SEFA,CEFA Kağnı, Ses, Esirler... İçinde, gül bahçesine girilip gülleri

advertisement
Haydar DOKUZER
Sare ÖZ/TURK101
10.12.2014
SEFA,CEFA
Kağnı, Ses, Esirler... İçinde, gül bahçesine girilip gülleri derilmiş Anadolu
insanının boğazına düğümlenip kalan acılarından bir demet keşfettim.
Başkasının elinde kezzap olabilecek acılar, Sabahattin Ali'nin mahir ellerinde
yeşermiş, kederlerin içine su katılmış. Bir hikâyeden ötekine geçmek için lahza
kovalıyorsunuz, kelimelerin sizi sayfalar boyunca sürüklemesi için
kırbaçlıyorsunuz âdeta kelimeleri.
Sabahattin Ali'nin o usta fikirlerinin kâğıda yansımasından ortaya çıkan bu
hikâyeleri göz hapsine alınca, bir dönem gitmek için fırsat kolladığım, şimdi ise
içinde barındırdığı sevdiklerimi zamansız kaybetmenin verdiği kederle
beynimde yollarını ateşe verdiğim köyüm düştü hatırıma. O bir dönem "milletin
efendisi" diye anılan, şimdi ise itilip kakılmasının aydın olma alameti sayıldığı,
ülkemin gün görmemiş, çektiği acılar kadar, belki de mislisi, büyük yüreğe sahip
köylülerin nurlu sesleri çalındı kulağıma meltem rüzgarları gibi. Burada biz huşu
(!) içinde elimize geçen her şeyi tüketmenin derdine düşmüşken, gecenin bir
vakti sıcak yatağından kalkıp koyun güden, gerekirse korucu olup gece elde
silah, kelle koltukta uykunun yıkıcılığından sıyrılmaya çalışan insanlar, bu
toplum yapısında saygı duyulmayı bir kenara bıraktım, en azından hor
görülmemeyi hak etmiyorlar mı? Anadolu insanının cahil cühela olduğunu öne
süren mariz fikirli, kendine bile eser miktarda saygı besleyemeyen sönük
mumlar, kendi fikir çukurlarında kaç kez Âşık Veysel gibi akledebilmiş, kaç kez,
önlerine binbir türlü zorluklar hükmetmesine rağmen, Neşet olup bir saz teli
titretmesiyle insanların kalplerindeki onulmaz yaralara merhem olabilmişler?
Bir insan neden kendi ülkesinin insanına, "elitist" güruhta yer edinebilmek için
hor gözle bakar? (Elitist kelimesi bu sözde aydınların karakterleriyle müthiş bir
uyum içerisinde. Yabancı dillerden dilimize nüfuz etmiş, kullanınca metine bir
yavanlık katıyor.) Bu suallere kafamda mantıklı bir cevap oluşturana kadar bu
insanları anlamayacağım, bu suallere cevap da gökten zembille inmeyeceğine
göre, öngördüğüm bu anlayış imkân sınırlarından pek de nasibini alamayacak.
Ülkem uğruna içimde kalan bir avuç umut tanesini de, bu insanların tarlalarına
serpmek abesliğinde bulunmayacağım. Bu insanlar, toplumun kendilerine bilim
adına, sanat adına, siyaset adına ihsan ettiği kır atın ayağını çoktan kırdılar.
Menfaat dünyalarında yalın ayak çamura batmaya devam etmelerinde bir ziyan
Haydar DOKUZER
Sare ÖZ/TURK101
10.12.2014
yoktur sanıyorum, naçizane. Bu konuları, yazdığım âciz yazılarda temcit pilavı
gibi ısıtıp ısıtıp gündeme taşımaktan da nedense kendimi alamıyorum.
Bu sitemlerim bir yanda dursun, bu yazıyı karamsar havadan çıkarmak için
Sabahattin Ali ve onun sanatı söz öbeklerini kağıda dökmem yetecektir sanırım.
Bencileyin en az şiir kadar zor, belki şiir yazmaktan daha mahir bir kalem
gerektiren edebî tür hikâyeyi toplumsal acılarla, gerçeklerle bu kadar maharetli
yoğuran, bu hamurun içine sanatını tuz biber eden, otuz sayfalık duygu yükünü
beş sayfalık hikâyelerinin içine sıkıştıran bu kişiliği anlatmaya kalksak, iki bin beş
yüz yıllık bu alfabenin boynu bükük kalacaktır. İnsan, kitabı okuduğunda kendini
köyden İzmir'e iş bulma hayalleriyle sürüklenen körpe kalplerin bir köşesinde
yahut gözünün yaşı kurumamış bir ananın, oğlunun naaşını taşıdığı kağnının
ölüm sessizliğini bile bastıran gıcırtısında buluyorsunuz. Sonra kâh o kalpten kâh
o gıcırtıdan ortaya çıkan hengâmeden birer parçayı bağrınıza basıp hikâyeler
diyarında kendinize bir hükümdarlık yaratıyorsunuz. O'nun elleri bu toplumu
kurtarmak için, yaramıza merhem sürmek için yaratılmış.
Bugün de içimdeki karamsarlığı kâh sitem ederek kâh üzülerek biraz da
Sabahattin Ali'nin kaleminin ve hikâyelerinin altına sığınarak yansıtma fırsatı
buldum. Kalemi elime alınca şark insanının duygusallığını giyinip öyle
başlıyorum yazıma, yukarıda anlatmaya çalıştığım meramın sebebi budur
sanırım. Olsun, sönük mumlar gibi kalem tetikçiliği yapmaktan yeğ olsa gerek
içini katıksız yansıtmak kâğıda. O tetiğin işleyişini bozmak da biz gençlerin
görevi olsun.
Download