YUNUS EMRE`DE PEYGAMBERLERE YAPILAN GÖNDERGELER

advertisement
Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Aralık 2016
Yıl 9, Sayı XXVIII, ss. 719-744.
Journal of History School (JOHS)
December 2016
Year 9, Issue XXVIII, pp. 719-744.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh1004
YUNUS EMRE’DE PEYGAMBERLERE YAPILAN GÖNDERGELER
Mehmet Emin BARS
Özet
Türkçenin büyük şairi, sevgi ve hoşgörü timsali Yunus Emre, XIII. yüzyılın
son yarısı ile XIV. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Halkı doğru yola çağıran Yunus
Emre barışın, sevginin, cömertliğin, kardeşliğin, deyim yerindeyse insanlığın timsali
olmuştur. Bu yönü ile Yunus’un şiirlerini okuyanlar ondan büyük zevk almışlardır.
Öyle ki Yunus Emre yedi yüz yılı aşkın bir zamandır sadece bu topraklarda değil
evrensel anlamda bütün dünyada sevilerek okunmaktadır. Bu durum Yunus’un
şiirlerinin iç yapısıyla ilgilidir. Yunus Emre’nin söyledikleri ilk defa onun tarafından
söylenmiş sözler değildir elbette. Fakat Yunus Emre’nin söyleyiş tarzı ve yolu halkın
söyleyişi ve duyuşu ile yakınlık göstermektedir. Yunus Emre herkesin koyla kolay
anlayamayacağı Arapça veya Farsça dinî terimleri çok güzel Türkçe karşılıklarla dile
getirmiştir. Bu çalışmamızda şimdiye kadar üzerinde birçok inceleme yapılmış olan
Yunus Emre’nin dizelerinden yola çıkılarak peygamberlere yapılan göndergeler
incelenmiştir. Yunus Emre, özellikle Cumhuriyet’ten itibaren araştırmacıların
dikkatini çekmiştir. Sadece tasavvuf edebiyatında değil halk, divan ve yenileşme
dönemi Türk edebiyatlarında da incelemeye konu olmuştur. Bu çalışma Yunus’un
dizelerinin daha iyi anlaşılması, kültür seviyesinin farkına varılmasına yardımcı
olacak gönderge kavramına dikkat çekmek amacıyla hazırlanmıştır. Yunus’un
neredeyse tüm dizelerinin anlaşılmasında göndergeler anahtar durumundadır.
Anahtar Kelimeler: Yunus Emre, tasavvuf, peygamber, gönderge.
References to the Prophets in Yunus Emre’s Poetry
Abstract
Great poet of Turkish, symbol of love and tolerance, Yunus Emre lived in the
last half of XIII. Century and at the beginning of XIV century. Yunus Emre, who

Dr., MEB
Mehmet Emin Bars
preached the right way to the people, became the representative of peace, love,
generosity, friendship, in other words, humanity. When read from this point of view
his poetry is a source of pleasure for the readers. Such that, Yunus Emre has been read
for more than seven hundred years not only in Anatolia but also all around the world
with great pleasure. This is due to the structure of Yunus Emre’s poems. Although
what he said was not that original, his style was close to that of the folk. Yunus Emre
found good Turkish synonyms for the Arabic and Persian religious terms which were
difficult for many to understand. There have been several studies upon Yunus Emre’s
poetry. In this study, the references to the prophets in Yunus Emre’s poetry were
analysed. Yunus Emre got the attention of the researchers mainly starting from
Republic period. He has been a topic for study not only in Sufi literature but also folkliterature, divan literature and innovation period Turkish literature. This study was
prepared to draw attention to the reference concept which will help understand the
verses of Yunus Emre better and realize the culturel level and his verses. References
are key points to understand almost every verse of Yunus Emre.
Key words: Yunus Emre, mysticism, prophet, reference.
Giriş
Yunus Emre, Türk tasavvuf edebiyatının en büyük şairlerinden biridir.
Tesiri Anadolu toprakları dışına taşmış, özellikle Orta Asya ve Balkanlarda
tanınmıştır. Yunus, kültür dünyamızda sadece sufi kimliği ile tesir
bırakmamıştır. O, tasavvuf/tekke edebiyatından öte bütün Türk edebiyatını
yakından etkilemiş ender şahsiyetlerden biridir. Yunus ile birlikte millî
Türkçeye doğru ilk adım atılmıştır. Yaşadığı çağda saygınlık alameti olarak
kabul edilen Farsça ve Arapça şiir yazma, onunla birlikte yön değiştirmiş;
millî dil öne çıkarılmıştır. Yunus’la birlikte Arapçanın ilim dili, Farsçanın
edebiyat dili olma özelliği tartışılır olmuş; şairler bilinçli biçimde Türk diline
dönmeye başlamışlardır (Yılmaz, 2013: 154).
Yunus Emre, geniş halk kitlelerinin gönlünde taht kurmuştur. “Şüphesiz
onu bu seviyeye yükselten şey, gerek poetik görüşlerini ve gerekse manevî
dünyasını üzerine bina ettiği dünya görüşü ile onu besleyen evrensel İslâm
inancıdır” (Çalışkan, 2004: 138). Onun söz ve şiirleri içerik yönüyle
İslamî/tasavvufî motifler taşırken, dili millîdir. Yunus hakikatlerin anlaşılması
zor ve karışık manalarını oldukça anlaşılabilir bir şekilde Anadolu insanının
idrakine sunmuştur. Anadolu insanının saf ve duygulu yüreğine aşk ile hakikat
tohumlarını serpmiştir. “Yunus Emre, her biri birer ‘sehl-i mümteni’
sayılabilecek şiirleriyle yalnızca çağının insanına nefes aldırmakla kalmamış;
üzerinden yedi asır geçmesine rağmen ‘her dem yeniden doğarak’ hakikat
[720]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
müjdelemeye devam etmiştir. Tasavvufi geleneği fevkalade bir manevi
kabiliyet ile kavrayarak onu eşsiz bir kudretle, en basit şekiller altında ifade
etmeye muvaffak olan bu büyük şahsiyetin hayatı ve yetişmesi ile ilgili
bilgiler, menkıbelerin anlattıklarıyla sınırlıdır” (Doğan, 2013: 830).
İnsanların problemleri, sevinçleri, kederleri, umutları Yunus’un dilinde
büyük bir coşku ve içtenlikle ele alınmıştır. Yunus’ta kendimizi, tüm insanlığı
bulduğumuz için onun dizelerini kabul eder, kendimizden bir parça sayar,
içtenlikle severiz. “İnsanın problemleriyle içtenlikle ve büyük bir sevgiyle
ilgilenen Yunus, çağımız insanının uzun tecrübelerden sonra bilincine vardığı
insan değerini, yüzyıllar öncesinden dile getirmiştir. Bu durum, çağımız
insanının yönünü Yunus’a ve tarihe doğru döndürürken, Yunus’u da çağlar
ötesinden günümüze getirir” (Şanlı, 2009: 924).
Bu çalışmamızda şimdiye kadar üzerinde birçok inceleme yapılmış olan
Yunus Emre’nin dizelerinden yola çıkılarak peygamberlere yapılan
göndergeler incelenecektir. Yunus özellikle Cumhuriyet’ten itibaren
araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Sadece tasavvuf edebiyatında değil halk,
divan ve yenileşme dönemi Türk edebiyatlarında da incelemeye konu
olmuştur. Bu çalışma Yunus’un dizelerinin daha iyi anlaşılması, kültür
seviyesinin farkına varılmasına yardımcı olacak gönderge kavramına dikkat
çekmek amacıyla hazırlanmıştır. Yunus’un neredeyse tüm dizelerinin
anlaşılmasında göndergeler anahtar durumundadır.
1. Gönderge
Gönderge, iki ya da daha çok metin arasında kurulan açık ilişki
biçimlerinden biridir. Bu ilişki bir yapıtın başlığının ya da yazarının adını
anmakla yapılır. Gönderge alıntıdan farklıdır. Alıntıda bir söylem başka bir
söylemin içinde açıkça yenilenirken, ayraç ya da italik yazı ile gösterilirken
göndergede alıntı yapılmadan bir metin başka bir metne gönderir. Bir yapıtın
başlığının, yazarın, bir metnin kahramanının, kutsal kitaplardan birinin adının
anılması vs. göndergeleri meydana getirir. Göndergeye kullanıldığı metinde
belli bir anlam yüklenir. Kullanıldığı yeni metnin bir parçası olur (Aktulum,
2007: 101-102; Aktulum, 2011: 435-436). Gönderge ile gönderme yapılan
metnin anlamı yeniden yaratılır. Yazar/şair gönderge yoluyla kendi metnini
destekler. Bir veya birkaç kelime ile yapılan göndergenin anlaşılması için
gönderge yapılan olayların, eserin tamamının bilinmesi gerekir. Bu sayede
yeni metinde yeni anlam çözülebilir. Günümüzde de çoğu zaman bir dizeye,
[721]
Mehmet Emin Bars
bir cümleye, günlük hayatın önemli bir olayına göndergelerde
bulunulmaktadır. Örneğin Kaan Arslanoğlu’nun “Memleketimden Karakter
Manzaraları” (2005) adlı eseri, taşıdığı adla Nazım Hikmet’in
“Memleketimden İnsan Manzaraları” eserine göndergede bulunur (GökalpAlpaslan, 2007: 17-18).
Gönderge anlam zenginliği veya yeni anlam alanlarını meydana
getirmeye yarayan bir metinlerarası ilişki biçimidir. Göndergeyle yeni anlam
alanları oluşturularak okur açık biçimde farklı metinlere gönderilir.
Göndergenin anlamından yola çıkılarak yeni anlamlar üretilebilir. Yapılan
göndergelerle okur birden çok metin arasında gelgitler yaşar. Yazar bu yolla
halk kültürüne ait bir malzemeyi doğrudan kullanmayarak okurun bilincine
gönderir (Adıgüzel, 2009: 23-24). Yazınsal olsun olmasın bir halk edebiyatı
ürününe yapılan göndermeler metnin anlaşılmasına katkıda bulunur. Geçmişe
ait bir gönderge modern metinlerde de kullanılabilir. Bir metnin anlamı,
ilişkide bulunduğu kendisinden önceki metinlerin anlamının farkına
varılmasıyla, bu anlam katmanlarının çözülmesiyle tam olarak anlaşılabilir.
Metinlerarasında yapılan göndergelerle iki farklı metin alanı iç içe geçer. Bir
ürün yeni bir üründe yeni bir yaşam alanı bulur (Güvenç, 2014: 22-23).
Gönderge, klasik edebiyatta kullanılan edebî sanatlardan telmihle
benzer özellikler taşır. Telmihte de bir olayın çeşitli nitelikleriyle başka bir
olayı hatırlatması söz konusudur. Sanatkâr kendi hatırladığı olayı ön plana
çıkararak okuyucuya bildirmek ister. Telmih söz arasında meşhur bir olaya
işaret etmektir. Örneğin Yunus “Aşkını komayayın/Od’a gireyin Mevla”
derken Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atılması olayına işaret
etmektedir (Kocakaplan, 1992: 148-149).
2. Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
Dünya ve ahiretle ilgili ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla Allah ile
insanlar arasında yapılan elçilik görevine “nübüvvet” denir. Risalet kavramı
da nübüvvetle eş anlamlı kabul edilmektedir. Ancak dinî literatürde daha çok
nübüvvet kullanılmıştır. Her iki kavram da Allah’ın vahiy yoluyla öğrettiği
bilgileri ve onun emirlerini insanlara ulaştırıp ilahî elçilik görevini yapma
anlamı taşır. Allah’ın elçi olarak seçip görevlendirdiği kişiye nebi, resul veya
peygamber denir (Yavuz, 2007a: 279).
Peygamberler, Allah’tan vahiy yoluyla aldığı bilgileri ve emirleri
muhataplarına tebliğ eden yüksek vasıflı kimselerdir. Gönderilen
[722]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
peygamberlerin bir kısmı Kur’an’da zikredilirken bir kısmından hiç
bahsedilmemiştir. Peygamberlerin ilki Hz. Adem, sonuncusu da Hz.
Muhammed’dir. Bütün peygamberler Allah’ın emirlerini tebliğ etmişlerdir.
Kur’an’da isimleri geçen peygamberler şunlardır: Adem, İdris, Nuh, İbrahim,
İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Lut, Hud, Salih, Şuayb, Musa, Harun, İlyas,
Elyesa, Yunus, Eyyub, Davud, Süleyman, Zekeriyya, Yahya, İsa ve
Muhammed.
Allah, bütün peygamberlere dinî-dünyevî konulara ilişkin bilgileri ve
buyrukları vahiy yoluyla bildirmiş, bunları insanlara tebliğ etmelerini
emretmiştir. Onlar da insanları Allah’tan başka tanrı bulunmadığına inanmaya,
ona kul olmaya, erdemli davranışlar sergileyip kötülüklerden sakınmaya davet
etmişlerdir. Peygamberler yaşadıkları toplumun içinden seçilmiş birer
insandırlar. Bütün peygamberler sadık, dürüst, yaratana saygılı, yaratılmışlara
şefkatli kimselerdir. Allah yaratmadıkça mucize gösteremezler. Allah
bildirmedikçe gaybı haber veremezler. İnsan olarak küçük hatalar
işleyebilirler; ancak yanılmaları halinde ilahî uyarıyla karşılaşırlar. Bütün
nebiler anneleri babaları bir olan kardeşler gibidir (Yavuz, 2007b: 258).
Yunus Emre dizelerinde yukarıda adı geçen peygamberlerin çoğunun
ismini anmış, onların hayatlarıyla ilgili önemli olaylara göndergelerde
bulunmuştur. Okuyucular göndergelerde bulunulan olaylar hakkında bilgi
sahibi olmadan dizeleri tam anlamıyla anlayamazlar. Bu bakımdan Yunus’u
ve dizelerini anlamanın olmazsa olmazlarından biri de göndergede bulunulan
olayları anlamak, dizeleri bu bağlamda anlamlandırmaktır. Yunus,
peygamberlere yaptığı göndergelerde onların hayatlarında önemli olan bir
veya birden fazla olaya okuyucuları gönderir. Bu durum, Yunus’un zengin
kültürel birikimini göstermesi bakımından da önemlidir. Yunus, dizelerinde şu
peygamberlere göndergelerde bulunmuştur:
2.1. Adem
Yunus, Hz. Adem’i anarken onun şeytan tarafından kandırılıp yasak
meyveyi yemesi ve cennetten kovulma hadisesine göndergede bulunur:
Âdem yaratılmadın cân kalıba girmedin
Şeytân la’net olmadın ‘arşıdı sayvan bana (12/5)1.
1
Bu çalışmada yer verilen beyitler, Mustafa Tatçı’nın “Yûnus Emre Dîvânı II (Tenkitli Metin)”
adlı çalışmasından alınmıştır. Parantez içinde verilen numaralardan ilki beytin şiir numarasını,
ikincisi beyit numarasını göstermektedir.
[723]
Mehmet Emin Bars
Miskîn Âdem yanıldı uçmakda buğday yidi
İşi Hak’dan bilenler şeytândan tutmayalar (57/8).
İblîs ü Âdem kim olur kim azdura yâhûd aza
Bu cümlesi eyü yavuz kamusın andan tutaram (180/3).
Adem, ilk insan ve ilk peygamberdir. Adem insanlığın atasıdır. Bu
nedenle “Ebü’l-beşer” olarak vasıflandırılmıştır. Adem’in yaratılışı diğer
insanlarınki gibi değildir. Kur’an’da Adem’in yaratılışı şöyle anlatılır:
“Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Âdem’in
durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona ‘ol’ dedi. O da hemen
oluverdi” (Âl-i İmrân/59). Bu ayet bu iki peygamberin yaratılışlarındaki
olağanüstü duruma işaret edilmiştir. Hz. Adem ve eşi cennete yerleştirildikten
sonra kendilerine, bir tek ağaç dışındaki bütün meyvelerden yiyebilecekleri
bildirilmiştir. Adem ve Havva cennete yerleştikten sonra orada Allah’ın
nimetlerinden diledikleri gibi faydalanıyorlardı. Allah onları yasak ağaca
yaklaşmamaları hususunda uyarır. “Dedik ki: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennete
yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın,
yoksa zalimlerden olursunuz” (Bakara/35). Kur’an-ı Kerim’de bu ağacın
mahiyeti hakkında bilgi verilmemiştir. Şeytan onları yasak ağaca yaklaşmaya
teşvik eder. Adem’e karşı açık bir kıskançlık içinde bulunan şeytan, Allah’ın
emrine karşı gelerek Adem’e secde etmemiş (Arâf/11), sonra da onu aldatarak
günah işlemesine sebep olmuştur. İslam’a göre ise Allah yol gösterici,
bağışlayıcı ve yardım edicidir. Adem cennetten atıldıktan sonra rabbinden
birtakım kelimeler almış ve tövbesi kabul edilmiştir (Bolay, 1988: 361-362).
Hz. Adem’in hayatının yasak meyveyi yedikten ve cennetten çıkarıldıktan
sonraki dönemi hakkında Kur’an’da bilgi yoktur.
2.2. Şit
Vahdet-i vücuda inanan sufilerce Tanrı, mutlak bir varlıktır. Kâinatta
bulunan bütün varlıklar, mutlak varlığın tecellisidir. Kâinat, başlı başına var
olmayan sûretlerden ibarettir ve her şey onun zuhurudur. Bütün varlıklar birer
birer Tanrı’nın bir sıfatına mazhardır. Mutlak varlığın en olgunu insandır.
Mutlak varlık insan sûretinde tecelli edinceye kadar bütün varlıklardan
geçmiştir. Bu kâinattan süzülüp geliş nazariyesine “devir nazariyesi” denir.
İnsan ana rahmine düşmeden önce cansızlar, bitkiler ve canlılar âlemindedir.
Devirden bahseden şiirlere “devriye” adı verilir. Devriye yaratılışın başlangıcı
ve sonunu, varlığın nereden gelip nereye gittiğini ve bu ikisi arasındaki
[724]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
safahatın tasavvufa göre izahıdır (Gölpınarlı, ty: 70-71; Güzel, 2006: 768).
“Devriye’den başka ona pek benzeyen, hattâ ilk bakışta ondan ayırd
edilemeyen bir çeşit şiir daha vardır. Şâir, şiirinde Âdem olur, Nuh olur, Mûsa
olur, İsâ olur. Âdem ile cennetten sürülür, Nûh ile Tûfan’dan kurtulur,
Zekeriyya ile biçilir... Bu arada gene de yağmur olur, yağar, buğu olur, göğe
ağar. Derken İsmail’e inen koç olur, insandaki suç olur. Olur, olur; fakat bu
‘devriye’ değildir, tecelliyi, hayalinde gezip geçtiği âlemleri, erip olduğu
şeyleri anlatmaktadır” (Gölpınarlı, ty: 72). Sufi manevî yolculuğunda
peygamberlerin sahip olduğu bu mertebeleri gezer. Bu peygamberlerin
mazhariyetine büründüğüne inanır.
Gölpınarlı’nın devriyeye pek benzeyen; ancak ondan farklı bir şiir
olarak nitelendirdiği türe örnek olarak, Yunus’un Şit’e göndergede bulunduğu
aşağıdaki dizeleri vermek mümkündür:
Ben oldum İdrîs-i terzi Şît oldum tokıdum bizi
Dâvûd’un görklü âvâzı âh idüp nâlişe geldüm (224/4).
Şit, Hz. Adem’in Habil’in ölümünden sonra doğan oğludur. Habil’in
yerine Adem’e bahşedilen Şit, Adem 130 yaşındayken babasına benzeyen bir
çocuk olarak doğmuştur. İnsanlık tarihindeki her iyi kişinin Şit’in, her kötü
kişinin Kabil’in zürriyetinden geldiğine inanılır. İslamî kaynaklarda Şit’in
peygamber olduğu, babası Adem’e indirilen suhufu topladığı, Allah’ın ona da
sayfalar indirdiği rivayet edilir. Kendisine indirilen suhufta hikmet, kimya,
simya, riyâzî ilimler ve bazı sanatlardan bahsedildiği nakledilir. Şit, Adem’in
çocukları arasında en güzeli, en faziletlisi, en sevileni ve kendisine en çok
benzeyenidir. Hz. Adem’in çocukları arasında Habil’in zürriyeti olmadığı,
Kabil’in zürriyeti de Nuh tufanında ortadan kalktığı için Şit, insanlığın
Adem’den sonraki ikinci atası kabul edilir (Gündüz, 2010: 215-216).
2.3. İdris
İdris, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biridir. Kur’an’da
iki yerde doğrudan zikredilmektedir. Bunların birinde “Kitap’ta İdris’i de an.
Şüphesiz o, doğru sözlü bir kimse, bir nebî idi. Onu yüce bir makama
yükselttik” (Meryem/56-57) diğerinde, “İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla.
Bunların hepsi sabredenlerdendi. Onları da rahmetimizin içine soktuk.
Şüphesiz onlar salih kimselerdendi” (Enbiyâ/85-86) denilmektedir. Yunus
dizelerinde İdris’in terziliğinden söz eder:
Ben oldum İdrîs-i terzi Şît oldum tokıdum bizi
[725]
Mehmet Emin Bars
Dâvûd’un görklü âvâzı âh idüp nâlişe geldüm (224/4).
Hz. İdris’in terzi olduğu, her iğne saplayışında “sübhanallah” dediği,
akşam olduğunda yeryüzünde ameli ondan daha üstün hiç kimsenin
bulunmadığı ifade edilmiştir. Kalemle yazı yazan, elbise diken, hesap ve
yıldız ilmiyle meşgul olan ilk insanın İdris olduğu belirtilir. Remil ilminin,
heyet, nücum, hesap, tıp, nebatların sırları, yazı yazmak, dikiş dikmek, terazi
kullanmak gibi meslek ve sanatların İdris tarafından icat edildiğine inanılır. İlk
defa demiri keşfedip ondan aletler yapmış, ziraatı geliştirmiş, deri ve
kumaşlardan elbise dikmiştir (Harman, 2000b: 479-480). Yunus da İdris’in
kumaş dokuyup terzilik yapmasına göndergede bulunmuştur.
2.4. Nuh
Nuh, kendisine inanmayan kavmi tufan ile helak edilen peygamberdir.
Yunus, Nuh peygamberden bahsederken her zaman tufan ile beraber onu anar:
Yûnus’ıla balık beni çekdi deme yutdı bile
Zekeriyyâ’yıla kaçdum Nûh’ıla tûfândayıdum (168/6).
Nûh oldum tûfân içün çok dürişdüm dîniçün
Dînüme dönmeyeni suya gark idüp geldüm (191/7).
Bin yıl cefâ çekmeyinde Nûh gibi
Tûfânında gemiye bindürmeye (326/4).
Tufan, Hz. Nuh’un kavminin cezalandırılması için meydana gelen
büyük su felâketidir. Uzun mücadeleler sonunda Nuh’un kavmi
putperestlikten
vazgeçmemiştir.
Bunun
karşısında
inanmayanları
cezalandırması için Allah’a dua etmiştir. Allah, Nuh’un duasını kabul etmiş ve
inkârcı kavminin tufanla helak edileceğini, kendisinin ve inananların
kurtulacağını bildirerek bir gemi yapmasını istemiştir. Ona geminin nasıl
yapılacağını Cebrâil öğretmiştir. Daha sonra göğün kapıları açılmış, yerin
kaynakları fışkırmış, göğün ve yerin suları birleşmiş, gemi azgın suların
üzerinde kalmıştır. Nuh ve ona inananlar kurtulurken eşi ve oğlu
inanmayanlarla birlikte boğulmuştur (Harman, 2007: 226; Harman, 2012:
321). İslâmî edebiyatlarda tufan, Kur’an’da anlatılan şekliyle, didaktik
hikmetleri ortaya koymak amacıyla çokça zikredilir. Nuh peygamberin
kavmini doğru yola çağırması, onları defalarca uyarması, kavminin bir tufanda
yok edilmesi şairlerin değindiği konuların başında gelir (Pala, 2012: 322323).Yunus Emre Allah’ın kudreti, celâl ve cemal sıfatları, insan hayatının
evreleri, kulun aczi, mucizelerin tecellisi gibi sebepler göstererek tufan
[726]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
hadisesinden sıkça bahsetmiştir. Tufan, devriyelerde insanlığın gelişim
aşamalarından biri kabul edilmiş ve şairler tufanın sıkıntısını Nuh ile birlikte
çektiklerini ima etmişlerdir.
2.5. İbrahim
İbrahim, üç semavî dinin de müştereken kabul ettiği bir peygamberdir.
Yunus, dizelerinde Hz. İbrahim ile ilgili iki olaya göndergede bulunur.
Bunlardan ilki Nemrud ile arasında geçen hadiseler, ateşe atılması ve Allah
tarafından korunmasıdır:
Nemrûd odın İbrâhîm’e ben bâg u bostân eyledüm
Küfür yüzinden toguban gine odı yakan benem (187/8).
Nemrûd’daki sûret kılan İbrâhîm’i oda atan
Bir kılını yandurmayan od u kül ü reyhân benem (199/4).
Hakk’un ‘inâyeti çokdur irer kullarına dâim
Allah Halîl’i sakladı Nemrûd oda atmış iken (273/3).
Hz. İbrahim’in babasının adı Azer’dir ve putperesttir. Rivayete göre
kâhin ve müneccimler o sene bölgede doğacak İbrahim adlı bir çocuğun halkın
dinini değiştireceğini, Nemrud’un saltanatına son vereceğini söyler. Başka bir
rivayete göre ise kendisinin bu mahiyette bir rüya görmesi üzerine Nemrud
hamile kadınları bir yere toplamış ve doğacak bütün erkek çocukların
öldürülmesini emretmiştir. Bunun üzerine Azer, İbrahim’e hamile kalan
karısını Ur şehrinde bir mağaraya saklamış. İbrahim bu mağarada doğmuştur.
İbrahim, peygamber olarak seçilip kavmine gönderildiğinde önce babasına hak
dini tebliğ etmiştir. Ancak babası onu kovmuştur. Hz. İbrahim putları
kırmıştır. Bu yüzden putperestlerce ateşe atılmış, ateş kendisini yakmamıştır.
İbrahim, halkın taptıkları putların ne kadar aciz ve işe yaramaz olduğunu
kavmine göstermek amacıyla, bir bayram günü halk şenlik için şehir dışına
çıkınca put evine girmiş, en büyük put dışındaki bütün putları kırmıştır.
Kavmi döndüğünde durumu görüp İbrahim’i sorguya çekmiş; İbrahim, bu işi
büyük putun yapmış olabileceğini söylemiştir. Putperest yönetim İbrahim’i
ateşe atmak suretiyle cezalandırmaya kalkışmıştır. Ancak Allah’ın emriyle
ateş İbrahim’i yakmamıştır (Harman, 2000a: 269-270).
İkinci olayda ise Yunus, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail tarafından
Kâbe’nin inşa edilme olayına şu şekilde göndergede bulunur:
‘Asâyıla Mûsâ’yıla kaçdum çıkdum Tûr Tagı’na
İbrâhîm’ile Mekke’ye bünyâd bıragandayıdum (168/7).
[727]
Mehmet Emin Bars
Bu dizelerinde Yunus, hayalinde gezip geçtiği âlemleri, erip olduğu
şeyleri, ulaştığı manevî merhaleyi anlatmaktadır. İbrahim, oğlu İsmail ile
birlikte Beytü’l-haram’ı bina etmiş ve haccı ilan etmekle görevlendirilmiştir.
Böylece bir olan Allah’a adanan ilk mabed olarak Kâbe inşa edilmiştir.
İbrahim’den haccı ilan etmesi, Beytullah’ı temiz tutması istenmiştir. Böylece
Kâbe bütün Müslümanlar için hac yeri ve kıble yapılmıştır (Harman, 2000a:
271). Edebî eserlerde Nemrud’un hizmetinde bulunan ve put ustası olarak
tanınan babası Azer, hanımları Hacer ve Sare, oğlu İsmail, Cebrail ve
mücadele ettiği Nemrud’a yer verilir. Ayrıca doğumu ve doğumuyla ilgili
olaylar, eşini ve çocuğunu Mekke’de bırakması, oğlu İsmail ile birlikte
Kâbe’yi inşa etmesi, putları kırması, oğlu İsmail’i kurban etmeye teşebbüsü,
mancınıkla ateşe atılması, ateşin onu yakmaması, düştüğü yerin cennet
bahçelerinden bir gül bahçesi haline dönüşmesi ve oradan soğuk bir su
kaynaması, burada bir göl meydana gelmesi gibi motifler zikredilmiştir (Uzun,
2000a: 273).
2.6. İsmail
İsmail, Hz. İbrahim’in oğludur. Yunus dizelerinde Hz. İbrahim’in, oğlu
İsmail’i kurban etme hadisesine şu şekilde göndergelerde bulunur:
Dost oldı bize mihmân bunca yıl bunca zamân
Gerçek İsmâ’îl gibi kurbân olasum gelür (46/7).
Gâyet hor u hakîr ol başda Halîl olasın
İsmâ’îl gibi sen de kurbâna irişince (309/3).
Kur’an-ı Kerim’de adı geçen İsmail, babası İbrahim’in yaşlılık
döneminde ve bir duası neticesinde dünyaya gelmiş, belli bir yaşa gelince
kurban edilmek istenmiştir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’in oğlunu kurban
etmesi isim verilmeksizin nakledilir. Buna göre İbrahim, putperest kavmi
tarafından atıldığı ateşten kurtulup onlardan ayrılmıştır. Hiç çocuğu olmadığı
için Allah’tan salih bir evlat istemiş; kendisine akıllı, iyi huylu bir erkek çocuk
müjdelenmiştir. Çocuk babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa geldiğinde
İbrahim’den oğlunu kurban etmesi istenmiştir. İsmail emre boyun eğmiş,
sabredenlerden olacağını bildirmiştir. İbrahim oğlunu kurban etmeye teşebbüs
etmiş, Allah tarafından oğlunun yerine semadan kurban olarak bir koç
gönderilmiştir. Böylece oğlu da kurtulmuştur (Harman, 2001: 78). Hz. İsmail
Türk edebiyatında doğumundan başlayarak çocukluğu, gençliği ve
peygamberliği gibi yönleriyle ele alınmıştır. Annesi Hacer ile birlikte
[728]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
Mekke’de bırakılması, burada zemzemin fışkırması, babası tarafından Allah’a
kurban edilmek istenmesi, buna razı olup sabır göstermesi ve Kâbe’nin
inşaatında babası ile beraber çalışmasından bahsedilmiştir. Türk edebiyatında
Hz. İbrahim’i konu edinen eserlerin çoğunda Hz. İsmail’den de söz edilmiştir
(Uzun, 2001: 80).
2.7. Yakub
Yakub, Hz. İbrahim’in torunu, İshak peygamberin oğlu ve
İsrâiloğullarının atası olan peygamberdir. Yunus, Hz. Yakub’dan bahsederken
oğlu Yusuf’la birlikte anar. Yusuf’un kuyuya atılmasından sonra Yakub’un
uzun yıllar gözyaşı dökmesine göndergede bulunulur:
Gehî kan yaş akar Ya’kûb gözinden
Geh olur Yûsuf-ı Ken’ân-ı ‘ışkdur (90/6).
Ya’kûb’am agladum Yûsuf içün çekdüm firâk
Yûsuf’am zindân içinde fazl-ı Rahmân isterem (228/2).
Halîl’ün hullesi Ya’kûb’un âhı
Yûsuf’un bendile-zindânı sensin (282/3).
Kardeşleri Yusuf’u kuyuya attıktan sonra kestikleri bir kuzunun kanını
gömleğine sürer, babalarına da kardeşlerini bir kurdun yediğini söyler. Ancak
Yakub, oğullarına inanmaz. Hz. Yakub’un, oğlu Yusuf’un ayrılığına metanetle
katlanıp Allah’a sığınması onun edebiyatta en çok üzerinde durulan
niteliklerinden birdir. Yakub edebiyatta gam ve hüznün sembolü haline
gelmiş, âşıklar kendilerini ona benzetmişlerdir. Şairler Yakub’un sabrını örnek
almıştır. Yakub, oğlunu kaybettikten sonra gözüne hiç uyku girmemesi
yönüyle de anılmıştır. Yakub’un Yusuf’un kuyuya atılmasından sonra
“beytü’l-ahzen” (hüzünler evi) olarak adlandırılan kulübesinde yıllarca
ağlamaktan gözleri kör olmuştur. Yıllar sonra oğlu Yusuf ona gömleğini
göndermiş, gözleri açılmıştır. Yusuf’un kokusunu Yakub’a sabâ rüzgârı
ulaştırmıştır (Pala, 1995: 566; Uzun, 2013: 276-277).
2.8. Yusuf
Yusuf, Hz. Yakub’un oğlu, İsrâiloğullarına gönderilen bir
peygamberdir. Yunus, Yusuf’un kuyuya atılması, Mısır’a aziz olması olayına
göndergelerde bulunur:
Gelün biz varalum Yûsuf’ı görelüm
Cemâli honından bin açlar toyalar (62/2).
[729]
Mehmet Emin Bars
Yûsuf’ıla ben kuyıda yatdum bile çekdüm cezâ
Ya’kûb’ıla çok agladum bulınca figândayıdum (168/9).
Yûsuf kıssası Kur’an’da ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Kur’ân-ı
Kerîm’de diğer peygamberlere ait kıssalar farklı sûrelerde yer aldığı halde
Yûsuf kıssası “ahsenü’l-kasas” nitelemesiyle tek bir sûrede nakledilmektedir.
Kıssa özetle şu şekildedir: Yakub peygamberin on iki oğlu vardır. Yusuf,
kardeşleri tarafından kuyuya atılır. Kardeşleri Yusuf’un kanlı gömleğini
babalarına göstererek kurt tarafından yendiğini söyler. Bu haberi alan
Yakub’un çok ağlamaktan gözleri kör olur. Yusuf kuyudan su almak için
gelen yolcular tarafından bulunur. Kuyudan çıkarılan Yusuf, Mısır azizi
tarafından satın alınır. Yedi yıl zindanda kalır. Melik’in düşünü doğru
yorumlayan Yusuf, zindandan çıkarılarak hazineden sorumlu olur. Yusuf
bolluk yıllarında depoladığı buğdayı, kıtlık yıllarında satar. Kıtlık yıllarında
Yakub, oğullarını Mısır’a buğday almaları için yollar. Yusuf bir hile ile
kardeşi Bünyamin’i yanında alıkoyar. Yusuf kendini ağabeylerine tanıtır,
onları affeder. Yusuf gömleğini babasına gönderir. Yakup gömleği gözlerine
sürer, gözleri açılır. Yakup oğullarıyla Mısır’a gelir (Pala, 1995: 572-573).
Edebiyatta olağanüstü güzelliğiyle çoğu zaman sevgililer Yusuf’a benzetilir.
Hatta sevgili onun yanında Yusuf-ı sani (İkinci Yusuf)’dir. O mah-ı
Kenan’dır. Yunus da Yusuf’un bu olağanüstü güzelliğini dizelerinde şu
şekilde anlatır:
Yûsuf’daki hüsn ü cemâl Ya’kûb’daki hüzn ü melâl
Gâh bedr olam gâhî hilâl gökde mâh-ı tâbân benem (199/3).
2.9. Eyyub
Eyyub, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biridir. Yunus,
dizelerinde Eyyub’un yakalandığı hastalığa uzun yıllar sabretmesine şu
şekilde göndergelerde bulunur:
Eyyûb oldum tenüme cefâ kıldum cânuma
Çagurdum Sübhân’uma kurtlar toyurup geldüm (191/9).
Yûnus düşdün bu derde Eyyûb’layın sabreyle
Derde katlanımazsın dermân arzû kılursın (255/9).
Dostdan belâ gelicegiz Eyyûb’layın sabreylegil
Niçe sıhhat buldı teni bunca belâ çekmiş iken (273/11).
Rivayete göre Eyyub’un yedi oğlu, üç kızı ve çokça malı vardır.
Allah’ın izniyle şeytan tarafından çocukları öldürülüp malları çalınmak ve
[730]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
telef edilmek suretiyle imtihana çekilir. Eyyub, şeytanın beklediğinin aksine
bütün bu felaketleri büyük bir tevekkül ve teslimiyetle karşılar. Daha sonra
Eyyub’un ayak tabanından tepesine kadar bütün vücudunda kötü çıbanlar
çıkar. Allah’a isyan etmez. Allah onu tekrar sağlığına kavuşturduğu gibi
önceki malının iki katı kadar da servet verir; ayrıca yedi oğlu ve üç kızı
dünyaya gelir (Harman, 1995: 16-17). Bu durum Kur’an’da şöyle anlatılır:
“Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, ‘Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise
merhametlilerin en merhametlisisin’ diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını
kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir
rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve
onlarla beraber bir mislini daha vermiştik” (Enbiyâ/83-84). “(Ey Muhammed!)
Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, ‘Şeytan bana bir yorgunluk ve azap
dokundurdu’ diye seslenmişti. Biz de ona, ‘Ayağını yere vur! İşte yıkanacak
ve içecek soğuk bir su’ dedik. Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl
sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını
bahşettik. Şöyle dedik: ‘Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini
bozma.’ Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel
bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi” (S’ad/41-44).
Eyyub’un malını mülkünü ve ailesini kaybetmesi, ağır ve tiksindirici bir
hastalığa yakalanması, uzun süre sabır ve metanet göstermesi Şark-İslam
edebiyatlarında yer alan önemli motiflerdendir. Eyyub, İslam dininde sabır ve
tahammül timsali olup manzum eserlerde bu özelliğiyle ele alınmıştır. Başta
türküler olmak üzere mani, deyim ve atasözü gibi anonim halk edebiyatı
ürünlerinde de Hz. Eyyub’un metaneti, sabrı dile getirilmiştir (Albayrak,
1995: 17).
2.10. Musa
Musa, İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir. İsrailoğullarını
Firavun’un zulmünden kurtarıp hürriyete kavuşturmuştur. Yunus, Musa ile
Firavun arasında geçen ibret verici olaylara, Tur Dağı’nda Allah’la
konuşmasına göndergede bulunur:
Bir dem gelür Mûsâ olur yüz bin münâcâtlar kılur
Bir dem girer kibr evine Firavn’ıla Hâmân olur (49/11).
Turdugum yir Tûr ola bakdugum dîdâr ola
Ne hâcet Mûsâ bana sen-ben kayusı degül (165/12).
Mûsî varur Tûr’a çıkar anda varur nûra bakar
[731]
Mehmet Emin Bars
Dostdan gayrı zerre kadar bu gözlerüm görmez benüm (170/4).
İslamî kaynaklara göre Musa doğduğunda Velid b. Mus’ab b. Muaviye
b. Ebu Nümeyr adlı firavun vardı. Bu zat, rüyasında Beytü’l-makdis’ten çıkan
bir ateşin Mısır’a sıçradığını ve Mısır’ın evlerini yaktığını, bütün Kıbtileri yok
ettiğini, ancak İsrailoğullarına zarar vermediğini görür. Rüyanın yorumunu
yapanlar İsrailoğulları içinden doğacak bir çocuğun elinden saltanatını
alacağını, düzenini bozacağını ve dinini değiştireceğini söyler. Firavun,
İsrailoğullarından doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emreder. Musa
dünyaya geldiğinde annesine çocuğunu emzirmesi, endişelendiği takdirde onu
bir sandığa koyarak nehre bırakması ve kaygılanmaması bildirilir. Annesi onu
bir sandık içinde nehre bırakır. Firavun’un ailesi onu nehirde bulup alır, evlat
edinir. Musa ilahî nezaret altında yetiştirilir, gençlik çağına gelip olgunlaşınca
kendisine hikmet ve ilim verilir. Bir Mısırlının ölümüne sebep olur. Mısır’ın
ileri gelenleri Musa’yı öldürmek için plan yapar. Bunu haber alan Musa
oradan kaçar ve Medyen’e gider, burada on yıl kalır. Musa, ailesiyle birlikte
Medyen’den ayrılır. Tur civarına geldiğinde dağda ateş görür. Vadinin sağ
yamacından gelen bir sesle kendisine ayakkabılarını çıkarması emredilir ve
peygamber olarak seçildiği bildirilir. Musa, Harun ile beraber İsrailoğullarını
kurtarmak üzere Firavun’a gitmekle görevlendirilir. Firavun, Musa’nın
tanrısına çıkmak için Haman’dan bir kule yapmasını ve kendisini tanrı kabul
etmesini ister. Firavun küfründe ısrar eder, İsrailoğullarına baskı ve zulmünü
daha da arttırır. Bir gece vakti Musa’ya yola çıkması emredilir. Firavun ve
adamları da onların peşine düşer. Musa asası ile denize vurur ve deniz yarılır.
İsrailoğulları denizi geçer; ancak Firavun ile askerleri boğulur. İsrailoğulları
denizi geçtikten sonra Musa’nın önderliğinde Tur’a gelirler. Otuz ve on
gecelik bir süreyle dağa çağrılan Musa yerine Harun’u bırakarak dağa çıkar.
Rabbini görmek istediğini söyleyince dağa bakması emredilir, dağ paramparça
olur. Daha sonra Hz. Musa’ya ilahî emirleri ihtiva eden levhalar verilir. Hz.
Musa’ya karşı çıkan Firavun ve Haman helak edilir (Harman, 2006: 211-212).
İslamî gelenekte Hz. Musa’ya “kelimullah” denilmektedir. Çünkü Allah,
Musa ile aracısız konuşmuş ve ona vahyini bildirmiştir.
2.11. İsa
Kur’an’da “İsa, İbn Meryem, Mesih” isimleriyle anılmaktadır. Yunus,
İsa’nın babasız doğumuna, ölüleri diriltmesine, göklere çıkarılmasına
göndergelerde bulunur:
[732]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
Dirildür ölüyi ‘Îsâ deminde
Geh olur Mûsî-i ‘Ümrân-ı ‘ışkdur (90/8).
‘Îsâ ki Meryem’e varur şöyle varam ben ol Hakk’a
Fazlı yolında ol Hakk’un ‘âlemi handân eyleyem (173/4).
‘Îsâ oldum kudretden bahâne bir avretden
İnâyet oldı Hak’dan ölü dirgürüp geldüm (191/12).
Kur’an’da Meryem suresinde anlatıldığı üzere Meryem, kendisine
hiçbir erkek eli değmemişken İsa’ya hamile kalır. Meryem, İsa’yı dünyaya
getirdikten sonra kavminin yanına döner. Kavmi, bakire Meryem’i kucağında
çocukla görünce çocuğun gayri meşru bir ilişkinin ürünü olduğunu düşünür.
Beşikteki İsa şunları söyler: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı
(İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı. Nerede olursam olayım beni kutlu
ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti. Beni
anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı. Doğduğum gün, öleceğim
gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir)” (Meryem/30-33).
Kur’an-ı Kerim’e göre İsa çarmıha gerilmemiştir: “Bir de inkârlarından ve
Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve ‘Biz Allah’ın peygamberi Meryem
oğlu İsa Mesih’i öldürdük’ demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa
onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun
hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O
hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak
öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir” (Nisâ/156/158). İsa iffet sembolü olarak
yetişmiş olan Meryem’den babasız dünyaya gelmiştir. Beşikte iken ve olgun
bir insan tavrıyla konuşmuştur (Meryem/30). “Allah, onu İsrailoğullarına bir
Peygamber olarak gönderecek (ve o da onlara şöyle diyecek): ‘Şüphesiz ben
size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey
yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve
alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip
ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için
elbette bir ibret vardır” (Âl-i İmrân/49).
Hz. İsa, Türk edebiyatında dünyaya gelişinden başlayarak sahip olduğu
kendine has beşerî vasıfları ve peygamberliğinin değişik yönleriyle ele alınmış
büyük peygamberlerden biridir. Edebî metinlerde farklı adlarla anılmış,
hakkında müstakil eserler yazılmıştır. Hayat hikâyesi, ana rahmine
düşmesinden vefatı sonrasına kadar gösterdiği mucizeler Kur’an, tefsir, hadis
[733]
Mehmet Emin Bars
ve diğer mukaddes kitaplarda bütün ayrıntılarıyla anlatılmıştır (Uzun, 2000b:
473).
2.12. Davud
Davud, İsrailoğullarına gönderilen peygamberdir. Yunus, dizelerinde
Davud’a da değinmiştir. Davud, tahta çıkması ve güzel sesiyle Yunus’un
dizelerinde yer alır:
Geh varam Dâvûd olam çıkam Süleymân tahtına
Geh gine güm-râh olup valsı koyup hicrân olam (201/33).
Ben oldum İdrîs-i terzi Şît oldum tokıdum bizi
Dâvûd’un görklü âvâzı âh idüp nâlişe geldüm (224/4).
İsrailoğullarının tarihinde peygamberlikle hükümdarlık ilk defa Hz.
Davud’un şahsında bir araya gelmiştir. “İslâmî kaynaklarda nakledildiğine
göre Hz. Dâvûd’un sesi hem çok gür hem de çok güzeldi. Dâvûd o gür ve
güzel sesiyle Zebur’u okumaya başladığında kurt kuş durup onu dinler,
sesinden dağlar yankılanırdı” (Harman, 1994: 22). Hz. Muhammed (sav), Hz.
Davud’un Zebur’u güzel sesiyle ve nağmeyle okuyuşunu kaval sesine
benzetmiştir (Gürkan, 2013: 172). Onun döneminde İsrailoğulları tam
anlamıyla yerleşik medeniyete geçmiş, krallığın idaresini belli bir düzene
koymuş, ibadetleri sistemleştirmiş, sürekli bir ordu kurmuştur. Devleti
yönetirken adaleti öncelikle kendisi icra etmiş, davalara bizzat kendisi
bakmıştır.
2.13. Süleyman
Süleyman, Hz. Davud’un oğlu ve İsrailoğullarına gönderilen hükümdarpeygamberdir. Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, tarih ve kısas-ı enbiya
kitaplarında bir hükümdar-peygamber olarak Hz. Süleyman’dan ve onun üstün
vasıflarından genişçe bahsedilmektedir. Yunus, Süleyman peygamberden söz
ederken onun kuş dilini bilmesine, dev ve perilere hükmetmesine, saltanatının
ihtişam ve geçiciline göndergelerde bulunur:
‘Âşık dilin bilmeyen yâ delüdür yâ dehrî
Ben kuş dilin bilürem söyler Süleymân bana (12/9).
Sen Süleymân köşkinde taht kurup oturdun bil
Dîv ü periye düp-düz hükümler eyledün tut (18/2).
Gelmeyen gelmedi sapdı secde eyledi tapdı
Bu ‘imâreti kim yapdı bu mülke Süleymân nedür (94/1).
[734]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
Çalap viribidi bizi var dünyeyi görün diyü
Bu dünye hod bâkî degül ülke Süleymân neyimiş (120/4).
Allah, Hz. Davud gibi Süleyman’ı da peygamberlik, hükümdarlık,
hikmet ve ilimle donatmış; saltanatı ve nübüvveti onların şahsında toplamıştır.
Ayrıca Hz. Süleyman’a kuş dili öğretilmiştir. Kendisine başka hayvanların dili
de öğretilmiştir. Süleyman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordulara
sahip olmuştur. Emrinde çalışan cinler yüksek ve görkemli binalar, heykeller,
havuzlar yapmıştır. Şeytanlar arasında onun için bina kuran, dalgıçlık eden ve
başka işler görenler vardı. Cinlerden ve insanlardan oluşan ordusu sayesinde
hakimiyeti altına aldığı bölgeleri muhteşem bir saraydan yönetmiştir (Harman,
2010: 60). Hz. Süleyman kıssa ve menkıbeleriyle başta Fars ve Türk edebiyatı
olmak üzere Doğu edebiyatlarında sıkça ele alınmış, başından geçenler
müstakil mesnevi konusu olarak işlenmiştir. Batı edebiyatı ve sanatında da
bilgeliği dolayısıyla pek çok esere malzeme teşkil etmiştir. İslam
edebiyatlarında divan ve halk şiiri, halk hikâyeleri, efsane ve atasözleri gibi
edebiyat ürünlerinde geniş biçimde işlenmiştir (Akkaya, 2010: 60-61).
2.14. Lokman
Lokman kendisine hikmet verildiği bildirilen kişidir. Yunus Emre,
Lokman’ın ilim ve hikmetine dizelerinde değinir. Lokman’ı her anışında onun
ilim, kavrama yeteneği ve isabetli söz/davranışlarına göndergelerde bulunur:
Bir dem cahâletde kalur hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem talar hikmetlere Câlinûs u Lokmân olur (49/5).
Ol dost bana benden yakın hikmet bilen bulur Hakk’ın
Okuyup hikmet ‘ilmini Lokmân olayın bir zamân (253/8).
Rivayete göre Lokman’dan nübüvvetle hikmetten birini seçmesi
istenilmiş, o da hikmeti tercih etmiştir. Lokman Sûresi’nde, ona hikmet
verildiği bildirilmekte ve oğluna hitaben iman, ibadet, ahlak ve görgü
kurallarına dair öğütleri aktarılmaktadır. Lokman’a ilim, üstün kavrama
yeteneği, isabetli söz ve davranış, ilim-amel uygunluğu, din konusunda derin
bilgi verilmiştir. Lokman diğer özellikleri yanında hekimliğin atası olarak da
tanınmıştır. Onun bütün bitkilerin özünü bildiği söylenmiş ve kendisinden
dertlere şifa olacak reçeteler ve formüller nakledilmiştir (Harman, 2003: 205206). Lokman, Türk edebiyatında hekim/tabip hüviyetinde görülmektedir. Bu
sebeple “Lokman Hekim, Lokman-ı hazık, tabip Lokman, dert Lokman’ı, şifa
Lokman’ı” gibi adlarla anılmıştır. Lokman’ın hakim ve tabip özelliği Eflatun,
[735]
Mehmet Emin Bars
Calinus, Bukrat gibi aynı yolda şöhret yapmış diğer isimleri de çağrıştırarak
birlikte kullanılmasına vesile olmuştur. Hikmet sahibi Lokman bir insan-ı
kâmil olarak görülmüştür. Lokman hekimin oğluna vasiyetleri, öğütleri,
hikmetli sözleri edebiyatı, tasavvuf ve ahlak kitaplarında ele alınmıştır (Uzun,
2003: 206-207).
2.15. Hızır
Hızır, Hz. Musa döneminde yaşayan, kendisine ilahî bilgi ve hikmet
öğretilen kişidir. Kur’an’da adı geçmemektedir. İslam âlimleri Hızır’ın
peygamber, veli veya melek olduğu konusunda değişik görüşler ileri
sürmüşlerdir. Genellikle tasavvuf erbabı onun veli olduğunu; kelam, tefsir ve
hadis âlimlerinin çoğu nebi olduğunu düşünür (Çelebi, 1998: 407). Yunus,
dizelerinde ledünni ilme ve denizlerde söz sahibi oluşuna, ab-ı hayat ile ilgili
olaylara göndergelerde bulunur:
Degmeler bu sırra irmezler ledünnîdür ‘azîz
Hızr’ı koyup yolda ben kerrûbıla gerdân olam (201/19).
Girdüm ‘ışkun denizine bahrileyin yüzer oldum
Geşt idüben denizleri Hızır’layın gezer oldum (222/1).
Bir mekâna varmışam ki ol benüm yurdum degül
Hızr’ıla zulmete irdüm âb-ı hayvân isterem (228/4).
Allah’ın, kendisine ilim verdiği Hızır, Hz. Musa’ya kılavuzluk
etmektedir. Hızır mürşidi, Hz. Musa müridi temsil etmektedir. Hızır abdalların
reisi olarak en yüksek mürşid mevkiine oturtulur. Birçok sufî Hızır tarafından
irşad edildiğini ve onunla görüşüp sohbet ettiğini söylemiştir (Uludağ, 1998:
410). Hızır efsanevî kişiliğiyle folklor, tasavvuf, halk inanç ve telakkilerinde
geniş yer tutar. Bu durum en geniş çerçevesiyle klasik kültüre de yansır.
Tasavvuf ve tekke edebiyatında hemen bütün mutasavvıf şairler Hızır’ı
“mürşid-i kâmil” olarak yorumlamışlardır. Hızır hemen bütün halk hikâyeleri,
masal, efsane, menkıbe ve şiirlerde söz konusu edilmiştir. Hızır, darda
kalanlara yardım eder, iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandırır, bolluk ve
bereket bağışlar. Hızır halk şiirinde âşıklara, hikâye kahramanlarına aşk badesi
sunar; tükürüğünden ağzına sürünce âşık deyiş söylemeye başlar (Kurnaz,
1998: 411-412).
[736]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
2.16. İlyas
İlyas, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden biridir.
İsrailoğullarına gönderilmiştir. Yunus dizlerinde İlyas’tan bahsederken onu
daima Hızır’la birlikte anar. Halk inanışına göre İlyas karalarda, Hızır ise
denizlerde Muhammed ümmetinden darda kalanların imdadına yetişmekle
mükelleftir. Yunus, İlyas’ın Hızır ile ab-ı hayatı aramaları ve bu sudan içip
ölmezliğe kavuşmalarına göndergede bulunulur:
Şol Hızır’ıla İlyâs âb-ı hayât içdiler
Bu birkaç yıl içinde bunlar ölesi degül (158/6).
Kula nasîb degicek sultân elden alamaz
Zükarneyn neyledi yâ Hızır u İlyâs ile (335/16).
Yûnus Emre bu dünyâda iki kişi kalur dirler
Meger Hızır-İlyâs ola âb-ı hayât içmiş gibi (388/7).
Efsaneye göre İskender-i Zülkarneyn ordusuyla bir memlekete uğrar.
Orada kendisine ileride bir deniz olduğu, ondan sonra üç ay süren karanlıklar
ülkesinin bulunduğu, bu ülkede ab-ı hayat olduğu söylenir. İskender, veziri
Hızır’ı da yanına alarak karanlıklar ülkesine varır. Hızır ve İlyas bir süre sonra
yorulurlar ve bir pınarın kenarına otururlar. Karınlarını doyurmak için Hızır
yanında getirdiği pişirilmiş balığı çıkarır. Pınardan dökülen bir damla ile balık
canlanıp suya atlar. Hızır sudan içer. İlyas’a da suyu içirir. İskender’e haber
vermek için ayrılırlar; ancak döndüklerinde pınarı bulamazlar. Böylece Hızır
ile İlyas ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Kıyamete kadar Hızır denizde, İlyas
karada sıkıntıya düşenlere yardım eder (Pala, 1995: 15).
2.17. Yunus
Yunus Kur’ân’da adı geçen peygamberlerdendir. Yunus Emre,
dizelerinde Yunus peygamberin balık tarafından yutulması olayına
göndergede bulunur:
Yûnus’ıla balık beni çekdi deme yutdı bile
Zekeriyyâ’yıla kaçdum Nûh’ıla tûfândayıdum (168/6).
Yunus yukarıdaki dizelerde manevî yolculuğundan söz etmektedir.
Yunus peygamberle birlikte balığın karnında olan, kavminin kendisine zarar
vereceği Zekeriyya ile kaçan, Nuh ile tufanda bulunan odur. Yunus böylece bu
peygamberlerin mazhariyetine büründüğüne inanır.
‘Işkıla gelsen yola Yûnus’layın olsan n’ola
Tâ’atini terk itmedi balık anı yutmış iken (273/5).
[737]
Mehmet Emin Bars
Rivayete göre Yunus, Ninova halkını kırk gün boyunca Allah’a iman
etmeye ve kötülüklerden uzak durmaya çağırır; fakat kavmi onu dinlemez.
Cenab-ı Hak, Yunus’tan şehri terketmesini ister. Ardından azap gelince halk
bu defa tövbe eder, Allah da onları bağışlar. Buna öfkelenen Yunus, “Allahım!
Onlar beni yalancı çıkardılar; ama sen onları affettin, bir daha onların yanına
dönmeyeceğim.” diyerek bir gemiye biner. Fırtına çıkınca Yunus gemiden
atılır ve Hint’ten geldiği söylenen bir balık tarafından yutulur. Balığın
karnında üç veya kırk gün kalır. Allah’ın emriyle balık onu tüysüz yavru kuş
gibi, ayakta duramaz, göremez ve yürüyemez bir halde Dicle kenarına çıkarır.
Allah onun için dört dallı bir bitki yaratır, Cebrail gelerek vücudunu
mesheder. Dişi bir ceylan onu emzirir. Yunus kırk günlük uykusundan
uyanınca bitkinin kuruduğunu, ceylanın gittiğini görerek üzülür. Bunun
üzerine Cenab-ı Hak kendisinin kuruyan bitkiye üzüldüğünü, fakat 100.000
insana acımadığını söyler. Daha sonra Yunus kaybettiği eşine ve çocuklarına
kavuşarak memleketine döner, ölünceye kadar tebliğ faaliyetini sürdürür
(Harman, 2013b: 599).
2.18. Zekeriyya
Kur’an’da adı geçen bir peygamberdir. Yunus, Zekeriyya’nın şehit
edilmesi hadisesine göndergede bulunur:
Zekeryâ oldum kaçdum irdüm agaca geçdüm
Kanum dört yana saçdum depem deldürüp geldüm (191/10).
Zekeriyyâ agaca sıgınmagın
Bıçguyıla iki dildürdün anı (379/6).
Kur’an’da Meryem suresinde (2-11) Zekeriyya’nın, Allah’a ihtiyarlık
çağına geldiğini söyleyip ileride kavminin haktan sapmasından korktuğu için
kendisine, hem kavmini sapmaktan koruyacak hem de Hz. Yakub’un mirasına
sahip çıkacak bir yardımcı bahşetmesini niyaz ettiği belirtilir. Ardından bir
melek ona hitap ederek adı Yahya olan bir erkek çocuğu doğacağını müjdeler.
Buna şaşıran Zekeriyya, “Ey Rabbim, hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son
noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?” der. Melek de Allah’ın,
“Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de
yarattım.” buyurduğunu Zekeriyya’ya nakleder. Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse
bana (çocuğumun olacağına) bir işaret ver”, der. Allah da, “Senin işaretin,
sapasağlam olduğun hâlde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” der.
İslamî kaynaklarda ise onun tıpkı oğlu Yahya gibi şehit edildiği
[738]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
belirtilmektedir. Buna göre Yahya’nın Büyük Herod tarafından idam
edilmesinden sonra yaşadığı bölgeden kaçan Zekeriyya, yarılmış bir ağacın
kovuğunda saklanmış; ancak şeytan onun elbisesinin bir kenarını dışarıda
bırakmış; daha sonra düşmanlarına haber vermiş; onlar da ağacı keserek ikiye
bölmüş; böylece Zekeriyya şehid edilmiştir (Aydın, 2013: 210-211).
2.19. Muhammed
Muhammed, Allah tarafından gönderilen son peygamberdir. Yunus,
dizelerinde birçok peygambere değinmesine rağmen an fazla üzerinde
durduğu peygamber Hz. Muhammed (sav)’dir. Yunus, Resulullah’tan
bahsederken onun ümmetine şefaat etmesine göndergede bulunur:
Yaradıldı Mustafâ yüzi nûr gönli safâ
Ol kıldı Hakk’a vefâ andandur ihsân bana (12/7).
Allah olıcak kâzî bizden ola mı râzî
Görüp Habîbi bizi şefî’ ola mı yâ Rab (15/3).
Terk idesin taht u tâcı bilesin itdügün göçi
Muhammed Hak yalvarıcı şefâ’atçimüz andadur (44/7).
Şefaat, ahirette peygamberlerin ve kendilerine izin verilen kimselerin
müminlerin bağışlanması için Allah katında niyazda bulunmalarıdır.
Genellikle şefaat, ölmüş veya yaşayan kutsal kişiler vasıtasıyla Tanrı katında
özel bir müdahale ve af talebinde bulunma şeklinde gerçekleşir. Birçok dinde
ölmüş kutsal kişilerin öteki dünya için aracılık yapabileceğine ve şefaat
istemek üzere onlara dua edilebileceğine inanılmaktadır (Alıcı, 2010: 411).
İslam dininde ahirette gerçekleşecek şefaatle ilgili olan hadislerin çoğu Resul-i
Ekrem’in şefaatine dairdir. Allah’ın, özellikle bir duasını mutlaka kabul
edeceğine dair her peygambere tanıdığı imtiyazı Resullullah dünyada
kullanmamış; şefaat etmek amacıyla bunu ahirete bırakmıştır. Allah’a ortak
koşmamak şartıyla büyük günah işleyen herkes bundan yararlanacaktır.
Kur’an okuyan ve oruç tutan kimseler hakkında bu ibadetlerin de şefaatçi
olacağı bildirilmiştir. İslam âlimleri Hz. Peygamber’in, Allah katında şefaat
edeceği, buna karşılık kâfirler hakkında şefaatin gerçekleşmeyeceği hususunda
ittifak etmiştir (Yavuz, 2010: 412-413).
Yunus, şefaatın yanı sıra Hz. Peygamber’in miraç hadisesine de
gönderde bulunur:
Cebrâîl da’vet kılınca Mi’râc’a Muhammed’i
Mi’râcında diledügi ümmetinün varıdur (81/3).
[739]
Mehmet Emin Bars
Miraç, Hz. Peygamber’in Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya,
oradan da göğe yaptığı yolculuğu ifade eder. Miraç hadisesi iki safhada
meydana gelmiştir: Resul-i Ekrem’in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i
Aksa’ya yaptığı yolculuğa “isra”, oradan göklere yükselmesine “miraç”
denilmiştir. Bir gece Resulullah, Kâbe’de Hicr veya Hatim denilen yerde iken
Cebrail gelir, göğsünü açar, zemzemle yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet
doldurup kapatır. Burak adlı bineğe bindirip Beytü’l-makdis’e götürür. Resul-i
Ekrem Mescid-i Aksa’da iki rekat namaz kılıp dışarı çıktığında Cebrail biri
süt, diğeri şarap dolu iki kap getirir. Resulullah süt dolu kabı seçer. Cebrail
onu alıp dünya semasına yükseltir. Semaların her birinde sırasıyla Adem, İsa,
Yusuf, İdris, Harun ve Musa peygamberlerle görüşür. Yedinci semada Hz.
İbrahim’le buluşur. Sidretü’l-münteha denilen yere vardıklarında yazıcı
meleklerin kalem cızırtılarını duyar ve Allah’ın huzuruna çıkar (Yavuz, 2005:
132).
3. Sonuç
Yunus Emre, XIII. yüzyıl Anadolu sahasında Oğuz Türklerinin dilinin
en önemli temsilcisidir. Yunus eski Anadolu Türkçesinin oluşumunda önemli
bir rol oynamıştır. O, bir Türk-İslam mutasavvıfıdır. Onun şahsiyetini
oluşturan en önemli unsur İslam dini ve tasavvufudur. Yunus Emre’nin dinî ve
tasavvufî anlayışı Kuran-ı Kerim’e, başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere
tüm peygamberlerde ortak olarak bulunan davranışlara, din büyüklerinin
tavırlarına, klasik dönem mutasavvıflarının fikir sistemine dayanır. Yunus bu
manada Orta Asya’da Ahmed Yesevî ile başlayan hikmet geleneğinin
Anadolu’da devam ettiricisidir.
Peygamberler Allah’ın emirlerini insanlara getiren ve bu emirleri
şahıslarında bizzat yaşayan örnek kişilerdir. Bunlar Allah’ın en seçkin
kullarıdır. Diğer insanların söz ve davranışlarında birinci derecede örnek
aldığı bu seçkinler topluluğu, Yunus’un dizelerinin temel malzemelerinden
birini oluşturmuştur. Her peygamber gönderildiği topluluğa Allah’ın emir ve
yasaklarını bildirirken büyük güçlüklerle karşılaşmış, bunların üstesinden
gelirken yaşadıkları olaylar insanlara ibret verici bir özellik taşımıştır.
Şüphesiz peygamberler Allah tarafından en zor imtihanlara tabi tutulan
kişilerdir. İbrahim’in Nemrud’la, Musa’nın Firavun’la, Nuh’un kavmiyle
giriştiği mücadeleler ve tufanla dünyanın kaderinin yeniden şekillenmesi;
Yakub’un Yusuf’la, İbrahim’in İsmail’le sınanması; Yusuf’un güzelliği ve
[740]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
güzellerle imtihanı; Yunus’un balığın karnında geçirdiği zamanlar; Eyyub’un
büyük sabrı; Davud ile Süleyman’ın krallık ve peygamberliği sürdürme
sorumluluğu; Lokman, Hızır ve İlyas’ın hikmetlerle özdeşleşen hayatları;
Zekeriyya’nın hazin sonu; İsa’nın doğumuyla başlayan ve çarmıha uzanan
zorlu serüveni; son peygamber Muhammed (sav)’in müşriklere karşı hak ve
adaletten ayrılmayan kararlı duruşu bu imtihanların zorluğunu gösteren
örneklerdir. Bu olaylar tüm insanların ibret alacağı, hayatlarına nasıl yön
vermeleri gerektiğini gösteren birer ışıktır. Yunus Emre de dizelerinde
insanların ibret almaları, düşünmeleri, fena âleme dalıp beka âlemi
unutmamaları için peygamberlerin hayatlarında dönüm noktalarını oluşturan
bu önemli hadiselere göndergelerde bulunmuştur. Yunus’un peygamberlere
yaptığı göndergeler, sahip olduğu kültür seviyesini de göstermektedir. Mevcut
dizeler bir eğitim sürecinden geçmeyen sıradan kişilerin söyleyebileceği
dizeler değildir. Hem dizelerin içinde temas edilen peygamber kıssaları hem
de bunları ifadede dili kullanma becerisi Yunus’un ümmî olabileceği
düşüncesini kabul etmeyi güçleştirmektedir. Belli bir tarikat içinde terbiye
gören kişilerin eğitimlerini bulundukları dergâhta almaları son derece olağan
bir hadisedir. Yunus dizelerinde işlediği konularla belli bir tedrisattan geçmiş
olduğunu da göstermektedir.
KAYNAKÇA
Adıgüzel, Sedat. (2009). Modern Azerbaycan Edebiyatında Dede
Korkut (Metinlerarası Çözümlemeler). Ankara: Fenomen Yayınları.
Akkaya, Hüseyin. (2010). Süleyman-Edebiyat. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 38. 60-62. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Aktulum, Kubilay. (2007). Metinlerarası İlişkiler. İstanbul: Öteki
Yayınları.
Aktulum, Kubilay. (2011). Metinlerarasılık/Göstergelerarasılık.
Ankara: Kanguru Yayınları.
Albayrak, Nurettin. (1995). Eyyûb-Edebiyat. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 12. 17. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Alıcı, Mustafa. (2010). Şefaat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 38. 411-412. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Aydın, Mahmut. (2013). Zekeriyyâ. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 44. 210-211. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
[741]
Mehmet Emin Bars
Bolay, Süleyman Hayri. (1988). Âdem. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 1. 358-363. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Çalışkan, Adem. (2004). Yunus Emre’nin Bir İlahisi ve Dilbilim
Açısından İncelenmesi. Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 5/12,
137-157.
Çelebi, İlyas. (1998). Hızır. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
C 17. 406-409. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Doğan, Ahmet. (2013). Yunus Emre Divanı’nda İdeal İnsan. Turkish
Studies –International Periodical For The Languages, Literature and History
of Turkish or Turkic, 8/13, 829-839.
Gökalp-Alpaslan, G. Gonca. (2007). Metinlerarası İlişkiler ve Gılgamış
Destanı’nın Çağdaş Yorumları. İstanbul: Multillingual.
Gölpınarlı, Abdülbâki. (ty). Alevî-Bektâşî Nefesleri. İstanbul: İnkılâp
Kitabevi.
Gündüz, Şinasi. (2010). Şît. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
C 39. 214-215. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Gürkan, Salime Leyla. (2013). Zebûr. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 44. 171-173. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Güvenç, Ahmet Özgür. (2014). Halk Anlatılarının Yeniden Yazımı
Sürecinde Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi Hikâyesi (1923-2013). Ankara: Gece
Kitaplığı.
Güzel, Abdurrahman. (2006). Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı. Ankara:
Akçağ Yayınları.
Harman, Ömer Faruk. (1994). Dâvûd. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 9. 21-24. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (1995). Eyyûb. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 12. 16-17. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2000a). İbrâhim. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 21. 266-272. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2000b). İdrîs. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 21. 478-480. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2000c). İlyâs. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 22. 159-162. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2000d). Îsâ. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 22. 465-472. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
[742]
Yunus Emre’de Peygamberlere Yapılan Göndergeler
Harman, Ömer Faruk. (2001). İsmâil. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 23. 76-80. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2003). Lokman. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 27. 205-206. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2006). Mûsâ. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 31. 207-213. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2007). Nûh. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 33. 224-227. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2010). Süleyman. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 38. 56-60. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2012). Tûfan. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 41. 319-322. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2013a). Ya’kûb. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 43. 274-276. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2013b). Yûnus. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 43. 597-599. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Harman, Ömer Faruk. (2013c). Yûsuf. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 44. 1-5. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Kocakaplan, İsa. (1992). Açıklamalı Edebî Sanatlar. İstanbul: Milli
Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Kur’an-ı Kerim Meâli (Hazırlayanlar: Halil Altuntaş; Muzaffer Şahin).
(2011). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Kurnaz, Cemal. (1998). Hızır-Edebiyat. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 17. 411-412. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Pala, İskender. (1995). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. Ankara:
Akçağ Yayınları.
Pala, İskender. (2012). Tûfan-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 41. 322-323. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Şanlı, İsmet. (2009). Yunus Emre’nin İnsana, İnsanlığa Bakışı ve
Günümüze Mesajları. Turkish Studies -International Periodical For The
Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic, 4/2, 923-929.
Tatçı, Mustafa. (1997a). Yûnus Emre Dîvânı I (İnceleme). İstanbul:
Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Tatçı, Mustafa. (1997b). Yûnus Emre Dîvânı II (Tenkitli Metin).
İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
[743]
Mehmet Emin Bars
Uludağ, Süleyman. (1998). Hızır-Tasavvuf ve Halk İnancı. Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 17. 409-411. İstanbul: İslam
Araştırmaları Merkezi.
Uzun, Mustafa. (2000a). İbrâhim-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 21. 272-273. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Uzun, Mustafa. (2000b). Îsâ-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 22. 473-475. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Uzun, Mustafa. (2001). İsmâil-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 23. 80-82. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Uzun, Mustafa. (2003). Lokman-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 27. 206-208. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Uzun, Mustafa. (2013). Ya’kûb-Türk Edebiyatı. Türkiye Diyanet Vakfı
İslam Ansiklopedisi. C 43. 276-277. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Yavuz, Salih Sabri. (2005). Mi’rac. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 30. 132-135. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Yavuz, Yusuf Şevki. (2007a). Nübüvvet. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 33. 279-285. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Yavuz, Yusuf Şevki. (2007b). Peygamber. Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi. C 34. 257-262. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi.
Yavuz, Yusuf Şevki. (2010). Şefaat-İslam’da Şefaat. Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi. C 38. 412-415. İstanbul: İslam Araştırmaları
Merkezi.
Yılmaz, Ömer. (2013). Zaman ve Mekânı Aşan Söylemleriyle Yunus
Emre’de İnsan Anlayışı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, 14 (Özel Sayı), 153-168.
[744]
Download