Furkan Arif Bozdağ KARANLIK KORKUSU İnsan neden karanlıktan korkar? Karanlığın vücudu mudur insanı korkutan yoksa içinde sakladıkları mı? Belki sakladıkları bile değil, içinde sakladığını zannettiklerimiz şeylerdir bizi korkulara salan, nabzımızın ritmini hızlandıran. Karanlıktan korkmak, halk içinde oldukça alışılmış ve özellikle çocuklarda çok görülen bir olaydır. Benim düşüncem, eğer bir insan, belirli bir yaşından sonra karanlığın ne olduğunu hem akıl hem de alışkanlık yoluyla algılarsa onun için karanlıktan korkmak için bir sebep kalmaz. Ancak insan, karanlığım mahiyetini bu yollarla kavrayamazsa, karanlığın taşıdığı bu belirsizlik sıfatı yüzünden ondan korkabilir. Gerçekten de belirsizlik, tehdidi giderek artan ve psikolojik olarak insanı içinden çıkılmaz dolambaçlara hapseden bir olgu. Gün batımında giderek büyüyen gölgelerin etrafı sarıp karartması gibi etkisini insanın iç dünyasında genişletir ve yayar. Yaşar Kemal’in ölümünden önce yayımlanan bu son romanı “Tek Kanatlı Kuş” kitabında da gittikçe kendini büyütmüş ve bütün kasaba halkını sarmış bir korkunun hikâyesinden bahsedilmekte. Romanın kahramanı Remzi Bey’in bir türlü anlam veremediği ve kasabaya dışarıdan gelip de olan bitenden haberi olmayanlardan başka herkesin bu kadar korktuğu şey nedir? Kasabaya doğru giden yoldaki büyük çınar ağacından ileriye kimsenin gidememesine neden olan bu korkunun kaynağı ne olabilir? Bu belirsizliğin ucunda ne tür bir tehlike veya sürpriz o yolun yolcularını beklemekte? Belki de hiçbir tehlike ve sıkıntı yok ancak insanların zaman içinde oluşturdukları yanılgı onların hareket özgürlüğünü kısıtlamakta. Gerçekten aynı hikâyede olduğu gibi insanlar, kendi hareket özgürlüklerini yanılsamalar sonucu zihinlerinde oluşturdukları bir takım kalıplarla kısıtlıyorlar. Bunun en belirgin örneği toplumda bulunan yadırganma ve yanlış anlaşılma korkusu bence. Bazen insanlar başkaları hakkında aslında hiçbir fikir sahibi olmadan kötü bir izlenim oluşturma korkusuyla kendilerini onlara olduklarından farklı gösteriyorlar. Oysa bu apaçık bir belirsizlik. Karşındaki kişinin değer yargılarını bilmeden insanın kendisini soktuğu bu durum, korkularıyla yüzleşecek gücü olmayan ve asılda bir çeşit karanlık korkusunu içinde taşıyan bir kişiliğe sahip olduğunu gösteriyor. Böyle bir insan, hem sıkıntılı korku hastalığının derdini çekiyor hem de hareket özgürlüğünü kısıtlayıp kendisine zulmetmiş oluyor. Peki, bu belirsizlikleri çözmenin yolu nedir? Hayatımızın her yanının belirsizlik karanlığıyla çevrelenmiş olduğu aşikâr. Geleceğimizi önümüze, geçmişimizi arkamıza alacak olsak, karşımızda görebileceğimiz tek tablo simsiyah ve sisli bir geceden ibaret. Yarın yaşayacağımızın garantisi olmadığı gibi bir an sonramızın dahi garantisini veremiyoruz. Hayatta aklımızın almadığı sayısız şey var. En zeki insanlar olarak bildiğimiz bilim insanlarının, “Bizim bildiklerimiz okyanustan bir damladır.” gibi benzetmelerle bize anlatmaya çalıştıkları evrenimizin gizemlerinin limitleri ulaşabileceğimizin çok ötesinde. Peki, her gece “Ya başımıza gökten bir göktaşı düşerse!” deyip evimizde titreyerek mi yaşayacağız? Kesinlikle çözmemiz gereken bu soruların cevabı nedir? Ben bu soruların cevabını Tevhit’te buldum. Yani birlikte ve bir olana iman etmekte, her şeyi idare eden, belirleyen, düzenleyen, itaat ettiren bir tek Rabbin iradesine teslim olmakta buldum. Çünkü eğer bir zat seni bu dünya âlemine gönderiyorsa ve ardından bu âlemdeki sayısız canlıyı ve cansızı sana karşılıksız hizmet ettiriyorsa bu zat seni görmüyor ve bilmiyor olamaz. Eğer bu âlemde bizim hallerimizi izleyen, bizi seven ve onu sevmemizi isteyen biri varsa yarınımız için endişe etmemin ne anlamı var ki? Oyunu onun kurduğu kurallara göre oynadıktan sonra başka hangi güç bizi yarının karnında sakladığı tehlikelere dair korkutabilir ve kalbimizi dertlere sokabilir?