UYDURULAN DİN VE KURANDAKİ DİN

advertisement
Kuran Araştırmaları Grubu
http://www.kurandakidin.net/
UYDURULAN DİN
VE
KURANDAKİ DİN
XXII. BÖLÜM: BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA ............................................................................................... 1
A.
SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR ...................................................................................... 2
B.
KURAN'DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR ....................................................................................... 3
C.
KURAN'DA TESETTÜR KELİMESİ YOK ........................................................................................... 4
D.
KURAN'DA ÜNİFORMA YOK ......................................................................................................... 5
E.
SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR ................................................................................. 7
F.
KADINLARI POŞETE SOKMA ......................................................................................................... 7
G.
TEK GÖZ İZAHI ............................................................................................................................. 8
H.
FUTBOL OYNAYAN ERKEKLER SEYREDİLEBİLİR Mİ? ................................................................... 10
İ.
DİP NOT: .................................................................................................................................... 11
XXII. BÖLÜM: BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA
Peygamberimiz'in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların
özel bir yeri olduğunu bir evvelki bölümde gördük.
Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden
kitabımızda bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz.
İnsan memeli canlılar içinde tek çıplak doğan ve tek giyinendir. 7 Araf suresi 22. ayetten insanların
giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz.
Kıyafet, zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye,
yaşa ve birçok faktöre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göstermiştir.
Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler
yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde çok
daha az değişiklikler yapmışlardır.
Toplum içi kıyafet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı'dır. Osmanlı'da padişah üç
sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç
halka yasaktı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkeklerin başlıkları,
kıyafetleri, renkleri Osmanlı'da hep farklıydı. Bu kıyafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu.
Görüldüğü gibi hem toplumlar arası, hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu
kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur.
A.
SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR
Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek; toplumun belli bir dönemindeki bakış
açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz.
Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran'dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran'dan
çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu
bilmektir.
Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan,
tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve
binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir.
Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir
başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir.
Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze
edilmesi ve Kuran'da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır.
Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din
olarak takdimidir.
Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda
ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır.
İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran'da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip
Kuran'ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım.
Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik.
7- Araf Suresi 26
Araf 26'dan ve Araf 22'den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için
örtünmenin minimumu olduğunu anlarız.
Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran'da 3 ayet vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin
nasıl olması gerektiğini, İslam'ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar.
B.
KURAN'DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR
Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini,
kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu
kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut
oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi
kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden
kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa
gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler,
hepiniz topluca Allah'a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.
24- Nur Suresi 31
Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir.
Bu ayetteki "hımar" kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir.
Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif
edebileceğini görürüz.
Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur.
Allah eğer "hımar" kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi "hımarürres" gibi bir vurgulama ile
başörtüsü diyebilirdi:
Böylece "res" kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan "hımar" ile beraber başörtüsü
net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söylenirken, baş
kelimesi Arapça karşılığı 'res' ile vurgulanır.
Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette
açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen 'cuub' kelimesi hem bu ayette
kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa'nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde
geçer.)
"Hımar" kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka
dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı.
Üstelik başörtüsünü Kuran'a meletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak "fel-yedribne" fiilini
"salsınlar" diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan "başörtüsünü yaka açıklarına
salsınlar" şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde "darabe" kökünden türeyen "fel-yedribne" fiili
"salsınlar" manasına gelmez.
Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran'da salsınlar, indirsinler
manasında "felyüdnine" kelimesi kullanılır.
Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi "felyedribne" fiili yerine "felyüdnine" fiilini kullanabilirdi.
Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran'daki
kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.
Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta "süsler" kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim
kanaatimize göre "süsler" kelimesi ile özellikle "göğüsler" kastedilmektedir.
Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz.
Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür.
İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere
vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütdyenin o dönemde icat edilmediğini
düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.)
Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar
kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın
esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır.
Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran'daki diğer ayetlerden
kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası
gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu
açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz.
Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin
kastedildiği sonucuna varabiliriz.
Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele
alınmasıyla açığa çıkar.
Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler
tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye
çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi.
Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı
ne olabilir? (?!.Halhal- MKA)
Araf suresi 31'de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı
gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir.
Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını
vurguladığı anlaşılır.
C.
KURAN'DA TESETTÜR KELİMESİ YOK
Günümüzde kadının kapanması için kullanılan "tesettür" ifadesi de Kuran'da geçmez.
İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani "tesettür" ifadesinin
İslam'ın temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim'de bulunmaması önemlidir. Demek ki "tesettür" kelimesi
dîni bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur.
"Ayette geçen "humur" ve onun tekili olan "hımar" kelimesi kadınların başlarına örttükleri beze
verilen özel isim değildir. Herhangi bir örtüdür.
Bir şeyi örten şeye "hımar" yani o şeyin örtüsü denir." Arapça sözlükler El- Mucem ul Vasıf, El
Müncid, Lisan-ı Arap, Tacul Arus'dan "hımar"ın temel manasının "örtmek" olduğunu göstermektedir.
Anlaşılıyor ki mezheplerin yorumundan sonra "hımar" kelimesi ile sırf başörtüsünün anlaşılmaya
çalışılması, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasının "başörtüsü" olmasını sağlamıştır. Fakat
kelimenin temel manası mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen bu sözlüklerden bile bellidir.
Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez.
"Arapça'da kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı "hımar" değil "mikna" ve "nasıyf"tır. Hangi
Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın "mikna (çoğulu mekani)" ve "nasıyfın" hanımların başlarını
örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır."
D.
KURAN'DA ÜNİFORMA YOK
Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini
de inceleyelim:
Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını (elbiselerini)
üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur.
33-Ahzab Suresi 59
Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime "cilbab"dır. "Cilbab" Arapça'da gömlek, elbise gibi üste giyilen
giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab; belli bir yerden belli bir yere kadar örten
giysi manasına gelmez.
Gelenekçi İslamcıların kimisi kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu,
kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz,
eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar.
Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran'da açıklananlar bu iki ayetle
sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar Kuran'ın değil
geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur.
Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette "Cilbabla; yüzünüz ve elleriniz dışında her
yerinizi örtün" şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi.
Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve "Dirseklere kadar ellerinizi
yıkayın" gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak
isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi.
Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi
söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile
açıklanabilecekse, niye bu cümleyi içermesin?
Bu açıklamanın olmaması, haşa Allah'ın unutmuş olmasından değil, bilakis bu tarzda kesin bir sınır
koymak istememesindendir.
Yukarıdaki 33-Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün
olduğunu görürüz.
Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilineceğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız.
Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz.
Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet kadının üzerine
elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor.
Peygamber'in döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta
İslam'ın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabe'de haccı çıplak yaptığı söylenir. (Kurtubi, el Cami-il
Ahkamil Kuran 7/189)
33-Ahzab suresi 33. ayetten de İslam'dan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa
vurduğunu anlayabiliriz.
Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona
göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar.
Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını göz
önünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar.
Burada şuna dikkat edelim; kadınlar elbise giyip tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur.
Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayet namuslu bilinmemeden
dolayı oluşan tacizi önlüyor ve bunu önlerken "daha uygundur" tarzında yumuşak ifadeler kullanıyor.
Yoksa bazı erkeklerin beğendiği bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir.
Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini)
öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden
korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır.
Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun
olmalıdır. Eğer ki amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona
göre indirirdi.
Kapanmayı temel olarak bu iki ayet tarif etmektedir.
Kapanmayı tarif etmemesine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayetse 24-Nur suresi 60.
ayettir:
Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan
siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. Sakınmak için iffetli
davranmaları onlar için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir.
24-Nur suresi 60
Bu ayette geçen "siyab" kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi
kapatan bir elbise manasına gelmez.
Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz.
E.
SICAKTA BAŞIN ÖRTÜLMESİ KÜLTÜRELDİR
Görüldüğü gibi Kuran'ın tarif ettiği kapanmada, İslam adına bugün uygulanan kapanma şekillerinin,
peçelerin, çarşafların, başörtülerinin tarifi yoktur. Yani bunların temeli dinimiz değil, örflerin,
geleneklerin dinselleştirilmesidir.
Peygamberimiz'in döneminde erkek, kadın birçok kişinin gelenek olarak başını örttüğü söylenir.
Kıyafetlerin giyilişindeki temel sebeplerden birinin sıcaktan korunma olduğunu 16 Nahl suresi 81.
ayette söylemektedir.
Sıcak yörelerde başı örtmek, böylece güneşin etkilerinden, güneş çarpmalarından korunmak birçok
sıcak iklimli bölgenin kültüründe vardır. Fakat ne yazık ki dinimizde kadının başının kapanması
geleneği farzlaştırılmış, erkeğin başına sarık takması da sarıklı namaz kılanın 70 kat daha fazla sevap
alacağı izahlarıyla dîni bir kıyafete dönüştürülmüştür.
Oysa ne erkeğin sarığının, ne kadının başını örtmesinin Kuran'da geçmemesi, bunların dinsel bir
nitelikleri olmadığının delilidir. Allah isteseydi "Erkekler sarıkla namaz kılsın" veya "Kadınlar
saçlarının tek teli gözükmeyecek şekilde başörtüsü taksın" izahlarıyla konuya açıklık getirirdi.
Günümüzde başörtüsü için yapılan şamatayı ve eylemleri görenler Kuran'da geçmeyen bu hükmün
İslam'ın en temel hükümlerinden biri olduğunu, Kuran'da ısrarla üzerinde durulduğunu sanmaktadırlar.
Geleneğin savunulması, radikal hareketlerin karşı radikalizmi artırması, başörtüsünü birçok kere
gündemin birinci maddesi yapmıştır. Başörtüsünü ısrarla savunup eylemler yapanlara, her eylemin,
zıtlaşmanın sonunda, uğrunda bu kadar zahmete katlandıkları şeyin, din değil de gelenek olduğunu
anlatmak daha da zorlaşmaktadır.
Yapılan her eylem akıllı düşünmeyi, objektifliği kenara bıraktırıp, akılcılık, Kuran'ı samimi
değerlendirme yerine örfe sahip çıkmayı, inadı ön plana aldırmaktadır. Başörtüsü yüzünden okulundan
ayrılan bir kıza, "Başörtüsü diye, pardesülü kapanma diye bir şey dinde yok, sen din adına Arap örf ve
adetlerine, Emevi ve Abbasi döneminin uydurmalarına sahip çıkıyorsun" deyince o kız sizi ne kadar
objektif değerlendirebilir?
Bu yüzden hepimiz dinci yobazlık kadar, kişisel hak ve özgürlükleri kısıtlayan; başörtüsü, kıyafet
yasağı gibi gereksiz uygulamalarla insanları radikal çizgilere iten yasaklamacı kafalarla da mücadele
etmek zorundayız. Çünkü bu kafalar ancak dinci yobazlığın ve radikalizmin artmasına sebep olurlar.
F.
KADINLARI POŞETE SOKMA
Kuran'da gerekli malzemeyi bulamayan gelenekçilik , uydurma hadislerle, uydurma yorumlarla,
mezhep izahlarıyla kadınları poşete sokulmuş şekilde kapatacak malzemeyi türetmiştir.
Kuran'da 33-Ahzab suresi 52. ayette Peygamber'in, bu ayetin inişinden itibaren güzelliği hoşuna giden
bir kadın dahi olsa, artık evlenmesinin helal olmadığı söylenir. Demek ki Peygamber'in döneminde
kadınların kıyafetleri kimin ne kadar güzel olduğunu bilmeyi engellemiyordu.
Oysa mezheplerin izahlarındaki çarşaftan, peçeden, başörtüsünden hangi hanımın ne kadar güzel
olduğu nasıl anlaşılabilir? Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da Kuran'ın göz ardı edildiğini
görüyoruz.
Her zaman olduğu gibi uydurma hadislerle dolu kitaplardan ise, işe gelen hadis alınmış, işe gelmeyen
hadis görmezlikten gelinmiştir. Oysa hadis külliyatında Peygamber döneminde kadın ve erkeklerin
aynı kaptan abdest aldıkları da geçer. (Bakın Buhari, vudu 43Ebu Davud, taharet 39- İbni Mace, taharet 36-Nesai, taharet 56)
Abdeste konu yerler ayak, dirseklere kadar eller, yüz ve baş olduğuna göre bu hadisten kadınların
erkeklerle karışık ve başı açık oldukları anlaşılır.
Oysa gelenekçi İslamcılık bu hadisi yorumlayarak atar ve kendi kafasına uygun diğer malzemelere
sarılır.
Peki madem kadının sizin söylediğiniz şekilde kapanmasının açık bir hüküm olduğunu söylüyorsunuz,
niye ayrı ayrı kapanma şekillerini savunuyorsunuz?
Neden kiminiz peçe farzdır, kiminiz ise değildir diyor?
Neden kiminiz kadınların elleri gözükemez deyip yaz-kış kadınlara eldiven giydiriyor da, kiminiz
kadınların elleri gözükebilir diyor?
Neden kiminiz çarşaf dışında hiçbir şeyle kapanılamaz diyor da, kiminiz pardesü ile de olabilir diyor?
Hiç şüphesiz kesin sınırlı bir hüküm olsa, böyle ayrı ölçüler çıkmazdı. Tüm bu ayrı ölçüler, hükümler
kapanma konusunda geleneklerin, örfün, Emevi, Abbasi döneminin kadına bakış açısının
dinselleşmesinin neticeleridir.
Her bir ayrı kapanma modeli de "Allah'ın isteği tam budur." diye savunulup sanki Allah'ın aynı
konuda beş-on tane ayrı görüşü varmış gibi bir komedi ortaya konulmuştur.
Allah'ın kadınların giyinmesi konusundaki hükmü yukarıdaki 3 ayette bellidir ve bunlardan anlaşılan
neyse kadının giyim tarzı öyle olmalıdır.
Verilen esneklik de, tam bir sınırın olmaması da muhakkak hikmetlidir. Çünkü Kuran'ı indiren
hikmetli olan Allah'tır ve Allah bu dini yüzlerce yıllık zaman dilimine, apayrı kültürlere, apayrı
adetlere, apayrı iklimlere indirmiştir. Ayetlerdeki esneklikler dinimizin her şart ve zaman dilimine
uyumunu sağlayan Allah'ın rahmet ve hikmetleridirler.
Emeviler'in, Abbasiler'in kendi görüşlerini dondurup, Allah'ın görüşünü kendi bakış açılarına
hapsetmeye çalışmalarından dinimizi kurtarmak hepimizin Allah'a karşı borcudur.
G.
TEK GÖZ İZAHI
Buraya kadar Kuran'ın kapanma ile ilgili ayetlerini gördük. Şimdi de gelenekçilerin vardığı uçuk
sonuçları görelim:
Şafii ve Hanbeli mezheplerinde kadının istisnasız tüm vücudu her zaman kapanması gereken bölgedir
(yüz ve eller de dahil).
Hanefi ve Maliki mezheplerinde ise bir tek eller ve yüz, o da fitne olmayan koşullarda açık
olabilir.(Sabuni Tefsirul Ayatil Ahkam 2/154,155)
Es Suddi: "Kadın gözlerinden birini ve yüzünün açık kalan göz kısmındaki tarafını kapatır. Sadece bir
göz açıkta kalır."
Ebu Hayyan: "Endülüs'te adet böyle idi. Kadının bir gözünden başka hiçbir yeri görünmezdi."( Ebu
Hayyan, El Bahrul Muhit)
Şafii imamları kadının kesilmiş olan tırnaklarına dahi bakmayı yasaklamışlardır.(İbni Hacer el
Heytemi, İslam'da Helal ve Haramlar 2/13)
İslam'ın kadına farz kıldığı örtünme kadının yüzünü de içine almaktadır.(Fıkhus siyre sf:240)
Kadının, yabancı erkeğin göğsüne, sırtına, bacağına lezzet korkusu olmasa bile bakması caiz değildir.
Yüz ise fitne açısından ayaktan, saçtan ve bacaklardan daha ileridedir. Bu kısımlara bakmak ittifakla
haram olduğuna göre, yüze bakmak da evveliyatla haram olması gereken bir fiildir. (Sabuni, Revai
2/156)
Gelenekçilikte varılan uçuk sonuçlar saymakla bitmeyecek kadar çoktur.
Yukarıda gördüğümüz gibi bırakın kadının komple kapanması gerektiği, kadının kesilen tırnağının bile
görülemeyeceği iddialar arasındadır.
Tüm bu izahları yapan gelenekçilerin sanki dinin tek kaynağının Kuran olduğunu kabul ediyorlarmış
gibi "hımar" kelimesini ve ayetleri çekiştirip, Kuran'ı kendi kafalarındaki modele örnek gösterme
çabaları şaşılacak bir tutumdur.
Asıl sorun kadının kalktığı yere oturulamayacağını, hiçbir yönetici vasfı olmadığını, erkeğin kölesi
gibi olması gerektiğini, kadınların çoğunun cehennemlik olduğunu zanneden zihniyette olmaktır.
Başörtüsü ve diğer kapanma çeşitleri kitabın 21. bölümünde gördüğümüz zihniyetin sonucudur.
Fakat günümüzde başörtüsünün özel bir yer kazanması mevcut gösteri ve eylemlerin neticesidir.
Yoksa başörtüsünün kadının kalktığı yere oturulamayacağı izahından bir farkı yoktur.
Başörtüsünün bu kadar tartışılması çağımıza mahsustur.
Çünkü uydurmaların ortaya atıldığı ilk dönemlerde tartışma konusu "Kadının hangi bölgelerinin
dışındaki yerler gözükebilir?" şeklindeydi.
Tartışma "Tek göz mü, çift göz mü, tamamen peçe ile mi?" şeklindeydi.
Bu dönemde kadınları tamamen kapatanların çoğu başörtüsü değil, çarşaf gibi tepeden tırnağa örtüleri
kullanıyorlardı.
Görüldüğü gibi başörtüsünü "hımar" kelimesiyle açıklamaya kalkmak yeni bir gayrettir. Daha eski
yıllarda "hımar"ı peçe şeklinde tanımlama gayretleri, bugünkü başörtüsü gayretlerinin önündeydi!
Aslında Kuran bu izahların hiçbirine geçit verecek izahlar içermez.
Yoksa Kuran kesilen tırnağınızı göstermeyin mi diyor?
Kuran peçe ile yüzünüzü örtün mü diyor?
Kuran'da saçınızın tek telini göstermeyin deniyor mu?
Saçın kapanmasına dair bir açıklama var mı?
Peki, başınızı örtün diye hiçbir ifade var mı?
Madem ki Kuran'da tüm bu izahlar yok samimi bir şekilde Kuran dışı kaynakları kullanıp bu
uygulamaları çıkardığınızı itiraf edin. Kuran'ın kadınların giyimiyle alakalı 3 ayeti de, diğer izahlar da
ortadadır. Hiç olmazsa kendi fikriniz içinde samimi olun, Kuran'ı çekiştirmeyin.
Ayrıca şunu da belirtelim ki Kuran'da namaz kıyafeti diye ayrı bir kıyafet yoktur. Başörtüsü, peçe,
çarşaf diye dinimizde bir şey olmadığına göre, elbette ki namazda da bunları giymenin bir mecburiyeti
yoktur.
H.
FUTBOL OYNAYAN ERKEKLER SEYREDİLEBİLİR Mİ?
Gelenekçiler kadınların kapanması ile ilgili bu izahları yaparken, erkekler için de Kuran'da olmayan
birçok zorluk getirmişlerdir.
Erkeğin diz ile göbek arasını örtmesinin farz olduğu kimi mezheplerin uydurmasıdır.
Gerçi Peygamber'in baldırının gözüktüğüne dair de hadis vardır ama, bazı mezhep imamları öbür
hadisi beğenip erkeğin baldırı ile dizinin arası gözükemez demişlerdir.
Üstelik erkeklerin birbirinin diz ile göbek arasına bakmasının da haram olduğuna kanaat getirilmiştir.
Bu izaha göre futbol, basketbol gibi erkeklerin şortla oynadığı oyunları da seyretmek haram olur.
Türkiye'de yaygın olan Hanefi mezhebinin koyu savunucusu televizyonlar, kendi mezheplerine göre
haram olmasına rağmen; futbol, basketbol gibi sporların maçlarını hiç çekinmeden göstermektedirler.
Bu da bizce bu grupların kendi inançlarında ne kadar samimi olduklarının bir göstergesidir!
Erkeklerin sarı ve kırmızı giyemeyeceği de yine mezheplerin İslam'ının uydurmalarından birisidir.(Bakın Müslim libas 27 ve Mişkat 2/1247)
Erkeklerin parlak olanlarının peçe giymesi gerektiği izahı da gelenekçi eserlerdeki bir izahtır.
Sakal konusunda yapılan izahlar ise tam bir felakettir. Diyebiliriz ki kadında nasıl başörtüsü uydurma
bir dîni sembole dönüştürülmüşse, erkekte bu sembolün bir karşılığı varsa o da sakaldır.
Sakal bırakmak sünnet, başörtüsü farzdır izahları yapılabilir, ama sakalı bırakmaya sünnet diyenler
garip bir mantıkla kesmeye haram demişlerdir.
Türkiye'ye hakim olan en büyük mezhep Hanefiliğe ve diğer mezhepler Maliki'ye, Hanbeli'ye göre
sakalı kesmek haram görülmüştür. (Halil Günenç, İslam'da Kılık Kıyafet ve Örtünme sf:177)
Tabi ki diğer uydurmalar gibi erkeklerin sakal bırakması gerektiğine dair bir izah Kuran'da yer almaz.
Fakat mezheplerin İslam'ını savunanlar: "Allah sakal çıkarıyor, sen kesiyorsun. Sonra Allah yine sakal
çıkarıyor, sen Allah'la savaşıp bir daha kesiyorsun..." gibi enteresan açıklamalarla sakalı kesmenin,
Allah'la savaşmak anlamına geldiğini halka anlatmaktadırlar.
Allah'a şükür ki Allah kitabı Kuran'da her türlü detayı verdi ve böyle saçma uygulamaları savunan
fıkıh ve hadis kitaplarına bizi muhtaç etmedi. Ne mutlu Kuran'ın yeterliliğini anlayanlara. Ne mutlu
Kuran'a güvenenlere.
Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?
29-Ankebut Suresi 51
İ.
DİP NOT:
İlgilenenler için arşivleyiniz ve bakınız: Konularına Göre Kur'an Mesajı E- Kitapları
Yenilenen aşağıdaki linki tıklayınız. 45 saniye geri sayımı takiben gözükecek "download" yazılı
kutucuğu da tıklayınız. Ve yaklaşık bir dakika sonra bilgisayarınıza indirmiş olacağınız
dosyanın içindeki "önce beni oku" belgesine bakıp, istediğinizi yapınız:
http://s3.dosya.tc/server/qQliaX/KONULARINAGOREKURANMESAJi-MKA.rar.html
LİNK ÇALIŞMADIĞINDA İNDİRME YAPILABİLECEK UYGUN LİNK AŞAĞIDAKİ YAZIDA
MEVCUTTUR:
http://www.ahmetakyol.net/index.php?option=com_content&task=view&id=5747
M. Kemal Adal
Download