T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2746 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1704 BANKALARIN YÖNETİMİ VE DENETİMİ Yazarlar Doç.Dr. Yıldız AYANOĞLU (Ünite 1) Prof.Dr. Aydın KARAPINAR (Ünite 2, 6) Doç.Dr. Figen ZAİF (Ünite 3) Yrd.Doç.Dr. Metin SARAÇOĞLU (Ünite 4) Yrd.Doç.Dr. Rıdvan BAYIRLI (Ünite 5) Yrd.Doç.Dr. Adem ALTAY (Ünite 7) Yrd.Doç.Dr. Hasan BAL (Ünite 8) Editör Prof.Dr. Aydın KARAPINAR ANADOLU ÜNİVERSİTESİ www.hedefaof.com i Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir. “Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Copyright © 2013 by Anadolu University All rights reserved No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without permission in writing from the University. UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ Genel Koordinatör Doç.Dr. Müjgan Bozkaya Genel Koordinatör Yardımcısı Doç.Dr. Hasan Çalışkan Öğretim Tasarımcıları Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan Grafik Tasarım Yönetmenleri Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Öğr.Gör. Nilgün Salur Kitap Koordinasyon Birimi Uzm. Nermin Özgür Kapak Düzeni Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Grafiker Gülşah Karabulut Dizgi Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi Bankaların Yönetimi ve Denetimi ISBN 978-975-06-1410-1 1. Baskı Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 20.000 adet basılmıştır. ESKİŞEHİR, Ocak 2013 www.hedefaof.com ii İçindekiler Önsöz .... 1. Bankaların Kuruluşu ve Organizasyon Yapısı iv 2 2. Bankacılık Faaliyetleri 34 3. Bankacılık Riskleri .. 66 4. Bankacılık Krizleri .. 92 5. Bankalarda Aktif - Pasif Yönetimi .. 118 6. Bankalarda Performans Analizi .. 7. Bankaların Denetimi ve Gözetimi 158 .. 8. Uluslararası Bankacılık 178 208 www.hedefaof.com iii Önsöz Güven müesseseleri olan bankaların her geçen gün ekonomik alanda önemleri artmaktadır. Sağlam banka ve bankacılık sistemine sahip ülkeler, güvenilir bir ekonomiye sahip olduğu gibi ekonomik krizlerden de az etkilenmektedirler. Güçlü olmayan bir yapı ise, zaman zaman ekonomik krizleri tetikleyebilmektedir. Bu nedenlerle bankaların güçlü bir temel üzerine kurulmaları ve yönetilmeleri gereklidir. Yönetim sürecinin ise, bağımsız kurumlar tarafından gözetlenmesi ve denetlenmesi bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, bankaların faaliyetlerinin sadece mudi ve banka dışında, toplumun büyük bir kesimini etkilemesi nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Kitabımızın iki temel amacı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, banka yönetiminin temel unsurlarını anlamaktır. Bu amaçla, bankaların kuruluş şekli, organizasyon yapısı ve bilançosunun yönetimi ile performansının analizi inceleme konusu yapılmıştır. İkinci amaç ise, bankacılık faaliyetlerinin gözetimi ve denetimidir. Bu amaçla, bankaların iç ve dış denetimi süreçleri incelenmiştir. Kitabımızın iki temel amacına hizmet edeceği düşünüldüğünden, uluslar arası bankacılık faaliyetleri ve bankacılık krizleri ayrı başlıklar altında ele alınmıştır. Kitabı hazırlayan tüm öğretim üyesi arkadaşlara teşekkür eder, kitabın öğrencilerimize yararlı olmasını dilerim. Editör Prof.Dr. Aydın KARAPINAR www.hedefaof.com iv www.hedefaof.com 1 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Bankaların görevlerini açıklayabilecek, Banka türleri sıralayabilecek, Bankaların kuruluş şartlarını ifade edebilecek, Bankaların organizasyon yapısı ve yönetim organlarını açıklayabilecek, Bankaların ana sözleşmelerinde yer alan hükümleri açıklayabilecek, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun işlevlerini sıralayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Banka Türleri Yönetim Kurulu Kuruluş Şartları Denetim Komitesi Kuruluş İzni TCMB Faaliyet İzni BDDK Ana Sözleşme Banka Organizasyonu Genel Kurul İçindekiler Giriş Bankalar Hakkında Genel Bilgiler Bankaların Kuruluş Şartları Banka Kuruluş ve Faaliyet İzinlerinin Alınması Bankaların Organizasyon Yapısı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2 www.hedefaof.com Bankaların Kuruluşu ve Organizasyon Yapısı GİRİŞ Banka denildiğinde hemen hemen herkesin aklına öncelikle para gelir. Çünkü bankaların esas faaliyet konusu paranın (mevduatın) toplanması ve paranın (kredinin) kullandırılmasıyla ilgilidir. Bu nedenle bankacılığın gösterdiği tarihi gelişme ile para kavramının gösterdiği gelişme arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Paranın bulunması ile birlikte güvenle saklanması ihtiyacı da meydana gelmiştir. Zamanla bu ihtiyacın basit çözümlerle karşılanamaması, bankacılık sektörünün doğmasına neden olmuştur. Bilindiği üzere günümüzde bankalar sadece paranın güvenle saklanabileceği yerler değildir. Bankacılık faaliyetleri mevduat toplamayla başlayıp, teminat mektupları verme, belgeler karşılığında ödeme yapma, akreditif açma gibi çeşitli ödeme ve kredilendirme yöntemlerini kullanmaya kadar uzanmaktadır. Paranın genel bir değişim aracı olarak kullanılmasına başlanmasından önce, tüccar senetleri ve mal karşılığı kredi şeklinde ilkel banka işlemlerinin yapılmasına başlanmıştır. Dünya politika ve ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olan Roma’da önceleri para değiştirmesi şeklinde başlayan bankerlik, daha sonra mevduat kabulü, kredi işlemleri, poliçe ve bono alım satımıyla gelişmiştir. Bankalar, günümüzdeki yapılarına ticaret ve sanayinin geliştiği bu son dönemlerde ulaşmışlardır. BANKALAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER Kökenleri M.Ö. 5.- 6. yüzyıllara kadar uzanan ve birçok gelişme ve değişiklik kaydederek günümüzde en mükemmel şeklini almaya başlayan bankaların, literatürde farklı tanımları bulunmaktadır. Ancak bu tanımlara geçmeden önce banka kelimesinin dilimize nereden geldiği ve ne anlama geldiğini bilmek faydalı olacaktır. Banka kelimesi, İtalyancadaki “banco” kelimesinden dilimize geçmiştir. Banco sözcüğü İtalyancada masa, sıra ya da tezgâh anlamına gelmektedir. İtalya’da önlerine bir masa koyarak para ticareti yapan bu kişilere 12. yüzyılda “banchiero” (banker) adı verilmiştir. Bankanın Tanımı Bankaların faaliyetleri göz önünde bulundurularak şöyle bir tanım yapılabilir: “Bankalar, faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve bunun dışındaki diğer ekonomik etkinliklerde bulunan kuruluşlardır.” Diğer tanımlara bakacak olursak: “Banka, para, kredi ve sermaye konularına giren her çeşit işlemleri yapan ve düzenleyen, özel veya kamusal kişilerle işletmelerin bu alandaki her türlü ihtiyaçlarını karşılama faaliyetlerinde bulunan bir ekonomik birimdir.” Banka, mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kullanmak amacını güden veya faaliyetlerinin esas konusu düzenli bir şekilde kredi almak ya da kredi vermek olan mali kuruluştur. 3 www.hedefaof.com Banka, karşılığında faiz ya da kâr payı vermek üzere halktan veya özel kaynaklardan topladığı ya da kendi sahip olduğu paraları, faizli veya kâr/zarara katılmalı yöntemle kredi olarak kullandıran ve böylece para akışına aracılık eden iktisadî işletmenin ve bu işletmenin sahibi durumunda olan anonim şirkettir. Yukarıda verilen tanımlardan da anlaşılacağı üzere, bankaların üç temel fonksiyonundan söz edilebilir. Bunlar: • Müşterilerden mevduat kabul etmek ve bu mevduatları korumak, • Paranın bir hesaptan diğerine aktarılmasını veya nakit olarak bankadan çekilmesini sağlamak, • Toplanan mevduatın belirli bir bölümünü ihtiyacı olduğu için talepte bulunan müşterilere, belirli bir bedel karşılığında ödünç vermektir. Bankaların Görevleri 5411 sayılı Bankalar Kanunu’nun 4. maddesinde bankaların faaliyetlerine yer verilmiştir. Söz konusu faaliyetler bir sonraki ünitede açıklandığından, burada, bankaların ekonomideki üretim faaliyetlerinin sürekliliğini sağlayan, ekonomik büyüme ve kalkınmaya hizmet eden kuruluşlar olarak üstlendikleri görevlere yer verilmiştir. Bankaların görevleri aşağıdaki gibi gruplandırılabilir: • Finansal aracılık Bankalar, fon fazlası olan iktisadî birimler ile fon ihtiyacı olan iktisadî birimler arasında aracılık görevini üstlenirler. Böylece bankalar, kişi ya da kuruluşların tasarruf fazlalarını toplayıp, bunları kredi olarak, fon ihtiyacı duyan kişi ya da kuruluşlara kullandırırlar. Yani fon fazlası olanlar ile fon ihtiyacı olanlar arasında köprü görevi görürler. Aracılık faaliyeti ile yurt içinde ya da yurtdışında olmaları fark etmeksizin, tasarruf sahipleri ile fon ihtiyacı olanlar arasında bağlantı kurulur, böylece mekân ve zaman farkı ortadan kaldırılarak taraflar arasında kaynak aktarımı sağlanır. Bunun yanı sıra küçük ölçekli ve/veya kısa vadeli fonların toplanarak, büyük ölçekli ve uzun vadeli fonlar haline dönüştürülmesi sağlanır, böylece ekonomide finansman ihtiyacının karşılanmasında büyük bir açık kapatılır. • Asimetrik bilgi problemini çözmek Finanse edilmek üzere bankalara sunulan projelere ilişkin bilgiye ulaşmak maliyetli ya da imkânsız olabilmektedir. Proje ya da mal sahibinin sahip olduğu bilgiye bankanın sahip olmaması, finansal piyasalarda doğru kararlar alınmasına engel olabilmekte, iyi projelerden ziyade kötü projelerin finanse edilmesine yol açabilmektedir. Bilgi ile ilgili bu problem finansal piyasalarda “asimetrik bilgi” olarak tanımlanmaktadır. Kaynakların etkin ve verimli kullanılabilmesi, asimetrik bilgiyi engelleyebilmek için aracılık faaliyetiyle birlikte filtre görevinin de yerine getirilmesi gerekir. Bankalar, kredi talep edenlerin detaylı finansal bilgilerini araştırıp güvenilirliğini, kredibilitesini ve risk durumunu ölçek ekonomisi sayesinde daha düşük maliyetle ölçebilecek personel ve enstrümanlara sahip olduklarından, filtre görevini daha düşük maliyetle gerçekleştirebilirler. Böylece finansal piyasalarda ahlaki zafiyeti (alınan kredinin ahlaki olmayan bir biçimde amacı dışında kullanılarak bankanın zarara uğratılmasını) ve ters seçimi (yeterli bilgiye sahip olunmadığı için gerekli donanıma sahip olmadığı anlaşılamayan müşteri ile işlem yapılmasını) engelleyebilir, kredi verenlerin haklarını koruyabilirler. • Likidite sağlamak Bankalar vadesiz mevduat hizmeti ile kişi ve kurumlara istedikleri zaman harcama yapma; kredi sunarak da likiditenin ekonominin geneline yayılması imkânı yaratırlar. Halkın; parasal, finansal ve reel aktiflerinden oluşan mal varlıklarının kullanım biçimi üzerinde, bankacılık kesiminin oluşturduğu faiz seçenekleri, gelir imkânları, vade farkları ve nakit akışı kolaylıklarının önemli rolü vardır. Bankalar, bu konuda halkı aydınlattığı gibi ekonomideki nakit akışlarının daha sağlıklı dolaşımını sağlar. 4 www.hedefaof.com • Kaydî para ya da banka parası yaratmak Bankalar ve finansal kurumlar tarafından çek ve kredi kartı aracılığıyla üretilen, maddi varlığı olmayan, hesaba alacak ya da borç kaydetmek suretiyle takip edilen kaydî para, ödeme kolaylığı sağlayan ve para dolaşımını kolaylaştıran bir araç olması bakımından önem arz eder. Kaydî para (banka parası), maddi varlığı olmayan, yalnızca bankaların hesaplarına alacak veya borç kaydı düşülmek suretiyle yaratılan bir değişim, bir ödeme aracı olarak tanımlanabilir. Bankaların müşterilerine kredi açması ve bu kredi limitleri içinde çek kullanma hakkı tanıması veya kredi kartı uygulamaları, kaydî para yaratabilmektedir. Günümüzde elektronik bankacılığın gelişmesi ile ekonomide banknot ve çeklerin daha az dolaştığı, ödemelerin yaygın olarak bankalarda hesaptan hesaba virman, EFT, havale gibi aktarma yoluyla yapıldığı ekonomik düzen yaşanmaktadır. • Para politikasının etkinliğini artırmak Merkez Bankası tarafından belirlenen reeskont faiz oranları, munzam karşılıklar, açık piyasa işlemleri, kredi sınırlaması gibi para politikası uygulamaları, bankalar aracılığıyla etkinlik kazanır. Bu bakımdan bir ekonomideki bankacılık sisteminin gelişmişlik düzeyi ile para politikası arasında doğru orantı vardır. Munzam (zorunlu) karşılıklar, mevduat kabul eden finansal kurumların, bu mevduatlara karşılık olarak merkez bankasında tutmak zorunda oldukları mevduatlarının kanunen saptanan oranını ifade etmektedir. • Sermaye piyasalarının gelişimine ve yatırımların finansmanına katkıda bulunmak Bankalar; menkul kıymet ihraç etme, saklama ve yönetimi işlemlerini doğrudan ve/veya dolaylı olarak yerine getirirken, sermaye piyasalarının gelişmesine katkıda bulunurlar. Bunun yanısıra kişilerin kısa süreli ve sahip oldukları küçük miktardaki fonları toplayan bankalar, bunları ekonomide uzun süreli fonlar haline dönüştürmekte ve böylelikle yatırımlara finansman sağlamaktadır. • Gelir ve servet dağılımını etkilemek Bankalar, sermaye piyasalarının etkin işlemesiyle ve özellikle kamu bankaları kanalıyla izlenen kredilendirme politikalarıyla, ekonomideki gelir ve servet dağılımını etkileyebilirler (Kalaycı, 2010). Bankaların ekonomik kalkınmaya katkıda bulunabilmesi için yeni bir değer ve yeni bir servet yaratmakla beraber, topladıkları kaynakların belirli yörelere, sektörlere, kişilere aktarılması ile ülke kaynaklarının dağılımı da yönlendirilebilmektedir. • Dış ticareti geliştirmek Bankalar; peşin ödeme, belge karşılığı ödeme, banka teminatı, alıcı firma prefinansmanı, akreditif, forfaiting gibi uygulamalarla dış ticareti finanse ederek, firmaların ithalat ve ihracat işlemlerinin daha hızlı, kolay ve güvenilir bir şekilde yapılmasını sağlar. Bu ödeme ve kredilendirme yöntemleri ile ulusal ve uluslararası ticaretin artmasına da katkıda bulunmaktadırlar. Factoring, bir şirketin ticari alacaklarını satarak finansman sağlaması; forfaiting, alacak hakkının kayıtsız ve şartsız olarak teslim edilmesi; akreditif, belirli bir nicelikteki para için bir bankanın veya bir finans kurumunun yükümlülüğü altında, üçüncü bir kişi yararına bir başka bankada veya şubesinde açtırılan kredi olarak tanımlanabilir. Yukarıda kısaca açıklanan bankacılık görevleri aşağıdaki şekilde görselleştirilmiştir. 5 www.hedefaof.com Şekil 1.1: Bankaların ekonomide rolü Kaynak: http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Raporlar/Diger_Raporlar/2939ODTU-Sunum1.pdf Bankaların Sınıflandırılması Bankaların farklı kriterlere göre sınıflandırılması mümkündür. Bu başlıkta bankalar sermaye kaynaklarına, Bankalar Kanunu’na ve kapsamlarına göre sınıflandırılmaktadır. Sermaye Kaynaklarına Göre Bankalar Sermaye kaynaklarına göre bankalar üçe ayrılır. Bunlar: millî (ulusal, yerli) sermaye ile kurulan bankalar, yabancı sermaye ile kurulan bankalar, hem yerli hem de yabancı sermaye ile kurulan bankalardır. • Millî Sermayeli Bankalar Türkiye’deki kanunlara göre kurulmuş olan, sermayesi Türk parası olarak konulan, sermayesinin çoğunluğu, yönetimi ve denetimi Türklere ait olan bankalar bu grupta yer alır. Bu bankalar, sermayeyi koyanların devlet veya özel sektör girişimcileri olma durumuna göre kendi içinde Devlet Bankaları, Özel Sektör Bankaları ve Karma Sermayeli Bankalar olarak sınıflandırılır. Devlet (Kamu) Bankaları, sermayelerinin tümü kamuya, yani kamu adına hazineye ya da diğer kamu tüzel kişilerine ait olan bankalardır. T.C. Ziraat Bankası, İller Bankası veTürk Kalkınma Bankası gibi bankalar devlet sermayeli bankalardır. Özel Bankalar, sermayelerinde kamu payı bulunmayan, özel kişi ve kuruluşların sahip olduğu bankalardır. Özel sermayeli bankalar, genellikle ticaret, mevduat ya da yatırım bankası şeklinde kurulurlar. Akbank T.A.Ş., Türkiye Garanti Bankası A.Ş.ve Türkiye İş Bankası A.Ş. gibi bankaları bunlara örnek olarak verilebilir. Karma Bankalar, sermayelerinde hem özel sektörün hem de kamu sektörünün payı olan bankalardır. Örneğin Halk Bankası ve Vakıflar Bankası gibi bankalar sermayelerinin bir kısmını (yaklaşık % 25’ni) halka açarak, karma bankalara örnek oluşturmaktadır. Ancak söz konusu bankaların sermayesinin büyük bir oranı devlete ait olduğundan, çalışmalarda genelde kamu bankası olarak sınıflandırılmaktadırlar. • Yabancı Sermayeli Bankalar Sermayesinin tamamı yabancı uyruklu kişi ve kuruluşlara ait olan bankalardır. Bu bankaların yönetim ve kuruluş merkezleri genelde Türkiye sınırları dışında bulunur. ING Bank, HSBC Bank ve Citibank gibi bankalar, bu tür bankalara örnek olarak gösterilebilir. 6 www.hedefaof.com • Türk ve Yabancı Sermayeli Bankalar Ülkemizde özellikle son ekonomik ve politik gelişmeler doğrultusunda sermayesi iki veya daha fazla ülkeye ait olan bankalar kurulmaya başlanmıştır. Örneğin, Yapı ve Kredi Bankası, Türkİtalyan ortaklığı ile faaliyetlerine devam etmektedir. Bankacılık Kanunu’nda Tanımlanan Bankalar Bankacılık Kanunu’nda “banka” tanımına yer verilmemiştir. Bankalar; faaliyetlerine göre Mevduat, Katılım, Kalkınma ve Yatırım bankaları olarak sınıflandırılmış ve tanımlanmıştır. Kanun’da; • Mevduat bankaları, kendi nam ve hesabına mevduat kabul etmek ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren, • Katılım bankaları, özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren, • Kalkınma ve yatırım bankaları, mevduat veya katılım fonu kabul etme dışında; kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve/veya özel kanunlarla kendilerine verilen görevleri yerine getiren, kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubeleridir, şeklinde tanımlanmıştır. Bankacılık Kanunu’nda yapılan sınıflandırmada kriter, bankaların faaliyet alanları ve amaçlarıdır. Literatürde bankaların faaliyet alanlarına ve amaçlarına göre sınıflandırılmasına bakıldığında aşağıdaki gibi gruplandırıldıkları görülmektedir. Ticaret bankaları; temelde klasik bankacılık faaliyetleri olan mevduat toplama ve kredi verme faaliyetlerini gerçekleştirirler. Başlıca fon kaynakları mevduat, kullanılan krediler ve özkaynaklardır. Devlet sermayeli bankalar, bu tip bankaların yaptıkları işleri yapmakta olup; özel sermayeli millî ve yabancı bankaların pek çoğu da bu alanda faaliyetlerini yürütmektedir. Türkiye’de özel teşebbüs tarafından kurulan bankalar genellikle bu gruptadır. Tasarruf (mevduat) ve Katılım bankaları, şahısların küçük çaplı tasarruflarını toplayarak işleten kuruluşlardır. Mevduat bankaları, kısa ve uzun vadeli mevduat toplayarak karşılığında faiz verirler. Her ülkede yasalarla düzenlenen ve denetlenen tasarruf bankalarının yatırım alanı genellikle ipotek karşılığı gayrimenkul kredileri, devlet tahvilleri ile güvenilir şirketlerin hisse senedi ve tahvil piyasasıdır. Katılım Bankaları, mevduat bankalarına benzer nitelikte olan fakat mevduat bankalarındaki sabit getirili mevduat yerine, özel cari şhesap ve katılma hesapları adı altında iki yöntemle fon toplayan banka türüdür. Geleneksel bankacılık anlayışının dışına çıkarak, faizden uzak kalmak isteyen kişilerin finansman ihtiyaçlarını karşılamaları, tasarruflarını değerlendirmeleri ve modern bankacılık hizmetlerinden yararlanmaları amacıyla, faizle çalışan klasik bankalara alternatif olarak kurulan bankalardır. Katılım bankalarının, mevduat bankalarından bir diğer farkı finansal kiralama işlemi yapabilmeleridir. Ziraat bankaları, adından da anlaşılacağı gibi, tarımla uğraşanların, kredi ihtiyaçlarını karşılama işlemini yaparlar. Mevsimlik çevirme kredisi, donatım, vergilendirme, sürme ve satış kredileri bu tür kredilerdendir. Ülkemizde bu kredileri T.C. Ziraat Bankası vermektedir. Sanayi bankaları, bir çeşit spekülasyon ve finansman bankalarıdır. Yalnız daha çok endüstri alanında çalışan ortakların kurulmasını ve ihtiyaç duydukları uzun vadeli kredileri sağlarlar. Türkiye’de bu tür bankalar daha ziyade kanunla kurulmuş olup; Sümerbank, Etibank, Denizcilik Bankası ve Turizm Bankası gibi bankalar bu grupta yer almaktadır. Yatırım bankaları, devletlerin ya da firmaların uzun vadeli fon ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için, onların hisse senedi ve tahvil gibi menkul kıymet ihraç etmelerine aracılık eden kurumlardır. Mevduat toplama yetkisine sahip değildirler. Tahvil ihraç etmek suretiyle ya da bankalardan kredi kullanarak elde ettikleri kaynakları, kendi nâm ve hesaplarına menkul kıymet almak için ya da firmalara orta ve uzun vadeli kredi sağlayarak kullanırlar. 7 www.hedefaof.com Kalkınma bankaları, özellikle az gelişmiş ekonomilerde, yatırım sermayesi eksikliğini gidermek ve kalkınmada öncelikli bölgelere finansman sağlamak amacıyla kurulurlar. Mevduat toplama yetkisine sahip olmayan bu bankalar, hükümetler ya da uluslararası kurumlar tarafından sağlanan fonlar yoluyla ve tahvil ihraç ederek kaynak temin ederler. Merkez Bankaları, “Emisyon”, “İhraç” ve “Reeskont” bankaları olarak da isimlendirilmektedir. Ülkenin para ve kredi politikasını idare eden merkez durumunda olduklarından genellikle “Merkez Bankası” adını alırlar. Bu guruba dahil bankaların temel görevleri ve yetkileri; banknot ve kâğıt para çıkarmak, para piyasasını ve genel kredi hacmini düzenlemek, faiz hadlerini ayarlamak, Hazineye avans vermek, Hazinenin veznedarlığını yapmak, Hazine adına devlet iç borçlanma senedi ihalelerini fiilen gerçekleştirmek, döviz alım ve satımını düzenlemek, diğer bankaların geçici likidite sıkıntılarını, bunları çeşitli şekilde finanse ederek gidermektir. Bu görevi yapan bankalar her ülkede çoğunlukla tek bir bankadır. Türkiye’de bu görev ve yetkiler T.C. Merkez Bankası tarafından yerine getirilir. Günümüzde bankların faaliyet alanlarının oldukça gelişmiş olması nedeniyle bir bankayı sadece ticari banka veya sadece sanayi bankası olarak tanımlamak çok güçtür. Bunlar aynı zamanda mevduat bankaları olarak da faaliyet gösterdiğinden, Bankalar Kanunu’nda “mevduat bankaları” kavramı ile emisyon, katılım, kalkınma ve yatırım bankaları dışındaki tüm bankalar ifade edilmektedir. Ülkemizdeki bankalar, sermaye kaynakları ve faaliyet alanları açısından birlikte değerlendirildiğinde Türkiye Bankalar Birliğinin aşağıda yer alan Tablo 1.1’deki sınıflandırması karşımıza çıkmaktadır. Tablo 1.1: Türkiye’deki Bankaların Sınıflandırılması MEVDUAT BANKALARI Milli Sermayeli Mevduat Bankaları Özel Sermayeli Mevduat Kamusal Bankaları Sermayeli Mevduat • Adabank A.Ş. • Akbank T.A.Ş. Bankaları • Alternatif Bank A.Ş. • Türkiye • Anadolubank A.Ş. Cumhuriyeti • Şekerbank T.A.Ş. Ziraat Bankası • Tekstil Bankası A.Ş. A.Ş. • Turkish Bank A.Ş. • Türkiye Halk Bankası A.Ş. • Türk Ekonomi Bankası A.Ş. • Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. • Türkiye Garanti Bankası A.Ş. • Türkiye İş Bankası A.Ş. • Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Yabancı Sermayeli Mevduat Bankaları Türkiye´de Kurulmuş Türkiye´de Şube Yabancı Sermayeli Açan Yabancı Bankalar Sermayeli Bankalar • Arap Türk Bankası A.Ş. • Bank Mellat • Habib Bank Limited • Citibank A.Ş. • JPMorgan Chase • Denizbank A.Ş. Bank N.A. • Deutsche Bank A.Ş. • Société Générale • Eurobank Tekfen A.Ş. (SA) • Fibabanka A.Ş. • The Royal Bank of • Finans Bank A.Ş. Scotland N.V. • HSBC Bank A.Ş. • WestLB AG • ING Bank A.Ş. • Turkland Bank A.Ş. KALKINMA VE YATIRIM BANKALARI Milli Sermayeli Kalkınma ve Yatırım Bankaları Kamusal Sermayeli Kalkınma ve Yatırım Bankaları • İller Bankası A.Ş. • Türk Eximbank • Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. • • • • • • Özel Sermayeli Kalkınma ve Yatırım Bankaları Aktif Yatırım Bankası A.Ş. Diler Yatırım Bankası A.Ş. GSD Yatırım Bankası A.Ş. İMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş. Nurol Yatırım Bankası A.Ş Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A.Ş. Yabancı Sermayeli Kalkınma ve Yatırım Bankaları • BankPozitif Kredi ve Kalkınma Bankası A.Ş. • Credit Agricole Yatırım Bankası Türk A.Ş. • Merrill Lynch Yatırım Bank A.Ş. • Taib Yatırım Bank A.Ş. Kaynak: http://www.tbb.org.tr/tr/Banka_ve_Sektor_Bilgileri/banka_listesi.asp 8 www.hedefaof.com Kapsamlarına Göre Bankalar Kapsamlarına göre bankalar aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir: • Özel Bankacılık Banka tarafından müşteri profilinin belirlenerek, onun ihtiyaç ve yatırım tercihlerine göre kişiye özel alternatif ürünlerin sunulduğu bankacılık türüdür. Böylece müşterilerin varlıkları, onların belirlediği risk ve beklentiler doğrultusunda yönetilir. Özel bankacılık hizmetleri, özel bankacılık şubeleri aracılığıyla gerçekleştirilir. • Perakende Bankacılık Bireyler ve KOBİ’lerden mevduat sağlama ve bunlara kredi sağlama faaliyetlerinin gerçekleştirildiği bankacılık türüdür. Çok sayıda ve her biri küçük tutarlı olan perakende bankacılık işlemlerinin hacmi toplamda geniştir. • Toptancı Bankacılık Kurumsal bankacılık hizmetlerini kapsayan toptancı bankacılıkta, perakende bankacılığın aksine, az sayıda fakat yüksek hacimli işlemler gerçekleştirilir. Finansal olmayan işletmeler, finansal nitelikli işletmeler ve hükümetin bazı kurumlarının faaliyetleri, toptancı bankacılık kapsamında yer alır. • Holding Bankacılığı Bir bankanın doğrudan ya da dolaylı olarak bir veya daha fazla bankaya sahip olması, bunları kontrol etmesi ya da bir bankanın sermayesinin çoğunluğunun bir holdingin kontrolünde olması durumunda ortaya çıkan bankacılık türüdür. • Kıyı Bankacılığı (Off-shore Bankacılık) Denetim ve vergilendirmenin en az düzeyde olduğu yerlerde, konvertıbl paralar üzerinden işlem yaparak, çok uluslu şirketlere ve uluslararası girişimlere hizmet veren bankalardır. Yatırım projelerinin hazırlanmasında ve değerlendirilmesinde eksikliği duyulan teknik bilgi ve deneyim ihtiyacı ve bu yatırımlar için gerekli uzun vadeli fon kaynaklarının bulunabilmesi amacıyla hangi tür bankalar kurulmuştur? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Merkez Bankaları, bulundukları ülkenin veya bir ülkeler topluluğunun (Avrupa Birliği'nde olduğu gibi) para politikasını belirleyen bir kurumdur. Para biriminin değerini korumak, enflasyon hedeflemesine gitmek, bankacılık sektörünün son mercii olmak ve faiz haddinin kontrolü gibi görevleri vardır. Bunun yanında merkez bankasının, bankalar ve diğer finansal kurumları, tedbirsizlik ve dolandırıcılığa karşı denetlemek gibi yetkileri de olabilmektedir. Ülkemizde Merkez Bankasının asli görevi, para politikası araçlarıyla “fiyat istikrarını” sağlamaktır. Aynı zamanda, devlet adına banknot çıkarmak suretiyle devlet adına para hareketlerini düzenleme yetkisine sahiptir. Madeni paralar ise hazinenin sorumluluğunda darphaneye bastırılır ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) kontrolü ile piyasaya sürülür. TCMB’nin statüsünde geçen temel hedef, fiyat istikrarını sağlayacak şekilde para ve kredi politikasını yürütmek, millî paranın iç ve dış değerini korumak şeklinde ifade edilmiştir. 9 www.hedefaof.com Merkez Bankasının görev ve yetkileri şunlardır: • • • • • • Resim 1.1: T.C. Merkez Bankası Binası (Ulus- Ankara) • • • Banknot ihraç etmek, Devletin veznedarlık görevini yapmak, Mali ve iktisadî konularda devletin danışmanlığını yapmak, Ticari bankaların para rezervlerini muhafaza etmek, Ülkenin uluslararası ödeme araçlarının muhafızlığını yapmak, Bankaların öz kaynaklarını ve yabancı kaynaklarını kullandıktan sonra son borç verme görevini yapmak, Bankaların takas, tasfiye ve virman görevini yapmak, Krediyi düzenlemek ve denetlemek, Kliring Kurumu olarak Kliring hizmetleri yapmak. Kliring, iki ülke arasındaki alışverişten doğan borç ve alacağın nakit kullanılmaksızın karşılıklı olarak mahsubu suretiyle hesabın tasfiye edilmesidir. TCMB, daha önce de değinildiği üzere, 11 Haziran 1930 yılında anonim şirket olarak kurulmuştur. Merkez Bankasının etkinliğini artırmak amacıyla, 14 Ocak 1970 yılında 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu kabul edilmiştir. Söz konusu Kanun ile, Bankanın yasal statüsünde, organizasyon yapısında, yetki ve görevlerinde önemli değişiklikler gerçekleştirilmiştir. TCMB 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu ile Banka statüsü dışında kalan durumlarda özel hukuk kurallarına tabidir. Anonim şirket statüsü korunan Merkez Bankasının hisselerinin en az yüzde 51’i Hazineye ait olup, kalan kısmı millî bankalar, yabancı bankalar ve Türk ticaret müesseseleri ve Türk vatandaşlığına haiz gerçek ve tüzel kişilere aittir. Bankanın organları, Hissedarlar Genel Kurulu, Banka Meclisi, Başkanlık, Denetleme Kurulu ve Yönetim Komitesidir. Şekil 1.2’de bu organlar açıkça görülmektedir. • Hissedarlar Genel Kurulu: Merkez Bankasının pay sahipleri defterinde adı yazılı olan hissedarlardan oluşmaktadır. • Banka Meclisi: Başkan ile Genel Kurulca seçilen, görev süresi üç yıl olan, altı kişiden oluşmaktadır. • Denetleme Kurulu: Merkez Bankasının A, B, C ve D sınıfı hissedarlarınca ayrı ayrı seçilen, görev süresi iki yıl olan, toplam dört üyeden oluşmaktadır. • Yönetim Komitesi: Görev süresi üç yıl olan, başkan ve başkanın dört yardımcısından oluşmaktadır. 10 www.hedefaof.com Şekil 1.2: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının üst yönetim ve organizasyon yapısı şeması BANKALARIN KURULUŞ ŞARTLARI Bankaların kuruluş şartları, faaliyetleri, yönetim organları vb. düzenlemeler, 19.10.2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda yer almakta olup; uygulamaları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından denetlenmektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun yayımlanmasından önce kurulmuş olanlar da dâhil olmak üzere, varlık yönetim şirketleri ve faaliyetleri, BDDK’nın 01.11.2006 tarihinde yayımladığı Varlık Yönetim Şirketlerinin Kuruluş Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine tâbidir. Varlık yönetim şirketleri; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bankalar ve diğer mali kurumların alacakları ile diğer varlıklarının satın alınması, tahsili, yeniden yapılandırılması ve satılması amacına yönelik olarak faaliyet göstermek üzere yukarıda adı geçen yönetmelik hükümlerine göre izin alarak kurulan şirketleri kapsar. Türkiye’de Banka Kurmanın Şartları Türkiye’de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Kanunu’nda öngörülen şartların yerine getirilmesi kaydıyla, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun en az beş üyesinin aynı yönde kullandıkları oylar neticesinde alınacak kararla izin verilir. Kurul, çıkardığı yönetmeliklerle izin için yapılacak başvurulara ve iznin verilmesine ilişkin usûl ve esasları belirler. İzne ilişkin karar, başvurunun yapıldığı tarihten ya da başvuruda eksiklik bulunması halinde, istenilen bilgi ve belgelerin tamamlanmasından itibaren üç ay içinde ilgiliye bildirilir. Eksiklerin giderilmesi için ilgililere altı ay süre tanınır. Bu süre içerisinde eksiklerin giderilmemesi halinde başvuru geçersiz sayılır. 11 www.hedefaof.com Genel Kuruluş Şartları 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 7.maddesine göre Türkiye'de kurulacak bir bankanın: • Anonim şirket seklinde kurulması, • Hisse senetlerinin nakit karşılığı çıkarılması ve tamamının nama yazılı olması, • Kurucularının bu Kanun’da belirtilen şartları taşıması, • Yönetim kurulu üyelerinin bu Kanun’un kurumsal yönetim hükümlerinde belirtilen nitelikleri ve planlanan faaliyetleri gerçekleştirebilecek meslekî tecrübeyi sahip olması, • Öngörülen faaliyet konularının planlanan mali, yönetim ve organizasyon yapısı ile uyumlu olması, • Nakden ve her türlü muvazaadan âri olarak ödenmiş sermayesinin en az otuz milyon Türk lirası olması, • Ana sözleşmesinin bu Kanun hükümlerine uygun olması, • Kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması, • Konsolide denetimini engelleyici nitelikte herhangi bir hususun bulunmaması, • Öngörülen faaliyet konularına ait iş planlarını, kurulusun mali yapısı ile ilgili projeksiyonlarını sermaye yeterliliğini de içerecek şekilde, ilk üç yıl için bütçe planını ve yapısal örgütlenmesini gösteren bir faaliyet programını iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemi de dahil olmak üzere ibraz etmesi şarttır. Kuruluş için gerekli olan asgari sermaye, her yıl Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan yıllık üretici fiyat endeksinin iki katını geçmemek üzere kurul kararıyla artırılabilir. Kalkınma ve yatırım bankalarının ödenmiş sermaye tutarı, yukarıda altıncı sırada belirtilmiş olan ödenmiş sermaye tutarının üçte ikisinden az olamaz. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usûl ve esaslar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından belirlenir. Bankaların Anonim Şirket Olması Şartı Anonim şirketler Türk Ticaret Kanunu’nun belirlediği şartlara göre kurulur. Anonim Şirket, Türk Ticaret Kanunu’nda şöyle tanımlanmıştır: Bir unvana sahip, esas sermayesi belli paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız şirketin mal varlığı ile sorumlu bulunan bir şahıs birliğidir. Anonim şirket şeklinde kurulma zorunluluğu olmasına rağmen, bankalara yalnızca nakit para, sermaye olarak konulabilir. Bankalar ve özel kanunlarla sermaye miktarı tespit edilmiş şirketler dışında kalan anonim şirketlerde en az sermaye miktarı 50 bin olmasına karşılık, bankalarda 30 milyondur. Ortakların sorumluluğu taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile sınırlıdır. Anonim şirketler, kanunların en çok kontrol edebileceği ve çeşitli yasal hükümlerle işlemlerini, yönetimlerini ve ortaklara hesap verme durumlarını açık olarak belirli şekilde düzenledikleri bir ortaklık şeklidir. Bankalar kuruluşlarında sermaye toplarken ve sonradan da özel, hükmî ve resmî dairelerin paralarını kendilerine çektikleri için anonim şirket şeklinde kurulmuş olması hükmü yerinde bir karardır. 12 www.hedefaof.com Daha önce kurulmuş ve başka faaliyetlerde bulunmuş bir anonim şirketin banka işletmek üzere izin talep etmesini engelleyecek bir hüküm bulunmamaktadır. Bunun için önce ana sözleşmede değişikliği yapılarak, “bankacılık işlemleri yapmak” şirketin ana faaliyet konusuna dahil edilmelidir. Ayrıca, açık bir zorunluluk olmamakla birlikte, şirketin ticaret ünvanı da “banka” kelimesini kapsayacak biçimde yenilenmelidir. Bütün bunlar tamamlandıktan sonra, ilgili belgelerle birlikte BDDK’ya başvurulacak ve banka kuruluşu izni alındığı takdirde konu ve unvan değişikliği ticaret siciline tescil ettirilecektir. Bu durumda, kurulan banka, faaliyet izni için de ayrıca bir hazırlık süresine sahip olacaktır. Kurucularda Aranan Şartlar Bankacılık Kanunu’nun 8. maddesine göre Türkiye'de banka kurmak isteyenlerin: • Müflis (ifas etmiş) olmaması veya konkordato ilan etmiş (borçlu şirketin; borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmesi, bunu ilan etmesi ve sonrasında alacaklılara olan borcunu belli bir plana göre ödeyebilmek için alacaklı ile bir anlaşma yapmış) olmaması, • Tasfiyeye tabi tutulan bankerler, bankalar, sigorta şirketleri, para ve sermaye piyasalarında faaliyet gösteren kurumlarda ve Fona devredilen bankalarda doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazla bir oranda pay sahibi olmaması, • Sınır ötesinde işlem yapılmakta olan bir bankada doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on ve daha fazla bir oranda pay sahibi olmaması, • Taksirli suçlar hariç olmak üzere affa uğramış olsalar bile ağır hapis veya beş yıldan fazla hapis yahut basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, karapara aklama veya devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı veya vergi kaçakçılığına teşebbüs ya da iştirak suçlarından dolayı hüküm giymiş bulunmaması, • Banka kurucusu veya ortağı olmanın gerektirdiği mali güç ve itibara sahip bulunması, • İşin gerektirdiği dürüstlük ve yeterliliğe sahip olması, • Tüzel kişi olması halinde, risk grubu ile birlikte ortaklık yapısının şeffaf ve açık olması şarttır. Taksirli suçlar; dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemîlik veya düzene, emirlere ve talimatlara uymamaktan doğan, istemeyerek gerçekleştirilen suçlardır. Bu tür suçları işlemiş olanlar bankaların kurucu ortağı olabilirler. Türkiye’deki Bir Bankanın Şube Açması Bankacılık Kanunu’na göre, Türkiye’de kurulmuş bir bankanın yine Türkiye sınırları içinde şube açabilmesine şu şekilde izin verilmiştir: “Kurulca belirlenecek esaslara ve bu Kanun’da yer alan kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümlere uyulmuş olması ve kuruma bildirilmesi şartıyla bankalarca yurt içinde şube açılması serbesttir.” (md. 13) Ayrıca kıyı bankacılığı konusuna 14. maddede şöyle açıklık getirilmiştir: “Türkiye'de kurulan bankaların, kıyı bankacılığı bölgeleri de dahil olmak üzere yurt dışında şube veya temsilcilik açmaları, ortaklık kurmaları veya kurulmuş ortaklıklara katılmaları, bu Kanun’da yer alan kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümlere ve kurulca belirlenecek esaslara uyulması kaydıyla kurulun iznine tâbidir.” 13 www.hedefaof.com Yabancı Bankaların Türkiye’de Şube Açma Koşulları ve Başvuru Aşamaları Yabancı Bankaların Ülkemizde Şube Açması 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 9. maddesine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından belirlenen usûl ve esaslar çerçevesinde gerekli izni alarak Türkiye'de şube açmak suretiyle faaliyet gösterecek yurt dışında kurulu bir bankanın, • Merkezinin bulunduğu ülkede esas faaliyetlerinde yasaklamanın bulunmamış olması, • Merkezinin bulunduğu ülkenin yetkili denetim merciinin Türkiye'de faaliyet göstermesine ilişkin olumsuz görüşünün bulunmaması, • Ödenmiş sermayesinin Türkiye'ye tahsis edilen kısmının 7. maddede belirtilen miktardan az olmaması, • Müdürler kurulu üyelerinin, kurumsal yönetim hükümlerinde belirtilen şartları ve planlanan faaliyetleri gerçekleştirebilecek meslekî tecrübeyi haiz olmaları, • İzin kapsamındaki faaliyet konularına ait iş planlarını, ilk üç yıl için bütçe planını ve yapısal örgütlenmesini gösteren bir faaliyet programını ibraz etmesi, • Dahil olduğu grubun ortaklık yapısının şeffaf ve açık olması şarttır. Yurt dışında kurulu bir bankaya, merkezinin bulunduğu ülkedeki yerel düzenlemelere aykırılıkları nedeniyle faaliyeti yasaklanan konularda faaliyet izni verilmez. Yabancı Bankaların Ülkemizde Şube Açma Başvurusunun Aşamaları Kuruluş izni verme yetkisi, 4491 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucunda Bakanlar Kurulundan BDDK’ya devredilmiştir. BDDK’dan şube açma izninin alınması süreci, aşağıdaki aşamalardan oluşmaktadır: • Yabancı banka, şube açabilmek için ilgili belgelerle BDDK’ya başvuracaktır. Bu belgelerin ilgili ülkenin resmî makamlarınca onaylanmış ve Türkiye Büyükelçiliğince tasdik edilmiş olması ve tüm belgelerin noter onaylı tercümelerinin eklenmesi zorunludur. • Kuruluş izni, BDDK’nın en az beş üyesinin imzası ile verilir. • Yabancı bankanın başvurusu incelendikten ve T.C Merkez Bankası Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca Merkez Bankasının görüşü alındıktan sonra BDDK’nın izin vermesini Bakanlar Kuruluna önerecektir. • İzne ilişkin karar, başvurunun yapıldığı ya da başvuruda eksiklik bulunması halinde, istenilen bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihten itibaren üç ay içinde verilir. Eksikliklerin altı ay içerisinde giderilmemesi halinde, başvuru geçersiz hale gelir. • Verilen izinler Resmî Gazetede ve Kurumun haftalık bülteninde yayımlanır. Faaliyete geçilebilmesi için, kuruluş veya şube açma işlemlerinin tamamlanmasının ardından, ayrıca faaliyet izni alınması zorunludur. Yabancı Bankaların Ülkemizde Şube Açma Aşamasında BDDK’ya Teslim Edecekleri Belge ve Raporlar • Banka veya mali kurumun ana sözleşmesinin, • Türkiye'de banka kurulması veya mevcut bankalardan birinin hisselerinin devralınması veya Türkiye'de şube açılmasına ilişkin yetkili kurullardan alınmış karar örneklerinin, 14 www.hedefaof.com • Banka kurulmasından veya hisselerin devralınmasından ya da Türkiye'de şube açılmasından beklenen faydayı analiz eden detaylı fizibilite raporu ile üç yıllık hedeflerin ortaya konulduğu tahmini bilanço ile kâr ve zarar cetvellerini ve gerekmesi halinde banka sermaye artırımları için gereken kaynak tutarını ve bu tutarın sağlanacağı kaynakları içeren bir raporun, • Banka veya mali kurumun son beş yıla ait bilanço, kâr ve zarar cetvelleri ile yetkili kuruluşlarca düzenlenmiş bağımsız denetim raporlarının, • Banka veya mali kurumun ortakları, kurulu bulunduğu ülke dışındaki teşkilat ve organizasyon yapısı, uluslararası mali piyasalardaki faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi ve belgeler ile banka ve mali kurum hakkında uluslararası kabul gören derecelendirme şirketleri tarafından hazırlanan ve öngörülen derecelendirmeyi de içeren raporun, • Banka veya mali kurumun kurulduğu veya faaliyette bulunduğu ülkede mevduat kabul etmesinin veya bankacılık işlemleri yapmasının yasaklanmamış olduğuna ve/veya faaliyetlerinde herhangi bir kısıtlama bulunmadığına ilişkin ilgili resmî makamdan alınmış belgenin, • Banka veya mali kurumun son genel kuruluna ilişkin tutanaklarla, sermayenin yüzde onundan fazlasına sahip ortakların, banka veya mali kurumun merkezinin bulunduğu ülkenin yetkili makamlarınca onaylı bir listesinin, • Banka veya mali kurumun merkezinin bulunduğu ülke mevzuatına göre yetkili bağımsız denetim kuruluşlarından biri tarafından her yıl yapılacak incelemeye ilişkin raporların kuruma tevdî edileceğine dair taahhütnamenin eklenmesi gerekir. BANKA KURULUŞ VE FAALİYET İZİNLERİNİN ALINMASI Banka Kurmak İçin Gerekli Belgeler Banka kurmak için gereken belgeler aşağıda sıralanmıştır: • Banka kurucularının noter huzurunda imzaladıkları beyanname, • Ortaklar tarafından imzalanan ortaklık ana sözleşme taslağı, • Bankanın kurulmasından beklenen fayda analizini içeren detaylı fizibilite raporu, • Kuruluş tarihinden itibaren üç yıllık hedeflerini ortaya koyan tahmini bilanço ile kâr/zarar cetvelleri ile sermaye artırımları için gereken tutar ve bunun sağlanacağı kaynağı kapsayan rapor, • Gerçek kişi kurucular ile sermayedeki dolaylı pay sahipliği yüzde on veya daha fazla olan diğer gerçek kişilere ait, Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü veya Cumhuriyet Savcılıklarından, son altı ay içinde alınmış adlî sicil belgeleri, • Kurucular ile sermayedeki dolaylı pay sahipliği yüzde on veya daha fazla olan gerçek veya tüzel kişilerin müflis olmadıklarına ilişkin Asliye Ticaret Mahkemelerinden, konkordato ilan etmiş olmadıklarına ilişkin İcra Tetkik Hakimliklerinden alınmış belgeler, • Kurucu tüzel kişilerin kurulacak bankaya ortak olacağına ilişkin yetkili kurullardan alınmış karar örnekleri, • Kurucuların başka şirketlerde, doğrudan veya dolaylı olarak pay sahibi olmadıklarına ilişkin beyan, • Kurucuların, vergi SGK prim borcu olmadığına dair vergi daireleriyle SGK’dan alacakları belge, • Kurucuların, son beş yıla ait gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri, emlak beyannameleri gibi belgeler, 15 www.hedefaof.com • Sermaye payı %10 veya daha fazla olan ortakların mevduat ve kredi hesaplarına ilişkin bilgilerini gösteren BDDK’ya hitaben düzenlenmiş belgeler, • Sermaye payı yüzde 10 veya daha fazlasını taahhüt eden kişilerin, mali durumları hakkında, yeminli mali müşavirler tarafından düzenlenecek rapor, • Tüm kurucuların, son on yılda mali bir kurumda görev alıp almadıklarına ilişkin bilgileri kapsayan ayrıntılı özgeçmişleri, • Kurucu gerçek veya tüzel kişilerin temsile yetkisi kılınmış kişilere verilmiş vekâletname örnekleri, • Kurucuların, gerekli kaynağı kendi ticarî sanayi vb. gibi yasal faaliyetleri sonucunda her türlü muvazaadan arınmış olarak sağladıklarına dair düzenleyip imzalayacakları taahhütname. Kurucuların hepsi ayrı ayrı yukarıda belirtilen belgeleri hazırladıktan sonra bir bütün olarak aşağıdaki şartlar da yerine getirilir. Banka Kuruluşunda İzlenecek Yol Kuruluş şartları yerine getirildikten sonra aşağıdaki işlemler yapılacaktır: • Şirket ana sözleşmesi hazırlanır, kurucu ortaklarca imzalanır ve imzalar notere tasdik ettirilir. • Şirket ana sözleşmesi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına kuruluş izni için başvurulur. • Sanayi ve Ticaret Bakanlığının vereceği anonim şirket kuruluş izninden sonra, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna “banka anonim şirketi”nin kuruluş izin için başvuracaktır. • BDDK’nın kurul üyelerinin en az beşinin olumlu oy vermesi halinde kuruluş talebi kabul edilmiş olur. • Kuruluş izninin ticaret siciline tescil edilerek ilan edilmesiyle birlikte, banka anonim şirketi tüzel kişilik kazanmış olacaktır. Bütün bunların tamamlanması henüz bir banka işletmesinin var olduğunu göstermez. Bu yapılan işlemler, sadece, kuruluş için aranan mali ve sosyoekonomik yeterlilik denetiminin yapıldığı anlamını taşır. Kuruluş sermayesi henüz nakit para olarak bloke edilmiş durumda beklemektedir. Kuruluş tamamlandıktan sonra, maddî duran varlıkları ve maddî olmayan duran varlıkları, teşkilatı ve personeli ile bir bütün olarak, banka işletmesinin oluşturulması için yatırımlar ve harcamalar başlayacaktır. Bu hazırlık işlemleri sonucunda ortaya çıkan işletmenin bankacılık yapmak için yeterli olup olmadığı ayrıca denetlenecektir. Bu denetim sonunda şartlar uygun görülürse, faaliyete geçmesine izin verilecek ve böylece banka, bankacılık işlemleri yapmaya; mevduat bankası ise mevduat kabul etmeye, katılım bankası ise fon kabul etmeye başlayacaktır. Banka Ana Sözleşmesi Düzenlemek Şirket ana (esas) sözleşmesinin, Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 339. maddesinde yer alan hususları içermesi, ana sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve kurucular tarafından imzalanarak notere tasdik ettirilmesi şarttır. Ana Sözleşme aşağıdaki başlıklar halinde düzenlenir: • Kurucular: Ana sözleşmenin bu bölümünde kurucuların adı ve soyadı, adresleri, yabancı uyruklu ortak varsa bunların uyruklarına ilişkin bilgiler yer alır. • Ticaret unvanı: TTK’ya göre ticaret unvanı şirketin faaliyet konusunu gösterecek şekilde tespit edilir ve ticaret ünvanında anonim şirket kelimesinin bulunması zorunludur. 16 www.hedefaof.com • Merkez: Şirketin merkezi il, ilçe ve açık adres olarak ana sözleşmede gösterilir. Aynı sicil bölgesinde olmak kaydıyla, yalnız adres değişikliği için ana sözleşmede değişiklik yapılması zorunlu değilken, merkez değişikliği için ana sözleşmede değişiklik gerekir. • Amaç ve Konu: Şirketin faaliyet göstermek istediği konu TTK’da yasaklanmış olmamalıdır. Ana sözleşmeye şirketin gerçekten faaliyet göstereceği en azından sektör bazında belli bir konu yazılmalıdır. Ana sözleşmede yazılabilecek amaç ve konular ticaret unvanında gösterilen konu ile sınırlıdır. • Sermaye: Şirket sermayesinin en az 30 milyon olması gerekir. TTK’ya göre şirket esas sermayesinin miktarı ile her payın itibarî kıymeti ve sermayenin ödenme suret ve şartlarının ana sözleşmede gösterilmesi zorunludur. • Kuruluşun Ticaret Siciline Tescili ve İlanı: Ana sözleşme noterden onaylandıktan sonra, onay tarihinden itibaren 15 gün içerisinde şirket (banka) merkezinin bulunduğu veya bağlı olduğu yerin Ticaret Sicili Memurluğuna tescil ettirilir. Tescil ile şirket (banka) tüzel kişilik kazanmış olur. Tescilden sonra ilana tabi hususlar Ticaret Sicili Gazetesinde ilan ettirilir. XYZ Bankası, aynı sicil bölgesinde bulunan bir adresten başka bir adrese Banka Merkezini taşımaktadır. Bu durumda banka ana sözleşmesinin hangi bölümü (maddesi) değiştirilmek zorundadır? Anonim şirketlerin ana sözleşmesinde değişiklik yapılabilmesi için: • Ana sözleşme değişikliği için yönetim kurulunca karar alınması ve değişiklik metninin hazırlanması, • Ana sözleşme değişikliğinin genel kurulda görüşülerek karara bağlanması, • Ana sözleşme değişikliğinin ticaret siciline tescili ve ilanı, gerekir. Kuruluş İçin Gerekli İzinleri Almak 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ilk şeklinde kuruluş izni verilme yetkisi Bakanlar Kuruluna ait iken 1999 yılında 4491 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bu yetki BDDK’ya (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna) bırakılmıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun karar organı, biri başkan ve biri başkan vekili olmak üzere yedi üyeden oluşan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruludur. Kurul Başkanı, kurumun da başkanıdır. Banka kuruluş aşamasında, tüm şartları yerine getirdikten sonra BDDK’ya başvuruda bulunur. • Kurul, banka kurmak isteyen kişilerin taleplerini üç aylık süre içinde değerlendirip sonuçlandırır. • Ancak, başvuru dosyasında belge ya da bilgi eksikliği görülmesi durumunda, eksikliğin giderilmesinden sonra yeniden bir üç aylık başlayacaktır. • Tüm belgelerin tam sayılması ve eksikliklerin giderilmesi durumunda, kurul bankanın kurulmasına karar verebilir. • Kurulun bankanın kurulmasına karar verebilmesi için, yedi kişilik Kurul, en az beş üyenin iştiraki ile toplanır ve en az beş üyenin oyu ile karar alır. • Kurulun onaylaması ile banka kuruluş izni alınmış olur. Bankanın kuruluş aşamasında BDDK, kurulacak banka hakkında Merkez Bankasının görüşünü alır ve bundan sonra bankanın kuruluş izni onaylanır. 17 www.hedefaof.com Banka kuruluş işlemleri sırasında Ticaret Siciline verilecek bir dilekçe ile yukarıda “Banka Kurmak İçin Gerekli Belgeler” başlığında sayılan belgelerin onaylanması için talepte bulunulur. Kurum gerekli göreceği ilave bilgi ve belgeleri talep etmeye yetkilidir. Bütün bu belgeler onaylandıktan sonra bir hafta içinde Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanır. Faaliyet İzni Almak Bankacılık Kanunu’nun 6. maddesine uygun olarak kurulmuş veya Türkiye'de şube açma izni alan bankaların, BDDK’dan ayrıca faaliyet izni alması da gerekmektedir. Bir beyanname ile yapılacak başvuru üzerine verilecek faaliyet izni Resmî Gazetede yayımlanır. Kararın, ilk izin başvurusunun yapıldığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde verilmesi gerekir. Kurum, bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak yapılan düzenlemelerdeki şartları taşımayanlara gerekli düzeltmeleri yapmaları ve eksiklikleri tamamlamaları için altı ayı geçmemek üzere süre verir. Bu süre içinde yeniden başvuranlar hakkında yapılan inceleme sonucunda durumları uygun bulunmayanlara verilmiş olan kuruluş izni geçersiz olur ve sonuç yazılı olarak bildirilir. Kuruluş izni almış olan bankaların faaliyete geçebilmesi için; • Sermayesinin nakit olarak ödenmiş ve planlanan faaliyetleri gerçekleştirebilecek düzeyde olması, • Kurucuları tarafından Bankalar Kanunu’nun 7.maddede belirtilen asgarî sermayenin yüzde onu tutarındaki sisteme giriş payının en az dörtte birinin Fon hesabına yatırıldığına dair belgenin ibraz edilmesi, • Faaliyetlerinin kurumsal yönetim hükümlerine uygunluğunu sağlaması ve yeterli personel ve teknik donanıma sahip olması, • Yöneticilerinin, kurumsal yönetim hükümlerinde belirtilen nitelikleri haiz olması, • Kurulca faaliyet konularını yürütebilecek yeterliliğe sahip olunduğu kanaatine varılması gerekir. Banka İzinlerinin İptali Kuruluş İzninin İptali Bir bankanın kuruluş izni, aşağıda belirtilen hallerinden herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda, BDDK’nın en az beş üyesinin aynı yönde verilen oylar neticesinde alınan kararla iptal edilir: • İznin gerçeğe aykırı beyanlarla alınmış olması, • Kuruluş izninin verildiği tarihten itibaren dokuz ay içerisinde faaliyet izni için başvurulmaması, • Kuruluş izninden vazgeçildiğinin beyan edilmesi, • İznin verilmesinde aranan şartların, faaliyete geçilinceye kadar kaybedilmesi, • Faaliyet izni alınamamış olması, • İradî olarak Bankacılık Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilen faaliyetlerin tümünden vazgeçilmesi ve iradî tasfiyenin tamamlanması, • Devrolunan bankanın birleşme veya bölünme işlemlerinin tamamlanması, • Bankacılık Kanunu’nun 106. maddesi kapsamında tasfiye veya iflas takibatının tamamlanması. Faaliyet İzninin İptali veya Sınırlandırılması Bir bankanın, faaliyet izninin gerçeğe aykırı beyanlarla alınmış olması veya faaliyet izninin alınmasından itibaren altı ay içinde faaliyete geçilmemesi ya da bir yıl içinde kesintisiz altı ay süre ile faaliyette bulunulmamış olması halinde faaliyet izni iptal edilir. 18 www.hedefaof.com Faaliyet izninin alındığı tarihten itibaren bir ay içerisinde ilgili kuruluş birliğine üye olunmaması veya sisteme giriş payının kalan taksitlerinin Fon hesabına yatırılmamış olması ve bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda, mevduat kabulü ve katılım fonu kabulü dışında kalan faaliyet konuları BDDK tarafından tek tek sınırlanabilir. Bu kararlar ilgililere yazılı olarak bildirilir ve Resmî Gazetede yayımlanır. Türkiye'de şubesi bulunan yurt dışında kurulu bankaların, kurulu bulundukları ülkede herhangi bir nedenle faaliyet izninin kaldırılması, faaliyetlerinin durdurulması, iflas veya tasfiyelerine karar verilmesi veya konkordato ilân etmeleri halinde, bunların Türkiye'deki şubelerinin faaliyet izinleri BDDK tarafından kaldırılır. Bir kredi kuruluşuna verilen mevduat kabulü ve katılım fonu kabulü kapsamındaki yetkinin BDDK tarafından kaldırılması, faaliyet izninin kaldırılması hükmündedir. BANKALARIN ORGANİZASYON YAPISI Organizasyon; bir işletmedeki işleri, mevkîleri (pozisyonları), çalışanları ve çalışanlar arasındaki yetki, sorumluluk ve haberleşme ilişkilerini temsil eden bir yapıdır. Bu yapı içinde işgörenler; bilgi, yetenek ve gayretlerini birleştirerek örgütsel ve bireysel amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar. Global rekabet ortamında faaliyet gösteren bankaların, amaçlarını gerçekleştirebilmelerinin, sahip oldukları kaynakları etkili ve verimli olarak kullanabilmelerinin bağlı olduğu en önemli süreç ve araçlarından biri organizasyondur. Zira bu süreçte, işler arasında düzenleme, işlere uygun yetenek ve beceriye sahip olan kişilerin seçilmesi ve kişiler arası uyumun (koordinasyonun) sağlanması gibi, işletmelerin varlıklarını sürdürmeleri için hayatî önem taşıyan faaliyetler gerçekleştirilmektedir. Banka organizasyonları, diğer işletmelerde olduğu gibi, iş bölümü ve departmanlaşmaya (bölümlere) dayalı olup, hiyerarşik bir özellik arz etmektedir. En üst kademesinde banka yönetimini genel anlamda yönlendirmek ve kontrol etmek üzere yönetim kurulunu tayin eden hissedarların (banka sahiplerinin) yer aldığı banka organizasyonlarının büyüklüğü; bankaların faaliyet hacmine ve niteliğine, bir başka ifadeyle, sunulan hizmetlerin çeşitliliğine, hitap edilen hedef kitleye (müşteri gruplarına) ve faaliyetlerin yürütüldüğü coğrafî alanın genişliğine bağlıdır. Orta büyüklükte bir bankanın organizasyon şeması Şekil 1.3’te gösterildiği gibidir. 19 www.hedefaof.com Şekil 1.3: Banka Organizasyon Şeması Bütün bankaların tek tip bir organizasyon yapısına sahip olması düşünülemez, zira her banka müşterilerine en iyi hizmeti sunabilecek ve personelinin uzmanlığından en üst düzeyde faydalanacak şekilde bir organizasyon yapısı oluşturur. Bankaların faaliyet hacmi ve niteliği arttıkça, uzmanlaşma ve departmanlaşmada artış, şube ağında genişleme söz konusu olmaktadır. Örneğin, faaliyet gösterdiği coğrafî alan genişlediğinde banka, kredilerin tahsis ve takip işlemlerini daha etkin ve verimli bir şekilde yürütebilmek için krediler departmanını bölgeler bazında alt bölümlere ayırabilir. Hitap ettiği hedef kitle genişlediğinde, bankanın verdiği kredi türleri artacak (ticari, tüketici, konut kredisi vb.) ve bunlara uygun departmanlar oluşturmak kaçınılmaz olacaktır. Bu bölümde bankaların organizasyon yapıları; üst yönetim organları, genel müdürlük organizasyonu ve şube organizasyonu başlıkları altında incelenmektedir. 20 www.hedefaof.com Bankaların Üst Yönetim Organları Genel Kurul Anonim şirketlerin ve dolayısıyla bankaların en yüksek karar organı olan Genel kurul, pay sahiplerinden oluşur ve normal koşullarda yılda bir kez toplanır. Genel kurul; bankanın organlarının atanması, mali tabloların onaylanması, olağanüstü yedeklerin ayrılması, ana sözleşmede değişikliklerin yapılması ve kâr dağıtımı gibi kararları alır. Banka pay sahipleri gerektiğinde olağanüstü toplantıya çağırılırlar. Bankacılık Kanunu’nda, bankaların genel kurulu hakkında bir düzenleme yer almamakla birlikte, genel kurul üyelerinin, genel kurulda oy haklarını ve oylarını hangi esaslara göre kullanacakları belirlenmiştir. Bu Kanun’a göre, • Genel kurulda ortaklar, sahip oldukları pay sayısı kadar oy kullanabilirler. • BDDK, banka genel kurulunda bir denetçi bulundurma yetkisine sahiptir. • Bankanın genel kurulunda, sermayenin % 10 veya daha fazlasına sahip olan ortaklar, yönetim kurulu başkan ve üyeleri vekil olarak oy kullanamazlar. • Denetçiler ve birinci derecede imza yetkisine sahip olanlar da vekil olarak oy kullanamazlar. Yönetim Kurulu Diğer kuruluşlarda olduğu gibi, bankaların yönetim kademesinde, genel kuruldan sonra en yetkili organ yönetim kuruludur. Bankaların Yönetim Kurulu ile ilgili düzenlemeler Bankacılık Kanunu’nun 23. maddesinde yer almaktadır. Buna göre, bankaların yönetim kurulları beş kişiden az olamaz. Genel Müdür (bulunmadığı hallerde vekili) yönetim kurulunun doğal üyesidir. Banka genel müdürü için öngörülen şartlar, süre hariç, yönetim kurulu üyelerinin yarıdan bir fazlası için de aranır. Murahhas üyelerin genel müdürde aranan şartları taşımaları zorunludur. Türkiye’de şube açmak suretiyle faaliyette bulunan yurt dışında kurulu bankaların Türkiye’deki yönetim merkezlerinde ise, yönetim kurulu yetki ve sorumluluklarını taşıyan, merkez müdürünün de dahil olduğu üç kişilik bir müdürler kurulu kurulur. Kural olarak, yönetim kurulu üyeleri, banka faaliyetlerinin sürdürülmesine ilişkin yetkiyi yöneticilere devrederler. Üyelerinin çoğunluğu üst kademedeki yöneticilerden oluşan komiteler kurarak belirli görevlerin yerine getirilmesini ve gözetimini sağlarlar. Banka faaliyetlerini yönlendiren, bankanın para politikasını belirleyen ve politikaların izlenmesini sağlayacak şekilde banka işlemlerini denetleyen Yönetim Kurulu; • İç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin; ilgili mevzuata uygun olarak tesis edilmesinden, işlerliğinin, uygunluğunun ve yeterliliğinin sağlanmasından, • Finansal raporlama sistemlerinin güvence altına alınmasından, • Banka içindeki yetki ve sorumlulukların belirlenmesinden, • Kredi açma, onay verme ve diğer idarî esaslara ilişkin politikaların oluşturulmasından, bunların uygulanmasını ve izlenmesini sağlamaktan ve gerekli tedbirleri almaktan sorumludur. Üst düzey yöneticilerin sorumluluklarının belirlenmesi, bankada çalışacak yeterli sayıda ve nitelikteki personelin ve maaşlarının tespiti, mevduat sahiplerinin haklarının gözetilmesi, banka kredilerinin güvenilir şartlarda verilmesi ve geri dönüşlerinin sağlanması, faaliyetlerin kârla sonuçlandırılması ve banka menfaatlerinin korunması ile ilgili karar ve sorumluluklar bankaların Yönetim Kuruluna aittir. 21 www.hedefaof.com Kredi Komitesi Yönetim kurulu, kredi açma yetkisini, BDDK tarafından belirlenecek usûl ve esaslar çerçevesinde kredi komitesine veya genel müdürlüğe devredebilir. Genel müdürlük; kendisine devredilen kredi açma yetkisini, diğer birimleri, bölge müdürlükleri veya şubeleri aracılığıyla da kullanabilir. Kredi komitesinin oluşumu, çalışması ve karar almasına ilişkin esaslar BDDK tarafından belirlenir. Buna göre, kredi komitesi, banka yönetim kurulunun, kredilerle ilgili olarak vereceği görevleri yapmak üzere, Bankalar Kanunu’nda süre hariç genel müdürde aranan şartları taşıyan yönetim kurulu üyeleri arasından seçeceği en az iki üye ile banka genel müdürü veya vekilinden oluşur. Türkiye'de şube açmak suretiyle faaliyet gösteren yabancı bankalarda kredi komitesi kurulması halinde müdürler kurulu, aynı zamanda kredi komitesi görevini yürütür. Kredi Komitesi onayına getirilen tüm kredi teklifleri, mali tahlil ve istihbarat raporları ile ilgili şubelerce hazırlanan temel bilgi raporlarını içerir. Komite, kendisine verilen yetki limitleri dâhilindeki kredilerin ön değerlendirmelerini yapmakla görevlidir ve bu görevi yerine getirmek üzere, tüm üyelerin katılımı ile toplanır. Kredi komitesinin oybirliği ile verdiği kararlar doğrudan, oyçokluğu ile verdiği kararlar ise yönetim kurulunun onayından sonra uygulanır. Yönetim kurulu, kredi komitesinin faaliyetlerini denetlemekle yükümlüdür. Yönetim kurulu üyelerinden her biri, kredi komitesinden, komitenin faaliyetleri hakkında her türlü bilgiyi istemeye ve gerekli göreceği her türlü kontrolü yapmaya yetkilidir. Denetim Komitesi Bankaların denetim komitesi ile ilgili düzenlemeler Bankacılık Kanunu’nun 24. maddesinde yer almaktadır. Buna göre, yönetim kurulunun denetim ve gözetim faaliyetlerinin yerine getirilmesine yardımcı olmak üzere, icraî (yürütme) görevi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri arasından seçilen en az iki kişiden oluşan denetim komitesi; • Yönetim kurulu adına iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin etkinliğini ve yeterliliğini; bu sistemler ile muhasebe ve raporlama sistemlerinin işleyişini ve üretilen bilgilerin bütünlüğünü gözetmek; bağımsız denetim kuruluşlarının yönetim kurulu tarafından seçilmesinde gerekli ön değerlendirmeleri yapmak; yönetim kurulu tarafından seçilen bağımsız denetim kuruluşlarının faaliyetlerini düzenli olarak izlemek konularında yetkili ve sorumludur. • Üyelerinin, BDDK tarafından belirlenen niteliklere sahip olmaları şarttır. Buna ilişkin bilgi ve belgeler atamanın yapılmasını müteakiben en geç yedi iş günü içinde kuruma bildirilir. • İç kontrol, iç denetim ve risk yönetimi sistemleri kapsamında oluşturulan birimlerden ve bağımsız denetim kuruluşlarından; görevlerinin ifâsıyla ilgili olarak düzenli raporlar almak ve bankanın faaliyetlerinin sürekliliği ve güven içinde yürütülmesini olumsuz etkileyebilecek hususlar veya mevzuata ve iç düzenlemelere aykırılıklar bulunması halinde bu hususları yönetim kuruluna bildirmekle yükümlüdür. • Altı aylık dönemleri aşmamak kaydıyla icra ettiği faaliyetlerin sonuçları ile bankada alınması gereken önlemlere, yapılmasına ihtiyaç duyulan uygulamalara ve bankanın faaliyetlerinin güven içinde sürdürülmesi bakımından önemli gördüğü diğer hususlara ilişkin görüşlerini yönetim kuruluna bildirmekle yükümlüdür. • Bankanın tüm birimlerinden, anlaşmalı destek hizmeti kuruluşları ve bağımsız denetim kuruluşlarından bilgi ve belge almaya, bedeli banka tarafından karşılanmak suretiyle konularında ihtisas sahibi kişilerden yönetim kurulunun onayına bağlı olarak danışmanlık hizmeti sağlamaya yetkilidir. Görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usûl ve esasları yönetim kurulu tarafından düzenlenen denetim komitesi, fiilî olarak denetim yapan bir organ değildir. 22 www.hedefaof.com Denetim komitelerinin ana işlevleri; mali raporların anlaşılır, şeffaf ve güvenilir olmasının sağlanması, risk yönetim sürecinin izlenmesi, iç kontrollerin değerlendirilmesi, iç denetimin etkili kullanımı, bağımsız denetimin gözetimi ve bağımsız denetim kuruluşunun seçimi için görüş vermek olarak özetlenebilir. Pay ve menfaat sahipleri açısından sonuçları önem taşıyan söz konusu işlevlerinden ötürü denetim komitesi üyelerinin bağımsızlığı, mali bilgi ve uzmanlığı, çalışma etkinliği açısından gereklidir. Teftiş (Denetçiler) Kurulu Teftiş kurulu, banka faaliyetlerinin bankacılık ilkelerine ve mevzuata uygunluğunun denetlenmesi, banka hedefleri ile uygulamaları arasındaki farklılıkların, sapmaların ve bunların sebeplerinin belirlenmesi amacıyla oluşturulan bir birimdir. Bu kurul, bir başkanın yönetimi ve denetimi altında, bankanın faaliyet hacmine uygun ve yeterli sayıda başkan yardımcısı, müfettiş, müfettiş yardımcısı ve idarî personelden meydana gelir. Bankanın şubelerinde, Genel Müdürlük birimlerinde ve bağlı kuruluşlarında, yönetim kurulu ve genel müdür adına teftiş, inceleme ve gerektiğinde soruşturma yapma görev ve yetkisine sahip olan teftiş kurullarının; kuruluş, amaç, yetkileri, sorumlulukları ve çalışmalarıyla ilgili hususlar, genellikle banka içi yönetmelik, tüzük veya talimatnameler ile belirlenir. İç sistemler olarak bilinen diğer organlar olan iç kontrol birimi, risk yönetimi birimi ve iç denetim biriminin (teftiş kurulunun) banka organizasyon şeması içinde doğrudan yönetim kuruluna bağlı olarak oluşturulması öngörülmüştür. Fakat yönetim kurulu, iç sistemler kapsamındaki yetkisini denetim komitesine devredebilir. Genel Müdürlük Organizasyonu Genel müdürlük, bankaların en büyük icra organıdır. Genel müdürlüğün görevleri dört grupta toplanabilir: • Bankayı temsil etmek, genel prensipleri belirlemek, emir ve kararları vermek, • Şubelerin açılması, organizasyonu ve personel politikasını yönetmek, • Bankanın kredi politikasının sevk ve yönetimini sağlamak, • Yasalar ve ana sözleşme veya yönetmeliklerle kendilerine verilen yetkileri kârlılık ve verimlilik ilkelerine uygun olarak kullanmak. Bankaların genel müdürlük organizasyonları, bir başka ifadeyle, genel müdürlüğe bağlı departmanların ve alt bölümlerin sayısı ve türleri, bankaların faaliyet hacmine ya da uzmanlık alanlarına bağlı olarak değişmektedir. Örneğin, küçük ölçekli bir bankada yer alan “genel muhasebe” bölümü, büyük ölçekli bir bankada “merkez muhasebe” ve “genel muhasebe” olmak üzere ayrılabilmektedir. Bununla birlikte, bankalarda aynı ya da benzer işlevlerin yürütüldüğü bölümler farklı şekilde adlandırılabilmektedir. Örneğin, “kaynak yönetimi müdürülüğü” yerine “fon yönetimi müdürlüğü” ismi kullanılabilmektedir. Şekil 1.4: Banka Genel Müdürlük Organizasyonunda Yer Alan Başlıca Departmanlar 23 www.hedefaof.com Şekil 1.4’te bir ticaret bankasının genel müdürlüğüne ait organizasyonda yer alan başlıca bölümler gösterilmiştir. Genel müdür yardımcılarına; “Bireysel Bankacılık”, “Kurumsal Bankacılık”, “Krediler”, “Operasyon”, “İnsan Kaynakları”, “Muhasebe ve Mali Yönetim” bölümlerinden sorumlu genel müdür yardımcıları örnek olarak gösterilebilir. İlgili bölümden sorumlu genel müdür yardımcısına bağlı olarak çalışan ve kendilerine bağlı alt bölümlerin faaliyetlerinden sorumlu olan grup müdürlerine; “Bireysel Krediler”, “Bireysel Pazarlama”, “Ticari/ Kurumsal Krediler”, “Kurumsal Pazarlama”, “Kredi Operasyon ve Takip”, “Hazine ve Dış Operasyonlar”, “Fon Yönetimi”, “İnsan Kaynakları”, “Muahsebe ve Mali İşler”, “Mali Kontrol”, “Reklam ve Halkla İlişkiler”, “Bilgi İşlem” alt bölümlerinden sorumlu grup müdürleri örnek olarak gösterilebilir. Bankaların Genel Müdürlük Organizasyonlarında Yer Alan Bölümlerin Görevleri 1. Bireysel Bankacılık Bölümü: Bireysel bankacılıkta, küçük tasarruf sahiplerinin tasarruflarının değerlendirilmesi, kişisel veya ailevî ihityaçlarını karşılamaları için bu kişilere tüketici kredileri ve kredi kartları aracılığıyla kaynak tedarik edilmesi amaçlanır. Bu amaç doğrultusunda, bireysel krediler bölümü aracılığıyla bireysel kredi politikalarının ve süreçlerinin oluşturulması, müşteri hedef kitlesinin tespit edilmesi, kredilerde ve mevduatta fiyat ve prim sisteminin oluşturulması; bireysel pazarlama bölümü aracılığıyla pahalı kaynaklar yerine daha ucuz kaynakların bulunması, bireysel kredi hacminin artırılması için gerekli kredi kampanyalarının araştırılması faaliyetleri yürütülmektedir. 2. Kurumsal Bankacılık Bölümü: Kurumsal bankacılıkta hedef kitle, orta ve büyük ölçekli işletmelerdir. Bu bölümde kurumsal kredi tahsis ve takip bölümleri aracılığıyla kredi, istihbarat ve mali analiz sürecinin oluşturulması, bankanın kredi ve teminat politikasının oluşturulması, şubelerden gelen kurumsal kredilerin incelenmesi ve yetki alanı dahilindeki kredilerin cevaplanması, yetki alanı dışındakilerin kredi komitesinde veya yönetim kurulunda görüşülmek üzere hazırlanması, aktif kredilerin risk ve teminat takiplerinin yapılması, sorunlu olabilecek kredilerin özel takibe alınması faaliyetleri yürütülür. Kurumsal pazarlama bölümü aracılığıyla kurumsal kredi hacminin artırılması ve hedef müşteri kitlesine ulaşılabilmesi için gerekli politikaların belirlenmesi ve uygulanması faaliyetleri yürütülür. 3. Operasyon Bölümü: Merkezi operasyona bağlı olmayan bankalarda, Hazine ve Fon Yönetimi operasyonlarını yerine getirmek, şubelerde yapılan operasyon işlemlerini yönlendirmek ve yeni uygulamaları duyurmak operasyon bölümünün görevleri arasında yer almaktadır. 4. İnsan Kaynakları Bölümü: İnsan kaynakları yönetimi, çalışanların seçimi, uygun bölümlere yerleştirilmesi, eğitimi, etkili ve verimli olarak çalışmalarını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, insan kaynakları bölümünde işgücü planlaması, teknolojik değişime uygun işgücü özellik ve yeteneklerinin belirlenmesi, çalışanların sahip olduğu yeteneklerin değerlendirilmesi ve performanslarının ölçülmesi, rekabete yön veren kurumsal kültürün oluşturulması, çalışanların yetiştirilmesi ve geliştirilmesi, ücret politikasının belirlenmesi faaliyetleri gerçekleştirilir. 5. Fon Yönetimi Bölümü: Fon yönetiminin amacı, bankanın tüm para ve sermaye piyasası işlemlerini gerçekleştirmek, piyasaların gidişatı doğrultusunda gerekli önlemleri almak ve bankayı mali riskten korumaktır. Bu amaç doğrultusunda fon yönetimi bölümü ekonomik gelişmeleri izleyerek ve analiz ederek, banka üst düzey çalışanlarını ve şirket yönetimini bilgilendirmekten; döviz kurlarını, mevduat ve kredilere 24 www.hedefaof.com uygulanacak faiz oranlarını belirlemekten; bankanın borçlanma ihtiyacını tespit etmekten; risk ve kârlılık analizleri yaparak yurtiçi ve yurt dışı piyasalarda, şirketin likiditesini de dikkate alarak kâr elde etmeye yönelik alım satımlar yapmaktan sorumludur. 6. Muhasebe ve Mali Yönetim Bölümü: Genel muhasebe bölümünde, bankanın muhasebe işlem ve uygulamalarının doğru yapılmasının sağlanmasına, şube ve birimlere bu konuda danışmanlık verilmesine, mevzuattaki değişmelerden şube ve birimlerin haberdâr edilmesine, vergilerin takip edilmesine yönelik faaliyetler gerçekleştirilir. Mali kontrol bölümü aracılığıyla bankanın ve şubelerin bütçeleri hazırlanır ve kârlılık durumları belirlenerek üst yönetime raporlanır, bankanın mali tabloları düzenlenir, iç ve dış denetime ilişkin bilgiler hazırlanır. Bankaların mali riskten korunması; döviz kurlarını ve uygulanacak faiz oranlarının belirlenmesinden sorumlu banka bölümü hangisidir? Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı Olarak Atanma Koşulları Bankalarda en üst düzeydeki icra organın yöneticisi olarak görev yapan, faaliyetlerinden dolayı yönetim kuruluna karşı doğrudan sorumlu olan kişiye “genel müdür” denilmektedir. Bankada genel müdür olabilmek için hukuk, iktisat, maliye, bankacılık, işletme, kamu yönetimi ve dengi dallarda en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olamları, mühendislik alanında lisans düzeyinde öğrenim görmüş olanların ise belirtilen alanlarda lisansüstü öğrenim görmüş olmaları ve bankacılık veya işletmecilik alanında en az on yıllık meslekî deneyime sahip olmaları şarttır. Doğrudan genel müdüre bağlı olarak çalışan ve belli departmanların faaliyetlerinden sorumlu olan genel müdür yardımcılarının en az yedi yıllık meslekî deneyime sahip ve asgarî üçte ikisinin yukarıda belirtilen alanlarda en az lisans düzeyinde öğrenim görmüş olması şarttır. Başka ünvanlarla istihdam edilseler dahi, yetki ve görevleri itibarıyla genel müdür yardımcısına denk veya daha üst konumlarda icraî nitelikte görev yapan diğer yöneticiler de Bankacılık Kanunu’nun genel müdür yardımcılarına ilişkin hükümlerine tâbidir. Genel müdürlüğe ve yardımcılıklarına atanacakların, yukarıda aranan şartları taşıdıklarını gösteren belgelerle birlikte bankaya bildirilmesi şarttır. Bildirimden itibaren yedi iş günü içinde BDDK tarafından olumsuz görüş bildirilmemesi durumunda ilgili kişilerin atamaları yapılabilir. Herhangi bir nedenle görevden ayrılan genel müdür ve yardımcılarının görevden ayrılma nedenleri, ilgili banka ve görevden ayrılan tarafından yedi iş günü içinde BDDK’ya bildirilir. Genel müdür ve genel müdür yardımcıları, konsolide (birleşik) denetime tâbi ortaklıklar hariç, başka bir ticari kuruluşta tam veya yarı zamanlı olarak görev alamaz. Şube Organizasyonu Banka şubelerinde en önemli görev, yetki ve sorumluluk şube müdürlerindedir. Çünkü şube müdürleri, şubelerin performansından, hedeflerine ulaşabilmesinden, çalışanların motivasyonundan ve işlemlerin kurallara uygun yapılmasından genel müdürlüğe karşı doğrudan sorumlu olan en üst düzey yöneticilerdir. Bankacılık bir uzmanlık ve yetenek işi olduğundan, şube müdürlerinin alanlarında yüksek öğrenim görmüş olmaları tercih edilmektedir. Geleneksel bankalarda, Şekil 1.5’teki örnek şube organizasyon şemasında görüldüğü üzere, şube müdürüne doğrudan bağlı ve bir veya birden fazla bölümün hizmetinden sorumlu olarak çalışan şube müdür yardımcıları / yönetmenler yer almaktadır. Şubelerin işlem hacimlerindeki farklılıktan dolayı, aynı görevi yapan kişilerin ünvan tanımlarında farklılıklar olabilmektedir. Örneğin “müdür yardımcısı”ünvanı yerine “yönetmen” veya “II.Müdür”; “yetkili” ünvanı yerine “şef” veya “yönetmen yardımcısı” ünvanları kullanılabilmektedir. 25 www.hedefaof.com Şekil 1.5: Banka Şube Organizasyonu Faaliyetlerinde etkili ve verimli olabilmek için bankalar, şubelerinin müşteri profiline uygun bir şube organizasyon yapısı oluştururlar. Tüm müşteri tiplerine yönelik hizmet veren şubeler büyük şube, kurumsal ve bireysel işlemlere ağırlık veren şubeler sırasıyla kurumsal şube ve bireysel şube, yüksek işlem yapan belli sayıdaki müşterilere yönelik hizmet veren şubeler özel bankacılık şubesi, orta ve küçük ölçekli ticari müşterilerin plasman ve diğer hizmetlerini gerçekleştirmek üzere faaliyet gösteren şubeler ticari bankacılık şubesi olarak organizasyon yapılarını belirlerler. Banka büyüklüğüne bağlı olarak, şubelerde özel bankacılık işlemlerinin yerine getirilebilmesi için ayrıca özel bankacılıktan sorumlu genel müdür yardımcısı /yönetmen bulunabilmektedir. Benzer şekilde, daha büyük banka şubelerinde pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcısına/yönetmene bağlı bireysel ve kurumsal pazarlama yetkilisi yerine, bireysel ve kurumsal pazarlama yönetmenleri bulunabilmektedir. Günümüzde banka şubelerinde operasyon ile ilgili işlemler, genel müdürlükteki operasyon bölümüne yönlendirilmekte, satış ağırlıklı bir organizasyon yapısı tercih edilmektedir. BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (BDDK) 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 82. maddesine göre “Kamu tüzel kişiliğini haiz ve mali özerkliğe sahip Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuştur. Kurumun merkezi Ankara’dadır. Kurum, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Başkanlıktan oluşur.” Kurum, bu kanunla ve mevzuatla kendisine verilen düzenleme ve denetlemeyle ilgili görev ve yetkileri kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi kurumun kararlarını etkilemek amacıyla talimat veremez. Kurum, mali kaynaklarını görev yetkilerinin gerektirdiği ölçüde, kendi bütçesinde belirtilen usûl ve esaslar dahilinde serbestçe kullanır. Kurum, görev ve yetkilerini etkin şeklide yerine getirmek amacıyla yeterli sayı ve nitelikte personeli istihdam eder. 26 www.hedefaof.com Kurumun Amacı Kurumun öncelikli amacı, Bankacılık Kanunu’nun uygulanmasını sağlamaktır. Bankacılık Kanunu’nun amacı, • Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, • Mali piyasalarda güven ve istikrarı sağlamak, • Ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere bankaların Resim 1.2: BDDK • kuruluş, • yönetim, • çalışma, • devir, • birleşme, • tasfiye • denetlenmelerine ilişkin esasları düzenlemektir. Bankacılık Kanunu’nda gerçekleştirilebilmesi amacıyla Denetleme Kurumu kurulmuştur. belirtilen Bankacılık bu amaçların Düzenleme ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Kurumun karar organıdır. Kurul, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere yedi üyeden oluşur. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır. Kurumun karar organı bu yedi kişilik kurul üyeleridir. Kurul en az haftada bir defa olmak üzere, gerekli hallerde en az beş üyenin bulunması halinde toplanır. Kurumun Yetki ve Görevleri 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 93. maddesine göre, Kurum, bu Kanun ve ilgili diğer Mevzuat’ın verdiği yetkiler çerçevesinde finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, mali sektörün gelişmesi, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması için, • Bankalar ve finansal holding şirketleri ile diğer kanunlarda ve ilgili mevzuatta yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla finansal kiralama, factoring ve finansman şirketlerinin; kuruluş ve faaliyetlerini, yönetim ve teşkilat yapısını, birleştirme, bölünme, hisse değişimi ve tasfiyelerini düzenlemek, uygulamak, uygulanmasını sağlamak, uygulamayı izlemek ve denetlemek, • Yurt içi ve yurt dışı benzer kurumların katıldığı uluslararası mali, iktisadî ve meslekî teşekküllere üye olmak, görev alanına giren hususlarda yabancı ülkelerin yetkili mercîleri ile mutabakat (uzlaşma) zaptı imzalamak, • Kanun ile verilen diğer görevleri yapmak ile görevli ve yetkilidir. Kurumun Bankalarla İlgili Görevleri Bankacılık Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler ve tebliğler çıkarmaya yetkili olan BDDK; bankaların kuruluş, yönetim, çalışma, devir, birleşme, tasfiye ve denetlenmelerine ilişkin esasları düzenleyerek bankacılık mevzuatının oluşturulmasını sağlar. Tasarruf sahiplerinin haklarını ve bankaların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uygulamaları önlemek, kredi 27 www.hedefaof.com sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamakla yükümlü ve yetkili olan BDDK; • Finansal hizmetler sektörünün geliştirilmesi amacıyla, işlem ve aracılık maliyetlerinin azaltılarak bankanın kârlı, verimli ve rasyonel çalışmalarının ve finansal piyasaların tarafları arasında rekabet ortamının sağlanması, • Finansal sisteme rekabet gücünün kazandırılması, finansal piyasalara ilişkin diğer düzenlemeler ve uygulamalar ile bütünleşmenin gerçekleştirilmesi ve piyasanın daha etkin işleyişinin sağlanması suretiyle etkin ve şeffaf bir finansal sistemin oluşturulması, • Denetim ve faaliyet alanları bakımından uluslararası bankaların durumunun yakından izlenmesi, tecrübelerinden yararlanılması, • Birimler, kurumlar, meslek mensupları ve uluslararası diyalog ve işbirliğinin artırılması suretiyle mali piyasalarda meslek mensupları arasında bütünleşmenin sağlanması, • Mali piyasalara ilişkin düzenlemelerin ilgili taraflarla istişare edilerek hazırlanması hususlarında strateji belirlemeye yetkilidir. BDDK’nın Bankaları İzlemesi Bilindiği gibi bankalar kuruluş iznini BDDK’dan almaktadırlar. BDDK, kuruluşta nasıl yetkili ise bankaların faaliyetlerini sürdürmesini izlemekte de o derecede yetkilidir. Bankaların denetimini Banka Müfettişleri yapar. Müfettişlerin, yaptıkları denetim raporlarını (teftiş raporlarını) ve görüşlerini BDDK’ya göndermesi zorunludur. Ancak Kurum, gerekli gördüğünde ve özellik arz eden konularda bağımsız denetim kuruluşlarını ilgili konu hakkında inceleme yapması için görevlendirme yetkisine sahiptir. Bu kuruluşlar belirli bir etkinlik sektörünün denetimini gerçekleştirirken, bu alanda ne olup bittiğinden derinlemesine haberdar olmak zorundadırlar. Kurum, bankalardan, bunların bağlı ortaklıklarından, nitelikli paya sahip oldukları ortaklıklardan, birlikte kontrol ettikleri ortaklıklardan, şubeleri ile temsilciliklerinden, destek hizmeti kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden, • Bankacılık Kanun ve hükümleri ile ilgili görecekleri bütün bilgileri gizli dahi olsa istemeye, • Bu bilgilerin, vergiyle ilgili kayıtları dahil olmak üzere tüm defter, kayıt ve belgelerini incelemeye yetkilidir. Bilgi istenenler; • Kendilerinden istenilen bilgileri vermekle, defter, kayıt ve belgeleri incelemeye hazır bulundurmakla, tüm bilgi işlem sistemini denetim amaçlarına uygun olarak Kurumun yerinde denetim yapan meslek personeline açmakla, • Bu verilerin güvenliğini sağlamakla, • Ayrıca, muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda bulundukları bilgilere ilişkin mikrofiş, mikrofilm, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtlara erişim veya kayıtları okunabilir hâle getirmek için gerekli tüm sistem ve şifrelerini inceleme için ibraz etmek ve işletmekle yükümlüdür ( Bankacılık Kanunu md. 95). Bankalar denetlenirken, Bankacılık Kanunu dışında diğer kanunlara aykırılıklar tespit ettikleri takdirde bu tespitleri ilgili mercilere derhal bildirmek zorundadırlar. Denetim ve gözetime ilişkin usûl ve esaslar Kurulca düzenlenecek yönetmelikle belirlenir. Bu görev çerçevesinde, gerekli düzenlemeler yapılmakta, bankaların bu düzenlemelere uyumu sağlanmaya çalışılmakta, gerekli yerinden denetim ve uzaktan gözetim faaliyetleri yerine getirilmektedir. Denetimde kullanılan araçlar; 28 www.hedefaof.com • Periyodik raporlamalar, • Periyodik olmayan raporlamalar, • Yerinde denetim raporları, • Uzaktan gözetim raporları, • Bağımsız denetim raporları, • Bankalarla yapılan yazışmalar, • Kurul kararları, • Diğer (derecelendirme raporları, basın, yayın vs.) şeklinde özetlenebilir. BDDK’nın Yetki ve Yaptırımları Bilindiği gibi bankaların kurulmasından, faaliyetine izin verilmesi ve faaliyetlerinin izlenmesi BDDK’nın görev ve yetkileri çerçevesinde yürütülmektedir. BDDK’nın yetki ve yaptırımlarından bazıları şunlardır: • Bankacılık Kanunu’nda belirtilen önlemleri almamaları veya alınan önlemlere rağmen sorunlarının giderilememesi durumunda, bankaların faaliyetlerini kısıtlama veya geçici olarak durdurma kararı almak. • Bütün önlemler alınmasına karşılık düzelme görülmemesi hâlinde, bankayı Fona (TMSF “Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu”) devretmek. • Bankaların denetlenmesi sırasında, adlî ceza uygulamasını gerektiren hususları, ilgili birimlere veya kurum ve kuruluşlara bildirmek. 29 www.hedefaof.com Özet Bu yapılan işlemler, sadece, kuruluş için aranan mali ve sosyoekonomik yeterlilik denetiminin yapıldığı anlamını taşır. Kuruluş sermayesi henüz nakit para olarak bloke edilmiş durumda beklemektedir. Bankaların ülke ekonomisi içindeki yeri ve rolleri çok önemlidir. Bankalar, finansal aracılık, likidite sağlamak, para politikasının etkinliğini arttırmak, sermaye piyasalarının gelişmesine katkıda bulunmak, gelir ve servet dağılımını etkilemek, yatırımlara finansmanın sağlamak, dış ticareti geliştirmek gibi görevler üstlenmişlerdir. Kuruluş tamamlandıktan sonra, maddi ve gayri maddi varlıkları, teşkilatı, personeli ile bir bütün olarak, banka işletmesinin oluşturulması için yatırımlar ve harcamalar başlamaktadır. Bu hazırlık işlemleri sonucunda ortaya çıkan işletmenin bankacılık yapmak için yeterli olup olmadığı ayrıca denetlenmektedir. Bankaları farklı kriterlere göre sınıflandırmak mümkündür. Türkiye Bankalar Birliği bankaları, faaliyet konularına ve sermayenin kaynaklarına göre sınıflandırmıştır. Bu bağlamda bankalar; Milli Sermayeli Mevduat Bankaları, Yabancı Sermayeli Mevduat Bankaları, Milli Sermayeli Yatırım ve Kalkınma Bankaları ile Yabancı Sermayeli Yatırım ve Kalkınma Bankaları olmak üzere dört temel grupta toplanmıştır. Bankaların yönetim yapıları; üst yönetim organları, genel müdürlük, şubeler ve servisler şeklinde sıralanabilir. Yasal olarak her bankada bulunması gereken üst yönetim organları Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Denetim Kuruludur. Türkiye’de banka kurmakla ilgili yasal düzenlemeler Bankacılık Kanunu’nda ve BDDK’nın yönetmeliklerinde yer almaktadır. Ülkemizde bankalar Anonim Şirket olarak kurulmakta, bankaların hisse senetleri nakit karşılığı nama yazılı olarak çıkartılmakta, ödenmiş sermayeleri 30 milyondan az olamamakta, şeffaf ve açık ortaklık ve organizasyon yapıları bulunmaktadır. Bununla birlikte banka kurucuları için de Bankacılık Kanunu’nda öngörülen şartlar bulunmaktadır. Bu şartları taşımayanlar bankaların kurucu ortakları olamazlar. Banka olma şartlarını taşımayanların kuruluş ve faaliyet izinleri BDDK tarafından iptal edilir ya da sınırlandırılır. Bankaların en yüksek karar organı olan Genel Kurul, pay sahiplerinden oluşur ve normal koşullarda yılda bir kez toplanır. Bankacılık Kanunu’na göre, kredi açma yetkisi verilmiş olan üç kuruldan bir tanesi de yönetim kuruludur. Belirli bir meblağın üzerindeki krediler yönetim kurulunun onayı ile açılır. Yönetim kurulu en az beş kişiden oluşur ve banka faaliyetlerini yönlendirir, bankanın para politikasını tespit eder ve politikaların izlenmesini temin edecek şekilde banka işlemlerini denetler. Denetim komitesi ise iki üyeden oluşmakta ve icraî görevi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri arasından seçilmektedir. Bankaların denetimini Banka Müfettişleri yapar. Müfettişlerin, yaptıkları denetim raporlarını (teftiş raporlarını) ve görüşlerini BDDK’ya göndermesi zorunludur. Kuruluş şartlarını yerine getirenler, banka kurma yolunda şu aşamaları takip ederler: (a) Şirket ana sözleşmesi hazırlayıp, imzalarlar ve notere tasdik ettirirler. (b) Şirket ana sözleşmesi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına kuruluş izni için başvururlar. (c) Sanayi ve Ticaret Bakanlığının vereceği anonim şirket kuruluş izninden sonra, BDDK’ya “banka A.Ş.”nin kuruluş izni için başvururlar. (d) BDDK’nın kurul üyelerinin en az beşinin olumlu oy vermesi halinde kuruluş talebi kabul edilmiş olur. (e) Kuruluş iznini ticaret siciline tescil edilerek ilanla birlikte banka anonim şirketi tüzel kişilik kazanmış olur. Bankalar Kanunu’nda belirtilen amaçların gerçekleştirilebilmesi için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuştur. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Kurumun karar organıdır. Kurul, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere yedi üyeden oluşur. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır. Kurumun karar organı bu yedi kişilik kurul üyeleridir. Kurul en az haftada bir defa olmak üzere, gerekli hallerde en az beş üyenin bulunması halinde toplanır. 30 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdaki banka türlerinden hangisi Devletin “veznedarlık” görevini üstlenmiştir? 6. Bankaların ana sözleşmesinde aşağıdaki bilgilerden hanginin yer alması gerekmez? a. Kalkınma a. Kurucuların medeni durumu b. Katılım b. Bankanın ticaret unvanı c. Emisyon c. Banka merkezinin adresi d. Sınaî d. Bankanın amacı e. Mevduat e. Bankanın faaliyet konusu 2. Bankaların kuruluş şartları hangi kurum tarafından belirlenir? 7. Banka Genel Kurulu ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a. TBB a. Yılda en az bir kez toplanır b. BDDK b. İki yılda en az bir kez toplanır c. TMSF c. Yönetim kuruluna hesap verir d. SPK d. Banka yöneticilerinden oluşur e. TOBB e. Denetim kurulunca seçilir 3. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de kurulacak bir bankanın taşıması gereken şatlardan biri değildir? 8. Hangisi banka kurucularının hazırlamaları gereken belgeler arasında yer almaz? a. Ortaklarca imzalanan ana sözleşme a. Anonim şirket olması b. Hisse senetlerinin çıkarılması b. Adlî sicil belgesi nakit karşılığında c. Banka kurucularına ait beyanname c. Hisse senetlerinin nama yazılı olması d. Kurucuların temsile yetkili kişilere verdikleri vekâletname d. Ödenmiş sermayenin en az 50 milyon olması e. Sahip oldukları gayrimenkullerin tapuları e. Ana sözleşmenin Bankacılık uygun düzenlenmesi 9. “Genel müdürlük bankaların en büyük ……. Organıdır” ifadesinin doğru olması için boşluk hangi kelime ile tamamlanmalıdır? Kanunu’na 4. Bankaların kuruluş izni BDDK’nın en az kaç üyesinin imzası ile verilir? a. Denetim b. İcra a. 1 c. Yargı b. 3 d. Karar c. 5 e. Yönetim d. 7 10. Aşağıdakilerden hangisi görevlerinden biri değildir? e. 9 5. Aşağıdakilerden hangisi görevlerinden biri değildir? bankaların a. Bankacılık mevzuatını oluşturmak b. Banka denetimine ilişkin esasları belirlemek a. Finansal aracılık c. Etkin ve şeffaf finansal sistemi oluşturmak b. Kaynak kullanımını iyileştirmek d. Kaydî para yaratmak için çalışmak c. Likidite sağlamak e. Kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak d. Uluslararası ticareti geliştirmek e. Devletin dış politikasını yönlendirmek 31 www.hedefaof.com BDDK’nın Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 1. c Yanıtınız yanlış ise “Bankalar Kanunu’nda Tanımlanan Bankalar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Kalkınma bankalarıdır. Özellikle az gelişmiş ekonomilerde yatırım projelerinin hazırlanması ve değerlendirilmesinde eksikliği duyulan teknik bilgi ve deneyim ihtiyacı ve bu yatırımları için gerekli uzun vadeli fon kaynaklarının bulunabilmesi için kalkınma bankaları kurulmaktadır. 2. b Yanıtınız yanlış ise “BDDK” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. d Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Kuruluş Şartları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 4. c Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’de Banka Kurmanın Şartları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Aynı sicil bölgesinde Merkez adresi değişikliği yapan bir bankanın Ana Sözleşmede “merkez” bölümünde herhangi bir değişiklik yapması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu zorunluluk Merkezin adresinin değişmesi ile sicil bölgesinin değişmesi durumunda söz konusudur. 5. e Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Görevleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. a Yanıtınız yanlış ise “Banka Ana Sözleşmesi Düzenlemek” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Fon Yönetimi Bölümüdür. Bankaların türü para ve sermaye piyasası işlemlerini gerçekleştirecek; mali riskten korunmak; ekonomik gelişmeleri izlemek ve analiz etmek; mevduat ve kredi faiz oranları ile döviz kurlarını belirlemek Fon Yönetimi Bölümünün amaçları arasındadır. 7. a Yanıtınız yanlış ise “Genel Kurul” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. e Yanıtınız yanlış ise “Banka Kurmak İçin Gerekli Belgeler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. b Yanıtınız yanlış ise “Genel Müdürlük” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. d Yanıtınız yanlış ise “BDDK’nın Bankalarla İlgili Görevleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 32 www.hedefaof.com Yararlanılan Kaynaklar Aligil H., Tarih Öncesinde Bankacılık (http://www.blogteb.com/tarih-oncesindebankacilik/). Takan, M. (2011).Bankacılık: Teori, Uygulama ve Yönetim, Nobel yayın, Dağıtım. Türkan, E. (2003). “Türk Bankacılık Sektöründe Aracılık Maliyetleri: Milli Ekonomi Açısından Ayak Bağı Mı?”, ODTÜ Ekonomi Kongresi, Ankara. Banka Kuruluş İşlemleri, (2011). MEB, Ankara. (http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/m odul_pdf/343FBS037.pdf). Yağcılar Göçmen, G. (2011). Türk Bankacılık Sektörünün Rekabet Yapısının Analizi, BDDK Kitapları, No: 10, Ankara. Battal, A., (2007). Bankacılık Kanunu Şerhi (5411 Sayılı Kanun ve Açıklaması), Ankara, Seçkin Yayıncılık. Yurtsever, G. (2009). Teftişten İç Denetime Banka Müfettişliği, BDDK, Yayın No: 265, İstanbul. BDDK- Bankaların kredi işlemlerine ilişkin yönetmelik (http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/27217.ht ml) 1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu Benligiray, Y. ve Banar, K. (2006). Banka ve Sigorta Muhasebesi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları 1707. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 11/2/2008 Tarihli Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Teşkilât Yönetmeliği Bozoklu D. (2003). “Atatürk Döneminde Bankacılık Sistemine ve Gelişimine Genel Bir Bakış”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XIX, Sayı 55. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu http://www.bankakredileri.org/index.php/tag/bankaciligin-gelisimi/ Kalaycı, Ş. (2010). Nedenleri Etkileri ve Sonuçlarıyla Bankacılık Krizleri ve Öncü Göstergeleri, Ankara, Asıl Yayın. http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Raporla r/Diger_Raporlar/2939ODTU-Sunum1.pdf http://www.tbb.org.tr/tr/Banka_ve_Sektor_Bilgil eri/banka_listesi.asp Kuntalp, E. ve Omağ, M. (2006). Banka ve Sigörta Hukuku, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları 1712. Şakar, H. (2000). Genel Bankacılık Bilgileri, Strata Yayıncılık, Yayın No: 4, İstanbul. 33 www.hedefaof.com 2 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Bankaların işlev ve görevlerini daha iyi tanımlayabilecek, Banka faaliyetlerinin nelerden oluştuğunu kavrayabilecek, Türk Bankacılık Mevzuatında düzenlenen banka faaliyetlerinin neler olduğunu tanımlayabilecek, Temel bankacılık faaliyetlerini sıralayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Banka Faaliyetleri Kredi Kartı Mevduat Akreditif Kredi Repo Çek Forfaiting Havale-EFT Ödeme-Tahsilat İçindekiler Giriş Bankacılık Faaliyetlerine Genel Bakış Mevduat İşlemleri Kredi İşlemleri Kredi Kartları Çek İşlemleri Repo-Ters Repo İşlemleri Diğer Bankacılık Faaliyetleri 34 www.hedefaof.com Bankacılık Faaliyetleri GİRİŞ Bankaların faaliyetlerinde tarihten günümüze çok önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişme finansal sistem varolduğu sürece devam edecektir. Özellikle zaman içinde ekonomik birimlerin ihtiyaçları, yeni finansal işlemlerin oluşmasına neden olmaktadır. Bankalar finansal sistemin en önemli aktörleri arasındadır. Bankalar sadece aracılık işlemi yapmaz, aynı zamanda fon arz eden ve talep eden konumunda yer alırlar. Bu durum ise bankaların zamanın ihtiyacına göre yeni ürünler geliştirilmesini ve yeni faaliyet alanları açmasını gerektirir. Diğer yandan teknolojik gelişmeler ve tüketici alışkanlıklarındaki değişimler de bankacılık faaliyetlerinin çeşitlenmesine neden olmaktadır. Teknolojik gelişmeler bankaların bilgi teknolojileri altyapılarını geliştirmelerine neden olmaktadır. Bu durum ise bankaların işlemlerini hem hız hem de etkinlik açısından daha istenebilir hâle getirmektedir. Bunun yanında teknolojik gelişmeler yeni finansal ürünlerin de oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Birer ekonomik birim olan tüketicilerin alışkanlıklarında meydana gelen değişimler bu kesimin bankalardan yeni hizmetler ve yeni bankacılık ürünleri talep etmelerine neden olmaktadır. Bu ekonomik birimler için geçmiş dönemlerde altın yegane yatırım aracı iken günümüzde alternatif birçok yatırım araçları bankalar tarafından türetilmektedir. Bankalar yeni yatırım araçlarına olan ilgi nedeniyle bankacılık faaliyetlerini daha müşteri eksenli bir yapıya dönüştürmektedir. İletişim imkânlarının artması, bankaların sadece yerel değil ülkelerarası finansal işlemler yapma ve hizmetler vermesine yol açmaktadır. Bu yönüyle ülkelerarası bu etkileşimler nedeniyle bankalar başka ülkelerdeki bankacılık faaliyetlerini de ülkemize uyarlamakta ve diğer ülkelere belirli bankacılık faaliyetleri konusunda örnek olmaktadır. Türkiye’de bankaların faaliyetleri yasal ve yönetsel düzenlemelerle belirlenmiştir. Hangi bankanın ne tür faaliyetleri gerçekleştirebileceği Bankacılık Kanunu ve diğer ilgili kanunlarla belirlenmiştir. Diğer yandan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ise bankaların yaptığı faaliyetleri yasal çerçeve içerisinden denetlemekte ve banka faaliyetlerine ilişkin düzenleyici kararlar alabilmektedir. Bankacılık sisteminde güvenin esas olması bankacılık faaliyetlerinin titiz ve güvenilir bir şekilde yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu ünitede bankaların faaliyet konularının neler olduğu tanımlanacaktır. Bankacılık faaliyetlerinden önemli ağırlığa sahip olanlar konu bazında esaslı noktalarına değinilerek anlatılacaktır. BANKACILIK FAALİYETLERİNE GENEL BAKIŞ Bankalar, finansal sistemin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Bankalar fon fazlası olan ekonomik birimlerden fonları toplayıp, bunları fon ihtiyacı olan ekonomik birimlere kullandıran kuruluşlardır. Temelde bu yapısıyla bir aracılık hizmeti veriyor gibi görünen bankalar, aracılık hizmetinin ötesinde fon talep eden ve fon arz eden rollerinin her ikisini de üzerinde toplamaktadır. 35 www.hedefaof.com Diğer yandan bankaların aracılık hizmeti, garantörlük hizmeti, ödeme ve tahsilat hizmeti, dış ticaret finansmanını sağlama gibi hizmetleri de mevcuttur. Günümüzde bankalar teknolojinin etkisiyle hizmet alanlarını oldukça geniş yapıda sürdürmektedir. Bankaların faaliyetleri konusunda ülkelerin yasal mevzuatları ve kendilerine yetki verilmiş özerk kuruluşları bankaların faaliyet alanlarını ve bu faaliyetlere ilişkin sınırları belirleme konusunda önemli rol oynamaktadır. Ülkemizde de yapılan kanuni düzenlemelerle bankaların yapabileceği faaliyetler belirlenmiş, özerk bir kurum olan BDDK tarafından da bankaların faaliyetlerine ilişkin düzenleme ve denetlemelerin yapılabileceği bir sistem benimsenmiştir. Türkiye’de bankaların faaliyetleri konusunda Bankacılık Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bankacılık Kanunu kapsamında bankaların faaliyet konuları aşağıdaki unsurlardan oluşur: • Mevduat kabulü, • Katılım fonu kabulü, • Nakdî, gayrinakdî her cins ve surette kredi verme işlemleri, • Nakdî ve kaydî ödeme ve fon transferi işlemleri, muhabir bankacılık veya çek hesaplarının kullanılması dahil her türlü ödeme ve tahsilat işlemleri, • Çek ve diğer kambiyo senetlerinin iştirası işlemleri, • Saklama hizmetleri, • Kredi kartları, banka kartları ve seyahat çekleri gibi ödeme vasıtalarının ihracı ve bunlarla ilgili faaliyetlerin yürütülmesi işlemleri, • Efektif dahil kambiyo işlemleri; para piyasası araçlarının alım ve satımı; kıymetli maden ve taşların alımı, satımı veya bunların emanete alınması işlemleri, • Ekonomik ve finansal göstergelere, sermaye piyasası araçlarına, mala, kıymetli madenlere ve dövize dayalı; vadeli işlem sözleşmelerinin, opsiyon sözleşmelerinin, birden fazla türev aracı içeren basit veya karmaşık yapıdaki finansal araçların alımı, satımı ve aracılık işlemleri, • Sermaye piyasası araçlarının alım ve satımı ile geri alım veya tekrar satım taahhüdü işlemleri, • Sermaye piyasası araçlarının ihraç veya halka arz yoluyla satışına aracılık işlemleri, • Daha önce ihraç edilmiş olan sermaye piyasası araçlarının aracılık maksadıyla alım satımının yürütülmesi işlemleri, • Başkaları lehine teminat, garanti ve diğer yükümlülüklerin üstlenilmesi gibi garanti işleri, • Yatırım danışmanlığı işlemleri, portföy işletmeciliği ve yönetimi, • Hazine Müsteşarlığı ve/veya TCMB ve kuruluş birlikleri nezdinde oluşturulan bir sözleşme kapsamında üstlenilen yükümlülükler kapsamında alım-satım işlemlerine ilişkin piyasa yapıcılığı, • Faktöring ve forfaiting işlemleri, • Bankalararası piyasada para alım satımı işlemlerine aracılık, • Finansal kiralama (leasing) işlemleri, • Sigorta acenteliği ve bireysel emeklilik aracılık hizmetleri, • BDDK tarafından belirlenecek diğer faaliyetler. Katılım fonu kabulü ve finansal kiralama işlemlerini mevduat bankaları gerçekleştiremezler. Katılım bankaları, mevduat kabulünde bulunamazlar. Kalkınma ve yatırım bankaları ise mevduat ve katılım fonu kabulü faaliyetlerini gerçekleştiremezler. 36 www.hedefaof.com Görüldüğü gibi bankaların faaliyet alanları Kanun’da oldukça geniş tutulmuştur. Bu faaliyetlerin yanında Kanun’da yer almayan, ancak BDDK’nin belirlediği veya izin verdiği başka bankacılık faaliyetleri de mevcuttur. Yukarıda sayılan bankacılık faaliyetlerinin hacimleri bankaların türüne ve hedef aldıkları işlemlere göre değişmektedir. Ancak bankaların esas fonksiyonu olan mevduat toplayıp kredi plase etme (sunma) işlemleri genel olarak daha yüksek hacimde seyretmektedir. Mevduat toplayıp kredi plase etme işlemi, bankalar için insan vücudundaki kan dolaşımı gibidir. Bu yönüyle mevduat-kredi mekanizmasında bir uyumsuzluk olması bankaların diğer faaliyetleri gerçekleştirmesine de olumsuz etkileri olabilecektir. Türkiye’de bankaların gerçekleştirdikleri faaliyetlerde önemli yer tutan işlemlerden bazıları ilerleyen konularda sırasıyla anlatılacaktır. Mevduat İşlemleri Mevduat en genel tanımıyla; belli bir süre sonunda veya istenildiğinde çekilmek üzere bankalara faizle yatırılan parayı ifade eder. Mevduatın getirisi faizdir. Mevduat fon fazlası olan ekonomik birimlerin bu fonu banka veya finans kuruluşlarına kullandırması sonucu getiri elde etme amacı ile oluşturulmuş bir bankacılık ürünüdür. Bankacılık Kanunu’na göre; kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi mevduat kabul edemez, sözü edilen işletmeler ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında mevduat toplama izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamaz. Bankacılık sektöründe birçok banka yer almasına rağmen mevduat toplama yetkisi olan bankalar haricinde diğer bankalar bu işlemi yapamayacaktır. Mevduat bankalar için önemli bir kaynak unsuru olup bankacılık mekanizmasının işleyebilmesi için gerekli temel araçlardan birisidir. Çünkü esasında bankaların temel işleyişi mevduat toplayıp, kredi verme (plase etme) prensibine dayanmaktadır. Fon fazlası olan tasarruf sahiplerinden toplanan mevduatlar için bankalar bir faiz yükümlüğü altına girmektedir. Buna karşın bankalar topladıkları bu mevduatları fon talebinde bulunan ekonomik birimlere kredi verme (plasmanı) şeklinde kullandırarak ise bir faiz getirisi elde etmektedirler. Kredi faiz getirisi ile ödenmesi gereken mevduat faizi yükümlülüğü arasındaki fark bankaların kârının oluşmasında önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle geçmişte bankacılık işlemlerinin ilk uygulamalarında kredi-mevduat sürecinin kâr üzerinde temel belirleyici olduğu görülmektedir. Ancak günümüzde bankacılık işlemlerinin çok geniş bir yelpazeye sahip olması nedeniyle birçok bankacılık ürününün kârın oluşmasına etkide bulunduğu görülmektedir. Ekonomik birimlerin mevduat oluşturma nedenleri temelde üç amaca dayanarak yapılır. Bu amaçlar: • Getiri elde etme amacı, • Saklama ve koruma amacı ve • İşlem amacıdır. Mevduat sahipleri tasarruf sonucu elde ettikleri nakdi bankalara sunarak getiri sağlamayı hedefler. Yatırımcıların herhangi bir yatırıma girebilmesi için tatmin edici bir getiri beklentisinde olmalıdır. Çünkü bu tür yatırımların riskliliği de yüksek olabilmektedir. Yatırımcılar mevduatı sözü edilen yatırımlara göre daha az riskli kabul eder. Eğer mevduattan elde edilecek faiz getirisi genel ekonomik durum içinde diğer yatırımlardan elde edilebilecek getirilere göre yatırımcıyı tatmin edici düzeyde ise yatırımcıların eğilimi bu yönde olacaktır. Bir diğer amaç; vadesiz mevduat sahiplerinin ellerindeki nakdi koruma ve güvenli saklama düşüncesidir. Mevduat sahipleri, paralarının bankalarda daha sağlam korunacağı inancı ile nakitlerinin günlük kullanımlarını aşan kısmını bankalara mevduat olarak yatırmayı tercih etmektedir. 37 www.hedefaof.com Mevduat sahiplerinin mevduatları için belirlenmiş bir vade öngörmemelerinin bir diğer amacı ise işlem amacıdır. Bilindiği gibi günümüzde özellikle birçok işletme nakit işlemlerini banka aracılığı ile yapmaktadır. Özellikle telefon ve internet bankacılığının gelişmesi ile nakde dayalı ödeme ve tahsilatlar fiziki olarak para elde bulundurulmadan rahat ve güvenli bir şekilde yapılabilmektedir. Kısacası bu durumda bankalar işletmelerin kasası gibi hizmet vermektedir. Ekonomik birimlerin tasarruflarını yatırmalarındaki temel hedefler neler olabilir? bankaya mevduat olarak Mevduatların Sınıflandırılması ve Mevduat Türleri Mevduatlar türleri itibarıyla çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulabilir. Bu sınıflandırmaların bazıları aşağıdaki gibidir: • Para birimine göre mevduatlar • Süre esasına göre mevduatlar • Mülkiyet esasına göre mevduatlar • Faiz oranının yapısına göre mevduatlar • Hesabı açtıranın niteliğine göre mevduatlar Mevduat türleri bu sınıflandırmalar kapsamında oluşmaktadır. Bu nedenle mevduat türleri ilgili mevduat sınıflandırması başlığı altında tanımlanacaktır. 1. Para Birimine Göre Mevduatlar Mevduatlar bankalarda oluşturuldukları hesaplarda kullanılan para birimine göre sınıflandırılabilmektedir. Para birimi esas alınarak çok sayıda mevduat türü oluşturulabilmektedir. Ancak Türkiye’de para birimine dayalı olarak oluşturulan mevduat hesapları; • Türk Lirası mevduat ve • Yabancı para mevduat şeklinde türlere ayrılabilir. Bu mevduat türleri, para birimi ve vadelerine göre birbirinden farklı faiz oranları ile getiri sağlayabilmektedir. Söz konusu faiz oranları, bankalar tarafından; ülkedeki enflasyon, genel faiz oranı, döviz kuru gibi makro ekonomik unsurlar dikkate alınarak bağımsız bir şekilde belirlenmektedir. Para birimine göre oluşturulan mevduat türleri aşağıda tanımlanmıştır. a. Türk Lirası Mevduat: Türk Lirası üzerinden bankalar nezdinde açılan mevduat hesaplarına Türk Lirası mevduat hesabı adı verilir. Söz konusu mevduat türü çeşitli vadelerde oluşturulabilmektedir. Türk Lirası mevduatın getirisi de Türk Lirası üzerinden hesaplanmaktadır. Türk Lirası mevduatın getirisini temsil eden faiz oranları vadelere göre değişebilmektedir. b. Yabancı Para Mevduat: Yabancı bir para cinsinden bankalar nezdinde açılan mevduat hesaplarıdır. Yabancı paralı mevduat hesapları “Döviz Tevdiat Hesapları” (DTH) adı altında oluşturulur. Hesaplar yabancı paranın cinsine (ABD doları, Euro, İngiliz Sterlini, İsviçre Frangı vd.) göre izlenir. Döviz tevdiat hesapları da vadelerine göre farklılaşabilmekte ve para birimi ve vadelere göre faiz oranları değişebilmektedir. Döviz tevdiat hesaplarının faiz oranlarının belirlenmesinde, Türkiye’deki makroekonomik göstergeler ile birlikte para biriminin ait olduğu ülke ve bu ülkeyle ilişkili diğer dünya ekonomilerinin makroekonomik göstergeleri rol oynamaktadır. Yabancı paralı mevduatın getirisi de faiz oranının niteliğine göre ilgili para birimi üzerinden hesaplanmaktadır. Yabancı para mevduatta elde edilen faizin yanı sıra oluşan kur farkı da mevduat sahibinin getirisi üzerine etkilidir. Kurdaki bir yükselme faiz gelirinde ulusal para cinsinden artışa neden olurken, kurdaki azalış faiz gelirinde yine ulusal para cinsinden azalmaya neden olacaktır. 38 www.hedefaof.com 2. Süre Esasına Göre Mevduatlar Mevduatın getirisi faiz olup, faiz mevduat sahibinin parasını (nakdini) belirli bir dönem aralığında bankaya kullandırması sonucu elde edilen dönemsel getiridir. Bu nedenle, mevduatın bankaya kullandırılma süresi faiz oranını ve elde edilen getiriyi etkileyecektir. Türk bankacılık sisteminde süre esasına göre mevduatlar dörde ayrılır. Bu mevduat türleri aşağıda yer almaktadır: a. • Vadesiz mevduat • Vadeli mevduat • İhbarlı mevduat • Birikimli mevduat Vadesiz Mevduat: Bankanın izni aranmaksızın hesap sahibi tarafından istenildiği zaman kısmen veya tamamen geri çekilebilen, herhangi bir ihbar veya vade koşulu taşımayan ve faiz tahakkukları yıl sonunda veya hesabın kapatılmasında yapılan mevduattır. Vadesiz mevduat istenildiği zaman bankadan çekilebilme özelliğine sahip olduğundan işletmeler günlük nakit işlemlerini bu hesaplar aracılığıyla kolaylıkla yapabilmekte ve bankalar bu hizmeti vermektedirler. b. Vadeli Mevduat: Sahibi tarafından belirli bir süre için bankalara kullandırılmak amacıyla oluşturulan mevduatlardır. Vadeli mevduatta süreye göre faiz oranı farklılaşabilmektedir. Bankalar rekabet ortamında diğer bankaların vadeli mevduatlar için belirlediği faiz oranlarını ve genel ekonomik durumu dikkate alarak faiz oranlarını serbestçe belirler ve mevduat toplamaya çalışırlar. Genel olarak vadeli mevduatlarda vade uzadıkça faiz oranı artar. Bunun nedeni, bankaların mevduat sahiplerinin nakitlerini daha uzun süre ellerinde tutmak istemesi ve mevduat sahiplerinin de gelecekteki belirsizliklere karşı daha fazla getiri sağlama düşüncesidir. Vadeli mevduat sahiplerinin de bu mevduat türünü tercih etmelerinin amacı, genel olarak vadesiz mevduat sahipleri benzerdir. Özellikle getiri elde etme amacı vadeli mevduatlarda ağır basmakta iken koruma ve işlem amacı daha düşük ağırlığa sahiptir. Vadeli mevduatta faizi elde etme hakkı, belirlenen vade tamamlandığında gerçekleşir. Vade tamamlandığında anlaşılan faiz oranı üzerinden dönemsel faiz getirisi hesaplanır. Vadeli mevduatta yatırılan paranın faizi ile birlikte vade sonu beklenerek çekilmesi esastır. Ancak vade dolmadan da mevduat hesabındaki nakit çekilebilir. Bu durumda vadeli mevduat, vadesiz mevduat gibi işlem görür. Vadeli mevduat oluşturulurken paranın vadeden önce çekilmesi sınırlandırılabilir. Bu durumda banka ve mevduat sahibi vadeye ilişkin sürenin dolmasını bekleyeceklerdir. Vadeli mevduat bankalarca çeşitli vadelerde oluşturulabilmektedir. Türkiye’de oluşturulabilecek vadeli mevduat tipleri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından belirlenmiştir. TCMB’nin yaptığı düzenlemeye göre vadeli mevduatlar; 1 ay, 3 ay, 6 ay ve yıllık faiz ödemeli olarak oluşturulur. Buna göre bankalar vadeli mevduatları aşağıdaki vadelerde oluşturulacaktır: • 1 aya kadar vadeli (1 ay dahil) • 3 aya kadar vadeli (3 ay dahil) • 6 aya kadar vadeli (6 ay dahil) • 1 yıla kadar vadeli • 1 yıl ve daha uzun vadeli Vadeli mevduatlar için minimum bir süre öngörülmemiştir. Bu nedenle; örneğin, 1 aydan daha kısa süreli olarak da vadeli mevduat oluşturulabilecektir. 39 www.hedefaof.com c. İhbarlı Mevduat: Çekileceği tarihten 7 gün önce yazılı bir ihbar verilmek suretiyle çekilebilen mevduat türüdür. İhbarlı mevduat, daha çok vadeli mevduatlarda mevduat sahibinin istediği zaman parasını çekebilmesini sınırlandırmaktadır. Bankalar ellerindeki mevduatlara dayanarak kredi planlamalarını yaptığından mevduatların oluşturulan vadelerden önce bankadan çekilmesinden olumsuz etkilenebilmektedir. Bu amaçla bankalar, ihbarlı mevduatlar oluşturularak mevduatın bankadan çekilmesinin etkisini belli oranda azaltabilmektedir. Belirli bir süre için sınırlandırabilmektedir. İhbarlı mevduatlar daha çok vadeli mevduatlar temel alınarak oluşturulabilmekle birlikte vadesi belirgin olmayan mevduatlar için de oluşturulabilir. d. Birikimli Mevduat: Minimum (asgarî) 5 yıl vade ile açılan, sözleşme ile belirlenen aylık veya 3 aylık sürelerde hesaba para yatırmaya imkân veren mevduat türüdür. Açılan mevduat hesaplarına para yatırılması durumunda mevduatın oluşturulan vadesine göre her bir para yatırma tarihi başlangıç kabul edilerek vade sonu hesaplanacaktır. Bu durumda mevduat hesaplarındaki faiz getirileri farklı zamanlarda gerçekleşecektir. Bu farklılıkların etkilerini giderebilmek amacıyla uzun vadede birikimli mevduatlar oluşturulmuş ve sözleşme ile belirlenmiş aylık veya 3 aylık sürelerde mevduat hesabına ilave para yatırabilme olanağı sağlanmıştır. Böylelikle belirlenen faiz oranından dönemler itibarıyla o an için oluşmuş birikimli anapara üzerinden faiz getirisi oluşacaktır. 3. Mülkiyet Esasına Göre Mevduatlar Hukuki olarak adına mevduat hesabı açtırılan bir kimse bu mevduatın sahibidir. Bir mevduat hesabı başlı başına bir gerçek kişiye ait olabileceği gibi birden fazla kişi de sahibi olabilir. Mülkiyet esasına göre mevduatlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: • Bireysel mevduat • Ortak mevduat a. Bireysel Mevduat: Bir gerçek kişi adına açılan mevduat türüdür. Bireysel mevduatta, mevduatın anaparası ve getirisi üzerinde, mevduat sahibinin tam ve sınırsız yetkisi vardır. Bireysel mevduat üzerinde, mevduat sahibi hariç üçüncü kişilerin hiçbir hak ve tasarruf yetkisi yoktur. b. Ortak Mevduat: Birden fazla kişinin ortak olduğu mevduat türüdür. Ortak mevduatta hesap tüm mevduat ortakları adına açılır. Bu tür hesaplar daha çok eşler, mirasçılar veya tüzel kişiliği bulunmayan şirketlerde ortaklar adına oluşturulur. Sınırlandırılmadıkça hesaba ortak tüm bireylerin getiriden elde edeceği paylar eşit kabul edilir. Bu tür ortak mevduat hesaplarında yer alan nakit üzerine işlem yapma konusunda bütün ortakların onayı gerekmektedir. Ancak yapılan sözleşme ile hesaba ilişkin işlemler konusunda belirli kişi veya kişilere yetki verilebilir. Örneğin tüzel kişiliği olmayan 3 ortaklı bir şirkette bireyler adına oluşturulan bir ortak mevduat hesabında para çekme yetkisi belirlenmiş iki ortağın imzasına bağlı kılınmış olabilir. 4. Faiz Oranının Yapısına Göre Mevduatlar Mevduatların getirisi olan faiz farklı şekillerde belirlenebilmektedir. Faiz oranlarındaki dalgalanmalar mevduat sahiplerinin getirileri üzerine olumlu veya olumsuz etkide bulunabilmektedir. Faiz oranlarının düşmesi durumunda veya düşük seviyede kalması durumunda mevduata yatırılan para alternatif yatırım araçlarından mahrum kalacaktır. Bu durumda tasarruf sahipleri ekonomik konjonktüre göre mevduat getirisi olarak sabit veya değişken faiz oranını tercih edebilecektir. Faiz oranının niteliğine göre mevduat hesapları aşağıdaki türlerden oluşur: • Sabit Faizli Mevduat • Değişken Faizli Mevduat a. Sabit Faizli Mevduat: Sabit faiz getirili mevduatta faiz baştan belirlenen bir oran esas alınarak tespit edilir ve vade sonuna kadar da hiçbir şekilde değiştirilemez. Sabit faiz oranları belirlenmiş bir değer olup dinamik (sürekli değişen) bir ekonomik unsura dayanmaz. Sabit faiz oranlı mevduat hesapları yatırılan anapara değişmediği takdirde sahibine her dönem aynı tutarda getiri sağlar. 40 www.hedefaof.com b. Değişken Faizli Mevduat: Faiz getirisinin sabit bir unsura bağlanmadığı, faiz oranının ülke içinde veya uluslararası düzeyde genel kabul gören bir endeks veya bir değişken gösterge esas alınarak belirlendiği mevduat türüdür. Değişken faizli mevduatlarda, dönemler itibarıyla vade sonunda hak kazanılan faiz getirisi, daha önceden belirlenmiş zaman içinde değişkenlik gösteren bir endeks veya ekonomik gösterge esas alınarak hesaplanır. Değişken faizli mevduatta değişken faizin esas alınacağı unsur ülke içinde veya uluslararası düzeyde genel kabul gören bir değer olmalıdır. Türkiye’de değişken faiz için esas alınabilecek bazı göstergelere örnek olarak; TCMB faiz oranları, Üretici fiyatları endeksi (ÜFE), Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE), İMKB hisse senetleri piyasası bileşik endeksi, vd. verilebilir. Değişken faizle mevduat oluşturulurken bu unsurlar esas alınır. Ancak bu unsurların birebir getiri olarak esas alınması zorunlu değildir. Başka bir deyimle, değişken olan bu unsura bir de sabit bir oran ilave edilebilir veya azaltılabilir. Örneğin; ÜFE esas alınarak oluşturulacak bir mevduatta faiz geliri elde edecek olan mevduat sahibi, mevduatının enflasyondan etkilenmemesi için ÜFE+%5 gibi bir oranı bankadan talep etmesi ekonomik olarak daha akılcı olacaktır. Bu nedenle değişken faizli mevduatlarda faiz oranının sabit bir kısmı da olabilir. Uluslararası düzeyde genel kabul gören bazı değişken faiz oranları da mevcuttur. Bu oranlar daha çok bankaların uluslararası kredi işlemlerinde kullanılmakla birlikte, mevduat açısından da sık başvurulan oranlardır. Özellikle Londra Bankalararası Faiz Oranı (LIBOR), Frankfurt Bankalararası Faiz Oranı (FIBOR) veya uluslararası gelişmiş bir borsa endeksindeki artış oranı değişken faizli mevduatlara esas olabilmektedir. Ülke içindeki faiz oranı ve ekonomik koşullarda belirsizlik olması durumunda veya daha çok getiri sağlama amacı için uygun olması durumunda söz konusu uluslararası göstergeler esas alınarak da mevduatlar oluşturulabilmektedir. Değişken faizli mevduatlarda faiz oranı olarak, vade sonu itibarıyla oluşan faiz oranı esas alınarak faiz getirisi hesaplanır. Bu yönüyle bakıldığında faizin esas alındığı göstergenin dinamik bir yapıya sahip olması nedeniyle dönemler itibarıyla faiz getirisi farklı tutarlarda oluşacaktır. 5. Hesabı Açtıranın Niteliğine Göre Mevduatlar Mevduatlar amaçlarına veya niteliklerine göre de türlere ayrılabilmektedir. Bu sınıflamada bankada mevduatın oluşturulma amacı veya mevduatı kimin açtırdığı önem taşır. Mevduat oluşturmadaki amaç; ticari işlemler için veya ticari olarak bir getiri sağlanması için veya bireysel işlem veya getiri sağlanması için de olabilir. Burada mevduatın oluşturulma amacı, niteliğini etkilemektedir. Nitelikleri açısından mevduat türleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: • Tasarruf mevduatı • Ticarî mevduat • Resmî kuruluşlar mevduatı • Bankalararası mevduat • Diğer kuruluşlar mevduatı a. Tasarruf Mevduatı: Gerçek kişiler tarafından bu ad altında açtırılan ve ticari işlemlere konu olmayan mevduat türüdür. Tasarruf mevduatlarının oluşturulma amaçları hesabı açtıran gerçek kişinin amacına bağlıdır. Tasarruf sahibi gerçek kişi bireysel getiri elde etme amacı, saklama amacı veya işlem amacı ile bu tür bir mevduat oluşturabilir. Bu mevduatlarda bir ticari amaç yoktur, tamamen bireysel amaçlar ön plandadır. b. Ticari Mevduat: Gerçek kişilerin ticari işletmelerine, her çeşit ortaklıklara, kamu iktisadî teşebbüsleri ile bunlara bağlı müessese ve bağlı ortaklıklara, genel ve katma bütçeli kuruluşlarla yerel yönetimlerin ticari işletmelerine, döner sermayeli kuruluşlara, vakıfların, derneklerin, sendikaların, birliklerin ve meslekî kuruluşların kurdukları veya katıldıkları ticari işletmelere, sigorta şirketlerine ait mevduat türüdür. 41 www.hedefaof.com Bu mevduat türünde ticari işletmelerin işlem amaçlı ve getiri elde etme amaçlı davrandıkları görülür. İşletmeler nakde dayalı ticari işlemlerini bu mevduat hesapları üzerinden yürütür. Ticari mevduatlar bankalarda özel bir uzmanlık alanı olup bankalar özellikle kurumsal bazda müşterilerine özel faiz oranları önerebilmektedir. c. Resmî Kuruluşlar Mevduatı: Genel ve katma bütçeli daire ve kurumların, yerel yönetimlerin, mahkemelerin, savcılıkların, icra ve iflas dairelerinin, tereke (miras) hakimliklerinin bankalarda açtırmış olduğu mevduatlardır. Bu tür mevduatlar devlet kurumlarınca bankalarda genellikle işlem amacı için açtırılır. Bir resmî kurum personelinin maaş ödemeleri veya bir mahkemeye ait hizmet bedellerinin ödendiği veya tahsil edildiği hesaplar bu mevduat hesaplarıdır. d. Bankalararası Mevduat: TCMB dahil kamu ve özel sektör bankaları, katılım bankaları (özel finans kurumları) ve özel kanunlarına göre mevduat kabulüne yetkili bulunan kuruluşlara ait mevduata bankalararası mevduat adı verilir. Bankalararası mevduatta, fon fazlası olan banka fon ihtiyacı olan bankaya belirlenen faiz üzerinden fonlarını kullandırır. Bankalar özellikle günlük pozisyon yönetme işlemlerinden dolayı birbirlerine sıklıkla başvururlar. Burada her bankanın birbiri nezdinde oluşturulan mevduat hesapları sayesinde bankaların ihtiyaçları giderilir. e. Diğer Kuruluşlar Mevduatı: Kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kurumlarına, vakıflara, derneklere, meslek teşekküllerine, sendikalara, kanunla veya bir kanuna dayanılarak kurulmuş tasarruf sandıklarına, resmî ve özel idare, müessese ve ortaklıklarla meslekî teşekküllerde yalnız kendi mensuplarına ait olmak üzere sağlık, sosyal yardım ve tasarruf sağlamak amacıyla kurulan sandıklara ait paralar, noter teminat ve emanet paraları, mahkemeler, savcılıklar, icra ve iflas daireleri ve miras hakimlikleri nezdindeki paralar, mahkemelerce yatırma yeri gösterilmek suretiyle yatırılan paralar, yöneticiler tarafından apartman yönetimi ile ilgili olarak yatırılan paralar, elçilik ve konsolosluklara ait paralar, uluslararası kuruluşların Türkiye'deki büro ve temsilciliklerine ait paralar, fonlara ait paralar, genel ve katma bütçeli kuruluşlar içerisinde yer almayan üst kurul, kurul ve kurumların paraları ile bunların dışındaki paralar diğer kuruluşlar mevduatı olarak adlandırılır. Bu tür mevduatlardaki paralar genellikle belirli bir hizmetin görülmesi için kullanılır. Bu nedenle diğer kuruluşlar mevduatları daha çok işlem amacıyla oluşturulmuş hesaplardır. Mevduatların İşleyişi Bir mevduat hesabının açılabilmesi için bankaya bu konuda bir başvuru yapılır. Banka açılması istenilen mevduat türüne göre bir hesap oluşturmak üzere potansiyel mevduat sahibinin (mûdînin) kimlik bilgilerini kayda alır. Mevduat hesabının işleyiş şeklini, mevduat sahibi ve bankanın hak ve yükümlülüklerini gösteren sözleşme niteliğindeki “mevduat hesabı taahhütnamesi” başvuran kimseye imzalatılarak bir mevduat hesabı oluşturulur. Mevduat hesabı açtıracak kişinin hukuken temyiz kudretine sahip ve tasarruf ehliyetini kullanabiliyor olması gerekir. Bunun yanında yaşı küçük olanlar için kanuni temsilcinin (velî, vasi, vb.) onayı ile mevduat hesabı oluşturulabilir. Mevduat sahibi elindeki nakitleri bankada sözü edilen hesaba yatırarak mevduat sürecinin (anapara yatırma ve vade sonunda faiz getirisi elde etme süreci) işlerlik kazanmasını sağlar. Hesapta para bulunmazsa mevduat hesabı iptal veya yok olmaz, ancak mevduat sürecinin işleyişi gerçekleşmez. Kural olarak bankalar mevduat hesabı açtıran her mevduat sahibine bir hesap cüzdanı verirler. Hesap cüzdanı hesaba özel olup mevduat hesabındaki hareketleri gösteren bir belgedir. Mevduat sahipleri çeşitli aralıklarla hesap cüzdanındaki bilgileri banka şubelerinde güncelleyerek hesaplarındaki hareketleri takip edebilirler. Diğer yandan, mevduat hesabı açılması karşılığında hesap cüzdanı yerine makbuz, katılma belgesi, senet ve benzeri belgelerin verilmesi, alınan paraların mevduat sayılmasına engel değildir. Mevduat hesabının oluşmasında asıl olan hesabın açılmasına ilişkin şartların sağlanmış olmasıdır. Günümüzde elektronik bankacılığın gelişimi ile hesap cüzdanının kullanılırlığı azalmış, mevduat hesabı sahipleri kendilerine verilen hesap şifreleri yardımıyla internet üzerinden mevduat hesaplarındaki hareketleri izleyebilmektedir. 42 www.hedefaof.com Banka mevduatı kabul ettiğinde bunu bir kasa tahsil fişi niteliğindeki bir dekontla mevduat hesabına para alındığını belgelendirir. Bu dekontta hesap sahibinin isminin yanında mevduat hesabının numarası, para tutarı, işlemin tarihi ve valör yer alır. Valör, bankaya yatırılan paraya faizin fiilen uygulanmaya başladığı tarihtir. Yatırılan paralar için valör, paranın bankaca fiilen tahsil edildiği tarihi izleyen ilk iş günüdür. Çekilen paralarda ise paranın ödendiği gün valör kabul edilir. Bankada açılan bir mevduata vadesine göre belirlenen faiz esas alınarak faiz tahakkuku gerçekleştirilir. Faiz almaya hak kazanan mevduat sahibinin hesabına faiz tutarı bankaca yatırılır ki bu durum mevduat hesabında bir artışa sebep olacaktır. Hak edilen faiz mevduat hesabına yatırılırken Vergi Kanunları gereği bir vergi kesintisi yapılması gerekiyorsa banka bu vergiyi keserek vergi sonrası net faiz tutarını mevduat hesabına aksettirir. Bugün itibarıyla, Gelir Vergisi Kanunu kapsamında; kişilerin elde ettikleri mevduat faizlerinin % 15’i gelir vergisi kesintisine (stopajına) tabi tutulmaktadır. Örneğin; 1.000 faiz geliri elde eden bir mevduat sahibinden banka vergi sorumlusu sıfatıyla 150 vergi kesintisi yapmak zorundadır. Banka kestiği bu vergiyi ertesi ay içinde vergi dairesine yatıracaktır. Mevduat hesabında yer alan paralar için faiz yürütülmesinde basit faiz formülü kullanılmaktadır. Bu formüle göre tespit edilen faiz tutarı mevduat hesabına yansıtılır. Söz konusu formül gün bazında aşağıda verilmiştir: Örnek: Z Bankasına 12.000 yatırarak, 1 ay vadeli mevduat hesabı açtıran Bay A’nın mevduat hesabına % 20 yıllık faiz yürütülmektedir. Bay A’nın vade dolduğunda elde edeceği faiz tutarı aşağıdaki gibidir. (1 ay 30 gün alınacaktır.) Aylık bazda yapılan faiz hesaplamasında Bay A, bir aylık faiz olarak 197,26’ye hak kazanmıştır. Banka bu faiz tutarından % 15 gelir vergisi kesintisi yaptıktan sonra; 197,26 - (197,26 x 0,15) = 167,67 net faizi mevduat sahibinin hesabına yansıtır. Mevduatlarla İlgili Diğer Konular Bankalar, mevduat hesaplarını Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) görüşü alınmak suretiyle Merkez Bankasınca tespit edilecek vade ve türlerine göre tasnif etmek, tasarruf mevduatını diğer hesaplardan ayırmak zorundadırlar. Bankalar nezdinde açılan mevduat hesapları; vade ve mevduat sahibi (mûdî) bazında oluşturulur. Türkiye’de mevduat hesapları Türk Lirası ve yabancı para üzerinden açılabilmektedir. Bankaların mevduat sahiplerine ödenmesi gereken faizler ve anaparalarını geri alma hakları hiçbir suretle sınırlandırılamaz. Bir vadeli mevduat süresi dolmadan bankadan çekildiğinde vadesiz mevduat gibi işlem görür. Vadesinden önce çekilen vadeli mevduata vadesiz mevduat faiz oranı uygulanır. Bankalar nezdinde oluşturulan mevduatlarda sahibinin en son talebi, işlemi veya herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak 10 yıl içinde aranmayanlar zamanaşımına tâbidir. Söz konusu mevduat hesaplarının zamanaşımına uğraması için hesaplarda 10 yıl süre ile herhangi bir hareket olmamalıdır. Zamanaşımına uğrayan her türlü mevduatlar banka tarafından hak sahibine ulaşılamaması hâlinde, yapılacak ilânı takiben Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) gelir kaydedilir. Bankalar bünyelerinde oluşturulan tasarruf mevduatları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edilir. Bankalar bu sigorta işlemi için prim ödemek zorundadır. Sözü edilen sigorta kapsamında 43 www.hedefaof.com mevduatların 50.000’ye kadar olan kısmı için sigorta yapılır. 50.000’yi aşan kısmı sigorta kapsamı dışındadır. Sigorta işlemindeki bu sınır her bir gerçek kişi mevduat sahibi için ayrı ayrı uygulanır. Örneğin; evli bir çift adına açılan bir ortak mevduat hesabında 90.000 yer aldığı ve hesap üzerinde eşlerin eşit hak sahibi olduğu varsayılırsa; söz konusu hesapta yer alan tutarın tamamı sigorta kapsamında yer alacaktır. TMSF şartların oluşması durumunda banka yönetimine el koyarsa mevduat sahiplerinin hakları bu sigorta kapsamında 50.000’ye kadar karşılanacaktır. Bankalar oluşturdukları mevduat hesapları için vadelere göre TCMB nezdinde zorunlu (munzam) karşılık uygulaması yapacaktır. Böyle bir işlemin yapılması bankaların topladıkları mevduatların tamamını kredi plasmanında kullanamamaları anlamına gelir. Bankaların ellerinde olmayan kaynaklarla müşterilerine kredi kullandırmaları engellenmeye çalışmaktadır. Çünkü bankalar kaydî para oluşturarak kredi tabanlarını genişletmek istemektedirler. Mevduatlar için oluşturulan zorunlu karşılık uygulaması TCMB’nin bir para politikası aracı olup bankaların kredi yoluyla piyasadaki para arzı üzerine etkilerini kontrol etmek amacıyla kullanılır. Türkiye’de bugün uygulanan mevduat zorunlu karşılıkları vadelere göre aşağıdaki gibidir: Tablo 2.1: Mevduat Munzam Karşılıkları Yükümlülükler Zorunlu Karşılık Oranları(%) Vadesiz, ihbarlı mevduatlar ve özel cari hesaplar 11 1 aya kadar vadeli mevduatlar(1 ay dâhil) 11 3 aya kadar vadeli mevduatlar(3 ay dâhil) 11 6 aya kadar vadeli mevduatlar(6 ay dâhil) 8 1 yıla kadar vadeli mevduatlar 6 1 yıl ve 1 yıldan uzun vadeli mevduatlar ile birikimli mevduatlar 5 Yabancı Para Yükümlülükler Zorunlu Karşılık Oranları(%) Vadesiz, ihbarlı DTH/yabancı para özel cari hesaplar ile 1 aya kadar, 3 aya kadar, 6 aya kadar ve 1 yıla kadar vadeli DTH 11 1 yıl ve daha uzun vadeli DTH ile birikimli DTH 9 Yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere bankalar topladıkları mevduatların hepsini kredi olarak plase edememektedirler. Örneğin, 1 ay vadeli olarak oluşturulan 1.000 tutarlı bir mevduatın 110 zorunlu karşılık olarak TCMB nezdinde tutulacak, kalan kısım kredi olarak ihtiyaç sahiplerine sunulabilecektir. Kredi İşlemleri Kredinin; kelime anlamı saygınlık, itibardır. Ekonomik anlamda kredi; fon fazlası olan bir ekonomik birimdeki belli miktardaki tasarrufun geri verilmek üzere bir bedel (faiz) karşılığında bir başka ekonomik birime verilmesidir. Ekonomik sistemde fon fazlası olup bunu başkalarının kullanımına sunmak isteyenlerle fon ihtiyacı olanları buluşturma görevi banka ve finans kuruluşlarına aittir. Bankaların topladıkları mevduatlar yoluyla veya kendi özkaynaklarını kullandırarak fon ihtiyacı olanlara kredi kullandırması tıpkı mevduat toplamak gibi ana görevlerindendir. Çünkü, daha önceden de bahsedildiği gibi bankacılık sistemi mevduat toplayıp kredi plase etme (sunma) prensibine dayanır. Bankalar kullandırdıkları krediler karşılığında faiz getirisi elde ederler. Krediyi kullandırma aşamasında bankalarca bir takım teminat hükümleri ve sistemleri kurulabilir. Bankalar kredileri kullandırırken fon ihtiyacı olanlara itibar derecesi anlamında kredibilite tayin eder. Bankalar müşterilerinin (kredi talep edenlerin) kredibilitelerini yaptığı araştırmalar sonucunda belirler. Yapılan araştırmalar; krediye başvuranın ekonomik sistem içindeki saygınlığının yanı sıra bu kişi veya kuruluşların mevcut mali yapısının ölçülmesi şeklindedir. Bankalar kredibilitesi düşük müşterilerinin kredi taleplerini reddedebilir veya çok ağır şartlarla bir güvence sistemi dahilinde kredi verebilir. 44 www.hedefaof.com Bankacılık Kanunu ilgili maddesinde (m. 48) nelerin kredi olarak değerlendirileceği belirtilmiştir. Buna göre; “bankalarca verilen nakdî krediler ile teminat mektupları, kontrgarantiler, kefaletler, aval, ciro, kabul gibi gayrinakdî krediler ve bu niteliği haiz taahhütler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler, varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdî krediler, tahakkuk etmekle birlikte tahsil edilmemiş faizler, gayrinakdî kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, ters repo işlemlerinden alacaklar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, ortaklık payları ve BDDK tarafından kredi olarak kabul edilen işlemler izlendikleri hesaba bakılmaksızın kredi sayılır.” Bu yönüyle bakıldığında kredinin doğrudan oluşturulmasının yanında bazı işlemlerin de özü itibarıyla kredi olarak değerlendirildiği görülmektedir. Kredilerin Sınıflandırılması ve Kredi Türleri Krediler türleri itibarıyla oldukça çeşitli olmakla birlikte, söz konusu kredi türleri ortak özellikleri dikkate alındığında bir takım sınıflandırmalara tabi tutulabilir. Bu sınıflandırmaların bazıları aşağıdaki gibidir: • Para birimine göre krediler • Süre esasına göre krediler • Kullanım amacına göre krediler • Faiz oranının yapısına göre krediler • Hesabı açtıranın niteliğine göre krediler • Niteliğine göre krediler • Teminatına göre krediler 1. Para Birimine Göre Krediler Krediler bankalar tarafından çeşitli para birimine göre sınıflandırılabilmektedir. Para birimi esas alınarak çok sayıda kredi türü oluşturulabilmektedir. Ancak Türkiye’de para birimine dayalı olarak oluşturulan krediler temel olarak; • Türk Lirası krediler • Yabancı paralı krediler şeklinde türlere ayrılabilir. Söz konusu krediler diğer kredi sınıflandırmasına giren kredi türleriyle karma olarak sunulmaktadır. Yabancı para üzeriden verilen bir konut kredisi bu konuda örnek verilebilir. Para birimine göre oluşturulan kredi türleri aşağıda tanımlanmıştır. a. Türk Lirası Krediler: Bankaların Türk Lirası üzerinden plase ettikleri (sundukları) kredilerdir. Türk Lirası kredilerin getirisi de Türk Lirası üzerinden hesaplanmaktadır. Türk Lirası kredilerin getirisini temsil eden faiz oranları vadelere göre değişebilmektedir. b. Yabancı Paralı Krediler: Bankaların yabancı bir para cinsinden kullandırdıkları kredilerdir. Oluşturulan kredi hesapları yabancı paranın cinsine (ABD doları, Euro, İngiliz Sterlini, İsviçre Frangı vd.) göre izlenir. Yabancı paralı kredilerin getirisi de faiz oranının niteliğine göre ilgili para birimi üzerinden hesaplanmaktadır. Yabancı paralı kredilerin kredi faizlerinin belirlenmesinde ülkedeki faiz oranı ve kur seviyesinin yanı sıra yabancı paranın ait olduğu ülke veya bu ülkenin ekonomisine etki eden ülkelerin faiz oranı, kur seviyesi, dış ticaret hacmi gibi makroekonomik göstergelerde etkilidir. Yabancı paralı kredilerde faizin yanı sıra oluşan kur farkı da krediyi veren bankanın takip etmek zorunda olduğu unsurlardan biridir. Bankalar bu tür kredilerin yönetiminde mevduat-kredi hacminin yanında döviz pozisyonlarını da dikkate almaktadır. Verilen bir yabancı paralı kredi nedeniyle kurdaki bir yükselme bankanın elde edeceği faiz gelirinde ulusal para cinsinden artışa neden olurken, kurdaki azalış faiz gelirinde yine ulusal para cinsinden azalmaya neden olacaktır. 45 www.hedefaof.com 2. Süre 3öre Krediler Bankalar açısından kredinin getirisi faiz olup, söz konusu kredi belirli bir vadede fon ihtiyacı olanlara kullandırılacaktır. Vadenin uzunluğuna göre banka ile fon ihtiyacı olan arasında anlaşılacak olan kredi faiz oranı farklılaşabilecektir. Bankacılık sisteminde genel olarak süre esasına göre krediler aşağıdaki gibidir: • Vadesiz krediler • Kısa vadeli krediler • Orta vadeli krediler • Uzun vadeli krediler a. Vadesiz Krediler: Krediyi veren banka ile kredi talep eden müşterisi arasında kredinin geri ödenmesi için belirli bir süre tespit edilmeyen kredilerdir. Uygulamada görülmesi oldukça az olan bir kredi türüdür. Genellikle bankaların bir kredi sözleşmesine dayanmadan bazı müşterilerine anlık veya günlük olarak sağladığı kredilerdir. b. Kısa Vadeli Krediler: Vadesi 1 yıla kadar olan krediler bu kapsamda değerlendirilir. c. Orta Vadeli Krediler: 1 yıldan 10 yıla kadar vadeli krediler orta vadeli olarak kabul edilir. Bu tür kredilerin vadesi müşterinin amacına göre belirlenir. Örneğin, her ikisi de orta vadede değerlendirilebilecek olan tüketici kredilerinde vade, genellikle konut kredilerine göre daha kısadır. d. Uzun Vadeli Krediler: Vadesi 10 yıl veya daha uzun olan kredilerdir. Uzun vadeli kredilerin bir diğer adı da dönem kredileri olup genellikle yatırım kredilerinde vadeler uzundur. Vadenin uzun olması bankalar açısından belirsizlik kaynağı olduğundan kredi sözleşmesinin durumuna göre dönemler itibarıyla faiz oranlarında farklılaşmalar yapılabilmektedir. 3. Kullanım Amacına Göre Krediler Kredilerin kullanım amacı çeşitli türlere ayrılmasına neden olur. Kredilerin adları kullanılacakları alan veya sektöre göre farklılaşabilir. Kullanım amacına göre krediler aşağıdaki gibi sınıflanabilir: • Üretim kredileri • Tüketim kredileri Diğer yandan krediler yine kullanım amaçlarına göre sektörel veya meslekî olarak da sınıflandırılabilir. Bu tür krediler ise aşağıdaki gibidir: • Tarım kredileri • Meslekî krediler • Konut kredileri • İhracat kredileri Aşağıda bu kredi türlerinin tanımları ayrı ayrı yapılacaktır. a. Üretim Kredileri: Bir üretim işletmesinin kurulması veya mevcut bir üretim işletmesinin üretim faaliyetinin sürdürülmesi amacıyla kullandırılan kredilerdir. Üretim kredileri temel olarak, yatırım ve işletme kredileri olarak ikiye ayrılır. I. Yatırım kredileri; bir üretim işletmesinin kuruluşunda sabit kıymetlerin alımı, yapımı veya inşası için açılan kredilerdir. Fabrika, atölye, imalathane, tesis, otel, yol, köprü, baraj, turistik tesisler vb. yapımı için kullandırılan krediler yatırım kredileridir. Yatırım kredileri, genellikle işletme faaliyete geçip kâr etmeye başladıktan sonra geri ödeneceğinden uzun vadelidir. II. İşletme kredileri ise; faal bir işletmede veya sabit kıymet yatırımları tamamlanmış bir işletmede, üretim sürecinde üretimin aksamaması için hammadde alımı, işçi ücretlerinin ödenmesi, genel giderlerin karşılanması gibi gerekli olan işletme sermayesinin yetersizliği nedeniyle finansman ihtiyacını karşılamak suretiyle kullandırılan kredilerdir. İşletme kredileri, işletmelerin kapasite artırımı veya yenileme yatırımı gibi harcamalarına yönelik değildir. Bu krediler işletmenin sürekliliğini sağlaması üretimin kesilmemesi için kullandırılan kredilerdir. İşletme kredileri genellikle kısa ve orta vadeli olabilir. 46 www.hedefaof.com b. Tüketim Kredileri: Bu tür krediler üreticiden çok tüketiciye yönelik kredilerdir. Tüketicilerin, gelecekte elde edeceği gelirlerinden karşılamak üzere tüketim malları veya hizmetleri almaları amacıyla kullandırılan kredilerdir. Bu krediler genellikle bankalar tarafından oluşturulmakla birlikte malı pazarlayan firmalar tarafından da açılabilir. Örneğin, günümüzde beyaz eşya satıcısı işletmelerin mallarını satmak amacıyla anlaştıkları bankalar üzerinden müşterilerine finansman imkânı sundukları görülmektedir. Kullanım amacına göre krediler bir sektör veya mesleğe yönelik de oluşturulabilmektedir. Bu kredi türlerine ilişkin açıklamalar ise aşağıda verilmiştir. a. Tarım Kredileri: Tarım sektörüne açılan kredilerdir. Tarımsal alanda çalışanların tohum, yem, sulama, hasat kaldırma işlemlerinde ihtiyaçları olan finansmanı sağlamak amacıyla oluşturulan kredilerdir. Genellikle mevsimsel dalgalanmalar nedeniyle mali yapısı bozulan tarım sektörüne fon sağlama amacıyla bankalar tarafından bu tür krediler kullandırılır. Tarımsal krediler teknik bir kredi türü olup kredi desteği belirli ölçütlere bağlanmış olabilir. Örneğin belirli bir tür süt ineğinin yetiştirilmesi için bu tür krediler kullandırılabilir. Ülkemizde genellikle Devletin sahibi olduğu bir banka olan T.C. Ziraat Bankası AŞ. tarımsal kredi sunumunda öndedir. b. Meslekî Krediler: Küçük esnaf, sanatkâr ve serbest meslek erbabına açılan kredilerdir. Bu tür krediler daha çok kredi imkânları kısıtlı olan küçük ölçekli işletmelere yöneliktir. Bankaların esnaf kredisi veya KOBİ kredisi adı altındaki krediler bu tür kredilere örnektir. Bu krediler küçük işletmelere finansman desteği sağlamak amacıyla kullandırılır. Küçük işletmeler bu kredileri yatırım veya işletme sermayesi ihtiyacı için kullanabilirler. Birçok bankanın bu tür kredileri sunduğu görülmekle birlikte, ülkemizde yine Devletin sahibi olduğu bir banka olan T.C. Halkbank AŞ. ile bu tür kredileri sağlama görevini yerine getirdiği görülmektedir. c. İhracat Kredileri: İhraç edilen malların finansmanı için kullandırılan kredilerdir. Genellikle yurtdışına ihraç edilen malların üretimden gümrüklemeye kadar işletmelerin ihtiyacı olan finansmanı karşılama amacıyla kullandırılan kredilerdir. Bu tür krediler ihracatçı firmalar için kullandırılır. Bankalar ihracat şartı ile kredi sunumunda bulunur. Birçok banka ihracatın finansmanı için çeşitli krediler kullandırmakla birlikte, ülkemizde Devletin sahibi olduğu bir banka olan T.C. Eximbank AŞ. ile bu tür kredileri sağlama görevini yerine getirdiği görülmektedir. d. Konut Kredileri: Konut alımları ve yatırımlarını finanse etmek amacıyla fon ihtiyacı olanlara kullandırılan kredilerdir. Bu krediler, çeşitli amaçlarla (kullanma veya yatırım) konut alma durumunda olanlara genellikle uzun vadeli olarak sunulan kredilerdir. Konut kredileri Türkiye’de konut finansmanı sistemi (mortgage) dâhilinde kullandırılır. Bu sistem dahilinde konut finansmanı kuruluşları tüketicilere (kredi talep edenlere) sözleşme öncesinde kredi işlemleri ile ilgili genel bilgiler vermek ve tüketiciye teklif ettikleri kredi sözleşmesinin koşullarını içeren “Sözleşme Öncesi Bilgi Formu” düzenlemek zorundadır. Tüketici teklifi kabul edip etmemekte serbesttir. Sözleşme Öncesi Bilgi Formunun tüketiciye verilmesini takip eden 1 iş günü geçmeden imzalanan sözleşme geçersizdir. Konut finansmanı sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur. Diğer yandan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), bankaların 1 Ocak 2011'den itibaren kullandıracağı konut kredileriyle, konut teminatı altında kullandırılacak tüketici kredilerinde, kredi tutarının teminata konu olan gayrimenkulün değerinin % 75'ini aşmamasını karara bağlamıştır. Bu düzenleme ile bankaların konut kredisi olarak kullandırabilecekleri tutar, ilgili konutun eksper (değerleme uzmanı) tarafından tespit edilmiş değerinin en fazla % 75’i kadardır. Konut kredileri bireysel olarak bankalardan talep edilebileceği gibi konut satışı yapan kuruluş tarafından anlaşmalı olarak müşterilerine de kullandırılabilir. Bu konuda günümüzde özellikle konut projelerinin finansmanı noktasında inşaat ve gayrimenkul şirketleri bankalarla anlaşarak çeşitli kampanyalar dahilinde konut satışı yapmak amacıyla müşterilerini kredi kullanmaya yönlendirmektedir. 47 www.hedefaof.com 4. Faiz Oranının Yapısına Göre Krediler Kredi kullanacak ekonomik birimler ekonomik duruma göre sabit veya değişken faizli olarak borçlanmayı tercih edebilmektedir. Faiz oranının niteliğine göre krediler temel olarak aşağıdaki gibi sıralanabilir: • Sabit Faizli Krediler • Değişken Faizli Krediler • Sıfır Faizli Krediler a. Sabit Faizli Krediler: Sabit faiz getirili kredilerde faiz baştan belirlenen bir oran esas alınarak tespit edilir ve vade sonuna kadar da hiçbir şekilde değiştirilemez. Sabit faiz oranlı krediler çekilen kredi tutarı değişmediği takdirde borçlu kimse her dönem aynı tutarda anapara+faiz ödemesini yerine getirir. b. Değişken Faizli Krediler: Faizin sabit bir unsura bağlanmadığı, faiz oranının ülke içinde veya uluslararası düzeyde genel kabul gören bir endeks veya bir değişken gösterge esas alınarak belirlendiği kredi türüdür. Değişken faizli kredilerde, dönemler itibarıyla vade sonunda yapılacak ödeme, daha önceden belirlenmiş zaman içinde değişkenlik gösteren bir endeks veya ekonomik gösterge esas alınarak hesaplanır. Değişken faizli kredilerde değişken faizin esas alınacağı unsur ülke içinde veya uluslararası düzeyde genel kabul gören bir değer olmalıdır. Türkiye’de değişken faiz için esas alınabilecek bazı göstergelere örnek olarak; TCMB faiz oranları, Üretici fiyatları endeksi (ÜFE), Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE), İMKB hisse senetleri piyasası bileşik endeksi, vd. verilebilir. Değişken faizli kredilerde faiz oranı olarak vade sonu itibarıyla oluşan faiz oranı esas alınarak faiz ödemeleri hesaplanır. Bu yönüyle bakıldığında faizin esas alındığı göstergenin dinamik bir yapıya sahip olması nedeniyle dönemler itibarıyla anapara ve faiz ödemeleri farklı tutarlarda oluşacaktır. c. Sıfır Faizli Krediler: Bu kredi türünde belirli bir süre için (genellikle kısa süre) bankaların müşterilerine faizsiz kredi kullandırdığı kredilerdir. Bu kredilere günlük hayatta çok sıklıkla kullanılan kredi kartları örnek olarak verilebilir. Belirli bir süre içinde kredi kartını kullanan kişilerin yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda faiz ve ceza uygulanır. Ancak belirlenen süre içinde yapılan ödemelerde herhangi bir faiz söz konusu olmayacaktır. Bu tür krediler genellikle kişilerin nakitlerinin bankacılık sistemi içerisine girmesini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Bankalar burada hem kredi kullandıran hem de aracılık yapan bir pozisyona sahiptir. 5. Hesabı Açtıranın Niteliğine Göre Krediler Krediler bankada oluşturulması sürecinde kredi borçlusunun kim olduğunu esas alan sınıflandırmadır. Söz konusu krediler krediyi kullanan kişiye göre farklı düzenlemeler içerebilmektedir. Bu nedenledir ki bankalar kredi kullandırma konusunda krediyi kullanan kişiye göre farklı birimler oluşturmakta ve bu kredi konularında uzman kişileri çalıştırmaktadırlar. Hesabı açtıranın niteliği açısından kredi türleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: • Kamu Kredileri • Bireysel Krediler • Kurumsal Krediler a. Kamu Kredileri: Bankalar tarafından; Devlet, özel idare, belediye, köy gibi kamu tüzel kişilerine açılan kredilerdir. Kamu kurumları tüzel kişiliğe sahip olmakla birlikte kamu kredileri kamuya özel krediler olduğundan kurumsal kredilerden farklılaşır. Özellikle teminat sistemleri ve diğer kredi sözleşmesi unsurları kamu kredilerinde kurumsal kredilere göre farklılaşabilmektedir. b. Bireysel Krediler: Günümüzde bankaların çok yoğun olarak üzerine çalıştığı bireylerin ihtiyaç veya yatırım harcamalarını finanse edebilmek amacıyla oluşturulmuş kredilerdir. Bireysel krediler bankalar arasında ciddi rekabet ortamı oluşmasını sağlamış ve bankaların müşteri 48 www.hedefaof.com ilişkilerini ön plana almalarına neden olmuştur. Bireysel krediler bireylerin krediyi kullanacakları harcama alanı ve konusuna göre çeşitlendirilmiştir. Harcama alanı ve konusuna göre çeşitlendirilmiş krediler farklı faiz oranları ve farklı ödeme seçenekleri ile oldukça geniş kredi ürünleri ortaya çıkarmaktadır. c. Kurumsal Krediler: Kurumsal krediler; bankaların kurumsal nitelikli kredi müşterilerine kullanmaları için ve bir limit dâhilinde kalmak koşuluyla teminatsız (açık) veya teminatlı olarak kullandırılan Türk Lirası nakit kredilerdir. Kurumsal krediler bankaların özel önem verdiği bir alan olup bu konuda farklı kredi ürünlerini kullanabilmektedirler. Kurumsal kredilerin iki türde kullandırmak mümkündür: Rötatif Döviz Kredisi: Faiz tahsilatları dönemsel olarak 3 ayda bir yapılan, kısa süreli nakit ihtiyacının karşılanması amacıyla kullandırılan, belirli bir vade içermeyen döviz kredisidir. Bu krediler ihracat işlemlerinde kullanılmakta olup kredinin rotatif kullanımı sayesinde finansal planlamalarda kolaylık ve esneklik sağlar. Spot Krediler: Kredi kullandırma aşamasında tespit olunan faiz oranının vade sonuna kadar değiştirilmediği, faiz ile vergi vs. kesintilerin, üzerinde mutabık kalınan dönemlerde, anaparanın ise kredi vadesi sonunda bir kerede ödendiği kredi türüdür. Söz konusu kredi uygulamasında anaparanın erken ödenmesi, ancak bankanın onayı ve belirleyeceği esaslar çerçevesinde mümkündür. Ticari kredi kullanmak isteyen tüm firmalar bu krediden yararlanabilir. 6. Niteliğine Göre Krediler Kredileri yapı ve niteliğine göre de sınıflamak mümkündür. Çünkü kredi sadece nakde veya paraya dayalı değil, mala dayalı olarak da kullandırılabilir. Temel olarak bankalar nakdi kredi plasmanı (sunumu) sağlamakla birlikte bazı krediler mala veya bir maddi unsura dayalı olarak oluşturulmuştur. Bu kredilere örnek olarak aşağıdaki kredi türleri verilebilir: • Nakdi krediler • Gayrinakdi krediler a. Nakdi Krediler: Bankalarca para ve para hükmündeki unsurların verilmesi suretiyle kullandırılan kredilerdir. Bankaların genellikle yoğun olarak kullandırdığı kredi türü bu kapsamdadır. b. Gayrinakdi Krediler: Gayri nakdi kredi, bankanın para ödemeyip, olumsuz bir durumun (riskin) gerçekleşmesi hâlinde ortaya çıkacak zararın sorumluluğunu yüklendiği, ödemeyi, korkulan olayın gerçekleşmesi hâlinde yaptığı kredi türüdür. Banka tarafından verilen teminat mektupları, kefaletler, aval, ciro, kabul ve benzeri işlemleri gayri nakdi kredi olarak değerlendirmiştir. Gayrinakdi krediler daha çok bir alacak esas alınarak oluşturulan krediler olmakla birlikte mala veya maddi olamayan bir unsura bağlı olarak da oluşturulabilmektedir. Mal Şeklindeki Krediler: Bankalarca kredinin bedeli sonradan tahsil edilmek üzere mal şeklinde verilmesine dayanan kredilerdir. Maddi Olmayan Krediler: Nakit ya da mal şeklinde olmasızın kredi açanın (bankanın) itibarını ortaya koyarak imzası karşılığı açtığı kredilerdir. 7. Teminatına Göre Krediler Kredilerde teminat sistemi önemli bir konudur. Özellikle kredilerin geri döndürülememe yani krediyi kullanan tarafından ödenmemesi riskine karşı kredileri teminatlandırma işlemleri yapılmaktadır. Bu amaçla bankalarca teminata dayanan ve dayanmayan krediler oluşturulmuştur. Teminatına göre krediler aşağıdaki gibi sıralanmıştır. a. • Açık krediler • Teminatlı krediler • Teminat mektupları Açık Krediler: Bankalar tarafından oluşturulan kişisel borçlanmaya dayalı ve sadece borçlunun imzası karşılığı verilen kredilerdir. Bu kredide borçlunun piyasadaki itibarı, ahlaki durumu, mal varlığı, birinci derecede önemlidir. İtibarlı kişi ve kurumlara herhangi bir teminat göstermeksizin verilen kredilerdir. 49 www.hedefaof.com b. Teminatlı Krediler: Bu krediler kredi kullananın kullandığı kredi tutarı için ya başkasının kefil sıfatıyla ya da krediyi kullananın bazı mal varlıklarını teminat göstererek ya da rızası alınmış olmak şartıyla başkasının malını teminat göstererek oluşturulan kredilerdir. Açıklamadan da anlaşılacağı üzere, bu krediler kefalet karşılığı veya maddi teminat karşılığı oluşturulur. Kefalet karşılığı krediler; borçlunun borcuna üçüncü bir kişinin imzası ile kefil olduğu, başka bir deyişle borçlunun borcunu ödemediği takdirde ödemeyi kefilinin üstlendiği kredilerdir. Maddi teminat karşılığı krediler ise, kredinin teminatı olarak mal, gayrimenkul ipoteği, işletme rehni, nakit, kıymetli madenler ve taşlar, hisse senedi ve tahvil vb. gibi maddi bir teminat alınmıştır. Bu maddi teminatların krediyi kullananın mülkiyetinde olması şartı yoktur. Kredi borçlusu kişi örneğin bir arkadaşının evini ipotek ettirerek kredi çekebilir. c. Teminat Mektupları: Teminat mektubu, borçlunun alacaklıya karşı üstlendiği yükümlülüğün yerine getirilmesini garanti etmek üzere banka tarafından alacaklıya verilen mektuptur. Bu mektupla banka, borçlunun üzerine aldığı yükümlülüğü alacaklı ile aralarındaki sözleşme koşullarına uygun olarak yerine getirmemesi hâlinde alacaklının talebi ile hiçbir itiraza gerek kalmadan teminat mektubunda yazılı olan tutarı alacaklıya ödemeyi taahhüt etmektedir. Teminat mektupları günümüzde birçok işlemde kullanılmaktadır. Özellikle ihale yoluyla alınacak işlerde ihale bedelinin teminatı olmak üzere teminat mektupları kullanılmaktadır. Teminat mektupları bankadan alındığı anda kredi niteliği kazanmaz, mektuplar borçların ödenemeyip kullanıldığı anda kredi niteliği kazanır. Teminat mektubu sistemi, kredilere göre daha esnek ve prosedürü daha az olan bir yapıya sahiptir. Kredilerin Açılması ve İşleyişi Bankacılık Kanunu’na göre kredi açma yetkisi banka yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu; kredi açma, onay verme ve diğer idarî esaslara ilişkin politikaları oluşturmak, bunların uygulanmasını ve izlenmesini sağlamak ve gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Yönetim kurulu kredi açma yetkisini hukuki ve yönetsel düzenlemeler çerçevesinde kredi komitesine veya genel müdürlüğe devredebilir. Banka genel müdürlüğü kendisine devredilen kredi açma yetkisini diğer birimleri, bölge müdürlükleri veya şubeleri aracılığıyla da kullanabilir. Günümüzde bankaların kredi uygulamalarında kredi açma yetkisinin genel müdürlük gözetiminde şubeler aracılığıyla kullandırıldığı görülmektedir. Kredinin türü ve büyüklüğüne göre kredinin açılması konusunda genel müdürlük, kredi komitesi ve banka yönetim kurulu onay vermektedir. Bankalar kredi alacaklarını, kredi kullananlar bazında oluşturdukları hesaplarda takip ederler. Bu hesaplarda verilen kredinin anaparası ve o ana kadar tahakkuk eden faizleri ayrı ayrı takip edilir. Krediler vadeleri itibarıyla takip edilir ve vade geldiğinde ilgili tahsilatlar yapılır. Bankalar, kredileri nedeniyle maruz kalınacak riskleri ölçmek, karşı tarafın mali gücünü düzenli olarak analiz etmek ve izlemek, gerekli bilgi ve belgeleri temin etmek ve bunlara ilişkin esasları belirlemek zorundadır. Kredi hesabında yer alan alacaklar için faiz yürütülmesinde basit faiz formülü kullanılmaktadır. Bu formüle göre tespit edilen faiz tutarı kredi faizi alacağı hesabına yansıtılır. Söz konusu formül gün bazında aşağıda verilmiştir: Yukarıda verilen formül basit faizi esas almakta olup kredinin belirli bir vade sonunda bir seferde ödenmesini varsaymaktadır. Oysa gerçek hayatta krediler bankalara çeşitli dönemler itibarıyla anapara ve faiz olara ödenmesini esas almaktadır. Bu amaçla kredinin geri ödenmesinde dönemler itibarıyla ödenecek taksiti esas alan formül aşağıda yer almaktadır. 50 www.hedefaof.com Örnek: Bay (A) bir bankadan 2012 yılında belirli bir tarihte 50.000 kredi çekmiştir. Kredi 5 yılda eşit taksitler hâlinde ödenecek olup kredinin faiz oranı yıllık % 12’dir. Bu bilgilere göre her yıl ödenmesi gereken taksit tutarını yukarıdaki formülden hesaplayalım. Buna göre Bay (A) her yıl 13.870,49 olmak üzere toplamda 69.352,43 ödeyecektir. Banka tarafından Bay (A)’ya verilecek kredi geri ödeme tablosunda taksit anapara ve faiz tutarları ayrıntılı olarak aşağıdaki gibi görülecektir. Tablo 2.2: Geri Ödeme Planı Örneği Taksit Faiz Oranı Faiz Anapara Kalan Anapara 1. Taksit 13.870,49 0,12 6.000,00 7.870,49 42.129,51 2. Taksit 13.870,49 0,12 5.055,54 8.814,94 33.314,57 3. Taksit 13.870,49 0,12 3.997,75 9.872,74 23.441,83 4. Taksit 13.870,49 0,12 2.813,02 11.057,47 12.384,36 5. Taksit 13.870,49 0,12 1.486,12 12.384,36 0,00 TOPLAM 69.352,43 19.352,43 50.000,00 Genel olarak kredi faizleri sabit olarak belirlenmekle birlikte kredinin türüne göre değişken faiz oranlı veya artan faiz oranlı olarak da belirlenebilir. Kredilerde Karşılıklar, Teminatlar ve Sınırlamalar Bankalar verdikleri krediler nedeniyle oluşabilecek olumsuz durumları takip etmek durumundadır. Bu amaçla kredi müşterilerini içeren bir risk gruplaması yaparak müşteri bazında riskliliklerini izlemelidir. Risklilik durumuna göre uygun karşılıklar ayrılması veya ek teminatlar talep edilmesi gerekmektedir. Bankacılık Kanunu; “bankaların, krediler ve diğer alacaklarla ilgili olarak, doğmuş veya doğması muhtemel zararların karşılanması ve bunlar dışında kalan varlıkların değer azalışları için yeterli düzeyde karşılık ayrılmasına, aktiflerin kalitesine ve sınıflandırılmasına, garantilerin ve teminatların alınmasına, bunların değerinin ve güvenilirliğinin ölçülmesine, takibe alınan kredilerin izlenmesine ve vadesi dolmuş kredilerin geri ödenmesine ilişkin politikaları oluşturmak ve uygulamak, bunları düzenli olarak gözden geçirmek, tüm bu hususları icra edebilecek gerekli yapıları tesis etmek ve işletmek zorunda” olduğu belirlemiştir. Bankacılık Kanunu’na göre; bankalarca bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna kullandırılabilecek kredilerin toplamı özkaynakların % 25’ini aşamaz. Bankalarca hâkim ortak veya nitelikli pay sahibi olup olmadıklarına bakılmaksızın bankaların sermayesinin % 1 ve daha fazla payına sahip olup pay defterine kayıtlı olan tüm ortaklarına ve bunlarla risk grubu oluşturan kişilere kullandırılacak kredilerin toplamı özkaynaklarının % 50’sini aşamaz. 51 www.hedefaof.com Diğer yandan bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna özkaynakların % 10’u veya daha fazlası oranında kullandırılan krediler büyük kredi sayılır ve bunların toplamı özkaynakların 8 katını aşamaz. Herhangi bir kredi sınırlandırmasına tabi olmayan kredilerden bazıları ise aşağıda belirtilmiştir: • Karşılığı nakit, nakit benzeri kıymet ve hesaplar ile kıymetli maden olan işlemler, • Hazine Müsteşarlığı, TCMB, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve TOKİ Başkanlığıyla yapılan işlemler ile bu kurumlarca çıkarılan ya da ödenmesi garanti edilen bono, tahvil ve benzeri menkul kıymetler karşılığı yapılan işlemler, • TCMB nezdindeki piyasalarda veya kanunla teşkilatlanmış diğer para piyasalarında yapılan işlemler, • Her türlü sermaye artırımları dolayısıyla bedelsiz edinilen ortaklık payları ile ortaklık paylarının herhangi bir fon çıkışı gerektirmeyen değer artışları, • Bankaların kendi aralarındaki işlemler. Bankacılık Kanunu’na göre; bankaların, krediler ve diğer alacaklarıyla ilgili olarak, doğmuş veya doğması muhtemel zararların karşılanması amacıyla yapması gereken temel işlemler hangileridir? Kredi Kartları Bankacılık dilinde kredi kartı; nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımı veya nakit çekme olanağı sağlayan basılı plastik kart veya herhangi bir fizikî varlığı bulunmayan kart numarasıdır. Bankalar kanunlara ve yönetsel düzenlemelere göre oluşturdukları kredi kartı hesapları ile müşterilerine nakit kullanmaksızın ödemelerini bu hesap aracılığıyla gerçekleştirmelerini sağlar. Kredi Kartlarına İlişkin Bazı Kavramlar Kredi kartları açısından bir takım kavramlar aşağıda verilmiştir: Son ödeme tarihi: Kart sahibinin, dönem borcunu veya ödemesi gereken asgarî tutarını gecikmeye düşmeden ödeyebileceği son gününü ifade eder. Dönem borcu: Hesap kesim tarihine kadar oluşan borç ve alacak kayıtlarının bakiyesi ile önceki hesap özeti bakiyesinin toplamıdır. Asgarî tutar: Dönem borcunun ödenmesi gereken en az tutarıdır. Kanunen sözleşmede belirtilen asgari tutar, dönem borcunun % 20’sinden aşağı olamaz. BDDK, Hazine Müsteşarlığı ve TCMB’nin olumlu görüşünü alarak bu oranı % 40’a kadar arttırmaya, arttırdığı oranı % 20’ye kadar düşürmeye yetkilidir. Bugün için asgari tutara ilişkin oran, dönem borcunun % 25’idir. Üye işyeri: Üye işyeri anlaşması yapan kuruluşlar ile yaptığı sözleşme çerçevesinde kart hamiline mal ve hizmet satmayı veya nakit temin etmeyi kabul eden gerçek veya tüzel kişidir. Kart hamili: Banka kartı veya kredi kartı hizmetlerinden yararlanan gerçek veya tüzel kişidir. PoS (Point of Sale) makinesi: Kredi kartı veya banka kartı üzerindeki manyetik bant veya benzeri teknolojik araçlarda yer alan kart ve kimlik belgelerini esas alarak, her türlü mal ve hizmet alımında, alacak veya nakit ödeme belgesi hazırlanmasında kullanılan elektronik cihazdır. Bu makineyi genellikle üye işyerlerine bankalar tarafından verilir. Satış için kartın bu makineye okutturulması gerekir. Banka merkezi ile bağlantı kuran makine müşterinin kredi limitlerine göre mal bedeli karşılar. Harcama belgesi: Banka kartı veya kredi kartı ile yapılan işlemler ile ilgili olarak üye işyeri tarafından düzenlenen, kart hamilinin işlemden doğan borcu ile diğer bilgileri gösteren ve kart hamilinin kimliğinin bir kod numarası, şifre veya kimliği belirleyici başka bir yöntemle belirlendiği hâller dışında 52 www.hedefaof.com kart hamili tarafından imzalanan belgedir. Bu belgelere “kredi kartı slipi” adı verilir ve genellikle alışveriş sonrası POS makinası tarafından üretilir. Nakit ödeme belgesi: Bankalarca veya yetkili üye işyerlerince banka kartı veya kredi kartı hamiline yapılan nakit ödemelerde düzenlenerek, kart hamilinin kimliğinin bir kod numarası, şifre veya kimliği belirleyici başka bir yöntemle belirlendiği hâller dışında kart hamili tarafından imzalanan belgedir. Kredi Kartlarının İşleyişi Banka yapılan alışverişlerde söz konusu hesaptan bir nevi kısa vadeli ve faizsiz kredi kullandırır. Daha sonra dönemler itibarıyla müşterisi için bu hesaplardan yaptığı alışveriş bedelinin ödenmesi için bir kredi kartı hesap özeti (hesap ekstresi) gönderir. Gönderilen hesap özetinde dönem borcunun toplam tutarı, son ödeme tarihi, asgari ödeme tutarı ve diğer bilgileri yer alır. Kredi kartı müşterisi belirtilen süre içinde borcunu öderse herhangi bir faiz giderine katlanmaz. Eğer dönem borcunu ödemez veya borcunun bir kısmını öderse bu durumda ödenmeyen borç tutarı için gecikme faiz oranı hesaplanır. Kısacası, kredi kartları işleyiş açısından, bankaların müşterilerine sıfır faizli kısa vadeli kredi sağlama işlevi görür. Bu sayede bankalar ticari hayatta paranın bankacılık sistemine girerek dolaşımının gerçekleşmesini sağlar. Bankalar, talepte bulunmayan veya sözleşme imzalamayan kişiler adına hiçbir şekilde kart veremezler. Bankalar, kartların düzenli ve güvenli kullanımı ile bildirim, talep, şikâyet ve itirazlara ilişkin gerekli tedbirleri almaya yönelik sistemi kurmak ve kesintisiz olarak açık tutmakla yükümlüdür. Bankalar, kartın verilmesi anında kart hamilini yeteri derecede bilgilendirmek ve talep edilmesi hâlinde, gerçekleştirilmiş işlemlere ait kayıtları 30 günü geçmemek üzere işlemin yapısına uygun bir süre zarfında sağlamakla yükümlüdür. Bankalar, kartların kullanılması bir kod numarası, şifre ya da kimliği belirleyici başka bir yöntemin kullanılmasını gerektiriyorsa, bu tür bilgilerin gizli kalması amacıyla gerekli önlemleri almak ve harcama ve alacak belgesinin müşteri nüshası üzerinde ve yazışmalarda kart numarasının açıkça yer almasını engellemekle yükümlüdür. Bankalar, banka kartı ve kredi kartlarının asıl kart hamiline teslim edilmesini sağlayacak önlemleri almak zorundadır. Kart hamilinin talebi üzerine üçüncü kişiler adına asıl karta bağlı ve asıl kart limitini aşmamak kaydı ile ek kredi kartı düzenlenebilir. Bankalar kredi kartı hesap özeti düzenlenmesi, yazılı veya kart hamilinin talebi üzerine elektronik ortam veya başka etkin yollarla bildirilmesi zorunludur. Kredi kartı ile yapılan işlemlere, son ödeme tarihinden itibaren 10 gün içinde, kart çıkaran kuruluşa başvurmak suretiyle itiraz edilebilir. Kredi kartı hamili, yapacağı başvuruda, hesap özetinin hangi unsurlarına itiraz ettiğini gerekçesiyle belirtmek zorundadır. Süresi içerisinde itiraz edilmeyen hesap özeti kesinleşir. Kart çıkaran kuruluşlar, kart ve ek kart hamillerinin kart kullanımıyla ilgili olarak yapacakları şikâyet ve itiraz başvurularını, başvuru tarihinden itibaren 20 gün içinde gerekçeli bir şekilde cevaplandırmak zorundadır. Asgarî tutarın son ödeme tarihini takip eden 3 ay içinde ödenmemesi durumunda banka tarafından kart hamiline yapılacak bildirimden itibaren 1 aylık süre içerisinde bu tutarın ödenmemesi ya da banka kartı ile kredi kartı kullanımından dolayı adlî cezaların uygulanması hâlinde, ilgili kart çıkaran banka tarafından kart hamiline verilen kredi kartları iptal edilir ve borcun tamamı ödeninceye kadar yeni kredi kartı düzenlenemez. Bankalar, kredi kartı almak isteyen kişilerin yasaklılık veya engel durumu, ekonomik ve sosyal durumu, aylık veya yıllık ortalama geliri, diğer kart çıkaran kuruluşlarca bu kişilere tahsis edilen kredi kartı limiti, bir model veya skorlama sistemi sonuçları, müşterini tanı ilkeleri çerçevesinde temin edilecek 53 www.hedefaof.com bilgileri dikkate alarak yapacakları değerlendirmeye istinaden kullanım limiti tespit etmek zorundadır. Kart çıkaran kuruluşlar kart limitlerini duruma göre güncelleyebilirler. Kart çıkaran kuruluşlar, kart hamilleri talep etmedikçe kart limitlerini artıramazlar. Kart hamillerinin harcamalarıyla kart limitlerini aşmaları hâlinde, aşılan miktara işlem tarihi ile ödeme tarihi arasındaki süre için, sözleşme faizinden başka herhangi bir ücret talep edilemez. Kart çıkaran kuruluş tarafından bir gerçek kişinin sahip olduğu tüm kredi kartları için tanınacak toplam kredi kartları limiti, ilk yıl için, ilgilinin aylık ortalama net gelirinin 2 katını, 2. yıl için ise, 4 katını aşamaz. Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde kart hamili ödenmeyen tutar için akdi gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulamaz. Bir hesap dönemine ilişkin toplam borç tutarı veya hesap bakiyesi üzerinden, o döneme ilişkin hesap özetinin düzenlendiği hesap kesim tarihinden önceki bir tarih itibarıyla faiz yürütülemez. Dönem borcunun bir kısmının ödenmesi hâlinde kalan hesap bakiyesi üzerinden faiz hesaplanır. Kalan hesap bakiyesine, asgarî tutar ve üzerinde ödeme yapılması durumunda akdi (sözleşmede öngörülen) faiz, asgarî tutarın altında ödeme yapılması durumunda ise gecikme faizi uygulanır. Borcu ödememe hâli de dahil olmak üzere, kart uygulamasından doğan borçlarda bileşik faiz uygulanmaz. Hesap kesim tarihi ile son ödeme tarihi arasında 10 günden az bir süre olamaz. Üye işyerleri, tek bir kredi kartı ile yapılacak harcama tutarının belirlenen işlem limitini aşması hâlinde kart çıkaran kuruluştan kartın kabulü için yetki almakla yükümlü tutulmuş ise harcamanın tamamı için yetki almak zorundadır. Çek İşlemleri Çek genellikle bankalar tarafından oluşturulan bir ödeme aracıdır. Nakdin yerine geçen bir kıymetli evrak olan çek, bankada bir çek hesabı açılarak belirli şekil şartlarına sahip çek defterinin hesabı açan kimseye verilmesi ile ticari hayatta kullanılabilir. Çek hesabı açtırıp çek defterini elde eden kimse ticari işlerinde para yerine geçen bu kıymetli evrakı düzenleyerek banka aracığıyla ödemelerini gerçekleştirir. Çek bir kredi aracı değildir. Adına çek hesabı açılan kişinin hesabında paranın mevcut olması durumunda ilgili ödeme gerçekleşir. Aksi durumda ödeme yapılamayacaktır. Çekte vade yoktur. Çekler senetler gibi bir vade içeren ödeme araçları değildir. Bu nedenle çekler ilgili bankalar tarafından görüldüğü yerde ödenmesi gereken bir ödeme aracıdır. Ancak uygulamada Türkiye’de çeklere vadeli bir ödeme aracı muamelesi yapıldığı görülmektedir. Özellikle yazılı olmayan ticari kuralların ve bazı sektörlerin işleyişinde çekin bir senet gibi vadeli bir ödeme aracına dönüştüğü görülmektedir. Bu tür uygulamalarda çekin düzenlenme tarihini ifade eden “keşide tarihi” düzenlendiği tarihten daha ileri bir tarihi gösterir. Çekin keşide tarihinin ileri tarihli olması bankanın bu çek karşılığını ödemeyeceği anlamına gelmez. Banka ileri tarihli bir keşide tarihi mevcut olsa dahi adına çek hesabı düzenlenen “keşideci” sıfatlı kişinin hesabında yeterli para varsa bu ödemeyi yapmak zorundadır. Çeklerin oluşturulmasında kanunlarca belirlenmiş bir takım şekil şartları vardır. Yeni Türk Ticaret Kanunu bu konuda çeklerin taşıması gereken şekil şartlarını belirlemiştir. Buna göre çeklerde bulunması gereken unsurlar: 54 www.hedefaof.com • “Çek” kelimesini ve eğer Türkçe’den başka bir dille düzenleniyor ise o dilde “çek” karşılığı olarak kullanılan kelime, • Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havale, • Ödeyecek kişinin, “muhatabın” ticaret unvanı, • Ödeme yeri, • Düzenlenme tarihi ve yeri, • Düzenleyenin imzası, Bu unsurların yanı sıra çeklerde şekil şartı olarak Çek Kanunu’nda da bir takım şartlar belirtilmiştir. Çek Kanunu’na göre çeklerin her bir yaprağında; • Çek hesabının numarası, • Çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı, • Çek hesabı sahibi gerçek kişinin adı ve soyadı, tüzel kişinin adı, • Çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişinin vergi kimlik numarası, • Çekin basıldığı tarih yer almak zorundadır. Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı, düzenlenen çek üzerine açıkça yazılır. Bankalar, çek hesabı açılması ile ilgili olarak Kanunlarla kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri yerine getirirken, çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklı olup olmadığını araştırırlar; ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler. Çek defterleri bankalarca bastırılır. Bankalar, çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklılık durumuna ilişkin TCMB kayıtlarını, açık kimliklerini saptamak için fotoğraflı nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü belgesi örneklerini, yerleşim yeri belgelerini, vergi kimlik numaralarını, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını, esnaf ve sanatkâr olanların ise esnaf ve sanatkâr sicili kayıtlarını almak ve çek hesabının kapatılması hâlinde bunları, hesabın kapatıldığı tarihten itibaren 10 yıl süreyle saklamakla yükümlüdür. Yerleşim yeri yurt dışında bulunan kişiler, bankaya kendileri ile ilgili olarak Türkiye’de bir adres bildirmek zorundadır. Çekin karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması hâlinde, çek düzenleyenin bankaca bilinen adresleri, talebi hâlinde hamile verilir. Çek hesabı ilgilinin, vekilin veya yasal temsilcisinin imzası olmadan açılamaz. Çek hesabı açılmasını veya mevcut çek hesabından çek defteri verilmesini isteyen kişi, her defasında tacir veya esnaf ve sanatkâr olup olmadığı ve kendisi hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunmadığı hususunda bankaya yazılı beyanda bulunur. Bir çek, düzenlendiği yerde ödenecekse 10 gün; düzenlendiği yerden başka bir yerde ödenecekse 1 ay içinde ilgili bankaya sunulmalıdır. Ödeneceği ülkeden başka bir ülkede düzenlenen çek, düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı kıtada ise 1 ay ve ayrı kıtalarda ise 3 ay içinde ilgili bankaya tahsil için sunulmalıdır. Çek hesabı, ancak sahibinin veya yasal temsilcisinin yazılı talebi ya da mevduat veya katılım fonu zamanaşımı süresinin dolması üzerine kapatılabilir. Çeki sahip sıfatıyla elinde bulunduranın çeki ciro edenlerle düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı sahip olduğu başvurma hakları, ibraz süresinin bitiminden itibaren 6 ay geçmekle zamanaşımına uğrar. Çek hesabı kapatıldıktan sonra, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz (bankaya sunulma) süresi içinde ibraz edilen çekler karşılıksızdır işlemine tabi tutulur. Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine tahsil amacıyla gösterildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubede tahsil edilmek istendiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir. 55 www.hedefaof.com “Karşılıksızdır” işlemi, muhatap bankanın hamile (çeki elinde bulunduran kişiye) kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak yapılır. Muhatap banka, çeki bankaya tahsil için sunan düzenleyen dışındaki hamile, süresinde bankaya sunulan her çek yaprağı için karşılığının hiç bulunmaması hâlinde 2012 yılı için; • Çek bedeli 1.000 veya üzerinde ise 1.000, • Çek bedeli 1.000’nin altında ise çek bedelini, ödemekle yükümlüdür. Böyle bir durumda, banka hesap sahibine kredi kullandırmış olacak ve dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hâlini alacaktır. Çekin, üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz edilmemesi (bankaya sunulmaması) hâlinde, muhatap bankanın yukarıda sözü edilen ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluğu sona erer. Çekin üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz edilmemesi durumunda çekle ilgili muhatap banka hangi yükümlülükten kurtulur? Çekin hamilinin talepte bulunması hâlinde, karşılıksızdır işlemi; çekin arka yüzüne tahsil için bankaya sunulduğu tarih, hesap durumu, bankanın yükümlülüğü çerçevesinde ödediği miktar ve ibraz eden gerçek kişinin adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına bedeli tahsil etmesi hâlinde bu husus belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından imzalanmak suretiyle yapılır. Banka tarafından ödenen miktar düşüldükten sonra karşılıksız kalan tutar açıkça belirtilir. Hamilin imzalamaktan kaçınması hâlinde, karşılıksızdır işlemi yapılmaz. Banka; çekin karşılığının hesapta bulunmasına rağmen hamiline ödenmesinin geciktirilmesi, veya Kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın hamile ödenmesinin geciktirilmesi, hâllerinde, çek hamiline, her geçen gün için % 0,3 gecikme cezası öder. Bankaya tahsil için sunulan çekler ilgili hesaptan ödendikçe çekler banka tarafından alınır ve saklanır. Ödenen her çek sonrası çek hesabındaki tutar azalır. Bu nedenle çekin karşılıksız hâle düşmemesi için hesap sahiplerinin hesaplarını düzenli olarak kontrol etmeleri gerekir. Repo - Ters Repo İşlemleri Repo bir kıymetin belli bir tarihte, belli bir orandan geri alım vaadi ile satılmasını ifade eder. Bankalar repo işlemini menkul kıymetler üzerine yapmaktadır. Söz konusu menkul kıymetler daha çok Devlet Tahvili ve Hazine Bonosu gibi devlet iç borçlanma senetlerinden oluşmaktadır. Yapılan bu işlem, işlemin diğer tarafı için ise ters repo niteliğindedir. Yani, işlemin diğer tarafı açısından ters repo geri satım vaadi ile satın almayı ifade etmektedir. Repo- Ters Repo İşleminin İşleyişi Repoya konu olan menkul kıymetler teminat özelliği taşımakta olup kısa vadeli bir borç verme durumu söz konusu olmaktadır. Repo yapan taraf, parayı kullanan taraf olmakta ve geri alım taahüdü ile menkul kıymetin satımını yapmaktadır. Ters repo yapan taraf, parayı kullandıran taraf olmakta ve geri satım taahüdü ile menkul kıymetin alımı yapılmaktadır. Ters repo işleminde menkul kıymet, bir yandan asıl sahibinin portföyünden çıkmakta ve mülkiyeti karşı tarafa geçmekte diğer yandan ise sözleşme vadesi boyunca kıymet teminat özelliğini korumaktadır. Bir bankanın repo ve ters repo işlemi yapabilmesi için bu konuda Sermaye Piyasası Kurulu’ndan yetki belgesi almış olması gerekir. Repo ve ters repo işlemlerine konu olabilecek menkul kıymetler şunlardır: • Devlet tahvilleri, • Hazine bonoları, 56 www.hedefaof.com • Banka bonoları ve banka garantili bonolar, • Kamu Ortaklığı İdaresi, Toplu Konut İdaresince ihraç edilen borçlanma senetleriyle, mahallî idareler ve bunlarla ilgili idare, işletme ve kuruluşların Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca ihraç ettikleri borçlanma senetleri, • Varlığa dayalı menkul kıymetler (VDMK) dahil olmak üzere menkul kıymetler borsaları veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda işlem gören veya borsada tescil edilmiş olan borçlanma senetleri Bankalar müşterileri ile bir çerçeve sözleşme kapsamında repo-ters repo işlemi yapma konusunda anlaşırlar. Bu amaçla banka işlemin niteliğine göre bir repo veya ters repo hesabı açar. Çerçeve sözleşme içerisinde repo ve ters repo işlemlerinde vade, ilgili menkul kıymetin anaparasının geri ödenme tarihini aşmamak kaydıyla serbestçe belirlenir. Vade sonu işgünü olarak belirlenir. Repo ve ters repo işlemlerinde uygulanacak faiz oranı taraflar arasında serbestçe belirlenir. Repo işleminde menkul kıymetin mülkiyeti alıcıya geçer ve getirileri de çerçeve sözleşmede aksine hüküm bulunmadıkça bu kuruluşa veya kişiye ait olur. Vade tarihinde ise menkul kıymetin mülkiyeti, kararlaştırılan bedelin ödenmesi ile tekrar yetkili kuruluşa geçer. Ters repo işlemi ile menkul kıymet alımında ise menkul kıymetin mülkiyeti yetkili kuruluşa geçer ve getirileri de çerçeve anlaşmasında aksine hüküm bulunmadıkça yetkili kuruluşa ait olur. Vade tarihinde, menkul kıymetin mülkiyeti kararlaştırılan bedelin ödenmesi ile tekrar karşı tarafa geçer. Repo Türleri Repo-ters repo işlemleri oldukça çeşitli ve esnek olup günümüzde yapılan repo-ters repo türlerinin bazıları aşağıda tanımlanmıştır. Gecelik Repo: Gecelik repo, işlemlerinde aksi kararlaştırılmadıkça valör aynı gündür ve nihai takas ertesi gün gerçekleştirilir. Gecelik repo işlemlerinde vade bir gündür. Valör Cuma günü ise teslimat Pazartesi olmakla birlikte işlem yine gecelik repodur. Açık Repo: Belirsiz bir vade için yapılan repo işlemlerine açık repo denir. Sözleşme herhangi bir tarihte taraflardan birisi veya her ikisi tarafından sona erdirilebilir. Fiktif (Karşılıksız) Repo: Bu repo türünde repo işlemine konu olan sermaye piyasası aracı, kıymeti satan tarafın portföyünde mevcut olmamasına rağmen işlem gerçekleştirilmektedir. Bu durumda kıymet gerçekte el değiştirmez. Kıymet yerine onu temsil eden makbuz ya da dekont el değiştirir. Fiktif repoda aynı tutardaki menkul kıymet, birden fazla gerçek ya da tüzel kişiye birden fazla işlem yapılarak satılmakta ve böylece açığa satış durumu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda gerçek olmayan menkul kıymet birden fazla kişiye satılmaktadır. Sürekli Repo: Bu repo türünde, ilk anlaşma tarihiyle belirlenen vade sonunda sözleşme taraflarından herhangi birinin menkul kıymeti isteme veya verme konusunda karşı tarafa bir ihbarı olmadıkça repo otomatik olarak yenilenmektedir. Vadeye Kadar Repo: Bu repo türünde anlaşmada belirlenen vadenin bitim tarihi, repoya konu olan kıymetin faiz ya da kupon ödeme günüyle aynı olmaktadır. Döviz Swapı Repoları: Bu işlemde, repoya konu kıymete benzer kalitede bir teminat söz konusudur. Vadeli döviz piyasası aracılığıyla yatırımcılar, herhangi bir yabancı para cinsinden yapılan işlemlerden avantaj sağlayabilmektedir. Esnek Repo: Parayı borç veren yatırımcının, karşı tarafa paranın bir kısmını önceden anlaşılan vade ve koşullarda geri çekme hakkı karşılığında yine belli faiz oranından ödeme yapacağı konusunda esneklik veren işlemler esnek repo olarak adlandırılır. Diğer Bankacılık Faaliyetleri Bankaların daha birçok faaliyeti bulunmakla birlikte bazı özellikli banka faaliyetleri bu konu başlığı altında aşağıda açıklanacaktır. 57 www.hedefaof.com Factoring-Forfaiting İşlemleri Faktoring: Yurtiçi ve yurtdışı piyasalar için mal ve hizmet satımı faaliyetinde bulunan firmaların mal ve hizmet satışından doğmuş ya da doğacak kısa süreli ticari alacak hakkını devretmesi karşılığında nakit elde etmesi işlemidir. Bunun yanı sıra, firmalara vadeli satış bedellerini vadesinden önce tahsil etme imkânı sağlayan finans kuruluşlarına da ‘faktoring’ kuruluşları denilmektedir. Bu firmalar, vadeli satış yapmış şirketlerin fatura edilmiş alacaklarını peşin fakat iskontolu olarak satın alırlar ve vadesi geldiğinde alacağı kendileri tahsil ederler. Bankaların da firmaların alacakları konusunda factoring hizmeti verme yetkileri vardır. Factoringte banka anlaşma yaptığı işletmelerin alacaklarını devralmakta ve bu alacakları tahsil etmektedir. İşletmeler bankalara ödeyeceği belirli bir maliyet karşılığında alacaklarına erken kavuşmakta ve alacaklarının tahsil riskini üzerlerinden atmaktadır. Bankalar işletmelerden söz konusu alacaklar için çeşitli garantiler isteyebilirler. Bankalar factoring işlemi yaparken işlemenin alacakları konusunda kapsamlı bir araştıma yapar. Özellikle bu alacakların gerçek bir mal veya hizmet satışına dayanıp dayanmadığı kontrol edilir. Daha sonra bu alacakların tahsil edilebilme durumları göz önüne alınır. Bu durumları dikkate alarak factoring işlemini yapılabilir gören banka söz konusu alacakları iskonto etme veya hizmet bedeli adı altında uygun bir maliyet bedeli karşılığında finansman görevini yerine getirir. Forfaiting: Özellikle mal ve hizmet ihracatından doğan ve belirli bir ödeme planına göre tahsil edilebilecek olan alacakların bir banka ya da bu alanda uzmanlaşmış bir finans kurumu tarafından satın alınmasıdır. Uzun vadeli ve kredili ihracat - ithalat işlemlerine yönelik bir finans aracı olup, genellikle yatırım malları için kullanılmaktadır. Forfaiting, factoringin yurtdışı satışlar için oluşturulmuş hâli gibi düşünülebilir. Akreditif İşlemleri Akreditif; ithalatçının ülkesindeki bir bankanın, ihracatçının ülkesindeki bir banka aracılığıyla belirli bir parayı ihracatçıya, istenilen dış ticarete konu belgeyi önceden saptanan bir süre içinde ibraz etmesi (sunması) koşuluyla ödemeyi taahhüt etmesidir. Daha başka bir ifadeyle akreditif; ihraç edilen malların bedellerinin ödenmesi konusunda belirli şartların yerine getirilmesinden sonra ödemenin yapılacağına ilişkin bir çeşit teminattır. Akreditif, şartlı bir ödeme taahhüdüdür. Akreditifin bankalarca açılabilmesi için yapılan dış ticaret işlemine dair sözleşmelerin bulunması gerekir. Bu sözleşmeler; ihracatçı ile malı satın alan ithalatçı arasında yapılan bir satış sözleşmesi, akreditifin açılması için ithalatçı ile amir banka (ithalatçının anlaştığı banka) arasında akreditif açtırma teklif mektubu kullanılarak düzenlenen bir sözleşme ve ithalatçı ile ihracatçı arasında alım-satımı kararlaştırılan malla ilgili ödemenin yapılmasına ilişkin sözleşmelerdir. Akreditif ithalatçı tarafından bir bankaya açtırılan ve aldığı malın sözleşmede belirtilen şartlara uygun şekilde teslim alınması durumunda ihracatçıya ödeme yapılacağını taahhüt eden bir hesaptır. Akreditifin açılması için satış sözleşmesi gerekir. Satışın gerçekleştirilmesi için ithalatçı, kendi bankasına (amir banka) akreditif açma talebinde bulunur. Amir banka ithalata konu belgeleri inceledikten sonra akreditif açmayı kabul eder. Bundan sonra, amir banka ihracatçının bulunduğu ülkedeki bir bankaya (muhabir banka) bir talimat göndererek ihracatçı lehine bir akreditif hesabı açılmasını ister. Muhabir banka akreditif açma isteğini ihracatçı firmaya ihbar eder ve teyit ister. Satış sözleşmesinde belirtilen şartlarda malı ithalatçı firma teslim aldıktan sonra amir banka muhabir bankaya mal bedelinin ihracatçı firmaya ödenmesini talimat verir. Akreditif, belirli sözleşmeye konu bedelin ödenmesini öngörür ve belirli bir süre için geçerlidir. 58 www.hedefaof.com Şekil 2.1: Akreditif İşleyiş Süreci Tahsil ve Ödeme İşlemleri Tahsilat ve ödeme işlemleri, bankaların gün içinde verdiği bireysel hizmetler arasında oldukça önemli bir yer tutar. Tahsilat ve ödeme işlemleri bankaların bizzat kendileri adına yapılan tahsilat ve ödemelerin yanında başkaları (müşteriler vd.) adına da yapılabilmektedir. Bu yönüyle bakıldığında bankaların yaptığı tahsilat ve ödeme işlemlerinin çoğu hizmet verme şeklinde başkaları adına yapılmaktadır. Örneğin; fatura tahsilatı başkaları adına yapılan bir tahsilat işlemidir. Yine, bu fatura tahsilatı sonucu elde edilen tutarların adına tahsilat yapılan kişi veya kurumlara aktarılması ise ödeme işlemine bir örnektir. Bankalar diğer kişi ve kurumlara fatura tahsilat hizmeti vermek için hesaplar oluşturur. Sözü edilen hesaplara çeşitli yollardan yapılan tahsilatlar kayda alınır. Tahsilat işlemi, şubelerden elden para şeklinde alınan tahsilatların yanında internet bankacılığı, telefon bankacılığı, EFT vd. yöntemlerle yapılabilir. Özelikle; elektrik, su ve doğalgaz faturası gibi aboneliğe dayalı işlemlerde söz konusu fatura ödemeleri için tanımlanmış hesaplarda her bir abonenin o ay için ödemesi gereken fatura bedeli önceden tanımlanmıştır. Bu tür işlemlerde kişinin elinde faturası olmasa dahi abone numarasından ödemesi gereken tutar öğrenilebilmektedir. Tahsilat işlemleri açısından bir diğer örnek; bankaların dönemler itibarıyla oluşan kredi kartı dönem alacakları ile diğer kredi alacaklarıdır. Bu işlemde ilgili dönem için oluşan alacak tutarı ilgililerce banka şubelerince tahsil edilir. Tahsilat işlemlerine örnek olarak müşterilerin yapacakları havale bedellerinin, bankaların verdiği hizmet karşılığında “hizmet masrafı” adı altındaki bedellerin, yine sınav ücretlerinin, pasaport harç bedellerinin, vergi bedellerinin tahsilatı örnek olarak verilebilir. Ödeme işlemleri için ise yukarıda sözü edilen tahsilatların veya daha önce hesaplarda var olan bir bedelin ilgili kişi ve kurumlara ödenmesi örnek olarak verilebilir. Ödeme işlemi için ilgili kişi veya kurumların bir ödeme emri vermesi gerekir. Alınan bu ödeme emri ile ilgili kişilere veya hesaplara gerekli ödemeler yapılır. Çek de niteliği itibarıyla bir ödeme emri olup ödeme işleminin oluşması sonucunu doğurur. Kredi kartı kullanan kişi ve kuruluşların bu kartlarla alışveriş yaptığı işletmelere yapılacak ödemeler de ödeme işlemlerine birer örnektir. Ödeme işlemlerine bir diğer örnek ise; bankalarda hesapları olan kimselerin bu hesaplardan ilgili yerlere ödenmesi için verilen otomatik ödeme talimatlarıdır. Otomatik ödeme talimatları; önceden bankaya verilen bir emirle, dönemler itibarıyla ilgili kişi veya kuruluşlara ödeme yapılması işlemidir. Otomatik ödeme talimatı ile dönemsel ödemeler için her defasında bir ödeme emri verilmesi gerekmez. Verilen bir emirler her dönem ilgili ödemeler gerçekleşir. Bankalarda tahsilat ve ödeme işlemleri için yukarıda bazı özellikli örnekler verilmiştir. Bu işlemlerin haricinde daha birçok ödeme ve tahsilat işlemi mevcuttur. Ticari işlemlerin zaman içinde gelişimi bu tür tahsilat ve ödeme işlemlerinin daha da çeşitlenmesine yol açacaktır. Havale ve EFT İşlemleri Havale, alıcı olarak gösterilen bir kişi veya kuruma belli bir tutarda para göndermek isteyen bir göndericinin, bu paranın ödenmesi yönünde bir bankayı muhatap alarak verdiği emirdir. Havale bir 59 www.hedefaof.com bankacılık hizmeti olup sadece daha önce bankada hesap açtırmış olan müşterilere değil anlık olarak hizmet almak isteyen diğer müşterilere de verilen bir hizmettir. Belirli bir anda havale işlemi yapacak bir kimse bankaya başvurur ve para göndereceği alıcının bulunduğu yerdeki banka şubesi için bir ödeme emri oluşturur. Göndericinin başvurduğu banka şubesi gönderilecek tutarı tahsil eder. Alıcının bulunduğu yerdeki banka şubesi ise bu tutarı öder. Banka bu işlem için şubeleri nezdinden geçici hesaplar oluşturur. Göndericinin başvurduğu banka şubesi tutarı tahsil eder etmez online bağlantı ile alıcının bulunduğu şubeye ödeme emrini gönderir. Havale işlemi bankaların müşterilerinin daha önce oluşturmuş oldukları mevduat hesaplarından alıcının bulunduğu yerin banka şubesine de yapılabilir. Bu durumda göndericinin bulunduğu yerdeki banka şubesi ödemeyi söz konusu mevduat hesabından yapacağından herhangi bir tahsilat yapmaz. İlgili banka şubesi alıcıya gerekli ödemeyi yapar. Havale hizmeti sonucunda bankalar bir hizmet bedeli talep eder. Talep edilen bedel paranın belirli bir yüzdesi olabildiği gibi belirlenmiş bir tutar da olabilir. EFT; elektronik fon transferinin kısaltılmış hâlidir. EFT; TCMB’nin kurduğu bir sistem olup, bilgi teknolojileri kullanılarak bir kimsenin hesabından ödeme ve tahsilat işlemlerini gerçekleştirir. EFT sistemi, bir bankadan diğerine Türk Lirası cinsinden ödeme gönderilmesini sağlayan elektronik ödeme sistemidir. Sistem gerçek zamanlı olarak çalışır, yani işlemler anında yapılır. EFT sadece Türk Lirası cinsinden ödemeler ile hesapların mutabakatını (kesinleştirilmesini) sağlamakla kalmaz; çeşitli raporların alınmasına ve genel duyuru gibi haber nitelikli mesajların kullanılmasına da olanak verir. Havalede alıcı ve göndericinin bulunduğu yerdeki banka şubeleri aynı bankaya ait olması gerekirken EFT’de bu durum zorunlu değildir. EFT sistemine entegre olan bankalar arasında müşteriler istedikleri bankadaki hesaplara para transferi yapabilirler. Kişi veya kurumlar bir bankadan diğerine ödeme göndermek istediklerinde EFT sistemini kullanırlar. EFT işleminde örneğin; hesabınızın bulunduğu A Bankasına aracılığıyla B Bankasında hesabı olan bir kişiye para göndermek istiyorsanız, A Bankası, işlemi gerçekleştirmek için EFT sistemine gönderici ve alıcı bilgileri, ödeme tutarı gibi gerekli bilgileri içeren bir ödeme mesajı yollar. EFT sistemi gelen mesajı anında işleme koyar. A Bankasının EFT hesabında yeterli bakiye varsa, ödeme tutarı birkaç saniyede A Bankasından B Bankasına aktarılır. Gönderen bankanın EFT sistemindeki hesap bakiyesi bu ödeme için yeterli değilse, ödeme mesajı bekleme kuyruğuna konur. B Bankası gelen ödemeyi alıcının hesabına kaydeder. Sistem bir alacaklandırma sistemidir. Başka bir deyişle, bir banka EFT sistemini kullanarak başka bir bankanın hesabına para yollayabilir, ancak başka bankanın hesabından kendi hesabına para çekemez. Sistemde hesabı kesinleştirilmiş mesajı iptal etmek mümkün değildir. Herhangi bir işlem hatası yapılması durumunda, bankaların karşılıklı anlaşması gerekir. EFT sayesinde kuruluşlar ve bireyler, bankalarının kendilerine sunduğu telefon bankacılığı ve internet bankacılığı hizmetlerini kullanarak, diğer şahıslara yönelik ödemelerini, kredi kartı borçlarını, telefon, su, yakıt, doğalgaz, elektrik, okul taksidi gibi bir çeşitli ödemelerini günü geldiğinde, anında ve ücret veya komisyon ödemeden yapabilmektedirler. EFT banka şubelerine bizzat başvurarak yapılabileceği gibi telefon ve internet bankacılığı aracılığıyla da yapılabilir. Günümüzde internet bankacılığı ile EFT işleminin daha yoğun olarak yapıldığı görülmektedir. EFT sistemi, resmî tatil günleri dışında hafta içi her gün 08:00 – 17:30 saatleri arasında çalışır. Ancak, bankaların müşterilerine bu sistemin kullanımını sözü edilen kapanış saatinden yaklaşık 1-1,5 saat önce kapattığı görülmektedir. Şekil 2.2: EFT Sisteminde İşlem Akışı Kaynak: http://eft.tcmb.gov.tr/EFT-tanitim.htm#_Nedir? 60 www.hedefaof.com EFT sistemi ile başka bir kimsenin hesabından kendi hesabınıza para çekilebilir mi? İnternet Bankacılığı İnternet bankacılığı, teknolojik gelişmeler sayesinde bankaların müşterilerine bir şubeye bağlı kalmaksızın bilgisayar ve internet aracılığı ile hesaplarını takip etmeleri, yatırım işlemlerini ve fatura ödemelerini yapmaları için sundukları hizmettir. İnternet bankacılığı kullanıcıları, hesaplarının bulunduğu banka web siteleri aracılığıyla kendilerine verilen şifre ve kullanıcı ad veya hesapları kullanarak internet bankacılığına ulaşmaktadır. Sisteme girildikten sonra internet bankacılığı aracılığıyla yapılabilecek işlemlerin listesi bir menü hâlinde çıkacaktır. Kullanıcı hangi bankacılık işlemini yapmak istiyorsa bu menüleri kullanarak gerçekleştirebilmektedir. İnternet bankacılığı kullanıcıları başta ödemeler olmak üzere kendilerine sunulan bütün bankacılık işlemlerini bu sistem dahilinde yapabilecektir. Bankalar internet bankacılığı sisteminin güvenliğini sağlamak amacıyla dış etkilere karşı sanal ortamda güvenlik duvarları (firewall) oluşturmaktadır. 61 www.hedefaof.com Özet öderse bu durumda ödenmeyen borç tutarı için gecikme faiz oranı hesaplanır. Bankacılık faaliyetleri finansal sistemin, teknolojinin ve ekonomik birimlerin ihtiyaçlarının gelişmesi ile oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Bankaların temel işlevi mevduat toplayıp kredi plase etmek olduğundan bankaların faaliyetleri bu iki unsur ve bunların türevleri üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak bankacılık faaliyetleri ülkelerin yasal çerçeveleri içinde belirlenmektedir. Bu faaliyetler temel olarak aşağıdaki faaliyetlerde yoğunlaşmaktadır: • Mevduat İşlemleri • Kredi İşlemleri • Kredi Kartları • Çek İşlemleri • Repo Ters Repo İşlemleri • Diğer Bankacılık Faaliyetleri Çek genellikle bankalar tarafından oluşturulan bir ödeme aracıdır. Çek nakdin yerine geçer. Çek bir kredi aracı değildir. Çekte vade yoktur. Çekler senetler gibi bir vade içeren ödeme araçları değildir. Bu nedenle çekler ilgili bankalar tarafından görüldüğü yerde ödenmesi gereken bir ödeme aracıdır. Repo yapan taraf, parayı kullanan taraf olmakta ve geri alım taahhüdü ile menkul kıymetin satımını yapmaktadır. Ters repoda ise bu durum tam tersidir. Ters repo yapan taraf, parayı kullandıran taraf olmakta ve geri satım taahüdü ile menkul kıymetin alımı yapılmaktadır. Akreditif; ithalatçının ülkesindeki bir banka, ihracatçının ülkesindeki bir banka aracılığıyla belirli bir parayı ihracatçıya, istenilen dış ticarete konu belgeyi önceden saptanan bir süre içinde ibraz etmesi (sunması) koşuluyla ödemeyi taahhüt etmektir. Mevduat fon fazlası olan ekonomik birimlerin bu fonu banka veya finans kuruluşlarına kullandırması sonucu getiri elde etme amacı ile oluşturulmuş bir bankacılık ürünüdür. Faktoring; yurtiçi ve yurtdışı piyasalar için mal ve hizmet satımı faaliyetinde bulunan firmaların mal ve hizmet satışından doğmuş ya da doğacak kısa süreli ticari alacak hakkını devretmesi karşılığında nakit elde etmesi işlemidir. Forfaiting; özellikle mal ve hizmet ihracatından doğan ve belirli bir ödeme planına göre tahsil edilebilecek olan alacakların bir banka ya da bu alanda uzmanlaşmış bir finans kurumu tarafından satın alınmasıdır. Ekonomik birimlerin mevduat oluşturmada getiri elde etme amacı, saklama veya koruma amacı ve işlem amacı vardır. Bankalarda mevduatların aktifteki kullanımı daha çok kredi şeklinde olmaktadır. Bunun nedeni mevduatla krediler arasındaki kuvvetli döngü ilişkisidir. Bankalar kullandırdıkları krediler karşılığında faiz getirisi elde ederler. Bankaların kullandırdıkları krediler türlerine göre çeşitli sınıflamalara tabi tutulabilir. Tahsilat ve ödeme işlemleri, bankaların oldukça yoğun yaptığı işlemlerdir. Bu tür işlemlere örnek olarak; fatura tahsilatı, kredi kartı alacağı tahsilatı, diğer kredi alacakları ve her türlü ödeme işlemleridir. Bankalar kredi alacaklarını kredi kullananlar bazında oluşturdukları hesaplarda takip ederler. Bu hesaplarda verilen kredinin anaparası ve o ana kadar tahakkuk eden faizleri ayrı ayrı takip edilir. Krediler vadeleri itibarıyla takip edilir ve vade geldiğinde ilgili tahsilatlar yapılır. Havale, alıcı olarak gösterilen bir kişi veya kuruma belli bir tutarda para göndermek isteyen bir göndericinin, bu paranın ödenmesi yönünde bir bankayı muhatap alarak verdiği emirdir. Havale bir bankacılık hizmetidir. Kredi kartı; nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımı veya nakit çekme olanağı sağlayan basılı plastik kart veya herhangi bir fizikî varlığı bulunmayan kart numarasıdır. EFT sistemi, bir bankadan diğerine Türk Lirası cinsinden ödeme gönderilmesini sağlayan elektronik ödeme sistemidir. Kredi kartı hesap özetinde dönem borcunun toplam tutarını, son ödeme tarihini, asgari ödeme tutarını ve diğer bilgileri yer alır. Kredi kartı müşterisi belirtilen süre içinde borcunu öderse herhangi bir faiz giderine katlanmaz. Eğer dönem borcunu ödemez veya borcunun bir kısmını İnternet bankacılığı, bankaların müşterilerine bir şubeye bağlı kalmaksızın internet aracılığıyla bankacılık işlemlerini yapmaları için sundukları hizmettir. 62 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi süre esasına göre sınıflandırılan mevduat türlerinden biri değildir? 6. Çeklerle ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? a. Vadeli mevduat a. Çek bankalarca oluşturulan bir kredi aracıdır. b. Vadesiz mevduat b. Çek defterleri bankalarca bastırılır. c. İhbarlı mevduat e. Birikimli mevduat c. Bankalar, çek hesabı kapatıldığında hesabı açtırana ait belgeleri hesabın kapatıldığı tarihten itibaren 10 yıl süreyle saklamakla yükümlüdür. 2. Bankalar mevduat faizine hak kazananlardan ne oranda gelir vergisi kesmek zorundadırlar? d. Çek hesabı ilgilinin, vekilin veya yasal temsilcisinin imzası olmadan açılamaz. a. % 5 e. Çekte vade yoktur. b. % 10 7. Belirsiz bir vade işlemlerine ne ad verilir? d. Bireysel mevduat c. % 15 için yapılan repo a. Sürekli repo d. % 20 b. Fiktif repo e. % 0 c. Gecelik repo 3. Bankacılık Kanunu’na göre; bankalarca bir gerçek kişiye kullandırılabilecek kredilerin toplamı özkaynakların % kaçını aşamaz? d. Esnek repo e. Açık repo a. 5 8. Akreditif işleminde ithalatçının anlaştığı bankaya ne ad verilir? b. 10 a. Muhabir banka c. 15 b. Amir banka d. 20 c. Garantör banka e. 25 d. İthalatçı banka 4. Konut kredilerinde bankaların sözleşme öncesinde kredi işlemleri ile koşulları ve genel bilgileri içeren belgeye ne ad verilir? e. İhracatçı banka b. Sözleşme öncesi bilgi formu 9. Alıcı olarak gösterilen bir kişi veya kuruma belli bir tutarda para göndermek isteyen bir göndericinin, bu paranın ödenmesi yönünde bir bankayı muhatap alarak verdiği emirdir? c. Konut kredisi sözleşmesi a. Havale d. Kredi talep formu b. Virman e. Sözleşme öncesi mutabakat formu c. Plasman 5. Kredi kartı ile yapılan bir işlemle ilgili olarak kart sahibi son ödeme tarihinden itibaren kaç gün içinde ilgili bankaya itiraz edilebilir? d. Repo a. Teklif belgesi e. Kambiyo 10. EFT sisteminin kurucusu ve işleticisi kimdir? a. 5 a. İlgili banka b. 7 b. BDDK c. 10 c. TCMB d. 15 d. Bilgi Teknolojileri Kurumu (TİB) e. 30 e. Türksat 63 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 1. d Yanıtınız yanlış ise “Mevduat İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Ekonomik birimlerin mevduat oluşturma nedenleri temelde üç amaca dayanarak yapılır. Bu amaçlar: 2. c Yanıtınız yanlış ise “Mevduat İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. e Yanıtınız yanlış ise “Kredi İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 4. b Yanıtınız yanlış ise “Kredi İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. • Getiri elde etme amacı, • Saklama ve koruma amacı, • İşlem amacıdır. Sıra Sizde 2 5. c Yanıtınız yanlış ise “Kredi Kartı İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Bankacılık Kanunu’na göre; bankaların, krediler ve diğer alacaklarla ilgili olarak, doğmuş veya doğması muhtemel zararların karşılanması ve bunlar dışında kalan varlıkların değer azalışları için yeterli düzeyde karşılık ayrılmasına, aktiflerin kalitesine ve sınıflandırılmasına, garantilerin ve teminatların alınmasına, bunların değerinin ve güvenilirliğinin ölçülmesine, takibe alınan kredilerin izlenmesine ve vadesi dolmuş kredilerin geri ödenmesine ilişkin politikaları oluşturmak ve uygulamak, bunları düzenli olarak gözden geçirmek, tüm bu hususları yapabilecek gerekli yapıları tesis etme ve işletme zorunluluğu bulunmaktadır. 6. a Yanıtınız yanlış ise “Çek İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. e Yanıtınız yanlış ise “Repo-Ters Repo İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. b Yanıtınız yanlış ise “Diğer Bankacılık İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. a Yanıtınız yanlış ise “Diğer Bankacılık İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. c Yanıtınız yanlış ise “Diğer Bankacılık İşlemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Çekin baskı tarihinden itibaren 5 yıl içinde ibraz edilmemesi durumunda çekle ilgili muhatap bankanın Çek Kanunu ile belirlenmiş tutarı (1.000) ödeme sorumluluğu kalkar. Sıra Sizde 4 EFT sistemi ile başka bir kimsenin hesabından kendi hesabınıza para çekilemez. Çünkü sistem bir alacaklandırma sistemi olduğundan başkasının hesabından para aktarmaya izin vermez. 64 www.hedefaof.com Yararlanılan Kaynaklar 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu 5941 Sayılı Çek Kanunu Birdal, İ. (1993). Banka İşletmeciliği, İstanbul: Yıldız Üniversitesi Yayınları. Dikel, M. (1967). Banka İşletmesi, Ankara: Sevinç Matbaası. Noyan, E. (2007). Bankacılık Faaliyetleri: Mevduat, Katılım Fonları Krediler, Ankara: Adalet Yayınevi. Parasız İ. (2000). Modern Bankacılık: Teori ve Uygulama, İstanbul: Banksis Yayınlarıı. Takan M. (2001). Bankacılık: Teori Uygulama ve Yönetim, Ankara: Nobel Yayınevi. Yüksel, A.S., Yüksel A. ve Yüksel Ü. (2002). Banka Yönetimi El Kitabı, İstanbul: Alfa Yayınları. www.bddk.gov.tr http://eft.tcmb.gov.tr/EFT-tanitim.htm#_Nedir? www.tbb.org.tr www.tcmb.gov.tr 65 www.hedefaof.com 3 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Risk ve belirsizlik kavramlarını tanımlayabilecek, Sektörün kendine has aktif/pasif yapısını kavrayabilecek, Bankacılık sektörünün karşılaştığı risk türlerini sıralayabilecek, Bankacılık sektöründe karşılaşılan finansal riskleri tanımlayabilecek ve etkilerini özetleyebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Risk ve Belirsizlik Faaliyet (Operasyonel) Riskler Finansal Riskler Teknolojik Risk Faiz Oranı Riski Ülke Riski Likidite Riski Politik Risk Kur Riski Sermaye Yeterliliği Riski İçindekiler Giriş Bankacılık Riskleri Finansal Riskler Faaliyet Riskleri İş Riskleri Diğer Riskler 66 www.hedefaof.com Bankacılık Riskleri GİRİŞ Risk ve belirsizlik kavramları birbirleri yerine kullanılan ve sıklıkla karıştırılan kavramlardır. Özü itibarıyla risk ve belirsizlik kavramları birbirinden farklıdır. Belirsizlik kavramını tanımlarken, karşıt anlamlısı olan “belirlilik” kavramı üzerinde durmakta fayda vardır. “Belirlilik” kelimesinin sözlük anlamı, “sınırları açıkça çizilmiş ve kararlaştırılmış olan”dır. Finansal açıdan belirlilik ise işletmelerin geleceğe ilişkin beklentilerinin (getirilerin) kesin olması, bir başka ifadeyle ne olduğunun ve ne şeklide gerçekleşeceğinin bilinmesi durumudur. “Belirsizlik” kelimesinin sözlük anlamı ise niteliği hakkında tam bir bilgi edinilemeyen, bilinmeyen, meçhul olandır. Finansal belirsizlik ise işletmenin beklentilerinin gerçekleşme durumunu tahmin edememesidir. Belirsizlik kelimesi çoğu zaman risk kelimesi ile ifade edilmektedir. Oysa “risk” zarara uğrama tehlikesidir. Bir başka ifadeyle beklentilerinin gerçekleşmeme durumu olarak tanımlayabiliriz. Risk ve belirsizlik arasındaki en önemli fark, belirsizlikte, beklentinin gerçekleşmeme durumu tahmin edilemezken riskte gerçekleşmeme durumuna ilişkin olasılıklar tahmin edilir. Risk geçmiş yıllardaki beklentilerdeki değişimle, nesnel tahminlerle ve olasılık dağılımlarıyla ölçülebilir. Ancak belirsizliği, geçmiş verilerinden hareketle ölçmek mümkün değildir ve tahminler öznel değerlendirmelere dayanır. Belirsizlik ve risk arasındaki farkı bir örnekle açıklayacak olursak, barış ortamında bir banka şubesinin savaş nedeniyle bombalanacağı belirsizlik durumudur. Çünkü barış ortamında savaş ortamıyla ilgili bir beklenti söz konusu olmaz. Bu nedenle bu durumu nesnel olarak tahmin etmek ve gerçekleşip gerçekleşmeme durumunu belirlemek ancak kişisel kanaatlere ve tahminlere dayanır. Ancak banka şubesinin soyulması durumu, banka şubesinin yeri, konumu, büyüklüğü, güvenlik sorunları gibi bir takım nesnel tahminlerle olasılıklar belirlenip ölçülebilir. Bu örnekte savaş çıkma ihtimali belirsizlik, bankanın soyulması ise risktir. Risk ve belirsizlik kavramların ortak özelliği her ikisininde gelecekle ilgili olmasıdır. Finansal açıdan belirsizlik durumu işletmenin gelecekte elde etmeyi beklediği getirinin gerçekleşmeme durumunun tahmin edilemeyen kısmıdır. Risk ise beklenen getirinin gerçekleme ihtimalinin ölçülebilen kısmıdır. Bu ölçümler mutlaka nesnel verilere ve olasılık dağılımlarına dayanır. Bankalarda faaliyet konuları gereği farklı risk unsurlarına maruz kalabilmektedir. Finansal piyasaların küreselleşmesiyle birlikte bankacılık sektörünün maruz kaldığı risk yelpazesi büyümüş ve buna bağlı olarak da risk ve risk yönetimi kavramları daha da önemli hâle gelmiştir. Riski doğru yönetip, beklenen getirideki sapmayı azaltabilmek ve yönetebilmek için risk unsurlarını iyi tanımak gerekmektedir. Bu bölümde bankacılık sektörünün maruz kaldığı finansal riskler, faaliyet riskleri ve iş riskleri açıklanacaktır. BANKACILIK SEKTÖRÜNDE RİSK ÇEŞİTLERİ Risk, gelecekle ilgili bir beklentinin gerçekleşmeme durumunun tahminidir. Örneğin, borcun geri dönmeme durumuyla ilgili beklentiler riski oluşturmaktadır. Finans literatüründe risk beklenen getiri ile ilişkili olarak ifade edilmektedir. Beklenen getirinin elde edilememe veya gerçekleşmeme durumu risktir. 67 www.hedefaof.com Risk çeşitleri işletmelerin özellikleri ve içinde bulundukları sektörlere göre farklılık gösterecektir. Örneğin, yaşanan veya beklenen bir ekonomik krizden inşaat sektörünün etkilenme düzeyi ile gıda sektörünün etkilenme düzeyi aynı değildir. Yine finans sektöründe faaliyet gösteren bir işletme ile reel sektörde faaliyet gösteren bir işletmenin beklentileri ve maruz kalacağı risk unsurları aynı değildir. Bu nedenle risk çeşitleri riskle ilgilenme amacına ve riske neden olan olaya (kaynağına) göre farklı başlıklarda sınıflandırılmaktadır: İşletme ile ilişkisi bakımından riskler; • İşletme içi riskler ve • İşletme dışı riskler olarak sınıflandırılabilir. İşletme içi riskler, işletmenin faaliyet konusu, kuruluş yeri, organizasyon yapısı, yöneticisi, personeli ve teknolojik gelişmelere ayak uyduramamasından kaynaklanan risklerdir. İşletme dışı riskler ise işletmenin içinde bulunduğu sektör ve ekonomiden kaynaklanan risklerdir. Bu risklere, pazarın durumu, rakiplerin durumunu, politik ve ekonomik değişimler örnek verilebilir. Örneğin yurt dışından hammadde ihraç eden A işletmesi ile yalnızca yurt içi piyasadan hammadde edinen B işletmesi döviz kurundaki değişimden etkilenme düzeyi açısından kıyaslandığında A işletmesi döviz kuru açısından daha risklidir. İşletmenin yaptığı ve yapacağı yatırımlardan beklenen getiri açısından bakıldığında, menkul kıymet yatırımlarında en uygun yatırım portföyünü oluşturabilmek, sabit kıymet yatırımlarında ise, yatırım kararının alınması için riskle ilgilenilmektedir. Hem bankacılık hem de reel sektörde yatırımdan beklenen getirinin, en azından yatırımın finansmanında kullanılan ağırlıklı ortalama sermaye maliyetini karşılaması beklenir. Bu çerçevede “beklenen getirinin” ne olduğu üzerinde kısaca durmakta fayda vardır. Menkul kıymet yatırımlarında beklenen getiri kâr payı ve menkul kıymet piyasa fiyatında meydana gelen değişmeler neticesinde elde edilen getiriden (sermaye kazancı) oluşmaktadır. Sabit kıymet ve işletme yatırımlarında ise beklenen getiri işletmenin nakit akışları ve/veya kâr ile tanımlanabilmektedir. Bu yaklaşımla beklenen getiride değişime neden olan riskler; • Sistematik ve • Sistematik olmayan risk olarak sınıflandırılmaktadır. Sistematik risk menkul kıymet yatırımlarında beklenen getiride değişime neden olabilecek ekonomik ve politik koşullardan kaynaklanan risk unsurlarını içermektedir. Bu riskler, enflasyon riski, faiz oranı riski, piyasa (menkul kıymet piyasası) riski, ülke riski gibi çeşitlendirilmektedir. Her menkul kıymet sistematik riske duyarlılığı farklı olduğundan, bu risklerin menkul kıymet portföyleri oluşturarak tamamen yok edilmesi mümkün değildir. Sistematik olmayan risk çeşitleri; finansal risk, yönetim riski ve faaliyet (sektör) riski olarak sınıflandırılabilir. Bu riskler işletmenin yapısından kaynaklanan bireysel risklerdir. Toplam riske ilişkin sınıflama Tablo 3.1’de özetlenmiştir. Tablo 3.1: Risk Çeşitleri 68 www.hedefaof.com Riskin ölçülebilir olması durumuyla ilgili yapılan bir diğer sınıflandırma ise; • Finansal riskler ve • Finansal olmayan risklerdir. Finansal riskler, piyasa riski, kredi riski, likidite riski, operasyonel risk gibi ölçülebilir risk çeşitlerini içermektedir. Finansal olmayan riskler ise, üretim riski, pazar riski, personel riski, yönetim riski, bilgi teknolojileri riski gibi risk unsurlarıdır. Bankalar, en basit anlatımla fon fazlası olan kişi ve kuruluşlardan fonları toplayıp, bunları fon ihtiyacı olan kişi ve kuruluşlara kullandıran kuruluşlardır. Bir başka anlatımla bankaların hammaddesi de ürünü de elde ettiği getirisi de paradır. Bu açıdan bankacılık sektörü hem işletme risklerini (sistematik olmayan risk) hem de piyasa risklerini taşıyan ve bu riskleri yöneten kurumlardır. Bankacılık sektörünün maruz kaldığı risklerin tanımlamasında farklı sınıflamalara rastlanmaktadır. Bunlara bir örnek, Bankacılık Düzenleme ve Denetim Uygulaması Komitesinin (Basel Komitesinin) yayınladığı düzenlemeler verilebilir. Basel komitesi, İsviçre’nin Basel kentinde üç ayda bir toplanan ve gelişmiş ülkelerin merkez bankaları ve/veya bankacılık düzenleme kurum ve kuruluşlarından oluşan bir komitedir. Komite, 1975 yılından itibaren bankacılık sektörüne yönelik düzenlemeler yayınlamaktadır. 1988 yılında Basel-I uzlaşısı, 2004 yılında Basel II uzlaşısı, 2010 yılında da Basel III uzlaşısı yayınlanmıştır. Bu uzlaşılarda bankaların sermaye yeterliliğiyle ilgili düzenlemelerde risk konusuna yer verilmiş ve bu uzlaşılarda risk, • Kredi Riski • Piyasa Riski ve • Operasyonel Risk olmak üzere üç başlıkta incelenmiştir. Bu risklerin alt başlıklarında yer alan risk çeşitleri aşağıdaki Tablo 3.2’deki gibidir: Tablo 3.2: Basel Kriterlerinde Yer Alan Risk Sınıflaması Basel komitesinin yayınladığı uzlaşılar dışında risk yönetimi sürecinde yönetilebilecek ve ölçülebilecek risk çeşitleri farklı başlıklar altında gruplandırılmıştır. Bu çalışmada ise bankacılık riskleri, finansal riskler, faaliyet riskleri ve diğer riskler olmak üzere üç başlık altında incelenecektir. Bu risk gruplarına ilişkin alt başlıklar ise Tablo 3.3’de özetlenmiştir. 69 www.hedefaof.com Tablo 3.3: Bankacılık Sektörüne İlişkin Risk Çeşitleri özetleyiniz. Risk ve belirsizlik kavramlarının tanımlayarak farklarını kısaca Finansal Riskler Finansal riskler; bankaların mevduat toplama ve kredi kullandırma sürecinde almış olduğu kararlar veya uyguladıkları stratejiler neticesinde bekledikleri getiride azalışa neden olabilecek risk unsurlarıdır. Bunlar, bilanço yapısından kaynaklı riskler, sermaye yeterliliği riskleri, kârlılık riskleri, kredi riski, faiz oranı riski, likidite riski gibi risk çeşitleridir. Bilindiği gibi bankaların bilançosu (Tablo 3.4) aktif/pasif (varlık/kaynak) kalemlerinden oluşmaktadır ve raporlama temel bilanço eşitliği dediğimiz “Aktif = Borçlar + Özsermaye” eşitliğine dayanmaktadır. Genel bir sınıflamayla, aktifler; menkul kıymetler, krediler ve sabit yatırımları, pasifler ise; mevduat, mevduat dışı fonlar (para piyasasına borclar, muhtelif borçlar, alınan krediler v.b.), karşılıklar ve özkaynaklar olarak sınıflandırılabilir. Banka bilançosunda yer alan pasif kalemler fon kaynaklarını, aktif kalemler ise bu fonların nelere kullanıldığını gösterir. Tablo 3.4: Banka Bilançosu ÖZET BANKA BİLANÇOSU AKTİF KALEMLER PASİF KALEMLER Nakit Değerler Merkez Bankası Rezervleri (Serbest Hesaplar ve Zorunlu Karşılıklar) Menkul Kıymet Yatırımları Mevduat Alınan Krediler Para Piyasalarından Alacaklar Para Piyasalarına Borçlar Krediler Karşılıklar Diğer Alacaklar Özkaynaklar Menkul Kıymet İhraçları İştirakler ve Bağlı Ortaklıklar Maddi Duran Varlıklar Diğer Duran Varlıklar Aktif Toplamı Pasif Toplamı Bankalar topladıkları mevduatları, doğru yatırım araçlarına ve getirili kredilere yönlendirmezlerse varlık ve kaynak uyumsuzluğuna bağlı risklere katlanırlar ki bu riskler finansal risk olarak nitelendirilmektedir. Bilanço yapısı riskleri olarak da adlandırabileceğimiz bu riskler, 70 www.hedefaof.com • Faiz getirisi ve diğer getiri kalemlerinin iyi planlanmamasından (kârlılık riski), • Sermaye yapısı ve yeterliliği dikkate alınmadan borçlanılmasından (sermaye yeterliliği riski), • Kullandırılan kredinin geri ödenmemesinden (kredi riski), • Toplanan fonların (mevduat) vadeleri ile kullandırılan fonların (kredilerin) vadeleri arasında vade uyumsuzluğu olması ve mevduat için uygulanan faiz oranı ile kredi için uygulanan faiz oranlarının esnek yapıda olmamasından (faiz oranı riski, döviz kuru riski), • Aktif ve pasif vade yapısına uygun yeterli likit değer bulundurmamasından (likidite riski), • Riskten korunmaya yönelik oluşturulan menkul kıymet portföylerinde yer alan menkul kıymet ve türev ürünlerin risk faktörleri dikkate alınmadan oluşturulmasından (piyasa riski) kaynaklanır. Kârlılık Riski Dağıtılmayan geçmiş yıl kârları önemli otofinansman kaynaklarından biridir. Bu nedenle bankacılık sektörü için kâr ve kârlılık önemli bir hedeftir ve kârdan beklentilerin doğru planlanması gereklidir. Beklenen kârlılığın sağlanamaması önemli bir özkaynak kaleminden vazgeçmek anlamına gelmektedir ki bu durum bankaların rekabet gücünü de zayıflatır. Kârlılık riskini ölçebilmek ve yönetebilmek için bankaların ana faaliyet kârlarını oluşturan net faiz geliri/gideri kalemleri üzerinde durmak faydalı olacaktır. Tablo 3.5’de bir bankanın gelir tablosunun net faiz geliri/gideri kalemleri gösterilmiştir. Tablo 3.5: Banka Özet Gelir Tablosu CARİ DÖNEM GELİR VE GİDER KALEMLERİ FAİZ GELİRLERİ Kredilerden Alınan Faizler Zorunlu Karşılıklardan Alınan Faizler Bankalardan Alınan Faizler Para Piyasası İşlemlerinden Alınan Faizler Menkul Değerlerden Alınan Faizler (Alım-Satım Amaçlı Fin. Varl., Gerçeğe Uygun Değer Farkı Kâr / Zarara Yansıtılan Olarak Sınıflandırılan FV, Satılmaya Hazır Finansal Varlıklardan Alınan Faizler) FAİZ GİDERLERİ Mevduata Verilen Faizler Kullanılan Kredilere Verilen Faizler Para Piyasası İşlemlerine Verilen Faizler İhraç Edilen Menkul Kıymetlere Verilen Faizler Diğer Faiz Giderleri NET FAİZ GELİRİ/GİDERİ (I - II) Bankaların sattığı kredilerden elde edeceği faiz gelirin ve borçlarına (mevduat ve kullanılan krediler) ödedikleri faiz gideri banka kârının önemli bileşenleridir ve bankacılık faaliyetinden elde edilen kâr sonucudur. Gelir tablosundaki gelir/gider sonuçları bankaların aktif/pasif yapılarıyla doğrudan ilişkilidir. Bankaların aktif/pasif yapısı ağırlıklı olarak kredi ve mevduatlardan oluşuyorsa bankacılık kârları net faiz gelirinden oluşacaktır. Aktif/pasif yapısının kısa ve uzun vadeli menkul kıymet yatırımlarından (alımsatım amaçlı menkul kıymetler, iştirakler, bağlı ortaklıklar, türev finansal araçlar gibi) oluşması durumunda gelirlerinin önemli bir kısmı menkul kıymet getirilerinden oluşacaktır. 71 www.hedefaof.com Kârlılık riski de bilanço yapısıyla doğrudan ilişkilidir. Aktif/pasif yapısının kredi ve mevduatlardan oluşması durumunda net faiz gelirinin azalmasına neden olabilecek hususlar; • Mevduat ve kredi faiz oranlarının doğru faiz oranları ve esnekliklerle belirlenmemiş olması, • Yabancı paralı mevduat ve kredilere ilişkin döviz kurunun doğru tahmin edilememesi ve • Mevduat ve kredi vadelerinin uyumlu olmaması olarak sayılabilir. Bankaların aktif yapısı daha çok menkul kıymet yatırım araçlarına dayalı ise (hisse senedi, tahvil, türev finansal araçlar gibi) kâr yapıları ağırlıklı olarak yatırımlardan elde ettiği faiz ve diğer getirilere bağlı olacaktır. Bu durumda kârlılık faiz oranı, döviz kuru ve menkul kıymetin işlem gördüğü piyasanın riskinden etkilenecektir. Bankacılık faaliyetlerinin sürekliliği için banka kârının esasen faaliyet konusunu oluşturan net faiz gelirlerinden (faiz gelirleri ve giderleri arasındaki fark) elde edilmesi beklenir. Menkul kıymet yatırımlarından elde edilen getiriler kredi getirilerine kıyasla daha değişkendir. Bu da bankanın kârlılık riskini etkiler. Yukarıda da ifade edildiği gibi kârlılık riskine maruz kalmamak için, bankaların aktif/pasif yapılarını doğru oluşturmaları, fon kaynaklarının (mevduat) uygun faiz ve vade ile kullandırmaları (kredi) ve doğru çeşitlendirme ile menkul kıymet portföyleri oluşturmaları gerekmektedir. Sermaye Yeterliliği Riski Sermaye yeterliliği bankaların aktif/pasif yapısına bağlı olarak ortaya çıkan finansal riskleri bir başka ifadeyle beklenmedik kayıpları karşılayacak yeterli düzeyde sermaye bulundurmasını ifade eder. Daha önce de üzerinde durulduğu gibi bankaların pasif yapılarının önemli bir kısmını mevduat ve dış borçlanma araçları oluşturmaktadır. Bu yapı içinde Tablo 3.6’da da görüldüğü gibi büyük bir çoğunluğu borçlardan oluşan pasif yapısı içinde borçlanma maliyetlerine (faiz, kur farkı gibi) ilişkin risklerini karşılayacak yeterli düzeyde özkaynak bulundurması gerekmektedir. Tablo 3.6: Banka Özet Bilançosu ÖZET BANKA BİLANÇOSU AKTİF KALEMLER PASİF KALEMLER Nakit Değerler Merkez Bankası Rezervleri (Serbest Hesaplar ve Zorunlu Karşılıklar) Menkul Kıymet Yatırımları Mevduat Alınan Krediler Para Piyasalarından Alacaklar Para Piyasalarına Borçlar Krediler Karşılıklar Diğer Alacaklar Özkaynaklar Menkul Kıymet İhraçları İştirakler ve Bağlı Ortaklıklar Maddi Duran Varlıklar Diğer Duran Varlıklar Aktif Toplamı Pasif Toplamı Bankaların mevcut sermaye yapıları bu riskleri karşılamaya yeterli ise sermaye yeterliliğine ilişkin risk düzeyleri düşük, yetersizse risk düzeyleri yüksektir. Sermaye yeterliliğine ilişkin yapılan analizlerde; • Risk ağırlıklı aktifler ve yabancı kaynaklar karşısında bankanın durumu, • Özkaynakların gelişimi, • Özkaynak yetersizliği durumunda ortakların karşılama güçleri ve • Özkaynak yeterliliği standart rasyosunun belirlenip belirlenmediği gibi hususlar incelenir. 72 www.hedefaof.com Sermaye yeterliliğinin analizi yapılırken bazı oranlardan faydalanır ve bu oranların geçmiş dönemlerle karşılaştırması yapılır. Bu oranlar; sermaye yeterliliği oranı1, özkaynakların borçları karşılama oranı2, özkaynakların kredilere oranı3, özkaynakların duran varlıkları karşılama oranı4’dır. 1. 2. 3. 4. Sermaye, bankaların mevduat toplayabilmesi, borç kullanabilmesi, kullandırdıkları kredilerin geri ödenmemesi (kredi riski) durumunda karşılaşabilecekleri zararları karşılayabilmesi ve ticari itibar ve güveni sağlayabilmesi açısından önemli bir fondur. Bu nedenle bankaların sermaye yeterliliği konusunda ulusal ve uluslararası düzenlenmeler getirilmiştir. Bunlardan biri daha önce de üzerinde durduğumuz Basel komitesinin yayınlamış olduğu uzlaşılardır. Basel Komitesinin 1988 yılında yayınladığı sermaye yeterliliği konusundaki Basel-I uzlaşısında sermaye yeterliliğinin rasyosunun en az %8, geçiş dönemi yaşayan istikrarsız bankalar için ise bu oranın %15 olması istenmiştir. Sermaye yeterliliği oranında yer alan “Sermaye Tabanı” bankaların özkaynak tutarını ifade etmektedir. Özkaynak tutarı belirlenirken “Ana Sermaye” ve “Katkı Sermaye” kavramlarına yer verilmektedir. Sermaye tabanı Tablo 3.7’deki gibi hesaplanır: Tablo 3.7: Sermaye Tabanı SERMAYE TABANI ANA SERMAYE (+) • Ödenmiş Sermaye • Emisyon Primleri • Yedekler • Geçmiş Yıl Kârları ve • Dönem Net Kâr/Zararı KATKI SERMAYE (+) • Yeniden Değerleme Fonları • İştirak Menkul Kıymet Artış Fonu • Maliyet Artış Fonu ÜÇÜNCÜ KUŞAK SERMAYE (+) • Toplamı Ana ve Katkı Sermayeyi aşmayacak şekilde, vadesi 2 yıl ve daha uzun olan sermaye benzeri borç ve • İkincil sermaye niteliğine sahip kredi, tahvil ve diğer borçlanma araçlarından oluşur. SERMAYEDEN İNDİRİLECEK DEĞERLER (-) • Konsolide Edilmemiş Bağlı Ortaklık, İştirak v.b. varlıklar • Özel Maliyet Bedeli • Peşin Ödenen Giderler • Aktifleştirilmiş, şerefiye, ilk tesis giderleri gibi giderler Sermaye yeterliliği formülünün paydasında yer alan ve bankanın üstlendiği riskli aktifleri ifade eden risk ve yükümlülükler ise faiz oranı riski, kredi riski, hisse senedi riski (piyasa riski) ve kur riski için hesaplanan yükümlülükleri ifade etmektedir. Basel komitesi Basel I uzlaşısından sonra yayınladığı diğer uzlaşılarda da (Basel II ve Basel III uzlaşısı) sermaye yeterliliği kavramı üzerinde durmuştur. Basel II’nin Basel I’den farklılıklarından biri risk kavramına operasyonel risk de dahil edilmesidir. Bir diğer farklılığı ise sermaye yeterliliği 73 www.hedefaof.com rasyosunun paydasında yer alan risk ve yükümlülükler arasında yer alan kredi riskinin ölçülmesinde risk ağırlıkları yerine derecelendirme yaklaşımı getirilmesidir. Bir bankanın sermaye yeterliliği riskini yaşamaması için, mevcut sermayeye göre aktif yapısının oluştrulmasına, riskli aktiflerine uygun tutarda sermaye bulundurulmasına ve aktif yapısına uygun borç yapısının (mevduat ve kullanılan kredi) oluşturulmasına dikkat edilmelidir. Kredi Riski Kredi riski, bankaların aktif yapısının önemli bir bölümü oluşturan kredilerin geri ödenmemesi veya geç ödenmesi durumunda gelir ve dolayısıyla özkaynaklarında oluşabilecek değişimi ifade etmektedir. Kredi riski bankaların kullandırdığı kredilerin geri ödenmeme riskidir. Bu risk aktif kalitesiyle doğrudan ilişkilidir. Bir bankanın aktiflerinin riskli olması durumunda kredi riski artar. Bilindiği gibi bankalar, fon fazlası olanlar ile fon ihtiyacı olanlar arasında aracılık faaliyetini yürüten işletmelerdir. Şekil 3.1’de de görüldüğü gibi bankaların aracılık faaliyetiyle kullandırdığı kredinin zamanında geri ödenmemesi veya hiç ödenmemesi durumunda tasarruf sahiplerinden topladığı mevduatın zamanında mevduat sahiplerine geri dönmemesi veya hiç dönmemesi anlamına gelir. Bu durum aracılık faaliyetinden ele edeceği gelirlerini etkiler. Çünkü bankalar, mevduat sahiplerine faiz öderken, kullandırdığı kredinin geri dönmemesi durumunda bu faiz giderlerini karşılayacak faiz gelirini elde edemez. Bu da bankanın zarar etmesine ve sermayesinin azalmasına neden olacaktır. Yeterli sermayenin olmaması durumunda ise bankanın piyasada güvenilirliği sarsılacaktır. Şekil 3.1: Bankaların Aracılık Faaliyeti Kredi riskine maruz kalmamak için kredi kullandırılan kişi ve kuruluşlar iyi analiz edilmeli ve aktif kalitesini arttırılmalı. Kaliteli aktif risksiz veya düşük riskli krediler ve yatırımlardan oluşur. Bankalar kullandırdıkları kredilerin (aktiflerinin) kalitesini arttırabilmesi için kredi analizleri yapmaları gerekir. Bu analizlerde; kredi talep eden kişi veya kuruluşun borç ödeme gücünün yerinde olması, geçmiş dönemde kullandıkları borçları geri ödeme durumları, kredi kullanan kuruluşun sermaye yapısı ve krediye ilişkin teminatlar dikkate alınır. Kredi riskinin tespitinde kullanılabilecek bazı finansal oranlar (finansal göstergeler) aşağıdaki gibidir: 1. 2. 74 www.hedefaof.com 3. 4. Kredi riskine maruz kalmamak için bankalar aktif çeşitlendirmesine gidebilir. Aktif çeşitlendirmesi, bankanın topladığı mevduatı farklı nitelik ve vadede kredi kullandırması ve/veya fonlarını menkul kıymet yatırımlarıyla çeşitlendirmesidir. Faiz Oranı Riski Faiz oranı riski, faiz oranlarındaki değişime bağlı olarak zarara uğrama olasılığıdır. Faiz oranı riskinin gelir etkisi ve fiyat etkisi olmak üzere iki etkisinden söz etmek mümkündür. Bunlardan gelir etkisi, banka aktif/pasif yapısı nedeniyle gelirlerinde meydana gelebilecek etkidir. Fiyat etkisi, faiz oranlarındaki değişimler nedeniyle bankaların yapmış olduğu menkul kıymet yatırımlarının değerlerinde meydana gelebilecek etkidir. Faiz oranı riski, faiz oranlarındaki değişimin banka varlıkları ve gelirleri üzerine etkisidir. Faiz oranları düştüğünde banka varlıklarının piyasa değeri düşer ve gelirleri azalır. Bu nedenle faiz oranı riskinin iki etkisi vardır: Fiyat etkisi ve gelir etkisi. Faiz oranı riskinin gelir etkisi bankaların bilanço yapısına bağlı olarak sabit ve değişken faizli aktiflerden beklenen getirinin azalması/artması ve sabit ve değişken faizli pasiflere (mevduat ve borçlar) ilişkin beklenen yükümlülükleri artması/azalması şeklide karşımıza çıkmaktadır. Banka fazi oranlarının artması durumunda sabit faizli kredilerden piyasaya göre düşük faiz getirisi eldecek sabit faizli mevduat ve borçlarına piyasaya göre daha düşük faiz ödeyecektir. Mevduat ve borçlara düşük faiz ödemek banka için avantajlı olabilir. Ancak sabit faizli kredilerden düşük faiz getirisi elde etmek banka getirilerinin piyasanın gerisinde kalmasına neden olacaktır. Banka faiz oranlarında artış beklentisi içindeyse beklenen getiriyi arttırmak için farklı yatırım araçlarından (türev finansal araçlar) faydalarak faiz oranlarındaki değişimin gelirleri üzerine etkisini azaltabilir. Değişken faizli aktif/pasifler ise faiz oranı değişiminden birebir etkilenecektir. Faiz oranlarının artması değişken faizli krediler nedeniyle gelirlerinde artışa neden olurken, değişken faizli mevduat ve borçlar için faiz giderlerinde artışa neden olacaktır. Aktif/Pasif yapısının vade ve faiz oranlarının uyumlu olmaması durumunda faiz oranı riski banka gelirlerinin azalmasına neden olur. Faiz oranlarındaki değişimin fiyat etkisi daha çok sabit faiz getirisine sahip borçlanma senetleri (tahvil, bono gibi) üzerinde görülmektedir. Faiz oranlarındaki artış, sabit faiz oranlı borçlanma senetlerinin değerini düşürecek, faiz oranlarındaki azalış ise sabit faiz oranlı borçlanma senetlerinin değerini arttıracaktır. Bir başka ifadeyle, sabit faizli borçlanma senetlerinin bugünkü değeri piyasa faiz oranı ile hesaplanacağından faiz oranların yükselmesiyle borçlanma senedinin bugünkü değeri azalacaktır. Örneğin, banka 1.1.20X1 tarihinde ihraç edilen 1 yıl vadeli 1.000 nominal değerli, %25 faiz oranlı finansman bonosuna yatırım yapılmış olsun. %25 faiz oranı ile ihraç edilen finansman bonosunun 1.1.20X1 tarihindeki değeri (net bugünkü değer) aşağıdaki gibi hesaplanır: Piyasa faiz oranlarının %28 olduğunu varsayarsak, finansman bonosunun ihraç tarihindeki bugünkü değeri aşağıdaki gibi olacaktır: 75 www.hedefaof.com Piyasa faiz oranlarının %20 olduğunu varsayarsak, finansman bonosunun ihraç tarihindeki bugünkü değeri aşağıdaki gibi olacaktır: Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi faiz oranlarının yükselmesi durumunda finansman bonosunun bugünkü değeri düşecek, faiz oranlarının düşmesi durumunda ise bononun bugünkü değeri yükselecektir. Sabit faiz oranlı menkul kıymet yatırımlarında, yapılan yatırımın vadesi uzadıkça faiz oranı riskinin fiyat etkisine maruz kalma düzeyleri de artmaktadır. Bu nedenle banka bilançosunda orta ve uzun vadeli menkul kıymet yatırımlarında faiz oranı riskinin fiyat etkisinden söz etmek mümkündür. Faiz oranı riskinden menkul kıymet yatırımlarından yalnızca borçlanma senetleri etkilenmez. Hisse senedi yatırımları açısından faiz oranı riski kaçırılan kazanç şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Yatırımcılar daha yüksek getiriyi hedeflediğinden faiz oranlarının yükselmesi durumuda yatırımcı hisse senedi dışında faiz getirisini elde edeceği yatırım araçlarına yönelecek bu da hisse senetlerinin piyasa fiyatlarını düşürecektir. Bankanın menkul kıymet yatırımları arasında hisse senetlerinin olması durumunda faiz oranı riskinden hisse senetlerinin bugünkü değeri de etkilenecek ve yatırımdan beklenen getiri faiz oranlarındaki değişim nedeniyle azalacaktır. Faiz oranı riski, Basel Komitesinin sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında da dikkate alınan önemli bir risk faktörüdür. Şekil 3.2’de de özetlenmeye çalışıldığı gibi faiz oranı değişimi bankanın gelirlerini ve dolayısıyla sermayesini etkilemektedir. Bu riskin banka gelirleri ve aktif/pasif yapısı üzerine etkilerini azaltabilmek için aktif/pasif yönetim araçlarından faydalanılmaktadır. Şekil 3.2: Faiz Oranı Riskinin Bilanço ve Gelir Tablosuna Etkileri 76 www.hedefaof.com Faiz oranı riskinin fiyat etkisi nedir? Faiz oranlarındaki azalış orta ve uzun vadeli kredi kullananların borçlarını vadesinden önce ödemesine neden olabilir. Bu durum bankanın beklenen getirisinde azalışa neden olur. Faiz oranlarındaki değişimin neden olduğu bu risk önceden ödenme riski olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, Bay A Aralık 2007’de 300.000 tutarında 5 yıl vadeli yıllık %12 faiz oranıyla konut kredisi kullanmıştır. Kredi 6.673 aylık taksitlerle ödenmektedir. Aralık 2009 yılında faiz oranlarının %5’e düşmesi durumunda bir başka bankadan konut kredisi kullanarak erken ödeme talebinde bulunabilir. Bankanın 300.000 anaparalı bu kredi üzerinden 5.yıl sonuda faiz getirisi 100.400’dir. 2 yılsonunda toplam 160.152 ödeme yapmış olan Bay A’nın yıllık anapara ve faiz ödemeleri aşağıda özetlenmiştir. Anapara Faiz Toplam 300.000 100.400 400.400 1.yılsonunda 49.293 37.456 86.749 2. yılsonunda 42.563 30.840 73.403 Toplam 91.587 68.295 160.152 Aylık Taksitler 6.673 Bankanın Bay A’ya kullandırdığı 300.000 krediden 5 yılsonunda 100.400 faiz getirisi beklemektedir. Bu getirinin 68.295’sini elde etmiş ancak 32.105’sini elde edememiştir. Banka faiz oranlarının düşmesi nedeniyle beklediği getiriyi elde edememiş ve önceden ödenme riskine maruz kalmıştır. Faiz oranlarındaki değişim bankanın gelecekte yapacağı yatırımları da etkiler. Çünkü banka faiz gelirlerden elde ettiği fonları yeniden yatırıma dönüştürür. Faiz oranlarındaki değişim nedeniyle bankanın elde etmeyi beklediği faiz getirisinin azalması yeniden yatırım riskine neden olur. Yeniden yatırım riski, faiz oranlarındaki değişim nedeniyle beklenen getirideki azalmanın yapılacak yeni yatırımların gerçekleştirilememesine neden olur. Faiz oranlarındaki değişimin neden olduğu bir diğer etki ise temel risktir. Temel risk, kredi ve mevduat faiz oranlarındaki değişimin spot ve vadeli işlem piyasalarındaki faiz oranlarını da etkilemesi durumudur. Özetleyecek olursak, faiz oranlarındaki değişim olarak tanımlanan faiz oranı riskinin, fiyat etkisi (riski), gelir etkisi (riski), önceden ödenme riski ve yeniden yatırım riski ve temel risk olmak üzere beş etkisi bulunmaktadır. Döviz Kuru (Kambiyo) Riski Döviz kuru riski, ülke parasının değerinin diğer ülke paraları karşısında değer kaybetmesi veya mevcut döviz pozisyonu nedeniyle elinde bulundurduğu dövizlerin diğer ülke paraları karşısında değer kaybetmesi riskidir. Döviz kuru riski, bankanın yabancı paralı aktifleri ile yabancı paralı pasiflerin uyumlu olmamasından kaynaklanır. Bankalar; • kur riski ve • parite riskine maruz kalır. Döviz kuru riski, ülke parasının diğer ülke paraları karşısında değer kaybetmesine bağlı olarak zarar etme durumudur. 77 www.hedefaof.com Banka pozisyon açığı veya fazlası bulunması durumunda döviz kuru riskine maruz kalır. Pozisyon fazlası aynı yabancı para cinsinden aktiflerinin pasiflerinden fazla olması durumunda söz konusudur. Pozisyon açığı ise yabancı para cinsinden aktiflerinin pasiflerinden az olması durumudur. ($) Pozisyon Aktif 100.000 $ Pasif 200.000 $ Aktif 200.000 $ Pasif 125.000 $ Pozisyon Açığı (Pasif Pozisyon Fazlası) Pozisyon Fazlası (Aktif Pozisyon Fazlası) Kur riski, aktif ve pasif yapısında aynı cins ve tutarda varlık ve kaynakları bulunmaması durumunda ortaya çıkar. Yerel para birimi ile bulundurulan döviz cinsi değerleri arasındaki fark kur riskine neden olur. Bankanın bulundurduğu yabancı paralı aktif/pasif pozisyonuna (pozisyon fazlası veya açığı) göre kazanç veya kayıp ortaya çıkabilir. Örneğin, bir bankanın 100.000$ tutarında aktifi ve 200.000 $ tutarında pasifi varsa açık pozisyon bulundurmaktadır. Doların Türk Lirası karşısında değer kaybetmesi sonucunda kâr edecek, değer kazanması durumunda ise zarar edecektir. İşlem riski olarak da adlandırılan kur riski, yerel para birimi ile işlemin yapıldığı yabancı para birimi arasındaki kur farklarının beklenen getiri üzerindeki olası etkidir. Örneğin; 1. durumda ’nin yabancı para karşısında değer kaybettiği, 2. Durumda ise değer kazandığını varsayalım. Buna göre açık pozisyon nedeniyle ortaya çıkan farklar aşağıdaki gibi olacaktır. I. Durum: ’nin Yabancı Para Karşısında Değer Kaybetmesi: Aktif Pasif Kambiyo Zararı ($) Mevcut Kur 100.000 $ 200.000 $ 1,3 /$ 1,3 /$ Mevcut () I 130.000 260.000 Beklenen Kur 1,4 /$ 1,4 /$ Beklenen () II 140.000 280.000 Fark (I-II) 10.000 -20.000 -10.000 II. Durum: Yabancı Paranın Karşısında Değer Kaybetmesi: Aktif Pasif Kambiyo Kârı ($) Mevcut Kur 100.000 $ 200.000 $ 1,3 /$ 1,3 /$ Mevcut () I 130.000 260.000 Beklenen Kur 1,15 /$ 1,15 /$ Beklenen () II 115.000 230.000 Fark (I-II) -15.000 30.000 15.000 I. Durumda açık pozisyon bulunduran bankanın $ kurunda artış olması hâlinde 10.000 zarar edeceğini II. Durumda ise $ kurunda azalış olması hâlinde 15.000 kâr edeceğini görülmektedir. Bu kâr /zarar bankanın gelir tablosuna “Kambiyo Kâr/Zararı” olarak yansıyacaktır. Bulundurduğu döviz pozisyonuna göre kur riskinden etkilenme durumu aşağıdaki gibi özetlenebilir. Aktif Pozisyon Fazlası Pasif Pozisyon Fazlası Döviz Kuru Değer Kaybediyorsa Kambiyo Zararı Kambiyo Kârı 78 www.hedefaof.com Döviz Kuru Değer Kazanıyorsa Kambiyo Kârı Kambiyo Zararı Parite riski; iki farklı yabancı paranın paritelerindeki değişimden kaynaklanan rike parite riski denilmektedir. Bankanın farklı cinste yabancı paralı aktif ve pasifinin parite farkındaki değişimi tahmin edememesi ve buna bağlı döviz pozisyonu almaması nedeniyle kaçırdığı kazançtır. Örneğin, bir bankanın aktif/pasif döviz pozisyonları aşağıdaki gibidir: Aktif Pasif Aktif Pozisyon Fazlası $ Euro $/Euro Paritesi 100.000 (50.000) 50.000 1,3 1,3 130.000 (65.000) 65.000 300.000 (100.000) 200.000 2,5 2,5 750.000 (250.000) 500.000 1,92 1,92 Paritenin 1,92’ye düşmesi ve 1 $= 1,7 olması durumunda, 1 Euro= 2,55 olacaktır. Bu durumda bankanın kambiyo kâr /zararı aşağıdaki gibi olacaktır: II Değer Artış/Azalışı (IxII) 100.000 (50.000) (1,7-1,3) (1,7-1,3) 40.000 (20.000) 50.000 (1,7-1,3) 20.000 $ I Aktif Pasif Kambiyo Kârı II Değer Artış/Azalışı (IxII) TOPLAM 300.000 (100.000) (2,55-2,5) (2,55-2,5) 15.000 (5.000) 55.000 (25.00) 200.000 (2,55-2,5) 10.000 30.000 Euro I Dolardaki kur artışı Eurodaki kur artışından daha fazladır (Dolar artışı 0,4 , Euro artışı 0,05). Banka $ pozisyonunu dolar kurundaki artışı tahmin ederek, mevcut net 200.000 Euro aktif pozisyon fazlasıyla 384.000 $ pozisyonu alsa idi kambiyo kârını 173.600’ye çıkarabilirdi. Bir başka ifadeyle banka $ kurunun yükselmesini tahmin edemediği için 143.600 (173.600 - 30.000) kazancı kaçırmıştır. Kaçırılan kazançla ifade edilen bu döviz kuru riskine parite riski denmektedir. 100.000 $ (50.000$) Euro Pozisyonun Dolara Çevrilmesi 576.000 $ (192.000$) Toplam $ Pozisyonu 676.000 $ (242.000 $) (1,7-1,3) (1,7-1,3) Değer Artış/Azalışı 270.400 (96.800) 50.000 $ 384.000 $ 434.000$ (1,7-1,3) 173.600 $ Aktif Pasif Kambiyo Kârı $ Kur Artışı Paritenin yükseleceğinin tahmin edilmesi durumunda bankanın Euro pozisyonu alması kur farkı nedeniyle elde edeceği kârını arttıracaktır. Likidite Riski Likidite, bir işletmenin kısa vadeli yükümlülüklerini zamanında yerine getirebilme gücüdür. Likidite bankacılık sektöründe kârlılık kadar önemli bir unsurdur. Banka fonlarını (kaynaklarını) mevduat ve borçlar oluşturmaktadır. Banka varlıklarını ise kredi ve menkul kıymet yatırımları ile sabit yatırımlar oluşturmaktadır. Bankalar genelllikle kısa vadeli topladıkları mevduatları, uzun vadeli ve büyük tutarlı yatırımlara (kredi ve menkul kıymet yatırımları) dönüştürebilmektedir. Bankaların aktiflerinin vadesi pasiflerin vadesinden uzun ise fon sahiplerine karşı yükümlülüklerini zamanında yerine getirememesine neden olacaktır. Şunu da belirtmekte fayda var ki, 79 www.hedefaof.com banka aktiflerini kısa vadeli kullandırması durumunda likit tutmuş olur ancak bu durumda aktif getirisinden fedakârlık eder. Likidite riski, mevduat sahiplerine ve borç veren kuruluşlara ödenecek yükümlülüklerin ve kredi taleplerinin karşılanması için yeterli düzeyle nakit değer bulundurmama riskidir. Likidite riski, kısa vadeli fonlara ilişkin yükümlülüklerin ve yeni kredi taleplerinin zamanında karşılanmaması nedeniyle banka kârlılığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkidir. Bu ifadeden de anlaşılabileceği gibi likidite riskinin borç ödeme gücünün yetersizliği ve yeni kredi taleplerinin karşılanamaması nedeniyle kaçırılan kazanç olmak üzere iki etkisinden söz edilebilir. Borç ödeme gücünün yetersizliği, durumunda banka mevduat sahiplerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmek için ya mevcut aktiflerini paraya çevirecek ya da yeni borçlar bulmaya çalışacaktır. Likiditenin zayıflamasıyla birlikte ticari itibarı, güvenilirliği ve kredibilitesi zayıflacak ve buna bağlı olarak da borçlanma maliyetleri yükselecektir. Borçlanma maliyetlerinin artması ise banka kârlılığı üzerine olumsuz etki yapacaktır. Borç ödeme gücüne ilişkin bu zayıflığın önüne geçilememesi durumunda banka bir anda kendini iflas aşamasında bulabilir. Banka yeni kredi kullandırımları için yeterli nakit değer bulundurmaması durumunda, muhtemel bir getirinin kaçırılması (kaçırılan kazanç veya fırsat maliyeti) anlamına gelmektedir. Bu da bankanın kârlılığını arttırma potansiyelini etkileyecektir. Borç ödeme gücünün zayıflamasına neden olabilecek likidite risklerini refinansman (yeniden finansman pozisyonu) riski, tahsilâtlarda gecikme riski ve beklenmeyen çekilişler riski olmak üzere üç başlık altında toplamak mümkündür. Refinansman riski, bankaların aktif/pasif yapısının vade uyumsuzluğundan kaynaklanır. Banka kullandırılan kredi ve diğer yatırımlardan beklenen nakit girişlerinin vadesi, fonlarının ödeme vadesiyle uyumlu olmaması veya yeni kredi kullandırımlarını karşılayacak mevdutanın bulunmaması durumu refinansman riskidir. Tahsilâtlarda gecikme riski, kullandırılan kredilere ilişkin anapara ve faiz ödemelerinin zamanında tahsil edilememesi riskidir. Beklenmeyen çekilişler riski, tanımlanan kredi limitlerinin ve vadesi gelen mevduatın beklenen hızlı bir şekilde çekilmesi ve buna bağlı olarak likidite dengesinin bozulma riskidir. Beklenmeyen çekilişler riski, bankanın diğer müşterilerini de etkileyerek vadesi gelmeyen mevduat sahiplerinin ani bir şekilde mevduatlarını çekmesine neden olabilir. Bu nedenle beklenmeyen çekilişler riski, toplumsal bir olaydan kaynaklanabileceği gibi (savaş ve ekonomik kriz söylentileri gibi) bankanın müşterileri karşısında güven ve itibar kaybetmesinden de kaynaklanabilir. Likidite riskinin nedenleri nelerdir? Bankalar likidite riskinin tespitinde likidite durumu bazı finansal oranlar kullanarak analiz eder. Likidite durumunun analizinde aşağıdaki hususlar üzerinde durulur: • Dönemsel likidite dengesi, aktif ve pasif kalemlerini vadelerine göre gruplandırıp yüzde yöntemi ile analiz edilerek tespit edilir. Örneğin; Cari Dönem Aktif % Pasif % Net Likidite Açığı/Fazlası 1 ay vadeli 3 ay vadeli 6 ay vadeli 12 ay vadeli 80 www.hedefaof.com • Aşağıda yer alan finansal oranlarla likidite durumu analiz edilir: 1. 3. 5. 7. Likit Varlklar 2. Yabanc Kaynaklar 4. 6. Faize Duyarlı Aktifler Faize Duyarlı Pasifler Vadesi Mevduat Toplam Mevduat Yabancı Paralı Aktifler Yabancı Paralı Pasifler Net Varlıklar Toplam Mevduat Diğer risk unsurlarında olduğu gibi likidite riski de banka kârlılığını ve dolayısıyla sermaye yeterliliğini etkileyen risk unsurlarıdır ve likidite riski, kredi riski, faiz oranı riski ve kur riskiyle de doğrudan ilişkilidir. Bankacılık yasaları bankaların maruz kalabileceği likidite riski için zorunlu nakit ve nakde eşdeğer varlık (mevduat munzam karşılık) bulundurmalarını düzenlemiştir. Bunun yanısıra bankalar likidite dengelerini korumak amacıyla ihtiyari karşılık bulundurur. Piyasa Riski Piyasa riski, menkul kıymetlerin işlem gördüğü piyasada enflasyon veya faiz oranlarındaki dalgalanma gibi belirli bir ekonomik neden olmaksızın menkul kıymet fiyatlarının dalgalanma riskidir. Piyasada işlem gören menkul kıymet fiyatlarının değişmesine, psikolojik ve spekülatif etkiler (savaş, seçim, kaos ortamı, siyasi skandallar, menkul kıymeti piyasada işlem gören firmaya özgü skandallar gibi) neden olabilir. Menkul kıymet fiyatlarında değişime neden olan bu risklerin firmaya özgü olanları portföy teorisi çerçevesinde menkul kıymetlerin çeşitlendirmesiyle yok edilebilir. Ancak, kur riski, faiz oranı riski ve enflasyon riski gibi riskler yok edilemez. Çünkü bunlar, belirsizliğin arttığı durumlardır belirsizlik ortamında yatırımcı karar almaktan kaçınmaktadır. Piyasa riski, bankaların içinde bulunduğu sermaye piyasasında yaşanan dalgalanmaların yine yapmış olduğu menkul kıymet yatırımlarının değerini etkileme riskidir. Daha önce de üzerinde durulduğu gibi faiz oranlarındaki değişme (faiz oranı riskinin fiyat etkisi) bankaların daha çok sabit getiri sağlayan borçlanma araçları üzerine etkili iken piyasa riski ise hisse senedi fiyatlarını etkiler. Piyasa riski, diğer risk çeşitlerinde olduğu gibi bankaların kârlılığı üzerine etki eder. Banka topladığı fonları çeşitli finansal araçlara (devlet tahvili, hazine bonosu, hisse senedi vb) yatırmakta veya finansal araçlar (tahvil, bono) ihraç ederek kaynak sağlamaktadır. Menkul kıymet piyasasında yaşanacak olumsuz bir dalgalanma menkul kıymet yatırımlarından beklediği getiriyi azaltabilecek veya borçlanma maliyetlerini arttırabilecektir. Her iki durumda bankanın kârlılığı ve sermaye yeterliliği üzerine doğrudan etki yapacaktır. Piyasa riskine maruz kalmamak için, menkul kıymetlerin fiyat değişiminin izlenmesi, doğru yatırım araçlarına yatırım yapılması ve menkul kıymetlerin fiyatlandırmasının doğru yapılması gerekmektedir. Operasyonel Risk (Faaliyet Riskleri) Basel Komitesinin düzenlemelerinde operasyonel risk, “uygun olmayan ya da işlemeyen iç süreçler, insanlar ve sistemler ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riski” olarak tanımlanmıştır. Operasyonel riskler, yöneticinin riskleri doğru analiz edip yönetememesinden, personelin dikkatsizliğinden, teknolojik yetersizlik veya boşluktan veya terör olaylarından kaynaklanabilir. Operasyonel riske neden olan insan faktörü, banka yönetimi ve çalışanları eğitim düzeyinin yetersizliği, ihmali, görevi kötüye kullanması gibi nedenlerle bankayı zarara uğratabilir. Banka çalışanları bankaların maruz kaldığı operasyonel riskin ortaya çıkmasında önemli bir faktördür. Sistem faktörü ise, bankanın teknolojik gelişmelerin dışında kalması mevcut teknolojik alt yapılarının yetersiz olması 81 www.hedefaof.com durumudur. Dışsal faktörler ise, bankanın tabi olduğu yasal mevzuata ilişkin riskler, faaliyet gösterdiği ülkeye ilişkin politik riskler, doğal afetler, terör gibi risk unsurlarından oluşmaktadır. Operasyonel risk, bankaların faaliyetleri sonucunda yönetimden, teknolojiden, personelden veya diğer dış etmenlerden kaynaklanan ve banka kârını azaltabilecek risklerden oluşur. Bankalar maruz kaldıkları operasyonel riskleri takip etmek ve azaltabilmek için etkin bir iç kontrol sistemi kurmaları gerekmektedir. İç kontrolün amacı, banka politikalarına uygun olarak, varlıkların korunması, yükümlülüklerin takip edilmesi, kayıtların doğrularının tespit edilmesi, bankanın maruz kaldığı ve kalabileceği riskleri belirlemektedir. Operasyonel risk türleri, yönetim riski, personel riski, iş riski, teknoloji riski ve yasal düzenleme, politik risk ve ülke riski olarak sınıflandırabiliriz. Operasyonel riske neden olan faktörler nelerdir? Yönetim Riski Yönetim riski, işletmenin yönetim kadrosunun kalitesinin ve kurumsal yönetim becerisinin finansal yapısı (aktif/pasif yapısı) ve kârlılığı üzerine etkisidir. Banka yönetimi, banka fonlarını doğru alanlarda kullanma, bankanın maruz kalabileceği risk unsurlarını yönetebilme becerisine sahip kişilerden oluşmalıdır. Banka yöneticisinin tecrübeli olması, yeterli bilgi düzeyine sahip olması alınabilecek yanlış kararları engelleyecektir. Çünkü banka yöneticisinin aldığı yanlış bir karar doğrudan likidite ve kârlılık yapısı üzerine etki edecektir. Bu da bankanın güvenilirliğini, rekabet gücünü etkiler ve diğer risk faktörlerini (kredi riski, döviz kuru riski, likidite riski gibi) tetikleyebilir. Yönetim riskini arttıran faktörler; • yanlış aktif/pasif yapısının oluşturulması, vade uyumsuzluğuna sebep olunması, • risk faktörleri dikkate alınarak kredi ve mevduata uygulanacak faiz oranının doğru tespit edilmemesi, • likidite riskine neden olabilecek nakit bulundurma kararlarının alınması, • piyasaya ilişkin öngörüleri takip edememesi ve doğru menkul kıymet yatırım portföylerinin oluşturulmaması, • astlarıyla uyum içinde çalışamaması olarak sıralanabilir. Yönetim riskini tespit etmek, kurumsal yönetim becerisinin analizi ile mümkündür. Sermaye piyasalarında yaşanan gelişmeler, yönetim alanını da etkilemektedir. Bu amaçla, Uluslararası ve Ulusal alanda kurumsal yönetim ilkeleri getirilerek, yönetimde iyi ya da kötü belirlenmeye çalışılmaktadır. Kurumsal yönetimde, şeffaflık, kamuyu aydınlatma ve hissedarların çıkarlarını gözetme gibi bir takım esaslar öne çıkarılarak, işletmenin yönetim kalitesi tespit edilmeye çalışılmaktadır. Personel Riski Personel riski, işletmenin ihtiyaç duyduğu nitelikli personelin varlığı, mevcut personelin eğitilmesi, personel devir hızının yüksek olması ve kilit personelin bulunmaması gibi sebeplerle ortaya çıkabilir. Banka personelinin görevlerini aksatmaları, kötüye kullanmaları ve hata ve hileye konu davranışlarda bulunmaları bankanın zarar etmesine neden olabilir. Banka içinde kilit personelin olmaması durumunda bankacılık faaliyetlerinin aksaması, nitelikli personelle çalışmama ve nitelikli personelin yetiştirilmesi konusunda eğitim masraflarının artması gibi sorunlar da personel riskinin unsurlarıdır. 82 www.hedefaof.com Personel riski, her zaman personelin yetersizliğinden kaynaklanmayabilir. Banka faaliyet konusunun gerektiği yeterli personeli çalıştırmaması durumunda mevcut personelin iş yükü artacak bu da hataların ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Örneğin, kurumsal kredi kullandıran bir bankanın kredi talebinde bulunan kuruma ilişkin kredi analizlerinin yapılmasında yeterli ve nitelikli personelin bulunmaması yanlış kredi kararının alınmasına ve kredi riskinin doğmasına neden olacaktır. Şunu belirtelim, nitelikli personelin olması bu riskin önlenmesinde yeterli değildir. Personel sayısının da müşteri sayısı ve yapılan işin yoğunluğu gibi faktörler dikkate alınarak belirlenmelidir. Personel riskine neden olabilecek risk faktörleri; • nitelikli ve yeterli sayıda personelin bulunmaması, • personelden kaynaklı hata ve hileleri tespit edecek yeterli bir iç kontrol sisteminin olmaması, • personelin bilgi ve tecrübe eksikliği, • personelin motivasyon eksikliği, • aşırı iş yükü, • personelin çalışma ortamının düzensizliği veya çalışmaya elverişli olmaması olarak özetlenebilir. Teknoloji Riski Bankacılık sektörü teknoloji en çok kullanan sektörlerden biridir. Bu nedenle teknolojik gelişmelerden ve teknolojinin sebep olduğu boşluklara maruz kalmaktadır. Öyle ki, teknolojik açıdan geri kalmış bankaların müşteriye ulaşması güçleşmekte ve rekabet gücü zayıflamaktadır. Bankacılık sektöründe teknoloji insan kadar önemli bir faktördür. Teknolojik riskleri, • teknoloji sabit yatırım riski, • sistemin geliştirilmesi ve uygulanmasına ilişkin aksaklıklar ve • sistemin kapasite ve güvenlik problemleri olarak sınıflandırmak mümkündür. Bankalarda birçok ürün örneğin, para çekme, para yatırma, internet bankacılığı, telefon bankacılığı gibi teknoloji vasıtasıyla müşteriye sunulmaktadır. Bankaların ürünlerin pazarlaması ve sunulmasında kullandıkları teknolojinin eski olması bazen teknolojinin güncellenmesiyle düzeltilebilirken bazen de çok ciddi yatırımlarla teknolojinin kökten değiştirilmesini gerektirebilir. Bu da bankalar için ciddi bir sabit yatırımı gerektirmektedir. Ciddi sabit yatırım gerektiren bu teknolojiden beklenen getirinin elde edilememesi teknolojiden kaynaklı yatırım riskine neden olmaktadır. Teknolojik alt yapının oluşturulmasından sonra sistemin banka içi personel tarafından uygulanmasındaki güçlükler ve sistemin ağır işlemesi personelin sistemin kullanırken hata yapmasına neden olur. Bankalar ciddi yatırımlarla oluşturdukları teknolojik alt yapıları ve bilgi sistemleri hile, kaçakçılık, virüs problemleri, hatalı veya yanlış programlama gibi sorunlarla teknolojik risklere neden olabilir. Örneğin, internet bankacılığını kullanan bir müşterisinin kişisel bilgilerinin internet üzerinden erişilebilir olması sistemin güvenilirliği açısından sorun olacağı gibi bankanın itibar ve müşteri kaybetmesine de neden olur. Yine yetkisiz kullanıcıların banka içi veri tabanına müdahale edebilmeleri sistemi hata ve hilelere açık hâle getirir. Bunun yanı sıra banka içi bilgi sistemlerinde depolanan bilgilerin güvenilir olmaması veya kolay ulaşılamaması nedeniyle finanslama, yatırım veya personele ilişkin alınan yanlış bir kararın, beklenen getiride değişime neden olabilecektir. 83 www.hedefaof.com İş Riski Banka yönetiminin faaliyetlerini yürütürken aldığı kararlar, hedef pazar ve müşteri kitlesi, uygulanan kredi politikaları, riskten korunma stratejilerine yönelik alınan kararlar sonucunda bankanın beklenen getirisinin azalması olasılığıdır. Bankaların hitap ettikleri müşterilerin ihtiyaç ve beklentilerinin değişmesi, rekabetin artması, rakiplerin durumu, ulusal ve uluslararası piyasalarda yeni bankacılık ürünlerin varlığı banka yönetilerinin bir takım kararlar almasına neden olur. Bankalar almış oldukları kararlar gereği yeterli teknik ve personel alt yapısını kurmaması, yenilikleri takip edip bunlara uyum sağlayamamasına ilişkin risklerdir. Yasal Düzenleme ve Politik Risk Bankacılık sektörünün sağlıklı işleyişi ve güvenilirliğine yönelik yurt içi ve yurtdış menşeili düzenlemelerin bankaların finansal bilgi sistemi üzerine etkilerini ifade etmektedir. Yasal risk, mevzuatta yer alan düzenlemelerin yerine getirilmemesi nedeniyle, kredilerin geri dönmemesi, değer kaybetmesi, mevduat ve borçlara ilişkin yükümlülüklerin (vergi, çalışanlara yönelik sosyal güvenlik kesintileri gibi) artması, yasanın uygulanmaması nedeniyle cezaya maruz kalınması gibi risk unsurlarını içerir. Şunu da belirtmekte fayda varki, bankacılık sektörüne yönelik getirilen düzenlemelerin sık sık değişmesi belirsizliği ifade edecek ve bankaların bilgi üretme maliyetlerini arttıracaktır. Politik risk ise para piyasasına yön veren düzenleme kurumlarının (Merkez Bankası, Hazine, Maliye Bakanlığı ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi) aldıkları politik kararlar nedeniyle bankaların zarar etme durumudur. Politik risk, ekonomiye yönelik alınan politik kararlar sonucu ortaya çıkmakta ve döviz kuru riski, faiz oranı riski, enflasyon riski gibi bir takım finansal risklerin sebebi olabilmektedir. Bankalar politik riske maruz kalmamak için ülke içinde değişen makro ekonomik hedeflere göre kararlarını değiştirebilecek esnekliğe sahip olmalıdır. Ülke Riski Bir ülkedeki, ekonomik (faiz oranlarındaki değişim, enflasyon, döviz kurlarındaki değişim, ekonomik krizler gibi) ve siyasi gelişmelerin (savaş, siyasi darbe, terör gibi), işletme kararları ve işletme faaliyet sonuçları üzerine etkisidir. Ülke riski, alınan siyasi kararların ve uygulamaların ülke ekonomisi ve ulusal veya uluslararası ticaret hacmi üzerine etkisini ifade eder. Ülke riski piyasa riskinin bir parçası olarak da değerlendirilmektedir. Ekonomik ve siyası krizlerin yoğun olduğu dönemlerde belirsizlik ortaya çıkacağı için mevduat sahipleri fonlarını yastık altında tutmak isteyebilir, kredi kullanacaklar da ekonomik krizler nedeniyle kredi kullanmayabilirler. Bilanço Dışı İşlemler Riski (Türev İşlemler Riski) Bu risk grubu, bankaların riskten korunma ve riski yönetmeye yönelik yapmış olduğu hisse senedi, tahvil bono yatırımlarının yanı sıra türev finansal araçlardan (forward, future ve opsiyon sözleşmeleri), repo-ters repo işlemlerinden kaynaklanan riskleri içermektedir. Bu riskler, • aracılık sözleşmelerinde pozisyon riski, • takas teslim riski, • karşı taraf riski ve • yoğunlaşma riski ve • baz risk olarak sınıflandırılabilir. Pozisyon Riski Pozisyon riski, bankaların menkul kıymet alım satım işlemlerine aracılık etme fonksiyonu nedeniyle menkul kıymet yatırımları kendi yatırım portföylerine girmemiş olmasına rağmen, menkul kıymet alım satımıyla ilgili aracılık faaliyetinden kaynaklanan bir takım yükümlülükleri üstlendiği risklerdir. Bu 84 www.hedefaof.com riskler bankaların üçüncü kişiler adına sermaye piyasalarında aldıkları pozisyona yönelik risklerdir. Örneğin, bankalar halka arz yoluyla halka açılacak bir işletmenin, en iyi gayret aracılığı, bakiyeyi yüklenim veya tümünü yüklenim koşullarıyla hisse senedinin halka arz yoluyla satılmasına aracılık eder. Banka, halka arz edecek işletmeyle bakiyeyi yüklenim koşuluyla anlaşmışsa, hisse senetlerinin tamamının satılmaması durumunda hisse senetlerinin satılmayan kısımının tamamını almayı banka taahhüt eder. Böyle bir durumda bankanın bakiyeyi yüklenme işlemini tamamlayacak yeterli likiditesinin olmaması bankanın likidite riskini yaşamasına neden olacaktır. Bu da başka risklerin (kredi riski, sermaye yeterliliği riski gibi risklerin tetiklenmesine neden olacaktır. Bankaların portföyünde veya elinde bulunmayan menkul kıymetlerin aracılık faaliyeti nedeniyle belirli koşullarda alma yükümlülüğüne girmesine pozisyon riski denir. Karşı Taraf Riski Karşı taraftan umulan süre içinde sözleşme konusu yükümlülüğün zamanında yerine getiremeyeceğinin anlaşılması, işlemin sonuçlandırılamaması riskidir. Karşı tarafın söz konusu yükümlülüğünü sözleşme süresi sonunda yerine getiremeyeceğinin anlaşılması durumu ise işlemin sonuçlandırılması öncesi oluşan risktir. Karşı taraf riski, karşılığında yeterli teminat bulunmadan borç verilmesi veya diğer taahhütlerde bulunulması, varlıkların ödünç, emanet veya teminat olarak kullanılması gibi nedenlerle, varlıkların geri alınması sırasında ortaya çıkan risklerdir. Bir bankanın veya aracı kuruluşun; • bedelini ödemesine rağmen menkul kıymeti teslim almaması, • bedelini tahsil etmeden menkul kıymeti teslim etmesi, • uluslararası işlemlerde (örneğin akreditifte) teslim ve ödeme arasında 1 günden fazla süre geçmesi işlemin sonuçlandırılamamasına bir başka ifadeyle karşı taraf riskine neden olur. Karşı taraf riski, adı üzerinde bankanın işlem yaptığı kişi ve kuruluşlarn içinde bulunduğu koşullara ait risklerin bankaya yansımasıdır. Bankalar bu riskten kaçınabilmek için işlem yaptığı kişi ve kuruluşlardan teminat alır. Karşı taraf riski alınan teminatın düşülmesi suretiyle hesaplanır ve teminat düşüldükten sonra kalan tutara teminat açığı denir. Sermaye Piyasası Kurulunun yayınladığı Seri V, 34 No.lu “Aracı Kurumların Sermayelerine Ve Sermaye Yeterliliğine İlişkin Esaslar Tebliği”ne göre Türkiye’de kurulmuş bankalar, aracı kurumlar, sigorta şirketleri, yatırım fonları ve yatırım ortaklıklarından olan alacaklar nedeniyle oluşan teminat açığının %5’ i karşı taraf riski olarak dikkate alınır. Takas/Teslim Riski Takas/Teslim riski; özellikle vadeli işlemlerde vade bittiği hâlde sözleşme konusu mal ve hizmetin teslim edilmemesi durumudur. Karşı taraf riskiyle farkı, karşı taraf riskinde sözleşme konusu yükümlülüğün sözleşme süresi bitmeden yerine getirilemeyeceğinin anlaşılmasıdır. Takas riski vade bitiminde yükümlülüğün yerine getirilememesi durumudur. Yoğunlaşma Riski Yoğunlaşma riski, bankanın veya aracı kuruluşun özsermayesinin önemli bir kısmının belli kişi ve kuruluşlara ait olma veya işlemlerin hep aynı kişi ve kuruluşlarla yapılması riskidir. Bankaların fonlarını farklı kişi ve kuruluşlardan toplayarak bunu uzun vadeli ve büyük tutarlı olarak belli bir kişi veya kuruluşa kullandırmayı tercih edebilir. Böyle bir durumda banka yoğunlaşma riskine maruz kalabilir. 85 www.hedefaof.com Yoğunlaşma riski bankanın belirli bir varlık (menkul kıymet, kredi, iştirak, bağlı ortaklık) veya yükümlülüğünün (mevdut ve alınan krediler), belirli kişi ve kuruluşlara ait olması ve sermaye yeterliliği tabanının önemli bir oranını oluşturması hâlindeki karşılaşılan risktir. Yoğunlaşma riski, sermaye yeterliliği tabanını (Tablo 8’de görülmektedir) belirli oranlarda aşması durumunda hesaplanır. Tablo 3.8: Sermaye Tabanı SERMAYE TABANI ANA SERMAYE (+) • Ödenmiş Sermaye • Emisyon Primleri • Yedekler • Geçmiş Yıl Kârları ve • Dönem Net Kâr/Zararı KATKI SERMAYE (+) • Yeniden Değerleme Fonları • İştirak Menkul Kıymet Artış Fonu • Maliyet Artış Fonu ÜÇÜNCÜ KUŞAK SERMAYE (+) • Toplamı Ana ve Katkı Sermayeyi aşmayacak şekilde, vadesi 2 yıl ve daha uzun olan sermaye benzeri borç ve • İkincil sermaye niteliğine sahip kredi, tahvil ve diğer borçlanma araçlarından oluşur. SERMAYEDEN İNDİRİLECEK DEĞERLER (-) • Konsolide Edilmemiş Bağlı Ortaklık, İştirak v.b. varlıklar • Özel Maliyet Bedeli • Peşin Ödenen Giderler • Aktifleştirilmiş, şerefiye, ilk tesis giderleri gibi giderler Baz Risk Baz risk, bankaların aktif/pasif yönetiminde faydalandığı türev finansal araçlarla ilgili ortaya çıkar. Türev araçlar için baz risk, spot döviz kuru ile vadeli döviz kuru arasındaki farktır. Bu değer pozitif veya negatif olabilir. Baz risk hesaplanırken en yakın vadedeki vadeli fiyat dikkate alınır. Baz risk, vadeli işlem piyasalarında riskten korunmak amacıyla işlem yapanların riskten korunmanın etkinliğinin tespiti açısından önemlidir. 86 www.hedefaof.com Özet Risk ve belirsizlik kavramları genellikle birbirleri yerine kullanılan ancak farklı anlamlar içeren kavramlardır. Belirsizlik bankanın beklediği getiriyi tahmin edememe durumudur. Belirsizlik ölçülemez ve kişisel kanaatlere dayanır. Oysa risk, bankanın beklediği getiri elde edememe olasılığıdır. Risk nesnel verilere dayanır ve olasılık dağılımlarıyla ölçülebilir. birlikte anaparayı da içerecektir. Bu da topladığı mevduatları ödeyememesine, sermaye yeterliliğinin zayıflamasına neden olacaktır. Faiz oranı riski, faiz oranlarındaki değişimin bankanın kârlılığını etkilemesidir. Faiz oranı riski gelir, fiyat, önceden ödenme riski, yeniden yatırım riski ve temel risk olmak üzere beş başlıkta incelenmektedir. Bankacılık sektörünün maruz kaldığı risk çeşitleri farklı başlıklar altında sınıflandırılabilmektedir. En genel yaklaşım Basel Komitesinin sermaye yeterliliği oranının hesaplanmasında dikkate alınar risk sınıflandırmasıdır. Buna göre, kredi riski, piyasa riski ve operasyonel risk çeşitleri bankacılık sektörüne ilişkin riskler olarak tanımlanmıştır. Bu kitapta risk finasal yapı riskleri, operasyonel risk ve bilanço dışı işlemler riski başlıkları altında incelenmiştir. Döviz kuru riski, döviz kurlarındaki dalgalanmanın bankanın döviz cinsinden mevduat ve kredilerinden beklediği getiriyi etkilemesidir. Kur riski, parite riski ve baz risk olmak üzere üç başlık altında incelenmektedir. Kur riski, kur riskindeki değişimin banka kârlılığını etkilemesidir. Parite riski ise, bankanın aktif/pasif yapısına uygun doğru döviz pozisyonu alamaması nedeniyle kaçırılan kazancı ifade eder. Likidite riski, kısa vadeli fonlara ilişkin yükümlülüklerin ve yeni kredi taleplerinin zamanında karşılanmaması nedeniyle banka kârlılığı üzerinde yaratacağı olumsuz etkidir. Likidite riski borç ödeme gücünün yetersizliğine ve yeni kredi kullandırımları için yeterli nakit değer bulundurmaması durumunda, muhtemel bir getirinin kaçırılmasına neden olur. Likiditenin zayıflamasıyla birlikte ticari itibarı, güvenilirliği ve kredibilitesi zayıflacak ve buna bağlı olarak da borçlanma maliyetleri yükselecektir. Bilanço yapısı riskleri olarak da adlandırılan finansal yapı riskleri bankanın aktif/pasif yapısına paralel topladığı ve kullandırdığı fonlardan beklenen getirisini ve kârlılık ve sermaye tabanını etkileyecek risk kalemleridir. Bu riskler, kârlılık riski, sermaye yeterliliği riski, kredi riski, faiz oranı riski, döviz kuru riski, likidite riski ve piyasa riskidir. Bu risklerden kârlılık riski, bankanın fonları doğru fiyatlandıramaması nedeniyle kârlılığının sektörün altında kalmasıdır. Bu durumda bankanın sermaye yeterliliği de sektörün gerisinde kalacak ve bankanın rekabet gücü zayıflayacaktır. Borç ödeme gücünün zayıflamasına neden olabilecek likidite risklerini refinansman (yeniden finansman pozisyonu) riski, tahsilâtlarda gecikme riski ve beklenmeyen çekilişler riski olmak üzere üç başlık altında toplamak mümkündür. Sermaye yeterliliği riski, sermaye tabanın risk ağırlıklı aktiflere oranlanması suretiyle hesaplanacak sermaye yeterliliği oranının %8’in altına düşmesidir. Sermaye tabanı, bankanın ana sermayesi ve yeniden değerleme fonu, maliyet artış fonu gibi katkı sermayesi ile özsermaye niteliğinde sayılabilecek ve ana ve katkı sermayesini aşmayan uzun vadeli borçlanmalardan sermayeden indirilecek değerler düşüldükten sonra bulur. Risk ağırlıklı aktifler ise, kredi riski, finansal risk ve operasyonel risk faktörlerine göre hesaplanan riske maruz değeri oluşturur. Sermaye yeterliliğinin oranın düşmesi bankanın güvenilirliği ve itibarını kaybetmesine yeni fonlar toplayamamasına neden olacaktır. Bankacılık sektörüne yönelik riskler bankaların mevcut aktif/pasif yapısı dışında faaliyet alanıyla ilgili olarak karşılaştığı risk grupları bulunmaktadır. Operasyonel risk veya faaliyet risleri olarak da adlandırılan bu risk grubu finansal riskler gibi bankanın kârlılığı üzerine etki etmektedir. Operasyonel risk, bankaların “uygun olmayan ya da işlemeyen iç süreçleri (iç kontrol sistemleri gibi), insan ve sistem faktörü ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riskidir. Operasyonel riskler, yöneticinin riskleri doğru analiz edip yönetememesinden, personelin dikkatsizliğinden, teknolojik yetersizlik veya boşluktan veya terör olaylarından kaynaklanabilir. Kredi riski, bankanın kullandırdığı kredilerin kısmen veya tamamen geri dönmemesidir. Böyle bir durumda bankanın kaybı faiz getirisiyle 87 www.hedefaof.com Bankalar finansal yapıları ve faaliyet konuları gereği karşılaştırları riskleri elimine edebilmek ve riskleri yönetebilmek için bilanço dışı işlemler olarak da tanımlanan vadeli işlemler yapabilirler. Forward, Future, Opsiyon sözleşmeleri gibi vadeli piyasada işlem yapmaları ve aracılık faaliyeti yürütmeleri nedeniyle karşılaştıkları riskler olabilmektedir. Bu riskler, bilanço dışı kalemlere ilişkin riskler olarak ifade ettiğimiz, pozisyon riski, karşı taraf riski, takas/teslim riski ve yoğunlaşma riskidir. Operasyonel risk türleri, yönetim riski, personel riski, iş riski, teknoloji riski ve yasal düzenleme, politik risk ve ülke riski olarak sınıflandırabiliriz. Yönetim riski, işletmenin yönetim kadrosunun kalitesinin ve kurumsal yönetim becerisinin finansal yapısı (aktif/pasif yapısı) ve kârlılığı üzerine etkisidir. Personel riski, işletmenin ihtiyaç duyduğu nitelikli personelin varlığı, mevcut personelin eğitilmesi, personel devir hızının yüksek olması ve kilit personelin bulunmaması gibi sebeplerle ortaya çıkabilir. Pozisyon riski, bankaların menkul kıymet alım satım işlemlerine aracılık etme fonksiyonu nedeniyle menkul kıymet yatırımları kendi yatırım portföylerine girmemiş olmasına rağmen, menkul kıymet alım satımıyla ilgili aracılık faaliyeti nedeniyle üstlendikleri pozisyondan nedeniyle karşılaştıkları risklerdir. İş riski, banka yönetiminin faaliyetlerini yürütürken aldığı kararlar, hedef pazar ve müşteri kitlesi, uygulanan kredi politikaları, riskten korunma stratejilerine yönelik alınan kararlar sonucunda bankanın beklenen getirisinin azalması olasılığıdır. Karşı taraf riski, karşı taraftan umulan süre içinde sözleşme konusu yükümlülüğün zamanında yerine getiremeyeceğinin anlaşılması, işlemin sonuçlandırılamaması riskidir. Yasal risk, mevzuatta yer alan düzenlemelerin yerine getirilmemesi nedeniyle, kredilerin geri dönmemesi, değer kaybetmesi, mevduat ve borçlara ilişkin yükümlülüklerin (vergi, çalışanlara yönelik sosyal güvenlik kesintileri gibi) artması, yasanın uygulanmaması nedeniyle cezaya maruz kalınması gibi risk unsurlarını içerir. Takas/teslim riski; özellikle vadeli işlemlerde vade bittiği hâlde sözleşme konusu mal ve hizmetin teslim edilmemesi durumudur. Yoğunlaşma riski, bankanın veya aracı kuruluşun özsermayesinin önemli bir kısmının belli kişi ve kuruluşlara ait olma veya işlemlerin hep aynı kişi ve kuruluşlarla yapılması riskidir. Politik risk ise para piyasasına yön veren düzenleme kurumlarının (Merkez Bankası, Hazine, Maliye Bakanlığı ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi) aldıkları politik kararlar nedeniyle bankaların zarar etme durumudur. Baz risk, spot fiyat ile vadeli fiyat arasındaki farktır. Ülke riski, alınan siyasi kararların ve uygulamaların ülke ekonomisi ve ulusal veya uluslararası ticaret hacmi üzerine etkisini ifade eder. 88 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Bir bankanın veya aracı kuruluşun özsermayesinin önemli bir kısmının belli kişi ve kuruluşlara ait olması veya işlemlerin hep aynı kişi ve kuruluşlarla yapılması riski aşağıdakilerden hangisidir? 4. Sabit getirili borçlanma senetlerinin faiz oranların düşmesiyle birlikte değer kazanması aşağıdaki etkilerden hangisi ile açıklanır? a. Sahiplik riski b. Faiz oranlarındaki değişimin gelir etkisi b. Kredi riski c. Spot fiyat ile vadeli fiyat arasındaki değişimin etkisi a. Faiz oranlarındaki değişimin fiyat etkisi c. Yoğunlaşma riski d. Faiz oranlarındaki değişimin yeniden yatırıma dönüştürülememe etkisi d. Baz risk e. Karşı taraf riski e. Faiz oranlarındaki değişimin erken ödeme etkisi 2. I. Olasılık dağılımlarıyla ölçülür 5. I. bedelini ödemesine rağmen kıymeti teslim almaması, II. Öznel verilere dayanır. III. Tahmin içerir. II. Kredinin edilmesi Yukarıda yer alan ifadelerden hangisi/hangileri risk kavramı için uygundur? b. I ve II teslim Yukarıdaki ifadelerden hangisi/hangileri karşı taraf riskine neden olur? c. I ve III a. Yalnız II d. II ve III b. Yalnız III e. I, II ve III hangisi parite c. I ve II riskini d. I ve III a. Kur değişiminin beklenen getiri üzerine etkisidir. e. I, II ve III 6. Banka kullandırılan kredi ve diğer yatırımlardan beklenen nakit girişlerinin vadesi, fonlarının ödeme vadesiyle uyumlu olmaması veya yeni kredi kullandırımlarını karşılayacak mevdutanın bulunmaması durumu aşağıdaki risk türlerinden hangisinin tanımıdır? b. Faiz oranlarındaki değişimin hesaplanamaması nedeniyle kaçırılan kazancı ifade eder. c. Aktif/pasif vade uyumsuzluğunun beklenen getiri üzerine etkisidir. a. Kur riski d. Kısa vadeli mevduatlarını kısa vadeli kredi dönüşleriyle ödeyememesi durumudur. b. Prefinansman riski c. Refinansman riski e. Aktif/pasif yapısına uygun doğru döviz pozisyonu alamaması nedeniyle kaçırılan kazancı ifade eder. d. Tahsilatlarda gecikme riski e. Beklenmeyen çekilişler riski 89 www.hedefaof.com önce III. Bedelini tahsil etmeden menkul kıymeti teslim etmesi a. Yalnızca I 3. Aşağıdakilerden tanımlayan ifadedir? vadesinden menkul c. Yönetim riski 9. Bir bankanın ödenmiş sermayesi 200.000, emisyon primleri 55.000 yeniden değerleme değer artış fonları 45.000, 300.000 tutarında 5 yıl vadeli ihraç edilmiş tahvilleri bulunmaktadır. Bankanın 190.000 tutarında maddi duran varlığı, 55.000 maddi olmayan duran varlıkları (şerefiye) ve 15.000 tutarında iştirakleri bulunmaktadır. Bankanın riskli aktifleri için hesapladığı riske maruz değer 3.400 ’dir. Buna göre bankanın sermaye yeterliliği oranı aşağıdakilerden hangisidir? d. Ülke riski a. 0,17 e. Teknoloji riski b. 0,15 8. I. Mevduat ve kredi faiz oranlarının doğru faiz oranları ve esnekliklerle belirlenmemiş olması c. 0,10 II. Yabancı paralı mevduat ve kredilere ilişkin döviz kurunun doğru tahmin edilememesi e. 0,05 7. 1995 yılında bir grup Rus bilgisayar korsanının bir bankanının sistemindeki boşluktan yararlanarak tüm müşterilerin hesaplarına ulaşması sonucunda bankanın uğradığı zarar aşağıdaki risk sınıflamalarından hangisine uygundur? a. İş riski b. Personel riski d. 0,08 10. Aşağıdakilerden hangisi likidite riski analizinde kullanılan finansal oranlardan biri değildir? III. Aktif ve pasif vade yapısına uygun yeterli likit değer bulundurmaması IV. Mevduat ve kredi vadelerinin uyumlu olmaması a. V. Risk ağırlıklı ölçülememesi b. aktiflerin doğru Yukarıdaki ifadelerden hangisi/hangileri kârlılık riskinin nedenlerinden değildir? c. Faize Duyarlı Aktifler Faize Duyarlı Pasifler Yabancı Paralı Aktifler Yabancı Paralı Pasifler a. I ve III d. b. III ve V c. I, II ve IV e. d. I, IV ve V Net Varlıklar Toplam Mevduat Vadesiz Mevduat Toplam Mevduat e. I, III ve V 90 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 1. c Yanıtınız yanlış ise “Bilanço Dışı İşlemler Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 2. b Yanıtınız yanlış ise “Giriş” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Faiz oranı riskinin fiyat etkisi, faiz oranlarındaki değişimin borçlanma araçlarının veya hisse senedi fiyatlarının üzerine etkisidir. 3. e Yanıtınız yanlış ise “Döviz Kuru Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 Likidite riskini ortaya çıkaran başlıca nedenler, aktif/pasif vade uyumsuzluğu, aktif kalitesinin bozulması, beklenmeyen çekilişler, tahsilâtlarda gecikmedir. 4. a Yanıtınız yanlış ise “Faiz Oranı Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5. c Yanıtınız yanlış ise “Bilanço Dışı İşlemler Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4 6. c Yanıtınız yanlış ise “Likidite Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Operasyonel riske neden olan faktörler banka içi uygun olmayan veya işlemeyen teknoloji ve iş süreçleri (sistem faktörü), insan faktörü ve yasal mevzuat, ülke riski, politik risk ve terör gibi dışssal faktörlerdir. 7. e Yanıtınız yanlış ise “Operasyonel Riskler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. b Yanıtınız yanlış ise “Kârlılık Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. c Yanıtınız yanlış ise “Sermaye Yeterliliği Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. a Yanıtınız yanlış ise “Likidite Riski” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Yararlanılan Kaynaklar Sıra Sizde 1 Kaval, H. (2000). Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara: Yaklaşım Yayınları. Risk ise beklenen getirinin gerçekleme ihtimalinin ölçülebilen kısmıdır. Bu ölçümler mutlaka nesnel verilere ve olasılık dağılımlarına dayanır. Finansal belirsizlik ise işletmenin beklentilerinin gerçekleşme durumunu tahmin edememesidir. Belirsizlik kelimesi çoğu zaman risk kelimesi ile ifade edilmektedir. Oysa “risk” zarara uğrama tehlikesidir. Risk ve belirsizlik arasındaki farklar aşağıdaki tabloda özetlenmeye çalışılmıştır. BELİRSİZLİK RİSK Ölçülemez Ölçülebilir Öznel verilere dayanır Kişisel kanatler geçerlidir Nesnel verilere dayanır Makul tahminlere dayanır Greuning, H. Ve Bratanovic S.B. (2003). Analyzing and Managing Banking Risk, Washington, The World Bank. Leblebici Teker, D. (2006). Bankalarda Operasyonel Risk Yönetimi Örnek Banka Uygulamalı, İstanbul: Literatür Yayıncılık. 91 www.hedefaof.com 4 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Kriz kavramını tanımlayabilecek, Finansal krizi, bileşenlerini ve sebeplerini açıklayabilecek, Bankacılık krizlerinin ortaya çıkış nedenlerini, sonuçlarını, çözüm yollarını ve önlenmesi için başvurulan yöntemleri açıklayabilecek, Türkiye’de ve dünyada meydana gelen bankacılık krizlerine ilişkin örnek olayları analiz edebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Kriz Bankacılık Krizi Finansal Kriz İçindekiler Giriş Finansal Kriz ve Bileşenleri Bankacılık Krizleri Örnek Olay Analizleri 92 www.hedefaof.com Bankacılık Krizleri GİRİŞ Bankalar, gerçekleştirdikleri faaliyetlerle ekonomideki üretim faaliyetlerinin sürekliliğini sağlayan, ekonomik büyüme ve kalkınmaya hizmet eden kurumlardır. Ekonomide üstlendikleri kritik rol itibarıyla bankaların faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmeleri önemlidir. Zira sağlıklı işlemeyen bir bankacılık sisteminin sadece finansal kesimi değil, reel sektörü ve sistemik olarak ülke ekonomisinin genelini, dahası farklı ülke ekonomilerini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olacaktır. Örgütlerin amaç ve varlıklarını tehdit eden gerilim hâli olan kriz, bankacılık sektörü açısından ele alındığında, sektörün sağlıklı işleyişini engelleyen mikroekonomik ve/veya makroekonomik sebeplerden dolayı finansal sektörü, reel kesimi ve ekonominin bütününü tehdit eden olaylar bütünüdür. Bankacılık sektörü var olduğu günden bu yana krizlere açık bir sektör olmuştur. Kronolojik olarak bakıldığında gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ayrımı olmaksızın bankacılık sektörünün var olduğu her ülkede büyük ya da küçük çaplı bankacılık krizleri yaşanmıştır. Bankacılık krizleri, temelde çok sayıda müşterinin, bankalara olan güvenlerini kaybetmeleri sonucu aynı anda mevduatlarını çekmek istemeleriyle başlayan, bu güvensizliğin ülkedeki birçok bankaya sirayet etmesiyle ülke geneline yayılabilen ve sistemik bir hâl alabilen ve hatta küresel ölçek kazanabilen süreçler olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim 1980’li yıllardan bu yana dünya çapında farklı ülkelerde çok sayıda bankacılık krizi yaşanmış ve küreselleşmenin etkisiyle krizlerin olumsuz etkileri, krizin ortaya çıktığı ülke sınırlarını aşmıştır. Çoğu zaman finansal krizin diğer bileşenlerinden para (döviz) krizi ve dış borç krizi ile bir arada seyreden bankacılık krizleri sistemik finansal krizlere yol açmıştır. Farklı ülkelerde meydana gelen bankacılık krizlerinin her birinin kendisine özgü sebepleri ve sonuçları olmakla birlikte, bankacılık sistemini sağlamlaştırabilmek amacıyla, geçmiş yıllarda yaşanan krizler incelenerek krize yol açan sebepler, krizin etkileri ve önlenmesi için alınabilecek tedbirler belirlenmiştir. Bu bölümde, kriz kavramına, finansal kriz ve bileşenlerine değinilmekte; bankacılık krizleri konusu, nedenleri, etkileri ve bunlara karşı alınabilecek önlemler çerçevesinde ele alınmaktadır. Ayrıca Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri, Arjantin’de 1980-2002 döneminde yaşanan krizler, sebepleri ve sonuçları itibarıyla örnek olay olarak incelenmektedir. FİNANSAL KRİZ VE BİLEŞENLERİ Kriz, örgütsel açıdan ele alındığında, örgütün amaçlarını ve varlığını tehdit eden, riski önlemek amacıyla alınan tedbirleri yetersiz kılan, hızlı tepki vermeyi gerektiren, beklenmedik ve hızlı gelişmelerin söz konusu olduğu, planlama ve karar mekanizmalarını olumsuz etkileyen gerilimli bir durum olarak tanımlanır. Bütün olumsuzluklarının yanında kriz, örgütün yeni bilgiler ve deneyimler kazanması ve bu kazanımı fırsata dönüştürmesini sağlayan bir dönüm noktası olabilir (Bozkurt vd., 1998). Bu tanımdan hareketle, finansal sistemler açısından kriz, sistemde faaliyet gösteren tüm örgütleri tehdit eden, sektörel ya da genel ekonomik sebeplerden dolayı ortaya çıkan, sistemin çökmesine ve reel ekonomide olumsuz sonuçlara kredi dağıtımının ve ödemelerin yapılamaz hâle gelmesine sebep olabilen durum olarak tanımlanabilir. 93 www.hedefaof.com Finansal sistemde kaynakların verimli ve doğru yatırımlara kanalize edilebilmesi için, borç alan ve veren tarafların yatırım olanakları ve projeler hakkında doğru bilgiye sahip olmaları gerekir. Fakat bazen doğru bilgiye ulaşamama veya ulaşmak için yüksek maliyete katlanma zorunluluğu söz konusu olur. Bu zorunluluktan doğan bilgiyle ilgili sorun “asimetrik bilgi” olarak adlandırılır. Asimetrik bilgi dolayısıyla finansal sistemde “ahlaki risk (moral hazard)” ve “tersine seçim (adverse selection)” olmak üzere iki temel sorun ortaya çıkar. Ahlaki risk; finansal işlem gerçekleştikten sonra oluşur ve borç alan kişinin, getirisi ve riski yüksek projelere yatırım yapması sonucu bankanın zarara uğraması olasılığını ifade eder. Proje başarılı olursa sorun yoktur, fakat başarısız olması hâlinde geri ödeme zorlaşacağından borç verenin zararı artacaktır. Tersine seçim ise finansal işlem gerçekleşmeden önce ortaya çıkar. Borç veren taraf, borç almak isteyenlerin kredibilitesi hakkında doğru bilgiye sahip olmadığı için seçim yaparken hata yapabilir ve sonuçta aldığı borcu geri ödeme riski yüksek olan kişilere kredi kullandırabilir. Finansal kriz, ahlaki riskin ve tersine seçim sorununun artmasından dolayı finansal piyasaların, fonları verimli yatırım fırsatlarına sahip kesimlere kanalize edememesi sonucunda bozulmasıdır. Finansal piyasalarda asimetrik bilgi sorununun artmasına ve dolayısıyla krize yol açan sebepler şöyle sıralanabilir (Mishkin, 2001): • Faiz oranlarında artış, • Finansal kurumların bilançolarının bozulması, • Belirsizlikte artış, • Reel kesim bilançolarının bozulması. Asimetrik bilgi, bankaların yüksek faizle borçlanmaya razı olan kişilere borç vermemesine neden olabilir. Çünkü faizlerin artması durumunda, ihtiyatlı kişiler borç almanın akıllıca olmadığını düşünürken, riskli yatırım projelerine sahip olan borçlular ise yüksek faizle borç almaya istekli olurlar. Eğer riskli projeleri başarılı olursa, bu yatırımcılar birinci derecede kâr eden taraf olurlar ve bankaların bu kişilere kredi kullandırma olasılığı artar. Bir başka ifadeyle faiz oranlarının yüksek olması, kredi geri ödeme riski yüksek olan kişilere yönelik tersine seçimin artmasına sebep olurken, bankaların bu kredi riski yüksek kişilere kredi verme ve finansal istikrarsızlığa yol açma olasılığı yükselir. Finansal kurumların bilançolarının bozulması, borç verme kapasitelerini azaltacağından, kredilerin daralmasına ve dolayısıyla finansal ve ekonomik istikrarın bozulmasına yol açabilir. Benzer sonuç, finansal piyasalardaki belirsizliğin dramatik olarak artmasıyla da ortaya çıkar. Çünkü finansal piyasalardaki belirsizlik, borç verenlerin, iyi kredi risklerini, kötü kredi risklerinden ayırt etmelerini zorlaştırdığından, borç verme isteklerinin azalmasına yol açar. Belirsizliğin artmasının sebebi, finansal ya da reel kesimde faaliyet gösteren önemli kuruluşların başarısızlığı olabileceği gibi, resesyon, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hükümetin geleceğe yönelik politikalarındaki belirsizlik de olabilir. Reel sektörde faaliyet gösteren firmaların bilançolarının durumu, finansal piyasadaki asimetrik bilgi sorununun ciddiyet kazanmasına yol açan faktörlerden bir diğeridir. Eğer borç alan reel kesim firmalarının bilançolarında büyük çaplı bir bozulma varsa, bu durum finansal piyasalardaki ahlaki risk ve tersine seçim sorunlarını daha da artırır ve dolayısıyla finansal istikrarı bozar. Örneğin, asimetrik sorunu önlemek üzere borç verenlerin, borç alanlardan istedikleri teminatların değeri, varlıkların fiyatındaki azalmadan dolayı düşerse, asimetrik bilgi sorunu artar. Faiz oranlarındaki artış da firmaların ve hane halkının faiz ödemelerinde artışa sebebiyet verdiği için nakit akışını azaltır ve bilançolarının kötüye gitmesine ve finansal istikrarsızlığa yol açar. Enflasyon oranlarında meydana gelen beklenmeyen artışlar ve döviz kurlarında meydana gelen ani dalgalanmalar da ödünç alanların bilançolarını olumsuz etkileyen gelişmelerdir. Yukarıda sayılan sebeplerden ötürü ortaya çıkan finansal krizler dış borç krizi, para krizi ve bankacılık krizi bileşenlerinden oluşmaktadır. • Dış borç krizi, borçlunun faiz ve anapara ödemelerini zamanında yapamaması olarak tanımlanır. Bir ekonomide dış borç krizi, kamu kesiminin ve özel kesimin dış borçlarını ödeyememesi durumunda ortaya çıkar (Kalaycı, 2010; Uyar, 2003). 94 www.hedefaof.com En çok bilinen dış borç krizleri, Meksika’nın 1982’de, Brezilya’nın 1987’de ve Arjantin’in 2002’de dış borç yükümlülüklerini yerine getirememeleri sebebiyle yaşadıkları krizlerdir. • Bazı kaynaklarda döviz krizi olarak tabir olunan para krizi ise, ulusal paranın yabancı paralar karşısında aniden değer kaybetmesi ya da yabancı para cinsinden tutulan Merkez Bankası rezervlerinin büyük ölçüde azalması olarak tanımlanır. Para krizi, ülke parasına güvenin kaybolması dolayısıyla spekülatif fonların ülkeyi terk etmeye başlaması ve Merkez Bankasının tüm destekleme çabalarına rağmen mevcut kurun sürdürülememesi neticesinde ulusal paranın develüe edilmesi şeklinde de tanımlanmaktadır (Seyidoğlu, 1999). Bu ünitenin konusu olan bankacılık krizleri; sebepleri, sonuçları ve bankacılık krizlerine karşı alınabilecek önlemler çerçevesinde aşağıda ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. BANKACILIK KRİZLERİ Banka krizleri, finansal sistem içerisinde bankaların, sermayelerinin tamamını veya büyük bir kısmını kaybetmeleri sonucu yükümlülüklerini yerine getirememeleri durumunda, kamu otoritesinin bankalara el koyması ve müdahale etmesiyle ortaya çıkar. Bankacılık krizi, mali güvenin kaybolması dolayısıyla tasarruf sahiplerinin mevduatlarını geri çekmek için bankalara hücum etmesi durumu olarak da tanımlanır. Bankaların bu talepleri yerine getirememeleri ve güvenin daha çok sarsılması ile mali panik krize dönüşmüş olur (Seyidoğlu, 1999). Bankacılık krizi ve diğer finansal kriz bileşenleri olan para krizi ve dış borç krizi tek başına ortaya çıkabileceği gibi, birbirlerini tetikleyerek ve izleyerek de ortaya çıkabilir. Örneğin para krizi, ahlaki risk ve tersine seçim sorununu artırır, bu durum bankacılık krizini tetikler, bankacılık krizi ise finansal sektörün yanısıra reel sektörü de etkileyerek makroekonomik istikrarı olumsuz etkiler (Mishkin, 2001). Türkiye’de Nisan 1994’te yaşanan ve bankacılık krizi olarak başlayan kriz, Türk Lirasının Dolar karşısında %200 değer kaybetmesi sonucunda para krizine dönüşmüş, faizler yükselmiş, fakat bu durum borç krizine neden olmamıştır. Meksika krizinde ise para, banka ve dış borç krizleri bir arada görülmüştür (Uyar, 2003). Bazı araştırmacılara göre, bankacılık krizi ve para krizi ikiz krizler olarak da kabul edilmektedir. Bunlar benzer sebeplere dayandığından birbirini tetikler. Örneğin ulusal paranın değer kaybetmesi banka bilançolarını olumsuz etkiler. Çünkü varlık ve yükümlülükleri farklı para cinsinden olan bankalarda pozisyon açığı ve bilançolarında vade uyumsuzluğu oluşur. Örneğin aktifinde ulusal para cinsinden kredi kullandırımı ve pasifinde yabancı para cinsinden mevduat bulunan bankalarda, ulusal paranın değeri düştükçe, varlıkların değeri aynı kalırken yükümlülüklerde artış meydana gelir. Örneğin faiz oranlarının yükselmesi hâlinde, krediler daha pahalı hâle geldiğinden banka bilançoları bozulur ve borçlu firmaların durumu daha riskli hâle gelir. Tahsil edilemeyen kredileri azaltmak isteyen bankalar kredi musluklarını kısarak kendilerini korumaya çalışırlar. Bu korumacı tutum nedeniyle, ödeme sıkıntısı çeken fakat alacağı kredi ile varlığını sürdürebilecek durumdaki işletmeler doğrudan, makroekonomik dengeler ise dolaylı olarak olumsuz etkilenir. Yabancı para cinsinden krediler de, ülke riskinin artmasından dolayı daha pahalı hâle gelir. Öte yandan Merkez Bankasının ulusal paranın değerini koruyamayacağı algısı ortaya çıkarsa, ulusal para değer kaybeder. Ulusal paranın develüasyonu ile birlikte bankaların bilançoları daha da kötüleşir ve para krizi bankacılık krizini tetikleyerek, sonuçta finansal kriz yaşanması olasılığını artırır (Uyar, 2003; Kalaycı, 2010). Bankacılık Krizlerinin Nedenleri Bankacılık sektöründe yaşanan krizler ülkeden ülkeye farklılaşmaktadır ve bunları çoğu zaman tek bir nedene dayandırmak mümkün değildir. Bununla birlikte, bankacılık krizlerinin en çok gözlenen nedenleri arasında; banka sermayelerinin yok olması, geri dönmeyen kredi oranlarının yükselmesi, denetim yetersizliği, döviz krizi ve faizlerdeki artış yer alır. 95 www.hedefaof.com Her bir bankacılık krizinin kendisine özgü olmakla birlikte, sektörel ve genel ekonomik nedenleri vardır. Bunlar makroekonomik ve mikroekonomik nedenler başlığı altında toplanabilir. Mikroekonomik Nedenler Denetim ve Düzenlemede Yetersizlik Tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, kredi sisteminin etkin şekilde çalışmasını sağlamak ve finansal riskleri zamanında değerlendirebilmek için bankacılık faaliyetlerinin denetim ve gözetiminin etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekir. Finansal sektörde denetim yetersizliği, erken uyarı mekanizmalarının eksikliği ve sistemin şeffaf olmaması, finansal krizin oluşmasına ve yayılmasına yol açan önemli sebeplerdendir. Çünkü yasal yapıda eksikliklerin olduğu ve hesap verilebilirliğin olmadığı bir sistemde, bankalar sorunlarını gizleyebilir ve dolayısıyla mevduat sahipleri yeterli ve doğru bilgiye ulaşamayabilirler (Hoshi, 2001; Alba vd., 1999). Kötü Yönetim Bankaların faaliyetlerini etkin olarak gerçekleştirebilmeleri ve varlıklarını sürdürebilmelerinin, bütün bankaların iyi yönetildiği varsayımı altında, makroekonomik faktörlere bağlı olduğu söylenebilir. Fakat bu varsayım doğru olmayabilir ve banka yönetimlerindeki yanlış uygulamalar, pek çok durumda sistemik bankacılık krizlerine ve hatta finansal krizlere yol açabilir. Sistemik bankacılık krizi, bir veya birkaç bankanın, önemli işlevlerini yerine getirememesi durumunun bütün sisteme yayılmasını ifade eder. Kötü yönetim, bankanın teknik olarak yanlış yönetilmesinden kaynaklanabilir. Eğer verilen kredi, banka sermayesine nispeten yüksek miktarda ise; banka, faaliyetlerini iyi bilmediği ya da yeterli donanıma sahip olmadığı coğrafi bölge veya iş alanlarına doğru genişletmişse; verimsiz bir kredilendirme politikasına sahipse teknik olarak yanlış yönetilmektedir. Kredi verme politikasının verimsiz olması, banka yönetiminin, kredi verdiği kişi ya da kuruluşları seçerken seçici davranmamasından, örneğin büyük miktarda krediyi tek bir kişiye, gruba, sektöre ya da bağlı kuruluşlarına vererek, riski bu alanlarda yoğunlaştırmasından; kredi alanlar hakkında yapılan finansal araştırmanın yetersizliğinden kaynaklanır (De Juan, 2003). Banka yönetiminin, sorunlarına çözüm ararken, zaman kazanmak ve kontrolü kaybetmemek amacıyla finansal tablolar üzerinde makyaj yaparak zararları gizlemesi, bir başka kötü yönetim biçimidir. Banka sahibinin batma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı durumda başvuracağı en kötü yönetim uygulaması ise, banka parasını kendi şirketlerine aktarmak ve şirketlerini başkasına devrederek dolandırıcılık yapmaktır (De Juan, 2003). Sermaye Yetersizliği Banka bilançolarının pasif kısmı büyük ölçüde borçlardan (mevduatlardan) meydana geldiği için, bankaların yatırımlarının kaynağını ağırlıklı olarak mevduat sahiplerinin tasarrufları oluşturur. Bu durumda bankaların sahip oldukları sermaye miktarının, riskli faaliyetler sonucunda oluşabilecek zararları karşılayacak ölçüde olması gerekir. Çünkü faaliyetler neticesinde oluşan zarar, sermayeyi aştığı takdirde banka teknik olarak iflas etmiş sayılır (Kalaycı, 2010). Gerekli yasal altyapının olmadığı ülkelerde, sermaye bakımından güçlü olmayan bankaların sektöre rahatça girebilmeleri mümkün hâle gelir. Bu durum, hem sektörün tamamı açısından tehlike arz eder, hem de olası bir kriz hâlinde likidite sıkışıklığının yayılmasına sebep olur (Erdoğan, 2002). Bankaların krizlere ve finansal kırılganlığa karşı dayanıklılığını arttırmak üzere ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla uymaları gereken temel kriterleri içeren, bankacılık sektörünün uluslararası kabul gören Basel I ve Basel II kriterleri, bankaların faaliyetleri esnasında karşılaştıkları veya karşılaşmaları olası risklere karşı yeterli özkaynak bulundurmalarına ilişkin düzenlemeleri kapsar. 1988 yılında kabul edilen Basel I kriterleriyle, bankaların kredi verirken belirli esasları uygulaması ve risk üstlenme katsayılarının belirli bir değerin üstünde olmaması önerilmiş, bunu sağlamak için banka sermayesinin risk 96 www.hedefaof.com ağırlıklı aktiflere oranına %8 alt sınır getirilmiştir. Bu durumda kredi verecek olan banka, sermayesinin en fazla 12,5 katı kadar risk alabilecektir. Böylece yeni kredi tahsis etmek durumunda olan banka, eğer risk katsayısını tamamlamışsa sermaye artırımına gitmek zorunda kalacaktır. Bu zorunluluk, yeni kredi maliyeti olarak müşteriye yansıyacaktır. Basel I sermaye yeterlilik oranı, yasal sermaye, kredi riski ve piyasa riski esas alınarak hesaplanır. Müşterinin kredi talebinin olumlu cevaplandırılabilmesi için özkaynakların kredi riski ile piyasa riski toplamına bölünmesi neticesinde ortaya çıkan değerin, bankanın sermayesinin %8’ine eşit veya daha büyük olması gerekir. Aksi takdirde kredi talebi olumsuz karşılanmalıdır (Arslan, 2007; BCBS, 2006). Bankalara Devlet Müdahelesi Kamu bankaları ve özel bankalar devlet tarafından yönlendirmeye maruz kalabilmektedir. Devlet, kamu bankalarını, kâr amacı gütmekten çok, zor durumdaki sanayi alanlarını sübvanse etmeye; özel bankaları ise, kamu kağıdı almaya, munzam karşılıklarını artırmaya, belli sektör veya kişilere kredi açmaya zorlayarak yönlendirebilmektedir (Uyar, 2003). Devletin bankalara müdahalesi, belli sektörleri geliştirmeye yönelik olmakla birlikte, sermayenin verimsiz bir şekilde dağıtılmasına, para politikasının etkinliğinin azalmasına ve mali disiplinin bozulmasına sebep olabilmektedir (Llewellyn, 2002). Siyasi otorite tarafından politik kaygılarla, bankacılık için gerekli şartları taşımayan kişi veya kurumlara banka kurma izni verilebildiği gibi, batık bankaların faaliyetine devam etmesine göz yumulabilmektedir (Kalaycı, 2010; Brown and Dinç, 2005). Bu durum, sektörde haksız rekabetin doğmasına sebep olup, bankaların etkin çalışmalarını engellemektedir. Mevduat Sigortasının Yüksek Olması Bankacılık sistemini korumak ve güvenilir kılmak amacıyla gerçekleştirilen mevduat sigortası uygulaması, devletin bankalara müdahale yöntemlerinden biridir. Mevduata sigorta uygulamasının olmaması bankalara karşı güvensizliğe sebep olurken; tam güvence sağlanması, mevduat sahiplerinin banka seçiminde özensiz davranmalarına, banka sahiplerinin ise fon toplamada ve kredilendirmede yüksek risk almaktan kaçınmamalarına yol açabilir. Dolayısıyla mevduata sınırsız sigorta, ancak kriz dönemlerinde ve geçici olarak uygulanmalı, sınırsız sigortanın kaldırılmasında zamanlama, bir krize yol açmayacak şekilde doğru yapılmalıdır (Uyar, 2003; Goldstein and Turner, 1996). Makroekonomik Nedenler Faiz Oranlarındaki Değişim Faiz oranlarındaki değişim sonucunda kârlılığın azalması veya ülkeye duyulan güvenin kaybolması nedeniyle sermaye hareketlerinde dalgalanmalar oluşabilmektedir. Ülkeye giren yabancı sermayenin, faiz oranlarındaki değişimle birlikte geri çekilmesi ise bankaları zor durumda bırakabilmektedir (Uyar, 2003; Kalaycı, 2010). Faiz oranlarındaki herhangi bir değişiklik, varlık ve yükümlülüklerin şimdiki değerlerinin değişmesine neden olurken, vade uyumsuzluğu ne kadar büyük ise bankanın faiz riski ile karşı karşıya kalması o kadar kolay olmaktadır. Faiz riski, banka sermayesinin ve belirli fonların kaybedilmesi veya küçülmesine neden olacağından bankaların kırılganlık düzeyini artırmaktadır (Uzunoğlu, 2005; Goldstein and Turner, 1996). Ayrıca uluslararası faiz oranlarındaki değişim, gelişmekte olan ülkelerin fon maliyetini etkilemekte ve sermaye hareketlerinde değişime sebep olarak banka krizlerine yol açabilmektedir. Bankalar, faiz oranlarındaki dalgalanmalardan kaynaklanan riskten korunmak için hangi yöntemlere başvurabilirler? 97 www.hedefaof.com Döviz Kurlarındaki Değişim Döviz kuru rejimleri, bankaların aktif ve pasiflerinin gerçek değerlerini değiştirebilmekle birlikte, Merkez Bankalarının zor durumdaki bankalara nihai borç verme rolünü de etkileyebilmektedir. Sabit kur rejimleri, bankacılık sektörünün dışsal şoklara karşı kırılganlığını artırıcı etki yaparak, ödemeler dengesinde açık verilmesine, para arzının azalmasına ve yerel faizlerin yükselmesine neden olabilmektedir. Merkez Bankası yeterli döviz rezervine sahip değilse, sabit kur rejimi dolayısıyla faizlerde ve borçlanma gereğinde ciddi artışlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durum, bankaların mali yapılarını bozarak, gelişmekte olan bir ülkeyi büyük ölçekli bir krize sokabilmektedir (Uyar, 2003). Döviz kurunun yükselmesi, kredi maliyetlerinin artmasına yol açtığından, döviz yükümlülüğü olan bankaların ya da yabancı para cinsinden borçlanmış olan şirketlere kredi veren bankaların, bu şirketlerin yükümlülüklerini yerine getirememeleri nedeniyle zarar etmelerine sebep olmaktadır. Bu şartlar altında banka iflasları ortaya çıkabilmektedir. Arz ve Talepteki Değişim Bankacılık sektörü arz ve talebe karşı duyarlıdır. Bankalara olan güvenin azalması dolayısıyla ya da diğer nedenlerle tasarruf sahiplerinin paralarını bankalarda değerlendirmek istememeleri sonucu nakit girişinin azalması, bankaların kullandırdıkları kredilerde azalmaya sebep olmakta ve bu durum ekonominin bütününü etkileyebilmektedir. Sektöre olan güvenin sarsılması ve makroekonomik istikrarsızlıklar dolayısıyla tasarruf sahiplerinin mevduatlarını çekmek istemeleri de bankaları zor durumda bırakabilmektedir. Bankaların, mûdîlerin mevduat çekme taleplerini karşılayacak kadar nakit tutma gereksinimi vardır. Bununla birlikte tuttukları nakit düzeyi fazla olursa atıl para bulundurmuş olurlar. Dolayısıyla bankalar iyi bir nakit yönetimi politikasıyla kârlılıklarını engellemeyecek ve talepleri karşılayabilecek ölçüde likit olmalıdırlar. Normal şartlar altında likidite dengesini sağlamak mümkün olsa da, belirsizlik ortamında mevduat çekme talebi yüksek olabileceğinden, dengeyi sağlamak zorlaşabilmekte ve bu durum bankaların mali bakımdan zor durumda kalmasına ve bankacılık krizine neden olabilmektedir (Uyar, 2003). Enflasyon Yüksek oranlı enflasyon dönemlerinde, banka öz kaynaklarının reel büyüklüğü, kaynak maliyetleri, işletme giderleri ve reel olarak kârları azalmaktadır. Dolayısıyla bankacılık sektörü ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır (Parasız, 2000). Enflasyon nedeniyle nakit bulundurmanın maliyeti yükseldiğinden, bankalar yasal karşılıklar dışında nakitte kalmamaya çalışmaktadırlar. Bu durum, bankaların likidite sıkışıklığına düşmelerine yol açabilmektedir. Ayrıca bankalar kaynaklarının büyük bölümünü, kredi olarak kullandırmaktan ziyade, getirisi yüksek ve risksiz devlet iç borçlanma senetlerine bağlamaktadırlar. Dolayısıyla yüksek enflasyonun, bankaların asıl işlevlerini yerine getirmesine engel olduğu yargısına varılabilir (Uyar, 2003). Hızlı enflasyon dönemlerinde bankacılık sektörünü etkileyen diğer önemli bir sorun ise problemli kredilerin artmasıdır. Çünkü artan faiz yükü dolayısıyla bankalar açısından alacakların tahsili sınırlanmaktadır. Vadesinde ödenmeyen alacaklar, hem banka kaynaklarının akışkanlığını azaltmakta, hem de kaynak maliyetinin artmasına yol açmaktadır (Parasız, 2000). Dezenflasyon politikaları (fiyatlardaki artış hızını düşürmeye yönelik politikalar) sonucunda, enflasyonun hızla düşmesi de bankalar için bir risk unsurudur. Çünkü düşük enflasyon dönemlerinde, yüksek enflasyonun sebep olduğu belirsizlikler ortadan kalkacağından özel kesim yatırımları ve kredi talebi artar, kaynaklar kredilere yönlendirilir. Bu durumda artan rekabetle faizler düşer ve bankaların kâr marjlarında daralma ortaya çıkar. Düşük enflasyon ve faizin, bankaların yüksek faizli devlet iç borçlanma senetlerine yatırım yapma olanağını ortadan kaldırması dolayısıyla, bankalar arası rekabet artar, daha fazla kâr elde etmek isteyen bankalar daha fazla risk almak durumunda kalırlar ve mali yapısı güçlü olmayan bankaların hareket gücü azalır (Uyar, 2003). 98 www.hedefaof.com Dış Ticaret Hadlerindeki Değişim Ticaret hadlerinde meydana gelen değişim, dış ticaret yapan firmaların aldıkları kredileri geri ödemelerini zorlaştırabileceğinden bankaları yakından ilgilendirmektedir. Özellikle kısa vadeli dış borç düzeyi yüksek olan ülkelerde, ticaret hadlerinde meydana gelen bozulmalar bankacılık krizinin ortaya çıkmasını hızlandıran sebeplerdendir (Altıntaş, 2004). Üçüncü bir ülkede meydana gelen devalüasyon gibi sebeplerden dolayı mukayeseli üstünlüğün bir başka ülkeye kaptırılması, ihracat yapan sektörleri ve bu sektörlere kredi veren bankaları etkilemektedir (Uyar, 2003). İhracata dayalı ülkelerde, dış ticaret hadlerinin bozulması hâlinde vergi gelirleri ve yerli talep de azalmaktadır. Bu durum tüm sektörlerin kârlılığını olumsuz etkilediği için şahıs ve firmalar bankalara olan yükümlülüklerini yerine getiremeyebilirler. Dolayısıyla ticaret hadlerinin durumu bankacılık problemlerini tahmin etmede kullanılan göstergelerden biri olarak kabul edilmektedir (Kalaycı, 2010). Ekonomik Büyüme Bankalar, tasarruf fazlası olan birimlerden tasarruf açığı olan birimlere fonların aktarılmasını sağlayarak aracılık görevini yerine getirmekte ve böylece büyümeye katkıda bulunmaktadırlar. Banka kredileri büyümeyi artırıcı etki yaparken, ekonomideki büyüme de banka kredilerinde artış sağlamaktadır. Küçülme dönemlerinde ise banka kredilerinde azalış olmaktadır. Fakat özellikle kriz dönemlerinde kredilerin, büyümedeki gerilemeye nazaran daha fazla azaldığı gözlenmektedir (Uyar, 2003). Finansal Serbestleşme (Finansal Liberalizasyon) Bankacılık sistemi serbestleştikçe daha hassas ve duyarlı bir yapıya sahip olacağından, bir bankada ya da başka bir kurumda ortaya çıkacak krizin ekonominin geneline yayılma olasılığı yükselecektir. Bankacılık sistemi, serbestleşme ile dış dünyaya açıldığı için, yabancı ekonomilerdeki gelişmelerden de hızla etkilenmektedir (Karacan, 1996). Finansal serbestleşme, ekonomide borcun büyümesine, belirsizliğin artmasına, yeni finansal araçların ortaya çıkmasına, bazı kurumların aşırı hızlı büyümesine, niteliksiz girişimcilerin sektöre kolaylıkla girmesine ve finansal kurumlar arasında sınırların kalkmasına sebep olmaktadır. Kısa zamanda çok sayıda küçük bankanın sektöre girmesi, rekabetin artmasına, banka kârlarının azalmasına, bankaların daha fazla risk almalarına ve krize daha duyarlı hâle gelmelerine yol açmaktadır. Dolayısıyla sektörde yeterli gözetim ve denetim mekanizmaları oluşturulmamışsa, serbestleşme sonrasında ülkeye giren fonlar verimli yatırımlar yerine spekülatif alanlara aktarılmışsa, verilen kredilerin geri ödenmeme riski ve yabancı sermayenin ülkeyi terk etme riski artmakta, bu durumda kriz tehlikesi büyümektedir (Karacan, 1996; Kalaycı, 2010). Özellikle iyi bir denetim mekanizmasının olmadığı ve yeterli düzenlemenin yapılmadığı ülkelerde ahlaki risk ve aşırı borçlanmanın bankacılık krizlerine neden olduğu görülmüştür. 1982’de Türkiye’de ve 1979’da Arjantin’de ortaya çıkan bankacılık krizleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir (Uyar, 2003). Bankacılık Krizlerinin Etkileri Bankacılık sektöründe meydana gelen krizlerin mevduat sahipleri, hissedarlar ve ekonomideki diğer aktörler üzerinde çeşitli etkileri vardır. Banka hissedarları, sahip oldukları varlıklar değer kaybettiği veya tamamen değersiz hâle geldiği için; mevduat sahipleri ise, tasarruflarının tamamını ya da bir kısmını kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldıkları için krizden olumsuz etkilenmektedirler. Fon ihtiyaçları dolayısıyla bankaya bağımlı olan borçlular, alternatif fon temin edecek kaynak bulmakta sıkıntı yaşayabilmektedirler. Ayrıca krizin çözümü için kamu sektöründe başvurulan uygulamalara bağlı olarak, vergi mükellefleri için doğrudan bir maliyet doğabilmektedir. Bankacılık krizlerinin ekonominin bütününe yaptığı olumsuz etki ise, gelir ve refah düzeyinin düşmesine sebep olmaktır (Hoggart vd.,2001). Bankacılık krizlerinin etkileri aşağıda başlıklar hâlinde ele alınmaktadır. 99 www.hedefaof.com Mevduat Sahiplerinin Bankalara Hücumu Mevduata sigorta uygulamasının olmaması veya sigorta limitlerinin düşük olması dolayısıyla mevduatlarının güvencede olduğundan endişe eden mûdîler, mevduat çekme taleplerinin bankalar tarafından karşılanamayacağını düşünerek aynı anda bir ya da birden fazla bankaya para çekmek üzere başvururlar. Bu hücumun birden fazla bankada ortaya çıkması, bir nevi domino etkisi yaratarak sektörde sistemik riskin oluşumuna ve panik hâline neden olabilmektedir (Schwarcz, 2008). Sistemik risk; bir ya da birkaç kurumdan ziyade bankacılık sisteminin veya finansal sistemin tamamını etkileyen; beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan ve finansal piyasalarda bilgi kirliliğine yol açarak verimli yatırımlara kaynak aktarımını engelleyen olay olarak tanımlanmaktadır (Bartholomew and Whalen, 1995; Mishkin, 1995). Meydana gelen sistemik risk banka iflaslarına yol açabilmektedir. Bankaların iflası ise kredi verenler, alanlar ve mevduat sahipleri açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Kredi verenlere borçların ödenmemesi, kredi alanlardan borçlarının istenmesi, piyasada likidite yetersizliği algısına ve sorununa neden olmaktadır. Bu durum, sadece iflas eden bankadan değil, durumu son derece iyi olan bankalardan para çekilmesine, sistemik riskin artmasına, sistemde kredi sıkışıklığına ve ekonomik faaliyetlerin çökmesine sebep olabilmektedir (Erdönmez, 2001). Bankaların Varlıklarını Zararına Satması Mevduat sahiplerinin hücumu dolayısıyla bankaların nakit rezervlerini aşan mevduat çekme talebi ortaya çıkmaktadır. Bankalar, ortaya çıkan bu talebi kısa sürede karşılamakta zorluk çekip, likidite yetersizliği sorunu yaşayabilmekte; bu sorunu aşmak ve mevduat çekme talebini kısa sürede karşılamak zorunda oldukları için, varlıklarını düşük fiyatla ya da zararına elden çıkarmak durumunda kalabilmektedirler. Mevduat Kaçışı Mevduat sahipleri, panikle bankalardan çektikleri paralarını çeşitli alternatifler doğrultusunda değerlendirirler. Aşağıda açıklanan söz konusu alternatifler, bankacılık sistemi ve ekonominin geneli üzerinde önemli etkilere sahiptir (Benston vd., 1986; Karacan, 1996): • Mûdîler, bütün bankalara olan güvenleri sarsılmamışsa, sigorta kapsamında olmayan ya da sigorta limiti düşük olan mevduatlarını, güvenmedikleri bankalardan çekip güvendikleri bankalara yatırabilirler. Bu durumda panik hâli yayılmadığı için sadece mevduatların çekildiği bankalarda likidite sorunu ortaya çıkar ve bankanın sahipleri bundan zarar görebilir. Mevduat kaçışı genellikle küçük bankalardan büyük bankalara, özel bankalardan devlet bankalarına doğru gerçekleşir. Eğer ülkede siyasal olarak güvenilirlik azalmışsa, mevduat yurt dışındaki bankalara kaçabilir. • Mevduatlarını nakit olarak çeken mûdîler, bununla devlet tahvili ve hazine bonosu gibi daha güvenli menkul kıymet satın alabilirler. Bu durumda güvenilir menkul kıymetlerin fiyatı yükselirken, daha az güvenilir olan menkul kıymetlerin fiyatı ise düşer ve banka faizleri yükselir. Daha güvenilir menkul kıymetlere yönelenler sadece mevduat sahipleri değildir, çünkü bankalar da devlet tahvili gibi güvenilir menkul kıymetlere yönelir ve ayrıca riski düşük müşterilere kredi açarlar. • Mûdîler, bütün bankalara olan güvenleri sarsılmışsa, paralarını diğer bankalara yatırmak yerine nakit olarak ellerinde tutmayı tercih edebilirler. Bu, parayı bankacılık sisteminin dışına çıkarmak demektir. Eğer hükümet müdahalesi söz konusu değilse, bankacılık sisteminin rezervleri erir ve finansal zorluk içinde olmayan bankaların da zorluk içinde olduğuna yönelik değerlendirmeler yapılır. Böylece nakte yönelme yaygınlaşır. Bu döngü, likidite yetersizliği sorununun yayılmasına, paniğin artmasına ve ekonominin tamamının olumsuz etkilenmesine sebep olur. Ayrıca eğer ulusal paraya güven sarsılmışsa ve enflasyon oranları yüksek ise, ulusal para yerine yabancı para cinsinden nakte yönelme söz konusu olur. 100 www.hedefaof.com Kamu Maliyesi Açısından Ek Maliyet Bankacılık krizlerinin en önemli etkilerinden biri, krizin kamu maliyesine olan maliyetidir. Vergi ödeyenlerden banka ortaklarına ve mevduat sahiplerine bir servet transferi olarak da yorumlanan bu maliyet (Esen, 2005), • Bankacılık sistemini yeniden yapılandırma harcamalarını, • Mevduat sahiplerine garanti kapsamında yapılan ödemeleri, • Hükümet ve Merkez Bankası tarafından tahvil ihracını ve bankalara verilen sermaye desteğini, • Batık ve donuk kredilerin satın alınması amacıyla yapılan harcamaları içerir. Bankacılık krizlerinin gelişmiş ülkelere nazaran, gelişmekte olan ülkelerde daha şiddetli yaşandığı ve maliyetinin daha yüksek olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir (Caprio and Klingebiel, 1997; Dziobek and Pazarbaşıoğlu, 1997). Bankacılık krizlerinin gelişmekte olan ülkelerde daha şiddetli yaşanmasının sebepleri neler olabilir? Araştırınız. Üretim Kaybı Bankacılık krizleri, üretim ve milli geliri, para kanalı ve kredi mekanizması aracılığıyla etkilemektedir. Kriz dolayısıyla para stokunda oluşan beklenmedik bir daralmanın ekonomik durgunluğa yol açması, para kanalıyla üretimin etkilenmesi durumudur. Zayıflayan bir bankacılık sisteminde, hem bazı bankalar piyasadan çekildigi hem de mevcut bankalar sermaye baskısı altında kaldığı için kredi arzı azalmaktadır. Kredi arzının daralması dolayısıyla hane halkının ve işletmelerin harcamalarının azalması ve üretimin daralması, bankacılık krizlerinin kredi mekanizması aracılığıyla üretim üzerindeki olumsuz etkisini ifade eder (Esen, 2005). Bir başka ifadeyle, bankacılık sisteminde meydana gelen kriz, sistemde kredi sıkışıklığına, bu da sanayi, ticaret ve hizmet sektöründeki yatırımcıların ihtiyaç duydukları krediden mahrum kalmalarından dolayı yatırım yapamamalarına ve ekonomik faaliyetlerin gerilemesine sebep olur. Bankacılık krizlerinin sebep olduğu üretim kayıplarının tespit edilmesinde, GSMH’deki azalış dikkate alınmaktadır. Yapılan araştırmalar, ikiz kriz olması, yani bankacılık krizi ve döviz krizinin aynı anda yaşanması hâlinde, üretimdeki azalışın daha da arttığını ortaya koymaktadır (Bardo vd., 2001; Hutchison and Neuberger, 2000). Bankacılık Krizlerinin Çözümü İçin Başvurulan Yöntemler Yarattığı etkiler itibarıyla ekonomik yapıyı, finansal yapıyı ve istikrarı olumsuz etkileyen sistemik bankacılık krizlerinin çözümü için, sisteme sorumlu otoriteler tarafından müdahale edilir. Sektöre yapılan müdahaleler sayesinde kredi sistemine duyulan güveni tazelemek, genel finansal ve ekonomik istikrarı tesis etmek mümkün hâle gelir. Bankacılık sektörüne yapılan müdahaleden kasıt, sistemin eksiklerinin belirlenmesi ve yeniden yapılandırılarak güçlendirilmesi için bir takım yöntemlerin uygulamaya koyulmasıdır. Bu yöntemler üç temel kategoride toplanabilir: 101 www.hedefaof.com Tablo 4.1: Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasında kullanılan yöntemler YÖNTEMLER ve TEMEL AMAÇLARI ÖRNEK YÖNTEMLER Merkez Bankasının bankalara likidite sağlaması Devletin mevduat sigortası sağlaması Devlet desteği (tahvil, kredi vb.) Özel sermaye desteği Banka yönetiminin değiştirilmesi Daha etkin personel kadrosunun oluşturulması Güçlü yabancı bankaların sisteme girmelerine izin verilmesi Tasfiye Birleşme/küçülme Sorunlu aktiflerin yönetimi Özelleştirme Kurumsal yeniden yapılandırma MALİ Bankalara acil mali desteğin sağlanması OPERASYONEL Yönetim ve etkinliğin geliştirilmesi YAPISAL Rekabetin yeniden sağlanması Kaynak: Dziobek, 1998. İlk kategoride yer alan mali yöntemler, bankaların mali yapılarında ortaya çıkan sorunları çözmek amacıyla gerçekleştirilen doğrudan mali transferleri kapsar. İkinci kategoride yer alan operasyonel yöntemler, bankaların kurumsal olarak daha etkin ve verimli bir şekilde yönetilmesini sağlamak amacıyla gerçekleştirilen uygulamaları kapsar. Üçüncü kategoride yer alan yapısal yöntemler, bankacılık sektöründe rekabetin yeniden sağlanması amacıyla gerçekleştirilen uygulamaları kapsar. Bu uygulamaların gereçekleştirilebilmesi için devlet müdahalesini mümkün kılacak yasal bir sürecin oluşturulması gerekir. Zira bankacılık krizlerinin çözümlenmesinde atılacak en önemli adımlardan biri, bankaların düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin daha sıkı kuralların uygulanması ve standartların oluşturulmasıdır. Dolayısıyla bankaları düzenleyen ve denetleyen kuruluşların etkinlikleri denetlenmeli, uyguladıkları kural ve standartlar gözden geçirilmelidir. Bankacılık krizlerini çözmek üzere atılacak bir diğer önemli adım ise, bankaların yeniden yapılandırılmasında devlet müdahalesine yasal bir dayanağın oluşturulmasıdır. Bunun için sürecin mevcut yasal çerçeveyle uyumunun sağlanması, yeni kanunların çıkarılması ya da mevcut kanunların değiştirilmesi gerekebilir (Erdönmez, 2001). Mali Yöntemler Likidite Desteği Kriz hâlinde bankalar borç bulmakta zorlanır, interbank piyasasından buldukları fonlar için ise yüksek faiz ödemek durumunda kalırlar. Bu durumda Merkez Bankası, likidite yetersizliği olmakla birlikte ödeme gücü olan bankalara likidite desteği sağlar. Fakat krizin sisteme yayılması sebebiyle, likidite sıkışıklığı yaşayan bankaların ödeme gücünün olup olmadığını tespit etmek zorlaşır. Merkez Bankası bankacılık sektörüne; zorunlu karşılıkları azaltma, kredi kullandırma, reeskonta konu menkul kıymetlerin çeşitliliğini artırma ve döviz cinsinden kredi kullandırma yöntemleri aracılığıyla likidite sağlar (Dziobek, 1998). Sağlanan likidite desteğinin, sınırsız ya da açık uçlu olduğunda genellikle krizin mali yükünü artırdığı gözlenmiş olmakla birlikte; ekonomide paniğin önlenmesini ve üretim düşüşünün azalmasını sağladığı da tespit edilmiştir (Hoggart vd., 2004). Devletin Sağladığı Mevduat Sigortası Mevduatın sigortalanması, devletin bankacılık sistemine olan güveni tazelemek amacıyla bankaların, mevduatları geri ödeyeceklerini kısmen ya da tamamen garanti altına almasıdır. Kısmi mevduat sigortalarının yetersiz olması hâlinde tam garanti yoluna başvurulmalıdır. Verilen garantilerin bankacılık sektörüne güven kazandırmakta yeterli olup olmayacağı, devletin krizin çözümü için atacağı adımlarda istikrarlı olmasına bağlıdır. Bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, garanti kapsamına alınan mevduat ve hesap türlerinin, garanti süresinin açık ve net bir biçimde belirlenmesi önem arz eder (Erdönmez, 2001). 102 www.hedefaof.com Devletin Mali Desteği Devletin acil yardım yöntemlerinden biri de, krizden etkilenen fakat varlığını sürdürebilecek nitelikteki bankalara mali destek sağlamaktır. Devlet, bankaların yeniden yapılandırılması sürecinde bankalardan hisseler alarak bunların sermaye yapılarını iyileştirebilir. Bankanın hisse senetlerinin çoğunu satın aldığı takdirde devlet, banka yönetimini değiştirebilir ve sorunlu kredi portföyünü iyileştirebilir. Hisse senedi almanın sağladığı avantaj, banka kâr ettiğinde bundan pay elde etme olanağına sahip olmaktır. Devlet, bankalara genellikle karşılıksız olarak, bazen de bankanın kötü kredileriyle değiştirilmek üzere kamu kağıdı ihraç ederek banka aktiflerinin kalitesini yükseltebilir. Bu uygulamanın en yaygın örneği, takipteki kredilerin, kamu borç kağıtlarıyla değiştirilmesidir. Bankalara tahvil ihraç etmek yerine, düşük faizli krediler kullandırmak suretiyle de mali destek sağlanabilir. Bu yöntem, banka bilançolarına tahvillerle aynı etkiyi yapmakla birlikte, bankalara daha hızlı likidite transferinin yapılmasına olanak tanır. Devlet, zayıf bankalara fon aktarımı yaparak, bunların likidite durumlarını iyileştirebilir. Fakat mali durumu güçlü olan bankalardan, zayıf olan bankalara fon aktarımı yapıldığında, fonun çekildiği bankalar açısından sorunlar oluşabilmektedir (Erdönmez, 2001). Özel Sermaye Desteği Durumu bozuk olan bankalara sermaye desteği, devletten önce banka sahipleri ya da hissedarları tarafından sağlanmalıdır. Fakat hissedarların sağlaması gereken desteği ertelemesi, bankanın mali durumunun daha çok bozulmasına, sorunun ve zararın boyutlarının büyümesine sebep olabileceğinden, bazı ülkelerde yasal olarak bankanın sermaye artırımı yapması zorunlu hâle getirilmiştir. Örneğin bazı ülkelerde özel yasayla Mevduat Sigorta Fonuna ve Merkez Bankasına sorunlu bankalara müdahale yetkisi tanınmak suretiyle, bankalar sermaye artırımı yapmak zorunda bırakılmıştır. Özel sermaye desteği ile bankaların yeniden yapılandırılması, sermayedarların mali gücüne ve yatırımcıların bankalar hakkındaki beklentilerine bağlı olmakla birlikte, bazı ülkelerde yeni hissedarların eski hissedarlara göre yükümlülükleri azaltılmış ve devletin yapmış olduğu destek tamamen ödenene kadar, eski hissedarların kârdan pay almaları engellenmiştir (Dziobek, 1998). Operasyonel Yöntemler Banka Yönetiminin Değiştirilmesi Bankanın mevcut yönetiminin başarısız ve yetersiz olması ya da mevcut yönetime güvenin yitirilmesi hâlinde, sorunları çözebilmek ve finansal disiplini sağlayabilmek için banka yöneticileri değiştirilir. Yönetimi kamudan ya da özel sektörden uzmanlar devralır. Daha Etkin Personel Kadrosunun Oluşturulması Yeniden yapılandırmanın başarılı olabilmesi için sadece bankanın mevcut yönetiminin değiştirilmesi yeterli olmaz. Bunun için banka çalışanlarının da uzman, etkin ve verimli olması gerekir. Dolayısıyla çalışanlara yönelik eğitim programları, verimsizliği önleyecek istihdam politikaları aracılığıyla banka personelinin etkinliği artırılabilir. Güçlü Yabancı Bankaların Sisteme Girmelerine İzin Verilmesi Güçlü yabancı bankaların ulusal bankacılık sektörüne girişine imkân tanınması ya da girişinin kolaylaştırılması, sektördeki rekabeti ve verimliliği artırıcı etki yapacağı için operasyonel yapılandırmada önem taşır. 103 www.hedefaof.com Yapısal Yöntemler Tasfiye Mali yapısı bozuk ve faaliyetlerini devam ettiremeyecek durumda olan bankaların kapatılması sürecine tasfiye denir. Bu süreçte banka kapatılır ve mevduatın sigorta kapsamındaki tutarı ödenir, aktifler likit hâle getirilir, tüm varlıklar tasfiye edilir. Tasfiye sonunda kalan para ile sigorta kapsamında yer almayan mûdîlere ve diğer kreditörlere ödemeler yapılarak banka borçları ödenir. Kapatılması planlanan bankalar, bankacılık sistemini etkileyebilecek boyutta ise, bunların tasfiyesi ödemeler sisteminin kilitlenmesine, kamu güveninin sarsılmasına ve finansal piyasaların olumsuz etkilenmesine sebep olur (Dziobek, 1998). Bu nedenle tasfiyenin zamanlaması önem arzeder. Örneğin mali krizin büyük olduğu zamanda tasfiye uygulamasının yapılması, mûdîlerdeki panik hâlinin artmasına, dolayısıyla krizin etkilerinin her alanda daha da büyümesine sebep olabilir. Bununla birlikte sorunlu ve iyileştirilmesi mümkün olmayan bankaların tasfiye edilmemesi, sorunların çözümünün gecikmesine, zararın ve krizin boyutunun daha da büyümesine sebep olabilir. Bankaların tasfiyesi, seçicilik gerektiren ve potansiyel olarak keyfi uygulamalara neden olan bir yöntem olduğundan uygulanması zordur. Ödeme güçlüğü içindeki bir banka kapatılırken, aynı durumdaki bir başka bankanın kapatılmaması ayrımcılık suçlamalarına yol açabilir. Bu durumda kapatma kararı alınırken, bankanın mali durumunun zayıf oluşu ve tekrar eden sorunları göz önünde bulundurulmalıdır (Dziobek, 1998). Birleşme, Satın Alma ve Küçülme Banka birleşmeleri, kanun elverdiği ölçüde gerçekleştirilen, birleşen bankaların faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan bir diğer yöntemdir. Birleşme sayesinde bankalar, pazar payını artırma, ölçek ekonomisinden ve büyük olmanın kazandırdığı prestijden faydalanma, rekabet gücünü artırma ve uluslararası piyasalara ulaşma imkânı yakalar (Uyar, 2003). Fakat farklı rekabet üstünlüğüne sahip bankaların birleşmesi her zaman etkin bir çözüm olmayabilir. Özellikle kamu bankaları ve özel bankaların birleşmesi durumunda, bunların ortak bir kurum kültürüne ulaşması ve aralarındaki teknik sorunları çözmeleri çok maliyetli olabilmektedir (Dziobek, 1998). Bazı dönemlerde devletin zoruyla ya da politik sebeplerle bankalar birleşebilmektedir. Bunun amacı genellikle sorunlu bankanın mali açıdan güçlü olan bir başka bankayla birleşerek kapanmasını önlemek ve sektöre istikrar kazandırmaktır. Fakat bu tür birleşmelerin amacına ulaşamadığı ve sağlam durumdaki bankanın mali yapısını bozduğu örnekler gözlenmiştir (Dziobek, 1998). Sorunlu bankaların başka kurumlar tarafından satın alınması ise bir başka çözüm yöntemidir. Bu uygulamada satın alan kurum, bankanın bilançosunu tamamen ya da kısmen alabilir. Eğer bankanın tümü satın alınırsa, bilançonun varlık ve borçları arasındaki piyasa değeri farkı, alıcı tarafından devletten alınabilir. Banka kısmen satın alınırsa, satın alınmayan varlıklar tekrar satışa çıkarılır. Bu tür satın alım uygulamalarında çoğu zaman devlet garantisi söz konusudur (Kalaycı, 2010). Bankalar, kriz ortamında daha az ürünle faliyetlerine devam ederek küçülme stratejisi uygulayabilirler. Bazı durumlarda bankanın ödeme güçlüğü çeken bölümü/bölümleri kapatılarak ya da satılarak küçülme stratejisi uygulanabilir (Dziobek, 1998). Böylece bankalar kapanmaktansa, daha az faaliyete ya da bölüme yoğunlaşarak varlığını sürdürebilir. Sorunlu (Kötü) Aktiflerin Yönetimi Sorunlu aktif, borçlunun sözleşme şartlarına uygun olarak yükümlülüklerini yerine getiremediği her türlü alacak senedi ve krediden oluşur. Faiz oranlarında ve kurda meydana gelen artışa, borçlunun ekonomik durumunun bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan borçluların ödeme yetersizliği, bankaların kredilerini ve diğer alacaklarını sorunlu hâle getirir. Sorunlu hâle gelen aktiflerin yönetilmesinde bankalar çeşitli yöntemlere başvururlar. Bunlar (Dziobek, 1998; Kalaycı, 2010): 104 www.hedefaof.com • Banka içinde aktiflerin iyileştirmesinden sorumlu ayrı bir birim ya da bankanın iştiraki niteliğinde yeni bir aktif yönetim şirketi kurmak: Bu yönteme göre, banka içinde ayrı bir birim kurulduğunda, sorunlu aktifler bu birim tarafından yönetilir. Eğer bankanın iştiraki niteliğinde yeni bir aktif yönetim şirketi kurulursa, bunun anlamı, bankanın iyi banka ve kötü banka olmak üzere ikiye ayrılacak olmasıdır. Bu durumda sorunsuz varlıklar iyi bankada toplanırken, sorunlu aktifler kötü bankada toplanır. Kötü banka, tahsil edilemeyen sorunlu kredilere yoğunlaşırken; iyi banka, sorunlu aktiflerden arınmış olduğundan daha etkin bir biçimde faaliyetlerini sürdürebilir ve kaybedilen güveni geri kazanabilir. Gerek banka içinde bir birim oluşturulmasının ve gerekse iştirak niteliğinde yeni bir şirket kurulmasının amacı, sorunlu aktiflere işlerlik kazandırarak, bunların iyileşmesini hızlandırmaktır. Bu amacı gerçekleştirebilmek için uygun yasal altyapının, etkin bir bilgilendirme, muhasebe ve denetim mekanizmasının oluşturulmuş olması gerekir. İyi banka- kötü banka ayırımı ilk kez 1984’te Continental Illinois Bankasının (ABD) kurtarılmasında kullanılmıştır. ABD dışında bu yöntemi uygulayan ülkelere örnek olarak Çin, Tayland, İsveç ve Norveç gösterilebilir. • Bankanın sorunlu aktiflerini mevuat sigorta fonu gibi bir devlet kurumuna aktarmak ya da bunların alınması, yönetilmesi ve satılması için ayrı bir kamu kuruluşu olarak aktif yönetim şirketi kurmak: Bu yönteme göre, sorunlu aktiflerin alınması, yeniden yapılandırması ve satılması sorumluluğu, mevcut bir kamu kurumuna ya da kamu kurumu olarak kurulan aktif yönetim şirketine verilir. Bu yöntemin uygulanmasındaki amaç asgari maliyet ve azami kurum değerinin sağlanmasıdır. Aktif yönetim şirketleri ayrıca, kamu sermayeli olup, devletin müdahale ettiği bankaların özelleştirilmesini de kolaylaştırır. Çünkü şirket bir nevi kötü banka gibi görev yaptığından, söz konusu banka, takipteki kredileri ve sorunlu aktifleri bu şirkete devrettikten sonra sorunlu aktiflerinden kurtulur ve böylece özelleşmesi daha da kolaylaşır. Bankaların sorunlu aktiflerinin bir devlet kurumuna aktarılmasının en başarılı örneği “Savings and Loan (S&L) Crisis” olarak adlandırılan ve 1980’li yıllarda ABD’de ortaya çıkan tasarruf ve kredi krizi nedeniyle iflas eden bankaların aktiflerinin, Amerikan Federal Mevduat Sigorta Kurumuna devredildiği uygulamadır. Buna benzer uygulama Japonya, Meksika ve İspanya'da da görülmüştür.Aktif yönetim şirketi kurma yöntemi ilk kez yine ABD’deki aynı krizin son aşamasında uygulanmıştır. Bu yöntemi doğrudan uygulayan diğer ülkelere örnek olarak Tayland, Endonezya, Malezya ve Kore gösterilebilir. Aktif yönetim şirketlerinin işlevlerini araştırınız. Kamulaştırma Bu yönteme göre, bankanın mali durumunun diğer yöntemlerle kurtarılamayacak derecede kötü olması ve bu durumun bankacılık sisteminin tamamı açısından tehdit niteliğinde olması hâlinde, bankaya bir kamu kuruluşu tarafından el koyulur. Her ne kadar bu yönteme karşı olanlar kamulaştırılan bankaların, hükümet politikalarının bir aracı hâline geldiğini ve tekrar özelleştirilmesinin zor olduğu görüşünde olsalar da, devletin bankalara el koymasında amaç, bankayı rehabilite ettikten sonra özelleştirmektir (Kalaycı, 2010). 105 www.hedefaof.com Özelleştirme Ödeme güçlüğü içinde olan ve faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütemeyen kamu bankalarının, sistemdeki diğer bankaları da tehlikeye sokmaması için başvurulan yollardan biri özelleştirmedir. Özelleştirme ile kamu bankalarının, özel bankalara göre sahip oldukları ayrıcalıklar ortadan kalkacağından ve rekabet bozucu etkilerinin önüne geçileceğinden, piyasa mantığına uygun ve adil bir şekilde faaliyet göstermeleri mümkün hâle gelir. Bankacılık sistemi açısından sağlayacağı fayda bir yana, özelleştirilen bankanın yeni sahiplerinin gerek mali gerekse yönetim açısından yetersiz olması hâlinde, bankaya yeniden müdahale söz konusu olabilir. Bu ise daha yüksek maliyete katlanmayı zorunlu kılar. Dolayısıyla özelleştirilecek olan bankayı alacak kişilerin mali ve operasyonel yeterliliğe sahip olması gerekir. Ayrıca hızlı bir şekilde özelleştirme yapmaktansa, önce özelleştirilecek olan bankanın mali ve operasyonel olarak yeniden yapılandırılması gerekebilir. Çünkü özellikle kırılgan bir finansal yapıya sahip ülkelerde, kamu bankaları, özel bankalara göre mevduat sahipleri nezdinde daha güvenilir bir konumdadır. Bu, olası bir panik hâlinde mûdîlerin diğer bankalardan çektikleri mevduatlarını kamu bankalarına aktarmalarını sağlar. Böylece kamu bankaları sayesinde para, sistemde tutulmuş ve daha paniğin yayılması ve büyümesi önlenmiş olur (Dziobek, 1998; Uyar, 2003). Kurumsal Yeniden Yapılandırma Bankacılık krizlerinden bankalar gibi finansal kesimde faliyet gösteren kurumların yanı sıra; sanayi, ticaret ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren firmalar da zarar görürler. Dolayısıyla birbiri ile etkileşim içinde olan finansal ve reel kesim işletmelerinin yeniden yapılandırması birbirini tamamlayıcı özellikte olan ve önemli bir konudur. Bankacılık krizi sonrasında faiz oranlarında ve kurlardaki artış, borç yükünün ve batık kredilerin artmasına yol açtığından, reel kesimde faaliyet gösteren işletmelerin, kredi borçlarını ödeyebilmeleri için kamu otoritesi tarafından yeniden yapılandırmaya tabi tutulmaları gerekebilir. Bankacılık krizlerinde, ödeme güçlüğü çeken ve fakat varlığını sürdürebilecek olan işletmelere ve borçlarına yönelik yeniden yapılandırma yöntemleri şöyle sıralanabilir (Karacan, 1996): • Firmaların kredilerini yeniden yapılandırma ve konsolide etmeyi özendirmek amacıyla Merkez Bankasının bankalara düşük faizli kredi açması, • Ticari kredilen ve borçların yeniden yapılandırılması ve vadeye bağlanması için hükümet tarafından bankalara sübvansiyon sağlanması, • Yabancı para üzerinden borçlananlar için tercihli kambiyo kurları, kambiyo swap operasyonları için faiz sübvansiyonları, • Borçlular ve mevduat sahipleri için faiz oranları üzerinde kontrol, • Borçlulara teknik yardım, • Borcun yeniden finansmanı ve geçici borç moratoryumu için yasal düzenleme, • Ticari borçların bankalar tarafından sermayeye ya da iştirake dönüştürülmesi, • Problemli bir krediyi devraldıktan sonra Merkez Bankası ya da ilgili kamu otoritesi tarafından birikmiş faiz ve anapara borcunun kısmen silinmesi. Bankacılık Krizlerine Karşı Alınabilecek Önlemler Bankacılık sistemini krizlerden uzak tutabilmek için izlenecek yollar, sistemin yer aldığı ülkenin genel ekonomik ve politik durumuna, karşılaşılan sorunun büyüklüğüne ve etki alanına bağlı olarak değişir. Örneğin mevduat sigortası yöntemi, münferit banka iflaslarının olması hâlinde etkin bir yöntem olabilir. Fakat münferit banka iflaslarını aşıp, sistemik bir krizin oluşmasına yol açabilecek boyuta geldiğinde, mevduat sigortası yöntemi krizi engellemek için yeterli olmayabilir (Karacan, 1996). Bankacılık krizlerine karşı sistemi güçlendirmek ve korumak için alınabileck önlemler aşağıda başlıklar hâlinde ele alınmaktadır. 106 www.hedefaof.com Önleyici Denetim ve Düzenlemeler Finansal sistemde faaliyet gösteren işletmeleri denetleyen kuruluşların olmaması ya da etkin bir şekilde faaliyet gösterememesi, bankacılık krizlerinin sebeplerinden biridir. Dolayısıyla krize engel olabilmek için alınabilecek önlemler arasında, bankacılık düzenleme ve denetleme sisteminin oluşturulması yer alır. Bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu olan kuruluşların yeterli yetkiye sahip olması ve bağımsız olması gerekir. Türkiye’de bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesindeki parçalı yapının ortadan kaldırılarak etkinliğin artırılması ve bağımsız bir karar alma mekanizmasının oluşturulması amacıyla, idari ve mali açıdan özerk nitelikteki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuştur. Bu kurum, Bankacılık Kanununun uygulanmasına ilişkin temel ilkeleri, Avrupa Birliği Direktifleri, Basel-II ve Uluslararası Muhasebe Standartları gibi uluslararası standartları göz önünde bulundurarak düzenler ve denetime tabi kuruluşları denetler. Böylece finansal piyasalarda güven ve istikrar sağlanmaya çalışılır (BDDK, 2012). Erken Uyarı Sistemleri Erken uyarı sistemleri, çok sayıda bankanın bulunduğu ülkelerde, sorunlu bankaların belirlenmesinde denetim kuruluşları tarafından kullanılır. Bir tür ön eleme sistemi olan erken uyarı sistemlerine, çoğu tek şubeli yerel bankalardan oluşan ve çok sayıda bankanın yer aldığı ABD’de, bankaların yerinde denetimi zor olduğundan başvurulmuştur. Bankacılık otoriteleri 1970’li yıllarda sorunlu bankaların bilanço ve gelir tablolarına ilişkin bazı kritik oranları inceleyerek, durumu kötüleşen bankaları yerinde denetlemeye gitmişlerdir (Uyar, 2003). Denetleyici kuruluşlar, bankaların risk durumundaki değişmeler doğrultusunda kendilerini ikaz edecek araçlar geliştirerek erken uyarı sistemleri kurarlar. Böylece mali tablo verileri kullanılarak elde edilen oranlar doğrultusunda hızla büyüyen, aşırı kredi riski alan, kısa vadeli fonlara aşırı başvuran, aşırı faiz riskine maruz kalan bankalar tespit edilebilmektedir. Uzmanlar tarafından çeşitli dönemlerde geliştirilen erken uyarı sistemleri ve iflas tahmin modellerine göre banka iflasları, sermaye yeterliliği, kazanç gücü, yönetim kalitesi, varlık kalitesi ve portföy likiditesi ile ters orantılı; ticari, endüstriyel ve gayrimenkule dayalı kredilerle ve ani sermaye çıkışıyla doğru orantılıdır (Kalaycı, 2010). Bankaların Derecelendirilmesi Bankacılık faaliyetlerinin kamuoyu ile paylaşılması, bankalara şeffaflık ve güvenilirlik sağlanması açısından bankaların derecelendirilmesi önem taşır. Derecelendirme işleminin, devletin ya da başka bir kurumun etkisi altında kalmaksızın, bağımsız bir kuruluş tarafından yapılması gerekir. Çünkü bankalara verilen dereceler, bankaların ya da ülkelerin borç ödeme gücünü ve pazar kaybetme olasılığını yansıtması bakımından önemlidir (Uyar, 2003). Bankaların dereceleri, çeşitli ölçme sistemleriyle belirlenir. Böylece belli bir aralık çerçevesinde saptanan derece, bankanın reytingini ve gelecekte bu reytingin düşme olasılığını tahmin etmeyi sağlar (Kalaycı, 2010). Bankanın kredibilitesini ya da gelecekteki durumuyla ilgili bir yargıya varmayı sağladığından derecelendirme, tasarruf sahipleri ve borçlanacak kişi, kurum ve ülkeler açısından önemlidir (Uyar, 2003). 107 www.hedefaof.com Finansal Raporlama Standartlarına Uygunluk Gerek bankaların kamuoyu nezdinde şeffaflığının ve güvenilirliğinin sağlanması, gerekse sağlıklı bir finansal yapının oluşturulabilmesi için, bankaların uluslararası muhasebe standartlarına uygun bir muhasebe sistemine sahip olması gerekir. Bu standartlar çerçevesinde tutulan kayıtlar ve hazırlanan mali tablolar doğru ve güvenilir olmalı ve kamuoyuna açıklanmalıdır. Bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu kuruluşlar, bankaların finansal raporlama standartlarına uygun muhasebe ve denetim mekanizması oluşturmaları için gerekli tedbirleri almalı, düzenlemeleri yapmalıdır. Çünkü aksi takdirde sistemin ve sektörün denetlenmesi zorlaşacaktır. Merkez Bankasının Müdahalesi Tasarruf sahiplerinin mevduatlarını geri çekmek için bankalara hücum etmesi olasılığı ortaya çıktığında Merkez Bankası likiditeyi sağlamak üzere müdahale eder. Bu müdahale, reeskonta konu menkul kıymetlerin çeşitliliğini artırma ya da açık piyasa işlemleri aracılığıyla gereçekleştirilir. Merkez Bankasının müdahalesinde önemli olan husus, müdahalenin zamanlaması ve yöntemidir. Zira müdahalede geç kalındığı takdirde paniğin artması ve krizin büyümesi olasıdır. Merkez Bankasının likidite sağlamak üzere piyasaya sürdüğü paranın ani fiyat artışına sebep olması da olasıdır. Mevduat Sigortası Mevduat sigortası, bankalara hücumun, paniğin ve krizin engellenmesinde kullanılan yöntemlerden biridir. Birçok ülkede uygulanan mevduatın sigortalanması uygulaması; özel sektör, devlet kurumu veya kamu otoriteleri ile katılımcı bankaların birlikte organize ettiği kurumlar tarafından gerçekleştirilir. Fakat kamu ya da özel sektör kuruluşu olmasına bağlı olmaksızın, mevduat sigorta kurumlarının çoğu Hazine ya da Merkez Bankası tarafından desteklenir (Karacan, 1996). Mevduat sigortasının krizi önlemek için önemli bir araç olmasının yanında bazı sakıncaları da mevcuttur. Bunlar (Karabulut, 2002; Uyar, 2003; Kalaycı, 2010): • Bankalar arasında haksız rekabete sebep olur ve sektörün etkin işleyişini bozar. • Sistemde ahlaki riski ve ters seçimi artırıcı etki yapar. Zira mevduat sigortasının yüksek olması, krize sebebiyet veren mikroekonomik sebeplerden biridir. Çünkü mevduat sigortasının tam ya da yüksek olması hâlinde, bankalar bu sigortaya güvenerek daha riskli ve rasyonel olmayan şekilde hareket edebilirler. Örneğin bankalar yüksek faiz vaad ederek mevduat toplama yoluna başvurabilirler. Mûdîler ise bu durumda mevduatlarının garanti altında olduğunu bildiklerinden, bankaların risk durumunu göz ardı edeceklerdir. • Piyasa güçlerinin sorunları gizlemesinde araç olarak kullanılır ve başarısız kurumlara müdahale etmesine engel teşkil eder. Örneğin likidite sorunu yaşayan bankalara hücum olmaz. Düzenleyici kurumlar ise üzerlerindeki baskıyı hafifletmek için ödeme gücünü kaybetmiş olan kurumların faaliyetlerine devam etmelerine izin verir. Bu durum, kurumların zararlarını ve topluma olan maliyeti artırır, bunun yanısıra ahlaki risk de yaratır. • Büyük bankaların devlet tarafından kurtarılmasına sebebiyet verebilir. Zira batmak için çok büyük olan bankalar, iflas etmeleri hâlinde, sigorta kapsamındaki mevduatların devlet tarafından karşılanmasının maliyeti çok yüksek olacağından, bir çok firmanın batmasına ve işsizliğe sebep olacağından izin verilmez. Yukarıda sayılan sakıncalar göz önünde bulundurularak, mevduata getirilecek sigortanın tam ya da kısmi olmasına ve zamanlamasına karar verilmesi gereklidir. 108 www.hedefaof.com ÖRNEK OLAY ANALİZLERİ Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri Türkiye’de bankacılık sisteminde sorunların oluşmasının ve bunları krizlerin izlemesinin nedenlerinden biri, 1989 yılında gerekli düzenlemeler yapılmadan hayata geçirilen sermaye hareketlerindeki ve bankaların dış borçlanmasında yapılan serbestleşmedir. Finansal piyasalardaki bu reformlar, etkin kaynak dağılımı ve ekonomik gelişmeyi hızlandırma fonksiyonu sağlayamamıştır. Çünkü finansal serbestleşmeyi sağlayan araçların çoğu, kamu kesimi açığını finanse etmek için kullanılmış; spekülatif kısa vadeli sermaye hareketleri, hem finans piyasalarında hem de reel ekonomide istikrarsızlığa yol açmıştır. Örneğin, finansal serbestleşme sürecinin en önemli aktörlerinden biri olan bankacılık sektörü, spekülatif yapıyı destekleyecek şekilde hareket etmiştir. Zira bankalar, kısa vadeli dış borçlanmayla sağladıkları finansmanı, kamu iç borçlanma senetlerinde değerlendirerek, kamu açıklarını finanse etmeye ve bu yolla kazanç elde etmeye yönelmiştir. Bu süreçte, gerekli kaynağı sıcak para girişi ile sağlayan bankaların riskleri birikmiş, bankacılık sistemindeki kırılganlık artmış ve iç borçlanma faizlerindeki risk primi anormal derecede yükselmiştir. Zamanla oluşan sürdürülemez iç borç dinamiği ve başta kamu bankaları olmak üzere finansal sistemdeki sağlıksız yapı, 1990’lı yıllarda yaşanan krizlere zemin hazırlayan unsurlar olmuştur (Celasun, 2002; Karaçor, 2006). Kısa vadeli sermaye girişlerine dayanan ve reel ekonomiden uzak politikaların yanı sıra enflasyon beklentisi kriz olasılığını güçlendirmiş; ekonomide devam eden kronik enflasyon ve yüksek faiz problemini çözmek için Aralık 1999’da IMF destekli program uygulamaya koyulmuştur. Bu program, kura dayalı enflasyonla mücadele programı olup amacı, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, kamu açıklarını kontrol etmek, reel faiz oranlarını makul bir düzeye düşürmek, ekonominin büyüme potansiyelini artırmak ve ekonomideki kaynakları daha etkili kullanmak olarak belirlenmiştir. Ancak program, faiz ve ücret oranları ile fiyatları serbest bırakırken, döviz kurunu sabit oranlı artırmayı öngörmüştür. Bu durum devletin kamu harcamalarını finanse etme yöntemi ile çelişmiştir. Çünkü programın bu özellikleri ile işleyebilmesi için mali sektörün kırılganlığının düşük ve sermaye hareketliliğinin olmaması gerekir. Dolayısıyla program baştan itibaren aksaklıklar üzerine kurulmuştur (Karaçor, 2006). Sonuçta Kasım 2000 tarihinde kriz yaşanmıştır. Kasım 2000’deTürkiye’de bankacılık sektöründe ortaya çıkan likidite sıkışması yabancı ve yerli yatırımcıların güvenini sarsmış, finansal sektörde ciddi bir likidite krizine yol açmıştır. Krizi tetikleyen unsur ise, devlet iç borçlanma senetleri piyasasında aktif bir rol üstlenen orta büyüklükteki bir Türk bankasına öncelikle yabancı para kanallarının kapatılması ve daha sonra iki büyük Türk bankasının bu bankaya kredi kanallarını kapatmalarıdır. Bu işlem, faiz oranlarını yükseltince, yabancı yatırımcılar ve diğer yerli bankalar zararlarını sınırlandırmak için satışa yönelmişler ve açık pozisyonlarını kapatmaya çalışmışlar, bu da çıkış eğilimini hızlandırmıştır. Bankaların açık pozisyonlarını kapatmaya çalışmaları, kamu ve özel bankaların borçlanma telaşına girmelerine neden olmuştur. Türkiye’nin dış piyasalarda borçlanma faizi üzerindeki risk primlerinin yükselmeye başlaması, bankaların dış borçlanmasını zorlaştırmıştır. Merkez Bankasının piyasaya başlangıçta likidite sağlaması tansiyonu düşürürken, çıkış eğiliminin devam etmesi ekonomik programa güveni sarsmıştır. Bu arada Merkez Bankasının likidite teminini durdurması, şiddetli bir tepkiye yol açmış ve gecelik faiz oranları aşırı yükselmiştir. Merkez Bankası, Kasım 2000’de dövizi de hedef alan yoğun spekülatif saldırıyı çok yüksek faizle, önemli döviz rezervi kayıplarıyla ve belki daha önemlisi 7.5 milyar dolar büyüklüğündeki kısa vadeli ek IMF kredisi ile geri püskürtebilmiştir (Uygur, 2001). Kasım 2000 krizinin ardından Şubat 2001’de, Hazinenin yüklü bir iç borç itfası öncesinde, cumhurbaşkanı ile başbakan arasındaki tartışmanın kamuoyuna yansımsıyla spekülatif faaliyetler tetiklenmiş ve bu kez döviz krizi ile karşı karşıya kalınmıştır. Böylece Türkiye, ikiz karekterli krizler sürecine Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri ile girmiştir. Kasım 2000’de bankacılık sektöründe başlayan kriz, Şubat 2001’de döviz krizine dönüşerek ikiz kriz karakterine bürünmüştür (Karaçor, 2006). Kriz nedeniyle bankalar arası para piyasasında faiz %6200’e çıkmış, Merkez Bankasının rezerv kaybı 5.36 milyar dolar olmuştur. Yabancıların yanısıra yerlilerin de dövize saldırması dolayısıyla serbest 109 www.hedefaof.com dalgalı kur rejimine geçilmiş, kur artışı 10 gün içinde %40’a ulaşmış, banka ve reel sektörde faaliyet gösteren firmaların varlık değerleri düşmüştür (Uygur, 2001). Şubat 2001 kriziyle birlikte Aralık 1999’da uygulamaya koyulan kura dayalı enflasyonla mücadele programının da sonuna gelinmiştir. Türkiye’de Şubat 2001 krizinden sonra Mayıs 2001 tarihinde açıklanan ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı olarak adlandırılan yeni bir program yürürlüğe girmiştir. Bu programla kamu borçlarında, faiz ve enflasyon oranlarında düşüş sağlanmış, ekonominin dışa açıklık derecesi artmıştır. Bunun yanısıra finans sektörü yeniden yapılandırılmış, Merkez Bankası özerkleştirilmiş, özelleştirme hızlandırılmış, yüksek enflasyon sorunu çözülmüş, fakat yüksek kamu borcu sorunu sonraki yıllara devredilirken, daha sonra yüksek cari açık sorunu da gündeme gelmiştir (Yükseler, 2009). Şubat 2001 krizi dolayısıyla bankacılık sisteminin çökmesini engellemek üzere yapılan düzenlemeler dolayısıyla devletin mali yükümlülükleri büyük ölçüde artmıştır. Bankacılık sisteminin mali yapısının güçlendirilmesi amacıyla devlet iç borçlanma senedi, döviz cinsi senetler ve iç borç takası yöntemleri kullanılmıştır. Görev zararı stoklarını bilançolarından tasfiye etmek için, kamu bankalarına özel tertip devlet iç borçlanma senedi verilmiştir. TMSF bünyesindeki bankalara, mali yükümlülüklerini kapatmaları ve özkaynakları ile döviz pozisyonlarını güçlendirmeleri için özel tertip devlet iç borçlanma senedi ve döviz cinsi senetler ihraç edilmiştir. Özel sermayeli ticari bankalarla, yabancı para pozisyon açıklarının kapatılmasına katkıda bulunmak ve Hazinenin iç borçlanma vadesini uzatabilecek koşulları sağlamak için iç borç takası yapılmıştır (TCMB, 2002; DPT, 2001). Ayrıca bankacılık sisteminin kurumsal yapısını ve denetimini etkinleştirecek yasal ve operasyonel düzenlemeler uygulamaya koyulmuştur. Ancak, 2001 yılında kamu bankalarını yeniden yapılandırırken kredilendirme kapasitelerinin daraltılmış olması, krizden çıkışı zorlaştırmıştır (Celasun, 2002). Arjantin’de 1980- 2002 Döneminde Yaşanan Krizler Arjantin’de 1990’lı yılların başlarına kadar bankacılık sisteminin temel sorunları, makro ekonomik yapıda süregelen istikrarsızlığın ve yüksek enflasyonun sektöre yansımalarından kaynaklanmıştır. 1970’li yıllarda Arjantin’in artan bütçe açıkları, dış piyasadan borçlanmada yaşanan kısıtlamalar nedeniyle para basılarak finanse edilmiştir. Bunun sonucu ekonomide hızlanarak artan enflasyonist bir dönem başlamıştır. Enflasyonu düşürmek amacıyla 1980-1982 döneminde uygulanan dezenflasyon (fiyatlardaki artış hızının düşürülmesi) programı, enflasyonda beklenen azalmayı sağlayamamasına rağmen, faizlerde hızlı bir düşüş meydana getirmiş ve bu nedenle ülkeden sermaye çıkışı başlamıştır. Bununla birlikte, uygulanan sabit kur politikası, ihracatın azalmasına ve dolayısıyla cari açığın artmasına yol açmıştır. Enflasyonun kontrol edilememesi nedeniyle bankalardaki mevduatın vadesi giderek azalmış, buna karşın kullandırılan kredilerin daha uzun vadeli olması, banka bilançolarında vade uyumsuzluğuna yol açmıştır. Mevduata verilen tam güvence, yatırımcıları, seçici davranmayarak, yüksek faiz veren fakat mali yapısı bozuk olan riskli bankalara yöneltmiştir. Denetim ve gözetim sistemindeki yetersizlik ise, bankaların daha çok faiz vererek mevduat çekme yarışına girmelerine yol açmış, mali yapısı bozuk olan banka ve finansal kurumların krize girmesini hızlandırmış, neticede verdikleri kredileri geri alamayan bankalar zor duruma düşmüştür. Ekonomik istikrarı sağlamak üzere gerçekleştirilen ve 1982’de krizle sonuçlanan programların bankacılık sektörüne maliyeti çok yüksek olmuştur. Bu dönemde 83 finansal kuruluş iflas etmiş, Merkez Bankası iflas eden bankaların borçlarını üstlenmiş ve bu borçlar para basılarak ödenmiştir. Bankacılık sektöründe yaşanan gelişmelerin toplam maliyeti GSYİH’nin %55’ine ulaşmıştır. 1991’e kadar enflasyonu düşürmek amacıyla gerçekleştirilen uygulamalarda istikrar sağlanamadığı için bu uygulamaların olumlu sonuçları kısa sürmüş, fiyatların kontrolden çıkmasıyla enflasyon %200’lere ulaşmış ve 1991’de Konvertibilite Planı devreye sokulmuştur. Bu planla birlikte, yeni para birimi peso, dolara eşitlenmiş ve Merkez Bankasının karşılıksız para basması yasaklanarak enflasyon sorunu giderilmeye çalışılmış; kamu ağırlıklı ve dünyaya kapalı bir ekonomiden, dış dünyaya açık, yabancı yatırımı, ihracatı ve özelleştirmeyi ön plana alan bir anlayış benimsenmiştir. Bankacılık sektöründe de 110 www.hedefaof.com önemli bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin eyalet bankalarının Merkez Bankası tarafından desteklenmesi yasaklanmış, mevduata verilen güvence kaldırılmış, düzenlemelere uymayan bankaların lisansları iptal edilmiş, sermaye yeterliliği ve kredilerle ilgili uluslararası standartlara uygun düzenlemeler yapılmış, Merkez Bankasında kurulan bir veri tabanıyla bankalardan borç alan kişilerin bilgileri depolanarak kredi riskleri kontrol edilmeye çalışılmış, sektöre yabancı bankaların girmesiyle rekabet artırılmıştır. Düşen enflasyonun getirdiği istikrarlı ortamda, artan özelleştirmelerle yüksek gelir elde edilmiş, fakat yabancı sermaye girişinin kolaylaşması ve artmasıyla devlet ve özel sektör borcu hızla artmıştır. 1994’te Meksika’da yapılan develüasyonla başlayan Tekila krizi, portföyünde önemli miktarda Meksika hükümet tahvili bulunduran bir Arjantin bankasına mûdîlerin hücum etmeleri ve dolayısıyla bu bankanın ödeme güçlüğüne düşmesine yol açmıştır. Develüasyon beklentisi taşıyan Arjantin’deki mûdîler, sigortası olmayan mevduatlarını önce zayıf bankalardan güçlü bankalara taşımış, sonra da mevduatların dondurulabileceği kaygısıyla paralarını bankacılık sisteminden çekmişlerdir. Neticede toplam mevduatın yaklaşık %18’i çekildiği için yeni bir bankacılık krizi yaşanmıştır. Bu krizden sonra bankacılık sistemini güçlendirmek amacıyla, mevduat munzam karşılıkları azaltılmış; özel bankaların yeniden yapılandırılması için sermaye destek fonu kurulmuş; banka tasfiyeleri sırasında mûdîlere garanti kapsamındaki mevduatlarını ödemekle ve mali bünyesi zayıflayan bankalara ilişkin asgari maliyetli çözümü bulmakla görevli özel bir kuruluş oluşturulmuş; bankacılık sektöründe etkinliği ve istikrarı artırmaya yönelik düzenlemeler, denetim ve düzenleme fonksiyonlarının piyasa güçleriyle işbirliği hâlinde yapılmasını sağlayan bir sistem oluşturulmuştur. 1991’de uygulanmaya başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren IMF destekli Konvertibilite planı ilk yıllarında olumlu sonuçlar vermiştir. Arjantin işlettiği piyasa disipliniyle (bankaların batmasına izin vermek ve mûdîlerin mevduatlarını büyük ölçüde kaybetmesi) Konvertibilite Programına bağlılığını göstererek kredibilitesini artırmıştır. Fakat zamanla dış ticaret açığının ve cari açığın çok yükselmesi, kontrol edilemeyen kamu harcamaları ve vergi kaybı dolayısıyla bütçe açığının artması, ülke borcunun geri çevrilebilirliğinin sorgulanmasına yol açmıştır. Derecelendirme kuruluşlarının Arjantin’in kredi notunu düşürmeleri de, ülkeye olan güvenin azalmasını hızlandırmıştır. Örneğin, IMF bütün şartları yerine getirene kadar Arjantin’e kaynak aktarımı olmayacağını açıklamıştır. Hükümetin, artan para çıkışını engellemek üzere, mûdîlere para çekme limiti getirmesi, dış borç ödemelerini belli bir süre için durdurması gibi uygulamalar sonuç vermemiş ve Kasım 2001- Şubat 2002 döneminde sosyal boyutu itibarıyla çok ciddi olaylara yol açan bir ekonomik kriz yaşanmıştır. Bu kriz dolayısıyla bankaların mevduatları ve dış kaynakları azalmış, kredibilteleri düşmüş, devalüasyon sebebiyle bankaların kambiyo zararı oluşmuş, tahsili geciken alacaklar artmış, halkın bankalara olan güveni azalmıştır (Türker, 2001; Uyar, 2003). 111 www.hedefaof.com Özet Bankalar, yapıları gereği finansal istikrarsızlıklara ve ekonomide dengelere son derece duyarlıdırlar. Bankaların, mûdîlerin tasarruflarını verimli yatırımlara kanalize etme sorumluluğu taşırken üstlendikleri risk, bazı durumlarda oldukça yüksek olabilmektedir. Dolayısıyla bankacılık sektörünün sağlıklı olabilmesi için, öncelikle içinde bulunduğu sektörel ve genel ekonomik koşulların sağlıklı olması gerekir. Aksi taktirde bir ya da bir kaç bankayı ilgilendiren sorunlar, hızlı bir şekilde yayılarak diğer bankaları, finansal ve reel sektörü ve nihayetinde ekonominin bütününü olumsuz etkileyerek krize yol açabilir. Krize yol açabilecek sebeplerin en aza indirilmesi için alınabilecek önlemler ve bankaların sağlıklı bir sisteme kavuşturulması için başvurulacak yöntemler vardır. Örneğin bankaları düzenleyen ve denetleyen bağımsız nitelikte kuruluşlar aracılığıyla bankaların şeffaflık derecesi artırılabilir, hukuksal altyapı iyileştirilebilir, denetim standartları doğrultusunda etkin denetimi sağlanabilir; bankaların risk durumundaki değişmeleri önceden haber verecek erken uyarı sistemleri geliştirilebilir, bankalar borç ödeme gücünü gösteren derecelendirmeye tabi tutulabilir, Merkez Bankası likidite yetersizliğini gidermek üzere piyasaya müdahale edebilir. Bankacılık sektöründe krizin ortaya çıkmasına neden olan faktörler farklılaşmakla birlikte, makroekonomik ve mikroekeonomik faktörler olarak sınıflandırılabilir. Bunlar arasında, faiz oranlarında, döviz kurlarında, arz ve talepte değişim, enflasyon oranlarında, dış ticaret hadlerinde meydana gelen değişimler; alt yapısı yeterli olmayan finansal serbestleşme ve ekonomik büyüme makroekonomik faktörler arasında yer alır. Bankaları denetleyen ve düzenleyen kuruluşların yetersizliği ve etkin olmayışı, kötü yönetimden kaynaklanan denetim yetersizliği ve ahlaki zafiyet, banka sermayesinin yetersiz olması, mevduat sigortası sistemi, devletin bankacılık sistemine müdahalesiyle rekabet ortamını bozması da bankacılık krizleriyle karşılaşma olasılığını artıran mikroekonomik faktörler arasında yer alır. Kriz sonrasında ise, sektörün eksiklikleri belirlenerek yeniden yapılandırma yoluna başvurulur. Bunun için devletin mevduata sigorta sistemini benimsemesi ve bankalara sermaye desteği sağlaması gibi mali yöntemler; banka yönetiminin ve personel kadrosunun değiştirilerek etkin hâle getirilmesi gibi operasyonel yöntemler; bankaların sorunlu aktiflerini yönetmesi için aktif yönetim şirketi kurmak, tasfiye, özelleştirme ya da kamulaştırma gibi yapısal yöntemler aracılığıyla bankacılık sisteminin güçlendirilmesi ve sektöre olan güvenin tazelenmesi sağlanabilir. Bankacılık krizlerinin sebepleri ve etkileri çok çeşitlidir. Bu çeşitlilik dolayısıyla krizi tahmin ve kontrol etmek oldukça zordur. Yine de geçmişte meydana gelen banka krizlerinin incelenmesi sonucunda tespit edilen sebepler göz önünde bulundurulur ve tedbirler alınırsa krizler önlenebilir ya da etkisi azaltılabilir. Bankacılık krizleri, yukarıda sayılan sebeplerden ötürü mali güvenin kaybolması durumunda, mûdîlerin paralarını alamayacakları kaygısıyla bankalara hücum etmeleri sonucu oluşan panik hâlinin artması ve yayılması ile ortaya çıkar. Bu durumda artan likidite krizi, bankaların varlıklarını zararına satmalarına ve hatta iflas etmelerine sebep olurken; mûdîlerin çektikleri mevduatı ülke içinde ya da dışında daha güvenilir buldukları yerlerde değerlendirmek istemeleri, mevduat kaçışına sebep olur. Ayrıca bankaların kriz dolayısıyla kredi arzını azaltmaları, reel sektörde işletmeler ihtiyaç duydukları krediden mahrum kaldıkları için üretim kaybına sebebiyet verir. 112 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi finansal doğuran sebeplerden biri olamaz? krizi 5. Aşağıdakilerden hangisi bankacılık krizinin etkilerinden değildir? a. Faiz oranlarında artış a. Mûdîlerin tasarruflarının tamamını ya da bir kısmını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalması b. Reel kesim bilançolarının bozulması c. Asimetrik bilgi sorununun azalması b. Banka hissedarlarının sahip olduğu varlıkların değer kaybetmesi veya tamamen değersiz hâle gelmesi d. Finansal kurumların bilançolarının bozulması e. Ekonomide belirsizlikte artış c. Fon ihtiyacı olanların mağdur olması 2. Aşağıdakilerden hangisi/hangileri ahlaki riskin özelliklerindendir? I. Bankaların açabilir zarara uğramasına d. Vergi mükelleflerine yüklenen ilave maliyet e. Likidite yetersizliğinin azalması yol II. Finansal işlem gerçekleştikten sonra ortaya çıkar III. Riski yüksek projelere yatırım yapanlara kredi verilmesi sonucunda ortaya çıkar IV. Finansal işlem gerçekleşmeden önce ortaya çıkar 6. Hangisi bankacılık krizlerinin makroekonomik nedenlerinden biridir? a. Finansal serbestleşme b. Banka yöneticilerinin dolandırıcı olması c. Banka sermayesinin yetersiz olması d. Mevduat sigortasının yüksek olması a. I ve II e. Bankacılık sisteminin şeffaf olmaması b. I ve III 7. Aşağıdakilerden hangisi bankacılık krizinin çözümü için başvurulan mali yöntemlerden değildir? c. I, II ve III d. I, III ve IV a. Mevduat sigortası e. Yalnız IV b. Banka yönetiminin değiştirilmesi 3. Boşluğu doldurarak cümleyi tamamlayınız: “………………….. ulusal paranın yabancı paralar karşısında aniden değer kaybetmesi ya da yabancı para cinsinden tutulan Merkez Bankası rezervlerinin büyük ölçüde azalması durumudur”. c. Devletin mali desteği d. Özel sermaye desteği e. Likidite desteği 8. “İkiz kriz yaşanması hâlinde üretim daha çok azalır” ifadesinde yer alan “ikiz kriz” ile kastedilen nedir? a. Bankacılık krizi b. Sistemik risk c. Dış borç krizi a. Bankacılık krizi ve döviz krizi d. Para krizi b. Bankacılık krizi ve özelleştirme e. Risk c. Bankacılık krizi ve kamulaştırma 4. Hangisi bankacılık krizlerinin mikroekonomik nedenlerinden biridir? d. Bankacılık krizi yapılandırma a. Döviz kurlarında meydana gelen değişim kurumsal e. Bankacılık krizi ve mevduat sigortası b. Enflasyon c. Dış ticaret hadlerinde değişim d. Faiz oranlarında değişim e. Kötü yönetim 113 www.hedefaof.com ve yeniden Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 9. Aşağıdakilerden hangisi/hangileri bankacılık krizinin çözümü için başvurulan operasyonel yöntemlerdendir? 1. c Yanıtınız yanlış ise “Finansal Kriz ve Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. I. Banka yönetimini değiştirmek II. Yabancı bankaların sektöre girişine imkân tanımak 2. c Yanıtınız yanlış ise “Finansal Kriz ve Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. III. Aktif yönetim şirketi kurmak IV. Özelleştirme 3. d Yanıtınız yanlış ise “Finansal Kriz ve Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Yalnız III b. I ve II c. I, II ve III 4. e Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin Nedenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. Yalnız II e. III ve IV 10. Aşağıdaki mevduat sigortaları ile ilgili ifadelerden hangisi yanlıştır? 5. e Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin Etkileri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Haksız rekabete sebep olur 6. a Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin Nedenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Bankacılık krizini engellemek için başvurulan yöntemlerden biridir c. Sadece devlet tarafından yapılır 7. b Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizinin Çözümü Için Başvurulan Yöntemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. Asimetrik bilgi sorununu artırır e. Yüksek olması bankacılık krizine yol açabilir 8. a Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerinin Etkileri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. b Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizinin Çözümü Için Başvurulan Yöntemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. c Yanıtınız yanlış ise “Bankacılık Krizlerine Karşı Alınabilecek Önlemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 114 www.hedefaof.com Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Bardo, M. Eichengreen B. Klingebiel D. and M. Peria (2001). “Is The Crisis Problem Growing More Severe?”, Economic Policy, 16(32). Sıra Sizde 1 Bankalar, faiz oranlarındaki dalgalanmalardan kaynaklanan riskten korunmak için süre analizleri yaparak, faiz oranlarındaki değişim karşısında aktif-pasif duyarlılığı ölçmek suretiyle bilançolarını şekillendirebilirler. Ayrıca vadeli işlemler yapmak, her ne kadar finansal piyasalarda tahmin yapma zorluğu olsa da, bankalar açısından, faiz oranlarındaki dalgalanmalardan kaynaklanan riskten korunmak için başvurulan yöntemlerden biridir. Bartholomew, P. and G. Whalen (1995). “Fundamentals of Systemic Risk”, Research in Financial Services, Ed. George G. Kaufman, Greenwich, JAI. Sıra Sizde 2 Benston, G. J. R. A. Eisenbeis, P. M. Hortvitz, E. J. Kane, G. G. Kaufman (1986). Perspectives on Safe and Sound Banking, MIT Press. BCBS (Basel Committee on Banking Supervision) (2006). “International Convergence of Capital Measurement and Capital Standards”. BDDK Tanıtım www.bddk.org.tr Bankacılık krizlerinin gelişmekte olan ülkelerde daha şiddetli yaşanmasının en önemli nedenleri, gelişmekte olan ülkelerdeki bankacılık krizlerinin daha derin olması, sorunlu kredi oranının daha yüksek olması, kriz yönetiminin yetersiz kalması, bankacılık krizinin para kriziyle birlikte ortaya çıkmasıdır. (2012). Bozkurt, Ö., T. Ergun ve S. Sezen (1998). Kamu Yönetimi Sözlüğü, Ankara: TODAiE Yayin No: 283. Brown, Craig O. and Serdar Dinç (2005). “The Politics of Bank Failures: Evidence From Emerging Markets”, Quarterly Journal of Economics, 120(4). Sıra Sizde 3 Aktif yönetim şirketlerinin üç temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar: Caprio, G. J. D. Klingebiel (1997). “Bank Insolvency: Bad Luck, Bad Policy, or Bad Banking”, World Bank Conference on Development Economics. 1. Ödeme güçlüğü çeken ve varlığını sürdüremeyecek durumda olan bankaların aktiflerini yönetmek ve tasfiye etmek, Celasun, M. (2002). “2002 Krizi Öncesi ve Sonrası: Makroekonomik ve Mali Bir Değerlendirme”, http://www.econ.utah.edu/~ehrbar/erc2002/pdf/i0 53.pdf 2. Sorunlu olmakla birlikte varlığını sürdürebilecek olan bankaların yeniden yapılandırılmasını kolaylaştırmak, 3. Kamu sermayeli olup, devletin müdahale ettiği bankaların özelleştirmesini kolaylaştırmaktır. De Juan, A. (2003). “From Good Bankers to Bad Bankers: Inneffective Supervision and Management Deterioration as Major Elements in Banking Crisis”, Journal of International Banking Regulation, 4(3). DPT (2001). 2002 Yılı Programı, Ankara. Yararlanılan Kaynaklar Dziobek, C. (1998). “Market-Based Policy Instruments for Systemic Bank Restructuring”, IMF Working Paper. Alba, P. L. Hernandez, D. Klingebiel (1999). “Financial Liberalization and the Capital Account: Thailand 1988-1997”, World Bank Policy Research Working Paper, No: 2188. Dziobek, C. C. Pazarbasıoglu (1997). “Lessons from systemic bank restructuring::A survey of 24 countries”, IMF Working Paper, 161. Altıntaş, H. (2004). “Bankacılık Krizleri, Nedenleri Ve Ekonomik Maliyetleri”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 22, ss. 39- 61. Erdoğan, N. (2002). Dünya ve Türkiye’de Finansal Krizler, Ankara, Yaklaşım Yayınları. Erdönmez Ataman, P. (2001), “Sistemik Banka Yeniden Yapılandırmasına Teorik Yaklaşım”, TBB. Arslan, İ. (2007). “Basel Kriterleri Ve Türk Bankacılık Sektörüne Etkileri”, Selçuk Üniversitesi SBE Dergisi, 18, ss. 49- 66. 115 www.hedefaof.com Kitapçığı, Esen, O. (2005). “Bankacılık Krizleri Yeniden Yapılandırma Programları ve Türk Bankacılık Sektörü”, Esiad Siyasa, 1(1), ss. 1-21. Seyidoğlu, H. (1999). Uluslararası İktisat Teori ve Politika ve Uygulama, İstanbul, Güzem Can Yayınları. Golstein, M. and P. Turner (1996). “Banking Crises in Emerging Economies: Origins and Policy Options”, BIS Economic Papers, Basle, No: 46. Simkovic, M. (2009). "Secret Liens and the Financial Crisis of 2008", American Bankruptcy Law Journal, 83, p. 253. TCMB (2002). Yıllık Rapor 2001, Ankara. Hoggarth, G. J. Reidhill, P. Sinclair (2004). “On the Resolution of Banking Crisis: Theory and Evidence”, Bank of England Working Paper. Türker Kaya, Yasemin, (2001). “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma, Arjantin Örneği”, BDDK çalışma raporu. Hoggart, G. R.Reis, V.Saporta (2001). “Costs of banking system instability: some empirical evidence”, Bank of England Working Paper. Uyar, S. (2003). Bankacılık Krizleri, Ankara, Ziraat Matbaacılık. Uygur, E. (2001). “Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım Ve 2001 Şubat Krizleri”, TEK. Hoshi, T. (2001). “What happened to Japanese banks?”, Monetary and Economic Studies. pp. 141. Uzunoğlu, S. (2005). Stabilization Programs Implemented Under the Supervision of IMF: An Analysis of the Turkish Case, London, Athena Press. Hutchison, M. and I. Neuberger (2000). “How Bad are Twins? Output Costs of Currency and Banking Crises”, The Danish National Research Foundation , Economic Policy Research Unit, No: 2002-09, Copenhagen. WSJ (Wall Street Journal), (Oct. 11. 2008). Yüksleler, Z. (2009). “Türkiye’de Kriz Dönemlerinde Ekonomik Dengeler Ve Ödemeler Dengesi Uyumu”, TCMB. Kalaycı, Ş. (2010). Nedenleri Etkileri ve Sonuçlarıyla Bankacılık Krizleri ve Öncü Göstergeleri, Ankara, Asil Yayın. Karabulut, G. (2002). Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizlerin Nedenleri, İstanbul, Der Yayınları. Karacan, A. İ. (1996). Bankacılık ve Kriz: Bir Yazın Taraması. Karaçor, Z. (2006). “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000-Şubat 2001 Krizinin Öğrettikleri”, Selçuk Üniversitesi SBE Dergisi, s.16. Krugman, P. (2009). The Return of Depression Economics and the Crisis of 2008, W.W. Norton Company Limited. Llewellyn, David T. (2002). “An analysis of the causes of recent banking crises”, The European Journal of Finance, 8 (2), pp.152-175. Mishkin, F. S. (1995). "Comment on Systemic Risk”, Research in Financial Services, Ed. George G. Kaufman, Greenwich, JAI, pp. 31-45. Mishkin, F. S. (2001). “Financial Policies and The Prevention of Financial Crises in Emerging Countries”, NBER Working Paper, No: 8087. Parasız, İ.(2000). Para, Banka ve Finansal Piyasalar, Bursa, Ezgi Kitabevi Yayınları. Schwarcz, S. L. (2008). “Systemic Risk”, Georgetown Law Journal, 97 (1), pp. 193-249. 116 www.hedefaof.com www.hedefaof.com 5 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Aktif- pasif yönetimini tanımlayabilecek, Vade aralığı (GAP) analizi yapabilecek, Durasyon aralığı analizi yapabilecek, Faize duyarlılığını analiz edebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Aktif-Pasif Yönetimi Faize Duyarlılık Aktif Yönetimi Faiz Oranı Pasif Yönetimi Vade Yapısı Vade Aralığı Analizi Döviz Pozisyonu Durasyon Aralığı Analizi Açık Pozisyon İçindekiler Giriş Aktif-Pasif Yönetiminin Tanıtılması Aktif-Pasif Yönetimi Süreci Aktif-Pasif Yönetiminin Sınırları Aktif-Pasif Yönetimi Organizasyonu Faiz Oranı Riskine Karşı Aktif-Pasif Yönetimi Döviz Kuru Riskine Karşı Aktif-Pasif Yönetimi 118 www.hedefaof.com Bankalarda Aktif-Pasif Yönetimi GİRİŞ Ticari bankalar, diğer ticari işletmeler gibi kâr amacı güden işletmelerdir. Bankalar bir yandan kârlarını maksimize etme, bir yandan da piyasadaki gelişmeler çerçevesinde kendilerini emniyete alma gayreti içinde hareket ederler. Bankalar kârlarını maksimize edebilmek için daha fazla kredi vermek, daha fazla yatırım yapmak bunun içinde daha fazla fon toplamak zorundadırlar. Bankaların kâr maksimizasyonu amacına ulaşabilmek için mevduat maliyeti ve sermaye maliyetinden oluşan fonlama maliyetlerini azaltmaları gerekir. Aynı zamanda kullandırılan kredilerin de geri dönme kabiliyetine sahip olması önem taşımaktadır. Çünkü geriye dönme kabiliyetini kaybeden krediler, bankayı hem zarara uğratacak hem de likidite sıkıntısı çekmesine neden olacaktır. Uluslararası sermaye hareketlerinin arttığı, faiz marjlarının daraldığı ve gelişmiş ülke para birimleri bazında bile faiz oranı volatilitesinin yüksek düzeyde seyrettiği günümüz finans piyasalarında, bankacılık risklerinin etkin biçimde yönetilmesi, bankalar için gerek finansal sağlamlığın sürdürülebilmesi gerekse rekabet gücünün korunması açısından önem kazanmaktadır. Bankalarda aktif-pasif yönetimi bu risklerin kavranması, tespit edilmesi ve yönetilmesi açısından önemli bir süreç hâline gelmiştir. Günümüzde bankacılık hizmetlerinin çeşitlenmesi ve hizmet alanının genişlemesi, kaynakların sağlanması ve bu kaynakların verimli yatırımlara yönlendirilmesi için alınan kararların bankanın mali durumuna etkisini önceden detaylı bir şekilde görmek ve gerektiğinde değiştirebilmek imkânını sağlayacak fon yönetim tekniklerini gerektirmektedir. Bu sebeple bir sistem yaklaşımı olarak aktif-pasif yönetiminin önemi artmaya devam etmektedir. Banka işletmeleri içinde bulunduğu piyasada çevre koşullarından en çok etkilenen ve duyarlılığı yüksek işletme türlerinden biridir. Gayri safi milli hasıla, tasarruf ve harcama rakamları, enflasyon oranları, yatırım kararları ve hükümet politikalarında meydana gelen değişiklikler hızlı bir şekilde bankaların bilançolarının aktif ve pasifini etkilemektedir. Sözkonusu faktörlerdeki değişiklikler bankaların gelir ve giderlerinde de artış/azalışa neden olmaktadır. Bu sebeple banka işletmelerinin bilançolarının günlük olarak yönetilmesi, başka bir ifade ile aktif-pasif yönetimi yapılması zorunluluk göstermektedir. Bankaların bilançoları normal işletmelerin bilançolarından oldukça farklılık göstermektedir. Bankalarda aktif-pasif yönetimi konusunu kavramak öncelikle banka bilançolarını tanımakla başlar. Döviz kuru, faiz oranı ve enflasyon gibi değişkenler banka bilançolarının aktifinde ve pasifinde bulunan kalemleri aynı şekilde etkilememektedir. Bu sebeple bankalar döviz kuru riski, faiz oranı riski ve likidite riski gibi çok sayıda riskle karşı karşıyadırlar. Aktif-pasif yönetimi, bu risklerin çeşitli araç ve modellerle tanımlanması, ölçülmesi ve yönetilmesiyle hedeflenen kârlılık oranlarına, güven ve likiditeyi gözönünde bulundurarak nasıl ulaşılacağını gösteren ve sistematik bir şekilde hazırlanan plan, program ve uygulamalar bütünüdür. Kitabımızın bu bölümünde aktif-pasif yönetimi tanıtılacak; amaçları, araçları, yaklaşımları, yöntemleri ve süreci ortaya konacaktır. 119 www.hedefaof.com AKTİF-PASİF YÖNETİMİNİN TANITILMASI Bilanço, bir işletmenin belirli bir tarihte sahip olduğu varlıklar ile bunların kaynaklarını gösteren temel finansal tablodur. Bilançonun aktif tarafında varlıklar, pasif tarafında ise kaynaklar yer almaktadır. Bilançoda varlıklar ve kaynaklar birebir eşlenemese de varlıklar ile kaynaklar arasında olması gereken uyum göz ardı edilemeyecek bir konudur. Aktif-Pasif Yönetimi (APY), bankanın, kârını maksimize etmek amacıyla likidite riskini optimum seviyelerde tutarak, emniyet için gerekli sermayeyi de bulundurarak temel mali tablolardan biri olan bilançonun her iki tarafının da düzenlenmesi ve uyumun güncel olarak sağlanması olarak tanımlanır. Varlıkların emniyeti, öz sermayenin yeterli ve aktiflerin kaliteli olması ile sağlanmaktadır. APY, “getiri ve maliyetler” ile “faiz ve vadeler” arasında dengeli bir ilişki kurulması temel amacı üzerine inşa edilir. APY, bankaların risk ve likidite ilkeleri çerçevesinde bilançonun her iki tarafının da kârı maksimize edecek şekilde düzenlenmesi ve değiştirilmesidir. APY ile bankaların riskleri azaltılmakta olup aynı zamanda kâr maksimizasyonu da sağlanmaktadır. APY, bir bankanın değişik vade, para birimi ve faiz yapısına sahip tüm varlık ve yükümlülüklerinin yönetilmesi için gerekli olan kararların alınması sürecidir. Bu faaliyetin temel amacı kabul edilebilir likidite riski içinde bankanın net portföy değerinin maksimize edilmesidir (Şişman, 2011). Kavramsal olarak APY, bütün bilanço kalemlerinin bankanın pay sahiplerinin servetinin (şimdiki değerinin) maksimize edilecek şekilde koordinasyonudur. Özellikle APY yaklaşımı, değişken getirili aktiflerle, değişken getirili pasifler arasındaki ilişki üzerine odaklanır. Aktifi ve pasifi planlama dönemi duruma göre birkaç günden bir yıla, hatta daha ötesine uzanır (Parasız, 2007). APY, portföy yönetimi yaklaşımı çerçevesinde de tanımlanabilmektedir. Banka bilançosunu yönetmekle görevlendirilmiş ve bu konuda banka yönetimince yetkilendirilmiş birimler, yönetim organlarınca kendilerine verilen gelir hedeflerine ulaşmak için yetkilendirildikleri alanlarda bir portföy oluşturarak, bu portföyü gelir hedefleri doğrultusunda yönetirler. Temel amaç, aktif getirileriyle pasif maliyetleri arasındaki marjı pozitifte tutarak burada sabitlemek, böylece hedeflenmiş gelirlere ulaşmaktır. Bu portföy yönetimi, açık bir şekilde ifade edilmiş olsun ya da olmasın aslında bir risk yönetimidir. Klasik bankacılık algısına göre, bu portföyün maksimum gelire odaklandığı bir çerçevede çalışılır. Oysa temel amaç, sadece geliri maksimize etmek değil, minimum riskle optimum kâra ulaşmaktır. Bu bakış açısı günümüz bankacılığının da odak noktasıdır. Klasik bankacılık algılarından uzaklaşarak risk odaklı bu bakış açısını APY’nin de temeline yerleştirmek gerekir. Aslında günümüzde de aktif-pasif yönetimi kavramı, bankacılığın öteden beri kullandığı, bilinen analizlerle yapılmaktadır. Geçmişten bugüne değişen ise, analizlerin içerikleri ya da yapılış şekilleri değil, risk yönetimi odaklı bu bakış açısının getirdiği yönetimsel farklılıklardır (Fırat, 2008). Aktif-Pasif Yönetiminin Amaçları Temel amaçları kâr etmek olan ticari bankalar, mevduat toplayıp kredi verirler, yurt içinden ve yurt dışından fon sağlarlar. Mevduat bankaları ayrıca sermaye, ihtiyatlar, ulusal ve uluslararası finansal piyasalardan sağlanan kredileri ve hazine bonolarından sağlanan fonları çeşitli yatırım alternatifleri arasında dağıtırlar. Bu yatırımların başlıcaları; nakit değer yatırımları, menkul kıymet yatırımları ve verilen krediler olarak sıralanabilir. Ancak her alternatifin getirisi ve bununla bağlantılı olarak risk düzeyi farklıdır. Bankalar hedeflenen kâr doğrultusunda ve kabul edilebilir risk sınırları içerisinde “net faiz marjını” maksimize etmek durumundadır. Buna göre, aktif-pasif yönetimi sırasında “getiriler ile maliyetler”, “faizler ile vadeler” arasında dengeli bir ilişki kurulmasını sağlamak temel amaçtır (Sayın, 2008). APY’nin diğer amaçları ise aşağıdaki gibidir: • Net faiz gelirinin artırılması ve istikrarın korunmasını sağlamak, • Faiz dışı gelirlerin kontrolünü sağlamak, • Kredilerin kalitesinin korunmasını sağlamak, 120 www.hedefaof.com • Likidite ihtiyacının karşılanmasını sağlamak, • Sermaye yeterliliğini sağlamak, • Vergi yükünün azaltılmasını sağlamak. Aktif-pasif yönetiminin temel amacı, “getiriler ile maliyetler”, “faizler ile vadeler” arasında dengeli bir ilişki kurulmasını sağlamaktır. Aktif-Pasif Yönetiminin Kapsamı APY sırasında banka yönetimi tarafından banka bilançosundaki aktif ve pasif hesap kalemleri ile ilgili konularda kararların alınması, bu çerçevede politikaların belirlenmesi ve uygulanmasının sağlanması gerekmektedir. APY kapsamında aşağıdaki konulara yoğunlaşılmaktadır (Akgüç, 2011): • Faiz marjı (spread) yönetimi, • Kredi riskinin azaltılması, kredi kalitesinin yükseltilmesi, • Varlıklar ve kaynaklar arasında vade uyumu sağlanması, • Varlıklar ve kaynaklar arasında para birimi (döviz cinsi) uyumu sağlanması, • Faiz dışı faaliyet giderlerinin kontrolü, • Faiz dışı gelir yaratılması, özellikle bankacılık hizmet komisyon ve ücret gelirlerinin geliştirilmesi, • Taşınan ve öngörülen riskler açısından özkaynak yeterliliği, • İzlenen politikaların, alınan kararların vergi yükü üzerine etkisi. APY kapsamında alınacak kararlar aşağıdaki konularla ilgili kararlardır. Bu kararlar, APY’nin kapsamını oluşturmaktadır: Aktifler ile ilgili olarak alınacak kararlar şunlardır: • Nakit değerler, krediler ve sabit kıymetler için ayrılacak fonların dağılımının tespit edilmesi, • Kredi çeşitleri bazında ayrılacak fonların tespiti, • Sabit ve değişken faizli kredilere ayrılacak tutarın belirlenmesi, • Aktiflerin vade yapısının dağılımının belirlenmesi, • Yatırımların vade yapısı ve tutarının belirlenmesi, • Vergiden muaf ve vergiye tabi olan yatırımlara tahsis edilecek fon tutarlarının ve dağılımının belirlenmesi, Pasiflerle ilgili olarak alınacak kararlar ise şunlardır: • Mevduat ve diğer borçlanma yolu ile elde edilebilecek fonların tutarının ve dağılımının belirlenmesi, • Fonların mevduat, mevduat dışı dağılımının belirlenmesi, • Sermayenin pasifteki fonlar içindeki ağırlığının belirlenmesi, • Fonların vade ve döviz cinsi açısından dağılımının belirlenmesi. Karşılıklı etkileşim içinde olan ve çakışan bu konulara ilişkin kararların, bankanın üst yönetimi tarafından alınması gerekmektedir. Daha sonra yönetim kurulu tarafından onaylanan bu kararlar bir politika çerçevesinde birleştirilmeli ve yazılı hâle getirilmelidir. Bu politikaların uygulanması ve kontrolü işi ise aktif-pasif yönetimi komitesi tarafından gerçekleştirilmelidir. 121 www.hedefaof.com Aktif-Pasif Yönetimi Yaklaşımları APY’nin yaklaşımları şu şekilde sıralanabilir: 1. Gelir yaklaşımı, 2. Ekonomik değer yaklaşımı, 3. Likidite yönetimi yaklaşımı. Gelir Yaklaşımı Gelir yaklaşımı, bankalar tarafından faiz riskinin belirlenmesinde kullanılan geleneksel bir yaklaşımdır. Gelir yaklaşımında analizlerin odak noktası, faiz oranlarındaki değişmenin, bankanın büyümesi, gelir tahakkukları ve açıklanan banka gelirleri üzerindeki etkisidir. Gelir yaklaşımı kısaca, banka gelirlerinin farklı faiz ortamlarındaki değişimini inceler. Faizlerdeki değişme, faiz riski analizinde önemli bir değişkendir. Gelirin faiz oranları karşısındaki değişkenliği, IRR (Internal rate of return- iç verimlilik oranı) analizinde temel çıkış noktasıdır. Çünkü azalan faiz gelirleri ve bütün kayıplar; sermaye yeterliliğini azaltır, piyasadaki güveni sarsar ve likiditeyi zayıflatarak kurumun finansal istikrarını ve performansını tehdit eder. Gelir yaklaşımı, faiz oranlarındaki değişmenin bankanın gelirleri üzerine olan etkisini dikkate alır. Gelir yaklaşımında; net faiz geliri (toplam faiz gelirleri ve toplam faiz giderleri arasındaki fark), geleneksel olarak bütün dikkatleri üzerine toplayan bir gelir tablosu kalemidir. Bu farka bankacılıkta “net faiz marjı” adı da verilmektedir. Hem toplam gelirler içindeki payının yüksekliği hem de faiz oranlarındaki değişimden doğrudan etkilenmesi “net faiz geliri”ni önemli kılmaktadır. Özetle gelir yaklaşımına göre APY, bankanın net faiz gelirinin istikrarının sağlanmasına odaklanır. Diğer taraftan faiz dışı gelirler ile faiz dışı giderler arasındaki farka bankacılıkta “yük” adı verilmektedir. Gerçekten de bu fark genelde nagatif olup, banka yönetimi üzerinde bir yüktür ve net faiz gelirini de azaltıcı bir etki göstermektedir. Ne var ki bankanın faiz geliri elde etmesi, bir ölçüde, bu yükün bir parçası olan faiz dışı giderlere katlanmasına bağlıdır. Aktif-pasif yönetimi sırasında varlık-kaynak uyumunun sağlanması, sadece net faiz marjını maksimum kılmayı değil, yükü azaltmayı da hedeflemelidir. Bununla birlikte yük artışı, faiz gelirlerini artırıcı etki yapacaksa katlanılabilir bir durum olur. Ekonomik Değer Yaklaşımı Ekonomik değer yaklaşımı, piyasa faiz oranlarındaki değişmenin, bankanın sadece ekonomik değerini etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda banka varlıklarını, yükümlülüklerini ve bilanço dışı pozisyonlarını da etkileyeceği gerçeğine dayanmaktadır. Bir bankanın ekonomik değeri, bilanço içi ve dışı tüm varlıkların nakit giriş ve çıkışlarının bugüne indirgenmesi ve aradaki farkın hesaplanmasına dayanır. Ekonomik değer yaklaşımı, gelecekteki tüm nakit akışlarını kapsadığından, gelir yaklaşımına göre daha geniş bir bakış açısı sağlar. Ekonomik değer yaklaşımı, beklenen faiz oranı değişikliklerinin etkileri ile birlikte, bu değişikliklerin bankanın net nakit akışlarının bugünkü değerine etkisini de dikkate alır ve faiz oranlarındaki değişikliklerin uzun dönemde beklenen etkilerinin daha geniş kapsamlı analiz edilebilmesi için zemin hazırlar. Bankanın ekonomik değerinin faiz oranlarındaki dalgalanmalara karşı duyarlılığı hissedarlar, banka yönetimi ve denetçiler açısından önemlidir. Bir finansal aracın ekonomik değeri, piyasa oranlarını yansıtmak üzere indirgenen, beklenen nakit akışlarının bugünkü değerini ifade eder. Bir bankanın ekonomik değeri ise, o bankanın beklenen nakit akımlarının bugünkü değeridir. Başka bir ifade ile bir bankanın ekonomik değeri; banka varlıklarının yaratacağı beklenen nakit girişleri eksi beklenen nakit çıkışları artı bilanço dışı işlem pozisyonlarından sağlanacak beklenen nakit girişleridir. 122 www.hedefaof.com Ekonomik değer yaklaşımı, faiz oranlarındaki değişmenin bankanın nakit akımları dolayısıyla net bugünkü değeri üzerine olan etkisini dikkate alır. Ekonomik değer yaklaşımı, bankanın faiz oranlarındaki dalgalanmalara karşı net varlık değerindeki duyarlılığı yansıtmaktadır. Ekonomik değer yaklaşımı, faiz oranlarındaki değişmelerin gelecekteki bütün nakit akışlarının bugünkü değeri üzerindeki olası etkilerini dikkate alır. Bu da, faiz oranlarındaki değişmenin uzun dönemli olası etkileri konusunda gelir yaklaşımına kıyasla daha geniş bir bakış açısı getirmektedir. Likidite Yönetimi Yaklaşımı Bir bankanın likiditesini sağlayabilmesi için en önemli kaynak bankanın aktifidir. Çünkü bir bankanın varlıkları, gerçekten kontrol edilebildiği ve yönetilebildiği ölçüde güvenilir kaynaktır. Bankanın likidite için diğer kaynağı ise toptan veya perakende fonlar (daha geniş tanımı ile gerçek ve tüzel kişilerden sağlanan mevduat ve fonlar) ile yurtdışından temin edilen menkul kıymetleştirme ve sendikasyon kredileridir. O hâlde likidite yönetiminin sağlıklı olması, bankanın hem aktifinin hem de pasifinin iyi yönetilmesine bağlıdır. Likidite yönetimi yaklaşımı, bankaların artan likiditesinin getiri kaybı, azalan likiditesinin de emniyet kaybı olarak dikkate alınması ve likiditede dengenin sağlanması esasına dayanır. Likidite bir bankanın kaynak girişini ve nakit akışını ciddi şekilde etkilemektedir.Bankanın likiditesinin çok yüksek olması, bankanın fonlarını atıl bulundurması ve likit kalmak pahasına getiri fırsatlarından vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Aynı şekilde likiditenin çok düşük olması ise bankanın vadesi gelen borçlarını karşılayamaması, bunları karşılayabilmek için daha pahalı fonlara başvurması ve maliyetlerinin artması anlamına gelmektedir. Bu sebeple likidite kârlılıkla doğrudan ilgili bir kavramdır. APY’ye düşen görev, likiditede dengenin sağlanmasıdır. Bankalarda her gün kontrol edilemeyen fon hareketleri yaşanır. Bunların bir kısmı mevduat artışları, kredi geri ödemeleri ve vadesi gelen yatırımlar gibi fonların artışına neden olurken, bir kısmı da mevduat çekilişleri ve yeni krediler gibi fonları azaltırlar. Kısa süreli likidite yönetimi, kontrol edilemeyen bu fon akımlarının etkilerini ortadan kaldırmak veya kuvvetlendirmek için kontrol edilebilir bilanço kalemlerinde gerekli değişimlerin, bankanın kısa süreli hedeflerini gerçekleştirmek amacına yönelik olarak manipule edilmesini içerir (Luccekt, 1980). Bu yönüyle likiditenin de günlük yönetimi söz konusudur. Likidite yönetimi, bankaya bilançonun aktif kısmının sağlayabileceğinin üzerinde likidite kazandırırken; bu durumun başarılı bir şekilde devamı, vadesi gelen pasiflerin finanse edilmesi için daha fazla pasifin pazarlanmasını gerektirir. Aktif Yönetimi Aktif yönetimi, bankanın çeşitli kaynaklardan elde ettiği fonları, yatırım alternatifleri arasında en yüksek verimi elde edebilecek şekilde dağıtması işlemidir. Bu kapsamda aktif yönetiminin temel amacı, kaynakların (fonların) varlıklara optimum bir şekilde bağlanmasını sağlamaktır. Bankacılıkta aktif yönetimi, fonların; nakit, menkul değerler, krediler ve diğer aktifler arasındaki optimum dağılımını sağlamaktır. Aktif yönetimi, bankanın üstlenmeyi kabullendiği risk düzeyi için en yüksek getiriyi sağlayacak olan aktifleri satın almasını da ifade etmektedir. Aktif yönetiminin uzmanlık alanları “menkul kıymetler portföyü yönetimi” ve “kredi yönetimi”dir. Fonlar bu aktifler arasında optimum bir şekilde dağıtılırken; kabul edilen risk seviyesi için maksimum getiriyi sağlayacak varlıklara yatırım yapılması gerekir. Bu sebeple aktifte yer alan yatırım alternatiflerinin risk dereceleri ile bunların getiri miktarları dikkate alınmalıdır. Söz konusu riskler; ekonomik dalgalanmalar, borçların ödenmesi, döviz kurlarındaki parite hareketleri, faiz oranlarındaki değişimler ve likidite yetersizliğinden oluşmaktadır. Bankalar, aktif yönetiminde karşılaşabilecekleri 123 www.hedefaof.com riskleri çok iyi analiz ederek aktif dağılımını buna göre yapmalıdır. Aktif yönetimi sırasında banka yönetimlerinin dikkat etmeleri gereken hususlar şunlardır: • Aktif yönetiminde, aktif kalitesi öne çıkmakta olup firmanın varlık yapısı donuk aktiflerden arındırılmalı ve varlıkların kalitesi sağlanmalıdır. • Bir banka bilançosunun büyük bir kısmı, mevduat sahiplerine olan ve talep üzerine kısa süre içinde ödenmek zorunda kalınabilecek borçlardan oluştuğundan, basiretli bir banka yönetimi, mevduat sahiplerinin taleplerini her an karşılayabilme yeteneğine sahip olacak şekilde fonları dağıtmalıdırlar. • Toplanan fonların bir kısmı, bankanın asıl işi olan ve asıl gelirini oluşturan kredi verme faaliyeti ile bağlantılı olarak ihtiyaç sahiplerinin talep ettiği kredilere ayrılmalıdır. • Banka yönetimi, likidite ve güvenlik kısıtlamalarına rağmen hissedarlarını tatmin edecek düzeyde kâr sağlamalıdır. Diğer taraftan bankanın borç ödeme gücüne sahip olması, likiditesinin yüksek olması ve müşterilerine güven ve emniyet vermesi gerekmektedir. • Aktifte tutulması gereken likit varlık miktarı, mevduattaki dalgalanmalar dikkate alınarak belirlenmelidir. Banka hissedarlarının amaçları ile mûdîlerin (mevduat sahipleri) amaçları birbiri ile çatışmaktadır. Banka hissedarları kendi hisselerinin değerini maksimum kılma çabası içindeyken, mûdîler ise mevduatlarına aldıkları faizi maksimum kılma çabası içindedirler. Bu iki amaç birbiri ile çelişmektedir. Banka hissedarları ile mevduat sahipleri arasındaki amaç çatışması aslında, “bankanın likiditesi” ile “bankanın kârlılığı” arasındaki çatışmayı da temsil etmektedir. Bir bankanın “likiditesi” ile “kârlılığı” arasındaki çatışma, banka fonlarının yönetimindeki en merkezi sorundur. Bankanın likit kalması, başka bir ifade ile fonların büyük bir çoğunluğunu likit aktiflere bağlaması, daha fazla getiri sağlama kabiliyeti olan uzun vadeli kredilere bağlamaktan vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Yani likidite ile kârlılık arasındaki ilişki negatif yönlüdür. Likidite arttıkça, risk azalmakta, ancak bununla birlikte kârlılık da azalmaktadır. Pasif Yönetimi Pasif yönetimi ise kısaca, bankanın sahip olduğu fon kaynakları ile en uygun kaynak kompozisyonunun (fon bileşiminin) oluşturulması işlemidir. Bankaların kaynakları (fonları) mevduat, sağlanan krediler (satın alınan diğer fonlar) ve özkaynaklardan oluşmaktadır. Pasif yönetimi, likidite temini amacıyla mevduatın ya da ödünç/satın alınan fonların artırılmasını amaçlamaktadır. Bankalar likidite sağlamak amacıyla uygulamada en çok “mevduat” ve “bankalararası para piyasası işlemleri” olmak üzere iki pasif kalemden yararlanmaktadır. Mevduatın maliyeti diğer fon kaynaklarına göre genelde daha yüksek olmasına rağmen sağlam ve kolayca değişmeyen bir fon kaynağı olması sebebi ile bankalar tarafından daha çok tercih edilen bir fon kaynağıdır. Mevduatın çok sayıda küçük mevduat sahibinden sağlanıyor olması büyük tutarlı fon çıkışı riskini de azaltmaktadır. Günlük likidite sıkıntılarında bankalar öncelikle bankalararası para piyasasına başvurmaktadırlar. Çünkü TCMB’den borçlanmaya kıyasla bankalararası para piyasasından borçlanmak, göreceli olarak bankalar için daha ucuz bir borçlanma ve fon sağlama yoludur. Bankalararası para piyasasından borçlanma mevduat toplama ile kıyaslandığında da daha ucuz olmakla birlikte, daha kısa vadeli bir borçlanma niteliği taşır. Ayrıca bankalararsı para piyasasının faiz oranları ve borçlanma tutarları piyasa koşullarından çok hızlı bir şekilde etkilenmektedir. Başka bir ifade ile bankalararası para piyasası işlemlerinin faize duyarlılığı mevduata göre çok daha yüksek gerçekleşmektedir. Faiz oranlarındaki ani yükselmeler, bankalararası para piyasasından sağlanan kaynakları çok maliyetli hâle getirebilmektedir. 124 www.hedefaof.com Bankalararası Para Piyasası, kısa dönem likidite ihtiyacının giderilmesi amacıyla bankalararası rezerv hareketlerini desteklemek, sistemdeki likiditenin düzenlenmesi ve dengeli bir biçimde bankalar arasında dağılımına yardımcı olmak ve kaynakların daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla 2 Nisan 1986 tarihinde kurulmuştur. Bu tarihten itibaren kısa dönem nakit fazlası olup bunu plase edemeyen bankalar ile kısa dönem nakit ihtiyacı bulunup bu ihtiyacını uzun dönemli varlıklarını elinden çıkarmadan karşılamak isteyen bankalar Merkez Bankası aracılığında buluşarak söz konusu ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Ayrıca, bankalar gereksinimlerini ya da fazlalarını kendi aralarında oluşturdukları serbest para piyasasını kullanarak değerlendirebilmektedirler. Bu piyasada işlem maliyetleri sıfıra yakındır ve bankalar diğer bankalara tanıdıkları işlem limitleri tutarında teminat almadan işlem yaparlar. Diğer taraftan bu piyasanın, bankacılık sisteminde yer alan herhangi bir bankanın bilanço yapısındaki varlık, ve yükümlülüklerinde geçici ve öngörülemeyen bir değişiklik sonucu ortaya çıkabilecek likidite sıkıntısının giderilmesi ya da likidite fazlasının plase edilmesinde işlevsel bir önemi vardır (Yiğit, 2002). Kaynakların artırılması yoluyla likidite temininin diğer araçları arasında finansman bonosu ihracı, varlığa dayalı menkul kıymet ihracı, banka bonosu ihracı, banka garantili bono ihracı, ipotekli borç senedi ihracı ve ve sermaye artırımı gibi fon sağlama yolları da sayılabilir. Pasif yönetiminde özkaynak tutarının büyüklüğü de önemli bir unsurdur. Yabancı kaynaklardan yararlanılması konusunda gerek vade, gerek faiz oranı belirlenirken bankanın itibarını temsil eden sermaye unsuru göz ardı edilmemekte ve belirleyici unsur olmaktadır. Bankanın özkaynaklarının, itibarının derecesi fonların kolay sağlanabilirliğini, vadesini ve maliyetlerini birinci dereceden etikeleyecektir. Bilançolarda aktif ve pasif kalemleri hiçbir zaman birbirinden ayrı düşünülemez. Aktif-pasif yönetimi deyince aktiflerin ayrı, pasiflerin ayrı yönetilmesi anlaşılmamalıdır. Aktif-pasif yönetimi sırasında; aktiflerin yönetimi, pasiflerin yönetimi ve sermaye fonlarının yönetimi arasında karşılıklı ilişki bulunduğu ve bu ilişkinin “likidite sağlanması” noktasında birleştiği unutulmamalıdır. Aktif-Pasif Yönetiminin Risk Yönetimi ile İlişkisi Bankalarda risk yönetimi faaliyetlerini, aktif-pasif yönetiminden ayrı düşünmek mümkün değildir. Risk yönetimi ve aktif-pasif yönetimi bir işletmeye “banka” adının verilip verilemeyeceğini belirleyen en temel yönetim fonksiyonlarıdır. Bir takım hesaplama teknikleri kullanarak bir “riske maruz değer” rakamına ulaşmak ve buna dayanarak banka sermayesini belirli bir standart orana göre yeterli sayılan bir seviyede tutmak, bir bankada gerçekten “risk yönetimi” yapıldığını ve o bankanın kendisini “emniyete” aldığını göstermez. Bu sebeple risk yönetiminin aktif-pasif yönetimi ile desteklenmesi gerekmektedir. Risk yönetimi, aktif-pasif yönetimiyle çok sıkı bir etkileşim içerisinde ve tamamen eşzamanlı olarak gerçekleştirilmek zorundadır. “Aktif-Pasif Yönetimi” ile “Risk Yönetimi” konularının ortak ilgi alanları sizce nelerdir? AKTİF-PASİF YÖNETİMİ SÜRECİ Aktif-pasif yönetimi sürecinin aşamaları aşağıdaki gibidir: a. Bilgi üretimi ve veri toplama aşaması, b. Modelleme ve karar alma aşaması, c. Kararların uygulanması aşaması, d. Kontrol aşaması, e. Raporlama aşaması. 125 www.hedefaof.com Bilgi Üretimi ve Veri Toplama Aşaması Aktif-pasif yönetimine ilişkin kararların bankanın iç ve dış kaynaklarından sağlanan bilgilerle desteklenmesi gerekmektedir. APY için gerekli bilgilerin toplanmasında ilk aşama, bankanın aktif ve pasif yapısı ile gelir-giderlerini gösterir şekilde bankanın profilinin çıkarılmasıdır. Bu amaçla güncel verilerden, bilanço ve gelir tablolarından yararlanılmaktadır. Diğer taraftan proforma (tahmini) bilanço ve proforma (tahmini) gelir tablosunun da düzenlenmesi gerekmektedir. APY için geçmiş dönem verilerinin ve cari dönem verilerinin toplanması, gelecek dönem verilerinin tahmin edilmesi gerekmektedir. APY bilançonun günlük yönetimi anlamına geldiğine göre, bilanço verilerinin günlük olarak toplanması gerekmektedir. Diğer taraftan tahminlerin de günlük olarak yapılması gerekir. Aktif ve pasiflerin faiz duyarlılıklarını tespit etmek üzere gerekli önemli verilerden biri de “günlük faiz oranları”dır. Ayrıca hergün bir sonraki günlerin faiz oranlarının da tahmin edilmesi gerekmektedir. APY veri tabanında yer alması gereken bir diğer önemli veri, para birimlerine ilişkin günlük kurlar ve paritelerdir. Burada da geleceğe ilişkin kur ve parite tahminlerinin yapılması gerekmektedir. APY için gerekli bilgilerin toplanmasında bankanın gelecekte içinde bulunabileceği duruma uyumlu bir tahminler setinin oluşturulmasının önemli payı bulunmaktadır. Tahmin sistemi belirli zaman aralıklarıyla ve mümkün olduğunca sıkı bir şekilde, güncel şartlara uygun hâle getirilmelidir. İkinci önemli konu ise, tahminlerin tutarlı olmasına gösterilmesi gereken dikkattir. Uzun dönemli tahminler, güncel bilgilere gore yapılan kısa dönemli tahminlerle tutarlı olmalıdır. Son olarak, tahmin sistemlerinde tahmin unsurları arasındaki iç uyumu sağlayacak bir gözden geçirme olmalıdır (Takan ve Boyacıoğlu, 2011). Aktif-pasif yönetimi için gerekli bilgi menüsü örneği Tablo 5.1’de yer almaktadır: Tablo 5.1: APY Bilgi Menüsü Listesi DIŞSAL BİLGİLER Ekonomik Rapor • Genel makro ekonomik tahminler, beklentiler, • Faaliyet gösterilen alanlarda gelişmeler, • Hükümet politikaları, • Uluslararası ekonomik gelişmeler. Ekonomik Görünüm • Faiz oranları, döviz ve menkul değer fiyatları, • Bankanın ve rakiplerinin çıkarmış olduğu menkul değerlerin ikincil piyasadaki performansı • İkincil piyasalarda kredi riski marjları, • Piyasadaki gelişmelerin, gevşeme ya da daralmanın nedenleri, • Piyasadaki yenilikler, kurumsal değişimler. İdari, Yasal Düzenlemeler, Vergi ve Muhasebe • Vergi, muhasebe, bankacılık faaliyetine ilişkin yasal değişiklikler, idari düzenlemeler. • Yasal ve idari düzenlemelerin APY’nin esnekliği üzerine etkileri, • Vergi, TMSK, BDDK ve SPK düzenlemelerindeki değişikliğin olası maliyeti, • Elverişili olmayan değişimlere, tehditlere karşı alınacak savunma önlemleri İÇSEL BİLGİLER Aktif ve Pasifteki Değişimin Analizi • İlgili dönemdeki aktif ve pasif değişiminin maliyeti, getirisi, • Değişimin plan/bütçe ve geçmiş verilerle karşılaştırılması, • İş hacmi ve kâr marjındaki eğilimler. Yasal ve İdari Düzenleme Standartlarına Uyum • Sermaye yeterliliği, • Likidite, • Yabancı para pozisyon limitleri, • Kredi limitleri, sınır aşımları Finansal yapıya İlişkin İçsel Hedeflere Uyum • Faiz Riski Pozisyonu • Cari pozisyon, • Faiz değişimine karşı cari pozisyon duyarlık analizi, • İş hacminde beklenen değişimden kaynaklanacak pozisyon değişimi, • Hedeflenen pozisyon için alınacak düzenleme önlemleri • Çeşitli faiz senaryolarının banka karlılığı üzerine etkileri, • Döviz Riski Pozisyonu • Faiz pozisyonuna ilişkin bilgi, bilgi akışı ve analizleri döviz riski içinde yapılmalıdır. Kaynak: Akgüç, 2011. 126 www.hedefaof.com Modelleme ve Karar Alma Aşaması APY’nin ikinci aşaması modelleme ve karar alma aşamasıdır. Bu aşamada kısa dönemde banka tarafından değiştirilemeyecek faktörlerin dikkate alınması gerekmektedir. APY kararları; faiz, döviz ve hisse senedi fiyatları gibi değişkenlere ilişkin beklentiler ve bankanın bilançosunda taşıdığı pozisyonlar gözetilerek karşılaşılabilecek olası risklerden korunulması ve kârlılığın artırılması için alınacak eylem ve tedbirlerden oluşur. APY kapsamında kullanılan temel politika araçları genel anlamda aşağıdaki şekilde gruplanabilir: (Şişman, 2011) 1. Kaynak Yönetimi: Borçlanma yapısının (ürün ve vade) yönetimi, 2. Yatırım kararları: Finansal varlık portföyünün bileşimine ilişkin tutar ve getiri hedeflerinin belirlenmesi, 3. Fiyatlama: İçsel transfer fiyatlaması uygulamaları vasıtasıyla faiz marjlarının belirlenen hedefler dahilinde yönetimi. Etkin bir APY sürecinde tüm politika araçları bir uyum içinde kullanılmalıdır. Likidite açıklarının hangi enstrümanlarla ve hangi maliyetle fonlanacağı ve fazla likiditenin nasıl bir yatırım stratejisi ile değerlendirileceği APY sürecinde belirlenir. Bankanın hangi vadede uzun, hangi vadede kısa pozisyona sahip olacağı ve bu pozisyonların hangi riskten kaçınma araçları ile ne ölçüde karşılanacağı APY sürecinde alınan kararlardır. Bu karar verme sürecinde gelecekteki faiz oranlarının ve döviz kurlarının ne seviyede olacağı ile ilgili beklentiler önem kazanmaktadır. Bankanın geleceğe yönelik beklentilerinin tüm banka adına aksiyona geçirildiği karar verme noktası APY’dir. Bu nedenle banka yönetimi içinde stratejik öneme sahiptir (Şişman, 2011). Politika araçlarının kullanımı sürecinde etkin karar verilebilmesi ve alınan kararların takibi için, risk ölçüm yöntemlerinin kullanılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Kullanılan geleneksel yöntemlerde belirlenen ilk amaç, varlık ve yükümlülüklerin vadeye göre dağılımını gözlemleyerek, olası faiz oranı değişimlerinden bankanın net faiz gelirinin nasıl değişeceğini incelemek olmuştur. Kararların Uygulanması Aşaması Kararların uygulanması, Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi (APYK) tarafından takip edilir. Ticari bankalarda fon yönetimi birimi, temel olarak banka likiditesi, döviz mevcudu ve ticari menkul kıymet portföyünün günlük yönetimi ile uğraşır. Daha ziyade piyasa riskine maruz işlemlerin gerçekleştirildiği, APYK tarafından alınan çeşitli portföylere ilişkin kısa vadeli ve acil kararların uygulandığı fon yönetimi birimi, kredi yönetimi birimi ile birlikte risk yönetim birimi ile koordine içinde çalışması gereken en önemli birimdir (Altıntaş, 2006). Kontrol Aşaması APYK, uygulanan yönetim direktiflerine yardım sağlama amacıyla kendi politikalarını ve uygulamalarını oluşturacaktır. APYK tarafından alınan kararların uygulanıp uygulanmadığının ve uygulandıysa uygulanma düzeyinin kontrol edilmesi gerekmektedir. Günlük gelişmeler çerçevesinde APYK kararlarının gözden geçirilmesi de kontrol kapsamında değerlendirilmelidir. Çünkü aktif-pasif yönetimi aslında bilançonun günlük yönetilmesi anlamına gelmektedir. Bu sebeple aktif-pasif yönetimi sürecinde kontrol hayati bir önem sahiptir. Raporlama Aşaması APY raporları banka yöneticilerinin alacağı kararlarda fayda sağlayacak APY çıktılarıdır. APY planlaması, değerlendirilmesi ve kontrolüne yardımcı olabilecek yedi APY raporu kullanılabilir. Bu raporlar aşağıda yer alan Tablo 5.2’de açıklanmaktadır (Takan ve Boyacıoğlu, 2011): 127 www.hedefaof.com Tablo 5.2: APY Raporlama Aşamasında Rapor Türleri Risk Alanı Rapor Adı Sermaye Yeterliliği Performans Göstergeleri Likidite Nakit Akım Tahmini Likidite Vadeler Analizi Faiz Oranı Faiz Farkı Analizi Faiz Oranı Faize Duyarlı Aktif Pasif Analizi Faiz Oranı Faiz Oranı Değişikliğinin Etkisi Faiz Oranı Net Faiz Marjı Analizi AKTİF-PASİF YÖNETİMİNİN SINIRLARI Aktif-pasif yönetimi; yasal hükümlerle, bankanın içsel sürecinden ve bankanın dışsal çevre unsurlarından kaynaklanan sınırlamalar ile çevrilidir. APY sırasında bu sınırların iyi bilinmesi ve APY çerçevesinin bu sınırlar dikkate alınarak çizilmesi gerekmektedir. Yasal Sınırlar Kanunlar ile denetleyici ve düzenleyici otoritelerin düzenlemeleri, bankaların APY’sine doğal olarak sınırlamalar getirmektedir. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu ve bağlı yönetmelik ve tebliğlerde bankaların sermaye artırımları, özkaynakları, standart oranları, sermaye yeterliliği, likidite yeterliliği, krediler, risk grubu, kredi sınırlamaları, mevduat munzam karşılıkları, disponobilite oranı, banka yatırımları (gayrimenkul alımı ve iştirak edilmesi) mevduat sigortası vb. konularda çok sayıda sınırlayıcı hüküm yer almaktadır. Örneğin Bankacılık Kanunu Madde 57’de bankaların gayrimenkul ve emtia (ticari mal) üzerine işlemlerine ait kısıtlamalar yer almaktadır. Bankaların gayrimenkul ve emtia işlemleri üzerine konulan bu kısıtlama, doğrudan aktif yönetimine bir kısıtlama getirmektedir. Buna göre, bankaların gayrimenkullerinin net defter değerleri toplamı özkaynaklarının yüzde ellisini aşamaz. Bankalar, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında gayrimenkul ve emtiayı esas alan sözleşmeler ile Kurul tarafından uygun görülecek kıymetli madenlerin alım ve satımı hariç olmak üzere ticaret amacıyla gayrimenkul ve emtianın alım ve satımı ile uğraşamaz, ipotekli konut finansmanı kuruluşu ve gayrimenkul yatırım ortaklıkları hariç olmak üzere ana faaliyet konusu gayrimenkul ticareti olan ortaklıklara katılamazlar. www.bddk.org.tr 5411 sayılı Bankacılık Kanunun Madde 43’e göre; Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK); bankaların varlıkları, alacakları, özkaynakları, borçları, yükümlülük ve taahhütleri, gelir ve giderleri arasındaki ilgi ve dengelerin ve malî bünyeyi etkileyen diğer tüm unsurların ve maruz kalınan risklerin tespiti, tahlili, izlenmesi, ölçülmesi ve değerlendirilmesi amacıyla sınırlamalar ve standart oranlar da belirlemek suretiyle gerekli düzenlemeleri yapmaya ve bunlar hakkında her türlü tedbiri almaya yetkilidir. Görüldüğü üzere, Bankacılık Kanunu Madde 43 bankaların aktif-pasif yönetimine doğrudan müdahele yetkisini BDDK’ya vermiş durumdadır. Yine Bankacılık Kanunu Madde 43 kapsamında, bankalar; yapılan düzenlemelere uymak, belirlenen sınırlamaları ve standart oranları konsolide baz da dahil olmak üzere hesaplamak, tutturmak ve idame ettirmek ve bunlara ilişkin olarak Kurum tarafından istenen tedbirleri belirlenen süreler içinde almak ve uygulamakla yükümlüdür. BDDK, kurumsal yönetim hükümleri ile koruyucu hükümlerin uygulanmasını da dikkate alarak, her bir banka ya da banka grubu için belirlenen asgarî veya azamî standart oranlar ve sınırlardan farklı daha ihtiyatlı bir oran veya sınır tesis etmeye veya hesaplama ve bildirim dönemlerini farklılaştırmaya veya 128 www.hedefaof.com genel olarak belirlenmemiş oran ve sınırlar tespit etmeye yetkilidir. Bankacılık Kanunu kapsamında öngörülen sınırlamalara ve standart oranlara ilişkin eşiklere erişilmesi veya aşımların oluşması hâlinde, ilgili banka durumu derhal Kuruma bildirmek zorundadır. İçsel Sınırlar Banka içi koşullar da aktif-pasif yönetimine sınırlamalar getirmektedir. Banka içi düzenlemeler uzun dönemde değiştirilebilirler, ancak kısa dönemde yine de veri olarak kabul edilmek durumundadır. Bankanın sermaye tutarı ve sermaye yapısı, mevduat hacmi, mevduat kompozisyonu, taşınan risk düzeyi, örgütsel yapı, çalışanların yetenekleri, çalışanların deneyimleri, kullanılan teknoloji, otomasyon derecesi, APY’ye banka içi sınırlamalar arasında sayılır (Akgüç, 2011). Dışsal Sınırlar Bankacılık sektöründeki rekabet koşulları, rekabet yapısı, kamu bankalarının sektördeki durumu, teknolojik gelişmeler, ekonomik gelişmeler, para politikaları, maliye politikaları, toplumdan gelen tepkiler, toplumun değer yargıları ve finansal piyasalardaki gelişmler dışsal çevre unsurları arasında sayılabilir. Bilanço kalemlerinin değerleme ölçüleri ve muhasebe standartları tarafından belirlenen ilkeler, bankaların uymak zorunda oldukları dışsal çevre unsurları arasında sayılmaktadır. AKTİF-PASİF YÖNETİMİ ORGANİZASYONU Aktif-pasif yönetiminde bankanın yönetim kurulundan başlayarak, Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi (APYK), APY masası ve bankanın diğer icracı birimlerine görevler düşmektedir. Genel Olarak Aktif-Pasif Yönetimi Organizasyonu Yönetim Kurulu, aktif-pasif yönetimi çerçevesinde risklerin yönetimi için genel sorumluluğu üstlenmeli ve risk yönetim politikası, likidite, faiz oranı, döviz ve hisse senedi fiyat risklerine ilişkin limitleri belirleme işine karar vermelidir. Bankanın genel müdürü dahil olmak üzere bankanın üst düzey yönetiminden oluşan APYK, varlıkların ve yükümlülüklerin bankanın yönetim kurulu tarafından belirlenen iş stratejisi sınırlarına bağlılık içerisinde yürütülmesinden, bankanın bütçesine bağlılıktan ve risk yönetimi amaçlarına uyumdan sorumlu olmalıdır. APYK tarafından alınan kararlar APY masası tarafından uygulanacaktır. Banka personelinden oluşan APY masası, banka risk profillerinin izlenmesinden, analiz edilmesinden ve raporlanmasından sorumlu olmalıdır. APY masası personeli, ayrıca piyasa koşullarında çeşitli olası değişikliklerin bilanço üzerindeki muhtemel etkilerini gösteren tahminleri (simülasyon) hazırlamak ve bankanın iç limitlerine uyulması açısından gerekli eylem ve tedbirleri yönetime tavsiye etmekten sorumludur. Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi BDDK tarafından hazırlanarak 08.02.2011 Tarih ve 24312 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmelik”te Aktif Pasif Yönetimi Komitesi (APYK); “Yönetim kurulu tarafından, banka varlık ve yükümlülüklerinin yönetimi ile bu kapsamda fon hareketlerine ilişkin politikaları belirlemek, banka bilançosunun yönetilmesi için ilgili birimlerce icra edilecek kararları almak ve uygulamaları izlemekle görevlendirilen komite” olarak tanımlanmıştır. APYK başkanı aynı zamanda bankalarda “üst düzey risk komitesinin” doğal üyesidir. Bankada “aktifpasif yönetimi komitesi” bulunmaması ve aynı görevi üstlenen bir başka birimin mevcut olması hâlinde, sözkonusu birimden sorumlu kişi, üst düzey risk komitesinde yer alır. 129 www.hedefaof.com APY’nin amacına ulaşabilmesi için ilk olarak bankada aktif-pasif yönetimi komitesi kurulmalıdır. Bu komitenin amaçları, araçları net bir şekilde belirlenmelidir. Bu komite mevduat ve kredi faiz oranlarını belirleme işini de üstlenmeli, gelişmeleri sürekli olarak izlemeli ve değerlendirmelidir. Aktif-pasif yönetimi ile ilgili olarak alınan kararlar, tüm banka birimlerini etkiler. Artık aktif ve pasif yönetimini ilgilendiren kararların eş zamanlı olarak alınması gerekmektedir. Yönetimde “önce kaynak bulup sonra kullanım yeri aramak ya da önce kullanım, yatırım ve plasman kararları alıp ardından kaynak arama yaklaşımı” günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Kaynak ve kullanımla ilgili kararların birlikte, eşzamanlı alınması, APYK’nin ana görevi ve oluşturulma nedenidir (Akgüç, 2011). Bu komitede üye olarak, bankanın ana bölümlerini temsil eden üst kademe yöneticileri görev almaktadır. Örneğin bunlar arasında; • Banka genel müdürü, • Danışmanlar, • Mali kontrolden sorumlu genel müdür yardımcısı, • Bireysel hizmetlerden sorumlu genel müdür yardımcısı, • Fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcısı, • Reklam müdürü sayılabilir. Aktif-pasif yönetimi komitesi toplantıları bankalarda genel olarak her hafta yapılmakta ve toplantıya önceki haftanın ve gelecek haftanın ekonomik yorumuyla başlanmaktadır. Bu toplantılarda takip eden haftanın faiz ve kur tahminleri yapılmaktadır. Varsa TCMB ve BDDK tarafından yapılmış değişiklik veya düzenlemelerin bankaya etkileri de değerlendirilmektedir. Banka bilançosunun aktif ve pasif kalemlerindeki gelişmeler incelenerek getiri-gider dengesi ve kârlılık değerlendirilir. Komitede bulunan yöneticiler aynı zamanda kendi bölümlerindeki yeni ürünler, yapılan uygulamalar vb. konularda üst yönetimi bilgilendirir (Güney, 2011). Etkin ve etkili APYK’leri (ve de onu oluşturan yöneticiler) gitmek istedikleri yeri, ‘hedef’lerini bilirler ve hedefe giden yolda, kısa süreli çıkarları uzun dönemde sağlayabilecekleri gerçek ‘değer’lere tercih etmezler. ‘Risk yönetimi’ birimleri ve ilgili tüm birimler tarafından kendilerine sunulan analizleri/raporları inceleyerek, üstlendikleri risklerin bankaya ne getireceğini ve neler götürebileceğini kestirirler. Buna dayanarak bankanın ‘gelirler’ini ve ‘sermaye’sini koruma altına alacak kararlar alır, uygular ve uygulatırlar. APYK’nın verimli çalışması için banka stratejileri ve ilkeleri, bankanın pazar payı, büyüklüğü, hangi ürünleri sunacağı iyi tanımlanmış olmalıdır. Söz konusu komite banka ile ilgili hazine yönetimi, ithalatihracat yönetimi, menkul kıymetler portföyü vb. konulara bir bütün olarak bakarak politika belirlemelidir. Bu komite düzenli aralıklarla bir araya gelmeli, düzenli ve standart olarak belirlenmiş gündem çerçevesinde konuları görüşmelidir. Bu toplantılarda ekonomik konjonktür, faiz oranı, döviz kurları gibi konular, girilen sektörün konumu ve potansiyel olarak hangi sektörlere girilebileceği, ilgili mevzuat değişiklikleri ve bankanın mali bünyesi ile ilgili bütün konular görüşülmelidir. Aktif-pasif yönetimi komitesinin başarılı olabilmesinde banka üst yönetiminin konuya önem vermesi, komitedeki üyelerin ve raporlama sisteminin niteliği, hiyerarşide aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı iletişimin etkin bir biçimde gerçekleşmesi rol oynar. APYK, bilanço planlaması için likidite riski yönetimi ve faiz oranı riski yönetimi stratejilerini de içeren bir bakış açısı ile karar alma sorumluluğuna sahiptir. Her banka APYK tarafından alınan kararlarla ilgili olarak kendi üzerine düşen sorumluluklara da karar vermek zorundadır. Bankanın iş ve risk yönetimi stratejisi, APYK’nın bankanın yönetim kurulu tarafından belirlenen sınırlar, limitler ve paremetreler içinde çalışmasını sağlamalıdır. 130 www.hedefaof.com APYK, hem mevduat ve krediler için ürün fiyatlandırma hem de varlıklar ve yükümlülükler için vadelerin belirlenmesi kararlarını almalı, bankanın risk düzeylerini izleyecek ve önceki toplantılarda alınan kararların uygulanma düzeyini kontrol etmelidir. APYK ayrıca, bankanın cari faiz oranı karşısındaki pozisyonunu belirleyecek, bu aynı zamanda bankanın gelecekteki iş stratejisinin belirlenmesine esas oluşturacaktır. Finansman politikası açısından örneğin, kaynak ve yükümlülüklerin pasifteki ağırlıklarının ne oranda olacağı veya varlıkların aktifteki oransal dağılımı hakkında karar almak da APYK’nın görevleri arasındadır. APYK faiz oranı hareketlerinin geleceği yönünde bir bakış geliştirmek ve sabit ve değişken faizli fonlar, mevduat, para piyasasından ve sermaye piyasasından sağlanan fonlar, yurt içi ve yurt dışı fonların pasifteki finansman karışımı hakkında karar vermek zorundadır. Çünkü bu karar, aynı zamanda bankanın firma değeri anlamındaki net bugünkü değerini maksimum kılabilmek açısından önemli bir karardır. FAİZ RİSKİNE KARŞI AKTİF-PASİF YÖNETİMİ Faiz oranlarındaki değişkenlik olarak tanımlayabileceğimiz faiz oranı riski, bankaların aktif, pasif ve net gelir pozisyonunu önemli ölçüde etkilemektedir. Faiz riskinin yönetilmesi; elde edilen gelirlerin faiz riskine olan duyarlılığının belirlenerek, bu gelirlerin nasıl yatırımlarda kullanılacağının saptanması; bu risk sonucu hedeflenen gelirlerden sapmanın engellenmesi; banka veya işletmenin değerinin piyasa faiz oranlarındaki dalgalanmalardan korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Faiz riski, yalnız faiz değişimlerinden değil aynı zamanda banka bilançosundaki varlık ve yükümlülüklerin vade uyumsuzluklarından da kaynaklanabilir. Şöyleki, banka kısa vadeli fonları toplayarak, uzun vadeli olarak sabit faizler üzerinden kullandırabilir. Kredinin vadesi gelmeden piyasada faiz oranlarında bir yükselme sözkonusu olduğunda banka kısa vadeli kaynaklarını yenilerken yeni faiz oranlarını uygulamak zorunda kalacaktır. Hâlbuki kredinin faiz oranı değişmeyecek, yeniden fonlama riski ile karşı karşıya kalması nedeniyle bankanın kârlılığı azalacak veya zarar edecektir. Benzer şekilde kaynakların ortalama vadesi, kullanımlara göre yüksek ise piyasa faizlerindeki bir düşüş banka için yine faiz riski doğurabilecektir. Faize Duyarlılık Açısından Bilançonun Yeniden Sınıflandırılması Bankanın, faiz oranlarındaki değişimlere karşı duyarlılığını belirleyen asıl faktör, varlık ve yükümlülüklerinin faiz duyarlılıkları arasındaki farktır. Bu fark faiz geliri ya da gideri yaratır. Varlık ve yükümlülüklerin faiz duyarlılıkları arasındaki fark, banka portföyünün net bugünkü değerini etkilemektedir. Bu nedenle bankaların her bir varlık ve yükümlülüğünün faiz duyarlılığının belirlenmesi önem taşımaktadır. Aktif-pasif yönetiminin amaçları çerçevesinde faiz riskini tespit edebilmek ve yönetebilmek için bir bankanın bilançosunu aşağıdaki gibi sınıflandırmak gerekmektedir. AKTİF PASİF FAİZE DUYARLI AKTİF (FDA) FAİZE DUYARLI PASİF (FDP) FAİZE DUYARSIZ AKTİF (FDSA) FAİZE DUYARSIZ PASİF (FDSP) TOPLAM AKTİF TOPLAM PASİF Bankaların gelir tablosunda “Faiz Gelirleri” ile “Faiz Giderleri” arasındaki fark “Net Faiz Geliri” olarak adlandırılmaktadır. Ticari bir bankanın asıl faaliyetleri ile ilgili başarısını göstermesi açısından Net Faiz Geliri rakamı önemlidir. APY, net faiz gelirini maksimum kılmayı amaçladığına göre, bilançodan bu rakamın kaynağı olan “faizli aktif” ve “faizli pasiflere” yönelmekte ve bunların faiz oranı, faize duyarlılık ve vade açısından takibini yapmaktadır. APY amaçları için banka bilançosunun “aktifi” ve “pasifi” ilerde faiz oranı olarak yeniden fiyatlanabilme olanaklarına göre sınıflandırılmalıdır. Banka bilançosunun hem aktif hem de pasif tarafında faiz oranlarındaki değişikliklere göre yeniden fiyatlanabilecek hesap kalemleri bulunur. 131 www.hedefaof.com Bilançoda yapılması gereken ilk sınıflandırma, aktifleri ve pasifleri “faizli/faizsiz” şeklinde sınıflandırmaktır. Daha sonra faizli kalemleri “faize duyarlı/faize duyarsız” şeklinde sınıflandırmak gerekmektedir. Ticari bankaların asıl faaliyetlerinin mevduat toplamak ve bunları plase etmek (kredi olarak kullandırmak) olduğu hatırlandığında, ticari bankaların bilançosunun aktifinde en önemli kalemin “kullandırılan krediler”e ilişkin hesaplar olduğu görülecektir. O hâlde bir ticari bankanın bilançosunun pasifinde ise, bankaların asıl işinin mevduat toplamak olduğu hatırlandığında “mevduat “ hesap kaleminin olduğu görülecektir. Çünkü bir ticari bankanın topladığı mevduatlar, mûdîlerine (mevduat sahiplerine) borçlarıdır. O hâlde mevduat bir ticari bankanın bilançosunun pasifinde yer alacaktır. Aktif-Pasif Yönetimi amaçları için banka bilançosunda aktifler ve pasifler faize duyarlı olup olmamalarına göre yeniden sınıflandırılmalıdır. Ticari bankalar, para ticareti yapan kurumlar olarak, özkaynaklarından çok yabancı kaynaklarını temel fon kaynağı olarak kullanmaktadırlar. Bu bağlamda ticari bankalar mevduat satarak (ihraç ederek) ve borçlanarak fon toplarlar. Toplanan bu fonlar varlık elde etmede kullanılır. Toplanan bu fonlar ile elde edilen varlıklar arasında en önemli kalem ise “krediler” ve “menkul kıymetler” kalemleridir. Pasif yaratarak veya yükümlülük satarak elde edilen bu fonlar, gelir getirici varlıkların (kredi ve menkul kıymetler gibi) satın alınması amacıyla kullanılır. Tablo 5.3: Örnek Bir Banka Bilançosunun Faize Duyarlı kalemlerinden Oluşan Aktif Kompozisyonu AKTİF TOPLAM () I. NAKİT DEĞERLER VE MERKEZ BANKASI 36.065.166 3.072.155 1 ay 2.585.396 486.759 Vadesiz III. BANKALAR VE DİĞER MALİ KURULUŞLARDAN ALACAKLAR 1 ay 3 ay 6 ay 850.265 568.798 125.678 155.789 V. SATILMAYA HAZIR MENKUL DEĞERLER 2.874.454 1 ay 41.560 3 ay 22.569 6 ay 155.873 1 yıl 85.654 2 yıl 2.568.798 1 ay 1.856.321 3 ay 1.587.952 6 ay 2.546.875 1 yıl 3.587.564 2 yıl 6.785.461 1 ay 354.698 3 ay 657.852 VI. KREDİLER 16.364.173 VIII. VADEYE KADAR ELDE TUTULACAK YATIRIMLAR 132 www.hedefaof.com 12.904.119 6 ay 850.231 1 yıl 2.500.326 2 yıl 8.541.012 Tablo 5.3’te görüldüğü gibi öncelikle faize duyarlı aktifler kendi içinde sınıflandırılmış, daha sonra faize duyarlı aktif kalemlerinin her biri kendi içinde vade yapılarına göre tekrar sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Bir banka bilançosu neleri göstermez? Başka bir ifade ile bir bankanın bilançosunun aktif ve pasifinde neler görünmez? Tablo 5.4: Örnek Bir Banka Bilançosunun Faize Duyarlı Kalemlerinden Oluşan Pasif Kompozisyonu PASİF TOPLAMI 40.916.403 I. MEVDUAT 32.245.565 1 ay 3 ay 6 ay 1 yıl 2 yıl 23.546.587 6.875.231 1.254.879 562.321 6.547 III. ALINAN KREDİLER 1.236.872 6 ay 1 yıl 2 yıl 458.785 654.523 123.564 IV. PARA PİYASASINA BORÇLAR 372.383 1 ay 3 ay 6 ay 352.214 14.521 5.648 VI. FONLAR 1.196.653 1 ay 3 ay 6 ay 1 yıl 2 yıl 45.658 65.879 145.654 185.231 754.231 VII. MUHTELİF BORÇLAR 318.145 1 ay Vadesiz XVI. ÖZKAYNAKLAR 5.689 312.456 5.546.785 Uzun vadede tüm varlık ve kaynak kalemleri faize karşı duyarlıdır. Ancak belirli bir zaman süresi için varlık ve kaynak kalemleri faize duyarlı ya da duyarlı olmayan şeklinde bölümlendirilebilir (Akgüç, 2011). Banka bilançosunda yer alan aktif ve pasiflerin faize duyarlı (değişken faiz oranlı) kalem olarak nitelendirilebilmesi için şu şartları taşıması gerekmektedir (Koch, 1995): • Bir vadesinin olması, • Bir faiz veya kısmi anapara ödemesinin olması, • Uygulanan faiz oranının her dönem farklılık göstermesi, • Anaparanın belli bir endekse dayalı olması ve endekste meydana gelen değişiklikler sonrası anaparanın yeniden fiyatlandırılabilir olması; yönetimin de dönem boyunca endekste değişmelerin olmasını beklemesi. 133 www.hedefaof.com APY’ye hazırlık olması açısından öncelikle bankanin bilançosunda faize duyarlı aktif ve pasiflerin belirlenmesi gerekmektedir. Faize Duyarlı Aktifler Faize duyarlı aktifler (FDA), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandıracağı veya fiyatlandırmak zorunda kalacağı aktiflerdir. Bu anlamda sabit faize bağlanmış uzun vadeli aktifler veya sabit faiz uygulanan faiz oranlarına duyarsız vadesiz mevduat dışında kalan, değişken faizli aktifler ile sabit faizli olmakla birlikte kısa vadelerde faiz oranı yenilenebilen aktifler faize duyarlı olarak kabul edilir. Faize duyarlı aktif kalemlere “değişken getirili aktif” adı da verilmektedir. Eğer banka faize duyarlı aktiflere sahipse, faiz oranlarındaki bir düşüş bankanın aktiflerinin getirisine göre fon maliyetini artırdığı için net faiz gelirini (NFG) azaltacaktır. Eğer banka pasif duyarlı ise faiz oranlarındaki bir artış net geliri azaltacaktır. Örneğin 4 yıl vadeli LİBOR faizli bir kredinin faizi her 30 günde bir fiyatlanacaksa, bu kredi 30 gün bazında faize duyarlı bir aktiftir. Faize duyarlı varlıklar, genellikle kısa vadeli tüketici kredileri, hazine bonoları, 6 aydan kısa vadeli tahviller, değişken oranlı mortgage kredileri gibi faiz oranlarından sıklıkla etkilenen varlıklardır. Faize Duyarsız Aktifler Faize duyarsız aktifler (FDSA), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandırmasına gerek olmayan aktiflerdir. Aslında bu kalemler bankanın bilançosunda faiz oranlarındaki değişmelerden doğrudan etkilenmeyen hesap kalemleridir. Banka bilançosunun aktifinde “maddi duran varlıklar” ve “iştirakler” gibi hesap kalemleri faize duyarsız aktiflerdir. Sabit faizli aktif kalemlerde, piyasa faiz oranları değiştiğinde bu kalemlerin faiz oranı hiç değişmez, Kısacası bu işlemlerin faiz esnekligi sıfırdır. Piyasa faiz oranları düşerse, aktif sabit faizli işlem kalemleri eski getirilerini koruyacakları için banka bu işlemlerden kârlı çıkmış olur. Ancak tersi durumda, piyasa faiz oranları yükselirse bu kalemlerin faiz oranı değişmeyeceği için banka faiz kaybına uğrar. Bankanın bu tür işlemlerden dolayı taşıdığı riske “sabit faizli işlemler riski” denir. Referans faiz oranı değişimi ne olursa olsun, bu tür işlemlerde faiz oranları değişmeyecektir. Sabit faizli aktif kalemler için faiz oranı riski %100’dür. Yani faiz oranı değişimi kadar zararlı çıkılır. Aktifte vadesi analiz dönemini geçen krediler, bağlı menkul kıymetler içinde yer alan tahviller faize duyarsız kalemler arasında sayılabilir. Faize Duyarlı Pasifler Faize duyarlı pasifler (FDP), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandıracağı veya fiyatlandırmak zorunda kalacağı pasiflerdir. Bu anlamda sabit faize bağlanmış uzun vadeli pasifler veya sabit faiz uygulanan faiz oranlarına duyarsız pasif kalemler dışında kalan, değişken faizli pasifler ile sabit faizli olmakla birlikte kısa vadelerde faiz oranı yenilenebilen pasifler faize duyarlı olarak kabul edilir. Faize duyarlı pasif kalemlere “değişken getirili pasif” adı da verilmektedir. Eğer banka faize duyarlı pasiflere sahipse, faiz oranlarındaki bir artış bankanın aktiflerinin getirisine göre fon maliyetini artırdığı için net faiz gelirini azaltacaktır. Faize duyarlı kaynaklar, kısa vadeli mevduatlar, ticari borç senetleri, banka kabul kredileri vb. bankaya faiz yükü getiren ve faiz değişiminden çabuk etkilenmesi beklenen borçlardır. Faize Duyarsız Pasifler Faize duyarsız pasifler (FDSP), faiz oranları değiştiğinde bankanın yeniden fiyatlandırmasına gerek olmayan pasiflerdir. Başka bir ifade ile sabit faiz taşıyan pasif kalemlerdir. Örneğin, banka bilançosunun pasifinde yer alan“özkaynaklar” faize duyarsız pasif kalemdir. 134 www.hedefaof.com Bu tür kalemlere örnek olarak orta ve uzun vadeli sabit faiz oranları ile sağlanan ve vadesi analiz dönemini geçen (yeniden fiyatlandırılmayacak) mevduatlar, mevduat sertifikaları, kullanılan krediler, menkul kıymet ihraçları (varlığa dayalı menkul kıymetler, tahviller gibi) sayılabilir. Faiz Oranı Riskine Karşı Aktif- Pasif Yönetimi Stratejileri Faiz oranı riskine karşı aktif-pasif yönetimiyle ilgili üç strateji geliştirilmiştir. Bu stratejilerde, faize duyarlı aktifler (FDA) ile faize duyarlı pasifler (FDP) arasındaki fark, fon açığı olarak nitelendirilmektedir. Bu fon açığı (GAP) bir bankanın net faiz kazançlarının (kârlarının) piyasa faiz oranlarına olan duyarlılığını ölçmektedir. Bu stratejiler şunlardır (Parasız, 2007): 1. Sıfır fon açığı stratejisi, 2. Pozitif fon açığı stratejisi, 3. Negatif fon açığı stratejisi. Sıfır Fon Açığı Stratejisi Bu strateji, bir bankanın bilançosunda yer alan faize duyarlı aktifler (FDA) ile faize duyarlı pasiflerin (FDP) tutarca birbirine eşitliğinin sağlanması esasına dayanmaktadır. Bu stratejinin hedefi, faiz oranı riskini düşürmektir. Piyasa faiz oranlarının yükselme eğiliminde olduğu bir ortamda, bu farkın sıfır olması bankanın beklenen gelirlerinde herhangi bir değişme olmamasını, sabit kalmasını sağlamaktadır. Piyasa faiz oranlarındaki artış, bir taraftan mevduat faizlerindeki artışla fon toplama maliyetini artırırken, diğer taraftan kredi faiz oranlarındaki artış da ödünç verilen fonların getirisini artıracaktır. Bu strateji uygulandığında beklenen getirinin değişkenliği, başka bir ifade ile standart sapması azalacaktır. Bu stratejiyi başka bir şekilde de şöyle ele alabiliriz. Eğer sıfır fon açığı söz konusuysa, bankanın sabit gelirli aktiflerinin (kredi dönemi boyunca faiz oranları değişmeyen örneğin sabit faiz oranlı konut ipotek kredileri) toplam faiz geliri sağlayan aktiflere oranı, bankanın sabit faiz oranlı pasiflerinin toplamının faiz getiren pasiflerine oranına eşit olmalıdır (Parasız, 2007). Bu durum Tablo 5.5’te görülmektedir. Tablo 5.5: Sıfır, Pozitif ve Negatif Fon Açığı Stratejileri Kaynak: Parasız, 2007. Pozitif Fon Açığı Stratejisi Banka yöneticileri, faize duyarlı aktiflerin toplam aktife oranının, faize duyarlı pasiflerin toplam pasife oranını aşmasını tercih edebilirler. Başka bir ifade ile bankanın faize duyarlı aktifleri, faize duyarlı pasiflerinden fazla olmasını tercih etmesi, pozitif fon açığı stratejisinin benimsenmiş olduğu anlamına gelir. Bu durumda piyasa faiz oranları artacak olursa bankanın net faiz gelirlerinde artış beklenirken, tersi durumda piyasa faiz oranlarının düştüğü durumda ise bankanın net faiz gelirlerinde azalış beklenir. Çünkü fon açığı pozitif yönlüdür. Bu strateji, banka yöneticilerinin faiz oranlarının yükseleceği beklentisine sahip olması durumunda uygulanabilecek bir stratejidir. 135 www.hedefaof.com Negatif Fon Açığı Stratejisi Bankanın faize duyarlı aktiflerinin toplam aktife oranının, faize duyarlı pasiflerinin toplam pasife oranından düşük olması hâlinde tercih ettiği strateji negatif fon açığı stratejisidir. Bu strateji uygulanırken faiz oranları artacak olursa, bankanın fonlama maliyetlerindeki artış, gelirlerindeki artıştan fazla olacağından bankanın net faiz gelirinde azalma olacaktır. Bu strateji uygulanırken faiz oranları düşecek olursa, bankanın fonlama maliyetlerindeki azalış, bankanın gelirlerindeki azalıştan düşük olacağından bankanın net faiz gelirlerinde artışa neden olacaktır. Dolayısıyla APYK’nın faiz oranlarının düşeceği beklentisine sahip olması durumunda uygulanabilecek bir stratejidir. Faiz Oranı Riskine Karşı Aktif-Pasif Yönetimi Analiz Modelleri Bankalar, bilançolarındaki varlık (aktif) ve yükümlülük (pasif) portföyünün yapısını değiştirerek faiz riskinden kaçınmaya çalışırlar. Bankaların faiz oranı riskini analiz etmek ve bu riskin etkilerini azaltmak için aktif-pasif yönetiminde kullandıkları klasik iki analiz bulunmaktadır. Bunlar, 1. Vade Aralığı (GAP) analizi, 2. Süre (Durasyon) analizidir. Faiz riski yönetiminin amacı, faiz oranlarındaki olası değişmeler aralığında, kendi kendilerini etkileyen parametrelerle, bankanın maruz kaldığı faiz risk etkisinin ortadan kaldırılmasıdır. Bankanın maruz kaldığı faiz risk etkisinin yönetimiyle ilgili en basit teknikler; faize duyarlı varlıkları, yükümlülükleri ve bilanço dışı pozisyonlarını, bir dahaki fiyatlandırmaya kadar kalan zamanda (eğer değişken oran söz konusu ise) ya da vadelerine göre (eğer sabit oran söz konusu ise) zaman serilerine ayıran vade/fiyat ile başlarlar. Bu tablolarda, değişen faiz oranlarına karşı hem gelirlerin ve hem de ekonomik değerin faize karşı duyarlılığını belirleyen basit göstergeler kullanılabilir. Aralık (GAP) analizi, cari gelirlerde oluşan faiz riskinin belirlenmesi için kullanılır. Verilen bir zaman diliminde kullanılan aralığın büyüklüğü; -ki bu yeniden fiyatlandırılan ya da verilen zaman serisinde vadesi gelen varlıklar eksi yükümlülükler artı bilanço dışı işlem risklerinden oluşmaktadır- bankanın maruz kaldığı fiyat risk etkisinin bir göstergesidir. Vade Aralığı Analizi Vade aralığı (GAP) analizi, önceden belirlenen bir dönemde, faize duyarlı varlıklar ile yükümlülüklerin parasal değerleri arasındaki farkı ölçmekte kullanılır. Vade aralığı yönetimi için öncelikle varlık ve yükümlülüklerin yapısı belirlenmelidir. Çünkü bu analizin amacı, varlık ve yükümlülüklerin faiz oranına karşı göreli duyarlılıklarını belirlemek ve yönetmektir. Belli bir zaman süresi içinde değişken getirili ya da faiz değişkenliğine duyarlı, yeniden fiyatlandırılabilen varlıklarla, değişken faizli, faize duyarlı kaynaklar arasındaki fark ya da dengesizlik GAP terimi ile ifade edilir (Akgüç, 2011). GAP analizi, faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasifler arasındaki farkın hesaplanması yoluyla, faiz oranlarındaki değişikliğe karşı banka kârının duyarlılığının ölçülmesidir. GAP analizi, bankaların sadece faiz oranı riskinin yönetiminde değil, aynı zamanda likidite açıklarının tespiti ve yönetimi için kullanılan bir yöntemdir. Vade boşluğu analizi, bu şekilde APY için önemli bir araç hâline gelmiştir. Bankanın tüm varlıklarının ve yükümlülüklerinin APY için kullanılacak bir vade boşluğu analizine dahil edilmesi gerekir. Vade boşluğu analizi ile bankanın pozisyonlarının faiz değişimlerine nasıl tepki verebileceği genel olarak incelenir. GAP analizi modelini kullanarak banka, aktif ve pasiflerini koordineli olarak faiz riskine karşı yüksek ve düzenli getiri sağlayacak düzeyde bulundurmaya çalışacaktır. Böylece banka, faiz oranlarının sürekli değişmesine karşı kendisini emniyete almış olacaktır. GAP analizi uygulamak isteyen bankaların öncelikle gelişmiş bir muhasebe sistemi oluşturmaları gerekmektedir. Muhasebe hesaplarında mümkün olduğunca sınıflandırma yapmak, banka açısından getiri arttırıcı sonuçlar yaratabilecektir. GAP analizinde ilk önce bankanın bilançosunun aktifi ve pasifinin daha önce anlatıldığı gibi faize duyarlılık açısından yeniden sınıflandırılarak düzenlenmesi gerekmektedir. İkinci olarak bankanın sahip 136 www.hedefaof.com olduğu varlık ve yükümlülüklerinin tüm nakit akımlarının vadelerine göre dağılımı sonucunda her bir vade aralığında meydana gelen likidite açık ve fazlaları belirlenir. Böylece bankanın hangi dönemde likidite açığı olacağı ve bunun için alınabilecek önlemler önceden belirlenir. Bankanın tüm nakit akımlarını içine alacak şekilde vade uyumsuzluğunun tespiti sadece likidite yönetimi için değil faiz riski yönetimi açısından da son derece önemlidir. Vade boşluğu analizinin faiz oranı riski ölçümünde kullanılmasının nedeni, vade uyumsuzluğunun bir faiz geliri ya da bir faiz gideri yaratacak olmasıdır. Ancak faiz geliri ya da giderinin ne düzeyde olacağının belirlenebilmesi için sadece faize duyarlı varlık ve yükümlülüklerinin belirlenmesi ve bunların arasındaki boşluğun hesaplanması gerekmektedir. Farklı vade yapılarına sahip olan varlık ve yükümlülükler faiz değişimlerine aynı ölçüde duyarlı değildir. Bu noktada duyarlılığı belirleyen en önemli ayrım finansal araçların (mevduat, kredi, menkul kıymet vb.) yeniden fiyatlama vadeleri arasındaki farktır. Banka portföyündeki finansal ürünlerin yeniden fiyatlama vadeleri ile ilgili bilgiler, geleceğe dönük finansal beklentiler ile birlikte değerlendirildiğinde APY sürecinde karar vermeye temel teşkil edecek mimimum bilgi setine ulaşılmış olmaktadır (Şişman, 2011). Faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasifler arasındaki fark, bu analizin temelini oluşturur. Faize duyarlı aktifler (FDA) ile faize duyarlı pasifler (FDP) arasındaki farka “ARALIK (GAP)” denir. Bu farkın hesaplanması tek başına yeterli olmayıp ayrıca GAP oranının da hesaplanması gerekir. GAP oranı faize duyarlı aktifler (FDA) /faize duyarlı pasifler (FDP) dir. Eğer GAP, fark olarak sıfır ya da gap oranı 1 ise, banka faiz değişikliklerine karşı duyarsız denilebilir. Çünkü faiz oranlarındaki değişmeler aktif ve pasifte aynı oranda değişikliğe yol açacaktır. GAP analizi, faiz oranı riski ve likidite riskini değerlendirmek için kullanılan aktif-pasif yönetimi tekniklerinin en önemlilerinden bir tanesidir. Boşluk analizi ile faiz oranlarındaki değişikliğe ve vadelerine göre yeniden fiyatlandırılabilmesi için “faize duyarlı yükümlülükler” ve “faize duyarlı varlıklar (bilanço dışı işlem pozisyonunu da içeren)” arasındaki boşluğun hesaplanması ve analizi yapılmaktadır (Charumathi, 2008). GAP modeli yeniden fiyatlandırma modeli olarak da adlandırılmaktadır. Bu model, esas olarak bankaların belirli bir zamanda faize duyarlı varlıklarından (FDA) kazanmış olduğu faiz gelirleri ve faize duyarlı borçlarına (FDP) ödediği faiz giderleri arasındaki farkın bulunmasından ibarettir. Yeniden fiyatlandırma yaklaşımı kapsamında banka, belirlenen vadelerde bilançosundaki borçlarının ve varlıklarının duyarlılık oranını hesaplayarak rapor eder. Faize duyarlılık, faiz oranından etkilenen borçları ve varlıkları güncel piyasa faiz oranına göre yeniden fiyatlandırmayı gerektirmektedir. Yeniden fiyatlandırma, borç ve varlıkların elden çıkarılması sonucu oluşabilir (örneğin; kredinin vadesinden önce ödenmesi durumu) veya değişken oranlı varlık ve borçlardan (örneğin; değişken oranlı mortgage kredilerinde, kredilerin her dönem kapanabilmesi durumu) kaynaklanabilir. Yeniden fiyatlama riski, bilanço varlık ve yükümlülükleri ile bilanço dışı (off balance sheet) varlıklarına uygulanacak faizlerin yeniden belirleneceği zamanların, bir anlamda vadelerin, arasındaki uyumsuzluktur (Yavuz, 2002). Vade, daha çok sabit faizli varlıklar için geçerliyken; yeniden fiyatlama, değişken faizli varlık, yükümlülük ve bilanço dışı işlemler için söz konusudur. Yeniden fiyatlama veya vade uyumsuzluğu olarak adlandıralan bu risk; uzun vadeli varlıkların fonlanmasında; kısa vadeli kaynakların kullanılması ile ortaya çıkmaktadır. Kısa vadeli varlıkların kısa vadeli fonlar ile, uzun vadeli varlıkların uzun vadeli fonlar ile finanse edilmesi, finansmanın en temel kurallarından bir tanesidir. GAP analizinin aşamaları aşağıdaki gibidir: 1. Banka bilançosunun faize duyarlılık açısından yeniden sınıflandırılması, 2. Faize duyarlı aktiflerin ve faize duyarlı pasiflerin vade açısından sınıflandırılması, 3. Faize duyarlı aktifler ile faize duyarlı pasiflerin farkının (GAP’ın) hesaplanması, 4. GAP’ın değişik faiz oranı artış/azalış seneryolarında duyarlılığının ölçülmesi, 5. Net faiz gelirini maksimum kılacak aktif-pasif yönetimi kararının verilmesi. 137 www.hedefaof.com GAP aşağıdaki şekilde hesaplanır. GAP = FDA – FDP GAP: Açık FDA: Faize Duyarlı Aktifler FDP: Faize Duyarlı Pasifler Analiz sonucunda elde edilen farklar pozitif veya negatif olabilir. Pozitif fark, bankanın o vade grubunda aktiflerinin pasiflerinden fazla olduğunu; negatif fark ise, bankanın o vade grubunda pasiflerinin aktiflerinden fazla olduğunu göstermektedir. Herhangi bir vade grubundaki yükümlülüklerin, varlıklardan fazla olması durumuna “negatif” ya da “pasife duyarlı” boşluk; varlıkların yükümlülüklerden fazla olduğu duruma ise “pozitif” ya da “aktife duyarlı” boşluk adı verilmektedir. Herhangi bir vade grubunda yeniden fiyatlanacak varlıkların yükümlülüklere eşit olması durumu ise “sıfır” boşluk olarak adlandırılmaktadır. Örneğin faize duyarlı aktifleri 150.000, faize duyarlı pasifleri 180.000 olan bir bankanın 30.000 negatif açığı bulunmaktadır. “Faize Duyarlı Aktifler < Faize Duyarlı Pasifler” ise Negatif (Pasife Duyarlı) GAP sözkonusudur. “Faize Duyarlı Aktifler > Faize Duyarlı Pasifler” ise Pozitif (Aktife Duyarlı) GAP sözkonusudur. GAP’ın faiz oranlarındaki değişimlerden etkilenmesi ile “net faiz gelirlerinde” meydana gelecek etki ise şu şekilde hesaplanır: ΔNFGi = GAP* ΔR ΔNFGi = i. vade aralığında net faiz geliri değişimi GAP = i. vadede faize duyarlı varlık (FDA) ve faize duyarlı borçların (FDP) itibari değeri arasındaki fark ΔR = i. vadede varlıkları ve borçları etkileyen faiz oranındaki değişim GAP analizinde GAP oranı da önemli bir yere sahiptir. GAP Oranı bankanın faize duyarlı aktiflerinin faize duyarlı pasiflerine oranıdır. GAP oranı aşağıdaki gibi hesaplanır: GAP Oranı = FDA / FDP FDA: Faize Duyarlı Aktifler FDP: Faize Duyarlı Pasifler Fark Oranı önemli bir oran olmasına rağmen tek başına yeterli değildir. Ancak bu oranın 1’den sapması bankanın risk aldığını gösterir ve oran 1’den uzaklaştıkça risk de artar. Riskin artması da net faiz gelirini etkilemektedir. Farkın pozitif olması, bir banka için faiz oranına duyarlı aktiflerin faiz oranına duyarlı pasiflerden fazla olduğu anlamına gelir. Bu da Fark Oranının 1’den büyük olması anlamına gelir. Farkın negatif olması hâlinde ise pasifler, aktiflerden fazladır ve dolayısıyla GAP Oranı 1 den küçüktür. GAP Oranının 1 olması ise aktiflerin pasiflere eşitliğini ifade eder. Risk yönetimi kapsamında banka yönetimi farkı sıfırlamaya çalışmaktadır. Bu da GAP Oranının 1 olması demektir. FDA/FDP > 1 durumunda pozitif GAP FDA/FDP < durumunda ise negatif GAP sözkonusudur. 138 www.hedefaof.com Vade boşluğunun hesaplanabilmesi için “Vade/Fiyat” tabloları, hazırlanmaktadır. Vade-Fiyat tabloları her zaman serisine duyarlı ağırlıklar uygulayarak bankanın ekonomik değeri üzerindeki değişen faiz oranlarının etkilerini değerlendirmekte de kullanılabilir. Bu gibi ağırlıklar, her zaman serisine düşen varlık ve yükümlülüklerin bağlanma süresinin tahmin edilmesine yöneliktir. Bağlanma süresi, faiz oranlarının düzeyinde küçük bir değişiklik olduğunda pozisyonun ekonomik değerindeki değişmenin yüzde olarak ifadesidir. Bağlanma süresine dayalı ağırlıklar piyasa faiz oranlarında bir değişiklik olduğunda bankanın ekonomik değerinde oluşacak değişmenin kabataslak tahminin yapılmasını sağlayacak vade/fiyat tablosuyla kombinasyonunda kullanılabilir. Bir bankanın faiz risk etkisini ölçmeye yönelik en basit teknikler, bilanço dışı pozisyonlar ve yükümlülükler, faize duyarlı varlıklar, vadelerine (eğer kur sabitse) ya da gelecekteki yeniden fiyat belirlenene kadar geçen zamana (eğer kur değişken ise) göre belirli bir dizi önceden tanımlanmış zaman dilimleri içine dağılan vade/yeniden fiyatlama tablolarıyla başlamaktadır. Bu varlıklar ve yeniden fiyatlama sürelerine gereksinim duyulan yükümlülükler ya da sözleşmeye dayalı vadelerden farklılık gösterebilen gerçek vadeler, bankanın geçmiş deneyimine ve önsezisine göre zaman serilerinin yeniden fiyatlandırılması yönünde belirlenmektedir. GAP oranının 1’den büyük olması durumunda pozitif GAP mevcuttur. GAP oranının 1’den küçük olması durumunda ise negatif GAP sözkonusudur. GAP analizinde farkın hesaplanması kadar fark oranının hesaplanması da önemlidir. Yeniden fiyatlama boşluk analizinin en önemli unsurlarından bir tanesi de gruplama yapılacak vade aralıklarının sayısının ve uzunluğunun belirlenmesidir. Bu konuda literatürde genel kabul görmüş bir yaklaşım bulunmamaktadır. Bankalar açısından en uygun yaklaşımın, kendi pozisyonlarının yeniden fiyatlama yoğunlaşmaları ve analiz uzunluğu paralelinde seçilen vade grubu sayısı ve uzunluklarının belirlenmesi olduğu görülmektedir. Örneğin aşağıda Tablo 5.6’da 6 adet vade grubu belirlenmiştir. Örneğin 5. Vade grubunda vade aralığı 1 yıl – 5 yıl olarak belirlenmiştir. Ancak banka önemli olduğunu düşünüyorsa bu aralığı daha küçük birden fazla vade grubuna bölebilirdi. Örneğin “1 yıl – 2 yıl”, “2 yıl 4 yıl”, “5 yıl” şeklinde vade gruplarına ayırabilirdi. Örnek 1: Tablo 5.6’da bir bankanın 6 farklı vadeye göre varlık (aktif) ve borçlarının (pasif) yeniden sınıflandırılması, GAP’ın hesaplanması ve yeniden fiyatlandırma aralığı gösterilmektedir: Tablo 5.6: Vade (Yeniden Fiyatlandırma) Tablosu ve GAP Analizi Örneği Vade Aralığı Faize Duyarlı Varlıklar (FDV) Faize Duyarlı Borçlar (FDB) GAP (Açık) Kümülatif Açık (CGAP) 1 gün 20.000 35.000 -15.000 -15.000 1 gün – 3 ay 40.000 50.000 -10.000 -25.000 3 ay – 6 ay 70.000 90.000 -20.000 -45.000 6 ay – 1 yıl 85.000 65.000 +20.000 -25.000 1 yıl – 5 yıl 50.000 40.000 +10.000 -15.000 5 yıldan fazla 20.000 10.000 +10.000 -5.000 TOPLAM 285.000 290.000 -5.000 Tablo 5.6’dan görüleceği üzere bir günlük vade aralığı diliminde faize duyarlı varlıklar ile faize duyarlı borçlar arasındaki fark ya da GAP negatif olup 15.000 tutarındadır. Varlıklar ve borçlar gecelik borçlanma oranından her gün yeniden değerlenmektedir. Negatif GAP (Faize duyarlı varlıklar < Faize duyarlı borçlar), bankanın net faiz gelirini azaltıcı etki gösterecektir. Çünkü kısa dönem faiz oranlarında oluşacak bir artış bankanın borçlarında varlıklarına göre daha fazla artış yaratacaktır. Negatif GAP durumunda banka için ‘yeniden finansman riski’ ortaya çıkacaktır. 139 www.hedefaof.com Diğer taraftan “6 ay - 1 yıl” arası vadede banka +20.000 ile pozitif GAP (Faize duyarlı varlıklar > Faize duyarlı borçlar) sergilemektedir. Pozitif GAP mevcut ise, bankanın varlıklarından kazanması muhtemel faiz geliri, kısa dönem faiz oranlarında olabilecek düşüşten etkilenerek ‘yeniden yatırım riski’ oluşacaktır. Birinci vadede açık 15.000 iken, kısa dönem faiz oranı %1 kadar artarsa bankanın yıllık net faiz gelirindeki değişim: NFG 1 = (-15.000 * 0,01) = -150 olacaktır. Bu açık bankanın net gelirindeki -150 tutarında kaybı ve yeniden finansman riskini ifade eder. Bankalar ayrıca, çeşitli yeniden fiyatlandırma vadeleri için kümülatif açığı da tahmin edebilirler: Maksimum bir yıllık vadeye kadar kümülatif açık (GAP) aşağıdaki gibi hesaplanır: Kümülatif.GAP= -15.000+ -10.000+ -20.000 +20.000 = -25.000’dir. (R)’yi tüm varlıkları ve borçları etkileyen ortalama faiz oranı artışı olarak kabul edersek, bankanın net faiz gelirindeki kümülatif etki maksimum bir yıllık vade için yapılan analizde: NFG 1 = (KGAP)*ΔR =(-25.000) * 0,01 = -250 olacaktır. Yüzdesel olarak tüm varlıklar (A) için faiz oranına duyarlılık maksimum bir yıllık vadede: KGAP / A = -25.000 / 285.000 = %8,7 olacaktır. Varlıklar ve borçlar için faiz oranları farklı düzeyde ise spread oluşacak ve net faiz geliri oluşacak artış ve azalışlara göre değişecektir. Vade aralığı analizi sonrasında her vade grubu için elde edilen farklar ile toplam fark bulunur. Banka açısından toplam fark, her vade grubundaki farklardan daha fazla önem taşımaktadır. Bankanın belirli bir anda negatif farka sahip olması durumunda banka aktif-pasif yönetimi ile aşağıdaki önlemleri alabilir: • Farkı sıfırlamak için önlemler alabilir. • Vade grubundaki aktif ve pasif bileşimlerini değiştirebilir. • Aktifleri artırma veya pasifleri azaltma yoluna gidebilir. • Vadeleri kaydırabilir veya kısaltabilir. • Sabit faiz oranlı aktif veya pasifleri değişken faiz oranlarına bağlayabilir. • Türev finansal araçlar ile pozisyon alabilir. Ancak bankanın toplam farkının negatif olması bankanın ciddi bir faiz oranı riski ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bu durumda aktif ve pasiflerin vadelerini değiştirmek işe yaramaz. Aktif ve pasiflerin faiz oranlarını değiştirmek, sabit faiz oranına dayalı kıymetleri değişken faiz oranlı kıymetlerle değiştirmek bazı durumlarda işe yarasa da bazı durumlarda işe yaramayabilir. Banka bu riskten, aktif ve pasiflerinin miktarlarını değiştirerek kurtulabilir. Aktiflerin miktarları artırılıp pasiflerin miktarları azaltılarak toplam fark pozitife döndürülebilir. Sabit faiz oranlı kıymetler değişken faiz oranlı kıymetler ile değiştirilerek ve türev enstrümanlar kullanılarak da toplam fark için faiz oranı riski azaltılabilir, sıfırlanabilir, piyasa riski ile paralel bir hâle getirilebilir. Bununla birlikte toplam farkın büyüklüğü, bize faiz oranı riski hakkında bilgi vermektedir. Toplam fark büyüdükçe (pozitif veya negatif olması fark etmez) faiz oranı riski artmaktadır. Bu konuda ölçü toplam farkın, toplam aktiflerin %25 ini oluşturmasıdır. Toplam farkın, toplam aktiflerin %25 i veya fazlası bir miktarda olması, bankanın faiz oranı riskinin yüksek olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir (Hempel vd., 1994). 140 www.hedefaof.com Örnek 2: Aşağıdaki örnekle negatif GAP’a sahip bir bankanın faiz oranlarındaki değişiklik ile net faiz marjının nasıl etkilendiği açıklanmaya çalışılacaktır. AKTİF Tutar Yüzde PASİF Tutar Yüzde Donuk Varlıklar 50.000 25 Donuk Kaynaklar 20.000 10 Faize Duyarlı Aktifler 90.000 45 Faize Duyarlı Pasifler 100.000 50 Faize Duyarsız Aktifler 60.000 30 Faize Duyarsız Pasifler 80.000 40 AKTİF TOPLAMI 200.000 100 PASİF TOPLAMI 200.000 100 Ortalama Getirisi Ortalama Maliyeti Faize Duyarlı Aktifler (FDA) %15 --- Faize Duyarsız Aktifler (FDSA) %20 --- Faize Duyarlı Pasifler (FDP) --- %10 Faize Duyarsız Pasifler (FDSP) --- %15 Bu koşullarda bankanın faiz marjı aşağıdaki gibi hesaplanacaktır: FM = AAOG – PAOM FM: Faiz Marjı AAOG: Aktiflerin Ağırlıklı Ortalama Getirisi PAOM: Pasiflerin Ağırlıklı Ortalama Maliyeti Aktiflerin ağırlıklı ortalama getirisi aşağıdaki gibi hesaplanacaktır: AAOG = (DAG.DA%) + (FDAG.FDA%) + (FDSAG.FDSA%) AAOG: Aktiflerin Ağırlıklı Ortalama Getirisi DAG: Donuk Aktiflerin Getirisi DA%: Donuk Aktiflerin Aktif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı FDAG: Faize Duyarlı Aktiflerin Getirisi FDA%: Faize Duyarlı Aktiflerin Aktif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı FDSAG: Faize Duyarsız Aktiflerin Getirisi FDSA%: Faize Duyarsız Aktiflerin Aktif İçindeki Yüzdelse Ağırlığı PAOM = (DPM.DP%) + (FDPM.FDP%) + (FDSPM.FDSP%) PAOM: Pasiflerin Ağırlıklı Ortalama Maliyeti DPM: Donuk Pasiflerin Maliyeti DP%: Donuk Pasiflerin Pasif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı FDPM: Faize Duyarlı Pasiflerin Maliyeti FDP%: Faize Duyarlı Pasiflerin Pasif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı FDSPM: Faize Duyarsız Pasiflerin Maliyeti FDSP%: Faize Duyarsız Pasiflerin Pasif İçindeki Yüzdesel Ağırlığı 141 www.hedefaof.com Aktifin Ağırlıklı Ortalama Getirisi: (%25. %0) + (%45.%15) + (%30.%20) AAOG: 0 + 0,0675 + 0,06 = 0,1275 = %12,75 Pasifin Ağırlıklı Ortalama Maliyeti: (%10. %0) + (%50.%10) + (%40.%15) PAOM: 0 + 0,05 + 0,06 = 0,11 = %11 Faiz Marjı = AOG – AOM = %12,75 - %11 = 0,0175 = %1,75 Varlık ve yükümlülüklerini riske karşı bağışıklamak isteyen bir aktif pasif yöneticisi, vade aralığının (GAP) sıfır (0) olmasını isteyecektir. Böylece faiz oranlarındaki herhangi bir yükselme veya düşme durumunda, varlık ve yükümlülüklerin parasal değerindeki değişim birbirini sıfırlayacak ve bilanço faiz oranı riskinden korunmuş olacaktır. Vade aralığının (GAP) sıfırdan yüksek olması, faize duyarlı varlıkların, faize duyarlı yükümlülüklerden çok olduğunu göstermektedir. Bu durumda, faiz oranlarındaki bir düşme sonucu, varlıkların getirisi, borçların artmasından daha hızlı artacaktır. Bu aralığın negatif olması ise, firmanın gelecekte faiz oranlarında bir yükselme beklemesinin sonucu olabilir. Özetle aktif bir aralık stratejisi, faize duyarlı varlıklar ile faize duyarlı yükümlülüklerin eşitsizliğine dayanır ve bu eşitsiz eşleştirme, aktif pasif yöneticisinin beklentilerine göre şekillenecektir. Bankanın faiz oranı riskinin azaltması faize duyarlı aktiflerin (FDA) faize duyarlı pasiflere (FDP) eşitlenmesi ile olur. Faiz Oranına Duyarlı Aktifler = Faiz Oranına Duyarlı Pasifler Farkın sıfır olduğu durumlarda faiz oranlarındaki herhangi bir değişiklik, farkı ve bankanın net faiz gelirini etkilememektedir. Dolayısıyla banka, faiz gelir ve giderlerini bu şekilde faiz oranları değişikliklerinden korumuş olmakta ve faiz oranları değişikliklerinden etkilenmemiş olmaktadır. Faiz oranlarındaki değişiklikten yararlanmak için dengesizliği (GAP) büyütmek ya da dengesizliği sürdürmek, spekülatif bir yaklaşımdır. Faizler yükseliyorsa ya da yükseleceği beklentisi varsa, pozitif GAP (FDA>FDP) net faiz marjını yükseltir. Faizler düşme eğilimi gösteriyorsa ya da böyle bir beklenti varsa negatif GAP (FDA< FDP), bankanın kârlılığının artması açısından uygun pozisyondur. Buna karşı faizlerin yükseldiği dönemde negatif GAP, net faiz marjını daraltır, hatta zarara dönüştürebilir. Faizlerin düştüğü dönemde ise, pozitif GAP banka açısından risklidir (Akgüç, 2011). Tablo 5.7: Farka Göre Risk ve Çözüm Önerileri Fark Oluşabilecek Risk Pozitif (FDA > FDP) Piyasa faiz oranının düşmesi hâlinde net faiz marjı düşeceğinden zarar meydana gelebilir. Negatif FDP) Piyasa faiz oranının artması hâlinde net faiz marjı azalacağından zarar meydana gelebilir. (FDA < Kaynak: Rose,1998. 142 www.hedefaof.com Riskten Korunmak İçin Çözüm Önerisi 1. Hiçbir şey yapmamak (faiz oranlarının artabileceği veya sabit kalabileceğini düşünmek) 2. Aktif vadeleri uzatılabilir veya pasif vadeleri kısaltılabilir. 3. Faiz duyarlı pasifler artırılabilir veya faize duyarlı aktifler azaltılabilir. 4. Aktif süreçlerinin pasif süreçleriyle eşit olduğu bir durum hedeflenmelidir. 1. Hiçbir şey yapmamak (faiz oranlarının artabileceği veya sabit kalabileceğini düşünmek) 2. Aktif vadeleri kısaltılabilir veya pasif vadeleri uzaltılabilir. 3. Faize duyarlı pasifler azaltılabilir veya faize duyarlı aktifler artırılabilir. 4. Aktif süreçlerinin pasif süreçleriyle eşit olduğu bir durum hedeflenmelidir. Vadeye kadar kalan zaman, daha önce de belirtildiği üzere, yeterli olmayan bir faiz riski ölçütüdür. Çünkü bu ölçüt yalnızca, son vade tarihini dikkate alarak hesaplanmaktadır. Firma bilançolarında ise, vadeye kadar kalan zaman içerisindeki nakit akımlarının yogunluğu fazladır. Bu nedenle bu nakit akımlarını da dikkate alan, diğer aralık yöntemleri geliştirilmiştir. Aşağıda anlatılacak olan durasyon aralığı bunlardan biridir. Faiz oranlarındaki değişiklikler, bankanın aktif ve pasiflerinin vadeleri, bileşimi, fark değerleri ve faiz oranına duyarlılıklarına bağlı olarak bankanın net faiz gelirini değiştirmektedir. Örneğin pozitif bir fark, faiz oranları arttığında net faiz gelirini artırırken faiz oranlarının düşmesi net faiz gelirini azaltmaktadır. Aynı şekilde negatif bir fark, faiz oranları arttığında net faiz gelirini azaltırken faiz oranlarının düşmesi net faiz gelirini artırmaktadır. Bu artış veya azalışın ne kadar olacağı da aktif ve pasiflerin faiz oranına duyarlılıklarına ve miktarlarına bağlıdır. Fark ne kadar büyük olursa faiz oranı değişikliklerinin etkisi o kadar fazla olacaktır. Farkın ve net faiz gelirinin büyüklüğüne etki eden ise faiz oranlarının yanısıra aktif ve pasiflerin miktarlarıdır (Özçelik, 2006). Faiz oranı değişiklikleri ile vade aralığı etkileşimi sonucu bankanın faiz gelirleri, faiz giderleri ve net faiz gelirlerin nasıl değiştiği aşağıda Tablo 5.8’de özetlenmiştir: Tablo 5.8: Faiz Oranlarındaki Değişikliklerin Vade Aralığı Analizinde Etkileri Vade Aralığı Faiz Oranları Faiz Gelirleri Faiz Giderleri Net Faiz Marjı POZİTİFKEN ARTARSA ARTAR ARTAR ARTAR POZİTİFKEN AZALIRSA AZALIR AZALIR AZALIR SIFIRKEN ARTARSA ARTAR ARTAR SIFIR SIFIRKEN AZALIRSA AZALIR AZALIR SIFIR NEGATİFKEN ARTARSA ARTAR ARTAR AZALIR NEGATİFKEN AZALIRSA AZALIR AZALIR ARTAR Vade aralığı analizinin bir akış için değil de sabit bir zaman için yapılması, durağan bir analiz olması ve paranın zaman değerini dikkate almaması yönleri ile eleştirilmektedir. Faiz oranlarındaki değişiklik sabit faizli aktifleri ve sabit faizli pasifleri de dolaylı olarak etkilemekte olmasına rağmen bu kalemlerin faize duyarsız kalem olarak dikkate alınması, beklenmedik veya belirsiz nakit akışlarını içermemesi, yeniden fiyatlama kısıtları içermesi de GAP analizinin eksik yönleri olarak kabul edilmektedir. Bankanın faiz oranı riskinin azaltması faize duyarlı aktiflerin (FDA) faize duyarlı pasiflere (FDP) eşitlenmesi ile olur. Durasyon Aralığı Analizi Bankaların faiz yönetimi açısından durasyon kavramı ve durasyon aralığı, varlıkların ve borçların piyasa fiyatı ve vade dağılımlarını dikkate alan, vade aralığı (GAP) analizine göre daha gerçekçi sonuçlar veren bir analiz modelidir. Durasyon analizi bu anlamda vade aralığı analizini destekleyici olarak kullanılmaktadır. Kolaylıkla hesaplanabilmesi ve yaygın kullanım alanları durasyon aralığı analizinin bir standart hâline gelmesinde etkili olmuştur. Durasyon, bir finansal varlığın fiyatının faiz oranlarındaki değişime duyarlılığını ölçen bir esneklik ölçüsüdür. Bu anlamda sabit getirili menkul kıymetlerin değerlendirilmesi amacıyla etkin olarak kullanılmaktadır. Ancak durasyonun APY sürecinde sıklıkla kullanılmasının sebebi; durasyon yaklaşımı ile banka potföyünde bulunan tüm varlık ve yükümlülüklerin faiz duyarlılığının ölçümünü mümkün kılmasıdır. Farklı tutar ve yeniden fiyatlama vadesine sahip çok sayıda ve çeşitte finansal üründen oluşan toplam banka potföyünün faiz duyarlılığı, portföyün durasyonu aracılığı ile kolaylıkla takip edilebilir ve yönetilebilir (Şişman, 2011). 143 www.hedefaof.com Durasyon, bir pozisyona ilişkin gelecek nakit akımlarının oluşacakları dönem ile ağırlıklandırılmış, bugünkü değerlerinin toplamının, o pozisyonun piyasa değerine oranı olarak tanımlanmaktadır. Bir pozisyonun faiz hassasiyeti, durasyonunun bir fonksiyonudur. Durasyon, varlığın veya borcun faiz oranına duyarlılığının, vadeye göre daha tam ölçümüdür. Çünkü süre, varlıkların vadesi kadar, nakit akışının varış zamanını da hesaba katar. Durasyon (süre) analizinde tüm nakit akımları göz önünde tutularak net faiz geliri ve piyasa değeri yönetimi yapılır. Yönetimin bu analizle amacı bankanın net faiz geliri veya piyasa değerini sabitlemek veya artırmaktır. Bu analizle bankanın yüklendiği faiz oranı riski, aktif ve pasiflerin ağırlıklı vadelerinin karşılaştırılması ile bulunur. Süre analizine göre faiz oranı riski nakit girişleri ile nakit çıkışlarının vade uyumsuzluğu sonucu ortaya çıkar. Diğer fark analizlerinden farklı olarak Süre Analizi tüm aktif ve pasiflerin piyasa değerlerinin faiz oranı değişiklikleri karşısındaki duyarlılıklarını ele alır. Süre, tahakkuku beklenen nakit akışlarının ağırlıklı zaman ortalamasıdır. Nakit akışlarının dönemleri bu ağırlıklı ortalama hesaplamasında kullanılmaktadır. Yakın tarihli nakit akışlarının ağırlıkları küçük ve daha geç tarihli nakit akışlarının ağırlıkları büyüktür (Thygerson, 1992). Durasyon Analizi, aktifin veya pasifin ortalama vadesinin, bireysel vadesinden farklılaşma olasılığını belirlemeye yardımcı olmaktadır. Esasında durasyon, nakit akışlarını ortalama vadeye göre yeniden fiyatlamaya dayanarak ağırlıklandıran bugünkü değerdir. Dolayısı ile Durasyon, GAP analizindeki defter değerinin aksine piyasa değerini ön plana çıkarmaktadır. Nakit akışlarının bugünkü değerinin faize olan duyarlığı yani piyasa değerinin faiz elastikiyeti (Interest Rate Elasticity) de ölçülebilmektedir. Bu şekilde bilanço kalemlerinin vadelerine bağlı olarak faiz oranı mutlak değer değişimlerinde göstereceği değer değişimlerini hesaplamak mümkün olabilmektedir. Durasyon Aralığı analizi aynı zamanda, faiz oranı değişikliklerinin banka özvarlıklarının üzerindeki etkisini ölçmek için kullanılan bir analizdir. Bir bankanın özvarlığı varlıklarının cari değeri ile borçlarının cari değeri arasındaki pozitif farktır. Faiz oranlarındaki değişiklikler, bankaların varlık ve borçlarının piyasa değerinde de değişikliğe neden olmakta, dolayısıyla banka özvarlıkları da değişmektedir. Özvarlık = Toplam Varlıklar – Toplam Borçlar Faiz oranları yükseldiğinde bankanın faize duyarsız aktifleri ve pasiflerinin (sabit faizli aktif ve pasifler) değeri düşecektir. Faiz oranları düştüğünde ise sabit faizli aktif ve pasiflerin değeri yükselecektir. Faiz oranları yükseldiğinde, sabit fazili aktif ve pasiflerin vadesi ne kadar uzun olursa, piyasa değerindeki düşüşte o kadar fazla olacaktır. Tersi durumda faiz oranları düştüğünde ise sabi faizli aktif ve pasiflerin vadesi uzadıkça değeri de o kadar artacaktır. Bu sebeplerden ötürü, faiz oranlarındaki değişikliklerin bir bankanın net özvarlıkları üzerindeki etksinin yönü ve boyutu, aktif ve pasiflerin taşıdıkları vade ile korelasyonu, ilişkisi yüksek düzeydedir. Ancak aktif ve pasifteki kalemlerin her birinin vadesini net olarak ölçebilmek çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Burada yapılması gereken analizde kullanılacak süre ölçütü olarak, aktif ve pasiflerin ağırlıklı ortalama vadelerinin ölçüsünü kullanmaktır. Finansal varlıkların piyasa değeri (fiyatı ya da net bugünkü değeri), yeniden fiyatlamaya kalan vadelerine bağlı olarak faiz oranı değişimlerinden etkilenmektedir. Bu yaklaşımdan yola çıkarak durasyon temel anlamda, para birimi cinsinden ya da zaman (yeniden fiyatlama vadesine kalan süre) cinsinden olmak üzere iki farklı biçimlerde ifade edilebilir. Toplam banka portföyü için zaman cinsinden durasyon; her bir finansal ürünün net bugünkü değerinin yeniden fiyatlamaya kalan gün sayısıyla ağırlıklandırılması sonucunda bankanın toplam varlıkları ve yükümlülükleri için hesaplanan “ağırlıklı ortalama yeniden fiyatlama süresi” olarak tanımlanmaktadır (Mishkin, 1992). Durasyon değişik yaklaşımlarla hesaplanabilmekle birlikte ortalama bir durasyon aşağıdaki gibi hesaplanır: 144 www.hedefaof.com Bu hesaplamadaki paremetrelerin karşılıkları aşağıdaki gibidir: CFt= t zaman sonra elde edilecek nakit akışı N = Vade DFt = İskonto faktörü = 1/(1+R)t, R= Faiz Oranı PVt = t zaman sonra elde edilecek nakit akımının bugünkü değeri = CFt x DFt Örnek 1: (A) Bankası’nın bilançosunda 600.000 üzerinden kayıtlı, birinci yıl 200.000 faiz, ikinci yıl 150.000 faiz ve üçüncü yıl 100.000 faiz ödemesi yapılacak bir kredinin vadesi 3 yıldır. Faiz oranları %20 düzeyindeyken, bu kredinin bankaya ortalama geri dönüş süresi (durasyonunu) hesaplayalım: Vade CFt DFt CFt. DFt CFt. DFt.t 1 200.000 0,833 166.667 166.667 2 150.000 0,694 104.167 208.333 3 100.000 0,579 57.870 173.611 328.704 548.611 Durasyon = 548.611/328.704 = 1,67’dir. Faiz Oranları %15 düzeyine indiğinde aynı kredinin durasyonu aşağıdaki gibi hesaplanacaktır: Vade CFt DFt CFt. DFt CFt. DFt.t 1 200.000 0,870 173.913 173.913 2 150.000 0,756 113.422 226.843 3 100.000 0,658 65.752 197.255 353.086 598.011 Durasyon = 598.011 / 353.086 = 1,69 olur. Faiz oranının düşmesi durumunda teorik olarak durasyon uzamaktadır. Bununla birlikte sabit faizli kredinin cari değeri artacağından, eskisi kadar nakit akımı sağlanabilmesi için gereken süre kısalacaktır. Faiz oranları %25 düzeyine yükseldiğinde aynı kredinin durasyonu aşağıdaki gibi hesaplanacaktır: Vade CFt DFt CFt. DFt CFt. DFt.t 1 200.000 0,800 160.000 160.000 2 150.000 0,640 96.000 192.000 3 100.000 0,512 51.200 153.600 307.200 505.600 Durasyon = 505.600 / 307.200 = 1,65 olur. Faiz oranının yükselmesi durumunda teorik olarak durasyon kısaltmaktadır. Bununla birlikte sabit faizli kredinin cari değeri düşeceğinden, eskisi kadar nakit akımı sağlanabilmesi için gereken süre uzayacaktır. Bankanın aktif ve pasif kalemlerinin durasyonları hesaplandıktan sonra, sıra durasyon aralığının hesaplanmasına gelmektedir. Durasyon aralığı aşağıdaki formül yardımı ile hesaplanmaktadır: DG = DA - DP 145 www.hedefaof.com DG = Durasyon Aralığı A = Varlıkların Piyasa Değeri L = Yükümlülüklerin Piyasa Değeri DA = Varlıkların Durasyonu DP = Pasiflerin Durasyonu “L/A“ oranı aslında bankanın kaldıraç oranını ifade etmektedir. Bu oran hisse senedi sahiplerinin koymuş olduğu özkaynak haricinde banka varlıklarının hangi oranda yabancı kaynaklarla karşılandığını göstermektedir. Bankanın tüm varlıkları ve yükümlülükleri bir durasyon analizi kapsamında incelenirken varlıkların ve yükümlülüklerin durasyonu ayrı ayrı belirlenmelidir. Farklı döviz cinsleri için de ayrı ayrı durasyon belirlenmelidir. Bankalar APY stratejilerinin belirlerken varlık ve yükümlülüklerinin durasyonu göz önüne almak durumundadırlar. Örnek 2: Bir bankanın varlıklarının piyasa değeri 100.000, pasiflerinin piyasa değeri 80.000’dir.Varlıkların durasyonu 1,75 ve pasif yükümlülüklerinin durasyonu ise 1,58’dir. Buna göre bu bankanın durasyon aralığını hesaplayalım: DG = 1,75 - 80.000 100.000 x 1,58 DG = 1,75- 1,264 DG = 0,486 olarak hesaplanır. Faiz oranlarındaki değişmenin bankanın özkaynaklarında hangi miktarda etkileyeceği ise aşağıdaki formül ile hesaplanır: r x A 1+r Örnek 1’deki durasyon aralığı üzerinde analiz edecek şekilde örneği genişletecek olursak, faiz oranlarının başlangıçta %15 olduğunu daha sonra 3 puanlık artışla %18’e yükseldiğini varsayalım. Bu durumda faiz oranlarındaki bu artışın bankanın özkaynakları (özvarlığı) üzerindeki etkisi aşağıdaki gibi analiz edilecektir: E E = = -DG -0,468 x x %3 x 1+%15 100.000 E = - 1.220,87 Bu durasyon şartlarında ve faiz oranlarındaki yükselmeden (%15’ten %18’e) sonra ilgili bankanın özkaynaklarının piyasa değerinde 1.220,87 azalma ile (100.000 – 1.220,87) 98.779,13 olacak demektir. Bankanın varlıklarının belirli bir andaki durasyonu, yükümlülüklerin durasyonundan yüksekse, bankanın varlıklarının faize olan duyarlılığı yükümlülüklerinin faize olan duyarlılığından daha yüksek demektir. Bu durumda banka gelecekte faiz oranlarının düşeceği beklentisine sahipse mevcut aktif – pasif yapısını korumayı tercih edecektir. Eğer bankada gelecekte faizlerin yükseleceğine dair bir beklenti bulunuyorsa, bu durumda daha kısa vadeli varlık oluşturmak ve bu varlıkları daha uzun vadeli kaynaklarla fonlama (finanslama) yoluna gidecektir. Para birimi cinsinden durasyon, bir finansal varlığın net bugünkü değerinde etkili olan bir risk faktöründeki (faiz oranındaki) marjinal bir değişimin, varlığın net bugünkü değerinde meydana getirdiği değişimi ifade eden bir esneklik ölçüsüdür. Bu kavramdan yararlanarak farklı faiz oranı değişimleri tatbik ederek bankanın varlık ve yükümlülüklerinin net bugünkü değerlerinde meydana gelebilecek değişimler incelenebilir ve bu 146 www.hedefaof.com değişimlerin bankanın portföyünün ekonomik değerinde yaratacağı etkiler irdelenebilir. Buna ek olarak simülasyon yöntemiyle belirlenen yeni pozisyonların bankanın ekonomik değeri üzerindeki etkilerinin incelenmesi yine durasyon kullanılarak yapılabilir. Durasyon, hem statik hem de dinamik faiz riski ölçüm yöntemlerinde kullanılabilir. Ancak bu noktada durasyonun kısıtlarından da söz etmek gerekmektedir. Durasyon kavramı faiz oranı değişimi ile finansal varlığın fiyatı arasındaki ilişkinin doğrusal olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu nedenle, piyasa fiyatı faiz oranlarındaki değişime doğrusal tepki vermeyen finansal ürünlerin faiz riskinin ölçümü için uygun değildir. Simülasyona dayalı yöntemler bu gibi ürünlerin faiz riskinin ölçümü için daha uygundur. Durasyon faiz oranlarındaki (anlık) sınırlı değişimlerin etkisinin ölçümü için uygun bir yöntemdir. Faiz oranlarında meydana gelebilecek büyük bir artışın varlığın bügünkü değeri üzerine olan etkisi, durasyon ile tahmin edilen değişimden daha az olacaktır. Diğer taraftan faiz oranlarında yaşanacak büyük bir düşüş sonucunda varlık fiyatında oluşacak artış ise durasyon ile tahmin edilenden daha yüksek olacaktır. Bilançoların durasyon aralığı ile yönetiminde de, portföylerin yönetiminde olduğu gibi, söz konusu hesapların faiz oranı riskine karşı tam bağışıklanması isteniyorsa, bu aralık sıfır olmalıdır. Çünkü faiz oranlarındaki herhangi bir yükselme (ya da düşüş), durasyonu uzun olan menkul kıymetlerin fiyatlarını, kısa olanlara göre daha çok (az) etkiler. Böyle bir artış/düşüş, bilançodaki varlıkların değerini, yükümlülüklere göre daha çok (az) düşüreceğinden, firmanın net değeri düşecektir (artacaktır). Bu aralık sıfır olduğunda ise, faiz oranındaki değişim karşısındaki düşüş ve yükselişler birbirini dengeleyecektir. Öte yandan, firma yöneticileri ya da bankacılar, durasyon aralığını pozitif ya da negatif tutarak, gelecekteki faiz oranı bekleyişlerine göre aktif stratejiler izleyebilirler. Faiz oranlarının yükselmesini bekleyen bir firma, negatif bir durasyon aralığına sahip olmayı tercih ederken, tersi söz konusu olduğunda pozitif bir aralık belirler. Şu nokta da unutulmamalıdır ki, portföy yönetiminde de olduğu gibi, zaman geçtikçe ve faiz oranları değiştikçe, durasyon aralığının hedeflenen biçimde kalması için, bilançonun yapısı yeniden düzenlenmelidir. Vade arttıkça, durasyon da artar; ancak artışlar azalan bir orandadır. Getiriler artıyorsa, durasyon azalır. Tahvilin kupon oranı artıyorsa, durasyon azalır. Durasyon aynı zamanda faiz oranına duyarlığın bir gostergesidir. Yani durasyon değeri arttıkça, bankanın varlık ve borçları faizlere daha duyarlı bir hâle gelmektedir. Süre Analizinde aktiflerin ağırlıklı sürelerinin, pasiflerin ağırlıklı sürelerinden fazla olması hâlinde faiz oranlarındaki değişiklikler aktiflerin piyasa değerlerini pasiflerinkinden daha fazla etkileyecektir. Faiz oranlarındaki artışlar aktiflerin piyasa değerlerinin pasiflerinkinden daha çok düşmesine neden olurken faiz oranlarındaki düşüşler aktiflerin piyasa değerlerinin pasiflerinkinden daha çok artmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan pasiflerin ağırlıklı sürelerinin aktiflerinkinden fazla olması, faiz oranlarındaki değişikliklerin pasiflerin piyasa değerlerinin aktiflerinkinden daha fazla etkilenmesine neden olmaktadır. Böylece faiz oranlarındaki artışlar pasiflerin piyasa değerlerinin aktiflerinkinden daha çok düşmesine, faiz oranlarındaki düşüşler pasiflerin piyasa değerlerinin aktiflerinkinden daha çok artmasına neden olmaktadır. Banka yönetimi bu şekilde süre kavramını faiz oranı riskini ölçmekte kullanabilir (Özçelik, 2006). Faiz oranı değişiklikleri ile durasyon aralığının etkileşimi sonucunda aktiflerin piyasa değeri, pasiflerin piyasa değeri ve özkaynakların piyasa değerinin nasıl etkilendiği aşağıda Tablo 5.9’da özetlenmiştir: Tablo 5.9: Ağırlıklı Süreye Göre Faiz Oranı, Aktif, Pasif ve Sermayenin Piyasa Değerindeki Değişiklikler Durasyon Aralığı POZİTİFKEN POZİTİFKEN SIFIRKEN SIFIRKEN NEGATİFKEN NEGATİFKEN Faiz Oranları Piyasa Değeri ARTARSA AZALIRSA ARTARSA AZALIRSA ARTARSA AZALIRSA AZALIR ARTAR AZALIR ARTAR AZALIR ARTAR Pasiflerin Piyasa Değeri AZALIR ARTAR AZALIR ARTAR AZALIR ARTAR 147 www.hedefaof.com Özkaynakların Piyasa Değeri AZALIR ARTAR SIFIR SIFIR ARTAR AZALIR DÖVİZ KURU RİSKİNE KARŞI AKTİF-PASİF YÖNETİMİ Döviz kuru riski, bir bankanın mevcut kâr marjının, işleme konu olan yabancı paraların fiyatlarında meydana gelen değişmeler sonucu azalması olasılığıdır. Yabancı paraların fiyatlarındaki değişme, döviz kuru riskinin kaynağını oluşturmaktadır. Döviz kurlarında meydana gelen değişmeler, yapılan işlemlerin vadeli piyasalarda veya spot piyasalarda gerçekleştirilmesine göre farklı derecelerde riskler oluşturmaktadır. Döviz kurlarındaki değişmeler, bankaların aktifini, pasifini ve net gelir pozisyonunu önemli ölçüde etkilemektedir. Banka bilançosundaki döviz cinsinden aktifler ve döviz cinsinden pasifler devalüasyon ve revalüasyon sonucunda sürekli değer değişikliğine uğrarlar. Bu da bankalar için kâr ya da zararın ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin Türk Lirası değer kaybettiğinde bankanın döviz aktifleri o kadar kâr, döviz pasifleri de o kadar zarara neden olacaktır. Döviz cinsinden aktifler ve pasifler birbirine eşitse kâr ve zarar birbirini elemine edecek, bu sebeple herhangi bir zarar oluşmayacaktır. Net Döviz Pozisyonu Döviz kuru riski, belli bir dönemde belli bir döviz cinsinden beklenen nakit girişlerinin beklenen nakit çıkışlarından farklı olması durumunda ortaya çıkar. Bir bankanın nazım hesaplarını da (bilanço dışı kalemler) içeren yabancı para cinsinden aktif ve pasiflerinin net miktarını gösteren bu tür işlemlere “net döviz pozisyonu” denmektedir. Eğer beklenen nakit girişleri nakit çıkışlarını aşıyorsa fazla pozisyon (long position), tersi olarak beklenen nakit çıkışları nakit girişlerini aşıyorsa açık pozisyon (short position) söz konusu olmaktadır. Nakit girişleri ile nakit çıkışlarının belli bir dönemde eşit olması durumu ise, tam pozisyon (square position) olarak adlandırılmaktadır. Buna göre, bir döviz cinsinin belli bir andaki net döviz pozisyonu şu şekilde gösterilebilir: • Nakit Girişleri > Nakit Çıkışları → Fazla Pozisyon (Long Position) • Nakit Girişleri < Nakit Çıkışları → Açık Pozisyon (Short Position) • Nakit Girişleri = Nakit Çıkışları → Tam Pozisyon (Square) Bankaların net döviz pozisyonu, döviz cinsinden toplam varlıklarından döviz cinsinden toplam yükümlülükleri çıkarılarak elde edilmektedir. Eğer fark pozitif ise döviz pozisyon fazlası, fark negatif ise döviz pozisyon açığı var demektir (Kaplan, 2002). Bir döviz cinsinde fazla pozisyon alan bir işletme, o dövizin değerinin düşmesi riski ile karşı karşıyadır. Fazla pozisyonda dövizin değerinin düşmesi zarar, yükselmesi ise kâr ile sonuçlanır. Bir döviz cinsinde açık pozisyon alan bir banka, o dövizin değerinin yükselmesi riski ile karşı karşıyadır. Açık pozisyonda dövizin değerinin düşmesi kâr, yükselmesi ise zarar ile sonuçlanır. Net döviz pozisyonu hesaplanırken dövizli varlık ve dövizli pasif kapsamına giren kalemler aşağıdaki gibidir: Döviz varlıkları, bankaların, yurtdışı şubelerine ilişkin hesaplar da dahil olmak üzere tüm yabancı para aktif hesaplarını, dövize endeksli varlıklarını, yabancı para repo alacakları ile vadeli döviz alım taahhütlerini içermektedir. Vadeli döviz alım taahhütleri nazım hesaplarda gayri nakdi bir taahhüt olarak yer alan, belirli bir vade sonunda bankaya belirli bir döviz girişine yol açacak olan, repo taahhütleri hariç, forward döviz alımları ve swap para alımları ile diğer cayılamaz anlaşmaları kapsamaktadır. Döviz yükümlülükleri, toplam döviz yükümlülükleri içerisinde ise döviz tevdiat hesapları, yurtiçi (TCMB piyasası kanalı ile açılanlar dahil) ve yurtdışı bankaların açtığı döviz hesapları, bankaların yurtdışından sağladıkları toplam döviz kredileri, swap ve vadeli döviz satım işlemleri, ödenecek çek ve havaleler ile altın cinsinden yükümlülükler yer almaktadır. Bu kalemlerin özelliği doğrudan döviz cinsinden bir ödeme yaratmasıdır. 148 www.hedefaof.com Net Döviz Pozisyonu = (Döviz Tevdiat Hesapları + Yurtdışı Bankalardan Kullanılan Krediler) - (Yabancı Para Cinsinden Açılan Krediler + Bankaların TCMB’deki Döviz Mevduatı + Yabancı Para Cinsinden Menkul Değerler Cüzdanı + Yabancı Para Bağlı Menkul Değerler) Kur Riskinin Ölçümü ve Sınırlandırılması Bankacılık sisteminin kur riskini takip etmek ve sınırlamak amacıyla kullanılan göstergelerden bir tanesi “kur riski oranı”dır. Döviz varlıkları ve döviz yükümlülükleri arasında bir denge kurmayı hedefleyen ve mevcut riskin büyüklüğünü gösteren kur riski oranı ile döviz pozisyon açığının belirli bir ölçüyü geçmesine engel olunabilir. Kur riski oranı aşağıdaki gibi hesaplanır: Kur Riski Oranı = Döviz Mevcutları + Döviz Alacakları Döviz Borçları + Döviz Taahhütleri Kur riski oranının hesaplanmasında, farklı para birimlerindeki pozisyonlar ABD dolarının kullanılması ile ortak bir para birimine indirgenir ve dolayısıyla aktif ve pasif pozisyonları bir bütün olarak ele alınır. Örneğin, ülkemizde bankacılık sistemi için bu oran en düşük 0,8 ve en büyük 1,1 olabilir. Bir diğer deyişle, döviz varlıkları döviz yükümlülüklerinden en fazla %20 oranında düşük ve %10 oranında fazla olabilir. Kur riski oranı, her bir döviz cinsi için ayrı ayrı da hesaplanabilir ve her bir döviz cinsi için ayrı pozisyon limitleri getirilebilir. Başka bir ifade ile, her döviz için ayrı bir kur riski oranı belirlenebilir. Nitekim ülkemizde bankaların kur riski oranının her bir döviz cinsi için en az 0,75, en çok 1,15 olacağı belirlenmiştir. Bankalar genel kur riski oranını gerçekleştirmek zorunda oldukları gibi, her bir döviz için de belirlenen kur riski oranlarına da uymak zorundadırlar. Döviz Kuru Değişikliklerinin Banka Özkaynaklarının Değeri Üzerine Etkisi Bankaların döviz cinsinden işlemlerinin kâra etkisini, döviz cinsinden kredi ve mevduat kalemlerinin toplam içerisindeki payı, piyasa yapısı, getiri ve maliyet kalemleri, makro ekonomik gelişmeler etkilemektedir. Bankalar, yerel paranın bir değer kaybına uğrayacağını dolayısıyla döviz kurlarının artacağını düşünüyorlarsa ve kullandırmış oldukları krediler için yabancı para cinsinden teminat bulabiliyorlarsa, krediler içinde yabancı para cinsinden işlemlerin payını artırma eğiliminde olmaktadırlar. Diğer taraftan, devalüasyon riski ve bunun oluşturacağı tahsil edilemeyen kredi riski düşük ise yerel para cinsinden kredi kullandırmak banka açısından daha cazip hâle gelmektedir. Devalüasyon, sabit kur sistemlerinde ödemeler bilançosu açık veren ülkenin, devlet tarafından alınan bir kararla, ulusal paranın dış satınalma gücünün düşürülmesidir. Kısaca devalüasyon milli paranın değerinin yabancı paralar karşısında düşürülmesi olarak tanımlanabilir. Döviz kurunun yükselmesi ’nin değer kaybetmesi anlamına gelmektedir. Döviz kurlarının artması ise ’nin değer kazanması anlamına gelmektedir. Bankalar, devalüasyon riski arttıkça yerel para cinsinden kredi vermek yerine yabancı para cinsinden kredi kullandırmaktadırlar. Bankalar, devalüasyon beklentisi mevcut ise, yabancı para cinsinden kârlarını maksimize etmek amacıyla yerel para cinsinden aktiflerini azaltmaya çalışırken, yabancı para cinsinden aktiflerini arttırmaya çalışmaktadırlar. Buna ek olarak, yerel para cinsinden mevduatlarını arttırmaya çalışırken, yabancı para cinsinden mevduatları azaltmaya çalışmaktadırlar. Yurt dışından borçlanma imkânı arttıkça ve dış faiz oranları düştükçe bankaların aktif kalemlerinde yabancı para cinsinden kredilerin payı artarken, yurt dışından borçlanma imkânı azalınca ve yurt dışı faiz oranları arttıkça bankaların aktif kalemlerinde yabancı para cinsinden kredilerin payı daralmaktadır. 149 www.hedefaof.com Revalüasyon, ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değerinin artmasını ifade eder. Örneğin, Türk Lirasının ABD doları karşısındaki değerininin 1,4’den 1,3’ye yükselmesi (ABD dolarının değer kaybetmesi), ’ nin 0,1 Lira değer kazanması anlamındadır. Ülke parasının diğer ülke paraları karşısında değer kaybetmesi durumunda, herhangi bir bankanın pozisyon açığı olmasa bile sermaye rasyosu yerel paranın değer kaybından olumsuz etkilenmekte ve düşmektedir (Mitsuhiro, 1991). Tablo 5.10’da döviz kurlarındaki değişikliklerin döviz cinsinden aktiflerin, döviz cinsinden pasiflerin ve net olarak özkaynakların değerinde meydana getirdiği değişiklikler sistematik olarak gösterilmiştir: Tablo 5.10: Döviz Kurlarındaki Değişikliklerin Net Döviz Pozisyonunda Etkileri Net Döviz Pozisyonu FAZLA İKEN FAZLA İKEN SIFIRKEN SIFIRKEN AÇIK İKEN AÇIK İKEN Döviz Kurları ARTARSA AZALIRSA ARTARSA AZALIRSA ARTARSA AZALIRSA Aktiflerin Piyasa Değeri ARTAR AZALIR AZALIR ARTAR ARTAR AZALIR Pasiflerin Piyasa Değeri ARTAR AZALIR AZALIR ARTAR ARTAR AZALIR Özkaynakların Piyasa Değeri ARTAR AZALIR SIFIR SIFIR AZALIR ARTAR Örnek: Aşağıda bir bankanın bilançosundan hareket ederek; a. döviz pozisyon açığının olmadığı, b. döviz pozisyon açığının olduğu, c. döviz pozisyon fazlasının olduğu durumlarda bankanın sermaye rasyosunun bir devalüasyon durumunda nasıl etkilendiği açıklanmaktadır. a. Döviz Pozisyon Açığı Olmayan Bir Bankanın Durumu Aktif Pasif YP (Yabancı Para) Cinsinden Aktifler 100 YP Cinsinden Pasifler Yerel Para Cinsinden Aktifler 100 Yerel Para Cinsinden Pasifler 80 Sermaye 20 Aktif Toplamı 200 Pasif Toplamı 100 200 Sermaye /Aktif Oranı = 20/200 = %10 Yabancı para biriminin yüzde 100 değer kazanması durumunda yabancı para cinsinden pozisyon açığı olmayan, para birimi cinsinden sınıflandırılmış bilançosu yukarıda verilen örnek bankanın durumunu analiz edelim. Bu durumda bilanço yabancı paranın değer kazanması sonrası aşağıdaki şekilde değişecektir. Aktif YP Cinsinden Aktifler Yerel Para Cinsinden Aktifler 200 100 YP Cinsinden Pasifler Yerel Para Cinsinden Pasifler Sermaye Aktif Toplamı 300 Pasif Toplamı Sermaye/ Aktif Oranı = 20/300 = %6,67 150 www.hedefaof.com Pasif 200 80 20 300 Örnek bankamızın %100 develüasyon sonrası YP aktiflerinin karşılığı değerince YP pasiflerinin karşılığı değeri de %100 artmıştır. Devalüasyon, pozisyon açığı olmayan bu bankanın sermayesinde erozyona neden olmaktadır. Sermaye/Aktif oranındaki %10’dan, %6,67’e gerileme bunu göstermektedir. Bu durum, pozisyon açığı olmayan bankanın döviz kurundaki değişmelerden etkilenmeyeceği iddiasının yanlışlığını da göstermektedir. Her durumda bankanın bir döviz pozisyonu tutması gereği ortaya çıkmaktadır. b. Döviz Pozisyon Açığı Olan Bir Bankanın Durumu Aktif YP Cinsinden Aktifler Yerel Para Cinsinden Aktifler 90 110 YP Cinsinden Pasifler Yerel Para Cinsinden Pasifler Sermaye Aktif Toplamı 200 Pasif Toplamı Pasif 100 80 20 200 Sermaye /Aktif Oranı = 20/200 = %10 Bankanın döviz pozisyonu durumuna bakıldığında, YP pasifleri YP aktiflerinden fazladır. YP Aktifler eksi YP pasifler tutarı -10’dir. Banka 10 açık pozisyon bulundurmaktadır. Yabancı para biriminin yüzde 100 değer kazanması durumunda yabancı para cinsinden pozisyon açığı bulunan yukarıda para birimi cinsinden sınıflandırılmış bilançosu verilen örnek bankanın durumunu analiz edelim. Bu durumda bilanço yabancı paranın değer kazanması sonrası aşağıdaki şekilde değişecektir. Aktif YP Cinsinden Aktifler Yerel Para Cinsinden Aktifler 180 110 YP Cinsinden Pasifler Yerel Para Cinsinden Pasifler Sermaye Evalüasyon Farkı (Olumsuz) Aktif Toplamı 290 Pasif Toplamı Pasif 200 80 20 (10) 290 Sermaye/ Aktif Oranı = 10/290 = %3,44 (Sermaye düzeltyilmiş hâliyle dikkate alınmıştır) Örnek bankamızın %100 devalüasyon sonrası YP aktiflerinin karşılığı değeri de YP pasiflerinin karşılığı değeri de %100 artmıştır. Devalüasyon (yabancı paranın değer kazanması), pozisyon açığı olan bu bankanın sermayesinde nominal anlamda da erozyona neden olmaktadır. Dikkat edildiği gibi devalüasyon sonrası bilançonun pasifini denkleştirebilmek için sermayenin 10 olarak dikkate alınması gerekmektedir ki bu, sermayenin devalüasyon karşısında nominal anlamda da değer kaybettiğini göstermektedir. Pozisyon açığı olan banka, dövizin değerlenmesi sonucu sermaye aşınması ve zararla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Evalüasyon, değerleme farkını ifade etmektedir. Yabancı paralar Türk lirasına çevrilirken ortaya çıkmaktadır. c. Döviz Pozisyon Fazlası Olan Bir Bankanın Durumu Aktif YP Cinsinden Aktifler Yerel Para Cinsinden Aktifler 110 90 YP Cinsinden Pasifler Yerel Para Cinsinden Pasifler Sermaye Aktif Toplamı 200 Pasif Toplamı Pasif 100 80 20 200 Sermaye /Aktif Oranı = 20/200 = %10 Bankanın döviz pozisyonu durumuna bakıldığında, YP aktifleri YP pasiflerinden fazladır. YP Aktifler eksi YP pasifler tutarı +10’dur. Banka 10 pozisyon fazlası bulundurmaktadır. 151 www.hedefaof.com Yabancı para biriminin yüzde 100 değer kazanması durumunda yabancı para cinsinden pozisyon fazlası bulunan yukarıda para birimi cinsinden sınıflandırılmış bilançosu verilen örnek bankanın durumunu analiz edelim. Bu durumda bilanço yabancı paranın değer kazanması sonrası aşağıdaki şekilde değişecektir. Aktif YP Cinsinden Aktifler Yerel Para Cinsinden Aktifler 220 90 YP Cinsinden Pasifler Yerel Para Cinsinden Pasifler Sermaye Evalüasyon Farkı (Olumlu) Aktif Toplamı 310 Pasif Toplamı Pasif 200 80 20 10 310 Sermaye/ Aktif Oranı = 30/310 = %9,67 Örnek bankamızın %100 devalüasyon sonrası YP aktiflerinin karşılığı değeri de YP pasiflerinin karşılığı değeri de %100 artmıştır. Devalüasyon (yabancı paranın değer kazanması), pozisyon fazlası olan bu bankanın sermayesinde nominal anlamda değer artışına neden olmaktadır. Dikkat edildiği gibi devalüasyon sonrası bilançonun pasifini denkleştirebilmek için özkaynaklara +10 evalüasyon farkı eklenmesi gerekmektedir ki bu, sermayenin devalüasyon karşısında nominal anlamda da değer kazandığını göstermektedir. Pozisyon fazlası olan bankanın, dövizin değerlenmesi sonucu sermayesini nominal olarak koruması ve karında artış yaşaması sözkonusudur. Bir bankanın döviz kurundaki bir değişimden, “sermaye / aktif” oranını koruyabilmesi için ne kadar fazla pozisyon tutması gerektiği aşağıdaki formül ile hesaplanabilmektedir. Döviz Cinsinden Pozisyon Fazlası = Sermaye*(Döviz Cinsinden Aktifler/Toplam Aktifler) Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi, bir bankanın finansal yapısının sağlam olup olmadığı sadece yerel para cinsinden ne kadar sermaye bulundurduğuna bağlı değildir. Sağlam bir sermaye tabanına sahip olmak isteyen bir bankanın, aynı zamanda bir miktar yabancı para cinsinden fazla pozisyon tutması gerekmektedir. Fakat, banka açısından bu belli bir faiz gelirinden mahrum kalmak anlamına gelebilmektedir. 152 www.hedefaof.com Özet Aktif-Pasif Yönetimi (APY), bankanın kârını maksimize etmek amacıyla likidite riskini optimum seviyelerde tutarak, emniyet için gerekli sermayeyi de bulundurarak temel mali tablolardan biri olan bilançonun her iki tarafının da düzenlenmesi ve uyumun güncel olarak sağlanması olarak tanımlanır. Varlıkların emniyeti, öz sermayenin yeterli ve aktiflerin kaliteli olması ile sağlanmaktadır. yükümlülüklerinin yönetimi ile bu kapsamda fon hareketlerine ilişkin politikaları belirlemek, banka bilançosunun yönetilmesi için ilgili birimlerce icra edilecek kararları almak ve uygulamaları izlemekle görevlendirilen komitedir. Bankaların gelir tablosunda “Faiz Gelirleri” ile “Faiz Giderleri” arasındaki fark; “Net Faiz Geliri” olarak adlandırılmaktadır. Ticari bir bankanın asıl faaliyetleri ile ilgili başarısını göstermesi açısından Net Faiz Geliri rakamı önemlidir. APY’nin amacı net faiz gelirini maksimum kılmak olduğuna göre bilançodan bu rakamın kaynağı olan “faizli aktif” ve “faizli pasiflere” yönelmekte ve bunların faiz oranı, faize duyarlılık ve vade açısından takibini yapmaktadır. Bankalar hedeflenen kâr doğrultusunda ve kabul edilebilir risk sınırları içerisinde “net faiz marjını” maksimize etmek durumundadır. Buna göre, aktif-pasif yönetimi sırasında, “getirilerle maliyetler”, “faizlerle vadeler” arasında dengeli bir ilişki kurulmasını sağlamak temel amaçtır. APY’nin diğer amaçları ise; net faiz gelirinin artırılması ve istikrarın korunmasını sağlamak, faiz dışı gelirlerin kontrolünü sağlamak, kredilerin kalitesinin korunmasını sağlamak, likidite ihtiyacının karşılanmasını sağlamak, sermaye yeterliliğini sağlamak ve vergi yükünün azaltılmasını sağlamak olarak sayılabilir. Faiz oranı riski ile ilgili olarak APY amaçları için banka bilançosunun “aktifi” ve “pasifi” ilerde faiz oranı olarak yeniden fiyatlanabilme olanaklarına göre sınıflandırılmalıdır. Bilançoda yapılması gereken ilk sınıflandırma, aktifleri ve pasifleri “faizli/faizsiz” şeklinde sınıflandırmaktır. Daha sonra faizli kalemleri “faize duyarlı/faize duyarsız” şeklinde sınıflandırmak gerekmektedir. Aktif-pasif yönetimi; gelir yaklaşımı, ekonomik değer yaklaşımı ve likidite yönetimi yaklaşımına göre açıklanmaya çalışılmaktadır. Aktif yönetimi; bankanın, çeşitli kaynaklardan elde ettiği fonları, yatırım alternatifleri arasında en yüksek verimi elde edebilecek şekilde dağıtması işlemidir. Döviz kuru riski ile ilgili olarak ise, net döviz pozisyonunun hesaplanması, bunun için bilançonun döviz cinslerine göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Pasif yönetimi ise; bankanın sahip olduğu fon kaynakları ile en uygun kaynak kompozisyonun (fon bileşiminin) oluşturulması işlemidir. Faiz oranı riski ile ilgili olarak APY sırasında en çok kullanılan iki analizden biri GAP analizi diğeri ise Durasyon analizidir. GAP analizinde faize duyarlı aktif ve pasiflerin vadelerinin uyarlanmasına çalışılmaktadır. Durasyon analizinde ise daha çok faize duyarsız aktif ve pasiflerin nakit akışlarının zamanlamasının (süresinin) uyarlanmasına çalışılmaktadır. Her iki analizde de aktif ve pasif kalemlerin nakit giriş ve çıkışlarının dengelenmesi amacı güdülmektedir. Aktif yönetimi ve pasif yönetimi birbirinden ayrı ayrı ve kopuk olarak düşünülemez. APY’de sözkonusu olan varlık-kaynak uyumunu sağlamak olduğuna göre, her ikisinin birlikte düşünülmesi gerekmektedir. Aktif-pasif yönetimi sürecinin aşamaları; bilgi üretimi ve veri toplama aşaması, modelleme ve karar alma aşaması, kararların uygulanması aşaması, kontrol aşaması ve raporlama aşamasıdır. APY sırasında döviz kuru riskinin yönetilmesi ve banka kârlarını maksimum kılma çabası içerisinde döviz kurlarının çok iyi tahmin edilmesi ve bu çerçevede döviz pozisyonu alınması önem arzetmektedir. Örneğin açık pozisyonda olan bir banka döviz kurlarında artma olduğunda bu durumdan zarar edecektir. Aktif-pasif yönetimi, yasal hükümlerle, bankanın içsel sürecinden ve bankanın dışsal çevre unsurlarından kaynaklanan sınırlamalara maruzdur. Aktif-pasif yönetimi sırasında bu sınırlamaların dikkate alınması gerekir. Aktif Pasif Yönetimi Komitesi (APYK); ”Yönetim kurulu tarafından, banka varlık ve 153 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi bankalarda aktif-pasif yönetiminin amaçlarından bir tanesi değildir? 6. Aktif-Pasif Yönetiminin sınırları aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir? a. Net faiz gelirinde istikrarı sağlamak a. Yasal sınırlar- içsel sınırlar-dışsal sınırlar b. Doğal sınırlar-yasal sınırlar b. Faiz dışı gelirlerin kontrolünü sağlamak c. İçsel sınırlar-dışsal sınırlar c. Likidite ihtiyacının karşılanmasını sağlamak d. Vergi yükünün azaltılmasını sağlamak d. Kontrol edilebilir sınırlar-kontrol edilemez sınırlar e. Muhasebe sağlamak e. Yönetim sınırları- organizasyon sınırları sisteminin iyileştirilmesini 2. Aşağıdakilerden hangisi yönetiminin kapsamına girmez? 7. Banka yönetim kurulu tarafından, banka varlık ve yükümlülüklerinin yönetimi ile bu kapsamda fon hareketlerine ilişkin politikaları belirlemek, banka bilançosunun yönetilmesi için ilgili birimlerce icra edilecek kararları almak ve uygulamaları izlemekle görevlendirilen komite aşağıdakilerden hangisidir? aktif-pasif a. Faiz marjı yönetimi b. Varlıklar ve kaynaklar arasında vade uyumu c. Varlıklar ve kaynaklar arasında para birimi uyumu a. Risk Yönetimi Komitesi b. Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi d. Piyasa riski yönetimi e. Taşınan ve öngörülen özkaynak yeterliliği riskler c. Aktif-Pasif Yönetimi Masası açısından d. Denetim Komitesi e. İçkontrol Komitesi 3. Aşağıdakilerden hangisi, aktif-pasif yönetimi açısından aktiflerin ve pasiflerin incelenmesi gereken özelliklerinden bir tanesi değildir? a. Faiz oranı 8. Aktif pasif yönetiminin net faiz gelirini maksimum kılmak amacı açısından banka bilançosunun aktifindeki kalemler öncelikle nasıl sınıflandırılmalıdır? b. Faize duyarlılık a. Faizli-Faizsiz c. Vade yapısı b. Duyarlı-Duyarsız d. Enflasyon oranı c. Dönen-Duran e. Para birimi d. Cari- Cari olmayan 4. Faiz oranlarındaki değişmenin bankanın gelirleri üzerine etkisini esas alan yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir? e. Kısa Vadeli-Uzun Vadeli 9. Bir bankanın bilançosunda yer alan faize duyarlı aktifler ile faiz duyarlı pasiflerin tutarca birbirine eşitlenmesi stratejisine ne ad verilir? a. Gelir yaklaşımı a. Pozitif Fon Açığı Stratejisi b. Ekonomik değer yaklaşımı b. Negatif Fon Açığı Stratejisi c. Likidite yönetimi yaklaşımı c. Sıfır Fon Açığı Stratejisi d. Risk yönetimi yaklaşımı d. Açık Pozisyon Stratejisi e. Net bugünkü değer yaklaşımı e. Vade Aralığı (GAP) Stratejisi 5. Aşağıdakilerden hangisi Aktif-Pasif Yönetimi sürecinin aşamalarından bir tanesi değildir? 10. Asıl amacı banka varlık ve yükümlülüklerinin faiz oranına karşı göreceli duyarlılıklarını belirlemek olan APY analizi aşağıdakilerden hangisidir? a. Bilgi üretimi ve veri toplama aşaması b. Karar alma aşaması a. Açık Pozisyon Analizi c. Kontrol b. Pozisyon Fazlası Analizi d. Uygulama aşaması c. Vade Aralığı Analizi e. Geri çevrim aşaması d. Durasyon Aralığı Analizi e. Senaryo Analizi 154 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 1. e Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin Amaçları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Risk yönetimi bankaların maruz kaldıkları risklerin yönetilmesi ile ilgilenmektedir. Bu risklerin başlıcaları, faiz oranı riski, döviz kuru riski, likidite riski ve kredi riskidir. Aktif-pasif yönetimi de aynı risklerin bankanın net faiz gelirinin maksimum kılınması amacına yönelik olarak bu risklerin kaynakları olan banka bilançosundaki aktif ve pasif kalemlerin yönetimine odaklanmaktadır. 2. d Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin Kapsamı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. d Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin Kapsamı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 4. a Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetimi Yaklaşımları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Bir banka bilançosunda “faiz oranları”, “faize duyarlılık”, “vade tarihleri” ve “para birimi (USD/Euro)” görünmez. Oysa bu kavramlar, bankalarda aktif-pasif yönetiminin püf noktaları olan kavramlardır. Bankalarda aktif-pasif yönetimi bu anlamda bilançonun görünen yüzünün altında yatan, bankanın mali durumunu ve kârlılığını etkileyen bu tür faktörlerin yönetilmesi anlamına gelmektedir. 5. e Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetimi Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. a Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetiminin Sınırlari” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. b Yanıtınız yanlış ise “Aktif-Pasif Yönetimi Komitesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Faize Duyarlılık Açısından Bilançonun Yeniden Sınıflandırılması” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. c Yanıtınız yanlış ise “Faiz Oranı Riskine Karşı Aktif-Pasif Yönetimi Stratejileri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. c Yanıtınız yanlış ise “Vade Aralığı Analizi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 155 www.hedefaof.com Yararlanılan Kaynaklar Özçelik, O., (2006), Bankacılıkta Risk Analizi, Yönetimi ve Riskten Korunma, Trakya Üniversitesi SBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Akgüç, Ö. (2011), Ticaret Bankalarının Yönetimi, İstanbul, Arayış Basım Yayımcılık. Altıntaş, M. A. (2006), Bankacılıkta Risk Yönetimi ve Sermaye Yeterliliği, Turhan Kitabevi, Ankara. Parasız, İ. (2007), Modern Bankacılık Teori ve Uygulama, Bursa, Ezgi Kitabevi. Charumathi, B. (2008), “Asset Liability Management in Indian Banking Industry - with special reference to Interest Rate Risk Management in ICICI Bank”, Proceedings of the World Congress on Engineering, Vol II WCE, July 2 - 4, London, U.K. Rose, P., (1998): Commercial Bank Management, Irwin McGraw-Hill, 3rd Edition, Texas U.S.A. Sayın, Ş. (2008), “Türk Bankacılık Sisteminde Bilançodışı İşlemler ve Risk Yönetimi Açısından Değerlendirilmesi”, 2. Ulusal İktsait Kongresi, 20-22 Şubat, İzmir. Fırat, G. (2008), Türk Bankacılık Sisteminde Aktif Pasif Yönetimi ve Piyasa Riski, Trakya Üniversitesi, SBE, Edirne, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Şişman, M.Ö. (2011), Faiz Oranı Getiri Eğrisi Simülasyonu Yöntemleri ve Bankacılıkta Aktif Pasif Yönetimi Üzerine Etkileri: Türkiye'de Ticari Bankalar Üzerine Bir Uygulama, BDDK Kitapları No: 9, BDDK Aroks Doküman Merkezi. Güney, A. (2011), Banka İşlemleri, İstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım. Hempel, G.H., Simonson D.G., Coleman A.B. (1994), Bank Management “Text and Cases”, John Wiley&Sons Inc, 4rd Edition, U.S.A. Takan, M., Boyacıoğlu M.A. (2011), Bankacılık Teori, Uygulama ve Yöntem, Ankara, Nobel Yayınları. Kaplan, C. (2002), “Bankacılık Sektörünün Yabancı Para Pozisyon Açığı: Türkiye Örneği”, TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü, Çalışma Tebliğ No:1, Ankara. Thygerson, K. J., (1992), Financial Markets and Institutions “A Managerial Approach”, Harper Collins College Publishers, New York U.S.A. Koch T. W., (1995), Bank Management, The Dryden Pres, 3rd Edition, University of South Carolina, U.S.A. Yavuz, S.T. (2002), “Risk Yönetimi ‘İçeri’ Aktif Pasif Yönetimi ‘Dışarı’ (mı?)- Aktif Pasif Komitesi (APKO) Faiz Riski Yönetiminin Neresinde?”, Sayı: 41, ss.21-31. Luckett, D. S. (1980), Approaches to Bank Liquidity Management, Economic Review, Federal Reserve Bank of Kansas City. Yiğit, S. (2002), “TCMB Bankalararası Para Piyasası”, TCMB Araştırma Genel Müdürlüğü, Çalışma Tebliğ No: 6. Mishkin, F. (1992), The Economics of Money, Banking and Financial Markets, New York, Harper Collins. 156 www.hedefaof.com www.hedefaof.com 6 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Bankanın gelir ve gider kalemlerini açıklayabilecek, Kârın kalitesini analiz edebilecek, Kârın yeterliliğini analiz edebilecek, Piyasa performansını analiz edebilecek, CAMELS yöntemini kavrayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Özkaynak Kârlılığı (ROE) Gelir Tablosu Varlık Kârlılığı (ROA) CAMELS Yöntemi İçindekiler Giriş Kârlılık Analizi Piyasa Performansının Analizi Performansın Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi 158 www.hedefaof.com Bankalarda Performans Analizi GİRİŞ Finansal piyasanın en önemli aktörlerinden biri olan bankalarda, güven temel esastır. Bu nedenle, diğer işletmelerden daha fazla kişi ve kuruluşu yakından ilgilendirmektedir. Ortaklar dışında, fon tedarikçileri, fon kullanıcıları ve devlet adına denetim ve düzenleme yapan kuruluşlar da banka performansı ile yakından ilgilenmektedirler. Performans, bankaların amaçlarına veya hedeflerine ulaşma düzeyini ifade eder. Bu amaç veya hedefler, müşteri memnuniyetini ve hizmet kalitesini artırmaktan, kârı ve katma değeri maksimum kılmaya kadar uzanan geniş bir yelpazede yer almaktadır. Güvene dayalı bir faaliyet yürütmekte olan bankalarda performans analizi, bankacılık sektörünün ana konularından biridir. Analiz sonuçlarına göre, bankaların başarı sıralaması belirlenmektedir. Her yıl belirlenen sıralamalara göre, özellikle yöneticiler faaliyetlerini değerlendirmekte ve yeni stratejiler geliştirmektedirler. Performans birçok açıdan ölçülebilmektedir. Müşteri memnuniyeti, yönetici etkinliği, kârlılık, verimlilik, katma değer gibi ölçüler sadece bunlardan birkaçını ifade etmektedir. Ancak, özellikle finansal performansın ölçülmesinde bankaların kârlılıkları hâlen ana göstergedir. Halka açık bankalarda piyasa performansı ise özellikle yatırımcı tarafından yakından takip edilmekte olan bir başka performans kriteridir. Performans ölçümünde önemli bir husus, karşılaştırma ölçüsünün belirlenmesidir. Ölçü olmadan başarı veya başarısızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Banka performansının ölçülmesinde esas alınabilecek ölçülere aşağıdakiler örnek olarak verilebilir: • Sektör ortalamaları, • Rakip banka sonuçları, • Banka hedefleri, • Banka geçmiş yıl sonuçları. Bu bölümde kârlılık ve piyasa performansı ölçülerini esas almakla birlikte, bazı performans kriterlerini birleştirerek bütüncül bir bakış açısı sağlayan CAMELS yöntemi de inceleme konusu yapılacaktır. KÂRLILIK ANALİZİ Kârlılık, değişik performans ölçülerine göre hâlen temel bir göstergedir. Kâr, kalite ve tutar olarak yeterli bir seviyede olmalıdır. Bankaların, mevcut faaliyetlerini sürdürmeleri yanında büyümelerini de sağlayacak ölçüde kâr sağlamaları ana hedefleridir. 159 www.hedefaof.com Kâr, güçlü bir özkaynak yapısının ana unsurudur. Dağıtılmayan kârlar, özkaynak kalemi içinde yer almaktadır. Bankaların riske karşı dirençlerinin yanı sıra, borç verme kapasitelerini de kâr tutarı belirlemektedir. Kârın analiz edilebilmesi için öncelikle, kârı oluşturan unsurların anlaşılması gereklidir. Kârın unsurlarına ilişkin bilgiler gelir tablosunda yer almaktadır. Gelir tablosu, bankanın belirli bir dönem itibariyle elde ettiği gelir ve giderler hakkında bilgi veren ve performansını rapor eden tablodur. Kâr analizi, kârın kalitesi ve yeterliliğinin araştırılması suretiyle yapılır. Kârın kalitesi, elde edildiği kaynakları, yeterliliği ise büyüklüğünü ifade eder. Gelir Tablosunun Yapısı Durdurulan faaliyetleri olan bankalar için, bir bankanın gelir tablosu iki bölüme ayrılır: Sürdürülen faaliyetler ve durdurulan faaliyetler. Durdurulan faaliyetleri olmadığı varsayımı altında, bir işletmenin böyle bir ayrım yapmasına gerek bulunmamaktadır. Sadece sürdürülen faaliyetleri bulunan bir bankanın gelir tablosu örneği Tablo 6.1’de sunulmuştur. Tablo 6.1: X Bankasının Gelir Tablosu GELİRLER/GİDERLER I. II. FAİZ GELİRLERİ FAİZ GİDERLERİ III. NET FAİZ GELİRİ/GİDERİ IV. NET ÜCRET VE KOMİSYON GELİRLERİ/GİDERLERİ Alınan ücret ve komisyonlar Verilen ücret ve komisyonlar V. TEMETTÜ GELİRLERİ VI. TİCARİ KÂR/ZARAR (net) Sermaye piyasası işlemleri kârı/zararı Türev finansal işlemlerden kâr/zarar Kambiyo işlemleri kârı/zararı VII. DİĞER FAALİYET GELİRLERİ VIII. FAALİYET GELİRLERİ / GİDERLERİ TOPLAMI IX. KREDİ VE DİĞER ALACAKLAR DEĞER DÜŞÜŞ KARŞILIĞI (-) X. DİĞER FAALİYET GİDERLERİ (-) XI. ÖZKAYNAK YÖNTEMİ UYGULANAN ORTAKLIKLARDAN KÂR/ZARAR XII. VERGİ ÖNCESİ K/Z XIII. VERGİ KARŞILIĞI (±) XIV. DÖNEM NET K/Z 2x08 2x09 2x10 11.449.369 - 5.775.786 11.370.516 -5.830.372 11.050.750 -5.640.180 5.673.583 5.540.144 5.410.570 965.780 1.048.898 1.197.891 1.358.025 - 392.245 1.469.370 -420.472 1.709.200 -511.309 128.351 166.338 45.785 84.162 120.047 392.912 250.800 -40.980 -125.658 520.537 -93.497 -306.993 756.230 -51.340 -311.978 46.000 60.000 65.000 6.897.876 6.935.427 7.112.158 -1.709.042 -1.853.565 -1.585.911 -3.317.181 -3.513.259 -3.671.987 0 0 0 1.871.653 1.568.603 1.854.260 -596.692 -615.205 -678.933 1.274.961 953.398 1.175.327 Faiz gelirleri; kredilerden, zorunlu karşılıklardan, para piyasası işlemlerinden ve menkul değerlerden alınan faizlerden oluşur. 160 www.hedefaof.com Faiz giderleri ise mevduatlara, kullanılan kredilere ve para piyasası işlemleri ile ihraç edilen menkul kıymetlere verilen faiz giderlerinden oluşur. Faiz gelirleri ile faiz giderleri arasındaki fark, net faiz gelirlerini oluşturur. Net faiz gelirleri, bankaların temel performans göstergesidir. Alınan ücret ve komisyon gelirleri, içerisinde gayri nakdi kredilerden alınan ücret ve komisyonlar ana kalemi oluşturmaktadır. Bunun yanında, kredi kartı verme ücreti, kredi kartı yenileme ücreti, kredi kartı komisyonu, hesap hizmet ücreti, havale ücreti, çek defteri ücreti gibi birçok kalem de bu grupta yer almaktadır. Bankanın ödemiş olduğu yukarıdakine benzer kalemler ise, gelir tablosunda verilen ücret ve komisyonlar grubunda yer alır. Temettü gelirleri, bankanın temelde iştirakler, bağlı ortaklıklar, iş ortaklıkları gibi uzun dönemli ortaklık ilişkisi içinde olduğu işletmelerden elde ettiği temettü gelirlerini içerir. Bunun yanında satılmaya hazır finansal varlıklardan, alım satım amaçlı finansal farklıklardan ve gerçeğe uygun değer farkı kâr/zarara yansıtılan finansal varlıklardan elde edilen temettü gelirleri de bu grupta yer alır. Sermaye piyasası işlemleri kârı, türev finansal işlemlerden kâr ve kambiyo kârı, ticari kâr bölümünde yer alır. Ticari kâr bölümü, bankanın sermaye piyasasında, döviz piyasasında, vadeli işlemler piyasasında yapmış olduğu işlemlerin sonuçlarının takip edildiği gruptur. Sermaye piyasası işlemleri kârları, alım satım amaçlı finansal varlıkların, gerçeğe uygun değeri ile değerlemesinden doğan farkların kaydı amacıyla da kullanılır. Alım satımından kâr elde etmek için elde bulundurulan forward, swap gibi türev araçlardan elde edilen kâr/zarar bu bölümde yer alır. Dolayısıyla ticari kâr veya zararı ortaya çıkaran varlıklar, gerçeğe uygun değerle değerlenen varlıklardır. Diğer faaliyet gelirlerinin önemli bir kısmı önceki yıllarda, başta takipteki krediler ile ilgili olmak üzere muhtelif nedenlerle ayrılan karşılık tutarlarından yapılan tahsilat ya da iptallerden kaynaklanmaktadır. Söz konusu gelirlerin geri kalan kısmı ise, iştirak ve bağlı ortaklık satış kârları, maddi duran varlık satış kârları ve çeşitli bankacılık hizmetleri karşılığında müşterilerden elde edilen ücret gelirlerinden oluşmaktadır. Diğer faaliyet giderleri, bankacılık faaliyetlerinin giderlerini kapsar. Personel giderleri, maddi ve maddi olmayan amortisman giderleri, bakım ve onarım giderleri, reklam giderleri, finansal kiralama giderleri, duran varlık satış kârları gibi kalemler bu grupta yer alır. Duran varlık satış kârları kalemi gibi kalemler dışında bu giderler, bankanın genel yönetim giderlerini oluşturur. Kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığı, alacaklardan doğan veya doğması muhtemel olan zararları karşılamak üzere gider yazılan tutarı ifade eder. İhtiyatlılık ilkesi gereği, muhtemel zararlara karşı tedbir almak amacıyla karşılık ayrılır. Karşılıklar, özel ve genel olarak ikiye ayrılırlar. Standart nitelikli krediler ve diğer alacaklar ile yakın izlemedeki krediler ve alacaklar için genel karşılık ayrılır. Tahsil imkânı sınırlı, tahsili şüpheli ve zarar niteliğindeki krediler ve diğer alacaklar için özel karşılık ayrılır. Ekonomik konjonktür ile karşılık tutarı arasında bir ilişki var mıdır? Özkaynak yöntemi, bir değerleme yöntemidir. Özellikle, iştirak niteliğindeki yatırımların değerlemesinde kullanılır. İştirakler niteliğindeki yatırımların özkaynağında meydana gelen artış ve azalışa göre, bankanın yatırım tutarı da artırılır veya azaltılır. Bu kapsamda, iştiraklerin kâr nedeniyle özkaynağında meydana gelen artıştan, bankaya yatırım oranına göre düşen pay, banka gelir tablosunda ayrı bir kalemde açıklanır. 161 www.hedefaof.com Kârın Kalitesinin Analizi Kârın kalitesi, kârın hangi kaynaktan elde edildiğini ifade etmektedir. Bankalarda, gelir tablosunda görüldüğü gibi aşağıdaki gelir ve gider kaynakları bulunmaktadır: • Net Faiz Geliri/Gideri • Net Ücret ve Komisyon Gelirleri/Giderleri • Temettü Gelirleri • Ticari Kâr/Zarar • Diğer Faaliyet Gelirleri Söz konusu unsurların toplamı olan “Faaliyet Gelirleri/Giderleri Toplamı” bankaların faaliyet türlerine göre kâr/zararlarını gösterir. Bankaların faaliyet türlerine göre kâr/zararlarını analiz edebilmek için, “Faaliyet Gelirleri/Giderleri Toplamı” kalemi 100 kabul edilir ve diğer gelir gider unsurlarının bu kaleme göre ağırlıkları hesaplanır. X bankasının kârının oluşumuna Tablo 6.2’de yer verilmiştir. Tablo 6.2: X Bankasının Kâr Oluşumu GELİRLER/GİDERLER 2x09 2x10 165 -83 164 -84 155 -79 I. II. FAİZ GELİRLERİ FAİZ GİDERLERİ III. NET FAİZ GELİRİ/GİDERİ 82 80 76 IV. NET ÜCRET VE KOMİSYON GELİRLERİ/GİDERLERİ 14 15 17 Alınan ücret ve komisyonlar Verilen ücret ve komisyonlar 20 -6 21 -6 24 -7 V. TEMETTÜ GELİRLERİ 2 2 1 VI. TİCARİ KÂR/ZARAR (net) 1 2 6 4 -1 -2 8 -1 -4 11 -1 -4 1 1 1 Sermaye piyasası işlemleri kârı/zararı Türev finansal işlemlerden kâr/zarar Kambiyo işlemleri kârı/zararı VII. DİĞER FAALİYET GELİRLERİ VIII. FAALİYET GELİRLERİ / GİDERLERİ TOPLAMI 100 100 100 IX. X. XI. KREDİ VE DİĞER ALACAKLAR DEĞER DÜŞÜŞ KARŞILIĞI (-) DİĞER FAALİYET GİDERLERİ (-) ÖZKAYNAK YÖNTEMİ UYGULANAN ORTAKLIKLARDAN K/Z -24 -47 0 -27 -51 0 -22 -52 0 XII. VERGİ ÖNCESİ K/Z 26 23 26 XIII. VERGİ KARŞILIĞI (±) -8 -9 -10 XIV. DÖNEM NET K/Z 18 14 17 162 www.hedefaof.com 2x08 Bankanın beklendiği gibi en yüksek kâr elde ettiği kaynak net faiz geliridir. Net faiz gelirlerindeki büyüklük ve istikrar bankalar için en istenen durumdur. Ancak, net faiz gelirlerinin kâra katkısı her yıl azalmıştır. Bunun yerine, net ücret ve komisyonların ve ticari kâr/zararın kâra katkısı artmıştır. Türkiye’de geçen yılın en büyük dört bankası hangileridir? Sıralamada meydana gelen farklılıkların nedeni nedir? Grafik 6.1, X bankasının faaliyet kârında üç yıl boyunca az miktarda da olsa bir artış yaşandığını göstermektedir. Bankanın faaliyet kârının istikrarlı olduğu gözlemlenmektedir. Net faiz gelirleri azalırken, faaliyet kârında yaşanan bu istikrar, yukarıda da bahsedildiği üzere, net ücret ve komisyonlardaki ve ticari faaliyetlerinden elde edilen kârlardaki artıştan kaynaklanmıştır. Banka, net faiz gelirlerinde yaşanan azalmayı diğer faaliyetlerindeki kâr artışı ile kapatmış görünmektedir. Grafik 6.1: Banka Kârı ve Bileşenleri Bankanın istikrarlı olmasını beklediğimiz net faiz gelirlerindeki azalışı daha yakından analiz etmemiz gereklidir. Net faiz gelirleri hem tutar olarak hem de kâra katkısı bakımından bir azalış göstermektedir. Net faiz gelirleri, faiz gelirleri ve faiz giderleri kalemlerinden oluşmaktadır. Grafik 6.2: Net Faiz Gelirleri Faiz gelirleri, her iki yılda da azalış göstermiştir. Ancak, 2x10 yılında azalış daha yüksek gerçekleşmiştir. Faiz giderlerinde ise, 2x09 yılında bir artış olmasına rağmen, 2x10 yılında bu artışı da telafi edecek bir düşüklük görülmektedir. Faiz gelirlerinde ve giderlerinde genel olarak yaşanmakta olan bu azalış eğilimi, genel ekonomik koşullar gereği olabileceği gibi artan rekabetin de bir sonucu olabilir. 163 www.hedefaof.com Faiz oranlarında genel olarak yaşanmaya başlayan düşüş eğilimi, bankanın fon maliyet ve getirisiyle doğrudan ilgilidir. Özellikle yavaşlama eğilimindeki bir ekonomide, net faiz gelirlerinde bir azalış ile karşılaşılması olağan bir durumdur. 2x09 yılında faiz gelirlerinde yaşanan azalışa rağmen, faiz giderlerinin artması daha detaylı araştırma yapılmasını ve sektörel hareketlerinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmasına rağmen bu durumun, bankanın aktif/pasif yapısından kaynaklanabilme ihtimali unutulmamalıdır. Mevduat ve kredilerin vade yapıları, ekonomik hareketlere tepki sürelerini değiştirebilmektedir. Artan rekabet özellikle küçük bankaların daha yüksek faiz giderine katlanarak mevduat toplamalarına yol açabilmektedir. Net faiz giderlerindeki azalış değerlendirilirken, bu durum da düşünülmelidir. Bankanın, net ücret ve komisyon gelirleri/giderleri ve ticari kârları, kâr içindeki payını her yıl arttırmıştır. Net ücret ve komisyonlardaki artışlar, bankacılık faaliyetleri açısından riski düşük olması nedeniyle oldukça istenen bir durumdur. Ancak, bu ücret ve komisyonların devamlılığının incelenmesinde fayda bulunmaktadır. Bazı durumlarda, ücret ve komisyonlara yasal sınırlar getirilebilmektedir. Ticari kârlar ise, finansal varlıklara ve türev araçlara yapılan yatırımlardan elde edilen kârlılığı göstermektedir. Fonların krediler yerine, bu tür faaliyetlere yönlendirilmesi de bir tercihi yansıtmaktadır. Bu tercih ekonomik koşullardan meydana gelebileceği gibi, banka tercihi de olabilir. Garfik 6.3: Faaliyet gelirleri, net kâr karşılaştırması Faaliyet gelirleri ile dönem net kârını incelediğimizde, faaliyet gelirlerindeki istikrarın dönem net kârında yaşanmadığı söylenebilir (Grafik 6.3). Dönem net karı 2x09 yılında azalmış, 2x10 yılında ise 2x08 yılını yakalamamakla birlikte artış göstermiştir. İki kar tutarındaki bu farklılığın nedeni, diğer faaliyet giderlerindeki artış ile kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığındaki değişimden kaynaklanmaktadır. 2x09 yılında, dönem net kârında meydana gelen azalışın iki nedeni, diğer faaliyet giderleri ile kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığındaki artış olarak ortaya çıkmaktadır. Kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılıklarındaki 2x10 yılındaki azalış, dönem net kârının toplanma eğilimini ortaya çıkaran ana neden olmaktadır. Kredi ve diğer alacaklar değer düşüklüğü karşılığındaki artış, net faiz gelirindeki azalışta belirttiğimiz ekonomik konjonktür temelli azalışı da teyit etmektedir. Kârın Yeterliliğinin Analizi Gelir tablosu, sadece kâr tutarını ve bunun kaynaklarını açıklar. Ancak, önemli olan bu kâr tutarının yeterli olup olmadığıdır. Bir banka tarafından elde edilen kârın yeterli, ölçülü ve doyurucu olup olmadığı değerlendirilirken, kullanılan sermayenin fırsat maliyetleri, genel ekonomik konjonktür, aynı sektördeki benzer işletmelerin kâr oranları ve bankaların kâr hedefleri gibi faktörleri değerlendirmek gerekir (Akgüç,2009). 164 www.hedefaof.com Bankaların performansının ortaya konmasındaki temel ölçü, yeterliliklerin ölçülmesidir. Yeterlilik ölçüsü ise, kâr tutarının işletmeye konan değerlerle mukayesesi suretiyle yapılmaktadır. Bu mukayese, bankaların sıralamasını belirleyen temel ölçülerden biri hâline gelmektedir. Özkaynak Kârlılığı Kârın büyüklüğü, tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Kârın, elde edilmesi için ortaklar tarafından koyulan sermaye ile karşılaştırılması gereklidir. Ortaklar tarafından koyulan değerleri oluşturan özkaynaklar kalemi bir girdi, kâr kalemi ise, bu girdinin çıktısı niteliğindedir. Özkaynak ve kâr kaleminin mukayesesi suretiyle, özkaynak kârlılığı oranı (ROE, Return on Equity) hesaplanır. Özkaynak Kârlılığı (ROE)= öâı Özkaynaklar Oran, özkaynak verimliğini göstermektedir. Yatırımcılar (ortaklar), bu oranın yüksek olması beklentisi içindedirler. Yatırımcılar, temelde alternatif yatırım araçlarının kazançları ile bu oranı mukayese ederler. Oran, işletmelerin sektör ve ekonomideki yerlerinin belirlenmesinde kullanılan bir oran niteliğine sahiptir. Ancak şu bilinmelidir ki, özkaynak tutarı, tarihi değerleri göstermektedir. Özkaynakların piyasa değerleri ise çoğu zaman tarihi değerlerinin oldukça üstündedir. Bu nedenle, borsaya kote işletmelerde, özkaynakların piyasa değerlerinin esas alınması, oranın, alternatif yatırım araçları ile karşılaştırılmasında daha doğru sonuçlar verecektir. Oranda yer alan özkaynak tutarı, dönembaşı, dönemsonu veya dönem ortalama tutarını ifade edebilmektedir. Hesaplamalarda çoğunlukla dönemsonu tutarının alındığı görülmektedir. Ancak, dönembaşı ve dönemsonu tutarının çok farklı olması durumunda, ortalama tutarın alınması daha doğru olacaktır. Özkaynak kârlılığı, birim özkaynak tutarı başına elde edilen kârı ortaya koyar. Orandaki kâr tutarı, net kâr tutarını ifade eder. Ancak, gelir tablosundaki net faiz geliri/gideri ve faaliyet gelirleri/giderleri gibi kalemler de oranda kullanılabilir. Örnek; X bankasının ve bankaların tümünün yer aldığı sektörün ortalama verileri aşağıdaki gibidir. 2x08 2x09 2x10 Dönem Net Kârı 1.175.327 953.398 1.274.491 Özkaynaklar 9.500.000 10.300.000 10.300.000 Özkaynak Kârlılığı % 12 9 12 Sektör Ortalaması % 11 6 8 Banka 2x08 yılında, birim sermaye başına %12 kazanç elde etmiştir. 2x09 yılında bu %9’a düşmüştür. Ancak 2x10 yılında banka 2x08 seviyesine tekrar ulaşmış ve %12 kazanç elde etmiştir. 2x09 yılında, bankanın hem özkaynak tutarı artmış hem de kâr tutarı azalmıştır. Bu durum özkaynak kârlılığında önemli bir düşme meydana getirmiştir. 2x10 yılında ise, kâr tutarı 2x08 yılının üstüne çıkmış ancak, özkaynaklardaki artış, oranın 2x08 yılı üstüne çıkmasını engellemiştir. 165 www.hedefaof.com Grafik 6.4: Banka ve sektör özkaynak kârlılığı oranları Oranların, bankacılık sektörü ile karşılaştırılması daha yararlı bilgiler sağlayacaktır. Banka, her dönemde sektörün üstünde bir özkaynak kârlılığı ile çalışmaktadır. Özkaynak kârlılığı bakımından banka, sektöre paralel hareket etmektedir. 2x09 yılı, bankacılık sektöründe özkaynak kârlılığında bir azalışı, 2x10 yılında ise bir artışı işaret etmektedir. Ancak banka, sektörden oldukça iyi durumdadır. 2x09 yılında sektöre göre daha az bir azalış yaşamıştır. 2x10 yılında ise, sektörün üstünde bir özkaynak kârlılığına ulaşmıştır. Grafik 6.4’te de görüleceği gibi banka ile sektör arasındaki fark da gittikçe artmaktadır. Varlık Kârlılığı Özkaynak kârlılığı oranı, sadece ortaklar açısından kârın yeterliliği üzerinde durmaktadır. Oysaki işletmeler özkaynak dışında yabancı kaynak da kullanmak durumundadırlar. Toplam kaynak verimliliğinin ortaya konması için varlık kârlılığına (Return on Assets, ROA) bakılmalıdır. Varlık kârlılığı, dönem net kârının, varlık toplamına bölünmesi suretiyle hesaplanır. Varlıkların Kârlılığı= Dönem Kârı Toplam Varlıklar Varlık kârlılığı (Return on Assets, ROA), varlıkların kâr yaratma kapasitesini ölçmede kullanılan bir orandır. Bankanın varlıklarının toplamı ve dağılımı, yatırım kararlarının sonucu oluşmaktadır. Oran, varlıkların yeteri kadar getiri sağlayıp sağlamadığını ortaya koyarak, varlıkların verimliliğini ölçmektedir. Getiri sağlamayan varlıklar, oranı olumsuz etkiler. Bu nedenle bankaların getiri sağlamayan varlıkları azaltması temel bir politikadır. Oranda yer alan varlık tutarında, çoğunlukla dönemsonu tutarının alındığı görülmektedir. Ancak, dönembaşı ve dönemsonu tutarının çok farklı olması durumunda, ortalama tutarın alınması daha doğru olacaktır. Dönem net kârı yerine, gelir tablosundaki ara toplamlar da kullanılabilir. Bu nedenle, bankalar arasında karşılaştırma yapılırken kâr ve varlık tutarlarının neyi ifade ettiği mutlaka belirtilmelidir. Varlık kârlılığı, birim varlık tutarı başına elde edilen kârı ortaya koyar. 166 www.hedefaof.com Örnek; X bankasının ve bankacılık sektörünün ortalama verileri aşağıdaki gibidir: 2x08 1.175.327 Dönem Net Kârı Varlıklar 2x09 953.398 2x10 1.274.491 36.000.000 36.000.000 50.000.000 Varlık Kârlılığı (%) 3,2 2,6 2,5 Sektör Ortalaması (%) 2,9 2,5 2,6 Bankanın varlık kârlılığı, 2x08 yılından itibaren sürekli düşmüştür. İşletme, varlıklarını verimli olarak kullanamamıştır. 2x08 ve 2x09 yılında varlık toplamları işletmede aynıdır. Özkaynak tutarı ise artmıştır. Bu yabancı kaynakların artış göstermesi anlamına gelmektedir. 2x10 yılında ise, varlık kârlılığı % 2,5 düzeyine düşmüştür. Varlık toplamlarında ise, yabancı kaynak kökenli bir artış yaşanmıştır. Yabancı kaynaklardaki artış, özkaynak verimini yükseltmesine rağmen, varlık kârlılığın azaltmıştır. Hatta işletmenin varlık verimliliği, sektörün altına düşmüştür. Bir başka ifade ile işletme varlıklarını verimli kullanmamıştır. Varlık başına getirisini artıramamıştır. Grafik 6.5: Banka ve sektör varlık kârlılığı oranı PİYASA PERFORMANSI ANALİZİ Piyasa performansı analizi, hisse senetleri borsaya kote bankaların, piyasa değerlerinin analizini içerir. Bankaların hisse senetlerinin değeri, bir başka ifade ile bankaların değeri, diğer bazı kalemlerle karşılaştırılmaktadır. Bu yolla, hisse senetlerinin değerinin performansı analiz edilmektedir. Bankaların yürüttüğü tüm faaliyetlerin, hisse senetlerinin değerine yansıması beklenen bir durumdur. Performas analizi ile, bu yansımanın ne ölçüde gerçekleştiği ve hisse senetlerinin aşırı veya düşük değerlenip değerlenmediği ortaya konmaya çalışılır. Banka yönetimlerinin bir görevi de, bankanın piyasa değerini takip etmek ve bu değerin gerçeğe uygun şekilde gerçekleşmesini sağlamaktır. Analizde kullanılacak oranlar, piyasa değerinin; defter değeri, yeniden tesis değeri, satışlar, çalışan sayısı gibi birçok kaleme bölünmesi suretiyle hesaplanmaktadır (Karapınar ve Zaif, 2012). Bu bölümde sadece iki oran ele alınacaktır. Piyasa Değeri/ Defter Değeri Oranı Piyasa değeri/Defter değeri oranı, bankanın piyasa değerinin muhasebe kayıtlarına göre tespit edilen değerine bölünmesi suretiyle hesaplanır. Oran, bankanın gelecekteki kazanma gücünün muhasebeye yansımayan kısmını gösterir. Piyasa değeri, borsa değeri olabileceği gibi, bugünkü değere dayalı yöntemlere göre tespit edilmiş değer de olabilir. Çoğunlukla piyasa değeri olarak borsa değeri esas alınmaktadır. Defter değeri, bankanın varlıkları ile borçları arasındaki farkı ifade eder ve bilanço üzerinden tespit edilir. Oran aşağıdaki şekillerde formüle edilmektedir; 167 www.hedefaof.com = Piyasa Değeri Defter Değeri Oranın hesaplanmasında, her bir hisse senedinin piyasa değeri de kullanılabilir. Bu durumda, defter değerinin de hisse başına hesaplanması gereklidir. Her bir hisse senedinin defter değeri, bankanın varlıklarından, borçları indirildikten sonra bulunan özkaynak tutarının, toplam hisse senedi sayısına bölünmesiyle bulunur. Piyasa değeri, işletmeye ilişkin tüm beklentilerin yansıdığı değeri ifade eder. Defter değeri ise, özkaynak sahiplerinin, bankaya koydukları değeri raporlar. Defter değeri, geçmişe yönelik bir ölçü oluşturur. Değerin tespitinde kullanılan değerleme ilkeleri, oranı etkileyen en önemli hususlardan biridir. Defter değerinin belirlenmesinde kullanılan muhasebe ilkelerinin, temel alınacak banka ile değerlemesi yapılacak bankada aynı olması gereklidir. Piyasa değeri/Defter değeri oranı özellikle sabit duran varlıkları yüksek olan sektörlerde kullanılmaktadır. Ayrıca finansal hizmet sektöründe, bankacılıkta, firmaların aktif değerlerinin piyasa değerlerine daha yakın olması nedeniyle, sıkça kullanılan bir yöntemdir. Zarar eden bankalar içinde uygulanması bu yöntemin avantajlarından birisidir (İvgen: 2003) Örnek, X Bankasının, rakip bankanın ve sektörün verileri aşağıdaki gibidir. Sektör Ortalama Rakip Banka X Bankası Varlıklar Toplamı 900.000.000 55.400.000 50.000.000 Borçlar Toplamı 700.000.000 42.000.000 39.700.000 Defter Değeri 200.000.000 13.400.000 10.300.000 Piyasa Değeri 520.000.000 29.480.000 24.000.000 2,6 2,2 2,33 PD/DD Oranı X bankası ve gerekse Rakip Banka sektör ortalamalarını etkileyebilecek büyüklükte olmayan, sektörün küçük bankalarıdır. X Bankasının oranı, rakip bankanın üstünde, ancak, sektörün altında bir orana sahiptir. Sektördeki firmaların ortalama değeri, defter değerlerinden 2,6 kat daha fazladır. X Bankasının “PD/DD” oranı, bankanın, sektörün altında bir piyasa değerine sahip olduğunu göstermektedir. X bankasının, ROE ve ROA oranları bilindiği gibi sektörün üstünde oranlardı. Bu oranlarla, PD/DD oranı karşılaştırıldığında, X Bankasının, kârlılık oranları yüksek olmasına rağmen, değerinin düşük olduğu anlaşılmaktadır. Fiyat/Kazanç Oranı Fiyat/Kazanç oranı, bankanın piyasa değerinin (hisse senedi fiyatının), hisse başına kâr tutarına bölünmesi suretiyle bulunur. çı= Hisse Senedinin Piyasa Değeri Hisse Başına Kâr Tutarı Hisse başına kâr, ortaklara dağıtılan kâr tutarını (temettü tutarını) içermektedir. 168 www.hedefaof.com Oran, bir hisse senedi karşılığında elde edilecek kâr payı için, yatırımcının ne kadar ödemesi gerektiğini gösterir. Sermaye sahiplerinin sermayelerini yatırdıkları hisse senetlerinden, bekledikleri kârı hesaplamakta kullanılan orandır. İşletme tarafından elde edilen kârın tümünün dağıtılması varsayımı altında, yatırımcının temettü yoluyla, hisse senedine yaptığı yatırımı kaç yıl içerisinde geri alacağını bu oranla hesaplamak mümkündür. Oranın yüksek olması, hisse senedinin değerinin (fiyatının) yüksek olduğuna, düşük olması ise, hisse senedin değerinin düşük olduğuna işaret eder. Yüksek bir oran, işletmenin piyasa değerinin şişmesi gibi bir algı oluşturabilir. Hisse başına kâr tutarı arttıkça, piyasa değeri de artacak ve dolayısıyla oran değişmeyecektir. Fiyat/Kazanç oranı, hisse senedi fiyatı ile bankanın kazanma gücünü karşılaştırır. Fiyat/kazanç oranı hakkında yorum yapabilmek için mutlaka, sektör ortalaması ile benzer kurumların oranlarının karşılaştırılmasına dikkat etmek gereklidir. Bu karşılaştırmalarla, bankanın performansı hakkında daha sağlıklı yorumlar yapılabilir. Fiyat/kazanç oranı, bilinen ve çok kullanılan bir yöntem olmasına rağmen yanıltma payı fazladır. Oranı, büyük ölçüde kârlardaki istikrar ve temettü dağıtım oranındaki değişiklikler etkiler. Kâr tutarı esas alındığı için kârın oluşma aşamasındaki değerleme ilkeleri önem kazanır. Karşılaştırma yapılacak bankaların aynı değerleme ilkelerini kullanmış olmalarına dikkat edilmelidir (Karapınar ve Zaif, 2012). Örnek: Sektör F/K Oranı 6 Rakip Banka 5,5 X Bankası 4 X Bankasının F/K oranı, sektörün ve rakip bankanın altındadır. Bu durum, piyasa değerinin düşük olmasından veya kâr tutarının yüksek olmasından kaynaklanıyor olabilir. “PD/DD” oranı X bankasında düşük bir düzeydeydi, bu durum, F/K oranını da açıklayıcı bir etmendir. Yatırımcılar açısından X Bankası hisseleri ucuz, bir başka ifade ile yatırım yapılabilir durumdadır. Türkiye hisse senetleri borsaya kote beş bankanın “PD/DD” ve “F/K” oranlarını bulunuz. PERFORMANSIN ÖLÇÜLMESİNDE CAMELS YÖNTEMİ CAMELS, ticari bankaların genel olarak performansını değerlendirmek için geliştirilmiş bir risk analizi sistemidir (Rose and Hudgins, 2010). Amerika Birleşik Devletleri’nde bankaların riske dayanan genel görünümlerinin belirlenmesinde ve uzaktan gözetim faaliyetlerinde yaygın kullanılan bir değerlendirme ve derecelendirme sistemidir (Canbaş ve Doğukanlı, 2007). Yöntem, finansal oranları birleştirilerek bir sonuç elde edilmesine dayanmaktadır. Oranlar, altı grup altında toplanmakta ve sonuçta bu oranlara dayanan bir puan hesaplanmaktadır. Bu hesaplanan puana dayalı olarak da işletmenin performansı veya riski ortaya koyulmaktadır. Yöntem, CAMELS ismini, analiz ettiği 6 konunun baş harflerinden almaktadır. 169 www.hedefaof.com Tablo 6.3: CAMELS Değerlendirilmesinde Kullanılabilecek Oranlar (Kaya,2001) C (Capital) Sermaye Yeterliliği % E (Earnings) Kârlılık % Sermaye Standart Rasyosu + + Net Dönem Kârı/Ortalama Toplam Aktifler Vergi Öncesi Kâr/Ortalama Toplam Aktifler Net Dönem Kârı/Ortalama Özkaynaklar Döviz Pozisyonu/Özkaynak - Net Dönem Kârı/Ortalama Toplam Aktifler (Özkaynak + Kâr)/Toplam Aktifler + + Toplam Gelirler/Toplam Giderler + A (Asset) Varlık Kalitesi % + + L (Liquidity) Likidite Durumu % Duran Aktifler/Toplam Aktifler - Likit Aktifler / Toplam Aktifler + Takipteki Krediler/Toplam Krediler - + (İştirakler+Bağlı Değerler+Sabit Kıymetler)/Toplam Aktifler M (Management) Yönetim Kalitesi % Şube Başına Net Kâr - Yabancı Paralı Likit Aktifler/Yabancı Paralı Pasifler Net Çalışma Sermayesi/Toplam Aktifler + Faaliyet Gideri/Toplam Aktif - Takipteki Krediler/Toplam Krediler - S (Sensitivity to Market Risk) Piyasa Riskine Duyarlılık % Menkul Kıymetler Cüzdanı/Toplam Aktifler Menkul Kıymetler Cüzdanı/Toplam Krediler Yabancı Paralı Aktifler/Yabancı Paralı Pasifler Döviz Pozisyonu/Özkaynak Net Faiz Geliri/Toplam Aktifler + - Döviz Pozisyonu, yabancı paralı aktiflerden yabancı paralı pasiflerin düşülmesi suretiyle bulunur. CAMELS analizinin işlem basamakları aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir: a. Bankanın, her grup altındaki oranları hesaplanır. b. Analiz edilen bankalar grubunun oranları hesaplanarak ortalama değerler hesaplanır. Bu değerler, referans değerleri oluşturur. c. Referans değerlere göre, her bankanın değerleri hesaplanır. Yukarıdaki referans değere göre, her bir bankanın sıralaması belirlenir. Oranların yanında yer alan (+) ve (-), ilişkinin yönünü belirler. Bazı oranların artması, bazı oranların ise azalması, performans artışı anlamına gelmektedir. Örneğin, 100 kabul edilen referans değerde, bankanın değerinin 96 çıkması, eğer ilişkinin yönü (-) ise olumlu kabul edilir ve buna göre banka sıralaması yapılır. Buna göre, en düşük değer, en iyi banka, en yüksek değer en kötü banka anlamına gelir. d. Yapılan sıralamalara göre, her bir orana 1-5 arası bir ölçek üzerinden rating notu verilir. “1” en iyi notu, “5” ise en kötü notu ifade eder. e. Her bir oran ve grubun toplam içindeki payını tamamen analist belirler. Her oranın ve grubun ağırlığı eşit olarak belirlenebilir. f. Her bir grubun notu toplanarak, bankanın genel rating notu belirlenir. g. Bulunan nota göre, banka değerlendirilir. h. Bankanın genel notu 1 ile 5 arasındadır. Bu notların neyi ifade ettiği Tablo 6.4’de açıklanmıştır. 170 www.hedefaof.com Tablo 6.4: Rating Notları ve Analizi Rating Notu 1 2 3 4 5 Rating Analizi Güçlü performansı gösterir ve en iyi rating notudur. Banka aşırı güçlü bir yapıya sahiptir Tatmin edici performansı gösterir. Banka temel olarak iyi bir yapıya sahiptir. Ortalama performansı gösterir. Bankanın düzeltilebilir mali ve yönetsel problemleri mevcuttur. Kötü performansı gösterir, performans ortalamanın altındadır. Banka mali ve yönetsel olarak aşırı kırılgan bir yapıya sahiptir. Güçlü olmayan performansı gösterir ve en kötü rating notudur. Bankanın yoğun mali ve yönetsel problemleri vardır. Batma riski yüksektir. Sermaye Yeterliliği Bankanın sermayenin yeterlilik düzeyi bu grupta incelenir. Güçlü sermaye, bankanın risklere karşı dayanma gücünü ortaya koyar. Bankacılık faaliyetlerinin temelinde, toplanan mevduatın, kredi olarak kullandırılması veya menkul kıymetlere yatırılması yatmaktadır. Kredilerin geri dönmemesi veya yatırımların getirisinin istenen düzeyde olmaması, bankalar için önemli riskleri oluşturmaktadır. Bu nedenle, bankaların sözkonusu riskleri karşılayabilecek sermaye yeterliliğine sahip olmasını gerektirmektedir. Sermaye yeterliliği, 4 oran üzerinden ölçülmektedir. Bu oranların biri dışında, diğerlerinin artması, bankanın performansına olumlu katkı sağlamaktadır. Ancak, Döviz Pozizyonu/Özkaynak oranın azalması istenen bir durumdur. Bu oranın artması, bankanın riskini artırmakta, bir başka ifade ile performasını azaltmaktadır. Varlık Kalitesi Varlıkların kalitesi, bankanın varlıklar bölümünün analizi içerir. Bankanın temel amacı kredi vermek ve verdiği kredileri tahsil edebilmektir. Tahsil edilemeyen krediler, bankanın maliyetini artıran bir unsurdur. Batık kredilerin olmaması için, kredi verirken iyi bir istibarat yapılması, uygun kefil ve/veya teminat alınması gereklidir. Buna rağmen alınamayan krediler varsa, bunların tahsilatının, hukuksal takiple en az masrafla en kısa sürede sonlandırılması maliyeti azaltıcı bir unsurdur. Bankanın, kaynaklarını, duran varlık niteliğinde, gelir getirmeyen varlıklara bağlaması etkinliğini düşürmektedir. Bu nedenle, duran varlıkların varlıklar içerisindeki payının artması etkinlik azalışı anlamına gelmektedir. Yönetim Kalitesi Yönetimin kalitesi çok farklı şekilde ölçülebilir. Ancak burada kalite, elde edilen kâr ile ölçülmektedir. Şube başına veya personel başına kârın arttırılması bir kalite ölçüsü olarak ele alınmaktadır. Takipteki kredilerin artması, varlık kalitesini bozduğu gibi banka kârlılığını da olumsuz etkilemektedir. Yönetim kalitesi ile ilgili belki de en önemli ölçü faaliyet giderlerinin büyüklüğüdür. Amaç en az faaliyet gideri ile faaliyetleri yürütmektir. Gelir tablosunda “Diğer Faaliyet Giderleri” bölümü, faaliyet giderlerini kapsamına almaktadır. Kârlılık Kârın yüksek olması, bankanın performansının iyi olması anlamına gelmektedir. Kârlılık analizi, yukarıdaki bölümde incelendiği üzere, kârın yeterliliğinin ve kalitesinin analizi anlamına gelmektedir. Bu bölümde yer alan ilk iki oran, varlık kârlılığı oranlarıdır. Üçüncü oran, özkaynak kârlılığıdır. Son oran ise, kârın kalitesine ilişki bir gösterge niteliğindedir. Bankanın, amacı daha az giderle aynı düzeyde kârı sağlayabilmektir. 171 www.hedefaof.com A B Toplam Gelirler 200 250 Toplam Giderler (100) (150) Kâr 100 100 Kâr Marjı (Kâr/Toplam Gelirler) %50 %40 2 1,33 Toplam Gelirler/Toplam Giderler Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, iki banka da aynı tutarda kâr elde etmiştir. Ancak, A bankasının kâr marjı %50, B bankasının %40’tır. A bankası, gelirlerinin daha büyük bir kısmını kâra dönüştürmektedir. Buna uygun olarak toplam gelirler/toplam giderler oranı A bankasında daha yüksek çıkmaktadır. Likidite Durumu Bankaların en önemli sorunu, likidite yetersizliği nedeniyle mevduat sahiplerinin isteklerini zamanında karşılayamamalarıdır. Mevduat sahiplerinin alacaklarının ödenememesinin piyasada oluşturacağı panik havası, bankaların iflası anlamına gelmektedir. Likit varlıkların ve çalışma sermayesinin fazlalığı, ödememe riskini ortadan kaldırır. Yabancı paralı pasifler, bankaların, döviz kuru riskini ortaya koyar. Bunların ödenmesi amacıyla, elde bulundurulan yabancı paralı likit aktifler bu riski azaltıcı bir unsurdur. Piyasa Riskine Duyarlılık Bankaların finansal yapısı ve performansı, döviz kuru, faiz ve menkul kıymet piyasasındaki değişimlere karşı duyarlıdır. Piyasa riski olarak adlandırılan bu değişkenler, bankaların finansal yapı ve performansını doğrudan etkilemektedirler. Bu gruptaki oranlar, piyasada meydana gelen değişimlere, bankanın ne ölçüde açık olduğunu göstermektedir. Oranların artması, bankanın performansını azaltıcı bir unsur olarak değerlendirilir. 172 www.hedefaof.com Özet Burada ençok, defter değeri ve temettü tutarı kullanılmaktadır. PD/DD oranı, hisse senedini piyasa değerinin, defter değeri ile mukayesesi suretiyle hesaplanır. Bankanın hisse senedinin, defter değerinin kaç katı olduğunu gösterir. F/K oranı, hisse senedi değerinin, temettü tutarı ile mukayeyesi yoluyla bulunur. Oran, temettü yoluyla, hisse senedine yapılan yatırımın kaç yıl içerisinde geri alınacağını gösterir. Gelir tablosu, belirli bir dönem itibariyle bankanın performansını gösteren bir tablodur. Tablo, bankanın gelir ve giderlerini, elde edilen kaynaklar itibariyle raporlar. Kârın kalitesi elde edilen kaynağa göre değişmektedir. Net faiz geliri/gideri, net ücret ve komisyon gelirleri/giderleri, temettü gelirleri, ticari kâr/zarar ve diğer faaliyet gelirleri bankanın ana kâr kalemlerini oluşturur. Kârın kalitesi, bankanın karın hangi kalemlerden oluştuğunun ortaya konması sürecidir. CAMELS, bankaların performans analizi için geliştirilmiş bir risk analiz yöntemidir. Yöntem, finansal oranları birleştirilerek bir sonuç elde edilmesine dayanmaktadır. CAMELS yönteminde, sermaye yeterliliği, varlık kalitesi, yönetim kalitesi, kârlılık, likidite durumu ve piyasa riskine duyarlılık analiz edilmektedir. Oranlar, bu altı grup altında toplanmakta ve sonuçta bu oranlara dayanan bir puan hesaplanmaktadır. Bu hesaplanan puana dayalı olarak da işletmenin performansı veya riski ortaya koyulmaktadır. Kâr tutarı tek başına bir şey ifade etmemektedir. Kârın, mutlaka, bu kârı elde etmek için işletmeye konulan değerlerle mukayese edilmesi gereklidir. Kârın, işletmeye konulan toplam değeri gösteren varlıklarla mukayese edilmesi varlık kârlılığı (ROA) olarak ifade edilmektedir. Kârın özkaynaklarla, mukayesesi ise özkaynak kârlılığını (ROE) göstermektedir. Hisse senedi borsaya kote olan bankaların, performansını analizi, hisse senedi değerlerinin, diğer bazı değerlerle mukayesesi ile yapılmaktadır. 173 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Bankaların temel performans aşağıdakilerden hangisidir? 6. Tablodaki X bankasına ait verilere göre Özkaynak Kârlılığı oranı seçeneklerden hangisidir? göstergesi a. Krediler b. Net faiz gelirleri c. Temettü Gelirleri d. Kambiyo İşleri Kârı Dönem net kârı 1.800 Toplam varlıklar 25.000 Toplam borçlar 12.000 e. Sermaye Piyasası İşlemler Kârı a. 0,14 2. Sektör Fiyat/Kazanç oranının 3 olması varsayımı altında net kârı 1.800, hisse senedi sayısı 2.000 adet olan bir bankanın birim hisse senedi değeri kaç olur? b. 0,15 a. 0,9 e. 6,6 b. 1,8 c. 2,2 7. Varlık kârlılığı ile ilgili olarak aşağıda söylenenlerden hangisi yanlıştır? d. 2,7 a. Birim aktif başına net kârı ölçmektedir. e. 3,5 b. Varlık kârlılığı kârın yeterliliğinin ölçümünde kullanılır. c. 0,48 d. 2,08 3. Bir bankanın gelir tablosunda aşağıdakileri kalemlerden hangisi yer almaz? c. Dönem net kârının, toplam bölünmesi ile hesaplanır. a. Ticari Kâr varlıklara d. Yüksek oranda borç kullanan firmaların varlık kârlılığı oranı yüksek olur. b. Mevduatlar c. Faiz Giderleri e. Bankalar tarafından elde edinilmiş varlıkların etkin kullanıldıklarının ölçüsüdür. d. Diğer Faaliyet Gelirleri 8. Aşağıdakilerden hangileri Piyasa Değeri/ Defter Değeri oranını hesaplamak için gerekli verilerdendir? e. Verilen Ücret ve Komisyonlar 4. CAMELS analizinde aşağıdakilerden hangisinin artışı, performansa olumsuz etki eder? I. Hisse senetleri piyasa değeri a. Şube Başına Kâr II. Özkaynaklar b. Likit Aktifler/Toplam Aktifler III. Toplam Borçlar c. Takipteki Krediler/Toplam Krediler IV. Dönem Net Kârı d. Net Dönem Kârı/Ortalama Özkaynaklar a. I ve II e. Vergi Öncesi Kâr/Ortalama Toplam Aktifler b. I ve III 5. Banka sahipleri tarafından ortaya konulan sermaye birimi başına düşen kârı ölçen oran aşağıdakilerden hangisidir? c. III ve IV d. I, II, III a. Varlık Kârlılığı e. I, II, III, IV b. Özkaynak Kârlılığı c. Faaliyet Kârı Oranı 9. Aşağıdakilerden hangisi CAMELS analiz sisteminin temel bileşenlerinden değildir? d. Fiyat Kazanç Oranı a. Likidite e. Hisse Senedi Başına Kâr Oranı b. Kâr Kalitesi c. Dikey Analiz d. Yönetim Yeterliliği e. Piyasa Riskine Duyarlılık 174 www.hedefaof.com Raporda gelecekte bir bankanın performans kapasitesini değerlendirmede en önemli unsurlardan birinin, bankanın iş yapısı ve stratejisi ile risk iştahının tutarlılığı olacağı tartışılmaktadır. 10. CAMELS analizinde aşağıdakilerden hangi rating notu en kötü performası gösterir? a. 1 b. 2 c. 3 AMB, küresel bir finans krizinin eşiğinde, bankacılık sektörünün tam bir gözden geçirilmesi sürecinin bir parçası olarak yeni bir referans (ölçü) belirleme önerisinde bulunmuştur. d. 4 e. 5 Rapor, aynı zamanda, dünya finansal sistemini çökmenin eşiğine getiren çalkantı yüzünden Avrupa bankacılık sisteminin orta vadede dönüştürüleceğini öngörmektedir. Okuma Parçası AMB Ana Performans Ölçüsü Olarak Avrupa Birliği Bankacılık Kârlılığının Referans Alınmasının Fesh Edilmesini İstiyor. Gelişmiş ya da gelişmekte olan G20 ülkelerine, bankaların temelini kuvvetlendirmek ve modern ekonomilerin dayandığı kredi akışını sağlamak için banka yedeklerine ve mal standartlarına ilişkin daha katı kurallar önerilmiştir. Avrupa Merkez Bankası (AMB), Avrupa Birliği bankacılık sektörünün geniş bir özetini yayınladığı raporda “Son olaylar bir bankanın en sık kullanılan performans ölçütünün, örn. özsermaye kârlılığı, olayın sadece bir parçası olduğunu göstermiştir” demektedir. Avrupa Parlementosu da, bankaları, sigortacıları ve piyasaları yeni bir krizin engellemeye yönelik olarak gözetleyecek Pan-Avrupa gözetim eleman grubu oluşturulması için önlemler geçirdi. AMB, özsermaye kârlılığının (ROE) bankalar ve piyasalar arası ilişkide, performans ölçütünden çok bir iletişim aracı olduğunu belirtmiştir ve yanıltıcı ve manipüle edilebilir olduğu kanısında uyarıda bulunmuştur. Banka, özsermaye kârlılığının (ROE) kısa dönemli bir gösterge olduğunu ve kurumların mevcut sağlığının anlık bir görüntüsü olarak yorumlanması gerektiğini, bunun nedeninin ise oranın kurumun uzun dönem stratejisi ya da krizin uzun dönem zararlarını dikkate almamakta olduğunu belirtmektedir. Özsermaye kârlılığı (ROE), bir bankanın kârlılığını hissedarların yatırdığı para karşılığında ne kadar kâr elde ettiklerinin belirlenmesi ile ölçmektedir. Kaynak: www.rte.ie/news/2010/0929/ecb-business.html AMB, bu yaklaşımın küresel finansal kriz gibi yüksek oynaklık olan durumlarda geçerli olmadığını belirtmektedir. 175 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 1. b Yanıtınız yanlış ise “Gelir Tablosunun Yapısı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Ekonomi daralmaya başladığında, verilen kredilerin tahsilatında sorunlar yaşamaya başlanır. Ekonomi en dip noktaya geldiğinde artık, takipteki krediler ve buna bağlı olarak batık krediler en yüksek seviyeye çıkar. Takipteki krediler, ekonomik konjonktür bakımından artçı bir göstergedir. Karşılık tutarları da, kredilerin bu seyrine paralel artış gösterirler. 2. d Yanıtınız yanlış ise “Fiyat/Kazanç Oranı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. b Yanıtınız yanlış ise “Gelir Tablosunun Yapısı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 4. c Yanıtınız yanlış ise “Performansın Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Bankalar aktif büyüklüğü, kâr büyüklüğü, aktif kârlılığı, özkaynak kârlılığı gibi ölçülere göre sıralanmaktadırlar. 2011 yılı itibariyle, aktif büyüklüğüne göre dünyanın ilk 50 bankası arasında yer Türk Bankaları aşağıdaki gibidir: 5. b Yanıtınız yanlış ise “Kârlılık Analizi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. a Yanıtınız yanlış ise “Özkaynak Kârlılığı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. d Yanıtınız yanlış ise “Varlık Kârlılığı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Piyasa Değeri/ Defter Değeri Oranı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Türkiye Sıralaması Dünya Sıralaması Aktif Büyüklü ğü (milyon Dolar) 1 33 97.846 2 36 88.746 3 41 83.547 4 45 77.902 Türkiye İş Bankası Garanti Bankası TC. Ziraat Bankası Akbank 9. c Yanıtınız yanlış ise “Performansın Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. e Yanıtınız yanlış ise “Performansın Ölçülmesinde CAMELS Yöntemi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Kaynak: Global Finance Dergisi,2011 Sıra Sizde 3 2011 yılı sonu itibariyle borsaya kote beş bankanın F/K ve PD/DD oranları aşağıdaki gibidir: Akbank Garanti Bankası Halkbank İş Bankası Yapı Kredi Bankası 176 www.hedefaof.com F/K 9,2 PD/DD 1,3 7,9 1,4 6,8 6,9 1,5 0,7 6 1 Yararlanılan Kaynaklar Akgüç, Öztin (2009). Finansal Yönetim, Avcıol Basım Yayın. Canbaş, Serpil ve Hatice Doğukanlı (2007). Finansal Pazarlar, Karahan Kitabevi. İvgen, Hünkar (2003). Şirket Değerleme, Finnet Yayınları, İstanbul. Karapınar, A. ve F. Zaif (2011). Finansal Analiz, Gazi Kitabevi. Kaya Türker, Yasemin (2001). Türk Bankacılık Sektöründe CAMELS Analizi, MSPD Çalışma Raporu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu. Rose, P. & Hudgins, S. (2010). Bank Management and Financial Services, 8e, McGraw- Hill/Irwin. Global Finance Dergisi (2011). http://www.gfmag.com/tools/best-banks/1148650-biggest-banks-in-emerging-markets2011.html#axzz1jnJzNfrJ 177 www.hedefaof.com 7 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Denetim ve denetim benzeri kavramları tanımlayabilecek, Denetim türlerini ve denetçi türlerini öğrenebilecek, Bankacılık sektörünün denetiminde önemli konular hakkında bilgi sahibi olabilecek, Bankalarda denetimin kimler tarafından ve nasıl yapılacağını özetleyebilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Denetim Denetim Riskleri Denetim Benzeri Kavramlar Denetim Komitesi Muhasebe Denetimi Bankalarda İç Kontrol İç Denetim Bankalarda Dış Denetim İç Kontrol Sistemi Denetim Kanıtları İçindekiler Giriş Denetim Denetim Türleri Denetçi Türleri Denetim Riski ve Çeşitleri Bankaların Denetimi ile ilgili Düzenlemeler ve Yetkili Kurumlar Bankalarda Denetim komitesi Bankalarda İç Kontrol Sistemi Bankalarda İç Denetim Bankalarda Dış Denetim 178 www.hedefaof.com Bankaların Denetimi ve Gözetimi GİRİŞ Son yıllarda, işletmelerin ve sermaye piyasalarının hızla gelişmesi, birtakım problemleri de beraberinde getirmiştir. Dünyada yaşanan ekonomik krizler, özellikle 1970’lerden itibaren yaşanan ülke krizleri bunun en temel göstergesidir. İşletmelerin içinde bulunduğu rekabet ortamı ve ülkelerin yaşadığı kriz ortamı onları sürekli yenilenmeye ve gelişmeye zorlamaktadır. Diğer bir ifadeyle işletmelerin her duruma hazırlıklı olması gerekmektedir. İşletmeler büyüdükçe çalıştırdığı personel sayısı ve kontrol etmesi gereken faaliyetler de artmaktadır. Faaliyetlerin genişlemesi sonucunda, işletme sahiplerinin işletmeyi kontrol altında tutması da zorlaşmaktadır. İşte işletmelerin faaliyetlerini ve çalışanlarını kontrol etmesi ve daha etkin bir biçimde faaliyetlerini sürdürebilmesi için güçlü bir iç kontrol ve denetim mekanizmasına ihtiyaç vardır. Çünkü yeterli gelişme ve yenilenmeyi zamanında gerçekleştiremeyen şirketlerde, işletme riskleri ve bilanço yapısından kaynaklanan çeşitli riskler (varlık kaynak dengesizliği gibi) ortaya çıkar (Kaval, 2000). Hatalı ve hileli yapılan işlemler; finansal bilgi akışını ya engellemekte ya da hatalı bilgi sunulmasına sebep olmaktadır. İşletmelerin başta kendileri, sonrasında da devlet ve bütün kamuoyu için güvenilir bir şekilde muhasebe kayıtlarını yapabilmesi ve sonucunda da doğru finansal tablolar düzenlemesi gerekmektedir. Bunu yapamayan işletmeler başta kendileri zarar görmektedir. Çünkü çalışanlar ve faaliyetleri kontrol altında tutamazsa birçok kayıp ve kaçak oluşacaktır. Bu kayıp ve kaçaklar zamanla işletmelerin iflas etmesine neden olmaktadır. Hatta sıkıntıda olan işletmelerde az vergi ödemek vb. nedenlerle hileli işlemler de yapılmaktadır. Bu nedenlerle işletmelerin denetlenmesi zorunludur. Denetimin temel hedefi; işletmelerde ister hatadan kaynaklı olsun isterse hileden kaynaklı olsun ortaya çıkabilecek bütün yanlışlıkları tespit etmek ve kamuoyuna doğru finansal bilgi sunulmasını sağlamaktır. Yukarıda da açıklandığı gibi hata ve hilelerin tespit edilmesi, başta işletmenin kendisi için bir ihtiyaçtır. Bilindiği gibi 2000-2001 krizinde Türkiye’de 22 adet banka iflas etmiş ve mecburen devlet tarafından el konulmuştur. Bu durum yukarıda açıklanan nedenlerle bankaların iflasının bir sonucudur. Bankaların iflası finansal krize neden olur ve bütün ülkeyi sıkıntıya sokmaktadır. Ülkemiz de bunun faturasını en ağır bir şekilde ödemiştir (Toplum olarak hepimiz ödedik). Bankaların etkin denetimi finansal krizlerin doğmasını engelleyecektir. Bu nedenle bu bölümde; denetim kavramı, iç kontrol sistemi ve banka denetim prosedürleri açıklanacak ve bankaların kimler tarafından nasıl denetleneceği anlatılacaktır. 179 www.hedefaof.com DENETİM Denetim, iktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddiaların önceden saptanmış ölçülere uygunluk derecesini araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve bu kanıtları değerleyen sistematik bir süreçtir (Güredin, 2007). Tanımdan da anlaşılacağı üzere denetimin unsurları aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir. • Denetim bir süreçtir: Denetim faaliyeti çeşitli evreler hâlinde gerçekleştirilir. Birbirini izleyen bu evrelerin başlangıç ve sonucu arasındaki faaliyetler belirli bir plan dahilinde sürdürülür. • İktisadi faaliyet ve olaylara ilişkin iddialar: İşletmenin, iktisadi faaliyetleri ile ilgili olarak hazırladığı çeşitli raporlar ve beyanlar, işletme açısından bir iddia niteliğindedir. Söz konusu raporlar ve beyanlar işletme tarafından hazırlanmış ve menfaat gruplarına sunulmuştur. Denetim bu iddiaların doğruluğu ve güvenilirliğinin araştırılmasıdır. • Önceden saptanmış ölçütler: Denetçi, işletmenin iddiası niteliğindeki finansal tabloları önceden saptanmış ölçütlerle karşılaştırarak, bu ölçüte göre doğruluk ve güvenilirliğine karar verir. Bu ölçütler, kanunlar, anlaşmalar, yönetim tarafından saptanmış hedefler ve genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri olabilir. Söz konusu ölçütler, aslında denetimin türünü belirlemek bakımından önemlidir. • Tarafsızca kanıt toplama ve kanıtları değerlendirme: Denetçi işletmenin iddialarının doğruluğu araştırmak için işletme ve işletmeyle ilgili kişi ve kuruluşlardan bağımsız olarak yeterli ve uygun nitelikle kanıt toplamak zorundadır. • İlgi duyanlara bildirme: İşletmeyle ilgili finansal olaylarla birçok kişi ve kuruluşun doğrudan veya dolaylı ilgisi bulunmaktadır. Denetçi bu ilgililere, işletmenin finansal bilgileri konusunda yaptığı denetim sonucunda ulaştığı sonucu yazılı bir raporla açıklar. Bu aşama denetimin son aşamasını oluşturur. İşletmeler yaptıkları bütün faaliyetlerinin sonuçlarını her dönem sonunda finansal tabloları ile ilgililere duyurmaktadır. Ancak işletmelerin sunduğu finansal tabloları devlet ve kamuoyu için işletmenin iddialarıdır. Bu bilgilerin iddia olmaktan çıkması için denetimi şarttır. Denetim işlemleri işletmelerin daha dikkatli olması ve dürüst davranmasını sağlar. Çünkü denetim sonucunda hata ve hileler düzeltilerek doğru ve güvenilir bilgiler kamuoyuna sunulur. Denetçilerin gerekli gördüğü düzeltmeler yapılmazsa, işletmelere çeşitli cezai yaptırımlarda uygulanmaktadır. Bu nedenle bütün işletmelerde ve ülkede etkin bir denetim sisteminin olması gerekmektedir. Bankacılık anlamında denetim de, belli aralıklarla banka içi ve dışı denetim elamanlarınca banka tarafından yapılan işlemlerin ve bunlara ilişkin kayıtların yasal düzenlemelere uygunluğunun sağlanmasına yönelik bir işlemdir (Özgün, 2001). Özellikle iç denetim elamanlarınca yapılan denetimde; banka hedef ve politikaları ile banka içi düzenlemelere uygunluğun sağlanması da temel hedeflerdendir (Yurtsever, 2008). Dolayısıyla bankalar hem banka denetçileri (müfettişler), hem bağımsız denetçiler ve hem de devlet kurumları tarafından denetlenmektedir. Denetimin Fonksiyonu İşletmenin dönem sonlarında hazırlayacağı finansal bilgilerden çeşitli amaçlarla yararlanan birçok kişi vardır. Bu kişilerin tamamının doğru bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bilgi alıcılarının başında ise işletmenin sahipleri gelmektedir. Dolayısıyla işletmenin bilgilerinde hata veya hileler işletmenin de hatalı kararlar alması sonucunu doğuracaktır. Çünkü işletmeler finansal tablo verileri sayesinde önünü görmekte ve geleciğini planlamaktadırlar. Şayet finansal bilgiler hatalı olursa sadece işletme değil birçok bilgi alıcısı yanlış bilgilendirilmiş olacaktır. Bütün bunlar işletmenin gelecekte güvenle yoluna devam etmesi veya zarar görmesi gibi önemli sonuçlar doğuracaktır. Doğal olarak her işletme gelecekte daha fazla kâr elde etmek ister bu nedenle finansal bilgilerinin de güvenilir olması gerekmektedir. Güvenilirliği denetim sağlamaktadır. 180 www.hedefaof.com İşletme, bilgi alıcıları ve denetim ilişkisi aşağıdaki şekilde özetlenmiştir: Şekil 7.1: Denetimin Fonksiyonu Yukarıda şekilde sıralanan bilgi alıcılarını işletme içi ve işletme dışı olarak sınıflandırabiliriz. Bu nedenle, denetimin fonksiyonlarını; işletmeye yönelik ve işletme dışına yönelik olarak iki gruba ayırabiliriz. Denetim, işletmenin bir bütün olarak üçüncü bir göz tarafından incelenmesidir. Denetimde, işletmenin iç kontrol sistemleri ve muhasebe sistemleri incelenir aksaklıkları ve eksiklikleri tespit edilir. Denetçi tavsiye mektubu ile söz konusu aksaklıkları ve eksiklikleri işletmeye bildirir. Böylece, işletme aksaklık ve eksikleri görme ve bunları düzelterek sistemde sürekli bir gelişme sağlama şansına sahip olur. Dolayısıyla denetim; işletmenin kayıp ve kaçaklarının önlenmesine yardımcı olan bir süreçtir ve işletmenin kârlılığını olumlu yönde etkiler. İşletmelerin dönem sonlarında düzenlediği finansal tablolar sadece işletme tarafından değil, çeşitli nedenlerle işletme ile ilgisi olan birçok kişi tarafından da kullanılmaktadır. Denetimin işletme dışına yönelik fonksiyonları ise; işletme bilgilerinden yararlanan bütün kişilerin doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmasını sağlamaktır. Devlet işletme bilgileri ile vergi alacaklısı olduğu için ilgilenir. Bilgiler doğru olursa hesaplanan vergi tutarı da doğru olacaktır. Kredi veren kişilerde işletmenin borç ödeme gücünün yeterli olup olmadığını merak eder çünkü bu kişiler için en önemli konu sağladığı kredinin geri dönüp dönmeyeceğidir. İşletmenin potansiyel yatırımcıları da işletmenin kârlılığını merak eder ve kârlılığının yüksek olduğu kanaatine ulaşırlarsa yatırım yaparlar. Aksi hâlde yatırım yapmaktan vazgeçerler. Bu nedenlerle finansal tablolardaki bilgilerin önemi çok büyüktür. İşletmeler her faaliyet dönemi sonunda finansal bilgiler sunarlar. Bu kamuoyuna sunulan bilgilerin tamamı finansal tablolarda ve ek açıklamalarında yer almaktadır. Bu nedenle finansal tablolardaki bilgiler güvenilir olmalıdır. Güvenilirliği test eden ve sağlayan da denetimdir. İşletme yönetimi, iç kontrol mekanizmasını, finansal bilgilerinden yararlanan bilgi alıcılarını ikna edecek şekilde güvenilir ve doğru bilgiler raporlayabilecek bir biçimde oluşturmalıdır (Aktuğlu, 1996). Yönetim ve çalışanların çabalarına rağmen; işletme içi ve dışı birtakım nedenlerle, finansal bilgiler, güvenilirliğini yitirebilir. Finansal bilgilerin güvenilir olmama nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir (Gürbüz, 1995): • Muhasebe ilkeleri ve işletmenin hesap planı çalışanlar tarafından iyi anlaşılmamış olabilir. • Muhasebede çalışanlar, gerekli titizliği göstermemiş ve bazı hatalara sebep olmuş olabilirler. • Finansal bilgiler (tablolar) işletme yönetimi istek ve arzuları doğrultusunda düzenlenmiş olabilir. • Hile ve kural dışı uygulamaları gizlemek için finansal tablolarda birtakım ayarlamalar yapılmış olabilir. • Vergi ödemelerini azaltmak ve işletme kârlılığını yükseltmek için bazı kanunsuz işlemler yapılmış olabilir. 181 www.hedefaof.com • Titizlikle çalışılmış olsa bile, sistem veya insanlardan kaynaklanan bir takım hatalar finansal tabloları olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Finansal bilgilerin güvenilir olmaması ile ilgili diğer bir gruplama da şöyledir (Gray ve Manson, 2000): • İşletmelerin büyüklüğü nedeniyle işlemlerin karmaşıklaşması ve muhasebe servislerinin iş yükünün çoğalması. • Finansal bilgilerden denetleyemezler. • İşletme ilgililerine bilginin yöneticiler tarafından verilmesi. Yöneticilerin hilelerini kapatma ve fiktif kârlar gösterme eğilimine girmesine neden olur. yaralananların işletmeden uzaktadır, bu nedenle bilgi akışını Yukarıda sayılan nedenlerle finansal tabloların güvenilirliği zedelenmekte ve bu bilgiler, bilgi alıcılarının ihtiyacına karşılık verebilmekten uzaklaşmaktadır. İşte bu noktada finansal tabloların güvenilirliğini tesis etmek için, denetim (bağımsız dış denetim) devreye girmektedir. Diğer bir ifade ile finansal tabloların güvenilirliğini bağımsız dış denetim sağlamaktadır. Bağımsız dış denetimi yapan denetçi, finansal tabloları denetleyip onay verene kadar, tablolardaki iddiaların güvenilirliği şüphede olacaktır. Denetim Benzeri Kavramlar Denetim kavramı ile birlikte kontrol, teftiş ve revizyon gibi kavramlarda kullanılmaktadır (Karapınar vd., 2006) . Bu kavramlar bazı yönleri ile denetimden ayrılmaktadır. Kontrol: Bir şeyin doğruluğunu, kayıt ve/veya belgelere aracılığıyla incelemek ve araştırmaktır. Kontrolde, işletme tarafından önceden belirlenmiş çeşitli normlar, standartlar bulunmaktadır. Kontrol bu standart veya normlara uyulup uyulmadığının araştırılmasıdır. Kontrol işletme adına çalışanlar tarafından yapılır, denetim ise; işletme dışındaki bağımsız kişiler tarafından yapılır. Kontrol sürekli bir faaliyettir, denetim ise; belli zaman periyodunda gerçekleştirilir. Teftiş: Bir şeyin aslını, doğrusunu veya işlerin iyi yürütülüp yürütülmediğini anlamak için yapılan inceleme olarak tanımlanabilir. Teftişin denetimden temel farklılığını iki başlık altında toplamak mümkündür. Teftiş kontrolde olduğu gibi işletme personeli tarafından yapılır. Diğer kavramlardan en önemli farkı finansal işlemler dışındaki olaylar da teftişin kapsamına girer. Revizyon: Gözden geçirmek, tekrar incelemek anlamına gelmektedir. Buradaki gözden geçirme eleştirisel bir gözle yapılmaktadır. Revizyon, daha çok finansal olayları incelenmesi ve denetlenmesi için kullanılmaktadır. Revizyon, işletme personeli tarafından yapılabileceği gibi işletme dışı kişiler tarafından da yapılabilir. Revizyon, denetim, teftiş ve kontrol için zorunlu bir gözden geçirmedir. Diğer üç kavramın ortak alanıdır. Hepsinde de revizyon yapılmak zorundadır. Denetim kavramı ile yukarıda kısaca açıklanmış olan kavramlar çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Ancak açıklandığı gibi bu kavramlar birbirinden farklıdır. Denetim ve kontrol kavramlarını tanımlayarak, farklarını belirtiniz. 182 www.hedefaof.com DENETİM TÜRLERİ Denetim, uygulama şekilleri ve uygulayan kişiler dikkate alındığında aşağıdaki türlerden oluşmaktadır: Şekil 7.2: Denetim Türleri Muhasebe Denetimi (Finansal Tablolar Denetimi) Finansal tabloların genel kabul görmüş muhasebe ilke ve standartlarına uygunluğunun ve bir bütün olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığının denetimidir. Nihai hedefi, mali tabloların güvenilirliğinin sağlanmasıdır. Finansal tablolarla ilgilenen çıkar grupları ve kişilerin sayısının giderek artması ve bunların güvenilir bilgi ihtiyacı mali tabloların, bağımsız ve işletme dışındaki kişiler tarafından yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu kişi, aslında işletmeyle ilgili taraflar arasına girmekte ve işletmenin tek taraflı bir beyanı olan mali tabloların güvenilirliğini sağlamaya çalışmaktadır. Bağımsız bir kişi tarafından yürütüldüğü için, muhasebe denetimi, bağımsız dış denetim olarak da adlandırılmaktadır. Bağımsız dış denetim günümüzde ülkemizde Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirlerden Bağımsız Denetim Lisansı almış olan kişiler tarafından yapılmaktadır. Bu kişilerin denetim faaliyetlerini düzgün yapıp yapmadığı da devlet tarafından denetlenmektedir. Muhasebe Denetiminin Amaçları; • Finansal tablolarda sunulan bilgilerin muhasebe ilke ve standartlarına uygunluğunun sağlanması, • Hata ve hilelerin ortaya çıkarılması, • Hata ve hilelerin önlenmesi, • Yönetime önerilerde bulunmak ve • İşletmenin sürekliliğini güvence altına almak olarak sıralanabilir. Uygunluk Denetimi Uygunluk denetimi işletmenin belirlediği kurallara uyulup uyulmadığının tespitidir. Uygunluk denetiminin amacı, yetkili bir üst makam tarafından saptanmış kurallara (ana sözleşme, yönerge, teknik düzenlemeler, yasal düzenlemeler, işletme politikaları vb. gibi) uyulup uyulmadığının araştırılmasıdır. Uygunluk denetimi, daha çok işletme yöneticilerine yönelik olarak yürütülür. Denetçi koyulan kuralları eleştiremez, değiştiremez ve sadece veri olarak kabul eder. Uygunluk denetimi işletmenin başarılı olup olmadığı yahut finansal olayların işletmenin kârlılığına katkısı konularıyla fazlaca ilgilenmez. Sadece konulan kurallara uygun davranılmasını sağlamak için yapılır. Uygunluk denetimi işletme içindeki kişiler veya işletme dışındaki kişiler tarafından yapılabilir. İşletme içindeki kişilerin yaptığı uygunluk denetimine iç denetim denir. Çok önemli bir denetim faaliyetidir. İşletme faaliyetlerinin, işletmenin önceden belirlemiş olduğu kurallara uygun yürütülüp yürütülmediği tespit edilir. Aksamalar varsa düzeltilir. Bankaların kendi içinde maaşını ödeyerek çalıştırdığı müfettişleri tarafından şubelerini denetlemesi iç denetime örnektir. 183 www.hedefaof.com İşletme dışındaki kişiler tarafından yapılan uygunluk denetimi ise genelde devlet kurumları tarafından yapılır ve kamu denetimi (veya gözetim) denir. Devletin yetkili müfettişleri işletme faaliyetlerinin devletin koyduğu yasalara uygun olup olmadığını denetlerler. Örneğin; vergi müfettişleri ve SGK müfettişlerinin yaptığı denetimlerdir. Faaliyet Denetimi Genel anlamda, işletme dışındaki uzman kişilerce yapılan, işletme yönetiminin başarısını ortaya çıkarmaya yönelik geniş kapsamlı bir denetim türüdür. Faaliyet denetiminin amacı; bir işletmenin; işletme politika ve faaliyetlerinin etkinliğinin, işletmenin örgütsel yapısının, iş akışlarının, iç kontrol sistemlerinin ve genelde yönetimin başarısını saptamaktır. Faaliyet denetiminin kapsamına finansal olaylar dışındaki olaylarda girmektedir. Ülkemizde çok uygulanan bir denetim türü değildir. Zorunlu-İhtiyari Denetim Zorunlu Denetim, yasal düzenlemeler ve mevzuat hükümleri gereğince mutat olarak yapılması gerekli olan denetimdir. İhtiyari denetim ise, hiç bir yasal zorunluluk olmadan işletmenin kendi isteği ile yaptırdığı denetimdir. İşletmenin yaptırdığı iç denetim, faaliyet denetimi ihtiyari denetimdir. Sürekli-Sınırlı-Özel Denetim Sürekli denetim, mutat olarak her yıl veya hesap döneminin incelenmesi ve mali tabloların genel kabul görmüş muhasebe ilke-standartlarına ve mevzuat hükümlerine uygunluğunun denetlenmesi esasına dayanır. Sınırlı denetim; işletmelerin kamuoyuna sunduğu ara finansal tablolarının daha kısıtlı incelemeler yapılarak denetlenmesidir. Halka açık şirketler ülkemizde 3 ayda bir finansal tablo düzenlemek zorundadırlar. İşte bu ara dönemlerde düzenlenen finansal tabloların denetimi sınırlı denetimdir. Özel denetim ise; belirli bir olayın meydana gelmesine bağlı olarak bu olaylarla ilgili işlem ve hesapların veya o döneme ait mali tabloların denetlenmesidir. Halka açık şirketler, tasfiye, birleşme, menkul kıymet ihracı gibi durumlarda özel denetim yaptırmalıdır. Uygunluk denetimi kimler tarafından yapılabilir ve yaptıkları denetimlere ne ad verilir? DENETÇİ TÜRLERİ Denetçi; Denetim faaliyetini yürüten, meslekî bilgi ve deneyime sahip, bağımsız davranabilen ve yüksek ahlaki nitelikler taşıyan uzman bir kişidir. Bu kişiler yukarıda açıklanmış olan amaç yönünden denetim türlerine paralel olarak çeşitli türlere ayrılmaktadır. Bunlar: • Bağımsız Denetçiler, • İç Denetçiler, • Kamu Denetçileridir. Bağımsız Denetçiler Herhangi bir kişi veya kuruluşa bağımlı olmadan, genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri ve standartları ışığında mali tabloların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını araştıran kişidir. Amaçları yukarıda açıklanmış olan muhasebe denetiminin amaçları ile aynıdır. Temel hedef finansal tabloların güvenilirliğinin test edilmesi ve kamuoyuna doğru bilgilerin sunulmasının sağlanmasıdır. Bağımsız Denetçilere; Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yetki verilmiş bağımsız dış denetçiler ve Yeminli Mali Müşavirler örnek verilebilir. 184 www.hedefaof.com Bankacılık sektörü spesifik faaliyetlerden oluştuğu için, bankaların denetimi bu konuda uzmanlaşmış bağımsız denetçiler tarafından yapılır. İç Denetçiler Bir işletmeye bağlı olarak, sadece bağlı olduğu işletme bünyesinde, işletmenin koyduğu kurallar çerçevesinde denetim yapan kişiye iç denetçi denir. İç denetçi yönetime bağlı olarak çalışır. Yönetimin koyduğu kurallara uygunluğu denetler. Yani iç denetçi iç kontrol sisteminin etkinliğini inceler, etkinlik ve verimlilik araştırması yapar. Hatalar varsa bu hataların düzeltilmesini sağlar ve bu hataların bir daha ortaya çıkmasını engelleyecek tedbirlerin alınmasına yardımcı olur. İç denetçi yönetimin koyduğu kuralları değiştiremez. İşletmedeki faaliyetlerin bu kurallara uygun yürütülüp yürütülmediğini tespit etmek için çalışır. Ancak bu denetim faaliyetlerini yürütürken bağımsız olmalıdırlar. İç denetçilerin yaptığı denetime iç denetim veya kontrol denir. Bankaların iç denetimi (kontrolü) çalıştırdığı müfettişler tarafından yapılır. Bu müfettişler bankacılık alanında uzman kişilerdir. Çünkü işe başladıklarında özel eğitim alarak profesyonel hâle gelirler. Bankalarda denetim faaliyetleri diğer işletmelere göre daha zordur. Çünkü bankalar para ticareti yaptıkları için; çok fazla işlem ve büyük tutarlar söz konusudur. Bankalarda denetimin riski de çok yüksektir. İyi bir denetim yapılamazsa büyük kayıplar oluşabilir. Bankalarda müfettişlerin yaptığı denetime iç denetim veya kontrol denir. Banka müfettişleri denetledikleri şubelerde banka yönetiminin belirlediği kurallara uyulup uyulmadığını test ederler. Kamu Denetçileri Kamuya bağlı olarak kamu kurum ve kuruluşlarında denetim yapan kişilerdir. İşletmelerin, kamu kurum ve kuruluşlarının; kanun, yönetmelik, tüzük ve ilgili mevzuatlara uygunluğunu araştırırlar. Vergi Müfettişleri, Sayıştay Denetçileri, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Uzmanları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Yeminli Murakıpları kamu denetçileridir. Devlet adına denetim yaparlar. Örneğin vergi müfettişleri işletmelerin vergilerini doğru olarak hesaplayıp hesaplamadıklarının denetimini yaparlar. Bunu anlayabilmeleri için de işletmenin finansal tablolarını ve bütün faaliyetlerini denetlemek zorunda kalırlar. İşletmelerin de vergi ödememek veya az ödemek için zaman zaman yasal veya yasa dışı yöntemlere başvurdukları da dikkate alınırsa, vergi müfettişlerinin işi daha da zorlaşmaktadır. Vergi müfettişleri işletmelerin vergi kanunlarına ve tebliğlerine uygun hareket edip etmediklerini belirlemek için denetlemektedirler. Bankalar vergi müfettişleri tarafından denetlenebilirler. Çünkü bankalar diğer her işletmede olduğu gibi vergi mükellefidirler. Her yıl hangi işletmenin vergi müfettişleri tarafından denetleneceğine Maliye Bakanlığı karar vermektedir. Bankaların kamu denetimi ile ilgili en önemli konu BDDK tarafından yapılan denetimdir. Bütün bankalar BDDK’nın gözetimi altındadırlar. BDDK’nın belirlediği bütün kurallar uymakla yükümlüdürler. Bu kurallara uyup uymadıkları bakımından bankalar; BDDK Yeminli Murakıpları tarafından sürekli denetim altındadırlar. Kurallara uymayan bankalara cezai yaptırımlar uygulanmaktadır. DENETİM RİSKİ VE ÇEŞİTLERİ İşletmenin muhasebe işlemlerinde ve finansal tablolarında, işletmenin kendi çabalarına (iç kontrol sistemi, iç denetim vb.) ve sonrasında yapılan bağımsız dış denetim çalışmasına rağmen; önemli bir hata veya düzensizliğin bulunması ve bu hata ve düzensizliklerin denetim sırasında denetçiler tarafından ortaya çıkarılamaması ihtimaline denetim riski denir (Stettler, 1982). Diğer bir ifade ile bir işletmede bağımsız dış denetim yapılmasına rağmen sonuçların hatalı olması ve denetçinin bunu tespit edememiş olması riskidir. Denetçi sonuçların güvenilir olması ve bütün hata ve hilelerin ortaya çıkarılarak 185 www.hedefaof.com etkilerinin yok edilmesi için elinden geleni yapmalıdır. Ancak bütün çabalara rağmen hata ve eksiklikler olabilir. Bu durum denetim riskini oluşturmaktadır. Denetim riski, yapısal risk, kontrol riski ve bulgu riski (ortaya çıkaramama riski) olmak üzere üç farklı unsurdan oluşur. Yapısal Risk Yapısal risk, finansal tablolarda, iç kontrol olmadığı varsayımı ile önemli yanlışlık risklerinin olma ihtimalidir. Yapısal riskler; işletmelerde kurumsal yönetim olmaması, yönetimin hatalı kararları, faaliyetlerin karmaşıklığı vb. nedenlerle ortaya çıkabilecek hatalar ve hilelerin toplamından oluşur (Konrath, 2002). Yapısal riskler işletmenin doğası gereği karşı karşıya olduğu, önlem alamadığı veya kasten kendisinin oluşturduğu (hileli finansal raporlama gibi) risklerdir. Özellikle işletmeler her geçen gün yeni yeni risklerle karşılaşmaktalar. Üretim, pazarlama, personel, bilgi teknolojileri alanlarında gelişmeler, farklı muhasebe politikaları, hesapların büyüklüğü ve karmaşıklığı, işletmenin ilişkili taraflarla etkileşimi ve işletmenin organizasyon yapısından kaynaklanan (yönetimin başarısı veya dürüstlüğü ile ilgili) riskler yapısal risklerin önlem alınması gereken unsurlarıdır. Kontrol Riski Kontrol riski, iç kontrol sistemi ve kontrol uygulamalarına rağmen raporlarda yanlış bilgi olma ihtimalidir. Diğer bir ifade ile kontrol riski; bir hesap veya işlemde doğabilecek önemli yanlışlığın işletmenin iç kontrol uygulamaları tarafından zamanında tespit edilerek önlememesi riskidir. Yapısal risklerden kontrol faaliyetleri sayesinde önlenemeyen artık risklerdir. Kontrol riski işletmenin iç kontrol sistemi ve iç denetim faaliyetlerinin yetersiz olmasından kaynaklanabileceği gibi, işletme yönetiminin birtakım olaylarda hile yapmak amacı ile bilerek iç kontrol sistemini düzgün kurmaması veya çalıştırmamasından da kaynaklanabilir. Bu nedenlerle işletmelerin denetimini yapanlar bütün bu sıkıntıları dikkate alarak incelemelidirler. Bulgu Riski (Tespit Edememe Riski) İç kontrol sistemi sayesinde önlenemeyen risklerden kalan ve denetçinin uygulayacağı denetim teknikleri ile ortaya çıkarabileceği ancak bunu başaramadığı risklerdir (Kaval, 2005). Kısaca bağımsız dış denetime rağmen işletmenin hesaplarında ve sunduğu raporlarda hata olma ihtimalidir. Yapısal risk ve kontrol riskinin tersine bulgu riski denetçinin çalışmaları ile değiştirilebilen risktir. Dolayısıyla bulgu riski düzeyini belirlemek denetçinin iradesindedir (Bozkurt, 2000). İşletmelerde doğal nedenlerle birçok risk vardır, bu riskleri önlemek için işletme içinde tedbirler alınır ve iç denetimle hata ve hileler önlenmeye çalışılır. Buna rağmen bazı hatalar önlenemez. Bu nedenle dış denetim yapılır. Dış denetim sonucunda da önlenemeyen risklere tespit edememe riski denir. BANKALARIN DENETİMİ İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER VE YETKİLİ KURUMLAR Bankalar; sermaye yapılarının büyük olması, faaliyet alanlarının çok geniş olması, ülkelerdeki binlerce kişiye ulaşmaları sonucu para hareketlerinde birebir etkin olmaları gibi birçok nedenle önemli işletmelerdir. Bu denli öneme sahip bankalar zaman zaman iyi kontrol edilemediklerinde ülkelerde krize de neden olmuşlardır. Dünyadaki ekonomik krizlerin birçoğu bankaların iflası sonucunda ortaya çıkmıştır. Türkiye’de de 2001 krizi 22 bankanın iflası ve fona devredilmesi ile son bulmuş ve olumsuz etkileri yıllarca sürmüştür. Bilindiği gibi krizin etkileri sadece batan bankaları değil bütün halkı ilgilendirmektedir. Bu kadar öneme sahip bankaların da çok iyi bir şekilde denetlenmesi gerekmektedir. Bu denetim bankaların öncelikle kendisi için yapılır. Çünkü yapılan denetimler işletmelerin daha düzenli hareket etmesini ve hesap verebilir olmasını sağlar. Sonuçta kayıp ve kaçakların tamamı önlenmiş olacaktır. 186 www.hedefaof.com Bankaların Denetimi ve Gözetimi Süreci Bankaların denetimi temelde iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi bankaların kendilerinin yaptığı iç denetimdir. İkincisi ise bankaların, bağımsız dış denetçiler ve BDDK tarafından bağımsız dış denetimlerdir. Banka sahipleri ve yöneticileri, banka şubelerinde kayıp ve kaçakların olmaması, personelin verimli ve düzgün çalışmasını sağlamak için birtakım önlemler alır. Bu önlemler yönetmelik adı altında yazılı hâle getirilerek bütün personele ilan edilir. Dolayısıyla herkesin yetki ve görevleri net olarak belirlenmiş olur. İşte bu çalışmalara iç kontrol sistemi adı verilmektedir. Banka yönetimi bu iç kontrol sistemine uyulup uyulmadığını da tespit etmek için şubelerini sürekli denetim altında tutar. Bu denetimi banka müfettişleri yapmaktadır ve bu denetime iç denetim (veya kontrol) adı verilmektedir. Bankalarda iç denetime rağmen hata ve hileler olabilmektedir. Bu hata ve hileler başta devlet olmak üzere bütün ülkeyi etkilediği için, yapılan iç denetim yeterli değildir. Bu nedenle bankalar alanında uzman olan ve yetki belgesi almış bağımsız dış denetçiler tarafından da denetlenir. Bu denetim sonuçları da kamuoyu ile internet aracılığıyla paylaşılır. Bu yapılan denetime de bağımsız dış denetim denir. Bağımsız dış denetim sadece bankalar için değil ülkemizdeki bütün halka açık işletmeler için zorunlu bir denetimdir. Hatta yeni Türk Ticaret Kanunu ile bütün işletmeler bağımsız dış denetim yaptırmak zorundadırlar. Bu denetimler ülkemizde 2013 yılı itibariyle yapılmaya başlanacaktır. Bu denetimlerin temel hedefi işletmelerin güvenilir bilgi sunmalarını sağlamak, vergileri doğru olarak ödemelerini temin etmek ve ülkemizdeki kayıtdışı ekonomiyi (yasa dışı işlemleri) ortadan kaldırmak için yapılmaktadır. Bankalar yukarıda bahsedilmiş olan temel iki denetim dışında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) gözetimine de tabidir. Türkiye’de bankaların faaliyetlerinin düzenli yürütülmesini sağlamak için BDDK kurulmuştur. BDDK bankaların yetki sorumluluk sınırlarını belirlemekte, koyduğu kurallara uyulup uyulmadığını da denetlemektedir. Bu denetimlerini “bankalar yeminli murakıbı” adı altında işe aldığı ve eğiterek belli bir bilgi birikimine sahip hâle getirdiği uzman kişileri ile yapmaktadır. Bu denetimlerde devletin koyduğu kanunlara ve yönetmeliklere uygunluk test edilmektedir. Görüldüğü gibi bankalar hem içeriden ve hem de dışarıdan denetlenmektedir. Bu denetim süreci yasa ve tebliğlerle belirlenmiştir. Çünkü bu kadar önemli kurumlar tesadüfi olarak denetlenemez. Bankacılık faaliyetlerinin belli kurallara bağlanmadığı ve denetiminin düzgün yapılmadığı dönemlerde ülkelerde finansal krizler ortaya çıkmıştır. Türkiye’de de 2001’de finansal kriz yaşanmıştır. Bankalar Birliği ve BDDK Türkiye’de bankaların birbirleri ile etkileşim ve uyum içinde çalışması, haksız rekabetin önlenmesi ve bankaların geliştirilmesi için Bankalar Birliği kurulmuştur. Bankalar birliğine bütün bankalarımız üyedir. Ancak bankalar birliğinin devlet adına düzenleme yapma ve denetim yapma gibi yetkileri olmadığı için bankalara sadece önerilerde bulunan bir kurum niteliğinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bankalar Birliği, bankaların menfaatine çalışan onlara yol gösteren ve aralarındaki etkileşimi sağlayan bir kuruluştur. Dünya’da yaşanan banka krizleri ülkemizde de bankaların önemini artırmıştır. Bankaların kontrolü ve denetimini yapacak bir kurum da olmadığı için 1990’lı yıllarda bankacılık faaliyetlerini uluslararası gelişmelere uygun yapılamamıştır. 1994 yılında ülkemizde kriz yaşanmış ve 1994-1999 yılları arasında 11 bankaya el konulmuştur. Bütün bu gelişmelerin sonucunda; bankalarla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmak ve bu düzenlemelerin işlerliğini denetlemek için 1999 yılında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) kurulmuş ve 2000 yılında faaliyetlerine başlamıştır. BDDK’nın temel amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasıdır. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda BDDK’nın görevleri, Kanun ve ilgili diğer mevzuatın verdiği yetkiler çerçevesinde finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, mali sektörün gelişmesi, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına yönelik olarak aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: 187 www.hedefaof.com • Tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamak, • Bankalar ve finansal holding şirketleri ile diğer kanunlarda ve ilgili mevzuatta yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketlerinin; kuruluş ve faaliyetlerini, yönetim ve teşkilat yapısını, birleşme, bölünme, hisse değişimini ve tasfiyelerini düzenlemek, uygulamak, uygulanmasını sağlamak, uygulamayı izlemek ve denetlemek, • Düzenlemek ve denetlemekle görevli olduğu sektör veya alanla ilgili uluslararası ilke ve standartlarla uyumlu ikincil düzenlemeleri (tebliğ ve yönetmelikleri) yapmak ve kararlar almak, • Yurt içi ve yurt dışı muadil (benzer) kurumların katıldığı uluslararası mali, iktisadi ve meslekî teşekküllere üye olmak, görev alanına giren hususlarda yabancı ülkelerin yetkili mercileri ile mutabakat zaptı imzalamak, • Kanun’la verilen diğer görevleri yapmaktır. Türkiye’de bankaların kuruluşu, bankacılık faaliyetleri, bankaların denetimi ve gözetimi vb. bankalarla ilgili bütün konuları düzenleyen “5411 sayılı Bankacılık Kanunu” son güncel şekliyle 19.10.2005’te yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda bankaların kuruluş koşulları, yetkili organları, bütün işlemleri ve denetimi gibi konular dikkate alınmış ve düzenlenmiştir. Kanun’un uygulanması için de BDDK yetkili kılınmıştır. Bankaların denetimi ve gözetimi ile ilgili temel düzenleme Bankacılık Kanunu’dur. Bankacılık Kanunu’nun yanı sıra BDDK tarafından yürürlüğe konulan iç denetim, BDDK gözetimi ve dış denetimle ilgili tebliğler de bankaların uymak zorunda oldukları düzenlemelerdir. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi BDDK bankalarla ilgili bütün düzenlemeleri yapmaya yetkilidir. Bankacılık Kanunu ve BDDK tarafından çıkarılan tebliğler ışığında bankaların denetimi aşağıda ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) temel amacı ve yetkileri nelerdir? BANKALARDA DENETİM KOMİTESİ Bankalar hata ve hilelerin önlenmesi için, birtakım önlemler almak zorundadırlar. Bu alınan önlemlere uyulup uyulmadığını da denetlemek banka müfettişlerinin görevidir. Banklalar ayrıca BDDK denetimine ve bağımsız dış denetçilerin yapacağı denetime de tabidirler. Sonuçta bankalarda çok yoğun bir denetim süreci vardır. Bu denetim sürecinin de banka adına yetkili kişiler tarafından takip edilmesi ve gerekli işlemlerin gecikmeden yapılması zorunludur. İşte bu faaliyetleri yerine getiren birime “denetim komitesi” adı verilir. Denetim komitesinin kuruluşu, işleyişi, görev ve yetkileri Bankacılık Kanunu’nun 24. Maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; Bankaların, yönetim kurullarınca; yönetim kurulunun denetim ve gözetim faaliyetlerinin yerine getirilmesine yardımcı olmak üzere denetim komitesi oluşturulur. Denetim komitesi en az iki üyeden oluşur. Denetim komitesi üyeleri icraî görevi bulunmayan yönetim kurulu üyeleri arasından seçilir. Denetim komitesi üyelerinin, BDDK tarafından belirlenen niteliklere sahip olmaları şarttır. Buna ilişkin bilgi ve belgeler atamanın yapılmasını müteakiben en geç yedi iş günü içinde BDDK’ya bildirilir. Denetim komitesinin görev, yetki ve sorumlulukları; • Yönetim kurulu adına bankanın iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin etkinliğini ve yeterliliğini kontrol etmek, • Bankanın iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri ile muhasebe ve raporlama sistemlerinin Bankacılık Kanunu ve ilgili düzenlemeler çerçevesinde işleyişini ve üretilen bilgilerin bütünlüğünü gözetmek, 188 www.hedefaof.com • Bağımsız denetim kuruluşlarının yönetim kurulu tarafından seçilmesinde gerekli ön değerlendirmeleri yapmak, • Yönetim kurulu tarafından seçilen bağımsız denetim kuruluşlarının faaliyetlerini düzenli olarak izlemek, • Bankacılık Kanunu kapsamında ana ortaklık niteliğindeki kuruluşlarda, konsolide denetime tâbi kuruluşların iç denetim işlevlerinin konsolide olarak sürdürülmesini ve eşgüdümünü sağlamakla görevli ve sorumludur. • Ayrıca, denetim komitesi, iç kontrol, iç denetim ve risk yönetimi sistemleri kapsamında oluşturulan birimlerden ve bağımsız denetim kuruluşlarından; görevlerinin ifasıyla ilgili olarak düzenli raporlar almak ve bankanın faaliyetlerinin sürekliliği ve güven içinde yürütülmesini olumsuz yönde etkileyebilecek hususlar veya mevzuata ve iç düzenlemelere aykırılıklar bulunması hâlinde bu hususları yönetim kuruluna bildirmekle yükümlüdür. • Yine, denetim komitesi, altı aylık dönemleri aşmamak kaydıyla icra ettiği faaliyetlerin sonuçları ile bankada alınması gereken önlemlere, yapılmasına ihtiyaç duyulan uygulamalara ve bankanın faaliyetlerinin güven içinde sürdürülmesi bakımından önemli gördüğü diğer hususlara ilişkin görüşlerini yönetim kuruluna bildirmekle yükümlüdür. Denetim komitesi, bankanın tüm birimlerinden, anlaşmalı destek hizmeti kuruluşları ve bağımsız denetim kuruluşlarından bilgi ve belge almaya, bedeli banka tarafından karşılanmak suretiyle konularında ihtisas sahibi kişilerden yönetim kurulunun onayına bağlı olarak danışmanlık hizmeti sağlamaya yetkilidir. Denetim komitesinin görev, yetki ve sorumlulukları ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler BDDK tarafından yayınlanmış olan “Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmelikte” yer almaktadır. Denetim komitesi denetim yapmaz. Bankalarda denetimin sağlıklı bir şekilde yapılmasını temin eder. Denetim komitesi bankaların kimler tarafından hangi periyotlarda denetleneceğini yönetim kurulu adına belirler ve denetim sonucunda yapılması gereken düzeltme ve bilgilendirmelerin yapılması sağlar. Denetim profesyonel denetçiler tarafından yapılır. Bankalarda herkesin sorumlu olduğu işler vardır. Kişiler kendi sorumluluklarına giren faaliyetleri yürütürler. Bankaların denetimi de çok önemli bir konu olduğu için, bu konu ile özellikle bazı kişilerin ilgilenmesi gerekmektedir. Bu görev yönetim kurulu üyelerinden (yöneticilerden) oluşan denetim komitesine verilmiştir. Denetim komitesi yönetim kuruluna karşı sorumludur ve bütün faaliyetlerinin bankanın yönetim kurulu adına yapar. BANKALARDA İÇ KONTROL SİSTEMİ İşletmeler yaptıkları birçok faaliyetleri nedeni ile birçok riskle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu riskler personelin yetersizliği, personelin hata ve hileleri veya yönetimin aldığı kararların yanlış olması gibi birçok sebepten kaynaklanabilir. Şirketlerin yönetim kurulunun en önemli görevlerinden birisi de şirkette hata ve hilenin yapılmasına engel olmaktır. İşte şirketlerde hata ve hilelerin ortaya çıkmasını engellemek ve tespit edilen yanlışları da düzeltmek için bir sistem kurulur ve denetimleri yapılır. Kurulan bu sisteme iç kontrol sistemi denir. İç kontrol sistemi; işletmenin amaçlarına ulaşmasında yönetime yeterli bir güvence sağlamak amacıyla oluşturulan; temel ilkeler, yöntemler ve prosedürler olarak tanımlanabilir (Selimoğlu ve başk., 2008). Diğer bir ifade ile işletmede hangi işlemlerin (faaliyetlerin) kimler tarafından yapılacağı, çalışan kişilerin kimlere karşı hangi konularda sorumlu olduğu vb. çalışma esaslarını belirleyen yönetmelik ve yönergelerin tamamına iç kontrol sistemi denir. Özellikle işletmeler büyüdükçe faaliyetler ve çalışanların kontrolü zorlaşır. Dolayısıyla iyi bir kontrol mekanizması kurulmazsa; işletmede herkes bildiğini okuyacak ve birçok sıkıntı meydana gelecektir. Bu sıkıntılar ortaya çıkmasın diye, her çalışanın yetki ve sorumlulukları tanımlanır. Bu kurallara personelin 189 www.hedefaof.com uyması için gerekli tedbirler alınır. Ödüllendirme ve cezalandırma sistemi ile personelin kurallara uymasına katkı sağlanır. Bu yetki ve sorumluluklara uyulup uyulmadığı da denetçiler tarafından denetlenir. Türkiye’de bankaların etkin çalışan bir iç kontrol sistemi kurmaları, Bankacılık Kanunu’nda zorunlu tutulmuştur. Kanun’un 29-32 maddeleri bu konuları düzenlemektedir. Kanun’un iç sistemlere ilişkin yükümlülükler başlıklı 29 maddesine göre: Bankalar, maruz kaldıkları risklerin izlenmesi, kontrolünün sağlanması, faaliyetlerinin kapsamı ve yapısıyla uyumlu ve değişen koşullara uygun, tüm şube ve konsolidasyona tâbi ortaklıklarını kapsayan yeterli ve etkin bir iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemi kurmak ve isletmekle yükümlüdürler. İç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinin kurulusuna, işleyişine, yeterliliğine, oluşturulacak birimlere, icra edilecek faaliyetlere, üst yönetimin görev ve sorumlulukları ile BDDK’ya yapılacak raporlamalara ilişkin usûl ve esaslar BDDK tarafından belirlenir. Çünkü Kanun’da detay açıklamalar yapılamayacağı için BDDK tarafından Kanunu açıklayan tebliğler düzenlenmiştir. Bütün bankalar da BDDK tarafından yapılan düzenlemelere uymak zorundadırlar. Ayrıca Kanun’un iç kontrol sistemi başlıklı 30. Maddesine gör bankalar, iç kontrol sistemi kapsamında; • Faaliyetlerinin mevzuata, iç düzenlemelerine ve bankacılık teamüllerine uygun olarak yürütülmesini, • Muhasebe ve raporlama sisteminin bütünlüğünü, güvenilirliğini ve bilgilerin zamanında elde edilebilirliğini her seviyedeki personeli tarafından uyulacak ve uygulanacak sürekli kontrol faaliyetleri ile sağlamak, • Görevlerin fonksiyonel ayrımlarını, yetki ve sorumlulukların paylaşımını, fon ödemelerini, banka işlemlerinin mutabakatını, varlıkların korunmasını ve yükümlülüklerin kontrol altında tutulmasını temin etmek, • Maruz kalınan her türlü riskin tanınması, değerlendirilmesi ve yönetimi için gerekli alt yapıyı hazırlamak ve yeterli iletişim ağını oluşturmak zorundadır. İç kontrol faaliyetleri yönetim kuruluna bağlı olarak çalışacak iç kontrol birimi ve personeli tarafından yürütülür. Bankalar faaliyet alanları itibariyle birçok riskle karşı karşıyadırlar. Bu nedenle bu risklerin önceden tespit edilerek önlem alınması da ciddi bir konudur. Bankacılık Kanunu 31 maddesine göre; Bankalar risk yönetimi sistemi kapsamında, risk politikalarını BDDK tarafından belirlenen esaslar çerçevesinde oluşturmak, uygulamak ve raporlamak zorundadır. Risk yönetimi faaliyetleri yönetim kuruluna bağlı olarak çalışacak risk yönetimi birimi ve personeli tarafından yürütülür. Risklerin birçoğu hata ve hilelerin sonucunda oluşmaktadır. Etkin bir iç kontrol sistemi riskleri azaltır. Ancak iç kontrol sistemi dışında sadece risklerle ilgilenecek bir risk yönetim mekanizmasının kurulması bütün işletmeler için gereklidir. Yukarıda açıklanmış olan iç kontrol sistemi ve risk yönetim sistemi, bankalar tarafından kurulmaz veya etkin bir şekilde çalıştırılmazsa; bankalar ve yetkilileri para ve hapis olmak üzere Kanun’da belirtilmiş şekilde cezalandırılmaktadırlar. BDDK yukarıda açıklanmış olan iç kontrol sistemi ve risk yönetimi ile ilgili düzenlemeler yapmıştır. BDDK tarafından 2006 yılında yürürlüğe konulan “Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmelik” ile bankaların iç kontrol sistemi, iç denetimi, denetim komitesi ile yönetim kurulunun yetki ve sorumlulukları ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Bu yönetmeliğe göre iç kontrol sisteminin amacı; bankanın varlıklarının korunmasını, faaliyetlerin etkin ve verimli bir şekilde Kanuna ve ilgili diğer mevzuata, banka içi politika ve kurallara ve bankacılık teamüllerine uygun olarak yürütülmesini, muhasebe ve finansal raporlama sisteminin güvenilirliğini, bütünlüğünü ve bilgilerin zamanında elde edilebilirliğini sağlamaktır. 190 www.hedefaof.com İç kontrol sisteminden beklenen amacın sağlanabilmesi için; • Banka bünyesinde işlevsel görev ayrımının tesis edilmesi ve sorumlulukların paylaştırılması, • Muhasebe ve finansal raporlama sisteminin, bilgi sisteminin ve banka içi iletişim kanallarının etkin çalışacak şekilde tesis edilmesi, • İş sürekliliği planı ve ilgili diğer planların hazırlanması, • İç kontrol faaliyetlerinin oluşturulması, • Bankanın iş süreçleri üzerinde kontrollerin ve iş adımlarının gösterildiği iş akım şemalarının oluşturulması zorunludur. Bu sayılan faaliyetlerin nasıl yapılacağı da ilgili yönetmelikte ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ancak dikkat edilirse, iç kontrol sisteminden anlaşılması gereken, bankaların varlıklarını korumak, kârlılığını artıracak ve düzgün çalışmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasıdır. İşlevsel görev ayırımı; Banka nezdinde, hata ve sahtekârlığın, menfaat çatışmalarının, bilgi manipülasyonunun ve kaynakların kötüye kullanımının önlenmesi amacıyla aynı konudaki faaliyetlere ilişkin görev ayrıştırması yapılarak, banka içindeki tüm birimlerin, personelin ve komitelerin yetki ve sorumlulukları açıkça ve yazılı olarak belirlenir. Menfaat çatışması doğabilecek faaliyetlerin tespit edilerek mümkün olduğunca en aza indirilmesi ve risk doğuran bir işlemin yapılmasına karar verilmesi, işlemin muhasebeleştirilmesi ve işlemden kaynaklanan riskin yönetilmesi işlevlerinin farklı personelin sorumluluğuna verilmesi sağlanır. Yetki ve görevlerin ayrıştırılması ve bütün çalışanların yetkilerinin sınırlandırılması her işletme için çok önemli bir iç kontrol aracıdır. Örneğin bir ticari işletmede alım-satım- ödeme yetkilerinin tamamı aynı kişide olursa; tanıdığı kişi veya işletmelerle şirketin aleyhine bir çok anlaşma yapabilecek ve işletmeyi zarara uğratabilecektir. Örneğin 100’ye alabileceği bir malı anlaştığı kişilerden 120’ye alabilecek veya satışta benzeri hileleri yapabilecektir. Şunu da belirtmek gerekir ki, her çalışana hırsız gözüyle bakmak çok yanlıştır. Ancak sistemler insanlar hakkında birtakım yargılara (fikir yürütmelere) göre kurulamaz. Sistemler herkesi bağlayıcı nitelikte ve kötü niyetli olabilecek kişileri düşünerek; her çalışanı gözetecek şekilde kurulur. Sistemin düzenli çalışması ve herkesin görev ve yetkilerinin belli olması da hiçbir iyi niyetli çalışanı olumsuz etkilemeyecektir. Aksine iyi bir iç kontrol sisteminin varlığında; en basitinden işten kaytarma vb. durumlarda önleneceği için herkese adaletli davranılmış olacaktır. Bankalarda özellikle çalışanların büyük tutarlı paralarla işlem yaptıkları da dikkate alınırsa; iç kontrol sisteminin önemi çok daha artacaktır. Çünkü bir banka çalışanı tanıdığı ancak kredi yeterliliği olmayan birisine kredi verebilir. Bu kredi geri tahsil edilemeyeceği için banka zarara uğrar. İşte burada bankanın kredi vermesi kişilere değil kurallara bağlı olursa bu çok önemli risk yok edilmiş olur. Yine bir banka çalışanı müşterilerin paralarını hile ile başka hesaplara ve hatta yurtdışına aktarabilmektedir. İyi bir iç kontrol sistemi ve bilgisayar sistemi sayesinde bu risk de yok edilmelidir. İşte verilen örnekler gibi birçoğu daha sıralanabilir. Bu nedenle insanların iyi niyetini korumasına da yardımcı olmak adına adaletli ve her faaliyeti düzenleyecek etkin bir şekilde iç kontrol sistemi kurulmak zorunludur. Yukarıda bahsedilen kalitede bir iç kontrol sistemi kurulmaz ve çalıştırılamazsa iyi niyetli birçok kişide doğrudan veya dolaylı olarak hata veya hileye sevk edilmiş olacaktır. Bilgi sistemlerinin tesisi; Banka içinde tesis edilecek bilgi sistemlerinin (bilgisayar teknolojileri ve programlarının) yapısının bankanın ölçeği, faaliyetlerinin ve sunulan ürünlerin niteliği ve karmaşıklığı ile uyumlu olması zorunludur. Bankalarda bilgi sitemi; • Bankayla ilgili tüm bilgilerin yurt içinde elektronik ortamda güvenli ve istenildiği an erişime imkân sağlayacak şekilde saklanılmasına veya yedeklenmesine ve kullanılmasına, • Risk ölçüm yöntem veya modelleri kullanılarak risklerin ölçülebilmesine ve zamanında ve etkin bir şekilde raporlanabilmesine, 191 www.hedefaof.com • Yıllık bütçe ve hedeflerden sapmaların tespit edilebilmesine, • Önceden belirlenen risk limitlerine yaklaşılması hâlinde uyarıcı bilgiler üretilebilmesine, • Muhasebe kayıtlarının işlem bazında Tek Düzen Hesap Planına ve Türkiye Muhasebe Standartlarına uygun olarak, doğrudan oluşturularak tutulabilmesine,imkân verecek bir yapıda tesis edilir. Bilgi sistemlerinin güvenilirliğinin sağlanması ve düzenli olarak güncellenerek gerekli değişikliklerin yapılması zorunludur. Günümüzde işletmelerin faaliyetlerinin tamamı ve muhasebe kayıtları bilgisayarlar aracılığı ile yapılmaktadır. Hata veya hilelerin birçoğu da yine bilgisayarlar sayesinde yapıldığı için bu hata ve hileleri önleyecek sistemlerin kurulması da her işletmenin temel görevidir. İletişim yapısı ve iletişim kanallarının tesisi; Bankanın organizasyon yapısı içinde bilginin, bilgi güvenliği dahilinde ilgili yönetim kademeleri ile sorumlu personele ulaşacak biçimde dikey ve yatay akışı ve bankanın amaçları, stratejileri, politikaları, uygulama usûlleri ve beklentileri hakkında alt birim yöneticilerinin ve operasyonda görevli personelin tam anlamıyla bilgi sahibi olması sağlanır. Personele yönlendirilecek bilgilerin içeriğinde banka faaliyetlerine ilişkin politikalara, bunların uygulama usûllerine ve bankanın faaliyet performansına ilişkin verilere yer verilir. Banka personelinin görev ve sorumluluklarına ilişkin kuralları bilmeleri ve gerekli bilgilerin ilgili personele hızlı bir biçimde ulaşması sağlanır. Bankalarda her personelin yetki ve sorumlulukları belirlendikten sonra kimlerin hangi üst yöneticilere hesap vereceği ve kimlerin hangi işlemleri yapamayacağı net olarak belirlenmelidir. Bunun sonucunda her personelin; bir sıkıntı çıktığında veya kendi yetkilerini aşan bir durum oluştuğunda amiri konumundaki yöneticiyi anında bilgilendirmesini sağlayacak bir iletişim sistemi kurulmalıdır. İş sürekliliği yönetimi ve planı; Bankaların, bir kesinti anında faaliyetlerinin sürdürülmesi veya zamanında kurtarılmasını sağlamak üzere operasyonel, finansal, yasal ve itibari olumsuz etkileri en aza indirmeyi amaçlayan yönetim kurulu tarafından onaylanmış bir iş sürekliliği yönetim yapısı oluşturmaları zorunludur. Her işletmede olduğu gibi bankalarda birçok nedenle faaliyetler kesintiye uğrayabilir. Bu sıkıntılı durumlarda kimin nasıl hareket edeceği baştan belli olmalı ve böyle bir durumda bankada kaos çıkmamalıdır. İç kontrol faaliyetleri; bankalarda kurulan iç kontrol sisteminin işleyip işlemediği sürekli test edilmeli ve aksamalar varsa düzeltilmelidir. İç kontrol faaliyetleri asgari olarak aşağıdaki kontrolleri kapsar: • Faaliyetlerin icrasına yönelik işlemlerin kontrolü, • İletişim kanalları ile bilgi sistemlerinin ve finansal raporlama sisteminin kontrolü, Uyum kontrolleri. İç kontrol faaliyetleri, bankanın günlük tüm faaliyetlerinin bir parçasını oluşturur. İç kontrole ilişkin yazılı politika ve uygulama usûllerinin, önce faaliyeti gerçekleştiren personel tarafından sonra iç kontrol personeli tarafından icra edilecek bir yaklaşımla geliştirilmesi sağlanır. Bankanın tüm personeli gerçekleştirdikleri faaliyetlere ilişkin geliştirilen iç kontrol faaliyetlerine dair politika ve uygulama usûlleri hakkında bilgilendirilir. İç kontrol her gün işlemlerin düzgün ve kurallara uygun işlemesini sağlamak için yapılan çalışmalardır. Bu çalışma iç denetim elemanları tarafından yürütülür. BANKALARDA İÇ DENETİM İç denetim, örgüte hizmet etmek amacıyla örgütün faaliyetlerini incelemek ve değerlemek için örgüt içinde kurulmuş bağımsız bir değerleme fonksiyonudur (Kepekçi,2004). İç denetim hem mali nitelikteki olayların ve hem de mali olmayan olayların topluca denetlenmesidir. Diğer bir ifade ile iç denetçi sadece muhasebe olaylarını değil, işletmedeki faaliyetlerin tamamını denetler. Bankalarda da çok iyi tasarlanmış bir iç kontrol sistemi kurulmalı ve sistemin etkin bir şekilde çalışması sürekli denetlenmelidir. Çünkü birçok işletmede olduğu gibi bankalarda da iç kontrol sitemi hatalı olabilir veya iç kontrol sistemi 192 www.hedefaof.com gerektiği gibi çalıştırılmayabilir. Yapılan denetimlerde öncelikle iç kontrol sisteminin aksayan yönleri giderilir. Sonrasında da bankalardaki hata ve hileler engellenir. Bankacılık Kanunu’nun 32 maddesinde göre iç denetim sistemi düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; bankalar bütün birim, şube ve konsolidasyona tâbi ortaklıklarını kapsayan bir iç denetim sistemi kurmak zorundadır. Bu çerçevede, faaliyetlerin mevzuata, ana sözleşmeye, iç düzenlemelere ve bankacılık ilkelerine uygunluğu, banka müfettişleri tarafından denetlenir. İç denetim faaliyetleri, tarafsız ve bağımsız bir şekilde, gerekli meslekî özen gösterilerek, yeterli sayıda müfettiş tarafından yerine getirilir. İç denetimle görevli birimce veya yetkili müfettişlerce düzenlenecek iç denetim raporunun, en az üçer aylık dönemler itibarıyla ve denetim komitesi aracılığıyla yönetim kuruluna ulaştırılması zorunludur. İç denetim sistemi ve işleyişi ile ilgili ayrıntılı açıklamalar, BDDK tarafından yayınlanmış olan “Bankaların İç Sistemleri Hakkında Yönetmelikte” yer almaktadır. Bu yönetmeliğe göre, iç denetim sisteminin amacı; üst yönetime banka faaliyetlerinin Kanun ve ilgili diğer mevzuat ile banka içi strateji, politika, ilke ve hedefler doğrultusunda yürütüldüğü ve iç kontrol ve risk yönetimi sistemlerinin etkinliği ve yeterliliği hususunda güvence sağlamaktır. İç denetim sisteminden beklenen amacın sağlanabilmesi için, iç denetim faaliyetleriyle; banka içi herhangi bir kısıtlama olmaksızın bankanın tüm faaliyetleri, yurt içi ve yurt dışı şube ve genel müdürlük birimleri dahil diğer birimleri dönemsel ve riske dayalı olarak incelenir ve denetlenir. Eksiklik, hata ve suiistimaller ortaya çıkarılır, bunların yeniden ortaya çıkmasının önlenmesine ve banka kaynaklarının etkin ve verimli olarak kullanılmasına yönelik görüş ve önerilerde bulunulur. BDDK’ya ve üst yönetime iletilen bilgi ve raporlamaların doğruluğu ve güvenilirliği değerlendirilir. İç denetim kapsamında yukarıda iç kontrol sisteminde anlatılmış olan; bankaların bütün faaliyet ve çalışanları denetlenir. Bankalarda iç denetim görevi, iç denetim birimi tarafından yürütülür. İç denetim biriminde bankanın büyüklüğüne, faaliyetlerinin karmaşıklığına, yoğunluğuna, kapsamına ve risklilik düzeyine bağlı olarak, Kanun ve ilgili mevzuat ile banka içi düzenlemelerde öngörülen denetim hizmetlerinin aksatılmadan yerine getirilmesi amacıyla yeterli sayıda müfettiş ve iç denetim elemanı çalıştırılır. Müfettişlerin nitelikleri ve yetkileri; • Müfettişler görev ve sorumluluklarını tarafsız ve bağımsız olarak icra eder. Bu amaçla müfettişlerin iç denetim birimi yöneticisi, ilgili iç sistemler sorumlusu ve yönetim kurulu haricinde banka yönetiminde yer alan hiçbir kişiye karşı hesap verme sorumluluğu bulunmaması ve görevlerinin icrasında kişisel veya akrabalık ilişkileri ya da bankadaki konumu gibi hususlardan kaynaklı menfaat çatışmalarından uzak olmaları sağlanır. • Müfettişler, bağımsızlıklarını ve tarafsızlıklarını zedeleyici nitelikteki hususların bulunması hâlinde bunları denetim öncesinde iç denetim birimi yöneticisine ve denetim komitesine bildirir ve görevden çekilir. Müfettişler, daha önce bulunduğu görevler nedeniyle sorumluluğu bulunan işlemlerin denetiminde yer alamazlar. • Yönetim kurulunca, müfettişlere görev ve sorumluluklarını etkin bir şekilde yerine getirebilmeleri için, bankanın tüm bölüm ve birimlerinde inisiyatif kullanabilecek, bankanın herhangi bir personelinden bilgi alabilecek ve bankanın tüm kayıt, dosya ve verilerine ulaşabilecek yetkiyi haiz olmaları sağlanır. • İç denetim birimi tarafından hazırlanan, ilgili iç sistemler sorumlusu tarafından uygun görülen ve yönetim kurulu tarafından onaylanarak kabul edilen iç denetim yönetmeliğinde müfettişlerin yeterlilikleri için aranan öğrenim durumu, deneyim, bilgi ve beceri seviyeleri ile diğer niteliklere yer verilir. Müfettişlerden, bankanın bilgi teknolojilerinin denetimini icra edeceklerin bilgi teknolojileri ile bilgi teknolojilerine dayalı denetim teknikleri konularında öğrenim alanları itibariyle veya aldıkları eğitim sertifikalarıyla kanıtlanabilir asgari bilgi ve beceriye sahip olmaları zorunludur. İç denetim faaliyetleri; iç denetim planının hazırlanması, yürürlüğe konulması, çalışma programları aracılığıyla uygulanması, sonuçların iç denetim birimi yönetimine, ilgili birim yönetimine ve ilgili iç sistem sorumlusuna, denetim komitesine, denetim komitesi aracılığıyla yönetim kuruluna raporlanması ve denetim raporları çerçevesinde ilgili birim yönetimlerince alınan önlemlerin izlenmesi faaliyetlerini kapsar. 193 www.hedefaof.com Etkin bir iç denetim sistemi, iç denetim biriminin risk değerlendirmelerine dayalı olarak gerçekleştirilir. İç denetimde risk değerlendirmeleri, iç denetim birimi tarafından bankanın maruz kaldığı riskler ve bunlara ilişkin kontroller dikkate alınarak denetim çalışmalarında öncelik verilecek alanların, dikkate alınacak ayrıntıların ve denetimin sıklığının belirlenmesine yönelik yürütülen bir işlemdir. Bankacılıkla ilgili risklerin neler olduğu, nasıl ortaya çıkacağı ve ne tür önlemlerin alınması gerektiği kitabımızın diğer bölümlerinde açıklanmıştır. Bu nedenle tekrarı önlemek için risk çeşitleri ve gerekli önlemler burada anlatılmamıştır. İç denetim başlamadan önce, bankanın bütün faaliyetleri ve iç kontrol sistemi dikkate alınarak iç denetimin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı planlanır. Bu planlamaya iç denetim planı denir. İç denetim planında zamanla ihtiyaç olursa gerekli düzeltmeler yapılır. İç denetim planında; • Risklerde dikkate alınarak dönem içerisinde denetlenecek alanlara, • Denetimin amacına, • Denetlenecek her bir alan veya faaliyetlerle ilgili Kanun ve ilgili diğer mevzuata, • Planlanan denetim çalışmasının gerçekleştirileceği zamana ve denetim dönemine, • Denetim faaliyetleri için gerekli olan kaynaklara ve kaynak kısıtlamalarının olası etkilerine, yer verilir. İç denetim belli dönemler itibariyle yapılır. Denetim süresini, denetlenecek faaliyetler ve alanlar ile müfettişler belirler. İhtiyaç duyulan bazı banka faaliyetlerinin denetim süresi uzatılabilir. İç denetim planında belirlenen denetim alanları kapsamında verilen her bir denetim görevi için, bankanın denetim alanındaki tüm işlemleri, kullanılacak denetim teknikleri, bilgi elde etmede izlenecek yollar, belgelendirmeye ilişkin uygulamalar, ulaşılan sonuçlar ve denetim raporunun sunulmasını kapsayacak şekilde bir çalışma programı hazırlanır. Çalışma programında denetim hedefi ve bu hedefe ulaşılması için yapılacak çalışmalara ayrıntılı olarak yer verilir. İç denetim çalışması ve çalışma programı kapsamında; • Gerek duyulması hâlinde beklenmedik denetimler, • Denetlenecek kayıtların kontrolü, • İç kontrol sistemlerinin, politikaların ve uygulama usûllerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi, • Risk değerlendirmeleri, • Yardımcı hesaplar, büyük defter kayıtları ve kontrol kayıtlarının birbirleriyle tutarlığının incelenmesi, • Kayıtlara esas belgelerin incelenmesi, • Bütün faaliyetlerle ilgili fiziksel denetimler, planlanır ve uygulanır. Bilindiği gibi bankalarda bir yıl içinde binlerce işlem gerçekleşmektedir. Bu kadar fazla işlemi olan işletmelerde bütün işlemlerin denetlenmesi imkânsızdır. Çünkü iç denetçiler (müfettişler) denetleyecekleri banka şubelerinde belli sürelerde denetim yapabilirler. Bu sürede bütün işlemleri tek tek elden geçiremeyecekleri için örnekleme yoluyla denetim yaparlar. Yani işlemlerde kullanılmış ve muhasebeye kaydedilmiş olan belgelerin tesadüfi olarak bazılarını seçip denetim yaparlar. Riskli gördükleri alanlarda ise; örnek sayısını artırırlar. Dolayısıyla iç denetçiler örnekleme ile ilgili de ciddi çalışma yaparak örneklemenin grubunu ve büyüklüğünü belirlerler. İç denetçiler yaptıkları denetim sonucunda bir denetim raporu yazarlar. İç denetim raporları, bir birimin veya faaliyetin Kanun ve ilgili diğer mevzuat ile banka içi politika ve uygulama usûllerine uygunluğu, işletilen süreçlerin ve iç kontrollerin etkinliği ve alınması gerektiği düşünülen düzeltici 194 www.hedefaof.com işlemler hakkında üst yönetime bilgi verecek şekilde düzenlenir. Müfettişler bulgularını ve önerilerini ilgili taraflarla paylaşmak, denetim raporlarını acil bir durum öngörülmediği sürece denetim çalışması tamamlandıktan sonra mümkün olduğu kadar kısa süre içinde iç denetim birimi aracılığıyla denetim komitesine ve yönetim kuruluna ulaştırmakla yükümlüdür. Müfettişlerce düzenlenecek çalışma kâğıtları, raporları destekler mahiyette olmak zorundadır. Rapor ile birlikte çalışma kağıtları da iç denetim birimine sunulur. İç denetim raporlarında; • Tespit edilen sorunlar ve sonuçlara ilişkin özete, • Denetimin kapsam ve amaçlarına, • Detaylı denetim sonuçlarına (tespit edilen hususlar çerçevesinde denetlenen konuya verilen önem derecesi ve ayrıntılı nedenleri), • Varsa önerilere ve bunların faydalarına, • Üst yönetim tarafından ihtiyaç duyulabilecek diğer bilgilere, yer verilir. Denetim tamamlandıktan sonra, taslak denetim raporunu müzakere etmek, yanlış bilgilerin düzeltilmesini sağlamak, ilgili birim yönetiminin tespitlere ve alınacak önlemlere ilişkin değerlendirmelerini almak üzere müfettişler ilgili birim yöneticisiyle görüşür. Bu görüşmeden sonra denetim raporunun nihai hâli, ilgili birim yönetiminin varsa görüşleri de eklenerek, düzeltici önlemleri almaya yetkili yöneticilere intikal ettirilmek üzere iç denetim birimine sunulur. İç denetim birimi gerekli düzeltmeleri ilgili birimlerle görüşerek yaptırır. Düzeltilmeyen hata ve hilelerle ilgili şirket içi yaptırımlar uygulanır. Ayrıca iç kontrol sisteminde aksaklıklar varsa, iç kontrol sistemi de gözden geçirilerek gerekli güncellemeler yapılır. Başta da belirtildiği gibi temel amaç, bankanın hata ve hilelerini tespit ederek bunların bir daha ortaya çıkmasını engellemektir. Müfettişler iç denetim raporlarında önerdikleri ve iç denetim birimince düzeltici önlemleri almaya yetkili yöneticilere intikal ettirilen hususlara yönelik uygulamaları izlerler. Diğer bir ifade ile müfettişlerin raporlarını yazmaları ile görevleri sona ermez, raporlarında gerekli gördükleri düzeltmelerin yapılıp yapılmadığını da takip etmek durumundadırlar. Yukarıda da açıklandığı gibi iç denetçiler bağımsız olmak zorundadırlar. Bütün hata veya hileleri üzerini örtmeden ortaya çıkarmalı ve gerekli düzeltmelerin yapılmasını sağlamalıdırlar. İç denetçiler görüşlerini sonuna kadar savunmak zorundadırlar. Hatta banka üst yönetiminin de müfettişlerine bu koşulları sağlaması zorunludur. Ancak müfettişler bankanın maaşlı çalışan personelleridirler. Bu nedenle şubelerdeki banka aleyhine olabilecek bireysel hata ve hileleri tespit edebilirse, düzeltilmesini sağlayacağı ve gerekli soruşturma ve uyarıları yapacağı şüphesizdir. Ancak üst yönetimin bilerek yaptığı hileler varsa, doğrudan ya da dolaylı olarak üst yönetime bağlı çalışan iç denetim personelinin (müfettişlerin) gerçekten bağımsız olarak doğruları savunup savunamayacağı çok net değildir. Dünyada bu konu yıllardır tartışılmaktadır. Ancak daha uygun bir çözüm de bulunamadığı için bu sitsem bütün dünyada aynı şekilde uygulanmaya devam etmektedir. Bu konuda önlem olarak da iç denetim zaten yeterli görülmemiş ve işletmelere dış denetim yaptırmaları zorunlu tutulmuştur. İç kontrol sistemi ve iç denetime rağmen banka finansal tablolarında hatalar olursa; buna kontrol riski adı verilir. Kontrol riski iç kontrol sisteminin iyi kurulamamış olmasından, iç denetimin yeterli seviyede yapılmamasından veya banka yönetiminin bilinçli olarak hileli işlemler yapmasından kaynaklanabilir. Yukarıda da açıklandığı gibi iç kontrol sitemi ve iç denetim faaliyetleri sonucunda da hata veya hileler olabilmektedir. Bu nedenle bankaların kamuoyuna sunacakları finansal tablolarının güvenilir olması ve doğru bilgileri yansıtmasını sağlamak için iç denetim faaliyetlerinden farklı olarak “dış denetim” yapılmak zorundadır. 195 www.hedefaof.com BANKALARDA DIŞ DENETİM İşletmelerde yaptıkları faaliyetler ve birçok çalışanları nedeni ile çeşitli riskler ortaya çıkmaktadır. İşletmeler bu riskleri yok etmek ve daha fazla kâr edebilmek için yukarıda ayrıntılı olarak açıklanmış olan iç kontrol sistemini kurar ve işletirler. Kurulan iç kontrol sistemi ile işletmenin çalışanları ve faaliyetleri mercek atına alınır. Bu çalışmalar ve personel sürekli olarak iç denetçiler tarafından da denetlenir. Bütün bu çabalara rağmen çeşitli nedenlerle (iç kontrol sistemindeki aksamalar, bütün faaliyetlerin denetlenememesi ve örnekleme yapılası veya işletme yönetiminin bilinçli olarak hile yapma eğilimi vb nedenlerle) işletmelerde yine de hata ve hileler meydana gelebilmektedir. Bu hata ve hilelerin tamamen yok edilebilmesi için bankaların bağımsız ve banka dışındaki uzman kişiler tarafından denetlenmesi de zorunludur. İşletmelerde dış denetim denilince akla “bağımsız dış denetim” gelmektedir. Bağımsız dış denetim; denetim türlerinde de açıklandığı gibi, işletmelerin finansal tablolarının, alanında uzman ve özel olarak yetki belgesi almış kişiler tarafından denetlenmesidir. Bankalarda dış denetim denildiği zaman da “bağımsız dış denetim” vardır. Ancak bağımsız dış denetim yanı sıra bankalar BDDK gözetimi ve Maliye Bakanlığı tarafından kamu denetimine de tabidirler. Bu konular aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacaktır. Bankaların Bağımsız Dış Denetimi (Muhasebe Denetimi) Bağımsız dış denetime muhasebe denetimi veya finansal tablolar denetimi de denir. İşletmelerin finansal tablolarının alanında uzman ve yetkili denetçiler tarafından denetlenmesidir. Ülkemizde halka açık (hisse senetleri borsada alınıp-satılan) bütün işletmeler bağımsız dış denetime tabidir. Devlet bu işletmelerin finansal tablolarını kamuoyuna sunmadan denetlettirmelerini zorunlu tutmuştur. Çünkü bu işletmeler kendilerine yatırım yapan binlerce kişiyi etkilemektedirler. Dolayısıyla kamuoyuna doğru bilgilerin sunulması gerekmektedir. Finansal tabloların güvenilirliğini de denetim sağlamaktadır. Türkiye’de 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu ile halka açık olmayan işletmeler de bağımsız denetime tabi tutulmuşlardır. Çünkü nihai amaç, bütün işletmelerin dürüst çalışması ve hesap verebilir konuma gelmesini sağlamaktır. Bankacılık Kanunu’nda da bankaların bağımsız dış denetime tabi oldukları açıkça belirtilmiştir. Kanun’un 37 maddesinde bankaların finansal raporlama yükümlüğü açıklanmıştır. Buna göre bankalar; • BDDK tarafından Türkiye Muhasebe Standartları da dikkate alınarak belirlenmiş hesap planına uygun olarak, muhasebe sistemlerinde tekdüzeni uygulamak; • Tüm işlemlerini tam doğru olarak muhasebeleştirmek; • Finansal raporlarını bilgi edinme ihtiyacını karşılayabilecek biçim ve içerikte, anlaşılır, güvenilir ve karşılaştırılabilir, denetime, analize ve yorumlamaya elverişli, zamanında ve doğru şekilde düzenlemek zorundadır. Bankalar, yasal defter ve kayıtlarını, şubeleri, yurt içi ve yurt dışındaki şubeleri ile hesap mutabakatı sağlamadan bilançolarını kapatamazlar. Yayımlanan finansal tabloların gerçeğe aykırı olduğunun tespiti hâlinde BDDK gerekli tedbirleri almaya yetkilidir. Kanun’un devamına bu finansal tabloların kimler tarafından denetleneceği de hükme bağlanmıştır. Kanun’un 39. Maddesine göre; Bankalar tarafından hazırlanan finansal raporların, yönetim kurulu başkanı, denetim komitesi üyeleri, genel müdür ile finansal raporlamadan sorumlu genel müdür yardımcısı ve ilgili birim müdürü tarafından ad, soyad ve unvan belirtilmek suretiyle finansal raporlamaya ilişkin düzenlemelere ve muhasebe kayıtlarına uygun olduğu belirtilerek imzalanması zorunludur. Bankaların genel kurullarına sunacağı yıllık finansal raporların bağımsız denetim kuruluşlarınca onaylanması (denetimi) şarttır. Kanun’un 41. Maddesine göre; faaliyetlerin muhasebeleştirilmesi, finansal tabloların hazırlanması, onaylanması, denetlenmesi, yetkili mercilere sunulması ve yayımlanması dâhil finansal raporlama sistemini, görev, yetki ve sorumlulukları belirlemek, bilgi sistemlerini yeterli hâle getirmek ve uygulamayı gözetmekle “yönetim kurulu” sorumludur. 196 www.hedefaof.com Bankalar muhasebe sistemi ile ilgili bütün belgeleri 10 yıl süreyle, herhangi bir nedenle zarar görmeyecek şekilde saklamak ve gerektiğinde de yetkililere sunmak zorundadırlar. Bankalar, öncelikle iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri, muhasebe ve finansal raporlama birimi, finansal tablolar ve raporları ile risk grubuna kullandırılan kredilere ilişkin bilgi ve belgeler olmak üzere her türlü kayıt, bilgi, belge, yapı ve sistemlerini denetime uygun ve hazır hâle getirmek zorundadırlar. BDDK tarafından bankaların bağımsız dış denetimini düzenlemek amacıyla 2006 yılında “Bankalarda Bağımsız Denetim Gerçekleştirecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik” yayınlanmış ve 2007 yılında güncelleştirilerek son şeklini almıştır. Burada bankaların kimler tarafından ve nasıl denetleneceği ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Tebliğ aşağıda özetlenecektir. Bankaların bağımsız dış denetimi Serbest Muhasebe Mali müşavir ve Yeminli Mali Müşavirlerden “bağımsız denetim lisansı” almış olanları tarafından yapılabilir. Bu kişiler de tek başlarına denetim yapamazlar. Anonim şirket olarak bağımsız denetim şirketi kurdukları zaman bankaları ve diğer şirketleri denetime tabi tutabilmektedirler. Tebliğin 5. Maddesine göre bağımsız denetimin amacı; Bağımsız denetim, bankaların hesap ve kayıt düzeni ile finansal tablolarının doğruluğunun, güvenilirliğinin, bankacılık düzenlemelerine uygunluk derecesinin araştırılması ve sonuçlarının ilgili taraflara bildirilmesi amacıyla kanıt toplanması ve bu kanıtların değerlendirilmesi sonucunda görüş oluşturulması ve rapora bağlanması aşamalarından oluşan süreçtir. Bankaların düzenledikleri konsolide ve konsolide olmayan finansal tablolar bağımsız denetime tabi tutulur. Bağımsız denetim, bankalar ile konsolidasyon kapsamında bulunan ortaklıklarının defter, kayıt ve belgeleri üzerinden ve gerektiğinde işlem yapılan üçüncü kişilerle hesap mutabakatı da sağlanarak yürütülür. Bankaların hesap ve kayıt düzeniyle ilgili birimlerinin, muhasebe ve iç sistemlerinin etkinliği de bu kapsamda değerlendirilir. Bankaların bağımsız denetiminde iç kontrol sistemi ve iç denetim çalışmaları çok önemli yer tutar. Bağımsız denetçiler bankalarda iç kontrol sistemini inceler, iyi kurulmuş ve çalışan bir iç kontrol sistemi varsa bağımsız dış denetim çalışmaları daha kolay olacaktır. Şayet çok iyi işlemeyen bir iç kontrol sistemi varsa; denetim çalışmaları çok daha yoğun bir şekilde yapılmak zorunda kalınacaktır. İç kontrol sistemi ve iç denetim faaliyetleri, bağımsız dış denetimi etkilediği için bankaların sorumluluğu da yüksektir. Bankacılık Kanunu’nun 66. Maddesinde bankaların denetime yönelik temel sorumluluğu açıklanmıştır. Bankalar, öncelikle iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri, muhasebe ve finansal raporlama birimi, finansal tablolar ve raporları ile risk grubuna kullandırılan kredilere ilişkin bilgi ve belgeler olmak üzere her türlü kayıt, bilgi, belge, yapı ve sistemlerini denetime uygun ve hazır hâle getirmek zorundadırlar. Bu zorunluluk sayesinde yapılacak denetimler daha kolay ve daha güvenilir bir şekilde tamamlanacaktır. Bağımsız dış denetime ilişkin tebliğin 7. Maddesinde bağımsız dış denetçilerin yetkileri açıklanmıştır. Buna göre bağımsız dış denetçiler; • Denetlenen bankanın denetim konularıyla ilgili tüm defter, kayıt ve belgelerini gizli dahi olsa incelemek, • Denetim işlemini ilgilendiren tüm bilgileri banka yönetiminden, müfettişlerden ve diğer ilgililerden istemek, • Denetlenen banka tarafından talep edildiği takdirde, yönetim kurulu ve genel kurul toplantılarına katılarak, denetim faaliyetini ve sonuçlarını ilgilendiren konularda açıklamalarda bulunmak hususlarında yetkilidir. Bağımsız denetim sonucunda finansal tablolara makul güvence (finansal tablolara yeterince güvenilebileceği garantisi) verilir. Makul güvence, finansal tabloların bir bütün olarak nitelik ve nicelik bakımından önemlilik arzeden ölçüde yanlış beyan içermediğine dair bir sonuca ulaşılması için yeterli denetim kanıtı toplanmasıdır. Bu esas bağımsız denetimin her aşamasında dikkate alınır. 197 www.hedefaof.com Denetimde hata ve suistimallerin (hilelerin) ortaya çıkarılması için çaba harcanır. Tebliğin 10. maddesinde hata ve suistimal (hile) açıklanmıştır. Hata; finansal tablolardaki, bir tutarın veya açıklamanın yanlış olması da dahil olmak üzere, değerleme, muhasebeleştirme, sınıflandırma, dipnot ve açıklama ya da sunum ile ilgili belirlenen kuralların sehven ya da yorum farklılığı nedeniyle doğru olmayan bir şekilde uygulanmasıdır. Muhasebe verilerinde ve kayıtlarında kasıtlı olmayan yanlışlıklar yapılması veya bunlara benzer uygulamalarda bulunulmasıdır. Hatanın en önemli özelliği kasıt olmamasıdır. Ancak kasıt olmamamsına rağmen finansal tablolardaki tutarlar yanlış raporlanmış olacaktır. Suistimal (Hile); banka yönetiminin, personelinin ya da üçüncü kişilerin birlikte ya da tek başlarına kendilerine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla belge veya kayıtları kasten gerçek mahiyetlerine uygun olmayan şekilde düzenlemesi, içeriğini değiştirmesi veya tahrif etmesidir. Aynı şekilde bankanın varlıklarını, yükümlülüklerini veya özkaynaklarını yanlış tasnif etmesi, kayıtlarda ve belgelerde yer alan işlemlerin sonuçlarını hesaplara yansıtmaması ve muhasebe politikalarını belirli bir amaca yönelik olarak kasten yanlış uygulaması veya bunlara benzer uygulamalarda bulunmasıdır. Bağımsız dış denetçinin hataları tespit etmesi çok kolaydır. Çünkü hatalar farklı bir gözle uzman kişiler tarafından yapılan kontrollerde kolaylıkla tespit edilebilir. Hileler ise hatalar kadar kolay tespit edilemezler. Çünkü hileyi banka yönetimi ve çalışanları bilerek yaptıkları için; denetçinin de tespit edememesi için ne gerekiyorsa yapmış olacaktır. Örneğin iç kontrol sistemini düzgün çalıştırmayacak, evraklarda sahtekârlık yapacak ya da çalışan personele baskı yaparak doğru bilgileri yok edecektir. Bilinçli olarak yok edilen veya yanlış raporlanan tutarların tespiti de çok zor olur. Bankaların denetiminde hataların tespit dilmesi kolay bir işlemdir. Ancak hilelerin tespit edilmesi oldukça zordur. Çünkü hile bilinçli yapılan bir işlem olduğu için hileyi yapan ortaya çıkmaması için elinden geleni yapar. Tebliğde denetçinin meslekî yeterliliği ve bağımsızlığı da açıklanmıştır. Denetçi yeterli bilgi, deneyim ve eğitime sahip olacak aynı zamanda denetim yapabilmesi için yasal yetkilere de sahip olacaktır. Denetçi bağımsız değilse bankanın denetimini yapamaz. Yetkili denetim kuruluşları, ortakları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri, denetçileri, yöneticileri, bağımsız denetçileri ve bunların üçüncü derece dahil kan ve ikinci derece dahil kayın hısımları ile eşleri, bu kuruluşlarla hukuki bağlantısı bulunan yurt içinde veya yurt dışında kurulu bağımsız denetim kuruluşları; denetlenen banka, bankayı kontrol eden ortaklar veya bankanın kontrolü altında bulundurduğu ortaklıklar ile doğrudan ya da dolaylı ortaklık, piyasa koşullarına göre imtiyazlı bir şekilde kredi ya da borç-alacak veya bağımsız denetimin etkin bir şekilde yapılmasını engelleyecek herhangi bir menfaat ilişkisine giremezler. Açıklamadan da anlaşıldığı gibi, bağımsız dış denetçiler ve kan bağı olan kişilerin, denetlenecek banka ile herhangi bir ticari veya parasal ilişkisi varsa bağımsızlık ortadan kalkar. Bu denetçiler ilişkili oldukları bankayı denetleyemezler. Burada temel amaç denetçilerinde hileye ortak olmasını engellemektir. Çünkü denetçiler; parasal bir çıkarı olduğu zaman hileye göz yumabilirler. Bu riski yok etmek için ilişkili kişilerin birbirini denetlemesi yasaklanmıştır. Bankaların denetim komitesi, gerekli şartları taşıyan ve BDDK’nın belirlediği şekilde yazılı olarak bankaya başvuran denetim şirketlerinden uygun bulduğunu yönetim kuruluna bildirir. Yönetim kurulu bankayı denetlemesini istediği denetim şirketine denetim yetkisini verir. Banka ile bağımsız denetim şirketi arasında yazılı bir denetim sözleşmesi yapılır. Bu sözleşmede; denetimin amacı, kapsamı, dönemi, görev alacak denetçiler ve unvanları, tarafların sorumlulukları gibi denetimle ilgili bütün bilgiler yer alır. Bağımsız denetim sözleşmesinde taraflarca gerekli görüldüğü durumlarda tebliğ hükümlerine uygun olarak değişiklikler yapılabilir. Banka denetim şirketine, bütün belge ve bilgileri istediği zaman sunar. Banka yönetimi; denetçinin sır konular da dahil olmak üzere bankanın bütün bilgilerine kolayca ulaşabilmesini sağlamak zorundadır. Bunlara karşı denetim şirketi de bankaya, bütün yönleri ile yeterli seviyede denetlemek, hata ve hilelerin düzeltilmesini önermek ve sonucunda da denetimle ilgili bir rapor yazmak zorundadır. Denetçi bu işlemleri belli bir sistematik içinde yapar. Öncelikle bir denetim planı yapar ve bu planı detaylandırarak uygulamaya koyar. Denetim planında kimlerin hangi sürelerde hangi hesapları denetleyeceği belirlenir. Denetim planı uygulanmaya başlanır. 198 www.hedefaof.com Bankaların bağımsız denetim süreci tebliğin 30. maddesine göre şöyledir; • Bankanın faaliyetleri ve finansal tabloları üzerinde önemlilik arzedecek ölçüde etkisi olabilecek olay, işlem ve uygulamalara ilişkin gözlemlerde bulunulur, ilgili personel hakkında bilgi toplanır, ilgili tüm belge ve dokümanlar incelenir. • Denetim riskini değerlendirmek üzere risk değerlendirme tekniklerinin uygulanması ve önemlilik arzedecek seviyenin belirlenmesi amacıyla bankanın faaliyet sonuçları ile finansal durumu analitik yöntemle incelenir. • Bankanın hesap ve kayıt düzeni hakkında bilgi edinilmesi, iç sistemlerinin değerlendirilmesi amacıyla bankanın iş akışları, iç kontrol sistemi ve muhasebe sisteminin işleyişi gözlemlenir ve bu hususlar ile ilgili bilgi toplanır. • Bağımsız denetçi, finansal tablolarda yer alan tutarların ve bunlarda meydana gelen hareketlerin doğruluğunun araştırılmasında ne dereceye kadar güvenilir kontrol mekanizmalarının oluşturulduğunu veya kontrol açısından hangi önemli eksikliklerin bulunduğunu belirleyerek iç kontrol sisteminin ön değerlendirmesini yapar. • Muhasebe sisteminde üretilen kayıtlara ve hesap bakiyelerine ilişkin verilerin doğruluğunun, geçerliliğinin ve eksik olup olmadığının değerlendirilmesi amacıyla dış kaynaklardan teyit alma, yeniden hesaplama, kayıt sistemini yeniden izleme gibi detaylı testlerden ve özel analitik incelemeden oluşan maddi doğrulama testleri uygulanır. • Bağımsız denetim görüşüne esas teşkil edecek yeterli ve uygun denetim kanıtının sağlanması amacıyla şarta bağlı yükümlülükler ve bilançonun düzenlendiği tarihten sonra ortaya çıkan hususlar gözden geçirilir, yapılan çalışmalar tamamlanarak finansal tabloların doğruluğu ve gerçeği yansıtıp yansıtmadığı hakkında görüş oluşturulur. Yukarıdaki bütün denetimler yeterli kanıt toplanarak yerine getirilir. Kanıt toplamada kullanılacak tekniklere denetim teknikleri denir. Bankalarda uygulanacak denetim teknikleri; Fiziki inceleme; belgelerin ve kayıtlarda gösterilen varlıkların fiilen var olması ve bankaya ait olduğunun resmî belge ve kayıtlarla doğrulanması işlemidir. Gözlem; belirli faaliyetlerin yürütülmesi sırasında bağımsız denetçinin hazır bulunmasını ifade eder. Özellikleri itibarıyla uygulama aşamasında belirli tespitlerin yapılmasını gerekli kılan işlemlerde güvenilir kanıtlar gözlem yoluyla elde edilir. Doğrulama; bağımsız denetçinin belirlediği çerçevede, banka dışındaki bir kaynaktan bankanın yazılı talebiyle bilgi istenmesi ve bu bilginin doğrudan bağımsız denetçiye iletilmesi işlemidir. Bankanın, bağımsız denetçiden bazı kalemler ile ilgili olarak doğrulama yapmasını istememesi durumunda, öncelikle böyle bir talep için geçerli bir nedenin olup olmadığı araştırılmalıdır. Talebin geçerli bir nedeni olduğunun kabul edilmesi hâlinde, söz konusu kalemlerin doğrulanması ile ilgili alternatif kontroller geliştirilebilir. Bilgi toplama; bağımsız denetçinin, bankanın müfettişleri başta olmak üzere ilgililerden yazılı veya sözlü bilgi alması işlemidir. Bu kapsamda, bağımsız denetçi bankanın yetkili ve ilgili mercileri ile yapmış olduğu her türlü yazışmayı ve yetkili ve ilgili mercilerin hazırlamış olduğu her türlü raporu inceleyebilir. Kayıt sistemini yeniden izleme; örneklemeler yoluyla kaynak belgeler seçilmesi ve bu belgelerden hareketle muhasebe kayıtlarının doğruluğunun araştırılması işlemidir. Yeniden hesaplama; yapılan kayıtların bağımsız denetçi tarafından doğrulanması işlemidir. Özellikle, kredi ve mevduat faizlerinin, amortismanların ve karşılıkların örnekleme yöntemine göre yeniden hesaplama işlemine tabi tutulmasıdır. Belge incelemesi; faaliyetlere ve finansal tablolara ilişkin her türlü belgenin içeriğinin ve kayıtlara uygunluğunun ayrıntılı şekilde incelenmesi işlemidir. Her bir muhasebe kaydının bir belgeye dayandırılması esastır. 199 www.hedefaof.com Analitik inceleme; finansal tablolar ile banka hakkında edinilen bilgilerin tutarlı olup olmadığının değerlendirilmesinde, finansal tablolarda yer alan bilgi ve açıklamaların karşılaştırılması ve aralarındaki ilişkilerin araştırılarak gözden geçirilmesidir. Örnekleme; bir işlemler grubu veya hesap bakiyeleri içerisindeki kalemlerin bütünü hakkında bilgi edinebilmek amacıyla söz konusu işlemlerin veya hesapların bir kısmına denetim tekniklerinin uygulanmasıdır. Teyit alma; doğrudan iletişim kurulması suretiyle üçüncü taraflardan bilgi edinilmesi sürecidir. Teyitler, hesap bakiyeleri ve bileşenleri ile sınırlı değildir. Teyit alma tekniği uygulanırken, teyit mektubunun gönderileceği kişiler belirlenir, teyit mektubu hazırlanır, gönderilir ve cevapları alınır. Bu açıklanan denetim teknikleri kullanılarak bankanın aksayan yönleri tespit edilir. Bu tespitler sonucunda gerekli görülen düzeltmeler yaptırılır ve bilgilerin güvenilirliği sağlanmış olur. Denetçi yaptığı denetimle ilgili bütün belge ve bilgileri toplar. Bu belge ve bilgileri kaydettiği kağıtlara çalışma kağıtları adı verilir. Çalışma kağıtları birleştirilerek çalışma dosyaları oluşturulur ve bu çalışma dosyaları 10 yıl süreyle denetim şirketi tarafından saklanır. Çalışma kağıtları denetçi için güvence teşkil eder. Çünkü denetçi yaptığı denetimler nedeni ile sınırsız olarak sorumludur. Denetçi denetim sırasında tespit edilen aksaklıkların giderilmesini ister. Bu istediği düzeltmeler yapılırsa zaten kamuoyuna doğru ve güvenilir finansal tablolar sunulmuş olacaktır. Ancak denetçinin gerekli gördüğü düzeltmeler yapılmazsa; denetçinin yaptırım yetkisi yoktur. Suçun (hata veya hilenin) yasal durumuna göre yaptırım başta BDDK olmak üzere yetkili kamu kuruluşları tarafından yapılır. Bu tür bir sıkıntıyı denetçiler sadece ilgili kurumlara bildirirler. Bağımsız denetçiler yukarıda açıklanmış olan denetim faaliyetlerinin sonucunu denetim raporuna yazarlar. Bu raporunu başta bankanın yönetim kurulu olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlara sunar. Bağımsız denetim raporunda; başlık, raporun sunulacağı kurum, banka hakkında bilgiler, denetimin muhasebe ilke ve standartlarına göre yapıldığı, denetimle ilgili gerekli görülen açıklamalar ve görüş kısmı yer alır. Denetim şirketi ve denetim ekibi adına denetim şirketindeki en kıdemli denetçi olan “sorumlu ortak baş denetçi” imza atar. Denetim şirketleri denetlediği bankalarla ilgili 4 farklı görüş bildirebilirler; Olumlu Görüş; Sorumlu ortak başdenetçi kendisine bağlı bağımsız denetim ekibinin de görüşlerini alarak, • Bağımsız denetim çalışmalarında genel denetim ilkelerine uyulmuş olması, • Bankanın finansal tablolarının, muhasebeye ilişkin düzenlemelere uygun bulunması, • Uygulanan muhasebe politikalarında uyumluluk olması, • Finansal tablolarda yer alan bilgilerin yeterli açıklıkta olması, • Finansal tabloları etkileyecek bir belirsizliğin bulunmaması, • Çalışmalarında herhangi bir kısıtlama ile karşılaşmaması, hâlinde olumlu görüş bildirir. Şartlı Görüş; Sorumlu ortak başdenetçi kendisine bağlı bağımsız denetim ekibinin görüşlerini de alarak, olumlu görüş vermesinin mümkün olmadığı ancak buna yol açan hususların etkisinin olumsuz görüş bildirme ya da görüş bildirmemeye yol açacak kadar önemli olmaması durumunda şartlı görüş bildirir. Şartlı görüş içeren raporda, görüşün dayanağını oluşturan aykırılıklara ilişkin sorumlu ortak başdenetçi görüşlerine yer verilmesi şarttır. Şartlı görüş demek denetçinin sonuçlarını tam tespit edemediği konulara kefil olmaması diğer konuların ise doğru olduğunu teyit etmesidir. Örneğin banka aleyhine açılmış ve büyük tutarlı bir dava var ise denetçi davanın nasıl sonuçlanacağını bilemez. Bu durumda denetçi davanın ayrıntılarını denetim raporunda açıklar ve bu dava dışındaki bankanın bütün 200 www.hedefaof.com rakamları doğruyu yansıtmaktadır der. Böylece davanın ne olacağını bilemeyeceğini ancak bankanın diğer rakamlarında herhangi bir sıkıntı olmadığı açıklamış olacaktır. Olumsuz Görüş; BDDK tarafından yürürlüğe konulan muhasebeye ilişkin düzenlemelere uyumsuzluklar, çok fazla ise ve denetim şirketinin istediği düzeltmeler yapılmıyorsa finansal tablolar hatalı sunulacak demektir. Aynı zamanda şartlı görüşün de finansal tablolardaki yetersizliği ve yanlışlığı uygun olarak açıklamadığı sonucuna ulaşılırsa, sorumlu ortak başdenetçi kendisine bağlı bağımsız denetim ekibinin görüşlerini de alarak olumsuz görüş bildirir. Olumsuz görüş içeren raporda, olumsuz görüşe yol açan nedenler ile bunların finansal tablolar üzerindeki etkilerine ilişkin bağımsız denetçi görüşlerine yer verilir. Yani olumsuz görüş demek bankanın finansal tablolarında büyük yanlışlar vardır ve banka yönetimi de bu yanlışları istenmesine rağmen düzeltmemiştir demektir. Görüş Bildirmekten Kaçınma; Bağımsız denetim çalışmalarında karşılaşılan belirsizlik ve sınırlamaların, bağımsız denetçinin olumlu, şartlı ya da olumsuz herhangi bir görüş belirtmesini engelleyecek derecede önemli olması, finansal tablolarda yer alan önemli bir kalem hakkında yeterince kanıt toplanamaması, etkin olmayan bir muhasebe ve iç kontrol sisteminin bulunması durumunda, sorumlu ortak başdenetçi ekibinin görüşlerini de görüş bildirmekten kaçınabilir. Görüş bildirmekten kaçınma durumunda düzenlenecek raporda, kaçınmaya yol açan nedenlere ilişkin bağımsız denetçi görüşlerine yer verilmesi şarttır. Görüş bildirmekten kaçınmanın nedeni bankanın doğrudan yada dolaylı olarak denetim yapılmasını engellemesidir. Denetçilerde denetleyemedikleri bir işletme hakkında olumlu veya olumsuz bir görüş belirtemezler. Bu durumda “olumlu veya olumsuz herhangi bir görüşe ulaşılamamıştır” ifadesi yazılarak herhangi bir görüş belirtilmez. Bağımsız denetim raporunda olumsuzluklar varsa devletin yetkili kurumları gerekli tedbirleri alırlar. Bu tedbirler temelde BDDK tarafından alınır. BDDK’nın da yetkileri dışındaki konular varsa, özellikle vergi konuları; bu durumda da Maliye Bakanlığı devreye girer. Bankaların BDDK Gözetimi Bankalar yukarıdaki konularımızın birçok yerinde de açıklandığı gibi BDDK’nın gözetimi altındadırlar. Diğer bir ifade ile bankalar, BDDK’nın bütün düzenlemelerine uymak zorundadırlar. BDDK bankaların, Bankacılık Kanunu ve BDDK tarafından yayınlanmış olan tebliğ ve yönetmeliklere uyup uymadıklarını denetler. Bankacılık Kanun’un 65. maddesinde bankaların ve faaliyetlerinin BDDK’nın denetim ve gözetimine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. BDDK’nın denetim yetkisinin kapsamı Bankacılık Kanunu’nun 95. maddesinde açıklanmıştır. Bu maddeye göre; bankaların her türlü işlemlerinin gözetimi ve yerinde denetimi BDDK’nın yetkisi altındadır. Aynı zamanda bankaların risk yapısı, iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemleri ile varlıkları, alacakları, özkaynakları, borçları, kâr ve zarar hesapları, yükümlülükleri ve taahhütleri arasındaki ilgi ve dengelerin ve bankaların kurumsal yönetim ilkelerine uyum seviyesinin gözetimi, analizi ve ölçümü BDDK tarafından yapılır. BDDK tarafından gerçekleştirilen denetimler sırasında talep edilmesi hâlinde, bankalar tarafından iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemlerinde çalışanların görevlendirilmesi dâhil olmak üzere her türlü desteğin sağlanması da kanuna göre zorunludur. Çünkü bankalar bütün belge ve defterlerini belli düzen içinde saklamak ve BDDK ya da diğer kurum ve kuruluşlar tarafından denetlendikleri zaman ibraz etmek zorundadırlar. Bankaların BDDK tarafından denetiminde dikkate alınan hususlar sadece muhasebe kuralları değildir. BDDK bankaların bütün işlemlerinin bankacılıkla ilgili mevzuata uygunluğunu denetler. Bu nedenle BDDK’nın yaptığı denetim muhasebe denetimi (bağımsız dış denetim) değil uygunluk denetimidir. BDDK bankaların denetimini “yeminli murakıp” adı altında işe aldığı ve bankacılık konularında eğittiği alanında uzman personeli ile yapmaktadır. Yeminli murakıplar bankalarda belli sürelerde yerinde denetim (fiilen bankada çalışarak) ve ayrıca belgeleri üzerinden denetim de yapmaktadırlar. BDDK’nın yaptığı denetim faaliyetlerinin temeli bağımsız dış denetimde olduğu gibidir. Temel hedef hata ve hilelerin tespit edilerek yok edilmesidir. Kullanılan denetim teknikleri ve denetim sonucunda bir 201 www.hedefaof.com denetim raporu düzenlenmesi süreci de bağımsız dış denetimle benzerlik göstermektedir. Ancak temel fark, BDDK denetiminde bankanın sadece finansal olaylarının değil bütün faaliyetlerinin denetlenmesidir. Bağımsız dış denetçi ise sadece muhasebe denetimi yapar ve finansal tablolara gelen rakamların doğruluğunun tespitini yapar. Bankaların belli koşulları sağlaması hâlinde belli faaliyetleri yapmasına izin verilmektedir. Bankalar her bir faaliyet için BDDK’dan izin almalı ve yetkilerini aşmamalıdır. Örneğin menkul kıymet alım-satım yetkisi olmayan bir banka bu işlemi yapıyorsa, bu durum BDDK tarafından denetlenir ve gerekli koşulları sağlayıncaya kadar bankanın bu faaliyeti yapması engellenir. Bağımsız dış denetçi ise faaliyeti yapıp yapmamasını değil de sadece muhasebe kayıtlarını inceler. Diğer önemli bir fark da bağımsız dış denetçinin herhangi bir önlem alma veya yaptırım uygulama yetkisi yoktur. Bankada hata ve hileler var ve denetçinin önerisine rağmen banka bu hata ve hileleri düzeltmiyorsa; bağımsız denetçi bu durumu sadece raporuna yansıtır ve ilgili mercilere bildirir. BDDK denetiminde kurallara uyulmadığı anlaşılan bankalarda birtakım önlemler alınır ve bankaların bu önlemlere uyması zorunluluktur. Bankacılık Kanunu’nun 67. maddesine göre bankaların denetimi sonucunda; • Aktiflerinin vade itibarıyla borçlarını karşılayamama tehlikesiyle karşı karşıya gelmesi, • Gelir ve giderleri arasındaki dengelerin bozulması nedeniyle kârlılığın, faaliyetleri sorunsuz bir şekilde yürütecek yeterlilikte olmaması, • Özkaynaklarının sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemelere göre yetersiz olması veya bu durumun gerçekleşmek üzere bulunması, • Aktif kalitesinin malî bünyeyi zayıflatabilecek şekilde bozulması, • Kanun’a ve ilgili düzenlemelere veya BDDK kararlarına aykırı nitelikte karar, işlem ve uygulamalarının bulunması, • İç denetim, iç kontrol ve risk yönetim sistemlerini kurmaması veya bu sistemleri etkin ve yeterli bir şekilde isletmemesi veya denetimi engelleyici herhangi bir hususun bulunması, • Yönetiminin basiretsizliği nedeniyle bu Kanun ve ilgili mevzuat ile tanımlanmış risklerin önemli ölçüde artması veya malî bünyeyi zayıflatabilecek şekilde yoğunlaşması, hâllerinden herhangi birinin tespit edilmesi durumunda, BDDK tarafından acilen kanunda belirlenmiş tedbirler alınır. Düzeltici Önlemler Bankaların likit varlıklarının ve gelirlerin azalması durumunda; bankanın özkaynağının artırılması, kâr dağıtımının geçici bir süreyle durdurulması, aktiflerin elden çıkarılması suretiyle likidite temin edilmesi, yeni yatırımların sınırlandırılması veya durdurulması, ücret ve diğer ödemelerin sınırlandırılması, uzun vadeli yatırımların durdurulmasını banka yönetiminden ister. BDDK; mevzuata ve muhasebe kurallarına aykırılıklar tespit ettiğinde; bu aykırılıkların giderilmesi, kredi politikasının gözden geçirilerek riskli işlemlerin durdurulması, maruz kalınan vade, kur veya faiz riskinin azaltılması için gerekli önlemlerin alınmasını bankanın yönetim kurulundan ister. İyileştirici Önlemler Bankalarda düzeltici önlemlerin alınmaması veya alınan önlemlere rağmen sorunların giderilememesi hâlinde BDDK; Bankanın borç ödeme gücünün zayıflaması veya gelirlerinin azalması durumunda, malî bünyenin düzeltilmesi, sermaye yeterliliği veya likidite düzeylerinden birinin ya da her ikisinin yükseltilmesi, uygun bir süre vererek uzun vadeli veya duran varlıkların elden çıkarılması, işletme ve yönetim giderlerinde kısıntıya gidilmesini, 202 www.hedefaof.com Mevzuata ve muhasebe kurallarına aykırılıkların olması, risklerin artması ile ilgili yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bulunması hâlinde genel kurulun en kısa sürede olağanüstü toplantıya çağrılarak yönetim kurulu üyelerinden bir veya birkaçının veya tamamının değiştirilmesi veya üye sayısını artırarak üye atanması veya karar ve işlemlerde sorumluluğu bulunan mensuplarının görevden alınmasını banka yönetim kurulundan ister. Kısıtlayıcı Önlemler Bankaların düzeltici ve önleyici önlemleri almaması veya alınan önlemlere rağmen sorunların giderilememesi durumunda BDDK bankalardan; • Faaliyetlerini, yurt içi veya yurt dışı şubelerinin çalışmasını kısıtlaması veya geçici olarak durdurması, • Kaynakların toplanması ve kullandırılmasına ilişkin olarak faiz oranı ve vade kısıtlamaları da dâhil olmak üzere, her türlü sınırlama ve kısıtlama getirmesi, • Yönetim kurulu da dâhil olmak üzere genel müdür, genel müdür yardımcıları, ilgili birim ve şube yöneticilerinin bir kısmını veya tamamını görevden alması, • Zarar doğurduğu tespit edilen faaliyetlerinin sınırlandırılması veya durdurulması, verimi düşük veya verimsiz varlıklarının elden çıkarılması, • Özkaynakların artırılmasını sağlamak amacıyla uygun görülecek yeni hissedarlar bulunması ve benzeri tedbirlerin alınmasını ve uygulanmasını ister. BDDK’nın yukarıda açıklanan uyarı ve önlemlerine uyulmaması durumlarında Kanun’da belirtilmiş olan yüklü para cezaları ve hapis cezaları uygulanmaktadır. BDDK sadece bankaların bireysel denetimini değil, bütün sektörün gözetimini de yapmaktadır. Finans sektörünün sağlıklı işlemesi, haksız rekabetin önlenmesi, yurtdışında olan yeniliklerin ülkemize transferi gibi birçok gözetim görevini de yerine getirmektedir. Bankalar hangi tür denetimlere tabidirler ve denetimler kimler tarafından yapılır? Bankaların Vergi Denetimi Bankalar diğer bütün işletmeler gibi vergi mükellefi olarak Maliye Bakanlığı’nın denetimi altındadırlar. Vergi denetimi “vergi müfettişleri tarafından yapılır. Yapılan denetime “kamu denetimi denir. Vergi müfettişlerinin temel amacı vergi kaçırılıp kaçırılmadığıdır. Vergi mükellefleri bankaların vergi yasalarına uygun belge ve kayıt düzeninin olup olmadığına bakarlar. Hata veya hile tespit ederlerse devletin kaybı olan vergi, gecikme zamları ile bankadan tahsil edilir. Bankaya ve yetkililerine kanunlarda belirtilmiş cezalar ve diğer yaptırımlar da uygulanır. 203 www.hedefaof.com Özet alır. Vergi yasalarına uygunluk araştırılıyorsa kamu denetimi yapılmış olur. Faaliyet denetimi; işletme dışındaki uzman kişilerce yapılan, işletme yönetiminin başarısını ortaya çıkarmaya yönelik geniş kapsamlı bir denetim türüdür. Son yıllarda, işletmelerin ve sermaye piyasalarının hızla gelişmesi, şirket iflaslarının ve ülke krizlerinin de artmasına neden olmuştur. Krizlerinin birçoğunun merkezinde ise finans krizi ve bankalar yer almaktadır. Bankalar çok yoğun ve büyük tutarlarda işlemler yaptıkları için risk çok daha büyüktür. Bu nedenle bankaların denetiminin çok iyi bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bankalar yoğun faaliyetleri nedeniyle birçok hata ve hile ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu hata ve hileler nedeni ile finansal tablolardaki rakamların yanlış olması durumuna yapısal risk adı verilmektedir. Bu riski yok etmek için bankalarda, herkesin yetki ve sorumluluklarını belirleyecek, kayıt ve belge düzeni oluşturacak bir iç kontrol sistemi kurulur. Bankalarda iç kontrol sisteminin iyi kurulmaması, işletilememesi veya hileli işlemler sonucunda finansal tablolarda yanlışlık olması ihtimali varsa buna da kontrol riski denir. İşte bu riski de yok etmek için bankalarda bağımsız dış denetim yapılır. Bağımsız denetime rağmen finansal tablolarda hatalar varsa buna da tespit edememe riski denir. Bankaların denetimi temel olarak üç aşamada gerçekleşir. Bunlardan birincisi, müfettişleri ile yaptığı iç denetimdir. İkincisi, bağımsız dış denetçiler tarafından yapılan bağımsız dış denetimdir (muhasebe denetimidir). Üçüncü ve sonuncusu ise BDDK tarafından yapılan denetimdir (gözetimdir). Literatürde ise; denetim denilince ilk akla gelen bağımsız dış denetimdir (muhasebe denetimidir). Denetim; iktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddiaların önceden saptanmış ölçülere uygunluk derecesini araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve bu kanıtları değerleyen sistematik bir süreçtir. Denetimin temel amacı; işletmenin finansal tablolarındaki bilgilerinin güvenilirliğini sağlamaktır. Bağımsız dış denetçiler denetim faaliyetleri sonucunda bir denetim raporu yazarlar ve bu raporlarını banka yönetimi ile BDDK’ya iletirler. Denetim raporunun sonucunda dört farklı görüşten biri yer alır. Olumlu görüş; finansal tabloların doğruyu yansıttığını ifade eder. Şartlı görüş; sonucu tam belirlenemeyen birkaç işlem dışında genel olarak tablolarının doğruyu yansıttığının onayıdır. Olumsuz görüş; denetim sonucunda finansal tablolarda önemli yanlışların olduğunu ifade eder. Görüş bildirmekten kaçınma; denetçi bankanın engellemeleri nedeniyle bir görüşe ulaşacak kadar denetim kanıtı toplayamazsa; raporunda olumlu yada olumsuz bir görüş bildiremez. Denetimle karıştırılan kavramlar da vardır. Kontrol: Bir şeyin doğruluğunu, kayıt ve/veya belgeler aracılığıyla incelemek ve araştırmaktır. Teftiş: Bir şeyin aslını, doğrusunu veya işlerin iyi yürütülüp yürütülmediğini anlamak için yapılan inceleme olarak tanımlanabilir. Revizyon: Gözden geçirmek, tekrar incelemek anlamına gelmektedir. Revizyon diğer kavramların tamamının ortak alanıdır. Denetim genel anlamda, muhasebe denetimi (finansal tablolar denetimi = bağımsız dış denetim), uygunluk denetimi ve faaliyet denetimi olarak üçe ayrılmaktadır. Bankalarda denetim faaliyetlerinin yürütülmesi sağlamak; gerekli düzeltme ve iyileştirmeleri yönetim kurulu adına yerine getirmekle sorumlu olan bir denetim komitesi kurulmalıdır. Denetim komitesi yönetim kurulu üyelerinden oluşur ve bankanın denetim faaliyetleri ile ilgilenir. Muhasebe denetimi; Finansal tabloların genel kabul görmüş muhasebe ilke ve standartlarına uygunluğunun ve bir bütün olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığının denetimidir. Uygunluk denetimi; işletmenin belirlediği kurallara uyulup uyulmadığının tespitidir. Uygunluk denetimi, işletmenin belirlediği kurallara uygunluğun araştırılması ise iç denetim adını alır. Şayet bankacılıkla ilgili yasa ve tebliğlere uygunluk araştırılıyorsa; BDDK denetimi ve gözetimi adını Son olarak bankalar yukarıdaki denetimler dışında vergi denetimi gibi farklı denetimlere de tabidir. Bankaların düzenli bir şekilde denetimi hem banka hem de ülke ekonomisi için çok önemli bir konudur. Denetim uzman kişiler tarafından ve ciddiye alınarak yapılmalıdır. 204 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi denetimin tanımıdır? 5. Aşağıdakilerden hangisi genel anlamda bir denetçi türüdür? a. Bir şirketin yöneticileri, ortakları yada genel kurulu tarafından incelenmesidir b. Kamu kuruluşlarının devlet denetçileri tarafından incelenmesi ve raporlanmasıdır c. İşletmelerin incelenmesi ve hileli veya hatalı işlemlerin açığa çıkmasını engellemek için düzeltmelerin yapılmasıdır d. Kamu denetçileri tarafından kamu ve özel kuruluşların denetlenmesidir e. Mali olaylarla ilgili raporların önceden saptanmış ölçütlere uygunluğunun araştırılması ve raporlanmasıdır 2. Aşağıdakilerden hangisi kontrolün tanımını verir? a. Muhasebe denetçisi b. İşletme denetçisi c. İç denetçi d. Finansal tablo denetçisi e. Muhasebe kontrolörü 6. Bağımsız dış denetimin temel amacı aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir? a. Mali tabloların güvenirliğinin belirlenmesi b. İşletmenin geleceğini güvence altına almak c. İşletmelerde yetki hatalarının gerekli önlemlerin alınması a. İşlemlerdeki hata veya hilelerin ortaya çıkmasını engellemektir. b. Bir işlemin işletmenin belirlediği kurallara uygunluğunu araştırmaktır. c. Bağımsız dış denetçiler tarafından mali olayların kontrol edilmesidir. d. Kamu denetçilerinin yaptığı dış denetimdir. e. Mali olaylarla ilgili raporların önceden saptanmış ölçütlere uygunluğunun araştırılması ve raporlanmasıdır. 3. Aşağıdakilerden hangisi denetim tanımının unsurları içinde yer almaz? e. Hata ve hilelerin ortaya çıkmadan yok edilmesi 7. İşletmenin mali tablolarının genel kabul görmüş muhasebe ilke ve standartlarına uygun olarak düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılarak raporlandığı denetim türü aşağıdakilerden hangisidir? a. Faaliyet denetimi b. Vergi denetimi b. İktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddialar c. Muhasebe denetimi c. Önceden saptanmış ölçütler d. Kamu denetimi d. Sonuçları ilgi duyanlara bildirme kanıt toplama e. Uygunluk denetimi ve kanıtları 8. Aşağıdakilerden hangisi bankaların bağımsız dış denetiminde kullanılabilecek denetim tekniklerinden (kanıt toplama tekniklerinden) birisi değildir? 4. Denetim ve kontrolün temel farklarından biri aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmiştir? a. Kontrolü YMM’ler ve kamu denetçileri, denetimi ise dış denetçiler yapar. a. Fiziki inceleme b. Kontrol kamu kuruluşlarında, denetim özel şirketlerde uygulanır. c. Bilgi toplama c. Kontrolde sadece mali tablolar alınırken, denetimde kanıt toplanır. b. Belge incelemesi d. Analitik inceleme dikkate e. Evrak sıralama d. Kontrolü işletme personeli sürekli bir biçimde yapar, denetim ise belli dönemlerde yoğunlaşır ve dış denetçiler tarafından yapılır. e. Kontrol işletme yöneticisi tarafından uygulanır, denetimde ise yöneticiye yardımcı kişiler de görev alabilir. 205 www.hedefaof.com ve d. İşletmenin geçmişi hakkında bilgiler sunmak a. Denetimde görev alacak kişilerin sayısı ve niteliği e. Tarafsızca değerleme tespiti Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 9. Bankaların tabi oldukları temel denetim türleri aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? 1. e Yanıtınız yanlış ise “Denetim” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Kamu denetimi-hukuk denetimi-özel denetim b. İç denetim-bağımsız denetimi (gözetimi) dış denetim-BDDK 2. b Yanıtınız yanlış ise “Denetim Benzeri Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Faaliyet denetimi-Maliye Bakanlığı denetimi d. Sınırlı denetim-faaliyet denetimi denetimi-işletme e. BDDK denetimi-Borsa denetimi denetimi-piyasa 3. a Yanıtınız yanlış ise “Denetim” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 4. d Yanıtınız yanlış ise “Denetim Benzeri Kavramlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. Aşağıdakilerden hangisi bankaların bağımsız dış denetiminde, bağımsız dış denetçilerin bildireceği görüş türlerinden birisi değildir? 5. c Yanıtınız yanlış ise “Denetçi Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. Olumlu görüş 6. a Yanıtınız yanlış ise “Denetim Türleri ve Denetim” başlıklı konuları yeniden gözden geçiriniz. b. Şartlı görüş 7. c Yanıtınız yanlış ise “Denetim Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Olumsuz görüş d. Sorunlu görüş 8. e Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Bağımsız Dış Denetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. Görüş bildirmekten kaçınma 9. b Yanıtınız yanlış ise “Bankalarda İç Denetim ve Bankalarda Dış Denetim” başlıklı konuları yeniden gözden geçiriniz. 10. d Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Bağımsız Dış Denetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 206 www.hedefaof.com Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Yararlanılan Kaynaklar Sıra Sizde 1 AKTUĞLU, M. Ali (1996). Denetleme ve Revizyon, İzmir, Fakülteler Kitabevi Barış Yayınları, 3. Baskı. Denetim; iktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddiaların önceden saptanmış ölçülere uygunluk derecesini araştırmak ve sonuçları ilgi duyanlara bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve bu kanıtları değerleyen sistematik bir süreçtir. BOZKURT; Nejat (2000). Muhasebe Denetimi, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım AŞ, 3. Baskı. Kontrol; Bir şeyin doğruluğunu, kayıt ve/veya belgeler aracılığıyla incelemek ve araştırmaktır. GRAY, AIain, MANSON, Stuart (2000). The Audit Process: Principles, Practice & Cases, London, Thomson Learning, Second Edition. Denetim bağımsız dış denetçiler tarafından yapılır, kontrol ise iç denetçiler tarafından yapılır. GÜRBÜZ, Hasan (1995). Muhasebe Denetimi, İstanbul, Bilim Teknik yayınevi, 4. Baskı. Denetimde muhasebe ilke ve standartlarına uygunluk araştırılırken, kontrolde işletmenin belirlediği kurallara uygunluk araştırılır. GÜREDİN, Ersin (2007). Denetim ve Güvence Hizmetleri, Arıkan Yayınları, 11. Baskı. KARAPINAR, Aydın ve diğerleri (2006). SMMM Staja Başlama Sınavlarına Hazırlık, Ankara, Gazi Kitabevi. Sıra Sizde 2 Uygunluk denetimi; devletin veya işletmenin belirlediği kurallara uyulup uyulmadığının tespitidir. İşletmenin belirlediği kurallara uygunluğu iç denetçiler tespit ederl ve yaptıkları denetime iç denetim denir. Devletin koyduğu kurallara uygunluğu ise devletin ilgili kurumlarındaki müfettişler denetlerler ve yaptıkları denetime kamu denetimi denir. KAVAL, Hasan (2005). Uluslararası Muhasebe Standartları Uygulama Örnekleri ile Muhasebe Denetimi, Ankara, Akademik Denetim, Gazi Kitabevi, 2. Baskı. Sıra Sizde 3 KONRATH, Larry F. (2002). Auditing: A Risk Analysis Approach, Canada, Thomson Learning, South Western, Fifth Edition. KAVAL, Hasan (2000). Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara, Yaklaşım Yayınları. KEPEKÇİ, Celal (2004). Bağımsız Denetim, İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 5. Baskı. BDDK’nın temel amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasıdır. ÖZGÜN, Zekai (2001). “Bankacılıkta Risk Yönetimi ve Denetim”, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigorta Enstitüsü Bankacılık Bölümü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, s.47 BDDK’nın görevleri ise; bankacılık faaliyetlerini düzenlemek, banka ve benzeri kurumların kuruluşuna ve işleyişine müsaade etmek ve sonrasında da faaliyetlerini denetlemektir. SELİMOĞLU, Seval K., ve başk. (2008). Muhasebe Denetimi, Ankara, Gazi Kitabevi. Sıra Sizde 4 STETTLER, Howard F. (1982). Auditing Principles, A System Based Approach, New Jersey, Prentice-Hall Inc. Bankalar öncelikle iç denetime tabidirler ve iç denetimi bankaların müfettişleri tarafından yapılır. YURTSEVER, Gündoğan (2008). Bankacılığımızda İç Kontrol, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları. Bankalar ayrıca alanında uzman ve yasal yetki belgesi olan bağımsız dış denetçiler tarafından yapılmak üzere bağımsız dış denetime tabidirler. http://www.bddk.org.tr http://www.bddk.org.tr, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu. Bankalar, Bankacılık Kanunu’ndan hareketle BDDK’nın denetimi ve gözetimi altındadırlar. BDDK’da denetimini yeminli murakıpları aracığı ile yapmaktadır. http://www.bddk.org.tr, Bankaların Sistemleri Hakkında Yönetmelik. http://www.bddk.org.tr, Bankalarda Bağımsız Denetim Gerçekleştirecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik. Son olarak da bankalar vergi denetimine (kamu denetimine) tabidirler ve bu denetim vergi müfettişleri tarafından yapılmaktadır. 207 www.hedefaof.com İç 8 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Uluslararası bankacılık ve uluslararası bankacılığa neden olan faktörleri tanımlayabilecek, Bankaların uluslarası finans merkezlerine girme şekillerini sıralayabilecek, Uluslararası bankaların müşterilerine sunduğu hizmetleri kavrayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Temsilcilik Arbitraj Acenta Swap Şube Forward Muhabir Banka Akreditif Konsorsiyum Sendikasyon Kredisi İçindekiler Giriş Uluslararası Bankacılık Uluslararası Bankacılığa Neden Olan Faktörler Uluslarararası Bankacılık Kuruluş Yeri Seçiminde Etkili Olan Faktörler Bankaların Uluslararası Piyasalara Girme Biçimleri Uluslararası Bankacılık Hizmetleri 208 www.hedefaof.com Uluslararası Bankacılık GİRİŞ Küreselleşme ile birlikte dünyada dış ticaret hacmi genişlemiş, diğer yandan finansal serbestleşme uluslararası sermaye hareketlerinin hızlı bir şekilde artmasına neden olmuştur. Tüm bu gelişmeler uluslararası bankacılık faaliyetlerinin de hızlı bir biçimde gelişmesine neden olmuştur. Dış ticaret hacminin artması sonucu, ihracat ve ithalat işlemlerinde firmaların taleplerini karşılamak amacıyla bankalar dış ticarete yönelik hizmetlerin çeşitliliğini artırmıştır. Diğer yandan finansal serbestleşme sonucu uluslararası sermaye hareketleri hız kazanmış, dünya üzerinde fonlar hızlı bir şekilde yer değiştirme imkânına kavuşmuştur. Uluslararası bankacılığın gelişimine neden olan unsurlardan bir diğeri de iletişim teknolojisindeki gelişmelerdir. İletişim imkânlarının artması, bankaların sadece yerel değil ülkelerarası finansal işlemleri yapma ve hizmet vermesine yol açmaktadır. Bu bölümde, uluslararası bankacılığa neden olan faktörler, uluslararası bankaların kuruluş yeri seçimine etki eden faktörler, bankaların uluslararası piyasalara giriş yöntemleri, uluslararası bankacılıkta verilen hizmetler üzerinde durulacaktır. ULUSLARARASI BANKACILIK “Uluslararası banka”, dünya çapında faaliyet gösteren ancak sürdürmekte olduğu faaliyeti sıradan ticaret bankacılığı (ticari bankacılık) ile sınırlı bırakmayıp, tacir bankacılık, finansal kiralama (leasing), factoring, forfaiting ve danışmanlık gibi aktivitelerin yanı sıra yeni finansal tekniklerin tamamını müşterilerine sunan banka olarak tanımlanabilir. Uluslararası bankaların temel özellikleri şunlardır: • Uluslararası bankalar, New York, Londra, Frankfurt gibi finans merkezlerinin hemen hepsinde faaliyet gösterirler. • Müşterileri sadece belli büyüklüğün üzerindeki firmalar olup, gerçekleştirilen işlemler az sayıda ancak yüksek tutarlı işlemdir. • Yüksek ücretlerle, çok dil bilen ve belli üniversitelerden mezun yüksek nitelikli personel istihdam ederler. • Farklı dövizler üzerinden işlem gerçekleştirirler. Örneğin bankanın Londra’daki birimi Sterlin üzerinden, New York’taki birimi Dolar üzerinden, Tokyo’daki birimi Yen üzerinden, Frankfurt’taki birimi Euro üzerinden işlem yapar. • Bağlı kuruluşları yoluyla reel sektörde de varlık gösterirler. Örneğin; petrol, bakır, alüminyum gibi stratejik emtiaların uluslararası ticaretinde etkiye sahiptirler. • Swap, opsiyon, forward gibi türev araçlar ve diğer finansal teknikleri etkin bir şekilde kullanırlar. • Birleşme ve satın alma faaliyetlerine aracı ve danışman olarak katılırlar. 209 www.hedefaof.com Uluslararası bankaların, belli başlı finans merkezlerinin hepsinde şubeleri bulunur. Üstün niteliğe sahip personel çalıştıran uluslararası bankalar, döviz piyasası işlemlerinin büyük bölümünü gerçekleştirmektedirler. ULUSLARARASI BANKACILIĞA NEDEN OLAN FAKTÖRLER Uluslararası bankacılığa neden olan faktörlerin başında dış ticaretin gelişmesi, interbank para piyasaları ve yurtdışı para piyasalarının gelişimi, iletişim teknolojisindeki gelişmeler, vergileme politikaları ve konjonktürel durumlar yer almaktadır. Uluslararası Ticaret Hacminin Genişlemesi İkinci dünya savaşı sonrasında Avrupa ülkelerinde ekonominin yeniden inşa sürecinin başlaması ile tarımsal ve endüstriyel üretim miktarı artmış ve dış ticarette artış olmuştur. Dünya ticaretinde yaşanan bu gelişme, ihracatın finansmanı konusunda uluslararası bankacılığın önem kazanmasını etkileyen başlıca faktörlerden biri olmuştur. Her ne kadar tarihi gelişim içinde uluslararası bankacılık faaliyetleri ile dış ticaret arasında bir paralellik söz konusu olsa da, günümüzde uluslararası fon transferinin küçük bir bölümü ticaretle ilişkilidir. Günümüzde uluslararası fon hareketlerinin büyük bölümünü spekülatif amaçlı fon hareketleri oluşturmaktadır. İnterbank Para Piyasası Bir banka topladığı fonların tamamını kredi olarak satamaz ise kasasında fazlalık fon oluşacaktır. Diğer yandan başka bir banka topladığı fonlardan daha fazla kredi kullandırması hâlinde, bu bankanın fon açığı bulunmaktadır. İnterbank para piyasası fon açığı olan bankalar ile fon fazlası olan bankaların fon alışverişinde bulunduğu piyasadır. İnterbank para piyasası aynı merkezdeki bankaların dışında yabancı ülkelerdeki bankalara da açıktır ve esas itibariyle uluslararası bir nitelik taşımaktadır. Yurtdışı Para Piyasalarının Gelişimi 1960’lı yıllarda euro piyasaların gelişmesi, Londra, New York, Hong Kong, Singapur gibi uluslararası finans merkezlerinin gelişmesine neden olmuştur. Euro-kredi piyasası 1970’lerden sonra nakit kredi ve tahvil ihracında uluslararası bankaların oluşturduğu konsorsiyumlara sahne olmuştur. Bankalar yüksek tutarlı kredileri karşılayabilmek ve riski dağıtmak için konsorsiyumlar oluşturmuştur. Piyasa genişledikçe toptancı bankacılık ağırlık kazanmış, milyar dolarlarla ifade edilen “jumbo kredi” organizasyonları yaygınlaşmıştır. İletişim Teknolojisindeki Gelişim Bilgisayar ve haberleşme sistemlerindeki teknolojik ilerlemeler sonucu fon transferi elektronik ortamda ve hızlı şekilde gerçekleşebilir hâle gelmiştir. 1970’lerin başında finansal konularda bankalararası haberleşmeyi sağlayan SWIFT adı verilen dünya çapında bir organizasyon kurulmuştur. SWIFT sayesinde üye bankalar arasında çok hızlı bir şekilde fon transferi gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca, ATM ve banka ile işletmeler arasında terminaller vasıtasıyla mal bedellerinin ödenmesini sağlayan POS uygulamaları önemli gelişmelerdir. Vergi Politikaları Gelişmiş ülkelerdeki yüksek vergi politikaları bankaları alternatif yatırım alanları aramaya itmiştir. Uluslararası finans sektörü, euro-para piyasalarının gelişimine paralel olarak 1960’lı yılların başlarından itibaren offshore piyasaların gelişmesine sahne olmuştur. Bu merkezlerdeki şirketler ve bankalar her türlü kontrolden uzak ve vergi avantajlarıyla çalışarak uluslararası rekabette önemli avantaj elde etmişlerdir. Konjonktürel Nedenler 1970’li yıllarda gelişmiş ülkelerde meydana gelen ekonomik daralma sonucu ilgili ülkelerdeki firmaların fon taleplerinde daralma meydana gelmiştir. Bu nedenle ilgili ülkelerde yer alan bankalar fazlalık fonlarını pazarlamak için yurt dışı faaliyetlere daha fazla ağırlık vermek zorunda kalmışlardır. 210 www.hedefaof.com Uluslararası bankacılığa neden olan faktörler nelerdir? ULUSLARARASI BANKACILIK KURULUŞ YERİ SEÇİMİNDE ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER Uluslararası bankalar, yurtdışı piyasalarda örgütlenme kararı vermeden önce, ilgili piyasaların durumunu çeşitli açılardan ele almaktadırlar. Yurt dışında örgütlenmede kuruluş yerinin tespitinde banka yöneticilerinin hedefleri ve çeşitli finans merkezlerinin karşılaştırmalı üstünlükleri etkili olmaktadır. Bir finans merkezinin yabancı bankalar açısından seçimini etkileyen unsurlar; vergi düzenlemeleri, ekonomik potansiyel, refinansman olanakları, politik istikrar, rekabet durumu, para kredi politikaları ve altyapıdır. Vergi Düzenlemeleri Kuruluş yeri seçimini etkileyen önemli bir faktör vergi sistemidir. Vergi yasa ve düzenlemelerinin kısa aralıklarla değişmesi ve karmaşık olması, zaman kaybına ve nitelikli eleman istihdamını gerektirmektedir. Vergilendirme ile ilgili ülkeler arasında çifte vergi ödenmesini önleyen anlaşmaların var olmaması bankaların yurt dışı piyasalarda kurumsallaşmasını olumsuz yönde etkileyen bir diğer önemli unsurdur. Bankalar yurtdışı faaliyetlerinde vergi oranlarının düşük olduğu finans merkezlerini tercih etmektedir. Ekonomik Potansiyel Uluslararası bankanın kurulacağı yabancı ülkenin ekonomik potansiyel durumu diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilmelidir. Yurtdışı piyasalarda kuruluş yeri seçiminde alternatif ülkelerin son yıllarda gerçekleştirmiş oldukları büyüme oranları ve enflasyon oranlarının ölçü olarak alınması yeterli olmamakta, ancak benzer durumdaki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında faydalı olabilmektedir. Refinansman Olanakları Bankaların kredi talebini karşılayabilmesi için uygun finansman kaynaklarının sağlanabilmesi gerekir. Uluslararası banka, belirli para birimleri üzerinden gerçekleştirilen kredi işlemlerinde büyük ölçüde refinansman gereksinimi duymaktadır. Bu durumda kredi kullandıran bankanın, mevduat potansiyeli olan müşterileri ve bölgenin sağladığı fonları kendine çekebilmesi gerekmektedir. Bazı ülkeler yabancı bankaların mevduat toplamalarına izin vermemektedir. Bir ülkedeki yabancı banka şubesinin mevduat toplamadan varlığını sürdürebilmesi için ilgili bankanın ülkesiyle çok yoğun ticari ilişkilerinin bulunması gerekmektedir. Diğer taraftan yurtdışında şube kurmak maliyetli olmakta ve yeni kurulan şubenin kâra geçmesi zaman alabilmektedir. Politik İstikrar Banka ortakları, bankaya koydukları sermayenin uzun dönemdeki getirisinin yeterli olması hâlinde bir başka ülkede kuracakları uluslararası banka yatırım kararına onay verirler. Kuruluş anındaki aranan unsurların başında, girilen ülkedeki mevzuatta uzun dönemli olarak radikal değişiklikler olmamasıdır. Politik çoğunluğun sürekli olarak değiştiği bir ülkede mevzuatın da devamlı olarak değişmesi bu ülkede yapılacak yatırımın riskini artırmaktadır. Bankalar bir ülkede yatırım kararı vermeden önce, o ülkenin riskine de önem göstermektedirler. O ülkedeki politik durum ülke riskini etkileyen önemli unsurlardan biridir. Rekabet Durumu Yerel bir bankanın yurtdışı ihracat-ithalat işlemlerinde bulunan bir müşterisini, dünyanın çeşitli ülkelerinde şube açan rakip bankalara kaptırma riski sözkonusudur. Bu nedenle dış ticaret işlemleri olan veya başka ülkelerde de yatırımı olan sanayi müşterilerini rakip bankalara kaptırmamak için ilgili ülkelerde bankalarca yeni şube açılması kaçınılmazdır. Yeni açılan şubenin bölgedeki diğer bankalarla ilişkiler sonucu uluslararası banka hizmetlerine uyum sağlayacak şekilde teknik bilgi ve donamının iyileştirilmesi de gerekmektedir. Rekabet yeteneği açısından temsilciliğe göre daha sağlam bir yapıya sahip olan iştirak ya da şube seçimi avantajlı görülmektedir. 211 www.hedefaof.com Para Kredi Politikası Bir ülkenin para ve kredi politikası çerçeve koşulları da o ülkenin finans merkezi olarak benimsenmesini önemli derecede etkilemektedir. Bu tür politikalardan para arz edenlerle talep edenler arasında aracı olan bir bankanın faaliyetlerini düzenleyen ya da sınırlayan tüm yasal düzenlemeler anlaşılmaktadır. Para kredi politikasının en önemli özelliği döviz düzenlemeleriyle ilgilidir. Döviz düzenlemelerinin yurtdışı birimler gibi uluslararası karakterde olan kurumlar için oldukça önemli etkisi bulunmaktadır. Kredi sınırlamaları ya da öz kaynaklarla kredi tutarı arasında uyulması gereken belirli oranların getirdiği sınırlamalar bir finansal pazarın büyümesini etkileyebilmektedir. Altyapı Uluslararası alanda bir finans merkezinin geniş bir altyapı olanağına sahip olması gerekmektedir. Bir finans merkezi için başarılı ulaşım araçları ağı eskiden olduğu gibi günümüzde de önemli bir faktördür. Diğer uluslararası finans merkezleriyle doğrudan bağlantılı bir uluslararası havaalanı, amaca uygun bir demir ve karayolu bağlantısı bir finans merkezi için önemli faktörlerdir. Telefon, telex, internet altyapısı iletişim tekniklerindeki ilerleme sürekli gelişmektedir. Vergi mevzuatının sık sık değişmemesi, ülkenin ekonomik performansı, ülkede uygulanan para ve kredi politiklaları, politik istikrar ve altyapı olanakları bir şehrin uluslararası finans merkezi olabilmesi için dikkate alınan temel unsurlardandır. BANKALARIN ULUSLARARASI PİYASALARA GİRME BİÇİMLERİ Uluslararası piyasalara girecek olan bankanın sahip olduğu kaynaklar, girilmesi düşünülen piyasaya ilişkin bilgiler ve ilgili piyasadaki rekabet, sunulacak ürün çeşitliliği, bankanın ilgili piyasada uzun dönemli hedef ve amaçları dikkate alınarak uluslararası piyasalara girilip girilmeyeceği, girilecekse ne tür bir örgütlenme ile girileceğine karar verilir. Bankaların uluslararası piyasalara girme biçimleri; temsilcilik bürosu açma, muhabir bankacılık hizmeti alma, şube açma, acenta kurma, bağlı veya yan kuruşlar ve konsorsiyumlar şeklinde olabilir. Temsilcilik Büroları Bir banka başka bir ülkede şube açmadan önce ara bir adım olarak temsilcilik bürosu açabilir. Bu yöntem aynı zamanda yabancı ticari bankacılığının sınırlandırıldığı veya yasaklandığı ülkelere giriş için de kullanılmaktadır. Temsilcilik, bir bankanın başka ülkelerde kendini temsil etmek üzere kurduğu bir ya da daha fazla çalışandan oluşan bankacılık birimleridir. Avantajları • Yabancı ülkelere yönelmek isteyen bankalar için en az maliyetli giriş yöntemidir. • Şube açmanın veya ticari bankacılık faaliyetlerinin yasaklandığı ülkelere temsilcilik vasıtasıyla giriş yapılabilmektedir. • İlgili ülkede yerel piyasa hakkında yapılan araştırmalar neticesinde ilgili ülkenin yasaları, iş dünyası, sosyo-ekonomik yapı, yerel firmaların kredi değerliliği, ihracat olanakları hakkında bilgi aktarırlar. Dezavantajları • Temsilcilikler, mevduat toplama, çek düzenleme, kredi kullandırma gibi temel bankacılık işlemlerini gerçekleştiremezler. 212 www.hedefaof.com Muhabir Bankalar Bankanın başka bir ülkede temsil edilme konusundaki başka bir yöntem muhabir bankacılıktır. Karşılıklı anlaşma ile birbirleri üzerinde muhabir hesapları tutan farklı ülke bankaları, muhabirlik ilişkisine girmektedir. Muhabir banka, karşı taraf adına kendi ülkesindeki alacaklılara ödeme yapar, borçlulardan tahsilat yapar. Bunun yanında muhabirlik ilişkisindeki bankalar birbirlerine finansman da sağlayabilirler. Muhabirlik ilişkisi ayrıca karşı taraf adına poliçe kabulü, akreditif açma ve yerel firmaların kredilibilitesi konularında bilgi ve araştırma hizmetlerini de kapsayabilir. Muhabir banka uygulaması genişleme imkânı kısıtlı olan bankaların yerel müşterilerine dış piyasalarda hizmet desteği sağlamanın düşük maliyetli yollarından biri olmakla birlikte bazı sakıncaları da bulunmaktadır. Muhabir banka hizmet sağlamada önceliği yabancı banka müşterilerinden ziyade kendi müşterilerine verebilir. Karşı tarafa düzenli ve yeterli kredi vermede isteksiz davranabilir. Ayrıca, yasal engeller nedeniyle bazı tip kredilerin açılmasına olanak da olmayabilir. Şubeler Banka, başka bir ülkede şube açarak aktif bir şekilde bankacılık hizmeti sunabilir. Yurtdışında şube açan bankalar kendi uzmanlık alanına giren hizmetleri, temsilcilik ve muhabir bankalara göre daha etkili bir şekilde sunarlar. Yurtdışı banka şubesi, hemen her tür bankacılık hizmetini vermeye yetkilidir. Şube, ana ülke yasal düzenlemelerinin yanında yerel ülkenin yasal düzenlemelerine de tabi olmaktadır. Her iki ülkenin düzenlemelerine de tabi olması, yurtdışı şubeleri bir takım kısıtlamalarla karşı karşıya bırakmaktadır. Şube bankaların temel avantajı, ana bankanın ünvanı ve sorumluluğu altında faaliyetlerini yürütebilmesi olup, şubenin borçları ana bankanın borcu, şubenin alacakları ana bankanın alacağıdır. Bankanın kredi potansiyeli ve bankaya güven ilgili bankanın şubesine önemli fırsatlar sunduğundan şube açma tercih edilebilir. Şubelerin en önemli dezavantajı ise yer, bina, uzman, teçhizat ve haberleşme düzeninin sağlanmasında ana bankaya büyük maliyetler yüklemesidir. Acentalar Temsilcilikle şube arasında yer alan bir yerde yer alan acentalar, mevduat kabulü dışında her yönüyle tam bir bankaya benzemektedir. Müşterilerinin ya da mudilerin kredi ve borç durumunu gösterir bir hesap tutabilirler, yerel para piyasası ve döviz piyasalarıyla ilişki kurabilir, kredi sunabilir, kredi mektubu verebilir ve kıymetli evrak alım satımı yapabilir. Avantajları fonksiyonlarından kaynaklanan bu tip kuruluşların en önemli dezavantajı, çeşitli düzenlemelerle potansiyel faaliyetlerinin sınırlandırılabilir olmasıdır. Acentalar, şube ile temsilcilik arasında bir noktada olup, mevduat şeklinde fon toplayamazlar. Bağlı ve Yan Kuruluşlar Bağlı kuruluş, bir bankanın %50’nin altında bir oranda hissesine sahip olduğu ve diğer ortaklarla birlikte faaliyetine sorumlu olarak katıldığı gidilen ülkenin bankacılık kuruluşu olarak tanımlanabilir. Bu bankacılık kuruluşunda yabancı bankanın kontrol gücü düşüktür. Yan kuruluş ise yerel yasa ve düzenlemelere bağlı olarak yabancı ülkede kurulmuş bağımsız bir bankacılık kurumudur. Bu kuruluşta yabancı bankanın payı %50’nin üzerindedir. Bağlı ve yan kuruluşlar, şube açmanın yasaklandığı veya sınırlandırıldığı ülkelerde şubelerin bir ikamesi olarak kurulmaktadır. Bu nedenle bu tip kuruluşlar yeni bir uluslararası finansman alanına girmenin uygun bir aracı veya önemli bir bağlantıya girmeksizin tecrübe kazanmanın bir yolu olarak kullanılabilir. Bağlı ve yan kuruluşların en önemli avantajı bir başka bankacılık birimi oluşturmakta elde edilebilecek imkânlardan daha fazlasını sunmasıdır. En önemli dezavantajı ise, amaçların belirlenmesinde ve uygun politikaların oluşturulmasında taraflar arasında ortaya çıkabilecek çatışmalardır. 213 www.hedefaof.com Bağlı kuruluş ile yan kuruluş arasındaki temel fark nedir? Konsorsiyumlar Farklı ulusal bankalardan oluşan bir grup bankanın ortak girişim şeklinde kurdukları banka türüne verilen isimdir. Konsorsiyumu oluşturan bankaların aynı ulustan olması zorunlu değildir. Çok uluslu firmaların faaliyet hacimleri önemli düzeyde arttığından ve bazı büyük yatırım projelerinde uluslararası işbirliği gerekli olduğundan, bankalar fon sağlamak amacıyla bankacılık konsorsiyumu oluşturmayı tercih etmektedir. Bankacılık konsorsiyumunun avantajları şunlardır: • Bir üyenin limitini aşan projelerin finansmanına imkân sağlaması, • Çok uluslu olmasından dolayı herhangi bir ülkedeki merkez bankası sisteminin denetimine bağlı olmaması, • Her bir üyenin özel uzmanlıklarını bünyesinde barındırdığından daha uygun bir risk-gelir dengesinin kurulmasını kolaylaştırması. En önemli dezavantajı ise finansal kriz döneminde fon bulma sorunudur. Çünkü bu tip kurumları destekleyecek ülke veya merkez bankası yoktur. Tek bankanın karşılayamayacağı kadar yüksek tutarda ve kredibilitesi yüksek kurumlara birden fazla banka arasında bir oluşum ile kredi verilerek, hem risk dağıtılmakta, hem de tek başına bankanın karşılayamayacağı bu krediye konsorsiyum ile kredi kullandırılarak getiri elde edilebilmektedir. Kıyı Bankacılığı Kıyı bankacılığı, yurtdışından elde edilen fonların yine yurt dışına kullandırılması şeklinde tanımlanır. Kıyı bankaları bulundukları ülkede yasayan kişilerden fon toplayamayan yalnızca yabancı kişi ve kuruluşlardan fon toplama yetkisi olan, genel olarak bankacılık işlemlerinin birçoğunu yapan ve hukuki açıdan serbest bir ortamda faaliyet gösteren bankalardır. Kıyı bankalarının faaliyetlerine konu olan para cinsi yabancı paradır. Kıyı bankalarının bulunduğu ülkelere doğrudan ve dolaylı olarak pek çok faydaları bulunmaktadır. Ev sahibi ülkenin kıyı bankalarından personel ödemeleri, lisans ücretleri, kira ve benzeri gelirler kıyı bankacılığının en somut getirileri arasında yer almaktadır. Doğrudan yaratılan istihdamın boyutları geniş olmamakla birlikte yatırım ve ticari faaliyetlerin finansmanı ile iş olanaklarının artması sonucunda kıyı bankaları istihdamın artmasına dolaylı olarak yol açmaktadır. Bunun yanı sıra kıyı bankaları ev sahibi ülkelere modern bankacılık ve finansman tekniklerini getirerek ülkedeki proje, mali hukuki danışmanlık hizmetlerinin gelişmesine ve uzman personelin yetişmesine de katkıda bulunmaktadır. Bu üstünlükler sayesinde ev sahibi ülkelerin uluslararası sermaye piyasalarına rahatlıkla girebilme olanağı doğmuştur. Sağladığı pek çok avantajlara karşılık, liberal mevzuat ve esnek denetim esasları yüzünden, sermayenin yurtdışına kaçırılmasına olanak tanıma gibi sakıncalar doğurabilmektedir. ULUSLARARASI BANKACILIK HİZMETLERİ Uluslararası bankacılık hizmeti veren bankalar genellikle, Londra, Tokyo, New York, Paris, Zürih, Cenevre, Amsterdam, Hong Kong gibi merkezlerde toplanmışlardır. Uluslararası finans merkezlerinin en önemli görevi, yerli yatırımcılardan yabancı kullanıcılara ya da yabancı yatırımcılardan yerli kullanıcılara fon sağlamaktır. Bu bankaların uluslararası bankacılık hizmetleri arasında fon transfer işlemleri, mevduat kabul etme ve kredi verme işlemleri, döviz işlemleri, dış ticarete aracılık işlemleri temel hizmetler arasında sayılabilir. 214 www.hedefaof.com Fon Transferi Uluslararası ödemeler ve alımlar, yabancı banka şubeleri veya muhabir ilişkiler yoluyla kolayca yapılabilmektedir. Bu bankacılık birimleri, ana banka veya müşteriler adına birçok işlem yapmakta, böylece fon transferini doğrudan ve basit bir şekilde gerçekleştirmektedir. Uluslararası ödemeler genellikle, posta veya telgraf gibi araçlarla, yabancı poliçelerle, uluslararası para havaleleriyle ve seyahat çekleriyle yapılmaktadır. Bu araçların birbirlerine bazı üstünlükleri olmakla birlikte bankalararası iletişime dayalı fon transferi büyük miktarları içerdiğinden diğerlerinden nispeten farklıdır. Bankalar, uluslararası fon transferlerini muhabirlik ilişkilerine bağlı olarak oluşturmakta ve dönem sonunda denkleştirilen karşılıklı hesaplar yoluyla gerçekleştirmektedir. Uluslararası finansal işlemlerin önemli bir bölümü, ihracat ve ithalat ile ilgili olduğundan, tahsilat işleminin bu açılardan ele alınması tutarlı olmaktadır. Günümüzde fon transferi, uluslararası para, akreditif, tahvil ve hisse senedi transferine dönüşmüş olup, sıcak para şeklindeki sermaye hareketleri son yıllarda artış göstermiştir. Dünya Bankası 2000 yılı verilerine göre dünyada ortalama günlük fon transferi yaklaşık 2 trilyon dolar olup, bu tutarın büyük bir bölümü dış ticaretle ilgili olmayan spekülatif amaçlı transferlerdir. Mevduat Kabul Etme ve Kredi Verme Bankalar geleneksel aracılık fonksiyonunu yerine getirirken, maliyet-gelir dengesini uygun düzeyde gerçekleştirecek bir faizi sağlamaya büyük önem vermektedir. Bir başka ifade ile en düşük maliyetle kaynak temin ederek, elde edilen kaynağı düşük riskli-yüksek getirili alanlara plase etmek bankaların temel amacıdır. Bankaların kullandırdığı krediler için iki temel kaynak bulunmaktadır. Bu kaynaklar, bankanın kendi fonları ve toplamış oldukları mevduatlardır. Bu kaynaklara ek olarak bankalar para piyasasından, bankalararası piyasadan veya merkez bankasından da fon elde edebilmektedir. Bankaların elde ettiği kaynaklar içinde en önemli kaynağın mevduat olduğu söylenebilir. Genel olarak, bankalar ulusal piyasadan topladıkları mevduatları, uluslararası çerçevede de toplayabilmektedir. Kredi verme konusunda ise krediler uluslararası işlemlerden sağlanan gelirin en önemli kaynağı durumundadır. Klasik uluslararası kredi türü, dış ticaretin finansmanıyla ilgili olanıdır. Bunun yanında, uluslararası ekonomik ilişkilerde ortaya çıkan değişiklikler yeni kredi türlerinin doğmasına neden olmuştur. Uluslararası bankaların açtığı krediler aşağıda ele alınmıştır. İşletme Kredileri: Bu krediler, kredi kullanan firmaların işletme sermayesi ihtiyaçlarını finanse etmek, sermaye sağlamak, verimliliği artırmak gibi amaçlarla alınmaktadır. Bu tür kredilerde bankanın yerleşim yeri, işlem hacmi, faaliyet türü, müşteri yapısı, kredi politikası ve yönetimin uyguladığı politikalar bankanın sunacağı kredinin tutarını ve kredilendirme sürecini etkilemektedir. Proje Finansmanı Kredileri: Tünel, boğaz köprüsü, elektrik santrali, liman, havaalanı, baraj, boru hatları vb. gibi büyük ölçekli altyapı projelerinin finansmanı amacıyla verilen kredilerdir. Bu tür kredilerde projenin teknik açıdan yapılabilirliği, projenin gelecekte yaratacağı nakit akımları, projenin riski dikkate alınarak kredi kullandırılmakta ve projenin büyüklüğüne bağlı olarak hem yerel hem de uluslararası bankalardan finansman sağlanarak riskin dağıtılması amaçlanmaktadır. Kredi tutarının yüksek olması, kredi geri ödemesinin gelecekte proje tarafından sağlanacak nakit akımlarına bağlanmış olması nedeniyle bu tür krediler uluslararası bankacılık faaliyetlerinde riskin en fazla olduğu kredilerdir. Hükümetlere Verilen Krediler: Ödemeler bilançosu açıklarının finansmanı, finans sektöründe meydana gelen olumsuzluklarda ve borç geri ödemelerinin finansmanı için hükümetler, uluslararası bankalardan Hazine, Merkez Bankası, Belediyeler ve Exim Bank vasıtasıyla borçlanmaktadır. Sendikasyon Kredileri: Sendikasyon kredisi, bir grup bankanın kredibilitesi yüksek olan bir borçluya ortak vade ile fon sunmaları şeklinde tanımlanabilir. Sendikasyon kredilerinin, yasal düzenlemelerle borç verme kapasitesi sınırlandırılan bankalar tarafından yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Çoğu ülkede bankacılık alanında yapılan düzenlemelerle, bir bankanın tek bir müşterisine açacağı krediler veya toplam olarak açacağı krediler belli oranlarla sınırlandırılmaktadır. 215 www.hedefaof.com Sendikasyon kredilerinde maliyeti belirleyen temel unsur ülke riskidir. Ülke riskinin yüksek olması, bu kredilere uygulanan faiz oranını belirleyen risk primini de artırmaktadır. Sendikasyon kredilerinde vade 12 yıl ve daha üzeri olmakla birlikte, ortalama olarak 5 ile 8 yıl arasında değişmektedir. Sendikasyon kredilerinin genel özellikleri aşağıdaki gibidir: • Kredi Büyüklüğü: Sendikasyon kredileri, tek bir bankanın kendi başına verebileceği tutarın üzerinde olan borç vermelerde kullanılan bir tekniktir. Borç arayan bir kurumun alacağı borç tutarı ilgili bankanın tek başına karşılayabileceği tutarın üzerinde ise ve borç arayan müşteriyi banka kaybetmek istemiyorsa, banka bu krediye katılmaları için başka kredi veren kuruluşlar arar. Az sayıda bir finansal kuruluş bu krediyi karşılayabilmekte ise bu kredi bir “Kulüp Kredisi” olur. Ancak bu kredinin sağlanması için az sayıda katılımcı yeterli değilse, daha fazla sayıda bir kreditör grubu konsorsiyum oluşturarak sendikasyon kredisi sağlaması gerekebilir. • Vade: Sendikasyon kredileri genellikle orta ve uzun vadelidir. • Faiz türü: Sendikasyon kredilerinde faiz oranı genellikle değişken faizdir. Bu tür kredilerin vadesi uzun olduğundan, bankalar gelecekte faiz oranında meydana gelebilecek dalgalanmalardan korunmak amacıyla Libor gibi değişken faiz oranı ile bu tür kredileri kullandırırlar. Ancak bu tür kredilere sabit faiz de uygulanabilir. Değişken faiz oranlı kredilerde faize esas oluşturan oran genellikle; altı büyük Londra bankasının sabah açılış işlemlerinde diğer borçlanmak isteyen bankalara uygulayacaklarını açıkladıkları faiz oranı olan “LIBOR” (London Interbank Offer Rate, Londra Bankalararası Kredi Faiz Oranı), Amerika’nın önde gelen bankalarının kredibilitesi yüksek müşterilerine uyguladıkları faiz oranı olan “Prime Rate”, Japon finans piyasasında uzun vadeli kredi faiz oranı olan “JLPT Rate” gibi oranların üzerine ek faizin (spread) eklenmesiyle faiz oranı tespit edilmektedir. • Ortak Faiz Oranı: Borçlu sendikasyon kredisi ile birden fazla bankadan borç almasına rağmen tüm bankalara aynı faiz oranıyla borçlanmaktadır. Ancak kredi birden fazla dilimden meydana gelmekte ise, her dilimin faiz oranı farklı olabilir. Bu durumda da bir dilime katılmış bankalar aynı faiz oranından borç vermiş olurlar. Hâlbuki borçlu bu bankaların her biri ile ayrı ayrı kredi anlaşması yapmış olsaydı, her birinden farklı oran ile borç alabilecekti. • Sorumluluk: Sendikasyon kredisini kullandıran bankaların her birinin sorumluluğu diğerinden bağımsızdır. Yani her bir banka kendi katılım payından sorumlu olup, diğerinin taahüdünü yerine getirmek zorunda değidir. • Açıklık: Bir borçlu lehine, tanınmış bankalar tarafından yüksek miktarda verilen sendikasyon kredisi, borçlunun itibarını artırmaktadır. Kredi anlaşması imzalandıktan sonra gazete ve dergilerde yayınlanır. Döviz Ticareti Ulusal para biriminin dışındaki tüm paralara “döviz” adı verilmektedir. Bankacılıkta geniş anlamda döviz ticareti, döviz bazında mevduat bulundurmayı, kur değişikliklerinden kâr elde etmeyi hedefleyen spekülatif işlemleri ve döviz piyasaları arasındaki fiyat farklarından kâr elde etmeyi hedefleyen arbitraj işlemlerini ve vadeli döviz işlemlerini kapsamaktadır. Dünyada her ülkenin kullandığı para birimi farklı olup, bu para birimleri uluslararası ticaretin gerçekleştirilmesinde kullanılmaktadır. Para birimlerinin değeri genellikle sabit olmayıp, sürekli olarak değişiklik gösterebilmektedir. Döviz piyasaları, yabancı para birimleri arasındaki değişim oranlarının belirlenmesinde ve döviz cinsinden işlem yapan tarafların ihtiyaç duydukları bilgilerin sağlanmasında rol oynayan piyasalardır. Döviz piyasası dünyadaki en büyük piyasa olup bu piyasadaki işlem hacmi her geçen yıl hızla artış göstermektedir. 216 www.hedefaof.com Tablo 8.1: Döviz Piyasası İşlem Hacmi (Nisan Ayı Ortalama Günlük, Milyar ABD Doları) 1998 2001 2004 2007 2010 Spot işlemler 568 386 631 1.005 1.490 Düz Forward İşlemler 128 130 209 362 475 Döviz Swap İşlemleri 734 656 954 1.714 1.765 Opsiyon ve Diğer Ürünler 87 60 119 212 207 1.527 1.239 1.934 3.324 3.981 TOPLAM Kaynak: Report on global foreign Exchange market activiy in 2010. S. 7. Triennial Central Bank Survey, Bank For International Settlements. Döviz piyasasında günlük işlem hacmi 2001 yılında yaklaşık 1,24 trilyon dolar iken, 2010 yılına kadar yaklaşık %220 artış göstererek 3,98 trilyon dolara çıkmıştır. Döviz piyasası işlemleri, spot işlemler, forward işlemler, swap işlemleri ve opsiyon işlemlerinden oluşmaktadır. Piyasaki işlemlerin büyük kısmını swap işlemleri ve spot işlemler oluşturmaktadır. Döviz piyasasında gerçekleşen işlemlerin büyük bölümü New York, Londra, Tokyo, Singapur gibi uluslararası bankaların bulunduğu finans merkezlerinde gerçekleşmektedir. Büyük bir bölümünü uluslararası bankaların gerçekleştirdiği döviz işlemleri devasa boyutlarda olup, 2010 yılı itibariyle bu işlemlerin %37’lik kısmını spot piyasa işlemleri, %12’lik kısmını forward işlemler, %44’ünü ise swap işlemleri oluşturmaktadır. Döviz işlemlerinin tarafını iki para birimi oluşturmaktadır. Döviz piyasasında yapılan işlemlerin para birimleri itibariyle dağılımı incelendiğinde ABD Dolarının ağırlığı göze çarpmaktadır. 2010 yılı Nisan ayı verilerine göre döviz işlemlerinin %85’inin bir tarafını ABD Doları oluşturmaktadır. Diğer yandan Euro’nun payı %39, Japon yeni %19’dur. Türk lirasının döviz işlemlerindeki payı 2010 yılına kadar artış göstermiş olup Nisan 2010 daki payı %0,7’dir. Döviz işlemlerinde, iki döviz birbiri arasında dönüştürülmektedir. Örneğin 100 dolar karşılığı alınması durumunda işlemin bir tarafı dolar diğer tarafı ’dir. Tüm dünyada yapılan döviz işlemleri iki taraflı olarak düşünüldüğünde toplamda %200 işlem hacmi içinde ABD Dolarının payı %85 gibi çok yüksek düzeydedir. Döviz alım satımında iki para birimi arasında değişim yapılmaktadır. Döviz piyasası işlem hacmi içinde birbiri ile en fazla değişim olan para birimleri Euro ve ABD Dolarıdır. Nisan 2010 daki toplam işlem hacminin %28’i ABD Doları ve Euro’nun birbiri ile değişiminden oluşmakta, bunları ABD DolarıJapon Yeni %14 ile , ABD Doları-İngiliz Sterlini %9 ile, ABD Doları-Avustralya Doları %6 ile takip etmektedir. Bankalar döviz piyasasına doğrudan veya dolaylı olarak değişik şekillerde girmektedir. Bunlar kısaca şu şekildedir: • Ticari bankalar yabancı paraları bireylerden ya da firmalardan alır ve satarlar, • Bankalar piyasada aracı rolü üstlenirler, • Bankalar, farklı para ve sermaye piyasası merkezleri arasında arbitraj işlemi yaparlar, • Yabancı para birimleriyle belirlenmiş mevduat kabulü ve kredi hizmetleri yaparlar, • Döviz yönetim hizmetleri yaparlar. 217 www.hedefaof.com Döviz Kuru: Bir para biriminin diğer paralar karşısındaki değerine “döviz kuru” denir. 1 ABD Dolarının 1,8105 Türk Lirası olması hâlinde, iki para birimi arasındaki değişim oranı olarak dolar kuru 1,8105 olmaktadır. Kur Marjı: Bankalar tarafından döviz aracılık işlemlerinde alış ve satış fiyatları ilan edilmektedir. Döviz alış fiyatı, döviz satış fiyatından daha düşük olup ikisi arasındaki farka “kur marjı” adı verilmektedir. Kur marjının düşük veya yüksek olmasını, döviz cinsi, döviz miktarı, müşterinin niteliği, hafta içi-hafta sonu gibi bir çok faktör etkilemektedir. Fiyat hareketlerindeki iniş çıkışların yüksek olduğu dönemlerde kur marjı artmaktadır. Diğer yandan piyasada alım satım hacmi yüksek olan dövizlerde kur marjı, ticareti az olan döviz cinslerine göre daha düşüktür. Kur marjını etkileyen faktörler nelerdir? Spot Kur- Forward Kur: Döviz piyasasında en fazla kullanılan kur, “spot kur”dur. Döviz piyasasında spot işlemler, dövizin hemen veya alım-satım işlemi yapıldığı andan itibaren en geç iki işgünü içinde tesliminin gerçekleştiği işlemlerdir. Bir paranın diğer para karşısında işlem anındaki değeri “spot döviz kuru”dur. Belirli miktardaki bir dövizin, bugünden belirlenen kur üzerinden bugünden belirlenmiş gelecekteki bir tarihte alınması veya satılması işlemine “forward işlem” adı verilmektedir. Forward işlemlerde sözleşme şartları, işlem miktarı, vade tarihi gibi açılardan iki taraf arasında serbetçe belirlenebilen standardize olmamış vadeli işlemlerdir. Forward işlemler, düz forward (outright) ve swap şeklinde yapılabilmektedir. Düz forward işlemlerde, bugün sözleşme yapılmakta, gelecekte sözleşmede belirlenen tarihte sözleşmede belirlenmiş olan kurdan değişim gerçekleşmektedir. Hâlbuki döviz swap işlemlerinde iki taraf arasında bugün karşılıklı olarak dövizler değiş tokuş edilmekte, ara dönemlerde karşılıklı kullanılan paranın faizleri ödenmekte, vade sonunda da ana paralar karşılıklı olarak iade edilmektedir. Yani döviz swap işlemlerinde hem spot hem de vadeli işlem yapılmaktadır. Örneğin, Türkiye’de üretim yapan İHRACAT AŞ, ABD’de bulunan bir firmaya 6 ay vadeli 250.000 ABD Dolarına mal satışı gerçekleştirmiştir. İHRACAT AŞ’nin 6 ay sonra tahsil edeceği 250.000 ABD Dolarının olarak karşılığı bugünden belli değildir. Çünkü döviz kuru her gün dalgalanmaktadır. Firma bugünden 6 ay sonraki alacağının olarak karşılığını sabitlemek amacıyla bir banka ile forward sözleşme yapabilir. Banka ile yapılan görüşme neticesinde bankanın açıkladığı 6 ay vadeli ABD Doları Alış Kuru 1,9565’ten 250.000 ABD Doları büyüklüğünde forward sözleşmesi imzalanmıştır. Bu duruma göre 6 ay sonra piyasadaki spot kur ne olursa olsun, banka 250.000 ABD Doları karşılığında İHRACAT AŞ’ye (250.000 x 1,9565) 489.125 verecektir. Diğer yandan Türkiye’de faaliyet gösteren İTHALAT AŞ, yurtdışından 250.000 ABD Dolarında ithalat gerçekleştirmiş olup, ithalat bedeli 6 ay sonra ödenecektir. İTHALAT AŞ, 6 ay sonra ödeyeceği borcunun karşılığını bugünden sabitlemek istiyorsa bir banka ile forward işlem yapabilir. Banka ile yapılan görüşme neticesinde bankanın açıkladığı 6 ay vadeli ABD Doları Satış Kuru 1,9855’ten 250.000 ABD Doları büyüklüğünde forward sözleşmesi imzalanmıştır. Bu duruma göre 6 ay sonra piyasadaki spot kur ne olursa olsun, banka (250.000 x 1,9855) 496.375 karşılığında İTHALAT AŞ’ye 250.000 ABD Doları verecektir. Yukarıda ele alınan forward işlemlerde banka 6 ay sonra aynı tarihte İHRACAT AŞ’den 250.000 ABD Doları 489.125’den satın alacak, İTHALAT AŞ’ye ise 250.000 ABD Dolarını 496.375’den satacaktır. Banka bu vadeli alım-satım işleminden 496.375 – 489.125 = 7.250 kâr edecektir. Diğer yandan İTHALAT AŞ ve İHRACAT AŞ ABD Doları borç ve alacaklarını olarak sabitlemişler, bu nedenle ekonomik kararlarını sabitlemiş oldukları kurlara göre belirleyeceklerdir. Banka bir döviz ile aynı tarihte aynı miktarda alım ve satım gerçekleştirmesi hâlinde herhangi bir kur riski ile karşılaşmamakta, alış ve satış kuru arasındaki fark nedeniyle risksiz olarak kâr edebilmektedir. Ancak bankanın aynı tarihte yer alan forward satış ile forward alış işlemleri arasında miktar farkı olması hâlinde yani açık pozisyona sahip olması durumunda, banka kur riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Forward işlemlerde forward kurun belirlenmesinde temel değişken, dövizlerin faiz oranıdır. Spot kur ve vade tarihi, forward kurun tespitinde kullanılan diğer değişkenlerdir. Forward işlem nedeniyle açık pozisyona sahip olan banka, vadeli olarak aldığı veya sattığı döviz için spot piyasada tersi işlemi yaparak 218 www.hedefaof.com riskten korunabilmektedir. Örneğin yukarıda ele alınan İTHALAT AŞ’nin 6 ay sonra talep ettiği 250.000 ABD Dolarına karşılık bankanın aynı tarihte forward işlemler nedeniyle bir dolar alışı sözkonusu değilse, döviz kuru riskine maruz kalmamak için bugün piyasadan olarak borçlanıp bu para ile spot piyasadan dolar alması gerekir. Elde edeceği doları ise 6 ay vadeli olarak borç verebilir. Bankanın yapacağı bu işlemler kur riskinden korunmasını sağlar. Bankanın İTHALAT AŞ’ye dolar satış kurunu aşağıda belirtilen piyasa verileri ile forward kuru hesaplaması gerekmektedir. Alış Satış Spot Kur ( / ABD Doları) 1,8010 1,8110 6 Ay Vadeli ABD Doları Yıllık Nominal Faiz Oranı %3,00 %3,20 6 Ay Vadeli Yıllık Nominal Faiz Oranı %10,00 %10,30 Banka spot piyasadan ABD Doları alabilmek için piyasadan yıllık nominal %10,30 faiz oranıyla borcu alır. Bu ile bugün piyasadan ABD Doları alarak, doları 6 vadeli olarak yıllık nominal %3 faiz ile borç verecektir. 6 ay vadeli olarak verilen dolar borcunun vade sonunda faiziyle birlikte 250.000 dolara ulaşması hedeflenecektir. Bugün yıllık nominal %3 faiz oranı ile bir başka ifade ile 6 aylık dönemlik faiz (%3 x 180 / 360) %1,50 ile bugün kaç dolar alınmalıdır ki vade sonunda 250.000 dolara ulaşsın sorusunun cevabı (250.000 / (1+0,015)) 246.305,42 dolardır. Yani bugün piyasadan 246.305,42 dolar alınıp kredi olarak verilmesi hâlinde 6 ay sonra faiziyle birlikte 250.000 dolar elde edilmektedir. Bugün 246.305,42 dolar alabilmek için borçlanılacak tutarı (246.305,42 x 1,8110) 446.059,11’dir. Bu alınan borç tutarına 6 ay boyunca (%10,30 x 180 / 360) %5,15 oranında faiz maliyeti ile karşı karşıya kalacak bu nedenle kullandığı borcu vade sonunda (446.059,11 x (1+0,0515) 469.031,16’ye ulaşmaktadır. Özetle forward işlem nedeniyle banka bu işten herhangi bir kâr elde etmeden başa baş ile çıkabilmek için 6 ay vadeli dolar kuru (469.031,16 / 250.000) 1,8761 olmalıdır. Banka bu işlemden kâr elde etmek için 1,8761 den daha yüksek vadeli satış kuru uygulaması gerekir. Şekil 8.1: Forward Kurun Tespiti Yukarıda ele alınan forward satış kuru şu formül ile hesaplanabilir: ⎡1 + [0,103 x (180/360 )]⎤ Forward Kur (Satis) = 1,8110 x ⎢ ⎥ = 1,8761 ⎣ 1 + [0,03 x (180/360 )] ⎦ 219 www.hedefaof.com Banka açık pozisyon ile forward döviz alım işlemine girmesi hâlinde riski sıfırlamak amacıyla piyasadan yıllık nominal %3,20 faiz oranı ile dolar borcu alarak, elde ettiği doları piyasada 1,8010‘luk kurdan ’ye çevirecek ve elde edilen ’yi yıllık nominal %10,0 faiz oranıyla 6 aylığına borç verecektir. Bu durumda en yüksek forward alış kuru şu şekilde hesaplanır: ⎡ 1 + [0,10 x (180/360 )] ⎤ Forward Kur (Alis) = 1,8010 x ⎢ ⎥ = 1,8613 ⎣1 + [0,032 x (180/360 )]⎦ Swap İşlemleri Swap, kelime anlamı olarak takas bir başka ifade ile değiş tokuş demektir. Swap işleminde iki taraf gelecekteki nakit akımlarını bugünden karşılıklı olarak değiş tokuş etmektedirler. Swap işlemi hem spot hem de forward (vadeli) işlemden meydana gelmektedir. Döviz swap işlemlerinde, iki taraf farklı dövizlerle elde ettikleri fonları belirli bir vade ile karşılıklı olarak değiştirmektedir. Örneğin, ABD’de yatırım yapan bir Alman firması, Avrupa sermaye piyasalarında tanınmış bir firma olduğundan Euro ile düşük maliyetli borçlanabilmektedir. Ancak ABD’de yapacağı yatırım için dolara ihtiyacı bulunmaktadır. Diğer yandan ABD’de bulunan ABD Firması, dolar piyasasında tanınmış bir firma olduğundan dolar ile düşük maliyetle borçlanabilmektedir, ancak avrupada yapacağı yatırım için Euroya ihtiyacı bulunmaktadır. Bu firmaların her iki para birimi ile borçlanabilmeleri için katlanacakları faiz oranları aşağıdaki gibidir: Alman Firması ABD Firması Dolar Faiz Oranı %4 %3 Euro Faiz Oranı %4 %5 Tablo incelendiğinde euro ile borçlanmada Alman firmasının, dolar ile borçlanmada ise ABD firmasının daha düşük faiz oranı ile borçlanabildiği görülmektedir. Bu firmalar, düşük faizle kaynak temin edebildiği döviz ile borçlanıp elde ettikleri paraları karşılıklı olarak takas etmeleri hâlinde firmaların ihtiyaç duydukları dövize düşük maliyetle ulaşabileceklerdir. Swap işlemlerinde taraflar birbirini tanımamaktadır bu nedenle döviz değiş tokuşu bir banka aracılığı ile gerçekleşmektedir. Yukarıda ele alınan Alman firması %4 faiz oranı ile 5 yıl vadeli 1 milyon euro borç almış ve bu borcu dolar ile swap etmek için bankaya müracaat etmiştir. Diğer yandan ABD firması %3 faiz oranıyla 5 yıl vadeli 1,32 milyon dolar borçlanarak aynı bankaya swap işlemi için başvuru yapmıştır. Spot kur 1 euro = 1,32 dolar olup; 1 milyon euro, 1,32 milyon dolara eşittir. Alman firmasının banka ile yaptığı anlaşmaya göre, 1 milyon euroya karşılık bugün 1,32 milyon dolar alınmıştır. Banka Alman firmasına euro için her yıl %4 faiz ödeyecek, Alman firması ise kullandığı dolar için bankaya her yıl %3,4 faiz ödeyecektir. Diğer taraftan ABD firması bankaya 1,32 milyon dolar vererek karşılığında 1 milyon euro almıştır. Banka, ABD firmasına dolar için her yıl %3 faiz ödeyecek, ABD firması ise kullandığı euro için bankaya her yıl %4,3 faiz ödeyecektir. 5 yıl sonra Alman firması bankaya 1,32 milyon dolar ana para borcunu iade ederek karşılığında başlangıçta verdiği 1 milyon euroyu geri alacaktır. ABD firması da aynı şekilde vade sonunda bankaya 1 milyon euroyu iade ederek, karşılığında 1,32 milyon doları geri alacaktır. Swap işlemi nedeniyle hem Alman firması, hem ABD firması hem de aracı konumundaki banka kâr elde etmişlerdir. Alman firması, doğrudan dolar ile borçlansaydı %4 faizle borçlanabilirken, %4 faizle euro borcu almış ve banka ile swap işlemi yaparak elindeki %4 faizli euroyu yine %4 faizle bankaya satmış, karşılığında %3,4 faizli dolar almıştır. Yani dolar borç faiz oranını (%4 - %3,4) %0,6 düşürmüştür. ABD firması, doğrudan euro ile borçlansaydı %5 ile borçlanabilirken, %3 dolar borcu almış ve banka ile swap işlemi yaparak elindeki %3 faizle elde ettiği doları yine %3 faizle bankaya satmış, karşılığında %4,3 faizli euro almıştır. Yani euro borçlanma faiz oranını (%5 - %4,3) %0,7 düşürmüştür. Swap işlemine aracılık yapan banka ise, Alman firmasından %4 faizle aldığı 1 milyon euroyu ABD firmasına %4,3 faizle satmış, diğer yandan ABD firmasından %3 faizle aldığı 1,32 milyon doları Alman 220 www.hedefaof.com firmasına %3,4 faizle satmıştır. Dolayısıyla eurodan (%4,3 - %4) %0,3, dolardan ise (%3,4 - %3) %0,4 toplamda ise (%0,3 + %0,4) %0,7 kâr elde etmiştir. Yukarıda ele alınan örnekte swap işleminde aracı olan banka Alman firması ile 500.000 euro karşılığı 660.000 dolar swap işlemi yapmış, diğer yandan ABD firması ile 1.320.000 dolar karşılığı 1.000.000 euro swap işlemi yapmış olsaydı ne tür risklerle karşı karşıya kalacaktı? Döviz Piyasasında Arbitraj Belirli bir varlığın farklı piyasalar arasındaki fiyat farklılıklarından yararlanarak eşanlı alım-satım yapılarak kâr elde edilmesi durumuna “arbitraj” adı verilmektedir. Arbitraj işlemi aynı anda alım ve satım işlemi gerçekleştirildği için risksiz kazanç elde edilen bir işlemdir. Arbitraj işlemleri nedeniyle piyasalar arasındaki fiyat farklılıkları ortadan kalkmaktadır. Spot işlemlerde arbitraj; iki uçlu arbitraj (yer arbitrajı) ve üç uçlu arbitraj olarak ikiye ayrılmaktadır. Yer arbitrajı, iki para birimi arasındaki kurun iki farklı piyasada farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin; 1 dolar belirli bir anda İstanbul’da 1,8120’den alınabilmekte, Londra’da 1,8220’den satılabilmekte ise, arbitrajcı doların ucuz olduğu İstanbul piyasasından alış yapar, pahalı olan Londra piyasasında ise satış yapar. Bu durumda işlem maliyetleri hariç dolar başına (1,8220 – 1,8120) 0,01 kâr elde edecektir. Eğer işlem maliyetleri dolar başına 0,01 veya daha yüksek ise arbitraj kârı oluşmayacağından arbitraj işlemine girişilmeyecektir. Üç uçlu arbitraj işlemine ise şöyle bir örnek verilebilir. Piyasa Döviz Alış Kuru Satış Kuru NewYork €/$ 1,3170 1,3250 Tokyo €/£ 0,8301 0,8361 Londra $/£ 0,6262 0,6301 Yukarıda yer alan kurlar kullanılarak elinde 1.000.000 dolar olan bir arbitrajcı, a. Elindeki dolarını NewYork piyasasında satarak euroya dönüştürerek (1.000.000 / 1,3170) 759.301,44 euro elde eder. b. 759.301,44 euro Tokyo piyasasında sterline çevrilerek (759.301,44 x 0,8361) 634.851,94 sterlin elde edilir. c. 634.851,94 sterlin Londra piyasasında dolara çevrilerek (634.851,94 / 0,6301) 1.007.541,56 dolar elde edilir. Bu işlemler sonucunda (1.007.541,56 – 1.000.000) 7.541,56 dolar arbitraj kârı elde edilmiş olur. Şekil 8.2: Üç Uçlu Arbitraj 221 www.hedefaof.com Bir kişi finansal kurumdan döviz almak istiyorsa, kurumun belirlediği satış kurundan işlem yapılır. Diğer yandan bu kişi ilgili finans kurumuna döviz satıyorsa işlem kurumun açıkladığı alış kurundan gerçekleşir. Yukarıda ele alınan örnekte, ilk olarak arbitrajcı elindeki doları satmakta, ikinci ve üçüncü işlemlerde ise sterlin ve dolar almaktadır. Bu nedenle birinci işlemde alış kuru, ikinci ve üçüncü işlemlerde ise satış kurları dikkate alınarak dönüşüm gerçekleşecektir. Forward (vadeli) işlemlerde de, piyasalardaki kur dengesizlikleri arbitraja imkân sağlayabilmektedir. Örneğin bir bankanın açıkladığı spot ve 6 ay vadeli forward -dolar kurları aşağıdaki gibi olsun; Alış Satış Spot Kur 1,8010 1,8110 6 Ay Vadeli Forward Kur 1,8500 1,8600 6 Ay Vadeli ABD Doları Yıllık Nominal Faiz Oranı %3,0 %3,20 6 Ay Vadeli Yıllık Nominal Faiz Oranı %10,0 %10,30 Arbitrajcı bu verilere göre aşağıdaki şekilde kâr elde edebilir; a. Bugün bankadan 1 Milyon dolar 6 ay vadeli yıllık nominal %3,20 ile borçlanılır. b. Vade sonunda bu borç (1.000.000 x %3,20 x 180 / 360) 16.000 dolar faizi ile birlikte 1.016.000 dolara çıkacağından döviz kuru riskinden korunmak için bu tutar kadar banka ile 1,8600 $ kuru ile forward kur anlaşması yapılır. c. Alınan dolar bugün spot piyasada 1,8010’dan’ye çevrilerek 1.801.000 elde edilir. d. Elde edilen yıllık nominal %10 faiz oranı ile 6 aylığına borç verilerek 6 ay sonunda (1.801.000 x 0,10 x 180 / 360) 90.050 faiziyle birlikte 1.891.050 olarak geri alınır. e. 6. Ay sonunda bankaya olan dolar borcunun kapatılması için 1.016.000 dolar gerekmektedir. Daha önce yapılan forward anlaşma gereği 1.016.000 dolar almak için (1.016.000 x 1,8600) 1.889.760 ödeme yapılır ve alınan dolar ile dolar borcu kapatılır. f. Tüm işlemlerin sonucunda (1.891.050 – 1.889.760) 1.290 kâr elde edilir. Şekil 8.3: Forward İşlemlerde Arbitraj 222 www.hedefaof.com Arbitraj işlemlerinin spekülatif işlemlerden temel farkı risksiz olmasıdır. Örneğin 6 ay vadeli forward satış kuru 1,8600/dolar olduğu bir ortamda, 6 ay sonra dolar kurunun 1,8600’ın daha yüksek düzeye çıkacağını düşünerek bankadan dolar almak için bir sözleşme yapılırsa bu spekülatif bir işlem olur. 6 ay sonra vade geldiğinde o günkü kur ne olursa olsun banka 1 doları 1,8600’den sözleşmeyi yapan tarafa satış yapacaktır. Eğer beklendiği gibi vade sonunda spot kur 1,8600’ın üzerine çıkmış ise, spekülatör bankadan 1,8600’dan aldığı dolarları piyasaya satarak kâr edecektir. Ancak vade sonunda spot kur 1,8600’ın altında olursa bu durumda spekülatör zarar edecektir. DIŞ TİCARETİN FİNANSMANI Dış ticaret; ithalat ve ihracat işlemleri olup, ithalatın finansmanı; akreditif, teminat mektubu, avalli poliçe, banka kabulleri gibi finansal araçlar yoluyla ve fatura, konşimento gibi enstrümanlar esas alınarak yapılır. Akreditif ithalatçı tarafından bir bankaya açtırılan ve aldığı malın sözleşmede belirtilen şartlara uygun şekilde teslim alınması durumunda ihracatçıya ödeme yapılacağını taahhüt eden bir hesaptır. Bu konu 2. Bölümde daha detaylı olarak ele alınmıştır. Bilgi Aktiflerini Kullanmaya Dayalı Hizmetler Uluslararası bankalar, uluslararası ticaret ve yatırımların artışına paralel olarak, çok uluslu firmalara finansal hizmetlerin yanında diğer konularda da danışmanlık veya yönetim hizmetleri sunmaktadır. Danışmanlık Hizmetleri Danışmanlık hizmetleri kapsamında bankalar, ülke riski, döviz riskinin kontrolü konularında tavsiye verme, uzmanlık gerektiren konularda bilgi verme, birleşme ve ele geçirme hakkında doküman hazırlama ve hukuksal bilgi verme gibi faaliyetler gerçekleştirmektedirler. Ayrıca geniş uluslararası bankacılık ağı yardımıyla, müşterilerine ihracat veya doğrudan yatırım ile faaliyet alanını genişletme konusunda yardımcı olabilirler. Bankaların ülke riskiyle ilgili değerlendirmeleri, özellikle müşterileri olan çok uluslu firmalar veya ilgili ülkeyle ticari yahut yatırım ilişkisine girecek, özellikle orta ölçekli yerel firmalar açısından son derece önemlidir. Çünkü firmalar bankaların derlediği bu bilgiler ışığında ekonomik ilişkilerinin geleceğini planlamaktadırlar. Yönetim Hizmetleri Uluslararası bankalar, sahip oldukları geniş yabancı şube veya diğer bankacılık birimleri ağı nedeniyle, kişilerin ve firmaların ellerindeki fonların etkin bir şekilde yönetimini gerçekleştirebilmektedirler. Kişilerin ya da firmaların fonlarının yönetimini bankaya bırakmalarının nedenlerinden bazıları şu şekilde sıralanabilir: Riskli yatırımlardan kaçınma; yurt dışından bilgi sağlama güçlükleri; yatırım imkânlarından habersizlik; karar, sürat, esneklikten yoksunluk; rahatlık ve uzman bankacılara duyulan güven vb. Ayrıca uluslararası yatırım ile bankacılığın uluslararasılaşması arasındaki ilişki dikkate alındığında özellikle Avrupa, Amerikan ve Japon ülkeleri açısından çok uluslu portföy yönetimi, büyük bankaların, endüstriyel firmaların ve sahip oldukları değişik uluslara ait aktiflerin sağlayacağı kârı arttırmayı isteyen özel yatırımcıların global yatırım ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Bunların dışında, uluslararası düzeyde faaliyette bulunan firmaların farklı ülkelerdeki belirsizlikler, işlem maliyetleri, paranın dönüştürülebilirlik derecesindeki farklılıklar, politik risk ve döviz riski gibi faktörler de yukarıdaki nedenlere eklenebilir. Bankalar ayrıca, müşterilerinin gelir vergisi yönetimini de üstlenebilmektedirler. Böylece, müşterilerin vergi işlemleri zamanında ve uygun şekilde yerine getirilmiş olduğu kadar, müşterilerin vergisini minimumlaştıracak çözüm yolları önermek de mümkün olmaktadır. 223 www.hedefaof.com Diğer Hizmetler Yukarıda değinilen hizmetler dışında uluslararası bankalar tarafından verilen başka hizmetlerde mevcuttur. Uluslararası tahvil piyasasının hızlı gelişimi, satış ve ihraç güvencesi hizmetinin bankalarca uluslararası düzeye getirilmesine neden olmuştur. Ayrıca bu hizmetlerin dışında, uluslararası alandaki faktoring, forfaiting ve leasing işlemleri de üstlenilmektedir. Diğer yandan; altın, gümüş gibi değerli madenlerin alım-satım ve koruması gibi hizmetler de uluslararası bankalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Uluslararası bankalar tarafından sunulan diğer hizmetler: i. Underwritting (Finansal Aracılık Üstlenimi) Hizmetleri: Underwritting hizmetleri; uluslararası bankaların şirketlerin çıkaracakları menkul kıymetlerin (hisse senedi, tahvil) halka arza aracılığı yüklenmesi işlemleridir. ii. Factoring Hizmetleri: Factoring, büyük miktarda ancak kısa vadeli kredili satış yapan firmaların, bu satışlardan doğan alacak haklarının “factor” veya “factoring şirketi” olarak adlandırılan finansal kuruluşlar tarafından satın alınması esasına dayanan bir finansal tekniktir. Yurtdışı factoring işleminde dört taraf vardır; ihracatçı, kredili satışa garanti veren banka (muhabir banka), ithalatçı (kredili mal alan taraf) ve alacak hakkını satın alan banka (factor). iii. Forfaiting Hizmetleri: Forfaiting, ihracattan kaynaklanan kıymetli evrağa dayandırılmış orta ve uzun vadeli bir alacağın, daha önce bu hakkı ellerinde bulunduranlara başvurma hakkı olmaksızın satın alınmasıdır. iv. Leasing (Finansal Kiralama) Hizmetleri: Leasing, yatırım mallarının doğrudan imalatçısı tarafından veya banka tarafından satın alınarak bu malın ithalatçısına temin edileceğini ve malın ekonomik ömrü boyunca ithalatçıya kullanım hakkının devredilebileceğini içeren kaynak sağlama yöntemidir. 224 www.hedefaof.com Özet New York, Londra, Tokyo gibi finans merkezlerinin hemen hepsinde faaliyet gösteren uluslararası bankalar normal bankacılık faaliyetlerinin yanında swap, forward, opsiyon gibi türev ürünleri etkin olarak kullanmaktadırlar. Yan kuruluş ise yerel yasa ve düzenlemelere bağlı olarak yabancı ülkede kurulmuş bağımsız bir bankacılık kurumudur. Bu kuruluşta yabancı bankanın payı %50’nin üzerindedir. Konsorsiyum, farklı ulusal bankalardan oluşan bir grup bankanın ortak girişim şeklinde kurdukları banka türü olup, bankalar yüksek tutarlı fon gerektiren projelere fon kullandırmak amacıyla bankacılık konsorsiyumu oluşturmayı tercih etmektedir. Uluslararası ihracat-ithalat işlemlerinin artış göstermesi, interbank para piyasalarının gelişmesi, iletişim teknolojisindeki ilerlemeler, ülkelerin vergi politikaları ve 1970’li yıllarda meydana gelen konjonktürel dalgalanmalar uluslararası bankacılığa neden olan faktörlerdir. Uluslararası bankacılık hizmeti veren bankalar genellikle, Londra, Tokyo, New York, Paris, Zürih, Cenevre, Amsterdam, Hong Kong gibi merkezlerde toplanmışlardır. Uluslararası finans en önemli görevi, yerli merkezlerinin yatırımcılardan yabancı kullanıcılara ya da yabancı yatırımcılardan yerli kullanıcılara fon sağlamaktır. Bir finans merkezinin yabancı bankalar açısından seçimini etkileyen unsurlar; vergi düzenlemeleri, ekonomik potansiyel, refinansman olanakları, politik istikrar, rekabet durumu, para kredi politikaları ve altyapıdır. Bankaların uluslararası piyasalara girme biçimleri; temsilcilik bürosu açma, muhabir bankacılık hizmeti alma, şube açma, acenta kurma, bağlı ve yan ve konsorsiyumlar şeklinde olabilir. Bu bankaların uluslararası bankacılık hizmetleri arasında fon transfer işlemleri, mevduat kabul etme ve kredi verme işlemleri, döviz işlemleri, dış ticarete aracılık işlemleri temel hizmetler arasında sayılabilir. Temsilcilik büroları açma, şube açmadan önce atılan bir adım olup, bir bankanın başka ülkelerde kendini temsil etmek üzere kurduğu birkaç çalışandan oluşan birimlerdir. Temsilcilikler mevduat toplama, çek düzenleme, kredi kullandırma işlemlerini gerçekleştiremezler. Günümüzde fon transferi, uluslararası para, akreditif, tahvil ve hisse senedi transferine dönüşmüş olup, sıcak para şeklindeki sermaye hareketleri son yıllarda artış göstermiştir. Bir bankanın başka bir ülkede temsil edilebilmesi için başka bir alternatif yabancı ülkede bulunan başka bir bankadan muhabir bankacılık hizmeti almasıdır. Muhabir banka, karşı taraf adına kendi ülkesindeki alacaklılara ödeme yapar, borçlulardan tahsilat yapar. Bunun yanında muhabirlik ilişkisindeki bankalar birbirlerine finansman da sağlayabilirler. Uluslararası bankalar diğer bankalarda da olduğu gibi mevduat şeklinde fon toplayarak, elde edilen fonları kredi şeklinde kullandırmaktadırlar. Klasik uluslararası kredi türü, dış ticaretin finansmanıyla ilgili olanıdır. Bunun yanında, uluslararası ekonomik ilişkilerde ortaya çıkan değişiklikler yeni kredi türlerinin doğmasına neden olmuştur. Banka, başka bir ülkede şube açarak aktif bir şekilde bankacılık hizmeti sunabilir. Yurtdışında şube açan bankalar kendi uzmanlık alanına giren hizmetleri, temsilcilik ve muhabir bankalara göre daha etkili bir şekilde sunarlar. Yurtdışı banka şubesi, hemen her tür bankacılık hizmetini vermeye yetkilidir. Dünyadaki döviz ticaretinin çok büyük bölümü uluslararası finans merkezlerinde yer alan bankalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Döviz işlemleri olarak; toplam işlem hacmi içinde swap işlemleri ilk sırada, spot döviz işlemleri ikinci sırada, forward döviz işlemleri ise üçüncü sırada yer almaktadır. Temsilcilikle şube arasında yer alan bir yerde yer alan acentalar, mevduat kabulü dışında her yönüyle tam bir bankaya benzemektedir. Uluslararası bankaların; dış ticarete aracılık, danışmanlık, halka arza aracılık, faktoring, forfaiting ile finansal kiralama işlemleri diğer verdiği hizmetler arasında sayılabilir. Bağlı kuruluş, bir bankanın %50’nin altında bir oranda hissesine sahip olduğu ve diğer ortaklarla birlikte faaliyetine sorumlu olarak katıldığı gidilen ülkenin bankacılık kuruluşu olarak tanımlanabilir. 225 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi uluslararası bankaların temel özelliklerinden değildir? 5. Aşağıdakilerden hangisi özelliklerinden biri değildir? a. New York, Londra gibi uluslararası finans merkezlerinde faaliyet gösterirler. a. Konsorsiyumu oluşturan bankaların ulustan olması zorunludur. b. Büyük küçük vermektedirler. hizmet b. Konsorsiyumlar, büyük yatırım projelerine fon sağlamak amacıyla oluşturulabilir. c. Yüksek ücretlerle, nitelikli personel istihdam ederler. c. Çokuluslu olmasından dolayı herhangi bir ülkedeki merkez bankası sisteminin denetimine bağlı değildir. tüm firmalara d. Dünyanın dört bir yanında farklı dövizler ile işlem yaparlar. e. Konsorsiyumlar, bir bankanın limitini aşan projelerin finansmanına imkân sağlayabilen oluşumlardır. 2. Aşağıdakilerden hangisi uluslararası bankacılığa neden olan faktörler arasında yer almaz? 6. Aşağıdakilerden hangisi uluslararası bankaların kullandırdığı kredi türleri arasında yer almaz? a. Uluslararası ticaret hacminin artması meydana aynı d. Finansal kriz dönemlerinde konsorsiyumları destekleyecek ülke veya merkez bankası yoktur. e. Swap, opsiyon, forward gibi türev ürünleri etkin olarak kullanırlar. b. İletişim teknolojisinde gelişmeler konsorsiyumun gelen a. İşletme kredileri c. 1970’li yıllarda meydana gelen ekonomik daralma b. Proje finansmanı kredileri c. Mevduat kredileri d. Yurtdışı para piyasalarının gelişimi d. Sendikasyon kredileri e. Gelişmiş ülkelerdeki düşük vergi politikaları e. Hükümetlere verilen krediler 3. Uluslararası bankacılık kuruluş yeri seçiminde en önemli faktör aşağıdakilerden hangisidir? 7. Uluslararası bankaların kullandırdığı sendikasyon kredileri ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? a. Vergi düzenlemeleri b. Ekonomik potansiyel a. Sendikasyon kredileri, tek bir bankanın kendi başına verebileceği tutarın üzerinde olan borç vermelerde kullanılan bir tekniktir. c. Politik istikrar d. Altyapı e. Refinansman Olanakları b. Sendikasyon kredilerinde faiz oranı genellikle değişken faizdir. 4. Uluslararası finans merkezinde faaliyet gösterecek bir bankanın bu piyasaya girmek için “temsilcilikle şube arasında yer alan ancak mevduat kabul edemeyen” yapılanma şekline ne ad verilir? c. Borçlu sendikasyon kredisi ile birden fazla bankadan borç almasına rağmen tüm bankalara aynı faiz oranıyla borçlanmaktadır. d. Sendikasyon kredisini kullandıran bankaların her biri diğerinin taahhüdünü yerine getirmek zorundadır. a. Bağlı kuruluş b. Muhabir banka e. Sendikasyon kredileri genellikle orta ve uzun vadelidir. c. Acenta d. Konsorsiyum e. Yan kuruluş 226 www.hedefaof.com Alış Satış Spot Kur ( / ABD Doları) 1,7700 1,7798 3 Ay Vadeli ABD Doları Yıllık Nominal Faiz Oranı %3,00 %3,20 3 Ay Vadeli Yıllık Nominal Faiz Oranı %10,00 Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 1. b Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Bankacılık” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 2. e Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Bankacılığa Neden Olan Faktörler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. %10,30 3. a Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Bankacılık Kuruluş Yeri Seçiminde Etkili Olan Faktörler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. Yukarıda yer alan bilgilere göre bankanın 3 ay vadeli ABD Doları Forward Satış Kuru ne olur? 4. c Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Uluslararası Piyasalara Girme Biçimleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. 1,9394 b. 1,9197 5. a Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Uluslararası Piyasalara Girme Biçimleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. 1,8761 d. 1,8438 e. 1.8237 6. c Yanıtınız yanlış ise “Mevduat Kabul Etme ve Kredi Verme” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. Swap işlemine aracılık yapan ABC bankası, Alfa AŞ’den %4 faizle aldığı 1 milyon euroyu Beta firmasına %4,2 faizle satmış, diğer yandan Beta firmasından %3 faizle aldığı 1,32 milyon doları Alfa firmasına %3,4 faizle satmıştır. 1 euro 1,32 dolar olduğuna göre bu swap işleminde ABC Bankasının kârı % kaçtır? 7. d Yanıtınız yanlış ise “Mevduat Kabul Etme ve Kredi Verme” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. d Yanıtınız yanlış ise “Döviz Ticareti” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. 0,2 9. c Yanıtınız yanlış ise “Döviz Ticareti” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. 0,4 c. 0,6 10. b Yanıtınız yanlış ise “Döviz Ticareti” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. 0,8 e. 1,0 10. Belirli bir varlığın farklı piyasalar arasındaki fiyat farklılıklarından yararlanarak eşanlı alımsatım yapılarak kâr elde edilmesi durumuna ne denir? a. Spekülasyon b. Arbitraj c. Kur marjı d. Swap e. Forward 227 www.hedefaof.com Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Yararlanılan Kaynaklar Sıra Sizde 1 BIS, Triennial Central Bank Survey, 2011. Uluslararası ihracat-ithalat işlemlerinin artış göstermesi, interbank para piyasalarının gelişmesi, iletişim teknolojisindeki ilerlemeler, ülkelerin vergi politikaları ve 1970’li yıllarda meydana gelen konjonktürel dalgalanmalar uluslararası bankacılığa neden olan faktörlerdir. Öçal, T. Ve diğ. (1997). Para Banka, Ankara, Gazi Kitabevi. Parasız, İ. (2009), Para Banka ve Finansal Piyasalar, Bursa, Ezgi Kitabevi. Report on global foreign Exchange market activiy in 2010. S. 7. Triennial Central Bank Survey, Bank For International Settlements. Sıra Sizde 2 Bağlı kuruluş, bir bankanın %50’nin altında bir oranda hissesine sahip olduğu ve diğer ortaklarla birlikte faaliyetine sorumlu olarak katıldığı gidilen ülkenin bankacılık kuruluşu olarak tanımlanabilir. Seyidoğlu, H. (2001), Uluslararası İstanbul, Güzem Yayınları. Uslu, S. (2007). Uluslararası Sakarya, Sakarya Yayıncılık. Yalçıner, K. (2008). Uluslararası Finansman, Ankara, Gazi Kitabevi. Sıra Sizde 3 Kur marjını etkileyen faktörler; dövizin cinsi, • dövizin işlem miktarı, • müşterinin niteliği, • işlem anı (hafta içi-hafta sonu) • fiyat hareketlerindeki iniş çıkışların yüksek olması (volatilite) • Diğer yandan piyasada alım satım hacmi yüksek olan dövizlerde kur marjı, ticareti az olan döviz cinslerine göre daha düşüktür. Sıra Sizde 4 Açık pozisyona sahip banka vade sonunda döviz kuru riski ile karşı karşıyadır. 228 www.hedefaof.com Bankacılık, Yalçıner, K. ve diğ. (2011). Finansal Teknikler ve Türev Araçlar, Ankara, sDetay Yayıncılık. Yan kuruluş ise yerel yasa ve düzenlemelere bağlı olarak yabancı ülkede kurulmuş bağımsız bir bankacılık kurumudur. Bu kuruluşta yabancı bankanın payı %50’nin üzerindedir. • Finans,