Yazılı basın yarın da var olacak

advertisement
Yazılı basın yarın da var olacak
Aralık 15, 2012 - 9:02:20
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yazılı medyanın dün olduğu gibi yarın da var olacağını ifade etti.
Arınç, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nce (TOBB) Bolu Gazelle Resort Otel'de düzenlenen ''Yeni
Yüzyılda Medya ve İletişim Arama Konferansı'na'' katıldı.
Burada konuşan Arınç, Türkiye'de son aylarda, daha çok, ''Türkiye'de basın özgürlüğü var mı, kaç tane
tutuklu gazeteci var, bununla ilgili hazırlanan raporlar yanlış veya eksik mi?'' gibi konuların
tartışıldığını anlattı.
Uluslararası Basın Enstitütüsü'nün hem Türkiye dışındaki hem de Türkiye Komitesi temsilcileriyle bu
konuyla ilgili yararlı görüşmeler yaptıklarını ifade eden Arınç, bu konuda bir araştırma yaptıklarını
söyledi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Gazetecileri Koruma Örgütü adıyla meşhur olan örgüt, ülkemizdeki
tutuklu gazeteci sayısını önce 76, herhalde bizim izahlarımızdan da istifade etmiş olabilir, bu sayıyı 46
olarak tavsiye etti. Bu sayının 4 bile olması önemli, 6 bile olması önemli ama bu raporların, gerçeği ne
kadar yansıttığı konusunda bize bir fikir verebilir. Bizim için sayı önemli değil, bir gazetecinin bile
yazdıklarından, çizdiklerinden, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı içeride tutulmasını büyük üzüntüyle
karşılıyoruz'' şeklinde konuştu.
''Basın Kanunu çok fazla ceza hükmü taşımıyor''
Sosyal medyanın da etkisiyle bazı gazetelerin tirajlarında yükselmeler ya da düşüşler olabildiğine
dikkati çeken Arınç, yazılı medyanın dün olduğu gibi yarın da var olacağını ifade etti.
Arınç, göreve gelindiğinde medya sektöründe yasal düzenlemeleri ele aldıklarını dile getirerek, şunları
kaydetti:
''Bütün medya türlerini içine alan yasa tasarısı düzenlemelerinde, öncelikle Basın Kanunu'nu
sayabiliriz. Çok fazla bir ceza hükmü taşımıyor. En azından şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza burada yok.
Daha çok usul ve esasları belirlenmiş. Şu ana kadar da çok ciddi bir şikayet almadık. Yine çağdaş ve
özgürlükçü bir Basın Kanunu olarak genelde kabul ediliyor. İtiraz edenler de olabilir tabii''
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nce (TOBB) Bolu Gazelle Resort Otel'de düzenlenen ''Yeni Yüzyılda
Medya ve İletişim Arama Konferansı''nda konuşan Arınç, yayıncıların zarar görmemesi konusunda iyi
niyetli olduklarını belirterek, ezici bir rekabetin yaşandığı sektörde, mevcut kanalların hepsinin Türkiye
için bir ihtiyaç olduğunu söyledi.
Arınç, TRT'nin 15 kanala sahip olarak kamu yayıncılığı yaptığını ifade ederek, özel kanalların hepsinin
frekans sahibi olması konusunda aynı zamanda gruplara tahsis edilecek sayılar dikkate alındığında
eksiklik yaşanmayacağını ümit ettiğini kaydetti.
Gelecek yıl mart ayına kadar, kanunun ön gördüğü 2 yıl içinde ihalelerin yapılacağını dile getiren Arınç,
yerel ve bölgesel televizyonlar içinde hazırlandıkları yeteri kadar kanal olacağını ve bunların da
ihalelerinin yapılmış olacağını bildirdi.
Arınç, 1994'te yasa çıkarılırken ne amaçlandıysa 20 yıl sonra kendilerinin bunu yapma konusunda
muvaffakıyet kazanacaklarını düşündüğünü belirterek, Basın İlan Kurumu'nun bir kanun teklifinin
meclise verildiğini dile getirdi.
Basın İlan Kurumu'nun yapılanmaya gittiğini ifade eden Arınç, ''Bu süreci mecliste takip edeceğiz.
İnternet medyasıyla ilgili RTÜK Kanunu çıkardıktan sonra hedefimizin bu olduğunu söylemiştim. Bu
söylememin üzerinden neredeyse 1,5 yıl geçti. 1,5 yıl paydaşlarla konuyu tartıştık. Hatta kendi
internet sitemize koyduk. Tartışılmasını da istedik. Ama Türkiye'de şöyle bir durum var, bir kısım
insanlar ilgisiz davranıyorlar. Tam iş konuşulacak noktaya geliyor düğmeye basacağız. Bir feryad-ı
figan. 'Aman böyle olmasın'. Kardeşim 1 yıldır neredeydin sen. Biz ilan ettik, bir zahmet okusaydınız
da bu şikayetlerinizi bize o zaman bildirseydiniz, biz bunu hemen çıkartacaktık.''
Basın Kanunu'ndaki haber siteleri düzenlemesi
Yeni yasama yılı başladığında internet medyasıyla ilgili kanunu çıkaracaklarına dikkati çeken Arınç,
taslağının kendisinde olduğunu ve paylaşımının yapılacağını söyledi.
Arınç, konuyla ilgili 3 itirazla karşılaştıklarını ifade ederek, internet medyasında hedeflediklerinin,
haber portalları olduğunu kaydetti.
Haber siteleriyle ilgili bir düzenleme yapmak istediklerini belirten Arınç, ''Bunu, Basın Kanunu
çerçevesinde, kanunun gazetecilere tanıdığı hakların tamamından istifade edeceği noktaya getirmek.
Bunun içine reklamı, ilanı, basın kartı ve diğerlerini koyabilmek. Basın kartı ve diğerlerini de
gazetecilik yapan bu arkadaşlarımızın hakları olduğunu düşündük. Burada bir itiraz yoktu. Haber
siteleri, bundan sonra internet medyasının Basın Kanunu içerisine uyarlanmasıyla bu haklardan
istifade edecek'' diye konuştu.
Arınç, yazılı medyada bazı itirazların olduğunu kaydederek, bunun, ''köşe yazarları veya gazete
çalışanlarının emeklerinin, onlardan habersiz internete aktarım olduğu'' konusunda olduğunu bildirdi.
Diğer tarafın dinlendiğinde ise bu haberin kamuya mal olduğunun ifade edildiğini dile getiren Arınç,
onlara da hak verilecek bazı noktalarda olduğunu bildirdi.
Basın Kanunu'nun 14. maddesinin aslında bu sistemi getirdiğini ifade eden Arınç, ''Onu biraz daha
revize edip, 'bu hakları da koruyabilecek bir noktaya gelebilir miyiz-' diye düşündüm. Bunu da bir
düzenleme maddesi olarak getirdik. Maalesef ancak getirebildik'' dedi.
''Paylaşım sitelerinde insanlara hakaret edilmesi herkesi rahatsız ediyor''
Bilişim yoluyla işlenen suçlara ilişkin 6 veya 7 yıl önce çıkan bir kanunun olduğunu anlatan Arınç, bu
kanunun yürürlükte olmasına rağmen fazla bir etkisinin olmadığını söyledi.
Arınç, internetteki paylaşım çeşitli yollarla hakaretler yapıldığını ve bunların herkesi rahatsız ettiğini
vurgulayarak, bundan keyif alan kişiler ve grupların bulunduğunu kaydetti.
''Daha işler bir ceza sistemi olabilir mi?'' diye düşündüklerini ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
''Ben bu işin sahibi bir bakan olarak itiraz ettim. Dedim ki biz bir pozitif düzenleme yapıyoruz. Bu
düzenleme internet medyasındaki haber sitelerini Basın Kanunu içine almak ve onlara hak vermektir.
Ama siz bir ceza hükmü getirmek istiyorsunuz, onu ayrıca yapacaksanız onun sahibi Adalet Bakanlığı
olsun. 'Bu yolla işlenen suçlar nedir, nasıl cezalar veriliyor, bunun istatistiği nedir, ne kadar etkili
olmuştur', bütün bunları da negatif bir ceza sistemi içerisinde tartışacaksanız 'onun yeri farklıdır' diye
düşünmüştük. Biz kendimize göre hazırlığımızı bitirdik. Bazı müeyyidelerle 15 maddelik bir kanun
taslağı hazırladık. Önümüzdeki günlerde tekrar Bakanlar Kurulu'na sunacağız.
Basın özgürlüğü veya bu konudaki hukuksuzluklar, içeride olmak üzere yargılananlar bütün bunlar
Türkiye'nin bu günlerde bir gerçeği. Mesela bizim Basın Kanunu'nda, Radyo Televizyon Üst Kurulu
Kanunu'nda veya internet medyasıyla ilgili yapacağımız düzenlemede şahsi hürriyeti bağlayıcı bir ceza
yok. 'Ben bundan dolayı zarar gördüm, bu kadar hapse mahkum oldum' diyemez kimse. Peki nereden
ceza görüyorlar. Bir, mutlaka Türk Ceza Kanunu'ndan, ikincisi, Terörle Mücadele Kanunu'ndan bir de
özel müeyyidesi olan ceza içeren maddeler var. Ama tecrit sınırları içerisinde olduktan sonra yine
şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza gündeme gelmeyebiliyor.''
Arınç, burada yaptığı konuşmada, 3. Yargı Paketi ile basın yayın yoluyla işlenmiş ifade özgürlüğü
kapsamında ifade edilebilecek suçlarda 5 yıla kadar erteleme getirildiğini anlattı.
Bu ertelemeden bir milletvekilinin de yararlandığını anımsatan Arınç, BDP Diyarbakır Milletvekili Kemal
Aktaş'ın Nevruz Bayramı'nda yaptığı konuşmadan dolayı aldığı mahkumiyetin bu erteleme kapsamına
alındığını ve vekilliğinin devam ettiğini aktardı.
Arınç, buna rağmen, Terörle Mücadele Kanunu konusunda zorluklar yaşandığını belirterek, ''Somut bir
teklifle karşımıza getirilemeyen bir Terörle Mücadele Kanunu var. Özellikle terörün çok can yaktığı,
şehit haberlerinin arka arkaya geldiği Türkiye'de baskınlar, göz yaşları, insanların ağıtlarının yürekleri
her gün dağladığı bir Türkiye'de Terörle Mücadele Kanunu'nun hangi maddesinin ne şekilde
güncelleşebileceği konusunda kimse doğrudan ağzını açmıyor'' diye konuştu.
''İçerde bulunan ve sayıları 60 civarı hüküm giyen gazetecilerin yaptıkları şey Terörle Mücadele
Kanunu'na aykırı faaliyette bulunmaktır'' diyen Arınç, ''Sadece 6. ve 7. maddeleri değil, terör
örgütünün doğrudan mensubu olmasa bile, yaptıklarıyla o örgüte destek olmak gibi bir suç kapsamı
içindeler. Bunu belki BDP'liler, tamamen bunu kaldırın diye çıkabilirler. Ama onun dışında hiçbir parti
Terörle Mücadele Kanununu tamamen kaldırılsın veya şu maddeleri, şu şekilde dönüştürülsün
teklifiyle gelmedi'' ifadelerini kullandı.
''Önümüzdeki aylarda bu konu üzerinde sevindirici bir haber verebiliriz''
Arınç, kanunun propaganda yapılmasını düzenleyen maddelerin de günümüze uygun bir düzenleme
yapılması gerektiğini kaydetti.
''6. ve 7. maddeler yani propagandanın bugün çağdaş bir yorumunun yapılmasında hemfikiriz'' diyen
Arınç, şöyle devam etti:
''Yani bir yazı, bir bildiri, bir konuşma şiddete ve silaha teşvik etmiyorsa, yönlendirmiyorsa o bildirinin
tamamında böyle bir amaç çıkmıyorsa sadece düz ve net ifadelerle bir propagandaya yönelikse, bu
suç olmaktan çıkabilir bir düşüncemiz var. Bu tarifi yapıyoruz ancak bunun çok kapsamlı düşünülmesi
lazım. Çok merhametli bir düşünce olabilir ama terör gibi bir baş belasının olduğu Türkiye'de güvenlik
güçlerinin bulunduğu ve o örgüte veya başka bir örgüte yazdıklarıyla, çizdikleriyle destek olan,
cesaret veren birtakım olguların yaşandığı Türkiye'de, ne yapmalıyız ki propaganda unsuru net olarak
anlaşılabilsin.''
Arınç, herkesin propaganda yapabileceğini hatta bunun bir meslek haline dönüştüğüne dikkati çekti.
Propagandaların terörle irtibatının incelenmesi gerektiğini vurgulayan Arınç, ''Ama bunun terörle,
şiddetle, silahla, kanla irtibatının çağdaş bir anlayışla ortaya konulması lazım. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve mahkeme kararları, bize bu konuda bir değişiklik yapılması ihtiyacını önümüze koydu. 4.
yargı paketi veya başka bir düzenleme içinde bunu yapabileceğimizi düşünüyorum. Önümüzdeki
aylarda bu konu üzerinde sevindirici bir haber verebiliriz. Ama diğerleri üzerinde doğrusu güçlü bir
talep yok, güçlü bir talep olmayınca bunu ortadan kaldırmamız düşünülemez'' ifadelerini kullandı.
Yerel gazetelerin birleştirilmesi
Arınç, sadece Basın İlan Kurumu (BİK) aracılığıyla her yıl bin 500'e yakın gazeteye milyonlarca ilan
dağıttıklarını aktardı.
Yerel gazeteleri ve yerel medyayı desteklediklerini vurgulayan Arınç, bunu yaparken de denetimleri
sürdürdüklerini ifade etti.
60 bin nüfuslu bir şehirde 25 tane yerel gazetenin olmasını tuhaf karşıladıklarına dikkati çeken Arınç,
''5 gazetenin sahibi bir patronsa, bunlar neden bu kadar çok gazeteciliği seviyor diye bir
düşüneceksiniz. İşte BİK'in işi bu. Bu işin kontrolünü yapmaya kalktığımızda da 2 tane şehit verdik''
dedi.
Arınç, Sakarya'da denetim sırasındaki BİK çalışanlarının öldürüldüğünü anımsatarak, ''Şoförler Odası
Başkanlığı yaptığını söyleyen adam, üstelik yerel gazete sahibiymiş. Gazetenin tirajı belli değil, ne
kadar sattığını kimse duymamış. Çalışanları da sekreteri ve şoförü. Gazeteci olarak bildirilenler de
bunlar. Kontrol yapılırken iki arkadaşımız maalesef vefat etti, öldürüldü'' diye konuştu.
''Biz bunu da denetlemek zorundayız. Gazetecilik bu kadar da ayağa düşmemeli'' diyen Arınç, sözlerini
şöyle tamamladı:
''500 tirajı olduğu görülen bir gazetenin bayi satışı 3 bile değil. Sadece 500 tane basıp bizden 20 bin
lira ilan parası alıyor. Haksızlık değil mi- Dolayısıyla buna da bir çeki düzen getireceğiz. Yerel medya
bizden ilan aracılığıyla çok destek alıyor. Şimdi biz bu gazetelerin birleştirilmesi yoluna gideceğiz.
Mehmet Atalay beyin en büyük uğraşı da bu.''
Arınç, TOBB tarafından düzenlenen ''Yeni Yüzyılda Medya ve İletişim Konferansı''na katılmak üzere
geldiği Bolu'da gazetecilerin, TRT'nin Eurovision Şarkı Yarışması'na katılmama kararına ilişkin
sorularını yanıtladı.
Yarışmada ülkeler arasında bloklaşma olduğuna dikkati çeken Arınç, bu nedenle kararı birlikte
düşünüp aldıklarını söyledi.
Arınç, ''Çünkü TRT bu kararı alırken inceden inceye düşündü. Yıllardan beri katıldığımız bir etkinlik
ama son yıllarda özellikle hem değerlendirme konusunda hem de açıklamanın detaylarına dikkat
edildiğinde, bu yıl katılmama kararının ne kadar doğru, haklı ve yerinde olduğu anlaşılacaktır''
ifadelerini kullandı.
''Bu bir eksiklik değil. İleride şartlar müsait olursa yeniden Eurovision yarışmasına katılabiliriz'' diyen
Arınç, şunları söyledi:
''Ama bu sene bazı ülkeler zaten katılmıyor. Değerlendirme kriterleri değişmedi, bu bloklar halinde
etkileşmeler devam ediyor. Dolayısıyla böyle bir yarışmaya biz hangi güçlü grupla gidersek gidelim
istediğimiz sonucu alamıyoruz. Türkiye'nin tanıtımı için de çok gazla bir etkinlik olmuyor. Dolayısıyla
TRT çok detaylı bir çalışmanın ardından bu kararı aldı. Yapılan açıklamanın her satırında bizi haklı kılan
sebepleri görmek mümkün.''
Bakan Yazıcı'nın konuşması
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Reklam Kurulu'na yapılan başvurularda sağlık ve kozmetik
ürünleriyle ilgili şikayetlerin arttığını söyledi.
Bakan Yazıcı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nce (TOBB) düzenlenen ''Yeni Yüzyılda Medya ve
İletişim Arama Konferansı''na katıldı.
Burada konuşan Yazıcı, medyanın geleceği tartışılırken güven sorununun da ele alınması gerektiğini
anlattı.
Medyanın, eğlendirme ve kendi yorumlarını yapmasının yanı sıra güven konusunda da taviz
vermemesi gerektiğini vurgulayan Yazıcı, ''Toplumsal yapıyı, kültürel dokuyu nasıl değiştirip,
dönüştürdüğünü de iyi hesap etmesi gerekiyor. Sadece magazin anlayışıyla yayıncılık, habercilik
yapılmamalıdır. Sadece magazin anlayışıyla hareket etmek, medyanın inandırıcılığını, medya
mensuplarının da toplumdaki saygınlıklarını kaybettirir'' dedi.
Yazıcı, şöyle devam etti:
''Türkiye'de, 2007 yılında yapılan bir araştırmaya göre, medyanın güvenilirlilik oranı yüzde 25. Bu
oranla dünyada medyaya güven bakımından 128 ülke arasında sondan dördüncü sıradayız. Medyanın
geleceği tartışılırken, güven sorunununda tartışılması gerekiyor. Bilginin doğruluğu, haberin doğruluğu
konusunda sürekli bir şüphe çağında yaşıyoruz.''
''Reklam bir hayat biçimini de pazarlar''
Özellikle televizyonlarda yer alan reklamların güvenilirliğinin iyi araştırılması gerektiğine işaret eden
Yazıcı, ''Reklam sadece bir ürün değil, bir hayat biçimini de pazarlar. Bu nedenle medyanın, her
alanında çalışanlar gibi, reklamcıların da sosyal sermayeyi ve kültürel ögeleri en çok kullanan ve
yeniden üreten kişiler olarak, reklam içeriğinde bazı noktalara azami dikkat göstermeleri gerekiyor.
Reklamı yalan söyleme sanatı değildir, olmamalıdır da. Özellikle internet mecrasında yer alan
reklamlara bakıldığında, piyasaların, kozmetik veya gıda takviyesi kapsamına giren ürünlerle dolu
olduğu görülmektedir'' şeklinde konuştu.
Yazıcı, bakanılığı bünyesinde kurulan Reklam Kurulu'na reklamlarla alakalı çok sayıda şikayet geldiğini
aktardı.
Bu tür şikayetlerin geçmiş yıllara göre büyük ölçüde arttığını vurgulayan Yazıcı, ''Reklam Kurulu'na
yapılan başvurulara baktığımızda sağlık, kozmetik veya gıda takviyesi kapsamına giren ürünlerin
reklamlarına ilişkin şikayetler önemli ölçüde artmaktadır. İnsan sağlığını doğrudan ilgilendiren
reklamlara ilişkin şikayetlerin, toplam şikayetler içindeki payı, yüzde 32 oranındaydı. Bu oran 2012'de
yüzde 56'ya çıktı'' ifadelerini kullandı.
''2012 yılında Reklam Kurulu'na yapılan 2 bin 322 başvurunun yüzde 9'u bu tür gıda takviyesi
reklamlarıyla ilgiliydi'' diyen Yazıcı, sözlerini şöyle tamamladı:
''Bu yıl bu oran yüzde 30'a ulaşmıştır. Tüm bu reklamlar, bu alanda yaşanan sorunların ve tüketici
mağduriyetlerinin, ekonomik büyümeyle birlikte giderek arttığını göstermektedir. Burada reklamları
yayınlayan kuruluşlara da sorumluluk düşmektedir. Özellikle insan sağlığıyla ilgili ürünlerin reklamının
yayınlanması, sadece maddi bir konu değildir. Medya kuruluşlarımızdan bu tür sağlıkla ilgili reklamlara
hassasiyetle davranmalarını bekliyoruz.
Bakanlık olarak, sektördeki firmalara ve reklam ajanslarına idari cezalar vermekten ziyade, ülkemizde
dürüst ve sorumlu bir pazarlama ortamının oluşmasını hedefliyoruz. Bu noktada, özgürlük ve güvenlik
dengesinin, tüketicinin korunması yönünde iş birliği içinde kurmalıyız.''
Yazıcı, TOBB tarafından düzenlenen ''Yeni Yüzyılda Medya ve İletişim Arama Konferansı''nda yaptığı
konuşmada, artık insanların gözünü dünyaya açtığı andan itibaren televizyon izlediğinin anlattı.
Medyanın, insan hayatında çok fazla önemli hale geldiğine işaret ederek, bu şekilde insanlara başka
bir dünyanın kültürünü aktardığını söyledi.
''Bu başka dünya, başka kültürlerin dünyası değil, bizim kendi kurduğumuz bir dünyadır'' diyen Yazıcı,
''Bundan hareketle, medyacıların geleceği belirleme sorumluluğu içinde, nasıl bir dünyada yaşanmak
isteniyor sorusunun cevabını vermesi gerekiyor'' diye konuştu.
''İzlenme uğruna yapılan habercilik anlayışı meslek ilkelerine aykırı''
Bakan Yazıcı, televizyonların yayın akışında toplumsal menfaati ön planda tutması gerektiğini aktardı.
Bu konuda televizyonlara önemli sorumlulukların düştüğünü ifade eden Yazıcı, şöyle devam etti:
''İzleme oranı uğruna, ana haber bültenlerinin ve tiraj uğruna gazetelerin birinci sayfalarının
magazinleşmesi, kurgusal, duygusal, gürültülü, polemikçi, magazinci bir standart ile yapılan habercilik
anlayışı, en başta basın meslek ilkelerine aykırıdır. Televizyonda izlenen dizilere bakıldığında, çok
eşlilik, kumalık, aile içi şiddet ve istismar, töre cinayetleri, kötü alışkanlıklar ve bağımlılıklar, aldatma,
boşanma gibi konulara yer verilmektedir. Bu konular daha önce de işlenmişti defalarca başka
yapımcılar tarafından ama böyle işlenmemişlerdi.''
''Bugünlerde izlediğimiz bu dizilerin özendirici bir yanı olduğuna dair kaygı taşımaktayız'' diyen Yazıcı,
''Çocuklara ve gençlere kötü örnek olacak, onların fiziksel ve zihinsel gelişimini olumsuz
etkileyebilecek yayınlara karşı, herkesin topyekun sorumlu olduğunu unutmamak gerekiyor''
ifadelerini kullandı.
Yazıcı, yapılan bir araştırmada çocukların, sadece yüzde 4'ünün ailelerinin gözetiminde televizyon
izlediklerinin tespit edildiğine dikkati çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Bu veriler bize, çocukların medya aracılığıyla verilen mesajları kısıtlamaksızın aldığını gösteriyor.
Medya özellikle son dönemde yeni medya ile toplumsal değerlerin, kültürel yapının ve yeni nesillerin
şekillenmesinde baş rol oynuyor.
Şurası çok açık ki medya ve iletişim alanındaki değişimi çok yakından takip etmek, değişimi kendimize
en hızlı şekilde uyarlamak, değişimi aynı zamanda kendimiz yönetmek zorundayız.''
Toplantıya Arınç'ın yanı sıra Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu
Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk, Basın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, BİK
Genel Müdürü Mehmet Atalay, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve çok sayıda medya temsilcisi katıldı.
Download