sayi_267:Layout 1.qxd - Kıbrısta Sosyalist Gerçek

advertisement
web: kibristasosyalistgercek.net
e-mail: [email protected]
Kýbrýs’ta
14 Günde Bir Yayınlanır
KSG 13 YAŞINDA!
SOSYALIST GERCEK
Fiyatı:1 TL. (KDV dahil)
20 Mart 2009 Yıl 13 Sayı: 267
İngiltere: 1 Sterlin
19 Nisan’da Desteğimiz;
Anti-Emperyalist
Bağımsız Adaylara!
Ülke seçim atmosferine girdi. Kendilerini emekten, barış ve
demokrasiden yana gösterenlerin seçim ve parti programları, kupkuru
sol sloganlarla süslenmiş bir sağ içerik taşıyor.
Seçimleri amaç değil, araç olarak görmek, seçimler vasıtasıyla
geniş halk kitlelerini örgütlemek, anti-emperyalist cephe
örgütlenmeleri yaratmak, devrimci/komünist siyaseti en geniş
çerçevede propaganda etmek ve kitlelere ulaşmak gereklidir.
Lefkoşa Bölgesi Anti-Emperyalist
Bağımsız Milletvekili Adayları:
1. Kadriye Onurer
2. Mehmet Birinci
3. Yusuf Alkım
Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek gazetesi ve Kıbrıs Sosyalist Partisi
(KSP), seçimlerin halk kitlelerine ulaşmak, örgütlenmek, propaganda
yapmak için iyi bir imkan yarattığını görüyor.
KSP’li Anti-Emperyalist Bağımsız adaylar, seçimler aracılığıyla
partinin görüşlerini işçi ve emekçilere iletecekler, propaganda ve
ajitasyonunu yapacaklar, güçleri oranında birimler, anti-emperyalist
örgütlenmeler yaratacaklar!
Seçilip meclise girdikleri taktirde de, o meclis kürsüsünü işçi ve
emekçilerin talepleriyle dolduracaklar, ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü
ve işçi ve emekçilerin iktidarı için yıllardır rahat rahat siyaset yapan
sağlı sollu tüm burjuva partilerine o meclisi dar edecekler!
19 Nisan'da oylar, KSP'nin bağımsız milletvekili adaylarına!
Herşey halkımızın özgürlüğü ve iktidarı için!
Herşey bağımsız, birleşik, demokratik Kıbrıs için!
Herşey Anti-Emperyalist Birleşik Cephe Hükümeti için!
16 Mart Katliamı:
Hatırlamak
Unutmamaktır...
Mart ayı, kontrgerilla temelli
iki katliamın
ayıdır… 16 Mart
1978 Beyazıt ve
12 Mart 1995
Gazi Mahallesi
katliamları…
Aşağıda, 16
Mart katliamının
tanıklarından devrimci bir öğrencinin
ağzından o gün yaşananları
okuyacaksınız…
sayfa 4-5’de
Güzelyurt Bölgesi Anti-Emperyalist
Bağımsız Milletvekili Adayları:
1. Gökhan Binici
2. Görkem Eylem
3. Kazım Öngen
8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü'nü
Kutluyoruz!
Kıbrıs
Sosyalist
Partisi
yayınladığı
bildiri ile
8 Mart
Dünya
Emekçi
Kadınlar
Günü'nü
kutladı...
sayfa 6’da
Gündemin Çizdirdiği...
Kadına sözde
değer verenler
ve meclisteki
kadın sayısını
artırmaya
çalışanlar,
ilk önce
ülkemizdeki
kadın ticareti
ayıbını
temizlesinler...
Kýbrýs’ta
Siyasi Gazete
SOSYALIST GERCEK
2
KSG'den Okuyucuya
Seçim Yapmak!
Ülke seçim atmosferine girdi.
Bütün partiler yoğun bir çalışma içerisinde.
Sağ cenah, bildik söylemler ve politikalarla
kendine rant sağlamaya çalışıyor.
Şovenist, gerici, sistemin ömrünü uzatabilecek
adımları seçim yoluyla atmaya çalışıyor.
Onlar için seçim bir amaç...
Oturulacak koltuklar hayatın anlamı, makam,
mevki, para ve rant!
Sol cenahın durumu ise daha vahim.
Kendilerini emekten, barış ve demokrasiden
yana gösterenlerin seçim ve parti programları,
kupkuru sol sloganlarla süslenmiş bir sağ içerik
taşıyor.
Onların programlarında emperyalizmle dişe diş
dövüşmek yok.
Tüm gerici ve ırkçı kurumların yasaklanması
yok.
Büyük mülk sahiplerinin mülklerine el koyup
işçi ve emekçilerin kullanımına sunmak yok.
İşçi sınıfı ve emekçileri hareketin merkezine,
onların iktidar zorunluluğunu da stratejinin
göbeğine oturtmak yok.
Seçimleri halkın anti-emperyalist temelde
örgütlenmesi ve bağımsız, birleşik bir Kıbrıs elde
edilmesi için bir araç olarak kullanma mantığı
yok.
Düzeni düzen içi yollarla değiştiremezsiniz.
Düzeni ancak cilalarsınız, belki biraz -o da
egemenlerin izin verdiği ölçüde- reforme
edersiniz, o kadar...
İşte bu yüzden seçimleri amaç değil, araç olarak
görmek,
Seçimler vasıtasıyla geniş halk kitlelerini
örgütlemek, anti-emperyalist cephe örgütlenmeleri
yaratmak, devrimci/komünist siyaseti en geniş
çerçevede propaganda etmek ve kitlelere ulaşmak
gereklidir.
Seçimler meselesi bu çerçevede ele alınmadığı
içindir ki kimileri yerli yersiz boykotçuluk oynar
(seçimlerin en basit burjuva demokratik şekilde
yapılmasını bile sağlayamayacak güçte olanlar
sokakta neyin değişimini sağlayacaklar
bilemiyoruz) ,
Kimileri ilkesiz, temelsiz (daha doğrusu
kokuşmuş burjuva-emperyalist temelli) yaseminli,
karanfilli birlikler oluşturur,
Kimileri Demokrat Parti'den solcu kimlikleriyle
aday oluverir,
Kimileri ise fos çıkan ilkesiz oluşumlarla
partilerini birleştirip işleri iyice çığırından
çıkarır...
Tüm bu kepazeliklerin temelinde devrimci bir
bakış olmaması yatar.
Seçimleri komünist bir tarzda ele alamamak
yatar.
Seçimlerin herşeyin başlangıcı ve sonucu
olduğunu düşünmek yatar.
Oysa biz öyle düşünmüyoruz.
Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek gazetesi ve Kıbrıs
Sosyalist Partisi (KSP), seçimlerin halk kitlelerine
ulaşmak, örgütlenmek, propaganda yapmak için
iyi bir imkan yarattığını görüyor.
Kitle hareketinin gerilediği, iktidara düzen dışı
yollarla talip olmadığı koşullarda seçimleri araç
olarak kullanma faaliyeti en akılcıl olanıdır!
KSP’li Anti-Emperyalist Bağımsız adaylar,
seçimler aracılığıyla partinin görüşlerini işçi ve
emekçilere iletecekler, propaganda ve
ajitasyonunu yapacaklar, güçleri oranında
birimler, anti-emperyalist örgütlenmeler
yaratacaklar!
Seçilip meclise girdikleri taktirde de, o meclis
kürsüsünü işçi ve emekçilerin talepleriyle
dolduracaklar, ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü ve
işçi ve emekçilerin iktidarı için yıllardır rahat
rahat siyaset yapan sağlı sollu tüm burjuva
partilerine o meclisi dar edecekler!
Kıbrıs'ta seçim, KSP ve diğerleri arasında
geçecek!
Diğerleri denendi, başa getirildi ve hiçbiri
halkın en küçük ekonomik-siyasi derdine derman
olamadı!
Hepsi aynı yolun yolcusu, hepsi aynı tavanın
balığıydı!
Hepsi aynı burjuva siyasetin savunucusuydu!
Ama artık yağma yoktur!
KSP'nin devrimci, komünist siyaseti vardır!
19 Nisan'da oylar, KSP'nin bağımsız
milletvekili adaylarına!
Herşey halkımızın özgürlüğü ve iktidarı için!
Herşey bağımsız, birleşik, demokratik Kıbrıs
için!
Herşey Anti-Emperyalist Birleşik Cephe
Hükümeti için!
Devlet “Özele” Çalışıyor!
Kıbrıs Sosyalist Partisi Merkez
Komitesi sağlıkta yaşanan
sorunları değerlendirerek
görüşlerini kamuoyu ile paylaşma
gereği duymuştur. Merkez Komitesi
adına Genel Sekreter Yusuf Alkım
tarafından yayınlanan bildiride
hükümetin sağlığı özel sektöre
havale eden icraatları eleştirildi.
Devlet “Özele” Çalışıyor!
Kıbrıs gazetesi muhabiri Ali
Cansu’nun devlet hastanesinde
ilaçsızlık haberi büyük önem taşıyor.
Eğitim, sağlık, güvenlik gibi başat
hizmetler ücretsiz ve kaliteli vermesi
gereken devlet kurumlarının içine
girdiği durum ve uygulanan bilinçli
politika, devletin işçi ve emekçilere
karşı olan düşmanca niteliğini bir kez
daha gözler önüne seriyor.
Binbir tantanayla hastanelerin ve
servislerin düzeltilmesinden bahsedip
akılları sıra “manşetlik haberler veren”
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, bugün
hastanede en basit ağrı kesicinin bile
bulunamıyor olmasını neyle izah
Kýbrýs’ta
edecekler?
Devlet hastanelerini işçi ve
emekçiler kullanıyor.
Onların özel hastanelerin pırıltılı
kliniklerine verecek paraları yok.
Onlar, anayasal hak olarak
düzenlenen ücretsiz ve
kaliteli sağlık hizmetini
almak için hastanelere
gidiyorlar.
bir saatle sınırlı bırakılıp tahlillerin
belki de birkaç gün sonrasına
atılması, basit bir tahlil yaptırmak için
neredeyse gecenin karanlığında
hastane önünde başlayan kalabalıklar
bunların başka örnekleri.
İnsanlar artık devlet hastanelerine
gitmek, orada tedavi olmak
istemiyor.
Çünkü zaten hasta
olan insanlar, oradaki
kuyruklarda saatlerce
bekleyerek, üç beş ay
sonrasına MR günü
alabilmek için akşama
kadar koşturarak
işkence çekmek
istemiyorlar.
Ancak karşılaşılan
sonuç; özelden çok
daha ucuza
alınması gereken
ilaçların
“bulunamayışı”!
Sorun sadece bununla
da sınırlı değil.
İlaçsızlık, meselenin iğrençliğinin
sadece bir boyutu.
Bugün devlet hastanelerindeki
izdiham, kuyruk, sıra kavgaları, üçbeş ay sonrasına verilen röntgen, MR
çekimi gibi uygulamalar, kan, idrar
tahlili gibi laboratuar işlemlerinin belli
Aylýk Siyasi Gazete
SOSYALIST GERCEK
Devlet hastaneleri artık birer
işkencehaneye dönmüştür!
Dolayısıyla dar gelirli vatandaşlar,
işçi ve emekçiler bu işkencelere daha
fazla katlanamayarak özel hastanelere
teşvik edilmektedir.
Sırf hastane kurarak sağlık satan
tüccarlar para kazansın diye, halkın
can damarı sağlık sektörü çürümeye
terk edilmekte, insanlar devlet
hastanelerinden uzaklaştırılmaktadır!
Kaldı ki hiçbir koşulda özel
hastanelere parası yetmeyen insanlar
ne yapacaktır?!
Bu rezilliklerle boğuşmaya devam
mı edeceklerdir?!
Ve bu sorun, burjuva hükümetler
başta olduğu sürece sürmeye devam
edecektir!
Partimiz KSP, sağlık alanındaki
sorunların sistemsel, kökten bir
değişiklikle çözülebileceğini savunur.
KSP, paraya, ticarete, özel mülkiyet
ve kâra dönük bir “sağlık” sistemini
değil, insana, ihtiyaca ve bilime uygun
sosyalist sağlık sisteminin tek
alternatif olduğunu vurgular!
KSP, ülke sağlık tüccarları, onların
taşeronları ve değirmenlerine su
taşıyan “devlet görevlileri”nin varlıkları
devam ettiği sürece sorunun
kangrenleşerek devam edeceğinin
altını çizer!
Sahibi: Kývýlcým LTD.
Posta Adresi: Þht. Arif Diktepe Sok.
No:10/A Ortaköy Lefkoþa Kýbrýs
Web: http://www.KibristaSosyalistGercek.net
Tel: 0392 22 70 680
Fax: 0392 22 70 681
E-mail: [email protected]
Kýbrýs’ta
Siyasi Gazete
3
SOSYALIST GERCEK
Neler
Oluyor
N e l e r. . .
YASEMİNLER AÇILDI
BKP’li, Afrikalı, ve şu veya bu şekilde örgüt dışı
kalmış kendini yurtsever ve solcu ilan eden çoğu
bireyler Yasemin Hareketi olarak birleştiler ve
seçimlere BKP adı altında katılacaklar.
Bu bireyler ve örgütlerle biz Anti-Emperyalist
Birleşik Cephe Hükümeti programı konusunda
görüştük. Bunlar bizim önerdiğimiz programı
katiyetle kabul edemediler.
Niye mi kabul edemediler?
Gelin programlarına bir bakalım. O zaman anlarız.
Bakın neler neler diyorlar:
1. İŞGALCİYİ GARANTÖR YAPACAKLARMIŞ!
“Onlar; Anayasa’ya Geçici 10. maddeyi koyup,
Türkiye’yi ‘işgalci ülke’ konumuna soktular.
* Biz; Anayasa’dan Geçici 10. maddeyi çıkarıp,
Türkiye’yi 1974 Müdahalesine ve 1960
Anlaşmalarına uygun olarak ‘Garantör ülke’
konumuna getireceğiz.”
Bunlar mı “TC işgaline karşıyız!” diye bas bas
bağıranlar? Bunlar mı “Biz işgalci olduğu için
TC’ye karşıyız!” diye bas bas bağıranlar?
Yani?
Yani bu yurtsever geçinen burjuva siyasetçisi
arkadaşlara göre garantörler işgalci değil!
Türkiye, Yunanistan, İngiltere… Bu garantörler ve
bunların garantörlük hakları, bunların
garantörlükten gelen ülkemizde asker
bulundurmak, üs bulundurmak, gerek
gördüklerinde ülkemizi kurtarmak adına ülkemizin
daha fazla parçalarını işgal etmek vb., vb., binbir
türlü emperyalist hakları, zaten var olan bu hakları,
onlara tekrardan verecekler ve onlar işgalci
olmaktan çıkacaklar.
Garantörlerin gölgesinde, garantörlük hakları
altında “özgür ülke”! İşte bu yurtsever bayların
bağımsız ülke anlayışı bundan ibaret.
Gördünüz mü siz şu işgalci TC düşmanlarını?
Gördünüz mü siz şu emperyalizmin uşaklarını?
TC’yi işgalci konumdan kurtarıp “garantör”
yapacaklar ve aynı zamanda şunu da yapacaklar:
2. GARANTÖR YAPACAK, AMA İÇ İŞLERİMİZE
KARIŞTIRMAYACAK?
“Onlar; içişlerimize ve demokrasimize Ankara’nın
müdahalesine sürekli davetiye çıkardılar.
* Biz; Ankara’nın içişlerimize ve demokrasimize
müdahalesine, onurlu ve kişilikli duruşumuzla
fırsat vermeyeceğiz.”
Ne demeli?
Allah akıl fikir verirken bunlar burjuvazinin arkasına
saklanmış demeli!
Şu burjuva tiplemelerine bakın bir: Garantörlerin
gölgesinde “onurlu ve kişilikli duruş”
sergileyeceklermiş!
Sergilerler, sergilerler. Onların adı herkese malum
şimdi. Neyin nesi oldukları da!
Şuna bakın:
“* Biz; Türkiye ile ilişkileri karşılıklı saygı ve
ortak ekonomik çıkar ilişkisi üzerine
oturtacağız.”
TC’yi, burjuvazinin yönettiği, emperyalist TC’yi ve
de Yunanistan ve İngiltere’yi garantör yapacak ve
sonra da dönüp karşılıklı saygıdan bahsedecek.
Bunu diyebilecek kişinin kendine karşı bile saygısı
kalmamıştır ki ülkenin saygınlığını koruyabilsin.
3. GARANTÖRLÜ 1960 CUMHURİYETİ
AŞIKLARI!
“Onlar; 1960 Anlaşmalarından doğan Kıbrıs
Cumhuriyeti’ndeki haklarımıza hiçbir zaman sahip
çıkmadılar ve çözümü Kıbrıs Cumhuriyeti
temelinde değil, bakir doğum dedikleri yeni bir
devlette aradılar.
* Biz; barışa giden yolda ilk adım olarak,
öncelikle 1960 Anlaşmalarından doğan
haklarımıza sahip çıkacağız. Cumhurbaşkan
Muavinimizi, 24 Temsilciler Meclisi üyemizi
seçip, atayacağımız 3 bakanla birlikte Kıbrıs
Cumhuriyeti’ndeki görevlerine göndereceğiz.
Ardından da aynen Hristofyas’ın dediği gibi,
Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Federal bir Devlete
dönüştürmek için bir mekanizma
oluşturacağız.”
Malum olduğu üzere TC’yi işgalcilikten kurtarıp
garantör yapacak-sanki TC halihazırda garantör
değildi?
TC’nin garantör olarak kalması için gerekli
şeylerden biri de nedir? 1960’tan kalan haklarına
sahip çıkmak.
Şimdi anladınız mı bu yurtsever takımının 1960’a
dönmekteki bu ısrarını.1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne
geri dönecek çünkü bir amacı TC’nin garantörlük
haklarını korumak. Tabii ki TC ile birlikte
Yunanistan ve İngiltere’nin de “1960’tan doğan
garantörlük haklarını” korumak.
Alın size YKP yurtseverliği, alın size TDP
yurtseverliği, alın size BKP yurtseverliği, alın size
Afrika yurtseverliği!
Ve tabii ki, alın size CTP yurtseverliği!
Sadece onlar mı?
Alın size UBP yurtseverliği, alın size DP
yurtseverliği, alın size MAP yurtseverliği, alın size
HİS yurtseverliği!
Nam-ı diğer emperyalizm uşaklığı!
4. GARANTÖR İSTEMEKTE ISRARLI
Onlar; Garanti ve İttifak Anlaşmalarına
dokunulmamasını, Rum tarafı ise Garanti ve İttifak
Anlaşmaları’nın kaldırılmasını istiyor.
* Bize göre; sürdürülmekte olan görüşmelerin
en anlamsız ve en komik olanı bu noktadadır.
Eğer çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti temelinde
bulunacaksa, İngiltere, Türkiye ve
Yunanistan’ın onayı olmadan bu anlaşmalar
ortadan kaldırılamaz. Kaldı ki, Kıbrıs AB’ye
Kıbrıs Cumhuriyeti olarak alındığı için 10.
Protokole bu konu İngiltere’nin talebi olarak
girmiş ve AB’nin birincil hukuku haline
gelmiştir. O nedenle Hristofyas’ın bu konudaki
ısrarı hem gereksiz hem de komiktir.Eğer sen
Garanti ve İttifak Anlaşmalarına karşı idin ise,
AB’ye girerken niye bunu kabul ettin.Öte
yandan Talat’ın hem bakir doğumda ısrar
etmesi, hem de Garanti Anlaşmasını bir ön şart
olarak ileri sürmesi daha da komiktir. Bakir
doğum olacaksa, Garanti ve İttifak
Anlaşmaları’na karşı çıkmak için olmalı. Yok
eğer Garanti konusu bu denli önemli ise, niye
bakir doğumda ısrar edip kendi bindiğin dalı
kesmeye çalışıyorsun.”
Yani demek istiyorum; yani yani. Komiklik olur da
bu kadarı da fazla demeyin; bakın kendileri bile
farkında bu işin ne kadar komik kaçtığının.
1960’a ve de “Garanti ve İttifak Analaşmalarına”
geri dönmeli… Sanki birileri ortadan kaldırdıydı.
Yani geri dönmeli derken “komik olmayın” diyorlar.
Onlarsız olmaz… Garantörlersiz olmaz!
Dahası var!
AB’ye gireceksen, İngiltere’nin AB’ye
kabullendirdiği şartlarda yani İngiliz garantörlüğünü
ve o garantörlükten doğan tüm hakları
kabulleneceksin. Bunu kabullenmediğini söylemek
komik kaçıyor. Bu Hristofyas da bir komik ki bir
komik ki, hiç güleceğim yoktu valla diyorlar.
Doğruya doğru. İyi ama ve de malumunuzdur ya,
bunların hepsi de AB taraftarı ve AB üyesi olmak
isteyenlerden. Yani bunlar iyi biliyorlar, AB üyesi
olacaksan İngiliz’in garantörlüğüne ve de İngiliz’in
üslerine laf atamazsın.
Hem bilir, hem bilmez. Var mı bunun başka türlü
izahı?
Hristofyas komikse komik. “Komiksin Hristofyas!”
demesinler mi şimdi bunlar?
Niye mi?
Okuyalım:
5. İNGİLİZ’İ GARANTÖR İSTERSİN DE, AB’Yİ
İSTERSİN DE, ÜSLERİ NASIL İSTEMEZSİN BE
KOMEDYEN?
“Onlar; Kıbrıs’ı bir nükleer hedef tahtası haline
getiren İngiliz üslerini, solcu geçinmelerine
rağmen, gündemlerine bile almadılar.
* Bize göre; bugüne kadar başımıza her ne
gelmişse, adamızdaki bu İngiliz üsleri nedeni
ile geldi. Anglo- Amerikan emperyalistlerinin
hizmetindeki bu üsler nedeniyle iki toplum
sürekli çatıştırıldı.Ve Kıbrıs’taki üsler konusu
iki toplumun da gündemlerinden ustaca
çıkarıldı.Oysa üsler konusu tüm Kıbrıslıların
birinci gündem maddesi olarak tutulmalı ve bu
konuda ortak bir mücadele stratejisi
belirlenmelidir. Kıbrıs üslerden, askerden ve
silahlardan arındırılmadığı müddetçe, Kıbrıs’a
ve Kıbrıslılara rahat yoktur.”
Bunun adına sahtekarlık derler.
AB’yi istersen, İngiliz üssü orda duracak demektir!
1960’a geri dönmek istersen, üsler orada duruyor
ve de orada duracak demektir!
TC’yi garantör istersen, Yunanistan ve İngiltere de
garantör olacak demektir!
1960’a geri dönmek istersen ve de “Garanti ve
İttifak Antlaşmasını” kabullenirsen (1960’a başka
nasıl dönülecekti ki zaten), hem İngiliz’in
garantörlüğünü, hem de İngiliz’in üssünü istersin
demektir!
Yahu pardon şunun adını açıktan koyalım: NATO
KAFA, MERMER KAFA!
Ülkemizdeki NATO’cu ülkelerin garantörlük, asker
ve üslerini istersin, NATO’cu gardaşlarımız
demektir!
CTP ve AKEL de işte böyle NATO’cu ve AB’cidirler.
Bilin bakalım başka kimler NATO’cudur bu
ülkede??
Bilin bakalım, bilin bakalım??
Evet, evet: UBP, DP, MAP, HİS!
Bu ülkede yurtseverler, tüm NATO’cuları, tüm antikomünistleri, tüm anti-Sovyetçileri iyi ve kesin bir
şekilde bellemelidir. Çünkü onlar yurtseverliğe
karşı tam bir işbirliği halindedirler.
Burjuvalar ve çömezleri bir yanda, yurtseverler
öbür yanda. Bu işin başka türlüsü imkansız hale
gelmiştir.
Kýbrýs’ta
4
Siyasi Gazete
SOSYALIST GERCEK
Kavgamýz
[email protected] Yusuf ALKIM
8 Mart, Dünya
Emekçi Kadınlar
Günü
Neden sadece “kadın” değil de
“Emekçi Kadınlar” Günü?
***
Bundan 157 yıl önce 1857 yılının
8 Mart günü ABD’nin New York
kentinde 40.000 dokuma işçisi daha
iyi çalışma koşulları istemiyle bir
tekstil fabrikasında greve başladı.
Ancak polisin işçilere saldırması
ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi,
arkasından da çıkan yangında
işçilerin fabrika önünde kurulan
barikatlardan kaçamaması
sonucunda çoğu kadın 129 işçi can
verdi. İşçilerin cenaze törenine 100
bini aşkın kişi katıldı.
Bundan yıllar sonra 26 - 27
Ağustos 1910 tarihinde
Danimarka'nın Kopenhag kentinde
2. Enternasyonal’e bağlı kadınlar
toplantısında (Uluslararası Sosyalist
Kadınlar Konferansı) Almanya
Sosyal Demokrat Partisi
önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart
1857 tarihindeki tekstil fabrikası
yangınında ölen kadın işçiler
anısına 8 Mart'ın "Dünya Emekçi
Kadınlar Günü" olarak anılması
önerisini getirdi ve öneri
oybirliğiyle kabul edildi.
***
İşte 8 Mart’ın önemi buradan
gelir!
Yani 8 Mart sadece sıradan bir
“kadın” günü değil, ezilen,
sömürülen emekçi kadınların,
insanca yaşayabilecekleri ve evde
aç bekleyen çocuklarının
olmayacağı bir yaşam elde için
verdikleri mücadelede bir direniş
günüdür!
İşte bu nedenledir ki 8 Mart
sadece emekçi kadınların değil, aynı
zamanda emekçi kadınların
yaşamlarının ortağı olan emekçi
erkeklerin de günüdür!
8 Mart tüm emekçilerin
sömürüsüz, insanca bir yaşam için
birlikte verdikleri mücadelenin
günüdür!
Çünkü sömürü sadece emekçi
kadınlar üzerinde değil, emekçi
erkekler üzerinde de vardır!
Ancak emekçi kadınlar üzerindeki
sömürü katmerlidir!
Çünkü onlar erkek egemen
toplum yapısından kaynaklı olarak
iş yerlerinde daha ucuza
çalıştırılarak hem katmerli bir
sömürüyle karşı karşıya kalmakta
hem de evlerinde yapmak
“zorunda” kaldıkları işlerle ikinci
bir sömürüyle karşılaşmaktadırlar!
Onlar yeri geldiğinde bir mal gibi
başlık parasına satılmakta, yeri
geldiğinde bedenleri dahi satılabilen
bir konuma getirilebilmektedirler!
Onlar erkek egemen toplum
yapısının sonucu olarak her türlü
baskı ve şiddetle karşı karşıya
kalabilmektedirler!
Ancak kadına uygulanan bu baskı
ve sömürünün kaynağını sadece
“erkek egemen topluma”
bağlayanlar ve erkek egemenliğinin
olmadığı bir toplum yapısında
kadının özgürleşebileceğini iddia
edenler, sadece kadını değil, erkeği
de sömürüye mahkum
etmektedirler!
Çünkü sorunun temelinde hem
kadını, hem de erkeği sömürü ve
baskı altına alan üretim ilişkileri
yatmaktadır.
Bu üretim ilişkileri, insanın insan
tarafından sömürüsüne, bu sömürü
aracılığı ile küçük bir azınlığın
büyük kârlar elde etmesine
dayanmaktadır.
Bu üretim ilişkileri yıkılmadan,
isterse bugünkü “erkek egemen”
toplum yapısının tam tersi “kadın
egemen” yapı oluşsun, değişen tek
şey, bu kez erkeğin üzerindeki
sömürü ve baskının katmerleşmesi
olacaktır.
***
İnsanlığın kadınıyla ve erkeğiyle
özgür, sömürüsüz bir toplum
yapısına ulaşabilmesi için, kadınıyla
ve erkeğiyle omuz omuza mücadele
vermesi kaçınılmazdır!
19 Nisan seçimlerine giderken
tüm burjuva partilerin kadın
adayları sadece bir simge olarak
kullanması ve aslında kendi partisel
oylarını artırmak için kadını farklı
bir şekilde sömürmesini dikkate
almak durumundayız!
Kadının erkek ile birlikte
özgürleşmesini sağlayacak
toplumsal kurtuluşu hedeflemeyen
siyasetler, isterlerse meclisi
tamamen kadın milletvekilleri ile
doldursunlar, isterlerse
Cumhurbaşkanı’ndan, bilmem ne
müsteşarına kadar tüm yetkili
mevkilere kadınları getirsinler,
insanlık kadın başkanların,
bakanların olduğu yerlerde ne gibi
insanlık suçlarının işlendiğini de
gördü!
Kadını ve erkeği eşit kılarak,
sömürüden kurtaracak ve
özgürleştirecek olan sosyalist
toplum için kadın-erkek omuz
omuza mücadeleye!
Ve son olarak, 8 Mart günü bazı
alışveriş yerlerinde kadın
müşterilere karanfil dağıtılırken, o
iş yerlerinde çalışan emekçi
kadınların en ağır şekilde
sömürülmediği bir ülke için...
16 Mart Katliamı:
Hatırlamak
Unutmamaktır...
Mart ayı, kontr-gerilla temelli iki
katliamın ayıdır… 16 Mart 1978
Beyazıt ve 12 Mart 1995 Gazi
Mahallesi katliamları… Aşağıda, 16
Mart katliamının tanıklarından
devrimci bir öğrencinin ağzından o gün
yaşananları okuyacaksınız… İşçi ve
emekçilerin iktidar mücadelesinin
bombalarla, katliamlarla,
provokasyonlarla, devlet eliyle
uygulanan terörle durdurulamayacağı
düşüncesiyle yazıyı sizlerle
paylaşıyoruz…
Bundan tam 31 yıl önce, 16 Mart 1978
Perşembe sabahı ben de Beyazıt
Meydanı’ndaydım. Tedirgin ve serin bir
sabahtı. “Beyazıt Meydanı’nda faşistler
bir yeri bombaladı!” diye haykırdı biri. O
günden beri ne zaman meydana çıksam
alırım ben o kokuyu.
BİA Haber Merkezi - İstanbul
Bülent AYDIN
16 Mart 1978’in üzerinden tam 31 yıl
geçmiş, bir ömrün yarısı. Oysa benim
nice arkadaşım o kadar bile yaşamadı. En
yakışıklılarımız onlar mıydı, yoksa şimdi
buradan bakınca mı bize öyle geliyor
bilemiyorum?
Ben 1978’de İstanbul Teknik Üniversitesi
(İTÜ) Maçka Maden Fakültesi üçüncü
sınıf öğrencisiydim.
Bundan tam 31 yıl önce, 16 Mart 1978
Perşembe günü sabahı ben de Beyazıt
Meydanı’ndaydım. Tedirgin ve serin bir
sabahtı. Sessiz ve her zamankinden
sakindi etraf. Meydanın bir arka
sokağında bulunan Denizli Yurdu ve
önünde okula gitmek için bekleyen
Edebiyat öğrencileriyle buluştuk. İstanbul
Üniversitesi’nin Laleli’deki Edebiyat
Fakültesi ve Beyazıt’taki Hukuk Fakültesi
bir süredir faşist işgal altındaydı.
Devrimci öğrenciler hem faşistlerin hem
de polislerin yoğun saldırı ve tehdidi
altında okula gidip gelmeye devam
ediyorlar, derslere ve sınavlara giriyor ve
okullarındaki faşist işgali kırmak için inat
ediyorlardı. Beyazıt Meydanı faşistlerin
kontrolü altındaydı.
Vakit tamam olunca, toplanma yerine
gelen devrimci Edebiyat Fakültesi
öğrencileri ile birlikte yola düştük. Etrafı
kollayarak arka caddeye çıktık, Aksaray
yönüne doğru gidip birkaç blok öteden
Kimya Fakültesinin karşısından ana
caddeye çıktık. Beyazıt yönünü
kollayarak, hızla geçen arabalardan
taranmayalım diye trafiği kestik. Karşıya
geçtik. Arkadaşlarımızı okullarının
kapısına bırakıp, yine topluca yapacakları
çıkış saatinde aynı yerde buluşmak üzere
uğurladık. Kapıdaki polis noktasını
salimen geçene kadar bekledik. Aynı
yoldan arkamızı kollayarak ve dolaşarak
yurda geri döndük. Okula toplu gidiş en
önemli savunma mekanizmalarından
birisiydi. Zaten tek tek gitmek mümkün
de değildi. Güzergahı da sık sık değiştirir,
pusu kurulmasına tedbir almaya çalışırdık.
Polisler o sabah her zamankinden azdı.
Sık sık olduğu gibi Küllük tarafından
slogan atan, silah sıkan, küfür eden, taciz
eden olmadı. Tedirgin olduğumuzu
anımsıyorum.
Nispeten güvenlikli hattımızdan geçerek
yine epeyce dolaşıp Denizli Yurduna
geldik. Denizli yurdu iki kör sokağın
kesiştiği köşedeydi. Çemberlitaş
tarafındaki Balıkesir Yurdu, yokuşun
altındaki Kadırga Yurdu ile oluşturduğu
üçgen alan ise bizim için güvenli
bölgeydi. Bir tur attıktan sonra, Denizli
Yurdunun önünde yeniden meydana çıkış
için beklerken duydum o müthiş
patlamayı.
Aradaki yüzlerce metre mesafeye rağmen
yurt binasının sallandığını anımsıyorum.
Bir an bize saldırı duygusuyla sağa sola
siper aldık. “Beyazıt Meydanında faşistler
bir yeri bombaladı!” diye haykırdı biri.
Yurttan dışarı döküldü dinlenen ve
yatanlar. Bir sürü kuşun çığlıkla Beyazıt
meydanından havalandığını, üstümüzden
Kumkapı’ya doğru uçtuğunu ve bir de
meydan tarafından, binaların üstünden bir
toz bulutunun yükseldiğini gördüğümü
hatırlıyorum.
Ben bu sesin ve yarattığı sarsıntının
benzerlerini 1 Mayıs 1977’de Taksim’de
duymuştum. Mahşeri kalabalığa ateş
açıldığında, kurşun değmeden ve
ezilmeden, şimdiki Taksim Gezi
tarafındaki merdivenlerin olduğu yere
kurulmuş miting kürsüsüne doğru
geldiğimde meydana çıkan sokaklarda
arka arkaya patlayan bombaların sesi de
buydu.
Önce, patlamanın ardından gelecek faşist
veya polis baskınına karşı yurdun
güvenlik tedbirini hemen alıp, yukarda ne
olduğunu anlamak için meydana çıkan
yokuşa doğru koşarken, Beyazıt
Meydanından yokuş aşağı koşarak inen
önce bir grup genç sivil ve arkalarından
koşan resmi kıyafetli polislerle karşılaştık.
“Bunlar faşistler” diye bağırdığını
hatırlıyorum birinin.
Polislerin, görünce kovalamayı bırakıp,
belki onlar da kaçıyordu, hemen bize
doğru yönelmeleri üzerine, tekrar yurdun
sokağına çekildik. Devrimcilere bir saldırı
olduğunu anlamıştık. “Kahrolsun
Devamı Sayfa 5’te
Kýbrýs’ta
Siyasi Gazete
5
SOSYALIST GERCEK
Sosyalist Gözlem
Özdemir GÖÇER
SEÇİMLERİN YARATTIĞI
FIRSAT
Kıbrısımızın kuzeyi seçim atmosferine girdi.
Gerçekte Türkiye’nin bir alt yönetimi olan,
adadaki Türk işgal kuvvetlerinin gölgesinde, TC
büyük elçiliği ve kuşkusuz Ankara’daki yönetimin
talimatları ile yönetilen bu anti-demokratik baskı
rejiminde seçimler ne işe yarar?
1. Bu baskı rejimini tüm dünyaya bir burjuva
demokrasisi olarak yutturmaya yarar.
2. Uluslararası anlaşmalar hilafına Türkiye’den
taşınan nüfusla asimile edilmesi hedeflenen Kıbrıs
Türk ulusal topluluğunun özgür iradesini
karartmaya, baskı altına alıp saptırmaya yarar.
Bunlar kuşkusuz ülkemize hakim olan
emperyalist güçlerin emelleri.
Peki bu karanlık emellerin gerçekleşmesini
engellemenin yolları var mı?
Evet vardır!
Seçim denilen bu silahı emperyalizme karşı
kullanmak.
Seçimlerden halkımızı örgütlemek için
yararlanmak.
Bu seçimlerde iki temel saflaşma vardır.
1’incisi burjuva sınıfların temsilcisi olan partiler
2’ncisi uluslararası işçi sınıfı ve çalışanların
temsilcisi KSP.
Birinci grup da kendi içinde ikiye ayrılır.
Emperyalist güçlerin işbirlikçisi ve doğrudan
emperyalizmin hizmetinde olan partiler;
Bunlar; UBP, CTP, DP, ÖRP, HİS.
Sözde sol olan, ancak gerek teorileri, gerekse
pratikleri ile burjuvazinin çıkarlarını savunan,
kendilerini anti emperyalist ilan etmelerine karşın
emperyalizme karşı teslimiyetçi ve tavizkâr
politikalarından dolayı objektif olarak
emperyalizme hizmet eder durumda bulunan
teslimiyetçi sahte solcular.
Bunlar da TDP, BKP ve Yasemin Hareketi ve
seçime katılmasa da YKP!
Bilhassa bu ikinci kategoridekilere karşı emekçi
Sayfa 4’ten Devam
faşistler” diye slogan atmaya başladık.
“Beyazıt faşistlere mezar olacak!”...
Ne zaman Beyazıt meydanına çıksam...
Bir süre sonra kanlı meydana çıktık. Bizi
patlama yerine yaklaştırmadılar.
Üniversite kapısı önündeki alan hala kan
ve barut kokuyordu sanki. Herkes başka
bir tarafa koşuşturuyordu. Aksaray –
Beyazıt tarafındaki arkadaşlar arka yoldan
olay yerine gitti. Birkaçımız haberleşmek
için yurda döndük.
O günden beri ne zaman Beyazıt
meydanına çıksam alırım ben o kokuyu.
Mecbur kalmadıkça oradan geçmem. Ya
da hızla geçerim meydanı.
Katliamı öğrendik. Hukuk öğrencileri
toplu okul çıkışında Eczacılık önünde
pusuya düşürülüp hem bombalanmış hem
taranmıştı. Hatice, Baki, Hamit, Ahmet
Turan, Abdullah ve Murat ölmüştü, ağır
yaralı Cemil ise hastanede can verdi.
kitlelerin çok dikkatli olması gereklidir.
Çünkü bunlar, ‘iş, ekmek, özgürlük’ gibi
sloganların arkasına sığınarak kendilerini ‘sol’ diye
yutturmaya çalışan, ancak emperyalist ülkelerin
ülkemiz üzerinde mevcut tüm hak ve iddialarını
kabul eden teslimiyetçilerdir.
TDP ve Çakıcı’nın Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki
garantörlüğüne hiçbir itirazı yoktur. Hatta diğer
sağcı partiler gibi bu garantiler onların da olmazsa
olmazıdır.
Peki ya ‘Yaseminlerimizi geri alacağız’ diyen
hareketin bir itirazı var mı emperyalistlerin Kıbrıs
üzerindeki hak ve iddialarına?
Ne münasebet! Onlar da KKTC anayasasındaki
geçici 10. maddeyi kaldırarak Türkiye’yi işgalci
konumdan çıkaracaklarmış!
Garantörlerin haklarına da bir itirazları yokmuş.
Sadece Kıbrıs Türkleri’nin haklarını geri almakmış
dertleri!
Hedefleri 1960 anlaşmalarına ve anayasasına geri
dönmekmiş!
Peki ama Kıbrısımıza emperyalist boyunduruğun
katmerlisini geçiren bu 1960 anlaşmaları değil
midir?
50 yıldır bilerek ve isteyerek işletilmeyen 60
anlaşmalarının yeniden devreye girip işlerlik
kazanacağına bizi inandıracak herhangi bir kanıt
mı var? Tam 50 senedir çalışmayan, çalıştırılmayan
bu anlaşmaların şimdiden sonra işlerlik
kazanacağına nasıl inanabiliriz? Bu teslimiyet
niye!?
İşte bu burjuva cephenin karşısında da, güçlü bir
ideolojik yapılanma ile, işçi sınıfı ve çalışanların
temsilcileri olarak KSP durmaktadır.
50, hatta altmış yıldır Kıbrıs sorununu
çözemeyen, ülkemizi ve halkımızı barbarca bir
savaşa bulaştıran, hala daha silahlanmayı sürdüren
ve bizlere her an yeni bir savaş felaketi daha
yaşatma potansiyeli taşıyan emperyalist
işbirlikçilerine verecek oyunuz var mı?
Sağlığı özelleştiren, eğitimi özelleştiren, konut
fiyatlarını satın alma gücümüzün çok üzerine
çıkartan, bizleri borçsuz harçsız, huzurlu bir
yaşamdan mahrum bırakan, attığımız her adımda
bizlerden haraç toplayan, bu kokuşmuş, insanlık
dışı düzenin beceriksiz yöneticilerini, işbirlikçileri
ve teslimiyetçileri seçmeye verecek oyunuz var
mı?
50’ye yakın kişi yaralanmıştı. Hepsini
tanıyorduk. Saldırıya uğrayan grup 100
kişiden fazlaydı, çoğu
şok geçiriyorlardı.
İsimlere ulaşmaya
çalıştık. “Kim hangi
hastanede? Kan lazım
mı?”
Yarım saat geçmeden
akın akın İstanbul’un
dört bir yanından liseli,
üniversiteli devrimci öğrenciler gelmeye
başladı. Yıldızlar altında tamamen
doluydu bahçe. Komiteler kuruldu.
İstanbul’daki tüm okullarda “boykot”
kararı alındı. Saldırıda öldüğü kesinleşen
arkadaşlarımızın isimleri geldikçe adıyla
başlayan sloganlar çınlatıyordu bütün
sınıfları ve koridorları: “Devrimciler
ölmez!”, “Faşist katillerden hesap
soracağız!”
17 Mart 1978 Cuma günü öğlene doğru
İstanbul Üniversitesinin tarihi kapısından
Bu seçimler, ikiyüzlü sahtekâr ve emperyalizmin
işbirlikçisi politikacıların iç yüzünü yakından
tanımanız için bir fırsattır.
Bu seçimler halkın gerçek çıkarlarını savunan,
halka yeni bir vizyon sunan, gerçek kurtuluşun
yolunu gösteren; özgür bir ülkede, insanca
yaşamanın yolunu gösteren emekçilerin gerçek
temsilcilerine, anti-emperyalist gerçek
yurtseverlere, sosyalistlere, yani halkın öz be öz
temsilcilerine sahip çıkmanız, onların
örgütlemenmelerine destek olmanız için önemli bir
fırsattır.
Bu fırsatı doğru değerlendirin. KSP’nin
adaylarını detekleyin.
Emperyalizmin tüm dünyada çatır çatır
çatırdadığı, kapitalist sistemin tarihinin en büyük
bunalımlarından birini yaşadığı bu günler,
emperyalizmi yıkma mücadelesine omuz verme,
bu mücadeleyi güçlendirme zamanıdır.
19 Nisan seçimleri emperyalizme karşı
uyanıklığımızı, örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi
artırmak için çok uygun bir fırsattır.
“Susma sustukça sıra sana gelecek” belgisini
lafta değil gerçekten hayata geçirmenin yolu
ülkemizde emperyalizme karşı açılan bayrağın
altında toplanmaktır.
“Kıbrıs’ta barış engellenemez” belgisi sadece
emperyalizme karşı güçlü bir direniş ve mücadele
ile hayat bulabilir.
Ülkemizde emperyalizme karşı mücadele
bayrağını açan KSP saflarında toplanalım.
KSP’ye omuz verelim.
Kurtuluşumuz emperyalizmi adamızdan söküp
atmaktan geçer.
50 yıldır emperyalist barış hayalleri ile
kandırıldık.
Bundan sonraki 50 yılda emperyalizmden tüm
bağlarını koparmış, içinde ulusal düşmanlık
barındırmayan, her ulusal topluluktan insanların,
yabancı işçi ve göçmenlerin kardeşçe bir arada
yaşadıkları, eğitim ve sağlığın devletin birinci
öncelikli ücretsiz hizmetleri olduğu,
Konutsuz, evsiz barksız kimsenin bulunmadığı,
insanların insanlığa layık bir şekilde yaşayacakları
bir Kıbrıs’ı hayal edin; hayal edin ve bu hayalin
hayatımızı ne kadar değiştireceğini görün!
o gece hazırladığımız ve saldırıda ölen
arkadaşlarımızın isimleri ve resimlerini
taşıyan pankartlarla
yaklaşık 40 bin kişilik
bir kortejle yürüdük
Morga ve oradan
Sirkeci’ye doğru.
Güneşli bir gündü.
Bütün yollar kesilmiş,
trafik durmuş, şehir çok
sessizdi. Çınlıyordu
sesimiz: “Faşizm
döktüğü kanda boğulacak!”
Bu katliam da nicesi gibi karanlık kaldı.
Yapanlar ve yaptıranlar devletin
uzantısıydı, bulunamadılar ve
cezalandırılmadılar. Sonradan yeniden
görülen 16 Mart davası duruşmalarına ben
de katıldım fırsat buldukça. Katliamda sağ
kalan arkadaşlarımız avukat olarak takip
ediyordu davayı. Birinde dönemin içişleri
bakanını dinledim. “Kurcalamayın fazla,
bunu çözemezsiniz” diyordu avukatlara.
Her şey devletin kara kaplı defterinde
yazılıydı. Eski bakan “o defter kapandı”
diyordu.
Söylenecek çok şey var ama o gün
Beyazıt Meydanı’nda katledilen gözleri
ışıklı çocukların isimlerini tekrar anmak
ve bitirmek istiyorum bu yazıyı. Çünkü
ellerim ve yüreğim yine buz gibi oldu
bunları anımsar ve yazarken...
- Cemil Sönmez, Murat Kurt, Hamit
Akıl, Baki Ekiz, A. Turan Ören, Hatice
Özen, Abdullah Şimşek
Onlar faşizmin karanlığına, ırkçılığa,
milliyetçiliğe teslim olmayı reddetmiş
üniversite öğrencileriydi. Onca tehdit ve
yıldırmaya, bombalara ve kurşunlara
karşın her gün faşist işgal altındaki
okullarına omuz omuza ve “Biz sizden
değiliz, sizin gibi olmayacağız!” diyerek
giden çocuklardı. Yüzleri aydınlığa,
umuda, eşit, özgür bir geleceğe dönüktü.
Bu yüzden öldürüldüler.
Keşke şimdi burada olsaydılar!
Kýbrýs’ta
6
Siyasi Gazete
SOSYALIST GERCEK
Yakýn Takip
[email protected]
Akif AKSAKAL
Stalin Yoldaş’a...
Ne çok korkutmuşsun onları.
Nasıl da titremişler, ürpermişler.
Nasıl da zorlanmışlar, yıpranmışlar, kaybetmişler
dolaşan hayaletten.
Ve hayaletin ete kemiğe bürünmesinden,
Cisimleşip devlet olmasından,
İktidarı almasından, korumasından,
ilerletmesinden
Ne de çok kaygılanmışlar.
***
Ne çok korkutmuşsun onları...
Yüz yılda gelinen seviyeye 20 yılda gelmek
ürkütücü mü ki?
Sömürüyü, dinsel, ulusal, cinsel baskıyı, zoru,
zulmü ortadan kaldırmak ne de "fena" birşeymiş...
Beyinleri "bugünkü dünyasız" çalışamayan bir
avuç ahlaksızı nasıl da titretmişsin...
"Tek ülkede sosyalizm/komünizm olmaz"
diyenlere en büyük örnekti o ülke.
"Ha yıkıldı ha yıkılacak" diye avuç ovuşturanların
kulağına soğuk havada atılan fiske gibiydi.
Yabancı istihbaratları n elinde maymuna dönmüş
zibidilerin "devrimci" lafızlarının hiçbir önem
taşımadığı, özün önemli olduğu, temelin esas
mesele olduğu bu kadar net belirtilebilir miydi?
Ve tüm bunlara karşın hala senin "gaddarlığından"
bahsediliyor,
Gizli servis propagandalarıyla siyaset
yürütülüyorsa
Çok da anlaşılmaz değil koparılan yaygara...
***
Legal/illegal mücadele, iki tane devrim, büyük bir
iç savaş, sosyalizmin inşası/komünizme yürüyüş,
insanlığın faşist barbarlıktan kurtarılması/büyük
yurtsever savaş...
Ne de çok şey var bir ömürde.
İnsan yaşıyorsa onun gibi yaşamalı demişimdir
hep...
Hem bu kadar çok şey sığdırmalı, hem de
yalpalamadan ilerleyebilmeli. ..
Yapabilene aşkolsun.
Yaptın.
Aşkolsun.
***
Bıyıklarını "çorbamızdan" hiç çekme yoldaş...
Bu bir güzelleme değil, sadece irade beyanı...
Hiç çekme posbıyıklarını çorbamızdan e mi?
Hala Hollywood ve Milli Eğitim Bakanlığı
propagandalarıyla geçiştirilirken yaşamın gerçeği,
"Hümanizme" dört elle sarılıp, burjuvanın
katliamlarını kutsayanların kafasına düşerken
proletaryanın mücadelesi,
Hala açlık, yoksulluk, geleceksizlik sararken
çevremizi,
Ve gözü hiç doyurulamayan patronların iktidarı,
devleti dikilirken tepemizde armut ağacı gibi,
Sen hiç çekme bıyıklarını çorbamızdan yoldaş...
Seni yitireli 56 yıl olmuş baktım da,
O bıyıklar olmadan hiç yok çorbanın
Tadı, tuzu, biberi...
8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü'nü Kutluyoruz!
Kıbrıs Sosyalist Partisi yayınladığı bildiri ile
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü
kutladı...
Eşitsizlik, adaletsizlik bu sistemin özünde var.
Gece gündüz çalışıp karşılığında karnını
doyuramamak var. İşsiz kalmak var. Sigortasız,
ilaçsız, hasta ve bitap düşmek var. Başını
sokacak bir ev bulamamak var. Sendikaya üye
olduğu için işten atılmak var. Örgütlendiği için,
aydınlandığı ve aydınlattığı için canından olmak
var. Yani akla gelebilecek her türlü insan dışı
uygulama var...
Kadın içinse durum daha da zor. Çünkü kadın
da tüm bunları erkek işçi ve emekçiler gibi
yaşarken, ikinci bir sömürü ve baskı ile
karşı karşıya.
Kadının çifte sömürüsü olarak
da adlandırılan bu durum, sınıflı
toplumlara geçişle birlikte başlar.
Erkek egemen toplum yapısı,
işyerinde çalışan emekçi
kadının üzerine bir yük de
ev yaşamında koyar.
Temizliğinden bulaşığına,
çocukların bakımından
erkeğin "memnun"
edilmesine, gerici adet
veya geleneklerden
toplumsal baskıya kadar bir dizi
unsur, kadının sömürülüp
ezilmesini katmerler. Ve günün
sonunda yine sömürüye dayalı sistem yatar.
Ama kadın çaresiz değildir. Kadının eli ayağı
bağlı değildir. Kadın, kendisine dayatılanı ve
doğruymuş gibi gösterilip belletileni kabullenmek
zorunda hiç değildir. İşte bu nedenledir ki, 8 Mart
var.
Çalışma koşullarına isyan eden kadın işçilerin
fabrikaya kilitlenip, çıkan yangında yanarak
öldürülmesi var 8 Mart'ın ruhunda.
Bugün dünyanın dört bir yanında evinde,
işyerinde, ailesinde ve toplumda eşitsiz
muameleye, baskıya, zora, taciz ve tecavüze ve
bin türlü melanete maruz bırakılan kadınların
çığlığı var 8 Mart'ın ruhunda!
Grevler, direnişler, başkaldırılar var 8 Mart'ın
ruhunda!
Ve dahası, özgürlüğüne kavuşmuş ve eşit
emekçi yurttaşlar olarak yaşayabilmenin
koşullarını yaratmış olan Sovyet kadınlarının
mücadelesi, devrimi ve kazanımları var!
Hiçbir 8 Mart bu yüzden Sovyet kadınlarının izi
olmadan, orada yapılan ve şimdi insanlara rüya
gibi gelen gelişmeler ağıza alınmadan, kadının
kurtuluşunun yegane yolu hatırlanıp yol gösterici
olarak kabullenilmeden anlaşılamaz, anlatılamaz,
"kutlanamaz"!
8 Mart emekçidir! 8 Mart bu yüzden her kadının
günü değildir!
Burjuva kadınının süsüne harcadığı parayla ev
geçindiren emekçi kadınlarındır 8 Mart.
8 Mart bu yüzden Dünya Kadınlar Günü
değildir! Dünya Emekçi Kadınlar
Günü'dür!
Ve 8 Mart, dünyanın
tüm emekçi kadınlarının,
erkek emekçi
kardeşleriyle birlikte
örgütlenip mücadele
etmesiyle ancak gerçek
anlamını bulabilir.
Ve 8 Mart, kadın
sorununun gerçek
çözümünün feminizm gibi
sapkın akımlarda değil,
sosyalizmde olduğunun
bilince çıkartılmasıyla hakkını
bulabilir!
Kıbrıs'ta emekçi kadınlar Türk, Kıbrıslı Türk,
Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı olmayan olarak
bölünüyor.
Amaç; daha düşük ücretle kadın işçilerin
çalıştırılmasını kabullendirmek! "Diğerleri daha
düşük milletten/ırktan gelme" anlayışını Kıbrıslı
emekçilerin kafasına kazımak!
Bunu asla kabul etmiyoruz!
Emekçilerin Türk, Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum ve
Kıbrıslı olmayan şeklinde bölünmesine izin
vermeyiz, vermeyeceğiz de!
Tüm bu duygu ve düşünceler ışığında 8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyoruz!
Yaşasın kadın, erkek, genç, yaşlı işçiler,
emekçiler!
Yaşasın işçilerin birliği ve dayanışması!
Yaşasın sosyalizm!
Ü l ke m i z i E m p e r y a l i s t B o y u n d u r u k t a n
Ku r t a r m a k İ ç i n ,
Ü l ke m i z i Ö z g ü r, B a ğ ı m s ı z B i r l e ş i k
B i r Ya p ı y a K a v u ş t u r m a k İ ç i n ,
Tüm Gazete
Bayilerinde
A n t i - E m p e r ya l i s t B i r l e ş i k C e p h e
M ü c a d e l e s i n d e Ye r i n i A l !
Bilgi için:
Adres: Şehit Arif Diktepe Sokak No:10-A Ortaköy Lefkoşa
Tel: (009) 0392 22 70 680 - Gsm: (009) 0533 863 66 60
web: www.birlesikcephe.org
e-mail: [email protected]
Kýbrýs’ta
Siyasi Gazete
7
SOSYALIST GERCEK
Emperyalist Pazarlıklar Parası Olan Okur
Geçtiğimiz günlerde İngiltere'de G20 adı altında 20 sanayileşmiş ülke
maliye bakanları toplantısı yapıldı.
G-20 devlet ve/veya hükümet
başkanlarının 2 Nisan'da yapacakları
toplantıya gündem belirlemek
amacıyla yapıldığı öne sürülen maliye
bakanları toplantısı gündem
belirlenemeden son buldu.
ABD ve İngiltere'nin esas olarak üç
başlıkta gündem belirlemek isteği
başta Almanya olmak üzere Fransa
ve Çin tarafından eleştiriyle
karşılandı.
ABD-İngiltere'nin gündem
oluşturmak istedikleri üç madde
şunlardı:
* Önde gelen ekonomik güçlerin
bankaları kurtarmak için ve
gerilemekte olan ekonomileri ileri itici
yatırım programı
* Finans pazarının düzenlenmesi
* IMF'ye finans artırılsın ki
ekonomileri iflasa giden ülkelere
yardım edebilsin.
Bu toplantının bir gün öncesi
Almanya ile Fransa başkanları
arasında yapılan bu konularla ilgili
toplantıda Merkel daha fazla mali
yatırım yapamayacağını, kendi ülkesi
için gerekli yatırımı yaptığını
açıklamıştı. Aynı şekilde Sarkozy de
Merkel gibi her ülkenin kendi
ekonomik durumunu düzeltmek için
bağımsız kararlar alabilmesini
savunmuştu.
Çin'den ise bir senelik gelirinin
yarısının ABD bonolarında olduğu
açıklamasıyla ABD'ye gerekli
düzenlemelere gitme çağrısı gelmişti.
ABD ve İngiltere kaynaklı gazeteler
de tüm bu gelişmeler karşısında
dünyaya 1930'un krizini hatırlatarak o
zaman da Almanya ile yaşanan
ekonomik sorunların 2'nci Dünya
Savaşı’nı yarattığını hatırlatarak
gözdağı vermeye çalışıyorlar.
Dünya ekonomisinin yüzde 85'ini
ellerinde tutan bu emperyalist güçler,
geri kalan ülkeleri nasıl
sömüreceklerinin, daha fazla nasıl
sömüreceklerinin pazarlığına
otururken işçi ve emekçiler ve geri
bıraktırılmış ülkelerin halkları da aynı
şekilde birleşerek kurtuluş için
örgütlenmelidirler.
Ekonomik kriz diyerek
sokağa atılan işçi ve
emekçiler yanında şimdi de
öğrenciler sıraya kondu.
ABD'nin Chicago
bölgesinde okul harçlarını
ödeyemeyen öğrenciler
okuldan uzaklaştırıldılar.
300 öğrenci eve gönderilirken 100
kadar öğrenci de okul binasına
alınmadı.
9 Mart son ödeme gününe
yatırımlarını yapamayanlar
ya da çeşitli nedenlerle son
güne bırakmak zorunda
kalanların çocukları 9 Mart
günü sınıflara kabul
edilmediler. Aileler aylık
750 Dolar olan harçlarla
yüksek okulda çocuk
okutmaya çalışıyorlar.
Bankalar ve mali kuruluşlara
milyarlar aktaran ABD yönetimi işte
böyle işçi ve emekçi çocuklarının
gözünün yaşına bile bakmaz.
14 Günde Bir
Yayınlanır
Vergisini Ödeyen Vatandaþýn
Maliye Bakanlýðýna Cevabý:
Vergimizi Ödüyoruz,
Ýþçi Sýnýfýnýn Verdiði
Vergilerden Elde Edilen
Kaynaklarla Sermaye Sýnýfý
Daha da Güçlendiriliyor!
Kýbrýs’ta
Siyasi Gazete
SOSYALIST GERCEK
Düşünen, Üreten ve Paylaşan Bir Kültür İçin
E.K.İ.M. Kültür Sanat Üretim Merkezi daha
geniş çalışma alanlarına sahip olan yeni
binasında satranç kursları, tiyatro atölye
çalışmaları, seminer grupları, filim
gösterimleri ve tüm diğer aktivitelerine
devam ediyor.
Ayrıca her hafta Perşembe akşamı saat
19:00’da herkese açık olarak yapılan
sohbet toplantılarında hem dernek
sorunlarını konuşuyoruz, hem de
gündemdeki konularla ilgili fikir alış
verişinde bulunuyoruz.
Yozlaşan, üretmeden tüketen kültüre karşı,
düşünen, üreten ve paylaşan bir kültür için
E.K.İ.M. Kültür Sanat Üretim Merkezi sizleri
bekliyor.
Emeğin Kurtuluşu İçin Mücadele'de kültürsanat alanında mücadele eden E.K.İ.M,
tüm işçi ve emekçilere bu mücadeleye
katılma çağrısı yapıyor!
numaralı telefonlardan ulaşabilirsiniz.
Çalışmalarımızla ilgili bilgi almak için
bizlere 0533 877 93 00 – 0533 847 68 22
ADRES: ŞHT. ARİF DİKTEPE SOK. NO:
10A ORTAKÖY LEFKOŞA
Bizi Kurtaracak Olan Kendi Ellerimizdir!
Kendi Kendimizi Yönetmek İstiyoruz!
•
Garantörlük hakları, yabancı askeri üsler ve dış güçlere verilen diğer siyasi ekonomik haklar, bir ülkeyi
bağımlı kılan unsurlardır.
Bu nedenle; bağımsız, özgür bir ülke için, tüm yabancı güçlerin Kıbrıs üzerinde mevcut tüm haklarını reddediyoruz!
Statükocuların İktidarını Yıkacağız!
•
Kuracağımız bağımsız, özgür ülkenin devamlılığı için en büyük tehdit bugünkü ganimet düzeninden çıkar
elde eden büyük mülk sahipleridir.
Bu nedenle; Kıbrıs üzerinde hak iddia eden dış egemen güçlerle işbirliği yapan tüm büyük sermaye sahiplerinin tüm
taşınır ve taşınmaz mülklerinin karşılıksız olarak devletleştireceğiz! Çünkü onlar Kıbrıs'ın Rum ve Türk işçi ve halkına
ihanet edenlerdir.
Ülkemize İhanet Edenlere Sözümüz Var!
•
Dış güçlerin ülkemizdeki egemenliğinden beslenen ve bu egemenliğe katkı koyan Kilise ve Vakıf dahil,
büyük mülk sahipleri ülkemize ihanet etmektedirler.
Bu nedenle; söz konusu kesimlerin toprakları ve bu topraklar üzerindeki ev vb. taşınmazları karşılıksız olarak
devletleştirilecektir. Ayrıca boşaltılacak olan İngiliz, Türk ve Yunan askeri üs alanları ve bunlar üzerindeki taşınmazlar,
halen yoksul olan eski sahiplerine öncelik tanıyarak dağıtılacak ve bu yolla mağduriyetlerinin ortadan kaldırılması
sağlanacaktır. Tüm bu toprak ve taşınmazlar, zorunlu göçler ve katliamlar nedeniyle mülksüzleştirilmiş her milliyetten
Kıbrıs halkının tüm kesimlerinin, topraksız köylülerin, evsiz işçi ve memurların kullanımına sunulacaktır.
Milli ve Dini Düşmanlıkları Sona Erdireceğiz!
•
İnsanlar arasında milli ve dini düşmanlık yaratmak ve bunlar üzerinden çatışmalar çıkartmak, ülkemiz
üzerinde egemenlik kurmaya çalışan iç ve dış güçlerin kullandıkları bir araçtır. Bu insanlık düşmanı bir suçtur!
Bu nedenle; her milliyetten Kıbrıs halkının ulusal hakları güvence altına alınacaktır. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler ve
diğer azınlıklar arasında milli ve dini düşmanlığı körükleyen, işçi örgütlerini milli-dini temellerde bölen tüm örgüt ve
faaliyetler yasaklanacaktır.
Yaşamı Yaratanlar Hak Ettikleri Gibi Yaşayacaklar!
•
Çalışan ve üreten, yani yaşamı yaratanlar, dahası ülkemizin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele
veren ana güç olan işçi ve emekçiler daha iyi bir yaşamı hak ediyorlar!
Bu nedenle; Anti-Emperyalist Birleşik Cephe hükümetini iktidara getiren ve bu iktidarı koruyan esas güç olarak işçi ve
emekçi kesimlerin yaşam şartlarının iyileştirilmesi için gerekli tüm tedbirler alınacaktır.
Vatandaşlık Sorununa Adil Çözüm!
•
1974 sonrası ülkemizde oluşturulan nüfus sorununu adil bir şekilde çözmek için adil bir koşul getirilmek
zorundadır.
Bu nedenle; vatandaşlık sorununa getirilebilecek en adil koşul, ülkemizin bağımsızlığı ve özgürlüğü için çalışan tüm
yabancı ve kaçak işçilere zaferden sonra oluşturulacak yeni Kıbrıs'ta vatandaş olma hakkının verilmesidir.
Yerleşim, Dolaşım ve Mülkiyet Özgürlüğü!
•
Bağımsız ve özgür bir ülkede olması gereken her türlü yerleşim, dolaşım ve mülkiyet özgürlüğü her
vatandaşın hakkıdır!
Bu nedenle; Anti-Emperyalist Kıbrıs’ta söz konusu haklar her vatandaşa verilecektir!
Ortaya konan bu ilkelere destek veriyorsan, ülkemizi işgalden ve
emperyalist boyunduruktan kurtarmak, bağımsız ve özgür bir yaşam
kurmak için sen de bu mücadelede yerini al!
19 Nisan seçimlerinde bu mücadeleyi daha da yükseltmek için Kıbrıs
Sosyalist Partisi'nin Lefkoşa ve Güzelyurt bölgelerinde gösterdiği AntiEmperyalist Bağımsız adaylara destek ol!
Download