bir şey görmüş ve
hemen çıkardıktan sonra şöyle demiştir Mesud ailesi şirkten uzak
olarak tanınıyor. Bu muska ve tevle şirktir. (Tevle kadınların
kocalarınca sevilmeleri için yaptıkları bir şeydir.) Kardeşim bu
hususları iyi düşün.
Gelelim konumuza Allahın emrine uymak yasakları terk etmek
ibadettir. Terkeden sevap alır. demjştik. Bu konudaki
delilimiz*şu hadis-i şeriftir Allah iyilikleri de kötülükleri de
kitabında yazmıştır. Kim bir iyilik yapmaya azmeder de onu
yapmazsa bir hasene yazılır. Eğer yaparsa ondan yetmişe yediyüz
kadar ve daha kat kat hasene yazılır. Kim
Hadisi Müslim rivayet etmiştir
Hadisi Bezzaz rivayet etmiştir
de bir kötülük yapmaya azmederek yapmazsa bir iyilik yazılır
yaparsa bir günah yazılır.
Allahın emrettiği ibadetleri emrolunduğun üzere zahiri v batmi
yönü ile tamamlaman farzdır. Allahın yasakladığı menhiyatlardan
Onun rızası için kaçınman da farzdır. Bir hadisi şerifte Bir
kimse Allahdan korkarak gözünü haramdan sakınırsa Allah ona
tadını kalbinde hissedeceği bir iman verir. buyrulmaktadır.
Aziz kardeşim Allahın Kitabının ibadetlerle ilgili ayetlerini
okuduğunda bu konuda tafsilata geçilmediğini görürsün. Mesela
Namaz kılın ayetinde rekatların adedi belirlenmemiştir. Hadisi
Nebevi gelip onu geniş olarak açıklamıştır. Bu konudaki şu iki
ayeti okuyalım Sana Kuranı indirdik ki insanlara vahyedilenleri
açıklayasın. (239) Peygamber size ne getirdiyse onu alın. Size
neyi de yasakladı ise ondan kaçın. (240)
3 — Üstün ahlak Ahlak ile ibadet arasındaki fark şudur İbadet
Allah için yapılır. Ahlak ise ruhta olan sıfatlardır. O sıfatlar
insanın fiilinde kendisini gösterir. Doğruluk emanet vefa
yiğitlik affetme ve müsamahakarlık gibi. Bu sıfatları açıklayan
şu ayet- teri beraber okuyalım Rabbinizln mağfiretine ve
genişliği göklerle yer kadar olan Allahtan korkanlar için
hazırlanmış bulunan cennete koşun. Allahtan korkanlar bollukta ve
darlıkta Allah yolunda harcar lar. Öfkelerini yenerJer ve
insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah iyilik yapanı sever.
Sıkı hastalık ve şiddet zamanında sabredenler işte onlar doğru
olanlardır.Müttakiler de işte bunlar* dır. (242)
Sabırla ve namazla yardım isteyin. (243) Ey İman edenler Sabredin
hudutlarınızda nöbet tutun. Allahtan korkun ki kurtuluşa
eresiniz.
Allahın ahdim yerine getirirler. (245) Verdiğiniz sözü yerine
getirin
çünkü verilen sözde mesuliyet vardır. (246)
Onlar
emanetlerine ve sözlerine riayet ederler. (247)
İmam Şafii bu ayet hakkında Eğer insanlar bu ayetin hükmü İle
amel etseler kendilerine yeter buyurur.
Sabır hilm şeref vefa ve yiğitlik gibi güzel ahlakların yanında
sabırsızlık cimrilik ve dünya sevgisi gibi kötü ahlaklar da
vardır Allah Taala birincisinin yapılmasını emrederken ikincisini
yasaklıyor Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı İyilikte bulunma
yi ve akrabalara yardım etmeyi emreder. Fuhşu kötülüğü ve zulmü
yasaklar. Allah sizlere düşünmeniz için öğüt veriyor. Nefse ve
onu şekillendirene ona kendisi için kötü ve İyi olanı Öğretene
yemin olsun ki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir
4 — Adalete dayanan İçtima ahkam i Bu hükümler cemiyetle
ilgilidir İnsanların birbiriyle olan münasebetlerinde sadece
ferdin ıslahı bir mana İfade etmez insanların sürtüşmesinden
düşmanlık doğar bu düşmanlığı engellemek İçin caydırıcı bir
tedbire ihtiyaç vardır. Düşmanlık en fazla ırz kan ve tftla
yapılır. Kur*an-ı Kerim dille yapılan düşmanlığa bile ceza
koyarak insanların ırz ve şerefini koru* muştur. Şu ayetlere bir
göz attığımızda bu manayı daha iyi anlarız
¦iffetli kadınlara zina İsnat edip de sonra bu İddialarını
doğrulayacak dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun.
Onların şahadetini de ebediy-yen kabul etmeyin. Onlar fasıkların
ta kendisidir. (250)
Zina eden kadın ve erkeğin herbirine yüzer değnek vurun. Eğer
Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız Allahın dinini tatbik
hususunda onlara acımanız tutmasın. Müminlerden bir grup da
onların cezalarına şahit olsun. (251)
Kuran-ı Kerim insanların çalışarak kazanmasını emrediyor.
Başkasının malına el uzatmasını şiddetle yasaklıyor. Bu emir ve
yasakları yerine getirmeyene de şu cezayı veriyor Erkek ve kadın
hırsızların yaptıklarının karşılığı ve Allah tarafından bir ceza
olarak ellerini kesin. Allah herşeye galip hüküm ve hikmet
sahibidir. (252) Müslümanların kanını korumak için de şu
kanunları koymuştur Biz Tevratta onlara şu hükümleri farz
kılmıştık. Cana can göze göz buruna burun kulağa kulak dişe diş
ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. (253)
Ey iman edenler öldürülenler hakkında kısas size farz kılındı.
Hüre hür köleye köle kadına kadın kısas yapılır öldüren ölenin
velisi olan din kardeşi tarafından affedilirse örfe uymak ve
diyeti güzellikle ona ödemek gerekir. Bu Rabbinizden size bir
kolaylık ve rahmettir. Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa
onun için can yakıcı bir azap vardır. Ey akıl sahipleri Kısasta
sizin İçin hayat vardır. Gerekir ki Allahtan korkarsınız. (254)
Devletlerarası anlaşmaya da kaideler koymuştur Eğer bir kavmin
ihanetinden korkarsan sen de aynı şekilde sözleşmelerini bozarak
üzerlerine at. Şüphesiz ki Allah ihanet edenleri sevmez. Kafirler
yakalarını kurtarıp kaçacaklarını sanmasınlar. Onlar Allahı aciz
bırakamazlar. Onlara gücünüzün yettiği kadar savaş atlan
hazırlayın ki bunlarla Allahın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve
daha sizin bilmediğiniz fakat Allahın bildiği diğer düşmanları
korkutasınız
Ancak sözleşme yaptığınız müşriklerden sözleşmeden bir eksiklik
yapmayanlar ve aleyhinizde hiç bir kimseye yardım etmeyenlerle
yaptığınız sözleşmeyi müddeti bitinceye kadar yerine getirin.
Şüphesiz Allah takva sahiplerini sever. (256)
Sağlam akide doğru bir ibadet ustun ahlak ve adil hüküm. Kuranın
binası işte bu dört köşeden meydana geıiyor.
Allahın Kitabı bu dört rüknün Müslümanların ruhlarına
yerleşmesini istiyor. Aziz kardeşlerim Şimdi bu dört konu
hakkında toplu olarak konuşalım Kuran-ı Kerim bu dört rüknü de
açıklarken başka ilmi kitapların yaptığı gibi ayrı ayn
zikretmiyor. Mesela akideyi ibadeti ahlak ve hükümteri ayrı ayrı
fasıllarda açıklamıyor. Hepsini topluca açıklıyor. Onun bu
şekilde inmesi bir hikmete ve emsalsiz bir üsluba dayandığının
delilidir. Eğer bu şekilde inme-seydi Onun hedef aldığı mana
gerçekleşmezdi. Bunu şöyle izah edelim Allahın Kitabı sadece ilmi
istifadeyi hedef almıyor. O insanların kafalarını ve beyinlerini
nazari ilimlerle doldurmak için değil tam aksine nefisleri
temizlemek onu nurlandırmak ruhların üzerindeki perdeyi kaldırmak
için indirilmiştir. Gayesi ruhların bir ilim kaynağı olması ve
Allah Ta-aladan telakki etmek kabiliyetine sahip olmasıdır. İnsan
ruhu bölünmez bir birliktir. Akide ahlak ve ibadet bu birliğin
görüntüleridir. Hüküm ise onun etkilenme ve cayma alanına girer.
O halde bu dört husus ruha verilen ve çeşitli maddelerden yapılan
bir ilaç gibidir. İlacın iyi netice vermesi için bu dört maddenin
oluşması şarttır.
İşte aziz kardeşim Kur*an-ı Kerim bu dört maddeyi birbirine
karıştırıp bir ilaç olarak her asra ve zamana takdim etmiştir.
Bazen bu dört hususun bir ayette toplanmış olduğunu görürüz
Allahtan korkanlar gayba iman ederler namazı kılarlar ve
kendilerine verdiğimiz nzıktan Allah yolunda harcarlar. (257)
Kuranın bu şekilde inmesi ilmi soğukluk ve ilimleri zamanlara
ayırma gibi sakıncaları ortadan kaldırmıştır. Böylece istediği
hedefe ulaşmış ve hiç bir asırda insan aklıyla çatışma-mıştır.
Aziz kardeşlerim Seleflerimiz bu dört rüknü Kurandan almışlar
gereğini tam olarak yapmış ve bu yüzden sağlam bir akideye
kavuşmuşlardır. Bir gün Resulullah (s.a.v.) sahabeden birine
Kendini nasıl buluyorsun buyurmuştur. Sahabe Kendimi gerçek
olarak Allah Taalaya iman ediyor buldum demiştir. Resulullah
(s.a.v.) Söylediklerini iyi düşün. buyurunca sahabe Ey Resulullah
(s.a.v.) sanki Allahın arşını önümde cenneti sağımda cehennemi
solumda ve sırat köprüsünü ayağımın altındaymış gibi görüyorum.
demiştir. Ariflerden biri aynı manada şöyle diyor Eğer gözünde
perde kalkmış olsa cenneti ona gitmenden daha yakın bulursun.
İbadetlerinde gayet samimi idiler ibadetlerinin mükemmel ve doğru
olması için ellerinden geleni geriye koymazlardı. İşte Talha. Bir
gün bahçede çalışırken güneşin ağacın dallarının ucuna indiğini
gördü. Baltayı atarak camiye gitti ve ikindi namazına vaktinin
sonunda yetişti. Sonra ağlayarak Resulullah (s. a.v.)a gitti. Ebu
Talha Haluk öldü ey Resulullah Bahçe \eı bahçede olanlar Allah
rızası için sadaka olsun dedi.
Ahlakları ise son derece mükemmeldi. Buna bir misal verelim Hz.
Ömer (r.a.)e Şamdan birçok elbise geldi. Onları Müslümanlara
dağıttıktan sonra çok güzel bir cübbe elinde kaldı ve kime
vereceğini şaşırdı. Sonra onu Mesevver b. Mahremeye verdi.
(Mahreme salih ve muttaki bir gençti) kendi kendine Bu gence
vermem kimseyi kızdırmaz dedi. Ertesi gün Mahreme o abayı giymiş
olarak mescide geldi ve Sad b. Vakkasın yanına durdu. Sad b.
Vakkas onun cübbesinin kendisininkinden daha iyi olduğunu görünce
kızdı ve Bu cübbeyi götürüp Ömerin yüzüne çarpacağım dedi. Hz.
Ömerin yanına gittikten sonra aralarında şu konuşma cereyan etti.
Sad Ey emir-el müminin niçin böyle yaptın Ömer Otur ey Ebu Melik.
(Sada durumu anlattıktan sonra) Sen yerimde olsan ne yapardın
Sad Senin yaptığını yapardım. Fakat yaptığım yemin ne olacak Ömer
Neye yemin ettin Sad Cübbeyi yüzüne çarpacaktım. Ömer (yüzünü
uzatarak Yeminini yerine getir Sad İhtiyar ihtiyara acısın dedi
İşte seleflerimizin ahlakı Hz. Ömer (r.a.) kızmıyor. Sad (r.a.)
ise insaf ediyor.
Hükümlerde de tutumları aynı idi.
Bu konuda Hz. Ebubekir (r.a.)in şu sözünü hatırlatmak yeter Eğer
devemin yularını kaybetsem Allahın kitabında bulurum.
İşte bu tutumlarından dolayı Allah onları mükafatlandırdı.
Senelerce dünyanın efendisi oldular. Onlar en güzel amellerini
kabul ettiğimiz ve günahlarından vaz geçtiğimiz
cennetliklerdendir. Onlara dünyada vaad olunanlar doğru vaaddir.
Bize gelince akidemizde birçok delikler açılmış ve zayıflamıştır.
İbadetlerimiz samimi bir imana dayalı ibadet olmaktan uzak
kalmıştır. Çok azımız hak-kıyle ibadet ediyoruz. Ahlakımız
çökmüştür. Ahkamlarımızın ise nereden kaynaklandığını hepiniz
biliyorsunuz.
özet olarak. Kur*an-ı Kerimin hedef aldığı bu dört husus
ruhumuzda yıkılmıştır. Allah Taaladan bu dört hususun ruhumuzda
yerleşmesinde bizi muvaffak kılmasını niyaz ederiz. Böylece ehli
Kuran olalım Allahın helal kıldığını helal haram kıldığını haram
kabul etmiş olalım.
Aziz kardeşlerim Bu gece nefsimde dolaşan manalar bunlardı. Bu
manaları size aktarmak istedim. Gayem Allahın Kitabına mücmel ve
genel bir bakışla Müslüman Kardeşler davetinin genel bir
açıklamasıdır.
Allah beni ve sizi hayra muvaffak kılsın ve hepimize doğru yolu
göstersin.
Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e aline ve ashabına salat ve selam
olsun.
İYİLİĞİ EMRETME. KÖTÜLÜĞÜ YASAKLAMA
Allah Taalaya hamd olsun. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e al ve
ashabına ve Onun davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salat ve
selam olsun.
Muhterem kardeşlerim Sizleri İslam selamı ile selamlarım. Allahın
selam rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
Aziz kardeşlerim Nefsimizdeki salı akşamı özleminin hakkını
yermemiz lazımdır. Biz ^nefsimizin hakkını vermezsek kim onun
hakkını verir O halde bana müsosde edin salı gecesi özleminin
getirdiği kardeşlik hakkını geniş bir şekilde tasvir edeyim.
Allah Taaladan söylediğimiz ve dinlediklerimizden bizi
faydalandırmasını kalblerimiz arasındaki rabıtayı
kuvvetlendirmesini kalbimizi kendi rızası etrafında toplamasını
kendisini sevme nimetine bizi ulaştırmasını ve bunları hem dünya
hem de ahirette bizlere nasib etmesini niyaz ederiz.
Aziz kardeşlerim Allah Taala Katında kardeşlik rabıtasının ne
kadar değerli olduğunu onu imandan bir parça saydığını yokluğunu
küfür kabul ettiğini biliyorsunuz. Çünkü şu ayetleri hepiniz
okudunuz.
Müminler ancak kardeştirler. (259)
Ey iman edenler kendilerine kitap verilenlerin bir kısmına
uyarsanız iman ettikten sonra sizi kafirliğe çevirirler. (260)
Bu ayetin hedef aldığı mana şudur Şayet kafirlere uyarsanız
birliğinizi bozarak sizi parçalarlar. Resulullah (s.a.v.) da
ayetin manasını izah ettikten sonra ayetin inzal sebebini işaret
ederek Benden sonra kafir olup birbirinizi vurmayın. buyurmuştur.H
Kuran-ı Kerim dinde kardeşliğin ve birliğin kıymetine işaret
etmekle de yüceliğini göstermiştir. Resulullah (s.a.v.) da İman
sevgi ve buğzdan ibarettir. buyurmuştur. (")
İslam bu yüce manayı Müslümanların kalbine yerleştirmek istiyor.
Çünkü bu ümmetin kalkınması birlik ve kardeşliğine bağlıdır.
İslamın ilk çağlarında birlik ve kardeşliğe ameli bir görünüm
verilmiştir.
Öyle ki kardeşlik bağı Müslümanların birbirlerinin varisi
olmalarına yetmiştir. O dönemde Müslüman diğer Müslüman kardeşine
hiç akrabalık bağı olmadan varis olabiliyordu. Kardeşlik bağı
nefislere yerleşip temiz ve saf kalblerde mecrasını alıncaya
kadar bu devam etti. Kardeşlik bağı Müslümanların gönlünde yerini
aldıktan sonra bu şekilde bir verasete gerek kalmadığını bildiren
şu ayet nazil oldu Akraba olanlar Allahın Kitabında birbirlerine
daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilir. (261)
Kardeşlerimi İslamda kardeşliğe bu yerin verilmesi bu milletin
her türlü kalkınmasının ona bağlı olduğundandır. Seleflerimizin
gönlüne bu mana o kadar yerleşmiş ki artık nesep kardeşliğini
unutmuşlar sadece İslam kardeşliğine itibar etmişlerdir. İşte
Üzeyr b. Umeyr Bedir Savaşında Müslümanlara esir düşmüştü.
Resulullah (s.a.v.)m sahabelerinin arasında kardeşi Musab b.
Umeyri gördü. Kendi kendine Beni esir edenlerin arasında kardeşim
de var. Bunların arasında güzel bir hayat sürdürürüm. dedi.
Kardeşine sokuldu ve Kardeşim Kardeşlik bağını unutma dedi. Musab
ise hemen onu esir alan Ensarinin yanına götürerek Esirini iyi
tut. Çünkü onun anası çok zengindir. İstediğin fidyeyi verir.
dedi. Üzeyr ona şaşkın şaşkın bakarak Kardeşlik bağın bu mudur
dedi. Musab Benim kardeşim seni esir alandır sen değilsn. Çünkü
akide kardeşliği her kardeşlikten üstündür. İman rabıtası her
türlü rabıtanın üstündedir. Allah bu rabıtayı Kuran-ı Kerimde
tesbit etmiş ve şöyle buyurmuştur oMüminler ancak kar-teştirler.
Kardeşlerim Onlar bu duyguyu mukaddes saydılar. Biz de bu konu
üzerinde çok duracağız uzun uzun onun hakkında konuşacağız. Çünkü
selef Müslümanlarının her türlü kalkınması bunun üzerine bina
edilmişti. Şayet bizim de kalbimiz bu gaye etrafında toplanacak
olursa kalblerimiz Allahın rızası için kardeşliği kabul ederse
şüphesiz ki Allahın izniyle hedefimize ulaşırız.
Aziz kardeşlerim Geçen hafta ihvandan bir zat Allahın Kitabının
nazari yönü etrafında konuşmamı istedi. Aslında bu konu hanif
dinimizin önem verdiği en hayırlı yöndür. Allah Taalanın
Kitabında en çok geçen İslam davetinin dayandığı temel esaslardan
biri olan içtimai ıslahatın önemli unsuru sayılan insan toplumu
arasında hayırın yayılmasında önemli rolü olan bir yöndür. Evet
bu yön iyiliği emr kötülüğü nehyetme yönüdür.
Şimdi hep beraber Allahın Kitabını inceleyip İslamda iyiliği
emretme ve kötülüğü yasaklamanın yeri neresidir görelim
Aziz kardeşlerim İyiliği emretme ve kötülüğü ya* saklama şu iki
hususu hedef alır
A — Ruhta hissetmek. B — Fiiliyata geçirmek.
Ruhta hissetmek işleri güzel değerlendirme demektir. Güzele güzel
deyip sevinmek ve insanlara onu yapmalarını emretmek kötüyü kötü
kabul edip ondan nefret etmek onu pis kabul ederek bakmak
istememek onun yapılmasında eziyet duymak bu duygunun eseridir.
Bu duygu kötülüğü ifade etmeye ve insanları ondan uzaklaştırmaya
sevkedecektir. İyiyi iyi kötüyü de kötü kabul etmek kalbden gelen
bir duygudur. İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama demek
insanları iyiliğe çekme ve çirkinlerden uzaklaştırma demektir.
İslam hem ferdi hem içtimai bir din olduğuna göre Müslümanın önce
kendini sonra başkalarını ıslah etmesi şarttır.
Başkalarının işine müdahale etmeyi gerektiren sebepler çoktur.
Bunlardan bazıları şunlardır.
1 — İçtimai dayanışma Toplum bir bina gibidir. Binanın bir
yerinde meydana gelen çatlak bütün binayı etkileyebilir. Madem ki
topluma gelen bir zarardan sen de etkileneceksin o halde ona mani
olma hakkına da sahipsin. Bu görüşü Resulullah {s. a.v.)ın şu
hadisi şerifi teyid etmektedir Allah To-alanın koyduğu hudutlara
uyanla onu çiğneyen şu kavme benzer ki bunlar kura neticesinde
bir gemide yerlerini aldılar. Kura netioesinde aşağıya
yerleşenler su almak için yukardakilerin yanından geçerlerdi.
Bunun üzerine şöyle dediler Hissemize düşen bu yerde bir delik
açsak da yukardakileri rahatsız etmesek. Şimdi yukardakiler
bunlann istediklerini yapmalarına müsaade etseler hepsi helak
olur. Şayet onlara engel olsalar hem kendileri hem de onlar
kurtulur.
Bir toplumda fesat baş gösterdi mi. artık yayılmaya devam eder ve
sen de onun etkileme alanına girersin. O halde şahsi hürriyetin
sınırı başkalarının sınırına kadar olmalıdır. Şahsi işlerde
tasarruf hakkına sahip olmak başkalarına eziyet etmek manasına
gelmez. Mesela rakı içen bir kimse başkalarına da örnek olup
kötülüğün yayılmasına sebep olur. Bu durumda içtimai dayanışma
prensibine uyarak bu kişiyi rakı içmekten alıkoymak farz olur.
2 — İnsani duygu İnsani duygu beni sana seni bana kardeş kılar
senin acınla acınır üzüntünle üzülür sevincinle sevinirim. Çünkü
hepimiz Müslüman kardeşiz şayet o rakı içiyorsa malını harcıyor
ve kanını yakıyorsa aklına ve ailesine karşı suç işliyorsa bunun
bazı sıkıntısını ona kardeş olmam sebebiyle ben de çekerim. O
halde aramızdaki insani bağ onun hürriyetine müdahale etmeyi
hayrı gösterir şerri yasaklama hakkını bana veriyor.
3 — Hak Haddizatında hakkın da insanlar üzerinde hükmü vardır.
Çünkü yeri ve gökleri ayakta tutan ölçü haktır. Bu yüzdendir ki
sağlam ve doğru prensipler uğruna kan dökülmüş ve her türlü
fedakarlıktan kaçınılmamıştır. Her zaman hakkın orduları ve
yardımcıları bulunmuştur. Bu gün de eğer yapılan iş hak ise ben
onun ordusu olurum. Eğer batıl olursa hak olmadığı için hasmı
olur onu yıkmağa çalışırım. Eğer siz bir yara almışsanız aynı
yarayı düşmanlarınız olan o topluluk da almıştır. Biz bu günleri
in sanlar arasında evirip çeviririz ki Allah iman eden* leri
belirtsin. İçinizden şahitler meydana çıkarsın. Allah zalimleri
sevmez. (263) Eğer hak onlann heva ve heveslerine uysaydı
muhakkak ki gökler yer ve her ikisinde bulunanlar fesada uğrardı.
Hayır biz onlara medar-ı iftiharları olan Kuranı verdik fakat
onlar kendileri için iftihar vesilesi olan bu Kurandan yüz
çeviriyorlar. (264)
İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklamayı meşru kılan sebeplerden
bazıları bunlardır. Şu ayetler ise içtimai dayanışma hakkına ne
güzel işaret edyor.
Nefsi onu kardeşini öldürmeye teşvik etti ve öldürdü. Böylece
hüsrana uğrayanlardan oldu. Kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini
ona göstermek için Allah yeri eşeleyen bir karga gönderdi. Bunu
görünce Yazıklar olsun banc. Şu karga kadar olup kardeşimin
cesedini gömmekten aciz miyim dedi ve yaptığına pişmanlık
duyanlardan oldu. Bunun içindir ki İsrailoğullarına kim bir cana
kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi
Öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur kim de bir nefsin
yaşamasına sebep olursa bütün insanları yaşatmış gibi olur
hükmünü farz kıldık. (265)
Kur*an-ı Kerim bu ayette kötülük yapanın kötülüğünün iyilik
yapanın iyiliğinin topluma yansıyacağını bildiriyor. Bir hadiste
ise Her öldürülen candan Ademin ilk oğlunun onun günahından payı
vardır. Çünkü öldürme yolunu o açmıştır. (*) denilmektedir.
Bir başka hadiste Bir kimse başkasını hidayete davet ederse onun
ve onunla kıyamet gününe kadar amel edenlerin sevabı yazılır.
Onların sevabından ise bir şey eksilmez. Şir kimse başkalarını
sapıklığa davet ederse onun ve kıyamet gününe kadar onunla amel
edenlerin günahı yazılır. Onların günahından bir şey eksilmez.
buyrrulmaktadır.
Aziz kardeşim Sosyal dayanışma senin topluma müdahale etmeni
istiyor. Hayrın yapılmasında şerrin reddedilmesinde payının
olmasını istiyor. Bugün komu haklarını korumak için kurulan
savcılık müessesesi de sosyal dayanışmanın bir sonucudur. Savcı
toplumun hakkını korumak bakımından onun vekilidir. Kamu davası
açma yetkisine sahip olması da bundan kaynaklanmaktadır.
Sen de Müslüman olman itibariyle genel savcısın. İslami ahkama
uymanın toplumun faydasına olduğunu bu hükümleri terk etmenin ise
onun aleyhine olduğunu biliyorsun işte bu hak iman edenlerin
arasında kötülüğün yayılmaması için mütecavizlerin ellerini kırıp
serden alıkoyma yetkisini sana veriyor.
Bu husus açıklığa kavuştuktan sonra bilmelisin ki senin bu görevi
yerine getirmeni haklı kılan hakkın güzelliğinin yanında
kardeşlik rabıtasıdır Bu iki mana şerre müdahale etme ve hayır
yapmayı emretmeyi sana farz kılıyor. Bir kimse şer işlemeye
yöneldiğinde aranızdaki kardeşlik bağı onun kötülüğe uğramasına
mani olmanı icabettiriyor. Toplumu kardeşlik bağı ile birbirine
bağlayan İçtimai dayanışma kanunu ve hakkı yaygınlaştırma
prensibi iyiliği emretme kötülüğü yasaklama vasıtasıyla
hürriyetin sonsuzluğu görüşünü ortadan kaldırmıştır. İyiliği
emretme kötülüğü yasaklama ruha yerleşmiş M< duygudur. Bu duygu
insanı iyiliği yapmaya kötülüğe karşı koymaya sevkeder. İslam
ferd ve cemiyetin ıslahı için gelmiş bir dindir. O hem ferd hem
de cemiyetin dinidir. O halde sen de bir ferd olarak önce kendi
nefsini ıslah edeceksin sonra da cemiyeti ona davet edeceksin.
Aziz kardeşlerim Bu manayı Allahın Kitabında aradığımızda birçok
surede zikredilmiş olduğunu görürüz. Gelin şu ayetleri hep
beraber okuyalım icinizde hayra davet eden iyiliği emredip
kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler -işte
onlardır.
Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz iyiliği
emreder kötülüğe mani olursunuz. Ve Allaha iman edersiniz. (267)
Kitap ehlinin hepsi bir değildir. Onlardan bir cemaat vardır ki
dosdoğrudurlar. Gece vakitlerinde Allahın ayetlerini okurlar ve
secdeye varırlar. Allaha ve ahiret gününe iman ederler iyiliği
emreder kötülükten men ederler. Hayır işlerinde yarışırlar işte
onlar soJihlerdendir. Yaptıkları hiç bir hayır inkar
edilmeyecektir. Allah takva sahiplerini çok iyi bilir. (268)
İsrailoğullanndan İnkar edenler Davudun ve Meryem oğlu İsanın
lisanıyla lanetlendiler. Bu ön* lann isyan etmelerinden ve aşın
gitmelerindendi. Onlar yaptıktan kötülüklerden birbirlerini
menetmiyor-lardı. Ycptıklan şey ne kötü idi. (269)
Rablerine hakkıyla kulluk edenler ve din alimleri onları yalan
söylemek ve haram yemekten msnet-meli değiller midir Bu
yaptıkları ne kötü bir iştir. (270)
Sonra şu ayetleri okuyalım Erkek ve kadın müminler birbirlerinin
Allah için dostudurlar iyiliği emrederlerr kötülüğü yasaklarlar
namazlarını kılarlar zekatlarını verirler. Allah ve peygamberine
itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz
Allah her şeye galiptir hüküm ve hikmet sahibidir. (271)
Onları yeryüzüne yerleştirdiğimizde namazlarını kılarlar
zekatlannı verirler iyiliği emrederler kötülüğü yasaklarlar.
İşlerin akibeti Allaha aittir. (272)
Bu mananın daha birçok ayetlerde zikredüdiği-ni ve hedef
aldıkları manayı idrak etmektesin. Görmüyor musun ki. Allah Taçla
milletleri iyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama ölçüsü ile
değerlendiriyor Bir milleti yücelttiğinde Siz insanlar arasına
çıkan en hayırlı ümmetsiniz buyuruyor. Yücelmenin sebebini
iyiliği emredersiniz ve kötülüğü yasaklarsiniz buyurarak
açıklıyor.(273) Bir milleti de en aşağı dereceye indirdiği zaman
İsrailoğullarından inkar edenler Davudun ve Meryem oğlu İsanın
lisanıyla lanetlendiler. Bu onların isyan etmelerinden ve aşırı
gitmelerindendi. Onlar yaptıkları kötülüklerden birbirlerini
menetmiyorlardı. (274) buyurur. Onların kötülüğü yasaklamamaları
derecelerinin düşmesine sebep olduğu gibi münkeratı terk
etmemeleri yüzünden de Allahın lanetine uğramışlardır.
Kardeşlerim İyiliği emretme kötülüğü^yasaklama yiğit Müslüman ile
korkak Müslümonı birbirinden ayırmak için bir ölçüdür. Yiğit
Müslüman acı da olsa hakkı söylemeden çekinmez. İnsanların gücünü
iyilik yapana iyi yaptın kötülük yapana da kötü yaptın demeleri
meydana koyar.
Muhammed (s.a.v.) ümmetinin insanlar arasına çıkan en hayırlı
ümmet olması bundandır. Çünkü onlar iyiliği emretrrtb ve kötülüğü
yasaklamada hiç kimseden korkmazlardı. Onların dışındakilerin
düşük tarafı gözönüne almaları da bu nimetten mahrum
olmalarındandır. Bunlar hakkındaki şu ayeti okuyalım
Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse işte onların
dünya ve ahiret amelleri boşuna gitmiştir. İşte cehennemlikler
onlardır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. (275)
Bir hadisi şerifte Ümmetimin zalime ey zalim demekten korktuğunu
görürsen onlarla vedalaş. () denilmektedir.
Allah Taalanın Kitabındaki şu ayetin letafetine bir göz atalım
Bir zaman onlardan bir topluluk şöyle diyordu Allahın helak
edeceği yahut da şiddetli bir azaba çarptıracağı bir kavme ne
diye vaaz ediyorsunuz Vaaz edenler ise Rabbimize bir özür beyan
edelim ayrıca Allaha karşı gelmekten sakınırlar umudu ile vaaz
ediyoruz. dediler. (276)
Kendilerine yasak edilen şeylerden vaz geçme* mekte ısrar edince
onlara Hor ve hakir maymunlar olun. dedik.. (277)
Bu ayet Niçin vaaz ederek kendini yoruyorsun bu millet taş
gibidir diyen kimsenin ortaya attığı şüpheyi ortadan kaldırarak
şöyle diyor
Rabbimize bir özür beyan edelim ayrıca Allaha karşı gelmekten
sakınırlar umudu ile vaaz ediyoruz dediler. (278)
Burada gayet latif ve rakik bir manaya daha dikkat edelim
Kendilerine yapılan ikazı unutunca Biz kötülükten alıkoyanları
kurtardık. Zulmedenleri ise yoldan çıkmaları sebebiyle şiddetli
bir azab ile yakaladık. (279)
Kötülüğe karşı susan firavun helak olurken kötülüğü yasaklayanlar
kurtuluyor. Aynı manada Re-sulullch (s.a.v.) şöyle buyuruyor Bir
kimse bir günaha şahid olur da onu yasaklarsa günaha şahid
olmamış gibi olur. Kim de günaha şahit olmadığı halde günahı
uygun görürse şahit olmuş gibi cur.(*) Aynı manadaki şu ayeti de
okuyalım
İçinizde hayra davet eden iyiliği emrecen ve kötülüğü yasaklayan
bir topluluk bulunsun. (280)
Ayet Müslüman milletin arasında bir cemaatin oluşmasını ve bu
cemaatın görevinin insanları hayra davet etmek olmasını teşvik
ediyor. Ayet önce genel davete sonra onun müfredatı olan iyiliği
emir kötülüğü yasaklama prensibine sonra Kurtuluşa eren onlardır.
diyerek neticeye temas ediyor.
Siz insanlar arcsına çıkan sn hayırlı ümmetsiniz iyiliği emreder
kötülüğü yasaklarsınız ve Allaha iman edersiniz. (281) ayeti
celilinde bir ince manaya daha şahit oluyoruz Allaha iman esas
iyiliği emir kötülüğü yasaklama fer olmasına rağmen fer asıldan
önce zikredilmiştir. Çünkü Ailah Taalaya iman özel bir amel olup
sadece imana etki yapar. İyiligi emretmek kötülüğü yasaklamak ise
genel bir amel olup bütün insanları etkiler. Ayrıca ayet Muhammed (s.a.v.) ümmetinin hem kendi hem de insanlar için hayırlı
bir ümmet olduğunun bir delilidir Bu manayı şu ayette daha güzel
öğrenirsin.
Erkek ve kadın müminler birbirlerinin Allah için dostudurlar
iyiliği emrederler kötülüğü yasaklarlar namazlarını kılarlar
zekatlarını verirler Allah ve Peygambere itaat ederler. (282)
Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağının kuvvetlenmesi için
iyiliği emretmeleri kötülüğü yasaklamaları şarttır. Bir şair bu
konuda şöyle diyor
Sen benim gözümsün gözümün kötülüklere karşı kapaklarını
kapatmaya hakkı yoktur.
Şu ayeti celiiede ise Kendilerine yardım vaad ettiklerimizi
yeryüzüne yerleştirdiğimizde namazlarını kılarlar zekatlarını
verirler iytiiği emrederler kötülüğü yasaklarlar. (283)
buyrulmaktadır. Bu ayette namaz ile zekatın önce zikredildiğini
görüyoruz. Çünkü yerleştirmenin gereği yerleşenin önce nefsini
sonra başkalarını ıslah etmesidir. Bu da Kuron-ı Kerimin mucize
olduğunun bir başka delilidir.
Aziz kardeşlerim Kuran-ı Kerim iyiliği emretme kötülüğü yasaklama
prensibini her gücü yetene farz ve mecburi kılmıştır. Bu konuda
Cerir Abdullah şöyle diyor Allaha iman ve her Müslümana nasihat
etmem için Resulullah (s.a.v.)a biat ettim. Bir hadisi şerifte
Din nasihattir (*) buyurulmuştur.
Seleflerimizden iki misal verelim
1 — İmam Malik (r.h.). şöyle diyor -. Tavus ile beraber halife
Ebu Cafer Mansurun yanına girdiğimizde önünde bir kamçı gördük.
Sonra Tavusla Ebu Cafer arasında şu konuşma cereyan etti Mansur
Ey İbn-i Tavus bana nasihat ef~ Tavus Resulullah (s.av.)m şu
ayeti okuduğunu naklediyorum. Ey Muhammed Rabbinin ülkelerde
benzeri yaratılmayan sütunlara sahip İrem şehrinde yaşayan Ad
kavmine vadide kayaları yontup ev yapan Semud kavmine güç ve
kuvvet sahibi firavuna ne yaptığını görmedin mi Ki onlar
ülkelerde azgınlık yapmışlar oralarda bozgunculuğu artırmışlardı.
Böylece Rabbin de onlara azap kamçısı yağdırmıştı. Şüphesiz ki
Rabbin her an gözetlemektedir. (284)
Ben (Malik diyor) halife onu öldürür. O halde kanı bana
bulaşmasın. diyerek elbisemi topladım. Mansur Biraz daha konuş ey
Tavus. Tavus Re-sulullahtan şu hadisi rivayet ediyorum Kıyamet
gününde insanların en şiddetli azapta olanı Allah kendisini
mülküne ortak kılıp da adalet yapacağı yerde zulmün içine
düşendir. (Bunun üzerine Ebu Cafer bir müdtftt düşündü.) Mansur
Elindeki kak mi bana ver. Tavus kalemi iyice tutup ona vermedi.
Mansur Niçin kalemi bana vermiyorsun Tavus Bu kalemle günah
yazmandan benim de ona ortak olmamdan korkarım. Malik kıssayı
naklettikten sonra şöyle uyor O günden sonra Tavusun çok
faziletli bir insan olduğunu anladım.
2 —• Harun er Reşid Kabeyi ziyaret ederken bir kişinin sahur
vaktinde Kabenin perdesine sarılmış ve yaptıklarına karşı
kendisine beddua ettiğini gördü. Biraz dinledikten sonra kızdı ve
bu adamı öldüreceğim dedi. O anda adam Harunun yanına gelip selam
verdi. Harun adamın bu cüretine daha da sinirlenerek onu tehdit
etti. Adam ona şöyle dedi Allaha yemin olsun ki Onun geciktirdiği
eceli öne almasını istesen de senin için bunu yapmaz. Vakti
gelmiş bir eceli de geciktirmek istesen de bunu yapamazsın. Harun
ağlamaya başladı ve şöyle dedi Kardeşim ben bu fitneden nasıl
kurtulabilirim Adam Hak ehlinden yardım iste. dedi. Harun OrMan
bulamıyorum. deyince adam Çünkü sen batıl ehline yaklaştın. dedi.
Aziz kardeşlerim İşte dinimizde nasihatin yeri budur. Dini
ahkamdan birini iyi öğrenen onu yaymakla mükelleftir. Hükmü hayır
İse emirle şer ise nehiyle yaymaya çalışmak mecburiyetindedir.
İyi bilin ki nasihat kötüye kullanılırsa bir rezalet olur.
Göreviniz nasihati sırf Allah rızası için yapmaktır. Resulullah
(s.a.v.) meclisine uygun cfmayan bir teklif getirildiğinde. xBu
milfeie ns oluyor. Şöyle söylüyor böyle yapıyor. derdi.O
Aziz kardeşim Nasihat yaparken yumuşak ol Nasihatini kabul etmesi
için ona yardımcı ol. Ona şefkatini sevgini ve yumuşaklığına
göster. Allah Taata Musa ile Harun (a.s.)a firavuna karşı yumuşak
olmalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur Öğüt alacağını veya
korkacağını umarak ona yumuşak sözler söyleyin. (285)
Biz ise Kuran-ı Kerimde Aralarında birbirine karşı
merhametlidirler. olarak vasıflandırılmış bir topluluğuz. Nasihat
ederken yumuşak davranmaya daha layığız. O halde nasihat etmeye
devam edin. Hayal kırıklığına uğraşanız da umutsuzluğa düşmeyin.
Bu Konuaa bir şair şöyle diyor.- İste. İstemeden sıkılma. Sıkılma
öğrenmek isteyen için bir afettir. İpi görmüyor musun Tekrar ede
ede taşı nasıl aşındırıyor. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e al ve
ashabına salat ve selam olsun.
ALLAHA KAVUŞMAK İSTERSENİZ TEVBENİZİ YENİLEYİN
Allah Taalaya hamdolsun. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve
ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar yayana salat ve selam
olsun.
Aziz kardeşlerim Sizi İslam selamı ile selamlarım. Allahın selam
rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
Aziz kardeşlerim Bilin ki bedende bir et parçası vardır. O
düzeldiğinde bütün beden düzelir. O bozulursa bütün beden
bozulur. Bilin ki o et parçası kalbtir.
Bizler kalbimizin o asıl özlemini Allah rızası için sevme Allah
için kardeşlik özlemini bir kenara atamayız. Bu özlem temiz bir
görüntü olarak her haftanın bu gecesinde bütün azalarımızı
temizliyor ve ruhumuzu tahrik ediyor. Bu mübarek topluluk
karşısında beklediğimiz ve mutlu olduğumuz bu mübarek gecede
ruhumuzdakj bu temiz duygunun hakkını vermek istiyorum.
Sizlere her zaman söylüyorum ve tekrar rica ediyorum. Bu
toplantıdan faydalanmayı bir ilmi gerçeği incelemek veya belli
bir ifadeyi ezberlemek veya verilen dersin sadece bir yönünü
almak gibi dar bir alanda mütalaa etmeyin. Hatırlayın ki
bunlardan daha yücesi ruhumuzun gıdası kalbimizin birbiriyle
uyuşmasıdır. Ruhlarımızı fakirlerin azığı zayıfların dayanağı
mutsuzların mutluluğu olan kardeşlik ve sevgi için bir araya
geldiğimiz bu geceye hazırlamalıyız. Biz bu salı gecesinde ilmi
yönden istifade etmek için ne kadar çalışıyorsak ruh güce
kavuşmak için de o kadar çalışmalıyız.
Sırf Allah rızası için akdolunan bu toplantıda ruhumuzun
mutluluklarla dolmasına ve coşmasına yardımcı olalım. İyilik ve
takva yolunda yardımlaşmaya özen gösterelim. Allah Taaladan bu
toplantıyı rızası muvacehesinde kılmasını dünya ve ahirette bizim
için faydalı kılmasını niyaz ederiz. O ne güzel mevla ve ne güzel
yardımcıdır.
Aziz kardeşlerim Bu gecede bu salı gecesinde ruhumu coşturan
zihnimi fikrimi ve kalbimi sefayla dolduran bir duygu ile karşı
karşıyayım. Bu eğilim akşam namazına durmak üzere mihraba geçip
safları düzeltmeleri için kardeşlerime döndüğüm zaman meydana
geldi. Burada şunu da belirtmek istiyorum İmamların safları
düzeltmeleri sünnettir. Resululiah (s.a.v.) ya kendisi düzeltir
veya başkasına düzeltmesi için emir verirdi. Safları düzeltmek
için şöyle derdi Namaz için saflarınızı düzeltin. Ayaklarınızı ve
omuzlarınızı aynı hizada tutun. Kardeşlerinizin ellerine yumuşak
dcvranın.
Evet safları düzeltmek için dönüp kardeşlerime baktığımda bu
bakış aklımı ve fikrimi Safa Ovası-na götürdü. Orada Re£ulullah
çeşitli yaş ve makam-lardaki mübarek insanlarla davetinin ilk
toplantısını yapıyordu. Aralarında çocuk yaşlı genç ihtiyar fakir
kültürlü cahil köle ve hür olmak üzere çeşitli tabakadan insanlar
vardı. Sayıları yüze ulaşmıyordu. Allahın Resulü onları Safa
Ovasında toplar onları temiz ruhu ile feyizlendirir Allahın
Kitabını telkin eder ve nefslerini vahy-i ilahinin nuru ile
aydınlatırdı.
İşte yeni ümmet dünyaya sunulan yeni davet bu seçkin topluluktan
meydana geliyordu. Allaha yemin ederim ki kardeşlerim onların bu
mübarek toplanti-sını tasavvur ederken neredeyse namazın
tekbirini unutuyordum. Hemen nefiste geçenleri nefsin içine
hapsederek namazı tamamladım. Şimdi ise nefsimde hapsettiklerimi
size açıklamak istiyorum
Aziz kardeşlerim Bu toplantıda bulunanlar niçin o mübarek
topluluğun yerini almasın Niçin yeni daveti telakki ederek yeni
dünyayı imar edscek bir grup sizden çıkmasın Oysa Resulullah
(s.a.v.) Ümmetimden hakka müzahir olacak bir topluluk cevamlı
bulunacaktır. Başkalarının muhalif olması onlara zarar
vermeyecektir. buyuruyor.
Başka bir hadiste Ben ve ümmetimin hayrı kıyamet gününe kadar
devam edecektir. buyuruyor. Ben sizin şahsınızda ve gönlünüzde
Resulullah (s. a.v.Jın etrafında bulunan ve yaştan dokuz ile kırk
arasında değişen mübarek topluluğun özelliklerini müşahade
ediyorum. Onların aralarında günlük yiyeceğini tedarik edemeyen
fakir de vardı Allah Ta-alanın rızkını geniş tuttuğu zengin de.
Etrafında toplandıkları kişi kendilerinden ne makam ne sayı ne de
malzeme bakımından farklıydı. Sadece onlara Ey Muhammed sen
onlara de ki Ben de sizin gibi sadece bir beşerim. Bana
ilahlarınızın sadece tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. (286)
diyordu. Resulullah (s.a.v.)ın etrafında toplanan bu topluluk ne
istiyordu Ne düşünüyordu Bu topluluk gizli toplantılarla
emellerine ulaşabilecek miydi Bu insanlar ne istiyorlardı
Aziz kardeşlerim Onlar insanların beynine yeni bir akıl koymak
yeryüzünde yeni bir dünya meydana getirmek insan iskeletlerinden
yeni bir bina yapmak istiyorlardı. Sayıda az ve her türlü
malzemeden yok* sun olan bu topluluk Allahın izniyle insanlara
yeni bir nizam ve yeni bir insanlık hibe etmek yeryüzünde Allahın
sancağını egemen kılmak kulların kalb* lerini kulu oldukları
Allah Taalanın etrafında topla mak kalbe yeni bir duygu getirmek
insanlığa yeni bir kitap sunmak Allah Taalanın İnsanlar arasına
çıkan en hayırlı ümmetsiniz. hitabına uygun Örnek bir ümmet
meydana getirmek istiyorlardı.
Sefa Ovasında Resulullah (s.a.v.)m İlk davetinin hamili olan bu
topluluğa baktığımda onların ruhla-nnda davetin yerleşmesine
etken olan üç husus buldum. Şayet bu üç husus bizim de ruhumuzda
yerleşmiş olsa bizzat yardım yolu bizim için de açıktır.
1 — Mükemmel iman
İman onları davetin dışındaki bütün gayelerden uzaklaştırdı.
Davet nidasını işitince Allaha koştular. Lailahe illallah
kelimesini kendilerine şiar edinip tevhidin dışındaki
tapınaklarla alay ettiler. Müşrikler sapıklık içindeydiler. Çünkü
onlar Allahtan başkasını ilah kabul ediyorlardı. Acemler sapıklık
içindeydiler. Çünkü şehvet ve arzularına İbadet ediyorlardı.
Kitap ehli sapıklık içindeydiler. Çünkü Allahı bırakıp
papazlarını rab ediniyorlardı. Yeryüzü sapıklık içinde
kıvranıyordu. Çünkü Allahın dcgru yolunu bulamamış Onun nuru ile
aydınlanmamiştı. Yeryüzünde hak üzere olan sadece kendileriydi.
Çünkü putperestlikten şehvet ve nefsi nevalarından arınmış her
şeyi Allaha heba etmişlerdi. Onlar Allahtan başkasına ibadet
etmiyorlardı. Sadece Allaha boyun eğip Ona güveniyorlardı.
Allahtan başkasından birşey istemiyorlardı. Allah Taalaya ünsiyet
duygusundan lezzet duyarlardı. Sadece Allahtan uzaklaştıracak bir
günah işledikleri zaman acı duyarlardı. Onların kalb-Jerini
biraraya getiren etkenler fşte bunlardı. Bir de İslama
intisaplarını her şeyin üstünde tutmaları.
Benim babam İsiamdır ondan başk ubabam yoktur. Onlar Kays ve
temimle öğünsün dursunlar.
Onlar yeryüzünün Allahın olduğunu ona dilediğini varis kıldığını
akibetin sadece muttakilerih olduğunu biliyorlardı. Toplulukları
birbirine düşüren kalbleri birbirinden uzaklaştıran farklılıkları
yaşayışlarından silmişlerdi. Çünkü onlar yeni bir boya ile
boyanmışlardı Allahın boyası ile boyandık. Allahın boyasından
daha güzel boyası olan var mıdır (287)
2 — Sevgi ve ruh birliği
Sevgi kalblerin birleşmesi ve ruhların uyuşması onlarsn
özelliklerindendi Niçin ihtilaf edeceklerdi
Gelip gecen dünya menfaati için mi Rütbe vazife ve unvan için mi
Hayır. Onlar Allahın nezdinde en hayırlı olanınız en takva sahibi
olanımzdır.(288) ayetinin manasını biliyorlardı. Onların ayrılığa
düşmeleri için hiç bir sebep yoktu. Bu yüzden toplandılar
birleştiler ve Allah için kardeş oldular. Birbirlerini hakir
görmediler. Aksine birbirlerini son derece sevdiler. Hatta din
kardeşlerini kendi nefislerine tercih ettiler. İhtiyaç içinde
olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. (289) Allch
Tcalanın Ey Muham-med de ki Eğer babalarınız oğullarınız
kardeşleriniz eşleriniz akrabalarınız elde ettiğiniz mallar
durgunluğundan korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evleriniz
Allahtan Peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten sizin
için daha fazla sevgili ise Allahın emri gelinceye kadar
bekleyin. Allah fa-sıklar güruhunu hidayete erdirmez. (290)
emrini okudular ve tatbik ettiler.
3 — Fedakarlık
Onlar her şeylerini Allah için feda ettiler. Her şeylerini Allaha
verdiler. Hatta Allahın Artık elde ettiğiniz ganimetleri helal ve
temiz olarak yiyin. buyurmak suretiyle helal kıldığı ganimeti
bile almak istemediler. İşlerine tamah şaibesi karıştırmamak fcin
onları Allah yolunda harcadılar.
Marifetullah dışındaki bütün düşünceden sıyrılmış bir iman
kalblerini birbirine bağlayarak tek insan kalbi haline getiren
kardeşlik can ve mallarını seve-seve Allah yolunda harcatacak bir
fedakarlık. İşte bu üç husus onları bu şekle koymuştur. Bu üç
husus onları zilletten izzete tefrikadan birliğe cehaletten ilme
ulaştırmış böylece beşeriyetin hidayet kaynağı ve cennetin
namzetleri kılmıştır.
Kardeşlerim Akşam namazınızda safları düzeltmek için dönüp size
baktığım zaman ruhumda coşan bunlardı. Bu duyguları dile
getirmeye çalıştım. Allah bizi ve sizleri onların ahlakı ile
ahlaklandırsın bizi kendi rızası için birbirini seven Onun
kelimesi etrafında onların toplandığı gibi toplanan kimselerden
eylesin Allahım biz onlar gibi olmak İstiyoruz bizi onlardan eyle
Aziz kardeşlerim Geçen dersimizde bir karde* şim bir istekte
bulundu. Belki de bazı kimseler bulunduğumuz durumu dikkate
alarak şimdiki konuş manın dışında bir konuşma bekliyorlardı.
Fakat bana göre bu konuşma şu andaki durumumuza çok yakındır.
Evet geçen hafta konuşma bittikten sonra bir kardeş eğilerek
kulağıma Bize tevbeden bahset. dedi. O gittikten sonra bir
kardeşim daha gelerek
Bize Allah için tevbeyl hatırlat günahımız çoğaldı. dedi. Üçüncü
kardeşimiz de Gelecek konuşmamız da tevbeyi düşünmek olsun dedi.
Yahya Abdulaziz
kardeşimiz ise Peygamberler tarihi hakkında konuşmamızı istedi.
Ben de hangi konuyu ele alayım derken nefsimi tevbe konusuna
meyleder buldum.
Kardeşlerim Sizlere hitabetmezden önce kendime konuşuyorum Önemli
olan Kitaptan bahsetmek veya naslar getirmek değildir önemli olan
kalb-lerin uyuşmasıdır. Kim bilir belki de aramızda gaflet
içerisinde olan kalbleri uyaracak onlara uyanıklık aşılayacak
kalbler vardır. Belki de aramızda makbul bir kişi. Allahın
kendisine bahşettiği rahmetten bizi de feyizlendirecektir.
Kardeşlerim Bazılarına göre konuşmamız.halihazır durumumuzu
yansıtmaktan uzak olabilir. Ben aynı düşüt ede değilim.
Konuşmamızın halihazır duruma çok yakın olduğu kanaatindeyim.
Allaha yemin olsun ki Allaha dönmeyi iyi bilirsek elimizde
başkalarınınkinden daha güçlü bir silah olur. Çünkü kuvvet
ikidir. Birincisi Allahın kuvveti ikincisi de mahiukatın
kuvvetidir.. Yaratılanın kuvveti yok olunca Yaratanın kuvvetine
sığınır. Şayet nefsimizi müdafaa etmekten aciz kalırsak Allahın
yardımına sığınırız Şüphesiz ki Allah iman edenleri müdafaa eder
korur. (292) Maddi kuvveti tamamlamayınca ruhi kuvveti
tamamlamaya çalışırız. O halde bırakın tevbeden bahsedeyim. Belki
bu topluluk bütün kalbi ile Allaha döner. Belki Allaha
yaklaşmasını biliriz de rahmet ve huzurunu üzerimize indirir.
Kitap ehlinden inkar edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran
Odur Oysa siz onların çıkacaklarını sanmıyordunuz. Onlar
kalelerinin kendilerini Allahın azabından koruyacağını
sanmışlardı. Ancak hiç beklemedikleri bir yerden Allahın azabı
onları yakalayıverdi. Allah on-iann kalblerine şiddetli bir korku
saldı da evlerini bizzat kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle
yıkıyorlardı. Ey aklıselim sahipleri bundan ibret alın. (293)
Siz peygambere yardım etmeseniz de Allah O-na yardım etti. Hani
bir zaman peygamber iki kişiden biri iken kafirler onu Mekkeden
çıkardılar. Onlar mağarada iken O arkadaşına Üzülme Allah bizimle
beraberdir. diyordu. Böylece Allah Peygamberin üzerine emniyetini
indirdi ve Onu görmediğiniz askerlerle destekledi. Kafirlerin
sözlerini alçalttı. Yüce olan ancak Allahın sözüdür. Allah
Azizdir Hakimdir.
Bu ayette Resulullah (s.a.v.)ın arkadaşına Korkma Allah bizimle
beraberdin dediğini görüyorsun öyle ise bil ki bir kimseye Allah
Taalanın yardımı geldiğinde onu bozyuna uğratmaya kimsenin gücü
yetmez. Resulullah (s.a.v.) mağaradayken arkadaşı Ebu Bekire
Korkma Allah bizimledir dedikten sonra Allahın lütfü ve rahmeti
onlara yetişmişti. Bizim de bugün nasuh tevbesi ile Allaha
dönmeye çok ihtiyacımız vardır. Belki Allah Taalanın inayeti ve
lütfü bize de yetişir.
Kardeşlerim İnsan iki kuvvetin çekim alanı içindedir. Bunlardan
birisi ruh diğeri ise madde kuvvetidir. Sen ruhun ile ruh.
bedenin iie de madde ala-nındasın. Ruhi yaradılışın itibariyle
hayırdan yerden yaratılmak itibariyle de serden etkilenirsin. Sen
Ona ruhumdan üfledim. (295) ayetinin sırrına mazhar olman
itibariyle ruhanisin. Onu çamurdan yarattım. (296) ayetine
muhatap olduğun için de maddesin. Her iki yaradılışın ayrı isteği
başlangıcı ve sonucu vardır. Sen ise bu iki kuvvetin arasında
kalmışsın. Allah Taalanın Biz ona hayır ve şerri her iki yolu da
göstermedik mi ayeti hakkında tecelli etmiştir. Ruh seni ulvi
aleme yer ise çamura çekiyor. Allah Taala hayrı ve şerri sana
açıklayacak Peygamber göndermiştir. Ayrıca seni şerre itmeyi
boyun borcu sayan İblisi aldatılmayan bir düşman olarak sana
musallat etmiştir. Sonra onlara önlerinden ve arkalarından
sağlarından ve sollarından sokulacağım.
Böylece çoğunu şükredenier olarak bulmayacaksın dedi. (298) İşte
sen bu kuvvetler arasında kaimışsm. Şayet ruhi mana galip gelirse
melesi aaya yükselirsin maddi mana galip gelirse en aşağı
dereceye inersin. Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsinin
gerçek yüzünü gizleyen ise hüsrandadır.
Tevbe bu kuvvetler için bir ölçüdür. Yücelmek için bir
merdivendir. Arifler tevbe hakkında Her makamın evveli ve sonu
vardır. Tevbe ise böyle değildir. O insana baştan sona kadar
arkadaştır. de-mişterdir. Eğer seni şer kuvveti çekecek olursa ya
tevbe etme sana ilham olur tekrar eski haline dönersin ya da
meşiyete itildiğin gibi devam eder ve savaşı kaybedersin. Eğer
dileseydik onu ayetlerimizle yüceltirdik. Fakat o ebedi
kalacakmış gibi dünyaya yapıştı ve arzularına uydu. Onun hali
köpeğin durumuna benzer ki üzerine varsan da aHinl sarkıtıp
solur. Kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur
Şerre itilip helak üzere olan ve hayır ite arasındaki ipi
koparmak üzere olan kimse tevbeyi hatırlar korkarak pişman olarak
ayağa kalkarsa bu kimse önceki yerine döner ve ruhi yönün
itmesiyle yeniden hayra ulaşır. Şu ayet buna en güzel bir şekilde
işaret etmektedir Onlar bir hayasız* yaptıkları veya nefislerine
zulmettikleri icman Aliahı hatırlarlar hemen günahlarının
bağışlanmasını isterler —günahtan Allahtan başka kim
bağışlayabilir— yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler.
İşte bunların mükafatı Rcbleri tarafından bağışlanmak altlarından
ırmaklar akan ve içinde ebedi olarak kalacakları cennetlerdir.
Çalışanların mükafatlan ne güzeldir.
Bir kimse tevbe etmeye devam ederse daima tevbeyi hatırında
tutarsa o kimsede uyanma melekesi gelişir. Şeytan onu doğru
yoldan ayırıp yanına çekmek istese de o tevbesini hatırlar ve
olduğu yerden ayrılamaz. Allahtan korkanlara şeytandan bir
vesvese dokununca Allahı hatırlarlar ve hemen gerçeği görürler.
(302) Şeytan çabalarını devam ettirse de o tevbesini hatırlayarak
şeytanı umutsuzluğa düşürür. Çünkü şeytan anlar ki o kimse
uyanıklığı ile kendini kale içine almış doğru idrak ve itaat
ruhunu ve vicdanını parlatmıştır. Böylece Allah Taaianın
himayesine girmiştir. Kullarım üzennde senin hiç bir nüfuzun
yoktur. (303) Bu ancak devamlı tevbeyi muhafaza etmekle
mümkündür. İşte bunun için şu sure nazil olmuştur Ey Muhommed
Allahın yardımı ve fetih geldiği ve insanların Allahın dinine
bölük bölük girdiklerini gördüğün zaman Rabbini hamd ile teşbih
et ve ondan mağfiret dile. Şüphesiz O tevbeleri çok kabul edendir
Resulullah rüku ve secdelerinde daima Ey Allahım seni teşbih ve
tenzih ederim ve sana hamd ederim. Allahım beni bağışla diye dua
eder ve şöyle buyururdu Ey insanlar tev-be edin Allaha yemin
ederim ki ben günde yetmiş-den fazla tevbe ediyorum.
Aziz kardeşim Senin şerri defedecek ve şeytanla savaşacak tek
silahın tevbedir. Şayet tevbeye sığınırsan gaflet içinde
olanların mertebesinden Allahın himayesine girenlerin mertebesine
yükselirsin. Kullarımın üzerinde senin hiç bir nüfuzun yoktur.
Şimdi de. tevbe nedir Nasıl tevbe edeceğiz Onu öğrenelim Tevbe
seninle Allch arasında bir giriş kapısı bir vuslat kandilidir.
Tevbenin ilk aşaması Allaha karşı kusur ettiğini ve aşırı
gittiğini iyi bileceksin. Çünkü sen nefsini daha iyi bilirsin
Allah Ta-ala da seni senden daha iyi bilir. O halde suçunu kabul
et işlediğin günahı ve aşırı gitmeni gözünde büyüt. Zayıf bir kul
olduğunu Allah Taalanın ise kuvvetliliğini. Senin Ona muhtaç
Allah Taalanın ise lütuf sahibi olduğunu senin günahkar Allah
Taalanın ise hak sahibi olduğunu işlediğin haramın Allah Taala
ile aranı açacağını seni mukarribinler zümresinden günahkarlar
zümresine sevilenler grubundan haksızlar grubuna indirdiğini bil
İkinci aşama ise. pişman olmandır. Pişmanlığın seni ogfamaya
kadar götürmelidir. Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Allah
korkusundan gözleri yaşlarla dolup ağlayanlara müjdeler olsun.
buyurmuştur. Ne mutlu sana Böyle bir tevbeye Allah Taala kaybolan
çocuğunun dönmesine sevinen annenin sevindiği gibi sevinir. Bir
gün Resulullah (s.a.v.)ın yanından kucağında çocuk olan bir kadın
geçiyordu. Resulullah (s.a.v.) Şu kadının çocuğunu ateşe
atacağını düşünüyor musunuz buyurdu. .Sahabe Hayır ey Allahın
resulü. dediler. Resulullah (s.a.v.) Allah bu annenin çocuğuna
acımasından daha fazla mümin karşı merhametlidir. buyurdu.
Suçu his ve idrak etmek pişman olmak ve yapmamaya azmetmek.
İşte gerçek tevbe budur.
Resulullah (s.a.v.) bir hadislerinde Tevbe azimdir buyurmuştur.
Çünkü idrak ve pişmanlık azimle olur azimden irade doğar. Bundan
dolayı Resululiah (s.a.v.) bu hadiste tevbenin en kuvvetli
rüknünü zikretmiştir.
Kuran-ı Kerimin surelerinde tevbe ayetlerini hepimiz okuyoruz.
Bakara suresinden. Nasr suresine kadar birçok ayet tevbeden
bahsetmektedir. Bakara suresinden şu ayetleri okuyalım.- Adem
Rabbinden kelimeler aidi. GünahicRRin bağışlanmasını istedi.
Allah da tevbesi-ni kabul etti. Şüphesiz Allah tevbeleıi çokça
kabul edendir. Merhamet sahibidir.
O halde yaratanınıza tevbe edin ve nefislerinizi öldürün.
Yaratanınızın katında bu sizin için daha hayırlıdır. Allah
tevbenizi kabul etmiştir.
Geçmiş milletlerin tövbelerinin kabul olması için ban vermeleri
lazımgelirdi Senin ise vicdan ve kalbinin pişmanlık duyması
yeter. cAilah hiç bir nefse gücünün yetmediği teklifi etmez.
Onlar bir hayasız yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman
Allahı hatırlarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler.
—Günahları Allahtan başka kim bağışlayabilir— Yaptıkları
kötülükte bile biie ısrar etmezler. İşte bunların mükafatı Rablan
katında bağışlemiıak altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi
olarak kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne
güzeldir
Nisa suresinden Allah katında makbul olan tevbe sadece bilmeyerek
günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte onların
tevbesini Ailah kabul eder. Allah her şeyi bilen hüküm ve hikmet
sehibidir. ayetini okuyalım. Maide süresindeki Kim zulmettikten
sonra tevbe edip kendin düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini
kabul eder. Muhakkak ki Allah çok affeden ve çok merhamet edendir
ayetini iyi düşünelim.
Burada ayetteki bir özelliğe de işaret edelim. Ayette ıslah
olursa denmesi tevbenin bir içtimai suçtan doğmasındandır. Çünkü
ayet hırsızlıkla ilgili ayetten sonra gelmiştir. Topluma karşı
yapılan suçtan tevbe eden kimsenin tevbesinin doğruluğunu is-bat
etmesi için kendini düzeltmesi gerekir. Burada hak sahibi toplum
olduğu için tevbe eden kimsenin müşahade altına alınması gerekir.
Şayet düzelirse toplumun hakkını vermiş olur.
Tevbe suresinden de şu ayeti gözönüne alalım Yemin olsun ki Allah
Peygamberin içlerinde birtakımının kalbleri dönmek üzere iken
sıkıntılı zamanda Peygambere tabi olen muhacirlerle ensarın
tövbelerini kabul etti. Sonra da tevbeleri sebebiyle onları
affetti. Şüphesiz Allah onlara karşı çok şefkatli ve
merhametlidir. Savaştan geri kalan o üç kişinin tevbesini de
kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzünün kendilerine dar
geldiği ruhları da son derece sıkıldığı Allahtan başka bir
sığınacak olmadığını anladıkları zaman tevbe etsinler diye Allah
onları bağışlamıştır. Şüphesiz Allah tevbeleri çok kabul eden ve
çok merhametli olandır. Tahrim süresindeki şu ayeti inceleyelim
Ey iman edenler Allaha samimiyetle tevbe edin Sonra bu tevbenin
üzerine terettüp edenleri görelim. Belki Rabbiniz kötülüklerinizi
siler. Peygamberi ve beraberindeki müminleri utandırmayacağı
günde sizi altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Ö gün onların
nuru önlerinde ve sağ taraflarında yürür.
Nasr suresini okuyalım Rabbini hamd ile teşbih et ve ondan
mağfiret dile. Şüphesiz O tevbeleri çok kabul edendir.
Bütün sureleri okuduğunda tevbeye teşvik eden ayetler bulursun.
Allahın tevbeyi sevmesi sana yetmez mi Şüphesiz ki Allah tevbe
edenleri de sever temizlenenleri de sever.
Aziz kardeşim Tevbe ettiğin zaman Allaha hamdetmelisin. Çünkü
tevbe Allahın sana bir lütfudur. Senin onda bir katkın yoktur.
Seni tevbe etmeye muvaffak kılan baban Ademe Adem Rabbinden
kelimeler aldı. Günahlarının bağışlanmasını istedi. Allah da
tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah tevbeleri çokça kabul
edendir. Merhamet sahibidir. (318) diyerek ilham ettiği gibi sana
da ilham eden Odur. Adem (a.s.) nasıl tevbe edeceğini bilmiyordu.
Allah Taala Ona öğretti. Şayet Rabbin istemeseydi tevbe-etmeyi
sana ilham etmezdi. Şayet tevbe edip Ona dönersen bu Onun seni
sevdiğinin delilidir. Tevbe etsinler diye onları bağışlamıştı.
(319) Resulullah (s. a.v.) istiğfar hadisinde şöyle buyuruyor
Allahım Sen benim Rabbimsin senden başka ilah yoktur. Beni
yarattın ve ben Senin kulunum. Gücümün yettiği kadar sana
verdiğim sözde ve vaadde duruyorum. Yaptıklarımdan sana
sığınırım. Bana verdiğin nimei itiraf ediyorum. Günahımı da
itiraf ediyorum. Beni bağışla. Çünkü günahları ancak sen
bağışlarsın Kim bu duayı inanarak akşam okuyup da o gece ölürse
cennete girer.
Bu istiğfar duası ile Rabbine müracaat ederken Allahım sen benim
Rabbimsin. diyerek seni terbiye ettiğini itiraf ediyorsun. Beni
yarattın demek suretiyle Onun bir olduğunu ve bütün nimetlerin
sahibi olduğunu izhar ediyorsun. Ben senin kulunum demekle de
kendine kulluk sıfatı veriyorsun. Ben senin ahdin üzereyim.
demekle de Allah Ta-ala ile orandaki sö*]e>neyi itiraf ediyorsun.
Gücümün yettiği kadar vacdimde duruyorum. demekle. Allaha
verdiğin vaadi yerine getireceğini bildiri-yorsun. Üzerimdeki
nimetini itiraf ediyorum. demekle bütün nimetlerin kaynağının
Allah olduğunu belirtiyorsun. Günahımı sana açıklıyorum demekle
günahkar olduğunu kabul ediyorsun. Beni bağışla çünkü günahlan
ancak sen bağışlarsın demekle de Senden başka özür dileyecek
kimsem yoktur. Senden başka yardım isteyeceğim bir kimse de
yoktur. Eğer beni affedersen lütuf etmiş olursun. Şayet
cezalandırman adalet yapmış olursun. diyorsun.
Aziz kardeşim Allaha kavuşmak istiyor musun O halde tevbeni
yenilen. Belki Allah kötülüklerinizi örter ve sizi altından
ırmaklar akan cennetine koyar.
Efendimiz Muhammed (s.a.v.)e Onun al ve ashabına salat ve selam
olsun.
ONiKiNCi RİSALENİN SONU
Bandrol uygulamasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmeliğin 5maddesinin ikinci
fıkrası çerçevesinde bandrol taşıması zorunlu değildir
Son
Bu Kitap bizzat benim tarafımdan [ [ ByIgleoo ]] tarafından
www.CepSitesiNet – www.MobilMp3Net – www.ChatCepCom
Siteleri için hazırlanmıştır EBook ta kimseyi kendime rakip olarak görmem bizzat kendim
orjinalinden tarayıp Ebook haline getirdim lütfen emeğe saygı gösterin
Gösterinki ben ve benim gibi insanlar sizlerden aldığı enerji ile daha iyi işler yapabilsin
Herkese saygılarımı sunarım
Sizlerde çalışmalarımın devamını istiyorsanız emeğe saygı duyunuz ve paylaşımı gerçek
adreslerinden takip ediniz
Not Okurken gözünüze çarpan yanlışlar olursa bize öneriniz varsa yada elinizdeki kitapları
paylaşmak için bizimle iletişime geçin
Teşekkürler
Ne Mutlu Bilgi için Bilgece yaşayanlara
By-Igleoo www.CepSitesiNet
Download