MANZUM EDEBÎ METİNLERİN KARŞILAŞTIRILMASINDA “STİLİSTİK YAPI İNCELEMESİ”NİN ÖNEMİ Dr. Saadettin YILDIZ* Manzum edebî metin, her şeyden önce, çok yönlü bir dil işçiliğine dayanır. Dilin -hem mânâ hem de âhenk unsuru olarak- hassasiyetle kullanılmadığı bir manzume, hangi temayı işlerse işlesin; vezin, kafiye veya şekil yönünden ne kadar sistematik görünürse görünsün, “edebî” değildir. Edebî eserde dil -tek bir sesten başlayarak hece, kelime, kelime grubu, cümle, cümle kombinasyonu plânında- asıl kurucu unsurdur. Ses ile sesin, hece ile hecenin, kelime ile kelimenin ve daha büyük çaplı dil birliklerinin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen ve kelimelerin kavram değerleri ile mecazî arka plânlarını hayata geçirerek, “anlatma”yı “sanat” hâline getiren ana unsur, dil hassasiyetidir. Bu bakımdan, bir edebî eseri incelerken, özellikle, “dilin kullanılış tarzı”nı “o eseri edebî kılan temel unsur” olarak görmek ve bu gözle değerlendirmek gerekir. Bir edebî eserde başka bir eserin -hattâ birden fazlasının- tesirini görmek mümkündür.1 Bu tesir üslûb yönünden olabileceği gibi, tema, etik değerler veya şekil yönünden de olabilir. Özellikle manzum edebî eserlerde, şekil benzerliği başta gelmek üzere, tema ve etik değerler benzerliklerinin tesbiti ve değerlendirilmesi daha kolaydır. Fakat bir yandan sanatkârın ruh dünyasına, bir yandan da ondaki şahsî ritm duygusu ile mecazî arka plân idrâkine dayandığı için, stilistik2 benzerlikleri yakalamak ve doğru değerlendirmek, daha dikkatli ve daha uzun bir çalışmayı gerektirir. Çünkü manzum edebî eseri kuran stilistik unsurlar hem istatistik ilmine doğrudan malzeme olacak kadar “maddî”dir; hem de bütün maddîliğine rağmen, arkasında rakamların ve hesaplamaların izah edemeyeceği bir “çok anlamlılık” taşır. Üslûb, çok yönlü ve karmaşık bir “dil yapılanması”dır; onu oluşturan -ses, anlam, hayal gibi- unsurların her biri, başlı başına ve metodlu bir şekilde incelenip değerlendirilmeden verilecek hükümler -en azından- indî kalır. Bu sebeple, araştırmacı, istatistik ilminin metodlarıyla elde ettiği verilerin görünmeyen yüzünü de düşünmek ve yorumlamak zorundadır. Diğer yönlerden de olabilir ama, manzum edebî eserlerin stilistik yapıları arasındaki benzerliklerin yanıltıcı olma ihtimali yüksektir. Benzerliklerin araştırılıp değerlendirilmesinde “teori” değil, “tesbit” esastır. Teori esas alınırsa, hemen her edebî eserde -ilk bakışta çok da inandırıcı gelentesirler vehmedilebilir. Oysa ilmî ve sistematik bir çalışma vehim üzerine Hoca Ahmet Yesevî Üniversitesi Tarih-Filoloji Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı Profesörü “Tesir” kavramını, bir eseri başka bir eserin yönlendirmesi, kurması; bir eserin, ana karakterini başka bir eserden alması olarak anlamak gerekir. 2 “Stilistik” ile genel olarak “üslûb”u, “stilistik unsurlar” ile de üslûbu meydana getiren âhenk, anlam, hayal ve ifade gibi aslî unsurları kastediyoruz. * 1 kurulamaz. Bu vehimden kurtulabilmek için, ortak coğrafya, aynı nesle mensubiyet, aynı dünya görüşüne (inanç, ideoloji vb.) bağlılık, aynı bilgi ve kültür kaynağından beslenmiş olmak gibi genel; ruh hâli, zevk ve mizaç ortaklığı gibi özel yönlendirici faktörlerin de dikkate alınması gerekir. Ayrıca, temanın stilistik yapıyı fazlaca etkilediği gerçeği de unutulmamalıdır. Her tema bir “duyuş tarzı”na -en azından bir “duygu”yadayanır; duyuş tarzı ve duyguların her bir nüansı da kendi kelime kadrosunu, kendi ses silsilesini ve imaj örgüsünü davet eder. Onun için, aynı temayı işleyen edebî eserlerde, bu davetin tabiî sonucu olarak, bazı benzerliklerin bulunabileceği kabul edilmelidir. Diyelim ki, merkez kavramı “savaş” olan iki ayrı edebî metin üzerinde çalışıyoruz: Bu iki metnin çağrışım dokusu aynı kumaştan olacağı için, önemli derecede benzerliklere rastlanılması normaldir. Meselâ, Mehmed Âkif’in “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde geçen “harb”, “ordu”, “yüklen-“, “donanma”, “vahşet”, “yırtıcı”, “his yoksulu”, “sırtlan kümesi”, “sâika”, “zelzele”, “âfâk”, “a’mâk”, “bomba şimşekleri”, “siper”, “göğüs”, “arslan nefer” tabirleri -veya bunların benzerleri- herhangi bir savaşla ilgili başka bir şiirde de kullanılmış olabilir. Böyle bir ortaklığı, merkez kavramla doğrudan ilgili bir ruh hâline bağlamak -herhalde- yanlış olmaz. Bu ruh hâli, sanatkârın psikolojisi ile sınırlı kalmaz; bütün bir milletin sosyal psikolojisi de çok önemli bir “tayin edici faktör”dür. Seçilen kelimeler, hem ferdî psikolojinin, hem de toplum psikolojisinin yönlendirdiği bir “bakış açısı”nın süzgecinden geçer. Dolayısıyla da benzerlikler kaçınılmaz hâle gelebilir. Bütün bu söylediklerimiz, karşılaştırmalı çalışmanın -hele bir tesirler araştırması mahiyetinde ise- araştırmacıya büyük bir sorumluluk yüklediğini gösteriyor. Bu kabil araştırmaların indî hükümlere tahammülü yoktur. Karşılaştırma -en kısa tarifiyle- “bir edebî malzemenin başka bir edebî malzeme ile çeşitli yönlerden kıyaslanması” olduğuna göre, bu kıyaslamanın temel şartı, her iki malzemeyi de en ince ayrıntısına kadar tanımaktır. Bunun için de her iki edebî malzemenin dikkatle incelenmesi ana karakterlerinin ortaya konulması gerekir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, edebî eserlerin karşılaştırılmasında üslûb, tema, etik değerler ve şekil esas alınır. Hiç şüphesiz, bir esere “edebî”lik kazandıran asıl unsur, onda organize edilmiş bulunan stilistik değerlerdir. O halde, karşılaştırma öncesi hazırlık çalışması, stilistik değerler üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bir edebî eseri stilistik değerler yönünden incelerken, ondaki söyleyiş özellikleri (dilin yapısal kuruluşu); imaj örgüsü (dilin hayalleri ifade fonksiyonu); ve âhenk unsurları (dilin müzikalite yaratan yönü) dikkatle tesbit edilmelidir. Bu tesbitin sağlam esaslara dayandırılabilmesi için yapılacak çalışmanın işlem basamakları şunlardır: 1. Kelime servetinin (tür, yapı, anlam yönüyle) dökümü; 2. Cümle yapısının (bütün yönleriyle) çözümlenmesi; 3. Geleneğe bağlı veya ortak dil öbeklerinin (deyimler, tabirler, muhtelif söz kalıpları, iktibaslar ve benzeri ifadelerin) eserdeki yerinin tesbiti; 4. İmaj örgüsünün (imajlaştırma tekniği, imaj serveti ve bunların esere katkılarının) hem estetik kurallar, hem de psikoloji ilminin metodları ışığında aydınlatılması; 5. Âhenk unsurlarının (ritm ve armoni temîni ve bunların birer mûsıkî unsuru olarak kullanılmasındaki ana tutumun) belirlenmesi. (Manzum edebî metinlerde, kelime ve daha büyük dil birlikleri kadar, tek tek sesler de, bir orkestrasyon unsuru olarak, önemlidir. Bu bakımdan, karşılaştırılacak manzum metinlerin ses dokusu en ince ayrıntısına kadar incelenmeli, irdelenmelidir.) Bu temel esaslara göre yapılacak bir inceleme, edebî eserin üslûbuyla ilgili aslî yapıyı ortaya koyacağına göre, onunla karşılaştırılacak olan eserin (veya eserlerin) de aynı anlayışla incelenmesi gerekir. Her edebî eserin üslûbu kendi içinde bir bütündür; ilk bakışta göze çarpan özellikleri değerlendirmekle yetinmek, karşılaştırmacıyı tamamen yanlış hükümlere götürebilir. Eserlerden birini etraflıca inceleyip diğerini ona benzetmeye çalışmak, bu yanlış hükümlere kendiliğinden yol açmak demektir. Ahmed Hâşim, ay ışığının suda meydana getirdiği yakamozu “sırma kemer”, Faruk Nafiz ise “serv-i sîmîn” olarak ifade eder. Gözün “yakamoz” olarak gördüğü gerçek bir sahne, iki şairin hayal süzgecinden geçerken değişmiş, şiir okuyucusu tamamen farklı bir yöne götürülmüştür. Öyle anlaşılıyor ki, “sırma kemer imajı”nın da, “serv-i sîmîn imajı”nın da arkasında bir “kadın” hayâli mevcuttur. Buradan yola çıkıp Faruk Nafizin şiirinin köklerini Ahmed Hâşimde aramak ne derece doğru olur? “Serv-i sîmîn” yerine “sîmîn kemer” veya “gümüş kemer” denilmiş olsaydı, böyle bir hükme varmak daha kolaylaşır mıydı? Bunlar, ciddî şekilde düşünülüp yorumlanması gereken hususlardır. O halde, karşılaştırmalı çalışmalarda -özellikle tesirler araştırmasındaasıl dikkat edilmesi gereken husus, aynı stilistik unsurlarının kullanılmış olmasını değil de bunların aynı tarzda ve aynı sistematik yapıda kullanılıp kullanılmadığını esas almaktır. Çünkü , “idrâk benzerliği”nin kaynakları ile “icrâ benzerliği”nin kaynakları farklıdır; bunların ayrı ayrı mütalâa edilmesi gerekir. . Türkistan, Kasım 1998