Toplumcu Düşünce Enstitüsü GÖRÜŞ NOTU GN-Dış Ekonomik İlişkiler/14-002 Hazırlayan: Kader SEVİNÇ 27 Ekim 2014 ABD, AB VE TÜRKİYE : Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Müzakereleri,TTIP, Türkiye için stratejik değerlendirmeler ABD ve AB arasındaki Transatlantik ekonomi dünya ticaretinin yarısını teşkil ediyor. Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşması TTIP müzakereleri Haziran 2013’te resmen başladı. Bu anlaşma AB ve ABD için tarihlerindeki en kapsamlı ekonomik ortaklık atılımı olacak. Ayrıca Türkiye, Kanada, İsviçre, Norveç, Japonya, Güney Kore, Çin ve Meksika gibi kendileri için AB veya ABD’nin en önemli ekonomik partnerleri olduğu ülkeler doğrudan ve derinden etkilenecekler. Bunun da ötesinde, genel olarak uluslararası ekonomide tüm dengeleri yeniden şekillendirecek bir gelişme söz konusu. Eşzamanlı olarak başlayan Trans-Pasifik Ortaklık (TPP) süreci ve de G20 çerçevesindeki Dünya ekonomisini düzenleyici olası uzlaşmalarla da birlikte 21. yüzyılın ilk yarısında küresel ekonomik ortam değişiyor. Dolayısı ile uluslararası güç dengeleri de yenileniyor. Müzakerelerde Ekim 2014 itibarı ile kadar 7 tur görüşme gerçekleştirildi. AB tarafını temsil eden AB Komisyonu Ticaret Komiseri Belçikalı Sosyalist Karel De Gucht görevi İsveçli Liberal Cecilia Malström’e devrediyor. ABD tarafında ise Başkan’ın Dış Ticaret Temsilcisi Büyükelçi Michael Froman var. Onlara bağlı çalışan başmüzakereciler ise AB tarafı için Ignacio Garcia Bercero ve ABD tarafı için Dan Mullaney. Neden önemli? Küresel ticaret ortamı için de büyük önem taşıyan TTIP, hemen hemen tüm dünya ülkelerini kapsayan Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Doha görüşmelerinde yaşanan tıkanıklığı iki dev ekonomi arasında aşabilir. Böylece TTIP dünyaya standart belirleyici bir etkiye kavuşur. TTIP, ticaretin çok ötesinde, üretim standartları, tarım, hizmetler, yatırım, telekom, dijital ekonomi, çevre ve kamu ihaleleri gibi farklı konulara yayılıyor. Johns Hopkins Üniversitesi/SAIS’in yıllık “Transatlantik Ekonomi” raporuna göre ABD ve Avrupa Birliği arasındaki ticaret hacmi 5 trilyon dolara ulaştı. Atlantik’in iki yakasındaki 15 milyon çalışanın istihdam kaynağı da bu ticarete bağlı. Ekonomik sarsıntılara rağmen AB ve ABD birbirlerinin en önemli ticaret ortağı olmayı sürdürüyorlar. Müzakerelerde yedi geniş kapsamlı alan var: 1- Hassasiyet taşıyan sektörlerde sınırlamalarla tarifeleri azaltmak ya da kaldırmak, 2- Yasal düzenlemeye dair konular 3Tarife dışı engeller 4- Hizmetler 5-Yatırım 6- Kamu ihaleleri 7- Fikri mülkiyet hakları. Tüm bu alanlarda karşılıklı uyum ve 21. yüzyılın ticaret kolaylaştırma, rekabet, işçi hakları ve çevre konularının standartlarını oluşturmak amaçlanıyor. Müzakerelerde Son Durum Müzakereler 2014 yılı sonuna kadar teknik konulara odaklanarak nispeten daha ağır bir tempoda ilerledi. 2014 yılı AB’de yeni Parlamento ve Komisyon seçimleri, ABD’de ise Kongre seçimleri nedeni ile TTIP’te hızlı ilerlemeye uygun bir ortamdan yoksundu. 2015’de siyasi müzakere dönemi fikir ayrılıklarının olduğu konuları içerecek. Hem AB hem de ABD tarafı ürünler, hizmetler ve yatırımlar alanlarında teknik engellerin kaldırılması için kendi önerilerini hazırlayıp sundular. İhaleler konusu tartışmalı bir konu olduğu için bu alanda öneriler sunulmadı, bu konu müzakerelerin sonraki bir aşamasına ertelendi. En fazla mesafe alınan alan ilaç ve araç sanayisi oldu. Rusya-Ukrayna bölgesindeki mevcut sorunlu durum nedeniyle Avrupa Birliği enerji alanında ayrı bir başlık açılmasını talep etti fakat ABD bu konuyu şimdilik açık tutuyor. Üzerine anlaşılamayan konuları en sona bırakıp teknik olarak ilerlenebileceği kadar ilerlenmesi yönünde bazı fikirler ortaya atılmıştı. Bu konuda yavaş da olsa ilerleme var ancak her iki taraf da henüz bir tutum bildirmiş değil. Öngörüler Dünya ticaretinin yaklaşık olarak yarısını temsil eden alanın daha derin bir bütünleşmeye gitmesi hem tarafların küresel düzeyde gücünü, hem de uluslararası ticaretin resmini önemli ölçüde etkileyecek. Londra merkezli CEPR’in (The Center for Economic Policy Research) yayınladığı araştırma güçlü ve kapsamı geniş bir TTIP’in hem AB hem ABD için kazanımlar getirdiğine işaret ediyor. 2027 yılı için TTIP ve TTIP olmadan yapılan hesaplamalarda, TTIP sayesinde AB’nin GSYH’sinde % 0,5 ve ABD’nin GSYH’sinde % 0,4’lük bir artış öngörülüyor. Kazanımlarının ise AB için 120 milyar Euro ve ABD için 95 milyar Euro olması bekleniyor. AB Komisyonu’nun yaptığı öngörülere göre TTIP’in AB’nin yıllık bütçesinin yaklaşık üçte ikisine karşılık gelen bir değişim yaratıp AB GSYH’sinde % 5’lik artış yaratması bekleniyor. 2 Johns Hopkins Üniversitesi/SAIS’in çalışmasına göre 2018 yılında tarifesiz engellerin sadece yarısının kaldırılması ya da uyumlulaştırılması AB’nin ekonomisine % 0,7’lik, ABD’nin ekonomisine % 0,3’lük bir artı getirecek. Bu artış AB ve ABD için DTÖ’nün Doha görüşmelerinin sunabildiğinin yaklaşık üç katı. Tarifesiz engellerin dörtte bir oranında azaltılması ise AB ve ABD GSYH’sine 106 milyar dolar artış getirecek. Tartışmalı bir konu: Yatırımcı Devlet Anlaşmazlığı Çözüm Mekanizması (ISDS) Hemen hemen tüm ikili ticaret anlaşmalarının bir parçası olan ISDS mekanizması şirketlere devletler gibi bir yasal statü tanıyor. Böylece şirketler devletlere kârlılıklarını etkileyen politikaları nedeniyle dava açabiliyorlar. Örneğin Philip Morris Asya ürün paketlerinin boş olmasına dair getirdiği yasal düzenleme nedeniyle Avustralya devletini zorluyor. Ocak 2014’te AB ile ABD arasındaki müzakerelerde ISDS konusu görüşülürken AB tarafı müzakereyi kesti ve politikasını belirlemek için AB genelinde internet üzerinden bir danışma başlattı. Yaklaşık 150.000 kişi veya kurum bu danışmaya katıldı. ISDS Eylül başında imzalanan AB ile Kanada arasındaki ticaret anlaşması CETA’da da bulunuyor. Avrupa Parlamentosu’nda CETA oylanmadan önce şuanda AB Komisyonu hukukçuları tarafından incelenmekte. ISDS konusunda Alman hükümeti başta olmak üzere çok sayıda üye ülke ve Avrupa Parlamentosu’ndan Sosyalistler&Demokratlar Grubu (S&D) hali hazırda karşı olduklarını açıklamış bulunuyor. Avrupa Sosyal Demokrat ve İlericilerinin TTIP Hakkındaki GörüşleriAvrupa Sosyalist Partisi, PES 14 Haziran 2013’te PES Başkanlık Divanı’nda, konuya PES gündemine ilk taşıyan üyelerden olan CHP’nin de katkılarıyla tartışılarak karara bağlanan TTIP hakkındaki tutum belgesinde şu ifadeler yer alıyor: “PES, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı müzakerelerinin başlatılmasını ve Atlantik’in iki yakasında dengeli ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesini destekliyor. TTIP daha yüksek bir refah ve daha çok iş yaratılması ve küresel ekonomik iyileşmeye katkı için bir fırsat olabilir. AB yurttaşlarının çıkarları çerçevesinde müzakereleri yakından takip etmeyi sürdüreceği. Büyüklüğü nedeniyle TTIP, Avrupa’nın küresel kurallarının, yeni uluslararası standartlar serisini etkilemesini, adil ve sürdürülebilir bir çok-taraflı ticaret sistemin 3 güçlendirilmesini sağlayabilir. TTIP dünyadaki en geniş serbest ticaret alanını oluşturacak, AB ve ABD küresel GSYH’nin yaklaşık yarısını ve küresel ticaret akışının yaklaşık üçte birini temsil ediyor. Avrupalı sosyal demokratlar olarak AB-ABD ticaret ve yatırım ilişkilerinin dengeli, karşılıklı faydaya dayanan ve taraflardan herhangi birinin temel değerlerine zarar vermeyen şekilde gelişmesini sağlamak istiyoruz.” PES’in TTIP müzakerelerinde önemle üzerinde durduğu ve bazı endişeler taşıdığı başlıklar şunlar: işçi hakları, hizmetler, yatırımlar, çevrenin korunması ve kültürel ürünler. PES’in ve birçok Avrupalı kurumun TTIP konusunda getirdiği en temel eleştirilerden biri sürecin şeffaflığı. PES Nisan 2014’de yaptığı bir açıklama ile TTIP belgeleri, yetki belgesi taslağı ve AB’nin TTIP müzakere direktiflerinin yayımlanmamasını eleştirdi. Bu açıklamada ayrıca şu ifadeler yer aldı: “TTIP Avrupa ürünleri ve hizmetlerinin ihracı için bir fırsat olabilir ancak aynı zamanda Avrupalı değerlerin de ihracı için bir şanstır. İşçi hakları, çevrenin korunması ve tüketiciler PES için çok önemli konulardır.” Bu satırlar Avrupa solunun TTIP’in Avrupa Birliği’nin standartlarını aşağıya çeken değil, ABD’nin standartlarını yukarı çeken bir işlevi olması gerektiği görüşünü bir kez daha ortaya koyuyor. Görüşmeler sırasında CHP’nin sunduğu değişiklik önergeleri ile Türkiye ve onunla benzer durumdaki AB ile ticaret ortağı konumundaki üçüncü ülkelerin durumuna dikkati çeken bir paragraf resmi PES belgesine girmiş oldu. Görüşmeler sırasında Türkiye’nin TTIP müzakerelerine bir biçimde dâhil edilmesi savunulmuş; temel gerekçeler olarak, hem AB’ye tam üyelik sürecindeki bir ülke, hem de gümrük birliğinin vesilesi ile Türkiye’nin TTIP’ten doğrudan etkileneceği ve de bu anlaşmanın Türkiye gibi AB ile derin bütünleşme içindeki ülkelere de açık bir şekilde kurgulanmasının AB çıkarları açısından da teknik zorunluluğu ve de siyasi önemi vurgulanmıştır. Toplantılarda, bu hususlarda somut veri ve gerekçeler sunulmuş, PES yönetim kurulu üyesi partilerın bu yaklaşım konusunda belli mutabak sağladıkları gözlemlenmiştir. PES heyetleri üyesi olarak gerek Brüksel, gerekse Washington DC’de katılım sağlanan üst düzey görüşmelerde, Türkiye’nin TTIP’te gözlemci olması ve nihai anlaşmanın Türkiye’nin (bazı konularda geçici düzenlemelere de olanak tanıyacak şekilde) katılımına açık olması hususları hem CHP perspektifinden, hem de genelde PES üyelerin de desteği sağlanarak ortak bir yaklaşım içinde savunulmuştur. Türkiye ve TTIP √ Transatlantik anlaşma küresel düzeyde yüksek düzeyde standartları geliştirmek ve gelişmekte olan dünyanın hızlı büyüyen ekonomilerinin (BRIC ülkeleri gibi) de bu 4 oluşan bu pazara erişim için bu standartlara riayet etmesini sağlaması açısından önemli. √ Gümrük Birliği: Türkiye açısından TTIP hem fırsatları hem de tehditleri içinde barındıran bir konu. Türkiye Avrupa Birliği ile tam üye olmaksızın gümrük birliği içindeki tek ülke (San Marino ve Andora bu bağlamda dikkate alınmayacak kadar küçük ve de tam egemen olmayan siyasal yapılar). Türkiye hem AB ile gümrük birliğine sahip, hem de tam üyelik müzakereleri süren tek ülke. √ Gümrük Birliğinin, 1963 Ortaklık Anlaşması temelinde tam üyeliğe giden bir aşama olmasına ve de 2005’de başlayan tam üyelik müzakerelerine rağmen, Türkiye siyasi sorunlar nedeni ile zaman kaybederken, gümrük birliği de zaman içinde aşındı. AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının dışında kaldığı ve Türkiye’ye bu anlaşmalardaki koşulları uygulamak üçüncü ülkenin girişim alanında olduğu için sorunlar yaşanmakta. DTÖ’nün Doha görüşmelerinin ilerlemesi karşısında, Avrupa Birliği’nin Asya’dan Latin Amerika’ya çok sayıda serbest ticaret anlaşması yaparken, Türkiye’nin pazarını bu ülkelere açıyor olması ancak aynı anda serbest ticaret anlaşması yapılan ülkelerin pazarlarını Türkiye’ye açmıyor olmaları. Bu da adil olmayan bir ticaret dengesizliği yarattı. √ Bununla beraber gümrük birliğinin fayda/zarar genel karnesine bakıldığında bazı sektörlerdeki sıkıntılara rağmen hala Türkiye’nin sağladığı önemli kazançlar var: dış ticarette ürün ve pazar çeşitliliği, yatırım koşulları, mikro ve de makro ekonomik disiplin ve de kendi halkı için daha yüksek kaliteli ürünler sağlayabilen sanayi ve hizmet sektörleri. AB-Türkiye arasında ticaret hacmi 1996’dan bu yana dört kat arttı ve sanayi ürünlerinin çoğunluğunda ithalat tarifelerinin azaltılması ile Türkiye’nin üretiminin artmasına katkı sağladı. √ TTIP ise bir dönüm noktası niteliğinde. AB’de ve ABD arasındaki TTIP müzakerelerinin dışında kalması ve AB ile müzakere edilen koşulların Türkiye’ye uygulanmayacak olması Türkiye’nin ticari çıkarları açısından önemli bir ticaret dengesizliği yaratacak. TTIP müzakereleri tamamlandığında ABD ile AB’nin üzerine anlaştığı tüm şartları Türkiye uygulamak durumunda kalmasına rağmen ABD’nin serbest ticareti Türkiye’ye de genişletmemesi ile sonuçlanacak. Konunun ekonomik boyutunun yanı sıra sadece bir ticaret anlaşmasına indirgenemeyecek olan, aynı zamanda kurulan yeni dünyanın Batı cephesini de temsil eden bir anlaşma olarak TTIP’in Türkiye’yi tamamen dışarıda bırakması siyasi olarak da ne batının ne de Türkiye’nin çıkarları ile uyuşmayan yanlış bir mesaj taşıyor. √ NATO üyesi, G20’nin 2015 başkanı, dünyanın 17. büyük ekonomisi, Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi konumundaki Türkiye’nin bu anlaşmaya dâhil edilmesi ekonomik ve siyasi bağları güçlendirirken aynı zamanda bu üçlü işbirliğini de perçinleyecektir. Türkiye’nin TTIP’e dâhil olması bugün Türkiye ve Avrupa’nın bazı bölgelerindeki demokratik istikrarsızlık göz önüne alındığında Batı demokrasisini daha da güçlendirecek bir siyasi ve jeo-stratejik enerji ve momentum da yaratır. 5 √ Bütün bu veriler ve değerlendirmeler ışığında, gelişen Transatlantik Ortaklık ve de değişen küresel dengelerde Türkiye’nin ulusal menfaatleri için en etkili yol AB üyeliği sürecinde hızla ilerlemek. √ Önümüzdeki dönemde AB kendi içinde merkezde federal yapısı güçlenmiş bir Euro bölgesine sahip, geniş ve de daha esnek bir yapıya doğru evrim içinde. Bu iki çemberli AB’nin dışında ise Ukrayna, Gürcistan, Tunus gibi ülkelere açık bir üçüncü çember oluşmakta. AB’nin ana kurumsal yapısı dışındaki bu dış çembere düşmek Türkiye için sakıncalıdır. Demokratik istikrar, AB içi kararlarda etkili bir konum, ve de uluslararası ekonomik ve siyasi güç etkenleri temelinde Türkiye AB’nin üyesi olmalıdır. Bu ilk aşamada merkezdeki Euro bölgesi üyeliği olmayacağı için, zaman içinde siyasi ve sosyal açıdan daha rahat bir süreç olacaktır. Önemli olan zamanı iyi kullanmaktır. Bu bağlamda beş temel alanda köklü atılımlar ön plana çıkıyor: 1. TTIP Sürecine dâhil olmak için seferber olmak. 2. Gümrük Birliğini, tam üyelik hedefi yönünde, tarım, hizmetler, kamu ihaleleri, sosyal politikalar ve çevre standartları alanlarında geliştirmek. 3. Acil ve de köklü demokratik reformlar, Orta Doğu’ya yönelik tutarlı ve akılcı bir siyaset ve de Kıbrıs’ta inisiyatifi ele alan bir dış politika ile AB ile müzakere sürecine ivme kazandırmak. 4. Ülke içinde AB sürecini partiler üstü uzlaşma, saydamlık ve demokratik katılımcılık içinde bir iletişim ve yönetim anlayışını benimsemek. 5. Uluslararası iletişimde, Türkiye’nin “Asya’ya açık, yaratıcı ve de Batılı bir Avrupa ülkesi” olarak etkisini arttıracak strateji ve de eylem bütünlüğü içinde olmak. . . 6