اِﻧْﻔِﺮُوا ﺧِﻔَﺎﻓًﺎ وَﺛِﻘَﺎﻻً وَ َﺎﻫِﺪُ وا ﺑِ ﻣْﻮَاﻟِﲂُْ ا

advertisement
Hutbe: İ'LÂ-İ KELİMETULLAH, 18
Recep 1433 (8 Hazîran 2012)
‫ ِاﻧْ ِﻔ ُﺮوا ِﺧ َﻔﺎﻓًﺎ َوﺛِ َﻘ ًﺎﻻ َو َﺟﺎ ِﻫﺪُ وا ِﺑﺎَٔ ْﻣ َﻮا ِﻟ ُ ْﲂ‬: ‫اﺳـﺘﻌﻴﺬ اب‬
ِ ‫ِﻴﻞ‬
‫ﷲ َذ ِﻟ ُ ْﲂ ﺧ ْ ٌَﲑ ﻟَ ُ ْﲂ ا ْن ُﻛ ْﻨ ُ ْﱲ‬
ِ ‫َو َٔاﻧْ ُﻔ ِﺴ ُ ْﲂ ِﰲ َﺳﺒ‬
ِٕ
‫ﻮن‬
َ ‫ﺗَ ْﻌﻠَ ُﻤ‬
‫ َﻣﺎ اﻏْ َ َّﱪ ْت‬: ‫وﻗﺎل رﺳﻮل ﷲ ﺻﲆ ﷲ ﻋﻠﻴﻪ و ﺳﲅ‬
ِ ‫ِﻴﻞ‬
‫ﷲ ﻓَﺘَ َﻤ َّﺴ ُﻪ اﻟﻨَّ ُﺎر‬
ِ ‫ﻗَﺪَ َﻣﺎ َﻋ ْﺒ ٍﺪ ِﰲ َﺳﺒ‬
Muhterem Müslümanlar,
Hutbemiz İ'LÂ-İ KELİMETULLAH
ALLAH'IN KELİMESİNİ YÜCELTMEK ve ALLAH
YOLUNDA HİZMET hakkındadır.
Dîn-i İslam'ın yayılması ve insanların iman
ile müşerref olabilmeleri için, yapılan tüm
fedakârlıklar, çekilen zahmetler, gösterilen gayret
ve ifa edilen hizmetler İ'lây-ı Kelimetullah
tabiriyle ifade edilir.
Bu
tabir
lügat
olarak
"Allah'ın
kelimesi'nin yüceltilmesi" yani "Allah-ü
Teâlâ’nın
dininin
ve
tevhid
akidesinin
yüceltilmesi” manasına gelir. Aslında İslam ve
tevhid akidesi bizzat Allah (c.c.)'nun muhafazası
altındadır ve zaten yücedir. Bu hususla alakalı
olarak Sûre-i Tevbe’nin 40. ayetindeki "…Allah'ın
kelimesi ise zaten yücedir. Çünkü Allah
üstündür, hikmet sahibidir” (1) ifadesi şu
şekilde tefsir olunmuştur: "Allah (c.c.)'nun
kelimesi en âlî ve en yüksek kelimedir ve Allah
azîz ve hakîmdir. Onun hükmüne karşı gelinmez.
Koruduğu kahredilmez, kahrettiği kurtarılmaz.
Esbab ona değil, O esbâba hâkimdir. Hükmü ayn-ı
hikmettir. Onun izzet ve celâli başkalarının
yardımına muhtaç olmaktan münezzehtir."(2)
Bir diğer Ayet-i Kerimede ise mealen; "(Ey
mü'minler) Gerek hafif, gerek ağır olarak
nefer olun; mallarınızla, canlarınızla Allah
yolunda hizmet edin. Eğer bilirseniz, bu sizin
için daha hayırlıdır."(3), buyruluyor. Âyet-i
Kerîmede geçen "gerek hafif gerek ağır olarak"
ifadesi; ister genç olun ister ihtiyar olun; ister
fakir olun ister zengin olun; ister binekli ister
yaya; vel-hâsıl her ne halde olursanız olun Allah
Yolu’nda hizmet edin, manasına gelir. (4)
Allah'ın kelimesi zaten yüce olduğu halde
ve Allah (c.c.) başkalarının yardımından
münezzeh olduğu halde, neden Allah yolunda
hizmet etmek, gayret göstermek, başkalarının
iman ve hidâyetine vesile olmaya çalışmak, hulasa
İ'lâ-i Kelimetullah için mücadele etmek bu kadar
mühimdir ve neden emredilmiştir?
Bu süâlin cevabı şudur: Çünkü İslâm'a
yardım etmek ve İ'lâ-i Kelimetullah için nefer
olmak, hem yardım edip nefer olanlar hem de bu
vesileyle iman ve hidayete nail olanlar için
menfaat ve maslahatı temin eder.(5)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bir Hadîs-i
Şerîflerinde: “Sizden birinizin Allah yolunda
çalışıp gayret sarf etmesi, evinde oturup
yetmiş sene namaz kılmasından daha
faziletlidir. Allah’ın sizi bağışlamasını ve
cennete koymasını istemez misiniz? O halde
Allah yolunda hizmet ediniz. Kim devenin
sağılacağı bir vakit kadar Allah yolunda
hizmet ederse, cennet ona vacip olur.”(6),
buyurmuşlardır. Yine başka bir Hadîs-i Şerîfte
"Allah yolunda ayakları tozlanan bir kula
cehennem ateşi dokunmaz"(7), buyrulmuştur.
Muhterem Mü'minler,
Görüldüğü üzere Allah yolunda hizmet
etmek, sırf Allah'ın lütfu ile kullara bahşedilen
büyük bir nimettir. Ebu’l Faruk Silistrevî (k.s.)
Hazretleri bu hususu talebelerine şöyle ifade
buyurmuşlardır:
“…Sizi tebrik ederim çocuklar… Sizler
Hazret-i Mevlâ’nın zatının nuru ile alakadar ve
sıfatının eseri olan İlm-i Kur’an ile meşgul
oluyorsunuz. Burada öğrendiklerinizle Ümmet-i
Muhammed’in evladını bataklıktan kurtarmaya
hazırlanıyorsunuz. Bu ne yüce bir vazifedir…”(8)
Bu itibarla, kendilerine Allah yolunda
hizmet edebilme nimeti bahşedilmiş olanlar; bu
fırsatı ganimet bilerek, dünyanın neresinde olursa
olsun, hangi şartlar altında bulunursa bulunsun,
Allah rızasından bir an bile ayrılmadan, en güzel
şekilde hizmet etmeye gayret göstermelidirler. Bu
büyük nimetin şükrü, bir nebze de olsa, ancak bu
şekilde eda edilebilir.
(Liebe Muslime, die deutschsprachige Version unserer Hutbe könnt Ihr
nach dem Gebet am Ausgang lesen.)
1 Tevbe Suresi, 40; 2 Elmalılı, Hak Dîni, Kur'ân Dili, cild 4, sayfa 2548; 3 Tevbe Suresi,
41; 4 Elmalılı, aynı sayfa; 5 Elmalılı, aynı sayfa; 6 Sünen-i Tirmizî, hadis no: 1650; 7
Sahîh-i Buhârî, cihâd 16; Sünen-i Tirmizî, Fezâilü'l-Cihad 17; 8 Z. Sunguroğlu’nun
Notları, s.30-31
Download