Tarih Okulu Dergisi (TOD) Aralık 2016 Yıl 9, Sayı XXVIII, ss. 719-744. Journal of History School (JOHS) December 2016 Year 9, Issue XXVIII, pp. 719-744. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh1004 YUNUS EMRE’DE PEYGAMBERLERE YAPILAN GÖNDERGELER Mehmet Emin BARS Özet Türkçenin büyük şairi, sevgi ve hoşgörü timsali Yunus Emre, XIII. yüzyılın son yarısı ile XIV. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Halkı doğru yola çağıran Yunus Emre barışın, sevginin, cömertliğin, kardeşliğin, deyim yerindeyse insanlığın timsali olmuştur. Bu yönü ile Yunus’un şiirlerini okuyanlar ondan büyük zevk almışlardır. Öyle ki Yunus Emre yedi yüz yılı aşkın bir zamandır sadece bu topraklarda değil evrensel anlamda bütün dünyada sevilerek okunmaktadır. Bu durum Yunus’un şiirlerinin iç yapısıyla ilgilidir. Yunus Emre’nin söyledikleri ilk defa onun tarafından söylenmiş sözler değildir elbette. Fakat Yunus Emre’nin söyleyiş tarzı ve yolu halkın söyleyişi ve duyuşu ile yakınlık göstermektedir. Yunus Emre herkesin koyla kolay anlayamayacağı Arapça veya Farsça dinî terimleri çok güzel Türkçe karşılıklarla dile getirmiştir. Bu çalışmamızda şimdiye kadar üzerinde birçok inceleme yapılmış olan Yunus Emre’nin dizelerinden yola çıkılarak peygamberlere yapılan göndergeler incelenmiştir. Yunus Emre, özellikle Cumhuriyet’ten itibaren araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Sadece tasavvuf edebiyatında değil halk, divan ve yenileşme dönemi Türk edebiyatlarında da incelemeye konu olmuştur. Bu çalışma Yunus’un dizelerinin daha iyi anlaşılması, kültür seviyesinin farkına varılmasına yardımcı olacak gönderge kavramına dikkat çekmek amacıyla hazırlanmıştır. Yunus’un neredeyse tüm dizelerinin anlaşılmasında göndergeler anahtar durumundadır. Anahtar Kelimeler: Yunus Emre, tasavvuf, peygamber, gönderge. References to the Prophets in Yunus Emre’s Poetry Abstract Great poet of Turkish, symbol of love and tolerance, Yunus Emre lived in the last half of XIII. Century and at the beginning of XIV century. Yunus Emre, who Dr., MEB Mehmet Emin Bars preached the right way to the people, became the representative of peace, love, generosity, friendship, in other words, humanity. When read from this point of view his poetry is a source of pleasure for the readers. Such that, Yunus Emre has been read for more than seven hundred years not only in Anatolia but also all around the world with great pleasure. This is due to the structure of Yunus Emre’s poems. Although what he said was not that original, his style was close to that of the folk. Yunus Emre found good Turkish synonyms for the Arabic and Persian religious terms which were difficult for many to understand. There have been several studies upon Yunus Emre’s poetry. In this study, the references to the prophets in Yunus Emre’s poetry were analysed. Yunus Emre got the attention of the researchers mainly starting from Republic period. He has been a topic for study not only in Sufi literature but also folkliterature, divan literature and innovation period Turkish literature. This study was prepared to draw attention to the reference concept which will help understand the verses of Yunus Emre better and realize the culturel level and his verses. References are key points to understand almost every verse of Yunus Emre. Key words: Yunus Emre, mysticism, prophet, reference. Giriş Yunus Emre, Türk tasavvuf edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Tesiri Anadolu toprakları dışına taşmış, özellikle Orta Asya ve Balkanlarda tanınmıştır. Yunus, kültür dünyamızda sadece sufi kimliği ile tesir bırakmamıştır. O, tasavvuf/tekke edebiyatından öte bütün Türk edebiyatını yakından etkilemiş ender şahsiyetlerden biridir. Yunus ile birlikte millî Türkçeye doğru ilk adım atılmıştır. Yaşadığı çağda saygınlık alameti olarak kabul edilen Farsça ve Arapça şiir yazma, onunla birlikte yön değiştirmiş; millî dil öne çıkarılmıştır. Yunus’la birlikte Arapçanın ilim dili, Farsçanın edebiyat dili olma özelliği tartışılır olmuş; şairler bilinçli biçimde Türk diline dönmeye başlamışlardır (Yılmaz, 2013: 154). Yunus Emre, geniş halk kitlelerinin gönlünde taht kurmuştur. “Şüphesiz onu bu seviyeye yükselten şey, gerek poetik görüşlerini ve gerekse manevî dünyasını üzerine bina ettiği dünya görüşü ile onu besleyen evrensel İslâm inancıdır” (Çalışkan, 2004: 138). Onun söz ve şiirleri içerik yönüyle İslamî/tasavvufî motifler taşırken, dili millîdir. Yunus hakikatlerin anlaşılması zor ve karışık manalarını oldukça anlaşılabilir bir şekilde Anadolu insanının idrakine sunmuştur. Anadolu insanının saf ve duygulu yüreğine aşk ile hakikat tohumlarını serpmiştir. “Yunus Emre, her biri birer ‘sehl-i mümteni’ sayılabilecek şiirleriyle yalnızca çağının insanına nefes aldırmakla kalmamış; üzerinden yedi asır geçmesine rağmen ‘her dem yeniden doğarak’ hakikat [720] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler müjdelemeye devam etmiştir. Tasavvufi geleneği fevkalade bir manevi kabiliyet ile kavrayarak onu eşsiz bir kudretle, en basit şekiller altında ifade etmeye muvaffak olan bu büyük şahsiyetin hayatı ve yetişmesi ile ilgili bilgiler, menkıbelerin anlattıklarıyla sınırlıdır” (Doğan, 2013: 830). İnsanların problemleri, sevinçleri, kederleri, umutları Yunus’un dilinde büyük bir coşku ve içtenlikle ele alınmıştır. Yunus’ta kendimizi, tüm insanlığı bulduğumuz için onun dizelerini kabul eder, kendimizden bir parça sayar, içtenlikle severiz. “İnsanın problemleriyle içtenlikle ve büyük bir sevgiyle ilgilenen Yunus, çağımız insanının uzun tecrübelerden sonra bilincine vardığı insan değerini, yüzyıllar öncesinden dile getirmiştir. Bu durum, çağımız insanının yönünü Yunus’a ve tarihe doğru döndürürken, Yunus’u da çağlar ötesinden günümüze getirir” (Şanlı, 2009: 924). Bu çalışmamızda şimdiye kadar üzerinde birçok inceleme yapılmış olan Yunus Emre’nin dizelerinden yola çıkılarak peygamberlere yapılan göndergeler incelenecektir. Yunus özellikle Cumhuriyet’ten itibaren araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Sadece tasavvuf edebiyatında değil halk, divan ve yenileşme dönemi Türk edebiyatlarında da incelemeye konu olmuştur. Bu çalışma Yunus’un dizelerinin daha iyi anlaşılması, kültür seviyesinin farkına varılmasına yardımcı olacak gönderge kavramına dikkat çekmek amacıyla hazırlanmıştır. Yunus’un neredeyse tüm dizelerinin anlaşılmasında göndergeler anahtar durumundadır. 1. Gönderge Gönderge, iki ya da daha çok metin arasında kurulan açık ilişki biçimlerinden biridir. Bu ilişki bir yapıtın başlığının ya da yazarının adını anmakla yapılır. Gönderge alıntıdan farklıdır. Alıntıda bir söylem başka bir söylemin içinde açıkça yenilenirken, ayraç ya da italik yazı ile gösterilirken göndergede alıntı yapılmadan bir metin başka bir metne gönderir. Bir yapıtın başlığının, yazarın, bir metnin kahramanının, kutsal kitaplardan birinin adının anılması vs. göndergeleri meydana getirir. Göndergeye kullanıldığı metinde belli bir anlam yüklenir. Kullanıldığı yeni metnin bir parçası olur (Aktulum, 2007: 101-102; Aktulum, 2011: 435-436). Gönderge ile gönderme yapılan metnin anlamı yeniden yaratılır. Yazar/şair gönderge yoluyla kendi metnini destekler. Bir veya birkaç kelime ile yapılan göndergenin anlaşılması için gönderge yapılan olayların, eserin tamamının bilinmesi gerekir. Bu sayede yeni metinde yeni anlam çözülebilir. Günümüzde de çoğu zaman bir dizeye, [721] Mehmet Emin Bars bir cümleye, günlük hayatın önemli bir olayına göndergelerde bulunulmaktadır. Örneğin Kaan Arslanoğlu’nun “Memleketimden Karakter Manzaraları” (2005) adlı eseri, taşıdığı adla Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” eserine göndergede bulunur (GökalpAlpaslan, 2007: 17-18). Gönderge anlam zenginliği veya yeni anlam alanlarını meydana getirmeye yarayan bir metinlerarası ilişki biçimidir. Göndergeyle yeni anlam alanları oluşturularak okur açık biçimde farklı metinlere gönderilir. Göndergenin anlamından yola çıkılarak yeni anlamlar üretilebilir. Yapılan göndergelerle okur birden çok metin arasında gelgitler yaşar. Yazar bu yolla halk kültürüne ait bir malzemeyi doğrudan kullanmayarak okurun bilincine gönderir (Adıgüzel, 2009: 23-24). Yazınsal olsun olmasın bir halk edebiyatı ürününe yapılan göndermeler metnin anlaşılmasına katkıda bulunur. Geçmişe ait bir gönderge modern metinlerde de kullanılabilir. Bir metnin anlamı, ilişkide bulunduğu kendisinden önceki metinlerin anlamının farkına varılmasıyla, bu anlam katmanlarının çözülmesiyle tam olarak anlaşılabilir. Metinlerarasında yapılan göndergelerle iki farklı metin alanı iç içe geçer. Bir ürün yeni bir üründe yeni bir yaşam alanı bulur (Güvenç, 2014: 22-23). Gönderge, klasik edebiyatta kullanılan edebî sanatlardan telmihle benzer özellikler taşır. Telmihte de bir olayın çeşitli nitelikleriyle başka bir olayı hatırlatması söz konusudur. Sanatkâr kendi hatırladığı olayı ön plana çıkararak okuyucuya bildirmek ister. Telmih söz arasında meşhur bir olaya işaret etmektir. Örneğin Yunus “Aşkını komayayın/Od’a gireyin Mevla” derken Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atılması olayına işaret etmektedir (Kocakaplan, 1992: 148-149). 2. Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler Dünya ve ahiretle ilgili ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla Allah ile insanlar arasında yapılan elçilik görevine “nübüvvet” denir. Risalet kavramı da nübüvvetle eş anlamlı kabul edilmektedir. Ancak dinî literatürde daha çok nübüvvet kullanılmıştır. Her iki kavram da Allah’ın vahiy yoluyla öğrettiği bilgileri ve onun emirlerini insanlara ulaştırıp ilahî elçilik görevini yapma anlamı taşır. Allah’ın elçi olarak seçip görevlendirdiği kişiye nebi, resul veya peygamber denir (Yavuz, 2007a: 279). Peygamberler, Allah’tan vahiy yoluyla aldığı bilgileri ve emirleri muhataplarına tebliğ eden yüksek vasıflı kimselerdir. Gönderilen [722] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler peygamberlerin bir kısmı Kur’an’da zikredilirken bir kısmından hiç bahsedilmemiştir. Peygamberlerin ilki Hz. Adem, sonuncusu da Hz. Muhammed’dir. Bütün peygamberler Allah’ın emirlerini tebliğ etmişlerdir. Kur’an’da isimleri geçen peygamberler şunlardır: Adem, İdris, Nuh, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Lut, Hud, Salih, Şuayb, Musa, Harun, İlyas, Elyesa, Yunus, Eyyub, Davud, Süleyman, Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed. Allah, bütün peygamberlere dinî-dünyevî konulara ilişkin bilgileri ve buyrukları vahiy yoluyla bildirmiş, bunları insanlara tebliğ etmelerini emretmiştir. Onlar da insanları Allah’tan başka tanrı bulunmadığına inanmaya, ona kul olmaya, erdemli davranışlar sergileyip kötülüklerden sakınmaya davet etmişlerdir. Peygamberler yaşadıkları toplumun içinden seçilmiş birer insandırlar. Bütün peygamberler sadık, dürüst, yaratana saygılı, yaratılmışlara şefkatli kimselerdir. Allah yaratmadıkça mucize gösteremezler. Allah bildirmedikçe gaybı haber veremezler. İnsan olarak küçük hatalar işleyebilirler; ancak yanılmaları halinde ilahî uyarıyla karşılaşırlar. Bütün nebiler anneleri babaları bir olan kardeşler gibidir (Yavuz, 2007b: 258). Yunus Emre dizelerinde yukarıda adı geçen peygamberlerin çoğunun ismini anmış, onların hayatlarıyla ilgili önemli olaylara göndergelerde bulunmuştur. Okuyucular göndergelerde bulunulan olaylar hakkında bilgi sahibi olmadan dizeleri tam anlamıyla anlayamazlar. Bu bakımdan Yunus’u ve dizelerini anlamanın olmazsa olmazlarından biri de göndergede bulunulan olayları anlamak, dizeleri bu bağlamda anlamlandırmaktır. Yunus, peygamberlere yaptığı göndergelerde onların hayatlarında önemli olan bir veya birden fazla olaya okuyucuları gönderir. Bu durum, Yunus’un zengin kültürel birikimini göstermesi bakımından da önemlidir. Yunus, dizelerinde şu peygamberlere göndergelerde bulunmuştur: 2.1. Adem Yunus, Hz. Adem’i anarken onun şeytan tarafından kandırılıp yasak meyveyi yemesi ve cennetten kovulma hadisesine göndergede bulunur: Âdem yaratılmadın cân kalıba girmedin Şeytân la’net olmadın ‘arşıdı sayvan bana (12/5)1. 1 Bu çalışmada yer verilen beyitler, Mustafa Tatçı’nın “Yûnus Emre Dîvânı II (Tenkitli Metin)” adlı çalışmasından alınmıştır. Parantez içinde verilen numaralardan ilki beytin şiir numarasını, ikincisi beyit numarasını göstermektedir. [723] Mehmet Emin Bars Miskîn Âdem yanıldı uçmakda buğday yidi İşi Hak’dan bilenler şeytândan tutmayalar (57/8). İblîs ü Âdem kim olur kim azdura yâhûd aza Bu cümlesi eyü yavuz kamusın andan tutaram (180/3). Adem, ilk insan ve ilk peygamberdir. Adem insanlığın atasıdır. Bu nedenle “Ebü’l-beşer” olarak vasıflandırılmıştır. Adem’in yaratılışı diğer insanlarınki gibi değildir. Kur’an’da Adem’in yaratılışı şöyle anlatılır: “Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona ‘ol’ dedi. O da hemen oluverdi” (Âl-i İmrân/59). Bu ayet bu iki peygamberin yaratılışlarındaki olağanüstü duruma işaret edilmiştir. Hz. Adem ve eşi cennete yerleştirildikten sonra kendilerine, bir tek ağaç dışındaki bütün meyvelerden yiyebilecekleri bildirilmiştir. Adem ve Havva cennete yerleştikten sonra orada Allah’ın nimetlerinden diledikleri gibi faydalanıyorlardı. Allah onları yasak ağaca yaklaşmamaları hususunda uyarır. “Dedik ki: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz” (Bakara/35). Kur’an-ı Kerim’de bu ağacın mahiyeti hakkında bilgi verilmemiştir. Şeytan onları yasak ağaca yaklaşmaya teşvik eder. Adem’e karşı açık bir kıskançlık içinde bulunan şeytan, Allah’ın emrine karşı gelerek Adem’e secde etmemiş (Arâf/11), sonra da onu aldatarak günah işlemesine sebep olmuştur. İslam’a göre ise Allah yol gösterici, bağışlayıcı ve yardım edicidir. Adem cennetten atıldıktan sonra rabbinden birtakım kelimeler almış ve tövbesi kabul edilmiştir (Bolay, 1988: 361-362). Hz. Adem’in hayatının yasak meyveyi yedikten ve cennetten çıkarıldıktan sonraki dönemi hakkında Kur’an’da bilgi yoktur. 2.2. Şit Vahdet-i vücuda inanan sufilerce Tanrı, mutlak bir varlıktır. Kâinatta bulunan bütün varlıklar, mutlak varlığın tecellisidir. Kâinat, başlı başına var olmayan sûretlerden ibarettir ve her şey onun zuhurudur. Bütün varlıklar birer birer Tanrı’nın bir sıfatına mazhardır. Mutlak varlığın en olgunu insandır. Mutlak varlık insan sûretinde tecelli edinceye kadar bütün varlıklardan geçmiştir. Bu kâinattan süzülüp geliş nazariyesine “devir nazariyesi” denir. İnsan ana rahmine düşmeden önce cansızlar, bitkiler ve canlılar âlemindedir. Devirden bahseden şiirlere “devriye” adı verilir. Devriye yaratılışın başlangıcı ve sonunu, varlığın nereden gelip nereye gittiğini ve bu ikisi arasındaki [724] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler safahatın tasavvufa göre izahıdır (Gölpınarlı, ty: 70-71; Güzel, 2006: 768). “Devriye’den başka ona pek benzeyen, hattâ ilk bakışta ondan ayırd edilemeyen bir çeşit şiir daha vardır. Şâir, şiirinde Âdem olur, Nuh olur, Mûsa olur, İsâ olur. Âdem ile cennetten sürülür, Nûh ile Tûfan’dan kurtulur, Zekeriyya ile biçilir... Bu arada gene de yağmur olur, yağar, buğu olur, göğe ağar. Derken İsmail’e inen koç olur, insandaki suç olur. Olur, olur; fakat bu ‘devriye’ değildir, tecelliyi, hayalinde gezip geçtiği âlemleri, erip olduğu şeyleri anlatmaktadır” (Gölpınarlı, ty: 72). Sufi manevî yolculuğunda peygamberlerin sahip olduğu bu mertebeleri gezer. Bu peygamberlerin mazhariyetine büründüğüne inanır. Gölpınarlı’nın devriyeye pek benzeyen; ancak ondan farklı bir şiir olarak nitelendirdiği türe örnek olarak, Yunus’un Şit’e göndergede bulunduğu aşağıdaki dizeleri vermek mümkündür: Ben oldum İdrîs-i terzi Şît oldum tokıdum bizi Dâvûd’un görklü âvâzı âh idüp nâlişe geldüm (224/4). Şit, Hz. Adem’in Habil’in ölümünden sonra doğan oğludur. Habil’in yerine Adem’e bahşedilen Şit, Adem 130 yaşındayken babasına benzeyen bir çocuk olarak doğmuştur. İnsanlık tarihindeki her iyi kişinin Şit’in, her kötü kişinin Kabil’in zürriyetinden geldiğine inanılır. İslamî kaynaklarda Şit’in peygamber olduğu, babası Adem’e indirilen suhufu topladığı, Allah’ın ona da sayfalar indirdiği rivayet edilir. Kendisine indirilen suhufta hikmet, kimya, simya, riyâzî ilimler ve bazı sanatlardan bahsedildiği nakledilir. Şit, Adem’in çocukları arasında en güzeli, en faziletlisi, en sevileni ve kendisine en çok benzeyenidir. Hz. Adem’in çocukları arasında Habil’in zürriyeti olmadığı, Kabil’in zürriyeti de Nuh tufanında ortadan kalktığı için Şit, insanlığın Adem’den sonraki ikinci atası kabul edilir (Gündüz, 2010: 215-216). 2.3. İdris İdris, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biridir. Kur’an’da iki yerde doğrudan zikredilmektedir. Bunların birinde “Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi. Onu yüce bir makama yükselttik” (Meryem/56-57) diğerinde, “İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi. Onları da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi” (Enbiyâ/85-86) denilmektedir. Yunus dizelerinde İdris’in terziliğinden söz eder: Ben oldum İdrîs-i terzi Şît oldum tokıdum bizi [725] Mehmet Emin Bars Dâvûd’un görklü âvâzı âh idüp nâlişe geldüm (224/4). Hz. İdris’in terzi olduğu, her iğne saplayışında “sübhanallah” dediği, akşam olduğunda yeryüzünde ameli ondan daha üstün hiç kimsenin bulunmadığı ifade edilmiştir. Kalemle yazı yazan, elbise diken, hesap ve yıldız ilmiyle meşgul olan ilk insanın İdris olduğu belirtilir. Remil ilminin, heyet, nücum, hesap, tıp, nebatların sırları, yazı yazmak, dikiş dikmek, terazi kullanmak gibi meslek ve sanatların İdris tarafından icat edildiğine inanılır. İlk defa demiri keşfedip ondan aletler yapmış, ziraatı geliştirmiş, deri ve kumaşlardan elbise dikmiştir (Harman, 2000b: 479-480). Yunus da İdris’in kumaş dokuyup terzilik yapmasına göndergede bulunmuştur. 2.4. Nuh Nuh, kendisine inanmayan kavmi tufan ile helak edilen peygamberdir. Yunus, Nuh peygamberden bahsederken her zaman tufan ile beraber onu anar: Yûnus’ıla balık beni çekdi deme yutdı bile Zekeriyyâ’yıla kaçdum Nûh’ıla tûfândayıdum (168/6). Nûh oldum tûfân içün çok dürişdüm dîniçün Dînüme dönmeyeni suya gark idüp geldüm (191/7). Bin yıl cefâ çekmeyinde Nûh gibi Tûfânında gemiye bindürmeye (326/4). Tufan, Hz. Nuh’un kavminin cezalandırılması için meydana gelen büyük su felâketidir. Uzun mücadeleler sonunda Nuh’un kavmi putperestlikten vazgeçmemiştir. Bunun karşısında inanmayanları cezalandırması için Allah’a dua etmiştir. Allah, Nuh’un duasını kabul etmiş ve inkârcı kavminin tufanla helak edileceğini, kendisinin ve inananların kurtulacağını bildirerek bir gemi yapmasını istemiştir. Ona geminin nasıl yapılacağını Cebrâil öğretmiştir. Daha sonra göğün kapıları açılmış, yerin kaynakları fışkırmış, göğün ve yerin suları birleşmiş, gemi azgın suların üzerinde kalmıştır. Nuh ve ona inananlar kurtulurken eşi ve oğlu inanmayanlarla birlikte boğulmuştur (Harman, 2007: 226; Harman, 2012: 321). İslâmî edebiyatlarda tufan, Kur’an’da anlatılan şekliyle, didaktik hikmetleri ortaya koymak amacıyla çokça zikredilir. Nuh peygamberin kavmini doğru yola çağırması, onları defalarca uyarması, kavminin bir tufanda yok edilmesi şairlerin değindiği konuların başında gelir (Pala, 2012: 322323).Yunus Emre Allah’ın kudreti, celâl ve cemal sıfatları, insan hayatının evreleri, kulun aczi, mucizelerin tecellisi gibi sebepler göstererek tufan [726] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler hadisesinden sıkça bahsetmiştir. Tufan, devriyelerde insanlığın gelişim aşamalarından biri kabul edilmiş ve şairler tufanın sıkıntısını Nuh ile birlikte çektiklerini ima etmişlerdir. 2.5. İbrahim İbrahim, üç semavî dinin de müştereken kabul ettiği bir peygamberdir. Yunus, dizelerinde Hz. İbrahim ile ilgili iki olaya göndergede bulunur. Bunlardan ilki Nemrud ile arasında geçen hadiseler, ateşe atılması ve Allah tarafından korunmasıdır: Nemrûd odın İbrâhîm’e ben bâg u bostân eyledüm Küfür yüzinden toguban gine odı yakan benem (187/8). Nemrûd’daki sûret kılan İbrâhîm’i oda atan Bir kılını yandurmayan od u kül ü reyhân benem (199/4). Hakk’un ‘inâyeti çokdur irer kullarına dâim Allah Halîl’i sakladı Nemrûd oda atmış iken (273/3). Hz. İbrahim’in babasının adı Azer’dir ve putperesttir. Rivayete göre kâhin ve müneccimler o sene bölgede doğacak İbrahim adlı bir çocuğun halkın dinini değiştireceğini, Nemrud’un saltanatına son vereceğini söyler. Başka bir rivayete göre ise kendisinin bu mahiyette bir rüya görmesi üzerine Nemrud hamile kadınları bir yere toplamış ve doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emretmiştir. Bunun üzerine Azer, İbrahim’e hamile kalan karısını Ur şehrinde bir mağaraya saklamış. İbrahim bu mağarada doğmuştur. İbrahim, peygamber olarak seçilip kavmine gönderildiğinde önce babasına hak dini tebliğ etmiştir. Ancak babası onu kovmuştur. Hz. İbrahim putları kırmıştır. Bu yüzden putperestlerce ateşe atılmış, ateş kendisini yakmamıştır. İbrahim, halkın taptıkları putların ne kadar aciz ve işe yaramaz olduğunu kavmine göstermek amacıyla, bir bayram günü halk şenlik için şehir dışına çıkınca put evine girmiş, en büyük put dışındaki bütün putları kırmıştır. Kavmi döndüğünde durumu görüp İbrahim’i sorguya çekmiş; İbrahim, bu işi büyük putun yapmış olabileceğini söylemiştir. Putperest yönetim İbrahim’i ateşe atmak suretiyle cezalandırmaya kalkışmıştır. Ancak Allah’ın emriyle ateş İbrahim’i yakmamıştır (Harman, 2000a: 269-270). İkinci olayda ise Yunus, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail tarafından Kâbe’nin inşa edilme olayına şu şekilde göndergede bulunur: ‘Asâyıla Mûsâ’yıla kaçdum çıkdum Tûr Tagı’na İbrâhîm’ile Mekke’ye bünyâd bıragandayıdum (168/7). [727] Mehmet Emin Bars Bu dizelerinde Yunus, hayalinde gezip geçtiği âlemleri, erip olduğu şeyleri, ulaştığı manevî merhaleyi anlatmaktadır. İbrahim, oğlu İsmail ile birlikte Beytü’l-haram’ı bina etmiş ve haccı ilan etmekle görevlendirilmiştir. Böylece bir olan Allah’a adanan ilk mabed olarak Kâbe inşa edilmiştir. İbrahim’den haccı ilan etmesi, Beytullah’ı temiz tutması istenmiştir. Böylece Kâbe bütün Müslümanlar için hac yeri ve kıble yapılmıştır (Harman, 2000a: 271). Edebî eserlerde Nemrud’un hizmetinde bulunan ve put ustası olarak tanınan babası Azer, hanımları Hacer ve Sare, oğlu İsmail, Cebrail ve mücadele ettiği Nemrud’a yer verilir. Ayrıca doğumu ve doğumuyla ilgili olaylar, eşini ve çocuğunu Mekke’de bırakması, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa etmesi, putları kırması, oğlu İsmail’i kurban etmeye teşebbüsü, mancınıkla ateşe atılması, ateşin onu yakmaması, düştüğü yerin cennet bahçelerinden bir gül bahçesi haline dönüşmesi ve oradan soğuk bir su kaynaması, burada bir göl meydana gelmesi gibi motifler zikredilmiştir (Uzun, 2000a: 273). 2.6. İsmail İsmail, Hz. İbrahim’in oğludur. Yunus dizelerinde Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i kurban etme hadisesine şu şekilde göndergelerde bulunur: Dost oldı bize mihmân bunca yıl bunca zamân Gerçek İsmâ’îl gibi kurbân olasum gelür (46/7). Gâyet hor u hakîr ol başda Halîl olasın İsmâ’îl gibi sen de kurbâna irişince (309/3). Kur’an-ı Kerim’de adı geçen İsmail, babası İbrahim’in yaşlılık döneminde ve bir duası neticesinde dünyaya gelmiş, belli bir yaşa gelince kurban edilmek istenmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmesi isim verilmeksizin nakledilir. Buna göre İbrahim, putperest kavmi tarafından atıldığı ateşten kurtulup onlardan ayrılmıştır. Hiç çocuğu olmadığı için Allah’tan salih bir evlat istemiş; kendisine akıllı, iyi huylu bir erkek çocuk müjdelenmiştir. Çocuk babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa geldiğinde İbrahim’den oğlunu kurban etmesi istenmiştir. İsmail emre boyun eğmiş, sabredenlerden olacağını bildirmiştir. İbrahim oğlunu kurban etmeye teşebbüs etmiş, Allah tarafından oğlunun yerine semadan kurban olarak bir koç gönderilmiştir. Böylece oğlu da kurtulmuştur (Harman, 2001: 78). Hz. İsmail Türk edebiyatında doğumundan başlayarak çocukluğu, gençliği ve peygamberliği gibi yönleriyle ele alınmıştır. Annesi Hacer ile birlikte [728] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler Mekke’de bırakılması, burada zemzemin fışkırması, babası tarafından Allah’a kurban edilmek istenmesi, buna razı olup sabır göstermesi ve Kâbe’nin inşaatında babası ile beraber çalışmasından bahsedilmiştir. Türk edebiyatında Hz. İbrahim’i konu edinen eserlerin çoğunda Hz. İsmail’den de söz edilmiştir (Uzun, 2001: 80). 2.7. Yakub Yakub, Hz. İbrahim’in torunu, İshak peygamberin oğlu ve İsrâiloğullarının atası olan peygamberdir. Yunus, Hz. Yakub’dan bahsederken oğlu Yusuf’la birlikte anar. Yusuf’un kuyuya atılmasından sonra Yakub’un uzun yıllar gözyaşı dökmesine göndergede bulunulur: Gehî kan yaş akar Ya’kûb gözinden Geh olur Yûsuf-ı Ken’ân-ı ‘ışkdur (90/6). Ya’kûb’am agladum Yûsuf içün çekdüm firâk Yûsuf’am zindân içinde fazl-ı Rahmân isterem (228/2). Halîl’ün hullesi Ya’kûb’un âhı Yûsuf’un bendile-zindânı sensin (282/3). Kardeşleri Yusuf’u kuyuya attıktan sonra kestikleri bir kuzunun kanını gömleğine sürer, babalarına da kardeşlerini bir kurdun yediğini söyler. Ancak Yakub, oğullarına inanmaz. Hz. Yakub’un, oğlu Yusuf’un ayrılığına metanetle katlanıp Allah’a sığınması onun edebiyatta en çok üzerinde durulan niteliklerinden birdir. Yakub edebiyatta gam ve hüznün sembolü haline gelmiş, âşıklar kendilerini ona benzetmişlerdir. Şairler Yakub’un sabrını örnek almıştır. Yakub, oğlunu kaybettikten sonra gözüne hiç uyku girmemesi yönüyle de anılmıştır. Yakub’un Yusuf’un kuyuya atılmasından sonra “beytü’l-ahzen” (hüzünler evi) olarak adlandırılan kulübesinde yıllarca ağlamaktan gözleri kör olmuştur. Yıllar sonra oğlu Yusuf ona gömleğini göndermiş, gözleri açılmıştır. Yusuf’un kokusunu Yakub’a sabâ rüzgârı ulaştırmıştır (Pala, 1995: 566; Uzun, 2013: 276-277). 2.8. Yusuf Yusuf, Hz. Yakub’un oğlu, İsrâiloğullarına gönderilen bir peygamberdir. Yunus, Yusuf’un kuyuya atılması, Mısır’a aziz olması olayına göndergelerde bulunur: Gelün biz varalum Yûsuf’ı görelüm Cemâli honından bin açlar toyalar (62/2). [729] Mehmet Emin Bars Yûsuf’ıla ben kuyıda yatdum bile çekdüm cezâ Ya’kûb’ıla çok agladum bulınca figândayıdum (168/9). Yûsuf kıssası Kur’an’da ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de diğer peygamberlere ait kıssalar farklı sûrelerde yer aldığı halde Yûsuf kıssası “ahsenü’l-kasas” nitelemesiyle tek bir sûrede nakledilmektedir. Kıssa özetle şu şekildedir: Yakub peygamberin on iki oğlu vardır. Yusuf, kardeşleri tarafından kuyuya atılır. Kardeşleri Yusuf’un kanlı gömleğini babalarına göstererek kurt tarafından yendiğini söyler. Bu haberi alan Yakub’un çok ağlamaktan gözleri kör olur. Yusuf kuyudan su almak için gelen yolcular tarafından bulunur. Kuyudan çıkarılan Yusuf, Mısır azizi tarafından satın alınır. Yedi yıl zindanda kalır. Melik’in düşünü doğru yorumlayan Yusuf, zindandan çıkarılarak hazineden sorumlu olur. Yusuf bolluk yıllarında depoladığı buğdayı, kıtlık yıllarında satar. Kıtlık yıllarında Yakub, oğullarını Mısır’a buğday almaları için yollar. Yusuf bir hile ile kardeşi Bünyamin’i yanında alıkoyar. Yusuf kendini ağabeylerine tanıtır, onları affeder. Yusuf gömleğini babasına gönderir. Yakup gömleği gözlerine sürer, gözleri açılır. Yakup oğullarıyla Mısır’a gelir (Pala, 1995: 572-573). Edebiyatta olağanüstü güzelliğiyle çoğu zaman sevgililer Yusuf’a benzetilir. Hatta sevgili onun yanında Yusuf-ı sani (İkinci Yusuf)’dir. O mah-ı Kenan’dır. Yunus da Yusuf’un bu olağanüstü güzelliğini dizelerinde şu şekilde anlatır: Yûsuf’daki hüsn ü cemâl Ya’kûb’daki hüzn ü melâl Gâh bedr olam gâhî hilâl gökde mâh-ı tâbân benem (199/3). 2.9. Eyyub Eyyub, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biridir. Yunus, dizelerinde Eyyub’un yakalandığı hastalığa uzun yıllar sabretmesine şu şekilde göndergelerde bulunur: Eyyûb oldum tenüme cefâ kıldum cânuma Çagurdum Sübhân’uma kurtlar toyurup geldüm (191/9). Yûnus düşdün bu derde Eyyûb’layın sabreyle Derde katlanımazsın dermân arzû kılursın (255/9). Dostdan belâ gelicegiz Eyyûb’layın sabreylegil Niçe sıhhat buldı teni bunca belâ çekmiş iken (273/11). Rivayete göre Eyyub’un yedi oğlu, üç kızı ve çokça malı vardır. Allah’ın izniyle şeytan tarafından çocukları öldürülüp malları çalınmak ve [730] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler telef edilmek suretiyle imtihana çekilir. Eyyub, şeytanın beklediğinin aksine bütün bu felaketleri büyük bir tevekkül ve teslimiyetle karşılar. Daha sonra Eyyub’un ayak tabanından tepesine kadar bütün vücudunda kötü çıbanlar çıkar. Allah’a isyan etmez. Allah onu tekrar sağlığına kavuşturduğu gibi önceki malının iki katı kadar da servet verir; ayrıca yedi oğlu ve üç kızı dünyaya gelir (Harman, 1995: 16-17). Bu durum Kur’an’da şöyle anlatılır: “Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, ‘Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin’ diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik” (Enbiyâ/83-84). “(Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, ‘Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu’ diye seslenmişti. Biz de ona, ‘Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su’ dedik. Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik. Şöyle dedik: ‘Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.’ Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi” (S’ad/41-44). Eyyub’un malını mülkünü ve ailesini kaybetmesi, ağır ve tiksindirici bir hastalığa yakalanması, uzun süre sabır ve metanet göstermesi Şark-İslam edebiyatlarında yer alan önemli motiflerdendir. Eyyub, İslam dininde sabır ve tahammül timsali olup manzum eserlerde bu özelliğiyle ele alınmıştır. Başta türküler olmak üzere mani, deyim ve atasözü gibi anonim halk edebiyatı ürünlerinde de Hz. Eyyub’un metaneti, sabrı dile getirilmiştir (Albayrak, 1995: 17). 2.10. Musa Musa, İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir. İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarıp hürriyete kavuşturmuştur. Yunus, Musa ile Firavun arasında geçen ibret verici olaylara, Tur Dağı’nda Allah’la konuşmasına göndergede bulunur: Bir dem gelür Mûsâ olur yüz bin münâcâtlar kılur Bir dem girer kibr evine Firavn’ıla Hâmân olur (49/11). Turdugum yir Tûr ola bakdugum dîdâr ola Ne hâcet Mûsâ bana sen-ben kayusı degül (165/12). Mûsî varur Tûr’a çıkar anda varur nûra bakar [731] Mehmet Emin Bars Dostdan gayrı zerre kadar bu gözlerüm görmez benüm (170/4). İslamî kaynaklara göre Musa doğduğunda Velid b. Mus’ab b. Muaviye b. Ebu Nümeyr adlı firavun vardı. Bu zat, rüyasında Beytü’l-makdis’ten çıkan bir ateşin Mısır’a sıçradığını ve Mısır’ın evlerini yaktığını, bütün Kıbtileri yok ettiğini, ancak İsrailoğullarına zarar vermediğini görür. Rüyanın yorumunu yapanlar İsrailoğulları içinden doğacak bir çocuğun elinden saltanatını alacağını, düzenini bozacağını ve dinini değiştireceğini söyler. Firavun, İsrailoğullarından doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emreder. Musa dünyaya geldiğinde annesine çocuğunu emzirmesi, endişelendiği takdirde onu bir sandığa koyarak nehre bırakması ve kaygılanmaması bildirilir. Annesi onu bir sandık içinde nehre bırakır. Firavun’un ailesi onu nehirde bulup alır, evlat edinir. Musa ilahî nezaret altında yetiştirilir, gençlik çağına gelip olgunlaşınca kendisine hikmet ve ilim verilir. Bir Mısırlının ölümüne sebep olur. Mısır’ın ileri gelenleri Musa’yı öldürmek için plan yapar. Bunu haber alan Musa oradan kaçar ve Medyen’e gider, burada on yıl kalır. Musa, ailesiyle birlikte Medyen’den ayrılır. Tur civarına geldiğinde dağda ateş görür. Vadinin sağ yamacından gelen bir sesle kendisine ayakkabılarını çıkarması emredilir ve peygamber olarak seçildiği bildirilir. Musa, Harun ile beraber İsrailoğullarını kurtarmak üzere Firavun’a gitmekle görevlendirilir. Firavun, Musa’nın tanrısına çıkmak için Haman’dan bir kule yapmasını ve kendisini tanrı kabul etmesini ister. Firavun küfründe ısrar eder, İsrailoğullarına baskı ve zulmünü daha da arttırır. Bir gece vakti Musa’ya yola çıkması emredilir. Firavun ve adamları da onların peşine düşer. Musa asası ile denize vurur ve deniz yarılır. İsrailoğulları denizi geçer; ancak Firavun ile askerleri boğulur. İsrailoğulları denizi geçtikten sonra Musa’nın önderliğinde Tur’a gelirler. Otuz ve on gecelik bir süreyle dağa çağrılan Musa yerine Harun’u bırakarak dağa çıkar. Rabbini görmek istediğini söyleyince dağa bakması emredilir, dağ paramparça olur. Daha sonra Hz. Musa’ya ilahî emirleri ihtiva eden levhalar verilir. Hz. Musa’ya karşı çıkan Firavun ve Haman helak edilir (Harman, 2006: 211-212). İslamî gelenekte Hz. Musa’ya “kelimullah” denilmektedir. Çünkü Allah, Musa ile aracısız konuşmuş ve ona vahyini bildirmiştir. 2.11. İsa Kur’an’da “İsa, İbn Meryem, Mesih” isimleriyle anılmaktadır. Yunus, İsa’nın babasız doğumuna, ölüleri diriltmesine, göklere çıkarılmasına göndergelerde bulunur: [732] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler Dirildür ölüyi ‘Îsâ deminde Geh olur Mûsî-i ‘Ümrân-ı ‘ışkdur (90/8). ‘Îsâ ki Meryem’e varur şöyle varam ben ol Hakk’a Fazlı yolında ol Hakk’un ‘âlemi handân eyleyem (173/4). ‘Îsâ oldum kudretden bahâne bir avretden İnâyet oldı Hak’dan ölü dirgürüp geldüm (191/12). Kur’an’da Meryem suresinde anlatıldığı üzere Meryem, kendisine hiçbir erkek eli değmemişken İsa’ya hamile kalır. Meryem, İsa’yı dünyaya getirdikten sonra kavminin yanına döner. Kavmi, bakire Meryem’i kucağında çocukla görünce çocuğun gayri meşru bir ilişkinin ürünü olduğunu düşünür. Beşikteki İsa şunları söyler: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı. Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti. Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir)” (Meryem/30-33). Kur’an-ı Kerim’e göre İsa çarmıha gerilmemiştir: “Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve ‘Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük’ demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir” (Nisâ/156/158). İsa iffet sembolü olarak yetişmiş olan Meryem’den babasız dünyaya gelmiştir. Beşikte iken ve olgun bir insan tavrıyla konuşmuştur (Meryem/30). “Allah, onu İsrailoğullarına bir Peygamber olarak gönderecek (ve o da onlara şöyle diyecek): ‘Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır” (Âl-i İmrân/49). Hz. İsa, Türk edebiyatında dünyaya gelişinden başlayarak sahip olduğu kendine has beşerî vasıfları ve peygamberliğinin değişik yönleriyle ele alınmış büyük peygamberlerden biridir. Edebî metinlerde farklı adlarla anılmış, hakkında müstakil eserler yazılmıştır. Hayat hikâyesi, ana rahmine düşmesinden vefatı sonrasına kadar gösterdiği mucizeler Kur’an, tefsir, hadis [733] Mehmet Emin Bars ve diğer mukaddes kitaplarda bütün ayrıntılarıyla anlatılmıştır (Uzun, 2000b: 473). 2.12. Davud Davud, İsrailoğullarına gönderilen peygamberdir. Yunus, dizelerinde Davud’a da değinmiştir. Davud, tahta çıkması ve güzel sesiyle Yunus’un dizelerinde yer alır: Geh varam Dâvûd olam çıkam Süleymân tahtına Geh gine güm-râh olup valsı koyup hicrân olam (201/33). Ben oldum İdrîs-i terzi Şît oldum tokıdum bizi Dâvûd’un görklü âvâzı âh idüp nâlişe geldüm (224/4). İsrailoğullarının tarihinde peygamberlikle hükümdarlık ilk defa Hz. Davud’un şahsında bir araya gelmiştir. “İslâmî kaynaklarda nakledildiğine göre Hz. Dâvûd’un sesi hem çok gür hem de çok güzeldi. Dâvûd o gür ve güzel sesiyle Zebur’u okumaya başladığında kurt kuş durup onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı” (Harman, 1994: 22). Hz. Muhammed (sav), Hz. Davud’un Zebur’u güzel sesiyle ve nağmeyle okuyuşunu kaval sesine benzetmiştir (Gürkan, 2013: 172). Onun döneminde İsrailoğulları tam anlamıyla yerleşik medeniyete geçmiş, krallığın idaresini belli bir düzene koymuş, ibadetleri sistemleştirmiş, sürekli bir ordu kurmuştur. Devleti yönetirken adaleti öncelikle kendisi icra etmiş, davalara bizzat kendisi bakmıştır. 2.13. Süleyman Süleyman, Hz. Davud’un oğlu ve İsrailoğullarına gönderilen hükümdarpeygamberdir. Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, tarih ve kısas-ı enbiya kitaplarında bir hükümdar-peygamber olarak Hz. Süleyman’dan ve onun üstün vasıflarından genişçe bahsedilmektedir. Yunus, Süleyman peygamberden söz ederken onun kuş dilini bilmesine, dev ve perilere hükmetmesine, saltanatının ihtişam ve geçiciline göndergelerde bulunur: ‘Âşık dilin bilmeyen yâ delüdür yâ dehrî Ben kuş dilin bilürem söyler Süleymân bana (12/9). Sen Süleymân köşkinde taht kurup oturdun bil Dîv ü periye düp-düz hükümler eyledün tut (18/2). Gelmeyen gelmedi sapdı secde eyledi tapdı Bu ‘imâreti kim yapdı bu mülke Süleymân nedür (94/1). [734] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler Çalap viribidi bizi var dünyeyi görün diyü Bu dünye hod bâkî degül ülke Süleymân neyimiş (120/4). Allah, Hz. Davud gibi Süleyman’ı da peygamberlik, hükümdarlık, hikmet ve ilimle donatmış; saltanatı ve nübüvveti onların şahsında toplamıştır. Ayrıca Hz. Süleyman’a kuş dili öğretilmiştir. Kendisine başka hayvanların dili de öğretilmiştir. Süleyman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordulara sahip olmuştur. Emrinde çalışan cinler yüksek ve görkemli binalar, heykeller, havuzlar yapmıştır. Şeytanlar arasında onun için bina kuran, dalgıçlık eden ve başka işler görenler vardı. Cinlerden ve insanlardan oluşan ordusu sayesinde hakimiyeti altına aldığı bölgeleri muhteşem bir saraydan yönetmiştir (Harman, 2010: 60). Hz. Süleyman kıssa ve menkıbeleriyle başta Fars ve Türk edebiyatı olmak üzere Doğu edebiyatlarında sıkça ele alınmış, başından geçenler müstakil mesnevi konusu olarak işlenmiştir. Batı edebiyatı ve sanatında da bilgeliği dolayısıyla pek çok esere malzeme teşkil etmiştir. İslam edebiyatlarında divan ve halk şiiri, halk hikâyeleri, efsane ve atasözleri gibi edebiyat ürünlerinde geniş biçimde işlenmiştir (Akkaya, 2010: 60-61). 2.14. Lokman Lokman kendisine hikmet verildiği bildirilen kişidir. Yunus Emre, Lokman’ın ilim ve hikmetine dizelerinde değinir. Lokman’ı her anışında onun ilim, kavrama yeteneği ve isabetli söz/davranışlarına göndergelerde bulunur: Bir dem cahâletde kalur hiç nesneyi bilmez olur Bir dem talar hikmetlere Câlinûs u Lokmân olur (49/5). Ol dost bana benden yakın hikmet bilen bulur Hakk’ın Okuyup hikmet ‘ilmini Lokmân olayın bir zamân (253/8). Rivayete göre Lokman’dan nübüvvetle hikmetten birini seçmesi istenilmiş, o da hikmeti tercih etmiştir. Lokman Sûresi’nde, ona hikmet verildiği bildirilmekte ve oğluna hitaben iman, ibadet, ahlak ve görgü kurallarına dair öğütleri aktarılmaktadır. Lokman’a ilim, üstün kavrama yeteneği, isabetli söz ve davranış, ilim-amel uygunluğu, din konusunda derin bilgi verilmiştir. Lokman diğer özellikleri yanında hekimliğin atası olarak da tanınmıştır. Onun bütün bitkilerin özünü bildiği söylenmiş ve kendisinden dertlere şifa olacak reçeteler ve formüller nakledilmiştir (Harman, 2003: 205206). Lokman, Türk edebiyatında hekim/tabip hüviyetinde görülmektedir. Bu sebeple “Lokman Hekim, Lokman-ı hazık, tabip Lokman, dert Lokman’ı, şifa Lokman’ı” gibi adlarla anılmıştır. Lokman’ın hakim ve tabip özelliği Eflatun, [735] Mehmet Emin Bars Calinus, Bukrat gibi aynı yolda şöhret yapmış diğer isimleri de çağrıştırarak birlikte kullanılmasına vesile olmuştur. Hikmet sahibi Lokman bir insan-ı kâmil olarak görülmüştür. Lokman hekimin oğluna vasiyetleri, öğütleri, hikmetli sözleri edebiyatı, tasavvuf ve ahlak kitaplarında ele alınmıştır (Uzun, 2003: 206-207). 2.15. Hızır Hızır, Hz. Musa döneminde yaşayan, kendisine ilahî bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Kur’an’da adı geçmemektedir. İslam âlimleri Hızır’ın peygamber, veli veya melek olduğu konusunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Genellikle tasavvuf erbabı onun veli olduğunu; kelam, tefsir ve hadis âlimlerinin çoğu nebi olduğunu düşünür (Çelebi, 1998: 407). Yunus, dizelerinde ledünni ilme ve denizlerde söz sahibi oluşuna, ab-ı hayat ile ilgili olaylara göndergelerde bulunur: Degmeler bu sırra irmezler ledünnîdür ‘azîz Hızr’ı koyup yolda ben kerrûbıla gerdân olam (201/19). Girdüm ‘ışkun denizine bahrileyin yüzer oldum Geşt idüben denizleri Hızır’layın gezer oldum (222/1). Bir mekâna varmışam ki ol benüm yurdum degül Hızr’ıla zulmete irdüm âb-ı hayvân isterem (228/4). Allah’ın, kendisine ilim verdiği Hızır, Hz. Musa’ya kılavuzluk etmektedir. Hızır mürşidi, Hz. Musa müridi temsil etmektedir. Hızır abdalların reisi olarak en yüksek mürşid mevkiine oturtulur. Birçok sufî Hızır tarafından irşad edildiğini ve onunla görüşüp sohbet ettiğini söylemiştir (Uludağ, 1998: 410). Hızır efsanevî kişiliğiyle folklor, tasavvuf, halk inanç ve telakkilerinde geniş yer tutar. Bu durum en geniş çerçevesiyle klasik kültüre de yansır. Tasavvuf ve tekke edebiyatında hemen bütün mutasavvıf şairler Hızır’ı “mürşid-i kâmil” olarak yorumlamışlardır. Hızır hemen bütün halk hikâyeleri, masal, efsane, menkıbe ve şiirlerde söz konusu edilmiştir. Hızır, darda kalanlara yardım eder, iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandırır, bolluk ve bereket bağışlar. Hızır halk şiirinde âşıklara, hikâye kahramanlarına aşk badesi sunar; tükürüğünden ağzına sürünce âşık deyiş söylemeye başlar (Kurnaz, 1998: 411-412). [736] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler 2.16. İlyas İlyas, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biridir. İsrailoğullarına gönderilmiştir. Yunus dizlerinde İlyas’tan bahsederken onu daima Hızır’la birlikte anar. Halk inanışına göre İlyas karalarda, Hızır ise denizlerde Muhammed ümmetinden darda kalanların imdadına yetişmekle mükelleftir. Yunus, İlyas’ın Hızır ile ab-ı hayatı aramaları ve bu sudan içip ölmezliğe kavuşmalarına göndergede bulunulur: Şol Hızır’ıla İlyâs âb-ı hayât içdiler Bu birkaç yıl içinde bunlar ölesi degül (158/6). Kula nasîb degicek sultân elden alamaz Zükarneyn neyledi yâ Hızır u İlyâs ile (335/16). Yûnus Emre bu dünyâda iki kişi kalur dirler Meger Hızır-İlyâs ola âb-ı hayât içmiş gibi (388/7). Efsaneye göre İskender-i Zülkarneyn ordusuyla bir memlekete uğrar. Orada kendisine ileride bir deniz olduğu, ondan sonra üç ay süren karanlıklar ülkesinin bulunduğu, bu ülkede ab-ı hayat olduğu söylenir. İskender, veziri Hızır’ı da yanına alarak karanlıklar ülkesine varır. Hızır ve İlyas bir süre sonra yorulurlar ve bir pınarın kenarına otururlar. Karınlarını doyurmak için Hızır yanında getirdiği pişirilmiş balığı çıkarır. Pınardan dökülen bir damla ile balık canlanıp suya atlar. Hızır sudan içer. İlyas’a da suyu içirir. İskender’e haber vermek için ayrılırlar; ancak döndüklerinde pınarı bulamazlar. Böylece Hızır ile İlyas ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Kıyamete kadar Hızır denizde, İlyas karada sıkıntıya düşenlere yardım eder (Pala, 1995: 15). 2.17. Yunus Yunus Kur’ân’da adı geçen peygamberlerdendir. Yunus Emre, dizelerinde Yunus peygamberin balık tarafından yutulması olayına göndergede bulunur: Yûnus’ıla balık beni çekdi deme yutdı bile Zekeriyyâ’yıla kaçdum Nûh’ıla tûfândayıdum (168/6). Yunus yukarıdaki dizelerde manevî yolculuğundan söz etmektedir. Yunus peygamberle birlikte balığın karnında olan, kavminin kendisine zarar vereceği Zekeriyya ile kaçan, Nuh ile tufanda bulunan odur. Yunus böylece bu peygamberlerin mazhariyetine büründüğüne inanır. ‘Işkıla gelsen yola Yûnus’layın olsan n’ola Tâ’atini terk itmedi balık anı yutmış iken (273/5). [737] Mehmet Emin Bars Rivayete göre Yunus, Ninova halkını kırk gün boyunca Allah’a iman etmeye ve kötülüklerden uzak durmaya çağırır; fakat kavmi onu dinlemez. Cenab-ı Hak, Yunus’tan şehri terketmesini ister. Ardından azap gelince halk bu defa tövbe eder, Allah da onları bağışlar. Buna öfkelenen Yunus, “Allahım! Onlar beni yalancı çıkardılar; ama sen onları affettin, bir daha onların yanına dönmeyeceğim.” diyerek bir gemiye biner. Fırtına çıkınca Yunus gemiden atılır ve Hint’ten geldiği söylenen bir balık tarafından yutulur. Balığın karnında üç veya kırk gün kalır. Allah’ın emriyle balık onu tüysüz yavru kuş gibi, ayakta duramaz, göremez ve yürüyemez bir halde Dicle kenarına çıkarır. Allah onun için dört dallı bir bitki yaratır, Cebrail gelerek vücudunu mesheder. Dişi bir ceylan onu emzirir. Yunus kırk günlük uykusundan uyanınca bitkinin kuruduğunu, ceylanın gittiğini görerek üzülür. Bunun üzerine Cenab-ı Hak kendisinin kuruyan bitkiye üzüldüğünü, fakat 100.000 insana acımadığını söyler. Daha sonra Yunus kaybettiği eşine ve çocuklarına kavuşarak memleketine döner, ölünceye kadar tebliğ faaliyetini sürdürür (Harman, 2013b: 599). 2.18. Zekeriyya Kur’an’da adı geçen bir peygamberdir. Yunus, Zekeriyya’nın şehit edilmesi hadisesine göndergede bulunur: Zekeryâ oldum kaçdum irdüm agaca geçdüm Kanum dört yana saçdum depem deldürüp geldüm (191/10). Zekeriyyâ agaca sıgınmagın Bıçguyıla iki dildürdün anı (379/6). Kur’an’da Meryem suresinde (2-11) Zekeriyya’nın, Allah’a ihtiyarlık çağına geldiğini söyleyip ileride kavminin haktan sapmasından korktuğu için kendisine, hem kavmini sapmaktan koruyacak hem de Hz. Yakub’un mirasına sahip çıkacak bir yardımcı bahşetmesini niyaz ettiği belirtilir. Ardından bir melek ona hitap ederek adı Yahya olan bir erkek çocuğu doğacağını müjdeler. Buna şaşıran Zekeriyya, “Ey Rabbim, hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?” der. Melek de Allah’ın, “Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.” buyurduğunu Zekeriyya’ya nakleder. Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver”, der. Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” der. İslamî kaynaklarda ise onun tıpkı oğlu Yahya gibi şehit edildiği [738] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler belirtilmektedir. Buna göre Yahya’nın Büyük Herod tarafından idam edilmesinden sonra yaşadığı bölgeden kaçan Zekeriyya, yarılmış bir ağacın kovuğunda saklanmış; ancak şeytan onun elbisesinin bir kenarını dışarıda bırakmış; daha sonra düşmanlarına haber vermiş; onlar da ağacı keserek ikiye bölmüş; böylece Zekeriyya şehid edilmiştir (Aydın, 2013: 210-211). 2.19. Muhammed Muhammed, Allah tarafından gönderilen son peygamberdir. Yunus, dizelerinde birçok peygambere değinmesine rağmen an fazla üzerinde durduğu peygamber Hz. Muhammed (sav)’dir. Yunus, Resulullah’tan bahsederken onun ümmetine şefaat etmesine göndergede bulunur: Yaradıldı Mustafâ yüzi nûr gönli safâ Ol kıldı Hakk’a vefâ andandur ihsân bana (12/7). Allah olıcak kâzî bizden ola mı râzî Görüp Habîbi bizi şefî’ ola mı yâ Rab (15/3). Terk idesin taht u tâcı bilesin itdügün göçi Muhammed Hak yalvarıcı şefâ’atçimüz andadur (44/7). Şefaat, ahirette peygamberlerin ve kendilerine izin verilen kimselerin müminlerin bağışlanması için Allah katında niyazda bulunmalarıdır. Genellikle şefaat, ölmüş veya yaşayan kutsal kişiler vasıtasıyla Tanrı katında özel bir müdahale ve af talebinde bulunma şeklinde gerçekleşir. Birçok dinde ölmüş kutsal kişilerin öteki dünya için aracılık yapabileceğine ve şefaat istemek üzere onlara dua edilebileceğine inanılmaktadır (Alıcı, 2010: 411). İslam dininde ahirette gerçekleşecek şefaatle ilgili olan hadislerin çoğu Resul-i Ekrem’in şefaatine dairdir. Allah’ın, özellikle bir duasını mutlaka kabul edeceğine dair her peygambere tanıdığı imtiyazı Resullullah dünyada kullanmamış; şefaat etmek amacıyla bunu ahirete bırakmıştır. Allah’a ortak koşmamak şartıyla büyük günah işleyen herkes bundan yararlanacaktır. Kur’an okuyan ve oruç tutan kimseler hakkında bu ibadetlerin de şefaatçi olacağı bildirilmiştir. İslam âlimleri Hz. Peygamber’in, Allah katında şefaat edeceği, buna karşılık kâfirler hakkında şefaatin gerçekleşmeyeceği hususunda ittifak etmiştir (Yavuz, 2010: 412-413). Yunus, şefaatın yanı sıra Hz. Peygamber’in miraç hadisesine de gönderde bulunur: Cebrâîl da’vet kılınca Mi’râc’a Muhammed’i Mi’râcında diledügi ümmetinün varıdur (81/3). [739] Mehmet Emin Bars Miraç, Hz. Peygamber’in Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da göğe yaptığı yolculuğu ifade eder. Miraç hadisesi iki safhada meydana gelmiştir: Resul-i Ekrem’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yaptığı yolculuğa “isra”, oradan göklere yükselmesine “miraç” denilmiştir. Bir gece Resulullah, Kâbe’de Hicr veya Hatim denilen yerde iken Cebrail gelir, göğsünü açar, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurup kapatır. Burak adlı bineğe bindirip Beytü’l-makdis’e götürür. Resul-i Ekrem Mescid-i Aksa’da iki rekat namaz kılıp dışarı çıktığında Cebrail biri süt, diğeri şarap dolu iki kap getirir. Resulullah süt dolu kabı seçer. Cebrail onu alıp dünya semasına yükseltir. Semaların her birinde sırasıyla Adem, İsa, Yusuf, İdris, Harun ve Musa peygamberlerle görüşür. Yedinci semada Hz. İbrahim’le buluşur. Sidretü’l-münteha denilen yere vardıklarında yazıcı meleklerin kalem cızırtılarını duyar ve Allah’ın huzuruna çıkar (Yavuz, 2005: 132). 3. Sonuç Yunus Emre, XIII. yüzyıl Anadolu sahasında Oğuz Türklerinin dilinin en önemli temsilcisidir. Yunus eski Anadolu Türkçesinin oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. O, bir Türk-İslam mutasavvıfıdır. Onun şahsiyetini oluşturan en önemli unsur İslam dini ve tasavvufudur. Yunus Emre’nin dinî ve tasavvufî anlayışı Kuran-ı Kerim’e, başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere tüm peygamberlerde ortak olarak bulunan davranışlara, din büyüklerinin tavırlarına, klasik dönem mutasavvıflarının fikir sistemine dayanır. Yunus bu manada Orta Asya’da Ahmed Yesevî ile başlayan hikmet geleneğinin Anadolu’da devam ettiricisidir. Peygamberler Allah’ın emirlerini insanlara getiren ve bu emirleri şahıslarında bizzat yaşayan örnek kişilerdir. Bunlar Allah’ın en seçkin kullarıdır. Diğer insanların söz ve davranışlarında birinci derecede örnek aldığı bu seçkinler topluluğu, Yunus’un dizelerinin temel malzemelerinden birini oluşturmuştur. Her peygamber gönderildiği topluluğa Allah’ın emir ve yasaklarını bildirirken büyük güçlüklerle karşılaşmış, bunların üstesinden gelirken yaşadıkları olaylar insanlara ibret verici bir özellik taşımıştır. Şüphesiz peygamberler Allah tarafından en zor imtihanlara tabi tutulan kişilerdir. İbrahim’in Nemrud’la, Musa’nın Firavun’la, Nuh’un kavmiyle giriştiği mücadeleler ve tufanla dünyanın kaderinin yeniden şekillenmesi; Yakub’un Yusuf’la, İbrahim’in İsmail’le sınanması; Yusuf’un güzelliği ve [740] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler güzellerle imtihanı; Yunus’un balığın karnında geçirdiği zamanlar; Eyyub’un büyük sabrı; Davud ile Süleyman’ın krallık ve peygamberliği sürdürme sorumluluğu; Lokman, Hızır ve İlyas’ın hikmetlerle özdeşleşen hayatları; Zekeriyya’nın hazin sonu; İsa’nın doğumuyla başlayan ve çarmıha uzanan zorlu serüveni; son peygamber Muhammed (sav)’in müşriklere karşı hak ve adaletten ayrılmayan kararlı duruşu bu imtihanların zorluğunu gösteren örneklerdir. Bu olaylar tüm insanların ibret alacağı, hayatlarına nasıl yön vermeleri gerektiğini gösteren birer ışıktır. Yunus Emre de dizelerinde insanların ibret almaları, düşünmeleri, fena âleme dalıp beka âlemi unutmamaları için peygamberlerin hayatlarında dönüm noktalarını oluşturan bu önemli hadiselere göndergelerde bulunmuştur. Yunus’un peygamberlere yaptığı göndergeler, sahip olduğu kültür seviyesini de göstermektedir. Mevcut dizeler bir eğitim sürecinden geçmeyen sıradan kişilerin söyleyebileceği dizeler değildir. Hem dizelerin içinde temas edilen peygamber kıssaları hem de bunları ifadede dili kullanma becerisi Yunus’un ümmî olabileceği düşüncesini kabul etmeyi güçleştirmektedir. Belli bir tarikat içinde terbiye gören kişilerin eğitimlerini bulundukları dergâhta almaları son derece olağan bir hadisedir. Yunus dizelerinde işlediği konularla belli bir tedrisattan geçmiş olduğunu da göstermektedir. KAYNAKÇA Adıgüzel, Sedat. (2009). Modern Azerbaycan Edebiyatında Dede Korkut (Metinlerarası Çözümlemeler). Ankara: Fenomen Yayınları. Akkaya, Hüseyin. (2010). Süleyman-Edebiyat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 38. 60-62. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Aktulum, Kubilay. (2007). Metinlerarası İlişkiler. İstanbul: Öteki Yayınları. Aktulum, Kubilay. (2011). Metinlerarasılık/Göstergelerarasılık. Ankara: Kanguru Yayınları. Albayrak, Nurettin. (1995). Eyyûb-Edebiyat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 12. 17. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Alıcı, Mustafa. (2010). Şefaat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 38. 411-412. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Aydın, Mahmut. (2013). Zekeriyyâ. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 44. 210-211. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. [741] Mehmet Emin Bars Bolay, Süleyman Hayri. (1988). Âdem. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 1. 358-363. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Çalışkan, Adem. (2004). Yunus Emre’nin Bir İlahisi ve Dilbilim Açısından İncelenmesi. Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 5/12, 137-157. Çelebi, İlyas. (1998). Hızır. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 17. 406-409. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Doğan, Ahmet. (2013). Yunus Emre Divanı’nda İdeal İnsan. Turkish Studies –International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 8/13, 829-839. Gökalp-Alpaslan, G. Gonca. (2007). Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış Destanı’nın Çağdaş Yorumları. İstanbul: Multillingual. Gölpınarlı, Abdülbâki. (ty). Alevî-Bektâşî Nefesleri. İstanbul: İnkılâp Kitabevi. Gündüz, Şinasi. (2010). Şît. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 39. 214-215. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Gürkan, Salime Leyla. (2013). Zebûr. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 44. 171-173. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Güvenç, Ahmet Özgür. (2014). Halk Anlatılarının Yeniden Yazımı Sürecinde Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi Hikâyesi (1923-2013). Ankara: Gece Kitaplığı. Güzel, Abdurrahman. (2006). Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yayınları. Harman, Ömer Faruk. (1994). Dâvûd. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 9. 21-24. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (1995). Eyyûb. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 12. 16-17. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2000a). İbrâhim. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 21. 266-272. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2000b). İdrîs. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 21. 478-480. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2000c). İlyâs. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 22. 159-162. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2000d). Îsâ. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 22. 465-472. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. [742] Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler Harman, Ömer Faruk. (2001). İsmâil. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 23. 76-80. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2003). Lokman. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 27. 205-206. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2006). Mûsâ. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 31. 207-213. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2007). Nûh. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 33. 224-227. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2010). Süleyman. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 38. 56-60. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2012). Tûfan. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 41. 319-322. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2013a). Ya’kûb. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 43. 274-276. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2013b). Yûnus. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 43. 597-599. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Harman, Ömer Faruk. (2013c). Yûsuf. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 44. 1-5. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Kocakaplan, İsa. (1992). Açıklamalı Edebî Sanatlar. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. Kur’an-ı Kerim Meâli (Hazırlayanlar: Halil Altuntaş; Muzaffer Şahin). (2011). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Kurnaz, Cemal. (1998). Hızır-Edebiyat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 17. 411-412. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Pala, İskender. (1995). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. Ankara: Akçağ Yayınları. Pala, İskender. (2012). Tûfan-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 41. 322-323. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Şanlı, İsmet. (2009). Yunus Emre’nin İnsana, İnsanlığa Bakışı ve Günümüze Mesajları. Turkish Studies -International Periodical For The Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic, 4/2, 923-929. Tatçı, Mustafa. (1997a). Yûnus Emre Dîvânı I (İnceleme). İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. Tatçı, Mustafa. (1997b). Yûnus Emre Dîvânı II (Tenkitli Metin). İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. [743] Mehmet Emin Bars Uludağ, Süleyman. (1998). Hızır-Tasavvuf ve Halk İnancı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 17. 409-411. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Uzun, Mustafa. (2000a). İbrâhim-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 21. 272-273. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Uzun, Mustafa. (2000b). Îsâ-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 22. 473-475. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Uzun, Mustafa. (2001). İsmâil-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 23. 80-82. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Uzun, Mustafa. (2003). Lokman-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 27. 206-208. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Uzun, Mustafa. (2013). Ya’kûb-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 43. 276-277. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Yavuz, Salih Sabri. (2005). Mi’rac. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 30. 132-135. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Yavuz, Yusuf Şevki. (2007a). Nübüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 33. 279-285. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Yavuz, Yusuf Şevki. (2007b). Peygamber. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 34. 257-262. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Yavuz, Yusuf Şevki. (2010). Şefaat-İslam’da Şefaat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 38. 412-415. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. Yılmaz, Ömer. (2013). Zaman ve Mekânı Aşan Söylemleriyle Yunus Emre’de İnsan Anlayışı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14 (Özel Sayı), 153-168. [744]