CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 ULUSLARARASI ÇEVRE VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI* Ahsen SAÇLI Özet Bu araştırmada ekonomik, toplumsal, politik pek çok konuda başat iki faktör olan çevre ve teknoloji kavramları ile bunların politik boyutları incelenmiştir. Yeryüzündeki yaşam açısından çok önemli etkileri olan bu kavramların yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası düzeyde belirleyici özellikleri bulunmaktadır. Bu araştırmada uluslararası düzeyde çevre ve teknoloji politikaları ile bunların birbirine olan etkileri konusu ele alınmıştır. Tarih boyunca teknolojinin ilerlemesi, endüstrileşmenin artması, tarımın sanayileşmesi gibi birçok gelişme neticesinde çevre sorunlarının dikkat çekici şekilde artması, çevre sorunlarının müsebbibi olarak teknolojinin gösterilmesine neden olmuştur. Bu konuda çeşitli görüşler bulunmakla birlikte, temelde iki karşıt görüş öne çıkmaktadır. İlki tüm çevre sorunlarının kaynağını dolaylı ya da dolaysız teknolojik gelişmelere bağlayan görüştür. Diğeri ise, tüm sorunlardan teknolojinin sorumlu olmadığını, teknolojiden kaynaklanan problemlerin üstesinden yine teknoloji ile gelinebileceğini savunan görüştür. Teknolojinin ilerlemesinden kaynaklanan sorunlara çözüm üretme çerçevesinde birçok teknoloji geliştirilmiştir. Ancak bu teknolojiler sektör bazında ve lokal düzeyde kalmaktadır. Küresel düzeyde ele alınması gereken çevre sorunlarına küresel düzeyde çözümler üretmek gerekmektedir. Gelişmiş azgelişmiş ülke ayrımının önemli parametrelerinden biri teknoloji geliştirebilmektir. Teknoloji geliştirme kapasitesinin ve geliştirilen teknolojiyi kullanabilmenin yanı sıra bunun getirilerinin toplumsal faydaya dönüştürülebilmesi gelişmiş ülke olabilmenin belirleyici özelliklerindendir. Dolayısıyla devletlerin gelişme politikaları çerçevesinde sağlam ve uygulanabilir bilim ve teknoloji politikalarının geliştirilmesi ve bu politikalarda çevresel değerlere özel önem verilmesi gerekmektedir. Bu politikaların uygulanabilmesi için yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası tüm düzeylerde işbirliği ve dayanışmanın gerekliliği de çevre ve teknoloji olgularının içeriği gereği zorunlu olmaktadır. Araştırma, ağırlıklı olarak literatür taramasına dayanmaktadır. Çevre ve teknoloji kavramlarının etik ve politik boyutu üzerinde durulmakta, özellikle uluslararası boyutuna dikkat çekilmektedir. Anhtar Kelimeler: Çevre, Teknoloji, Gelişmişlik, Azgelişmişlik, Çevre Politikaları, Teknoloji Politikaları, Uluslararası Çevre ve Teknoloji Politikaları. INTERNATIONAL ENVIRONMENT AND TECHNOLOGY POLICIES Abstract In this study, the two principal factors, environment and technology and its political scopes, which dominate some cases such as economic, social, political issues, were examined. On the point of view of life on earth the effects are very important that the concepts of local, regional, national and international levels have decisive characteristics. In this research environment and technology policies at the international level and their mutual interactions have been discussed. Throughout the history, increased remarkable way the development of environmental problems as a result of many developments such as technological progress, increasing industrialization, the * “Uluslararası Çevre Politikaları Çerçevesinde Çevre-Teknoloji İlişkisi” adlı Doktora Tezinden üretilmiştir. Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, e-posta: [email protected] 316 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 industrialization of agriculture, as the cause of environmental problems caused by technology is to be displayed. Although there are various opinions on this issue, are essentially two opposing views stand out. The first opinion is direct or indirect source of all environmental problems connected with the technological developments. The other, technology was not responsible for all issues and technology can also overcome problems arising from the technology. In the framework of to produce solutions to the problems caused by the progress of technology, many technologies are developed. However, these technologies are standing sector-specific and local level. Should be addressed at the global level, to produce global solutions for environmental problems are necessary. The important parameter of developed and underdeveloped country distinction is that can produce the technology. As well as the capacity of technology development and being able to use the technology, being able to convert to the social benefit these issue, defining characteristic of the developed country. Within the framework of development policies of governments, development of so strong and viable science and technology policies and those policies should be given particular attention to the environmental values. To implement these policies at local, regional, national and international cooperation and solidarity at all levels, from the requirement to the contents of environment and technology subjects are compulsory. This research is mainly based on literature review and ethical and political dimensions of environment and technology concepts are discussed, attention is drawn particularly to the international dimension. Key Words: Environment, Technology, Development, Underdevelopment, Environmental Policies, Technology Policies, International Environmental and Technology Policies GİRİŞ 20. yüzyılın son yıllarından itibaren çok boyutlu bir bunalımın ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. Geçmişte teknolojik ilerlemeye olan kesin inanç bu yıllarda tersine dönmüş, insanlık çevresel sorunlar başta olmak üzere birçok problemle karşı karşıya kalmıştır. Uluslararası sistem, ulusal ve uluslararası politikalar, küreselleşme, toplumsal sorunlar, çevre sorunları ve teknolojinin ilerlemesinden kaynaklanan sorunlar bu bunalımın boyutlarından sadece birkaç tanesidir. İnsanlık, tarihinde ilk defa bu boyutta kitlesel yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır (Capra, 1982, s.13). Çünkü insanın doğayı dönüştürme isteği ve bunun kapsamı oldukça ileri boyutlara ulaşmıştır. Önceleri doğayla başa çıkabilmek için geliştirilen aklın egemenliğindeki teknoloji, doğayla birlikte olmayı bırakıp, doğayı sömürmeye ve onu yok etmeye başlamıştır. Son birkaç yüzyılda gerçekleşen gelişmeler sonucu ekolojik dengenin sınırlarını zorlayan durum, çevresel felaketlerin kapısını aralamıştır. Sonsuz ilerleme fikri ve buna bağlı olan teknolojik gelişmelerle, gıda maddelerindeki artış ve sağlık alanındaki gelişmelerin devamında gerçekleşen hızlı nüfus artışı, insanın kendisine her şeyiyle bağımlı olduğu doğal çevrenin üzerinde çok büyük baskı oluşturarak, yok olma sürecine doğru hızla ilerlenmesine neden olmaktadır. İnsanın ve doğanın biyolojik evriminin bittiği, ancak kültürel evriminin devam ettiği ileri sürülmektedir. Fakat insanın kendisini biyolojik yönden geliştirip, kültürel yönden eksik bırakmasının problemlere neden olduğu; düşünce sistemini değiştirerek, insanmerkezli dünya görüşünden vazgeçerek, doğayı bütünlüğü içerisinde benimseyerek anlamaya çalışarak, doğanın efendisi değil onun bir parçası olduğunu kabul ederek yaşamasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır (Fromm, 1995, ss.145-151). ‘Doğanın insansılaşması’ sürecinde insanın, doğanın utanç kaynağı olmaktan kurtarılması gerektiği ileri sürülmektedir (Teber, 2003, s.367). Ülkeler arasındaki gelişmişlik farkları, çevre sorunlarının algılanmasında farklılıklar yaratmaktadır. Gelişmiş ülkelerin yaşadığı çevre sorunları ile azgelişmiş ülkelerin yaşadıkları arasında farklar görülmektedir. Ancak 21. yüzyılda, bu sorunların sadece küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi gibi büyük olanları değil, tek bir dünya olduğu olgusundan yola çıkarak tüm çevresel problemler küresel kabul edilmektedir. İnsanlığın tıpkı Tarım, Bilim ve Endüstri Devrimi gibi bir Çevre Devrimi yaratmadığı 317 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 sürece varlığının tehlikede olduğu ileri sürülmektedir. Üstelik insanlık diğer devrimleri yüzlerce, binlerce yılda gerçekleştirmesine rağmen çevresel anlamda bir devrim gerçekleştirmesi için sadece birkaç on yılının olduğu iddia edilmektedir (Hertsgaard, 2001, s.237). Bu çevresel devrimin, siyasi, kültürel, sosyal anlamda gerçek bir devrim olması gerekmektedir. Bu nedenle, küresel anlamda sorunun tanımlanmasına ve çözüm üretilmesine çalışılmaktadır. Modern bilim ve teknoloji insanın doğa üzerinde egemenlik kurmasını ve bunu zamanla arttırmasını sağlamıştır. 21. yüzyıla gelindiğinde, yaşanan çevresel problemler de doğanın artık insanın kontrolünden çıktığına işaret etmektedir. Sonsuz ilerleme fikri doğal kaynaklarında sonsuz olduğunu kabul etmektedir. Fakat ilerleme ve teknolojik gelişme nedeniyle yeryüzündeki tüm yaşamın tehlike altında olduğu da bir gerçektir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, doğal kaynakların verimli kullanılabilmesi ve tükenebilecek olan kaynaklara alternatifler üretilmesi konusunda olanaklar sağladığı da ayrı bir gerçekliktir. Bu ilerlemeler sayesinde fosil yakıtlara alternatif enerji kaynaklarının bulunması, atık temizleme teknolojileri, tarım teknolojisindeki yeni gelişmelerle besin artışının sağlanması gibi birçok gelişme olmuştur (Torunoğlu, 2006, s.29). Dolayısıyla teknolojinin yararları da vazgeçilemezdir. Artan konfor, uzun ve sağlıklı yaşam ve sürekli yeni bilgilerin gelişmesi gibi birçok nedenle insanlığın, basit yaşam koşullarına geri dönmesi beklenilemez (Moore, 1972, s.12). Bookchin, bu sorunun sadece teknolojiden kaynaklanmadığını, sorunun çok daha karmaşık olduğunu, teknolojinin suçlanmasının bir kolaycılık olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre; insanlığa, tarımı ve hayvancılığı, tekstili, tekerleğin icadını ve daha birçok ilerlemeleri kazandıran teknolojik gelişmelerdir. İnsanlığın ileri gittiği, doğal çevre açısından yıkıcı etkileri olan teknolojileri kullandığı doğrudur. Sonuçta insanlığın gerek duyduğu şeyin, doğa ile toplumu dengeli hale getirecek teknolojiyi bulup kullanmak olduğunu vurgulamaktadır (Bookchin, 1996, s.41). Özetle, çevre problemlerinin küresel sorunlar olduğu bilinciyle, bilimde ve teknolojide sağlanacak ilerlemeler ve bu konularda geliştirilecek politikalar insanlığın geleceği açısından önem arz etmektedir. 1. ÇEVRE ve TEKNOLOJİ KAVRAMLARI 1.1. Çevre Çevre kavramının gündelik yaşama girmesi çok eski tarihlere dayanmamaktadır. Yaklaşık olarak 1960’lı yıllardan bu yana giderek artan bir şekilde tüm yaşamı etkileyen bu kavramın çok çeşitli tanımlamaları bulunmaktadır. Genel olarak çevre kavramı, doğa ile insan arasındaki ilişkileri ifade etmektedir. Kavram olarak çevre, en genel anlamıyla canlıların içinde yaşadığı, hayati bağlarla bağlı oldukları ve çeşitli şekillerde birbirlerini etkiledikleri ortam olarak tanımlanabilir (Yıldız vd., 2005, s.14). Başka bir tanıma göre ise çevre, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam şeklinde tanımlanmaktadır (Keleş, Hamamcı, 1998, s.25). Çevreyi bir sistem olarak tanımlamak gerekirse, dünya üzerindeki canlılar ile bunların içinde ve üzerinde yaşadıkları, toprak, hava ve sudan oluşan yeryüzünün örtüsünü bir araya getiren sistemdir. Diğer bir tanıma göre de, belirli bir zamanda insan faaliyetleri ile canlı varlıkların üzerinde hemen ya da daha sonra, doğrudan veya dolaylı olarak etki yaratan biyolojik, kimyasal, fiziksel ve sosyal etkilerin tamamı çevreyi oluşturmaktadır. Sosyal bilimlerde ise, bir bireyin ya da bir toplumun, biyolojik, toplumsal ve kültürel yaşamını etkileyen dış koşulların tamamına çevre denilmektedir. Webster’s sözlüğü ise çevreyi, bir organizmanın yaşamını ve gelişmesini etkileyen tüm dış faktörlerin toplamı olarak tanımlamaktadır (Webster’s Dictionary, 1979, s.59). Dolayısıyla yapılan tanımlardan da anlaşılacağı gibi, çevre kavramı farklı boyutları olan oldukça geniş bir kavramdır. Yalnızca doğal çevre anlamında değil, azgelişmişlik, yoksulluk, açlık, aşırı nüfus artışı, kaynakların tükenmesi gibi birçok konu çevre kavramı kapsamında ele alınmaktadır. 318 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 1.2. Teknoloji Teknoloji, insanın ihtiyaçlarına uygun yardımcı alet ve araçların yapılması ya da üretilmesi için gerekli bilgi ve yetenektir. Teknoloji, bilimsel bilginin üretim sürecine aktarılması ve bilgi, organizasyon ve tekniğin entegrasyonu olarak da tanımlanabilir (Smith, 1994, s.6). Geniş anlamda teknoloji ise, bir ürünün üretilmesinin ve tüketilmesinin bütün aşamalarını içine alan, araştırma, geliştirme, üretim, pazarlama, satış ve sonrası ile birlikte tüm hizmetleri kapsayan endüstriyel üretim sürecinin verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi için kullanılan bilgilerin bütünü olarak tanımlanabilir. Ancak teknoloji bu tanımlamalardan çok daha geniş anlamı olan bir olgudur. Sosyal, politik ve ekonomik süreçlerin içerisinde önemli bir faktör olarak görülmektedir. Teknolojinin gelişim tarihi, insanlık tarihi ile birlikte başlamış ve devam etmektedir. Başlangıçta beslenme, barınma, giyinme gibi insan ihtiyaçlarının karşılanması için geliştirilen teknoloji, Endüstri Devrimiyle birlikte ihtiyaçları aşan bir şekilde hızla gelişmeye devam etmiştir. 19. yüzyıla kadar teknolojinin bilimden genel anlamda bağımsız ilerlediği görülmektedir. 16. yüzyılda gerçekleşen Bilim Devriminin yarattığı ortamın teknolojinin ilerlemesine katkısı olmakla birlikte, 19. yüzyılda modern bilimin ortaya çıkmasıyla gerçek anlamda, bilim ve teknoloji işbirliğinden söz edilebilmektedir. Bu yüzyıldan sonra bilim ve teknoloji birbirlerini etkileyerek önemli oranda ilerleme kaydetmişlerdir. Ancak, 20. yüzyılın ortalarından itibaren gelişmeler çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Teknolojinin geniş bir kavram olması, etki alanını da genişletmektedir. Bu çerçevede teknolojinin yalnızca doğal çevre üzerinde değil çevre kavramının tüm boyutları üzerinde önemli etkileri olduğu görülmektedir. 2. ÇEVRE VE TEKNOLOJİ İLİŞKİSİ 2.1. Çevre Felsefesi Açısından Teknoloji İnsan, çevresi ile daima etkileşim içindedir. Bu nedenle insanın, özellikle Endüstri Devriminden itibaren, ortaya koyduğu üretim ve tüketim tarzı doğanın tüm dengelerini bozmaktadır. Çevre ile teknoloji arasındaki ilişkinin çevre aleyhinde bozulması Endüstri Devrimi öncesinde de görülmekle birlikte daha çok lokal düzeyde kalmıştır. Gerçekte doğanın kendi içinde bir dengesi ve düzeni bulunmaktadır. Kendi döngüsü içerisinde sorunları çözebilmekteyken, insan müdahalesinin doğanın kendini yenileyebilme kapasitesini aşması nedeniyle çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Endüstri Devriminden itibaren bu sorunlar, yerelden bölgesel düzeye daha sonra da küresel boyuta taşınmıştır. Gelişen teknoloji, insanın doğa karşısındaki gücünü arttırarak, insana önemli oranda özgüven sağlamıştır. Aynı zamanda teknoloji, ilerleme fikri savunucularının da en önemli dayanağı olmuştur. Çünkü teknolojinin insanın günlük hayatında ve yaşam kalitesinde ortaya koyduğu sonuçlar açık ve kesin olarak görülmektedir (Basalla, 2004, s.179). Doğaya egemen olma fikri ile birlikte, yenilik, değişim ve ilerleme kavramları, teknolojik ilerlemeye daha da hız kazandırmıştır. Ancak teknolojinin kendisini destekleyenlere vaat ettiği refah toplumu ve daha iyi yaşam koşulları önemli oranda gerçekleşmemesine rağmen, teknoloji yanlıları, teknolojiden kaynaklanan sorunların, yine teknoloji ile çözülebileceğini ileri sürmektedirler. Ancak Habermas, teknolojideki gelişmelerle birlikte gelen sosyal, kültürel ve ekonomik sonuçlar ile doğaya egemen olmayı öğrenmeyi insanın kendisinin hazırladığını, fakat teknolojinin işlevlerinin getirdiği sonuçlara yine teknoloji ile yanıt verilemeyeceğini ileri sürmektedir (Habermas, 2004, s.78). 21. yüzyılda daha önce yaşanmayan ölçüde büyük ve önemli çevre sorunları gözle görülür hale gelmiştir. Her geçen gün çeşitli bitki ve hayvan türleri yok olmakta; hava, su, toprak gibi en önemli doğal 319 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 kaynaklar hızla kirlenmekte ve tükenmekte; ormanlar, sulak alanlar, göller, nehirler kurumakta ve yok olmaktadır. Tehlikeli atıklar, nükleer atıklar; radyoaktif elementler de dâhil milyonlarca kimyasal madde; gündelik yaşamın bir parçası haline gelen radyasyon; ozon tabakasının incelmesi ve sera gazları nedeniyle gerçekleşen küresel ısınma; bununla beraber hızla artmaya devam eden nüfus. Bu duruma neden ve nasıl gelindiği konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerin ortak noktası genel anlamda; insan faaliyetleri başta olmak üzere, bilimsel ve teknolojik ilerlemede gelinen nokta ile toplumsal ve siyasal sorunları öne çıkarmak şeklindedir. Dolayısıyla sorunların, modern düşünce ve yaşam tarzının getirisi olarak insanın, dünyayı ve doğayı algılama biçiminden kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Teknolojinin, insanın doğa karşısında kendine olan güvenini artırarak, faaliyetleriyle çevreye olan baskısının, etkisinin ve şiddetinin artmasını sağladığı bir gerçekliktir. Sonuç olarak, bugün insanlığın yaşadığı sorunların kaynağı olarak, insanın doğayı yalnızca bir nesne olarak algılamasının ve ondan yararlanmak için de teknolojiyi kullanmasının gösterilmesinin doğru bir tespit olacağı düşünülmektedir (Saçlı, 2009, s.159). Çevreci bakış açısının özünü, çevresel değerlerin korunması, doğanın ve kaynaklarının korunması ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi oluşturmaktadır. Çevre konusuyla ilgilenen bilim insanları çevresel bozulmanın özellikle gelişmiş ülkelerin teknoloji ve endüstrisinden kaynaklandığı tespitini yapmışlardır. Dünyanın çevresel çöküşünün ve doğal kaynakların tükenmesinin temelinde, gelişmiş ülkelerin tüketime dayalı ekonomik modellerinin yattığı, azgelişmiş ülkelerin yalnızca yoksul olmaları nedeniyle çevresel sorunlar için suçlanamayacağı ileri sürülmektedir. Aynı zamanda aşırı nüfus artışının en az bunlar kadar etkili olduğu da öne sürülen fikirlerdendir (Saçlı, 2009, s.159). Kirlilik konusunda çevreye insanmerkezli bakış açısından yaklaşanlara göre, yasalarla katlanılabilir kirlilik düzeyi belirlenerek, kirlilik yaratan endüstriler azgelişmiş ülkelere taşınabilir. Böylece de toprağın, havanın, suyun kirlenmesi daha dengeli olarak yayılacaktır. Zaten geliştirilen teknolojilerle bu kirlenmelerin önemli ölçüde önüne geçilebilmektedir. Bu görüşe göre, kaynakların tükenmesi de söz konusu değildir. Azaldıkça, geliştirilecek teknolojilerin bu soruna da bir çözüm yolu bulabileceği savunulmaktadır; ilk olarak, kıt olan kaynağın geliştirilen teknoloji ile kullanımının minimuma indirilmesinin mümkün olabileceği ileri sürülmektedir. Bir başka çözüm yolu, tükenecek olan kaynağın yerine başka bir maddenin kullanılması, sentetik olanının geliştirilmesi olabilecektir. Bu ve buna benzer çözümler teknolojinin geliştirilmesine bağlıdır (Des Jardins, 2006, s.34). Modern insan kendisini, doğanın bir parçası olarak değil de, onu egemenliğine almak zorunda olan bir dış güç olarak görmektedir. Doğayla savaştan söz eden insan, gücünün sınırsız olduğu hissine kapılacak kadar başarı elde etmiş olmasına rağmen, henüz gerçek bir zafer kazanamamıştır. Bilim ve teknolojide gerçekleştirilen gelişmelerle beslenen insan, sınırsız güç sanrısı ile birlikte üretim sorununu da çözdüğü yanılgısına kapılmıştır. Doğanın sağladığı sermaye, insanın yarattığı sermayeden çok daha fazla olmasına rağmen, mevcut ekonomik sistem içerisinde sermaye olarak sayılmamaktadır (Schumacher, 2002, s.10). İnsanın doğal dünyayla olan karşılıklı bağımlılığını hesaba katmamanın, ekonomik sistemin temelinde var olan bir eğilim olduğu ileri sürülmektedir (Schumacher, 2002, s.31). Schumacher’e göre; modern dünya, teknoloji tarafından şekillendirilerek oluşturulmuştur. Bu dünyanın birçok sorunu olduğuna göre, dünyayı şekillendiren teknolojiye bakmakta yarar bulunmaktadır. Teknolojinin giderek daha riskli hale geldiği düşünüldüğünde, ‘insan yüzlü teknoloji’nin geliştirilmesi gerekliliğinin de düşünülmesi gerekmektedir. Schumacher, insanın da bir parçası olduğu doğanın, kendi dengesi olan bir sistem olduğunu ileri sürmektedir. Teknolojinin sınır tanımamasından, boyutları ve hızı bakımından kontrol edilememesinden dolayı, teknolojinin ve uzmanlaşmanın esareti altında olan insan, doğada var olan dengeyi sağlayamamaktadır. Modern teknolojinin şekil verdiği dünya, Schumacher’e göre üç bunalım ile karşı karşıya kalmıştır. İlk olarak, insan doğasının yeni teknolojik ve politik sistemi yıkıcı bularak isyan etmesidir. İkinci olarak, insan yaşamını destekleyen canlı çevre çöküş belirtileri göstermektedir. Son olarak da, dünyanın yenilenemez kaynaklarının tükenme riskinin artmasıdır. Bunun sonucu olarak Schumacher, sınırlı bir çevrede sınırsız bir büyümenin mümkün olmayacağına vurgu yapmaktadır (Schumacher, 2002, s.111). Bookchin’e göre ise, hiç kimse insan sağlığına ve yaşadığımız gezegene zarar verecek olan teknolojileri tasarlama ve kullanma hakkına sahip değildir. Artık çevre yıkımlarının yaşandığı bir dönemde insana ve doğaya zarar veren teknolojiler kullanılmaya devam edilemez. O, insanlığın hatasını teknolojiye etik bir yaklaşımla bakmamasında görmektedir. Bunun için de ekonomik sistemi 320 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 suçlamaktadır. Çünkü bu sistem insanlığa “büyü ya da öl” şeklinde bir bakış açısı kazandırmıştır (Bookchin, 1999, s.186). Kısacası, yalnızca ekolojik açıdan değil insanlık açısından da bu sistemden ve bunun yarattığı teknoloji tasarımı ve kullanımından vazgeçmek zorunluluğu bulunmaktadır. 2.2. Gelişmişlik – Azgelişmişlik, Çevre ve Teknoloji İlişkisi Devletler gelişmek için teknolojik ilerlemeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu çerçevede gelişme ve ilerleme için özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren teknolojiyi geliştirmek ve ona sahip olmak devletler açısından önemli bir ayrıcalık olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra teknolojik ilerlemenin hızı çok fazla artmıştır. Çevre sorunlarının dünya gündeminde yer almaya başlaması da aynı zamanlara rastlamaktadır. Ayrıca, çevre sorunlarının ilk olarak gelişmiş ülkelerde ortaya çıkması da tesadüf olarak görülmemektedir. Dolayısıyla teknolojik ilerlemenin, ülkelerin gelişmesini sağlamasının yanı sıra çevre sorunlarının sebepleri konusunda önemli faktörlerden biri olarak gösterilmesine neden olmaktadır. Gelişmişlik ile teknoloji geliştirme arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Teknoloji geliştirmeyi başarabilmek gelişmiş ülke olabilmenin önemli unsurlarından birisidir. Bu çerçevede çevre sorunlarından biri olarak kabul edilen azgelişmişliğin de teknoloji geliştirememek ile yakın ilişkisi bulunmaktadır. Teknoloji geliştirme faaliyetleri genellikle gelişmiş ülkeler ve sermaye yapıları birçok ülkeden daha güçlü olan çok uluslu şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. Teknoloji geliştirmek, hem bilgi birikimi hem de sermaye gerektirmektedir. Endüstri Devriminden itibaren ortaya çıkan gelişmeler değerlendirildiğinde, teknoloji geliştirmenin zenginliği getirdiği, bu zenginliğin de geri dönüşümlü bir şekilde teknolojik ilerlemeyi sağladığı görülmektedir. Tarihi süreç içerisinde, gelişmiş ülkelerin Endüstri Devrimi ve devamında ortaya çıktıkları bilinmektedir. Bu süreç 21. yüzyıla kadar yaklaşık olarak aynı devam etmiş, yalnızca 20. yüzyılın sonlarına doğru bunlara birkaç ülke daha eklenmiştir. Genellikle Tayvan, Güney Kore gibi Doğu Asya ülkeleri olan bu ülkelere son yıllarda Hindistan, Pakistan ve Çin de eklenmiştir. Ancak belirtilmelidir ki, gelişmiş ülkeler teknolojiyi geliştirirler ve bunun faydalarını toplumsal alana da yayarlar. Özetle gelişmiş ülkeler, gerçekleştirdikleri gelişmeleri toplumsal faydaya ve refaha dönüştürebilen ülkelerdir (Saçlı, 1999, s.324). Gelişmiş ülkeler ile azgelişmiş ülkeler arasındaki gelişme farklılıklarının açıklanmasında genellikle ekonomik göstergeler dikkate alınmaktadır. Ancak ekonomik göstergelerin yanı sıra ülkelerin bilim ve teknolojide elde ettikleri bilgi birikiminin de gelişmişlik konusunda önemli belirleyicilerden olduğu değerlendirilmektedir. Çünkü gelişmiş ülkeler, bilim ve teknolojide gerçekleştirdikleri ilerlemelerle toplumlarının yaşam standartlarını yükseltmek için dünyanın bütün kaynaklarını kullanabilecek güce sahip olabilmektedirler (Brown, 1979, s.175). Dolayısıyla gelişmiş ülkeler uluslararası ortamda; ticaretin, teknolojinin ve sermayenin sahibi olarak ayrıcalıklı konumdadırlar. Azgelişmiş olan ülkeler ise, ekonomik ve toplumsal gelişmeden payını alamamış, teknolojileri geri kalmış ülkelerdir (Keleş, Hamamcı, 1998, s.174). Teknolojik açıdan geri kalmış olan azgelişmiş ülkeler genel olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da gelişmiş ülkelere bağımlı durumdadırlar. Ayrıca bu ülkelerin teknolojiye ulaşabilmelerinin önünde de önemli engeller bulunmaktadır. Gelişmişliğin arka planında ileri bir bilim ve teknoloji kapasitesinin olduğu fikri önemli oranda kabul görmektedir. Dolayısıyla azgelişmişliğin önüne geçilebilmesinin yolunun da bilim ve teknoloji kapasitesinin geliştirilmesinden geçtiği öne sürülmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından 1979 yılında düzenlenen “Gelişme için Bilim ve Teknoloji” Konferansının (UN Conference on Science and Technology for Development)† temel konusu azgelişmiş ülkelerin gelişme sorunları ve çözümleri olmuştur. Konferans’ta tüm dünyada barışın ve güvenliğin tesisi için, bütün ülkelerin ulusal bağımsızlığının ve gelişmesinin sağlanmasının önemli faktörlerinden biri olan bilim ve teknolojide gerçekleştirilen ilerlemelerin ve kaynakların kullanımının efektif bir şekilde dağılımının sağlanmasının önemine ve gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Üzerinde önemle durulan konulardan biri de azgelişmiş ülkelerin bilimsel ve teknolojik kapasitelerinin geliştirilmesinin gerekliliği olmuştur. Ancak Konferansın † http://www.un.org/documents/ga/res/34/a34res218.pdf, (29.01.2009). 321 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 üzerinden geçen 30 yıla rağmen üzerinde durulan konularla ilgili olarak çok da ilerleme sağlanamadığı görülmektedir. Hâlihazırda azgelişmişlik, önemli çevre sorunlarından biri olması nedeniyle üzerinde en fazla durulan konulardan biri olmaktadır. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Kuruluş Anlaşmasının 9. Bölümünde “Uluslararası Ekonomik ve Sosyal İşbirliği” başlığı altında bulunan 55. maddesinde uluslararası toplumun tüm üyelerinin eşit haklara sahip olduğu, ekonomik ve sosyal alanda gerçekleştirilen bütün gelişmelerden toplumların yararlanması için gereken refah ve istikrarın sağlanmasının koşullarını yaratmak adına uluslararası işbirliği yapılmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, çeşitli komisyonlar ve alt birimler oluşturularak ekonomi, bilim ve teknoloji, tarım, çevre, endüstri gibi alanlarda işbirliği yapılması öngörülmektedir.‡ Birleşmiş Milletler kuruluşlarıyla birlikte birçok platformda azgelişmişlik sorununa çözüm bulunmaya çalışılmaktadır. Özellikle dünyanın geleceği açısından, sürdürülebilir gelişmenin sağlanmasında ve çevrenin korunmasında teknolojinin çok önemli rolünün olduğu bilinmektedir. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) azgelişmiş ülkelere teknoloji transferi yapmalarını tavsiye etmekte, bu konuda 23 ülkede ofisleri aracılığıyla çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Teknoloji transferi konusu ise başlı başına bir sorundur. Çünkü uluslararası düzeyde sürekli tavsiye edilen teknoloji transferini gerçekleştirmek, TRIPS Anlaşması nedeniyle önemli oranda zorlaşmıştır. Bu Anlaşmanın getirdiği şartlarda teknolojiyi satın almak, büyük ölçüde sermaye gerektirmektedir. Borç yükü altında olan azgelişmiş ülkelerin bu teknolojileri elde etme imkânları bulunmamaktadır. Bu çerçevede, azgelişmiş ülkeler çok uluslu şirketlerin yapacağı doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına yönelmekte, bu şirketlerin ülkelerinde yatırım yapmaları için başta çevre standartları olmak üzere birçok konuda fedakârlık yapmaktadırlar. Sonuç olarak, yerleşik hayata geçerek, merkezi yönetimlerini diğerlerinden önce oluşturan toplumların, 21. yüzyılın çağdaş dünyasının gelişmiş toplumları olduğu görülmektedir. Merkezi yönetim, ekonomik olarak daha hızlı gelişmeyi, sağlıklı toplumsal kararlar alabilmeyi, anlaşmazlıkları çözebilmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu durumda teknolojik gelişmenin hızlanmasını, kaynakların daha iyi ve verimli kullanılmasını sağlamaktadır. Dolayısıyla, bu toplumlar gelişmelerini hızlandırmış, teknolojilerini geliştirmiş, kendilerinden görece küçük olan toplumları sindirebilmişlerdir (Diamond, 2006, s.387). Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere pek çok kuruluşun çalışmalarında, azgelişmiş ülkelerin sorunlarının çözülmesi, gelişmelerinin hızlanması ve bu hızlanmanın nasıl olacağı ve sonuçlarının neler getireceği konusunun dünyanın geleceği açısından çok önemli olduğu değerlendirilmesi yapılmaktadır (Torunoğlu, 2006, s.65). Çevre sorunlarına çözüm bulunması noktasında, üretim, tüketim, teknoloji ve ekonomik büyüme modelinin, birlikte ve küresel anlamda düşünülmesinin gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, mevcut ekonomik sistemin tüm dünyanın gelişmesini değil azgelişmişliğin gelişmesini sağladığı öne sürülmektedir (Foster, 2002, s.38). 3. ULUSLARARASI ÇEVRE POLİTİKALARI VE ULUSLARARASI TEKNOLOJİ POLİTİKALARI İLE BUNLARIN BİRBİRLERİYLE İLİŞKİSİ 3.1. Uluslararası Çevre Politikaları Çevre sorunları insanlığın dikkatini çekmeden çok önceleri de vardı. Ancak çoğunlukla lokal düzeyde kalması nedeniyle ve doğanın kendini yenileyebilme kapasitesini çok aşmamasından dolayı fazla dikkat çekmemekteydi. Teknolojinin ilerlemesi endüstrileşmenin artması neticesinde özellikle endüstriyel kirliliğin artması ve insan yaşamını tehdit eder duruma gelmesi dikkatleri çevre konularına yöneltmiştir. Çevresel sorunlar, insan yaşamının bugününü ve geleceğini tehdit etmeye devam ettiği sürece küresel sorunlar olmaya devam edecektir. Gelinen noktada hiçbir ülke çevre sorunlarının kendi sınırları içerisinde kaldığını ve diğer ülkeleri ilgilendirmediğini savunacak durumda değildir. Küresel ısınma, iklim değişiklikleri, ozon tabakasının incelmesi, kirlenen hava ve su kaynakları, zamanla kaybolan bitki ve hayvan türleri, çölleşme nedeniyle yitirilen verimli tarım alanları gibi sorunlar doğrudan ya da dolaylı ‡ http://www.un.org/aboutun/charter/chapter9.shtml (12.06.2010). 322 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 olarak tüm dünyayı etkilemektedir (Kaplan, 1999, s.3). Dolayısıyla küresel olan bu sorunlara küresel çözümler bulmak gerekmektedir. Çevre kavramı uluslararası düzeyde iki boyutuyla öne çıkmaktadır. İlki, daha çok kirlilik anlamında hava, su, toprak gibi doğal kaynakların kalitesinin bozulması, bitki ve hayvan türlerinin yok olması gibi fiziksel boyutudur. Bu konuda uluslararası işbirliğinin gerekliliği üzerinde durulmakta ve bu sorunların bilim ve teknoloji ile çözülebileceği ileri sürülmektedir. İkincisi ise, bu sorunların ve çözümlerinin finansal boyutudur. Finansal konular gündeme geldiği anda ekonomik ve politik kaygılar ortaya çıkmaktadır. Ekonomik ve politik konularda ise uluslararası işbirliği oldukça zorlaşmakta, gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar gündeme gelmektedir (Keleş, Hamamcı, 1998, s.173). Çevre sorunlarının gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki ilişkilerle ilgisinin bulunduğu öne sürülmektedir. Bu çerçevede, uluslararası sistem bağlamında azgelişmiş ülkelerin kaynak sağlayıcı konumunda bulunmalarından başlayarak eski ve kirletici endüstrilerin azgelişmiş ülkelere transfer edilmesi gibi pek çok boyutu olan sorunlar kümesinden söz edilmektedir. Sadece kaynakların kıtlığı değil, kirliliğin de küresel bir sorun olduğu, bir yerdeki hava, su, toprak kirliliğinin ya da ormanların yok edilmesinin sadece bulunduğu yeri ilgilendiren sorunlar olmadığı kabul edilmiş gerçekliktir (Beck, 1990, s.84). Azgelişmiş ülkelerin kendi kaynaklarını değerlendirmesi ekonomik ve teknolojik olarak oldukça güç olduğundan genellikle bu ülkelerin kaynakları gelişmiş ülkeler tarafından değerlendirilmektedir. Bunun en iyi örneği petrol endüstrisinde görülmektedir. Dolayısıyla gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasında başta ekonomik ve teknolojik bağımlılık olmak üzere pek çok alanda ileri düzeyde bağımlılıktan söz edilmektedir. İleri teknolojiyi kullanabilmek çevresel değerlerin korunması açısından oldukça önemli bir konudur. Azgelişmiş ülkelerin ise bu teknolojiyi geliştirmek bir yana kullanmada da başta uzman işgücü olmak üzere birçok konuda önemli problemleri bulunmaktadır. Bu ve benzeri oldukça geniş kapsamlı konular, çevre sorunlarına uluslararası ilişkiler çerçevesinde çözüm bulunması noktasında yaşanan zorlukların temelini oluşturmaktadır (Saçlı, 2009, s.228). Çevre sorunlarının toplumların gündemine gelmesinden sonra, bu problemlerin küresel sorunlar olduğu ve konuya küresel anlamda yaklaşılması gerektiği geniş kabul görmüştür. Bu çerçevede uluslararası işbirliği yapmanın gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu işbirliğinde iki ana ilke rol oynamaktadır; karşılıklı bağımlılık ve dayanışma. Küresel çevre sorunlarının ve gelişme problemlerinin yarattığı karşılıklı bağımlılık ve dayanışma uluslararası ilişkilere yeni bir çerçeve çizmiştir. Dünyadaki bütün ülkelerin birbirlerine, ekonomi, teknolojik gelişme, politika gibi birçok alanda karşılıklı olarak bağımlı oldukları ve ortaya çıkan veya çıkabilecek olan problemlerde dayanışma halinde hareket etmelerinin gerekliliği vurgulanmaktadır (Kaplan, 1999, ss.28-29). Dolayısıyla bu çerçevede, uluslararası çevre politikalarının ortaya çıkması zaman açısından değerlendirildiğinde dört evrede gerçekleştiği görülmektedir; 1- 1960 yılına kadar çevre koruma çalışmaları, doğa koruma, bitki ve hayvan varlıklarının korunması, ormanların korunması gibi alanlarda sınırlı çerçevede gerçekleştirilmiştir. 2- 1960–1970 yılları arasında bu çalışmaların düşünsel çerçeveye taşındığı gözlenmektedir. “Büyümenin Sınırları” gibi raporların ve araştırmaların yoğunlaştığı bir dönemdir. 3- 1970–1980 yılları arası ise, ulusal çevre koruma çalışmalarının ön plana çıktığı yıllardır. 1972 Stockholm Konferansı’ndan sonra birçok ülkede çevre ile ilgili kurumların oluşturulması, ABD gibi ülkelerde çeşitli çevre koruma yasalarının çıkarılması bu yıllarda olmuştur. 4- 1980’li yıllardan sonra ise, çevre ile ilgili bütün çalışmaların uluslararası düzeyde yoğunlaştığı görülmektedir (Kaplan, 1999, s.108). Sonuç olarak çevre sorunları, ekonomik, politik, sosyal, teknolojik, toplumsal gelişmelerle yakından ilişkilidir. Dolayısıyla, yerel, bölgesel, ulusal, küresel düzeylerde çevre sorunlarının çözümü anlamında pek çok çalışma yapılmakta, bu konularda çeşitli düzeylerde yetki ve görev paylaşımı bulunmaktadır. Bunların yanı sıra ulusal ve uluslararası düzeyde sivil toplum örgütlerinin de üstlendiği ve yürüttüğü görevleri bulunmaktadır. Uluslararası ilişkilerin aktörleri, devletler, uluslararası kuruluşlar, çok uluslu şirketler, sivil toplum örgütleri olarak belirtilmektedir. Uluslararası çevre politikaları için de aynı durum geçerlidir (Porter, Brown, 1991, ss.35-68). Çevre kavramının ve sorunlarının kapsamının oldukça 323 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 geniş ve karmaşık olması nedeniyle tüm bu kurum ve kuruluşlar arasında eşgüdümün, dayanışmanın ve denetimin sağlanması gerekmektedir (Porter, Brown, 1991, s.116). 3.2. Uluslararası Teknoloji Politikaları İnsan, teknoloji aracılığıyla dünyaya egemen olma iddiasını sürdürdüğü ve teknolojinin gelişimi, toplumların yaşamı üzerindeki belirleyici etkisini sürdürdüğü müddetçe, teknoloji politik bir konu olacaktır. Bazı görüşlere göre ise, teknoloji yalnızca makinelerden ibarettir ve ancak toplumların gelişme hızları üzerinde etkilidir (Saçlı, 2009, s.240). Bununla birlikte teknolojinin, kültürel yapı dahil olmak üzere tarihsel bir süreçte tüm dünyayı dönüştürmesi ve toplumsal yapı üzerindeki kapsayıcılığı, onun politikanın konusu içerisinde ele alınmasını gerekli kılmaktadır (Habermas, 2004, s.40). Bilim insanları genellikle tarihin gelişim sürecinde teknolojik gelişmeleri nadiren önemli bir etken olarak ele almaktadırlar. Fakat atom bombasının 1945’de ilk kez New Mexico’da deneme amaçlı olarak patlatılmasının dünyadaki güç dengelerini değiştirdiği konusunda hemfikirdirler. Bu gelişmeden sonra dünyanın geleceği konusu teknoloji odaklı olarak tartışılmaya başlanmıştır (Saçlı, 2009, s.241). Teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan ürünlerin üretim sürecinde bulunan, gelişmelerin etkin bir şekilde yaygınlaşmasını sağlayan ve bu gelişmelerle sosyo-ekonomik hayatta olumlu ilerlemeler sağlayabilen toplumlarda teknoloji politikalarının varlığından söz edilebilmektedir. Yalnızca geliştirilen teknolojileri kullanabilmek aynı anlama gelmemektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, üretilen teknolojileri sosyo-ekonomik koşullara uyarlayabilme ve yeniden üretebilme kapasitesine sahip olmak bu konudaki en önemli faktörlerden birisidir (Soyak, 2002, s.101). Özetle teknoloji politikaları, teknoloji geliştirme kapasitesinin arttırılması sürecini ve yönünü belirlemek ve bu süreci yönetmek için devletlerin kullandığı araçlar bütünü olarak tanımlanabilir (Kim, 1998, ss.311-324). Teknoloji politikaları, araştırma geliştirme faaliyetleri, yatırımlar, teknoloji transferi, dış ticaret, istihdam gibi konuları içermesi nedeniyle ekonomi politikalarıyla, işgücü ve uzman işgücü yetiştirme konusunda eğitim politikalarıyla, toplumsal etkileri nedeniyle de sosyal politikalarla iç içe değerlendirilebilmektedir (Türkcan, 1981, s.203). Teknoloji politikaları, toplumların kendilerini ve yaşanılan evreni anlama ve değerlendirme çabalarının gereği olarak bilgilerin yenilenmesine ve geliştirilmesine yönelik politikalar olarak da tanımlanabilir. Ayrıca 21. yüzyılda gelinen noktada, çevre, bilim ve teknoloji, sağlık, iletişim gibi pek çok alanda ortaya çıkan gelişmeleri ulusal politikalarla değerlendirebilmek ve sorunlara ulusal düzeyde çözüm üretebilmek mümkün olmamaktadır. Hemen tüm konularda uluslararası düzeyde karşılıklı bağımlılığın ve dayanışmanın gerektiği bu ortamda geliştirilecek politikaların da küresel nitelikte olması gerekmektedir (Saçlı, 2009, s.246). Bilim ve teknoloji politikalarında halen izlenen sektör bazlı geliştirme politikalarının özellikle azgelişmiş ülkelerin gelişme politikalarında beklenilen faydayı sağlamada yetersiz kaldığı görülmektedir. Bu nedenle bütünleşik bilim ve teknoloji politikaları geliştirmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ancak devletlerin güvenlik ve savunma politikaları ile ulusal egemenlik gibi konular bu politikaların geliştirilmesinin ve uygulanmasının önünde engel oluşturmaktadır. Buna ek olarak önemli engellerden biri de, hükümetlerin uyguladığı gündelik kaygıları içeren politikalardır (Mayer, 2004, s.158). Bilim ve teknoloji politikalarına bütünleşik olarak küresel anlamda yaklaşmanın gerekliliği gün geçtikçe artmaktadır. Gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki mevcut olan ve giderek büyüyen farklılıklar bu politikaların küresel nitelikli oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Bu konuda Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan kuruluşlar tarafından birçok çalışma yürütülmektedir. Özellikle UNESCO ( United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization ) tarafından yürütülen çalışmalar ile UNESCO bünyesinde iki yılda bir hazırlanan “Dünya Bilim Raporu” ( World Science Report ) önem arz etmektedir. UNESCO tarafından, üye ülkelere bilim ve teknoloji geliştirme strateji ve politikalarının 324 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 uygulanması konusunda destek olunması, ülkeler arasında araştırma, eğitim ve bilgi alışverişinin geliştirilmesi gibi pek çok konuda destek çalışmaları yapılmaktadır (Mayer, 2004, s.164). 3.3. Uluslararası Çevre ve Teknoloji Politikaları Arasındaki İlişki Çevre konuları yalnızca doğa ve doğal kaynaklaklardan ibaret değildir. Aynı şekilde çevre sorunları da yalnızca çevrenin kirlenmesi yada doğal kaynakların tükenmesi konlarından ibaret olmayıp, nüfus, güvenlik, bilim ve teknolojide sağlanan ilerlemeler ve bunların sonuçları ile toplumsal değerlerin değişimi, toplumsal örgütlenme biçimleri gibi pek çok konu bu alan içinde değerlendirilmektedir. Dolayısıyla sorun bu kadar birbirine bağlı ve karmaşık olunca çözüm de karmaşık olmaktadır. Özellikle azgelişmiş ülkeler bu konularda politika belirlerlerken önemli ikilemler yaşamaktadırlar. “Gelişme ve ilerleme mi” yoksa “çevre değerlerinin korunması mı” noktasında tercih yapma durumuna gelen bu ülkeler genellikle “gelişme” için her türlü çabayı gösterme konusunda karar kılmaktadırlar (Keleş, Hamamcı, 1998, s.286). Bu durumda çevre sorunlarının çözümü konusunda iki tür politika ön plana çıkmaktadır. Birincisi, çevre dostu teknolojilerin kullanılması ile çevreye zarar vermeyen üretim ssürçlerinin geliştirilmesi; ikincisi de, çevreye duyarlı politikalar geliştirmek, doğa koruma alanları oluşturmak gibi korumaya yönelik eylemleri içermektedir (Kaplan, 1999, s.130). Çevre sorunlarının ortaya çıkması ve gelişimi incelendiğinde, teknolojinin gelişme çizgisiyle önemli paralellikler görülmektedir. Özellikle ekonomik sistemin etkileri dikkati çekmektedir. Tarımın makineleşmesi ile birlikte tarımın ticarileşmesi ve ticaretin gelişmesi 15. ve 19. yüzyıllar arasında olmuştur. 18. yüzyılda gerçekleşen Endüstri Devrimiyle birlikte endüstrileşmenin hız kazanması da 19. ve 20. yüzyıllarda devam etmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana teknolojideki ilerlemeler hem endüstrileşmeyi hem de tarımın sanayileşmesini çok fazla hızlandırmıştır (Amin, 1997, s.94). Aydınlanma döneminden sonra Endüstri Devriminden bu yana ekonomik sisteme hakim olan düşünce büyümeye ve ilerlemeye olan kesin inançtır. Bu çerçevede 20. yüzyılın ortalarından sonra belirgin olarak ortaya çıkan çevre sorunları nedeniyle sınırsız büyüme isteğinin bu şekilde devam etmesinin insanlık için sürdürülemez olduğu düşüncesi geniş kabul görmüş durumdadır. Bununla birlikte ekonomik büyüme konusundaki görüşler ile teknolojik ilerleme konusuna verilen önem halen gündemdeki yerini korumaktadır. Ekonomik büyüme konusu bütün ekonomik sistemlerin birbirleriyle benzeşmesine neden olmaktadır. 21. yüzyılda ABD, Çin, Rusya gibi ekonomik sistemleri farklı ülkeler için teknolojik ilerleme ve ekonomik büyümeye verilen önem açısından fark görülmemektedir (Saçlı, 2009, s.278). Ayrıca teknolojik gelişmelerin devlet yada çok uluslu şirket eliyle gerçekleştirilmesi de ekonomik büyüme ve teknolojik gelişme açısından fark yaratmamaktadır (Capra, 1980, s.251). Çevre sorunlarının çözümünde temelde iki tür politik yaklaşım bulunmaktadır. İlki, önleyici politikalardır. Özünde sorun ortaya çıkmadan, ortaya çıkacak olumsuzlukları önceden belirleyerek çevrenin zarar görmesinin önlenmesidir. Bu politikaların yapısal önlemlerle birlikte en önemli uygulama enstrümanı ise teknolojidir. İkincisi ise, onarımcı politikalardır. Zararı gerçekleştirenin karşılaması şeklinde bir ceza yada tazminat sistemini içeren politikalardır. Bu politikaların uygulanmasında da teknolojinin özel bir yeri bulunmaktadır (Keleş, Hamamcı, 1998, s.292). Çevre sorunlarının ortaya çıkmasından ekonomik sistem ve uygulamaları ile sorumlu tutulan gelişmiş ülkeler, bu sorunların çözümü çerçevesinde gerekli finans kaynaklarını yaratmak ve teknolojik gelişmeleri sağlamakla yükümlendirilmekte, böylece “kirleten öder” yaklaşımı ülkeler arasında genelleştirilmektedir. Ayrıca artan çevre problemlerine alınan önlemlerin yeterli gelmemesi nedeniyle teknolojik anlamda gerçekleştirilen “Temiz Üretim” yöntemleri ile teknolojide gerçekleştirilen inovasyondan önemli beklentiler bulunmaktadır (Saçlı, 2009, s.279). Bununla birlikte uluslararası düzeyde gerçekleştirilen birçok antlaşma çerçevesinde geliştirilen politikalar ve hukuki alt yapı ile bu sorunların üstesinden gelinmeye çalışılmaktadır. 325 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 SONUÇ Teknoloji, başta sosyal, ekonomik, politik, teknik ve fen bilimleri olmak üzere birçok alanı kapsamakta hem bu alanlardan etkilenen hem de etkileyen konumunda bulunmaktadır. 21. yüzyılda gelinen noktada insanın önüne her gün yeni bir icadın son ürünü sunulmakta ve bunların gündelik yaşam içerisinde kullanılması istenmektedir. Uydu teknolojisi dünyayı küçültmüş, iletişim teknolojisi sayesinde kıtalar arasıdaki sınırlar göreceli olarak ortadan kalkmıştır. Bunların yanı sıra nükleer teknolojide, biyoteknolojide, gen teknolojisinde, robot teknolojisinde çok önemli ilerlemeler gerçekleştirilmektedir. Hızla gerçekleşen bu gelişmeler insanın çevreye olan baskısının ve etkisinin artmasına yol açmaktadır. Yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası anlamda ortaya çıkan tüm çevre problemleri açısından bakıldığında sürdürülebilir gelişmenin sağlanması gerekmektedir. Burada da teknolojiye ve teknolojik gelişmeye önemli görevler düşmektedir. Azgelişmiş ülkelerin gelişmeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Azgelişmişlik devam ettiği sürece çevre sorunlarının da artmaya devam edeceğinin üzerinde durulmaktadır. Azgelişmiş ülkeler ise, gelişmeleri için gerekli olan teknolojiyi elde etmeleri konusunda önemli engellerle karşılaşmaktadırlar. Bu ülkelere gelişmek için ihtiyaç duydukları teknolojiye transfer yoluyla ulaşmaları önerilmekte, ancak bunun önünde de uluslararası düzenlemeler başta olmak üzere pek çok engel bulunmaktadır. Aynı zamanda azgelişmiş ülkelerin sahip oldukları mevcut teknolojilerini inovasyon yoluyla iyileştirilebileceklerinin de üzerinde durulmakta, bunun teknoloji transferinden daha az maliyetli olacağı öne sürülmektedir. Bu seçenekler azgelişmiş ülkeleri çok uluslu şirketler tarafından gerçekleştirilecek olan doğrudan sermaye yatırımlarını ülkelerine çekmeye yönlendirmektedir. Bu durum da ilk etapta çevre ile ilgili yaptırımlardan taviz verilmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak, insanların, toplumların, devletlerin yaşamında ve gelişmesinde çok önemli faktörlerden olan çevre ve teknoloji kavramlarının birbirleriyle sıkı bağları olduğu kabulünden hareketle, bu konular üzerinde önemle durulması ve geliştirilecek politikalara özel önem verilmesi gerekmektedir. KAYNAKLAR AMİN Samir, Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, çev. Semih Lim, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 1997, 2. Baskı. BASALLA George, Teknolojinin Evrimi, çev. Cem Soydemir, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 29, Ankara, 2004, 11. Basım. BECK Jan Mansvelt, Çevre ve Üçüncü Dünya, çev. Kadir Canatan, Endülüs Yayınları, İstanbul, 1990, 1. Baskı. BOOKCHİN Murray, Ekolojik Bir Topluma Doğru, çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1996(1), 1. Basım. BOOKCHİN Murray, Toplumu Yeniden Kurmak, çev. Kaya Şahin, Metis Yayınları, İstanbul, 1999, 2. Basım. BROWN Lester R., Yirmidokuzuncu Gün: Dünya Kaynakları Karşısında İnsan İhtiyaçları, çev. Kemal Tosun vd., Worldwatch Enstitüsü Yayını, İstanbul, 1979. CAPRA Fritjof, Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası, çev. Mustafa Armağan, İnsan Yayınları, İstanbul, 1982. ÇOBAN Aykut, “Çevreciliğin İdeolojik Unsurlarının Eklemlenmesi”, SBF Dergisi, Cilt: 57, Sayı: 3, Temmuz – Eylül 2002, ss. 3 – 30. DES JARDİNS Joseph R., Çevre Etiği Çevre Felsefesine Giriş, çev. Ruşen Keleş, İmge Kitabevi, Ankara, 2006, 1. Basım. DİAMOND Jared, Çöküş, Medeniyetler Nasıl Yıkılır ya da Ayakta Kalır?, çev. Elif Kıral, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006. 326 CAPPADOCIA JOURNAL OF HISTORY AND SOCIAL SCIENCES VOL.8-APRIL 2017 FOSTER John Bellamy, Savunmasız Gezegen – çevrenin kısa ekonomik tarihi -, çev. Hasan Ünder, Epos Yayınları, Ankara, 2002, 1. Baskı. FROMM Erich, Umut Devrimi, çev. Şemsa Yeğin, Payel Yayınları, İstanbul, 1995, 2. Baskı, ss. 145 – 151. HABERMAS Jurgen, “İdeoloji” Olarak Teknik ve Bilim, çev. Mustafa Tüzel, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 2004, 5. Baskı. HERTSGAARD Mark, Yeryüzü Gezgini, çev. Emel Anıl, Tema Vakfı Yayınları, İstanbul, 2001, 1. Baskı. KAPLAN Ayşegül, Küresel Çevre Sorunları ve Politikaları, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları No: 19, Ankara, 1999. KELEŞ Ruşen, Can Hamamcı, Çevrebilim, İmge Kitabevi, Ankara, Ekim 1998, 3. Baskı. KİM L., “Technology Policies and Strategies for Developing Countries: Lessons from the Korean Experience”, Technology Analysis and Strategic Management, Vol. 10, Issue.3, September 1998, ss. 311-324. MAYER Federico, “Bugün ve Yarın, Bilim ve İktidar”, Federico Mayor, Augusto Forti (eds.), Bilim ve İktidar, çev. Mehmet Küçük, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 48, Ankara, 2004, 11. Basım. MOORE Wilbert E., Technology and Social Change, A New York Times Book, Quadrangle Books, Chicago, 1972. SAÇLI Ahsen, Uluslararası Çevre Politikaları Çerçevesinde Çevre - Teknoloji İlişkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Çevre Bilimleri Anabilim Dalı, 2009. SCHUMACHER E. F., Küçük Güzeldir, çev. Osman Deniztekin, Cep Kitapları, İstanbul, 2002, 4. Baskı. SMİTH Keith, New Direction in Research and Technology Policy: Identifying Key Issues, STEP Report Series, Norwey, 1994. SOYAK Alkan, “Küreselleşme, Teknoloji Politikası, Türkiye:Sınai Mülkiyet Hakları ve ArGe Destekleri Açısından Bir Değerlendirme”, Küreselleşme, İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karşıtlıklar, ed. Alkan Soyak, Om Yayınevi, İstanbul, 2002. TEBER Serol, Doğanın İnsanlaşması, Say Yayınları, İstanbul, 2003, 1. Baskı. TORUNOĞLU Ethem, Ötekilerin “Çevre”si, Ütopya Yayınevi, Ankara, Nisan 2006, 1. Baskı. YILDIZ Kazım, Şengün Sipahioğlu, Mehmet Yılmaz, Çevre Bilimi, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara, 2005, 2. Baskı. PORTER Gareth, Janet Welsh Brown, Global Environmental Politics, Westview Press Inc., San Francisco, 1991. TÜRKCAN Ergun, Teknolojinin Ekonominin Politiği, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayını, Yayın No: 151, Ankara, 1981. Webster’s New Collegiate Dictionary, U.S.A., 1979. http://www.un.org/documents/ga/res/34/a34res218.pdf, (29.01.2009). http://www.un.org/aboutun/charter/chapter9.shtml (12.06.2010). 327