264.27.i.87.Kurban Bayramı Selamün Aleyküm. “Gelsinler ki, kendilerine ait bir takım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah'ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (Hac, 22/28) Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ramazan, oruca başladığınız gün; Ramazan Bayramı, orucu bitirdiğiniz gün; Kurban Bayramı da kurban kestiğiniz gündür.” (Tirmizî, Savm, 11) Berâ' diyor ki, “Hz. Peygamber'i (sav) hutbe verirken dinledim, şöyle buyurdu: 'Bugün ilk işimiz, (bayram) namazı kılmak, sonra dönüp kurban kesmektir. Kim böyle yaparsa sünnetimize uymuş olur.' ”(Buhârî, Îdeyn, 3) “Âdemoğlu kurban günü Allah katında kurban kesmekten daha sevimli olan bir amel işlemez. Kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla (sevap olarak) gelir. Kurban, henüz kanı yere düşmeden, Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kurban kesme konusunda gönlünüz hoş olsun, (bu iş size zor gelmesin).” (Tirmizî, Edâhî, 1) “Kim kurbanını bayram namazından önce kestiyse onun yerine bir koyun kessin. Kim de henüz kesmediyse kurbanını Allah'ın adıyla kessin!” (Müslim, Edâhî, 1) Câbir b. Abdullah anlatıyor: Resûlullah (sav) bir bayram günü kurban olarak iki koç kesti ve onları kıbleye doğru yatırdığı zaman şöyle dedi: “Ben hanîf (hakka yönelmiş) olarak, yüzümü gökleri ve yeri yaratan (Allah)'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Allah'ım (bu kurban) sendendir ve Muhammed ile ümmeti tarafından senin (rızan) için sunulmuştur.” (İbn Mâce, Edâhî, 1; Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 3-4) Kurban Bayramı, Zilhicce ayının on, on bir, on iki ve on üçüncü günleridir. Bu bayramın ilk üç gününde, zengin olan Müslümanların kurban kesmeleri vacip olduğundan Kurban Bayramı denilmiştir. Bayram günlerinde, inananlar birbirlerini ziyaret ederler, dargınlar barışır, dostluklar pekişir. Bunun yanında, ölüler anılır, fakirler unutulmaz, yardımlar yapılır, çocuklar sevindirilir, hediyeler verilir. Bizlere, Hz. İbrahim ve Hz.İsmail’in sadakat ve teslimiyetini hatırlatan Kurban ibadeti, bir yandan kişinin Allah’a yakınlaşmasını simgelerken, diğer yandan toplumda kardeşlik, dayanışma ve yardımlaşma bilincinin gelişmesine, sevgi ve dostluğun yaygınlaşmasına zemin hazırlar ve müslümanlar artık Allah’tan başka sığınılacak bir melcenin olmadığına, farklılıkların birer rahmet olduğuna, tutku ve isteklerin geçici olduğuna; buna karşılık asıl emek verilmesi gerekenin takva olduğuna bilfiil şehadet ederler. Allah’ı birlemenin ve ona teslimiyetin bir nişanesi olarak Hz.İbrahim, oğlu İsmail’i Rabbine kurban etmeye hazırlanırken, aslında insanlık tarihine muhteşem bir mesaj vermektedir. Rabbin rızasını her şeyin üstünde gören İbrahimî mesaj o günden bugüne Rabbimizle aramızdaki bağın nasıl olması gerektiği konusunda sayısız ölçü, hikmet ve işaretler sunmaktadır. İslam ümmeti bugün bir taraftan sevincin ve huzurun bayramını yaşarken diğer taraftan acının bayramını yaşamaktadır. İslam beldelerinin sokaklarında akan kanlar, Hz.İbrahim’in Hz.İsmail için akıttığı kanlar değil; Hz.İsmail’in canına karşı verilen kurbanların kanları da değil, evlatlarımızın, kardeşlerimizin, canlarımızın kanıdır. Kardeşin kardeşi kuyuya attığı, kardeşin kardeşe el kaldırdığı bir çağda, Habil gibi engin, Yusuf kadar derin; İbrahim gibi halim, İsmail gibi sabır timsali olmak ümidiyle, Selam ve dua ile…