rı ve Peygamberimizin sireti incelendiğinde be

advertisement
Peygamberlerin Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssaları ve
Peygamberimizin sireti incelendiğinde beyan sorumluluğunun çok zirve bir düzeyde yerine getirildiği görülecektir. Başka bir deyişle elçiler ilahi mesajı yontmadan,
eğip bükmeden ve halkların benimseyeceği bir formata
sokmadan olduğu gibi aktardılar. Bu beyan sorumluluğu nice işkencelere ve sıkıntılara yol açsa bile… Peki,
çağımızdaki davetçiler bu hususta ne durumdalar?
Metodolojide beyanı veya ketman’ul hakkı / hakkı
gizlemeyi prensip edinen İslami çalışmaların durumları
da böyledir.
İslam mesajının son temsilcisi olan Hz. Muhammed (sav)
davetinde beyanı prensip edinmiştir. O İslam mesajını
muhataplarına çok net bir şekilde ulaştırmıştır. Tabir yerinde ise beyanın zirvesini yaşamıştır. O İslam mesajını
ümmilere de medenilere de, müşrik kabilelere de ehli
kitaba da, Kureyş ve Arabistan’ın diğer kabileleri gibi düzensiz topluluklara da Rum ve Fars imparatorlukları gibi
gelişmiş sistemlere sahip olanlara da apaçık bir şekilde ulaştırmıştır ve gönül huzuruyla bu dünyadan irtihal
etmiştir. Hz. Muhammed (sav) Veda Haccında Sahabe-i
Kiram’a şöyle seslenmiştir: “Size benden sorulacak. Benim hakkımda ne diyeceksiniz?” Sahabe-i Kiram ise şöyle cevap verdi: ‘Senin ilahi mesajı ilettiğine, emaneti yerine getirdiğine, ümmete hayır ve nasihatte bulunduğuna
şehadet ederiz.’ Bunun üzere Efendimiz (sav) şehadet
parmağını göğe doğru kaldırarak ve Müslümanları kastederek şöyle buyurdu: “(Allahümme’şhed!) Allah’ım şahit ol! Allah’ım şahit ol! Allah’ım şahit ol!” (İbni Mace)
Davet hususunda Davetçinin sorumluluğu ile davet
edilenin sorumluluğu farklı şeylerdir. Davetçi beyanla,
davet edilen ise dinlemek ve kabul etmek ile yükümlüdür. Burada sorumlulukların ve rollerin değişmemesi
gerekir. Başka bir ifade ile davetçi, “Davet edilen nasıl
karşılar?” ,“Davetimi beğenir mi?” gibi kaygılara kapılmadan davetini net bir şekilde aktarmalıdır. Mesaj davet
edilen nezdinde ayan beyan olmalıdır. Davetin kabulü
hususunda sorguya çekilecek olan davetçi değil; davet
edilendir. Mesaj apaçık ve net olduktan sonra dileyen
kabul eder, dileyen de vazgeçer.
Son iki asrı incelediğimizde çoğu davetçinin elçilerin izinden yürümedikleri maalesef görülecektir. Çağımızda çoğu davetçinin mesajı olduğu
Peygamberlerin Kur’an-ı
gibi sunmak yerine;
Kerim’de geçen kıssalatoplumların hoşuna
rı ve Peygamberimizin
gidecek bir formatsireti incelendiğinde beta sunmaya çalıştığı
yan sorumluluğunun çok
görülmektedir. Sanki
zirve bir düzeyde yerine
herkesin razı olacağı
getirildiği görülecektir.
bir mesaj varmış gibi.
Başka bir deyişle elçiler
Bunun sonucunda ‘sol
ilahi mesajı yontmadan,
İslam’ veya ‘sosyalist
eğip bükmeden ve halkMüslümanlar’, ‘Ameların benimseyeceği bir
rikancı İslam’ veya
formata sokmadan ol‘sağcı Müslümanlar’
duğu gibi aktardılar. Bu
türemeye başladı. Bir
beyan sorumluluğu nice
başka ülkede suya
işkencelere ve sıkıntılara
sabuna dokunmayan
yol açsa bile… Peki, çasadece kendi hayatını
ğımızdaki davetçiler bu
yaşayan Müslümanhususta ne durumdalar?
lar türedi. Japonya
Son iki asrı incelediğiizlenimlerini
yazan
mizde çoğu davetçinin
bir âlimin makalesini
elçilerin izinden yürümeokuduğumda bir izledikleri maalesef görülenim beni dehşette bıcektir. Çağımızda çoğu
rakmıştı:
davetçinin mesajı olduğu
gibi sunmak yerine; toplumların hoşuna gidecek
bir formatta sunmaya
çalıştığı görülmektedir.
Şubat 2015 / Sayı 1
davetmektebi.com
21
Download