Ünite 7-10 Ders Notları

advertisement
7.ÜNİTE - TİCARİ HAYAT
*Bir malın kendisinin alınıp satılması alışveriş; malın menfaatinin satılması kiralama.
**İslamın kolay bir ticari hayatı öngörmesinin esası?
“Bir malın ticaretinin yasaklandığına dair açık bir nass bulunmadığında, onun ticaretinin mübah olması esastır.
**İslam fıkhında ticaret malında olması gereken özellikler?
-Mal, dinen yasaklanmamış olup, insanların herhangi bir şekilde yararlanabileceği bir mal/eşya olmalıdır.
-Ticaret malının miktarı ve nitelikleri müşteri tarafından yeteri kadar bilinmeli, fiyatı belli olmalı, müşteriye teslimi
mümkün olmalı, teslimat ihmale dayanmamalıdır.
- Eğer alışveriş vadeli yapılacaksa vade, mal, bedel, ödemenin nerede ve nasıl gerçekleştirileceği belli olmalıdır.
-Müşterinin maldan yada piyasadan anlamamasını fırsat bilerek onu kandırmamalı, hileli yollarla malını
satmamalıdır.
*Bu olumsuz davranışlar hem günah hem de akdi bozma yetkisi tanıyan durumlardır.
*Mal peşin para veresiye: Taksitli alışveriş Para peşin mal veresiye: Selem alışverişi
*Hz Peygamberin yasakladığı vadeli satış: Malların takas edilmesi şeklindeki vadeli satıştır. (günümüzde yok
denecek kadar az. Günümüz ticareti çoğunlukla para ile mal satışı şeklinde cereyan eder)
*İslam alimlerinin bir kısmı vadeli satışlardaki vade farkının caiz olmadığı görüşündedir.Dayanakları
Efendimizin “Bir satış içinde bir yada iki şart yasaklanmıştır” hadisi. Vadeli satışta pekin şu kadar vadeli şu kadar
denilerek sözleşme gerçekleştiğine göre bu işlem yasak olmalıdır. Satıştaki vade farkını bir çeşit faiz olarak
görürler. Vadeli satışta bir nevi belirsizlik olduğunu düşünürler. Belirsizlik akti fasid yada batıl kılar. Veresiye satışta
vadeyi bahane ederek alınan fazla parayı mal karşılığı görmenin zor olduğunu düşünürler.
*Buna karşılık İslam alimlerinin çoğunluğu vade farkının caiz olduğu görüşündedirler.
-Delilleri: Hz Peygamberin şartlı alışveriş yaptığına ve buna müsaade ettiğine dair sahih hadisler mevcuttur.
Hadiste yasaklanan bir satış içinde iki satışı hiçbir müctehid “vade farkı ile satış” manasında anlamamıştır. Aksine
söz konusu hadis peşin mi veresiye mi olduğu belli olmayan, belli bir bedele karar verilmeksizin yapılan satıştır.
-Veresiye satıştaki vade farkı faiz değildir. Çünki para karşılığında para olmayan bir mal faiz görülmez.
-Veresiye satıştaki fiyat farkının, vadenin karşılığı olarak görülmesi doğru değildir.
-Malını veresiye veren tüccar bir müddet o malın bedenli alamayacak, onunla mal alıp satamayacak bu nedenle
yeni bir kazançtan mahrum kalacaktır. Bu mahrumiyet de uygun bir kar farkının meşru sebebi olabilir.
-Tahsil edilmemiş alacaklar için her zaman bir risk söz konusudur. Buda veresiye satışlarda karın farklı tutulmasına
bir sebep teşkil eder.
-Taraflar satış konusunda anlaştığı için ortada bir belirsizlik yoktur.
-Selem alışverişinin sünnet olması veresiye alışverişlerdeki vade farkının caiz olasını gerektirir.
-Vade farkını yasaklamak ihtiyaç sahiplerinin işini daha da zorlaştıracaktır. Haram yolları tıkamak için vade farkını
helal görmek gerekmektedir.
*İslam fıkhına göre alışverişin sıhhat şartlarından birisi, satılan malın ve fiyatının taraflar arasında
tartışmaya sebep olmayacak açıklıkta belirlenmesidir. Bir satış akdinde satılan mal ya da fiyattaki
bilinmezlik akdi kusurlu yapar.
*Bir malın (örnekte hayvan verilmiş), birim kilo fiyatı belirlenerek yapılan satış işlemi sahihtir.Böyle
bir satış batıl ya da fasid olarak nitelenemez. Şafii mezhebi hukukçularından Şirbini “bu satış sahihtir, çünkü satılan
şey görülmektedir” der. İlmi Araştırmalar ve Fetva Komisyonu’da sahih olduğu yönünde fetva vermiştir.
*Malın fiyatının gelecekte belirlenmesi şeklinde satışı kabul eden hukukçu: Ahmed
b.Hanbel.*Cüzafen satış: Götürü usulü, malın ne kadar geleceği ölçülüp tartılmadan, göz kararıyla yapılan
satış.
*Ekonomik istikrarsızlık nedeniyle fiyat belirlenmeden yapılan veresiye alışverişte iki görüş
mevcuttur:
1-Akit sırasında veresiye olarak satılan malın fiyatı belirlenmediği için bu tür alışveriş uygun değildir. Eğer müşteri
satın almak istediği malı borç olarak esnaftan alırsa, daha sonra borcunu ödeyeceği zaman aldığı malın parasal
karşılığında anlaşarak esnafa nakit ödemede bulunursa caizdir. Bu çoğunluğun görüşüdür. Günümüz alimlerinden
Vehbe Zuhayli, gelecekte belirlenecek fiyatla satışı uygun bulmaz.
2- Fiyat belirlenmeden veresiye olarak satılan malın fiyatının müşterinin ödemede bulunacağı günün fiyatından
hesaplanması caizdir. Ahmed b.Hanbel, İbn Teymiyye ve İbnül Kayyim bu görüşü benimsemektedir.
*Piyasaların istikrarsız olduğu dönemlerde, hem esnafı hem de müşteriyi korumak adına, bütün
olarak her kesim için maslahat oluştuğundan, fiyat belirtilmeden müşteriye mal satma şeklinde
alışverişe müsaade etmek uygun olacaktır. Aksi bir yaklaşım hem esnafı hem de müşteriyi mahrum eder. Bir
boyutuyla da üretim-tüketim arasındaki sirkülasyonu olumsuz yönde etkileyeceğinden, ekonomi piyasaları için
istenmeyen durumdur.
** İslam Fıkhına göre akit hangi şekillerde gerçekleşir?
1-Taraflar aynı zaman ve mekan da hazır icab-kabulde bulunur. (hazırlar arası akit meclisi)
2- Taraflar birbirlerinden farklı mekanlar da bulunmakla beraber, karşı tarafa iradelerini beyan eden bir mektup ve
ya elçi gönderir. Bu durumda mektubun alınıp açıldığı veya elçinin gelip uzaktaki tarafın beyanını açıkladığı anda
akit meclisi kurulmuş olur. (gaibler arası akit meclisi)
*Gerek icab da bulunan gerek kabul beyanında bulunan kimse akdi bozma muhayyerliğine sahiptir. Buna göre akit
meclis dağılana kadar akdin bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
*Çağımız İslam araştırmacılarına göre; telefon, internet, görüntülü telefon, telekonferans gibi
araçlarla yapılan alışverişlerde, hazırlar arasında gerçekleşen normal akitleşme kuralları
geçerlidir. Yani telefon veya diğer araçlarla kendisine teklifte bulunulan kimse, telefon ya da haberleşme sona
ermeden, yapılan teklifi kabul ettiği yönündeki beyanını açıklamalıdır ki akit gerçekleşmiş olsun. Aksi halde akit
meclisi son bulmuş ve akit gerçekleşmemiş olur. Bu durumda sonradan yapılan kabul beyanı ile akit tamamlanmış
olmaz.
*Faksın telefon gibi kabul edilmesi hususunda; tarafların faksın başında bulunmaları ve kısa süre
içinde karşılıklı fakslaşarak haberleşmeleri mümkün olduğundan, bu durumdaki sözleşmeler
telefonla yapılanlar gibi, hazırlar arasındaki sözleşmelerin kurallarına tabiidir. Bununla birlikte faksı
telgrafa benzeterek gaibler arasındaki akitleşme kurallarına tabi olması gerektiğini savunanlarda bulunmaktadır.
*İbrahim Kafi Dönmez; telgraf, faks, kaset, disket vb ile yapılan sözleşmeler, klasik dönemde mektupla yapılan
sözleşmelere benzeterek gaibler arası akit gibi değerlendirmiştir.
*İnternet aracılığıyla yapılan akitlerin hazırlar arasında gerçekleşen akitler gibi değerlendirilmesi
akla daha uygundur.
*Sonuç olarak; sahih bir sözleşme için tarafların aynı mekan da hazır bulunmalarının şart olmadığı ve birbirinden
uzakta bulunan kimselerin de akitleşebilecekleri gerçeğinden hareketle, günümüzde tedavülde olan elektronik
cihazlarla ticari akitlerin yapılması mümkündür. Bunlardan tarafların aynı zaman dilimi içinde birbiriyle irtibat
kurmalarını sağlayabile iletişim araçlarının kullanıldığı akitlerde hazırlar arası akit kuralları hakimdir. Aynı anda
değil de belli bir sürenin geçmesiyle sağlanabilen sözleşmelerde gaibler arası akit kuralları geçerlidir.
*Kaparo: ön ödeme, pay akçesi, pişmanlık akçesi. Bir satış ya da kira sözleşmesinde müşterinin sözleşmeyi
tamamlaması halinde toplam fiyattan düşürülmesi, feshetmesi durumunda ise akitten dönmenin karşılığı olarak
mal sahibinde kalması şartıyla yaptığı ön ödemedir.
** Kaparonun satıcıda kalması caiz midir?
-Sahabe döneminden itibaren İslam fıkıhçılarını çoğu, bu tür bir sözleşmenin caiz olmadığı kanaatindedir.
Hanefiler, Malikiler ve Şafiilerde bu işlemi caiz görmemişler ve kaparonun satıcıya helal olmayacağını
belirtmişlerdir. Ünlü İslam bilgini Şevkani de caiz olmayacağı görüşündedir.
-Hanbeli alimleri ve günümüz İslam hukukçuları da caiz olduğu görüşündedir. Gerekçeleri; mal
sahibinin müşteriyi beklemesinin karşılığı ve akitten caymayı önleyici yaptırım.
-İslam Fıkıh Akademisi; süre sınırlandırılırsa kaparolu satış ilke olarak caizdir yönünde karar almışlardır.
*Hava Parası (Peştemallik): Bir ticarethanenin devri durumunda ticarethanenin yeri, müşterileri, şöhreti gibi
nedenler göz önünde bulundurularak asıl değerinin yanında alınan, tabir caizse, manevi sermaye karşılığında
ödenen paradır.
*İslam hukukuna göre; mal sahibi, sözleşmesi bitmeden önce kiracısından iş yerini boşaltmasını
isterse; kiracı bir miktar hava parası karşılığında boşaltmayı kabul ederse, buna karşılık alacağı hava
parası kendisine helaldir. Çünkü boşaltmama hakkını, aldığı bir bedel mukabilinde mal sahibine satmış olur.
* Bir gayrimenkulu şartsız olarak kiralayan kiracı, kiraladığı gayrimenkulu kira müddeti içinde
istediği bir bedelle bir başkasına kiralayabilir. Ancak Hanefiler, kiracının kiraladığı yeri bir başkasına daha
fazla bedelle kiraya verebilmesi için, o gayrimenkule bakım, onarım gibi bir masraf yapmış olmasını gerekli
görürler.
*Çoğunluğun görüşüne göre, kiracı meşru olarak kiraladığı bir dükkan ya da işyerini bir başkasına daha fazla
fiyatla kiraya verebilir., yani kiralık gayrimenkulun el değiştirmesi durumunda önceki kiracı sonradan kiralayacak
olandan hava parası alabilir. Nitekim İslam fıkhında bir haktan vazgeçme anlamı taşıyan durumlarda ücret alınması
genelde meşru görülmüştür. Günümüz alimleri de aynı görüştedir.
*Sigorta: Prim karşılığında cana veya mala karşı oluşan risklerin zararlarını tazmin etme güvencesi.
*Ticari anlamıyla sigortacılık: Cana veya mala karşı oluşma ihtimali bulunan risklerin zararlarını tazmin etme
güvencesi satışı.
*Sigorta şirketleri, yalnızca prim ödeme yükümlülüğü altına giren üyelerine maddi yardımda bulunmaları
sebebiyle diğer yardım dernekleri ve vakıflardan ayrılmaktadır.
**Sigortalar kaça ayrılır?
1-Belirli halk gruplarının sosyal güvenliklerini temin amacıyla kanunla kurulan ve belirli iş kolunda çalışanların
iştirak etmeleri çoğu defa mecburi olan sosyal sigortalar.
2- Bireylerin özel menfaatlerinin çeşitli risklere karşı teminat altına alınması için serbest iradeleriyle vücuda
getirdikleri bir risk teminatı olan hususi sigortalar.
** Hususi sigortalar kaça ayrılır?
1- Sabit primli sigorta (Ticari sigorta): Bu sigortalarda, sabit olarak belirlenmiş bir sigorta primi karşılığında
sigorta güvencesi sunmaktadır. Sigortalının belirlenen prim dışında başka bir maddi yükümlülüğü yoktur. 2Değişken primli sigorta: Bu sigortalarda sigortalıların ödeyecekleri prim miktarları sözleşme esnasında sabit
olarak belirlenmeyip, sigortalıların gerçek yükümlülükleri belirli bir dönem sonunda tespit edilebilmektedir.
Değişken primli sigortalar kooperatif şirket şeklinde müesseseleştiklerinden, burada sigortacı sigortalılardan ayrı
değildir.
*İslam alimleri arasında sosyal sigortaların ve karşılıklı/değişken primli sigortaların meşru olduğu hususunda ihtilaf
bulunmamakla birlikte ticari sigortaların fıkhi hükmü ciddi bir şekilde tartışılmıştır.
**Ticari sigortaların (sabit primli) caiz olmadığı görüşünde olanlar?
Günümüz İslam alimlerinin çoğunluğu ticari sigortaların hiçbir türünün caiz olmadığı görüşündedir. Onlara göre,
ticari sigorta sözleşmesinde akdi yaralayan birçok olumsuzluk bulunmaktadır. Bunlar;
-İslam hukukuna göre “belirsizlik” ve “karşılıklar arasında ciddi fark” gibi sözleşmeleri kusurlu yapan
şeyler, bu sözleşmede mevcuttur. Mesele sigortalı uzunca bir süre prim öder ama sigortalanan eşyaya bir zarar
gelmez yada br kaç defa prim öder ve eşyaya zarar gelince sigorta şirketinden astronomik bir rakam alır. Bu
durum sigorta akdini İslamın yasakladığı akitler arasında görmeyi gerektir.
-Ticari sigorta sözleşmelerinde bilinmezlik, tehlike ve gararın (aldanmanın) varlığının kabul edilmesi
halinde, bu sözleşmede kumar unsurunun da varlığının kabul edilmesi zorunluluk arz eder.
- Sigortalının primleri ödeyipte sigortalanan riskin oluşmaması halinde sigorta şirketinde kalacak para
şirket açısından karşılıksız bir kazanç olacağı ve bununda İslam tarafından yasaklanan “batıl yollarla başkasının
malına el koyma” şekli olacağı açıktır.
-Sigorta primi ve bunun karşılığında satılan sigorta tazminatının her ikisi de nakittir. Bu nakitlerin aynı
cinsten olması sebebiyle, sigorta primi kadar sigorta tazminatı alınması halinde aradaki gecikme nedeniyle
gecikme faizi (riben nesie), biri diğerinden fazla olması halinde hem gecikme faizi hem de fazlalık faizi(ribel fadl)
gerçekleşecektir.
-Bu görüşleri benimseyen İslam alimleri “zarureten ticari sigortaların meşru görülmesi gerektiği” görüşünü kabul
etmezler. Sigortacılıktan ticari kazanç elde edilmesine ve sigorta güvencesinin bir meta gibi satılmasına karşı
çıkmaktadırlar.
**Ticari sigortaların bütün türlerinin caiz olduğu görüşünde olanlar?
Günümüz İslam alimlerinin bir kısmı caiz olduğunu benimser. Görüşleri;
-Ticari sigorta sözleşmeleri klasik dönem İslam fıkhındaki sözleşmelerle benzerlik arzeder.
-Sosyal sigortalar meşru ise ticari sigortalarda meşrudur.
-Bu yeni bir sözleşmedir ve bunu yasaklayan açık bir nass bulunmamaktadır.
-Ticari sigortalar temelde birer “teberru sözleşmesi” üzerine kurulduğundan, bu akitlerde gararın ve cehaletin
varlığı akde tesir etmeyecektir.
-Bu gruptaki bazı alimler, sigortalı primi ödeyince sigorta güvencesi elde ederek iç huzuruna kavuştuğunu söyler.
-Ticari sigortalarda taraflar verdiklerinin karşılığını aldıklarından, bu sigortalar Kuranda yasaklanan “batıl yolla mal
elde etme” şeklinde görülmeyecektir.
**Ticari sigortaların bazı türlerinin meşru olduğunu savunanlar?
Çağdaş fıkıh bilginlerinden bazıları ticari sigorta hakkında tek bir hüküm vermemiştir.
-Bir kısmı, sigorta sisteminden faizin çıkarılması kaydıyla meşru saymış.
-Bir kısmı, devlet yönetiminde olması şartıyla meşru olacağını iddia etmiş.
-Bazılarıysa ticari sigortalardan sadece sorumluluk sigortasını meşru saymışlardır.
8.ÜNİTE - FAİZ, KREDİ VE FİNANS İŞLEMLERİ
***İslamda faizle borçlanma meşru olmadığı için kredi bulma imkanı nasıl gerçekleşir?
Karzı hasen denilen borç/ödünç, kredili satışlar ya da çeşitli ortaklıklar kurma yollarından biriyle gerçekleşir.
*Bankalar, para satışından faiz yoluyla kazanç sağlayan mali aracı kurumlardır.
***Faizsiz bankacılık arayışları sonunda hangi uygulama başlatılmıştır?
Katılım Bankacılığı:faizsiz bankacılık. Katılım bankacılığı faizin meşru olmadığı ana fikrine dayanır.
***İlk katılım bankacılığı uygulaması ne zaman ve nerede başlatılmış?
1963 yılında Mısır’da
*Faiz (Riba): Fazlalık, artma ve artırma. Verilen borcun geri ödenmesinde şart koşulan fazlalık veya mali
mübadele akitlerinde ölçülebilir karşılıksız fazlalıklar.
***Ortada şart koşma olmasa bile karşılıksız fazlalık sayılan uygulamaların hükmü?
Paranın para ile takasında yada malın mal ile takasında taraflardan birinin yada ikisinin vadeli olması Hz
Peygamber tarafından faiz sayılmıştır. Örneğin 100 tl ye karşılık 75$ peşin satılabilir. Ancak bunlardan birinin
vadeye bırakılması faiz kabul edilmiştir. Yine iyi kaliteli buğday ile düşük kaliteli buğday takas edilecekse her
ikisinin de peşin olması gerekir. Bir taraf vadeye kalırsa faiz sayılır ve bunlardan birinin miktarındaki fazlalıkta faiz
sayılmıştır.
***Faiz türleri?
1-Borç faizi (riben nesie): Alınacak belli bir fazlalık karşılığına borç/kredi verme. Bunda aslı olan vade
karşılığında verilenden fazlasını almaktır.
2-Alışveriş faizi (ribel bey): iki şekilde gerçekleşir:
a) Fazlalık faizi: Paranın para karşılığında veya misli malların birbiriyle takasında karşılıklardan birindeki
ölçülebilir fazlalıktır. Misli mal, aynı türe ait olup ölçü birimleriyle alınıp satılan mallardır. Nicelik olarak ölçülebilen
bu fazlalık, mallar arasındaki kalite, ayar veya işçilik farkından dolayı verilse bile faiz sayılmıştır. Hz Peygamber,
içinde altın, gümüş ve cevher bulunan bir gerdanlığın tahmini bir miktar altın karşılığında satışına izin vermemiştir.
İçindeki altınların çıkarılmasını emretmiş “Altını altın karşılığında tartı ile mübadele edin” demiştir. Mesela 24 ayar
10 gr altın 18 ayar 15 gr altınla değiştirilse bu gram fazlalıkları faiz sayılır. Bundan kaçınmak için altınların birbiri
karşılığında değil, her birinin para karşılığında satışı yapılmalıdır.
b) Veresiye Faizi: Paranın para ile yada malın mal ile mübadelesinde karşılıklardan birindeki vadedir. Burada
fazlalık olsun yada olmasın, karşılıklardan birinin vadeye kalması faiz kabul edilmektedir. Alınan ve verilen
miktarların eşit olması şartıyla ödünç akdinde faiz söz konusu olamaz. Sebebi, ödünç akdinin teberru/iyilik esasına
dayanan bir akit olmasıdır.
*İslamın izin verdiği vadeli satış türü ise bedellerden birinin para diğerinin mal olduğu işlemdir.
***Kuran ve sünnette faiz ile ilgili hükümler?
-Kuran, faizin yasaklanmasında aşamalı bir yol takip etmiştir.
-Rum Suresi 39.Ayet: Faizin kötü olduğu ifade edilmektedir. Henüz yasaklanmamıştır.
-Bakara 275-276 ayet: Faiz kesin olarak yasaklanmıştır.
-Ali İmran 130 ayet: Faizin her türlüsü kat kat artırmadır ve yasaktır.
*Kuranda ayetlerden anlaşılır ki önceki semavi dinlerde de faiz yasaklanmıştır.
*Peygamberimizin faizle ilgili hadisi tüm kaynaklarda “altı mal hadisi” olarak geçer.
(altın,gümüş,buğday,arpa,hurma ve tuz)
*Günümüz fıkıhçıları altı mal hadisinde altın ve gümüşün faize konu olmasının, onların para olma
özelliğinden ileri geldiği konusunda görüş birliğindedirler. Diğer mallarda faizin gerçekleşmesi Hanefi mezhebine
göre mallardaki “cins birliği” ve “ölçü birliği” nedeniyledir. Zira faizde temel prensip “ölçülebilir karşılıksız
fazlalık”tır.
***Faizin yasaklanma sebepleri?
-İslamiyet faizi yasaklayarak birey ve toplumun ortak yararını korumayı amaçlamaktadır.
-Faiz, sermaye sahibinin yatırıma yönelmesini ve dolayısıyla kaynakların tam kapasite ile kullanılmasını
önler.
-Yatırım olmadığı için işsizlik artar.
-Yatırımlarda faizli kredilerin kullanımı üretim maliyetlerinin yükselmesine ve suni fiyat artışına/enflasyona yol açar.
-Faizle giderek katlanan ve çoğalan sermaye her yönden toplum üzerinde hakimiyet kurup onu yönlendirebilecek
konuma gelir ve toplu yön vermesi gereken asıl değerin yerini güç alır.
-Yardımlaşma, dayanışma, sevgi ve şefkat gibi insani özelliklerin yerini daha çok para ve itibar kazanma hırsı alır.
-Faizli dış borçlar, kalkınmakta olan ülkeleri giderek borç batağına sürükler, ekonomik ve siyasi özgürlüklerini riske
sokar.
-Tüketim amaçlı borçlanmalarda, haksızlık tamamen borçlu aleyhinde gelişir.
-Üretim amaçlı borçlanmalarda kar elde edilmese bile borç faiziyle birlikte ödeneceğinden haksızlık meydana gelir.
-Faiz var olduğu günden itibaren daima güçlünün yararına olmuş, zayıf ve muhtaç kişilerin durumunun daha da
kötüleşmesine sebep olmuştur.
***Zaruret halinde faiz?
Zaruret bireysel ve geçici durumlarda ancak söz konusu olabilir. Örneğin; tedavi olması gereken bir kişinin bunu
karşılayacak sosyal güvencesi ve parası yoksa, ihtiyacı olan parayı da bir yerden temin edemiyorsa faizli krediye
başvurması zaruret gereği olarak görülmektedir.
*Katılım bankaları: Sermaye toplama ve sermaye kullandırma aşamalarında faizli muamelelerden kaçınan ve
bunları ortaklık vb. yollarla yürüten finans kuruluşlarıdır. Bankalar faizli kredi sistemini kullanırken, katılım
bankacılığı kuruluşları ortaklık sistemini uygular ve bu şekilde faizli muamelelerden sakınırlar.
***İslam Tarihinde finans ve sermaye sağlayan uygulamalar?
-Beytül mal kurumunun kredi kullandırması, para nakli ile ilgili işlemler yaptırması.
-Asker ve memurların maaş ödemelerinde kullanılan çek (Es-Sak) işlemleri.
*Ayrıca sermaye sağlayan diğer kurum ve uygulamalar: Sarraflar, Cehbezler ve emek-sermaye
ortaklıkları.
***Katılım bankacılığında sermaye toplama işlemleri?
1- Öz Sermaye: Kurucuların sağladığı sermayedir.
2- Mevduat: İstenildiğinde yada belirlenmiş bir vade sonunda çekebilmek için bankaya yatırılan paraya denir. Bu,
bankalara müşterilerin yatırdığı paradır. Bankalar, sermayelerin önemli bir bölümünü mevduat yoluyla toplar.
***Katılım bankaları mevduatı hangi şekillerde toplar?
1- Cari hesap: İstenilen zamanda fonun/yatırılan mevduatın geri çekilebildiği ve faiz ya da kar payı ödenmeyen
hesaplardır. Bu tür hesaplar banka ile müşteri arasında “borç” ilişkisi doğurur.
2- Katılım Hesabı: Kar ve zarara katılma şartıyla oluşturulan hesaplardır. Katılım hesaplarında kar ve zarara
katılma şartı, bu tür hesapları faizli uygulamalardan ayıran en önemli farklılıktır.
*Mudarebe: Çalışma/emek bir taraftan ve sermaye de diğer taraftan olmak üzere, kar-zarar paylaşımı esası ile
kurulan ortaklıktır. Emek-sermaye ortaklığı da denir.
*Katılım bankasında açılan katılım hesabı mudarebe ortaklığı esasına dayanır.
***Mudarebe ortaklığının meşruiyetinin dayanakları?
-Helal kazancı emreden, rızık aramayı ve ticareti özendiren ayetler
-Peygamberimizin bu yöndeki kavli ve takriri sünneti -Sahabenin uygulamaları
***Faizsiz bankacılıkta sermayeyi işletme yöntemleri nelerdir?
Murabaha, Ortaklık yöntemi, Kiralama.
* Murabaha: Peşin satın alınan malı belli bir kar ilave ederek vadeli satmak demektir. Bu tür satım akdinde malın
alış fiyatı ve üzerine konulan kar miktarının bilgisi müşteriye verilir ve anlaşma sağlanır. Bu nedenle murabaha
akdi fıkıhta “güvene dayalı satış” (buyu’ul emanat) türlerinden sayılır.
*Murabahanın caiz olduğunu kabul edenler Hanefilerden İmam Muhammed’in görüşüne dayanırlar.
***Katılım bankacılığında murabaha hususları?
-Mal hükmü taşımayan vergi, cezalar, harçlar gibi şeyler murabaha akdi yoluyla kredilendirilemez.
-Katılım bankaları; içki, domuz eti, kumar malzemeleri, batıl dinlerin sembolleri, sadece haram işlerde kullanılan
malzemeler gibi ürünler üzerinde murabaha yapmazlar.
- Murabahaya konu olan malın taksitle satışa uygunluğu kontrol edilir.
-Murabahaya konu olan malın, önceden müşterinin zimmetine geçmiş olmaması gerekir.
-Alım satım işleminin sahte olmaması gerekir.
-Müşterinin borçlarını tam zamanında ödemediğinde, temerrüd faizi ödemeyi kabul ettiği sözleşmede
yazılmaktadır. İslam faizi yasakladığı için temerrüd durumunda uygulanabilecek alternatif tedbirler önerilmektedir.
-Katılım bankası mal satın alıp ödeme yaptıktan sonra malın tesliminde veya mal ile ilgili kusurlarda sorumluluk
kabul etmemektedir.
*Ortaklık yöntemi: Kar zarar ortaklığıdır. Kurumlar topladıkları sermayeye kendi öz sermayelerini de katarak ya
bizzat yada işletmecilere sermaye sağlayarak ortaklık kurup gelir elde ederler.
**Ortaklık iki şekilde olur:
a)Sermaye ortaklığı (müşareke) : İki yada daha fazla kişinin belirli sermayeler koyarak birlikte iş yapmak ve
oluşacak kar yada zararı paylaşmak üzere kurdukları ortaklıklara denir. * Bazı ortaklıklar, belli bir süre sonra
katılım bankasının ortaklıktaki haklarının işletmeciye devriyle sonuçlanacak şekilde kurulur. Buna “mülkiyetin
devriyle sona eren ortaklık” denir.
b) Emek-sermaye ortaklığı (mudarebe): “yukarda bahsedildi”. Banka, sermayeyi çalıştıracak ortaklar bularak
onlara sermaye sağlar. Bu tür ortaklıklarda batılım bankası, ortaklığın işlemesine ve yönetimine katılmaz.
***Sermaye ortaklığının amaçları yada sağladığı yararlar?
-Faizli yöntemle yatırım yapma zorunluluğu kalkar.
-Faizden kaçınmak için tasarruflarını yatırıma yönlendirmeyen kimselerin tasarruflarını ekonomiye
kazandırır.
-Kar-zararda ortaklık, tasarruf sahiplerini paralarını değerlendirecekleri bankayı seçerken dikkatli davranmaya
yöneltir. Dolayısıyla piyasada güvenli bir ortamın oluşmasına katkıda bulunur.
-Ortaklığın verdiği yetkiye dayanarak sermaye sağlayan finans kurumu, yatırımı denetler ve daha sağlıklı ve verimli
ortaklıkların kurulmasına katkıda bulunur.
*** Sermaye ortaklığında İslam hukukçularının aradıkları bazı şartlar?
-Tarafların sermaye üzerindeki haklarının belirlenmiş olması
-Başkasının zimmetinde bulunan bir borcun sermaye yapılmaması
-Karın anlaşmazlığa yol açmayacak şekilde ve oransal olarak belirlenmesi. (örneğin % 40)
*Kiralama: Bir şeyin aynının (kendisinin) değil de menfaatinin (yararlanma hakkının) belirli bir bedel karşılığında
satılmasına denir.
**Kiralama iki şekilde olur:
a) Kasa kiralama: Bankanın belirli bir ücret karşılığında kasa dairesindeki kasalarından birini kullanım hakkını
müşteriye devretmesine denir Günümüz fıkıhçılarının çoğunluğuna göre bu bir kiralama akdidir.
b) Finansal kiralama: Finans kuruluşunun kiracısına kullandırmak üzere satın aldığı malın mülkiyetinin,
taksitleri kira bedeli olarak ödendikten sonra müşteriye geçmesini ihtiva eden sözleşmedir. “leasing”de denir.
*Banka (kredi) kartı: Banka veya yetkili kurumlar tarafından verilen ve kullanıcısına belirli bir limite kadar mal
yada hizmet satın alma imkanı veren. Bunun yanına kredi imkanı sağlayan bir araçtır.
***Banka kartları?
a) Debit kart: Hamiline sadece hesabında para bulunduğunda harcama imkanı veren kartlardır. Bu tür kartların
faydası kişiyi nakit taşıma külfetinden kurtarır.
b) Charge kart: Hamiline, hesabında nakit para olmasa da bankanın tanıdığı limit ölçüsünde mal/hizmet alım
imkanı sunar. Bu harcamalara belirli bir süre için faiz uygulanmaz. Yani kart sahibi bir ay gibi bir süre için faizsiz
kredi kullanmış olur.
c) Kredi kartı: Hamiline, hesabında para olsun yada olmasın belli bir limite kadar harcama imkanı veren
kartlardır. Belirli bir süre aşıldığında tutar üzerine gecikme faizi ilave edilir.
**Günümüz İslam hukukçularının çoğunluğu, kart hamiline mal ve hizmet satın alıp nakit çekebilme
imkanı veren ve ortaya çıkan borcun faiziyle tahsilini öngören kredi kartlarının kullanımını meşru
görmezler. Ancak, faiz şartı içerse de, faize düşmeme koşuluyla bu tür kartların kullanımının meşru olduğunu
söyleyenlerde vardır.
**Banka ile işyeri arasında iki açıdan ilişki vardır. Birincisi, banka yerine getirmiş olduğu hizmetler
karşılığında ücret almaktadır. İkincisi, işyeri bankanın müşteriye kefaletini kabul etmektedir. Çünkü banka, kart
hamilinin borcunu ödemeyi taahhüt etmiştir. Bunun yanında kefaleti üstlenen banka, işyeri ile ödemeyi yaparken
belirli bir miktar indirim yapacağı hususunda anlaşır. Hanefi mezhebi ve günümüzde bazı fıkıhçılar bu tür bir
anlaşmayı caiz görmüşlerdir.
**Kart hamili(müşteri) ile alacağını kart yoluyla tahsil eden taraf (işyeri) arasındaki ilişki, alacağın
tahsil edilmesi bakımından bir “havale” işlemidir.
9.UNİTE
>>Menkul kıymetler sahibine ortaklık veya alacaklık sağlayan ve belirli bir meblağı temsil eden
kıymetli evraktır.
>>Bugün en yaygın olan menkul kıymetler;tahvil,hazine bonosu,kar ve zarar ortaklığı belgesi ve hisse senedidir.
Menkul kıymetler alacak senetleri ve ortaklık senetleri diye ikiye ayrılır.
>>Para ve alacak senetleri:Para borcunu ve alacağını temsil eden tahviller,kar ve zarar ortaklığı
belgeleri,finansman bonoları ve gelir ortaklığı senetleri.
>>Ortaklık senetleri:Mali hakların yanı sıra yönetime katılma hakkında sağlayan hisse senetleri.
>>Menkul kıymetler sabit gelirli ya da değişken gelirli olabilir.Klasik tahviller,hazine ve banka bonoları sabit
gelirlidir.Klasik hisse senetleri,kar-zarar ortaklığı belgeleri değişken gelirlidir.
1.TAHVİL: Kamu kuruluşları veya özel şirketlerin ödünç para(kredi) bulmak için çıkardıkları bir yıldan uzun vadeli
olan borç senetleridir.
Hazine bonosu:Vadesi bir yıldan az olan devlet iç borçlanma senetleridir.
Devlet tahvilleri: Maliye bakanlığı tarafından çıkarılan iç borçlanma tahvilleri ve hazine bonolarıdır.
>>Özel sektörden ancak anonim şirketler tahvil çıkarabilirler. Tahvillerin 3 türlü değeri
vardır:Norminal değer: Tahvilin üzerinde yazılı değerdir,değişmez.
İhraç değeri:Tahvilin ilk çıkarıldığı andaki satış değeri.Bu değer tahvilin itibari değerinden daha yüksektir.
Piyasa değeri:Tahvilin piyasada o gün için itibariyle geçerli olan ve vadesine kadarki getirisine göre hesaplanan
fiyatıdır.Şartlara göre değişebilir.
2.HİSSE SENEDİ:Bir anonim şirketin sermayesinin eşit paylara bölünmesi sonucu bu paylardan her birini temsil
eden kıymetli evraktır.Hem ortaklığı hem mülkiyeti temsil eder.
>>Hisse senetleri isme veya hamiline yazılı olabilir.Hisse senetlerinde kupon bulunabilir.Kupon kardan pay hakkını
ifade eder ve hamiline yazılıdır.
>>Hisse senedi sahibine şu hakları sağlar:
-Şirket karından pay alma hakkı
-Şirket yönetiminde oy hakkı
-Rüçhan hakkı(sermaye artırımında yeni sermayeden eldeki hisseler oranında yeni hisse alma hakkı
-Tasfiyeden pay alma hakkı
-Şirket faaliyetlerini takip etme hakkı.
3.KAR VE ZARAR ORTAKLIĞI BELGELERİ: Anonim şirketlerin kar ve zararda ortak olmak üzere finansman
ihtiyaçlarını karşılamak için yurt içinde ve yurt dışında satılmak üzere çıkardıkları kıymetlerdir.
4.GELİRE ENDEKSLİ SENET:Belli bir kamu alt yapı tesisinin belli bir süre içindeki gelirinin belli bir orandaki
bölümüne karşılık gösterilen,kamu ortaklığı idaresi tarafından çıkarılan menkul kıymettir.Buna intifa senedi de
denilmekte.
>>Menkul kıymetlerin satıldığı Pazar yeri anlamında devlet tarafından kurulup dnetlenen pazarlara borsa
denilir.Günümüzde çoğunlukla;hisse sentleri,tahvil,hazine bonosu,kambiyo belgeleri gibi evrakın satıldığı menkul
kıymetler borsası ön plana çıkmış.
>>Tahvil ve hazine bonoları birer faizli borç senetleridir.
>>Kambiyo senetleri olan poliçe,bono ve çekler parayı ve borcu temsil ederler.Üzerlerinde yazılı değerden daha
düşük değerle alınıp satıldıkları için elde edilen gelir de faizdir.
>>Kar zarar ortaklığı belgesi faizsiz işlemdir.
>>Gelire endeksli senet(GES):Devlete ait bir kurum ve kuruluşun ortak olunması için çıkarılan
senetlerdir.faizle ilişkisi hakkında iki görüş var:
1.Bu tür senetlerin gelirinin faiz olduğu:Bu tür senetlerin gelirinin faizli vadeli borç alıp verme neticesinde
elde edilen gelire benzetmişler.
2.Caiz olduğu:Gelire endeksli senetler mali bir hakkın satımını belgeleyen senetler olup,faizle ilişkjisi
bulunmamakta,bu nedenle caiz görünmekte.
>>Hisse senetlerinin bir ortaklık belgesi olarak değil de bağımsız bir mal olarak alınıp satılması
meşru olup faizli işlemle alakası bulunmamaktadır.
HİSSE SENETLERİNİN HÜKMÜNÜ ETKİLEYEN DURUMLAR
-Anonim şirketlerde küçük pay sahiplerinin hakları gerçek manada korunmamaktadır.
-Gerçekte az bir sermayeye sahip kimseler çok sermayeye sahiplermiş gibi görünmekte ve insanlar
aldatılmaktadır.
-Yanlış bilgiler sebebiyle hisse senedini yüksek fiyatla satın alan kişi senedi geri verme hakkına sahip olmalıdır ama
böyle bir hak söz konusu değildir.
-Hisse senetlerinin değeri gerçek değeriyle paralellik arz etmelidir.
-İslam dinine göre yasaklanmış alanlarda faaliyet gösteren şirketin ihraç ettiği hisse senedinin alınıp satılması caiz
değildir.
-Hisse senedi alım satımı bir nevi kumar halini almıştır.
-Bazı İslam araştırmacıları borsadaki bir kısım usulsüzlükler sebebiyle,buradan hisse senedi alınmasına olumsuz
bakarlar.
BORSADAN KIYMETLİ EVRAK ALMANIN HÜKMÜ
-Tahvil,hazine bonosu faizli borç senedi olduğundan alım satımı caiz değildir.
-Hisse senetleri kar ve zarara iştirak etmesi sebebiyle kural olarak helal ancak bunu çıkaran şirketin ticari
işlem ve amaçlarının meşru oluşuna bağlıdır.
-Faaliyet alanı mubah olup bazı haram işlere taraf olan bir şirketin karına haram karışmışsa pay sahipleri
bu miktarı yaklaşık olarak hesaplayıp elinden çıkarması lazım.
-Bazı araştırmacılar faaliyet alanları meşru olsa bile borsadan şirketlerin hisse sentlerini almanın
caiz olmadığı görüşündedir.Hatta borsadan hisse senedi almanın insanların mallarını haksız yere yenmesine
göz yummak olduğu da ifade edilmiştir.
-Bazı araştırmacılar bu konuda kesin delil olmadığından haram sayılamayacağını ancak
olumsuzluklar sebebiyle mekruh görülebileceği görüşündeler.
Hisse Senedinin Caiz Olduğunu Savunanların Gerekçeleri
-Hisse senedine dayalı şirket nevi klasik doktrinde mudarebe adı altında mubah kılınmış olup,mudarebede kar ve
zarar açık olma esası vardır.
-Gerekli şer’i şartları taşıyan bir şirkette bu şekilde hisse senedi alarak ortak olmak caizdir.
-Şirketlerin faaliyet alanı, anonim şirketlerin işleyişindeki aksaklıklar ve haksızlıklar gibi konulara dikkat
çekmekte ama bu olumsuzlukların borsada hisse satışının cevazını etkilemediğini düşünmekteler.
-Borsada spekülatif hareketler oluyor diye borsadan vazgeçilemeyeceği gibi,bunlara müdahil olmadıkça,kar
getirmesi de zarar ettirmesi de mümkün olan,aslı itibariyle bir şirketin ortaklık belgesi olan hisse senetleri
getirisinin meşru olacağını söyleyebiliriz.
-Muamelelerde mubahlık asıl olduğundan,kendi başına bir mal haline gelmiş,alım satımıyla kar hesaplanan
bir hisse senedinin cevazını engelleyen güçlü bir gerekçe mevcut değildir.
-Risk ve kargaşa ortamı hisse senedinin hükmünü etkileyebilir.Ancak bu giderilmesi ve önlenmesi
gereken geçici bir durum olup,hisse senedi alış verişinin aslen caiz olduğu hükmünü değiştirmez.
>>Borç senedi veya çek,borcun belgesidir.Bunları üzerinde yazılı değerden düşük değere satmaya
bankacılıkta iskonto,tüccar arasında ise çek kırdırma denir.
Senet Kırdırmanın Caiz Olmadığının Gerekçeleri:
-Aynı cins iki malın farklı miktarlarda vadeli değişimi hadisle yasaklanmıştır.
-Senedi kırdıranın amacı onu satmak değil borç almak,bankanın amacı ise faizli kredi vermek
olduğundan, senet kırdırma faizli işlemdir.
-Bankanın komisyon diye aldığı, senette yazılı miktarla borç verilen miktar arasındaki fark, kredi karşılığında alınan
faizdir.Bankanın tahsil işlemleri ve yaptığı masraf karşılığı olarak aldığı bedel ise, hizmet ve masraf
karşılığı olduğundan caizdir.
Senet Kırdırmanın Caiz Olduğu:
-Bankanın aldığı komisyon vekalet ve arz işlemleri karşılığı kabul edildiğinden,senet kırdırmak caizdir.Ancak
komisyon,verilen kredi miktarı üzerinden nisbi(yüzdelik) değil,hizmet ve masraflar karşılığı maktu(sabit)olmalıdır.
Hanefilerden Züfer’e göre alacaklının alacağına karşılık borçludan herhangi bir mal istemesi nasıl
caizse,böylece o alacak karşılığında borçludan başkasından da borçlu adına bir mal satın alması
caizdir.
>>Çek veya senedin ciro edilmesine İslam hukukunda havale denir.Havale satış değil,bir kişideki
alacağın bir başkasına devridir.Faizle alakası yoktur.Dolayısıyla alım satımlarda müşteri çeki veya senedi
verilmesinde sakınca yoktur.
>>Borç senedi araya 3. Bir şahıs girmeksizin,alacaklı tarafından borçluya senetteki yazılı tutardan
daha az miktara satılması çek kırdırmak sayılmadığından caizdir.
Menkul Kıymetlerin Zekatıyla İlgili Temel Hususlar:
-Tahvil ve hazine bonolarının kıymeti üzerinden zekat ödenmelidir.Zira bunlar sabit gelirli ve alacak
senedidirler.Ana paradan %2,5 zekat gerekir.
-Kar ve zarar ortaklığı belgelerinin,intifa senetlerinin ve gelire endeksli senetlerin yıl sonunda ana
para ve kar toplamı üzerinden zekatı verilmelidir.
-Hisse senetleri türleri ne olursa olsun,sermaye piyasalarında alınıp satılmak ve bu suretle ticareti yapılmak
için alınmışsa,vücup tarihinde sermaye piyasası değeri üzerinden%2,5 zekat verilmelidir.
-Hisse senetleri yatırım amacıyla alınmışsa,hisse senedinin satın alındığı değeri + gelirinden,o hisse sendi
ihraç eden şirketin zekata tabi olmayan malvarlığını yıllık blançodan öğrenerek çıkarıp,geriye kalan meblağdan
%2,5 zekat verilmelidir.
-Senetlerin ait oldukları şirketin cinsine göre zekatları verilmelidir.(örneğin zirai ise 1/10 veya1/20)
-Diğer görüşe göre şirket önemli değildir,hisse senedi ticaret malı olup %2,5 zekat verilir.
Not:Bu konuyla ilgili İslam Fıkıh Akademisi kararlarına 208. Sayfadan bakabilirsiniz.
10.ÜNİTE
>>Hz.Muhammed’in Allah’tan getirmiş olduğu vahyin içeriğini kabul edip ona iman edenler mü’min veya
Müslüman,buna inanmayanlar gayrimüslim sayılmaktadır.
>>Hanefilere göre,semavi bir dine inanan ve Tevrat,Zebur,İncil gibi vahyedilmiş bir kitabı veya
suhufu olan her ümmet ehl-i kitaptır.
>>Şafii ve Hanbeli mezheplerinde ise ehl-i kitap sadece Yahudi ve Hıristiyanlardan ibarettir.Çünkü
bunlara göre suhuf ve Zebur,öğüt ve kıssalardan oluşmakta ve içerisinde hükümler yer almamaktadır.
>>Ebu Hanife Sabiileri,İbn Hazm ise Mecusileri ehl-i kitap saymaktadır.
>>Gayri Müslimlerde kendi içinde zımmiler ve müste’menler diye iki gruptur.
Zımmi: İslam devleti ile vatandaşlık sözleşmesi yapan ehl-i kitap demektir.
Müste’men:Sınırlı bir süre için izin ve pasaportla İslam ülkesine gelen gayrimüslimleri ifade eden hukuki bir
terimdir.
Harbi: İslam ülkesinin vatandaşı olmayıp bu ülkeye izinsiz olarak girenler için kullanılan bir terimdir.
>>Hanefi bilginleri putperest Araplarla zimmet sözleşmesinin yapılamayacağı görüşündedirler.
>>İmam Şafii ve İmam Ahmed b. Hanbel ise bu alanı daha daraltarak ehl-i kitap ve Mecusiler dışındaki
gayrimüslimlerle zimmet akdi yapılamayacağını söylemişlerdir.
>>Evzai ve İmam Malik’e göre ise bütün gayrimüslimlerle bu sözleşme yapılabilir.
Zimmet sözleşmesi: Gayrimüslimlerin temel hak ve özgürlüklerini garanti eden ve insan hakları ihlallerine karşı
hukuki koruma sağlayan düzenlemedir. Bu sözleşmeyi yapan kişiye zımmi denir.
>>İslam bilgini İbn Hazm harbi bir kimsenin İslam’ın himayesi altında yaşayan bir zımmiyi öldürmek amacıyla
İslam ülkesine gelmesi durumunda,Müslüman kişinin buna engel olmak için onunla mücadele etmesini,hatta bu
uğurda ölmesini farz olarak görmektedir.
>>İslam ülkesinde bir müslümanın zımmi bir vatandaşı öldürmesi durumunda çoğunluğa göre bu
suç kısas değil,diyet cezası gerektirir.Hanefilere göre ise kasten öldürmelerde kısas gerekir.
>>Gayrimüslimlere özel hukuk alanında (aile,borçlar ve miras hukuku alanlarında) özerklik verilebileceği
ifade edilmiştir.
>>Zımminin malını çalan dini ne olursa olsun aynı cezaya çarptırılır.
-Hanefi ve Malikilere göre zımminin içki ve domuzuna zarar veren müslümanın,bu malın bedelini ödemesi
vaciptir.
-Şafii ve Hanbelilere göre ise zarar veren kişi isterse tazmin eder demişlerdir.
-Ayrıca dinlerine göre içki içmek haram olmayanlara, içki içmelerinden dolayı had cezası uygulanmaz.Ancak içki
içip topluma zarar verecek şekilde sarhoş olan gayrimüslimin kamu düzenini korumak adına cezalandırılması
mümkündür.
>>Fakihler bir müslümanın İslam’a göre yasak sayılan, ama gayrimüslimlerin dinlerine göre yasak
sayılmayan hukuki işlemlere taraf olamayacağı görüşündedir.
>>Hanefi ve Şafii fakihlerin çoğunluğu bir müslümanın gayrimüslimin özel hizmetinde çalışmasını aşağılayıcı
bir durum olarak değerlendirmemişlerdir.
>>İmam Malik ve Hanbeliler ve İmam Şafii’nin bir görüşüne göre ise bu tür işlere ait sözleşmeler
Müslümanı küçük düşürücü bir davranış olduğu için uygun değildir.
>>Ebu Hanife’ye göre içki taşıma için iş sözleşmesi yapılabilir.Şafii kaynaklarında İmam Şafii’nin bu
görüşte olduğu belirtilmekte ise de bunun şarabı dökme amacıyla taşıma olarak anlaşılmasının gerektiği
söylenmektedir.
>>Gayrimüslimlere ait işlerde ölçü, o işim yapılmasının aslı itibariyle dinen haram ve hukuken yasak
olmamasıdır.Dinen haram ve hukuken yasak oaln bir işin işlenmesini konu alan iş sözleşmeleri caiz
görülemez.
>>Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre gayrimüslime toplu içki içme ve toplu ibadet yapma
amaçlı yer kiraya vermek caiz değildir.İmam Malik bu iki duruma içki satma ve domuz beslemeyi de ilave
eder.
>>Bakara suresinde erkek ya da kadın bir müslümanın müşrik birisiyle evlenmesi yasaklanmıştır.
>>Mürtedlik bir tür vatandaşlıktan çıkma ve devlete sadakatten ayrılma olarak anlaşılmaktadır.
>>İslam hukukçuları, bir müslümanın irtidat etmiş birisiyle evlenemeyeceği hususunda görüş birliği
içindedirler.
>>Evlilik akdinden sonra eşlerden birinin irtidat etmesi halinde bu akdin bozulacağı hususunda da fakihler
arasında görüş birliği bulunmaktadır.
>>Zifaf sonrası gerçekleşen irtidatlarda da akdin sona erdiği hususunda ittifak bulunmakla beraber zamanı
konusunda farklı görüşler bulunur:
-Hanefiler ve Malikilere göre akit derhal son bulur.İrtidattan vazgeçip İslam’a dönenler,evlilik hayatına ancak
yeni bir akitle başlayabilirler.
-Şafiiler ve bir görüşe göre Ahmed b. Hanbel, evlilik bağı kadının iddet süresince devam eder,bu süre içinde
irtidattan vazgeçip Müslüman olması halinde nikah akdi devam eder.
>>İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre ehl-i kitaptan olan kadınlarla evlenmek haram değildir.
>>İbn Ömer,İbn Abbas ve Ata b. Rebah gibi sahabiler ehl-i kitaptan olan kadınlarla evlenmenin caiz olmadığını
kabul etmişlerdir.
>>Müslüman kadının gayrimüslim erkekle evlenmesi hususunda genel prensip bunun yasak
olmasıdır.
-Eşi Ehl-i kitap Olan Erkeğin İhtidası: Ekeğin ihtidasının zifaf öncesi ya da sonrası olmasının evliliğin devamı
üzerinde bir etkisi yoktur.
-Eşi ehli kitap dışındaki gayrimüslimlerden olan erkeğin ihitidası da aynı hükümdedir.
Sadece Kadının İhtidası
-Kadın Müslüman olunca nikah akdi kendiliğinden bozulur.Bu görüş daha sonraki alimler tarafından
devam ettirilmemiştir.
-Eşlerden hangisi önce Müslüman olursa, diğerine Müslüman olması teklif edilir.Kabul ederse evlilik
akdi devam eder, reddederse kadının iddeti beklenmeden evlilik hayatı sona ermiş olur.Bu Ebu Hanife tarafından
savunulan görüştür.
-Taraflardan birisi Müslüman olduğunda bu ihtida zifaf öncesi gerçekleşmişse, nikah akdi
kendiliğinden son bulur.Şayet ihtida zifaf sonrası gerçekleşmişse, diğerinin ihtidası da kadının beklemekte
olduğu iddet içerisinde meydana gelirse nikah akitleri devam eder, aksi halde iddetin sona ermesiyle birlikte
evlilikleri kendiliğinden son bulur.Bu;Şafii,Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı alimlerin görüşüdür.
-Kadın Müslüman olunca kocasınında Müslüman olmasını bekler.Bu beklemenin süre sınırlaması
yoktur.Fakat bu süre zarfında kadının cinsel ilişkiye girmemesi gerekir.Bu İbn Teymiye ve İbnü’l Kayyım’ın
görüşüdür.
>>İslam Hukukunda Mirasa Hak Kazanmanın Şartları:
1)Miras bırakanın ölmüş olması
2)Mirasçının hayatta olması
3)Mirasçı olmayı engelleyen bir durum olmaması
>>İslam hukuku açısından ittifak edilen miras engelleri; kölelik, miras bırakanı öldürme ve din ayrılığı.
>>Bir gayrimüslim müslümana mirasçı olamayacağı gibi Müslüman da gayrimüslime mirasçı olamaz.Bunun
dayanağıMüslüman gayrimüslime gayrimüslim de müslümana mirasçı olamaz hadisidir.
>>Hz Ömer,Muaz b. Cebel ve Muaviye b. Ebi Süfyan gibi sahabilerin, müslümanın gayrimüslime mirasçı
olabileceği ancak bunun aksinin olamayacağı görüşünde oldukları nakledilir.
Download