Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo`nun

advertisement
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan, Charlie
Hebdo olayından sonra yaşanan gelişmeleri, tarihsel bağlamıyla birlikte
islamvemedya.com için değerlendirdi.
Tan, yaşananların tarihsel dinamiklerini, Doğu’nun inanç ve dini değerlerle imtihanını,
Batı’nın hegemonya tesisinde Doğu’yu hangi bakış açısıyla tanımladığını anlattı. Sadece
bir karikatür meselesi olmadığından bahisle Charlie Hebdo olayının deniz ötesi
politikaların sonucu olduğunu dile getirdi. Bütün yaşananları tek etkene indirgemenin
hatalı bir yaklaşım olduğundan söz ederek, İslam dünyası ve Müslümanların tepkiselliği
hakkında önemli paylaşımlarda bulundu.
Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri
İslamvemedya.com: Son 15 gündür, Türkiye’nin ve Batının gündeminde çoğunlukla
Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı ve beraberinde gelişen olaylar konuşuluyor. Bu yaşanan
süreç, bir saldırıyla mı başladı dersiniz?
Oğuzhan Tan: Charlie Hebdo olayıyla başlayan süreç, tekil ve tikel bir olay değil aslında.
Şu anda herkes, ilgisini bu olaya yöneltti. Ancak bunun daha geniş bir arka planı var.
Arnold Toynbee ; “Tarihin ana ekseni dinlerdir.” der. Yani Ekonomik, politik, sosyolojik
bütün alanlar, bir şekilde insanların inançla olan ilişkisinin farklı yansımalarıdır diyor.
Bu söz acaba ne kadar doğru? Ya da bu söz bütün coğrafyalar için geçerli mi? Batı tarihi
açısından bakıldığında gerçekten dinler aydınlanma çağına kadar, temel belirleyici
olmuştur diyebiliriz. Ama Aydınlanmayla birlikte en üst referans olan değer, Tanrı ve
inanç olmaktan insan olmaya doğru ilerlemiştir. İnsan deyince, belki hümanizm, insanî
değerler ve erdemler akla gelebilir. Ama insan deyince, insanın arzuları, tüketim hırsı ve
menfaati tarihin seyri açısından daha belirleyici olmuştur. Daha somut bir şekilde
söyleyecek olursak, coğrafi keşifler inanın bir anlam arayışı değil kaynak ve servet
arayışıdır ve sömürgeye yöneliktir. Dolayısıyla bütün bunların gerisinde olan tek bir şey
var: Ekonomik çıkar. İnsanın arzularını referans alan bu anlayışın hümanizm,
demokrasi, insan hakları gibi kavramlarla kendi propagandasını yaptığı da akla yatkın
geliyor. Çünkü bu propagandayı destekleyecek pratik bir zemini çoğu zaman
göremiyoruz.
1
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
Batı ve ekonomik hegemonya
Ekonomik çıkarın temin edilmesi, hammadde kaynaklarına sahip olmaktan başlayıp
pazarlama stratejilerine kadar devam ediyor. Evet, bence özellikle dünyanın son iki yüz
yılında şahit olduğumuz budur. Öyleyse, Batı açısından Arnold Toynbee’nin söylediği
paradigma değişmiş oluyor. Yani günümüzde dünya tarihini dinler değil, ekonomik
hegemonya kurma süreçleri belirliyor. Batının, hammadde kaynağı olan Doğu üzerinde
kurduğu bu hükümranlık ve sömürü farklı mekanizmalar içinde gerçekleşiyor. Bazen
doğrudan bazen dolaylı müdahaleler bazen kültürel etki mekanizmalarıyla hegemonya
sağlanıyor. Böylece Batı ile Doğu arasında etken-edilgen ilişkisi ortaya çıkıyor. Arık
Doğu’yu anlarken ve yorumlarken bu edilgen pozisyonu hep aklımızda tutmak
durumundayız.
Doğu’nun inançlarla imtihanı
Doğu’da ise durum biraz farklı. Ben şahsen Doğu’nun zihniyetinde dinlerin ve inançların
hala ilk referans olduğunu düşünüyorum. Bunu tamamen olumlayarak da
söylemiyorum. Çünkü Batı madde ile imtihan olurken Doğu metafizikle imtihanında
ciddi zorluklar yaşıyor. İşte Doğu ile Batı medeniyeti arasındaki halihazırdaki çatışma,
bu paradigma farklılığından kaynaklanıyor. Dolayısıyla Charlie Hebdo meselesinin
oturmuş olduğu geniş bağlam burasıdır. Yani maddenin sömürüsüne yönelen bir
zihniyet ile maneviyatın istismarına yönelen başka bir zihniyetin buluşma noktası...
Çok etkenli olayın tek açıdan yorumları
İslamvemedya.com: Yani Charlie Hebdo dergisine karşı girişilen olayı, tek eksenle yani
örneğin bir karikatürle değerlendiremeyiz. Değil mi?
Oğuzhan Tan: Evet, sebepler açısından bakıldığında ne olayın kendisi münferit bir
olaydır ne de verilen tepkiler. Burada daha geniş bir arka plan var. On yıllar öncesine
yayılan deniz ötesi politikaların, yerel ve tikel yansımalarıdır bunlar. Dolayısıyla bunları
görmediğimiz zaman, sadece olayı manipüle etmiş oluruz. Nitekim bazıları şöyle
değerlendiriyor: “Bunlar dinsiz, imansız adamlar. Kodlarında Doğu’ya karşı bir önyargı
var. İslamofobi var. Bize hakaret ediyorlar.” Böyle denilerek olay tek etkene
indirgeniyor. Diğer tarafta da, “Doğu bize düşman ve barbar. Bizi yok etmek istiyor”
diyerek tek etkene indirgemeye çalışanlar var. Ancak olay tek etkene indirgenecek bir
olay değil. Dolayısıyla bu etkenlerin hepsini değerlendirmemiz lazım. Etki olarak,
hadisenin yaşandığı ülkenin politikalarının, genel anlamda Batının politikalarının ayrıca
2
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
değerlendirilmesi lazım. Sonra İslam dünyasının, hadiseyi gerçekleştirenlerin, hadiseyi
destekleyenlerin veya destek vermese bile dışta kalan geniş kitlenin tepkilerini ayrı ayrı
değerlendirmemiz lazım.
Bu değerlendirme, tek taraflı olarak peşin suçlu ilan etme yerine olayı anlamamızı
sağlayacaktır. Fransa açısından bakıldığında sınır ötesi politikaların ve içeride
Müslümanlara ve Afrika asıllılara karşı izlenen dışlayıcı politikaların etkisini öncelikle
değerlendirmek lazım. Türkiye’de bazıları daha ilk günden çıktı ve “bu Fransız derin
devletinin bir operasyonudur. Bu adamları görevlendirdiler. Yahut beynini yıkadılar.
Bunlar da olayı gerçekleştirdi” gibi yorumlar yaptılar. Fransa’yı sorumlu tutmak için illa
böyle teoriler üretmeye gerek yok ki. Fransa’nın kendi kendine operasyon yapıp
yapmadığını bilmiyoruz. Ama bu olaylara zemin hazırlayacak bir motivasyon sağladığı
muhakkak ve asıl sorumluluğu burada. Yani ben sana bir motiv bir güdü oluştururum.
Sen gider zaten yaparsın. Yani illa birisini para verip tutmanıza gerek yoktur.
İslamvemedya.com: Zemin hazır yani..
Oğuzhan Tan: Evet zemin yaratılmıştır. Öyle bir zemin yaratıyorsun ki, o veya bu
şekilde bu tip hadiseler beklenilir hale geliyor. Her ne kadar medyada bu yönde
yorumlar yapılmasa da ben şahsen bu olayların Fransız karar alıcılar veya yetkililer için
bir sürpriz olduğunu zannetmiyorum. Çünkü dünyada birçok etki meydana getirirken,
bunun kendi evinizdeki tepkilerini tahmin etmemeniz mümkün değil.
Bir onlara üç kendimize
İslamvemedya.com: Peki
değerlendiriyorsunuz?
Müslümanların
gösterdiği
tepkiyi
nasıl
Oğuzhan Tan: Tepkiler çeşitli. Ama ağırlıklı olarak tepki, sadece karşı tarafa yönelik.
Çok da genellemek istemem ama büyük bir çoğunluk zımnen o karikatürleri çizenlerin
bunu hak ettiğini düşünüyor. Bence Müslümanlar tarafından gerekli özeleştiri yeterince
yapılmıyor. Ben “birkaç câhil genç, böyle aşırı bir tepki vermiş” deyip “ama” ile devam
eden bir eleştiriyi de oldukça sathî buluyorum. Çünkü bu, yüzeye vuran bu hadisenin
derinlerini görmeyen bir değerlendirme oluyor. Burada diğer tarafı üç eleştiriyorsak bu
tarafı da bir eleştirebilmeliyiz. Hatta bana kalırsa daha da verimli bir değerlendirme için
karşı tarafı bir eleştiriyorsak kendimizi üç eleştirmeliyiz. Her iki tarafın da sorumlu
olduğu yönler var. Burada Müslüman dünyasının hiç mi sorumluluğu yok. Gayet tabi ki
var.
3
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
Biz böyle konuştuğumuz zaman, konuşmamızın bir kısmını Batıya, bir kısmını
kendimize ayırmalıyız. Ben şahsen çuvaldızı kendime saplamayı tercih ederim. Çünkü
kendi yanlışım beni bağlıyor. Kur’an’da
“Ellerinizle yaptığınızdan dolayı…” ifadesi kullanılarak kişisel sorumluluğa vurgu yapılır.
Biz kendi ellerimizle yaptıklarımızın cezasını çekeceğiz ve çekiyoruz. Diğer hususlar
sadece çevresel faktörlerden ibarettir.
Bazı Müslümanlardaki câhiliye zihniyeti
Bu olay değerlendirilirken bir defa, Müslümanların “Müslüman, tabiî ki Müslüman’ı
destekler” şeklindeki anlayıştan uzak durması lazım. Tabi ki Müslüman Müslümanın
kardeşidir ve destekçisidir. Ancak bunu genel prensip yapmak, kardeşin olumsuz tavır,
hareket ve düşüncelerini de desteklemek anlamına gelecektir. Aslında bu ne kadar
İslamî görünürse görünsün tam anlamıyla bir cahiliye düşüncesidir. Cahiliyede “haklı da
haksız da olsa kabileden olanı destekleme” anlayışı vardı biliyorsunuz. Müslüman’ın
Müslüman’a yapacağı asıl destek mazlumsa hakkını aramak, zalimse onun zulmüne
engel olmaktır.
Müslüman haksızlık veya yanlış yapmıyor mu? Müslüman bir kardeşimizin yanlışlarına
da mı destek vereceğiz? Netice olarak, olayı toptancı bir anlayıştan çıkarmamız ve
perakende değerlendirme yapmamız lazım.
İslamofobikler ile radikal İslamcıların ortak paydası
Bu hadisede asıl mağdur, ne öldürenler ne de öldürülenler. Onlardan daha çok İslam ve
Müslümanlar asıl mağdur olanlardır. İslamofobiklerle radikal İslamcılar, birbirine karşıt
iki uç gibi görünüyorlar. Ama ortak hizmet ettikleri bir şey var. O da, İslam’ın imajını
bozmak ve Müslümanları zor durumda bırakmak. İslamofobikler İslam’ı kötü gösteriyor;
radikaller de İslam’ı kötü görmek isteyenlere malzeme üretiyor ve elbirliğiyle İslam’ı
kötü gösteriyorlar. Bir karikatür vardı olayla ilgili. Karikatürde binayı tarayan kişinin
konuşma balonunda şöyle yazıyordu: “Bana terörist dedikleri için terör eylemi
yapıyorum”. Size kötü diyorlar, terörist diyorlar ve siz de dediklerini
gerçekleştiriyorsunuz. Tam anlamıyla “kendini gerçekleştiren bir kehânet”.
Asıl mağdur geniş kitleler dedim. Fransa’da olayın ertesi gününde okula, işe, camiye
gidecek milyonlarca Müslüman’ın ne yaşamış olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu
4
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
insanlar, iş arkadaşlarından ya da o çocuklar sınıf arkadaşlarından veya
öğretmenlerinden tuhaf bir bakış almadılar mı sizce?
Bir de şunu gözlemledik bu süreçte. Sadece Fransada değil Avrupa’nın diğer ülkelerinde
ve şehirlerinde de binlerce insan, elinde mumlarla, ayinsi bir biçimde toplantılar
düzenlediler ve adeta Müslümanlarla terörü özdeşleştirecek tarzda olayı sabitlemeye
çalıştılar. Duygusallık hakim oldu. Zaten duygunun hakim olduğu yerde, gerçekler
önemini yitiriyor. Ve nitekim o oldu.
Tepki mi tavır mı?
İslamvemedya.com: Peki. Olayın dışında üçüncü şahıslar, yani Müslümanlar gerek bu
olay gerekse öncesinde yaşanan İslam’a hakaret karşısında nasıl bir yol izlemeliydi?
Oğuzhan Tan: Şimdi, bizim İslam dünyasında tepki verdiğimiz bir çok hassas olay var.
Tepki, duygusaldır, yansıtma esasına dayalıdır. Sürdürülemez. Çoğunlukla doğru ve adil
bir karşılık üretmez. Anlık ve geçicidir. Tepkinin öncesi ve sonrası birbiriyle uyumlu
değildir. Aslında “öfke ile kalkan zararla oturur” sözü çok güzel bir tepki
örneklendirmesini ifade eder. Ama tavır başka bir şeydir. Tavır, aklanî ve
sürdürülebilirdir bir süreçtir. Analiz ve değerlendirmeye açıktır. Tavır tepkiden farklı
olarak hadise olmadan önce de takınılan bir tutumdur. Biz tepkisel bir topluluğuz. Hatta
sorgulamadan inandığımız İslamî hareket prensiplerinden biri de “Müslüman, bir olay
yaşandığında hemen tepki vermelidir” şeklinde. Daha önce de yaşanan karikatür
krizlerine verilen tepkiler esnasında, tüm dünyada iki yüzden fazla Müslüman öldü.
İsrail’in periyodik bir şekilde yapa geldiği zulüm nüksedince tepkisini ifade etmek
isteyen biri çıkıp, Hitler’e rahmet okuyabiliyor. Şimdi tepki, insana yapmaması gereken
bir işi yaptırmış oluyor. Tepki, çoğunlukla tepki gösterdiğiniz olayın tekerrür etmesini
de beraberinde getirir. Çünkü etkiye karşı tepki verirsin ve o etki daha güçlü bir biçimde
geri gelir seni vurur. Ancak tavır, o olayı kuşatmaya ve doğru raya oturtmaya yöneliktir.
Daha gerçek bir tutum sergilemeye yöneliktir. Şimdi Müslümanların gösterdikleri
reaksiyon tepki midir tavır mıdır diye soracak olursanız, tepki verdiğimizi
düşünüyorum.
Burada şöyle bir eleştiriyi de hatırlatmak gerekiyor. Bu tip zamanlarda, Müslümanlar
itidale davet edildiği zaman, “Bırakın kardeşim, Müslüman verdiği tepkiyle duygusal
olarak rahatlasın. Öteki adam bir sürü kan döküyor. Sen Müslümanın verdiği duygusal
tepkileri mi görüyorsun? Müslüman’ı bırak şimdi. Diğer tarafın zulmü karşısında
5
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
Müslüman’ı zayıf gösterecek tarzda konuşmayın” gibi bir başka “tepki” ile de
karşılaşabiliyorsunuz. Bakın, Müslüman’ın ölçülü olmak gibi bir görevi var. Ölçüsüzlük
hakim olduğu zaman, malesef insan kendisine zarar verecek işlere imza atıyor.
Komplo teorilerine meyilli bir sosyal teoloji
Türkiye’de yapılan yorumlara baktığımızda tepkiselliğin sadece sade vatandaşa
münhasır olmadığını görüyoruz. Maalesef entelektüel denilen kesim de oldukça tepkisel.
Çok ciddi olayları hemen bir komplo teorisiyle izah etme yoluna gidiliyor. Olayı komplo
ile değerlendirmek, Müslümanın hiçbir suçu yok demektir. Suç kimin? Suç şeytanın! Biz
zaten sosyal teolojimizde malum hadiseleri, meçhul ile açıklama eğilimindeyizdir. Buna
şunu örneği verebiliriz. Mesela başına kötü bir şey gelen kişi, “Ben de nazar var” der.
Olayı kadere, cine, nasibe, bereketsizliğe hatta abdestsizliğe bile bağlayabilir.
Maddi bulguları, gaybî veya soyut meselelerle izah etmeye alışık olduğumuz için, komplo
teorisi üretenler o teolojiden yararlanıyorlar aslında. Ve bizi bir şeylere çabucak
inandırıyorlar. Peki komplolar olamaz mı? Gayet tabi olabilir. Ama bunu da bir süreç
analizi yaparak, aklımızı kaybetmeksizin, soğukkanlılık içerisinde söylemek lazım.
Müslüman entelektüellerin tavırları beni çok ilgilendiriyor doğrusu ve hatta
üzüyor. Entelektüeller, hemen o duyguyla köpürmüş geniş kitlelerin sözcüsü oluyorlar.
Onların duygularını pekiştirecek vaziyette konuşuyorlar.
Hz. Mûsa’ın duası ve içimizdeki “beyinsizler”
Böyle zamanlarda akl-ı selim ile konuşanlara, değerlendirme yapanlara ”şimdi saf olma
zamanı. Değerlendirme, eleştirme zamanı değil” diyenler var. Kendimizi eleştirmek için
zaman tayin edemeyiz. Her zaman bu eleştiriyi yapmak durumundayız. En büyük cihat
hakikati söylemektir. Müslüman’a faydalı olan en büyük husus budur.
Şimdi bakın Kur’an’ı Kerim’de Musa (a.s) kendi kavmi hakkında bir münacatta bulunur.
“Ya Rabbi, içimizdeki sefihler yüzünden bizi helak mı edeceksin?” diye. Yani soru içeren
bir münacattır bu. Bunu Mehmet Akif Ersoy, “Hakkın Sesleri”nde “İçimizdeki sefihler”
kısmını “içimizdeki beyinsizler” diye çevirir. Sefih, doğru ile yanlışı temyiz edemeyen
kişiye denir. Kendisi için o anda veya gelecekte, neyin iyi neyin kötü olduğunu
ayrıştıramayan kişi demektir. Musa (a.s), “Ya Rabbi! İçimizdeki sefihler yüzünden bizi
helak etme” diye münacatta bulunabiliyorsa demek ki, içimizde sefihler bulunabilir.
Onlar bizi gidilmeyecek yollara ve maceralara sürükleyebilir. Kalabalık öyle bir şeydir
6
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
ki, denizdeki köpükler gibi, insanı alır ve bir noktaya götürür. Entelektüelin kitle ile olan
ilişkisine bakınca gerçekten üzülüyorum.
Alia: Ölürken bile ahlaklı olmak
Her istenmeyen olay bir etkidir. Etki var diye her türlü tepkiyi vermemeliyiz. Asıl
şartlandırılmışlık ve kodlanmışlık bu. Hangi etki verildiği takdirde ne tür tepkiler
vereceği bilinen bir kitleyi istediğiniz gibi yönlendirirsiniz ve yönetirsiniz.
Aliya İzzet Begoviç’in çok güzel bir sözü var. Zulme uğrarken şunları söylüyor: “Biz,
yenilirken bile ahlaklı olmak durumundayız. Bizim ahlaklı olmak gibi bir görevimiz var”
diyor. “Onlar bizi öldürüyorlar; ama kazanmıyorlar” diyor. Yani dünyevi ölçülerde işgal
ediyor olabilirler; ancak kazanmıyorlar. Bakın ahlaki üstünlük önemlidir. Birileri hakaret
ediyorsa sen de mi edeceksin? Dahası bunla kalmayıp elini kana mı bulayacaksın?
İslam’da şöyle bir şey vardır. Masum bir insanı öldürerek hata yapmaktansa suçlu bir
insanı serbest bırakarak hata yap. Bu aynı zamanda evrensel bir hukuk kaidesidir. O
karikatüristler hakaret ettiler diyelim. Bunun cezası bu mudur? Kaç kişi olduklarını bile
bilmediğiniz, karikatürü çizenin içeride olup olmadığından emin olmadan, içeride suçsuz
kimselerin bulunabileceğini dikkate almadan yaptığınız infaz gayet tabiî ki gayr-ı
meşrudur.
İnsanlara savaş psikolojisi ilham eden davranış ve konuşmalardan uzak durmak gerek.
Çünkü savaşta, cephede yapılacak şey, düşmanı öldürmek, yok ekmektir. Savaş hukuku
ve psikolojisini, genel insan psikolojisi haline getirmeye çalışıyorlar. Bunu yaptığınızda,
Müslümanların yaşadığı bütün her yer bir savaş psikolojisi ile donandığı zaman ne olur
düşünebiliyor musunuz?
Yaratıcı fikirler
Ben, dünyadaki şeytanî politikalara, ayartma ve kışkırtmalara karşı, akl-ı selim ile daha
yaratıcı tavırlar sergilememiz gerektiğini düşünüyorum. Charlie Hebdo 80 bin adet
basılırken, şimdi 3 milyon basıldı ve tarihe geçti. Bir tür milât oldu. Müslümanlar mesela
derginin önüne gidip, musiki eşliğinde salavatlar okuyarak onların dikkatini çekecek
tavır gösterselerdi veya onlar kötüledikçe tam tersine Hz. Peygamber’in güzelliklerini
anlatan veya onlar alay ettiklerinde onları hiçe sayarak tavır gösterselerdi durum farklı
olurdu.
7
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
Biliyorsunuz İslam ve Müslümanlar hakkında hoyratça ve cahilce davrananlara karşı
Müslümanların “selâm” demesi tavsiyesi vardır Kur’an’da. Mesela bu durumlarda o
yayın kuruluşlarına maille, pankartla ya da şahsen hem de farklı dillerde “selam” mesajı
vermek için kampanya başlatılabilirdi. Selam, hem selamlaşma hem de barış demek
biliyorsunuz. Yani bu konuda elimizi zayıflatacak işler yapmak yerine, Hz. Peygambere
hakaret ediliyorsa, sen ikna yoluyla, insanların aklına ve vicdanına hitap ederek,
insanları İslam’a davet etme fırsatı oluşturabilirsin. Galiba silaha başvurmak, biraz da
kalemi iyi kullanamamaktan dolayı.
Dünyaya bir şey söylemek için doğru zamanlama
İslam dünyası fetihlerle gelişti, insanlar fetihlerle Müslüman oldu. Nasıl oldu biliyor
musunuz? Savaş esnasında gösterilen cesaretle veya kılıçla değil, ilerleme esnasında her
şeyi yapabilecek güce sahipken, o beklenilen “her şey” yapılmadığı için. Yani kuvvet
zamanında merhamet gösterildiği için insanlar, Müslümanlar oldu. Bu ümmetin, daha
yaratıcı bir ruh haline ihtiyacı var. Çünkü mesajı, zamanında vermek çok önem arz
ediyor. Mesaj vermenin de bir vakti var. Kimsenin dinlemediği bir vakitte, televizyona
çıkıp açıklama yaptığınızda Batı, İslam dünyasına kulak vermiyor. Siz vaaz kürsüsünde
ya da yazdığınız bir dini makelede en önemli şeyleri anlatsanız bunun da oralara ulaşma
imkanı yok. Ama Hz. Peygamberin karikatürünü yaparak size meydan okuyor. Ve bu
meydan okumaya en güzel en akıllı cevabı vermeniz için harika bir zamanlama. Çünkü
işte tam burada dinliyor sizi.
Müslüman entelektüel nerede? Olayın neresinde?
İslamvemedya.com: Müslüman entelektüellere yönelik eleştirinizi biraz daha açar
mısınız?
Oğuzhan Tan: Türkiye’de Müslüman entelektüel kendisinden beklenen rolü tam
anlamıyla yerine getiremiyor. Müslüman entelektüel, angaje olmuş durumda. Toplumun
peşinden gitmeye başlamış. Kitlesel karakterli oluşumların peşinden gitmeye çalışıyor.
Aydın, tek başına kalmayı göze almalı. Bazen toplumun on, on beş sene önünden gidip
orada yalnız bekleyebilmeli. Oysa toplumda koro halinde şarkı söyleyen gruplara üye
oluyorlar.
Bakın Batı’da think-thank kuruluşları var. Doğu’ya ait her şeyi, nesne haline getirdiği ve
bu konuda çok alternatifli çapraz fikirler elde etmeye çalıştığı için bu kurumları
emperyal konseptlerle izah edebilirsiniz. Ben o çağrışımı şimdilik göz ardı ederek, İslam
8
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
dünyasında entelektüellerden beklenen rol görülmediği gibi, dini bir think-thank
mantığının da geliştirilemediğini görüyorum. Üzerinde düşünülecek çok konu var: Dini
konulardaki gelişmeler, dünyadaki dini trendler, istatistikler, sosyal hayat, dindarlık algı
ve psikolojileri, Batı’da yaşayan Müslümanların gelecekleri, sorunları, içinde
bulundukları ortamlar. Sadece bir fıkıhçılıktan bahsetmiyorum. Mesela İslam’ın 21’inci
yüzyıldaki perspektifi ne olacak? Bununla ilgili eğitim süreçler ne olacak? Böyle bir
think-thank faaliyeti yok. Geçmişi dar bir kalıpta ele alıp, bir ibare çerçevesinde bir
şeyler söyleniyor sadece. İslam dünyasında yaşanan çeşitli sosyal meselelerde,
geçmişten miras alınan, bir bağlamın dışına çıkılmadan, bir taraftarlık ya da mensubiyet
düşüncesi çerçevesinde hareket ediliyor.
İlke mi Pragmatizm mi?
İslamvemedya.com: Konunun bir de ifade özgürlüğüyle ilgili boyutu var. Türkiye’ye de
yansıdı. İslam’a göre bunu nasıl değerlendirmek lazım. Kutsala hakareti ifade özgürlüğü
bağlamında değerlendirebilir miyiz?
Oğuzhan Tan: Şimdi, Batı’da ilke mi pragmatizm mi tartışması yapılıyor. Bazıları ilke
olarak düşünce özgürlüğünü temel alıyor bazıları da pragmatik olarak, toplumun
barışını istiyorsak bu tür içerikleri yayınlamayalım diyorlar. Bunu faydasız hatta zararlı
buluyorlar. Ben bu tartışmalarda ilke ile pragmatizm dengesinin yanlış kurulduğunu
düşünüyorum. Yani ilke, ifade hürriyetinin esas olması. Pragmatizm ise idare-i
maslahata dayandırılıyor. Halbuki ortada sadece bir ilke yok. İki ilke var. Birinci ilke
ifade hürriyeti ise ikinci ilke, inançlara saygı ilkesidir. Yani eğer siz, düşünce
özgürlüğünü mutlak bir ilke olarak tek başına koyarsanız, bu da zulüm olur. Hiç
kimsenin herkes ya da her şey hakkında istediğini söyleme özgürlüğü olamaz.
O halde bu ikisi arasında bir balans olması lazım. Şimdi özgürlük meselesi sadece bu
konuda değil, her konuda tartışılır. Bir insanın, duygusuna zarar verdiğiniz zaman,
duygusal şiddet uyguladığımız zaman – ki hakaret böyle bir şeydir – bunun etki ve
tepkisi diye bir şeyi, düşünmemeniz söz konusu olamaz.
İslamvemedya.com: Cumhuriyet gazetesinde iki köşe yazısında, Charlie Hebdo’nun
hakaret içeren karikatürü yayınlandı biliyorsunuz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oğuzhan Tan: Türkiye’de yaşayan bir gazetenin hem az önce bahsettiğim iki ilkeyi hem
de pragmatizmi göz önünde bulundurması lazım. Pragmatizmi burada olumlu anlamda
kullanıyorum. Yani kamu menfaatini kast ediyorum. Yani Türkiye’de yaptığı bu yayının
9
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Tan ile Charlie Hebdo’nun tarihsel dinamikleri üzerine
21/01/2015
kamusal faydasını bütün yönleriyle değerlendirmesi lazım. Hz. Peygamber’e yönelik o
hakareti yapan bir derginin yaptığı saygısızlığa da destek olmamalıdır. Fakat diyorlarsa
ki “bir insanın her ne sebeple olursa olsun, terör olayına maruz kalmasını kabul
edemeyiz. Ve bunu eleştiriyoruz”, O zaman bu vurguyu daha hassas bir şekilde
yapmalılar.
10
Download