BEŞ KÜLU BİBLİYOGRAFYA: İsmail Habib [Sevük]. Edebf Yeniliğimiz ll, İs­ tanbul 1932, s. 451-476; Akyüz, Modern Türk Edeb iyatı, s. 160, 163, 164, 165; Banarlı, RTET, ll, 1129-1143 ; Behçet Necatigil, "Be ş Hececi- ler", TDEA, 1, 404 -406. ~ A BD U LLAH UÇMAN BEŞ KÜLLİ Cins, nevi, fasıl, hassa ve am diye adlandırılan tümel kavramları ve bunlar arasındaki ilişkiyi ifade eden mantık terimi. _j İslam mantık literatüründe "el-külliyyatü'l-hams", "el -elfazü'l-hamse", "elasvatü'l-hamse" veya "el-hamsetü'lmüfrede" diye de adlandırılan beş küllfyi (külliyyat-ı hams) oluşturan kavramlar ilk defa Aristo tarafından ele alınmakla birlikte Plotin'in öğrencisi olan Porphyrios. Aristo'nun mantık kitaplarının ilki olan Kategoriler'e giriş olarak yazdığı lsôgucf (Isagoge, Eisagoge) adlı eserinde beş küllfyi daha ayrıntılı ve sistemli bir şekilde incelemiştir (bk. lsAGücl). İlki İbnü'l-Mükaffa' tarafından olmak üzere birçok defa Arapça'ya tercüme edilen. daha sonra şerhi ve özeti yapılan lsôgucf İslam mantıkçı!arının başlıca kaynaklarından biri olmuş, onlar beş küllfye büyük önem vermişler ve bu suretle külifler İslam mantık literatürünün temel konuları arasında yer almıştır. İslam mantıkçıları lafızlarla ilgili tak- simiere ek olarak bu ettiği manaları, varlık cins şeyden ayıran varlıktan olursa insan diye söz etmek mümkün olmaz. Arızfde ise bunun tersi bir durum söz konusudur. yani arızf olan nitelik konusunu her zaman nitelemez. Söz gelimi "gülme" insanda arızf bir niteliktir, çünkü insan bazan güler, çok zaman da gülmez. Mantıkçılar araz-ı L madığı düşünülecek bir lafızların delalet ve realiteleri de geniş bir şekilde incelemişler. bunların birbiriyle ilgileri bakımından değişik durumlar arzetmelerine göre çeşitli taksim ve tasnifler yapmışlardır. Nitekim Gazzali Mi'yôrü'l - 'ilm 'de (s. 59-79) altı çeşit taksim yapmıştır. Bunlardan biri de İslam mantıkçı larını beş küllfye götüren tasniftir. Buna göre herhangi bir külIf realite, varlık veya anlam öncelikle ya "zatf" veya "arızf" olur. ZatT. küllf varlığın hakikatine yani öz ve mahiyetine delalet eden manadır. Ebü'lBerekat el- Bağdadf'ye göre zatf öyle bir niteliktir ki önce onu kavrar, sonra da onun nitelediği varlığı zihnimizde canlandı racak olursak adeta ikisi özdeşle­ şir ve varlığı bu nitelikten soyutlamamız mümkün olmaz; aksine, niteliğin yok farzedilmesi durumunda varlık da yok sayılmış olur. Mesela "canlı" ve "insan" veya "şekil" ve "üçgen" arasındaki ilişki böyledir. Gerçekten de insanın canlı ol- zatf olan nitelik veya anlamları "mukawim" (constituti f. varlığın özünü o lu ş t ura n ), arızf olanı ise "gayri mukawim" olarak adlandırmışlar ve sonuçta küliiieri zatf küllfler ve arızf küllfler şeklinde iki ana başlık altında incelemiş­ lerdir. A) Zatf küllfler cins, nevi ve fasıl şek­ linde üçe ayrılır. Cins. Porphyrios' a göre cins, altında nevilerin sıralandığı şeydir. Kaplam açı­ sından cins, neviler denilen topluluğu şü­ mulüne alan bir varlıklar grubudur. İç­ lem açısından cins bir vasıflar yığınıdır. Aristo'nun tarifi de içlem açısındandır: Cins, birçok nevide müşterek olan ve cevher kategorisinde bu birçok neviye yüklenebilen şeydir. İslam mantıkçıları­ na göre zatf kavramı , ortak nitelikli varlık türleri olmaları itibariyle varlıklar hakkında sorulan "nedir?" sorusunun cevabı olabilir ve bu cevap bize beş külIfnin ilki olan cinsi verir. Mesela "insan. at, ceylan nedir?" sorusuna verilen "canlıdır " cevabındaki "canlı" kavramı cinsi ifade eder. Cins, gerçeklikleri bakımın­ dan farklı ve çok sayıda olan şeyler hakkında kullan ılan küllfdir. Nevi (tür). Porphyrios'un açıklamasına göre cinsin altında ve ona bağlı olan külliye nevi denir. Mesela cins olarak "canlı" kavramını aldığımızda "insan " bunun bir nevidir. Başka bir tarife göre nevi, cinsin altında sıralanan ve cinsin öz bakımından kendisine yüklendiği şeydi r . İs lam mantıkçılarına göre zatf olan bir kavram. sayıları bakımından çeşitli , fakat aynı gerçekliğe sahip olan şeyler hakkında sorulan "kendi zatı ve özü itibariyle nedir?" sorusunun cevabını veriyorsa bu cevap "nev'" i gösterir. Mesela "Ali, Ayşe vb. nedir?" sorusunun cevabı olan "insan" nevidir. Fasıl (ayırım). Porphyrios faslı, bir varlığı başka bir varlıktan ayıran şeydi r, şek­ linde tarif eder. Ancak bu ayıncı durum varlıkta gelip geçici de olabilir. Bu sebeple onun tam tarifi şöyledir: Fasıl , bir varlığı başka varlıklardan ayıran ve o varlıkta sürekli olarak bulunan niteliktir. İslam mantıkçıları ise faslı bir şeyi ortak olduğu başka zatf nitelik diye tarif etmişlerdir. Mesela akıl, insanı öteki canlılardan ayıran zatf bir nitelik olması dolayısıyla onun faslıdır. bakımından B) Arızf küllfler hassa ve araz-ı am olarak ikiye ayrılır. Hassa. İslam mantıkçıları Porphyrios ·un hassa ile ilgili dört tarifinden sonuncusu üzerinde durmuşlardır. Buna göre hassa bir nevin mahiyetine, özüne dahil olmayan fakat sadece o nev'e has olan sı­ fatlardır. Mesela insan "gülen varlıktır" şekl inde nitelendirilirse de bu küllf kavram insanın mahiyetinin dışındadır. Çünkü insan her zaman gülmez. Yine de gülme sadece insana özgü bir hassadır. Aynı şekilde üçgenin iç açılarının toplamı­ nın iki dik açıya eşit olması da üçgenin hassasıdır. İnsanın ve üçgenin bu hassaları nevilerine hem eşittir hem de onlardan ayrılamaz. Fakat kitabet de insanın hassas ı olduğu halde insan nevinden ayrılabilir ve ona eşit değildir. hatta daha özeldir. Yani gülme hassası bütün insanlara şamil olduğu halde kitabet hassasına sahip olanlar onların sadece bir kısmıdır. am. Çeşitli nevileri kapsayan, her durumda nitelemeyen lamlardı r. Mesela "hareket", varlığı durumda nitelemediği yani varlık zaman hareket halinde olmadığı arazdır; insan. at, kuş vb. nevilere mil olduğu için de amdır. Araz-ı cak varlığı ananher her için şa­ Kindf'den itibaren İslam mantıkçıları Stoa mantıkçılarından etkilenerek Porphyrios'un beş küllfsine bir de "şahıs" kavramını eklemişlerdir (bk. Kindi, s. 126127) İ hvan-ı Safa ' nın Resô.'il'de (1. 395) "beş küllf" yerine "altı lafız" (el-elfazü'ssitte) tabirini kullandıkları, bunlardan "nitelenen şeyler"e (el -mevsOfat) delalet eden lafı zla rı "şa h ı s . nevi, cins". "nitelikler"e (es-sıfat) delalet eden lafızla rı da " fasıl, hassa, araz" şeklinde zikrettikleri görülmektedir. İhvan-ı Safa'nın şahıs dı­ şındaki lafızlara dair tarifleri yukarıdaki açıklamalara benzer; şahsı ise "kendi dı­ şındaki varlıklardan ayrılmış, seçilmiş ve duyularla algılanan varlığı gösteren lafız " şeklinde tarif etmişlerdir. Buna göre mesela " şu adam", "şu hayvan ", " şu ağaç" vb. ifadeler birer şahıstır. İhvan-r Safa, beş küllfyi ifade eden terimiere cüz'f varlıkları gösteren şahsı da eklemeleri sebebiyle artık bunlar için alışılageldiği gibi "küllfler" (kül liyyat) terimini kullanınayıp "nitelenenler" (mevsOfat) ve "nitelikler" (s ıfa~ ) tabirlerini ku\Ianmış la rdır. 545 BEŞ KÜLLI Öte yandan bazı müslüman usulcüler Aristo ve Porphyrios'un cins ve nevi hakkındaki anlayışlarını değiştirerek cins yerine nevi, nevi yerine cinsi kullanmış­ lardır. Mesela Adudüddin el-fcf ve Sa'deddin et- Teftazanf' nin bildir diklerine göre usulcüler. mantıkçıların aksine, "insan" kavramını cins, "canlı" kavramını nevi şeklinde adlandırmışlardır (Tehanevf, Keşşa{, "cins" md .) Müslüman düşünürler küllfler probleküllfnin dışında daha geniş olarak ele almışlar ; mantık, tabiat bilimleri, rasyonalizm ve dinle münasebeti bakımından küliller üzerine yaptıkları yorum ve tartışmalarla bu konuda zengin bir literatür geliştirmişlerdir (bk. KÜLLI). mini ' beş BİBLİYOG RAFYA : Tehanevi, Keşş/J.{, "cins", "el-Külliyyatü'lJ:ı.am " , md.leri ; Porphyre, Isagoge (notlar il avesiyle tre. ). Tricot ), Pari s 1947, s . 13-34 ; Porphyrios. lsagogi (t re. H. Ragı p Atademir). Konya 1948, s. 30-48 ; Kindf, Fi ' /-Felse{eti ' /-Q/a ( n şr. M. Abd ülhadf EbO Ri de, Resa ' i!ü 'f-J(jndi e/Felsefiyye içinde), Kahire 1369 / 1950, s. 124 130 ; İhva n- ı Safa, Res/J.' il, Beyrut 1376 / 1957, 1, 395-396 ; İbn Sina. Mantık u 'l - meş rikıyyfn, Kahire 191 0 , s. 50-55; a.mlf., eş - Ş ifa ', el -Mantı~, e/-Medf)al, Kah ire 1952, s. 28-33 ; a.mlf.. en -1'/ecat (n ş r. M. Taki Dan i şpejüh). Tahran 1364 h ş., s. 10-11 , 14 -17; Gazzali, Mi ' y arü 'l' ilm, s. 59-79; Necati Öner, Klasik Mantı k, Ankara 1970, s. 23 -28 ; Nicholas Rescher, Tetau · uürü 'l- mantı~i'l· 'Arabf (tre. Muhammed Mehran), Kahire 1985, mütercimin mukaddim esi, s. 49-6 1. liJ BEŞ L M. NAci B oLAY SANAT Kıyas türlerinin uygulama alanları için kullanılan bir mantık terimi. _j İslam mantıkçılarına gör e mantığın en önemli bölümünü kıyas teşkil eder. Kıyası oluşturan öncüllerin çeşitli isimler altında değişme ve çoğalma durumuna göre meydana gelen kıyas türlerine islam dünyasında muhtemelen ilk defa Farabi tarafından "es- sınaatü ' ı- hams " (Osmanl ıca'da " s ınMlt -ı hams" ) adı verilmiştir (İ/ı.şti ' ü 'l· 'u/üm, s. 28) Kıyasta öncüllerin farklı oluşu beş sanatın da birbirinden farklı olmasına yol açar. Bu farkIar a göre beş sanat şöyle sıralanır: Burhan, cedel, hatabe (hitabet ), şiir, safsata. Beş sanatı kıyasın ihtiva ettiği öncüllerdeki önerme çeşitleri meydana getirdiğine göre her bir sanatın tarifini yapabilmek için öncelikle bu önerme çeşit­ lerini görmek gerekir. islam mantı kçı- 546 ları önermeleri ihtiva ettikleri bilgilerin derecesine göre başlıca yedi doğruluk kısımda incelemişlerdir. 1. Yakiniyyat. Gerçeğe uygun olan, tarolarak kesin bilgi veren önermelerdir. "Bütün parçadan büyüktür " önermesi gibi. İslam mantıkçıları yaklniyyatı çeşitli şekillerde tarif etmişlerdir . Yaygın anlayışa göre mutlak doğru olan sadece yakinf önermeler olup aşağıda gösterilen diğe r bütün önerme çeşitleri az çok ihtimalli veya gerçek dışı bilgiler ihtiva eder (bk. YAKiNiYYAT). tışmasız 2. MeşhunH. Doğruluğu insanlar tarakabul gö rmüş olmasından kaynaklanan önermelerdir. Ancak buradaki "insanlar " genel anlamda olmayıp istisna her zaman söz konusudur. Bu sebeple meşhu ratın doğruluğu "örtT' olup çağ ­ lar a, bölgelere. ülkelere veya sanat ve meslek alanlarına göre değişebilir . Mantıkçıla r bu önermelere çoğunlukla "Adalet iyidir", "Yalan kötüdür" gibi ahlaki hükümleri örnek gösterirler. 3. Müsellemat. Tartışma sırasında öne sür ülen ve hasım tarafından doğruluğu benimsenen, bir defa hükme delil sayıl­ makla geçerlilik ve yaygınlı k kazanmış olan önermelerdir. Fıkıh usulünde "ahad haber"lerle varılan hükümler mOsellemattan sayılı r ve ahact habere itiraz edilmesi durumunda fakihlerin daha önce bu habere dayanarak hüküm ve rmiş olmala rı delil gösterilir. 4. Makbulat. Yalan söylemeyeceğine dair h a kkında hüsnüzan beslenilen bir kimseden alınan bilgileri ifade eder (peygamberlerin yalan söylemeleri ihtimal dış ı olduğundan onlardan sadı r olduğu kesin olarak bilinen haberler burhan kategorisine gi rer). fından Geniş anlamda yaklniyyabütün önerme çeşitlerini kapsar ; dar anlamda ise aklın tercihen kabul ettiği, ancak tersinin de doğru olması ihtimali bulunan önermeler için kullanılır (bk. ZANNİYYAT ) . s. Zanniyyat. tın dışındaki 6. Muhayyelat. Doğ r u veya yanlış, kabul edilebilir veya edilemez olsun insanda sevinç ve huzura yahut nefret ve sı­ kıntıya yol açan önermelerdir. 7. Vehmiyyat. Zihnin bir gücü olan vehim veya hayalin tecrübf varlık ve olayIara bakmak ve genelierne yapmak suretiyle ü rettiği önermelerdir_ Mesela cisimlerin mekanda yer kaplamasın a bakarak, "Var olan her şey mekanda yer kaplar" şeklinde ileriye sürülen önerme vehmiyyattandır (bk. VEHMiYYATl. Tehanevf ( Keşşaf. Il, 835), dayandığı öncüllerin kesinlik değeri bakımından beş sanat arasındaki ilişkileri şöyle göstermiştir : Kıyasın öncüileri ya bir tasdik veya tasdikin dışında başka bir tesir doğurur. Eğer bu hayaif bir tesir doğuran kıyas ise buna " şiir " denir. Tasdik doğu­ ran kıyasta ise tasdik ya zannf veya kesin olur. Bunlardan ilki "hatabe"dir; ikincisi ise yakinf kesinlik veya yakinf olmayan bir kesinlik olabilir. Yakinf olan "burhan " dır; yakinf olmayanına gelince bunda ya herkesin kabulü veya sadece tartışmada muhatabın kabulü söz konusu olabilir, bunlardan ilkine "cedel", ikincisine de "mugalata " adı verilir. Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere islam mantıkçıları beş sanatı şu şekilde sıralamışlardır: 1. Burhan . Öncüileri yakiniyyattan olan kıyastır. Mantıkçılara göre burhan bütün delillerin en kesin ve güvenilir olanıdı r (bk. BURHAN). z. Cedel. MeşhOrat veya mOsellemattan sayılan öncüllerden oluşan kıyastır. Cedel bu öncüllerin kabul edilebilirlik derecesine göre bir değer taşır. Ancak islam mantıkçılarına göre eectel tasdike faydalı bir kıyas çeşidi olmakla birlikte aslında bununla ne bir hakikat ispat edilmiş ne de reddedilmiş olur. Cedel sanatını kullanana "cedelf" veya "mücadil " denir (bk. CEDEL). 3. Hatabe. Ya sırf zanniyyattan veya hem zanniyyat hem de makbülattan oluşan kıyastır (bk. HATABE). 4. Şiir. Mantıkçılar şiiri kısaca muhayyelat türünden öncüllerin oluşturduğu kıyas diye tarif etmişler. ayrıca muhayyelata da " şiirf önermeler" adını vermiş­ lerdir (bk. şiiR). S. Safsata veya Mugalata. Safsata "genellikle öncüileri vehmiyyattan oluşan kı­ yas", mugalata ise "sureti, maddesi veya her ikisi bakımından da geçersiz olan kıyas " diye açıklanır. Bazı mantıkçılar beşinci sanat olarak safsatayı, bazıları da mugalatayı göstermişlerdir (bk. Tehanevi. ı ı . ı 097). islam mantıkçıları düşün­ ce faaliyetlerinde hatadan korunmak, demogoji yapanları susturmak, imtihanda öğrencinin zihin disiplinini sağlamak gibi gayelerle mugalata sanatını bilmenin yararlı olduğunu düşünmüşlerdir (bk. MUGALATA). islam mantığındaki beş sanatın temeli, Aristo'nun Organon adlı mantık kOliiyatı­ nın son beş bölümünü teşkil eden, çeşit-