21. yüzyıl paradigmaları üzerinden eğitimde hedeflediklerimiz

advertisement
İZMİR ÖZEL TÜRK KOLEJİ
“21. YÜZYIL PARADİGMALARI ÜZERİNDEN EĞİTİMDE HEDEFLEDİKLERİMİZ’’ KONULU
7.İTK ANAOKULLARI SEMPOZYUMU
SONUÇ BİLDİRGESİ
7 MART 2015
İzmir Özel Türk Koleji Anaokulları Direktörlü’ğünce 7 Mart 2015 tarihinde İzmir Özel Türk Koleji Bahattin Tatış
Kampüsü’nde düzenlenen “21. YÜZYIL PARADİGMALARI ÜZERİNDEN EĞİTİMDE HEDEFLEDİKLERİMİZ’’ başlıklı
sempozyumda Türk ve yabancı akademisyenler okulumuzda bir araya gelmişlerdir.800’ün üzerinde okul öncesi
öğretmeni,müdürü ve okul kurucularından oluşan eğitimcilerin katıldığı sempozyumda yer alan 1 konferans,2 panel
ve 9 çalıştayda incelenen konular üzerinden çıkan sonuçlar aşağıda özetlenmektedir.
*Yeni jenerasyonu tanımak, yeni jenerasyonun şifrelerini bulabilmek ancak biz eğitimcilerin birlikte çalışmasıyla olasıdır.
Yeni jenerasyonun şifrelerine giden yol onların temel inançlarını bulabilmek ve keşfedebilmekle olasıdır.
*Küresel dünyada teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi ve bilimsel bilginin sürekli yenilenmesi, pek çok alanda
olduğu gibi eğitimdeki paradigmaları da etkilemiştir. Öğrencilerimizin 21. Yüzyılın dünyasına uyum sağlayabilmesi için
onlara işlevsel, aktarılabilir beceriler kazandırmak ve onları meta yeterlikler ile donatmak gereklidir. “Öğrenmeyi
öğrenme”, “yaşam yönetimi” ve “sosyal beceriler” kapsamında incelenebilecek bu yeterlikler ile gençlerin okuldan iş
yaşamına geçişini ve uyumunu destekleyecek yaklaşımların benimsenmesi gerekir.
*Erken çocukluk dönemi beyin gelişimi açısından oldukça kritiktir. Çocuklar hareket ederek, yaşayarak öğrenme
sürecinin içinde olmalıdırlar. Hareket eden, yaşayarak öğrenen çocuk, aynı zamanda bilişsel olarak problem çözen,
analitik ve esnek düşünen, dikkat eden, sosyal ilişki kuran çocuktur. Beynin çalışma prensibi bu şekildedir. Bu nedenle
öğrenci merkezli, hareket etmeye olanak veren eğitim sistemleri geliştirilmelidir.
*Çocukluk dönemimizdeki en önemli anlardan biridir; anlamlandıramadığız karışık şifrelerle dolu bir kitap sayfasının
anlamlı bir yazıya dönüştüğü an. Çocuklar için bu süreç doğdukları anda başlar ve bir hazırlık gerektirir. Fonolojik
(Sesbilgisel) Duyarlılık Becerisi, yaşamın ilk günlerinde desteklenirse ileriki yıllardaki okul başarısı üzerinde olumlu bir etki
yaratacaktır. Çocukların seslerle çıktıkları bu yolculuklarında önce aile, sonra öğretmen, arkadaşları, öğrenme ortamları,
oynadıkları oyunlar, yetişkinler ve akranlarıyla kurdukları etkileşim ve deneyimler onların yol arkadaşlarıdır.
* Çocukların gelişim düzeyleri hakkında bilgi sahibi olmak öğrenme ortamlarını daha iyi düzenlememizi sağlar.
* Böylece daha uygun etkinlikler oluşturabilir, çocukların gelişimlerini olumlu ve anlamlı ortamlarda destekleyebiliriz.
* Geleneksel yaklaşımlarda erken yaşlarda gelişim düzeyinin belirlenmesi öğrenme ve öğretim süreçlerinden ayrı olarak
düşünülmekte ve birtakım standart ölçme araçlarıyla yalnızca ölçme amaçlı çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar
çocukların gelişim dönemleri hakkında bilgi sahibi olmaktan çok çocukları teşhis etme ve yönlendirme amaçlıdır.
* Bunun yanı sıra bu ölçme çalışmalarının sonuçları program çalışmalarına ve sınıf içi etkinliklere yansıtılamamakta,
öğretmenler de bu bulguları nasıl değerlendireceklerini bilememektedirler.
* Çağdaş değerlendirme yaklaşımlarında ise bu çalışmalar öğrenme ortamlarında yapılan süreç temelli çalışmalar halini
almaktadır.
*Öğretmenlerin çocukların güçlü yönlerini, gereksinimlerini ve gelişim özelliklerini belirleyebilmeleri için bazı bilgi ve
belgeleri toplayıp birleştirmeleri yani onların gelişimlerini çok yönlü değerlendirmeleri gereklidir.
*Farklı türlerde standart testler kullanma, her çocuk için gelişim gözlem formları, raporları doldurma; gelişim dosyası
(portfolyo) hazırlama, öğrenme ortamları ve öğretmenlerin kendileri hakkında raporlar yazma, süreç temelli
değerlendirme tekniklerinden bazılarıdır.
*Sürekli bir değişimin ve rekabetin egemen olduğu günümüz dünyasında yaratıcı bireyler ve yaratıcı toplum yetiştirmek
bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak ezberlemeye, çoktan seçmeli, tekrara dayanan bir eğitim sistemi, çocuklardaki
mevcut yaratıcılığı ve inovatif düşünmeyi beslemesi şöyle dursun, tamamen tahrip edici olmaktadır.
*Artık eğitimin değişmesi, tamamen başka bir şeye dönüşmesi gerek. Yepyeni bir yaklaşımla, anaokullarından
başlayarak, öğrenmenin yaratıcılıkla harmanlanarak verileceği, öğrencileri büyük bir hızla değişen dünyanın karmaşık
sorunlarıyla ve belirsiz gelecekle baş edebileceği şekilde yetiştirebilecek bir eğitim sistemi gereklidir.
*Eğitim sisteminin toplumun değişen ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak şekilde, bilim ve teknolojideki yenilikleri de
izleyerek, her bireyin doğal yeteneklerini, potansiyellerini azami olarak kullanabilmesine katkıda bulunabilmesi
gerekmektedir. Yeni çağın en önemli gereksinimi yaratıcı düşünebilen insan ve yaratıcı bir toplum ancak böyle
yetiştirilebilir.
*"Erken çocukluk dönemindeki sosyal ve duygusal deneyimlerin niteliği ve yaşa uygunluğu kişiliğin zeminini oluşturur
*"Duygularımız, ihtiyaçlarımızın karşılanıp karşılanmadığını ya da ne derece karşılandığını anlamamıza yarayan bir fener
gibidir. Bu fenerin ışığı ne kadar güçlüyse yolumuzu da kadar iyi bulabiliriz. Çocuklarımızın duygularına gözümüzü,
kulağımızı, kalbimizi, beynimizi verelim ki onlar da bu dünyada ne istediğini bilen ve bunu doğru yolla ifade edebilen
bireyler olarak yetişsinler."
*Bilgiyi kullanmada fark yaratabilmek için düşüncenin değil, düşünmeyi öğrenmenin merkeze alınarak; ezber bozan bir
eğitimin benimsenmesi yaratıcı çocukların yetişmesine destek sağlayacaktır.
*Çocuklarda beyin kapasitesi doğumdan itibaren arttırılabilir. Gerek beslenme, gerek eğitim, gerekse çevre koşulları bu
kapasiteyi arttırmakta yararlanılacak kaynaklardır. Eğitimin ilk yaşlardan itibaren başlaması gelinecek noktayı daha
ilerilere taşımada faydalı olacaktır.
*İşte, “Ben”i “Ben” Yapanlar… İçimizdeki Matruşkalar… Çocuk, Yetişkin, Ebeveyn Ego Durumları
“Öyle zamanlar olur ki, karakterimin değişik parçalarına şaşkınlıkla bakarım. Bir sürü insandan oluşmuşum gibi gelir ve o
anda, olduğum kişinin önde olduğunu, bir süre sonra da olduğum kişinin yerini bir başkasına bırakacağını bilirim. Ancak
gerçek olan hangisidir? Hepsi mi, yoksa hiçbiri mi?'' SOMERSET MAUGHAM
Kişiler arası ilişkiler ve iletişimden yola çıkarak insan davranışını açıklayan terapi yaklaşımı olan Transaksiyonel Analiz
(TA)’nın önem verdiği kavramlar, çocuk, ebeveyn ve yetişkin ego durumlarımızın, henüz yeni yetişen çocuklarımızı,
öğrencilerimizi nasıl etkilediğini daha çok düşünmeliyiz.
*"Gülümsemek" bir çocukla aranızda kurabileceğiniz en pratik köprüdür. Çünkü "gülümsemek" din, dil, ırk, yaş ve
cinsiyet ayırt etmeyen, dünya üzerindeki en etkili lisandır
Download