Perspektif JUNI / HAZİRAN 2011 • Jg./Yıl: 17, Nr./Sayı: 198 İslam Toplumu Millî Görüş Aylık Yayın Organı Elif-Be E • Kur’an-ı Kerim • Tecvid • Ezber Dersleri • Akaid • Kelam • Siyer • Hadis • İlmihal • Türkçe • Dinî Müsiki • Hat Sanatları • Resim ve Elişi • Yerel lisanlarda Din Dersleri • İnsan Hakları ve Diyalog • Ahlak ve Âdab-ı Muaşeret Bu kurslarımızda, çocuklarımızın toplumsal alışkanlıkları ve ilişkilerinde ortak davranabilme duygusu ve İslamî kimliğinin geliştirilmesi, yeni dostluk ve arkadaşlıkların kurulması, paylaşma, merhamet ve yardımlaşma alışkanlıklarının kazandırılması hedeflenmiştir. Bölge: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Eğitim Başkanı: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Adı Soyadı:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Telefon Bölge: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Telefon Özel:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Telefon GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Şube: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Eğitim Başkanı: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Adı Soyadı:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Telefon Bölge: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Telefon Özel:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Telefon GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . İslam Toplumu Millî Görüş • Eğitim Başkanlığı • Boschstr.61-65 · 50171 Kerpen • Tel: 02237/ 656 270 veya 275 · Fax: 02237/ 656 555 • www.igmg.de · E-mail: [email protected] editör Selamların en güzeli ile TEŞEKKÜRLER! 4. Olağan Kongre’mizi 14 Mayıs 2011 Duisburg’da gerçekleştirdik. Bu vesile ile, 4. Olağan Kongre’mizde şahıslarımıza gösterdikleri teveccühlerinden dolayı delegelerimize, Kongre’mizin kardeşâne ve bayram havasında geçmesine vesile olan Onursal Genel Başkanımız Yavuz Çelik Karahan’a, teşrifleri ile bizleri onurlandıran eski Genel Başkan ve ilk kurucularımıza, değerli misafirlerimize, Kongre’mizin başarılı bir şekilde geçmesinde emeği olan Başkanlık Divanı Üyelerimize, Gençlik ve Kadınlar Teşkilatımıza, Bölge ve Cemiyet Başkanlarımıza, misafir olarak bulunan diğer üye ve zevata teşekkür ederiz. Bu sayımızda, 4. Olağan Kongre’mizle ilgili gelişmeleri aktarıyoruz. Bu Kongre’miz de, cemaatimiz arasındaki beraberlik ve kardeşliği bir kez daha pekiştirdi. Çalışma ve hizmetlerimizi, Kongre’mizden aldığımız yeni bir güç ve heyecanla, sizlerin yardım ve katkıları ile sürdüreceğiz. Bu arada Türkiye’de bir genel seçim yapılıyor. Maalesef bu seçimde de yurt dışında yaşayan Türkiye vatandaşları olarak, yaşadığımız yerlerden oy kullanma imkânına kavuşamadık. Siyasetçilerin verdikleri sözleri tutmaları gerektiğini ve haklarımızı kullanabilmek için gerekli olanı her zaman gündeme getireceğimizi hatırlatmak isterim. Öte yandan Avrupa ülkelerindeki İslam karşıtı hava Fransa da neredeyse resmî bir politika haline geliyor. Filiz Kışlak, ülkedeki son “Laiklik ve İslam” tartışmaları ile ilgili gelişmeleri değerlendirirken, Almanya’daki sosyal demokratların Thillo Sarrazin ikilemini de bir yazı ile ele alıyoruz. Gelecek sayımızda buluşmak üzere, Allah’a emanet olun. • Oğuz ÜÇÜNCÜ Perspektif IGMG AYLIK YAYIN ORGANI JUNI / HAZİRAN 2011 Yıl/Jg.: 17, Sayı/Nr.: 198 Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 Fax: 02237/ 656 555 www.igmg.de E-Mail: [email protected] YAYINCI • HERAUSGEBER Islamische Gemeinschaft Millî Görüş • IGMG e.V. Amtsgericht Bonn, VR 6621 Vertreten durch den Vorstand: Osman Döring, Vorsitzender; Oguz Ücüncü, Generalsekretär; Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender Genel Yayın Yönetmeni / Chefredakteur: Oğuz Üçüncü (V.i.S.d.P) Dizgi-Layout: İlhan BİLGÜ Baskı · Druck: Yavuzsöhne-Duisburg Yayınlanan makale ve fikir yazılarının sorumlulukları yazarlarına aittir. Die in der Zeitschrift veröffentlichten Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG İLAN SERVİSİ · ANZEIGENSERVICE: Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555 E-Mail: [email protected] ABONE SERVİSİ · ABONNEMENT: Islamische Gemeinschaft Millî Görüş Lastschriftabteilung: Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555 E-Mail: [email protected] Yıllık abone ücreti: 59,-EURO Jahresabonnement: 59,-EURO IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir. Für Vereinsmitglieder der IGMG kostenlos Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten. HESAP NO · BANKVERBINDUNG: BANK AUSTRIA: IBAN: AT 23 12 000 515 74 66 56 01 SWIFT: BKAUATWW içindek i le r gündem Seçemeyen Seçmen!............................................................................................. Sosyal Demokrasi’nin Sarrazin Dramı ......................................... 5 6 teşkilat Yeni Genel Başkanımızı Seçtik ................................................................ Yavuz Çelik Karahan: Tarihçe-i Hayat ............................................ Kemal Ergün Göreve Başladı ...................................................................... Gençlik Umre Programı Üzerine... ....................................................... 8 14 15 16 6 SOSYAL DEMOKRASİNİN SARRAZİN DRAMI 8 YENİ GENEL BAŞKANIMIZI SEÇTİK 16 GENÇLİK UMRE PROGRAMI ÜZERİNE islam ve hayat Ehl-i Kitap .......................................................................................................................... Hucurât Sûresi ve Bazı Ahlâk Kuralları ......................................... 18 22 toplum Müslümanlar İçin Yeni Bir İhtiyaç....................................................... 24 dünya Fransa'da İslam ve Laiklik Tartışması Dinmiyor ............... Benin........................................................................................................................................ kültür Seyyahlar ve Kâşifler ........................................................................................... 26 28 30 gesellschaft Notfallbegleitung für Muslime oder mit Muslimen?........ 32 verband IGMG hat neuen Vorstand gewählt .................................................... aktuell „Stimmlose“ Wähler ............................................................................................. 34 38 gündem Seçemeyen Seçmen! İlhan Bilgü • [email protected] Türkiye, yurt dışında yaşayan vatandaşlarını çeşitli şekilde cezalandırmada her halde dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi. Türkiye, bu vatandaşlarına hizmet götürmede ise maalesef öncü bile olamıyor. Her yeni hükümet başkanı ya da üyesi, yurt dışına çıktığında, yurt dışındaki vatandaşlarının sorunlarını bildiğini gururla anlatır ve Ankara’ya döner dönmez ya bir kanun çıkarılmasına öncülük edeceğini ya da genelge yayınlanması için çalışacağını söyler. Söyleyiş o söyleyiş. Tüm bu vaadler ikinci ziyarette tekrar hatırlanır, kanun ya da genelge hazırlıklarının bitmekte olduğu müjdesi verilir. Meselâ Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Şubat ayı sonunda Almanya’da verdiği, yurt dışında oy kullanılabilecek vaadinin ne zaman gerçekleşeceğini merak eden kaç kişi var? Meraksız kalmanın sebebi, nasıl olsa seçimlerde oy vermenin gerçekleşeceğine olan inanç değil. Aksine, bu konuda, yine bir şey olmayacağını defalarca tecrübe etmiş olmalarıdır. Hakkını yememek lazım. Şimdiki hükümet bu konuda biraz daha ciddî adımlar attı. Ama hiç kimse Yüksek Seçim Kurulu’nun, yurt dışı seçmen sandıkları ile ilgili kararını bahane etmesin. Bunun yanında, Alman hükümetinin de Almanya’daki Türklerin, Türkiye seçimlerinde oy kullanmasına izin vermediği mazeretini de göstermesin. Çünkü bu konuda Alman hükümetine, Türkiye hükümetinin hiç bir resmî başvurusu yok. Bu yüzden, eğer YSK yurt dışında seçim sandıkları kurulmasına onay verseydi bile, diplomatik girişimler belki ancak, o zaman başlayacaktı. Belki diyoruz, çünkü hükümetin bu konuda kesin bir kararı yok. Çok istiyor görünüyorlar, amma gerekli girişimleri zamanında yapmıyorlar. Bu da teknik olarak 12 Haziran seçimlerinde ikamet mahallinde oy kullanma hak ve imkânımızı elimizden alıyor. Yurt dışındaki seçmen, seçme hakkını hukukî engellemelerle kullanamazken, acaba, Türkiye’de oy kullanacak seçmen gerçekten de bir seçim yapabilecek mi? Gerçi Türkiye’de seçimler hep bir kutuplaşmayı, kamplaşmayı, yansıtsa da bu seçimlerdeki kutuplaşma ve kam- plaşma daha da tehlikeli bir boyuta geldi. Terör olaylarının artması, kimi bağımsız adayların, ırkçılığa karşı bir söylem olarak, yeni ve başka bir ırkçı söyleme ve hedefe yönelmesi, tehlikenin hiç de gözardı edilemeyecek boyutlara ulaştığını gösteriyor. Partilerin ciddî bir seçim programı yok. Seçim programları üzerinden bir propaganda yarışı olmayınca da seçmeni harekete geçirebilmenin en iyi yolu olarak kamplaşma ve kutuplaşma görülüyor. Bunun için, seçmeni, iktidara gelindiğinde ne yapacakları ile yanına çekemeyenler, bu programların içeriksizliğini böylece kapatmış oluyorlar. Seçmen, eğer seçecekse kendisine yakın bulduğu partiyi değil, kutuplaştırma sonucu oluşan kamplaşmaya göre oy verecek hâle getirildi. Ülkenin belli başlı sorunları var. Kürt sorunu, işsizlik, tarımdaki iflas, eğitim, üniversite hayatı gibi meselelerin gündeme getirilişine bakın, hiç birinde çözüm adına bir şey yok. Hepsi de yeni bir gerilim üretiyor. AK Parti’nin, CHP’nin, MHP’nin ve bağımsız adayları destekleyen BDP’nin Kürt sorununa çözümleyici ne önerisi aklınıza geliyorsa eğer... “Kürt kardeşlerim! Sizi çok seviyoruz!” narasının yanında, “Kürt halkı, direniş hakkını ele alacak, kan da akacak, çok kötü şeyler olacak” narasının bir çözüm önermesi mümkün mü? Ya da, “Kürt de vardır, Türk de” cümlesi ile, “Kürt yok, herkes Türk’tür” cümlesi neyi çözebilir ki. ÖSYM skandalı iktidara gelen partilerin ortak skandalı değil mi? Bir de kaset furyası var. Kasetleri piyasaya çıkan adaylar hemen görevlerinden istifa ediyorlar. Bir parti bir yara alıyor, ama öbür partiler, kendileri başka bir fazilet ortaya koyamayınca, diğerinin faziletsizliğine sarılıyor. Kasetlerin oluşum süreci bir yana, toplumsal öncüler olarak, ahlakî olarak da güvenilir kimseler olması gereken siyasetçilerin, içine düştükleri bu yüz kızartıcı işleri, özel ahvâl, özel yaşam gibi tanımlamalarla geçiştirme hakkı yok. Hâlbuki, siyasetçinin, bazı konularda özel yaşamı olamayacağı, gibi topluma da önderlik etmesi gerekiyor. Çünkü buradaki özel yaşamda, eşleriyle, aileleriyle ve yakın dostlarıyla geçirilen eğlenceli ve diğer mahrem anlar söz konusu değil. Vel hasılı kelâm, yurt dışındaki seçmen seçemiyor: Çâresiz, yurt içindeki seçmenin seçtiğine boyun eğmek durumunda. Ürkütücü olanı ise, yurt içindeki seçmenin de seçim yapma imkânı olmaması. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 5 gündem Sosyal Demokrasi’nin Sarrazin Dramı İlhan Bilgü • [email protected] Son yıllarda giderek halk nezdinde itibarını ve popüleritesini yitiren Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), partinin önde gelen isimlerinden Almanya Merkez Bankası Yönetim Kurulu Eski Üyesi Thilo Sarrazin’den çektiği kadar herhâlukârda kimseden çekmemiştir. Çünkü Thilo Sarrazin, parti içinde bir kimlik tartışması başlattığı gibi, parti içi iktidar kavgasını da ateşlemiş oldu. Sarrazin tartışması ile gelinen süreçte, Genel Başkan Sigmar Gabriel ile Genel Sekreter Andrea Nahles taraftarları arasındaki kutuplaşma giderek daha belirginleşmeye başladı. Müslüman göçmenlerle ilgili tezleri yüzeysel bir tepki toplayan Sarrazin, bu tepkinin toplumsal bir desteğe dönüşmesi üzerine “Deutschland schafft sich ab: Almanya Kendini Yokediyor” isimli meşhur kitabı ile ileri sürdüğü tezleri daha da net bir şekilde formüle etti. Sarrazin Müslüman göçmenlere ilaveten “Yahudi Geni”ni tezlerine ekleyince partiden ihraç edilmek istendi. Merkez Bankası’ndaki görevinden çekilen Sarrazin, sözkonusu kitabı ile en çok satan yazarların başında gelmeye başladı. Sarrazin’e verilen toplumsal destek öylesine yüksekti ki, bir parti kursa hiç de azımsanamayacak bir seçmen kitlesinin desteğini alabileceği konuşulmaya başlandı. Kitabın yayınlanmasından bu yana geçen sürede partiden ihraç edilmek istenen Sarrazin, oluşturulan hakem heyeti önünde verdiği “sosyal demokrasinin temel ilkelerine bağlı kalacağına” dair söz verince partide kalabilmişti. Fakat, Sarrazin’in partide kalması asırlık sosyal demokrat hareket için, bir kimlik bunalımına da dönüşmedi değil. Genel Sekreter Andrea Nahles partililere yazdığı bir mektupta, Sarrazin’i neden partiden sayfa 6 • Perspektif at(a)madıklarını izah etmek zorunda kaldı.1 Nahles mektubunda, her ne kadar Sarrazin’in görüşleri, sosyal demokrat ilkelerle bağdaşmayan sosyal darwinist bir argüman örneği oluştursa da, hakem heyeti önünde, Sarrazin’in sosyal demokrat ilkelere bağlı kalacağına söz verdiğini, bu görüşlerden dolayı incinen insanlardan da özür dilediğini belirttikten sonra, “SPD’nin ilkelerine bağlı kalmak şartıyla, parti içinde tartışmalı görüşlerin ve şahısların, bazen çok acı da olsa kalabileceğini” söylüyordu. Bu mektup aslında, SPD’nin içine düştüğü kimlik bunalımını, kamuoyuna yansıtmama çabası ve muhtemel eleştirilere karşı bir savunma refleksi olarak da değerlendirilebilir. Çünkü Sarrazin, ne yazdığı kitap öncesi görüşlerinden ne de kitabında formüle ettiği tezlerin hiç birinden vaz geçmediği gibi, bu görüşlerinin doğru olduğunu da hâlâ savunuyor. Waltrop’da katıldığı bir toplantıda, bu görüşlerini değiştirmediğini, hem de göğsünü gere gere ve üstelik tam da Genel Başkan Sigmar Gabriel’in “Sosyal Darwinizm’e karşı, SPD’de kararlı bir direniş var. Thilo Sarrazin, kitabında formüle ettiği tezleri geri aldı”2 dediği ve parti Başkanlık Divanı’nın da göçmenlere yüzde 15’lik bir kota uygulamasını öngören kararını3 eleştirip yerden yere vurarak söylüyor. Başkanlık Divanı, “Köken bir kader değildir. Hele bu zamanda hiç değildir”, sloganı sosyal demokrasinin temel sologanıdır... Belirli toplumsal grupların değersiz görülmesini, şiddetle reddediyoruz... İnsanların sözde bir irsiyete göre değerlendirilmesine karşı çıkıyoruz.... Göçmen ailelere mensup kimselerin de herkes gibi aynı eşit fırsatlara sahip olmasını istiyoruz..., derken Sarrazin, “Sanki, insanın aklı başına, göçmen olunca geliyor veya gidiyormuş gibi...” demekle kalmıyor, “Sizin göreve getireceğiniz insanlar, eğer göçmen kökenli olursa, işte o zaman problemleri ve zorlukları daha da az objektif alarak değerlendirmeye eğilimli olacaklardır,” hükmünü koyuyor. Kısacası, adetâ sosyal demokratlara meydan okuyor. Hayır! Sarrazin için bu bile yetmiyor: “Kim, zekanın ırsî olmadığına inanıyorsa aptalın tekidir, ya da o kimsenin aklından zoru vardır,” haykırışında bulunuyor. 4 Sarrazin, heyet önündeki açıklamasında sosyal darwinist bir görüşü reddetmiyor, sadece bu görüşün “siyasal olarak uygulanmasını” reddediyordu. Bu tartışmaların yaşandığı sosyal demokrat hareket içinde Thilo Sarrazin hâlâ yer bulabiliyorsa, sorulacak olan soru her hâlde şöyle olacaktır: Thilo Sarrazin, tüm olup bitenlere rağmen sosyal demokrat ilkelere bağlı olduğunu iddia ediyorsa - ki parti hakem heyeti buna inanmış durumdadır – SPD, Thilo Sarrazinlemiş durumda mıdır? Tabiî ki, böyle bir soru, oldukça popûlist ve SPD’ye karşı önyargılı bir yaklaşım içerir. Çünkü, partinin Sarrazin’in görüşlerini reddettiği en azından son Başkanlık Divanı açıklamasıyla kararlı bir şekilde ortaya konuluyor. Ancak, SPD’nin ilkelerine bağlı kalmak şartıyla, parti içinde tartışmalı görüşlerin ve şahısların, bazen çok acı da olsa kalabileceğini kabullenen sosyal demokratların, Sarrazin’in son açıklamaları ve görüşlerindeki ısrarlarına yeni ve fakat daha enteresan açıklamalar getirmesi üzerine ne yapacakları da merakları celbediyor. Burada, Sarrazin’in görüşlerini ve şahsını sadece “tartışmalı” olarak mı görecekler, yoksa bunun ırkçılık ve ayırımcılık olduğunda ısrar ederek red mi edecekler? sorusu da gereksiz. Buna rağmen SPD bu soruların cevabını kamuoyu önünde verme sorumluluğundan kurtulumayacaktır. Görülüyor ki, sosyal demokratlar, Thilo Sarrazin olayı ile içinden çıkamadıkları bir drama sürüklenmiş durumdalar. Thilo Sarrazin de, hakem heyeti önünde verdiği sözlerle sosyal demokratları kandırmış durumdadır, denilebilir ise de, Sarrazin bu görüşlerinden aslında vazgeçmediğini, çok güzel bir formülasyonla daha o zaman ortaya koymuştu. Sarrazin, heyet önündeki açıklamasında sosyal darwinist bir görüşü reddetmiyor, sadece bu görüşün “siyasal olarak uygulanmasını” reddediyordu. Aslında Sarrazin, bu açıklamalarında kendi düşünce dünyasının ipuçlarını da vermişti. Hiç bir zaman, öne sürdüğü tezleriyle, sosyal demokrat temel ilkeleri ihlal etme niyeti olmadığını, eğer partililer, bu tezlerden etkilendiklerini düşünüyorsa, bundan dolayı özür dilediğini dile getirirken de, çok kaçamak bir dil kullanmış, aslında kendisi ile çelişmeyen açıklamalar yapmıştı. Yani, özet olarak “görüşlerimden vazgeçmedim” diyen Sarrazin, hakem heyeti önünde de görüşlerinden vazgeçmemişti. SPD ise, Sarrazin’in hakem heyeti önündeki açıklamalarını, Sarrazin’in kendi tezlerinden vazgeçmesi, fakat tartışmalı görüşlere sahip olması olarak değerlendirmeyi tercih edince böyle bir dramın içine düşmüş oldu. Bu dram, sosyal demokratların göçmen ya da gen ırsiyeti ile ilgili konuların dışındaki başka alanlardaki inandırıcılığının da bir yansıması olsa gerek. 1 http://www.spd.de/aktuelles/News/11656/20110426_brief.html 2 http://www.spd.de/aktuelles/News/11672/20110428_gabriel.html 3 http://www.spd.de/aktuelles/Pressemitteilungen/11972 /20110509_beschluss_parteivorstand_gleichberechtigung_anerkennung.html 4 http://www.tagesspiegel.de/politik/quaelgeist-und-quote /4148866.html J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 7 teşkilat Yeni Genel Başkanımızı Seçtik IGMG’nin Yeni Genel Başkanı Kemal Ergün Oldu İslam Toplumu Millî Görüş 4. Olağan Kongresi Duisburg’da yapıldı. Kongre’de yapılan seçimlerde Köln Bölge Başkanlığı yapmakta olan Kemal Ergün Genel Başkan seçildi. Oğuz Üçüncü yeniden Genel Sekreterliğe getirilirken, Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcısı olarak da Hakkı Çiftçi seçildi. Önceki Başkan Yavuz Çelik Karahan kongre öncesi Genel Başkanlık için yeniden aday olmayacağını açıklamıştı. IGMG 4. Olağan Kongresi, delegelerin salondaki yerlerini almasının ardından, 23. Avrupa Kur’an-ı Kerim Yarışması birincisi ve Schwaben Bölgesi’nden Ali Mahmood’un okuduğu Kur’an-ı Kerim ile başladı. Daha sonra ise Teş- sayfa 8 • Perspektif kilatlanma Başkanı Sami Ganioğlu delegelerin yoklamasını yaptı. Yoklamalar sonucunda kongreyi yönetecek olan Divan Heyeti ve üyelerin seçimi yapıldı. Seçimler sonucunda Hamburg Bölge Başkanı Ramazan Uçar Divan Başkanı, Engin Karahan Divan Katibi, Fransa Alpes Bölge Başkanı Emir Demirtaş ile Kuzey Ruhr Bölge Başkanı Murat İleri ve Bekir Altaş da Divan Üyeliklerine seçildiler. Divan heyeti, kongre toplanma yeter sayısının oluştuğunu, delege çoğunluğunun mevcut olduğunu tesbit ettikten sonra gündeme geçildi. Divan Heyeti Başkanı Ramazan Uçar delegelere teşekkür ettikten sonra kongre sürecini anlattı ve arkasından, Genel Başkanlık için aday olmayacağını bildiren Yavuz Çelik Karahan’ın hayat hikayesinin anlatıldığı kısa bir video klibi gösterildi. 4. Olağan Kongre, böylece Yavuz Çelik Karahan’a teşekkür etmiş oldu. Divan Heyeti ayrıca selamlama ve teşekkür konuşması yapmak üzere Genel Başkan Yavuz Çelik Karahan’ı kürsüye davet etti. Delegelerin uzun süre Delegeler oylarını kullanırken ayakta alkışladığı Yavuz Çelik Karahan daha sonra kürsüye geldi ve delegelere teşekkür etti. Teşkilatın ilk kurucularını ve hizmet edenlerini hayırla anan Karahan daha sonra, teşkilatın temel çalışma ilkelerini şöyle anlattı: “Aldanan ve aldatan olmadık, olmayacağız. Müslüman'ın, yaşadığı toplumdaki insanların o Müsluman'ın elinden ve dilindem emin insan olması gerektiğine inandığımız için, emin, kendine güvenilir bir Müslüman toplumu oluşması için gayret ettik, ediyoruz.” Yavuz Çelik Karahan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şu esas ve prensipleri her zaman koruduk, koruyacağız. 1. IGMG İslamî bir cemaattir. 2. Ümmetçi bir hareketiz. Hangi ırk, millet kavim ve dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasûluhu diyen her kesi dinde kardeşimiz kabul ettik, kimseyi tekfir etmedik. 3. Veda hutbesindeki ölçülerle hareket ettik. Peygamberimiz, ‘Ashabım size iki emanet bırakıyorum. Kim bu iki emanete sahip çıkarsa, Allah o toplumu aziz kılar, kim onlardan uzaklaşırsa da zelil kılar’ diyor. Liderimiz, önderimiz olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) bize emanet ettiği Kitab ve Sünneti’ni hareket temeline oturtan bir teşkilat olarak çalıştık. 4. Cihadı insanlara doğru anlatmaya çalıştık. Bazılarının ifade ettiği gibi, savaş ve terörün cihad olmadığını, ak- sine herkesin saadet ve huzuru için çalışma olduğunu anlattık. 5. Filtresiz bir İslam anlayışına sahibiz. Kimileri 'Şu ayetler Kur’an’da olmasaydı' dedi, İslam'ı filtrelemek istedi. Kimileri de İslam’la alay etti, küçük gördü ve kendilerine göre bir İslam istediler. Biz, bu anlamda filtresiz bir İslam anlayışına sahibiz. 6. IGMG bir parti veya siyasî bir teşkilat değildir. Ama toplumsal ve siyasî şuura da sahiptir. Mezheb imamlarımızdan Ebu Hanife, ‘Müslüman yaşadığı dünyadaki olayları ve gelişmeleri bilir, olaylar karşısında tavrını koyar’ diyor. Biz de olayları iyi tahlil yapacağız, yanlışa ve zulme karşı tavır alan bir topluluk olma anlayışı ile hareket edeceğiz. Değerli kardeşlerim, göreve geldiğimden beri, söylemde, eylemde birliğı, kurumsal bütünlüğümüzü ve yapıcı uslûbumuzu koruduk, bu uslûbu ile de İslam’ı ve çalışmalarımızı kamuoyuna sunduk. Bu arada teşkilatımız, bir çok ilklere öncülük etmiştir. Bizim bulunduğumuz 9 yıllık süre içinde de ilklere imza attık. 245 noktada yaptığımız Ana Sınıfı çalışmaları, bölgelerimizde kurulan 80 eğitim merkezimiz bunlara birer örnektir. Teşkilatlanma olarak ise, Kadınlar Gençlik Teşkilatımız, program olarak da Mâide-i Kur’an, Alemlere Rahmet ve Kutlu Doğum programları, Gençlik Umre Programları, Üniversiteliler Başkanlığı bünyesinde akademisyen yetiştirilmesi, J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 9 teşkilat IGMG 4. Olağan Kongresi duygulu bir kardeşlik havası içinde gerçekleşti. gençlerimiz için özel Yıldız ve Hilâl Gençlik eğitim Programları ile Kadınlar Teşkilatımızın hatibelik ve Aile Eğitim programları bu ilklerimize birer örneklik teşkil ediyor. Değerli kardeşlerim, 'mazlum ve mağdurun dini sorulmaz' anlayışıyla, sosyal dayanışmalara önem verdik ve bu amaça okullar, sağlık ocakları, yetimhaneler ve su kuyuları, Kurban Kampanyası gibi projelere imza attık.” Yavuz Çelik Karahan Kur’an'dan çeşitli ayetlerle ve Peygamber Efendimizin çeşitli hadislerini aktararak tavsiyelerde de bulundu. “Hûd Sûresi 112. ve 113.ayetlerde ‘Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür. Haksızlık yapanlara sayfa 10 • Perspektif yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur; sonra, yardım da göremezsiniz,’ buyuruluyor. Biz de bu ayetteki ilkelere sadık kaldık, dosdoğru olduk, haksızlık yapanlara yönelmedik, itiraz ettik. Değerli kardeşlerim. Aramızdaki kardeşlik bağlarını koparacak her türlü davranıştan uzak durmalıyız. Biz bunun gayretini gösterdik. Nasıl ki Hadis-i Şerif’te, aramızdaki kardeşlik bağının gerçek mü’min olduğumuzla ilgili bir bağ olduğu ifade ediliyor, onun için biz de birbirimizi sevip sevgi bağlarını kuvvetlendirmek durumundayız. ‘Sevdiğini aşırı sevme. Buğzettiğine de aşırı buğzetme. Zira bir gün sevdiğin ile düşman olabilir, buğzettiğinle dost olabilirsin’ hadisi de yolumuzu belirleyen bir başka hadistir. Değerli kardeşlerim, benim kendi görev dönemimde, bana destek olan Genel Başkan Yardımcılarına, MYK üyeleri ve personeline, Bölge Başkanlarına, Gençlik ve Kadınlar Teşkilatımıza ve Cemiyet başkanlarımıza teşekkür ediyorum. Sizlerin, bugün burada seçeceğiniz yeni yönetime destek veriniz. Ben kendi adıma bu yardımı ve desteği her zaman yapacağım.” Genel Başkan Yavuz Çelik Karahan, delegelerden helâllik dileyerek konuşmasını bitirdi. Genel Sekreter Oğuz Üçüncü, delegeler adına Karahan’a teşekkür plaketi verdikten sonra Faaliyet Raporu'nu okudu. Oğuz Üçüncü, önce teşkilat için açılan malî davaları eleştirdi. “Şu bir acı gerçek ki, aradan nerede ise üç yıl Genel Sekreter Oğuz Üçüncü, 20 yılı aşkın bir süredir birlikte çalıştığı Karahan’a teşkilat adına teşekkür plaketi verdi. geçmiş olmasına rağmen ya sözkonusu soruşturmalar henüz netleştirilememiştir veya şahsımla alakalı organize suç örgütü soruşturmasında olduğu gibi olay 19 ay sonra savcılık tarafından sessiz sedasız kapatılmıştır” diyen Üçüncü, aradık aradık ama hiçbirşey bulamadık mantığı ile yürütülen soruşturmaların Almanya’daki hukuk devleti kavramının bazı mihraklar tarafından ne denli zorlandığının en açık belirtisi olduğunu söyledi. Davaların, bir şeylerin yanlış yapılmış olmasından kaynaklanmadığını, aksine teşkilata karşı bir baskı unsuru olarak kullanıldığını söyleyen Üçüncü, “Bütün bu olup bitenler, haksızlıkların adını koyduğumuz, Müslümanların nesneleştirilmesine ve İslam düşmanlığına karşı durduğumuz ve haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan olmayı kabullenmediğimiz için yaşandı” dedi. Avrupada İslam ve Müslümanlarla ilgili olağanüstü gelişmelerden hareketle genel bir atmosfer bozukluğu ve toplumsal algı değişikliği meydana geldiğine işaret eden Oğuz Üçüncü, entegrasyon üst başlığıyla Müslümanları ehlileştirme adına yürütülen asimilasyon ve güvenlik politikalarının, devletin gayri müslim dinî cemaatlerde cüret edemeyeceği İslam dininin içeriklerinin belirlenme hevesi gibi gelişmelere karşı teşkilatın tutumunun etkili olduğuna vurgu yaptı. Bu olup bitenler karşısında Müslümanların, IGMG’ye olan güvenin arttığını, açılan yeni cami sayısı ile üye sayısında, Gençlik Teşkilatı, Kadınlar Teşki- latı, Kadınlar Gençlik Teşkilatı üye ve hizmetlerindeki artış ve Eğitim, İrşad, Umre gibi IGMG hizmetlerinden yararlananların sayısındaki artışların bunun delili olduğunu söyledi. Çeşitli faaliyeltlerden örnekler sunan Oğuz Üçüncü, ümmete karşı bir görev olarak yürütülen yardımların, okul, yetimhane, su kuyusu gibi müesseselerin kurulması gibi sosyal yardım faaliyetleriyle devam ettiğini, Avrupa’daki meselelerin çözümünü Avrupa’daki Müslümanlar olarak çözeceklerini, yanlarına da mazlum ve mağdurların dualarını alarak bunu gerçekleştireceklerini söyledi. Oğuz Üçüncü konuşmasını şöyle bitirdi: “Türkiye kökenli insanların oluşturmuş olduğu en büyük sivil top- J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 1 teşkilat lum kurumu olarak İslam di. “Böylece, tarihi kökleToplumu Milli Görüş terimizle buluşma sorummel esaslarıyla, duruşuyluluğumuz vardır. Ama la, çalışma prensipleriyle bunu yaparken, geleceğe ve eşşiz hizmet yelpazesiyle dünden değil, bugünden hepimizin gurur kaynabakmalıyız. Geçmişi değıdır. Genel Merkez, Bölğerlendirme biçimimiz, ge, Şube, İdareci, Üye ve ufkumuzun sınırlarını beCemaat dayanışmasıyla lirler. Geçmişle kuracağıbu kurum Avrupa’da yamız sağlıklı bir ilişki, geşayan Müslümanların inleceğin bizim ellerimizde şallah önünü açacak, en güzel bir biçimde şeMüslümanların eşit hakkillenmesi anlamına gelara kavuşması için gaylir” diyen Kemal Ergün, retlerini artıracak ve gegeçen bu 50 yıllık süreçlecek nesillerin Müslüte, göçün ilk yıllarının, göç man kalmalarını temin eden Müslümanların teedecek çalışmaların öncüsü mel dinî ihtiyaçlarını olmaya Allah’ın izni ile karşılamaları için çalışdevam edecek. Bütün malarıyla şekillendiğini, bunların yolunun Allah şimdilerde ise, bu ihtirızasına uygun bir faaliyet yaçların karşılanmasının anlayışından, toplumsal yanı sıra yeni görevlerin sorumluluğumuzun ve eklendiğini ifade etti. ümmet bilincimizin ge“Yaşadığımız günler, işliştirilmesinden ve yerçi göçüyle Avrupa’ya gelen züyünde hak ve adaletin insanımızın artık misafir detesisi için gayret edilmeğil, kalıcı oluşunun hemen sinden geçtiğinin bilinherkes tarafından kabul cinde olarak ve ayrıca kuedildiği günlere denk dürumsallaşmamızı, ihtisaşüyor” diyen Ergün kosımızı ve yetkin insan sanuşmasını şöyle sürdürdü: yımızı yeni dönemde ge“Bunun için Avrupa’da liştirmek mecburiyetinMüslümanlar ve İslam ile Yavuz Çelik Karahan, yeni Başkan Kemal Ergün’ü tebrik etti. de olduğumuzu hatırlailgili tartışmaların boyuttarak, bir kez daha hepinizi ları alabildiğine çeşitlenisaygı ve hürmetle selamlıyorum ve yine hepinizi Allah'a yor. Bize düşen görev ise bu tartışmalara İslamî kimliğimizle emanet ediyorum.” cevap bulmaktır. Toplumdaki bilgi kirliliğini ortadan kalMuhasebe Başkanı İbrahim Yüksel’in muhasebe radırmak için büyük bir çalışma gayretine girerek bunu süporunu sunmasından sonra ise Divan Heyeti seçimlere rekli kılmalıyız. İçinde yaşadığımız toplumlarda insanlar geçti. Bölge Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu Üyeİslam ile doğrudan tanışmıyor, İslam'ı terörizm ve şiddet leri ve çok sayıda delegenin aday gösterdiği Köln Bölile birlikte gören bir pencereden bakıyorlar. Bunun için buge Başkanı Kemal Ergün Genel Başkan, Oğuz Üçüncü gün, içinde yaşadığımız toplumların kültür dünyalarına, ise Genel Sekreter, Hakkı Çiftçi de Başkan Yardımcısı Müslüman şahsiyetler olarak kültür ve sanat eserleri hediye olarak seçildiler. Seçilmesi üzerine Kemal Ergün bir seetme ve İslam’ı içinde yaşadığımız toplumların dillerinde lamlama ve teşekkür konuşması yaptı. misafir değil, ev sahibi yapma sorumluluğumuz var. Kemal Ergün, delegelere ve Yavuz Çelik Karahan’a Herşeyi tekdüzeleştiren, farklılıkları silip götüren bir küyaptığı görevden dolayı teşekkür ettikten sonra göçün resel selin önünde, farklılıkların birer sorun değil, aslında 50. yılında Avrupa’daki Müslümanların kendilerini zenginliklerimiz olduğunu savunma ve bu toplumları İslam geçici bir göçmen olarak görmemeleri gerektiğini, medeniyeti ile tanıştırma sorumluluğu var. Bu sorumluluMüslümanların Avrupa’da Endülüs, Sicilya ve Osğu ise en güzeli şekilde yerine getirmek durumundayız. Tarmanlı döneminde tarihi kökler oluşturduğunü söyletışırken tanışmak ve yeniden anlamak, söylediklerimizi ve sayfa 12 • Perspektif Teşkilatın ilk kurucularından Ahmed Rüştü Banaz, Eski Genel Başkanlardan Ali Yüksel, Yavuz Çelik Karahan ve yeni yönetim. yaptıklarımızı hikmetlice yapma sorumluluğumuz var.” Fakat bu tartışmaların ve gündemin yoruculuğunun ümidimizi kırmaması, popülist politikaların hep kendini tekrar eden polemiklerin de bıktırmaması gerektiğine işaret eden Kemal Ergün, teşkilat olarak hizmetlere ağırlık vermeye devam edeceklerini bildirdi. Ergün şöyle dedi: “Aile danışmanlıkları, Eğitim Merkezleri, Üniversiteliler için yurtlar, etkin bir Din İstişare Kurulu, İmam yetiştirme merkezleri, İdareciler akademisi ve medya tanıtımı gibi alanlardaki hizmetlerimizi daha yoğun bir şekilde yürüteceğiz. Ufkumuz açık. Avrupa’da Müslümanların İslamî kimlikleri yaşamaları, gelecek nesillerine İslam’ı aktarmaları, onların Müslümanca şahsiyetler olarak toplumda yerlerini almaları için bu teşkilata büyük görevler düşüyor. Bu arada, hak ve adalet anlayışında şeffaf bir toplum hedefliyoruz. Şartlara göre değişen bir hak ve adalet anlayışına karşı çıkıyoruz. Merhum Alija İzzetbegoviç’in dediği gibi, ‘Bizler, savaş da olsa, düşman ahlaksızca tecavüz de etse, her zaman, adalet ve hak ölçülerine bağlı kalmak zorundayız.’ Öte yandan bir temel ilke olarak da affedici ve merhametli olma özelliğimiz var. Muhatabımızı affedebilmeyi, ona kötülüğü ile değil şefkatimiz ile muamele etmeyi, yaptıkları hataları müsamaha ile karşılamayı temel ilke ediniyoruz. Ve biz, bu dünya içın değil; Allah rızası için, ahiretimiz için çalışıyoruz.” Kemal Ergün’ün Genel Başkanlığa seçilmesi üzerine, İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatlarının Avrupa’daki ilk kurucularından Ahmet Rüşdü Banaz ve Eski Genel Başkanlardan Ali Yüksel ile Yavuz Çelik Karahan ve Oğuz Üçüncü kürsüye gelerek delegeler adına tebriklerini sundular ve yeni yönetime desteklerini açıkladılar. IGMG 4. Olağan Kogresi, divan heyetinin, başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, O’nun âl ve ashabının, onlardan sonra gelen tüm Müslümanların ve bu teşkilatı kurup hizmet edenlerden ahirete göç edenlerin ruhları için üç İhlâs bir Fatiha okunması ile bitmiş oldu. Daha sonra da, Kemal Ergün delegelerin tebriklerini kabul etti. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 3 teşkilat Yavuz Çelik Karahan, 9 yıllık Genel Başkanlık görevinden sonra Onursal Genel Başkan olarak hizmetlerine devam edecek. Yavuz Çelik Karahan: Tarihçe-i Hayat Yavuz Çelik Karahan, 1956 Yılında Kırşehir’in Mucur ilçesine bağlı Aydoğmuş köyünde dünyaya geldi. Orta halli bir çiftçi ailesinin 6 çocuğunun ilkiydi.. Annesi henüz kendisine hamileyken “Bu çocuk erkek olursa imam yapalım, Allah yoluna vakfedelim” diyen bir babanın evladıydı. Doğan çocuk beklendiği gibi erkek olunca, önce ilkokul döneminde, Kur’an tahsili için köyün imamına, 11 yaşında iken de hafızlık için Kayseri Taşçıoğlu Kur'an Kursuna gönderildi. Hafızlığa başladı ancak bitiremeden Nevşehir İmam-Hatip Lisesi’ne kaydoldu. Dönemin siyasi çalkantıları içerisinde, çeşitli şehirlerde sürgünlerle geçen öğrencilik hayatının ardından nihayet mezun olmayı başardı. 1968-69 öğretim yılında bir Konya ziyareti sırasında, henüz 13 yaşındayken, henüz başlamış olan Milli Görüş hareketi ile tanıştı. İmam-Hatip Lisesi 'den sonra üniversiteye devam etti. Üniversite yıllarında İmam-Hatip Mezunları Cemiyeti, Din Görevlileri Derneği, Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncılar Derneği’nde çeşitli kademelerde görev yaptı. 1980 yılında 12 Eylül darbesi olduğunda, Kayseri Akıncılar Derneği İl başkanlığı ve İç Anadolu bölge sorumluluğu görevlerinde bulunuyordu. Bu görevlerinden dolayı darbeciler tarafından, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde idamla yargılandı. Dönem, hukukun gücünün değil, gücün hukukunun hakim olduğu bir dönemdi. 4 yıllık üniversitenin 2,5 yılı cezaevlerinde geçti. Böylelikle cezaevi serüveni başlamış oluyordu. Toplamda sayfa 14 • Perspektif ömrünün 9,5 yılı çeşitli siyasi davalardan dolayı hapishanelerde geçecekti. Ömürboyu kamu görevlerinden men cezası aldı. 1985 yılında Avrupa'ya zorunlu olarak hicret etti. Fransa'da cemiyet imamlığı ve Bölge Başkanlığı yaptı. O tarihlerde Fransa tek bölge idi. Avrupa Müslüman Gençler Teşkilatı’nın kurucu genel başkanı oldu. Bu kuruluş daha sonra Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın Gençlik Kolları olarak faaliyetlerine devam etti. Yavuz Çelik Karahan, yaklaşık 10 yıl Gençlik Kolları Genel Başkanlığı’nı yürüttü. Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın 1993-94 çalışma yılında teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcılığı görevine getirildi. 1995' de yeni kurulan İslam Toplumu Milli Görüş’ün kurucu genel başkan yardımcısı olarak görev aldı. Ardından 8 yıl IGMG Teşkilatlanma başkanlığını yürüttü. 2002 yılının 23 Eylül’ünde genel başkanlığı vekaleten üstelenen Yavuz Çelik Karahan, 03 Haziran 2003 tarihinde Genel Başkan oldu. Yaklaşık 9 yıl, yani iki dönem IGMG Genel Başkanlığı yapan Yavuz Çelik Karahan, 13 yaşındayken başladığı Milli Görüş davasına, 15 yıl Türkiye’de, 27 yıldır da Avrupa’da olmak üzere 42 yıldır hizmet ediyor. IGMG'nin Olağan Kongresi’nde yeniden Genel Başkan adayı olmayan Yavuz Çelik Karahan, davanın bir ferdi, abisi ve Onursal Genel Başkanı olarak bundan sonra da hizmete devam edecek. Yavuz Çelik Karahan, görevini yeni Genel Başkanımız Kemal Ergün’e teslim etti. Kemal Ergün Göreve Başladı 14 Mayıs 2011 tarihindeki 4. Olağan Kongre’de IGMG Genel Başkanı seçilen Kemal Ergün görevine başladı. Kongre sonrasında, önceki başkan Yavuz Çelik Karahan ile birlikte, IGMG Genel Merkez personeli, Merkez Yürütme Kurulu ve Başkanlık Divanı üyeleri ile bir toplantı yapan yeni Genel Başkanımız Kemal Ergün çeşitli görüşmelerde de bulundu. Onursal Başkan olarak hizmetlerine devam eden Yavuz Çelik Karahan toplantılarda, Genel Merkez’in çalışma yöntemleri ile ilgili bilgiler verdi. Bir sivil toplum kuruluşu ve dinî cemaat olarak İslam Toplumu Millî Görüş’ün Avrupa Müslümanları için önemine değinen Karahan, yeni yönetime her konuda yardımcı olacağını bildirdi. Yeni Genel Başkan Kemal Ergün de, hizmetlerin aynen devam edeceğini ve teşkilatın kurumsallaşma çalışmalarına hız verileceğini söyledi. 14 Mayıs 2011 tarihinde İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Başkanlığına seçilen Kemal Ergün 1967 yılında Ordu’nun Fatsa ilçesinde doğdu. 1992 yılında Mısır El-Ezher Üniversitesi Hadis Anabilim dalından mezun olan Ergün, 1993 yılında Frankfurt Merkez cemiyetinde imamlığa başladı. 1994 yılından sonra Rhein-Neckar-Saar bölgesinde imamlık ve yöneticilik yapan Ergün, 2002 yılından bu yana IGMG Köln Bölge Başkanlığını yürütüyordu. 2003 yılında Hacc Emirliği görevini de üstlenen Ergün, Kongre sonrasında, IGMG Genel Merkez Personeli, Merkez Yürütme Kurulu ve Başkanlık Divanı üyeleri ile bir toplantı yapan yeni Genel Başkanımız Kemal Ergün göreve başladı. son olarak Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim bölümünde Almanya’nın göç ve entegrasyon politikası alanında lisans tezini tamamladı. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 5 teşkilat Gençlik Umre Programı Üzerine... Ali Mete • [email protected] IGMG Hac Umre Seyahat Şirketi’nin düzenlediği umre programına bu sene yaklaşık 3000 genç katıldı. IGMG Gençlik Teşkilatı gençlerle beraber Umre programı hazırlanmasında başrol oynadı. Igmg.de ve Perspektif Dergisi redaksiyonundan Ali Mete, Medine’de IGMG Gençlik Başkanı Mesut Gülbahar ve Gençlik Eğitim Başkanı Ünal Ünalan ile gençlik teşkilatının çalışmaları ve Gençlik Umre Programı hakkında konuştu. Biz de Umre ile tüm bunları biraraya getirmeyi arzuladık. Genç arkadaşlarımız aileleri ve arkadaşları ile Umre’ye gitme imkânı elde ettiler. İslam’ın doğduğu yerlere açılmak, ibadetlerini yerine getirmek beraberce yaşanabiliyor. Seyahatin Türkiye üzerinden yapılması ve orada kalma imkânı sunulması da akrabaların ziyaret edilmesini sağlıyor. IGMG Gençlik Teşkilatı Umre Programı’nda hangi faaliyetlere yer verdi? Gülbahar: Gençlik Teşkiları yöneticileri, Kadınlar Gençlik Teşkilatı yöneticileri, Umre faaliyetine doğrudan katıldılar. Bölge Gençlik Başkanlarımız da programda yerlerini aldılar. Bunlar ya kafilelere ya da merkezi organizasyonda görevde bulundular. Hedefimiz Umre vesilesiyle gençlerimize ulaşabilmek, Umre bunun için iyi bir fırsat sunuyor. Bu sayede gençlerle daha iyi tanışabiliyor, dertlerini paylaşıyor ve onlara perspektif sunma imkânına sahip oluyoruz. Bir atasözümüzün dediği gibi, birini tanımak istiyorsan, onunla ya iş yapacaksın ya da seyahat edeceksin. Bu nedenle gençlerin karşılıklı tanışabilecekleri platformlar oluşturmaya çalıştık. Mekke ve Medine’de hergün mescidlerin önünde buluştuk ve kısa sohbetler yaptık. Akşamları beraberce tavaf yaptık. Her öğleden sonra farklı bölge teşkilatlarımızın mihmandarlığında Darul Erkam sohbet halkaları oluşturduk, yüzlerce gencimiz buralara katıldılar. Umre programını gençlik çalışmalarına dahil etme düşüncesi nasıl doğdu, önce oradan başlayalım? Ünalan: Aslında bu yeni bir durum değil. Gençlerimiz Hac ve Umre dönemlerinde gönüllü eleman veya görevli olarak bu hizmetlerin yapılmasına katkı sağlıyorlardı. Böylece kabiliyetlerine göre hacılarımıza yardımcı olma imkânına sahiptiler. Gençlik Umre Programı’na özel önem vermemizin başka sebepleri var. Şöyleki; yeni nesillerin din anlayışlarında değişim gözlemliyoruz, genç bayan ve erkekler Hacca gitmek için yaşlanmayı beklemiyorlar. Erkenden gitmeyi tercih ediyorlar. Bu nedenle gençlik çalışmalarımıza Umre Programını da dahil ederek hizmetlerimizin kapsamını genişlettik. Gülbahar: Şunu da eklemek yerinde olur sanırım. Genç Müslümanların tatil anlayışında da değişiklikler oldu. Dedelerimiz yaz tatillerini sadece memleketlerinde, akrabalarının ve dostlarının yanında geçiriyorlardı. Bir evleri vardı, bu evin de inşaatı izinden izine devam ederdi. Bizim babalarımız annelerimiz ise önemli bir gelenek olan akraba ziyaretlerini devam ettirmenin yanı sıra, başka yerlerde kısa süren tatil anlayışı ile de hareket ettiler. IGMG Gençlik Teşkilatı Egitim Başkanı Ünal Ünalan gençlere hitap ediyor. sayfa 16 • Perspektif Ünalan: Bu toplantıların yanı sıra şahsen benim için bireysel iletişim çok önemliydi. Daha öncelerde bölge ziyaretlerim esnasında gördüğüm birçok genç arkadaşla burada karşılaştım. Umre olmasaydı onları muhtemelen bu kadar yakın zamanda yeniden göremeyecektim. Size göre Umre esnasında gençler Avrupa’daki hayatlarında kendilere ufuk açacak neler öğrendiler? Ünalan: Herşeyden önce manevi bir tecrübe yaşadılar. Umre ve Hac, pratik eğitimdir aynı zamanda. Kabe etrafından yapılan tavaf Allah’ın birliğini temsil ediyor. Herşey ve herkes Allah’tan, sonuçta hepimiz O’na döneceğiz. İhram ise ölümden sonra dirilişin ardından mahşer gününde insanların toplanmasını sembolize ediyor. İhramlı iken kelimenin tam anlamıyla bir sineğe bile dokunulmaz. Bu hassasiyet Umre ve Hac’dan sonra da korunmalıdır. Sohbetlerimizde hep bunlara dikkat çektik. İhramlı iken içinde bulunduğumuz hâlin istisnai değil, her zaman yaşamamız gerek bir hâl olduğuna anlattık. Umre bir kısım günahlardan mağfiret dileme kapısıdır aynı zamanda. Hac ya da Umre yapan kişi henüz yaratılmadan önce Allah’a verdiği sözü yeniler. Umre yeni bir başlangıç olur. Gülbahar: Gençlerimizin zamanlarını en iyi şekilde geçirmelerini arzuluyoruz. Umre unutulmaz bir hatıra bırakmalı ardında. Aynı zamanda gençlerimizin Umre ile, dinlerinin getirdiği ve Allah’a olan şahsi sorumluluklarının bilincini derinden yaşamalarını istiyoruz. Cemaat burada temel bir kavram. Çünkü tüm bu anlattıklarımız cemaat içinde hayat bulabilir. Gençlerin çoğunluğu ümmetin çok farklı insanlardan oluştuğunu ilk defa burada tecrübe ediyorlar. İslam’ın Kuran ve Sünnet ışığıda farklı şekillerde yaşanabileceğini görüyorlar. Zaten Kuran’da da seyahat etmek ve dünyayı tanımak tavsiye ediliyor. Ünalan: Çok doğru. Buna ek olarak Umre ve Hac’ın çok önemli bir faydayı beraberinde getirdiğini söylemeliyiz. Tüm dünyadan gelen Müslümanları birarada görmek için Mekke ya da Medine’ye gelmek yeterli oluyor. Eksik olan nokta dünyanın farklı yerlerinden gelen gençlerin iletişim kurabilecekleri platform ve imkânların olmaması. Öyle zannediyorum ki, biraraya gelip konuşabilsek, benzer şeylerle meşgul olduğumuzun farkına varacağız. Aynı şekilde, düşünce ve perspektifler açısından da çeşitliliğin boyutlarının da farkında varacağız. Çokkültürlülük yani? Ünalan: Elbette. Müslümanlar burada çok rahat hareket ediyorlar. Kalabalıkta birisi birinin ayağına bastığında ya da sadece dokunduğunda, dönüp özür diliyor. Halbuki bu kadar kalabalık ortamlarda bunlar normal sayılmalı. Dini anlayışlardaki ve kültürel farklılıklar çok önem arzetmiyor. Burada tüm Müslümanlar “Allah’ın evinde” bulunuyorlar, bu nedenle Kabe’yi tavaf ediyorlar. Kamboçya, Hindistan, Kolombiya, Komor Adaları ya da Almanya, nereden gelirlerse gelsinler, hangi mezhebe mensuplar farketmiyor, hepsi Kabe’yi tavaf ediyor. Peki hiç mi sorun yaşanmıyor? Gülbahar: Elbette yaşanıyor. Seyahat ve farklı bir yerde olma bazı zorlukları beraberinde getiriyor doğal olarak. “Arap tarzı”na ayak uydurmak, alışmak kolay değil. Kendi alışkanlıklarımız, anlayışlarımızla birçok şey uyuşmuyor. Ayrıca Hac da ya da Umre de olsun ulaşım, hareket alanı gibi konularda zorluklar yaşanıyor. Fakat sabırlı olmak herşeyi kolaylaştırıyor. Bu kıymetli sohbet için teşekkür ederiz. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 7 islam ve hayat Ehl-i Kitap Prof. Dr. Saffet Köse • [email protected] beple burada, fıkıh literatüründe kitâbî kelimesiyle ifade edilen ehl-i kitap çerçevesinde daha çok Yahudiler ve Hıristiyanlar üzerinde durulacaktır. Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i Kitap Kur’ân-ı Kerîm ehl-i kitaptan Müslümanlarla ortak kimi noktalara sahip bulunan ancak bilgi hatası olanlaKelime anlamı itibariyle semavi / ilâhî bir kitaba inarı muhatap alarak yanlışlarını düzeltmeye ve doğru nanlar anlamına gelen ehl-i kitâp, Kur’ân-ı Kerîm’de daolanda buluşmaya davet eder. Mesela Hz. İbrahim’i saha çok Yahudiler (yehûd) ve Hıristiyanlar (nasârâ) için hiplenen5 ehl-i kitaba, onun Yahudi, Hıristiyan ya da müşkullanılır. Ancak Hz. Peygamber’in Bahreyn, Hz. rik değil, Allâh’ın varlık ve birlik (tevhid) inancına bağÖmer’in de İran Mecûsîlerinden, Hz. Osman’ın Berlı, samimi bir Müslüman olduğunu hatırlatır6. Tevrat ve berîlerden cizye aldığı, dolayısıyla kendilerine ehl-i kiİncilin kendisinden sonra indirilmiş olmasını da onlatap muamelesi yaptığı nakledilmektedir.1 Hz. Ömer’în rın iddialarını nakzeden bir delil olarak ortaya koyar.7 Kur’ânMecûsîler’e nasıl muamele edeceğini bilmediğini söyı Kerîm bununla Hz. İbrahim’in gerçek inancını Hz. Mulemesi üzerine Abdurrahman b. Avf’ın “Mecûsîler’e ehlhammed’in temsil ettiğini, eğer Hz. İbrahim’i sahiplenme i kitap muamelesi yapınız” 2 şeklindeki hadisi kendisine ve onun yoluna tabi olma konusunda samimi iseler Hz. hatırlattığı nakledilmektedir. Hz. Peygamber Mecûsilere Muhammed’in mesajını kabul etmeleri gerektiğine vurkestiklerinin yenilmemesi, kadınlarıyla evlenilmemesi şarguda bulunur. Çünkü O, Hz. İbrahim’in duasının tecellisidir8; tıyla kendilerine cizye konularak ehl-i kitap muamelesi O’nun mesajının takipçisidir9 ve O’nun dinine çağrıda yapılmasını istemiştir3. Bu ve benzeri bilgiler sebebiyle bulunmaktadır10. Hatta Tevrat ve İncil’de,11 yani kendi ulema arasında ehl-i kitabın kimlerden oluştuğu husukutsal kitaplarında12 Hz. Muhammed (sav) son peygamber sunda bazı farklı görüşler oluşmuştur. Hanbelî ve Şafiî olarak müjdelenmiştir13. Onlar da bunu yakından bilmezhepleri sadece Yahudi ve Hıristiyanları ehl-i kitap mektedirler. Üstelik Hz. Peygamberi oğullarını tanıdıkları sayar iken, Hanefîler ise semâvî bir dine inanan ve ilâhî gibi tanımaktalar14; bu gerçeği insanlara açıklayacaklabir kitabı bulunan ya da suhuf verilen her bir ümmeti ehlrına, onu gizlemeyeceklerine dair de i kitap kapsamında görürler4. söz vermişlerdir15. Zaten bütün peyBu son görüş çerçevesinde ehlgamberler aynı hakikatleri insanlara tebi kitabın kimler olduğu geniş bir liğ ettiklerinden birbirlerini tasdik etaraştırmayı gerektirir. Bu seKur’ân-ı Kerîm ehl-i kitaptan Müslümanlarla ortak nokta1 8 larda bulunan ancak bilgi Mâlik, el-Muvatta’, “Zekât”, 41 Bakara Suresi, [2:129] 2 9 Mâlik, el-Muvatta’, “Zekât”, 42 En’am Suresi, [6:161] hatası olanları muhatap ala3 10 İbn Ebî Şeybe, el-Musannef [nşr. MuHacc Suresi, [22:78] 11 rak yanlışlarını düzeltir ve hammed Avvâme], Cidde 2006, IX, Saf Suresi, [61:6] 12 bkz. Tesniye, 18: 15-19, Matta 21, 33-46, Yu118 gerçekte buluşmaya davet 4 bkz. DİA, “Ehl-i Kitap” md. hanna, 1: 19-21, 14: 25-30, 15: 25-26, 16: 7-15 5 13 eder. Âl-i Imrân Suresi, [3:65, 67, 69] Âraf Suresi, [7:157] 6 7 Âl-i Imrân Suresi, [3:67] Âl-i Imrân Suresi, [3:65] sayfa 18 • Perspektif 14 15 Bakara Suresi, [2:146]; En’am Suresi, [6:20] Âl-i Imrân Suresi, [3:187] mişler ve her peygamber bir sonsen hem izzet hem hikmet sahibisin.” 16 rakini müjdelemiştir . (Mâide Suresi, [5:116-118]) Bütün bunlardan dolayı Kur’ânKur’ân-ı Kerîm ehl-i kitâbın Alı Kerîm ehl-i kitabı Müslümanlarla lâh’ın kendilerine azap etmeyeceği kendileri arasında ortak bir sözde, “tevve farklı muamele edeceği şeklindeki hîd” akidesinde buluşmaya davet iddialarının da asılsız ve kuruntudan eder17. Daha özel olarak da Yahudiibaret olduğunu bildirir22. ler’in Hz. Üzeyir’in18, HıristiyanRasulullah devrinde Ehl-i Kitâb lar’ın da Hz. İsa’nın Allâh’ın oğlu19 Müslümanlarla ehl-i kitaptan olduğuna itikatlarının doğru olmaMüslümanlar, İslam geldiği anolan vatandaşlar arasındaki ilişkidan itibaren ehl-i kitapla yakın ilişdığını, İsrailoğullarından sadece bir olan Allâh’a kulluk edeceklerine daki içinde olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in lerin samimiyetini gösteren en ir kesin söz aldığını hatırlatır20. Hıiçlerinden haksızlığa sapanlar, yaönemli göstergelerden birisi de ristiyanlara da “Allah, Meryem oğni sertlik yanlısı olanlar dışında aralarındaki sosyal dayanışmadır. lu Mesih’in kendisidir”; “Allâh üçün ehl-i kitap mensuplarıyla iyi ilişkiler Rivayete göre infak edilecek kişiler üçüncüsüdür” diyenlerin hatalı oliçinde olmayı emretmesi23, insanın hususunda Müslüman kardeşlerini şerefini sırf insanlığından alması24; duklarını bizzat Hz. Îsâ’nın: “Ey İsbütün insanların Âdem ve Havrâiloğulları! Benim de rabbim sizin tercih etmelerini isteyen Hz. Peyva’nın çocukları25 dolayısıyla Hz. de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” gambere ikaz gelmiş ve malî yarAli’nin dediği gibi insan olarak karsözüyle hatırlatır. Meryem oğlu Medım hususunda ihtiyaç sahipleri deş olmalarındandır. sîh’in de sadece bir peygamber, anarasında din ayırımı yapılmaması Müslümanlarla ehl-i kitaptan nesinin de dürüst ve inançlı bir kaistenmiştir. olan vatandaşlar arasındaki ilişkiledın olduğuna ve her ikisinin de birin samimiyetini gösteren en önemrer beşer olarak yiyip içen insanlar 21 li göstergelerden birisi de aralarınolduğuna vurgu yapar . Yine Kur’ân-ı Kerîm hesap günü daki sosyal dayanışmadır. Rivayete sorgulama sırasında Allâh’ın Hz. göre infak edilecek kişiler hususunÎsâ’ya: “Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlada Müslüman kardeşlerini tercih ra sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve anetmelerini isteyen Hz. Peygambere nemi birer tanrı kabul edin’ dedin?” buikaz gelmiş ve mali yardım hususunda yurduğu zaman onun şu cevabı vereceğini ihtiyaç sahipleri arasında din ayırıbildirir: “Hâşâ! Seni tenzih ederim. Hakmı yapılmaması istenmiştir26. Bu ayetin tefsirinde meşhur müfessir Elmalılı kım olmayan şeyi iddia etmek bana yaHamdi Yazır (ö.1942) şunları söyler: “Gerek Müslüman ve kışmaz. Hem ben söyleseydim şüphesiz sen onu bilirdin. Sen begerek gayr-ı Müslim herhangi bir fakire sadaka vermekten, nim içimdekini bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. verdiğiniz zaman da iyisini vermekten sakınmayınız. Madem Gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin. Ben onlara ancak seki Allâh mü’min veya kâfir herkesin rabbidir ve madem ki sanin bana emrettiklerini söyledim; ‘Benim de rabbim sizin de dakalarınız Allâh hesabınadır, o halde mü’mine de, kâfire de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduAllah için tatavvuan sadaka verebilir ve her ikisinin de ecriğum sürece onların yaptıklarına tanık idim. Fakat sen beni içni alırsınız” 27. Bizzat Hz. Peygamber bir Yahudi ailesine lerinden aldıktan sonra onların halini bilip gören sadece sentasaddukta bulunmuştur ki O’nun vefatından sonra da onsin. Sen her şeye şahitsin. Şayet onlara azap edersen, şüphesiz lar bundan yararlanmaya devam etmiştir28. onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen, hiç kuşku yok 16 23 17 24 Bakara Suresi, [2:101]; Mâide Suresi, [5:68]; Saf Suresi, [61:6] Âl-i Imrân Suresi, [3:64] 18 Tevbe Suresi, [9:30] 19 Tevbe Suresi, [9:30] 20 Bakara Suresi, [2:83] 21 Mâide Suresi, [5:72-75]; ayrıca bk. Nisâ Suresi, [4:171] 22 Nisâ Suresi, [4:123] Bakara Suresi, [2:105]; Ankebût Suresi, [29:46] İsra Suresi, [17:70] 25 Nisâ Suresi, [4:1]; Âraf Suresi, [7:189]; Zümer Suresi, [39:6]; Hucurât Suresi, [49:13] 26 Bakara Suresi, [2:272] 27 Hak Dini Kur’ân Dili, II, 939 28 Ebû Ubeyd, Kitâbü’l-Emvâl, s. 605 J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 1 9 islam ve hayat disinin Allâh nezdinde davacı olacağını Bu zihniyet doktrine de yansımıştır. bildirmiştir34. Kur’ân-ı Kerîm İslam Mesela Müslümanlara karşı düşmanca tavır içinde olmamış gayr-ı müstoplumunda yaşayan gayr-ı müslimlerin bugün insan hakları kapsalimlere iyilik etmeyi Allâh’ın yasaklamadığını bildiren ayetlerden hamında değerlendirilen bütün temel haklarını tanımış ve Hz. Peygamber reketle bir Müslümanın sırf gayr-ı müsde korumuştur. Mesela Kur’ân diğer lim vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak üzere vakıf kurabileceği, din mensuplarına inançlarından dolayı baskıyı açıkça yasaklamış35, uybunun için malından vasiyette bugulama da bu yönde gelişmiştir. Hz. lunabileceği konusunda İslam huİslam’ın ilki temel kaynağı Peygamber’in Medîne’de bulunan ve kukçuları arasında görüş birliği varKur’ân-ı Kerîm ve Hz. PeyYahudilerin dini eğitim-öğretim dır. Hz. Ömer ve bazı alimler zekâtın yaptıkları Beytü’l-midras adındaki verileceği yerleri belirleyen ayette29 gamber İslam toplumunda geçen fukarâ’ ifadesini Müslüokullarına dokunmaması bunun tiyaşayan ehl-i kitap vatanmanların, mesâkîn kelimesini de pik örneklerinden birisini oluşturur. daşların temel haklarını gügayr-ı müslim vatandaşların yoksulu Sadece onlara ara sıra gidip İslam’ı venceye almışlardır. Mesela olarak açıklamıştır. Ebû Hanîfe ve anlatmıştır. Kabul edip etmeme hakHz. Peygamber sırf gayr-ı talebesi İmam Muhammed gibi kı kendilerine aittir. O gününün gebazı müctehidler ile Yusuf el-Kaleneğinde yer alan cizye uygulamaMüslim olduğu gerekçesiyle radâvî30, Seyyid Sâbık31 gibi çağdaş sı da devlete bağlılığın sembolik ifahaksızlığa uğrayan din menalimler de İslam toplumunda yaşayan desidir ve askerlikten muaf olmalasupları (zimmî) için hesap gayr-ı Müslim vatandaşlara fıtır sarından dolayı can güvenliği ve mal günü ilk kendisinin Allâh dakası / fitre verilebileceği görüşüemniyeti, din ve vicdan özgürlüğü başnezdinde davacı olacağını nü savunmuşlardır. Emvâl kitaplata olmak üzere temel haklarını korında yer alan ‘fıtır sadakasının bir elruma karşılığında alınmıştır. Cizye bildirmiştir. de toplanarak üçe bölünüp mükellefi de sadece çalışan erkeklerdir. 1/3’ünün Müslümanların fakirleriKadınlar, yaşlılar, hastalar, işsizler, din ne 1/3’ünün göçebe Arap kabileleadamları gibi vatandaşlar bu vergirine (el-A‘râb), 1/3’ünün de rahipden muaftır. Ayrıca bütün gayr-ı lere verilmek üzere organize edildimüslim vatandaşlara da muhtaç duği’ şeklindeki bilgi32 erken dönemruma düşmeleri halinde sosyal gülerden itibaren bu yönde bir uyguvence sağlanmıştır36. lamanın var olduğunu göstermektedir. Maide suresinin 5. Ayeti ehl-i kitap-müslüman ilişkisi açısından iki Yine Ebû Hanîfe ve talebesi İmâm önemli hüküm koyar. Birincisi doMuhammed’e göre İslâm toplumunda yaşayan gayr-ı Müslim vamuz gibi açık yasaklar hariç ehl-i kitandaşlara kurban etinden, ceza kurbanından, nezir kurtabın yiyeceği ve kestikleri Müslümanlara helaldir. İkinbanlarından verilebileceği gibi kefâretlerden de verilebicisi ise, ehl-i kitaptan kadınların iffetli olanlarıyla Müslülir33. Bütün bunların mali ibadet kapsamında oluşu ayrıca man erkekler evlenebilirler. Tersi ise caiz değildir. Bunun anlamlıdır. sebebi şudur: Irzlarda aslolan humettir kuralı gereğince Kur’ân İslam’ın ilki temel kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peyve sünnet aile hukukunu ilgilendiren hususlarda helalliği gamber İslam toplumunda yaşayan ehl-i kitap vatandaşistisna saydığından bunları ayrıntılı şekilde açıklamış ve bu ların temel haklarını güvenceye almışlardır. Mesela Hz. Peyiki temel kaynakta helal olduğu beyan edilenlerin dışındakiler gamber sırf gayr-ı müslim olduğu gerekçesiyle haksızlığa ilke olarak haram kapsamında kalmışlardır. Bu açıdan Müsuğrayan din mensupları (zimmî) için hesap günü ilk kenlüman kadınların ehl-i kitap erkekleriyle evlenemeyeceği 29 33 30 34 Tevbe Suresi, [9:60] Fıkhü’z-zekât, Beyrut 1389/1969, II, 950, 957 31 Fıkhü’s-sünne, Beyrut 1969, I, 415 32 Abdürrezzâk, el-Musannef, Beyrut 1971-75, IV, 113, nr. 7168-7169; Ebû Ubeyd, Kitâbü’l-Emvâl, s. 606; İbn Zenceveyh, Kitâbü’l-Emvâl, s. 613 sayfa 20 • Perspektif Pezdevî, Kenzü’l-vusûl, Karaçi, ts. (Mektebetü Câvid), I, 123 Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Harâc, s. 135 35 Bakara Suresi, [2:256]; Yunus Suresi, [10:99] 36 Ebû Yûsuf, s. 136 konusunda icma oluşmuştur. Müslüman erkeklerin ehl-i kitap kadınlarının iffetli olanlarıyla evlenebileceklerini açıklayan ayet daha hassas olmasına rağmen Müslüman kadınların ehl-i kitap erkekleriyle evliliğini sükût geçmiş olması da bu düşünceyi teyit eden bir husustur. O sebeple Kur’ân’da Müslüman kadının ehl-i kitaptan bir erkekle evlenemeyeceği hükmü yoktur denilemez. ma, taziyede bulunma, bayramlarını tebrik etme, herhangi bir başarı durumunda kutlama, düğünlerine iştirak, başlarına gelen felaketler sebebiyle geçmiş olsun dileklerini iletme ya da maddi manevi yardımda bulunma gibi hususlarda Müslüman vakarını koruma şartıyla iyi ilişkileri geliştirmelerine bir engel gözükmemektedir39. Bugün temel insani ihtiyaçların Bu gün Avrupa ülkelerinde karşılanmasında Müslümanların gerek ülke olarak gerekse bireysel anyaşayan Müslümanlar için lamda gayr-ı müslimlere yardımda Ehl-i Kitâb ile ilişkimiz en temel vazifeyi belirleyen bulunmalarına bir engel yoktur. MeBugün Avrupa ülkelerinde yaşayan Hz. Peygamberin şu hadisisela Hz. Peygamberin 627 yılında kenMüslümanlar için en temel vazifeyi dir: “Allâh’ın helalini haram, disine ve Müslümanlara her türlü ezibelirleyen Hz. Peygamberin şu haharamı helal kılmadıkça yeti yapmış olan Mekke’li müşriklerin disidir: “Allâh’ın helalini haram, hakıtlık çektiklerini öğrenir öğrenmez ramı helal kılmadıkça Müslümanlar Müslümanlar şartlarına bağkendilerine büyük bir mali yardımşartlarına bağlıdırlar” 37. Bu hadise gölıdırlar”. re, özellikle bu tür ülke vatandaşı olan da bulunması buna önemli bir örya da herhangi bir sebeple mesela iş, nektir40. Esasen bu konuda yukarıda yer verilen Bakara suresinin 272. eğitim gibi sebeplerle buralarda yaayeti ile Mümtehine suresinin 8-9. şayan Müslümanlar, vermiş oldukayetleri de delildir. ları sözlere, girişte koşulan ve kabul Medîne’ye kendisini ziyarete geettikleri şartlara, bir iş yerinde çalılen Necran Hıristiyanlarının ayin yapşıyorlarsa iş ahlakına göre davranmak, mak için yer talep etmeleri üzerine ilgili kurallara uymakla yükümlüHz. Peygamber’in Mescidi tahsis dürler. Esasen bu Kur’ân-ı Kerîm’in etmesinden41 anlaşıldığı kadarıyla Müsısrarla üzerinde durduğu ve bugün lümanların kendilerine ihtiyaç olduğu devletler hukukunun en esaslı prendurumlarda ehl-i kitabın din ve vicsibini oluşturan “ahde vefâ” ilkesinin dan özgürlükleri ile ilgili sıkıntılarıde bir gereğidir38. Sözgelimi Müslüman müteşebbisler, işletmelerine tahakna yardımcı olmaları da bir insanlık kuk eden vergileri dürüst biçimde ödeborcudur yargısında bulunulabilir. mekle yükümlüdürler. MüslümanSonuç olarak: Kur’an ve Sünnetten lar, İslam’ın açıkça emrettiği ya da yasak kıldığı hususlara elde edilen prensipler uyarınca, özellikle Hz. Peygambeburalarda da uymak durumundadırlar. Mesela bu günkü rin ehl-i kitap ile ilişkisinden yola çıkarak Avrupa ülkeleAvrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlar Cuma namazı rinde yaşayan Müslümanların en temel görevi İslam’ı takılmakla yükümlüdürler. bi bir şekilde yaşamaları ve böylece muhataplarına örnek Nüfusu ehl-i kitaptan olan insanların oluşturduğu ülolmalarıdır. Zaten Kur’ân-ı Kerîm Hz. Peygamberin yükelerde yaşayan Müslümanlar gayr-ı müslimlerle olan ce ahlak üzere olduğunu belirtirken42 kendisi de güzel ahlakı tamamlamak üzere geldiğini beyan etmiştir43. Müsilişkilerinde insani ilişkilerin gereğine göre hareket etmelümanların, dünyanın neresinde bulundukları farkedilmeksizin, lidirler. Yeri geldiğinde anladıkları dilden selam verme, verdikleri selamı alma, hastalarını ziyaret, cenazelerine katılbu yüce ahlakı bizzat ortaya koymaları gerekmektedir. 37 40 38 41 Buhârî, “İcâre”, 15; Ebû Dâvûd, “Akdiye”, 12; Tirmizî, “Ahkâm”, 17 Mâide Suresi, [5:1]; İsra Suresi, [17:34]; Müminûn Suresi, [23:78]; Mearic Suresi, [70:32] 39 İbn Kayyim el-Cevziyye, Ahkâmu ehli’z-zimme, Beyrut 1415/1985, I, 157-162 bak. M. Hamidullah, “Hudeybiye” md. DİA İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, II, 507; İbn Sa‘d, et-Tabakatü’lkübra, I, 357 42 Kalem Suresi, [68:4] 43 Mâlik, el-Muvatta’, “Husnü’l-huluk”, 8; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 381 J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 1 islam ve hayat Hucurât Sûresi ve Bazı Ahlâk Kuralları Hulusi Ünye • [email protected] Hucurât Sûresi, Mushaf’ta yer alma sırasına göre 49. suredir. Medine-i Münevvere’de inen surelerden olduğunda İslam alimleri arasında ittifak vardır.1 Sûre, adını dördüncü âyette geçen “Hucurât” kelimesinden almıştır. Hucurât ise, odalar demektir. Bu odalardan maksat, Hz. Peygamber (sav)’in aile efradıyla birlikte ikamet ettiği odalardır ki, sayılarının dokuz olduğu ve Velid b. Abdilmelik zamanında yıkılarak mescide katıldığı bildirilmektedir.2 Hucurât Sûresi, özetle müslümanların, Allah’a ve Hz. Peygamber (sav)’e karşı yerine getirilmesi lazım olan saygı ve hurmeti; mü’minlerin kendi aralarında uymaları gereken bazı görgü, edeb ve ahlâk kurallarını ve ancak inancında samimi ve en ufacık bir şüphe taşımayan imanın geçerli olduğunu; hiç kimsenin Allah’ı minnet altında bırakmasının söz konusu olamayacağı gibi hususları içermektedir. Allah ve Rasulünün Önüne Geçmeyin Müminlere yönelik olarak yapılan ilk hitapta3 Allah ve Rasulünün önüne geçilmemesi emri, söz söylerken, bir iş yaparken veya bir konuda hüküm verirken, acele edilerek Allah ve Rasulünün o konudaki emir ve uyarıları gözetilmeden ileri çıkmak anlamını ifade etmektedir. Nitekim, böyle bir uyarının gelmesine sebep olarak, sahabeden bir kısmının “şöyle veya böyle bir ayet inseydi daha doğru olurdu” diyerek –haşa- Allah’a ve Rasulüne akıl verircesine sözler sarfetmiş olmaları, böyle bir ayetin inmesine sebep olmuştur, denilmiştir. Bu gün ayetin bize yansıyan tarafı, kendi kanaat ve düşüncelerimizi ortaya koymadan önce Allah ve Rasulü o konuda neler söylüyor, neler öneriyor ona bakarak hareket etmemizdir. Bu ayetten sonradır ki, Sahabe en iyi bildikleri bir konu dahi olsa, Allah Rasulünün o konuda ne diyeceğini öğrenmeden fikir beyan etmezlerdi. Sesinizi Peygamber’in Sesinin Üstüne Yükseltmeyin! Zaman zaman Allah’ın Rasulünün de bulunduğu ortamlarda yüksek sesle konuşan, herhangi bir akranına hi- sayfa 22 • Perspektif tap ediyormuş gibi ulu orta Peygamber (as)’ın ismini telaffuz ederek, kendilerine muhatap olmasını isteyen edeb erkan yoksunu bazı sahabenin, Allah rasulünü inciten bu tavırları nedeniyle Cenab-ı Hak Hucurât Sûresinin 2-5 ayetlerini inzal buyurmuştur Bu ayetlerde Allah Rasulünün huzurunda iken, onu rahatsız edecek şekilde yüksek sesle konuşmak yasaklanmıştır. Bu yasaktan maksat, Hz. Peygamber’in huzurunda münasebetsiz bir şekilde bağırıp çağırmayı ve yüksek sesle konuşmayı önlemektir ki bu Efendämäyän kabri ziyaretinde de geçerlidir. Nitekim bir gün Mescidi Nebevi’de, Peygamberimizin kabrinin yanında yüksek sesle konuşan iki kişiyi duyan Hz. Ömer Efendimiz, onlar tarafına koşarak gelmiş ve sizler nerede olduğunuzu biliyor musunuz? diye çıkışmış ve nereden geldiklerini sormuş. Taifli olduklarını öğrenince de “Medine’li olsaydınız sizi ne şekilde döveceğimi ben bilirdim” demiştir. Bu sebeptendir ki, alimlerimiz “Hayatında Peygambere hurmeten nasıl yüsek sesle konuşmak haram idiyse, kabrinde de yüksek sesle konuşmak doğru değildir” buyurmuşlardır. Haber Fasıktan Gelirse Fasık, Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden4 demektir. Toplum içinde bu özellikleri ile bilinen bir insandan veya bir haber kaynağından sadır olan bir haber birimize ulaşırsa, hemen o haberi ele alıp yola koyulmamak gerekir. İlgili ayetlerde, bize ulaşan haberlerin iyi bir tedkik ve tahkikten sonra değerlendirmeye tabi tutulması, aksi takdirde pişman olunacak neticelere ulaşılabileceği, daha da kötüsü, iman, amel ve güzel ahlak konularında onulmaz yaralar alınabileceği, doğru ve haktan uzaklaşılabileceği ve nimetlerin en büyüğü olan iman nimetinden mahrum kalınabileceği gibi hakikatler anlatılmaktadır. Bu gün gündelik hayatımızda bir çok olayları dinliyor ve kimden ne maksatla üretildiğini bilmediğimiz bir yığın bilgi kirliliği içinde boğulup gidiyoruz. Malum ayetler, belki de hayatında bir defa, o da kendince mazur sayılabilecek bir konuda yalan söylemiş bir Peygamber ashabı hakkında indirilmiştir. Rivayete göre, Hz. Peygamber, Velid b. Ukbe’yi Beni Müstalik kabilesine zekat memuru olarak göndermiş. Bu kabile ile önceden var olan bir husumetten dolayı korkuya kapılan Velid, yoldan dönmüş, Hz. Peygamber’e gelerek, onların irtidat ederek, zekat vermediklerini söylemiş. Bu Yukardaki ayetlerde görüldüğü gibi Efendimiz (as), barıştırma haber üzerine Hz. Peygamber, bu kabileye kızmış, savaşişleminin sadece sözünü etmemiş, aynı zamanda tatbikamayı bile tasarlamış, bu arada bir kısım sahabe asalım ketını da göstermiştir. selim kabilinden sözler sarfetmiş. Ancak Peygamberimiz, Sulhün ve barışın, kardeşler arasının ıslahı için, bir güç ihtiyaten Halid b. Velid’i durumu incelemek üzere göndermiş. ve otoritenin olması da gerekir. Yani taraflar üzerinde madHalid, incelemeleri sonunda Beni Mustalik’in ezan okuden ve manen yaptırım gücüne sahip olmak ta lazımdır. yup, namaz kıldıklarını ve zekatlarını da teslim ettiklerini Peygamber Efendimiz (sav) bir otoritesi söz konusu idi. Hz. Peygamber’e bildirmiş, durum vuzuha kavuşmuş, Bu sayede ashabı ve tebaası arasında oluşabilecek probayetler de bu olay üzerine inmiştir.5 lemlere derhal müdahele ediyor ve netice de alıyordu. Ama Bir enformasyon çağında yaşadığımız bir dönemde, yabu gün öyle mi? Özelde ve genelde müslümanlar kendi lan haberlere dayalı olarak çıkarılan son harpleri ve insan problemlerini kendi aralarında çözme kudretini göstehakkı ihlallerini görünce ayetlerin ne kadar önemli sosyal remeyince, başkalarının insafına terkediliyorlar. Bunun mesajlar içerdiğini anlıyoruz. Hatta yalan haberler özellikle dünya çapındaki acı yansımalarını son otuz seneden bu uyduruluyor; insanlar şöyle dursun, tarafa üzülerek seyrediyoruz. Müsdevletler adeta tuzaklara düşürülülümanların başında “veliyü’l emir” yor ve bir yığın mal, can, ırz, namus olarak bulunan otoriteler, bir müdgibi değerler ayaklar altında heba olup det sonra kendi diktalarını ilan edigidiyor. Yalan haberler sebebiyle yorlar ve yıllarca hakkı ifade etinsanlar bazan en yakınları ile yaka mek ve yaşamak isteyen kendi öz karpaça olabiliyor, yıllarca küsülü kaldeşlerine yapmadıkları zulüm ve işmaları yetmezmiş gibi, bazan canlara kence bırakmıyorlar. Bir müddet sonbile kıyıldığı oluyor. Öyle ise, ra da müslüman milletler “denize düKur’an’ımıza ve onun tebligcisi ve uyşen yılana sarılır” vecizesinde olduğu gulayıcısı olan Peygamber Efendimizin gibi, daha koyu ve katı düşmanlauygulamalarına müracaat edeceğiz rın kucağına düşüyorlar. ve aldığımız bir haber hakkında kıAyetlerde, ileri giderek hududu lı kırk yararak bir kanaat oluşturmaya aşan grup hem ayıplanıyor hem de çalşacağız. Aksi takdirde canımız bu aymazlığında devam ederse, yanmaya veya birilerinin canlarını yakgadre uğrayan grubun yanında yer “Şüphesiz müminler birbiri maya devam ederiz. alınması isteniyor; ta ki saldırganile kardeştirler; öyle ise darlar, bu saldırganlıklarından vazgegın olan kardeşlerinizin araYa Husumet Müminler Arasında çinceye kadar. Saldırganlık sona sını düzeltin!” Cereyan Ederse? erdikten sonra ise, hemen kardeşAslolan barış içinde bir hayat yalikler hatırlatılıyor ve her ne kadar şamaktır. Barışı bozan şeyler arızi arada husumet te olsa inanan insebeplerdir. Aynı inancı paylaşan insanların kardeşler oldukları çok sanlar arasında ise, kabili mümkün olmayan bir halettir, düşçarpıcı ifadelerle dile getiriliyor: “Müminler ancak kardeştir.” manlık, husumet. Ama olabiliyor. Bizim bu sözümüz, bir kaYani eğer bir kardeşlik mefhumundan bahsedilecekse, bu bulün ifadesi değil, sadece vakıayı tesbittir. kardeşlik, nesep, sıhriyet, mal, mülk kardeşliği ve ortakTefsirlerimizde Hucurât Sûresi’nin 9-10 ayetlerinin inlığı olamaz, en güçlü, en sağlam kardeşlik, din, inanç bazaline sebep teşkil eden bir çok olay anlatılmıştır.6 Hepsiğı ile oluşacak kardeşliktir. nin de ortak olduğu taraf, ayakkabı, terlik ve ince hurma çubuklarıyla sahabeden bir kısmının diğer bir kısmı ile kü1 Kurtubi, El-Cami’ li-Ahkami’l Kur’an, C. 19, Shf. 352 çük çaplı kavga yapmış olmalarıdır. Durumdan haberder 2 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. 6, Shf. 4453 olan Efendimiz (as)’ın daha olay büyümeden grupların ara3 Hucurât, 49:1 sına girerek, yatıştırıcı ve teskin edici ifadelerle onları ba4 Sözlük, Ferid Devellioğlu, Fısk Maddesi. 5 rıştırmış olmasıdır. El-Cami Li-Ahkami’l Kur’an, Kurtubi, C. 16. Shf. 205 6 “Sulh en hayırlısıdır”7 buyuran Rabbimiz haramı helal El-Cami Li-Ahkami’l Kur’an, Kurtubi, C. 16. Shf. 207-208 7 Nisa, 4:128 kılan bir sulhün haricinde her alanda barıştırmayı överken, 8 Şerhu’n-Nîl ve Şifau’l-Alîl, C.27, Shf. 304z. Peygamber Efendimiz (sav) de “Hükümlerin efendisi sulh8 tür” buyurarak insanların arasını barış yoluyla bularak anlaştırma ve bir hükme bağlamanın önemini vurgulamıştır. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 3 toplum Müslümanlar İçin Yeni Bir İhtiyaç Acil durumlarda manevî destek uzmanlığı üzerine olanlar komşumuz değil, doktor yahut itfaiyeciler oluyor. Aile fertleri hemen bitişikteki evde değil, ülkenin diğer ucunda yaşıyorlar, dostlarımız ise şehrin muhtelif semtlerindeler. Müslüman toplum, muhafaza edilegelinen mekanizmaların değişen şartlarla beraber dağılıp gittiğine şahit oldu. Bu dağılmanın büyük bir süratle cereyan etmiş olması sağlıklı bir dönüşüm imkânlarını da ortadan kalMüslümanlar için bir “acil durumlarda manevî desdırdı. Şehir ortamı alışılmış ve öylece muhafaza edilmiş teğin” ne şekilde olacağına geçmeden önce, acil durumlar pek çok şeyin, insanlar farkında olmaksızın ellerinden için Müslüman manevî destek uzmanlarına1 ihtiyaç kayıp gitmesine neden oldu. olup olmadığı meselesi üzerinde biraz duralım. MüslüBirşeylerin değişmiş olduğu kriz zamanlarında daha manların kendi düşünce kalıpları içinde bu mefhumun bariz bir şekilde görülebiliyor. Ancak o zaman “yerleşik” esamesinin bile okunmuyor olması, onların kurumsalolduğu zannedilen, insanı ayakta tutan mekanizmaların laşmış olan acil durum manevî destek ekibine ihtiyaçartık varolmadığının farkına varılıyor. ları olup olmadığı sorusunu gerekli kılıyor. Şehirlerdeki keşmekeş, hemen el uzatabilecek akraToplumlar sürekli bir değişime maruz kalıyorlar ve ba ve dostların olmaması ve acil durumlarla alâkalı tecbu değişim çoğu zaman bir hesap neticesinde gerçekleşmiyor. rübe eksikliği manevi destek hizmetini Müslümanlar için Hayatın –insanın ihtiyarında olmayan- bu vecheleri inde seçenek olmaktan çıkarıp bir zaruret haline getiriyor. sanı istese de istemese de değişim vakıası ile yüzyüze geBu durumda “olmalı mı, olmamalı mı?” sorusunun yetiriyor. rini “nasıl olmalı?” sorusu alıyor. Toplumun tamamını tesir altına alan –gerek müsbet, Bu hususla alâkalı olarak bazı mühim meselelerle kargerekse menfi- bu değişimden elbette Müslümanlar da şı karşıya bulunuyoruz. Evvela, kurumsallaşmış bir acil dunasiplerini alıyorlar. Taşradan büyük şehirlere göç etmeleri rum manevî destek ekibinin zarureti ile alâkalı gerekli bidaha önceden karşılaşmadıkları türden bazı meseleleri linç düzeyinin bulunduğunu söyleyemeyiz. Bunun nedede beraberinde getirdi. Göç edilen metropolün İstanbul ni ise yardımın zarurî olarak görülmemesi değil, eski –aryahut Köln olması aslı itibariyle bu durumu değiştirmiyor. tık olmayan- yapıya hâlâ büyük bir güven duyulmasıdır (aiİslâm geleneğinde insanı zor zamanlarında ayakta tule, komşu, arkadaşlar). Bu kişiler ise artık ya bulunmatan kuşkusuz birçok unsur bulunmaktadır. İnsanı sağmaktadırlar, ya da acil bir durum sözkonusu olduğunda helamca tutan bu mekanizmalar, onmen ulaşılamamaktadırlar. ların birbirleri ile yakın ilişkisi ve Akrabalık ve komşuluk ilişkilebüyük ailenin hâkim olduğu toprinden kaynaklanan bir yardımlaşKurumsallaşmış bir acil dulumun uyumlu ve birarada yaşaması manın bulunduğu durumlarda ise rum manevî destek ekibinin sayesinde ayakta duruyordu. yanlış anlaşılmalar olabilmektedir. zarureti ile alâkalı gerekli biBu yapılar artık çatırdıyor, belBu türden yardımlar acil durumlarda linç düzeyinin bulunduğunu ki de çoktan yıkılmış durumda. İnhem alışılmadık bir görüntü arzetsöyleyemeyiz. Bunun nedeni san yalnızlığın kucağına daha fazmekte, hem de işin tabiatı açısından ise yardımın zarurî olarak göla itilmiş durumda. Aynı apartuygunsuz kaçmaktadırlar. Bilhassa rülmemesi değil, eski –artık manda oturan komşudan, caddeuzmanlık gerektiren bir hususta olmayanyapıya hâlâ büyük nin hemen karşı tarafındaki aileden yardım gerektiği zamanlarda... Bubir güven duyulmasıdır (aile, bihaber bir biçimde yaşıyoruz. Bana benzer bir durumda devriye gekomşu, arkadaşlar). şımıza bir musibet geldiğinde ise zen ambulans görevlileri, aile ve akbize manevî destek sağlayacak rabaların olay mahalline birikmeAbdulgani Engin Karahan • [email protected] sayfa 24 • Perspektif sinden sıklıkla rahatsızlık duymakta ve bunu vazifeleriBüyük şehirlerde camiler arasında tesis edilmiş olan ağ nin ifası önünde duran bir engel olarak görmektedirler. bu hizmetin gerçekleştirilmesi için bir zemin teşkil edebilir. Ancak başına kötü bir hâl gelmiş olan kişiye yardım etBununla alâkalı olarak Müslümancemaatler şu hususlara mek Müslümantoplumunda –kişi tanınmasa dahî - bir dikkat etmelidirler. ödev olarak görülmektedir. Müslümantoplumlar birbirlerine 1. Bu mesele üzerinde somut olarak ve beraberce çahasta yatağından mezara kadar destek olacak bir iç yülışılmalıdır. Çalışma esnasında bu işin zarureti, uygulakümlülük ahlâkı ile birbirlerine kenetlenmişlerdir. manın mümkün yolları ve bu iş için sahip olunan dinî Bununla beraber ifade etmeliyiz ki, önceleri genelsaik üzerinde de çalışılmalıdır. Kiliselerin ve kilise dışı likle bireysel olan bu yardımlar artık kurumsallaşmış vaacil durum servislerinin bu konudaki tecrübelerinden de ziyettedir. Camiiler bugün de geçmişte olduğu gibi istifade edilebilir. toplumsal yardım ile alâkalı büyük bir boşluğu doldur2. Bir vazife alanı olarak bu meselenin adı net bir şemaktadırlar. Vefat hali için kurulmuş olan cenaze fonu kilde konulmalıdır. Bu meselenin zaten yapılan, doğal yahut çocuklar için verilen derslere yardım kursları giolarak kendiliğinden hallolan bir husus olduğu düşünbi daha önceleri akrabalık ve komşuluk ilişkileri üzerinden cesi kırılmalıdır.İşin zarureti ile alâkalı bilincin oluşması, halledilen birçok mesele bugün camiiler ve dernekler tabu işe gönüllü olan şahısların aranmasından önce gelrafından üstlenilmiştir. Bazı vazifelerin bu şekilde camiilere melidir. devredilmiş olması yukarıda bahis konusu edilen “top3. Acil yardım sahasında muayyen şahıslar istihdam lumsal dönüşüm” bağlamında deedilmeli ve verilecek eğitimle vağerlendirilebilir. zifelerine önce hazırlanmalı, daha Camiilerin bu husustaki en büsonra ise refakat edilmelidir. Acil yardım durumunda suyük handikapı ise sadece ortaya çı4. Hizmetin toplumsal geri dönulması zorunlu olan sürekli kan ani aksaklıklarda devreye girnüşümü cihetinden bakıldığında acil meleridir. Ne şahsî, ne de yapısal durumlarda manevî destekte buyardım imkânı açısından baolarak bu hizmetin görülmesine lunacak uzman Müslümanların kıldığında sadece bir camii yönelik bir donanım an itibariyle hizmet alanını Müslümanlarla sıörgütlenmesi ile işin hakkınmevcut değildir. Bugün camiilerde nırlı tutmamaları icap etmektedan gelinemeyeceği gayet muvazzaf olarak sadece imamlar budir. Daha ziyade halihazırdaki acil açık bir şekilde görülmektelunmaktadır. Kaldı ki, sürekli bir durum manevî destek sistemine bağimam istihdam edemeyen cemalanılıp bağlanılmadığına bakılmadir. Bu, ancak bütün cemaatatlerin yanısıra çoğu imam da acil lıdır. Bu durum, Müslümanolan ve lerin elele vermesiyle yerine durumlarda yardımda bulunmasıolmayan yardımcılar vasıtası ile getirilebilecek bir sorumlunı sağlayabilecek bir eğitim süreinsanlarda karşılıklı duyarlılığın luktur. cinden geçmemiştir. oluşmasında olumlu bir etki oluşAcil durumlarda manevî desteğin turacaktır. sağlanması genellikle imamın şah5. İntihar, uyuşturucu gibi bilsî teşebbüsü ve cemaatten gönülhassa Müslümanların çekingenlik lülerin yardımı ile gerçekleşmektedir. Acil durum yargösterdikleri acil meselelerde nasıl bir yol izlenmesi gedımlarında gerekli eğitimin eksikliği bilhassa şahısların rektiği meselesi irdelenmelidir. meseleleri kendi tarzlarında çözmek istediği zamanlarSonuç olarak Müslümanların da, acil durumlarda manda göze çarpmaktadır. evî destek sağlayacak Müslümanuzmanlara ihtiyaçları Esaslı diğer bir mesele ise bu işi üstlenen cemaatin olduğunu söyleyebiliriz. Zaten Müslümanların şu an saacil durumlardan çok geç haberdar olmasıdır. Yardıma hip olduğu yapılar bunun tesis edilmesi için gereken zeihtiyacı olanlar ise bu ricalarını çoğu zaman hemen bilmini teşkil etmektedir. Bu hizmeti halihazırda tesis edildirecek durumda olamamaktadırlar. Bu nedenden domiş sistemlerle yürütenlerle ortak ağ kurulması ve teclayı ilk olarak daha ziyade akraba ve arkadaşlar bilgirübe alış-verişinde bulunulması da muhakkak ki son delendirilmektedirler. Asıl kriz merhalesinde ise mağdur rece faydalı olacaktır. kişi ile ilgilenme imkânı böylece ortadan kalkmış olmaktadır. Acil yardım durumunda sunulması zorunlu olan sürek1 Manevî destek uzmanları, tıbbî acil yardım ekiplerine refakat li yardım imkânı açısından bakıldığında ise sadece bir camii eden, olayları yaşayan insanlara psikolojik, manevî yardımda örgütlenmesi ile işin hakkından gelinemeyeceği gayet açık bulunan görevliler ya da gönüllülerdir. bir şekilde görülmektedir. Bu, ancak bütün cemaatlerin elele vermesiyle yerine getirilebilecek bir sorumluluktur. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 5 dünya Fransa'da İslam ve Laiklik Tartışması Dinmiyor cülük ettiği için gurur duyduğunu söyleyip bu operasyonu "haçlı seferine" benzeten Fransa İçişleri Bakanı Claude Guéant tartışmada sessiz kalsa da “Ülkede İslam’a inananların sayısının arttığı, bazı davranışların Fransa toplumu için büyük bir sorun teşkil ediyor” görüşünü savunuyor. Seçim öncesi bir dönemde sadece bu tür tartışmaların gereksizliğini dile getirebilmek için kurultaya katıldığını ifaCumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin partisi Halkın Birde eden Fransa Baş Hahamı Gilles Bernheim “Bu tartışliği Hareketi’nin (UMP) Nisan ayı başında açtığı “Laikma beni rahatsız ediyor; Yahudi olarak, yargılanmanın belik ve İslam” tartışmasının fiyasko ile sonuçlandığını söydelinin ne olduğunu biliyorum. 20. yüzyılın ortasında bunu lemek mümkün ise de, UMP’nin iktidarda kaldığı sürede, yaşadık,temkinli ve ihtiyatlı olmanın sırası artık MüslüMüslümanlara karşı nasıl bir siyasetin ve kimilerine göre manlarda” diye tepki gösterdi. özel hukukun uygulanacağının da ip uçlarını görmek Bu tartışmanın “resmî gerekçesi” dokümanda açık bir mümkün. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin isteği üzeşekilde şöyle ifade ediliyor: rine ve UMP Genel Sekreteri Jean-François Copé öncü“1905 yılında kabul edilen Laiklik Yasası’nın değişmesi lüğünde, düzenlenen ve İslamî hayata ilişkin 26 maddegerekiyor, çünkü o zaman bugünkü kadar çok Müslümanyoktu. lik öneri paketine tepkiler de geliyor. Bugün İslam, Fransa’da ikinci büyük din, bazı bölgelerde ise Tartışmayı, Müslüman toplum ve İslamî kuruluşlar boyçoğunluk dini haline gelmiştir. İslam’ın ilerlemesi bu tartışkot ederken, insan hakları ve sivil toplum örgütleri “yabancı mayı zorunlu kılmıştır.” düşmanlığını körükleyeceği” gerekçesiyle karşı çıkıyor. KaSunulan önerilerden 3'ü laiklik ilkesi ve dinî özgürlükler tolik , Ortodoks, Protestan kiliseleri ile, Musevîler, Budistler konusunda iken, 10'u laiklik ilkesiyle ilgili mevcut yasalaolmak üzere, dinî önder ve temsilcileri de plana karşı orrın tam olarak uygulanmasını, diğer 13'ü ise Fransa'da dintak bir bildiri yayınladı. Ana muhalefet ve çeşitli partiler sel özgürlüklerin güvence altına alınmasını istiyor. karşı çıkıyor. Başbakan François Fillon ve UMP üyesi bir “Laiklik Şartı’” nın içerdiği bazı ayrımcı ve dışlayıcı madçok bakan da tartışmayı gereksiz buluyor. Ortak kanaat, deler ile Müslümanların yaşamını derinden etkileyecek olan bu tartışmaların seçim yatırımı olduğu yolunda. Zira yeyasaklar ve kısıtlamalar mevcut: rel seçimlerde UMP, oylarını önemli oranda ırkçı Ulusal “Kreşlerde çalışanların ve çocuklarının okul gezilerine kaCephe’ye kaptırmıştı. tılan annelerin türban takması yaUMP yetkilileri, bu tartışmanın saklanmalı. Hastanelerde kadınların, İslam dinini mahkum etmek ve damerkek doktora muayene olmama tercihi “Laiklik Şartı’” nın içerdiği galamak amacıyla gündeme getirilyasaklanmalı. Okullarda çocuklara bazı ayrımcı ve dışlayıcı mediğini iddia etseler de, söz konuhelâl değil vejetaryen menü hazırlansu dokümanın önsözünde İslam’ın malı. Müslümanailelerin mayo giyildiği maddeler ile Müslümanların özgül/spesifik bir din olarak belirya da ahlâka mugayir olduğu için çoyaşamını derinden etkileyelenmesi, bu iddiaların çelişkili ve tucuklarını göndermediği tarih, spor ve cek olan yasaklar ve kısıtlatarsız olduğunu gösteriyor. UMP, önecinsel eğitim dersleri dahil, tüm dersmalar mevcut. rilerin, Fransızların İslam’a dair tüm lerin takip edilmesi zorunlu olmalı.” Buendişe ve korkularına cevap vermenun yanı sıra en çok “sokaklarda” nalerini sağlayacağını iddia ediyor. maz kılma konusuna çözüm aranması Libya’ya yönelik operasyonda dikkat çekici bir durum olarak karşımıza Fransa’nın koalisyon güçlerine önçıkıyor. Filiz Kışlak • [email protected] sayfa 26 • Perspektif Müslümanlar büyük ölçekte yargılanıyor Tartışmalarla ilgili görüşlerini açıklayan siyaset bilimi uzmanı Franck Fregosi bu yapay tartışmanın, Müslümanları sanık koltuğuna oturtarak suçlu konumuna düşüren büyük ölçekli bir yargı davası niteliğinde olduğunu söylüyor:“Burada tek taraflı bir yargı karar veriyor. Bu karara da herkes tarafından kayıtsız şartsız bir şekilde biat edilmesi bekleniyor.” Siyasî tutumları irdeleyen Tarihçi Youssef Girard ise, “Entre laïcité coloniale et radicalisation cumulative: Laiklik ve kümülatif radikalleşme arasında” * adlı makalesinde bu sürecin Müslümanlar için çok tehlikeli bir dönem olduğunu söyleyerek, “Sömürgeci” bir laiklik anlayışı ile Müslümanlara özel muamele uygulanmak istenildiğinin altını çiziyor. Girard, UMP’nin sunmuş olduğu bu 26 önerinin, yalnızca İslam’a ve Müslümanlar aleyhine uygulanacak özel bir hukuk sisteminin oluşumu yolunda, yeni bir adım olarak karşımıza çıktığını açıklıyor. İslam dinini doğrudan hedef alan siyasilerin, Müslümanların hürriyetlerini kısıtlamaya yönelik, ayrımcı, dışlayıcı ve kısıtlıyıcı, siyasî uygulamalara başvurma noktasında gerçek bir kümülatif radikelleşme sürecine girmiş olduklarını vurguluyor. Girard, “Radikalleşen” İslamofobik siyasetin hızlanmasını, UMP’nin bugüne kadar izlediği sosyal ve ekonomik siyasetin başarısızlığının bir tezahürü olarak yorumlarken, öneri paketinin üçüncü bölümüne dikkat çekiyor: “Öncelikle iş hayatında, Müslümanbayan ve erkekleri dışlamaya yönelik bir dizi teklif/önlem oluşturuluyor. Bugüne kadar özel şirketlerin dinî simgelere karşı gelme hakları yok iken, bu uygulamalar ile özel şirketlerin de kendi iç tüzüklerinde dinî simgeleri yasaklama hakları doğacaktır.” “Laikliğin Muhafazakâr Devrimi” “la révolution conservatrice de la laïcité” Polemiklerle dolu bu tartışma sürecini irdeleyen Felsefe profesörü Pierre Tévanian ise, 2004 yılından bu yana katı ve sert bir tutumla Müslümanların dinî hayatlarına karşı programlı ve aşamalı olarak yapılan tüm yasama çalışmalarının ve bunların akabinde müdâhalelerin, laiklik algısını ve kavramını ciddî anlamda değiştirdiğini, ayrıca, ülkede laiklik algısında/kavramında anlam kaymasından çok, zihinlerde gerçek bir gerici devrimin cereyan ettiğini belirtiyor. Tévanian bu tehlikeli değişimi “La révolution conservatrice de la laïcité: Laikliğin Muhafazakâr Devrimi” olarak tanımlıyor. UMP Genel Sekreteri Jean-François Copé Böylelikle tarafsız bir laiklik anlayışından, köktencî bir laiklik anlayışına geçiş olduğunu; özgürlükçü bir laiklik anlayışından, güvenlikçi bir laiklik anlayışına; demokratik ve açılımcı bir mantıktan, totaliter bir mantığa; eşitliği koruyan bir laiklik anlayışından, kimlik odaklı bir laiklik anlayışına geçiş yapılarak laiklik prensibinin ihlal edildiğini, sözkonusu ilkenin hukukî ve felsefî ruhuna ihanet edildiğini açıklayan Prof. Tévanian, laikliğin öngördüğü “ilericilik” çizgisinden ayrılan bu tutumu, reaksiyoner (gerici) bir ideoloji çerçevesinde yer alan muhafazakâr bir devrim olarak nitelendiriyor. Fransa’da Müslümanahalî ve vatandaşların laiklik prensibi ve Cumhuriyetin değerleri ile hiç bir sorunu olmadığını ve Müslümanların 1905 anayasasının prensiplerine gayet saygılı olduğunu ifade eden Tévanian, Fransa’nın gerçek probleminin Müslümanlar değil, bu ülkenin gerçek sorununu, ülkenin farklı değerlerini suistimal eden, ilkelerini hile ve düzenbazlık için kullanan ve böylece Cumhuriyet normlarını tehdit eden siyasîlerin oluşturduğunu vurguluyor. Hasılı, Fransız toplumunun büyük çoğunluğunu ilgilendiren ve derinden etkileyen temel ve önceliklı acil sorunlar dururken; iktidarın bugüne kadar izlediği küçük ve başarısız siyaseti örtmek adına gündeme getirilen “İslam ve Laiklik” konusu Müslümanları etkileyecegi gibi, Fransa’daki toplumsal algılama ve tavrı da değiştireceğe benziyor. * Kümülatif Radikalleşme terimi, özellikle Nazilerin, Yahudileri imha sürecinde, siyaset ve bürokrasinin yanı sıra toplumun her kesimin keskin bir tavırla sürdürdüğü köklü toplumsal tavır değişikliği için kullanılır. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 7 dünya Benin Yusuf Ziya Altıntaş • [email protected] Resmî adı ile Benin Cumhuriyeti, nüfusunun önemli bir kısmı Müslüman olan ve Batı Afrika’nın en küçük ülkelerinden biridir. Eskiden Dahomey olarak adlandırılan ülke, Togo, Nijerya, Burkina Faso ve Nijer ile sınır komşusudur. Aynı zamanda güneyde Gine Körfezi ile Atlantik okyanusuna açılan 121 km’lik bir sahil şeridine sahiptir. Başkenti Porto-Novo olan Benin, on iki eyaletten oluşmaktadır. Önemli şehirlerini Kotonu, Abomey, Uveyda, Cugu ve Saroku olarak sıralayabileceğimiz Benin, fiziki bakımdan küçük, nüfus bakımından yoğun, ekonomik bakımdan fakir, siyasi bakımdan ise istikrarsız bir Batı Afrika ülkesi olarak değerlendirilebilir. 16. yüzyılda Batı Afrika’nın bu bölgesinde, bugünkü Benin topraklarından daha büyük bir alana sahip olan zengin Dahomey krallığı hükmediyordu. Bu krallığın başta Portekizli ve Hollandalılar olmak üzere Avrupalılarla köle ticareti ilişkileri kurmasıyla Batı Afrika’nın bu kıyı bölgesi “Köle Sahili” olarak bilinmeye başladı. Dahomey, 19. yüzyılda Fransa’nın Batı Afrika kolonisi haline geldi. 1960'ta Dahomey Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını elde eden ülkenin adı 1975 yılında Benin olarak değiştirildi. Nüfus, Dil ve Etnik Yapı Dokuz milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olan Benin’de, Fonlar, Acalar, Yorubalar, Baribalar, Sombalar, Fulbeler, Minalar, Gunlar, Dendiler, Hausalar gibi çok çeşitli etnik gruplar yaşarken, bunların arasında en kalabalık olanı güney ve orta bölgelerde yaşayan Fonlardır. Nüfusun üçte ikisi bir koridor şeklinde olup ülke topraklarının sadece üçte birini oluşturan güney bölgesinde yaşamaktadır. Diğer bir deyişle sahile yaklaş- sayfa 28 • Perspektif tıkça nüfus oranında artış görülür. Kabile hayatının devam ettiği Benin’de, Fovlani ve Peul aşiretleri gibi göçebe olarak yaşamlarını sürdürenler de vardır. Ülkede resmi dil Fransızca olmakla birlikte, başta Fon, Mina, Yoruba ve Dendi olmak üzere çok sayıda mahalli dil konuşulmaktadır. Bunlardan güneydekiler Eva, kuzeydekiler ise Volta dil grubuna girerler. En fazla kullanılan yerel dil nüfusa paralel olarak "Fon" dilidir. Ülkede çok sayıda yerel dilin olması, yerel milli bir dilin öne çıkarılmasını ve yaygınlaştırılmasını zorlaştırmakla birlikte din ve etnik bakımdan çeşitlilik arz etmesi de ülkedeki siyasi birliğin sağlanmasını güçleştiren unsurlardır. Benin’de Din ve Müslümanlar Benin Cumhuriyeti’nin resmî dini yoktur. Çeşitli mahalli Afrika inançlarının yaşadığı ve fetişizmin yaygın olduğu Benin’de halkın önemli bir kısmı putperesttir. Bununla birlikte Benin’deki dini unsurların genel nüfusa oranları hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Ancak en son kaynaklar ülkedeki Müslüman nüfusu yüzde 15 ile yüzde 40 arasında değişen oranlarda göstermektedir. Benin’e çeşitli yollarla giren İslamiyet önce ülkenin kuzeyinden nüfuz etmeye başlamış, ülkenin kuzeyini güneye bağlayan kervan yolları üzerinde teşekkül eden şehirlerdeki Müslüman tüccarlar İslamiyet’in buralarda yayılmasında önemli rol oynamışlardır. Ayrıca mahalli önderlerin İslam’a girmeleri ve Müslümanların yerli kadınlarla evlenmeleri de burada İslam’ın yayılmasında etkili olmuştur. Benin’deki Müslümanlar mezhepleri bakımından Maliki olup çoğu Ticaniyye ve Kadiriyye tarikatlarına mensupturlar. Benin’de yaşayan Müslümanların aynı zamanda yerel dinlerin etkisinde kaldıkları da bilinmektedir. Bu anlamda Beninli Müslümanlar, ibadet için camiye gitmekle birlikte geleneksel törenlere ve ayinlere de katılabilmektedirler. Sömürge dönemi ve sonraki baskıcı yönetimlerin izlediği poliUveyda kentinde bir Cami tikaların uzun yıllardır Beninli Müs- lümanların önemli bir kısmının İslam hakkında büyük ölçüde bilgisiz kalmalarına yol açmasına karşın, bölgedeki geleneksel İslami eğitim kurumları ve camiler faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Hatta hükümetin Müslümanlar üzerindeki baskıyı önemli ölçüde kaldırmış olmasıyla bugün bu eğitim kurumları ve camilerin geçmiştekinden daha etkili durumda oldukları söylenmektedir. Bazı uluslararası yardım kuruluşlarının maddi destekleriyle ülkedeki eski camilerden bazıları restore edilirken, bunların yanı sıra yeni camiler, İslam merkezleri ve eğitim kurumları da inşa edilmektedir. Bununla birlikte Benin Müslümanlarının sayısı günden güne artarken, oluşturulan yeni merkezlerde İslam'ı anlatacak yeterince yetişmiş eleman bulunamaması gibi bir sorun ortaya çıkmaktadır. Benin’de Masal Geleneği Benin’de diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi halk masalcıları sözlü edebiyatın en iyi temsilcileridir. Masal anlatıcıları dili iyi kullanan, sağlam hafızalı, mizah anlayışı olan ve pratik zekâya sahip hazır cevap kişilerdir. Mevsim ne olursa olsun masal geceleri anlatılır ve halk yere serilmiş hasır ya da tabureler üzerinde, masalı anlatanın çevresinde yarım daire şeklinde toplanır. Masalcı masala girişte “Masalım, arılarla ve ölümle karşılaşmak için hızlı koştu” der. Anlatısına daha sonra şarkı ve danslar eşlik eder. Masalın sonunda bu anlatıdan bir ahlaki sonuç çıkartır. Bu gelenek kabile yapısının güçlü olduğu ülkede toplumu birbirine kenetleyen en güçlü bağlardan biridir. Benin’in Venedik’i Köle Ticareti – “Dönüşü olmayan yol” Benin'de Ganvie adında UNESCO tarafından dünya kül16. yüzyıldan itibaren batılı sömürgeci devletlerin geltürel mirası kapsamında koruma altına alınan bir göl köyü dikleri bu bölgede Dahomey Krallığı bulunuyordu. Bu bulunur. Nokove Gölü suları üzerine kurulmuş olan Gankrallığın başta Portevie köyü, Afrika’nın Vekizli ve Hollandalılar nedik’i olarak anılmakolmak üzere Avrupatadır. Bu köyü zamalılarla köle ticareti nında, Fon ve Dahoilişkileri kurmasıyla mey krallıklarının asBenin, Batılıların Afkerlerinin öfkesinden rika’da kurduğu en korkan köy halkının kobüyük köle sevk merrunma amacıyla 17. kezlerinden biri haliyüzyılda kurduğu söyne gelmeye başlamışlenir.Zirao dönemde getır. İlerleyen süreçte leneksel inançlar nedeFransız ve İngiliz söniyle askerler suya girmürgecilere karşı mekten kaçınırlarmış. kendini emniyete alKüçücük bir köy iken bumak için onlarla ticagün yirmi bine yaklaşan ri işbirliğine gitmek dunüfusu ile okulu, posrumunda kalan krallık, tanesi, hastanesi, marketi bu alanda bazı tavizile tam teşekküllü bir köy Kotonu kentinde pazar yeri ler vermişti. haline gelmiş. Göl üzeBu kolaylıklar ve rinde bir köy olduğuntavizler sayesinde daha sonraki dönemlerde özellikle Frandan burada kullanılan tek araç kayıktır ve genellikle kadınsız sömürgeciler çok sayıda siyah insanı köle olarak Avların kullandığı rengârenk yelkenliler, durgun gölün yüzeyinde rupa ve Amerika’ya götürmüşlerdir. güzel bir görüntü oluşturur. Burada köylüler, hayatlarını ga1908 yılına kadar Benin’in Atlantik kıyısındaki tek liyet ilginç mimari özelliğe sahip kulübelerde sürdürmektemanı Quidah’dı. dirler. Kamış veya sazla örtülü üçgenimsi sivri bir çatıya saZamanın en önemli köle merkezlerinden birisi olan hip dört duvardan ibaret yapılar, ağaç kazıkların üstüne oturbu küçük kasabada “Kölelerin Yolu” olarak adlandırılan tulmuş yüzen birer ev görünümündedir. Hatta bazı çalışkan dört kilometrelik yolu Milyonlarca Afrikalı ayaklarındaköylülerin gölün üstünde yapay tarlacıklar, bağ ve bahçeler ki prangalarla kat edip buradan Avrupa ve Amerika topbile oluşturmuşlardır. raklarına ölesiye çalıştırılmak üzere gönderilmiştir. UNESCO’nun, geçmişte kölelerin gemilere bindirildiKaynaklar: ği kumsala inşa ettiği kapı şeklindeki anıtın üstünde ya• “Benin”, TDV İslam Ansiklopedisi, 5. Cilt, s. 454-457 zan “Dönüşü Olmayan Yol” ifadesi, geçmişin o karanlık • “Köle Kıyısı” Benin, Ahmet Miroğlu, Semerkand Dergisi, 126. Sayı günlerini oldukça iyi anlatmaktadır. • “Benin”, islamulkeleri.com J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 2 9 kültür Seyyahlar ve Kâşifler Müslümanların Günlük Yaşamımıza Katkıları Ebu Zeyd Hasan, Çin’e giden gemilerin, Irak’ın Basra şehrinden ve İran Körfezi’ndeki Siraf’tan yola çıktığını söyler. Bu gemiler Arabistan sahili boyunca Maskat’a, oradan Umman’a, oradan da Hindistan’a gidiyordu. Yol boyunca gemiler, bugün Canton olan ve önemli bir Müslümankolonisinin büyüdüğü Hanfu kasabasına varana değin ticaret ve alış-verişe devam ediyordu. Burada (Hanfu) 1300’lü yıllarda dünya üzerinde geniş bir alana yayılMüslümantüccarlar kendi işletmelerine sahipti. Bazı Müsmış İslam dünyası İslam prensipleriyle birbirine bağlanlümantüccarlar ise Hanfu’dan yola çıkarak iki aylık yolculuk mıştı. 11. yy ünlü bilgini Bîrunî “Alanların sınırlarının çiuzaklığında olan imparatorluğun başkenti Homda’ya kazilmesi kitabı” adlı eserinde; “İslam dünyanın Doğulu üldar gidiyordu. kelerinden Batılı ülkelerinin içine yayılmaya başladı. Ba9. yy’da yaşamış tüccar İbn Vahhab, Basra’dan deniz tıda İspanya’ya (Endülüs), doğuda Çin sınırlarına, Hinyoluyla Çin’e gitmiştir. Vahhab, Çin başkentinin uzun ve distan ortalarına, güneyde Habeşistan ve Zenc (Güney Afgeniş bir yolla ikiye ayrıldığını, yolun bir tarafında imparika, Malay Takımadası ve Java vs.) ülkelerine, kuzeyde Türk rator eşrafı ve devlet görevlilerinin, diğer tarafında ise halk ve Slav ülkelerine doğru genişlemektedir...” der. ve tüccarların yaşadığını söyler. Bu geniş alan içinde, farklı Müslümansultanlıklar varMüslümantüccarlara göre Çin güvenli ve iyi yönetilen dı, hatta 13. yy’dan itibaren bunların aralarında çatışmabir ülkeydi. Seyahat ve ticaret kanunları, istihbarat ve gülar da yaşandı ancak Müslümanlar İslam dünyasının bu venliğin iyi bir konumda olmasını sağlamıştı. İbn Battuyollarını -zaman zaman da pasaportlarıyla geçerek - hiç ta, Çin için şöyle der: “Çin, seyyahlar için en iyi ve en gübir sınırlama olmadan kullandılar. venli ülkedir. Yanında büyük bir servet bile olan bir adam Müslümanlar doğal kâşiflerdi, nitekim Kur’an gücü yedokuz ay boyunca hiç bir şeyden ten herkesin ömrün de en az bir kez korkmadan seyahat edebilir.” hacca gitmesinin emrediyordu. Mukaddesi bir coğrafyacıdır ve İbn Yolculuklar yaya olarak yapılıBattuta’dan yüzyıllar önce Kudüs’teyordu, sadece şanslı olanlar deve üski evinden yola çıkarak seyahat etmiştir. tündeki çadırlarda, ya da öküz araHemen hemen tüm İslam dünyasını balarında, at ya da eşek üzerinde segezen Mukaddesi “İklim bilgisindeyahat ediyordu ancak buna rağmen ki en iyi sınıflandırma” adlı 985 yılında 7. yy’dan itibaren binlerce insan İstamamladığı bir de kitap yazmıştır. lam coğrafyasının en uzak köşeleİslam dünyasını ve daha ötesini arrinden Mekke’ye akın etmiştir. Bu şınlayan daha pek çok seyyah buluninsanlar yolculukları esnasında maktadır. Yakubi uzun süre dolaşmış gördükleri arazileri ve ülkeleri de ve 891 yılında tamamladığı “Ülkeler kitarif ediyordu. Bu anlatımların batabı” adlı bir eser kaleme almıştır. Yazıları, Çin’inde aralarında bulunduğu kubi kitabında gezdiği şehir ve ülkelerin o yerlerle alâkalı ilk tasvirlerdir. adlarını vermiş; buraların halkından ve Çin’in ilk tanımlamaları, 9. yy yöneticilerinden, kasaba ve şehirler arabaşlarında İran Körfezi’nde Çinlisındaki mesafeden, vergilerinden ve su lerle yapılan ticarette kaydedilen bilÜnlü seyyah İbn Batuta’nın tasviri kaynaklarından bahsetmiştir. 912’de gilerdir. Siraflı bir Müslüman olan İlknur Melekoğlu • [email protected] sayfa 30 • Perspektif ölen İbn Hurdazbih “Yollar ve İltür hikayeler İslam edebiyatıler kitabı”nda İslam dünyasınnı zenginleştiren Denizci Sindaki önemli ticaret yollarının bad’ın Serüvenleri, Binbir Gece haritasını vererek, Çin, Kore ve Masalları gibi hikayelere teJaponya’ya atıfta bulunur ve mel olmuştur. Brahmaputra Nehri’nden, An1000 yaşındaki bu hikayedaman Adaları’na, Malaya ve ler film yapımcıları ve yazarlara Java’ya varana dek Güney Asya bile ilham vermiştir. Bir Arap sahilini tanımlar. 13. yy coğrafkronikcisi olan İbn Fadlan, yacısı Yakut Hamevî ansiklo921 yılında Halife tarafından pedik “Ülkeler sözlüğü”nü yazOrta Volga’daki Bulgar Kralmış, burada alfabetik düzene lığı’na gönderilmişti. İbn Fadgöre gittiği her ülke, bölge, kalan bu yolculuğunu “Risale” olasaba ve şehir hakkında bilgi verak bilinen bir eserde kaleme rerek; buraların tam yerini, anıtaldı. Risale, Kuzey Avrularını, zenginlik kaynaklarını, tapa’daki, İskandinavya’daki, rihini, nüfusu ve önemli kişilerini özellikle İsveç’i ve Rus olarak tanımlamıştır. Ebul Fida 13. adlandırılan yerleri ve halklaHacca giden Müslüman kervanını gösteren bir minyatür yy’da “Ülkeler araştıması”nı yazrı anlatması hasebiyle değerli mıştır, bu eser Batı’da ünlü olmuş, bir eserdir. 1650 yılında Lonra’da Harezm ve Semerkant bölgesi hakİbn Battuta kında kitaptan alıntılar yayınlanmıştır. 13 Haziran 1325’de Fas’ın Tanca şehrinden 3000 mil Müslümangezginler ve onların eserlerine Batı tamamen uzaklıktaki Mekke’ye gitmek üzere yalnız eşeği üstünde yoilgisiz kalmadı. 20. yy başlarında Gabriel Ferrand 7. ve18. la çıkan İbn Battuta henüz 21 yaşındaydı. O gün terk etyy’da uzak doğuya yolculuk yapan Müslümangezginlerin tiği ailesinden ve memleketinden tam 29 sene ayrı kaldı. bu önemli incelemelerini derlemiştir. Bu kitaptaki otuz doYürüyerek, binekle ya da deniz yoluyla 75000 milden fazkuz metinden otuz üç tanesi Arapça, beşi Farsça biri de Türkla yol kateden İbn Battuta, İslam dünyasının dört bucağıçe’dir. nı gezmiş günümüze göre kırk ülke görmüştür ve çoğu ta9. ve 10. yy’lar arasında yaşamış gezginler arasında şu rafından MüslümanMarco Polo olarak tanınır. isimler yer alır: İbn Fakih; Çin ile Hindistan’ın gelenekOrta Çağ dünyasını önümüze getiren İbn Battuta salerini, beslenmesini, giyimlerini, törenlerini ve bitkileriyesinde; altının Afrika’daki Sahara Çölü güneyinden Mıni ve hayvanlarını karşılaştırmıştır. İbn Rüste; çevresinsır ve Suriye’ye yolculuk yaptığını, hacıların sürekli Mekde seksen hakim bulunan, içki ve şarap içmek gibi davke’ye gelip gittiğini, Maldiv deniz kabuklarının batı Afriranışlara karşı sert cezalar uygulayan ancak Müslümanka’ya gittiğini, çömlek ve kağıt paranın Çin’den batıya gellara karşı iyi ve cömert davranan Kmer Kralı’na odaklanmıştır. diğini biliyoruz. Ebu Zeyd de Kmer ülkesinden ve kalabalık nüfusundan Peygamberimiz’in (s.a.v.) “İlim Çin’de bile olsa gidip alıbahseder ve burada hiçbir ahlaksızlığın olmadığını not nız” hadisini hayata geçiren İbn Battuta’nın yolculuğu, ibaeder. Ebu’l Ferec Hindistan’ı ele alarak oranın halkından, det, ticaret ve macera karışımı bir tura dönüştü. Otuz yıl songeleneklerinden ve dinî gözlemlerinden sözeder. Çin’den ra memleketine döndüğünde, uzaktaki egzotik ülkeleri ande bahsederek burada 300 şehir olduğunu ve buraya selatan ünlü bir seyyahtı artık o. Gittiği yerleri anlattığında bayahat eden herkesin adını, yolculuk tarihini, soy ve eşzıları ona inanmazlardı. Bu aşamada Fas sultanı Ebu İnan gal bilgilerini, yaşını, beraberinde ne taşıdığını ve yanındakileri ondan tecrübelerini bir seyahatnamede toplamasını istedi. kaydettirmek zorunda olduğunu anlatır. Bu kayıt kişinin Rıhle adı verilen bu seyahatnamenin yazılmasına yardım etyolculuğu tamamlanana kadar saklanırdı. Böyle bir işlemek için İbn Cüzey adlı bir de saray katibi görevlendirilmişti min yapılmasının amacı, yolcunun herhangi bir şekilde ve Rıhle’nin tamamlanması iki sene sürdü. zarar görmesi nedeniyle hükümdara utanç vermesinden İbn Battuta ardında bugüne kadar yazılmış en büyük duyulan kaygıydı. tarih kitaplarından birini bırakmıştır. Özellikle de bugün Ferrand, Çin Denizi’nde bolca rastlanan acaip yaratıkları Batı Afrika olarak bilinen Mali hakkındaki verdiği bilgiler anlatan 13. yy gezgini Kazvinî gibi kişilerden de sözeder. günümüze ulaşan yegane kayıttır. 14. yy gezgini Dimeşkî, Malay adası olarak da adlandırılan Kumr Adası adası hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Kaynak: 1001 Inventions-Muslim Heritage in Our World, Prof.Salim T S Al-Hassani, 2006, Foundation for Science, Technology and Civilisation Burada yaşayan Rukh adlı dev bir kuşdan bahseder ki, bu J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 1 gesellschaft Notfallbegleitung für Muslime oder mit Muslimen? Abdulgani Engin Karahan • [email protected] Bevor man danach fragen kann, wie denn Notfallbegleitung für Muslime aussehen kann, muss erst die Frage beantwortet werden, ob Muslime überhaupt einer Notfallbegleitung bedürfen. Angesichts der weitestgehenden Abwesenheit dieses Begriffes im innermuslimischen Diskurs dürfte dies eine berechtigte Frage sein: Brauchen Muslime überhaupt so etwas wie eine institutionalisierte Notfallbegleitung? Gesellschaften stehen im stetigen Wandel, und nicht immer geht ein bewusstes selbstverursachtes Umdenken Veränderungen voran. Oftmals sind es gerade Aspekte des Lebens, die der Mensch nicht in der eigenen Hand hat, die ihn aber, ob er nun will oder nicht, vor veränderte Tatsachen stellen. Vom gesamtgesellschaftlichen Wandel, dem wir stetig im Guten wie im Schlechten ausgesetzt sind, bleibt auch der muslimische Teil unserer Gesellschaft nicht verschont. Die Migration aus ländlichen Gebieten in Städte und Großstädte hat viele Muslime mit Problemen konfrontiert, die sie in dieser Form bisher nicht gekannt haben. Dabei macht es nicht einmal einen großen Unterschied, ob sie in die anonyme Mega-Metropole Istanbul oder in die anonyme Metropole Köln gezogen sind. Zweifellos gibt es in der muslimischen Tradition sehr viele Elemente, die den Einzelnen im Notfall auffangen sollen. Diese Auffangmechanismen haben aber hauptsächlich davon gelebt, dass „man“ sich gekannt und die großfamiliäre Gemeinschaft intakt und zusammen geblieben ist. Diese Strukturen sind aber am Aufbrechen, oder sind es bereits schon. Immer mehr Menschen sind allein, vereinsamen. Den Nachbarn im Wohnblock kennt man schon nicht mehr, erst recht nicht die Familie auf der anderen Straßenseite. Es ist nicht mehr der Nachbar, der in der Notsituation zur Stelle ist, sondern der Notarzt oder der Feuerwehrmann. Familienmitglieder wohnen nicht mehr im Haus nebenan, sondern am anderen Ende der Republik, der Freundeskreis hat sich in alle Stadtviertel verteilt. Die muslimische Gemeinschaft steht somit vor dem Pro- sayfa 32 • Perspektif blem, dass bewährte Mechanismen unter den veränderten Voraussetzungen sehr schnell wegfallen. Sie sind so schnell weggebrochen, dass eine gesunde Umwandlung dieser kaum möglich erscheint. Das städtische Milieu hat zwangsläufig viel Gewohntes und Bewährtes aus dem Blick geraten lassen – den meisten ist dieser Wandel aber nicht einmal bewusst geworden. Dass sich etwas verändert hat, wird oftmals aber erst in der Krise deutlich. Erst dann wird nämlich klar, dass bis dahin als etabliert angesehene Fürsorge und Auffangmechanismen einfach nicht mehr vorhanden sind. Das anonyme Leben in den Städten, die Abwesenheit schnell erreichbarer Verwandter und die fehlende Erfahrung mit Notsituationen machen auch die Notfallbegleitung für Muslime zur Notwendigkeit – in solch einer Situation ist die Notfallbegleitung keine Option mehr. Insoweit erübrigt sich die Frage nach dem „Ob“, vielmehr tritt die Frage nach dem „Wie“ in den Vordergrund. Dabei stehen wir jedoch vor einigen besonderen Problemen. Zum einen gibt es das Problem des teilweise fehlenden Bewusstseins für die Notwendigkeit der institutionalisierten Notfallbegleitung – nicht weil keine Notwendigkeit für Hilfe gesehen wird, sondern weil es oftmals noch ein zu großes Vertrauen in alte Strukturen gibt (Familie, Nachbarn, Freunde), die aber so nicht mehr vorhanden, oder zumindest in der akuten Notfallsituation nicht erreichbar sind. Aber auch dort, wo es zu dieser verwandtschaftlichen oder nachbarschaftlichen Hilfe kommt, kann dies wiederum zu Missverständnissen führen. Diese Art der Hilfe ist mittlerweile ungewohnt, und bei manchen Notsituationen wohl auch nicht ganz angebracht. Besonders dann, wenn es zur Hilfeleistung besonderen technischen oder fachlichen Know-hows bedarf, um überhaupt helfen zu können. In solchen Zusammenhängen können sich Einsatzkräfte teilweise an ihrem Einsatz als behindert sehen, wenn Freunde und Familie des Betroffenen sich einfach nicht aus dem Rettungseinsatz heraushalten können. Dabei wird diese Hilfe, dieser Einsatz für den Notleidenden aber von einem traditionell muslimischen Umfeld als Pflicht angesehen, selbst gegenüber dem, den man nicht kennt. Es besteht für die muslimische Gemeinschaft quasi eine immanente Verpflichtung der Für- sorge für den anderen, von der Krankheit bis zur Beerdiden kann. Vielmehr ist dies eine Verantwortung, die von gung und sogar darüber hinaus (Fard Kifaye). allen Gemeinden nur gemeinsam gestemmt werden kann. Es muss jedoch gesagt werden, dass ein Großteil dieMittlerweile gibt es in jeder größeren Stadt ein Netzser vormals individuellen Hilfe schon jetzt institutionaliwerk zwischen Moscheegemeinden, die eine Basis dafür siert sind. In der muslimischen Gemeinschaft sind es die darstellen kann, eine solche Aufgabe zu übernehmen. Moscheegemeinden, die schon in der Vergangenheit und Hierbei müssen sich muslimische Religionsgemeinbesonders in der Gegenwart, die immer größer werdende schaften jedoch folgender Aspekte bewusst werden: Lücke im Fürsorge-Netz ausfüllen. Viele Aspekte der vor1) Es bedarf einer konkreten gemeinsamen Aufarbeimals nachbarschaftlichen und verwandtschaftlichen Hilfe tung dieses Themenfeldes. Dabei muss insbesondere die sind mittlerweile auf Moscheegemeinden und im weitesten Notwendigkeit dieser Arbeit, die mögliche Art der Umsetzung, Sinn auf die muslimischen Religionsgemeinschaften überaber auch der eigene, in der Regel religiöse Antrieb für gegangen, ob dies nun die Fürsorge mit Sterbekassen für diese Aufgabe herausgearbeitet werden. Dabei wird man den Todesfall ist oder die Fürsorge für die Bildung der Kinsicherlich auch aus den Erfahrungen der kirchlichen Notder mit Nachhilfe- und Förderkursen. Insoweit kann schon fallseelsorge und nicht-kirchlichen Notfallbegleitung die Übernahme viele dieser Aufgaben durch die Moscheeschöpfen können. gemeinden als ein Teil des oben angesprochenen gesell2) Es bedarf einer expliziten Benennung dieses Themas schaftlichen Wandels gesehen werden. als ein originär-eigenes Aufgabenfeld. Wir dürfen nicht auf Ein großes Handicap der Moscheegemeinden in diedie „Selbstverständlichkeit“ dieses Themas vertrauen. Eine sem Bereich ist jedoch, dass sie oftBewusstseinsfindung hin zu der Notmals nur auf eingetretene Ausfallerwendigkeit dieser Arbeit muss der eischeinungen reagieren können. Sie gentlichen Suche nach möglichen sind bisher weder personell noch Aktiven vorangehen. Ein großes Handicap der strukturell darauf ausgerichtet, die3) Es müssen ständige VerantMoscheegemeinden in diese Arbeit im Ganzen durchzuführen. wortliche für den Bereich der Notsem Bereich ist jedoch, dass In der Regel ist es nur der Imam, der fallbegleitung bereitgestellt werden, sie oftmals nur auf eingetrein einer Gemeinde hauptamtlich bedie mit Schulungen auf ihre Aufgaschäftigt wird. Es gibt auch Gebe vorbereitet und später auch weitene Ausfallerscheinungen meinden, die sich nicht dauerhaft eiter begleitet werden. reagieren können. Sie sind nen fest angestellten Imam leisten 4) Angesichts einer gesamtgebisher weder personell, noch können. Und viele Imam sind nicht sellschaftlichen Rückläufigkeit des strukturell darauf ausgerichdafür ausgebildet, in Not- und Krisozialen Einsatzes darf sich das Eintet, diese Arbeit im Ganzen sensituationen für die Betroffenen satzfeld dieser muslimischen Notda zu sein. fallbegleiter nicht auf Muslime bedurchzuführen. Zu oft hängt es mehr vom privaschränken. Vielmehr ist die Frage ten Engagement des Imams oder ehnach der möglichen Einbindung in renamtlicher Helfer in der Gemeinbestehende Notfallbegleitungs-Sysde ab, ob eine Notfallbegleitung zumindest für die eigenen teme zu prüfen. Dies hätte insoweit den positiven Effekt Gemeindemitglieder geleistet werden kann. Dabei fehlt es der gegenseitigen Sensibilisierung für die jeweiligen Bejedoch zwangsläufig an einer professionellen Ausbildung dürfnisse der Betroffenen durch die muslimischen und hinsichtlich der Tätigkeit als Notfallbegleiter. Insbesondenichtmuslimischen Notfallbegleiter. re was den eigenen Umgang und die eigene Bewältigung 5) Auch stellt sich die Frage, wie der Umgang in bemit Notfallsituationen angeht. sonderen Notfallsituationen aussehen muss, bei denen Ein grundsätzliches Problem ist, dass selbst GemeinMenschen mit muslimischen Hintergrund besonders groden, die diese Arbeit aktiv betreiben, einfach zu spät von ße Probleme (Scham) bei der Bewältigung haben: Selbstder Notsituation erfahren. Die Betroffenen selbst sind in mord, Drogentot usw. der Regel nicht in der Lage sofort um Hilfe zu bitten. Es Schlussendlich kann gesagt werden, dass es auch unter sind dann oftmals erst Freunde und Verwandte, die die Muslimen einen Bedarf an Begleitungsangeboten im NotGemeinde informieren. In der eigentlichen Krisenphase fall gibt. Die bestehenden muslimischen Strukturen bieten kann man so aber für die Betroffenen nicht da sein. zwar eine Plattform, auf der dieses Angebot aufgebaut werZudem ist, angesichts der notwendigen dauernden Verden kann. Eine Vernetzung, Erfahrungsaustauch und Zufügbarkeit, die Notfallbegleitung nichts, was in einer Komsammenarbeit mit etablierten Notfallseelsorge und -begleimune von einer einzigen Moscheegemeinde bewältigt wertungssystemen erscheint jedoch als sinnvoll. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 3 verband IGMG hat neuen Vorstand gewählt Kemal Ergün wurde zum neuen IGMG-Vorsitzenden gewählt Die vierte Vollversammlung der IGMG fand in Duisburg statt. Auf der Delegiertenversammlung wurde der Vorsitzende des IGMG-Regionalverbands Köln, Kemal Ergün, zum neuen IGMG-Vorsitzenden gewählt. Oğuz Üçüncü wurde in seinem Amt als IGMG-Generalsekretär bestätigt, während Hakkı Çiftçi zum stellvertretenden Vorsitzenden gewählt wurde. Der bisherige Vorsitzende der Islamischen Gemeinschaft Milli Görüş, Yavuz Çelik Karahan, hatte zuvor mitgeteilt, dass er nicht erneut kandidieren werde. Die Delegiertenversammlung begann mit einer Koranrezitation, vorgetragen von dem Gewinner des dies- sayfa 34 • Perspektif jährigen Koranrezitationswettbewerbs Ali Mahmood aus dem Regionalverband Schwaben. Anschließend wurde Ramazan Uçar, Vorsitzender des IGMG-Landesverbands Hamburg zum Versammlungsleiter, Engin Karahan zum Schriftführer und zu weiteren Mitgliedern der Versammlungsleitung Emir Demirtaş, Vorsitzender des Regionalverbands Alpes, Murat İleri, Vorsitzender des Regionalverbands Nordruhr sowie Bekir Altaş gewählt. Nachdem der Versammlungsleiter die Beschlussfähigkeit der Delegiertenversammlung feststellte, ging man zur Tagesordnung über. Ramazan Uçar bedankte sich bei den Delegierten und informierte die Delegierten über die anstehenden Abstimmungen. Anschließend wurde ein kurzes Video über die wichtigsten Stationen im Leben des bisherigen IGMG-Vorsitzenden Yavuz Çelik Karahan präsentiert. In seiner Abschiedsrede gedachte Karahan den Gründern der IGMG und würdigte die Dienste der ersten Mit- Die Delegierten stimmen ab glieder. Anschließend ging er auf die Prinzipien ein, nach denen die IGMG ihre Arbeit fortführe: „1) Die IGMG ist eine islamische Religionsgemeinschaft. 2) Die Umma liegt uns am Herzen. 3) Wir handeln nach den Maßstäben der Abschiedspredigt des Propheten… Unsere Gemeinschaft nahm sich dies stets zu Herzen und machte den Koran und die Sunna zum Ausgangs- und Mittelpunkt ihrer Arbeit. 4) Ferner versuchen wir den Menschen, das richtige Verständnis von Dschihad zu vermitteln. Entgegen der allgemeinen Annahme, Dschihad sei Terror und Gewalt, handelt es sich dabei um das Streben nach Glück, Frieden und Harmonie. 5) Wir haben ein ungetrübtes Islamverständnis. 6) Die IGMG ist weder eine Partei noch eine politischen Bewegung. Jedoch verfügt sie über ein gesellschaftspolitisches Bewusstsein.“ Karahan ging ferner auf die Entwicklungen innerhalb seiner Amtszeit ein: Unsere Gemeinschaft war in vielen Bereichen ein Vorreiter. Während meiner neunjährigen Amtszeit entstanden viele neue Projekte. Dazu gehören die Einführung der Vorschulgruppen und die Gründung von 80 Bildungszentren in unseren Regionalverbänden. Im Bereich der Gemeindeentwicklung können die folgende Erneuerung als Beispiel angeführt werden: die Frauen-Jugendorganisation, die „Maide-Koranveranstaltungen“, Gedenkveranstaltungen, die IGMG Ehrenvorsitzender Yavuz Çelik Karahan IGMG Generalsekretär Oğuz Üçüncü J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 5 verband Jugend-Umra, die Studenmenarbeit zwischen der tenabteilung sowie die FörIGMG-Zentrale, den Rederung von Studierenden, gionalverbänden, GemeinBildungsprojekte wie „Yılden und Gemeindemitgliedız“ und „Hilal“ sowie Fadern wird die IGMG den milienbildungsprojekte. Bei Muslimen in Europa den unseren Hilfsprojekten achWeg ebnen und ihre Bemüten wir nicht auf die Religihungen um die Gleichbeon der Bedürftigen. Unsere handlung des Islams fortHilfsprojekte umfassen den setzen. Ferner werden wir, Bau von Schulen, Gesundso Allah will, für die reliheitszentren, Waisenhäugiöse Bildung der nachsern, Wasserbrunnen sowie kommenden Generationen die Opfertierkampagne.“ sorgen und ihnen helfen, ihÜçüncü hielt anschliere muslimische Identität zu ßend eine Rede, in der er bewahren. Bei der Umsetzunächst die Verfahren zung dieser Ziele ist es wichgegen die IGMG kritisiertig, das Wohlgefallen Allahs te. „Die Ermittlungen gegen anzustreben sowie unsere die IGMG sind auch nach Verantwortung gegenüber drei Jahren nicht abgeder Gesellschaft und der schlossen. Die ErmittlunUmma zu erfüllen. Ferner gen gegen meine Person möchte ich an die notwendige wurde sang und klanglos Institutionalisierung und nach 19 Monaten eingeAufstockung der Mitarbeistellt“, sagte Üçüncü. Die terzahl erinnern.“ Verfahren gingen nicht Nachdem İbrahim auf ein Fehlverhalten der Yüksel den Finanzbericht IGMG zurück, sondern vorlegte, begannen seien ein Druckmittel geschließlich die Abstimgen die Gemeinschaft, bemungen für die Wahl des tonte der Generalsekretär. Vorstands der IGMG. Ke„All dies wiederfuhr uns mal Ergün, der von vielen aufgrund unserer Haltung Regionalverbands- und Yavuz Çelik Karahan übergibt den Vorsitz Kemal Ergün gegen Ungerechtigkeit, IsGemeindevorsitzenden lamfeindlichkeit und unserer als Kandidat vorgeschlaEntscheidung, Missstände offen anzusprechen“, so Üçüncü. gen wurde, wurde zum neuen IGMG-Vorsitzenden geDie gegenwärtige negative Stimmung habe Üçüncü zuwählt. Oğuz Üçüncü wurde zum IGMG-Generalsekretär folge zu einem negativen Islamverständnis geführt. Die Einwiedergewählt, während Hakkı Çiftçi zum stellvertretenwände der IGMG gegen die Versuche, Muslime zu assimiden Vorsitzenden gewählt wurde. lieren hätten ihre Wirkung gezeigt. Angesichts dieser EntIn seiner Antrittsrede dankte Kemal Ergün seinem Vorwicklungen habe das Vertrauen der Muslime in die IGMG gänger Yavuz Çelik Karahan für seine langjährigen Dienste zugenommen. Weiterhin erinnerte Oğuz Üçüncü daran, dass und kam in seiner Rede auf die Stellung der Muslime in es zwar erstrangiges Ziel sei, die Probleme der Muslime in Europa zu sprechen. Muslime müssten sich nicht als Migranten Europa anzugehen. Jedoch dürfe dabei die Not der Bedürffühlen. Er erinnerte an die muslimische Präsenz in Europa tigen in der Welt nicht in Vergessenheit geraten. in Andalusien, Sizilien und zur Zeit des Osmanischen ReiOğuz Üçüncü beendete seine Rede mit den folgenches. „Wir haben die Verantwortung, zu unseren historischen den Worten: „Die Islamische Gemeinschaft Milli Görüş, die Wurzeln zurückzukehren. Doch dabei müssen wir aus der Gegrößte zivile islamische Organisation, die von türkischstämgenwart in die Zukunft blicken, nicht aus der Vergangenheit. migen Muslimen gegründet wurde, ist mit ihren GrundprinUnsere Geschichtsdeutung legt die Grenzen unseres Horizonts zipien, ihrer Haltung, ihren Arbeitsprinzipien sowie ihrem fest. Eine gesunde Beziehung zu unserer Vergangenheit wird in weitgefächerten Angebot unser aller Stolz. Mit der Zusameiner positiven Zukunft resultieren“, sagte Kemal Ergün. In sayfa 36 • Perspektif Gemeinsamer Auftritt mit ehemaligen Vorsitzenden den vergangenen 50 Jahren habe die Gewährleistung der religiösen Grundbedürfnisse bei den Arbeiten der IGMG im Vordergrund gestanden. Heute kämen zu diesen Aufgaben viele neue hinzu. „Türkischstämmige Migranten sind längst keine Gäste mehr. Heute wird dies von nahezu allen akzeptiert. Daher gibt es viele Dimensionen der Islamdebatte und der Diskussionen über die Muslime in Europa. Unsere Pflicht ist es, Lösungen für diese Debatten zu finden, die mit unserer islamischen Identität im Einklang stehen, für Vielfältigkeit einzustehen und uns gegen die zunehmende Vereinheitlichung zu stellen, Vielfältigkeit als Gewinn zu betrachten und Europa mit der islamischen Kultur vertraut zu machen.“ Muslime dürften sich nicht von den aktuellen Diskussionen und den sich wiederholenden Polemiken entmutigen lassen, sagte Kemal Ergün ferner und kündigte an, das Hauptgewicht auf Dienstleistungen zu legen: „Unsere Tätigkeiten in den Bereichen Familienberatung, Bildungszentren, Studentenwohnheime, Rat für religiöse Fragen, Zentren für Imam-Ausbildung, Akademie für Leiter und Öffentlichkeitsarbeit werden zunehmen. Damit die Muslime in Europa in der Zukunft ihre islamische Identität bewahren und den nachfolgenden Generationen vermitteln können, kommt der IGMG eine große Verantwortung zu.“ Die vierte IGMG-Volversammlung endete mit einem gemeinsamen Bittgebet. Der neue IGMG-Vorsitzende Kemal Ergün nahm anschließend Glückwünsche entgegen. Kemal Ergün: Der neue IGMG-Vorsitzende Kemal Ergün kam 1967 in der türkischen Stadt Ordu zur Welt. Nach einem Studium an der Universität Istanbul studierte Ergün an der Al-Azhar Universität in Ägypten Hadithwissenschaft und machte seinen Abschluss im Jahre 1992. Im Jahr darauf begann er seine Tätigkeit als Imam in Frankfurt. Nach 1994 war er als Imam und Vorstandsmitglied im Regionalverband Rhein-Neckar-Saar tätig. Seit 2002 war er als Regionalverbandvorsitzender in Köln tätig. 2003 übernahm er den Posten des Hadsch-Leiters. Zuletzt legte Kemal Ergün seine Masterarbeit über Deutschlands Migrations- und Integrationspolitik an der Anadolu Universität ab. J U N I • H A Z İ R A N 2 0 1 1 • s ay f a 3 7 aktuell „Stimmlose“ Wähler İlhan Bilgü • [email protected] Die Türkei führt wahrscheinlich die Liste der Länder an, die ihren im Ausland lebenden Staatsbürgern auf unterschiedliche das Leben schwer machen. Was die Dienstleistungen angeht, so ist die Türkei bedauerlicherweise kein Vorreiter. Bei Besuchen im Ausland versprach bisher jede neue Regierung, einen neuen Gesetzvorschlag zugunsten der Auslandtürken zu machen und gab selbstzufrieden an, ihre Probleme zu kennen. Meistens bleibt es bei den bloßen Versprechungen. Diese werden beim zweiten Versuch wiederholt und die frohe Kunde mitgeteilt, dass die Gesetzesvorbereitungen beinahe abgeschlossen seien. Wer fragt beispielsweise noch danach, wann Recep Tayyip Erdoğan sein Versprechen, den Auslandtürken, die Wahlbeteiligung zu ermöglichen, einlösen wird? Die Neugier darüber bleibt nicht aus Gewissheit aus, sondern vielmehr aus der Erfahrung, dass ohnehin nichts geschehen wird. Nichtsdestotrotz hat die jetzige türkische Regierung hat in dieser Hinsicht wichtige Schritte eingeleitet – das muss man ihnen fairerweise zugestehen. Aber die Entscheidung des türkischen obersten Wahlausschusses, der sich dagegen aussprach, darf nicht als Ausrede benutzt werden – genauso wenig wie die ablehnende Haltung der deutschen Regierung diesbezüglich. Denn es liegt kein offizieller Antrag der türkischen Regierung vor. Auch wenn das türkische Wahlamt seinen Zuspruch gegeben hätte, hätte die Türkei erst danach diplomatische Schritte eingeleitet. Die Türkei zeigt sich im Grunde sehr interessiert daran, dieses Vorhaben in die Tat umzusetzen. Die notwendigen Schritte werden jedoch nicht rechtzeitig eingeleitet. Rechtlich gesehen werden Auslandstürken bei den Parlamentswahlen am 12. Juni ihres Stimmrechts beraubt. Während die Wähler im Ausland aufgrund gesetzlicher Einschränkungen von ihrem Wahlrecht kein Gebrauch machen können, ist es zugleich fragwürdig, ob die Wähler in der Türkei tatsächlich eine Wahl treffen werden können. In der Türkei kommt es zwar bei jeder Parlamentswahl zu einer Polarisierung der türkischen Gesellschaft in zwei Lager, aber bei diesen Wahlen hat sie sayfa 38 • Perspektif gefährliche Ausmaße angenommen. Zudem haben die Parteien keine überzeugenden Parteiprogramme. Aus diesem Grund geht es im Wahlkampf weniger um Parteiprogramme, sondern um die Mobilisierung der Wähler vor dem Hintergrund der Polarisierung der Gesellschaft. Jene, die ihre Wähler mit ihrem Parteiprogramm nicht überzeugen können, versuchen auf diese Weise, die Inhaltslosigkeit dieser zu überdecken. Der Wähler wird in die Lage gebracht, dass er nicht der Partei seiner Wahl seine Stimme gibt, sondern dem Lager, dem er sich verbunden fühlt. Das Land hat ernste Probleme. Probleme wie das Kurdenproblem, Arbeitslosigkeit, Landwirtschaft, Bildung und Hochschulpolitik werden zwar im Wahlkampf aufgegriffen, doch fehlt es jeglicher Lösungsansätze. Alle Parteien tragen zu den Spannungen im Land bei. Die von der AKP, CHP, MHP und BDP vorgeschlagenen Lösungsansätze sind nicht einmal nennenswert. Darüber hinaus darf nicht vergessen werden, dass die Schuld für den jüngsten Skandal der ÖSYM (Zentrale Stelle für die Vergabe von Studienplätzen) bei allen Parteien gleichermaßen liegt. Auch der Videotape-Skandal sorgte für Aufsehen. Die Kandidaten, deren zweifelhafte Videotapes veröffentlicht wurden, traten allesamt zurück. Während diese Partei Verluste erleidet, nutzen die anderen Parteien den Skandal zu ihren Gunsten aus. Unabhängig davon, wie die Videoaufnahmen entstanden sind, können die Politiker, die eigentlich moralische Vorbilder sein sollten, die unmoralischen Taten nicht wiedergutmachen, indem sie auf ihr Recht auf Privatleben pochen. Ein Politiker muss nicht nur auf sein Privatleben achten, sondern hat auch die Aufgabe, ein gutes Vorbild zu sein. Denn wenn hier von Privatleben die Rede ist, ist nicht das Familienleben oder die Zeit, die er mit seinen Freunden verbringt gemeint. Kurzum, die Wähler im Ausland werden ihres demokratischen Wahlrechts beraubt und müssen sich dem Willen der Wähler in der Türkei fügen. Erschreckend ist jedoch, dass auch die dortigen Wähler nicht von ihrem Stimmrecht Gebrauch machen können, ohne von der Polarisierung der Gesellschaft beeinflusst zu werden. Übersetzung: Fatma Yılmazer IGMG EĞİTİM MÜFREDATI Avrupa’da yaşayan okul öncesi çocuklarımızın, dinini, dilini ve kültürünü tanımaları ve kimliklerinin oluşması için hazırlanan kitabın içeriğini Ayetler, Hadisler, Dualar, Öğretici Oyunlar, Boyamalar, Türk Dili Etkinlikleri, Deneyli Etkinikler ve El Becerileri oluşturmaktadır. IGMG EĞİTİM MÜFREDATI Ana Sınıfı: 03-06 Yaş Grubu Hazırlık Sınıfı: 07-08 Yaş Grubu Temel Eğitim İlk Seviye: 09-12 Yaş Grubu Temel Eğitım Orta Seviye: 13-15 Yaş Grubu İhtisas Sınıfı: 16-18 Yaş Grubu ders konularını içermektedir. Cami ve Eğitim merkezlerimizde sınıf sisteminde uygulmaya konualcaktır Kitap Kulübü Merheimer Str. 229, D- 50733 Köln Telefon: + 49 (0) 221 / 73 90 441 Fax: + 49 (0) 221 / 72 30 61 Email: [email protected] IGMG TEMEL EĞİTİM MÜFREDATI