Question Ahmet isminin İncil`in neresinde geldiğini

advertisement
Question
Ahmet isminin İncil’in neresinde geldiğini öğrenmek istiyorum. Çünkü Hıristiyan olan bir
arkadaşımdan sorduğumda bana, İncil’de kesinlikle Hz. Muhammed (s.a.a) isminin
gelmediğini ve hatta Ahmet ismine bile işaret edilmediğini söyledi.
Answer:
Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin
(s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği
incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret
edilmesi dikkate değer bir konudur.
Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime (Farkili t), Yunancadır ve
kelimenin aslı (“p” ve “r” harflerinin kesre şeklinde okunmasıyla) “Pırıklitus’tur”.
Arapçalaştırıldığı için “Farkilit” şeklini almıştır. Pırıklitus, isminin dilden dile dolaştığı ve
herkesin onu övdüğü kimsedir. “Ahmet” kelimesinin anlamı da bunun aynısıdır. Hatta “Ahmet”
kelimesinde var olan övülmüşlük “ismi tafzil” olduğundan dolayı Muhammed kelimesinde
yoktur. Bu övülmüşlük Yunanca olan “Pırıklitus” kelimesinde de var olmaktadır. Günümüz
Hıristiyanları, tercüme edilmiş İncillerde bu kelimeyi “teselli veren” şeklinde çevirmişlerdir.
İncil kitabını okuyan okuyucular “teselli veren” kelimesiyle karşılaştıkları her yerde “Farkilit”
kelimesinin tercümesi olduğunu bilmelilerdir. Hıristiyanların inancına göre “Pırıklitus”
kelimesindeki “p” ve “r” harfleri fethe şeklindedir, dolayısıyla “pereklitus” şeklinde okuyorlar.
Onlar şöyle diyorlar: Eğer “p” ve “r” harfleri kesre şeklinde olmuş olsaydı Ahmet anlamına
gelirdi, Ama fethe şeklinde olduğu için “teselli veren” anlamındadır. Ne var ki bize göre birinci
tercüme doğrudur. Kur’an’ı Kerim’de de şöyle buyrulmuştur: “Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey
İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden
sonra gelecek, Ahmet adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim”
demişti.”
İncil’de, Hz. Mesih’ten (a.s) sonra İslam Peygamberi’nin (s.a.a) geleceğine dair açık deliller
vardır ve biz, buna ayrıntılı cevapta işaret edeceğiz.
Detaylı cevaplar:
Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamberi’nin
(s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği
incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret
edilmesi dikkate değer bir konudur.
Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime (Farkili t), Yunancadır ve
kelimenin aslı (“p” ve “r” harflerinin kesre şeklinde okunmasıyla) “Pırıklitus’tur”.
Arapçalaştırıldığı için “Farkilit” şeklini almıştır. Pırıklitus, isminin dilden dile dolaştığı ve
herkesin onu övdüğü kimsedir. “Ahmet” kelimesinin anlamı da bunun aynısıdır. Hatta “Ahmet”
kelimesinde var olan övülmüşlük “ismi tafzil” olduğundan dolayı Muhammed kelimesinde
yoktur. Bu övülmüşlük Yunanca olan “Pırıklitus” kelimesinde de var olmaktadır. Günümüz
Hıristiyanları, tercüme edilmiş İncillerde bu kelimeyi “teselli veren” şeklinde çevirmişlerdir.
İncil kitabını okuyan okuyucular “teselli veren” kelimesiyle karşılaştıkları her yerde “Farkilit”
kelimesinin tercümesi olduğunu bilmelilerdir. Hıristiyanların inancına göre “Pırıklitus”
kelimesindeki “p” ve “r” harfleri fethe şeklindedir, dolayısıyla “pereklitus” şeklinde okuyorlar.
Onlar şöyle diyorlar: Eğer “p” ve “r” harfleri kesre şeklinde olmuş olsaydı Ahmet anlamına
gelirdi, Ama fethe şeklinde olduğu için “teselli veren” anlamındadır. Ne var ki bize göre birinci
tercüme doğrudur. Kur’an’ı Kerim’de de şöyle buyrulmuştur: “Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey
İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden
sonra gelecek, Ahmet adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim”
demişti.”[1]
İslam Peygamberi (s.a.a) ya hakikaten peygamberdi ya da -Allah’a sığınırız- yalan yere
peygamberlik iddiasında bulundu. Eğer gerçekten peygamberse, o halde Kur’an’ın sözü, “p”
ve “r” harflerinin kesre yani “Pırıklitus” şeklinde olduğunun doğru olduğuna delildir. Ama eğer
- Allah’a sığınırız- yalan yere peygamber olduğunu iddia etmiş olsa, yine de onun sözü
doğrudur; çünkü Nebiyi Ekrem’in (s.a.a), kendi davasına güvenmeksizin Nasranîlerin elindeki
kitaba dayanması akıllıca bir iş değildir. Peygamber (s.a.a), İncil ve Yunanca lügatinden
haberdar olmadığı için, bu kelimeyi Yunancayı bilen Nasranî âlimine söylemişti ve o âlim de bu
haberi Peygamber’e (s.a.a) vermişti. Söz konusu âlim Yunan lügatini çok iyi biliyor ve
Yunancayı da okuyabiliyordu, o halde “Ahmet”in manasını bilen bu âlim,“teselli veren”
kelimesinin anlamını daha iyi (bitariki evla) bilecektir. İncil Kitabı’nda “Pırıklitus” (kesre
okunuşuyla) kelimesini görmüş ve bilirkişiliğiyle “teselli veren” kelimesine itiraz ederek, bu
kelimeyi “Ahmet” olarak tercüme etmiştir.
Bu açıklama doğrultusunda o zamanın İncil nüshalarında “teselli veren” anlamındaki
“Pereklitus” (P ve r harflerinin fethe okunuşuyla) olarak değil, “Ahmet” anlamındaki “Pırıklitus”
(kesre telaffuzuyla), olarak yazılıyordu.
Hıristiyanlar, “Farkilit”in Ruhu’l Kudüs olduğuna ve Mesih (a.s)’in, “Farkilit”ın Havarilere
ineceği vadesi verdiğine inanırlar. Ama “Farkilit”dan, Ruhu’ul Kudüs değil de muayyen bir fert
olduğuna dair birçok delilimiz var olmakta:
1. Çok eski mütercimler (Farkilit’i) has insani bir ilim olarak bilmiş olmaları hasebiyle, bu lafzın
aynısına tercümelerinde yer vermişlerdir. Eğer bu lafızdan “teselli veren” anlamış olsalardı, bu
lafza tercümelerinde yer vermezlerdi.
2. Birbirini destekleyen çeşitli tarih kaynaklarında, Hıristiyanların İslam’dan önce bu lafzı
muayyen bir ferde tatbik ettiklerine delalet etmektedirler. Örneğin, miladi ikinci asrın Nasranî
riyazet çekmiş olan “Mentanes” ismindeki bir şahıs Anadolu’da Farkilit oluğunu iddia etmiş ve
o zamanın Nasranîlerinden bir gurup da ona yönelmişlerdir.
3. İncil’in 14. Bölümünün 16. Ayetinde şöyle yer alır: “Ben, babadan sizin için başka bir Farkilit
göndermesini istiyorum”.
Bu sözden “Ben Farkilit’im, benden sonra başka bir Farkilit gelecektir” anlamı çıkar. Eğer
Farkilit, çok övülen, ismi dilden dile dolaşan ve herkesin onu iyilikle andığı “Ahmet” anlamına
gelmiş olsaydı, bu ibare bu şekilde mana edilebilinirdi. Yani “Ben güzel isimli bir ferdim ve
babadan, başka bir güzel isimli bir ferdi göndermesini istiyorum” anlamındadır.
Ama eğer “Farkilit” kelimesi, “teselli veren” anlamında olursa, İsa’nın (a.s) kendisi “teselli
veren” bir kimse, Muhammed (s.a.a) ya da Ruhu’l Kudüs da başka bir “teselli veren” bir kimse
olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Havariler, Hz. Mesih’in (a.s) gökyüzüne çekilmesinden (Su’ud)
dolayı, üzüntü içindeydiler ve Hz. Mesih, gökyüzüne yükselişinden sonra, artık Hıristiyanlara
teselli veremez ve teselli verecek başka bir Ruhu’l Kudüs da olamazdı; zira kendisi gökyüzüne
çekilmişti.
4. 26. Ayette şöyle gelmiştir: “O, her şeyi size öğretecektir ve size söylediklerimi tekrar size
hatırlatacaktır.”
Bu ibareden, Hz. İsa’nın (a.s) hitabesi dünyanın sonuna kadar ümmetin bütünüyle beraber
olacağı anlaşılıyor. Zira o şöyle buyuruyor: Benim ümmetim olan sizler, benim sözlerimi
unutacaksınız ve Farkilit, size hatırlatacaktır. Onlar Hz. Mesih’in (a.s) sözünü unutmadılar ama
zamanla putperestlik itikadı Hz. Mesih’in (a.s) sözleriyle karıştırıldı ve sözlerini unuttular ve Hz.
Mesih’e (a.s) Allah ve Allah’ın oğlu dediler ve Teslise kail oldular. Allah-u Teâlâ, Mesih’in (a.s)
sözlerini ve onun Allah’ın kulu olduğunu hatırlatmak için, Farkilit’i yani Muhammed b.
Abdullah’ı (s.a.a) gönderdi.
5. 30. Ayette şöyle geçer. “Vuku bulmadan önce şimdi sizler için söyledim ki vuku bulduğunda
iman getiresiniz”
Ruhu’l Kudüs bir kimsenin kalbine indiği zaman özellikle Havariler onun indiğinden kimse şek
etmez. Aksi takdirde vahyin nüzulünden sonra peygamberlerin kendileri onun sıhhatinde şek
etmeleri gerekirdi. Oysa böyle bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla Ruhu’l-Kudüs’ün
nüzulünde Havarilerin ona inanmaları için Hz. Mesih’in (a.s) daha önce Ruhu’l Kudüs’ün
geleceğinden haber vermesine onların ihtiyaçları yoktur. Farkilit’ten maksat insanların doğru
olduğunda şüphe ettikleri peygamberdir. Hz. İsa (a.s.) gelmeden önce onun geleceğinden
haber verdi ta ki geldiği zaman peygamber oluşunda şek etmesinler.
6-7. 15. babın 26. Ayetinde şöyle geçer: “O benim hakkımda tanıklık eder ve siz de, ilk
günden beri benimle olduğunuz için tanıklık edersiniz.”
Bu ibareden, Hz. İsa’yı (a.s) inkâr edenler Onu incittikleri açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
şöyle buyuruyor: Farkilit gelecek ve benim hak olduğuma şahadet edecektir, mucizelerimi
gören sizler de şahadet edeceksiniz ve bu iki şahadet birbirlerini teyit eder ve böylece inkar
edenler için hüccet tamamlanır. Tüm bunların, Ruhu’l Kudüs’ün Havarilere nazil olmasıyla
hiçbir uyumluluğu yoktur. Zira Ruhu’l Kudüs’ün, ilk günden beri Hz. Mesih (a.s) ile birlikte olan
ve onun mucizelerini gören Havarilere, Mesih’in (a.s) hak olduğuna şahadet etmesine ne
lüzum vardır? Ve: “O ve siz, şahadet edeceksiniz” - birbirinizi teyit edeceksiniz - buyruğu inkar
edenlerin mukabilindedir. Böyle olmaması durumunda, Ruhu’l Kudüs’ün şahadetini
Havarilerden başkası işitmeyecek ve hiçbiri bir diğerini teyit etmeyecektir.
8. (16: 7) babında şöyle denir: “Eğer ben gitmezsem, Farkılıt gelmeyecektir.”
Bu ibare, Havarilere nazil olan Ruhu’l Kudüs’a tatbik olunmuyor. Çünkü Hz. İsa’nın ahdinde de
Ruhu’l Kudüs Havarilere inmişti ve İncil’in nassına göre bu, Hz. Mesih onları, İsrail şehirlerine
gönderdiği zama gerçekleşmiştir.
9. 8. Ayette şöyle geçer: “O geldiği zaman alemi günahı terk etmeye ve doğruluk ve adalete
zorunlu kılar.”
Bu ibare, bizim Peygamberimize (s.a.a) sıdk (şamil) ediyor. Çünkü o İslam Peygamberi
(s.a.a), tüm dünya insanları içindir ama Ruhu’l Kudüs ise batındadır ve Havarilerin gönlüne
nazil olmuştur; tüm dünya insanları için değildir.
10. 13. Ayette şöyle geçer: “O kendinden söz söylemez aksine, işittiğini söyler ve gelecekten
haber verir.”
Bu ibare, insanla uyum içindedir. İsevilerin inancına göre Ruhu’l-Kudüs ise Allah ile birdir.
Dolayısıyla “Her işittiğini söyler” ifadesi bu bağlamda bir anlam taşımıyor.
Aynı şekilde 14 ve 15. Ayette şöyle geçer: “o beni büyütür. Zira o benim malım olan şeyleri
alır ve size haber verir. Babaya ait olan her şey bana aittir. Bu nedenle bana ait olanları alır ve
size haber verir söyledim”. Söylenilenlerden hiç birisi Ruhu’l-Kudüs ile tatbik edilmiyor.
İncil’in ibarelerine işkâllar varit etmişlerdir ki bu işkâllar şunlardan ibarettir:
Birinci işkâl: “Farkilit”ın tefsirinde “Doğruluk ruhu” üç yerde ve “Temiz ruh” da bir yerde
gelmiştir. Bu, Müslümanların iddiasıyla uyuşmaz, dolayısıyla “Farkilit”tan maksat Ruhu’l
Kudüs’tür.
Cevap: Yuhanna’nın ıstılahında ruh kelimesi sıkça gelmiş ve bundan da peygamber
kastedilmiştir. O halde “Doğruluk ruhu” yani hak peygamber ve “Temiz ruh” yani temiz
peygamber kastedilmiş, İsevilerin ihtira (icat) ettikleri “Üçüncü Oknum (unsur)” değildir.
Nitekim Yuhanna’nın (4:1-6). risalesinde şöyle denir: “Ey dostlar! Her ruhu (yani her
peygamberi) doğrulamayın, onları Allah katından gelip gelmediklerini sınayın. Çünkü dünyada
Peygamberlik iddiasında bulunanlar pek çok kimse olmuştur. Allah’ın ruhunu (yani Allah
tarafından peygamberlikle görevlendirilen kimse) böyle tanıyınız. İsa Mesih’in cisme gerip
geldiğini itiraf eden ruh, Allah tarafındandır… biz Allah’tanız o halde Allah’ı tanıyan her kes
bizim sözümüzü dinlesin. İşte biz, “Doğru ruhu” ve yalancı ruhu buradan tanırız (yani hak
peygamberi ve batıl peygamberi).”
Burada “Doğru ruh” hak peygamber manasında olduğu gibi Farkilit tefsirinde de bu
anlamdadır. Daha önce “tercümede şaşırtmak için Ruhu’l Kudüs kelimesini getirmişlerdir”
dememizin sebebi de buradadır. Oysa onlar “Ruh-i mukaddes” yani pak peygamber
söylemeleri gerekirdi.
İkinci şüphe: Bir paragrafında şöyle denilmektedir: “Dünya onu tanımadığından ve
görmediğinden ötürü ona takati yoktur. Ama siz, yanınızda mukim ve sizde sabit olduğu için
onu tanırsınız”. Bu ibareler, İslam Peygamberine tatbik etmiyor diyorlar. Zira Havariler, İslam
Peygamberi zamanında yaşamamışlar ve onu görmemişlerdir.
Cevap: Nebiler, o an için hazır olan özel bir gurubu değil, ümmetin tamamını muhatap alırlar.
Hz. Musa (a.s) hazır olan cemaate: Sizin kardeşlerinizin arasından Allah tarafından görevli bir
peygamberin çıkacağı bağlamında verdiği haber buna delildir. O müjdesini verdiği
peygamberin b’iseti dönemindeki halk o esnada yoktu, farkılıt’in (müjdesi verilmiş peygamber)
geleceği zamanda da Havariler yoktur.
Üçüncü işkâl: Hz. Mesih şöyle buyurdu: “Dünya onu görmez ve tanımaz”. O görülmeyen
Ruhu’l Kudüs’tür. İslam Peygamberini ise herkes görüyordu!
Cevap: Tanımamak ve görmemekten maksat nübüvvet ve peygamberlik makamıdır.
Peygamberi tanımamak ve onu görmemek değildir. İncil-i meta’da da (11: 27) buna benzer
sözler var olmaktadır ki şöyle der: “Baba dışında hiç kimse “Oğlu” tanımaz ve “Oğul ve o
ki…dışında hiç kimse “Baba”yı tanımaz.”
Yuhanna’da (8: 19) şöyle geçer: “Siz, beni tanımıyorsunuz, Babamı’da tanımıyorsunuz. Beni
tanımış olsaydınız Babayı da tanırdınız”. Hakeza Yuhanna da (14: 7) şöyle geçer: “Eğer beni
tanımış olsaydınız, babamı da tanırdınız, şimdiden onu tanıyorsunuz ve onu gördünüz…”
Bu işkâlın cevabı da şudur: Bütün bu ibarelerde var olan “görmekten” maksat gözle görmek
değil, tanımak ve marifettir.
Dördüncü İşkal: Farkilit hakkında şöyle dedi: “O, sizin yanınızda mukimdir ve sizinle sabit
kalacaktır.” Bu da Havarilerde var olan ruhu’l-Kudüs’tür. İslam Peygamberi ise, onlardan sonra
geldi ve onlardan ayrıydı!
Cevap: Bu ibareden “Bundan sonra mukim olacaktır” kastedilmiştir, zira daha önce: “Ben,
“Baba”dan sizin için başka bir Farkilit göndermesini isteyeceğim.” Çünkü o zaman olmadığı
için şöyle buyrulmuştur: “Ben gitmeyene kadar, o size gelmeyecektir.”
Aynı şekilde (14:11) şöyle geçer: “O, sizinle ebede kadar kalacaktır”. Buradaki “Siz”den
“Havariler” kastedilmemiştir, zira Havariler ebede kadar kalıcı değillerdir. “Ebede kadar
kalmak” tan, kalplerde iman ve muhabbetin kalması kastedilmiştir, nitekim şöyle buyrulmuştur
(14: 18): “Ben, kendimin Babasıyım ve siz, bendensiniz ve ben de sizdenim.” O’nun cismi
ümmet içinde değil, iman ve sevgisi ümmet içindedir. Aynı şekilde Farkilit’a (yani) “Ahmet”
(s.a.a)’e var olan iman ve ona duyulan sevgi sonsuza kadar gönüllerdedir.
Şu noktaya dikkat edilmesi zaruridir: Biz, Ruhu’l Kudüs’ün Hz. Mesih’ten (a.s) sonra Havarilere
ineceğini ve Hz. Mesih (a.s)’in böyle bir v’at’te bulunduğunu veya bulunabileceğini
reddetmiyoruz. Ne var ki bizim söylemek istediğimiz şey sudur: Hz. Mesih’in (a.s) bu
bağlamda vermiş olduğu söz (v’ad) ile Farkilit’in geleceği hakkında vermiş olduğu v’at farklıdır.
Hz. Mesih birçok v’atte bulunmuştur: Onlardan birisi Ruhu’l-Kudüs, diğeri kendisinin geleceği,
üçüncüsü Allahın melekûtu; yani dünyadaki insanlar putperestlikten Allaha ibadet etmeye
yönelecek ve Allaha olan ibadet yeryüzünde putperestliğe galip gelecektir hakkındaki v’adıdır.
Dördüncüsü havarilerin Allah yolunda çekecekleri zorluklar ve görecekleri işkenceler v’adidir.
Bu v’adlerden bir diğeri (beşincisi) Farkilit’in yani ahiri zaman peygamberi’nin (s.a.a.) geleceği
hakkındaki v’addir.[2]
Buna binaen, bunların bütünü, İslam Peygamberi’nin (s.a.a) İncil’de müjdelendiğinin apaçık
delilleridir.Refrence:
[1] Sâf, 6.
[2] Alıntı: Şa’arani, Ebul Hasan, “rahi saadet (isbat-i Nübüvvet), çapı sivum, Tahran:
kitaphanei Saduk, 1363 ş., s. 241-251. (özet).
-----------------------------Kaynak:www. islamquest.net
Sunulan cevaplar zorunlu olarak Ehl-i Beyt (a.s) Kurultayı’nın görüşünü yansıtmamaktadır
Download