T.B.M.M. B:66 3.3.2005 0:1 Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde, yine, Türkiye'nin gündeminde olan bazı olayları da sizlerle paylaşmak istiyorum. Dünyada Kyoto Protokolü diye bir protokolümüz var. Bu anlaşma, birçok devletler arasında imzalanmış; ancak, son şeklini... Rusya'nın da imzalamasıyla yürürlüğe girmiş olan bu anlaşma, bu protokol, Türkiye tarafından imzalanmamıştır; fakat, Türkiye, sera gazı sahnımları hakkında taahhüt altına girmiş. Geçtiğimiz günlerde bir gazetede çıkan bir açıklamasın­ da -uluslararası sözleşmelerin, çağdaş mantık içerisinde, Türkiye tarafından da, birçok çevreci tarafından da, çevreci kuruluşlar tarafından da kabul edilen- bu anlayışı Sayın Bakanımız red­ dediyor. "Avrupa sanayileşmesini tamamlamış; sanayileşmesini tamamlamış olan Avrupa, bize, sanayileşmeyin, bu protokolün altına imza atın, sorumluluklarınızı üstlenin diyor. Bizim, Kyoto Protokolünü imzalamamız söz konusu değildir; bize, bu, dayatmadır, dayatmayı kabul edemeyiz" noktasında bir değerlendirme getiriyor. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın bu görüşünü paylaşmadığımızı buradan dile getirmek isterim. Zira, sanayileşmiş ülkeler, birçok çevre katliamının yaşandığını görmüşler; deneyerek, tec­ rübe edinerek çevre katliamının önüne geçmeyi bugün arzular hale gelmiştir. Birçok, küresel ısınma dediğimiz, dünyayı tehdit eden, insanlığı tehdit eden. gelecek nesilleri tehdit eden, bilimadamlarının feryat edercesine dile getirdiği çevre katliamlarının önüne geçme konusunda, ozon tabakasının delin­ mesi diye tabir ettikleri -halk arasında böyle bilinen- sera gazı salınımlarının kontrol altına alın­ masına dönük bu protokol, dev ülkeler tarafından, Amerika Birleşik Devletleri tarafından da red­ dedilir bir mantık içerisindedir; ancak, Türkiye'nin daha sanayileşmesini gerçekleştirmemiş olması, belki, bir anlamda Türkiye'nin de yararınadır. Zira, atacağımız adımlarda, bundan sonra, çevre dostu bir mantıkla, sanayimizi buna göre şekillendirmemiz mümkün. Aksi takdirde, Avrupa'nın geçtiği yol­ ları biz de geçelim, sanayileşmeyi, çevreye zararlı bir sanayileşme anlayışını egemen kılalım, biz oraya geldikten sonra önlemi nasıl olsa alırız mantığı içerisinde hareket edersek, Avrupa'nın uğradığı zararları Türkiye de çekmek durumunda kalacak. Hem ekonomik anlamda biz bu zararları çekeceğiz hem de çevre anlamında çekeceğiz hem de halkımızın, gelecek nesillerimizin yanlış yönetildiği konusunda onlara da bir inanç vereceğiz. Bu anlamda da yanlıştır diye bakıyoruz. Değerli milletvekilleri, bu sözleşmenin, bu anlaşmanın, Kyoto Protokolünün, Türkiye tarafın­ dan bir an önce ciddiye alınması gerekiyor. Bizler, bu sözleşmenin içeriğine bakarak, gelecek nesil­ lere karşı olan sorumluluğumuzu da yerine getirmeyi bilinç olarak kendimiz taşıyacağız; başka in­ sanlara da bunu önermemiz gerekiyor. Biz, Çevre Komisyonu üyeleri olarak, komisyonda bunların altını çize çize söyledik; ama. bir türlü dinletemedik. Hiç değilse, bugün, burada, Parlamentoda yapılacak olan bu görüşmeler sırasın­ da, bu yasanın en azından yönetmeliklere atıfta bulunmayan, içini Parlamentonun kendi çalışmasıy­ la, yasama yetkisini bizlerin kullanması gerektiğine hepimiz inanıyorsak eğer, yönetmeliklere, tamamen yönetmeliklere gönderme yaparak değil, Parlamentoda bir yasa düzenliyorsak bizler düzenleyelim, yasama yetkisini kaldırıp hükümete devretmeyelim. Bu, bir yetki gasbını da beraberinde getirecektir. Bu zamana kadar birçok yasada altını çizdik, uyardık. Cumhuriyet Halk Partisinin Parlamento Grubu olarak uyardık; ama, hiçbirisi dinlenmedi, dikkate alınmadı. Yine bu haliyle çıkacak olan bu yasa, beklentilerimizin büyük bir kısmına yanıt vermeyecektir; bunu görüyoruz; ama, çok az bir kıs­ mına bile olsa eğer karşılık buluyorsa, yanıt buluyorsa, kısmî olarak, hiç yoktan iyidir mantığı içerisinde bu yasayı destekleyebiliriz. Ancak, yüzde 100 kapasiteyle Türkiye'nin ihtiyacına yanıt verecek bir yasayı buradan çıkarmamız gerekiyor. Bunu yapabilirsek, zannediyorum ki, bize düşen daha çağdaş bir çevreci, daha çağdaş bir yasayı birlikte inşa etmiş olacağız. Değerli milletvekilleri, tasarı, başlığından da anlaşılacağı üzere, kirliliğin önlenmesine dönük bir tasarı değil -bir kere daha altını çiziyorum- kirlenmenin gerçekleşmesinden sonra acil durumlar­ da müdahaleyi ve zararların tazminini öngören bir tasarıdır. Sivil toplum örgütleri ve çevreci kuruluşların etkinliklerinin artırılarak, denetim noktasında onların da etkin kılınması gerekmektey­ ken, bu husus dikkate alınmamıştır. -457-