– — ˜ ™ - İslam Ansiklopedisi

advertisement
TIBB-ý NEBEVÎ
Süyûtî, el-Menhecü’s-sevî ve’l-menhelü’r-revî
fi’¹-ªýbbi’n-nebevî (nþr. Hasan M. Makbûlî el-Ehdel), Beyrut 1406/1986, neþredenin giriþi, s. 22,
27-35; Þemseddin Ýbn Tolun, el-Menhelü’r-revî
fi’¹-¹ýbbi’n-nebevî (nþr. Züheyr Osman el-Cuayd),
Beyrut 1416/1996, s. 7; Mahmud Denizkuþlarý,
Peygamberimiz ve Týp, Ýstanbul 1981, s. 113144; M. Ali el-Bâr, el-Ýmâm £Alî er-Rý²â ve risâletühû fi’¹-¹ýbbi’n-nebevî, Beyrut 1991, s. 5-9; elEb¼â¦ ve a£mâlü’l-müßtemeri’l-£âlemiyyi’r-râbi £
£ani’¹-¹ýbbi’l-Ýslâmî, Küveyt 1407/1986, tür.yer.;
Raþit Küçük, “Týbb-ý Nebevî Literatürü Üzerine
Bir Deneme”, Ýlim ve Sanat, I/3, Ankara 1985, s.
6-8.
ÿAyhan Tekineþ
–
—
TIBB-ý RÛHÂNÎ
( À
)
˜
Ahlâkýn
bir ruh saðlýðý ilmi olduðu
düþüncesinden hareketle
bu ilme verilen ad.
™
Ýslâm düþüncesinde insanýn varlýk bütünlüðünün beden ve ruhtan (nefis) oluþtuðu kabul edilmiþ, bazý kaynaklarda beden saðlýðýný korumayý ve hastalýklarý tedavi etmeyi amaçlayan bilgi dalýna “týbb-ý
cesedânî”, ruh saðlýðýný korumayý ve ruhu
faziletlerle bezeyip erdemsizliklerden arýndýrmayý amaçlayan bilgi dalýna da “týbb-ý
rûhânî” denilmiþtir. Seyyid Þerîf el-Cürcânî týbb-ý rûhânîyi “mânevî mükemmellikleri, hastalýklarla bunlarýn tedavi yollarýný,
mânevî saðlýðýn ve itidalin nasýl korunacaðýný öðreten ilim” þeklinde tanýmlar (etTa£rîfât, “et-Týbbü’r-rûhânî” md.). “et-Tabîbü’r-rûhânî” dediði ahlâk eðitimcisini de
“irþada ve mânevî olgunlaþtýrmaya muktedir uzman kiþi” diye tarif eder (a.g.e.,
“et-Tabîbü’r-rûhânî” md.). Tehânevî ayný
tabirleri sûfîlere mal ederek Cürcânî’ninkine yakýn ifadelerle tanýmlamýþtýr (Keþþâf, II, 899).
Literatürde ahlâk ilmi için et-týbbü’r-rûhânî terkibinin kullanýlmasý Eflâtun’a dayanan anlayýþtan kaynaklanmaktadýr.
Eflâtun’a göre kötülük saðlýklý bir davranýþ olmayýp bir tür ruh hastalýðýdýr ve bu
hastalýk gerçek bilgi olan felsefe ile tedavi
edilir (meselâ bk. Gorgias, s. 60-65, 109110; Timaios, s. 118-122, 125-126; benzer
görüþler baþka Yunan filozoflarýnda da vardýr, meselâ bk. Câlînûs, s. 42-43; ayrýca bk.
Abdul Quasem, LXXI/3-4 [1981], s. 216217). Grek mirasýnýn Ýslâm dünyasýna aktarýlmasýndan itibaren bu anlayýþ müslüman düþünürlerce de benimsenmiþtir. Nitekim Ya‘kub b. Ýshak el-Kindî Risâle fi’l¼île li-def£i’l-a¼zân’da ahlâký bir ruhanî
týp olarak ele almýþtýr. Kindî, daha sonra
Ebû Bekir er-Râzî ve diðer müelliflerin eser88
lerine ad olarak vereceði bu terkibi kullanmamýþsa da kontrolsüz öfke ve þehvet
gibi duygularýn baskýsýyla ortaya çýkan taleplerin ve üzüntü, kaygý, ölüm korkusu
gibi tezahürlerin ruh hastalýklarýna yol açmasý yanýnda insanýn ahlâkî yetkinliðine
engel olacaðý ve onu mutsuz kýlacaðý fikrini iþlemiþtir.
Bilindiði kadarýyla Ýslâm düþüncesinde
e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî baþlýðýyla eser yazan
ilk düþünür Ebû Bekir er-Râzî’dir. Râzî
eserinde týp ilminin biri bedenî, diðeri ruhî þeklinde iki dalýndan bahseder. Bunlarýn ilki fizyolojik hastalýklarý önlemeyi ve tedavisini, ikincisi ahlâkî hastalýklardan korunmayý, bunlarý tedavi ederek insaný erdemli kýlmayý amaçlar. Râzî bedenle ruh
arasýndaki iliþkide yönetimin ruha ait olduðunu düþünmüþ, insanda geliþen psikolojik uyarmalarýn ve ruhun çektiði elemlerin fizyolojik belirtilerle açýklanabileceðini ifade etmiþ, bu sebeple beden tabibinin ayný zamanda ruh tabibi olmasý gerektiðini söylemiþtir. Bu maksatla mânevî
hekimlik için bazý kurallar koymuþtur (De
Boer, s. 149). Râzî’nin e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî’yi telif etmesinin sebebi bedenî hekimlikle mânevî hekimlik arasýnda bir bað görmesidir. Eserini, daha çok rezîletlerin el
alýndýðý yirmi bölüme ayýran Râzî insanýn
tutkularýný aklýn buyruðuna vermesi gerektiðini düþünür. Eflâtun’da görüldüðü
gibi nefsin melekelerini inceler ve nefsin
kusurlarýný bilmenin önemi üzerinde durur. Cinsel aþk, kendini beðenme, kýskançlýk, öfke, yalan, cimrilik, kaygý, üzüntü, hayâsýzlýk, þehvet düþkünlüðü, bir þeye körü
körüne baðýmlýlýk gibi kötü huylarý tahlil
eder ve bunlardan kurtulmanýn yollarýný
gösterir.
Hamîdüddin el-Kirmânî, Râzî’nin eserini eleþtirmek amacýyla el-Ašvâlü’×-×ehebiyye fi’¹-¹ýbbi’n-nefsânî baþlýklý bir
eser kaleme almýþtýr. Ebü’l-Ferec Ýbnü’lCevzî de e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî adýyla muhtasar bir eser yazmýþ, otuz bölümden oluþan eserinin tamamýnda Râzî’nin e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî’sinden bol miktarda faydalanmasýna raðmen ne onu ne de eserini
anmýþtýr. Ahlâký týbb-ý rûhânî olarak ele
alan düþünürlerden biri de Kindî’nin öðrencisi Ebû Zeyd el-Belhî’dir. Onun iki bölümden meydana gelen Me½âli¼u’l-ebdân ve’l-enfüs adlý eserinin ilk bölümü
beden saðlýðýnýn korunmasýný ve fizyolojik hastalýklarýn tedavisini, ikinci bölümü
ahlâkî saðlýðý koruma ve ahlâkî hastalýklarý tedavi etme yollarýný gösterir. Belhî’nin bu kitabý yazmasýnýn sebebi bedenle
ruh arasýndaki iliþkinin ahlâkî sonuçlarýný
incelemek olmalýdýr. Belhî, kendisinden
önce beden saðlýðýna dair birçok eser yazýldýðý halde ruh saðlýðýnýn ihmal edildiðini
belirterek eserinin bu alanda öncü bir rol
taþýdýðýný ileri sürmektedir (DÝA, V, 413414).
Ruh-beden iliþkisi hakkýndaki geleneksel anlayýþý sürdüren Fârâbî, ahlâk için ettýbbü’r-rûhânî terkibini kullanmamýþsa da
konuya geniþ yer ayýrdýðý Fu½ûlü’l-medenî’nin baþýnda bu ilmi mânevî tabâbet
olarak ele almýþ, et-Tenbîh £alâ sebîli’ssa£âde adlý eserinde de ayný yaklaþýmý sergilemiþtir. Buna göre beden gibi ruh için
de saðlýk ve hastalýk söz konusudur. Beden saðlýðý, bedenin ve bedenî unsurlarýn
yapýsýnýn nefse fiillerini en mükemmel þekilde yapma imkâný verecek biçimde kusursuz olmasýdýr. Bunun gibi ruh saðlýðý
da ruhî melekelerin iyi ve güzel fiiller yapmaya elveriþli olmasý, ruhun hasta olmasý
ise melekelerinin kötülükler ve çirkin davranýþlar yapmasýna yol açacak durumda
bulunmasýdýr (Fu½ûlü’l-medenî, s. 103).
Bedenî hastalýklarý tedavi edecek tabibin
öncelikle bedeni, onun organlarýný tanýmasý, daha sonra bunlardaki hastalýklarý,
bu hastalýklarýn nasýl giderileceðini bilmesi gerektiði gibi nefsin tedavisiyle uðraþacak kiþinin de nefsi ve onun çeþitli melekelerini tanýmasý, bunlarda çýkabilecek kusurlarý ve sebeplerini bilmesi gerekir (a.g.e.,
s. 105). Bir siyaset felsefecisi olan Fârâbî
ahlâk ilminin bir tabâbet sayýldýðý þeklindeki düþüncesini medenî hayata uygulayarak toplumun da saðlýklý veya hasta olabileceðine iþaret etmektedir. Toplumun
saðlýklý olmasý halkýn dengeli bir ahlâkî hayat yaþamasý, hasta olmasý da bu hayattan sapmasý demektir. Buna göre bireylerde ve toplumlarda baþ gösteren mânevî hastalýklar için bir tabibe gerek vardýr. Fârâbî’ye göre nefislerin tabibi medenî insandýr; buna melik de denir (a.g.e., s.
104-105). Ýhvân-ý Safâ’nýn Resâßil’inde nefsin arýndýrýlmasý ve ahlâkýn düzeltilmesinden bahsedilirken yanlýþ inanç ve düþüncelere kapýlmýþ insanlarý aydýnlatan kiþinin onlarý yumuþaklýkla tedavi etmeye çalýþan bir tabip gibi davranmasý gerektiði
belirtilir (Resâßil, IV, 10). Ýhvân-ý Safâ peygamberlerle sahâbîlerini ve halifelerini ruh
tabipleri diye niteler (a.g.e., IV, 16, 29).
Bu ilk düþünürlerden itibaren ahlâkýn
bir ruh saðlýðý ilmi kabul edilmesi gelenek
halini almýþtýr. Meselâ Ýbn Miskeveyh, týp
bilimiyle ahlâk arasýnda bað kurarak koruma tedbirleri ve tedavi açýsýndan ahlâkî eðitimde týptan yararlanýlmasý gerektiðini söylemiþtir. Zira bedenî týp gibi ahlâ-
TIFLÎ AHMED ÇELEBÝ
kî týp da biri ahlâkî saðlýðý koruma tedbirleri, diðeri bozulan ahlâký iyileþtirme faaliyetleri olmak üzere ikiye ayrýlýr. Buna göre insan nefsi iyi ve erdemli olursa erdemlere kavuþmayý sever, gerçek ilimlere ve
saðlýklý bilgilere arzu duyar. O halde nefis
akýl dizginiyle kontrol edilmelidir (Teh×îbü’l-aÅlâš, s. 151-152). Ahlâký týpla iliþkilendirme anlayýþýný devam ettiren Gazzâlî’ye göre kötü huylar kalbin hastalýklarýdýr. Ýnsanýn ebedî hayattaki mutluluðunu
yok edecek derecede tehlikeli olan bu hastalýklarýn tabipleri bedensel hastalýklar alanýndaki tabiplerden daha aðýr bir sorumluluk taþýr. Týbbýn bu türünü öðrenmek
her aklý baþýnda insan için bir zorunluluktur (ݼyâß, III, 49). Bedenî hastalýklarla mücadele edip saðlýðýný kazanmak gibi ruh
saðlýðýný korumak için de kötü huylarý yok
edip güzel huylarý elde etmek gerekir. Ahlâkta aþýrýlýklardan kurtularak dengeli bir
ruhî yapýya kavuþmak için kötü huylar zýtlarýyla, meselâ cahillik hastalýðý öðrenimle, cimrilik hayýr yapmakla, kibir alçak gönüllülükle, þehvet de tutkularý dizginlemekle tedavi edilir. Bedensel hastalýklardan kurtulurken acý ilâçlara sabredildiði
gibi kalbin hastalýklarýndan kurtulmak için
de mücâhede ve sabrýn acýlýðýna katlanýlmalýdýr; çünkü bedenin hastalýðý nihayet
ölümle son bulur, ruhun hastalýðý ise ölüm
ötesinde de devam eder (a.g.e., III, 6061). Gazzâlî eserinde yeme içme tutkusu,
dünya tutkusu, cimrilik ve mal tutkusu,
makam tutkusu, riya, kibir vb. konularý
derin psikolojik analizlerle incelemiþ, bunlarýn iyileþtirilmesi için de “ilâç” ve “tedavi” kelimelerini kullanmýþtýr.
Nasîrüddîn-i Tûsî, geniþ ölçüde Ýbn Miskeveyh’in Teh×îbü’l-aÅlâš’ýndan faydalanarak yazdýðý AÅlâš-ý Nâ½ýrî’de birinci
bölümün dokuzuncu faslýnda geleneðe
uyarak biri týbb-ý ebdân, diðeri týbb-ý nüfûs olmak üzere iki çeþit týptan söz etmiþ, özellikle sosyal çevrenin ahlâk üzerindeki etkisi dolayýsýyla erdemli bir çevrede
yaþamayý ve iyilerle iliþki kurmayý öðütlemiþtir. Onuncu bölümde Gazzâlî gibi ahlâkî hastalýklarýn zýtlarýyla tedavi edilmesi
gerektiðine iþaret ettikten sonra çeþitli
erdemsizlikleri sýralayarak bunlarý iyileþtirmenin yollarýný göstermiþtir. Bu arada
Kindî’yi izleyip üzüntü ve kederi de birer
hastalýk kabul eden Tûsî bunlarýn tedavi
yollarýný anlatýrken Kindî’nin yaný sýra Ýbn
Miskeveyh ve Gazzâlî’den geniþ ölçüde yararlanmýþtýr.
Son dönem Osmanlý âlimlerinden Mehmed Reþid Hýfz-ý Sýhhat-i Ahlâk yahud
Fezleke-i Týbb-ý Rûhânî baþlýklý bir risâ-
le yazmýþtýr (bk. bibl.). Risâlede ahlâk ilmine dair kýsaca bilgi verildikten sonra ahlâk saðlýðýnýn niteliði, ölçüsü, ahlâk saðlýðýný koruma ve geliþtirme yollarý anlatýlmaktadýr. Öte yandan týp ve sihir konularýnýn iç içe geçtiði bazý eserlere de týbb-ý
rûhânî adý verildiði görülmektedir. Meselâ Seyyid Mustafa Murtazâ el-Âmilî göz
deðmesi, büyü gibi sebeplere dayandýrdýðý bedenî hastalýklarýn tedavisi için çeþitli kaynaklardaki dualarý toplayarak Bül³atü’l-emel ile’þ-þifâßi’l-£âcil bi’¹-¹ýbbi’rrû¼ânî adýyla bir eser meydana getirmiþtir (bk. bibl.). Müellife göre -göz deðmesinde görüldüðü gibi- ruh bedene tesir
edebilir, hatta mala mülke zarar verebilir; sihirbazlarýn da insanlar üzerinde etkilerinin olduðu bilinmektedir. Âmilî, bu
tür zararlý etkenlerden doðduðunu ileri
sürdüðü birçok hastalýk zikrederek bunlarýn tedavisi için sihir formülleri ve harf
týlsýmlarýnýn uygulanmasýný, þifa âyetleri ve
dualarýnýn okunmasýný önermekte, ayrýca
hastalýklardan kurtaracaðýný söylediði âyetlerle ilgili Hz. Peygamber, Ehl-i beyt ve Þîa
imamlarýndan dualar aktarmaktadýr. Ebûbekir Nusret Efendi’ye ait Türkçe Mâ Hadar fi’t-týbbi’r-rûhânî adlý eserin ruhanî
týbba dair ilk bölümünde de maddî ve mânevî ihtiyaçlarýn karþýlanmasýna ve sýkýntýlarýn giderilmesine imkân saðlayacaðýna inanýlan âyetler, dualar, týlsým ve sihir
formülleriyle vefkler; cismânî týbba dair
olan ikinci bölümde ise fizyolojik hastalýklar için çeþitli maddî nesnelerden ilâç formülleri gösterilmektedir. Müellifi meçhul
Risâle fi’¹-¹ýbbi’r-rû¼ânî adlý bir eserde
de yer yer Ýbn Sînâ’ya atýflar yapýlarak birçok fizyolojik ve psikolojik hastalýktan bahsedilmekte, bunlara iyi geldiði ileri sürülen týbbî ve sihrî formüller verilmektedir.
BÝBLÝYOGRAFYA :
Tehânevî, Keþþâf, II, 899; Eflâtun, Timaios (trc.
Erol Güney – Lütfi Ay), Ýstanbul 1943, s. 118-122
(86b-88c), 125-126 (90a-d); a.mlf., Gorgias (trc. Reyan Erben), Ankara 1946, s. 60-65 (477e-480a),
109-110 (505a-b); Câlînûs, el-AÅlâš (nþr. P. Kraus,
Mecelletü külliyyeti’l-âdâb, V/1 içinde), Kahire
1937, s. 42-43; Ya‘kub b. Ýshak el-Kindî, Üzüntüden Kurtulma Yollarý: Hîle li-def‘i’l-ahzân (nþr.
ve trc. Mustafa Çaðrýcý), Ýstanbul 1998, tür.yer.;
Ebû Bekir er-Râzî, e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî (nþr. P. Kraus, Resâßil felsefiyye içinde), Kahire 1939; ayrýca bk. neþredenin giriþi, s. 1-4; Ebû Zeyd el-Belhî, Me½âli¼u’l-ebdân ve’l-enfüs (nþr. Mahmûd
el-Masrî), Kahire 1426/2005, tür.yer.; Fârâbî, Fu½ûlü’l-medenî (nþr. ve trc. D. M. Dunlop), Cambridge 1961, s. 103-105; a.mlf., et-Tenbîh £alâ
sebîli’s-sa£âde, Haydarâbâd 1346, s. 9-15; Ýhvân-ý
Safâ, er-Resâßil, Beyrut 1377/1957, IV, 8-32; Ýbn
Miskeveyh, Teh×îbü’l-aÅlâš (nþr. Hasan Temîm),
Beyrut 1398, s. 151-152; Gazzâlî, ݼyâß, III, 49,
60-63; Ebü’l-Ferec Ýbnü’l-Cevzî, e¹-ªýbbü’r-rû¼ânî, Dýmaþk 1348; Nasîrüddîn-i Tûsî, AÅlâš-ý Nâ-
½ýrî (nþr. Müctebâ Mînovî – Ali Rýza Haydarî), Tahran 1369 hþ., s. 155-202; Ebûbekir Nusret Efendi,
Mâ Hadar fi’t-týbbi’r-rûhânî, Ýstanbul 1303; Mehmed Reþid, Hýfz-ý Sýhhat-i Ahlâk yahud Fezleke-i Týbb-ý Rûhânî, Ýstanbul 1311; Risâle fi’¹-¹ýbbi’r-rû¼ânî, Süleymaniye Ktp., Baðdatlý Vehbi,
nr. 1407; J. T. de Boer, TârîÅu’l-felsefe fi’l-Ýs-lâm
(trc. M. Abdülhâdî Ebû Rîde), Beyrut 1981, s.
149; Mustafa Murtazâ el-Âmilî, Bül³atü’l-emel
ile’þ-þifâßi’l-£âcil bi’¹-¹ýbbi’r-rû¼ânî, Beyrut 1416/
1996; M. Abdul Quasem, “Psychology in Islamic
Ethics”, MW, LXXI/3-4 (1981), s. 216-217; Seyfi
Kenan, “Ebu Bekr Zekeriya er-Râzi’nin et-Týbbu’r-ruhâni’sinde Davranýþ Bozukluklarý ve Islahý”, Týp Tarihi Araþtýrmalarý, sy. 9, Ýstanbul 1999,
s. 91; Ýlhan Kutluer, “Belhî, Ebû Zeyd”, DÝA, V,
413-414.
ÿMustafa Çaðrýcý
–
—
TIBHÂNE-i ÂMÝRE
˜
(bk. MEKTEB-i TIBBÝYYE).
–
™
—
TIFLÎ AHMED ÇELEBÝ
(ö. 1070/1660)
˜
Divan þairi, meddah.
™
Þeyhî Mehmed Efendi, Müstakimzâde,
Ýsmâil Belîð ve Hammer doðum yerini Ýstanbul olarak gösterir. Ancak Safâyî, adýný
Ahmed diye kaydettikten sonra onun Abdülaziz Efendi adlý bir zatýn oðlu olduðunu ve Trabzon’da dünyaya geldiðini söyler (Tezkire, s. 358). Þiir yazmaya çocuk
yaþlarýnda baþladýðýndan “Týflî” mahlasýný
almýþtýr. Memleket hasretiyle yazdýðý bazý þiirlerinden Ýstanbul’a sonradan geldiði anlaþýlmaktadýr. Evliya Çelebi boyunun
uzunluðundan dolayý ayrýca “Leylek Týflî”
lakabýyla anýldýðýný belirtir (Seyahatnâme,
I, 671). Þiirleri ve meddahlýðý ile döneminde sevilen bir kiþi olduðu zikredilmektedir
(Akbulut, s. 9). Her ne kadar tezkirelerde
þairliði övülüyorsa da kendisi daha ziyade meddah ve nedim diye þöhret bulmuþtur.
Týflî keskin zekâsý sayesinde kýsa sürede IV. Murad’ýn hizmetine girerek onun
meddahý ve nedimi oldu. Þairin IV. Murad’ýn meclislerinde Þehnâme’yi okumasýnýn yaný sýra mizahî kýssalar yazdýðý da
bilinmektedir. Ayrýca sülüs, nesih, ta‘lik
ve hurde ta‘likte mâhir bir hattattý; padiþah ve devlet ricâli için birçok kitap istinsah ettiði kaydedilmektedir. Gümrük ve
evkaftaki vazifelerinden elde ettiði gelirle rahat bir ömür sürdüðü, serbest ve rindâne bir hayat geçirdiði belirtilmektedir.
Buna raðmen devlet iþlerinin kötü gidiþini
yer yer þiirlerine aksettirdi ve siyasî otoritenin bunlara kayýtsýz kaldýðýný vurgula89
Download