On5yirmi5.com Özgürlük Modernizm ve Para Özgürlük Modernizm ve Para Yayın Tarihi : 28 Haziran 2011 Salı (oluşturma : 10/20/2017) "Stoalılara göre, kendisini zorunlu biçimde belirleyen nedenlerden bağımsız 'özgür bir eylem' düşünülemez, yoktur. İnsan da tüm öteki varlıklar gibi, çok sıkı biçimde belirlenmiş, sınırlanmıştır" Para, sınırsız bir özgürlük getirir mi? Yeryüzündeki hangi zihniyet buna "Evet getirir" diyebilir ki, dese de ne kadar gerçekçi bir cevap olur acaba? Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, para sınırsız bir özgürlük getirmez; aslında para özgürlük getirmez. Çünkü Para denilen madde, insanın mâna denilen ruhunu hiçbir zaman doyuramayacaktır. Bir kere kendisi sınırlıdır, sonsuzluktan oluşan kaybolmayan yok olmayan bir ruhu nasıl tatmin edecektir ki! Para sadece bize sınırlı bir takım hazlar yaşatarak günü geçirmemizi sağlayacaktır. Çok paranız var, Karun kadar zenginsiniz; petrol kralları kadar yatınız katınız var, yıllık milyar dolarlarca geliriniz var, dünya zenginler listesinde ilk sıralardasınız. Peki şimdi paranın size neler katabileceğine bakalım; en fazla bilmem kac milyon dolarlık bir araç alırsınız ve saatte 500 km hızla gidebilirsiniz, uçak alırsınız 1000 km hızla gidersiniz;lüks bir restoranda en fazla 10 binlira hesap ödersiniz (zaten ne yiyip ne içebilir ki bu beden en fazla), en fazla 10 bin liralık bir giysi alabilirsiniz çünkü giyeceğiniz neticede bir elbisedir; en fazla bilmem kaç milyon dolarlık bir malikane satın alırsınız, neticede yaşayacağınız iki oda bir salon bir tuvalet banyo; peki ya en fazla kaç kişiyle birlikte olabilirsiniz, madem bu da özgürlük olarak tanımlanıyor. 1000'mi 10 bin mi? Kaç tane çocuk yapabilirsiniz peki? Bildiğim kadarıyla, pratik olarak erkeğin babası olabileceği (kendi genlerini taşıyacak) çocuk sayısı sınırsızdır. Fakat ömür sınırlıyor işte bunu bile. Erkeklerde en fazla çocuğa sahip olma rekoru (haremindeki eşlerinden) 1056 çocuk ile Fas Kralı İsmail'e aittir. Kadınlarda en fazla çocuğa sahip olma rekoru, 19. yy'da Moskova'da yaşamış ve üçüz doğuran bir kadına aittir ve bu rekor ise sadece 69'dur. Bu listeyi uzatmak mümkün, hatta bu değerleri iki katına dilerseniz üç katına çıkarmak mümkün, fakat biz şimdilik lafı daha fazla uzatmayalım. Dikkat çekmek istediğim nokta, fark ettiyseniz hepsinin maddi istekler olduğu ve sınırlı(!) oldukları. Her şeyimiz de olduğu gibi görüyoruz ki ne kadar çabalasak da biz bir oturuşta bir koyundan fazla yiyemiyoruz, aynı anda iki odada yatamıyoruz, aynı anda iki araç kullanmıyoruz, ölümüne hızlı araç kullanamıyoruz vs vs. Yani kısacası para bize diğerlerinkinden biraz daha rahat bir hayattan başka bir şey veremiyor. Eylemlerimiz sınırlı, haliyle paramızın gücü de sınırlı kalıyor. Tabii ki buradan zenginler veyahut parası olanlar lüks araç binmesin, lüks yaşamasın gibi bir istekte bulunduğumuz çıkmasın ortaya. Tabi ki herkes parasına göre yiyip içeçek gezecek yaşayacak, fakat iş israf boyutuna gelmeyecek. 10 tane araç 10 tane yata kata gerek yok, önemsediğimiz bu. İş, "parayla her şeyi yapabilirim" boyutuna da gelmeyecek, paraya tapılmayacak, paranın efendisi olayım derken paranın kölesi olunmayacak, para da paraya korkunç güçler atfedenler de haddini bilecek. Para sadece bir takım geçici hazların yaşanmasına yardımcı olur, bizi madden doyurur bir süre, ruhen aç bırakır. "Hazların dipsiz denizinde olduğu gibi bilginin derinliklerinde de demir atacak bir yeri boşuna aradım. Bir hazzın başka bir hazza el uzattığı neredeyse karşı konulmaz gücü, hazzın doğurabileceği sahte coşkunlu türünü hissettim, ayrıca sıkıntıyı ve ardından gelen büyük acıyı da hissetim" der Soren Kierkegaard bizi haklı çıkararak. Para bizi özgürleştirmez, lakin zaman öldürmeye yaradığı kesindir. Evet, zaman öldürüyoruz parayla ama yine de ölümüne sıkılıyoruz. Yeni yeni eylemlerle özgürleştiğimizi zannediyoruz, fakat yine de sıkıntıdan kurtulamıyoruz. Paramızın gücü bile bizi sıkıntıdan kaygılardan kurtaramıyor. Parayla eğlenceyi satın alabilirsiniz. Yani bir nevi kaçışı. Pascal, Tanrıyı düşünmeksizin yapılan tüm eylemlerin salakça ve saçma olduğundan bahsetmektedir. (sıkıntının felsefesi) Pascal'a göre Tanrısız insan, eğlencenin kölesi olmuştur; yine O'na göre dünya üzerinde bizi ilelebet mutlu edecek bir eylem yoktur; eğlence bizi avutur ve farkına varmadan ölüme götürür. Yani Pascal için, Tanrısız insan hiçbir şeydir ve sıkıntı bu hiçliğin bilincidir. Bir nevi memento mori, yani öleceğini unutma... Şu günlerde kimse ölümcül gerçeklerden ölmüyor. Öyle çok panzehiri var ki (Nietche agladıgında. ırvın D.yalom. Ayrıntı Yayınları. Çeviren Aysun Babacan. 10.basım) Para bize öleceğimizi unutturur ama ne kadar süre, varın sınırı siz koyun bir zahmet. İşte para BÖYLE BİR ÖZGÜRLÜĞE(!)yarar. Ve Çiçero son noktayı koyar; "Antik Yunan'ın zenginlik, yetkinlik ve şanla parladıktan sonra, bir tek kusur yüzünden yıkıldığını vurgular: "ölçüsüz özgürlük". Özgürlük ölçülü olmalıdır, ancak böyle olursa hem bireye hem devlete yararlı olur. Peki ölçülü özgürlük nedir? Çiçero; "Hepimiz, özgür olabilmek için yasaların hizmetindeyiz" (cogito-sayı 3-1995) der. İşin modernizm ya da günümüz anlayışıyla medeniyet(!) yönüne bakalım; Dostoyevski; -Yeraltından notlar- "Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır uygarlık. Duyguların çeşitliliği yüzünden, insanoğlu korkarım kan dökmede bir zevk almaya kadar varacak, üstelik böyle bir felaket insanlığın başına çoktan gelmiştir. Cana kıyıcılıkta en ince ustalıklar gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi?" Tek kelimeyle müthiş bir ifade; "Cana kıyıcılıkta en ince ustalıklar gösterenlerin uygar kimseler oldukları". Pek haksız da değil sanırım, değil mi? "Modernizm ve para ne alaka" diyebilenler çıkabilir içimizde! Fakat yeryüzündeki genel kanaata göre, zengin(!) toplumlar ve bireyler modern olduğuna ya da öyle kabul edildiğine göre, sanırım paranın modernite üzerindeki rolü daha kolay anlaşılacaktır. Ne kadar çok paran varsa o kadar çok modernsin demektir. Siz hiç Afrikalılar için ya da Ortadoğu halkı için "modern insanlar ya da toplumlar" kavramının kullanıldığına şahit oldunuz mu? Adına ister modernizm deyin ister medeniyet deyin, öncelikle bunun ne demek olduğuna, üstatların bu konu hakkında neler söylediklerine bir göz atalım. Yalnız şunu belirtmeden de geçemeyeceğim; zaten okurken siz de farkına varacaksınız, medeniyet için güzel bir şeyler söyleyene ben henüz rastlamadım. Neden hala modern(!) olmakta bu kadar ısrarcıyız? Mark Twain: "medeniyet lüzumsuz ihtiyaçların sonsuz sayıda artmasıdır." Mevlana: "Medeniyet dediğin açmaksa bedeni, Afrika'daki bedevi senden daha medeni." Jean Jack Rousseau: "Medeniyet, kendi ortaya çıkardığı kötülüklere çare bulmak için yapılan ümitsiz bir yarıştır." Cezmi Ersöz: "Kapitalizm ve onun bugünkü üniversal adı olan modernizmin insanoğluna mutluluk getirdiği bir yana, gezegeni ve canlı hayatı tehdit altına aldığı gözlenmekte ve bir çok düzeyde alternatif ve uygun çıkış yolları aranmaktadır." (Haritanın yırtılan yeri) Mehmet Akif Ersoy: "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar..." Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, bu modernite denilen şey insana mutsuzluk, huzursuzluk, ahlaksızlık ve güvensizlikten başka bir şey getirmemiştir. Eskiye nazaran daha çok paramız var, her şeyimiz var ama yine de mutsuzuz. Her türlü teknolojimiz var, kameralar, silahlar, güvenlik sistemleri falan; fakat babamıza bile güvenemiyoruz. En yakınımıza bile potansiyel suçlu gözüyle bakabiliyoruz. Çarşı, pazardaki sahipsiz poşetlerden paketlerden bile korkuyoruz. Paranoyak olduk. Çeşit çeşit psikolojik hastalıklar çıktı. Ahlaksızlık mı? Ben ortada genel ahlak yasalarına uygun bir şeyler göremiyorum. Ahlaksızlık konusu zaten başlı başına bir mesele. Libidomuzu tatmin etmenin milyon yolunu da bize gösterdi modernizm. Şehvet denizine düşmüş nesiller, oltalarını atmış bekleyen şeytanlar... Biz "Cahiliye" diye tanımladığımız devirden bile daha kötü bir devirdeyiz. Cahiliye Devrinde çocuklar diri diri toprağa gömülürdü. Günümüzde Ahlaksızlık o kadar üst seviyeye çıktı ki; 3-5 yaşındaki çocuklar artık tecavüz edilip öldürülüyor? Ensest ve enteresan (!) ilişki türleri ortaya çıkıyor. İşte medeniyeti, açmak olarak görürsen bedeni; sonuçlarına da katlanırsın, Bir gün sen de olur çıkarsın maazallah bir medeni (!). Modernizmi en güzel şekilde Mehmet Akif Ersoy üstadımız anlatmaktadır, şu kısa ve öz şiiriyle, anlayana; Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde Ne çirkin yüzler örtermiş meğer o incecik perde Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul Ne tüyler ürperir ya Rab, ne korkunç inkılab olmuş Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş Ne olacaktı ki? Para üzerine, maddi değerler üzerine kurulan moderniteden de başka bir şey beklenemezdi zaten. Tüm değerler maddiyat üzerine kurulunca da haliyle insanlar da robotlaşmıştır. Duygularından arınarak birer meta haline gelmişlerdir. Herkes önce ve sonra da CAN demeye başlamıştır. Artık Canan da Cavidan da pek önemli değildir. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı hakimdir. Uygar ilgisizliğin olumlu yanları olabilir. Örneğin, Batı toplumunda çocuk yetiştirilirken, çocuk bir engele takılıp düştüğünde, KENDİSİ ayağa kalkar. Sonuç olarak; kendi çabasının ürününü gören çocuk ilerinin saygın bir girişimcisi olabilir. Ancak bu ilgisizlikten ilk yakınan ve bu ilgisizliğe çare yine Batı olmuştur. New York'ta Kitty Genovese adlı bir kadın sokakta saldırıya uğramış, saldırganın ellerinden bir ara kurtulmuş fakat hırsız tarafından tekrar yakalanarak öldürülmüştür. Bu olaya yüzlerce kişi tanık olsa da ne yardım etmek ne de polisi aramak konusunda yardımcı olmamışlardır. Aynı şekilde apartman hayatındaki ilgisizlikten yakınmalar olmuş, ölen kişilerin kokuları, dışarıya yayılana kadar komşuları fark etmemiştir. Çünkü modernite denilen şey insanların ruhuna "ben"i kazımıştır. Moderniteyle beraber bireysel özgürlükler toplum düzeninin üstüne çıkmıştır. Bu da hedonizm (hazcılık) ve maddecilikte (materyalizm) kendini göstererek, bireyciliğe yol açmıştır. Saf bireyciliğin de toplumların düzenini nasıl alt üst ettiği ortada. Mutsuz, doyumsuz, güvensiz, sıkıcı bir dünya. Herkes her istediğini yaparsa bu dünyanın çekilmez hale geleceği gerçeği. Neden mi, çünkü Hölderlin "Hiçbir eylem, hiçbir düşünce istediğin kadar uzağa gidemez. Hiçbir şeyin ona asla ebedi olarak kafi gelmemesi insanın görkemidir." diyerek güzel bir tespitte bulunur. Yani istekler bitmez, insanlar doyumsuzdur, iki vadi altını olsa üçüncüsünü isteyecektir. Dünyaya hükmetse Samanyolu galaksisine hükmetmek isteyecektir. "ben"in istekleri ne olursa olsun onu tek başına mutlu etmeyeceğinden doyuma ulaştırmaya yetmeyeceği gerçeği. Modernite bir nevi bir tüketme yarışıdır da diyebiliriz. İnsanların, sürekli tüketmesi istenir ve teşvik edilir. Amerikan sloganlarında gayet iyi ifade edilen de budur. (Cogito sayı 5) Satın almak çalışmayı sürdürmektir. Satın almak sigortalanmış geleceğimizdir. Bugün bir alım bir işsizin daha azalmasıdır ve bu belki de sizsiniz. Bugün satın aldığın refah yarın da senin olacaktır. Kandırmacanın farkında mısınız? İşte bu nedenledir ki, kapitalist toplumlarda yaşadığımız sürece başarılı olmamamız için hiçbir neden yoktur. Ne de olsa sistem hepimize "hayallerimizin" peşinden gitme fırsatını sunuyor. Ama daha önce de üzerinde defalarca durduğumuz gibi tüketmeyle de insanların mutlu olamayacağı alenidir. Maddi istekler ancak bizim maddi tarafımızı doyurur, o da sınırlıdır zaten. Yani, tüketmek amaç olduğu sürece, mutluluk ve huzur sebebi değildir. Mevzunun kilitlendiği nokta budur. Özellikle refah düzeyi yüksek olarak kabul edilen ABD gibi ülkelerde yapılan araştırma sonuçlarına göre Amerikan toplumunun tüketme sürecinde 1950'de yüzde 92'sinin, 1992'de ise sadece yüzde 38'inin mutlu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gerçek toplumun hızla tükettiğini fakat aynı hızda da mutsuzlaştığını göstermektedir.(cogito sayı 5) Evet sanırım, sadece ABD halkının değil toplumların tamamına yakınının bu durumda olduğunu söylesek yalan söylemiş olmayız. "Modernim ama mutlu değilim". MBS yani "modern but sad" Yeni insan modern olmak için uğraşır. Yeni insan sonsuzluğu ister ama bilinmeyene tahammül edemez…(cogito sayı 2) Fichte, modernitenin sıkıcı olduğunu özellikle vurgular. Modernite bize sadece sahte özgürlükler ve geçici maddeye dayalı zevkler getirmiştir. Bizi dünyaya bağlamış ve yetinmemeyi; dünyanın ve hayatın para, araba, kadın, cinsellik, yat-kat, yeme-içme, gezip tozmadan ibaret olduğunu empoze etmeye çalışmış; tüm ihtiyaçlarımızı öyle ya da böyle karşılamamız gerektiğini; kimsenin bize karışamayacağını; herkese, her şeye saygı duymamız gerektiğini; bok gibi hissetsek de muhteşem görünmeyi öğretmiştir... Modernite bizi biz yapan değerlerin yerine "ben"i ben yapan değerleri ön plana çıkarmıştır. "Ben istediğimi yaparım" ve "ben özgürüm" gibi kavramlarla insanların sınırı olmaksızın her şeyi yapabileceklerine dikkat çekmiştir. Tüm ihtiyaçlarını karşılamak için her yolu mübah saymıştır. Fakat bir şeyi gözden kaçırmıştır, Pascal'ın dediği gibi, insanın tüm ihtiyaçlarının giderilmiş olması iyi bir şey değildir. Bazen sıkılmaya da ihtiyaç vardır, üzülmeye, dert edinmeye, yetinmeye, yanlışa, çirkinliğe! Çünkü yeryüzündeki her şey ancak ve ancak zıttıyla var olacaktır. Hiçbir şey hiçbir zaman kusursuz, mükemmel ve doyurucu olmayacaktır. Hazlar, yeni hazları doyuracak insanoğlu "insan" olmanın sınırlarını zorlayacak, ve tabiri caizse en vahşi hayvandan daha fazla hayvanlaşacaktır. Sanırım, yazıya dökmeye terbiyem müsaade etmese de hayvanileşmekten kastım, ne demek istediğim anlaşılmaktadır. Varsın biz sıkılalım, modern(!) olmaktansa. Nietzche'nin ifadeleriyle; sıkıntıya karşı bütünüyle siper alan, aynı zamanda kendi kendisine karşı da siper alır ve Joseph Brodsky ekler "sıkıntı sizi yakaladığı zaman, onu saçlarından kavrayın. Bırakın ezsin sizi, yere çarpsın"... Aslında iyi yanları da vardır modernitenin; örneğin Ay'a ayak bastık, Mars'ı keşfettik, ışık hızını geçtik, velhasıl kelam dünyalık işler adına bir şeyler yaptığı kesin; yalnız getirdikleri götürdüklerinden çoktur, o nedenle biz daha çok bizden götürdükleriyle andık kendilerini. Modern olamadık napalım hala doğuluyuz... Bu Doğu ve Batı meselesine ayrı bir bölüm ayırıp yeteri kadar üzerinde durduğumuza inanıyorum. Bu nedenle o konuya girmek istemiyorum daha fazla. Sadece kendi kendimize sanırım şu soruyu sorabiliriz; modernizmin sonucu olan globalleşme neden sadece batılı, Hristiyan ve liberal? Değil mi yoksa, ben mi yanlış biliyorum. Neyse, şimdi size kusursuz ve 1400 sene evvelden beri (gerçek manasıyla olmasa da) 2 milyara yakın insan tarafından yaşanan gerçek bir medeniyetten bahsetmek istiyorum. Evet, İslam medeniyeti; tek onu tanırım ben yaşanması ve olması gereken medeniyet denince! Hani hep Batıda öcü olarak gösterilen, terörizmle ismi eş değer tutulan, siyasal İslam gibi yakışıksız isimlerle bize kötü yanları varmış gibi gösterilmeye çalışılan İslamiyet. Evet, bunu bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki, doğru araştırılıp ve layıkıyla yaşanırsa İslamiyet tek ama tek, olması gereken düzeni sağlayan yaşam biçimidir. Evet, bu yazının en güzel yanı, en kayda değer okunması gereken yeri birazdan aşağıda size temel unsurlarıyla, temel mantalitesiyle sunmaya çalışacağım, İslam'dır. Temel diyorum, çünkü İslamı ve İslami yaşam tarzını gerçek anlamıyla yazmaya kalkarsak sanırım yeryüzündeki tüm kağıtları kullanmak gerekecektir. Konuyla ilgilenenler zaten üstatların yazdıkları muhteşem kaynaklara başvuracaklar ve onlardan istifade edeceklerdir. Biz, şimdi İslam’ın neden insan ve toplum yapısına en uygun bir yaşam tarzı olduğunu beraber kavramaya çalışalım; İslam'da herkes eşittir, üstünlük hiçbir maddi kavrama dayanmaz; sadece takva ile insanlar birbirlerinden üstün olabilirler. Sosyal hayatta, Beyazın siyaha, siyahın beyaza, zenginin fakire, güçlünün zayıfa karşı hiçbir üstünlüğü yoktur. İslamiyet'te, bir insanı öldüren, tüm insanlığı öldürmüş gibi günah alır; öldürmek en büyük günahlardandır. İslam'da tevazu ve müsamaha vardır; yani hoşgörü! Fakat küfrün kendisine hoşgörü de yasaklanmıştır. Kibir, yobazlık ve bağnazlık modernitenin eseridir. Peygamberimiz "iki göz cehennemi görmez; Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de, millet ve ülkenin maruz kaldığı tehlikeler karşısında yüreği atan ve nereden, hangi gedikten düşman içimize sızacak diye nöbet bekleyen göz" İslami inanışa göre, Bir insanın mahrem yanlarını ifşa etmek, hatalarını faş etmek asla doğru değildir. İslami inanışa göre, birinin üzerinde arpanın yedide biri kadar dahi kul hakkı varsa, borçlu olduğu zat helal edeceği ana kadar, borçlu kişi harp meydanında hadi ölse Cennet'e giremez. Zira, şehitler bile sadece Kul Hakkından sorulacaklardır. İslamda "emr-i bi'l maruf, nehy-i ani'l münker" vardır; yani iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak. İslami inanışa göre, örneğin bugun bir elbisesi olanın ikincisini almasına gerek yoktur; çünkü ikincisini alan yarın üçüncüsünü sonra da dördüncüsünü alacaktır, bu da aç gözlülüğe ve israfa yol açacaktır. İslam, biri size kötülük yapsa da, sizin ona kötülük yapmanızı engeller, mazur görmez. İslamiyette, suizan değil, hüsnüzan vardır; yani bir insan hakkında kötü değil de güzel ve iyi kanaatte bulunmak müslümana yakışandır. İslami inanışa göre Sıla-i Rahim vardır; yani akraba, eş dost asla ihmal edilmemelidir; ihtiyaçları varsa giderilmeli, durumlarından haberdar olunmalıdır. İslamiyette kahvehaneleri doldurup, sabah akşam oturmak yoktur, tembellik yasaklanmıştır. İslami inanışa göre Anne Baba hakkı çok kutsaldır; sadece çocuğun doğmasına vesile oldukları için bile onlara "öf" bile demeyi yasaklamıştır. Gıybet yasaklanmıştır; yani dedikodu ve başkasının arkasından konuşma ve bir müslümanın gıybet yapması, mü’min kardeşinin etini dişlemesiyle eş değer tutulmuştur. İslami inanışa göre, Yaratılan Yaratan'dan ötürü sevilir. Cömertlik en büyük erdemlerdendir; Peygamberimiz cömertlerin Cennet’e, cimrilerin de Cehenneme daha yakın olduğundan haber vermektedir. İslami inanışa göre, iki çene arasına ve iki apış arasına sahip olana Cennet vaat edilmektedir. İşçinin alın teri kurumadan emeğinin ödenmesini emretmektedir. Peygamberimizin ifadesiyle İslam güneşin doğup battığı her yere ulaşacak ve Ayetin ifadesiyle İslamiyet nurunu tamamlayacaktır. Şimdi siz bana yukarıda sayılan hangi maddenin "insanın" aleyhine olduğunu ya da onun gerçek anlamada özgürlüğünü kısıtladığını söyleyebilirsiniz. Hangisinin maddeye dayandığını iddia edebilirsiniz. İslam dini insanın asıl parçası olan Ruhu doyurmak içindir, anlık zevkler için değildir. Bu dökümanı orjinal adreste göster Özgürlük Modernizm ve Para