kt sat blmdn - Akademik Forum`a Hoşgeldiniz

advertisement
İKTİSAT BİLİM DİN
Dr.Ahmet Kalın
Saygıdeğer Hanımefendiler ve Beyefendiler,
Bu yıl Akademik Forum “Bilim ve Din” üzerinde çalışıyor. Sayın Başkan da bana
bu yönde bir vazife verdi. Saygıyla verdikleri vazifeyi yerine getiriyor ve bu kadar
değerli bilim insanı arasında bu konuşmayı yapmanın sizlerin yüksek toleransı
olduğunu açıkça ifade ediyorum, hatalarımı gösterirseniz öğrenmemi
sağlayacaksınız, sizlere minnettar olacağım.
İktisat öğretiminde ilk yıl geleneksel olarak iktisada giriş dersleri ile işe başlanır.
Bu derslerde önce bir Model anlatılmaya ve iktisadi hayat da bu model beslenmek
suretiyle açıklanmaya çalışılır. Model ders kitaplarında Fiyat Mekanizması olarak
isimlendirilir. Bu Modelde ilk kabul, insanların ihtiyaçlarının bunları tatmin edecek
kaynaklara nispetle daha çok olduğu( veya vica versa) dur. İkinci kabul, bu
modelde ulaşılmak istenen amacın bu ikisi arasında bir intibak temin etmek
olduğudur. Üçüncü kabul, İntibakın sağlanması için insan topluluğunun
davranışlarının iki tip davranış kategorisinde faydasını maksimize edenler ile
karını maksimize edenler olarak toplandığıdır. Dördüncü kabul, insan
topluluklarının davranışlarına müdahale edilmezse bu şekilde davranan insanların
birbirleri ile mübadeleler yolu ile amacı gerçekleştirecekleridir. Yani bu şekilde
davranarak mübadelelerde bulunan insanlar topluluğu, ihtiyaçları ile sahip
oldukları kaynaklar arasında en fazla tatmin edilmesini istedikleri ihtiyaçlarının
tatmin edildiği bir intibakı, matematik dili ile optimizasyonu, temin etmiş
olacaklardır. Buna İktisatta kaynakların “görünmez el” yardımı ile “optimal”
dağılımı denmektedir.
Bu Modelin konusu olan insan topluluğunda insanlar, işgüçlerini kiralayanlar
olarak ücret elde edecek, toprak sahipleri olarak kira elde edecek, sermaye
sahipleri olarak faiz elde edecek ve nihayet müteşebbis olarak, emeği, toprağı ve
sermayeyi, üretim için organize ettiğinden kar elde edecektir. Böylece bu Modelin
konusu olan insan topluluğunda insanlar ücret kira faiz ve kar geliri elde
edecekler toplumun geliri bu gelir kategorilerinden oluşacaktır. Bu gelir
kategorilerinin toplamına da İktisatta milli gelir denmektedir.
Bu Model ile anlatılmak istenen toplumsal organizasyonun devamını sağlamak
için insanlar kendi seçimleri ile bir teşkilatlanma yapacak ve bu teşkilatlanmanın
yapılması için de insanlar kendi elde ettikleri gelirlerinden bir pay vereceklerdir.
Bu teşkilatlanmaya devlet ve verilen paya da vergi denmektedir.
Bu Model ile anlatılmak istenen toplumsal organizasyon, gene kendi devamını
sağlamak
kapsamında
insanların
kendi
sahip
oldukları
kaynaklarla
karşılayabilecekleri ihtiyaçlarından daha fazlasını karşılayabilmek için kendisi gibi
bu Model ile anlatılmak istenen toplumsal organizasyonlar ile karşılıklı mübadele
ilişkisine de girecektir. Böylece kendi sahip olduğu kaynaklarından daha fazlasını
kullanabilir halde olacaktır.
İktisat-Bilim-Din
Akademik Forum, 2008
1
Bugünün dünyasında İktisat bakımından elimizde olan ve Bilimsel dediğimiz
açıklayıcı teorik yapı genellikle sizlere yukarıda özetlediğim bu Model yardımı ile
ifade edilmektedir.
Modele kuşbakışı olarak baktığımızda bu Modelin bir saat mekaniğine
benzediğini, parçalarının ise sadece tanımlanmış görevlerini yapan elemanlar
olduğunu, bu bakımdan bir inanç unsuru taşımadığını yani A Moral olduğunu
söyleyebiliriz. Pekiyi de o zaman saatçi kimdir? Bu Model bu soruya kendisinin A
Histhoric olduğunu söyleyerek cevap verir. Bildiğimiz kadarı ile tıpkı ezoterik
sistemler ve doktrinlerin tarihin hatırlanamaz zamanlarından geldiklerini iddia
etmeleri gibi. Ama sözünü ettiğim Model bir bilimsel açıklayıcı teorik yapıdır.
Acaba bu yapıda inanca dair bir unsur var mıdır?
Bu Model, metodolojik bakımdan dış dünyayı gözlemlemiş ve bu gözlemlerden bir
hipotez üretmiş ve bunu test etmeye dönük olmaktan çok modeli kuran
iktisatçıların kendi düşünce dünyasında kurdukları bu sebeple mantıki zamana
ait, insanın kendi içine dönük düşüncelerinin sonucu gibidirler. Bu Modeli
oluşturan insanlar olan İngiliz armchair iktisatçılarının içe dönük gözlemleri,
sanki Tarihin akışı içinde ve her yerde geçerli davranış normlarını ifade eden bir
tür kanunların ifadesiymiş gibi durmaktadırlar. Bu bakımdan da aksiyomatik
mantığın iyi örneklerinden sayılmaktadır. Anlatmaya çalıştığım yukarıdaki haliyle
Modelin metodolojik yapısı Platon, Skola ve Kant çizgisine de uygun gibi
durmaktadır. Doğal olarak da bu çizginin barındırdığı felsefi problemleri de
taşımaktadır. İktisadi Düşünce Tarihinde bu Model, Klasik Model olarak bilinir.
Metodolojik olarak, tarihin incelenmesi ile ulaşılan genellemelerden hareketle
kurulan Tarihçi Modeller ve bunların en popüleri olan Tarihi Materyalizm yukarıda
ana hatlarını çizmeye çalıştığım modele alternatif olarak geliştirilmiştir. Bilindiği
gibi bu Tarihçi Model Pozitivistlerce ne sentetik, ne de analitik önermelerden
oluşmuş olduğu kabul edilmediğinden, metafizik sayılıyordu. Bu nedenle de yıllar
boyu pozitivistlerin yararlandıkları bir model olarak ana çizgileri ile değişmeden
kaldı ve iktisat teorisyenlerince kullanıldı. İktisatta 1930 yıllarda bir devrim
yaptığı sanılan Keynes bile bu temel anlayışı paylaştığını açıkça Sir Roy Harrod’a
yazdığı bir mektupta söylemektedir.
Yukarıda ana çizgileri ile anlatmaya çalıştığımız Modelde, faydasını maksimize
edenler ile karını maksimize edenlerin, talep ve arz adı altında formüle edilen
davranış normları, tarihi zaman içinde kantitatif olarak birer hipotez tarzında test
edilebilir hale getirilirlerse ve bu testler bu Modeli yanlışlamazlarsa, bu Modelin
iktisada dair bilimden beklenen öndeyişlerde bulunabileceğinin kabul edileceği
düşünülerek yeni bir yorum yapıldı. Bu yoruma imkân veren öncelikle mantık ve
matematikte Whitehead ve Bertrand Russell felsefi çizgisinin Roy Allen Alfred
Pigou tarafından İktisada taşınması idi; Daha sonra bu çizginin Wiener Kreis’ın
Anglo Sakson dünyasına yansımasıyla ortaya çıktığını düşündüğümüz Karl
Raimund Popper tarzı Metodolojik görüştü. Modelin bu görüşlerle yorumlanması
ile ortaya çıkan yeni tarzına veya yorumuna Neo Klasik Model dendi. Ekonometri
denilen alt dal da bu anlayışla iktisat içine girdi. Bu anlayışın en popüler
temsilcilerinden olan ve bir dönem ABD’nin iktisat siyasetine yön veren
Monetaristleri ve Milton Friedman’ı kim hatırlamaz ki?
Klasik Modelin İngiliz armchair iktisatçısı denen Adam Smith tarzı ifadesinde;
Gözlem değil sadece mantığın kullanılması yani oturduğu yerden mantık
İktisat-Bilim-Din
Akademik Forum, 2008
2
prensiplerine göre yapılan tümdengelim ve tümevarıma dayalı (introspective) bir
yöntem kullanılması bilimsel öndeyilerin elde edilmesi için yeterliydi. Mantığın
apriori ve a historical oluşu modelin de sadece mantığa dayanması bu modelde
ilk sebep (prime cause) tartışmasının her kabul edilecek aksiyom seviyesinde
yapılmasını mümkün kılıyor ve bu bakımdan Modeli yukarıda işaret ettiğim Platon
tarzı, Skola tarzı ve Kant tarzı yorumlara veya daha açık bir ifade ile kısmen
metafizik yorumlara açık tutuyordu.
Klasik Model pozitivistlerce de yukarıda söylediğim gibi kabul görmüştü.
Pozitivistler bu model ile insan- madde ilişkilerini; gözlem, aposteriori gözleme
dayalı hipotetik nedensellik ile mantık ve matematiği, apriori ve a historical
olarak birlikte aynı çerçeve içinde kullanmak suretiyle bilimsel öndeyişler elde
edebildiklerini iddia ediyorlardı. Klasik Model onlara göre buna uygundu; Analitik
önermeler mantık ve matematikten elde ediliyor, sentetik önermeler gözleme
dayalı nedensellik içeren doğruluğu veya yanlışlığı eldeki verilere bağlı oluyordu.
Burada özellikle işaret etmek istediğim husus pozitivistlerin bu anlayışlarının
nedensellik (prime cause) sorunu ihtiva etmesidir.
Ben bir metot tartışması öğrencisi olarak, nedensellik ihtiva eden öndeyilerin
prime cause bakımından felsefi çeşitliliğe yol açarak metafiziğe açık bir kapı
bıraktıklarını düşünüyorum.
Bu meseleyi Klasik Modelin Austrian School of Economic Thought içinde
yorumlanmasını ele alarak berraklaştırmak isterim: İnsan -insan ilişkisi tarih ile
teorinin alanına girer ve insan madde ilişkisini inceleyen doğa bilimlerinin
yönteminden farklı bir yöntemle incelenir. Tarih hiç bir şekilde tekrarlanamaz
yani laboratuarda deneylenemez. O halde Teorinin testi tarih kullanılarak
yapılamaz demektir. Bu durumda Tarihçi Okulun temel iddiası çöker ve bu
yöntem anlayışı metafizik önermelerden ibaret kalır. Teori ise mantık ve
matematik kullanır ama tümüyle introspective olarak değil de Praxeology yani
davranış veya eylem, hareket niyeti anlamında. Bu ise Modeldeki faydasını veya
karını maksimize edecek şekilde davranan insanı değil, kendisine göre yani
sübjektif olarak fayda veya karı elde etmek amacına yönelik düşüncesi ile
davranmaya niyetli insandır. Burada maksimizasyonun kalkması ile rasyonalite
ve irrasyonalite objektif bir ayırım olmaktan çıkmış her bir insanın kendi sübjektif
rasyonalitesi içinde fayda ve kar elde etme niyeti genel bir insan davranış kalıbı
olarak kabul edilmiştir. Böylece insan omniscience ve omnipresence olmaktan
çıkarılmıştır. Bu bir metafizik unsurun Modelden elimine edilmesidir. Öte yandan
bir amaca araçlar kullanarak varmak isteyen insanın bu nedenle nedensellik
içeren amacına ulaşma istemi, niyeti bir apriori aksiyomdur ve bu aksiyomları
doğası gereği introspective olan mantık yardımı ile bulmak Kant’ın söylediği gibi
çok zordur ama bilimsel ilerlemeler ancak bunların bulunması ile sağlanır yoksa
sadece çok sayıda deneylemeler yapılarak değil. Bu sonuç Modeli aklın çeşitli
idrak seviyelerinde farklı algılamalara ve bu farklı algılamaların nedenlerinin
tartışılmasına açık hale getirir ki bu metafiziğe kapıları bir yerden kapatırken
diğer bir yerden açmak demektir.
Klasik Modelin yorumu sadece iktisatçılarca yapılmış değildir. İktisatçılar Bilimsel
Düşünce Dünyası denebilecek geniş bir akademik çevreden etilendiler ve
yorumlar bundan sonra doğdu. Hiç şüphe yoktur ki bu akademik çevre bugün
“Wiener Kreise” olarak bildiğimiz çevredir. Viyana’da Ernst Mach ve
Boltzmann’dan boşalan kürsüye Hans Hahn’ın davetiyle Moritz Schlick’in
İktisat-Bilim-Din
Akademik Forum, 2008
3
gelmesiyle Kreise’nin kurulduğu kabul edilir. Bilindiği gibi Ernst Mach
metodolojide bilginin kaynağını duyulara bağlıyordu. Schlick “Allgemeine
Erkentnisslehre” kitabı ile Erkentniss’i (bilgi) Erlebnis’den (deneyim) ayıran
epistemolojik görüşü oluşturmuştu. Diğer taraftan Ludwig Wittgenstein’ın
“Tractatus Logico Philosophicus” adlı eseri ile ortaya koyduğu; lisanın analiz
edilmesi ile ulaşılacak olanın lisanın kendisinin her türlü, mantıki hatayı
önleyeceği bu cihetle mantıksız düşüncenin imkânsızlığının, mantığı a priori
haline getirdiği ve bunun bir doğrulanabilirlik kriteri olduğu hususu idi. Buradan
hareketle Wittgenstein’ın, mantığın matematik formüllerle ifade edilebileceği
Whitehead ve Russell geleneğini sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Böylece bu
gelişmelerle karşımıza bilim bakımından; analitik, test yolu ile doğrulanabilir veya
yanlışlanabilir ve bilimsel bakımdan bir şey ifade etmeyen yani metafizik
öndeyişler olarak, öndeyişlerin üçlü bir sınıflandırma içinde olduğu saptamasını
koydular. Özellikle Viktor Kraft ile Rudolf Carnap bilim dilinin bu üçlü öndeyiş
sınıflandırması bakımından analizinin yapılması fikri üzerinde durdular. Bu yapı
Gödel’in, Wittgenstein’ın yukarıda belirttiğimiz fikrinin aksini gösterinceye kadar,
devam etti. Schlick grubu birlikte tuttu ama Otto Neurath fizikalizmine,
Wittgenstein anti metafizikçiliğine, kendisi uymadı ve kişisel ve hatta sosyal
mutluluğun temel alındığı yeni bir faydacılık anlayışına yöneldi. Neo Klasik
Modelde faydacı anlayışın devam etmesinde bu düşünceler etkili oldu diye
düşünülmektedir. Popper işte bu düşünce ortamında a priori bilgiyi kabul
etmeyen, bilginin gelişmesini bilimsel buluşlara bağlayan görüşünü, “Logik der
Forschung” isimli kitabı ile pozitivist dostlarını uyarmak üzere ortaya koyduğunu
söyler. Bilimsel buluşlarla bilginin gelişmesi tezinde özellikle fiziği ve fizikteki
buluşlarla fizik bilgisinin gelişmesini örnek olarak ele alır ve işte tam bu kitabın
yazıldığı sıralarda Werner Heisenberg Kuantum Mekaniğini ortaya atarak fizikte
bir buluşla fizik bilgisini geliştirir. Ancak Heisenberg ile gelen, sadece yeni bir
buluşun fizik bilgisini geliştirdiği değil, aynı zamanda ilaveten gözleme gerek
olmadan a priori mantık ve matematik kullanarak ve bir nedensellik
gözetmeden, hipotezlerin yanlışlanmasıdır. Böylece bu konuda çalışanların ilginç
tabirleri ile metafizik rasyonelleştiği yani gözlemsiz mantık ve matematik
kullanılarak üretilen hipotezin yanlışlanabilirliği ortaya konduğu için ve mantık ve
matematiğin birikimi ile gelişen bir sezgi söz konusu olduğu ve bu da niyetle aynı
şeyi ifade ettiği için metafizik tartışmalara teorik olarak kapı kapanmış olur. İşte
bu şekilde metafiziğin rasyonelleşmesi ile Modelin Neo Klasik yorumu halen
İktisatta bilimsel bir çerçeve olarak kullanılmaya devam ediyor.
Beni bütün bu metodoloji tartışmalarından sonra bile rahatsız eden şeyler var mı?
Bazılarını varmış gibi ele alalım: Bilimle Esoterik Doktrin ve Sistemlerin bir ortak
noktası var mı? A priori bu bağı kuruyor gibi gözükse de pek öyle değil. Zira bu
bağ, vahiye bağlı bir sezgi değil. Popper’in işaret ettiği bilgi birikiminin getirdiği
bir sezgi. Biyolojik sınırları bile var. Fizikçi Feynman’ın ifadesi ile matematik dili
ile ifade edilen doğanın muhteşem güzelliğini, matematikçiler derin bir mükaşefe
ile değil, matematikçi Hardy’nin önemle vurguladığı yaratıcılıklarıyla bulduklarını
kullanarak, ifade etmeye çalışırlar. Bana göre niyet ve a priori’yi en güzel anlatan
ifade budur. Yukarıda anlattıklarım kapsamında eğer davranışta niyet bir bilimsel
analitik kalıp ise, inanca “niyet ettim” diye başlayan din ile bir ilişkim olabilir mi?
Hayır din ile inanç ile kesinlikle bir ilişkim yok ama “niyet ettim” mottosu ile
felsefi olarak ve yukarıda kapsamını çizdiğim şekilde var ve bu benim bir davranış
kalıbı olarak rasyonel irrasyonel anlamında norm veya aynı anlamda inanç sahibi
olmamı gerektirmiyor.
İktisat-Bilim-Din
Akademik Forum, 2008
4
A priori hipotezimi yanlışlamak üzere çalıştığımda, “ben önce aklımda yarattım”
ayetini iddia eden din ile bir ilişkim var mı? Buna hukuki yorum kuralları içinde
cevap verebilirim: yasa içinde yer alan hükmün ifade ettiği anlam o hükmün
amacı, diğer hükümler içindeki yeri, bunlarla bağlantıları ile ele alınarak
yorumlanır. İnanç sisteminde yer alan bir ifadeyi ancak inanç sistemindeki
amacına, inanç sistemindeki diğer ifadeler içindeki yerine göre değerlendirebiliriz.
Bunu müstakilen yorumlamamız hem imkânsız hem de anlamsızdır.
Bazı yorumcular gibi düşüncenin maddeye ve maddenin de enerjiye dönüşmesi
bağlamında ayeti alıp yorumlamak bana doğru gelmiyor. Ama bir esoterik
elyazmasının belli bir okuma biçimi ile yorumlanmasını da garip karşılamıyorum.
Ancak İnanç sistemlerinin esoterik olduğu kanısını da taşımadığımı söylemeliyim.
Benim anladığım kadar esoterik sistem ve doktrinler inanç sistemlerinin üzerine
çıkıldığı zaman ancak konuşulmaya başlanırlar.
Hala bilimsel dünyamda saatçiler olabilir mi? Klasik Modelde örnek alınan
Newton’un Saatçisi ile Neo Klasik Modelde örnek alınan Popper’in saatçisi
arasında saatçi anlayışı bakımından çok ciddi fark yok mu? Evrimi biraz anlamış
olanlar bakımından bu fark artık Yaradılış İddiasını yanlışlamıyor mu? Evrimin
laboratuarda tekrar edilemeyecek bir tarih içinde yer alması onun Tarihçi okul
gibi metafizik olarak nitelendirmesini gerektirmiyor. Zira
doğa bilimlerinde
sürdürülen disiplinler arası çalışma evrimin varlığına ilişkin kanıtlar bulmaya
devam etmektedir.
Bunların tartışılacağı çok disiplinli (multidisipliner) ve disiplinler arası
(interdisipliner) anlayışı benimseyen Wiener Kreise’lara her zamankinden daha
çok ihtiyacımız var. Düşünce sığlığı insanlığın sığlığı demektir. Düşünce sığlığı
içinde bu gibi sorunları tartışma alanı içine almayanlar, kendilerine referans
aldıkları dini bile küçümsemiş olmaktadırlar diye düşünüyorum.
Bunlara düşmeyeceğimiz bir düşünce iklimi ümidi ile sizleri saygıyla selamlar beni
dinlemek nezaketini gösterdiğiniz için teşekkür ederim.
İktisat-Bilim-Din
Akademik Forum, 2008
5
Download